Vin şaşkınlık içinde onun haklı olduğunu faik etti, atiyum gitmişti. "N fkaj
da hı/Jı yanıyor!"
Kelsier başıyla onaylayarak tekrar oturdu, t ) biiyıik olasılıkla senin Jrayatıncja
en çabuk tiıkettiğin servettir, ha?"
Vin afallayarak başını salladı. “Bıı çok hıivük bir israf gibi görünüyor."
Kelsier omuz silkti. “Atiyum sadece Allom aıısi sayesinde değerli. O yüzden
eğer biz onu vakıvor olmasaydık, böylesine bir servet değerinde olmazdı. Elbette
biz onu yaktığımız zaman da dalıa bile ender bir hâle getiriyoruz. Bu biraz ilginç bir
ilişki, bir ara Ham a bunu sor. O atiyum ekonom isi hakkında konuşmaya bayılır
“ Her neyse, yüzleşecek olduğun her Sissoylunun büyük olasılıkla atiyunıu
olacaktır. Ancak bunu kullanmakta gönülsüz olacaklar. Dahası henüz yutmamış
olacaklar; atiyum kırılgandır ve m idendeki sindirici sıvılar da birkaç saat içinde ati-
yumu harap eder. O yüzden tasarrufla etkililik arasında ince bir çizgide yürümen
gerekir. Eğer rakibin atiyum kullam yorm uş gibi görünüyorsa, sen de kendininkini
kullanmak zorunda kalırsın. Ama seni bütün stokunu onunkinden önce tüketip
bitirmeye zorlamayacağından da emin olman gerek ir.”
Van başıyla onayladı. “ Bu beni bu gece yanına alacağın anlamına mı geliyor?”
“Büyük olasılıkla bundan pişman olacağım ,” d ed i K elsier içini çekerek. "Ama
seni bağlamak dışında arkada bırakm anın herhangi bir yolunu da göremiyorum.
Seni uyarıyorum Vin. Bu tehlikeli olabilir. Ç o k tehlikeli. Lord Hükümdar'la kar
şılaşmaya niyetim yok ama gizli gizli onun kalesine girm eye niyetim var. Sanı
yorum onu nasıl yeneceğimiz konusunda bir ipucunu nereden bulabileceğimizi
b iliyoru m .”
Vin gülümsedi ve Kelsier ona elini sallarken öne çıktı. Kesesinin içine uzandı
ve bir şişecik çıkararak bunu V in ’e verdi. Bu sıradan A Jlom an tik şişeciklere benzi
yordu ama içindeki sıvıda sadece tek bir m etal parçacığı vardı. Bu atiyum boncuğu
ona pratik yapması için vermiş olduğundan birkaç kat daha büyüktü.
“Zorunda kalmadığın sürece kullanm a," d iye u yardı K elsier. “ Başka bir metale
ihtiyacın var m ı?”
Vin başıyla onayladı. “ Buraya gelirken çeliğim in bü yü k bir kısmını y a k ıp bitir
d im .“
Kelsier ona başka bir şişecik verdi. “ Ö n ce gid ip benim sikke kesemi geri ala
lım .’
B a zı za m a n la r d elirm ekte o lu p olm adığım ı m erak ediyorum.
B e lk i her n a sılsa b ü tü n bir d ü n y a n ın y ü k ü n ü sırtımda taşımak zorunda ol
d uğum u b ilm e n in b a sk ısı y ü z ü n d e n d ir . B e lk i de gördüğüm ölümün, kaybettiğim
dostların y ü zü n d e n d ir. Ö ld ü rm ek zorunda kaldığım dostlann.
N e d e n olursa o lsu n , b a z e n b e n i ta kip eden gölgeler görüyorum. Ne anladı
ğım, ne d e a n la m a y ı a r z u ettiğ im k a ra n lık yaratıklar. Bunlar, belki de, benim
aşın zorlanm ış a klım ın bir tür uydurm ası...
14
O N L A R S İ K K E K E S E S İ N İ bulduktan hemen sonra yağmur yağmaya
başladı. Sert bir yağm u r değildi ama sisi biraz açmış gibi görünüyordu. Vin tit
reyerek kapüşonunu yukarı kaldırıp K elsier’in yanında bir çatının üstüne çöktü.
0 havaya fazla önem verm iyo rd u bu yüzden Vin de vermedi. Biraz nemden bir
zarar gelmezdi, hatta b ü yü k ihtim alle yağm ur onlann yaklaşırken çıkarabilecekleri
seslerin duyulm asını ön leyeceğin d en faydalı da olacaktı.
Kredik Shaw önlerin de yükseliyordu. Sivri uçlu minareleri ve dik kuleleri ge
cenin içinde karanlık p en çeler gibi yükseliyordu. Kalınlıkları oldukça değişkendi,
bazıları büyük odaları ve m erd iven sahanlıklarını içerecek kadar genişti ama bazı-
lan sadece gökyüzüne doğru çıkıntı yapan ince çelik sopalardan ibaretti. Kulelerin
değişkenliği bütün y ap ıya çarp ık çurpuk bir simetri, ama neredeyse buna rağmen
bir denge kazandırıyordu.
Dikenlerin ve ku lelerin n em li, sisli gecede tekinsiz bir duruşu vardı; uzun za
man açık havada kalm aktan yıpran m ış olan bir cesedin külle kararmış kemiklerini
andırıyordu. Bunlara bakark en V in bir şey... depresy-on... hissine kapıldığını dü
şündü... sanki s ırf binanın yakınında olm ak bile onun umudunu emip kurutmaya
sterliym iş gibi.
Hedefim iz en sağdaki ku lelerd en birinin tabanındaki bir tüneller gnıbu, dedi
Kelsier, sesi düşen yağmurun hatif uğultusunun üA-rmcl.-n zar zor duyuluy,,^
“O tünellerin tam merkezindeki bir odava ıloğı u guliyoıu/..
"İçeride ne vaı1 "
“Bilmiyorum," dedi Kelsier. “ Bizim ile keşfed ecek olduğum uz şey bu. Merüç
günde bir ve bugün onlardan biri değil, Lord 1lü kü m d ar bu odayı ziyaret ediyor
Orada üç saat kaldıktan sonra da gidiyor. D aha ünce de bir kere oraya girmeve
çalıştım. Uç yıl önce.”
"Şu iş," diye fısıldadı Vin. "O sen in ...”
“Yakalanmama neden olan iş,” dedi K elsier başıyla onaylayarak. “Evet. 0 za
manlar biz Lord Hükiimdar’ın o odada hâzinelerini sakladığını düşünüyorduk.
Şimdi ise bunun doğru olduğunu düşünm üyorum am a yin e de merak ediyorum.
Odaya gidişi çok düzenli, çok... garip. O odada bir şey le r var V in. Önemli bir şey
ler. Belki de onun gücünün ve ölüm süzlüğünün sırrı o rad ad ır.”
“O konuda neden endişe etm em iz gerekli ki?" d iye sordu Vin. “Sende onu
yenmek için On Birinci Metal var, değil m i?”
Kelsier yüzünü astı. Vin bir cevap bekliyordu am a herhangi bir cevap alamadı.
“Geçen sefer içeri girmeyi başaramadım V in ,” dedi bunun yerine. “Yakınına gittik
ama oraya kadar fazla kolay olmuştu. U laştığım ızda ise odanın dışında Sorgucular
vardı. Bizi bekliyorlardı."
“Binlen onlara geldiğinizi mi haber verd i?”
Kelsier başıyla onayladı. “ O iş için aylar boyunca plan yaptık. Kendimize aşın
güveniyorduk ama bunun için sebebimiz de vardı. M are ve ben en iyilerdik, işin
kusursuz bir şekilde yapılıp bitmiş olması gerek ird i.” K elsier durakladı, sonrada
Vin’e döndü. “Bu gece hiçbir plan yapm adım . Sad ece gidiyoruz, bizi durdurmaya
çalışan kim olursa susturacak, sonra da zorla odanın içine gireceğiz."
Vin soğuk yağmur suyunun ellerini ıslatm asını ve kollarını nemlendirmesini
hissederek sessizce oturuyordu. Sonra başını sallayarak onayladı.
Kelsier hafifçe gülümsedi. “ İtiraz yok m u?”
Vin başını iki yana salladı. “ Beni yanında getirm en için seni zorladım. Şimdi
itiraz etmek bana düşmez.”
Kelsier güldü. “Sanırım Breeze’le fazla uzun zam andır takılıyorum. Birilerl
bana deli olduğumu söylemediği sürece rahat ed em iyoru m ."
Vin omuz silkti. Ancak çatı boyunca ilerlerken K redik Shavv’dan gelen o dep
resyon hissini tekrar duydu.
“Burada... bir şey var Kelsier,” dedi. “ H er nasılsa sarayda... bana kötü hissel
ren bir şey var."
“Bu Lord Hükümdar," dedi Kelsier. "O inanılm ayacak kadar güçlü B‘r ^eS*CI"|.
gibi Allomansi yayarak yakınlarına gelen herkesin duygularını boğ3r. Bakırın'.
o zaman bağışıklık kazanırsın.”
Vin başıyla onaylayarak bakır yaktı. His anında kayboldu.
“Tamam mı?” diye sordu Kelsier.
Vin tekrar başıyla onayladı.
"Pekâlâ o zar nar i ,” d e d i K e ls ie r ona bir avuç dolusu sikke vererek. “Bana yakın
kal ve atiy u m u n u da h e r ih tim a le karşı elinin altında tut.”
Bunun ard ın d an k en d in i çatıd an aşağı attı. Vin de pelerininin kurdeleleri vağ-
nıur suyu saçarak o n u ta k ip e tti. D ü şerken lehim yaktı ve yere Allomantik olarak
güçlendirilmiş bac ak larıyla indi.
K elsier hızla k o şm a y a b aşlad ı ve V in de peşinden gitti. Islak kaldırım taşlannm
üstündeki hızı p e rv a s ız c a o lab ilird i am a lehim le güçlenmiş kasları hassasiyet, güç
v e dengeyle te p k i v e r iy o r d u . Islak , sisli gecenin karanlığında kalay ve bakır yakarak
koştu; biri g ö rm e sin i, ö b ü rü d e saklanm asını sağlıyordu.
K elsier sa ra y b in a sın ın e tra fın d a n dolandı. G arip bir şekilde bahçelerin bir dış
duvarı y o k tu . E lb e t t e y o k . L o r d H ü k ü m d a r a saldırm aya kim cüret edebilir ki7
Bin K uleli T e p e ’yi ç e v r e le y e n tek şey kaldırım taşlarıyla kaplanmış düz bir alandı.
Dikkati K re d ik S h a w ’ı o lu ştu ra n rahatsız edici, asimetrik kanatlar, kuleler ve mina
relerden u z ak laştıraca k şe k ild e d uran herhangi bir ağaç, çab ya da bina yoktu.
"İşte g id iy o r u z ,” d iy e fıs ıld a d ı K elsier, sesi Vin'in kalayla güçlenmiş olan kulak
larına u laşacak ş e k ild e . D ö n d ü ve doğrudan sarayın bodur, ambara benzeyen bir
kesimine d o ğ ru k o ştu . O n la r yak laşırk e n V in işlemeli, kapıya benzer bir geçidin
yanında d u rm ak ta o lan b ir ç ift m u h afız gördü.
Kelsier göz a ç ıp k a p a y ın c a y a kad ar adam ların tepesine binerek bir tanesini bı
çaklarıyla b iç m iş ti. İk in c i ad a m bağırm aya çalıştı ama Kelsier sıçrayarak iki aya
ğını birden a d a m ın g ö ğ sü n e in d ird i. İnsanüstü bir kuvvetle atılan tekme muhafızı
duvara savu rd u , so n ra d a a d a m y e re yığıldı. Bir saniye sonra Kelsier ayaklannın
üstündeydi; b ü tü n a ğ ırlığ ıy la k a p ıy a bindirm iş ve iterek açmıştı.
içerideki taş k o r id o r d a n d ışarı z a y ıf bir fener ışığı dökülüyordu. Kelsier kapı
dan içeri d a ld ı. V in k a la y ın ı k ıstı, sonra da kalbi küt küt atarak arkasından koştu.
Bir hırsız o lara k g e ç ird iğ i tü m zam an boyunca asla böyle bir şey yapmamıştı. Onun
hayatı gizli gizli so y g u n y a p m a k v e dolap çevirm ekle geçmiş olan bir hayattı, bas
kınlar ya da g a sp la rla d e ğ il. A y a k la rı ve pelerini pürüzsüz taşlann üzerinde ıslak
Bir iz b ırakırken k o r id o r b o y u n c a K e ls ie r ’i takip etti ve deriyle sarmalanmış olan
sapını terli a v c u y la s ık ıc a k a v rad ığ ı cam bıçağı endişeli bir şekilde çekti.
H em en ile rid e b ir a d a m k o rid o rd a belirdi, görünüşe göre bir tür muhafız odası
°lan bir y e rd e n d ışa rı ç ık m ış tı. K e lsie r öne sıçradı ve dirseğini askerin kamına
gömdü, sonra d a o n u d u v a ra v u rd u . D aha muhafız yere yığılırken Kelsier odanın
'Ç>ne daldı.
Vin de p e şin d e n g ir e r e k kargaşanın içine daldı. Kelsier köşedeki metal bir şam-
^aru Ç e k e re k e lin e g e tir d i, son ra da bununla hızla dönmeye başlayıp askerlere
Birer birer v u ra ra k d e v ir m e y e başlad ı. M uhafızlar bağırarak ayaklandılar ve odanın
Van tarafından d e ğ n e k le r k a p tıla r. Ü stü yarım kalmış yemeklerle dolu olan bir
^ s a , adam lar y e r a ç m a y a çalışırk en bir kenara fırlatıldı.
Bir asker V i n ’e d o ğ ru d ö n d ü v e o da düşünmeden tepki verdi. Çelik vakti ve
ir avuÇ sikke fır la ttı. S ik k e le r i İtti v e onlar da ileri fırlayarak muhafızın etini delip
8eÇti ve adam d ü ştü .
Dem ir yakanık sikkeleri eline geri Ç e k t i . Ka n lı bir v m . ı n ı k l a d önd ü ve IIMa|
leri etrafa saçarak iiç askeri devirdi. K e lsıe ı d e s o n u m ıısıın u d o ğ a ç la m a değneğiyle
yıktı.
Ben dört adam oldurdum, diye düşündü V in afallayarak. Daha önceleri öldür
me işini yapan hep Reen olmuştu.
Arkasında bir hışırtı vardı. Vin hızla dönerek diğer bir bölük askerin onun kar
şısındaki kapıdan içeri girmekte olduğunu gördü. Yan tarafta Kelsier şamdanı bı
raktı ve öne bir adım attı. Odanın dört feneri bir anda desteklerinden sökülerek
doğrudan ona doğru atıldı. Kenara çekilerek fenerlerin birbirleriyle çarpışmasına
izin verdi.
Oda karardı. Vin kalay yakarak gözlerini dışarıdaki koridordan gelen ışığa uy
durdu. Ama muhafızlar tökezleyerek duraklamıştı.
Bir an sonra ise Kelsier onlann arasına dalm ıştı. Bıçaklar karanlığın içinde par
ladı. Adamlar çığlıklar attı. Sonra da ortalık bir anda sessizleşti.
Vin etrafı ölümle çevrelenmiş olarak durdu; kanlı sikkeler afallamış parmakla
rından dökülüyordu. Ancak bıçağını sırf titreyen kolunu sabit tutmak için de olsa
sıkı sıkı kavramaya devam etti.
Kelsier bir elini omzuna koydu ve Vin sıçradı.
“Bunlar kötü adamlardı V in ,” dedi. “ H er skaa kalbinin derinliklerinde Son
İmparatorluk’u korumak için silah kuşanmanın suçların en büyüğü olduğunu bilir.’
Vin uyuşuk bir şekilde başını salladı. Ters giden bir şeyler vardı. Belki de
ölümler yüzündendi ama şimdi gerçekten de binanın içine girmiş olduğundan,
hâlâ Lord Hükümdar'ın gücünü hissedebildiğine yem in edebilirdi. Bir şeyler onun
duygularını İtiyormuş, bakırına rağmen onu bunaltıyorm uş gibi görünüyordu.
“Gel. Zamanımız az.” Kelsier cesetlerin üstünden kıvrak bir şekilde a tla y a r a k
tekrar fırladı ve Vin de kendisini onu takip ederken buldu.
Onu beni getirmeye kendim zorladtm, diye düşündü, b en de savaşmak istiyor
dum, onun gibi. Buna alışmam gerekecek.
İkinci bir koridora çıktılar ve Kelsier havaya zıpladı. Havada yalpaladı, sonra da
karşıya doğru fırladı. Vin de aynısını yaparak sıçradı ve koridorun çok ilerisinde bir
destek buldu, sonra da bunu kendisini ileriye doğru Ç ek m ek için kullandı.
Yan koridorlar hızla yanlarından geçti, kalayla güçlendirilm iş k u la k la r ın d a k i
havanın geçişi bir uluma gibiydi. Koridorda önlerine iki asker çıktı. Kelsier bir
tanesine ayaklarıyla bindirdi, sonra da ters döndü ve bıçağım öbürünün boynun3
sapladı. İki adam da düştü.
Metal yok, diye düşündü Vin yere inerek. B u ra d a k i m uhafızların hiçbiri1
tünde metal taşımıyor. Siskıran deniliyordu bunlara. Allomanserlerle savaşma
için eğitilmiş olan adamlar.
Kelsier bir yan koridora daldı ve Vin de ona ayak uydurabilm ek için hızl3
mak zorunda kaldı. Lehim harlayarak bacaklarını daha hızlı hareket etmeye
ladı. İleride Kelsier durakladı ve V in de tökezleyerek yanında durdu. Sağ taf3^
larında açık, kemerli bir kapı vardı ve buradan küçük koridor fenerlerinden Î
daha parlak olan b ir ışık g e liy o rd u V in kalayını söndürdü ve Kelsier'i takıp ederek
kemerin altından o d an ın için e girdi.
Büyük, k u b b e tav an lı o d an ın k ö şelerin d e alevleri açıkta olarak yanan altı tane
büyük m altız v ard ı. S ıra d a n k o rid o rların aksine, bu oda gümüş işlemeli fresklerle
kaplanmıştı. H e r b iri açık b ir şe k ild e Lord H üküm darı temsil ediyordu; Vin’in
daha önce g ö rm ü ş o ld u ğ u p e n c e r e le r gibiydi ama daha az soyutlardı. Bir dağ gör
dü. Büyük b ir m ağ ara. B ir ışık havuzu.
Ve çok karanlık bir şeyler.
Kelsier gen iş a d ım la rla ile ri d o ğ ru yürüdü ve Vin döndü. Odanın merkezine
hâkim kü çük b ir b in a v a rd ı; b in a için d e bir bina. Oyulmuş taşlar ve akıcı desen
lerle süslenm iş t e k k a tlı b in a, ö n lerin d e hürm etkâr bir şekilde duruyordu. Her
şey göz önüne alın d ığ ı z a m a n , sessiz ve boş oda V in ’de garip bir ağırbaşlılık hissi
uyandı rıyordu.
Kelsier ç ıp la k a y a k la r ıy la p ü rü zsü z siyah m ermerin üstüne basarak ileri doğru
yürüdü. V in d e e n d iş e li b ir ş e k ild e eğilm iş olarak takip etti onu; oda boş gibi
görünüyordu am a b a şk a m u h a fız la r da olm alıydı. Kelsier iç binanın duvanna yer
leştirilmiş olan, ü z e rin e V i n ’in tan ım ad ığ ı harfler oyulmuş, büyük meşe kapılann
yanına geldi. U z a n d ı v e k a p ıy ı ç e k ip açtı.
İçeride b ir Ç e lik S o r g u c u d u ru y o rd u . Yaratığın sivri uçlan gözlerine çakılmış
olan iki devasa kazığın a ltın d a k i du d akları tekinsiz bir ifadeyle kıvnlarak gülümsedi.
Kelsier sa d e c e b ir an için d u ra k la d ı. Sonra Sorgucunun eli öne fırlayarak onu
boğazından y a k a la rk e n , “ V in , k a ç \ ” d iy e bağırdı.
Vin d on akald ı. Y a n ta r a fla r d a k i aç ık kem erlerin altından iki siyah cübbeli Sor
gucunun daha iç e ri g ir m e k te o ld u ğ u n u gördü. Uzun boylu, ince ve kel olan Sorgu
luların kazıkların ın y a n ı sıra k a rm a şık N ezaret göz dövmeleri de dikkat çekiciydi.
En yakın d aki S o rg u c u K e ls ie r ’i boğazından tutarak havaya kaldırdı. “Kelsier,
Hathsin F ira risi," d e d i y a r a tık g ıc ırtılı bir sesle. Sonra V in’e doğru döndü. “Ve...
sen. Ben d e seni a r ıy o r d u m . E ğ e r sen i hangi asilin peydahladığını söylersen, bunun
Çabuk ö lm esin e izin v e r e c e ğ im m e le z .”
Kelsier y a ra tığ ın k a v r a y ışıy la b o ğu şu rken öksürerek nefes almaya çabalıyordu.
Sorgucu d ö n ere k K e ls ie r ’i m e ta l kazıklı gözleriyle inceledi. Kelsier tekrar öksürdü,
sanki bir şe y le r s ö y le m e y e ç a lışıy o rm u ş gibiydi ve Sorgucu da merakla Kelsier'i
Biraz daha yak ın ın a ç e k ti.
K elsier’in eli ö n e fır la y a r a k y aratığ ın boynuna bir bıçak gömdü. Sorgucu tökez
l e n K elsier y u m ru ğ u n u y a ra tığ ın koluna indirerek çatırtıyla kemiklerini parça
ydı. Sorgucu on u d ü ş ü r d ü v e K e ls ie r d e öksürerek ışıltılı mermer zemine düştü.
N efes alm ak için ç a b a la y a n K e ls ie r başını kaldırıp yoğun gözlerle Vin’e baktı,
dedim !” d iy e h ırlay ara k ona doğru bir şey attı.
V 'n d u rak lay ara k sik k e k e se sin i yakalam ak için uzandı. Ama kese biranda ha-
*Ç*nde y a lp a la y a ra k hızla ona doğru atıldı. Aniden Kelsier in keseyi ona at
a k ta n ziyade İtm ekte olduğunu fark etti.
Kese V in ’in g ö ğ sü n e isa b e t e tti. K elsier'in Allomansi siyle İtilen kese, Vin iod3
boyuma fırlatarak iki şaşkın Sorgucunun atasından geçirip on sonunda U-corik
co yoro düşüp mermerin üstünde kayacak kadar onu u/aklaştırdı.
Vin lıahlye sersemlemiş lıâldo haşıııı kaldırdı. İlende Kelsier tekrar ayag
kalkmıştı. Ancak birinci Sorgucu boynuna saplı ılııran bıçak konusunda pek Cn
dişeliymiş gibi gülünmüyordu. Diğer iki Sorgucu da onunla Kelsier arasında dur
maktaydı. Bir tanesi ona doğru döndü ve Vin onun delışet verici, doğaüstü bakış,
yüzünden iirperdi.
"K A Ç !" Kelime kubbeli odada yankılandı. V e en sonunda bu sefer kafasına
dank etti.
Vin lıızla ayağa kalktı; korku onu sarsıyor, ona bağırıyor, harekete geçiriyordu
En yakındaki kemere doğru fırladı, bunun içeri girerken geçm iş olduğu kemer
olup olmadığından emin değildi. K elsier’in sikke kesesini sıkı sıkı kavradı ve demir
yakarak telaş içinde koridonın ilerinde bir destek noktası aradı.
Uzaklaşmam gerek!
Gördüğü ilk metal parçasını kavrayıp asılarak kendisini yerden kopardı. Deh
şet demirini harlarken kontrolsüz bir hızla koridor boyunca uçtu.
Bir anda yalpaladı ve her şey hızla döndü. Başını sert taşlara vurarak ters bir
açıyla yere çarptı, sonra da ne olduğunu anlam aya çalışarak sersemlemiş bir şe
kilde yattı. Sikke kesesi... birileri onu Ç ek m iş, V in ’i geriye doğru savurmak için
içindeki metalleri kullanmıştı.
Vin yerde yuvarlandı ve karanlık bir şeklin koridor boyunca uçarak geldiğini
gördü. Sorgucu V in ’den kısa bir m esafe ileride h afifçe ayaklarının üstünde yere
inerken cübbesi dalgalandı, ifadesiz bir yüzle yürüyerek yaklaştı.
Vin kalay ve lehim harlayarak kafasını açtı ve acıyı uzaklaştırdı. Hızla birkaç
sikke çıkararak bunları Sorgucuya doğru İtti.
Sorgucu ise bir elini kaldırdı ve sikkelerin ikisi de havada dondu. V in’in kendi
İtişi bir anda onu geriye doğru fırlattı ve taşlar boyunca kayıp yuvarlanarak uzak
laştı.
Sürüklenmenin ardından sikkelerin yere düşüşünün tıngırtısını duydu. Bir
düzine yeni bere vücudu boyunca kızgınca parlarken V in başını iki yana salladı.
Sorgucu yerdeki sikkelerin üstüne basıp geçerek tem polu bir yürüyüşle ona doğru
gelmeye başladı.
Kaçmam lazım ! Kelsier bile bir Sorgucuyla yüzleşm ekten korkuyordu. Eğer o
bile dövüşemiyorsa, Vin'in ne kadar şansı vardı?
Hiç. Keseyi bıraktı ve sıçrayarak ayağa kalktı, sonra da koşarak ilk gö
kapı ağzından eğilerek içeri daldı. Kapının arkasındaki odada kimse yoktu anı
merkezinde altın bir sunak duruyordu. Sunak, köşelerdeki dört şamdan ve e
yayılmış olan diğer dinsel öteberiyle oda sıkış tıkıştı.
V in Kelsier’in deminki numarasını hatırlayarak döndü ve Ç ekerek şamda
dan birini eline getirdi. Sorgucu odanın içine girdi, sonra da neredeyse e^ cneJ^
elini kaldırarak rahat bir Allomantik Çekm eyle kolayca şamdanı elinden söküp3
Ç ok güçlü, diye düşündü Vin dehşet içinde. Büyük ihtim alle a rk a d a k i
d e s t e k le r in i Ç ek erek kendisini sabit tutuyordu. Ancak Demirçekmelerinin kuv
veti, Kelsior'ınkilerin asla olm adığı kadar yüksekti.
Vin zıplayarak kendisini sunağın hafifçe yukarısına ve ötesine doğru Çekti.
Kapı ağzındaki Sorgucu kısa bir sütunun üstünde oturmakta olan bir tasa uzandı
ve içinden görünüşe göre bir avuç dolusu metal üçgen bir şeyler aldı. Tüm kenar
la r keskindi ve yaratığın elini bir düzine farklı yerden kesmişlerdi. O ise yaralan
görmezden gelerek kanlı elini V in ’e doğru uzattı.
Vin metal parçaları arkasındaki duvara yağarken ciyaklayarak sunağın arkasına
atladı.
"Kapana kısıldın,” dedi Sorgucu gıcırtılı bir sesle. “ Benimle gel."
Vin yan tarafına bir göz attı. O dada başka bir kapı yoktu. Başını hafifçe uzata
rak Sorgucuya bir göz attı ve bir parça m etal de suratına doğru fırladı. Bunu İtti
ama Sorgucu fazla güçlüydü. D uvara doğru birden eğilerek metalin geçip gitmesi
ne izin vermek zorunda kaldı.
Engellemek için b ir şeyle re ihtiyacım olacak. Metalden yapılmamış bir şeyler.
Sorgucunun odanın için deki adım larını duyarken ihtiyacı olan şeyi buldu; su
nağın yanında durm akta olan büyük, deri kaplı bir kitap vardı. Bunu kaptı, sonra
da durakladı. Eğer ölürse zengin olm anın bir faydası olmazdı. Kelsier'in şişeciğmi
çıkararak atiyum u y u ttu , sonra da yaktı.
Sorgucunun gölgesi sunağın yan tarafından dolaşarak belirdi, bir an sonra ise
gerçek Sorgucu da onu tak ip etti. A tiyu m gölgesi elini açtı ve minik, şeffaf bıçak
lardan oluşan bir dalga V in ’in üstüne atıldı.
Gerçek bıçaklar onların p eşinden geleceği için Vin kitabını kaldırdı ve tam da
gerçek bıçaklar ona doğru uçm aya başlarken kitabıyla gölge izlerini süpürdü. Kes
kin ve tırtıklı kenarları kitabın deri cildine derinlemesine gömülürken bıçaklann
her birini yakalam ıştı.
Sorgucu durakladı ve V in ’in ödülü onun çarpık yüzünde şaşkınlık ifadesine
benzeyen bir şey görm ek oldu. Son ra ise Sorgucunun gövdesinden dışan yüz tane
gölgeli görüntü fışkırdı.
Lord H ü k ü m d a r a d ın a , d iy e düşündü V in. Onun da atiyumu vardı.
Vin bunun ne anlam a geldiğind en endişe etm ek için duraklamayarak sunağın
üstünden atladı, Sorgu cu başka bir şeyler daha atarsa kendisini konımak için ki
tabı da taşıyordu. Sorgu cu da hızla döndü, Vin tekrar koridora fırlarken kazıklı
gözleri onu takip ed iyord u .
Bir manga asker d u rm uş, onu bekliyorlardı. Ancak her birinin bir de gelecek-
gölgesi vardı. V in aralarına daldı ve silahlarının nereye ineceğine bakmak için pek
fazla dikkat bile harcam adan bir şekilde on iki farklı adamın saldınlanndan kaçın-
tf'- Ve bir an için, n ered eyse acıvı ve korkuyu unuttu; bunların yerine inanılmaz bir
&ÜÇ hissi gelm işti. Z ah m etsiz ce saldırılardan sıyrılıyordu, değnekler yukarısından
Ve yanından savruluyor ve her birisi sadece birkaç santim farkla ıskalıyordu. Vin
ölümsüzdü.
idam ların saflarının arasından onları öldürmeye ya da zarar vermeye zahmet
etmeden hızla geçti. sadece k ırn a k isliyordu. l:.n sonuncusunu da geçtikten*
hır ki'ieyj dimdü.
Ve her tarafında uyuşan gölgelet olan ikinci bir Sorgucu öne çıktı ve sivri b
şeyi Vın’in yan tarafına indirdi.
Vin'in acıyla nefesi kesildi. Yaratık silahını onun vücudundan çekip kurtarırken
iğrenç bir ses çıktı; bu üstüne keskin obsidıven bıçaklar takılmış olan uzun bir
tahta parçasıydı. Vin yan tarafını kavrayarak geriye doğru tökezledi, yaradan sızan
dehşet verici miktarda ılık kanı hissediyordu.
Sorgucu tanıdık görünüyordu. Biritıcisi, öbür odada olan, diye düşündüVin
acı içinde. Bu... bu Kelsier öldü anlamına nıı geliyor?
‘ Senin baban kim?” diye sordu Sorgucu.
Vin kanı durdurmaya çalışarak elini yan tarafında tuttu. Bu büyük bir yaravdı
Kötü bir yara. Vin daha önce de böyle yaralar görmüştü. Bunlar her zaman öldürürdü
Ama o hâlâ ayaktaydı. Lehim, diye düşündü karışmış olan aklı. Lehim harla!
Vin öyle yaptı ve metal onun vücuduna güç vererek ayaklarının üstünde kalma
sını sağladı. Askerler öbür taraftan yaklaşan ikinci Sorgucuya yol açmak için geri
çekildi. Vin parmaklarının arasından süzülen kanlar yan tarafından aşağı akarken
korku içinde bir Sorgucudan diğerine baktı; ikisi de üstüne geliyorlardı. Birinci
Sorgucu hâlâ kenan kanla kaplanmış baltaya benzer silahı taşıyordu. Onun kanı.
Öleceğim, diye düşündü Vin dehşetle.
Ama sonra duydu. Yağmur. Hafifti ama kalaylı kulakları arkasından gelen sesi
seçebiliyordu. Hızla dönüp yalpalayarak bir kapıdan geçti ve odanın diğer tarafın
daki büyük bir kemerin görüntüsüyle karşılaştı. Odanın zemininde sis toplanmıştı
ve yağmur dışarıdaki taşları dövüyordu.
Muhafızların geldiği yer olmalı, diye düşündü. Vücudunun hâlâ nasıl bu kadar
iyi çalıştığına hayret ederek lehimini harlamaya devam etti ve deri kitabı refleks
olarak sıkıca göğsüne bastırıp tökezleyerek dışarıdaki yağmura çıktı.
"Kaçacağını mı düşünüyorsun?” diye sordu birinci Sorgucu arkasından, sesi eg-
leniyormuş gibiydi.
Vin uyuşmuş bir şekilde gökyüzüne doğru uzandı ve kendini sarayın pek çok
kulesinden birine doğru Çekti. Gecenin karanlığında havaya fırlayarak yukarı doğ
ru süzülürken Sorgucunun küfrettiğini işitti.
Bin kule etrafında yükseliyordu. Bir tanesini Çekti, sonra da başka bir tanesine
geçti. Yağmur şimdi güçlüydü ve geceyi simsiyah yapmıştı. Ortam ışığm1 yansl
tacak hiç sis yoktu ve yıldızlar da yukarıdaki bulutlar tarafından gizlenmiş11-
nereye gitmekte olduğunu göremiyordu, kulelerin metal zirvelerini hissetmek İÇ1
Allomansi kullanmak zorundaydı ve onlarla arasında hiçbir şevin olnıadığm1 u
etmek zorundaydı.
Bir kuleye çarptı ve karanlığın içinde bunu kavrayıp asılarak durdu, 'taray1
mak gerek, diye düşündü hızlıca. Uyuşmaya başlıyordu, lehimi ve kalayına rag
kafası bulutlanmaya başlamıştı. y jn
Bir şeyler onun üstünde kuleye bindirdi ve alçak sesli bir hırlama duydu
İtendim İtip uzaklaşırken Sorgucunun silahının orıun hemen yanında, havayı yar
dığım duydu.
Tek bir şansı vardı. Zıplam asının ortasında kendisini yan taraftaki farklı bir
kuleye doğru Çekti. Ayrn anda elindeki kitaba doğru da İttirdi, hâlâ kapağına sap
la n m ış olan metal parçaları vardı. Kitap metal çizgileri gecenin karanlığında zayıfça
parlayarak demin onun gitm ekte olduğu yöne doğru devam etti. Bunlar Vin’in
üzerindeki son m etallerdi.
Vin mümkün olduğunca az ses çıkarmaya çalışarak bir sonraki kuleyi hafif
çe yakaladı. Karanlığın içinde kalay yakarak duyularını zorladı; yağmur damlalan
kulaklarında bir fırtınaya dönüşm üştü. Onların ötesinde ise kitabı itmiş olduğu
vöndeki bir kuleye bir şeylerin çarptığını net olarak duyduğunu düşündü.
S o rg u cu onun numarasına kanm ıştı. Yağmur damlalan vücuduna inmekte olan
Vin kulede asılı kalarak içini çekti. Bakırının hâlâ yanıyor olduğundan emin olduk
tan sonra kendisini yerine sabitlem ek için kuleyi hafifçe Çekti ve yaraya sarm ak
üzere gömleğinden bir parça yırttı. Uyuşmuş zihnine rağmen, kesiğin ne kadar
büyük olduğunu f a r k edebiliyordu.
Ah, Hüküm dar a d ın a , d iye düşündü. Lehim olmasa çok uzun zaman önce ken
dinden geçmiş olurdu. Ö lm üş olm ası gerekirdi.
Karanlıktan bir ses geldi. V in bir ürperti hissederek yukan baktı. Etrafında her
şey siyahtı.
Olamaz. Onun beni...
Bir şey onu kuleye vurdu. Vin haykırarak sıçrayıp uzaklaştı. Kendisini başka bir
kuleye doğru çekti, bunu zayıfça yakaladı ve sonra da anında İterek uzaklaştı. Sor
gucuda onu takip etti, o arkasında kuleden kuleye çarparken gümlemeler geliyordu.
Beni buldu. Beni görem ezdi, d u ya m a zd ı y a da hissedemezdi ama beni buldu.
Vin bir kuleye çarptı ve tek eliyle tutunarak karanlığın içinde hareketsizce 3sılı
durdu. Gücü neredeyse tükenm işti. Uzaklaşm am ... gerek... saklanmam...
Elleri uyuşmuştu ve aklı da neredeyse aynı durumdaydı. Parmaklan kulenin
s°ğuk, ıslak metalinden kaydı ve aşağıdaki karanlığa doğru düştüğünü hissetti.
Yağmurla birlikte düşüyordu.
Ama sert bir şeylerin üstüne güm bürtüyle düşmeden önce sadece kısa bir me-
gitmişti. Sarayın yüksek olan bir parçasının çatısı. Sersemlemiş hâlde dizleri-
nınüstünde kalktı ve bir köşe arayarak em ekleyip kuleden uzaklaştı.
Saklan... saklan... sa k la n ...
Başka bir kule tarafından oluşturulm uş bir kuytu bulana kjdar zayıfça emeklc-
dl' Herin bir küllü yağm ur suyu birikintisinin içinde yatarak karanlık köşeye sindi,
annı kendi etrafına dolam ıştı. V ücudu yağmur ve kanla sınlsıklamdı.
Sadece bir an kaçm ış olabileceğini düşündü.
Karanlık bir siluet gürültüyle çatıya indi. Yağmur hafiflemeye başlamıştı ve
,'n‘n kalayı iki kazık çakılm ış bir kafa ile koyu bir cübbeye bürünmüş olan bir
g0Vdey a9ğa çıkarıyordu.
hareket etmek için çok zayıftı, giysileri derisine yapışmış halde su birikinti-
sinin içinde titremekten başka bir şev yapamayacak kadar zayıftı. Son-ıım °na
d,oğru d..o.nd.ı..ı.
“Ne kadar da ufak, baş belası bir şeysin sen," dedi. İleriye doğru bir adım attı
ama Vin onun sözlerini zar zor duyabiliyordu.
Etraf tekrar kararıyordu... Hayır, bu sadece onun aklıydı. Gözleri kapanarak
görüşü karardı. Artık canı yanmıyordu. Hatta... düşünemiyordu... bile...
Bir ses, sanki parçalanan dallar gibi.
Sonra kollar onu kavradı. Hık kollar, ölümün kolları değil. Zorlayarak gözlerini
açtı.
“Kelsier?” diye fısıldadı.
Ama ona bakan endişeyle dolu yüz K elsier’inki değildi. Bu farklı, daha nazik
bir vüzdü. Rahatlamayla içini çekti; güçlü kollar onu yakına çekerken ve garip bir
şekilde gecenin korkunç fırtınaları içinde güvende hissetmesine neden olurken
dalıp gitti.
Kvûaan b a n a n e d en ih a n e t e tti b ilm iy o ru m . Ş im d i bile, bu olay düşüncelerimden
çıkmıyor. B e n i keşfeden k'Şİ o olm u ştu ; bana ilk kez Çağların Kahramanı di
yen Terris filo z o fu o y d u . Ş i m d i ise m eslektaşlarını ikna etm ek <Ç<n üerdiği uzun
savaşlarından so n ra , b e n im ik tid a rım a karşı konuşan tek önemli Terrisli kutsal
adamın o olm ası ıronik bir şekilde gerçeküstü görünüyor.
“ONU Y A N IN A M I A L D IN ? " diye hesap sordu Dockson odanın içine
dalarken. “V in’i K redik Shavv'a mı götürdün? M anyak mısın sen?"
“Evet,” diye tersledi K elsier. "En başından beri siz haklıydınız. Ben delinin bi
riyim. Manyağım. Belki de Ç u k u rla r’da geberip gitmiş ve sizleri de rahatsız etmek
için asla geri gelm em iş olm alıyd ım !"
Dockson durakladı, K e lsie r’in sözlerinin etkisiyle afallanııştı. Kelsier hüsranla
masaya vurdu ve darbenin şiddetinden tahtalar parçalandı. Hâlâ lehim yakıyordu,
metal çeşitli yaralarına d irenm esine yardım ediyordu. Sispelerini paramparçay
dı vücudunda yarım düzine farklı küçük kesik vardı. Sağ tarafının tamamı acıyla
yanıyordu. Orada kocam an bir çürük oluşacaktı ve eğer kaburgalannm hiçbirisi
Çatlamadıysa şanslı sayılırdı.
Kelsier lehimi harladı. İçinde yanan ateş iyi geliyordu, ona kızgınlığı ve kendine
duyduğu nefreti odaklayacak bir nokta sağlıyordu. Çıraklardan biri hızla çalışmak-
taydı; Kelsier'in en büyük kesiğinin etrafına bir sargı bezi sarıyordu. Clubs Ham le
bir!ikte mutfağın yan tarafında oturuyordu, Breeze ise bir kenar mahallevi ziyaret
kitleye gitmişti.
Kord Hükümdar adına, K elsier," dedi Dockson sessizce.
Dockson bile, d iy e düşündü K elsier. En eski dostum bile Lord Hükümdtir ırı
lanet ediyor. N e y a p ıy o r u z b iz ? Bununla nasıl yüzleşebiliriz?
Bhri bekleyen üç tane Sorgucu vardı D ox,* dedi Kelsier.
^°ckson'ın rengi soldu. "V e sen de onu orada mı bmıktın?"
"O benden önce dışarı çıktı. Sorgum la) ı yapabildiğim kadar u/tın süre oy;1|.
maya çalıştım ama..."
"Ama?"
“ Üçünden birisi onu takıp etti. Ona ulaşam adım , belki diğer iki Sorgucu sade
ce arkadaşları onu bulabilsin diye betıi meşgul etm eye çalışıyorlardı."
“ Üç Sorgucu," dedi Dockson çırakların birinden küçük bir bardak konyağı ka
bul ederken. Bunu kalasına dikti.
“ İçeri girerken çok fazla gürültü çıkarm ış olm alıyız,” dedi Kelsier. “Ya öyle,ya
da onlar her nedense zaten oradaydı. V e hâlâ o odanın içinde ne var bilmiyoruz!”
Mutfak sessizleşti. Dışarıdaki yağm ur tekrar şiddetini artırarak binaya yekne
sak bir öfkeyle saldırdı.
“ Peki..." dedi Ham. “Ya Vin?”
Kelsier, D ockson’a bir göz attı ve gözlerinde karam sarlık gördü. Kelsier zar zor
kaçmıştı ve onun o kadar yıllık eğitim i vardı. Eğer V in hâlâ Kredik Shavv’daysa...
Kelsier göğsünün içinde keskin, burkan b ir acı hissetti. O n u n da ölmesine izin
verdin. Otıce M a re, sonra da V in . B u iş b itm ed en d a h a k a ç kişiyi katledilmeye
göndereceksin?
"Şehrin içinde bir yerlerde saklanıyor olab ilir,” dedi Kelsier. “ Sorgucular onu
aradığı için dükkâna gelm eye korkuyor olabilir. Y a da... belki de bir nedenle
Fellise’e geri dönmüştür.”
Belki oralarda bir yerlerdedir, yağm urda tek başına ölüyordur.
“ H am ,” dedi Kelsier. “ Sen ve ben saraya geri dönüyoruz. D ox, Yorlatek’i al ve
öbür hırsız çetelerini ziyaret et. Belki onlardan birinin gözcüleri bir şey görmüş
tür. Clubs, oraya mı gitmiş diye bakm ası için R en o u x’nun malikânesine bir çırak
gönder. ”
G ru p hareket etm eye başladı ama K elsier’in aşikâr olanı söylemesine gerek
yoktu. O ve Ham muhafız devriyelerine bulaşm adan K redik Sh aw ’ın yakınına git
meyi başaramazlardı. Vin şehrin içinde bir yerlerd e saklanıyor olsa bile, büyük
ihtimalle onu önce Sorgucular bulurdu. Onlar...
Kelsier dondu, onun ani tepkisi diğerlerinin d e duraklam asına neden oldu. Bir
şey duymuştu.
Yorlatek m erdivenlerden hızla aşağı inerek odaya dalarken aceleci ayak seslen
duyuldu; oğlanın ince bedeni yağm urla ıslanm ıştı. “ İyor gel biri! İyor dışarıda ses
len biriJeri!”
“Vin?” diye sordu Ham umutla.
Yorlatek başını olumsuzca salladı. “ Büyük adam . C ü b b e .”
O zaman bu kadarm ış. Ç e te y i d e ölüm e gö n d erd im , Sorgucuları kapının
ne kadar getirdim.
Ham ayağa kalkarak tahta bir sopa aldı. D ockson bir çift bıçak çekti ve Club*
altı çırağı gözleri korkuyla genişleyerek odanın arka tarafına gittiler.
Kelsier metallerini harladı. ju
M utfağın arka kapısı çarpılarak açıldı. Islak cü b b eler içindeki uzun
karanlık bir siluet yağm u rd a d u ru yord u . Ve k o lla r ın d a d a kumaşa s a rılm ış b iri
vardı-
"Sazed!" dedi Kelsier.
"Ağır yaralı,” dedi S azed hızla odaya dalarak; kaliteli cübbesinden yağmur suyu
akıyordu. “ Ü stat 1lam m on d, bir m iktar lehime ihtiyacım var. Onun stoklan tü
kenmiş diye düşünüyorum b e n .”
Sazed, V in ’i m utfak m asasının üstüne yatırırken Ham ileri fırladı. Vın'in derisi
nemli ve solgundu, ince vücu d u sırılsıklam dı.
He kadar d a k ü çü k , d iy e d üşündü Kelsier. Hir çocuktan biraz daha büyük.
Hasıl onu y a n ım d a g ö tü rm eyi d ü şü n m ü ş o labilirim ?
Yan tarafında devasa, kanlı bir yara vardı. Sazed bir kenara bir şey kovdu;
Vin'in altında, kollarında taşım ış olduğu büyük bir kitap. Hammond'dan bir şi-
şecik aldı, sonra da eğildi ve sıvıyı bilinçsiz kızın boğazından aşağı döktü. Oda
sessizleşti, hâlâ açık olan kapıdan yağan yağmurun sesi geliyordu.
Vin’in yüzüne h afifçe bir renk geldi ve nefes alışı da düzelirmiş gibi göründü.
Kelsier'in Allom antik tun ç du yusun a bakılırsa, ikinci bir kalp atışından çok da
farklı olmayan bir tem p o yla titreşim yaym aya başladı.
“Ah, iyi,” dedi Sazed V in ’in eğreti sargısını çözerek. “Allomansi'ye vücudunun
metalleri bilinçsiz olarak yakam ayacağı kadar yabancı olmasından korkmuştum.
Onun için umut var, d iye dü şü n üyoru m ben. Üstat Cladent bir tencere kaynamış
su, biraz sargı ve odam daki tıbbi çantaya ihtiyacım olacak. Çabuk!”
Clubs başını sallayarak onayladı ve çıraklarına söylendiği gibi vapmalan için eli
ni salladı. Kelsier, S a z e d ’ın çalışm asını izlerken büzüldü. Yara kötüydü, Kelsier’in
ölmeden kurtulm uş olduğu bütün yaralardan daha kötüydü. Kesik kamın derin
lerine doğru gidiyordu; bu yavaş yavaş ama kesin bir şekilde öldüren türdeki ya
ralardandı.
Ancak Vin sıradan bir insan değildi, lehim bir Allomanser'i vücudunun pes
etmiş olması gereken noktanın çok ötesine kadar sağ tutardı. Bunun yanında, Sa
zed da sıradan bir hekim d eğild i. Sırdaşların olağanüstü hafızalannda sakladıklan
§eyler sadece dinsel ayin ler değildi; metalzihinleri kültür, felsefe ve bilim üzerine
de çok geniş m iktarda bilgi içerirdi.
Ameliyat başlarken C lu b s çıraklarını odadan kovaladı. Ham yaraya basınç uy
garken, Sazed da V in ’in iç organlarını yavaş yavaş dikti. Bu işlem korkutucu
derece uzun bir zaman alm ıştı. En sonunda Sazed dış yarayı da kapattı ve temiz bir
sargıyla bağladı, sonra H a m ’den kızı dikkatlice yatağına taşımasını istedi.
Kelsier, V in ’in zayıf, h areketsiz bedenini mutfaktan dışarı taşıyan Ham'i izle
yerek olduğu yerde du rd u . Sonra da sorgulamasına Sazed’a döndü. Dockson da
köşede oturuyordu, hâlâ bu rada olan sadece o vardı.
Sazed ciddi bir şekild e başını iki yana salladı. “Bilmiyorum Üstat Kelsier. Sağ
kalabilir. Onun lehim ini hiç eksik etm em em iz gerekecek, hu onun vücudunun
^ni katı yapmasına vardım ed er. Yin e de, ben bundan daha küçük olan yaralardan
Pek çok güçlü adam ın öldüğünü gördüm ."
Kelsier başıyla onayladı.
“Çok geç kaldım, diye düşünüyorum Kon," deıli S a m i, “ Onun Re
malikânesinden «itmiş olduğunu fark ettiğim /aıııan, l.utlıadel'e olabildiği kad*
hızla «eldim. Yolculuğu ivedilikle tamamlamak iyin lnitün bir metalzihni kullan
dım. Yine de yok «ey kalmışım..."
“Hayır dostum," dedi Kelsier. "Sen bu gece iyi iş yıkardın. Benden çok daha
iyi."
Sazed iyini yekerek uzandı ve am eliyata başlamadan önce bir kenara koyduğu
büyük kitabı elleriyle yokladı. Cilt yağmur suyu ve kanla ıslanmıştı. Kelsier kaşla-
nnı çatarak buna baktı. “O ne bu arada?"
“Bilmiyorum," dedi Sazed. “Bunu çocuğu aradığım sırada sarayda buldum
Khlennice yazılmış."
Khlennıce; Khlennium’un, Lord H üküm dar’ın M iraç öncesi anavatanının antik
diliydi. Kelsier biraz canlandı. “Tercüme edebilir m isin?”
“Belki," dedi Sazed sesi bir anda çok yorgun gelerek. “A m a... bir süre için değil,
diye düşünüyorum ben. Bu akşamdan sonra, istirahat etm em gerekecek."
Kelsier başıyla onaylayarak çıraklardan birini Sazed ’a bir oda hazırlaması için
çağırdı. Terrisli teşekkürle başını salladı, sonra da halsiz bir şekilde merdivenler
den yukarı çıktı.
“O bu akşam Vin'in hayatından fazlasını kurtardı," dedi Dockson sessizce arka
sından yaklaşarak. “Bu yaptığın şey salakçaydı hatta kendin için bile."
“Bilmek zorundaydım D o x ,” dedi. “G eri gitm ek zorundaydım. Ya atiyum ger
çekten de oradaysa?"
“Orada olmadığını sen söyledin.”
“Bunu ben söyledim ve oldukça da em in im ,” dedi Kelsier başını sallayarak.
“Ama ya haksızsam?"
“Bu bir mazeret değil,” dedi Dockson kızgınca. “ Şim di V in ölüyor ve Lord Hü
kümdar da bizden haberdar. O odanın içine girm eye çalışırken M are’ı öldürttüğün
yetmedi mi?”
Kelsier durakladı ama herhangi bir kızgınlık hissetm ek için fazla tükenmişti
İçini çekerek oturdu. “Dahası var D o x .”
Dockson kaşlarını çattı.
"Öbürleriyle Lord Hükümdar hakkında konuşm aktan kaçındım ,” dedi Kelsi
er. “Ama... endişeliyim. Plan iyi ama içim de o hayatta olduğu sürece asla başan
olamayacağımıza dair korkunç, rahatsız edici bir his var. Onun parasını a la b il i p
onun ordularını alabiliriz, onu şehirden çıkm ası için kandırabiliriz... ama yine
onu durdurmayı başaramayacağımızdan korkuyorum ."
Dockson’in yüzü asıldı. “O zaman sen bu O n Birinci M etal işi k o n u s u n d a cı
misin?” t
Kelsier başıyla onayladı. “ İki yıl boyunca onu öldürm enin bir yolunu
için uğraştım. İnsanlar her şeyi denedi; o sıradan yaraları önemsemiyor ve
kesmek sadece onu kızdırıyor. Erken savaşlardan biri esnasında bir grup
onun hanını yak m ış. Lzırd I lü k ü m d ar bir iskeletten biraz daha fazlası olarak yürü
yüp dışarı çıkm ış, son ra da san iyeler içinde iyileşmiş.
"Sadece O n B irin ci M e ta l'in hikâyeleri az da olsa umut veriyor. Ama ben onu
çalıştıram ıyorum ! İşte o yüzd en saraya geri dönmem gerekiyordu. Lord Hüküm
dar o odada b ir ş e y le r sak lıy o r; bunu hissedebiliyorum. Bunun ne olduğunu bilme
nin, onu d u rd u ra b ile ğ in e inanm adan edem iyorum .”
“V in’i de yanına alm an gerekm iyordu.”
"O beni tak ip e t t i ,” d e d i K elsier. “ Eğer ondan ayrılırsam tek başma içeri gir
meye çalışacağından e n d işe etm iştim . Kızın inatçı bir damarı var Dox; bunu iyi
saklıyor am a isted iği za m an la r ölüm ü ne dik kafalı olabiliyor.”
Dockson için i ç e k ti, son ra da sessizce başıyla onayladı. “Ve biz hâlâ o odanın
içinde ne olduğunu b ilm iy o ru z .”
Kelsier, S a z e d ’ın m asan ın ü stü n e koym uş olduğu kitaba dik dik baktı. Yağmur
suyunun izi k a lm ıştı am a k itap belli ki oldukça dayanıklı bir şekilde imal edilmişti.
Suyun içeri sızm asın ı ö n le m e k için sıkıca bağlanmıştı ve cildi de iyice güçlendiril
miş deriden y a p ılm ıştı.
“H ayır,” d e d i K e ls ie r en son un da. "Bilm iyoruz ."A m a elimizde bu var. o da her
neyse artık.
“Değdi m i K e li? ” d iy e so rd u D ockson . "Bu çılgınca numara gerçekten de ken
dini ve çocuğu n e r e d e y s e ö ld ü rtm e y e değer m iydi?”
"B ilm iyo ru m ,” d e d i K e ls ie r d ü rü st bir şekilde. Dockson’a dönerek arkadaşının
gözlerine baktı. “V i n ’in y a şa y ıp yaşam ayacağını öğrendiğimiz zaman bana bir daha
sor.”
İK İN C İ B Ö LÜ M Ü N SO N U
Ü ÇÜ N CÜ BÖLÜM
KANAYAN BİR GÜNEŞİN
ÇOCUKLARI
Ç o ğ u kİŞİ benim yolculuğumun Khlennium ’da, o büyük bankalar şehrinde baş
ladığını düşünüyor. Arayışım başladığı zamanlar kral olmadığımı unutuyorlar.
Krallıktan çok uzaktım.
Sanıyorum bu arayışın imparatorlar, rahipler, kâhinler ya da generaller ta
rafından başlatılmamış olduğunu hatırlamak insanoğlu için iyi olacak■Her şey
ne Khlennium 'da ya da Kordel’de başladı ne de doğudaki büyük devletlerdenya
da batının ktzd imparatorluğundan geldi.
Her şey adı sizin için hiçbir şey ifade etmeyecek °lan küçük önemsiz bir
kasabada başladı. B ir genç ile başladı, bir demircinin oğluyla; belki de başını
belaya sokma becerisi dışında, hiçbir açıdan dikkate değer olmayan bir oğlanla.
Benimle başladı.
16
U Y A N D I Ğ I Z A M A N A C I , R e e n ’in onu yine dövmüş olduğunu sanma
sına neden oldu V i n ’in. N e y a p m ış tı? D iğ e r ç e te üyelerinden birine karşı fazla mı
arkadaşça d a vra n m ıştı? A p t a lc a b ir y o ru m yaparak çetebaşının öfkesini üzerine mi
Çekmişti? Sessiz k a la c a k tı, h e r zam an sessiz olacak, diğerlerinden uzak duracak,
asla kendi üzerine d ik k a t ç e k m e y e c e k ti. Y oksa Reen onu döverdi. Öğrenmek zo
rundasın, diyord u R e e n . V in ö ğ re n m e k zorundaydı...
Ama acısı bunun için faz lasıy la ağ ırm ış gibi geliyordu. Ç o k uzun bir zamandan
beri canının bu k ad ar fazla yan dığın ı hatırlam ıyordu.
Hafifçe ök sü rerek gö zlerin i açtı. Fazlasıyla rahat olan bir yatakta yatıyordu ve
yatağının yanındaki san d a ly e d e oturan sıska bir genç oğlan vardı.
Yorlatek, d iye d ü şü n d ü V in . O n u n adı bu. Ben C lu bs ın dükkânındttvını.
Yorlatek sıçrayarak ayağa kalktı. “ M işti uyan sen!"
Vin konuşmaya çalıştı am a s a d e c e tekrar öksürebildi ve oğlan da aceleyle ona
bir bardak su verdi. V in m in n etle suyu vudıım larken yan taralındaki acıyla yüzünü
buruşturdu. A slında bütün vücu du nu iyice bir hırpalanm ış hissediyordu.
“Yorl.ıtck," dive hırıldadı en sonunda.
"Ivor yok şinıdi artık," dedi. "İy o n lu vok adım ı pek sev Kelsier, değjştjr(|j ^
kiz dive."
"Dikiz mi?" diye sordu Vin. "U ym u ş. N e k.ıdaıdıı uyuyorum ?”
“ İki halta,” dedi oğlan. "B ekle hurad.ı.” Hızla fırlayıp gitti ve sonra Vin dı§arı.
dan sesinin geldiğini duydu.
iki hafta mı? Bardağını yudum larken dağınık hatıralarını düzenlemeye çalıştı
Kırmızımsı ikindi güneşinin ışığı pen cereden içeri sızarak odayı aydınlatıyordu
Bardağı bir kenara bırakarak yan tarafını kontrol etti ve büyük, beyaz bir sargı
buldu.
Sorgucu bıiıuı buradan vurm uştu, d iy e d ü şü n d ü . Ö lm ü ş olm am gerekir.
Düştükten sonra çatıya çarptığı y e r de b e re len m iş ve morarmıştı. Ve vücu
dunda bir düzine başka kesik, çürük ve sıyrık daha vardı. Sonuç olarak kendisini
tamamıyla berbat hissediyordu.
“Vin!” dedi Dockson odaya girerek. "U yanm ışsın !”
“Zar zor,” dedi Vin bir inlem eyle sırtını yastığına yaslayarak.
Dockson gülüm seyerek geldi ve Y o r la te k ’in san dalyesin e oturdu. "Ne kadannı
hatırlıyorsun?"
“Çoğu şeyi sanırım," dedi V in . "D ö v ü şe re k sarayın içine girdik ama orada Sor-
gucular vardı. Onlar bizi kovaladılar ve K elsier d e on larla..." Durarak Dockson'a
baktı. “Kelsier? Ya o ...”
“Keli iyi,” dedi Dockson. "O olayı senden çok daha sağlam bir şekilde atlattı.
Keli üç yıl önce yaptığım ız planlardan d olayı sarayı oldukça iyi biliyor ve o...”
Dockson’m sesi azalarak kesilirken V in kaşlarım çattı. “ N e?”
“O dedi ki Sorgucular onu ö ld ü rm eye fazla odaklan m ış gibi görünmüyorlarmış.
Onu oyalamak için bir tanesini bırakıp senin arkandan iki tane göndermişler.
N eden, diye düşündü V in. S a d e c e ilk önce g ü ç le rin i en z a y ıf düşman üstüne
mi odaklamak istiyorlardı? Yoksa b a şk a b ir seb ep m i v a r d ı? O gecenin olaylarını
kafasından geçirerek düşünceli bir şekild e arkasına yaslandı.
“Sazed,” dedi Vin en sonunda. “ Beni o ku rtard ı. Sorgu cu beni ö l d ü r m e k üze
reydi ama... D ox, o ne?"
“Sazed mi? Bu büyük olasılıkla cevabını ona b ırakm am gereken bir soru, dedi
Dockson.
“O burada mı?"
Dockson başını olumsuzca salladı. “ F e llis e 'e geri dön m ek zorunda kaldı-
eze ve Keli asker toplam aya çıktılar ve H am de geçen hafta ordumuzu incele11
için gitti. O daha en azından bir ay geri g e lm e y e c e k .”
Vin uykulu bir şekilde başıyla onayladı. ,f
“Suyunun kalanını da iç ,” dedi D ockson . “ İçin d e acıya karşı faydası olac
5eylervar‘" tekrar
Vin bardağın geri kalanını da kafasına d ikti, sonra da arkasını döndü ve
kendisini uykuya bıraktı.
Uyandığı zaman K elsier oradaydı. Yatağının yanındaki bir sandalyede oturmuş ve
elleriyle dizlerinin üstün e dayadığı dirseklerini kavramıştı, bir fenerin hafif ışığın
da onu izliyordu. V in güzlerini açtığı zaman gülümsedi. “Hoş geldin."
Vin hemen kom odinin üstünde duran su bardağına uzandı. “İş nasıl gidivor?”
Kelsier om uz silkti. "O rd u büyüyor ve Renoux da silah ve ikmal malzemele
ri satın almaya başladı. Sen in N ezaret konusundaki önerinin iyi olduğu anlaşıldı;
Theron'un bağlantısını bulduk ve neredeyse Nezaret çırağı olarak birisini içeri sız
dırmamızı sağlayacak olan bir anlaşm a yapmak üzereyiz."
“Marsh mı? K endisi ini yap acak?” diye sordu Vin.
Kelsier başıyla onayladı. “ O nun her zaman Nezaret’e karşı... belli bir yatkınlığı
olmuştur. Eğer obligatör rolü yapm ayı başarabilecek olan bir skaa varsa bu Marsh
olacaktır."
Vin başıyla onaylayarak suyu yudum ladı. Kelsier'de farklı olan bir şeyler vardı.
Bu belirsiz bir şeydi, havasında ve tutum unda hafif bir değişiklik. Vin in hastalığı
sırasında bir şeyler değişm işti.
"Vin,” dedi K elsier tered d ü t içinde. “ Sana bir özür borcum var. Seni neredeyse
öldürtüyordum.”
Vin sessizce hom urdandı. “ Bu senin suçun değil. Seni ben zorladım.”
“Beni zorlayam am ış olm an gerekirdi," dedi Kelsier. “İlk karanm seni geri gön
dermekti ve bu doğru karardı. L ü tfen özrümü kabul et.”
Vin sessizce başını salladı. “ Şim di ne yapmam lazım1 İşin devam etmesi gerek,
değil mi?”
Kelsier gülüm sedi. “ G e rç e k te n de öyle. Senin iyileşir iyileşmez Fellısee geri
taşınmanı tercih ed erim . L eyd i V a le tte ’in hastalanmış olduğu şeklinde bir hikâye
uydurduk ama sö ylen tiler çıkm aya başlıyor. Ziyaretçiler tarafından ne kadar ça
buk bizzat görülürsen, o kadar iyi olu r.”
“Yarın gidebilirim ," dedi V in.
Kelsier güldü. “ Şü p h eliyim ama kısa süre sonra gidebileceksin. Şu an için sen
sadece dinlen." A yağa kalkarak gitm ek için hareketlendi.
"Kelsier?” d ed i V in onu durdurarak. Kelsier dönüp baktı.
Vin söylem ek istediği şeyi kelim elere dökmek için zorlandı. ‘ Saray-- Sorgu-
cular... Biz ölüm süz değiliz, değil mi?" Kızardı, bu şekilde sövlediği zaman kulağa
aptalca geliyordu.
Ancak K elsier sadece gülüm sedi. Onun söylemeye çalıştığı şeyi anlarmış gibi
görünüyordu. “ H ayır, V in ," dedi sessizce. "Kesinlikle değiliz.”
^in arabanın pen ceresin d en manzaravı izliyordu. Renoux Malikânesi nden gönde
rilmiş olan araç güya L eyd i V a le tte ’i Luthadel'de bir geziye çıkarmıştı. Ama aslın
da Vin arabaya C lu b s ’ın sokağında kısa bir süreliğine durana kadar binmiş değildi.
Ancak şimdi penceresinin perdeleri açıktı ve bir kere daha tüm dünya Valette ı
görebilirdi, tabii eğer um ursayan birileri varsa.
At arabası Hellise’e doğru yoluna devam etti. Kelsier haklı çıkmıştı, yolculu
ğu yapabilecek kadar güçlü hissetm eden e m e (.'lub.s'm dükkanında üç gün t|3|la
dinlenmek zoıunda kalmıştı. Kısm en de bereli kollan ve yar.ılı van taralıyla leyjj
elbiselerinin iyine girmeye yalıtm a lıkrı onu d eh şete dü şü ld üğü iyin beklemişti,
Yine de tekrar ayakta olmak iyi geliyordu. S ad e ce yatakta kalıp iyileşmekte.
Aklına yatmavan bir şevler vardı. Sıradan bir hırsıza bu kadar uzun süreli bir din
lenme fırsatı tanınmazdı; hırsızlar va yabucak çalışm aya geri dönerler ya da ölüme
terk edilirlerdi. Yemek iyin para getirem eyen lerin sığınakta yer kaplamasına izin
verilemezdi.
Am a im anlar sadece bu şekilde y a ş a m ıy o r, d iy e d üşündü Vin. Bu bilgi hâlâ
onu rahatsız ediyordu. Y'in’in onların kaynaklarını tü k etm iş olması Kelsier ve di
ğerlerinin umurunda olmamıştı; onun zayıflam ış durum undan yararlanmaya kalk
mamışlardı. Bu nöbetçilerin arasında en d ikkate d eğ er olanı genç Yorlatek'ti. Vin
onu iyi tanıdığını bile düşünm üyordu am a K elsier oğlanın, geçirdiği koma sırasında
Vin'e göz kulak olmasını sağlamıştı. O nunla ilgilenm iş, yatağının yanında saatler
harcamışlardı.
Bir çeteb3şının adamları hakkında endişe ettiği bir dünyaya insan ne anlam
verebilirdi? Yeraltında her birey kendi başına gelen lerin sorum luluğunu taşırdı; bir
çetenin daha zayıf olan kısmının ölm esine izin verilird i ki, diğer herkesin de sağ
kalmalarına yetecek kadar kazanmalarına engel olm asınlar. Eğer bir kişi Nezaret
tarafından yakalanırsa, onu kaderine terk ed er ve çok fazla bir şey itiraf etmemesi
ni umardın. Onun tehlike içine girm esindeki payından endişe etmezdin.
O nlar aptal, diye fısıldadı R een ’in sesi. B ütün bu p la n ın sonu felaket olacak ve
senin ölümün de gidebileceğin zam an gitm em iş olduğun için ken d i suçun olacak.
Reen gidebileceği zaman gitm işti. Belki V in 'in farkında olmadan sahip olduğu
güçler yüzünden eninde sonunda Sorgucuların onu avlayacağını da biliyordu. Reen
ne zaman gidileceğini hep bilm işti; onun da sonunun C a m o n ’un çetesinin geri ka
lanlarıyla birlikte katledilmek olm am ası bir te sa d ü f değil d iye düşünüyordu Vin.
Ama yine de Vin, zihninin derinliklerinden gelen R e e n ’in telkinlerini duymaz
dan gelerek arabanın onu Fellise’e doğru gö tü rm eye devam etmesine izin verdi.
Bu Kelsier’in çetesindeki yeri hakkında tam olarak kendini güvende hissettiği için
değildi; aslında bir açıdan bu insanların arasındaki yeri onu daha da endişelendiri
yordu. Ya V in'e ihtiyaçları kalmazsa? Y a V in onlar için işe yaramaz hâle gelirse?
V in ’in çeteye onun yapm asına ihtiyaç du ydu kları şeyi yapabileceğini kanıtla
ması gerekiyordu. Katılınacak etkinlikler, içine sızılacak bir sosyete vardı. Yapacak
o kadar fazla işi vardı ki zamanının daha da fazlasını uyuyarak boşa harcama)3
cesaret edemezdi.
Dahası Allomantik antrenman seanslarına geri dönm esi gerekiyordu. Vin”1
güçlerine muhtaç hâle gelm esi sadece birkaç kısa ay sürm üştü ve sislerin arasın
da uçmanın, İterek ve Ç ekerek gökyüzü boyunca ilerlem enin getirdiği özgf
ğün hasretini çekiyordu. Kredik Sh aw ona ölüm süz olm adığını öğretmiş1’ 31113
Kelsier’in sadece bir iki sıyrıkla kurtulm uş olm ası, V in 'in olduğundan çok dah3
bir duruma gelebileceğinin de m üm kün olduğunun kanıtıydı. V in ’in pratik >3P
ması» daha fazla Küflenm esi gerekiyordu; ta ki o da Kelsier gibi Sorguculardan
kakabilecek hâle gelene kadar.
Araba bir virajı aldı ve l'e llise ’irı içine doğru ilerledi. Tanıdık, pastoral banli
yö manzarası V in ’in kendi kendine gülümsemesine neden oldu ve arabanın açık
penceresine yaslanarak rüzgârı hissetti. Şanslılarsa sokaktaki bazı insanlar Leydi
Valette'in arabayla şehrin içinden geçerken görüldüğünün dedikodusunu yapardı.
Birkaç kısa turdan sonra R enoux M alikânesine ulaştılar. Bir uşak kapıyı açtı ve
Vin arabanın önünde onun inm esine yardım etmek için Lord Renoux'nun bizzat
beklediğini görünce şaşırdı.
“Lordum?” dedi ona elini uzatarak. “Mutlaka ilgileniyor olmanız gereken daha
önemli işleriniz v ard ır.”
“Saçmalık,” dedi. "B ir lordun en sevdiği yeğeninin üstüne titreyecek zamanı
olmalıdır. G ezin nasıl g e çti?”
Rolünü hiç mi bozm uyor? L u th a d el’de olan diğerlerini sormamış ya da onun
yarasından haberi olduğuna dair herhangi bir işaret göstermemişti.
"Ferahlatıcıydı am ca ,” dedi köşk kapısına giden basamaklardan yukarı çıkarlar
ken. Vin hâlâ za yıf olan bacaklarına güç verm esi için midesinde hafifçe yanmakta
olan lehime m üteşekkirdi. K elsier onu lehimin gücüne bağımlı hâle gelmemek
için çok fazla kullanm am ası yönünde uyarmıştı ama Vin ivileşene kadar başka bir
alternatif görem iyordu.
“Bu harika," dedi R en ou x. “ Belki, sen bir kere iyi hissetmeye başladığın zaman,
bahçe balkonunda birlikte öğlen yem eği yemeliyiz. Kış yaklaşıyor ama bu aralar
havalar ılık.”
“Bu çok hoş o lu r,” ded i V in . Eskiden taklitçinin asil duruşunu tehditkâr bu
lurdu. Ancak L eyd i V a le tte kişiliğine bürünürken daha önceki gibi yine sakinliği
hissetti. Hırsız V in , R en o u x gibi bir adam için hiçbir şeydi ama sosyetik Valette
başka bir m eseleydi.
“Çok iyi, ” dedi R en o u x kapıdan içeri girdiklerinde duraklayarak. “Ancak gel
onunla başka bir gün ilgilenelim . Şu an için, ben senin yolculuğundan sonra din
lenmeni tercih e d e rim .”
“Aslında, lordum , ben S a z e d ’i ziyaret etm ek istiyordum. Vekilharç ile tartış-
mam gereken bazı m eseleler var."
Ah,” dedi R en oux. “ O nu kütüphanede benim projelerimden birinin üstünde
Çalışırken bulacaksın.”
Teşekkür ederim ," dedi V in.
Renoux başıyla selam verd i, sonra da dönüp düello değneğini beyaz mermer
^min üstünde tıkırd atarak uzaklaştı. V in onun aklının tamamen yerinde olup ol-
rr,adığını m erak ed e rek durakladı. Bir insan gerçekten de bir kişiliğe bu kadar
bütüncül bir şekild e b ü rü n eb ilir m iydi?
~*en de y a p ıy o rsu n , d iy e dü şü ndü Vin. L e y d i Valette olduğun zaman kendinin
^arnbaşka b ir ta ra fın ı g ö steriyo rsu n .
Döndü ve kuzey m erdiven lerin i tırmanmasına yardımcı olmak için lehim
harladı. Yukarıya ulaştığı zaman isi- alevim a/alt,ırak normal bit yakmaya döndü
Kclsier’ın de söylemiş olduğu gibi m etalleri u/uıı bir sürt- boyunca harlamak tehli
keliydi, bir Allomanser hızla vucudum ı bakım lı bale getirebilirdi.
Birkaç, nefes aldı, lehimle hile m erdivenleri çıkm ak zor gelm işti; sonra da kori
dor boyunca yürüyerek kütüphaneye doğru gitti. Sazed küçük odanın uzak ucun
daki ufak bir kömür sobasının yanında duran bir m asada oturm uş, bir dizi kâğıdın
üstüne vazı yazıyordu. Standart vekilharç cübbesini giym işti ve burnunun ucunda
da ince bir gözlük vardı.
Y'in kapının ağzında duraklayarak hayatını ku rtarm ış olan adamı inceledi. Ne
den gözlük takıyor? D aha önce onu gözlûksüz okurken görm üştüm . Çalışmasına
kendisini tamamen kaptırmış gibi görünüyordu; m asanın üstündeki büyük bir ki
tabı inceliyor, sonra da dönüp kâğıdına notlar karalıyordu.
“Sen bir Allom anser’sin," dedi V in sessizce.
Sazed durakladı, sonra da kalem ini bırakarak dön dü. “ Size bunu düşündüren
nedir Vın Hanım?”
"Luthadele fazla hızlı vardın .”
“Lord Renoux ahırlarında birkaç hızlı haberci atı tu tuyor. Onlardan bir tanesini
almış olabilirim.”
"Beni sarayda buldun,” dedi Vin.
"Kelsier bana planlarından bahsetm işti ve ben d e doğru bir şekilde onu takip
etmiş olduğunuzu varsaydım. Sizi bulabilm em sad ece şans eseriydi ve neredeyse
çok geç kalmış olacaktım.”
Vın kaşlannı çattı. "Sorgucuyu öldürdün.”
“Öldürmek m i?” diye sordu Sazed. “ H a yır H an ım ım . O c a n a v a r l a r d a n bir ta
nesini öldürmek için benim sahip olduğum dan çok daha fazla güç gerekir. Ben
sadece... Onun dikkatini dağıttım .”
Vin bir an daha kapı ağzında durarak S a z e d ’ın neden bu kadar muğlak davran
dığını anlamaya çalıştı. “ Peki, sen bir A llo m an ser m isin, değil misin?”
Sazed gülümsedi, sonra da masanın yanından bir tabu re çekti. “ Lütfen oturun.
Vin söylenildiği gibi yaparak yürüdü ve sırtını devasa bir kitaplığa vererek ta
bureye oturdu.
“Eğer size bir Allom anser olm adığım ı sö yleseyd im ne düşünürdünüz: di\f
sordu Sazed.
“Yalan söylediğini düşünürdüm ,” dedi V in.
“ Peki, hiç benim daha önce yalan söylediğim i gördünüz m ü ?”
“ En iyi yalancılar çoğu zaman doğruyu sö y le yen lerid ir.”
Sazed gözlüklerinin arkasından ona bakarak gülüm sedi. "B u doğru, dive ^
şünüyorum ben. Yine de, benim bir A llom an ser olduğum a dair ne kanıtınız'ar
“Allomansi olmadan yapılamayacak şeyler yaptın ."
“Öyle mi? İki aylık bir Sissoylu olan siz daha şim diden dünyada olası olan
şeyi biliyor musunuz?" j.
Vin durakladı Sadece kısa bir süre öncesine kadar, Allom ansi h a k k ın d a da f*
bir şey bildiği yoktu. Belki de dünyada onun varsaydığından daha fazla şey vardı.
Her zamcaı b ir s ır d a h a n a rdır. Kelsier'in sözleri.
‘T eki/’ dedi yavaşça. "B ir 'S ırd aş' tam olarak ne?”
Sazed gülüm sedi. "İşte bu çok daha akıllıca bir som Hanımım. Sırdaşlar... de
polardır. Biz çeşitli şeyleri hatırlarız ki gelecekte de kullamlabilsinler.''
"Dinler gibi,” dedi V in.
Sazed başıyla onayladı. "D in sel gerçekler benim özel uzmanlık alanımdır.”
“Ama başka şeyleri de hatırlıyorsun?”
Sazed başıyla onayladı.
“Ne gibi?”
"Ee,” dedi Sazed in celem ekte olduğu kitabı kapatarak. “Örneğin diller."
Vin anında gliflerle kaplı cildi tanıdı. “ Sarayda bulduğum kitap] Bunu nasıl
aldın?”
“Sizi ararken karşım a ç ık tı,” dedi Terrisli. “Çok eski bir dilde yazılmış bir kitap,
neredeyse bin yıld ır düzenli olarak konuşulmamış olan bir dilde.”
“Ama sen konuşabiliyor m usun?" diye sordu Vin.
Sazed başını sallad ı. “ Bunu tercüm e etm eye yetecek kadar, diye düşünüyorum
b e n .”
“Peki... sen kaç dil b iliyo rsu n ?”
“Yüz yetm iş ik i,” ded i Sazed. “ Khlennice gibi olan pek çoğu artık konuşulmu
yor; Lord H ü kü m d ar’ın beşinci yüzyıldaki birlik hareketi bunu garanti altma aldı.
İnsanların bugün konuştuğu dil aslında benim anavatanım olan Tenis in uzak bir
lehçesi.”
Yüz yetmiş iki, d iye dü şü ndü V in şaşkınlık içinde. “Bu... olası görünmüyor. Bir
insan o kadar çok şeyi h atırlayam az.”
"Bir insan d eğ il,” d ed i Sazed. “ Bir Sırdaş. Benim yaptığım şey Allomansi’ye
benzer ancak avm şey değildir. Siz gücü metallerden çekiyorsunuz. Ben ise... on-
lan hatıralar yaratm ak için kullanıyorum ."
“Nasıl?” diye sordu V in.
Sazed başını olum suzca salladı. “ Belki başka bir zaman Hanımım. Benim tü
rüm... bizler sırlarım ızı korum ayı tercih ederiz. Lord Hükümdar bizieri dikka
te değer, şaşkınlık verici bir tutkuyla avlıyor. Bizler Sissoylulardan çok daha az
tehditkârız, ancak o A llo m an serleri görmezden gelerek bizieri yok etmeyi arzulu
yor; bizim yüzüm üzden Terris halkından nefret ediyor."
“Nefret m i?” d iye sordu V in . “ Sizler sıradan skaalardan daha iyi muamele gö
rüyorsunuz. Saygı duyulan konum larınız var.”
“O doğru H an ım ım ,” d ed i Sazed. “Am a bir açıdan skaalar daha özgiir. Tems
illerin çoğu doğuştan itibaren vekilharç olmaları için yetiştirilirler. Sayamız son
derece azaldı ve ürem em izi do Lord Hüküm dar’ın Doğurganlık Binmi kontrol
ediyor. Hiçbir Terrisli vekilharcın bir aile kurmasına, hatta çocuk sahibi olmasına
■zin verilmiyor."
^in güldü. “ Bu uygulam ası zor olacak bir şeye benziyor."
Sazed bir eli büyük kitabın a k lı üstüm le ılın.ıkladı. "Yo, hiç (|(. „
yüzü asılarak. “ Bütün li-n isli vekilli.ırçl.ıı lıadım edilir çoıııgıım Ht-n l
ib.i,ld, .i.ğ.ini. sanmış,tım. Mn"'hunil
Vin donakaldı, sonra da şiddetle kızardı. "B eıı... Ben... Özür dilerim.. ”
“Gerdekten de ve kesinlikle, herhangi Bir özür gerekli değil. Vekilharç olac^
olanlar için normal Bir şekilde, Ben de doğum um dan kısa Bir süre sonra hadım
edilmiştim. Ben sık sık hayatımı sıradan Bir skaanınkiyle değiştirmeyi kolayca ka
bul ederdim diye düşünmüşümdür. Benim halkım kölelerden bile düşük... onlar
üreme programlarıyla yaratılarak doğum dan itibaren Lord Hükiim dar’ın arzularım
yerine getirmek üzere eğitilmiş olan, seri üretim m akineleri."
Vin patavatsızlığına lanet ederek kızarm aya devam etti. N eden kimse ona söy
lememişti? Ancak Sazed gücenm iş gibi görünm üyordu; o hiçbir zaman herhangi
bir şey hakkında sinirlenmiş görünm ezdi.
Herhalde onun... durum unun g etirdiği b ir ş e y d ir, diye düşündü Vin. Doğur
ganlık Birimi nin de istediği şey bu olm alı; uysal, sak in vekilharçlar.
“Sen bir isyancısın Sazed,” dedi V in kaşlarını çatarak. “ Sen Lord Hükümdar’a
karşı mücadele ediyorsun."
“ Ben biraz anormal sayılırım ,” dedi Sazed. "V e halkama Lord Hükümdarın
inandığı kadar eksiksiz bir şekilde boyun eğdirilm iş değil, diye düşünüyorum ben.
Bizzat onun burnunun dibinde Sırdaşlar saklıyoruz ve hatta bazılarımız eğitimimi
zin üstesinden gelecek kadar cesaret top layab iliyor.”
Durakladı, sonra da başını iki yana salladı. “A n cak bu kolay bir şey değil. Bizler
zayıf bir halkız Hanımım. H ep söyleneni yapm ayı arzu ediyoruz, boyun eğmeye
yatkınız. Hatta sizin bir isyancı olarak adlandırdığınız ben bile, anında bir vekil-
harçlık ve hizmetkârlık konumunu seçtim . Bizler olm ayı arzu ettiğimiz kadar ce
sur değiliz, diye düşünüyorum b e n .”
“Beni kurtarmaya yetecek kadar cesu rd u n ,” dedi V in.
Sazed gülümsedi. “Ah, ama orada da bir parça itaatkârlık vardı. Ben Üstat
Kelsier’e sizin güvenliğinizi sağlayacağım a dair söz verm iştim .”
Ha, diye düşündü Vin. Sazed'm davranışları için bir sebebinin olup olmadığım
merak etmişti. N e de olsa, sadece V in ’i kurtarm ak için hayatını kim tehlikeye
atardı? Bir an düşünceli bir şekilde oturdu ve Sazed de kitabına geri döndü. En
sonunda Vin tekrar konuşarak Terrislinin dikkatini çekti. "Sazed?”
“Evet Hanımım?”
“Kelsier’e üç yıl önce kim ihanet e tti?” ^^
Sazed durakladı, sonra da dolm akalem ini m asaya koydu. “ G e r ç e k l e r net^
Hanımım. Çetenin büyük bir kısmı bunun M are olduğunu varsayıyor, diye
nüyorum ben."
“Mare mı? K elsier’in karısı m ı?” diye sordu V in . ^
Sazed başıyla onayladı. "G örü n ü şe göre, bunu yapabilm esi mümkün ola
kişi oymuş. Dahası, Lord H üküm dar’ın kendisi onu im a etm iş."
“Ama o da Hathsin’e gönderilm edi m i?”
"O orada ö ld ü,” dedi Sazed. "Ü stat Kdsier'in Çukurlar konusunda ağzı sıkı
ancak ben onun o korkunç yerden getirmiş olduğu yaraların, kollarında gördükleri
nizden çok daha derinlere gittiğini hissediyorum. Ben kendisinin bile Mare’ın ona
ihanet edip etm ediğinden asla emin olamadığını düşünüyorum."
“Ağabeyim eğer doğru fırsatı ve yeteri kadar iyi bir sebebi olursa, herkes sana
ihanet eder d em işti.”
Sazed kaşlarını çattı. "Eğer böyle bir şey doğru olsaydı bile, ben buna inanarak
yaşamayı istem ezdim .”
Bu K elsier'in ba şın a gelenden daha iyi bir şeymiş gibi görünüyor. Serdiğini
düşündüğün kişi ta ra fın d a n L o rd H ü k ü m d a ra teslim edilmekten iyidir.
“Kelsier son zam anlarda farklı,” dedi Vin. “Daha içine kapanık görünüyor. Bu
benim başıma gelenler yüzünden kendini suçlu hissettiği için mi?"
“Ben bir nedenin o olduğundan şüphe ediyorum,” dedi Sazed. “Ama o avnca
küçük bir hırsız çetesine liderlik etm ek ile geniş bir ayaklanmayı organize etmenin
arasında büyük bir fark olduğunu da idrak etmeye başlıyor. Bir zamanlar alıyor
olduğu riskleri artık alamaz. Bu süreç onu daha iyiye doğru değiştiriyor, diye dü
şünüyorum ben .”
Vin o kadar da emin değildi. Ancak ne kadar yorgun olduğunun farkına sararak
sessiz kaldı. Bir taburenin üstüne oturmak bile şimdi ona yorucu geliyordu.
“Gidin ve uyuyun H an ım ım ,” dedi Sazed kalemini alarak parmağıyla kitapta
kaldığı yeri tekrar bulurken. " Sizi büyük ihtimalle öldürmüş olması gereken bir
şeyden sağ kurtuldunuz. Vücudunuza hak ettiği şekilde teşekkür ederek dinlen
mesine izin verin .”
Vin yorgun bir şekilde başıyla onayladı, sonra da ayağa kalkıp onu ikindi ışığın
da sessizce kâğıtlarını karalam akla baş başa bıraktı.
B a z ı zam anlar eğer orada, d o ğ d u ğ u m o te m b e l k ö y d e k a lm ış olsam ne olurdu
diye m erak ediyorum . B ir dem irci o lu rd u m , b a b a m gibi. B e lk i de bir ailem
olurdu, kendi oğullarım.
B e lk i de bu korkunç y ü k ü ta ş ım a k için b a şk a birisi gelirdi. B u n u benden çok
daha iyi taşıyabilecek olan birisi. K a h ra m a n o lm a y a h a k h °la n bir kişi.
17
R E N O U X M A L İ K Â N E S İ ' N E G E L M E D E N önce Vin hayatında
hiç bakımlı bir bahçe görmemişti. Soygunlarda ya da k e şif turlarında arada sırada
süs bitkileri görmüş ama asla onları fazla um ursam am ıştı. Onlar da pek çok asil
merakı gibi Vin'e hoppaca gelirdi.
Dikkatli bir şekilde düzenlendikleri zaman bitkilerin ne kadar güzel olabile
ceklerini fark etmemişti. Renoux M alikânesi’nin aşağıdaki bahçeye tepeden bakan
ince, oval bir bahçe balkonu vardı. Bahçe büyük değildi; fazla su ve dikkat gerek
tirdiğinden binanın arka tarafındaki dar bir bölgeden ibaretti.
Yine de harikuladeydi. Yetiştirilen bitkiler sıradan kahverengiler ve beyazlar
yerine daha derin, daha canlı renklerdeydi; yapraklarında yoğunlaşmış kırmızı, tu
runcu ve sarı tonlarında renkler vardı. Bahçıvanlar onları incelikli, güzel desenler
oluşturacak şekilde dikmişti. Balkonun daha yakınında, kül yağmurlarından onları
koruyan ve gölge yaratan parlak, sarı yaprakları olan egzotik ağaçlar vardı. Bu çok
hafif bir kıştı ve ağaçların büyük kısm ının yaprakları hâlâ duruyordu. Hava serin
ve rüzgârda hışırdayan dalların sesi de teskin ediciydi.
Hatta neredeyse V in ’in ne kadar sinirli olduğunu unutm asını sağlayacak kadat
teskin ediciydi.
“Biraz daha çay ister miydin çocuğum ?" d iye sordu Lord Renou.v. Bir ce'ap
gelmesini beklemeden bir hizmetkâra elini salladı ve o da hızla ileri fırlayar3
Vin'in bardağını doldurdu.
Vin dolgun bir minderin üstünde oturuyordu; hasır sandalyesi konforlu
şekilde tasarlanmıştı. Son dört hafta boyunca Vin'in her ar/.usu ve kaprisi yerine
getirilmişti. I lizmotkûrlar onurı arkasından temizlik yapıyor, onu giydiriyor, bes
liyor ve hatta banyo yapm asına bile yardım ediyorlardı. Renoux ona istediği her
şevin verildiğinden emin oluyordu ve kesinlikle yorucu, tehlikeli ve hatta birazcık
yhmetli olan herhangi bir şeyi yapması beklenmiyordu.
Başka bir deyişle, hayatı delirtici bir şekilde sıkıcıydı. Daha öncelen, Renoux
Malikânesindeki zamanı büyük ölçüde Sazed’in dersleri ve Kelsier’in eğitimiyle
geçerdi. Gündüzleri uyur, m alikâne personeliyle de asgari düzeyde ilişkisi olurdu.
Ancak şimdi A llom an si, en azından sislerin içinde hoplayıp zıplamak kısım
ları, ona yasaklanm ıştı. Y a ra la n sadece kısmen iyileşmişti ve çok fazla hareket
etmek onları tekrar açıyord u. Sazed hâlâ arada bir ona ders veriyordu ama onun
zamanının da büyük bir kısm ını kitabın tercümesi alıyordu. Karakterine ters
düşen bir heyecanla kitabın sayfalarına dalıp giderek kütüphanede uzun saatler
harcıyordu.
Yeni bir parça bilgi bu ld u , diye düşündü Vin. Bir Sırdaş için bu büyük ihtimal
le sokakta satılan b a h a ra tla rın kokusu k a d a r sarhoş edicidir.
Bastırılmış bir huysuzlukla yakınlardaki hizmetkârlara dik dik bakarak çayım
yudumladı. V in ’e onu m üm kün olduğu kadar rahat ettirmek (ve mümkün olduğu
kadar da sinirlendirm ek) için fırsat kollayan leş yiyici kuşlar misali etrafına yuva
lanmışlar gibi geliyordu.
Renoux'nun da p ek faydası olm uyordu. Onun Vin’le birlikte "öğlen yemeğine
çıkma” fikri oturup y e m e k sırasında kendi işleriyle ilgilenmek, hesap defterlerine
notlar almak ya da m ektu p d ikte etm ekten ibaretti. V in’in varlığı onun için önem
liymiş gibi görünüyordu am a ona gününün nasıl geçmiş olduğunu sormak dışında
nadiren ilgi gösteriyordu.
Ancak Vin kendisini uslu leyd i rolünü oynamak için zorladı. Lord Renoux iş
ten haberi olm ayan bazı yen i hizm etkârlar kiralamıştı; köşk personeli değil ama
bahçıvanlar ve işçiler. K elsier ve Renoux, diğer evlerin Renoux’nun malikânesine
en azından birkaç tan e hizm etkâr casus sokamazlarsa şüphelenmeye başlayacak
larından endişe etm işlerdi. K elsier bunun iş için bir tehdit oluşturduğunu düşün
müyordu ama bu V in ’in rolünü m üm kün olduğu kadar düzenli olarak sürdürmesi
gerektiği anlamına gelm ek teyd i.
insanların bu ş e k ild e y a ş a d ığ ın a inanamıyorum, diye düşündü Vin bazı
hizmetkârlar sofrayı top lam aya başlarken. Leydiler günlerini nasıl bu kaçlar fazla
hiçbir şey y a p m a d a n g e ç ire b iliy o rla r? H erkesin o balolara katılmak için can at-
basına şaşm am ak gerek 1
Dinlenmen hoş geçiyo r m u, canım ?” diye sordu Renoux başka bir hesap def
terini daha incelerken.
Evet, am ca,” d ed i V in sıkılı dudakları arasından. "Oldukça."
Kısa süıe sonra bir alışverişe çıkm ak için hazır olursun herhalde," dedi Reno-
Ux haşini kaldırıp ona bakarak. “ Belki de Kenton Sokağını ziyaret etmek istersin'
taktığın çivi gibi şeyin yerin e yeni küpeler alırdın?"
Vin birdin» kulağına uzatarak an n esin in k u p e sin in lı.il.ı dıu /u aktu <»idu^u yerf.
dokundu. "H ayır,” dedi. "bunu takaı agıııı
Rcııoııx yüzünü astı am a daha fa/la bir şev s o v le ıııe d ı çü n k ü yaklaşmakta olan
bir hizmetkâr dikkatini çekm işti. "h o rd u m , d e d i h i/.ın etk aı k e n o ııx ya. “Azönce
Luthadel’dcn bir at arabası g e ld i.”
Vin kulaklarını dikti, bu hizm etk ârların ç e te n in b ir ü yesin in gelm iş olduğunu
söyleme yöntemiydi.
"Ah, yok giizel," dedi Reııoux. "O nları y u k arı g e tir T a vvn so n .”
"Evet lordum.”
Birkaç dakika sonra K elsier, B reeze, Y ed en ve D o c k s o n y ü rü y e re k balkona çık-
tılar. Renou.v gi/Jice hizm etkârlara elin i salla d ı, o n la r da cam balkon kapılarını
kapatarak yetevi yalnız bıraktılar. B irk aç a d am y a n lış k işile rin kulak misafiri olma
yacağından emin olmak için hem en iç ta ra fta y e r le rin i ald ı.
“Yemeğinizi mi bölüyoruz?” d iy e so rd u D o c k so n .
"Havır!" diyerek R enoux’nun cevabını kesti V in hızla. “ O turun, lütfen.”
Kelsier balkonun kenarına doğru ağır ağır y ü r ü y e r e k aşağıd aki bahçeye baktı.
"Burada güzel manzaranız v a r.”
“Kelsier bu akıllıca m ı?” d iy e sordu R en o u \'. “ B a h ç ıv a n la rın bazıları benim kefil
olamayacağım adam lar.”
Kelsier güldü. “Eğer onlar beni bu m e s a fe d e n ta n ıy a b iliy o rla rsa , Büyük Evler’in
onlara ödediğinden daha fazlasını hak e d iy o r la r d ır .” A m a vin e de balkonun ke-
nanndan uzaklaşarak m asaya geldi ve b ir s a n d a ly e y i ç e v ir e r e k ters oturdu. Son
birkaç hafta içinde büyük ölçüd e eski, ta n ıd ık h â lin e g e ri d ön m ü ştü . Ama yine
de değişiklikler vardı. D aha sık top lan tı y a p ıy o r, p la n la rın ın d aha fazlasını çeteyle
tartışıyordu. Ayrıca hâlâ daha farklı, d ah a... d ü şü n c e li g ö rü n ü y o rd u .
Sazed haklıym ış, diye dü şü ndü V in . S a r a y a y a p t ığ ım ız s a ld ı r ı bettim içiıı nere
deyse ölümcül olabilirdi am a bu K e ls ie r 'i d a h a iy iy e d o ğ r a değiştirm iş.
“Siz ikiniz nadiren katılm a fırsatı b u ld u ğ u n u z için bu h a fta k i toplantımızı bu
rada yapmayı düşündük,” dedi D ockson .
“Bu çok düşünceli bir davranış Ü sta t D o c k s o n ,” d e d i L o rd Renoux. “Ancak
endişeniz gereksiz. Bizler gayet iy iy iz ...”
"Hayır,” diye lafını kesti V in. “ H a y ır, b iz iy i d eğ iliz . B azılarım ızın bilgiye ihti
yacı var. Çetede neler oluyor? O rd u nasıl g id iy o r ? ”
Renoux hoşnutsuzlukla ona dik d ik b aktı. A n c a k V in on u u m u rsam ad ı. O ger
çek bir lord değil, dedi kendi k en d in e. O d a s a d e c e b i r d iğ e r çete üyesi. Betin11
görüşüm de onunki k a d a r g e ç e rli! Ş i m d i h iz m e t k â r la r d a g itm iş olduğuna g°re
nasıl istersem öyle konu şab ilirim .
Kelsier kıs kıs güldü. “ Eh, eğer başka h iç b ir ş e y y a p m a d ıy s a , esaret onu bir32
daha konuşkan yapm ış.”
“Yapacak hiçbir şeyim yo k ," dedi V in. “ Sıkın tıd an d e liriy o ru m .”
Breeze şarap kadehini masanın ü stü n e k o y d u . "B a z ıla rı sen in durum unu old1^
ça kıskanılır bulacaktır V in .”
" O z a m a n o n la r zaten d e li o lm a lı . ”
" O n la r ın çoğu a s il,” d ed i K elsier. “ Yani evet, onlar oldukça deli."
"İş?” diye hatırlattı Vin. “ N eler oluyor?”
“Asker toplama işi hâlâ fazla y a v a ş,” dedi Dockson. “Ama gelişme var.”
“Sayıyı artırm ak için gü ven likten daha fazla taviz vermemiz gerekebilir Kelsi
er/’ dedi Yeden.
Bu da b ir d eğ işik lik , d iy e düşündü V in, Yeden’in kibarlığını fark edip bundan
etkilenerek. Daha güzel giy sile r giym eye başlamıştı. Dockson ya da Breeze’inkiler
gibi gerçek bir sm okin değildi am a en azından iyi kesimli bir ceketle altında düğ
meli bir gömleği ve pan tolonu vardı; hiçbirisi de külle kirlenmemişti.
“Buna engel o lam ayız Y e d e n ,” ded i Kelsier. “Neyse ki Ham’in askerlerle olan
işi iyi gidiyor. S ad e ce birkaç gün önce ondan bir haber aldım. Askerlerdeki ilerle
meden etkilen m iş.”
Breeze hom urdandı. “ D ik k atli ol, H am m ond’ın bu tür konularda biraz iyimser
olmaya meyili vardır. E ğ er o rdu tek bacaklı dilsizlerden oluşuyor olsaydı, onlann
dengesini ve d in lem e b e cerile rin i ö v e rd i.”
"Ben de orduyu g ö rm ek is te rim ,” dedi Yeden hevesli bir şekilde.
“Yakında,” dedi K elsier.
“Bu ay içinde M a rsh ’ı N e z a re t’in içine sokabilmemiz gerekir," dedi Dockson
gözcülerin yanından g e ç e re k içeri girm ekte olan Sazed’a başıyla selam vererek.
"Umalım ki M arsh bize Ç e lik Sorgucularla nasıl baş edebileceğimiz konusunda
biraz bilgi getireb ilir.”
Vin titredi.
“Onlar bir soru n ," d iy e ona katıldı Breeze. “ Sadece bir çiftinin siz ikinize neler
yaptıklarını göz önüne alacak olursak, onlar içerideyken sarayı ele geçirmeye çalı
şacaklara pek de im ren m iyo ru m . O nlar da Sissoylular kadar tehlikeli.”
“Daha fazla,” dedi V in sessizce.
“Ordu gerçekten de onlarla savaşabilir m i?” diye sordu Yeden rahatsız bir şekil
de. “Yani, onların ölü m sü z olm ası gerekiyor, değil mi?”
“Marsh cevabı bu lacak," d iye cevap verdi Kelsier.
Yeden durakladı, sonra da K e lsie r’in sözünü kabul ederek başıyla onayladı.
Evet, gerçekten d e d eğ işm iş, d iy e düşündü. Görünüşe göre Yeden bile Kelsier’in
karizmasına uzun bir sü re b oyu nca karşı koyamamıştı.
Bu arada,” d ed i K elsier. "B en S az ed ’in Lord Hükümdar hakkında neler oğren-
m'Ş olduğunu du ym ak istiy o ru m ."
Sazed kitabını m asanın üstün e koyarak oturdu. “Size yapabildiğim kadannı
ulatacağım, ancak bu benim ilk başta varsaydığım gibi bir kitap değil. Ben Vin
ktanım’ın bir tür antik din sel m etin bulm uş olduğunu düşünmüştüm ancak bu
doğası çok daha sıradan olan bir ş e y .”
Sıradan m ı?” d iye sordu D ockson. “ Nasıl?”
Bu bir günlük Ü sta t D o c k so n ,” dedi Sazed. “Görünüşe göre bu Lord
klükümdar’ın kendisi ya da daha doğrusu Lord Hükümdar olacak olan adam tara-
tından tutulmuş bir kayıt N ezaret ö ğ retileri b ile onııtı M ııa ç tan onu* <>l«iınlü bjr
adam olduğunda hem fikir.
“Bıı kitap onun bin vıl önce M iraç K ııyıısu ıııiuki son savaşın dan hemen önceki
hayatından bahsedivor. Bıivıik ö lçü d e ilinin v o lc u lu k la ı inin biı kaydı; karşılaşmış
olduğu insanların, ziyaret eltimi yerlerin ve arayışı sırasın d a karşılaştığı sıkıntıların
bir anlatısı.”
“ İlginç," dedi Breeze. “Am a bu bize nasıl y ard ım e d iy o r?"
“ Emin değilim Ü stat Lad rian ," d ed i S a z e d . “ A n c a k M ir a ç ’ın arkasındaki gerçek
tarihi öğrenmek faydalı olacaktır, d iy e d ü şü n ü y o ru m b e n . En azından, bu bize
Lord Hükümdar'm kişiliği hakkında biraz olsun bilgi sa ğ la y a c a k .”
Kelsier omuz silkti. "N ezaret bunun ö n e m li o ld u ğ u n u düşünüyor. Vin onu
merkezi saray yerleşkesindeki m ab ede b e n zer bir y e r d e bu ld u ğu n u söylüyor.”
“Ki bu ise hiçbir şekilde gerçekliği h a k k ın d a ak la h e rh an g i b ir soru işareti getir
miyor." diye belirtti Breeze.
“Ben bunun bir uydurm a olduğuna in a n m ıy o ru m Ü s ta t L a d ria n ,” dedi Sazed.
“Dikkate değer bir m iktarda ayrın tı iç e riy o r, ö z e llik le d e h am allar ya da ikmal
malzemeleri gibi önem siz konular ü zerin e. D a h a sı, b u ra d a b etim len en Lord Hü
kümdar son derece kararsız. E ğer N e z a re t ib a d e t için b ir k ita p oluşturm uş olsaydı,
tannlannı biraz daha fazla b ir... T a n rısa llık ile b e tim le r le r d i, d iy e düşünüyorum
ben."
“ İşin bittiği zaman bunu o k u m ak iste rim S a z e ,” d e d i D o c k so n .
“Ben d e,” dedi Breeze.
“Clubs’m çıraklarından bazıları arada b ir k â tip o la ra k ç a lış ıy o r ,” dedi Kelsier.
“Onlara her biriniz için birer nüsha y a z d ırırız .”
“Çok işe yarıyor o çocuklar,” d iye b elirtti D o c k so n .
Kelsier başını sallayarak onayladı. “ O zam an g e riy e ne k a lıy o r? ”
Grup durakladı, sonra da D ockson b aşıyla V i n ’e d o ğ ru işa re t etti. "Aristokra
si.”
Kelsier hafifçe yüzünü astı.
“Ben çalışmaya geri d ö n eb ilirim ,” d e d i V in ç a b u c a k . “A r t ık oldukça iyileştim.
Kelsier, Sazed’a bir bakış attı ve o da b ir kaşım k a ld ırd ı. S a z e d düzenli olarak
Vin'in yarasını kontrol ediyordu. G ö rü n ü şe g ö re g ö rd ü ğ ü şe y d e n pek m em nu n
değildi.
“K eli,” dedi Vin. “ Ben bu rada d e lir iy o r u m . B e n y iy e c e k ve bannak bul
mak için mücadele veren bir hırsız o larak b ü y ü d ü m ; b u ra d a b ö y le ce oturup bu
hizmetkârların beni şım artm asına izin v e r e m e m .” D a h a s ı h â lâ bu çete içinfaydd^
olabileceğimi kanıtlam ak zo ru n d a yım .
"Eh, bizim bugün buraya gelm em izin s e b e p le r in d e n b irisi d e şen d in ," dedi Kel*
sier. “Bu hafta sonu bir balo olacak v e ...”
"Giderim ," dedi Vin.
Kelsier bir parmağını kaldırdı. “ Ö n c e beni d in le V in . S o n zam an larda başından
çok şey geçti ve bu casusluk işleri tehlikeli o la b ilir."
"Kelsier,” dedi V in dolaysız bir şekilde. "Benim bütün hayatım tehlikeli oldu.
Gidiyorum.”
Kelsier ikna olmuş gibi görünm üyordu.
"Bunu yapması gerek K e li,” dedi Doc kson. “ Bir kere, eğer o tekrar partilere
gitmeye başlamazsa asiller şüphelenecek. Ondan başka, Vin’in göreceği şevlere
ihtiyacımız var. Personelin içinde hizmetçi casuslarımız olması, yeTcl entrikalan
doğrudan dinleyen bir casusum uzun olmasıyla aynı şey değil. Bunu sen de biliyor-
sun-ıı
"Pekâlâ, o zam an ,” d e d i K elsier en sonunda. "Ama Sazed aksini söyleyene ka
dar fiziksel Allom ansi ku llan m am aya söz verm en gerek.”
0 akşamın ilerleyen saatlerin d e V in baloya gitmek için ne kadar hevesli olduğuna
hâlâ inanamıyordu. O d asın d a d u rm u ş, D ockson'ın onun için bulmuş olduğu farklı
elbiselere göz gezd iriyordu . N e re d e y se bir ay boyunca sürekli olarak leydi kıya
fetleri giymeye zorlanm ış old uğu için, artık tuvaletleri bir zamanlar olduğundan
sadece azıcık daha rahat b u lm aya başlam ıştı.
Hoppaca o lm a d ık la r ın d a n d e ğ il elbette, diye düşündü dört tuvaleti incelerken.
Bütün o danteller, k a t k a t k u m a ş la r ... b a sit b ir gömlek ve pantolon çok daha pra
tik.
Ama tuvaletlerd e özel olan b ir şeyler vard ı, tıpkı dışarıdaki bahçe gibi güzel
liklerinde bir şey vard ı. Tek b ir tan e bitki gibi, sabit bir cisim olarak bakıldıklan
zaman tuvaletler sad ece biraz etk ileyiciyd i. Ancak bir baloya katılma açısından
bakıldığı zaman, tu v a le tle r yen i bir anlam kazanıyordu. Onlar güzeldi ve Vin i de
güzel yapacaklardı. O n lar V in ’in aristokrasiye gösterecek olduğu yüzüydü ve o da
doğru olanını seçm ek istiy o rd u .
Elend Venture d a o ra d a o la c a k nıı a ca b a ... Sazed genç asillerin büyük çoğun
luğunun her baloya katıld ıkların ı söylem em iş miydi?
Gümüş işlem eleri olan siyah b ir tuvaletin üstüne elini koydu. Bu saçma uyar
dı ama çok mu k o yu yd u ? D iğ e r kadınların pek çoğu renkli tuvaletler giyiyordu;
solgun renkler e rk e k le rin tak ım elb iseleri için uygunmuş gibi görünüyordu. San
renkli bir tuvalete gözlerin i d ik ti am a o da biraz fazla... hoppa duruyordu. Ve be
yaz olanı ise fazla gö sterişliyd i.
Bu durumda g e riye kırm ızı kalıyord u . Yakası oldukça alçak olsa da (Vin’in gös
terecek pek fazla b ir şey i old uğun dan değil ya) yine de güzeldi. Biraz bürümcüklü.
yer yer şe ffa f filed en y a p ılm ış olan bol kol yenleriyle Vin’i cezbediyordu. Ama
0 kadar çok... bariz g ö rü n ü y o rd u ki. Tuvaleti kaldırdı ve parmaklarıyla yumuşak
^maşını hissetti; ken d isin i ü zerin d e bununla hayal ediyordu.
Ben bu hâle n a sıl g e ld im , d iy e düşündü Yrin. Bu şeyin içinde saklanmak ola-
Haksız olur! Bu f ı r f ı r lı ş t y l e r . .. b u n la r ben değilim .
Anıa yine d e... bir p arçası tek rar baloda olmayı arzu ediyordu. Bir levdinin
kunlük hayatı onu k ız d ırıyo rd u am a o geceye ait olan anılar çekiciydi. Dans eden
8uzel çiftler, kusursuz a tm o s fe r ve m üzik, muhteşem kristal pencereler...
A rtıh üzerim de p a rfü m o ld u ğ u m u ı f t iık ıın ı h ile i'u t m t y o t u ııı, d iy e düşündü şa^.
kınlıkla. Her gün kokulandırılm ış su larla b a n y o y a p m a v ı te r c ih ed iyordu ve hiz
metçiler onun elbiselerine bile p a rlü m s ık ıy o rd u . E lb e t t e b u n la rın hepsi çok huştu
ama onu gizli gizli hareket ed erk en ele v e ıın e y e y e t e r li o lıııd u .
Saçı da uzamıştı ve R e n o ııx ’nun k u a fö rü ta r a fın d a n d ik k a t lic e kesilerek sade
ce biraz kıvrılacak şekilde kulakların ın e tr a fın a d ü ş e c e k h â le getirilm işti. Artık
avııada o kadar da cılız g ö rü n m ü y o rd u ; u zu n s ü re li h a s ta lığ ın a rağm en, düzenli
yemekler sayesinde giysilerini doldurm aya b aşlam ıştı.
Ben değişiyorum ... V in d u rak lad ı. N e y e d ö n ü ş m e k t e o ld u ğ u n d a n em in değildi.
Bir leydive dönüşüyor olm adığı kesin d i. L e y d ile r g e c e le r i giz li gizli çatılarda dolaş
maya gidemedikleri için ö fk e le n m e z d i. A m a o a rtık s o k a k ç o c u ğ u V in de değildi.
O artık bir...
Sissovlu oluyorum.
Vin güzel kırmızı tuvaleti d ik k a tlic e t e k r a r y a ta ğ ın ü s t ü n e k o y d u , sonra da pen
cereden dışarı bakm ak için od ad a ile rle d i. G ü n e ş b a tm a y a y a k ın d ı, kısa süre sonra
sisler gelecekti. G e rç i, her zam an o ld u ğ u g ib i S a z e d o n u n izin siz bir Allomantik
maceraya çıkm ayacağından em in o lm a k için m u h a fız la r d ik m iş olacaktı. Vin bu
önlemlere itiraz etm em işti. S az ed h a k lıy d ı; e ğ e r iz le n iy o r o lm a s a y d ı, büyük olası
lıkla verdiği sözü uzun zam an ö n ce b o z m u ş o lu r d u .
Sağ tarafında göz ucuyla bir h a r e k e tlilik y a k a la d ı; d ış a rıd a k i b a h çe balkonunda
durmakta olan bir şekli zar zor se ç e b iliy o rd u . K e ls ie r . V in b ir an için durdu, sonra
da odasını terk etti.
Kelsier o yürüyerek balkona ç ık a rk e n d ö n d ü . V in o n u n d ü şü n celerin i bölmek
istemeyerek durakladı am a o V in ’e k a r a k te r is tik g ü lü m s e m e le r in d e n birini gön
derdi. Vin de devam ederek oym alı taş b a lk o n p a rm a k lığ ın d a on a katıldı.
Kelsier döndü ve batıya doğru b a k tı, b a h ç e y e d e ğ il d e d a h a u zaklara, batmakta
olan güneşin aydınlatığı şehrin d ışın d ak i ç o r a k to p r a k la r a d o ğ ru bakıyordu. “Bu
sana hiç yanlış görünüyor m u V in ? ”
“Yanlış mı?" diye sordu Vin.
Kelsier başıyla onayladı. “ K u m b itk ile r, k ız g ın g ü n e ş , d u m a n lı siyah gökyüzü.
Vin omuz silkti. “Bu şeyler nasıl yan lış ya da d o ğ ru o la b ilir? O n ların doğası bu.
“Sanırım ,” dedi K elsier. “A m a b en se n in b u g ö r ü ş ü n ü n d e bu yanlışlığın bir
parçası olduğunu düşünüyorum . D ü n y a b ö y le g ö rü n ü y o r o lm a m a lı.”
Vin kaşlarını çattı. “ Bunu n ered en b iliy o rs u n ? ”
Kelsier yelek cebinin içine uzan dı v e b ir k â ğ ıt p a r ç a s ı ç ık a r d ı. Bunu nazik bir
dokunuşla açtı, sonra da V in 'e verdi.
Vin sayfayı aldı ve d ikkatli b ir ş e k ild e t u t t u ; o k a d a r e s k i v e yıprannıiŞü ki
neredeyse kat yerlerinden p arça la n m a k ü z e r e y d i. Ü z e r in d e h e rh an g i bir yaz* ^
tu; sadece eski, solgun bir resim v ard ı. B u a c a y ip b ir ş e k li b e tim liy o rd u ; bitki>e
benzeyen bir şeydi ama V in ’in g ö rd ü ğ ü b itk ile rin h iç b ir is in e b en zem iyordu. F32
lasıyla... kırılgandı. Kaim bir sapı y o k tu v e y a p ra k la rı d a aşırı narindi. T e p e s i
kalanından farklı bir renkte olan garip b ir y a p r a k la r t o p lu lu ğ u v a rd ı.
“Buna çiçek d en iliyo r,” dedi K elsier. "Onlar Miraç'tan önce bitkilerin üstünde
yetişirmiş- Onların tanım ları eski şiirlerde ve hikâyelerde geçiyor, artık sadece
Sırdaşlar'0 ve isyancı bilginlerinin hatırladığı şeylerde. Görünüşe göre, bu bitkiler
güzelmiş ve boş bir kokuları da v arm ış.”
“Kokulu bitki m i?” d iye sordu Vin. "M eyve gibi mi?”
“Övle bir şey herhalde. H atta bazı belgeler Miraç'tan önceki günlerde bu çi
çeklerin büyüyerek m e y v e y e dönüştüğünü bile iddia ediyor.”
Vin böyle bir şeyi hayal e tm e y e çalışırken kaşlarını çatarak sessizce durdu.
“0 resim benim karım M a re ’a aitti," dedi Kelsier sessizce. “Dockson bunu
biz yakalandıktan sonra onun eşyalarının içinde bulmuş. Bizim geri döneceğimizi
umarak saklamış. Ben kaçtıktan sonra bana verdi.”
Vin tekrar başını eğ erek resm e baktı.
“Mare, M iraç öncesi zam anlara hayrandı,” dedi Kelsier hâlâ bahçelerin üstün
den karşıya bakarak. U zaklarda güneş ufka dokundu ve daha da derin bir kırmızıya
dönüştü. “O kâğıt gibi şey le ri toplard ı, eski zamanların resimleri ve tarifleri. Ben
onu yeraltına ve de bana getiren şeyin bir Kalaygöz olması gerçeğinin yanı sıra duy
duğu o hayranlık olduğunu düşünüyorum . Beni Sazed’le ilk tanıştıran da o olmuş
tu; gerçi o zamanlar Sazed benim çetem d e değildi. O hırsızlıkla ilgilenmiyordu."
Vin kâğıdı katladı. “V e sen hâlâ bu resm i saklıyor musun? Onun... sana yaptı
ğından sonra?”
Kelsier bir an için sessiz kaldı. Sonra ona dik dik baktı. “Yine kapıları dinliyo
ruz, öyle mi? Eh, sorun değil. Sanırım bu yeteri kadar genel bir bilgi." Uzaklarda
batmakta olan güneş bir yangın hâline geldi, al ışıklan hem bulutlan hem de du
manları aydınlatıyordu.
"Evet, çiçeği sak lıy o ru m ,” ded i K elsier. “ Neden olduğundan emin değilim.
Ama... sadece o sana ihanet etti d iye birisini sevmevi bırakır mısın? Ben sanmıyo
rum. ihanetin bu kadar ço k acıtm asının sebebi de bu; acı, hüsran, öfke... ben onu
yine de seviyordum. H âlâ se v iy o ru m .”
Nasıl?” diye sordu V in . "N asıl yapabiliyorsun? Ve insanlara nasıl hâlâ güvene
bilirsin? Onun sana yap tığı şey d en ders almadın mı?”
Kelsier omuz silki. “ B e n c e... bence M are’ı sevmek ile ihanet de dâhil, onu
hiç tanımamış olm ak arasında seçim yapm a şansım olsa, sevgiyi seçerdim. Riske
girdim ve kaybettim am a o risk yine de buna değerdi. Bu dostlannı için de aynı,
hizim mesleğimizde şü p h ecilik iyidir ama sadece bir yere kadar. Eğer bana karşı
dönerlerse ne olacağı hakkında endişe etm ektense, adamianma güvenmeyi tercih
'‘derim.’’
Eu kulağa aptalca g e liy o r,” d ed i V in.
kutluluk aptalca m ı?” d iy e sordu K elsier ona doğru dönerek. Nerede daha
^ t lu oldun Vin? Benim ç e te m d e m i, yoksa Cam on’unkinde mi?
Vin durakladı.
Mare'm bana ihanet etm iş olduğunu kesin olarak bilmiyorum, dedi Kelsier
^rargün batınıma d oğru d ön erek. "H e r zaman etmediğini iddia etti.
“W o da Hathsin'e gönderilm işti, değil m i?” dive sordu Vm. “ Eğer 0 ı
Hükümdar’ın tarafına gct,nıi.'î olsavdı İm m antıklı olm azd ı.“ r
Kelsier gözlerini uzaklara dikm iş lıâlde başım olum suzca salladı. "Mare be
oraya gönderilmemden birkaç lıafta som a Ç u k ıırla r’a geldi; yakalanmarmzın ar
dmdan ayrılmıştık. O süre boyunca ne olduğunu bilm iyorum ya da neden enso-
nunda Hathsin’e gönderildiğini. Onun da ölm eye gönderilm iş olması gerçeği belki
de bana ihanet etm em iş olduğuna işaret ed iyo r am a..."
Vin'e doğru döndü. ‘‘Sen bizi yakaladığı zam an onu duym adın Vin. Lord Hü
kümdar... o M are’ve teşekkür etti. Bana ihanet ettiği için ona teşekkür etti. Onun
öylesine ürkütücü bir dürüstlük hissiyle söylediği kelim eler, planın da nasıl ku
rulmuş olduğuyla bir araya geldiği zam an... şey, M a re ’a inanmak zordu. Ama bu
benim sevgimi değiştirm edi, kalbim in d erin liklerinde değil. Bir yıl sonra o Çukur
lardaki köle efendilerinin elinde d övü lerek öldürüld üğü zaman neredeyse bende
ölüyordum. O gece, onun cesedi götürüldükten sonra ben Koptum .”
“Delirdin mi?" diye sordu Vin.
"H ayır," dedi Kelsier. "K o p m ak A llo m an tik bir terim dir. Bizim güçlerimiz baş
langıçta etkin değildir. Sadece travm atik bir olaydan sonra ortaya çıkarlar. Yoğun
bir şeyler, neredeyse ölüm cül olan bir şeyler. Filozoflar diyor ki bir adam ölümü
görüp de bunu karşı durmadan önce m etallere kom uta edem ez.”
"Öyleyse... bana bu ne zaman oldu?" diye sordu Vin.
Kelsier omuz silkti. "Sö ylem esi zor. Senin nasıl büyüdüğün düşünülürse, Kop
man için bol bol fırsat olm uştur."
Sanki kendi kendine onaylarm ış gibi başını salladı. “ Benim o gece oldu,” dedi.
“Çukurlar‘da tek başım aydım , kollarım günlük çalışm a yüzünden kanıyordu.
Mare ölmüştü ve ben de sorum lusunun ben olduğum dan korkuyordum; benim
güvensizliğimin onun gücünü ve iradesini zayıflatm ış olduğundan. Benim onun
sadakatinden şüphe ettiğim i bilerek ölm üştü. Belki de, eğer onu gerçekten de
seviyor olsaydım, hiçbir zaman şüphe etm em iş olurdum . Bilmiyorum."
“Ama sen ölm edin," dedi Vin.
Kelsier başını salladı. “ Ben onun rüyasının gerçek olm asını sağlamaya k a r a r ver
dim. Çiçeklerin geri döndüğü bir dünya yaratacaktım ; bitkilerin yeşil o ld u ğ u , gök
ten küllerin yağmadığı bir d ü n y a...” Sesi kısıldı ve sustu, içini çekti. Bili>orunl
Ben deliyim.”
“Aslında şimdi mantıklı o ld u ,” dedi V in sessizce. “ En sonunda.” ^^
Kelsier gülümsedi. G ü n eş ufkun aşağısına indi ve her ne kadar batıda i
ateş olsa da, sisler belirm eye başladı. Belirli bir yerd en geliyor değillerdi,nere ^
se öylece... beliriyorlardı. G ö k te şeffaf, kıvrım lı sarm aşıklar gibi uzanıyorlar,
geri kıvrılarak süzülüyor, dans ed iyor, birb irlerin e karışıyorlardı.
“Mare çocuk istiyordu," dedi K elsier bir anda. “ Evlendiğim iz ilk zan»
on beş yıl önce. Ben... onunla aynı fikirde değildim . Ben gelm iş geçmiş en n ^
skaa hırsız olmak istiyordum ve beni yavaşlatacak olan şevler için zaman'111 • _
Çocuğumuzun olmaması büyük ihtim alle iyi bir şeydir. Lord Hüküm»-*
n bulmuş ve öldürm üş olabilirdi. Am a öldürmemiş de olabilirdi; Dox ve diğerleri
ölmedi- Şimdi, bazı yam anlar, yanım da onun bir parçasının olmasını arzu ediyo
rum- E>r çocuk- Belki M a re ’in aynı siyah saçına ve kronik inatçılığına sahip olan
bir kız."
Durakladı, sonra da dönüp V in ’e baktı. “Senin başına bir şeyler gelmesinden
sorumlu olmak istem iyorum Vın. Bir daha olmaz."
Vin yüzünü astı. "B u m alikânede kilitlenmiş olarak daha fazla zaman geçirme
yeceğim.”
“Hayır, geçireceğini sanm ıyorum . Eğer seni uzun süre daha burada tutmaya
kalkarsak, büyük olasılıkla bir gece C lu b s’ın dükkânında çok aptalca bir şeyler
vapnuş olarak belirirsin. Biz o açıdan çok birbirimize benziyoruz, sen ve ben. Sa
dece... dikkatli o l.”
Vin başıyla onayladı. “ O lacağım .”
Birkaç dakika daha orada d ikilerek sislerin toplanmasını izlediler. En sonunda
Kelsier gerinerek doğruldu. “ Eh, bir kıym eti varsa, ben bize katılmaya karar ver
miş olduğun için m u tlu yu m V in ."
Vin omuz silkti. “ D oğrusunu söylem ek gerekirse, o çiçeklerden bir tanesini
ben de görmek iste rim .”
Diyebilirsiniz ki evimi arkada bırakmaya beni şartlar zorladı; kesinlikle, eğer
orada falmış olsam şimdi ölmiiş olurdum. O günlerde, nedenini bilmeden façar,
anlamadığım bir yükü taşırken, Kblcnnium ’da kendimi kaybedeceğimi ve şöh
retten uzak bir hayat arayacağımı sanmıştım.
Yaı'aş yavaş anlamaya başlıyorum fa, diğer pek çok şey gibi, tanınmazlık
da benim için çofaan sonsuza dek imkânsızdı.
18
K I R M I Z I T U V A L E T İ G İ Y M E Y E k a ra r v e rd i. Bu kesinlikle en
cüretkâr seçimdi ama ona d oğru g e liy o rd u . N e d e o lsa, ken d i gerçek kişiliğini
aristokratik bir görüntünün arkasına sa k la y a c a k tı; o g ö rü n tü ne kadar göze batarsa,
onun saklanması da o kadar k o lay o lm a lıy d ı.
Bir uşak arabanın kapışım açtı. V in derin b ir n e fe s aldı; sargılarını gizlemek için
giydiği özel korse yüzünden göğsü biraz sıkışıktı. U şağ ın elini kabul ederek aşağı indi.
Tuvaletini düzeltti, Sazed’a başını salladı, sonra d a E lariel K alesi’nin basamaklanndan
yukarı çıkmakta olan diğer aristokratlara katıldı. Burası V e n tu re E vinin kalesinden
biraz daha küçüktü. Ancak V en tu re K a le sin d e k i to p lan tıla r devasa ana salondayapı-
lıyorken, görünüşe göre Elariel K alesi’nin ayrı bir balo salon u vardı.
Vin öbür leydilere bir göz attı ve ken d in e gü ven in in b ir kısm ının k a y b o ld u ğ u '
nu hissetti. Onun tuvaleti de gü zeld i am a d iğ e r k a d ın lard a elbiselerden çok daha
fazlası vardı. Onların uzun, dalgalı saçları v e k e n d ile rin d e n em in havaları, müce'
herlerle donanmış vücutları vardı. O nların tu v a le tle rin in ü st kısım lannı d o ld u ra n
yuvarlak kıvrımları vardı ve alttaki fırfır karm aşasının için d e za rif bir ş e k ild e te
reket ediyorlardı. Vin arada sırada b ir an için k a d ın ların ayaklarını görebiliv°r
ve kendisi gibi sıradan terlik ler değil d e, y ü k se k to p u k lu ayakkabılar g iy m e k
olduklarını fark etti.
Benim neden öyle ayakkabıların ı y o k ? ” d iy e so rd u sessizce, halı kapl' h1
maldan çıkarlarken.
•'Yüksek topuklarla yürü yeb ilm ek pratik ister Hanımım,” diye cevap verdi Sa
zed. "Sız daha dans etm eyi yeni öğrenm iş olduğunuzdan dolayı, bir süre için sıra
dan ayakkabılar giym eni/, en iyisi olacaktır."
Vin yüzünü astı am a bu açıklam ayı kabul etti. Ancak Sazed'in dans etmekten
bahsetmiş olması onun rahatsızlığını artırdı. Bir önceki baloda gördüğü dansçılann
akışkan zarafetini hatırladı. V in kesinlikle onları taklit etmeyi başaramayacaktı;
daha temel adımları ancak biliyordu.
Bu önemli o lm a ya ca k , d iye düşündü. O n la r beni görmeyecek, Leydi Valette'i
görecekler. O nun y e n i ve k e n d in e güvensiz olması bekleniyor ve herkes de son
zamanlarda hasta o ldu ğu nu dü şü n üyo r. O nun iyi bir dansçı olmaması mantıklı
olurdu.
Aklından geçirdiği bu dü şü n ceyle kendini biraz daha güvende hisseden Vin
merdivenlerin tepesine ulaştı.
“Söylemeliyim ki, H an ım ım , bu sefer çok daha az endişeli görünüyorsunuz,"
dedi Sazed. "H atta n ered eyse heyecanlı gibisiniz. Valette’in göstermesinin uygun
olduğu tavır da bu, d iye düşünüyorum b en .”
"Teşekkür e d e rim ,” d ed i V in gülüm seyerek. Sazed haklıydı; Vin heyecanlıydı.
Tekrar işin bir parçası olabildiği için heyecanlı, hatta tekrar ıhtişamlan ve zarafet
leriyle asillerin arasında olm aktan dolayı da heyecanlıydı.
Ana kaleden dışarı uzanan birkaç alçak kanattan birisi olan balo binasına doğru
ilerlediler ve bir hizm etkâr V in ’in şalını aldı. Sazed masasını ve yemeğini ayarlar
ken, o kapı ağzının hem en içinde bir an duraklayarak bekledi.
Elariel balo salonu, h eyb etli V en tu re ana salonundan çok farklıydı. Loş oda
sadece tek bir kat yü ksek liğin d eyd i ve çok sayıda vitraylı penceresi olsa da bun
ların hepsi tavandaydı. Ç a tıd a k i küçük kireç lambalarıyla aydınlatılan yuvarlak
gülbezek cam lardan ışıldar dökülüyordu. Her masaya mumlar yerleştirilmişti ve
yukarıdan gelen ışığa rağm en odada h a fif de olsa bir loşluk vardı. Katılmakta olan
Çok sayıdaki insana rağm en ... m ah rem bir yer gibi görünüyordu.
Bu odanın parti v e rm e y e uygun şekilde tasarlanmış olduğu açıktı. Merkezinde
Çukur bir dans pisti vardı ve burası odanın diğer kısımlarından daha iyi aydınlatıl
mıştı. Dans pistini ç evreley en iki sıra masa vardı. Birincisi pistten sadece birkaç
ayak daha yüksekti, diğeri ise daha gerideydi ve birinciden yaklaşık iki kat daha
yüksekti.
Bir hizmetkâr odanın kenarı boyunca ilerleyerek Vin'e masasına doğru yol gös
terdi. Oturdu, Sazed de yanındaki geleneksel konumunu aldı ve yemeğinin gelme
sini beklemeye başladılar.
Kelsier’in istediği bilgileri tam olarak nasıl bulmam gerekiyor? diye sordu
sessizce karanlık odayı gözleriyle tararken. Yukarıdan gelen derin, kristal gibi
tenkier, masalar ve insanların üstüne desenler düşürerek etkileyici bir atmosfer
yaratıyor, ancak yüzleri seçm ey i zorlaştırıyordu. Elend de buradaki balo salonu-
nun bir yerlerinde m iydi?
Bu gece bazı e rk e k le r sizi dansa kaldırmak isteyecektir, dedi Sazed. Onlann
davetlerini kabul edin, bu si/e dalıa sonra onların aı kasından gitmeni/, ve grııp|a
na karışmanız için bir bahane yaratmış oku ak. Konuşmalara katılm anızgerel^
sadece dinlemeniz yeter. G elecekteki balolarda belki genç erkeklerden ba/.ı|a
sizin onlara eşlik etmenizi rica etm eve başlar, t') /aıııan onların masalarında otUra
bilir ve konuşmalarının hepsini dinleyebilirsiniz.’’
“Yani hütıın balo boyunca avm adamla m ı oturacağım ?"
Sazed başını sallayarak onayladı. “ Bu en d er olan bir şev değil. V e o gece sadece
onunla dans edersiniz."
Vin kaşlarını çattı. Am a bu konuyu bir kenara bırakarak odayı tekrar incelemek
için döndü. Büyük ihtim alle b u ra d a b ile d e ğ ild ir ; m ü m k ü n olduğunca balolardan
kaçtığım söy lemişti. B u ra d a o lsa yd ı bile, k e n d i b a şın a b ir yerlerd e olurdu. Senin
onu görmen bile...
Birileri masasının üstüne bir kucak dolusu kitabı bırakırken çok yüksek olmasa
da bir gümbürtü koptu. V in irkilerek sıçradı ve tam E len d V enture bir sandalye
çeker ve sonra da rahat bir şekilde yerleşirk en ona doğru döndü. Sandalyeye otu
rup arkasına yaslandı, masanın yanında duran bir şam danı arkasına alacak şekilde
yerini ayarladı ve bir kitap açarak okum aya başladı.
Sazed kaşlarını çattı. V in gülüm sem esin i gizleyerek E le n d ’a dik dik baktı. Hâlâ
saçını fırçalama zahm etine girm em iş gibi gö rü n ü yord u ve yine takım elbisesini
düğmelerini iliklem eden giym işti. G iy s isi hırpani değildi am a hiç de partideki di
ğerleri kadar zengin değildi. Şık ve iyi k esim li gelen ek sel m odaya meydan okuya
cak şekilde, özellikle gevşek ve rahat olm ası için dikilm iş gibi görünüyordu.
Elend kitabının sayfalarını çevirdi. V in sabırla E le n d in kendisine ilgi göster
mesini bekledi ama o sadece okum aya d evam ed iyord u . En sonunda Vin b ir kaşı
nı kaldırdı. “ Size masamda oturm anız için izin v erm iş olduğum u h a tırla m ıy o ru m
Lord Venture," dedi.
“Sen bana aldırm a,” dedi Elend başım kaldırm adan. “ Bu büyük bir masa, iki
miz için de bol bol yer v ar.”
“ İkimiz için belki,” dedi V in . “A m a o kitap lar konusunda emin değilim. Gar
sonlar benim yem eğim i nereye ko yacaklar?”
“Sol tarafında biraz yer var,” dedi Elend um ursam azca.
Sazed’in kaş çatışı derinleşti. Ö n e çıktı ve kitap ları toplayarak Elend’ın sandal
yesinin yanında yere yerleştirdi. ^
Elend okumaya devam etti. A n cak işaret e tm e k için bir eÜni kaldırmıştı-
şimdi, işte ben bu yüzden asla Terrisli hizm etk ârlar kullanm am . Söylemeliyi111
onlar çekilmez derecede etkili bir gü ru h .”
“ Sazed hiç de çekilm ez d eğ il,” dedi V in soğukça. “ O iyi bir dost ve büyük i
maile de sizin asla olam ayacağınız kadar iyi b ir adam Lord V en tu re."
Elend en sonunda başını kaldırdı. “ B en ... a ffe d e rsin ," ded i içten bir ses tonu,
la. “ö z ü r diliyorum .”
Vin başıyla onayladı. Ancak Elend kitabını açtı ve tekrar okumaya başls^1
Eğer sadece okuyup d u ra ca k sa neden b en im le b irlik te otu ru yo r? “ Bu Paftl
ıısalk't- olmak için elinizin altında ben yokken ne yapıyordunuz?’’ diye sordu
sinirli bir ses tonuyla.
“Bak şimdi, ben nasıl sana m usallat oluyor olabilirim?" diye sordu. “Yani, ger
çekten de V alette. Ben sad ece burada oturmuş, sessizce kendi kendime okuyo
rum-”
“Benim m a s a m d a . E m in im ki kendi masanızı da bulabilirdiniz, siz Venture
vârisisiniz- Son karşılaşm am ızd a bu konuda açık sözlü olduğunuz da yoktu ya.“
“Doğru," dedi E len d . “ A n c a k V en tu re'ların sinir bozucu bir güruh olduğunu
sövlemiş olduğum u k e sin lik le hatırlıyorum . Ben sadece tanıma uygun olmaya ça
lışıyorum.”
“O tanımı yapan da şen d in 1.”
“Ne güzel işte ,” d ed i E len d okurken hafifçe gülümseyerek.
Vin hüsranla içini ç e k e re k yüzünü astı.
Elend kitabının ü stü n d en çaktırm adan baktı. “ Bu müthiş bir tuvalet. Neredey
se senin kadar g ü ze l.”
Vin ağzı hafifçe açılarak d o n u p kaldı. Elend muzip bir şekilde gülümsedi, sonra
da kitabına geri döndü; gö zleri sanki bu yorum u sadece alacağı tepkiyi bildiği için
yaptığına işaret ed erm iş gibi parlıyo rd u .
Masanın yanında k u le gibi yü k selen Sazed yüzündeki kınamayı saklamaya zah
met etmiyordu. A n ca k b ir şey sö ylem ed i. E len d in sıradan bir vekilharç tarafından
azarlanamayacak kadar ö n em li biri olduğu belliydi.
Vin en sonunda aklını başına top layabild i. “ Nasıl oluyor da, Lord Venture, sizin
gibi bekâr bir adam bu balo lara yalnız başına geliyor?”
“Yok, yalnız g e lm iy o ru m ,” d ed i Elend. “Ailem çoğu zaman bana eşlik etmesi
için şu veya bu kızı ayarlam ış o lu yo r. Bu gecenin menüsünde Leydi Stase Blanches
var, alçak sıranın bizim karşım ızdaki tarafında oturan yeşil tuvaletli kız o.”
Vin odanın karşısına d oğru b ir göz attı. Leydi Blanches göz kamaştmcı, sanşın
bir kadındı. Som u rtu şu n u saklam aya çalışarak V in ’in masasına doğru bakışlar atıp
duruyordu.
Vin kızararak gözlerini kaçırd ı. “ E e, aşağıda onun yanında olmanız gerekmez
mi?”
Büyük ih tim alle,” ded i E len d . “A m a bak, sana bir sır vereceğim. İşin doğrusu,
b^n pek de bir cen tilm en sayılm am . A y n c a onu davet eden ben değildim, arabaya
binene kadar eşlikçim in kim olacağı hakkında bana herhangi bir bilgi verilmemişti.'
Anlıyorum,” dedi V in yüzünü asarak.
Benim bu davranışım , yin e de üzücü. N e yazık ki, ben böylesine üzücü şeyler
yapmaya epey bir yatkınım . Ö rn ek olarak, vemek masasında kitap okumaya karşı
düşkünlüğümü al. Bana bir an için izin verirsen; gidip içecek bir şeyler alacağım.
Ayağa kalkarak kitabın ı te k ra r ceb ine koydu ve odadaki içki masalarından biri-
* doğru yürüdü. V in onun gid işin i izledi; hem sinirli hem de şaşkındı.
^Bu iyi değil H a n ım ım ,” d ed i Sazed alçak bir ses tonuyla.
Blend o k a d a r d a kö tü d e ğ il.”
"O sizi kullanivor H an ım ım ," d ed i S az ed . "L o rd V e ııtııre Kflt-ıifklcTi* aykır
itaatsiz tavırlarıyla m eşhurdur. IV k çok kişi oıulaıı hoşlanm ıyor, tam olarak
bunun gibi şeyler yaptığı iyin."
'Bunun gibi mi?"
"Sizinle birlikte oturu yo r çünkü bunun ailesin i kızdıracağını biliyor,” dedi Sa-
zed. “Ah, çocuğum , ben sana acı v e rm e y i iste m iy o ru m an cak senin aristokrasinin
yöntemlerini anlaman gerekiyor. Hu gen ç ad an ı ro m a n tik açıdan seninle ilgileniyor
değil. O babasının sınırlam alarının altın d a o lm a k ta n rah atsızlık duyan genç, küstah
hır lord. Bu yüzden de başkaldırı olarak kaba v e re n c id e ed ici şekilde davranıyor
Biliyor ki eğer yeteri kadar uzun bir sü re b o y u n c a , y e te ri kadar şımarıkça davra
nırsa, babası yum uşayacak."
Vin içinin burkulduğunu h isseti. S a z e d elb ette k i b ü y ü k ihtim alle haklı. Yoksa
neden E lem i beni a n ts ın ? B en tam o la r a k o n u n ih t iy a c ı o la n ş e y im ; babasını kızdı
racak kadar düşük m evkili a m a gerçeği g ö rem ey ecek k a d a r d a tecrübesiz.
Yemeği geldi ama V in ’in artık p ek fazla iştahı k a lm am ıştı. V in isteksizce yeme
ğini yem eye başlarken E len d e lin d e b ü y ü k b ir k a d e h te bir tü r karışık içkiyle geri
dönüp yerine oturdu, içkisini yu d u m layarak okum aya devam etti.
Bakalım okum asını bölm ezsem n a sıl tepk i v e re c e k , d iy e düşündü Vin kızgınlık
la. Derslerini hatırlayarak yem eğ in i bir leyd in in z a rifliğ iy le yed i. Bu çok çeşit içe
ren bir tabak değildi; bol m ik tard a te re y a ğ lı se b z e le rd e n oluşuyordu ve ne kadar
çabuk bitirirse, o kadar çab uk dans e tm e y e g id e b ilird i. En azından o zaman Elend
Venturevla birlikte oturm ak zorunda kalm azdı.
Vin yerken genç lo rd b irk a ç k e r e d u r a k la y a r a k k ita b ın ın üstünden çak
tırm adan ona b aktı. O n u n b ir ş e y le r s ö y le m e s in i b e k le d iğ i belliydi ama Vin
hiçbir şey d em ed i. A n c a k y e m e k y e d iğ i s ır a d a k ız g ın lığ ı azaldı. Elend’a göz
atarak onun h a fifç e p e jm ü r d e g ö rü n ü ş ü n ü in c e le d i, k ita b ın ı okuyuşundaki
sam im iyeti izledi. Bu ad am g e r ç e k t e n d e S a z e d ’ in im a e tm iş olduğu gibi çar
pık bir m an ip ülasyon n iy e tin i g iz liy o r o la b ilir m iy d i? V i n ’i sadece kullanıyor
muydu?
Kim o ba sana ihanet ed er, d iy e fısıld a d ı R e e n zih nin in arka tarafından. Herkes
sana ihanet eder.
Ama Elend o kadar... sam im i g ö rü n ü y o rd u ki. B ir paravan ya da maske değil
gerçek bir insanmış gibi geliyord u ona. V e V in ’in on u n la konuşm asını da istiyor
muş gibi görünüyordu. O en son un da kitab ın ı b ırak arak ona baktığı zaman
Vin’e kişisel bir zaferm iş gibi geldi.
“ Neden buradasın V alette?” d iye sordu.
“ Bu partide m i?”
“Hayır, burada Luthadel'de.”
“Çünkü burası her şeyin m erkezi,” dedi V in.
Elend yüzünü astı. “ Sanırım öyledir. A m a im paratorluk bu kadar
merkeze sahip olm ak için çok bü yü k bir y er. B en aslın da bizim ne kadar bü>
olduğunu anladığımızı sanm ıyorum . Sen in b u ray a g e lm en ne kadar sürdü-
Vin anhk bir panik hissetti ama Sazed’ın dersleri çabucak akima geldi. “Birkaç
kla birlikte kanaldan neredeyse- ıkı ay."
^ “Nasıl da uzun bir zam an, dedi Elend. Diyorlar ki imparatorluğun bir ucun
u m ö b ü r ü n e seyahat etm ek bir yılın yarısını alabilirmiş ama pek çoğumuz bu mer-
T deki minik bölge dışındaki her şeyi görmezden geliyoruz."
^"Ben..." V in 'in SCSİ sold u - Reen ' le birlİktC Merkez Sakhiyet’in her tarafında
bulunmuşlardı. A ncak burası salahiyetlerin en küçük olanıydı ve Vin asla impara
torluktaki daha egzotik yerlere gitm em işti. Bu merkezi bölge hırsızlar için iyiydi;
garip bir şekilde, Lord H ü küm d ar a en yakın olan yer aynı zamanda en yozlaşmış
olanıydı; zenginliğin en çok olduğu yer olduğundan ise bahsetmeye bile gerek yok
tu.
"O zaman şehir hakkında ne düşünüyorsun?” diye sordu Elend.
Vin durakladı. “ Ç o k ... k irli," dedi dürüstçe. Loş ışıkta boş tabağını almak üzere
bir hizmetkâr geldi. “ Kirli ve kalabalık. Skaalar berbat muamele görüyor ama sa-
mnra o her yerde ö y le d ir.”
Elend başını yana yatırarak ona garip bir bakış attı.
Skaalardaıı bahsetm em iş olm am gerekirdi. Bu pek aristokratça değil.
Elend öne doğru eğildi. “ Sen buradaki skaaların sizin plantasyonlannızdaki-
lerden daha kötü m uam ele gördüğünü mü düşünüyorsun? Ben her zaman onlann
şehirde daha iyi durum da olduklarını düşünmüştüm.”
“Ee... emin değilim . Ben tarlalara pek sık gitmedim."
“Peki, onlarla fazla bir etkileşim in oldu mu?”
Vin omuz silkti. “ N e fark eder? O nlar alt tarafı skaa.”
Bak şimdi, bu bizim hep söylediğim iz şey,” dedi Elend. "Ama ben bilmiyo
rum. Belki ben fazla m eraklıyım d ır ama benim ilgimi çekiyorlar. Sen hiç onlann
birbirleriyle konuştuklarını duydun mu? Sana normal insanlarmış gibi geldiler mi?
Ne?” diye sordu V in . “ E lb e tte öyle. Başka ne gibi geleceklerdi1 "
Şey, N ezaret’in ne öğrettiğini biliyorsun.”
Aslında bilm iyordu. A n cak eğer skaalarla ilgiliyse büyük olasılıkla methedici
Şey değildi. N e z a re t’in söylediği hiçbir şeye tam olarak inanmamayı kendime
ral edinm işim dir.”
Elend tekrar duraklayarak başını yana eğdi. “Sen... benim beklediğim gibi de-
8lls‘n Leydi V a le tte ."
Ir>sanlar nadiren ö y le d ir.”
Y Zanıan bana plantasyon skaalarından bahset. Onlar neye benziyor.
•n omuz silkti. “ D iğ er her yerd eki skaalara benziyorlar."
Çekiler mi?”
A zıla n ö y l e ' ’’
MA
ma Scnın benim gibi değil, değil m i?” diye sordu Elend.
du-nklad, „ 1, M i „ 1 , 'H a y ,, elboiie k, * * *
Eh. ı3 ^tadt'n onlarla bu katiar ilgileniyorsun? ,, ,
^ « ..k i hayal k ,„ k l,ğ ,„ a „ğ ra m ,S gibi görünüyordu. 'Bir A b . A
sandalyesine geri yaslanıp kitabım ayarken . "S a n ırım gın ad aki adamların ba/.ı|.,r
seni dansa kaldırmak istiyorlar
Vin döndü ve gerçeklen de m asasın d an kısa İm m e ş a le ile rid e ayakta durmakla
olan bir grup genç adam oklu ğu n u tark e tti. t.) d o ııe r d ö n m e z başka tarafa haklılar
Birkaç saniye sonra, adam lardan bir tan esi b aşk a b ir m a sa y a d o ğ ru işaret etti, sonra
da oraya doğru giderek genç bir leyd ıvı darısa k a ld ırm a y ı t e k lif etti.
“Birkaç kişi sizi fark etti le y d im ,” d e d i Sa/.ed . “ A n c a k h iç yaklaşm ıyorlar. Lord
Venturenın varlığı onların gözünü k o rk u tu y o r, d iy e d ü şü n ü y o ru m ben.”
Elend eğlenmiş bir şekild e h o m u rd a n d ı. “ B e n im g ö z k o rk u tu cu d an başka her
şey olduğumu biliyor olm aları g e re k ir.”
Vm kaşlarını çattı am a E len d s a d e c e o k u m a y a d e v a m e d iy o rd u . Peki, diye dü
şündü tekrar genç adam lara d o ğ ru d ö n e re k . B ir ta n e sin in gözlerini yakaladı ve
hafitçe gülümsedi.
Birkaç saniye sonra genç ad am y a k la ştı. K a tı, re sm i b ir to n d a onunla konuştu.
“ Leydi Renoux, ben Lord M elend L iese. D an s e tm ek iste r m iydiniz?"
Vin. Elend'e bir bakış attı am a o başını kitabın d an kaldırm adı.
“M utluluk duvarım Lord L ie s e ,” d e d i V in g e n ç a d a m ın elin i tutup ayağa kal
karken.
Adam ona dans pistine doğru y o l g ö s te rd i v e p is te y a k la şırla rk e n V in ’in endi
şesi geri döndü. Bir anda bir h a fta lık p ra tik y e t e r li d e ğ ilm iş gibi göründü. Müzik
çiftlerin piste girm esine ya da çık m a sın a fır s a t v e r m e k için d u rd u ve Lord Liese
onu piste çıkardı.
Vin kendisine herkesin V in ’in k en d isin i d e ğ il d e tu v a le ti v e m evkiyi gördüğünü
hatırlatarak paranoyasıyla savaştı. B aşım k a ld ıra ra k L o r d L ie s e ’in gözlerine baktı
ve şaşırtıcı bir şekilde, korku gördü.
Müzikle beraber dans başladı. L o rd L ie s e ’in y ü z ü n e b ir d e h ş e t ifadesi yerleşti.
Vin ellerinde onun avuçlarının te rle d iğ in i h is s e d e b iliy o r d u . O d a tıpkı benim ol
duğum kadar gergin y a ! B elki d a h a bile fa z la .
Liese, E len d’dan daha gen çti, V i n ’in y a şın a d a h a y a k ın d ı. B ü y ü k ihtimalle balo
larda pek tecrübeli değildi, k esin lik le p e k faz la d a n s e t m iş gib i d e görünmüyordu.
Adımlarına o kadar fazla odaklanm ıştı ki, h a re k e tle ri k ask atı geliyordu.
M antıklı tabii, d iyerek rah atladı V in , v ü c u d u n u S a z e d ’in ona öğretmiş olduğu
hareketlen takip etm esi için b ıra k ırk en . B e n k e n d im b u k a d a r y e n i olduğum ip"
tecrübeli olanlar beni d a n sa k a ld ır m a z . B e n o n la r ın d i k k a t etm ey ec ek leri kadar
a şa ğıda yım .
A m a E len d neden b a n a d ik k a t e d iv o r ? B u s a d e c e S a z e d ’ in d e söylediği gibi
babasını kızdırm ak için ya p tığ ı b i r n u m a r a m ı? P e k i, o z a m a n n ed en benim ceıap
lanm a ilgi gösteriyorm uş gib i g ö rü n ü y o r?
Lord Liese,” dedi Vin. “ Elend V e n tu re ’yı tan ıyo r m usu n u z?”
Liese başını kaldırdı. "Ş e y , b e n ...”
Dans etm eye bu kadar o d a k lan m a," d e d i V in . " Ö ğ r e t m e n im eğer fazla uğr1 »
mazsan dansın daha doğal bir şek ild e g id e c e ğ in i s ö y lü y o r ."
Liese kızardı.
Lord H üküm dar a d ın a ! Hu oğlan ne kudar acemi, diye düşündü Vin.
"Ee, Lord V en tu re...” dedi Liese. “ Bilmiyorum. O çok önemli bir kişi. Benim
olduğumdan çok daha önem li."
“Onun ailesi gözünü korkutm asın," dedi Vin. “Benim gördüğüm kadanvla o
epey zararsız.”
"Bilmiyorum leyd im ," dedi Liese. "Venture çok nüfuzlu bir ev.’
“Evet ve Elend o üne uym uyor. Yanında olanları görmezden gelmeye çok düş
künmüş gibi görünüyor. Bunu herkese yapar mı?”
Liese omuz silkti, şimdi konuşm aya başladıkları için daha doğal bir şekilde dans
ediyordu. "Bilm iyorum . Siz... onu benden daha iyi tanıyormuş gibi görünüyorsu
nuz leydim.”
“Ben...” V in ’in sesi azalarak kesildi. Elend'ı bir adamı sadece iki kısa karşılaş
madan sonra tanıyor olm ası gerektiğinden çok daha iyi tanıyormuş gibi hissediyor
du. Ancak bunu L iese’e anlatacak hâli yoktu elbette.
Ama belki... R en o u x b ir keresin d e E len d la karşılaştığını söylememiş miydi?
“Oh, Elend bir aile d ostu ," dedi Vin kristale benzer bir tavan penceresinin
altında dönerlerken.
“Öyle mi?”
“Evet,” dedi V in. “A m cam ın E len d’dan bu partilerde bana göz kulak olmasını
istemesi çok nazikçeydi ve o da şim diye kadar epey bir tatlı oldu. Gerçi o ki-
taplanna daha az, beni aristokrasiye tanıtmaya ise daha çok hevesli olmasını çok
isterdim.”
Liese’in kulakları dikildi ve kendine güveni birazcık daha artarmış gibi görün
dü. “Şey, bu m antıklı.”
"Evet, Elend burada L u th a d el’de geçirdiğim zaman boyunca benim için gerçek
bir ağabey gibi old u ,” dedi V in.
Liese gülümsedi.
“Size onun hakkında soru soruyorum çünkü kendisinden pek bahsetmiyor,’
dedi Vin.
Venture’ların hepsi son zam anlarda sessizler," dedi Liese. "Birkaç ay önce
lalelerine yapılan o saldırıdan b e ri.”
Vin başıyla onayladı. "S iz o konuda bir şey biliyor musunuz?”
Liese başını olum suzca salladı. “ Kim se bana bir şey söylemez." Yere doğru bir
atarak ayaklarım izledi. “ D ans etm ekte çok iyisiniz Leydi Renoux. Kendi şeh-
nnizdeyken pek çok baloya katılm ış olmalısınız.”
beni şım artıyorsunuz lo rd u m ,” dedi Vin.
Hayır, gerçekten de. Siz çok... zarifsiniz.”
gülüm seyerek içinde h a fif bir kendine güven dalgası hissetti.
Evet," dedi Liese n ered eyse kendi kendine. “Siz hiç de Leydi Shanınsöyle-
Ü’İŞolduğu gibi değilsin iz...” D urarak sanki sövlediği şeyi ancak şimdi duymuş gibi
^ f ç e silkelendi.
"Ne?" dedi Vin.
“ Hiçbir sev," dedi l.iese dalıa da kızararak. "A lledersinız. Miı şey (leğildj "
Leydi Sinin, dive duşundu Viıı. O ismi hatırla.
Dans devanı ettikçe Vin, l.ıese’i dalıa da ta/.la dürtiikledi ama onun bir şey|cr
bilmek için fazlasıyla tecrübesiz okluğu belliydi. Am a lıer ne kadar balolar deva^
ediyor olsa da, evlerin arasında yükselm ekte olan bir gerilim olduğunu o da his
sedivordıı. İnsanlar politik rakiplerinin verdiği partilere katılmadıkları için gelme
yenlerin sayısı gittikçe artıyordu.
Dans bittiği zaman Vin çalışmaları konusunda kendini iyi hissediyordu. Büyük
ihtimalle Kelsier için değeri olan pek bir şey öğrenem em işti, ancak Liese daha
başlangıçtı. Vin daha önemli kişilere doğru ilerleyecekti.
Bu dıi benim bu baloların çok daha fa zlasın a katılm am gerekeceği anlamına
geliyor, dive düşündü Vin, Liese onu masasına geri götürürken. Baloların kendileri
tatsız olduğundan değildi, özellikle de şim di dans konusunda kendine daha fazla
güveni olduğuna göre. Ancak daha fazla balo dem ek, sislere çıkmak için daha az
fırsat demekti.
Zaten Sazed'in benim gitm em e izin vereceği yo k y a , diye düşündü, Liese eğilir
ve çekilirken kibarlıkla ona gülüm serken içten içe m utsuzca.
Elend kitaplarını masanın üstüne yaym ıştı ve V in ’in cumbası şimdi birkaç baş
ka şamdanla daha aydınlanmaktaydı. G örü n üşe göre bunlar diğer masalardan arak-
lanmıştı.
Eh. en azından b ir ortak noktam ız h ırsızlık , d iye düşündü Vin.
Elend masanın üstüne yüklenm iş, cep büyüklüğünde küçük bir kitaba notlar
alıyordu. Vin otururken başım kaldırıp bakm adı. Sazed ise fark ettiği kadanvla
hiçbir yerde görünmüyordu.
“Terrisliyi yemeğe gönderdim ," dedi Elend dikkati başka yerde, bir şeyler kara
larken. “Sen aşağıda fırıl fırıl dönerken onun aç kalm asına gerek yoktu.”
Vin bir kaşını kaldırarak masasının üstüne dağılm ış olan kitaplara göz attı. 0
bakarken Elend bir kitabı belli bir sayfasında açık bırakm ış olarak bir kenara itip
başka bir tanesini önüne çekti. "Ee? Söz konusu fırıldam a nasıldı bu arada? dedi-
“Aslında biraz eğlenceli sayılırdı.”
“Ben senin pek iyi olmadığını sanıyordum ."
“ Değildim," dedi Vin. “ Pratik yaptım . Sen bu bilgiyi şaşırtıcı bulabilirsin ama
bir odanın arka tarafında otunıp, karanlıkta kitaplar okum ak kişinin daha iyi b'r
dansçı olmasına yardım etm ez.”
“Bu bir teklif mi?" diye sordu Elend kitabını bir kenara iterek başka bir tanesin
seçerken. “Bir erkeği dansa kaldırm ak leydiliğe yakışan bir davranış değil, bili)0
sun.”
"Oh, ben seni alıp kitaplarından uzaklaştırm ak istem ezdim ," dedi Vin b'r '
tabı kendisine doğru çevirerek. Yüzünü buruşturdu; metin küçük, sıkışık ^
yazısıyla yazılmıştı. “ Dahası, seninle dans etm ek az önce yaptığım bütün ıŞ1
çıkarırdı."
Elend durakladı. Sonra da en sonunda başım kaldırdı. “Ne işi?”
"Evet,” dedi Vın. “ Sazed haklıydı, Izırd Lıese seni göz korkutucu buluyor ve
beni de senin varlığından dolayı göz korkutucu bulmuştu. Eğer bütün genç erkek
ler, sırf sinir bozucu bir lord onun masasında okumaya karar verdi diye genç bir
levdinin müsait olm adığını varsayacak olurlarsa, bu onun sosyal hayatı için son
derece büyük bir felaket olab ilir.”
“Ee?” dedi Elend.
“E si ben ona senin sadece beni aristokrasiye tanıtıyor olduğunu söyledim. Bir
çeşit... büyük kardeş g ib i.”
"Büyük kardeş m i?” d iye sordu Elend yüzünü asarak.
“Çok büyük," dedi V in gülüm seyerek. “Yani, sen en azından benim yaşımın iki
katı olmalısın.”
"Senin yaşının iki... V a le tte , ben yirm i bir yaşındayım. Eğer sen fazlasıyla ol
gun olan on yaşında bir çocuk değilsen, hiç de senin yaşının iki katı’ filan değilim."
“Benim m atem atiğim hiçbir zaman iyi olmamıştır,” dedi Vin umursamazca.
Elend içini çekerek gözlerini devirdi. Yakınlarda Lord Liese, Vin ve Elend'a doğru
işaret ederek arkadaşlarından bir grupla sessizce konuşmaktaydı. Umuvordu ki bir
tanesi kısa süre içinde gelip V in ’i dansa kaldırmak isteyecekti.
“Tanıdığın bir L eyd i Shan var m ı?” diye sordu Vin beklediği sırada öylesine.
Şaşırtıcı bir şekilde Elend başını kaldırdı. “ Shan Elariel mi?”
“Herhâlde öyled ir,” dedi Vin. “O kim ?”
Elend kitabına geri döndü. “ Ö nem li biri değil."
Vin bir kaşını kaldırdı. “ E lend, ben bunu sadece birkaç aydır yapıyor olabilirim
ama ben bile bu gibi bir yorum a güvenm em em gerektiğini biliyorum."
“Ee...” dedi Elend. “ Benim onunla nişanlı olmam mümkün."
"Sen nişanlı m ısın?” d iye sordu V in çileden çıkarak.
“Emin değilim. G e rç e k te n de bir yıldır filan bu durum hakkında herhangi bir
şey yapmış değiliz. Bü yük ihtim alle şim diye kadar herkes bu konusu unutmuştur."
Harika, diye düşündü Vin.
Bir an sonra L ie se ’in arkadaşlarından birisi yaklaştı. Sinir bozucu Venture
vârisinden kurtulacağına m em nun olan Vin ayağa kalkarak genç lordun elini kabul
etti. Dans pistine doğru yürü rken E len d’a bir bakış attı ve kitabının üstünden gizli
gizli kendisine bakarken yakaladı onu. Elend anında fazlasıyla umursamaz bir hava
içinde kitabına geri döndü.
Vin şaşırtıcı düzeyde bir bitkinlik hissederek masasına oturdu. Terliklerini çıkarıp
ayaklarına masaj yapm a dürtüsünü bastırdı, bunun pek levdilere yakışır bir davra
nış olmayacağından şüphe ediyordu. Sessizce bakırını açtı, sonra da lehim yakarak
yorgunluğunun bir parçasından sıyrıldı ve vücudunu güçlendirdi.
Once lehimini, sonra da bakırını sönm eye bıraktı. Kelsier bakırı yandığı sürece
bir Allomanser olduğunun fark edilem eyeceğine dair onu temin etmişti. Vin ise o
tadar emin değildi. Leh im yanarken tepkileri fazla hızlı, vücudu fazla güçlüydii.
Vın’c sanki dikkatli bir kişi kentlisi bir A llo m a n sc r olsa tin, o lm asa da böyle i u t a r.
sızlıklan fark edebilirm iş gibi geliyord u .
Lehimi olmayınca yorgunluğu geri d ü n d ü . S o n z a m a n la rd a kendisini siircklj
olarak lehim yakmamak için alıştırm aya ç a lış m a k ta y d ı. Y a ra sı artık sadece yanlış
tarafa döndüğü zaman acıyacak kadar d ü z e lm işti ve V in e ğ e r yap abilirse gücünü
kendi kendine toplamak istiyordu.
Bir açıdan, bu akşamki yorgunluğu iyi bir ş e y d i; uzun b ir sü re boyunca dans
etmekten kaynaklanıyordu. A rtık genç e r k e k le r E le n d ’ı o n u n la rom antik açıdan
ilgilenen birisi yerine bir koruyucu olarak g ö rd ü k le ri için , V i n ’i dansa kaldırmayı
teklif etmekte herhangi bir en dişe h isse tm iy o rla rd ı. V e re d d e d e re k istemeksizin
politik bir yorum yapıyor olab ileceğin d en e n d iş e e ttiğ i için V in d e tekliflerin her
birini kabul etmişti. Birkaç ay ön ce olsa, d a n s e t m e k t e n y o ru lm a fikrine gülüp
geçerdi. Ancak acıyan ayakları, ağrıyan yan ta r a fı v e y o rg u n bacakları bunun sa
dece bir parçasıydı. İsim leri ve ev leri e z b e r le m e g a y re ti d e onu zihinsel olarak
tüketmişti, dans partnerlerinin havadan su d an k o n u şm a la rın a katlanm ak zorunda
kaldığından ise bahsetm eye bile g e re k y o k tu .
S a zedm bana topuklu a y a k k a b ıla r y e r i n e te r lik g i y d i r m i ş o lm a sı iyi bir şey,
diye düşündü Vin içini çek erek serin m e y v e su y u n d a n b ir y u d u m alırken. Terrisli
henüz yemekten geri dön m em işti. A y r ıc a E le n d m a sa d a d eğ ild i, gerçi kitaplan
hâlâ masanın üstüne yayılm ış bir şek ild e d u ru y o rd u .
Vin kitaplara dik dik baktı. B elki d e eğ e r o k u y o rm u ş gib i görünürse, genç er
kekler bir süre için onu rahat b ırakırd ı. U z a n d ı v e u y g u n b ir tanesini arayarak
kitaplan taradı. İlgisini en çok çek en , E le n d ’ın k ü ç ü k , d e ri kap lı d efteri yoktu.
Bunun yerine Vin büyük, m avi b ir k ita p se ç ti v e b u n u m asanın kendi tara
fına doğru çekti. Bunu bü yü k h a rflerin d en d o la y ı s e ç m iş ti; kâğıt gerçekten de
kâtiplerin bir sayfaya m üm kün olduğu k a d ar ç o k satırı tık ıştırm a k zorunda kala-
caklan kadar pahalı m ıydı? V in içini ç e k e r e k c ild in sa y fa la rın ı karıştırdı.
İnsanların bu k a d a r ka lın k ita p la r ı o k u d u ğ u n a in a n a m ıy o r u m , diye düşündü.
Büyük harflere rağmen, her sayfa k e lim e le rle d o lu p ta şıy o rd u . V in ’in bütün hep
sini okuması günler ve günler sü rerd i. R een on a o k u m a y ı sözleşm elerin anlamını
çözebilmesi, notlar yazması ve belki d e b ir le y d i n u m a ra sı y a p m a sı için öğretmişti-
Ancak onun eğitimi bu kadar devasa m e tin le re k a d a r u z an m a m ıştı.
İmparatorluğun Politik İ k t id a r ın d a T a r ih s e l U y g u l a m a l a r d iy e yazıyordu bi
nnci sayfada. Bölümlerin “ B eşinci Y ü z y ıl V a lilik P r o g r a m ı” v e “ Skaa Plantasyon
lanmn Yükselişi" gibi başlıkları vard ı. V in b ü y ü k o la sılık la en ilginç yerin burası
olacağını varsayarak kitabın son sayfalarım aç tı. E n son b ö lü m ü n başlığı Günu
müzün Politik Yapısı” idi.
Şu ana kadar plantasyon sistem i ö n cek i m e to d o lo jile r d e n ço k d a h a istikrarlı bir
hükümetin oluşmasını sağ lam ıştır, d iy e o k u d u V in . H e r ta ş r a lo rd u n u n kendiska
alarmın kontrolünü ve de so ru m lu lu ğ u n u a ld ığ ı S a l a h i y e t s is te m i, d is ip lin " sfft
bir şekilde uygulandığı rekabetçi b ir o rtam ın o lu şm a sın ı teşınk etmiştir.
Görünüşe göre L o r d H ü k ü m d a r bunun aristokrasiye sağladığı özgürlük ne-
Jetiiyi* bu sistemi ra h atsız e d ici buluyor. A n cak örgütlü isyanların nispi azlığı
piphesiz ki ce z b e d icid ir; sistem in u ygulam ada olduğu iki yüzyıl boyunca, Beş iç
S a la h iy e t'te herhangi b ir b ü y ü k a y a k la n m a ortaya çıkmamıştır.
Elbette ki bu politik sistem sa d e ce d a h a geniş kapsamlı olan teokratik iktidarın
bir uzantısıdır. A r is to k r a s in in bağım sızlığı obligatörlerin yaptırım güçlerindeki
yenilenmiş b ir k u v v e tlilik le dengelenm ektedir. H içb ir lordun, ne kadar yüce olur
sa olsun, kendisini o n la rın k a n u n la rın ın üstünde görmemesi öğütlenmektedir Bir
Sorgucunun çağrısı herk es için gelebilir.
Vin kaşlarını çattı. H e r ne kadar m etnin kendisi yavan olsa da Lord Hükümdar’m
imparatorluğu hakkında bö ylesin e analitik tartışmalara izin veriyor olması Vin'i
şaşırtmıştı. Kitabı yukarıda tutarak sandalyesinde geriye yaslandı ama daha fazla
okumadı. Dans p artn erlerin den gizlice bilgi edinm eye çalışmakla geçen saatler yü
zünden fazlasıyla tüken m işti.
Ne yazık ki, politika V in 'in yorgunluk durumuyla ilgilenmiyordu. Her ne kadar
o Elend’ın kitabına kendini kaptırm ış gibi görünmek için elinden gelenin en iyisini
yapsa da, kısa süre sonra biri m asasına yaklaştı.
Vin içini çekerek ken d isin i bir başka dans için daha hazırladı. Ancak kısa süre
sonra bu gelenin bir asil değil de Terrisli bir vekilharç olduğunu fark etti. Sazed
gibi, o da üst üste binen V desen li bir cübbe giyiyordu ve takılara epey düşkündü.
“Leydi V alette R e n o u x ?” d iye sordu uzun boylu adam hafifçe şiveli bir sesle.
“Evet," dedi V in tered d ü tlü bir şekilde.
"Hanımım Leydi Shan E lariel sizin varlığınızı masasında talep ediyor."
Talep mi ediyor, d iy e d ü şü n d ü V in . Şim diden bu ses tonundan hoşlanmamıştı
ve Elend’ın eski nişanlısıyla karşılaşm ak için de en ufak bir arzusu yoktu. »Ne yazık
ki Elariel Evi daha gü çlü olan B ü yü k Evler'dendi; bu büyük ihtimalle insanın ko
laylıkla görmezden g e leb ilece ği bir kişi değildi.
Terrisli beklentili bir şek ild e duruyordu.
Pekâlâ,” dedi V in başarabildiği kadar zarif bir şekilde ayağa kalkarak.
Terrisli, V in ’i ken d isin in kin den kısa bir m esafe uzakta olan bir masaya doğ-
m götürdü. M asa etrafın d a oturan beş kadınla oldukça kalabalıktı ve Vin anında
Shan ı aralarından seçti. U zu n koyu saçları olan heykel gibi kadın belli ki Leydi
Elariel'di. Kendisi ko n u şm aya katılm ıyord u ama yine de masaya egemen olan oy
muş gibi görünüyordu. K o lları tu valetin e uyan eflâtun bileziklerle pmldıvordu ve
0 yaklaşırken hor gören gözlerin i V in ’e doğru çevirdi.
Ancak o koyu gözler kesk in d i. V in onların önünde kendini çıplak hissediyordu;
güzel giysileri üzerinden sö k ü lü p atılarak bir kere daha pis sokak çocuğuna dönüş
müştü.
Bize izin verin h a n ım lar,” d ed i Shan. Kadınlar anında emredildiği gibi yaparak
a8,rbaşh bir telaşla m asayı te rk ettiler.
Shan eline bir ç a ta l ald ı ve k ü çü k bir parça tatlı pastayı titiz hır şekilde
Paçalara ayırarak y e m e y e b a şlad ı. T errisli vekilharç Shan’ın sandalyesinin ar-
kasında konumunu alil ken Vin kararsız bir şekilde ayakta durdu
“Oturabiliısin," dedi Shan.
Yine kendimi birsktia gibi hissediyorum , d iye düşündü Vin oturarak Asili
birbirlerine böyle dıtrnıntyor mu? ^
“İmrenilesi bir konumdasın çocu k,” dedi Shan.
“Ne açıdan!” ' dive sordu Vin.
"Bana 'Leydi Shan' olarak hitap e t ,” dedi Shan ses tonu değişmeden. "Ya(]a
belki de 'Hanım efendi’ diye."
Shan pastadan minik lokmalar alarak bekledi. En sonunda Vin “Ne açıdan Ha
nımefendi?” dedi.
“Çünkü genç Lord V enture seni oyunlarında kullanm aya karar verdi. Bunun
anlamı ise senin benim tarafım dan da kullanılm a fırsatına sahip olacağın.”
Vin kaşlarını çattı. Rolünden d ışa rı çıkm a. Sen kolayca gözü korkan Valette’sin.
"Hiç kullanılmamak daha iyi olm az m ıydı H anım efendi?” dedi Vin dikkatli bir
şekilde.
“Saçmalık,” diye cevap verdi Shan. “ Senin gibi kültürsüz bir ahmak bile ken
dinden üstün olanlar için faydalı olmanın önem ini görüyor olm alı.” Shan sözlerini,
hatta hakareti bile, sakince söylem işti; V in ’in de onunla aynı fikirde olacağından
tamamen emin gibi görünüyordu.
Vin afallamış bir şekilde oturdu. Aristokrasiden başka hiç kimse ona karşı böy
le davranmamıştı. G erçi elbette ki şim diye kadar karşılaşmış olduğu tek Büyük Ev
üyesi de Elend’dı.
“Bön suratına bakarak senin de yerini kabul ettiğini varsayıyorum,” dedi Shan.
“İyi iş çıkar, çocuk ve belki senin benim m aiyetim e katılmana izin veririm. Burada
Luthadel’deki leydilerden çok şey öğrenebilirsin.”
“Ne gibi?" diye sordu V in sesinden sinirinin hissedilmesini engellemeye çalı
şarak.
“ Bir ara kendine bir bak, çocuk. Saçın bir tür korkunç hastalık g e çirm işsin gibi
görünüyor, tuvaletin neredeyse bir torba gibi üzerinden sarkacak kadar cılızsın
Luthadel’de bir leydi olm ak... kusursuzluk gerektirir. Bunu değil- Son sözün
söylerken elini V in ’e doğru horgören bir şekilde sallamıştı.
Vin kızardı. Bu kadının küçük gören tavrında garip bir güç vardı. Vin ir ı cr
Shan’ın ona tanımış olduğu bazı çetebaşlarını hatırlattığını fark etti. En sonu
su Camon olmak üzere bu adamlar, kesinlikle hiçbir direnç görmeyece
emin bir şekilde karşılarındakine vururlardı. H erkes böyle adamlara karşı
mn sadece dayağı daha beter hâle getireceğini bilirdi.
“ Benden ne istiyorsun?" diye sordu Vin. ,,,nı
Shan çatalım bir kenara koyarken bir kaşını kaldırdı; pastanın saHece ^
yemişti. Terrisli tabağı aldı ve yürüyerek uzaklaştı. “ Sen gerçekten de n 1
bir şeysin, değil mi?” diye sordu Shan.
Vin durakladı. '‘H anım efendi benden ne istiyor?”
“Eğer Lord Venture’nın seninle oynam aya devam etm eye karar vı r
yarsak, eninde sonunda sana söylerim .” Vin, Elend'ın adı geçtiğinde Shan’ın göz
lerinde sadece kısacık bir an için bir nefret pırıltısı yakaladı.
“Şu an için, bana onunla bu akşamki konuşmandan bahset," diye devam etti
Shan.
Vin cevap verm ek için ağzım açtı. Ama... bir şey ters geliyordu. Sadece minicik
bir titreşim yakaladı, B re eze’in eğitimi olmasa o kadarını bile fark edemezdi.
Teskinci öyle m i? İlginç.
Shan, V in ’i rahatlatm aya çalışıyordu. Ağzından laf alabilmek için miydi? Vin
ilginç olan her şeyden uzak durarak Elend’la olan konuşmasını aktarmaya başla
dı. Ancak bir şeyler ona hâlâ garip geliyordu; Shan'm onun duvgulanyla oynama
şeklinde bir şey vardı. V in gözünün ucuyla Shan’ın Terrislisınin mutfaktan geri
döndüğünü gördü. Ancak Sh an ’ın masasına doğru yürümüyordu, başka bir yönde
ilerliyordu.
Vin'in kendi masasına doğru. Masanın yanında durakladı ve Elend'ın kıtaplan-
na bakmaya başladı.
Her ne istiyorsa onu bulm asına izin veremem.
Vin bir anda ayağa kalkarak en sonunda Shan’dan gözle görülür bir tepki aldı;
şaşkınlık içinde başını kaldırarak V in ’e bakmıştı.
"Şimdi Terrislime beni masamda bulmasını söylediğimi hatırladım!’ dedi Vin.
“Eğer ben orada olm azsam endişelenir!"
“Oh, Lord H üküm dar adına,” diye mırıldandı Shan sessizce. “Çocuk, endişe
etmene hiç..."
“Üzgünüm H an ım efendi,” dedi Vin. “Gitmem gerek.”
Bu biraz sert olm uştu ama V in ’in elinden gelenin en iyisi buydu. Vin reverans
yaptı ve kızgın kadını geride bırakarak Shan'ın masasından uzaklaştı. Terrisli bece
rikliydi; Vin, Shan’ın masasından birkaç adım uzaklaşana kadar o Vin’i fark etmiş
ve yoluna devam etm işti, hareketleri etkileyici bir şekilde akışkandı.
Vin masasına geri geldiği zaman Shan'dan bu kadar kabaca aynlarak bir pot
mu kırmış olduğunu m erak ediyordu. Ancak umursamak için fazlasıyla yorgun
olduğunu hissetmeye başlam ıştı. Ona göz atmakta olan başka bir grup genç adamı
fark ettiği zaman ise aceleyle oturdu ve Elend’ın kitaplanndan birini kaparak açtı.
Neyse ki numara bu sefer daha iyi işledi. Genç adamlar en sonunda dağılarak
Vin i rahat bıraktılar ve o da arkasına yaslanarak önünde açık kitapla biraz olsun
rahatladı. Saat ilerlem işti ve balo salonu da yavaş yavaş boşalmaya başlıyordu.
Kitaplar diye düşündü V in kaşlarını çatarak meyve suyu bardağını alıp yudum-
larken. Terrisli onlardan ne istiyordu?
Herhangi bir şey'e dokunulm uş olup olmadığını anlamaya çalışarak masayı
Sözleriyle taradı ama Elend kitapları öylesine bir dağınıklık içinde bırakmıştı ki
bunu söylemek zordu. Ancak başka bir cildin altında durmakta olan küçük bir
kitap gözüne takıldı. D iğer kitapların pek çoğu belli bir savlada açık bırakılmıştı ve
^ pnd ın hepsini incelediğini görmüştü. Ancak özellikle bu kitap kapalıydı ve \in
^ er,d m bunu açtığım da hiç hatırlamıyordu. Bu kitap daha önce de buradaydı,