ÖÖnsnözsöz
1938 yılında kurulan, ismi akıllarda “dost” olarak yer edinen, ülkemizin en köklü
kurumlarından olan ve kurulduğu günden bu yana Türk tarımı için var gücüyle
çalışan Toprak Mahsulleri Ofisi; başarılarla dolu 80 yılı geride bıraktı.
Kendisine verilen tarım piyasalarını düzenleme vazifesini, ülke sathına yayılmış
teşkilatı ile her koşulda başarılı bir şekilde yerine getiren Toprak Mahsulleri Ofisi;
tarihi boyunca çok farklı alanlarda görevlendirildi. (Görevlendirdiği her alanda
hem üretici hem de tüketiciye uzanan bir el olan Ofis; üretici, tüketici, tüccar ve
sanayici arasında köprü olarak ülke tarımına hizmet etti.)
Bu çalışma ile geçmişten geleceğe bir ışık tutması için Kurumumuzun 80 yıllık
tarihini gün yüzüne çıkarmayı hedefledik.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin tarihi aynı zamanda ülkemiz tarım sektörünün tarih
serüvenine ışık tutmaktadır. Bizleri geçmişten geleceğe uzanan 80 yıllık bir
yolculuğa çıkartacak olan bu eser sayesinde Ofisin Türk milleti, ekonomisi ve
tarımı için önemini bir kez daha idrak edeceğimize inanıyorum.
Üstlendiği görevleri başarılı bir şekilde yerine getiren Toprak Mahsulleri Ofisi’nin
ismi duyulduğunda bu toprakların fedakâr üreticilerinin yüzünde bir tebessüm
belirmesinde büyük katkıları olan, geçmişte hizmet eden, hizmetine devam
etmekte olan bütün personelimize ve arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum.
Bu kapsamlı çalışmayı kaleme almak için yoğun çaba sarf eden Hacettepe
Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi Doç.Dr.
Seyfi YILDIRIM ve onunla birlikte çalışan “OFİSÇİLERE” teşekkür ediyorum.
Ahmet GÜLDAL
Yönetim Kurulu Başkanı
Genel Müdür
ISBN : 978-605-7599-18-6
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
Adres: Milli Müdafaa Caddesi No:18
06420 Bakanlıklar-Çankaya/ANKARA
Tel: + 90 - (0312) - 416 30 00
E-posta: [email protected]
Web: www.tmo.gov.tr
Tasarım-Baskı: Neyir Matbaacılık
Tel: 0312 395 53 00
Sertifika No: 16902
5846 ve 2936 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri yayın hükümleri gereğince herhangi bir bölümü, resmi
veya yazısı yazardan ve yayıncıdan izin alınmadan hiçbir şekilde kullanılamaz.
IIççindienkilder ekiler
SUNUŞ............................................................................................................................................. 8
KISALTMALAR............................................................................................................................. 11
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Tarımın Ortaya Çıkması ve Gelişmesi........................................................................................ 14
Devlet Yönetimi, Tarım ve Buğday............................................................................................. 22
Tarihte Hububatın Depolanması ve Ambar İnşaları................................................................... 23
Türk Halk Kültüründe Ekmek ve Hububat.................................................................................. 24
Osmanlı Devleti’nde Tarım, Tarım Yönetimi ve Hububat........................................................... 25
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tarım, Tarım Yönetimi ve Hububat................................................. 28
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
Ziraat Bankası ve Buğday İşleri.................................................................................................. 36
Toprak Mahsulleri Ofisinin Kuruluşu ve Ziraat Bankasından Devralınan Görev......................... 43
Yasa Tasarısı, Gerekçesi, Encümen Mazbataları ve TBMM Görüşmeleri.............................. 45
II. Dünya Savaşı Yılları ve Sonrası (1938-1951)........................................................................ 56
Kuruluş ve Savaş Yılları (1938-1946)..................................................................................... 56
II. Dünya Savaşı Sonrasında Kurumsallaşma Dönemi (1947-1951)...................................... 80
Değişme ve Genişleme Dönemi (1952-1962)............................................................................ 97
Üretim ve Alımlar....................................................................................................................97
Satışlar.................................................................................................................................. 102
Teşkilat ve Kadro..................................................................................................................107
Et ve Balık Kurumu’nun Kurulması....................................................................................... 113
Kahve ve Yağ İşleri...............................................................................................................122
Diğer Hususlar......................................................................................................................123
Kalkınma Planları Dönemi (1963-1983)................................................................................... 124
Üretim ve Alımlar..................................................................................................................125
Satışlar.................................................................................................................................. 150
Teşkilat ve Kadro..................................................................................................................154
Diğer Hususlar......................................................................................................................159
Dünya Gıda Programı Faaliyetleri......................................................................................... 163
Serbest Piyasa Ekonomisi Dönemi (1984-2018)...................................................................... 173
Üretim ve Alımlar..................................................................................................................177
Satışlar.................................................................................................................................. 191
Umumi Mağazacılık Uygulamaları........................................................................................ 196
Fındık İşleri...........................................................................................................................198
Teşkilat ve Kadro..................................................................................................................204
Avrupa Birliği Uyum Çalışmaları........................................................................................... 215
Kurumsal Kimlik Çalışmaları................................................................................................. 216
Diğer Hususlar......................................................................................................................219
II. BÖLÜM
HAŞHAŞ İLE İLGİLİ FAALİYETLER
Afyon Bitkisi ve Tarihte Afyon................................................................................................... 224
Toprak Mahsulleri Ofisi ve Afyon Faaliyetleri........................................................................... 232
Afyon Alkaloidleri Fabrikası Kurulması ve Faaliyetleri.............................................................. 254
III. BÖLÜM
STOK, DEPOLAMA VE NAKLİYE
Ziraat Bankası Silo Komisyonu, Silo Siyaseti ve Silo İnşası (1932-1938)................................ 262
Toprak Mahsulleri Ofisi Depolama Faaliyetleri......................................................................... 266
Nakliye Faaliyetleri...................................................................................................................307
IV. BÖLÜM
BAĞLI ORTAKLIKLAR, İŞTİRAKLER VE İŞLETMELER
Bağlı Ortaklıklar ve İştirakler..................................................................................................... 322
Aksaray Azmi Millî Türk Anonim Şirketi................................................................................ 322
Jüt Sanayi Türk Anonim Ortaklığı......................................................................................... 325
Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Anonim Şirketi (GİMA)................................................................ 325
Yem Sanayi Türk Anonim Şirketi.......................................................................................... 325
Güneş Sigorta Anonim Şirketi............................................................................................... 326
Migros Türk Anonim Ortaklığı............................................................................................... 326
Tunceli Gıda Sanayi Anonim Şirketi (TUNGAŞ)................................................................... 327
Bumas Karaman Bulgur Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi................................................... 327
Beslen Makarna Gıda Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi...................................................... 328
TMO-TOBB Tarım Ürünleri Lisanslı Depoculuk Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi............... 328
Diğer İştirakler.......................................................................................................................329
Bağlı Ortaklık ve İştiraklerin Özelleştirilmesi......................................................................... 329
İşletmeler.................................................................................................................................. 330
Ofis Ekmek Fırını..................................................................................................................330
Horozlu Un Fabrikası............................................................................................................336
V. BÖLÜM
DİĞER HUSUSLAR
Sermaye Yapısı ve Finans Politikaları...................................................................................... 344
1938-1980 Yılları Finansman Politikası................................................................................ 345
1980 ve Sonrası Finansman Politikası.................................................................................. 346
Elektronik Bilgi İşlem ve Muhasebe İşleri................................................................................. 346
1938-1972 Yılları Arasında Muhasebe Sistemi..................................................................... 346
1972-1988 Arasında Muhasebe Uygulamaları..................................................................... 356
1988 Yılı Sonrası Muhasebe ve Bilgi İşlem Uygulamaları.................................................... 358
Eğitim Faaliyetleri.....................................................................................................................361
Kurum içi eğitimler................................................................................................................371
Kurum Dışı ve Yurt Dışı Eğitimler......................................................................................... 372
Laboratuvar Hizmetleri.............................................................................................................374
Ekmek İsrafını Önleme Kampanyaları...................................................................................... 381
Kalite Yönetim Sistemi Çalışmaları.......................................................................................... 384
Merkez Atölye ve Onarım İşleri................................................................................................ 385
Genel Müdürlük Hizmet Binası İnşası...................................................................................... 389
Telsiz, Teleks ve Ofis Radyo Faaliyetleri.................................................................................. 392
Ekin ve TMO Dergisi.................................................................................................................395
Yayın, Kütüphane ve Tercüme Faaliyetleri............................................................................... 404
Ofis Hatıraları, Şairler, Yazarlar, Sanatçılar............................................................................. 406
Toprak Mahsulleri Ofisi Sanat Merkezi..................................................................................... 412
TMO Müzesi.............................................................................................................................415
Ofis Piknik.................................................................................................................................418
TMO Sağlık Derneği ve TMO Mensupları Sosyal Yardım Sandığı Vakfı................................. 422
Hasat Un Fabrikası...............................................................................................................423
Trilye Kampı ve Silivri Eğitim ve Dinlenme Tesisleri............................................................. 423
Gümüldür Eğitim ve Dinlenme Tesisleri................................................................................ 423
Kefalet Sandığı.....................................................................................................................425
Spor Faaliyetleri........................................................................................................................425
Diğer Ülkelerde Hububata Müdahale Kurumları....................................................................... 432
Amerika Birleşik Devletleri.................................................................................................... 433
Kazakistan. ........................................................................................................................... 433
Fransa................................................................................................................................... 434
Çin......................................................................................................................................... 434
Brezilya................................................................................................................................. 435
Almanya................................................................................................................................ 436
Romanya............................................................................................................................... 437
SONUÇ........................................................................................................................................ 442
KAYNAKÇA................................................................................................................................. 446
EKLER......................................................................................................................................... 461
TABLOLAR LİSTESİ...................................................................................................................518
EK TABLOLAR LİSTESİ.............................................................................................................522
EK GRAFİK LİSTESİ...................................................................................................................523
EK TABLOLAR...........................................................................................................................532
SSunuu.snu.s
Bazı tarihi şahsiyetler, bulunduğu mevki, bu mevkii dolayısıyla yaptığı önemli işler tarih yazımının
konusu haline gelirler. Aynen bir tüzel şahsiyetlerde üstlendiği işler veya yürüttüğü görevler açısından
tarih araştırmalarının ele aldığı konular arasına girer. Bu bakımdan seksen yıllık bir tarihi geçmişe
sahip olan Toprak Mahsulleri Ofisi de bu anlamda bir değere sahiptir. Bu sebeple bu araştırmanın
öznesi TMO oldu.
Cumhuriyet dönemi tarımında ortaya çıkan gelişmeleri, Türkiye’nin yapısı sebebiyle iç ve dış ticaretinin
en önemli kalemlerinden biri olan hububat ve bakliyat ticaretinin geçirdiği safhaları ve devlet ile halk
arasındaki münasebetlerin bazı yönlerini anlayıp açıklayabilmek TMO tarihinin bilinmesine bağlıdır.
Bu kitap hububat-bakliyat ticaretinin en önemli kurumu, ülkenin en yaygın ve en büyük hububat
depolama kapasitesine sahip ve yine afyon ve uyuşturucu maddelere konulan devlet tekelini işleten
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin 13 Temmuz 1938’den günümüze uzanan hikâyesini anlatmaktadır.
Hikâye tamamen okunduğunda TMO’nun sadece hububat ve bakliyat ticareti yapmadığı, bunun
dışında çok önemli fonksiyonlar üstlendiği anlaşılacaktır. Bu hikâye TMO’nun herşeyden önce Atatürk
döneminde kurulan ve bugüne kadar tarım ticaretinde vazgeçilmez bir yeri olduğunu ortaya koymaktadır.
Ülkenin büyük bir kısmında büyük bir teşkilat ağıyla üreticiye ulaşabilmesi sebebiyle Cumhuriyet
yönetiminin halka iktisadi açıdan en fazla dokunduğu bir kurum olma özelliğini de vurgulamaktadır.
Herşeyden önce belirtilmesi gereken husus, belki daha dar kapsamlı olmuş olsa bile her on yılda bir
küçük tarihçe/el kitabı tarzında çalışmaların (1938-1948; 1938-1958; 1938-1968; 1938-1978) kaleme
alınmış olması TMO geleneğinde yüksek bir kültür ve tarih şuuru olduğunu gösterdiği gibi elinizdeki bu
çalışmanın kaleme alınmasında da önemli katkısı oldu. Söz uçar yazı kalır düsturundan hareketle bu
çalışmanın kaleme alınması hususunda irade ortaya koyan, tavsiye ve katkılarıyla çalışmanın bu hale
gelmesinde büyük katkıları olan Ofisçilerin varlığı bize güç katmış, teşvik etmiştir.
Ofis’in geleneğine uygun olarak 1938’den günümüze kadar geçen yıllarının hikâyesini içeren bir
tarihçenin kaleme alınması için çok önceden harekete geçmiş, bununla ilgili bir komisyon kurarak
konuyla ilgili çalışmaları başlatmış olması bu hususta büyük bir duyarlılık ve arzunun var olduğunu
ortaya koymaktadır.
Bu çalışmada Cumhuriyet arşivi kaynakları, Ofis faaliyet raporları, Toprak Mahsulleri Ofisi İdare/
Müdürler/Yönetim Kurulu karar defterleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi kaynakları, Sayıştay, Milli
Kütüphane ve diğer kurumlar, çalışmanın dayandığı en önemli bilgi kaynaklarını oluşturmaktadır.
Bilhassa Ofis idaresi ait karar defterleri, doğru bilgiye ulaşılmak açısından bu çalışmanın en güçlü
kaynaklarını oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra konuyla ilgili çok sayıda tez, kitap, makale vb. emek
mahsulü eserin katkısı da oldukça büyüktür. Görsel arşiv malzemesinin tarih yazımına yaptığı katkı
tartışılamayacak şekilde ortadadır. Bu sebeple Ofis, Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürlüğünün
sahip olduğu zengin fotoğraf arşivi ile Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı kütüphanesinde bulunan
materyal döneminin güçlü şahitleri olarak elbette çalışmada cömertçe kullanıldı.
Tarımın ve tarım mahsulü hububatın bilhassa buğdayın insanlık tarihindeki önemi ve katkısı, kutsal
kitaplarda, çeşitli medeniyetlerde, Türk tarih ve kültüründe buğdayın önemi ile ilgili bilgiler hep bu değerli
çalışmalardan elde edildi. Ayrıca kurumun çıkardığı Ekin, TMO, Başak gibi dergilerden nüshasını
elde edebildiklerimiz kurumun faaliyetleri ile ilgili olarak döneminin güncel ve gerçek bilgilerini ortaya
koydular. Bu yüzden Ofis’i en iyi şekilde yansıtan kıymetli bir kaynak olan bu dergilere gerekli değeri
vermek üzere ayrı bir başlık altında değerlendirildi.
Çalışma devam ettiği süreçte komisyonun kıymetli üyelerinin çabaları unutulmaz. Bilhassa bir telefonla
ulaşarak kendilerinden bilgi talebinde bulunduğumuz alicenap Ofis personel ve amirlerinin konuya
ilgileri, şahsımıza gösterdikleri iltifatları yazım sürecinin unutulmayacak hatıralarından olma özelliğine
sahiptir. Her şeyden önce tarih yazma eğiliminde olan bir kurumun hem personel hem de bu yönde
karar alma iradesi gösteren idarecilerini yürekten kutlamak doğru olacaktır. Elde edilen bütün bilgi-
belge, gösterilen tüm yardımlara rağmen dışarıdan bakıldığında hiç de bu kadar yoğun bir faaliyet
içerisinde olduğu anlaşılmayan, tüm ülkede teşkilatlanmış, halkla teması en fazla kurumlardan biri
olan Ofis’in üstlendiği oldukça çeşitli ve yoğun işlerinin tamamını burada tam olarak anlatabildiğimizi
iddia etmiyoruz.
Çalışma öncelikle insanlık tarihinde ve devlet yönetimlerinde hububatın önemi ve yeri üzerinde
durmaktadır. Daha sonra Ofis’in asıl faaliyet alanı olan hububat ve afyonla ilgili faaliyetleri, et ve balığın
devlet işleri haline gelmesi, eğitim, iştirakler, dünyada TMO benzeri bazı kurumlar, TMO’nun sosyal
yapısı gibi birçok konu bu çalışmada yer almaktadır.
Daha birçok detaya sahip olan Ofis tarihinin tümünü ele alabilmek hususundaki bütün arzu ve
gayretlerimize rağmen çalışmanın eksikleri ile ilgili tüm sorumluluk tarafıma aittir. Çalışma sürecinde
değerli fikirlerinden istifade ettiğim Ofis personel ve yöneticilerinin katkıları takdire değer. Feridun
Demir, Arif Gündoğdu, Günay Güner, Fatma Araç, Nihat İnal ve adlarını burada zikredemediğim
daha birçok yönetici ve personel, yazıların okunması, düzeltilmesi, tabloların oluşturulması, anlayışlı
yaklaşımları gibi büyük fedakârlık isteyen hususlarda katkıları olan arkadaşlarımıza da teşekkürü bir
borç biliyorum. Çalışmayı Türkçe açısından sabır ve dikkatle redakte eden Dr. Öğretim Üyesi Erol
Barın hocaya da minnettarlığımı bildirmek durumundayım. Yine çalışmalarımızda katkı sağlayan Basın
Yayın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü Kürşat Aygün, arşiv fotoğraflarının temininde tecrübesinden
yararlandığımız Osman Ak ve Leyla Özdemir’e de ayrıca müteşekkiriz.
Bu çalışmanın başlamasına ve sonuçlanmasına destek veren Toprak Mahsulleri Ofisi bir önceki Genel
Müdürü İsmail Kemaloğlu ve şimdiki Genel Müdürü Ahmet Güldal ile Ofis’in Yönetim Kurulu üyelerine
de teşekkür etmeyi borç bilirim.
Doç. Dr. Seyfi YILDIRIM
ANKARA 2019
KKısaılstmaallatr malar
a.g.e. : Adı geçen eser. DGP : Dünya Gıda Programı OTAM : Osmanlı Tarihi
DP : Demokrat Parti Araştırmaları Merkezi
a.g.m. : Adı geçen makale. DPT : Devlet Planlama Teşkilatı
EGSAŞ : Elektronik, Gıda s. : Sayfa
a.g.t. : Adı geçen tez. Sanayi ve Ticaret Anonim
Şirketi Sag-China (State
AAF : Afyon Alkaloidleri FAO (Food and Agriculture Administration of Grain): Çin
Fabrikası Organization of the United Devlet Hububat İdaresi
Nations): Birleşmiş Milletler
ABD : Amerika Birleşik Gıda ve Tarım Örgütü ss. : Sayfa aralığı
Devletleri FranceAgriMer
(Etablissement National des TBMM : Türkiye Büyük Millet
AOÇ : Atatürk Orman Çiftliği Produits de l’Agriculture et Meclisi
de la Mer): Fransa Tarım ve
APIA (Agenţia de Plăţi Deniz Ürünleri Kurumu TCDD : Türkiye Cumhuriyeti
şi Intervenţie pentru g : Gram Devlet Demiryolları
Agricultură): Romanya GODP : Gönüllü Ofis Dostu
Tarımsal Ödemeler ve Projesi TDRI (Tropical Development
Müdahale Kurumu kg : Kilogram and Research Institute):
krş. : Kuruş Tropik Ürünler Araştırma ve
ARGE : Araştırma Geliştirme m : Metre Geliştirme Enstitüsü
m2 : Metrekare
AŞ : Anonim Şirket MÖ : Milattan Önce TL : Türk Lirası
MPM : Millî Prodüktivite Merkezi
BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Ofis : Toprak Mahsulleri Ofisi TMO : Toprak Mahsulleri Ofisi
Arşivi ONIB (L’Office National
Interprofessionnel du Blé): TOBB : Türkiye Odalar ve
Bkz. : Bakınız Fransa Ulusal Buğday Kurumu Borsalar Birliği
ONIGC (Office National
BLE (The Bundesanstalt Interprofessionnel des TRT : Türkiye Radyo ve
für Landwirtschaft und Grandes Cultures): Ulusal Televizyon Kurumu
Ernährung): Almanya Tarım ve Büyük Ürünler Ofisi
Gıda Ajansı UNFDAC (United Nations
Fund for Drug Abuse
C. : Cilt Control): B.M. Uyuşturucu
Madde Suistimali Kontrol Fonu
CCC (Commodity Credit
Corporation): Ürün Kredi USAID : ABD Uluslararası
Kurumu Kalkınma Ajansı
CONAB (Companhia Nacional WFP : World Food Programme
de Abastecimento): Brezilya (Birleşmiş Milletler Dünya Gıda
Ulusal Tedarik Kurumu Programı)
ÇKS : Çiftçi Kayıt Sistemi yy. : Yüzyıl
DDY : Devlet Demiryolları
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY,
EKMEK VE DEVLET
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY
EKMEK VE DEVLET
Tarımın Ortaya Çıkması ve Gelişmesi
Tarım, insanların yaşaması için gerekli bitkisel ve hayvansal ürünlerin uygun şartlarda üretilmesi olarak tanım-
lanabilir. Tarım insanın hayatta kalması için alması gereken besin maddelerinin elde edilmesi amacıyla toprakta
girişilen çabayı ve bu çabadan ortaya çıkan üretimi de ifade eder. Tarımın ortaya çıkışı ise insanlık tarihi için oldukça
uzun bir süreç sonucunda gerçekleşmiştir. Yapılan araştırmalar, proto bitkilerin 1,5 milyar yıl önce ortaya çıktığını
göstermektedir. 670 milyon yıl önceden itibaren denizanaları, ilk kabuklular, balıklar, süngerler gibi ilk hayvanlar orta-
ya çıkmıştır. 216 milyon yıl önce memeliler, 95 milyon yıl önceden itibaren de bugün bildiğimiz, kanguru, tavşan, fare,
sıçan, kirpi, at, eşek, koyun, keçi, deve, domuz, geyik zürafa, balina ve yunus gibi memeli hayvan türleri türemiştir.
Bilim dünyasında genellikle kabul edilen görüş, ateşi ilk olarak hem Homo sapiens hem de Neandertal insanların 400
bin yıl önce kullanmaya başladığı yönündedir.1
İnsanoğlu Buzul Çağı’nın halen devam ettiği, ancak etkisinin oldukça azaldığı bir dönemde, yaklaşık 100 bin yıl
önce ortaya çıkmıştır. Bu çağ 10 bin yıl önce etkisini tamamen yitirmiştir. İlk insanların sayıları o dönemde birkaç bini
geçmemekteydi. İnsanoğlunun ilk önce Afrika’da ortaya çıktığı, buradan daha iyi hayat sürebilecekleri ve imkânların
daha bol olduğu diğer bölgelere, ilk etapta Kızıldeniz’i geçerek önce Arap Yarımadası’na, oradan da tüm dünyaya ya-
yıldığı düşünülmektedir. 70 bin yıl önce gerçekleşen bu göç hareketi ile ilk insanların bir bölümü Afrika’da kalmış, göç
hareketine girişen diğer bölümü Arap Yarımadası’na ayak basmıştır. Buzul Çağı’nın Kaba Taş Devri’nde (Paleolitik
Çağ) insanlar küçük gruplar hâlinde avcılık ve toplayıcılık yaparak hayatlarını devam ettirmekteydiler.2 İnsanoğlunun
bilgi birikimi her neslin diğerine miras bıraktığı tecrübe ile olgunluğa erişmiştir. Homo sapiens insan da daha Buzul
Çağı başlamadan önce keşfedilmiş ve pişirilmiş bilgi ve yeteneklerini kuşaktan kuşağa aktarmıştır.3
Buzul Çağı’nda havanın oldukça soğuk olmasından dolayı henüz tarım yapılamamaktaydı. Buzul Çağı’nın son-
larına doğru Kaba Taş Devri’nde dünya iklimi yumuşamaya başladı. MÖ 7.500’de buzlar çözüldüğünde dünyada
yaklaşık olarak 4 milyon insanın yaşadığı tahmin edilmektedir. Orta Taş Devri adı verilen bu dönemde (Mezolitik)
buzullar erimeye başladığından iklim şartları daha uygun bir hâle gelmeye başladı. Böylece mağara dışındaki ortamın
insan için yaşanabilir bir hâle dönüşmesi yani iklimin yumuşaması sonucunda insanlar mağaralardan çıkarak nehir-
1 İrfan Mukul, “Uygarlığın Tarihsel Serüveni”, Uygarlık Tarihi, H.Ömer Adıgüzel vd., (Editör: İsmail Güven), Pegem Yayıncılık, Ankara
2007, s. 19 vd.
2 J.M. Roberts, Avrupa Tarihi, İnkılap Yayınevi, İstanbul 2015, s.31-32.
3 Roberts, a.g.e., s. 31.
14 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
lerin aktığı vadilere indiler. Bu devirde insanlar beslenmek amacıyla yabani hayvanları avlamanın yanı sıra, yabani
tahıl ve meyveleri de toplamaktaydılar. Bu çerçevede insanoğlu hayata adım atmasının ardından önce tabiatta var
olan hâlihazır besinleri tüketti. İnsanların yabani buğday ve yabani arpayı 20 bin yıl önce toplayıp yedikleri bilinmek-
tedir. İnsanlık hububatla ilk olarak toplayıcı olduğu Kaba Taş Devri’nde tanıştı. Bu devirde toplayıcılık devam etmekle
birlikte artık bunun son aşamasına gelindi, avcılık ve toplayıcılığın yanı sıra ilkel de olsa tarımsal üretime geçildi ve
ilk olarak buğday yetiştirildi. Buğday taşındığı ve ekildiği coğrafyaya uyum sağlayabilen, üretim fazlasının uzunca bir
süre saklanabildiği, toprağa düşüp suya kavuştuğunda da çok bol verim alınabilen, insanlar için doyurucu ve besle-
yici bir tarım ürünüdür. Buğday Gramineae familyasından bir bitkidir. Triticum cinsindendir. Başak, sap ve kök olmak
üzere üç kısma sahiptir. Kök bitkinin topraktan beslenmesini gerçekleştirirken, sap topraktan kök aracılığıyla alınan
gıda maddelerini başağa iletir ve aynı zamanda ürünün dik durmasını sağlar. Ayrıca buğday, başağı dışında sapının
da besleyici özelliği olması dolayısıyla hayvan gıdası olarak da kullanılır. Haricen yine ekmek pişirilmesinde yakacak
olarak da değerlendirilerek insan hayatını çepeçevre saran ve vazgeçilmez bir bitki niteliği taşımaktadır. Buğdayın
üretimi diğer tarım ürünlerine göre daha az zahmetliydi. Bu anlamda buğdayın daha az zahmetle üretilebilmesi, sakla-
nabilmesi ve besleyiciliği gibi özellikleri dünyanın diğer bölgelerinde yaygınlaşmasına sebebiyet verdi. İnsanlığın ortak
gıdası ve üretimi hâline gelmesine neden oldu. Ayrıca bu dönemde buğdayın yanı sıra arpa, bakla, darı gibi ürünler de
yetiştirilmeye başlandı. Bu dönemde yine keten, kenevir gibi bitkiler yetiştirildi ve bunların liflerinden giysiler üretildi.
Bu durum dokumacılığın başlamasına sebep oldu. İnsanlar böylece kendi yiyeceğini üretmeye başlayarak ilk defa bu
dönemde üretken bir canlı hâline geldi.4
Daha sonra başlayan tarım devrimi ya da neolitik devrim denilen dönemde insan toplulukları ilk defa tarım yaptı-
lar. Daha önceki devirlerde insanoğlu, beslenmesi için gerekli temel besin olarak hayvanları ehlileştirmeyi, bunlardan
et ve süt gibi temel besinler sağlamayı, toprağa bağlı olarak tahıl, sebze ve meyve üretmeyi bilmiyordu. Tarımla
birlikte insanoğlu ekonomik ve sosyal anlamda büyük gelişim ve değişimler yaşadı. Bu gelişim ve değişimler diğer
bölgelere göre beslenme ve barınma imkânlarının daha iyi olduğu nehir yataklarının kıyılarında ortaya çıktı. Nehir
yataklarında yaşayanlar dünyanın diğer bölgelerinde yaşayanlara göre daha şanslı idiler. Medeniyetin ilk doğduğu
yerler toplayıcılığa uygun olduğu gibi tarıma geçiş için de en fazla elverişli olan bu nehir yatakları oldu. İnsanoğlu nehir
kıyılarında başka insan toplulukları ile karşılaşmaya, bir arada yaşamaya ve birbirlerinden yeni bilgi ve bilgiye dayalı
yeni teknikler öğrenmeye başladı. Bilginin bu şekilde paylaşılarak yayılması ile hem bilgi hem de buna bağlı olarak
teknik ve teknoloji gelişmeye başladı.
İnsanların bu şekilde daha çok sayıda bir araya gelmesi ve nüfuslarının da buna bağlı olarak artması ile birlikte
avcılık ve toplayıcılıkla elde edebildikleri besin kaynakları artık yetersiz kalmaya başladı. Önceleri insanlar ihtiyaç
duydukları arpa ve buğdayı tabiattan toplarken zaman geçtikçe artan tüketimlerini karşılayabilmek amacıyla bunları
kendileri ekip biçmeye, dolayısıyla üretmeye başladılar. Aynı zamanda avcılık ya da toplayıcılık yapamadığında da
üretilen besin maddeleri insan hayatının sürdürülmesi için vazgeçilmez bir hâle geldi. Daha iyi beslenmeyi temin eden
tarım üretimi ise insan nüfusunun daha da fazla artmasını beraberinde getirdi. MÖ 3.000’lerde dünyada yaşayan in-
san sayısının 20 milyon olduğu tahmin edilmektedir.5 MÖ 2.000’de sadece Avrupa’da yaşayan insan sayısı 5 milyon-
du. En yoğun nüfus, MÖ 1.300’lerde II. Ramses döneminde 7 milyon nüfusla Mısır’daydı.6 Tarım üretimi aynı zaman-
da bu alanda kullanmak üzere ihtiyaç duyulan araç gereçlerin yapılmasını da sağladı. Tarım üretimi ile fazlalığı temin
edilen yiyeceğin depolanması ise beslenmenin yılın diğer zamanlarında da garanti altına alınması demek oluyordu.7
Nehir kıyılarında yapılan tarımın başka bir sonucu ise insanların yerleşik hayata geçmesini sağlamak oldu. Çünkü
nehir yatakları insanların beslenmeleri için gerekli hayvan ve bitki üretimi için son derece elverişli idi. Tarım, yani ekim
ve hasat arasında geçen süreç ve işlemler, insanoğlunun yaşadığı bölgede daha fazla kalmasını gerektirmekteydi.
Böylece insanoğlu ortaya çıktığı andan itibaren binlerce yıldır sürdürdüğü avcı-toplayıcı beslenmeye dayanan hayat
tarzından elverişli olan bu topraklarda yaptığı tarım sayesinde yerleşik hayata geçti. Toprağa atılan ürünün yetişmesi
için gerekli süre insanları yerleşik olmaya yöneltti ve insanlar bu topraklarda öncelikle barınabilecekleri kulübeler,
4 Mukul, a.g.e., s.19 vd.
5 “Dünden Bugüne Dünya Nüfusu”, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a416920.aspx, (Alınma Tarihi 29.06.2017).
6 Roberts, a.g.e., s.32.
7 Roberts, a.g.e., s.32.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 15
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
evler ve çiftlikler inşa ettiler. Yerleşik hayat ise ardından önce barınma sonra da savunmayı zorunlu hâle getirdi. En
yoğun yerleşim alanları nehir kenarları oldu.8
Bu durum, insan eliyle yapılması gereken üretimi artırarak geliştirdi ve buradan da medeniyetlerin oluşmasını
sağladı. Nitekim Sümer, Akad, Eski ve Yeni Babil, Asur uygarlıkları Fırat ve Dicle ırmaklarının kıyılarındaki Mezopo-
tamya’da, Harappa ya da İndus Vadisi uygarlığı İndus Irmağı’nın kıyılarında, Vedik-Aryan uygarlığı Ganj kıyılarında,
Çin uygarlığı ise Sarı Irmak kıyısında ortaya çıktı.9 Özellikle Sümer ülkesinde yer alan Dicle ve Fırat gibi iki büyük
nehir onların medeniyetlerinin gelişmesinde büyük rol oynadı. Mühendislik bilgilerini geliştirerek nehir taşkınlarını ön-
lemek üzere kullandılar. Bundan sonra nehir kenarlarında ziraî üretim ve buna bağlı olarak da yerleşik hayat gelişti.
Yerleşik hayat ise medeniyet gelişimini ortaya çıkaran en önemli etkilerden biri oldu. Bu nedenle tarım, medeniyetin
anahtarıdır denebilir.10
Arkeolojik buluntular ışığında tarımın insanlığın geçmişinde yaklaşık olarak 10 bin yıl öncesine dayandığı genel
kabul gören bir yaklaşımdır. Bu çerçevede günümüzden yaklaşık 10 bin yıl önce hayvanların evcilleştirilip yabani ta-
hılların da ıslah edilerek tarımın yapıldığı ilk köyler, Güneydoğu Anadolu, Suriye ve Mezopotamya’dadır.11 Bu bölge
dünyanın “Bereketli Hilali”ni barındırmaktadır. Hatay’dan başlayıp Akdeniz kıyısı boyunca Mısır’a uzanan ve Güney-
doğu Anadolu’dan başlayarak Dicle ve Fırat kıyılarından Basra Körfezi’ne uzanan hilal şeklindeki bölgeye Bereketli
Hilal denilmektedir. Mısır piramitlerinde buğday tanelerine rastlanmıştır. Birçok duvar resminde, buğday ekimi, top-
lanması, taşınması ve depolanması ile ilgili tasvirler bulunmaktadır. Antik Mısır’da tahıl tanrısı Neper’in elinde buğday
başakları bulunmaktadır.12
Antik çağlara gidildiğinde Anadolu’daki Cafer Höyük, Çayönü, Nevali Çori gibi arkeolojik ören yerlerinin bu ilk
tarım köyleri arasında olduğu kabul görmektedir. Suriye’de bulunan Abu Hüreyra adlı yerleşimde MÖ 13.500 yılına
ait tarım aletleri bulunması ise tarımın geçmişini daha da gerilere doğru götürmektedir. Ayrıca sabanın da ilk defa
Harran’da kullanıldığının altını çizmek gerekir. Bugün Türkiye coğrafyası içinde bulunan Hatay, Gaziantep, Şanlıurfa,
Diyarbakır, Kahramanmaraş ve Mardin, dünyada tarımın ilk başladığı yerlerin başında olan Bereketli Hilal içinde yer
almaktadır.
Nitekim eldeki son verilere göre ilk tarımsal faaliyetler Yeni Taş döneminde (Neolitik dönemde) Mezopotamya’da
gerçekleştirildi. Bereketli Hilal içinde yer alan Mezopotamya’da 11-12 bin yıl önce domuz, keçi ve koyunlar evcilleş-
tirilerek yetiştirilmeye başlandı. Ayrıca ilk kez 9 bin yıl önce Anadolu’da yaban öküzü evcilleştirilerek sığır yetiştirildi.
Hatta 7.500 yıl önce evcil sığırlar, Anadolu’dan Avrupa’ya gitti. Yaklaşık olarak MÖ 5.000 civarında Mezopotamya’da
oldukları anlaşılan Sümerlerin geniş alanlarda ziraat yaparak buğday ve arpa ürettikleri bilinmektedir. Sümerler geniş
ölçüde ziraat yapmaya başladıktan sonra bu alandaki tekniği geliştirdiler ve onlardan başka diğer toplumlar da bun-
ları öğrenerek uygulamaya başladılar. Yine Anadolu’da yaşayan Etiler de aynen Sümerler gibi ziraat ve hayvancılık
alanında oldukça ileri gitmiş bir toplum idiler. Ayrıca Mezopotamya’nın yanı sıra Anadolu, Batı İran, Kafkasya ve Azer-
baycan bölgelerinde gerçekleşen arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular, buğday tarımının ilk defa bu bölgelerde
yapıldığını ortaya koymaktadır. MÖ 6.000’lerde Minos bölgesinde yer alan Knossos civarında buğday üretilmekteydi.
Anadolu’nun bir parçası olan Ege’de buğday, arpa, zeytin ve üzüm (üzümden elde edilen diğer ürünler) üretimi
yapılmakta ve hatta bu üretim Avrupa, Akdeniz, Asya ve Mısır arasında ortaya çıkan temasın da en önemli unsurların-
dan biri hâline gelmekteydi. Minos Uygarlığı Ege’de ortaya çıkmış ve Avrupa’ya ilham vermişti.13 Nitekim Şeria Nehri
yakınlarındaki Jeriko ve Şam’ın güneyindeki Tell Esved yerleşimlerinde de buğday tarımı yapıldığına dair buluntular
elde edilmiştir.14
8 “Dünden Bugüne Dünya Nüfusu”, http://www.turkiyegazetesi.com.tr/Genel/a416920.aspx, (Alınma Tarihi 29.06.2017).
9 Roberts,a.g.e., s.30.
10 Roberts, a.g.e., s.32.
11 Bu konuda bkz. M. Nesbitt ve D. Samuel, “From staple crop to extinction?, The archaeology and history of the hulled wheats” in Hulled
Wheats: Proceedings of the First International Workshop on Hulled Wheats 21-22 Temmuz 1995, Pascoli, İtalya S. Padulosi, K. Hammer, ve
Heller J. eds. IPGRI, Roma 1996, İtalya s. 41-100. Verimli Hilal, bugünkü İran, Irak, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin’i kapsayan yay biçi-
mindeki bölgenin adıdır.).
12 Emrah Uçar, “Buğdayın Uygarlıklardaki Yeri”, http://arkeopolis.com/bugdayin-uygarliklardaki-yeri/ (Alınma Tarihi: 26.03.2018).
13 Roberts, a.g.e., s.40-41.
14 Hulusi Üstün, “Buğdayın 12 bin yıllık tarihi”, http://trdergii.com/bugdayin-12-bin-yillik-oykusu/ (Alınma Tarihi: 02.04.2018).
16 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Anadolu’da kurulan büyük devletler döneminde de buğdayın ekonomik ve kültürel olarak büyük önemi bulunmak-
taydı. Bu durum, bulunan büyük buğday stokları ve kayalara oydukları dinî resimlerde açıkça görülmektedir. Yabani
buğdayın ilk defa ıslah edildiği ilk yerleşim alanı olarak Şanlıurfa ve çevresi işaret edilmektedir. Günümüze ait yabanıl
ve ilksel (siyez) buğday örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar, ayrıca Ortadoğu ve ona komşu Akdeniz çevresi ile Batı
Asya, 22 yabanıl buğday türünün yayılım gösterdiği alandır. Bunlardan 14’ü Anadolu’da bulunmaktadır.15
20 bin yıl önce tabiattan toplanılarak yenilen emer (gernik buğdayı) ve eincorn (küçük kızıl buğday) adlı yabani
buğday türlerinin 11 bin yıl önce Şanlıurfa civarında ıslah edilerek üretildiği genel kabul gören bir görüştür. Nitekim
Şanlıurfa’da bulunan Göbekli Tepe antik kalıntılarındaki buluntulara göre bölgenin Anadolu’daki ilk buğday yetiştirilen
ve depolanan yerlerinden biri olduğundan bahsedilmektedir.16 Anadolu’da bu buğdayın tarımının başladığı bir başka
yer olarak Diyarbakır’daki Karacadağ bölgesi işaret edilmektedir.
Yine Anadolu’da bulunan Göbeklitepe’deki buluntular yaklaşık 11.000 yıl önceden bu bölgede tarım yapıldığını
ortaya koymaktadır. Aynı dönemlerde, Suriye’nin Abu Hureyra bölgesinde de buğday yetiştirilmeye başlandığı be-
lirlenmiştir. Aynı zamanda bakliyat türlerinden nohut ve arpanın da 10 bin yıl önce yine Anadolu’da ıslah edilerek
üretildiği bilinmektedir.17
MÖ 3.000’lerden itibaren Türkistan’da, MÖ 2.800’lerde Çin’de ve MÖ 2.000’lerde Orta Avrupa’da buğday üreti-
minin yapıldığına dair kanıtlar bulunmaktadır.18
Günümüzde arkeobotanikçiler, ören yerlerinden ya da arkeolojik kazılardan elde edilen bitki kalıntılarını bu arada
da buğday tanelerini sınıflandırarak hangi buğday türüne ait olduklarını da doğrulayabilmektedirler. Bu tür kazılarda
ele geçen buğday taneleri çoğunlukla yüksek ısı altında havasız kalarak kömürleştiğinden günümüze kadar koruna-
bilmişlerdir. Arkeobotanikçilerin tespitlerinden sonra devreye biyomoleküler arkeolojinin uyguladığı tekniklerle çeşitli
çevresel ve kimyasal etmenlerle çok küçük parçalara bölünmüş durumdaki genetik kalıtım materyali (DNA mole-
külleri) elde edilebilmekte ve çoğaltılarak üzerinde çeşitli genetik analizler uygulanmaktadır. Bilim insanlarının bu
çerçevede yaptıkları çalışmalar, Anadolu’da yapılan en eski buğday tarımı ve buğdayların özellikleri hakkında bilgi
edinebilmemizi sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar eski buğday türlerinin günümüzdekilerden daha küçük taneli ve
genetik olarak da farklı olduğunu ortaya koymakta ve insan eliyle 12 bin yıl gibi kısa bir sürede buğdayın geçirdiği
büyük genetik gelişim ortaya konulmaktadır.19
Göbeklitepe - Şanlıurfa
15 http://www.bugday.org/portal/haber_detay.php?hid = 121 (Alınma Tarihi: 29.06.2017).
16 Karacadağ eteklerinde yabani kaplıca (einkorn-Triticum monococcum subsp. boeoticum) buğdayının bütün tarıma alınmış einkorn buğ-
daylarının atası olduğu, Almanya’nın Max Planck Enstitüsü’nde yapılan DNA analizleri sonucunda saptanmış ve makarnalık buğdayın atalarının
da (Triticum diccocoides, yabani siyez buğdayı-yabani emmer buğdayı) bu dağda yetiştiği anlaşılmıştır. http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/
apelasyon.pdf.
17 M. Heun, R. Schafer-Pregl, D. Klawan, R. Castanga, M. Accerbi, B. Borghi ve F Salamini. “Site of Einkorn Wheat Domestication Iden-
tified by DNA Fingerprinting”, Science, 1997, 278: 1312-1314.
18 Geçmişten günümüze buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf (Alınma Tarihi: 29.06.2017).
19 H. Bilgiç, Türkiye’den Yabanıl ve İlksel Buğday Türlerinin Mikrosatelit Belirteçleri ve Arkeolojik DNA Analizine Dayalı Genetik
İlişkileri, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yayınlanmamış Doktora tezi, Ankara 2002.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 17
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
İvriz Kaya Kabartmasında Hitit Tanrısı Tarhunda’nın Elinde Üzüm ve Buğday Başakları
Anadolu’daki en eski ve ilk devletini kuran Hititler, Anadolu da tarımın ve tarım kültürünün gelişmesine büyük kat-
kı yaptılar. Hitit başkenti Hattuşa’da, MÖ 13. yüzyıla tarihlenen 4.200-5.900 ton kapasiteli buğday siloları20 ile Hititlere
ait Konya Ereğli yakınlarındaki İvriz Kaya Kabartması, buğdayın o dönemdeki toplumsal ve dinî önemini göstermekte-
dir. Hatta Hitit-tanrısı olarak kabul edilen Tarhunda’nın Anadolu’da bulunan kabartmalarında bir elinde üzüm salkımı,
diğer elinde ise siyez buğday başağı olması tesadüfi değildir. Zaten Siyez adı da Hititçe bir kelimenin aslı “zız”olup
daha sonra Siyez’e dönüşmüş, bazen de buna Kaplıca denmiştir. Siyez tek başaklı, sıkı kavuz yapısı ile hastalık ve
zararlılar ile kuraklığa dayanıklıdır. Fakir topraklarda rekabet gücü yüksek olarak bilinen siyez, yüksek yağ içeriğine
ve ekmeklik buğdaya göre daha fazla sarı lutein oranına sahip olduğu, düşük glisemik indekse sahip protein, fenolik-
ler, tokoferoller ve karotenoidler açısından da zengin olduğu anlaşılmıştır. Hititler geniş ekim alanları açarak üretimi
artırdıkları gibi buğdayı, bulgura, bozaya, irmiğe dönüştürerek tahılı işlemişler ve ürettikleri “siyez” buğdayı sayesinde
180 çeşit ekmek yapmışlardır. Bugün Anadolu’da kullanılan un ve kalbur sözcüğünün etimolojik olarak Hitit dilinden
geldiğini de ilave etmek gerekir. Bunun yanı sıra Ağrı’ya bağlı Patnos’ta, MÖ 800-700’lerde yaşamış olan Urartulara
ait tapınak ve saray civarında yer alan zahire siloları ve burada ele geçen buğday kalıntıları da buğdayın bu coğraf-
yadaki varlığına güçlü kanıtlar oluşturur.21
Topraklarında arpa, bezelye, fasulye, nohut, bakla, mercimek, havuç, soğan, sarımsak, pırasa, salatalık gibi farklı
türlerde ürünler üreten Hititler, aynı zamanda 4 farklı tür buğday üretmişlerdi. Hititlerde de büyük şehirlerde, saray-
larda yaşayan kraliyet ailesi ve çevresinin yemek kültürüyle, köylerde yaşayan halkın yemek kültürü arasında büyük
farklar bulunmaktaydı. Köylerde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlayan halkın temel besin kaynağını buğ-
day, arpa gibi tahıllardan üretilen unlu gıdalar oluşturmaktaydı. Antik dönemde geleneksel olarak bir taştan kap içinde
kabuklarından ayrılan buğday çeşitli kutsal törenlerde tanrılara kurban etmek amacıyla kullanılmaktaydı. Bu durum
buğdaya o dönemde büyük bir önem verildiğini göstermektedir. Hitit İmparatorluğu’nun kurucusu olan I. Hattuşili’nin,
20 Jürgen Seeher, “Hattuşa Kazı Sonuçları”, T.C. Kültür Bakanlığı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü 22. Kazı Sonuçları Toplan-
tısı (22-26 Mayıs 2000, İzmir) Bildirileri, Ankara, 2001, s. 303-314.
21 K. Balkan, “Patnos’ta Keşfedilen Urartu Tapınağı ve Urartu Sarayı”, Türk Tarih Kurumu Yıllık Konferansları I, Türk Tarih Kurumu
Yayınları XVII Seri No I, Ankara 1964, s. 235-243.
18 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
kendisinden sonra gelen I. Murşili’ye söylediği “Ekmeği yiyeceksin, suyu içeceksin.” öğüdü ile II. Tuthalia’nın verdiği
“Tayınınızı yiyin, görevinizi yapın” emri ekmeğe verilen önemi gösteren iki önemli örnektir.22 Ancak kraliyet ailesi ve
soylular sınıfı çok daha zengin bir mutfak kültürüne sahiptiler.23
Yapılan araştırmalarda elde edilen Hitit tabletlerinde 180 civarında ekmek, börek, çörek ve unlu mamul türlerine
rastlanması, tahıldan üretilen besinlerin Hitit mutfağında çok önemli yer tutmakta olduğunun kuvvetli bir göstergesidir.
Hitit yazılı kaynaklarında ekmek türleri hem şekillerine (küçük, kalın - somun - ince ekmek - yufka/pide - ya da çeşitli
insan uzvu ile hayvan/bitki biçimli ekmekler gibi) hem de lezzetlerine göre (tatlı, ballı, yağlı, acı, ekşi ekmek gibi) ayrı
ayrı adlandırılmaktadır. Ayrıca Hititler hamurun içine ya da üzerine bezelye, susam, nar, salatalık, bira gibi katkılar ko-
yarak çeşit çeşit ekmek üretmekteydiler. Ayrıca ekmeğin arasına soğan, pişmiş et, ciğer gibi besinlerin konulmasıyla
hazırlanan türlü börek ve ekmek arası sandviçler de yapmaktaydılar.”24
Nitekim tarımın gelişmesi, diğer bilimsel alanların da doğmasını ve büyümesini sağladı. Tarımın bu şekilde geli-
şerek sağladığı alt yapı sayesinde Bereketli Hilal‘de yaşamış olan Sümer, Babil ve Mısır medeniyetleri, bilim ve tek-
nolojinin de ilk kez geliştirildiği ülkeler oldu. Rakamlar, alfabe, astronomi, matematik, kimya, tıp ve eczacılık buralarda
geliştirilip dünyaya yayıldı. Bu şekilde toplumlar arasındaki iletişimin yaygınlaşması kültür ve medeniyetlerin doğup
büyümesini sağlayan önemli bir faktör oldu. Bilim ve teknolojinin diğer alanlarındaki gelişmeler de tarım etrafında
oluşan kültürün diğer alanlara yansıması ve uyarlanması olarak ortaya çıkacaktır.
Ayrıca üretim ve tüketiminin yaygınlaşması ile birlikte buğday da ticaretin en önemli metalarından biri hâline
gelmiştir.25 Buğday ticaretinin başladığı ilk dönem Cilalı Taş Devri (Neolitik dönem)’dir. Buğday, tarımsal ürün ve
bilhassa hububat üretim fazlasının en rahat sağlanabildiği çeşitlerdendir. Bu durum önce ihtiyaç duyduğu ürünlerin
takas yoluyla ticaretini başlattı. Daha sonra da paranın icadı ile birlikte ticaretin kapsamının oldukça büyük miktarda
genişlemesini sağladı. Böylece insan toplulukları diğer gruplarla temasa ve iletişime geçerek kendi tecrübe ve bil-
gilerini paylaşmak durumunda kaldı. Nitekim Mezopotamya’da kurulan uygarlıkların gerçekleştirdiği ticaretin temel
maddelerinden birisinin buğday olduğu anlaşılmaktadır. Mezopotamya’dan Arap çölleri ve Asya içlerine deniz yoluyla
buğday ticareti yapılmaktaydı.
Nitekim Hitit kanun metinlerinde yer alan fiyat listesinde, 1 parisu buğday 1 şekel olarak geçmektedir. (Şekel: para
birimi. Hititler’de 12,4 g gümüşe, Mezopotamya’da 8,3 g gümüşe denktir. Hitit yazılı belgelerinden, değişim aracı ola-
rak gümüşün kullanıldığı anlaşılmaktadır.) Bu durum buğdayın bir ticaret aracı olarak kullanıldığını göstermektedir.26
Buğdayın Ekmeğe Dönüşmesi
Bilginin gelişmesi ve yayılması sayesinde buğdayın çeşitli formlara dönüştürülmesi söz konusu oldu. Buğdayın
bir ticari meta hâline gelmesi, çeşitli coğrafyalara yayılması, bu coğrafyalardaki kültürün de etkisiyle buğday çeşitli
yemeklere dönüştü. Buğday önce su ile ıslanıp tüketildi. Bir sonraki aşamada kavurarak tüketildi. Daha sonra iki taş
arasında ezilerek una dönüştürüldü. Bu işlemin ilk defa Eski Mısır’da gerçekleştirildiği düşünülmektedir. Undan ilk
olarak su katılarak bulamaç elde edildi. Bulamaç, deri kırbalar içinde suyla karıştırılan unun sıcak taşların yardımı ile
kıvamlandırılmasıydı. Böylelikle un ilk olarak kızgın taş, daha sonra demirden yapılan saçlar üzerinde pişirildi. Bilaha-
re kazılan kuyular üzerine koyulan saçlar üzerinde ekmek pişirilmesini sağlayan tandırlar geliştirildi. Günümüz fırınları
ise tandırın geliştirilmiş hâlinden başka bir şey değildir.
İnsanlar ekmeği önce mayasız olarak pişirmekte iken daha sonra mayayı buldu. Bundan sonra ekmek mayala-
narak pişirilmeye başlandı. Mayanın yaklaşık 4 bin yıl önce Mısır’da bulunduğu düşünülmektedir. Maya ile daha az
oranda unla daha lezzetli ekmek yapmak mümkün olmuştu.27
22 Geçmişten günümüze buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf (Alınma Tarihi: 02.04.2018).
23 Hititler, (Editör İlker Koç) ODTÜ Yayıncılık, Ankara 2006, s.9, 32.
24 Hititler, s.35.
25 Acun, a.g.e., s.21.
26 “Geçmişten günümüze buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf (Alınma Tarihi: 02.06.2017).
27 Üstün, a.g.m.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 19
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Buğdayın un yapılarak veya orijinal biçimi ile on binlerce farklı ürünlere dönüştürülmesi, hububatın insan haya-
tındaki yerini her geçen zaman daha da genişleterek vazgeçilmez bir hâle getirdi. Bu çerçevede büyük bir medeniyet
ortaya koyan Hititler buğdayı çeşitli formlara dönüştürdü ve ondan bulgur, boza ve irmik imal etmişlerdi. Nitekim Hitit-
lerde olduğu gibi Mezopotamya’da yaşamış olan diğer toplumlarda da çok zengin ekmek çeşitliliği görülür. Sümerler-
de ekmek hamuruna zeytinyağı veya erimiş tereyağı katıldığı, ayrıca baharat, kokulu otlar, kimyon, çörek otu, rezene
tohumu, safran, susam, hardal ve karpuz çekirdeği eklenerek çeşitli çörekler yapıldığı bilinir.28 Popüler Sümer tahıl
tanrıçası Ezina/Ashnan’dan, “büyüyen tahıl” ya da “Sümer’in hayatı” olarak söz edilir. Genellikle Erken Hanedanlık
mühürlerinde (MÖ 2.900-2.350) buğday betimlemeleri yer alır. Nissaba ve Shala (sh), önemli diğer Sümer tahıl tan-
rıları olan Ninlil, Ninbarsheghunu ve Nissaba, mühürlerde ekinlerin üstüne oturmuş ya da ellerinde tahıl sapları tutar
şekilde tanımlanmıştır. Buğdayın Anadolu’da oldukça rağbet gören bir tarım ürünü olduğu, Çatalhöyük’te yaklaşık 9
bin yıl öncesinde iyi kalitede ekmeklik buğday bulunmasından da anlaşılmaktadır.29
Yukarıda izah edilmeye çalışıldığı gibi buğdayın başta Anadolu olmak üzere çeşitli bölgelerde yüzyıllardır süren
varlığı, bu coğrafyalarda bugüne kadar yaşamış olan tüm insanlar için hayatın ve var olabilmenin en güçlü kaynakla-
rından biri olarak görüldü. Bu sebeple binlerce yıl sonra bile Anadolu’da yaşayan insanlar için buğday, Orta Amerika
yerlileri için mısır, Çinliler için pirinç, Güney Amerikalılar için patatesin bir kutsallığı bulunmaktadır. Anadolu’da ekmek
öpülüp baş üstüne konur ve çiğnenmemesine dikkat edilir. Dinî gelenekler, buğdayı Tanrı’nın en kutsal ikramı kabul
edip saygı duyulmasını öngörür.
Kutsal Kitap, Destan ve Efsanelerde Buğday
Mitolojide buğdayın önemli bir yeri bulunmaktadır. Antik Ege ve Akdeniz dünyasında, simgesi buğday olan antik
dönem tanrılarından diğeri Demeter’dir. Adı Ge-meter yani “Toprak Ana” ya da “tarlalar tanrıçası” olarak açıklanır.
Antik dönem tanrısı Demeter toprağın, bereket ve bolluğun tanrıçası olarak bilinir. En fazla tapınılan yerler Eleusis
ve Sicilya ovaları, Girit, Thrakia (Trakya) ve Peloponnessos (Mora Yarımadası)’tur. Demeter tasvirlerinde genellikle
elinde buğday başakları bulunmaktadır.
Demeter’in Zeus’tan olma kızının adı Roma’da Virgo (başak) olarak bilinen Persephone’dur. Efsaneye göre,
annesi gibi bitki örtüsü ve verimlilikten sorumlu Persephone bir gün oyun arkadaşlarıyla birlikte çayırda çiçek top-
larken birden bire yer yarılır; yer altı tanrısı Hades arabasıyla dışarı fırlayarak kızı yakalar ve gider. Demeter, kızını
bulabilmek için bütün yeryüzünü dolaşır. Her şeyi gören tanrı Helios (Güneş tanrısı) kızın yerini söyler. Demeter Ol-
ympos’tan kaçar ve küser. Toprağın bereketi kalmaz, ekinler bitmez, buğday başakları büyümez olur. İnsanlar kıtlık
tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Bu arada Hades, Persephone’ye büyülü nar yedirir ve Persephone yer altı tanrısına
bağlanarak Zeus’un tüm çağrılarına rağmen yer altı ülkesinde kalmaya devam eder. Bu dönemde Persephone’nin
adı “Ölüler Ülkesinin Kraliçesi” olmuştur. Tüm çabalarının boşa gittiğini gören Zeus bu işi bir kurala bağlamayı ka-
fasına koyar. Zeus Persephone’nun yılın üçte ikisini yani buğday başaklarının çiçek açma ve ürün verme zamanını
yer üstünde annesi Demeter’in yanında, kalan üçte birini yani kışı Hades’in yanında yer altında geçireceğini söyler.
Böylelikle toprağa yeniden bereket gelir.
Antik Roma’da ise tarımın özellikle tahılların tanrıçası Ceres’tir ve tasvirlerinde buğday başakları ile birlikte görü-
lür.30
Hz. Âdem’in iki oğlu olan Hâbil ve Kâbil’in evlenme yaşları geldiğinde evlendirilecekleri kızla ilgili olarak bir an-
laşmazlık çıkmıştı. Allahu Teâlâ Hz. Âdem’e, bu ikizlerden her birinin kız ikizini, diğer ikizin erkeği ile evlendirmesini
emretti. Buna göre oğlanlardan büyüğü olan Kâbil ile daha küçük olan Hâbil’in birbirlerinin ikizi olan kızlarla evlendi-
rilmeleri gerekiyordu. Fakat Kâbil kendi ikizi olan Aklimâ’nın, Hâbil ile evlenmesine razı olmayarak Aklimâ ile kendisi
evlenmek istedi. Bunun üzerine Hz. Âdem bu isteğin gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını Kâbil’e izah etmeye
çalıştıysa da Kâbil bunu kabul etmedi. Bu durum üzerine Hz.Âdem her ikisinin Allah’a birer kurban takdim etmelerini,
28 ”Geçmişten Günümüze Buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf (Alınma Tarihi: 26.03.2016).
29 ”Geçmişten Günümüze Buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf: (Alınma Tarihi: 26.03.2016) http://www.
ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf (Alınma tarihi 14 Ağustos 2017).
30 “Geçmişten Günümüze Buğday”, http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf. (Alınma Tarihi: 26.03.2016).
20 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
bu kurbanlardan hangisini beğenirse kurbanı beğenilenle Aklimâ’nın evlenmesini istedi.31 Ziraatçi olan Kâbil, kendi
yetiştirdiği ürünlerden özensiz, cılız seçilmiş bir başak demetini kurban etmiş, çoban olan Hâbil ise kendi yetiştirdiği ve
oldukça güzel bir koyunu kurban etmişti. Bu durumda Hâbil’in kurbanı kabul görmüş ve Hâbil’in kurbanı gökten inen
bir ateş parçasının da işaret ettiği üzere kabul edilmişti. Böylece Aklimâ’nın Hâbil ile evlendirilmesi gerekmekteydi.
Ancak Kâbil bu durumu kabul etmeyerek kardeşini katletmişti.32 Bu kıssadan da anlaşıldığı üzere insan hayatında
hububatın ve hayvancılığın büyük önemi bulunmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’in Bakara Suresi 261’inci Ayeti’nde, “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bi-
tiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah, dilediğine kat kat verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıy-
la bilendir” buyurulmaktadır. Bu durum buğdayın insanlık için çok verimli bir tarım ürünü olduğunu ortaya koymaktadır.
Bu konuda Yusuf Suresi 43 - 49’uncu Ayet-i Kerimelerini zikretmek gerekir:
43. Ayet: Kral, “Ben rüyamda yedi semiz ineği, yedi zayıf ineğin yediğini; ayrıca yedi yeşil başak ve yedi de kuru
başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Eğer rüya yorumluyorsanız, rüyamı bana yorumlayın” dedi.
44. Ayet: Dediler ki: “Bunlar karma karışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz.”
45. Ayet: Zindandaki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zamandan sonra (Yûsuf’u) hatırladı ve “Ben size onun yo-
rumunu haber veririm, hemen beni (zindana) gönderin” dedi.
46. Ayet: (Zindana varınca), “Yûsuf! Ey doğru sözlü! Rüyada yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yemesi, bir de yedi
yeşil başakla diğer yedi kuru başak hakkında bize yorum yap. Ümid ederim ki (vereceğin bilgi ile) insanlara dönerim
de onlar da (senin değerini) bilirler” dedi.
47. Ayet: Yûsuf dedi ki: “Yedi yıl âdetiniz üzere ekin ekeceksiniz. Yiyeceğiniz az bir miktar hariç, biçtiklerinizi
başağında bırakın.”
48. Ayet: “Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, saklayacağınız az bir miktar hariç bu yıllar için biriktir-
diklerinizi yiyip bitirecek.”
49. Ayet: “Sonra bunun ardından insanların yağmura kavuşacağı bir yıl gelecek. O zaman (bol rızka kavuşup)
şıra ve yağ sıkacaklar.”
Böylece hububat tarımının insanoğlu için ne kadar önemli olduğu ortaya konulmuş olmaktadır. Ayrıca üretimin bol
olduğu dönemlerde üretim fazlasının depolanmasına da işaret edilerek kıtlık dönemlerinde insanın hayatta kalması
için gerekli besinin de yine hububat olduğunun altı çizilmektedir.
Yukarıda görüldüğü üzere hububat, semavi kitaplarda da yer almakta ve insanlık için hububatın önemi vurgulan-
maktadır. Osmanlı dönemine ait kayıtlarda Mısır piramitlerine “Yusuf Ambarı” denilmekteydi.
Kutsal kitaplarda da buğdayla ilgili diğer bazı hususlar da yer almaktadır. Tevrat’ta geçen “bol buğday başakları-
nın dalgalanması” duası buğdayın insanlık için önemine işaret eder. İncil’de de buğday konusu geçmektedir. Nitekim
Hz.İsa öleceğini buğday örneğiyle önceden bildirmektedir.
“Size doğrusunu söyleyeyim, buğday tanesi toprağa düşüp ölmedikçe yalnız kalır. Ama ölürse çok ürün verir.”
(Mat.21:1-11; Mar.11:1-11; Luk.19:28-40)
Buğday çeşitli destanlarda da yer almıştır. Bunlardan biri olan Gılgamış Destanı’nda buğdayın sıklıkla işlendiği
görülmektedir. Destanda Baba Anu’nun kızı İştar’a, “Kızım, benden istediğini yaparsam, yedi kavuz (kıtlık) yılları olur.
İnsanlar için buğday biriktirdin mi? Hayvanlar için ot bitirdin mi?” Kızı İştar ise buna cevaben, “Baba, insanlar için buğ-
day yığdım, hayvanlar için de ot sağladım! Onların yedi kavuz yıllarında doymaları için insanlara buğday topladım;
hayvanlara ot yetiştirdim” demektedir.33
31 Tecrid-i Sarîh terc., IX, 84.
32 Hasan Basri Çantay, Kuran-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, I, 162.
33 Eren Sarı, Gılgamış Destanı, 1. Baskı, Antalya 2016, Net Medya Yayıncılık, s.35.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 21
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Gılgamış destanında ayrıca “…bundan sonra tufan, kuşların saklı yuvalarını ve balıkların sığınaklarını size getire-
cek. Ve bol ürün alacaksınız. Bulutları güden bey, üstünüze gerçek bir buğday yağmuru yağdıracaktır” denmekteydi.34
Devlet Yönetimi, Tarım ve Buğday
Yukarıda belirtildiği üzere tarımsal üretim yerleşik hayata ve büyük medeniyetlerin oluşmasına zemin hazırla-
mıştı. İnsanlığın devamı için en hayati ürünlerden biri hâline gelen hububat üretiminin gittikçe artan önemi dolayısıyla
devlet yönetiminin temel iştigal konularından biri de bu üretimin gelişmesi, teşviki, muhafazası ve stratejik bir mad-
de olarak değerlendirilmesi olmuştur. Tarımsal üretimin yerleşmeyi teşvik etmesi, yerleşik hayatın vergilendirmede
getirdiği kolaylık, ordunun beslenmesi ve savaş hallerinde en stratejik ürün olma özelliği taşımasından dolayı devlet
ve tarımsal üretim arasında doğrudan ve güçlü bir bağlantı bulunmaktadır. Bu çerçevede devletin güçlü bir konuma
gelebilmesi, halktan topladığı vergiler ve besleyebildiği büyük bir ordu ile mümkün olabilmektedir.
Bu sebeple Emir Timur ünlü Tüzük’ünde bu konuda diğer hususların yanı sıra tarım, çiftçi ve hububat konusunda
şunları emretmektedir:35
“…Her yerde ziraat işlerini, raiye mallarını gözetmek için koruyucular tayin etsinler.
…Bundan sonra ziraatten alınacak vergilerde verimlilik ve alınan mahsule göre vergi alınmasını, hasılatın üçte
ikisinin çiftçinin olmasını ve bir hissesinin de devlete vergi olarak verilmesini emretmektedir. Bunun parasını nakit de
ödemeleri mümkündür. Nakit akçe miktarını devlet hazinecisine ait buğdayın cari fiyatına uygun olarak belirlesinler.
Böyle fiyatlara muvafık alınan nakit parayı sipahiye iletsinler. Onda hakları vardır.
…Yine emrettim; şöyle ki, kim bir çölü abad veya yeni bir bahçe ihdas etse yahut bir bozulan meskeni imar edip
düzeltse, birinci yıl ondan hiçbir şey talebinde bulunmasınlar. İkinci yıl kendi isteğiyle ne kadar verirse alsınlar. Üçün-
cü yıl onu herkes gibi vergi tüzüğüne bağlasınlar.”36
Bu Tüzükat’ta da görüldüğü üzere devlet yönetimi, tarihten günümüze halkın ve ordunun beslenmesi hususunda,
bünyesinde gerekli düzenlemeleri yapma ihtiyacını duymuştur. Kamunun güvenliğini sağlamak sadece askerî olarak
değil, aynı zamanda halkın açlık tehlikesini bertaraf etmeyi de kapsamaktadır. Diğer imparatorluklarda olduğu gibi Bi-
zans İmparatorluğu döneminde de devlet iaşe politikasını güvenlik ve siyasal politikalarının bir aracı olarak görmüştür.
Bizans İmparatorluğu, iaşenin devamlılığını sağlamak için merkezi hiyerarşinin başında bulunan imparatordan başla-
yıp devlet bürokrasisinden aşağıya doğru lonca teşkilatı mekanizması içinde örgütlü bir yapı meydana getirmiştir. İaşe
konusunda Roma geleneğini takip eden Bizans, bu işlemi devletin idare ve denetiminde sürdürmüştür. Halkın temel
ihtiyaçları üzerine kurulmuş olan sistem I. Constantinus’tan (324-337) başlamak üzere bazı değişikliklere uğraması-
na rağmen İmparatorluğun en köklü kurumsal örgütlenmelerinden olmuştu. Bizans İmparatorluğu’nun halkın iaşesi
hususunda en büyük iştigal konularından birisi de İstanbul’un iaşesiydi. Bizans İmparatorluğu’nun bu alana verdiği
önem, İstanbul’daki iaşe işi ile ilgili düzenlemeleri yapan yetkili olan ‘‘eparhos tes poleos”un37 devlet bürokrasisinde
imparatordan sonraki en yetkili kişi olmasından anlaşılmaktadır. Çünkü hükümdar, Roma kentine alternatif yaratırken
yiyecek-içecek ihtiyacının karşılanmasını sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir gereklilik olarak değerlen-
dirmekteydi.38
Aynı zamanda bu durum devletin yürütmesi gereken ve oldukça da stratejik bir durum içeren bir fonksiyonun da
yerine getirilmesi anlamına gelmektedir. Burada devlet, gerçekleşeceği tahmin edilen kıtlığın zararlarını azaltmak
amacıyla önlem almak için harekete geçmektedir.
34 Sarı, a.g.e., s.61.
35 Kutlukhan Şakirov - Adnan Aslan, Timur’un Günlüğü-Tüzükatı Timur, İnsan Yayınları, İstanbul 2010, s.119-122.
36 Bölgelere göre 1-5 dönüm arasında değişen tarla.
37 Yetkili, kâr hadlerinden ürün kontrolüne kadar her alanda söz sahibi idi. M. Ali Sağlam, İkinci Dünya Savaşı Boyunca Toprak
Mahsulleri Ofisi Üzerinden Cumhuriyet’in Hububat İaşesi Politikaları (1938-1945), Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat
Anabilim Dalı İktisat Tarihi Bilim Dalı Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2013, s.2.
38 Sağlam, a.g.t., s.2.
22 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Tarihte Hububatın Depolanması ve Ambar İnşaları
Tarihte başta hububat olmak üzere besin maddelerinin saklanması için değişik türde ambarlar inşa edilmiştir. Taş,
tahta, kaya oyuğu gibi ambar tipleri hububat saklamak için geçmiş toplumların inşa ettiği türler arasındadır. Gerek
devlet yönetimleri gerekse tüccarlar ahalinin beslenmesi ve hububat ticareti için gerekli olan hububatın saklanması
konusunda gerekli önlemleri almak durumundaydı. Devlet yönetiminin en önemli görevleri arasında ahalinin beslen-
mesinin temin edilmesi de bulunmaktaydı. Bu sebeple devlet yönetimleri bunu sağlamak için girişimlerde bulunmak
durumunda kalmışlardır. Nitekim Roma İmparatorluğu döneminde ahalinin ve ordunun beslenmesi için gereken yıllık
150 bin ton buğday kendisine bağlı bir eyalet olan ve o dönemde en önemli tahıl üretim alanı olan Mısır’dan temin
edilmiş ve bu hububatı muhafaza etmek için de Tiber Irmağı yakınında büyük ambarlar inşa edilmişti.39
Karaman Taşkale’de Roma döneminde inşa edilmiş yaklaşık 40 metre yükseklikteki kayalıkta bulunan 251 adet
ambar diğer bir hububat ambar bölgesini işaret etmektedir. O dönemde inşa edilmiş olan bu ambarlar daha sonra
gelen Bizans ve Selçuklu döneminde bu amaçla kullanılmış olduğu gibi bugün de yöre sakinleri tarafından bu amaçla
kullanılmaktadır. Oldukça yüksek olan ambarlara çıkmak için “tutamak” adı verilen küçük oyuklar kullanılmakta ve
ambarlara konulacak ürünler bir makara yardımı ile indirip çıkarılmaktadır.40
Karaman Taşkale Kaya Ambarları
Bugün Anadolu’da yer alan Teke Yarımadası Roma döneminin en büyük tahıl deposu olarak anılmaktadır. Yarı-
madada yer alan köylerde evlerin hemen yanında inşa edilen Likya tipi ambarlar bunlara bir örnek olarak verilebilir.
Yine aynı bölgede yer alan Demre’de bulunan Andriake Limanında Likyalılardan kalma bir taş bina bulunmaktadır. Bu
bina, döneminde tahıl ambarı olarak inşa edilmiş ve bu şekilde inşa edilmiş ilk ambarlardan biridir. Çivi kullanılmadan
genellikle sedir ağacından tahtaların birbirine geçirilmesi şeklinde kurulan ve uzun yıllar boyunca dayanacak şekilde
inşa edilen tahıl depoları, günümüzde de tütün, buğday, arpa ve susam gibi ürünlerin saklanması ile elma, üzüm, incir
ve badem gibi meyvelerin kurutulmasında kullanılmaktadır. Kullanılan sedir ağacı ise özündeki kokusuyla haşereleri
uzak tutma ve oldukça uzun yıllar dayanabilme özelliklerine sahiptir.
39 Murat Uhrayoğlu, İsevîlik İşaretleri, İstanbul 2008; Geçmişten Günümüze Buğday http://www.ankaratb.org.tr/lib_upload/apelasyon.pdf
(Alınma Tarihi: 02.04.2018).
40 http://www.karamaninternet.com/karaman-taskaledeki-roma-ambarlarinda-bugday-sakliyorlar-1384h.htm. (Alınma tarihi 02.06.2017).
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 23
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Girit’te Kral’ın (Minos)-Hububat Ambarı41
Bu konuda örnek vereceğimiz diğer bir coğrafya ise Karadeniz’dir. İklimi itibarıyla oldukça nemli olan Karade-
niz’de hububat ve diğer yiyecekler “serender” adı verilen tahıl ambarlarında muhafaza edilmektedir. Dört direk üzerine
oturtulan ve seyyar bir merdivenle ulaşılan ambarların çatıları çinko ve ahşapla kaplanan serender yine güneydeki
örnekleri gibi çivi kullanılmadan geçme tahtalarla yapılmaktadır. Bu ambarların pencereleri kafes biçiminde inşa edil-
mekte, tavanlarına ahşap ızgaralar yerleştirilmekte ve böylece ambarda sürekli bir hava sirkülasyonu sağlayarak
nemi barındırmayacak mimari bir özellik kazandırılmaktadır. Aynı zamanda kemirgenlerin girmesine mani olacak
şekilde inşa edilmişlerdir. Karadeniz’de Samsun Terme’den Artvin’e kadar ulaşan geniş bir bölgede yer alan bu am-
barlara, bulundukları yöreye göre serender, nayla, pahsa, köşk, tekir ve pagen gibi isimler verilmektedir. Bu tür ambar
yapılarına Sinop’ta yuvarlak kütük ayaklara oturtulan tek katlı olanları ile Kastamonu ile Zonguldak havalisinde küçük
kulübeler olarak inşa edilmiş olanları da eklemek gerekir.42
Osmanlı devrinde yabancı şirketler tarafından inşa edilmiş; 1897’de Derince Silosu ile 1904-1907 tarihinde inşa
edilen Haydarpaşa siloları bulunmaktaydı. Haydarpaşa siloları 6 Eylül 1917 tarihinde Haydarpaşa Garında gerçekle-
şen patlamada kullanılamaz hâle geldi.43
Türk Halk Kültüründe Ekmek ve Hububat
Temeli tarımsal bir ürün olan hububata dayalı olan ekmek, insan için bir gıdadan çok daha fazlasıdır. Bu se-
beple bütün dünyada insan için vazgeçilmez bir besin kaynağı olarak ekmeğin halk dili ve kültüründe önemli bir yeri
41 M.Fuat Pekin, Silolarımız, T.C. Ziraat Vekâleti Neşriyatı, Silo Komisyonu Yayın No.1, Ankara 1938, s.22; Fuat Pekin, Anadolu-Bağdat
Demiryolu Fen Heyeti Mühendisi, Devlet Demiryolları Mühendisliği, Nafia Vekâleti Demiryolları İnşaat Dairesi Mühendisliği ve nihayet Ziraat
Vekâleti Silo Teknik Büro reisi oldu. Ardından Toprak Mahsulleri Ofisi Umum Müdürlüğü Teknik Büro reisliği ile Teknik Heyeti Müşavirliği görev-
lerinde bulundu. Pekin, 1928 yılında Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü tarafından 15 gün müddetle Avrupa’dan celp edilecek 12 mühendisin
seçimi için Fransa, Belçika ve Macaristan’a gönderildi. Pekin, Ambarlar ve Silo İnşaatı projelerini tetkik, Şehit Tayyareciler Abidesi Projelerini
tetkik, Türk Dili Tetkik Cemiyeti Azalığı (1933) 213, Stoklar hakkında araştırmaya memur ihzarı komsiyon azalığı, Çekirge’de Orman Mektebi
Planları Tetkike Memur Jüri Heyeti azalığı (1939) gibi görevlerde bulundu. İsmail Fuat Pekin, Toprak Mahsulleri Ofisi İnsan Kaynakları Dairesi
Başkanlığı Sicil Dosyası.
42 https://www.anadolujet.com/tr/kurumsal/anadolujet-magazin/2017/2/bereketli-topraklarin-hazine-sandiklari-tahil-ambarlari Yazar/Foto:
Ersin Demirel.
43 Pekin, Özlük ve Sicil Dosyası.
24 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
bulunmaktadır. Örneğin Tatar halk kültüründe çok çeşitli ekmek türleri bulunmaktadır. Ekmek türleri konusundaki bu
zenginlik Tatar diline de yansımıştır. Ayrıca Tatar folklorik ürünlerinde ve söylemlerinde “ekmek”le ilgili ritüellerin ol-
dukça fazla olduğu bilinmektedir. Bu ritüeller ile ekmek türlerinin adlandırılmasında kullanılan kelimeler genel itibarıyla
Türkçe’dir. Özellikle evlenme, doğum, ölüm ve ölüyü anma gibi ailevî âdetlerde “ekmek”le ilgili ifadeler ve pratikler
önemli bir yere sahiptir.44
Anadolu’ya yerleşmeden önce de Türk sosyal hayatında hububatın yeri oldukça mühimdir. Doğu Hun Devleti’nde
insanların sadece koyun çobanlığı değil, ticaret de yaptıkları, şehirler kurdukları, çadırlarda yaşamanın yanında taş-
tan ve odundan evler yaptıkları, kurdukları şehirlerin ticaret ve tarım merkezleri olduğu, pulluğu kullandıkları ve arpa
ile buğdayı da bildikleri anlaşılmaktadır. Bugünlerde Rusya’da Hunlara ait oldukları kanıtlanmış birçok mezarda bazı
tarım aletleri bulunmuştur.45
Diğer Türk coğrafyasında olduğu gibi Anadolu’da yaşayan Türk halkının temel besin maddesi hayvansal gıdaların
yanı sıra hububattır. Hanelerin inşası ve mimarisinde de bunun etkisi görülür. Uzun süre tüketilebilmeye imkân sağ-
layan ve Anadolu’da adı genel olarak “yufka” diye tabir edilen ekmeğin pişirilmesinde ise “tandır” denilen ve bu iş için
hane avlusunda inşa edilmiş olan özel mekânlar kullanılmaktaydı.
Yufka, halkın bütün kış tüketebileceği şekilde kuru ve mayasız olarak pişirilmekteydi. Büyük bölümü köylerde
yaşayan ahali için buğday-un-ekmek üçlüsü hayati bir öneme sahipti. Ekonomik durumu iyi olmayan ahalinin yufka
imalinde ekmeği pişirmek için rahatça ulaşabileceği sap, çalı çırpı gibi malzemelerin kullanılabilmesi ise yufka pişiril-
mesi tercihinde önemli bir rol oynamaktaydı. Böylece çoğunlukla hububatı kendi üreten ahali, aynı şekilde hububatın
sapını da kullanarak beslenmesini temin edebilmekteydi.
Fırınlarda pişirilen ve tüketime sunulan somun ise mayalı olarak genelde yuvarlak şekillere sahip ve özel yapılmış
fırınlarda pişirilmekteydi. Eskiden neredeyse tamamı odunla ısıtılan fırınlar daha sonra elektrik, doğalgaz gibi yeni
ısıtma sistemleri kullanılmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde Tarım, Tarım Yönetimi ve Hububat
Osmanlı Devleti’nin ilk dönemlerinden itibaren yerleşmeye başlayan idari ve askerî düzen sayesinde yerleşik bir
toplum düzeninin kurulması ile birlikte tarıma dayalı bir üretim tarzının gelişmesini de sağlamıştı. Bu da Osmanlı top-
lumunun tipik bir sanayi öncesi tarım toplumunun özelliklerini kazanmasında önemli rol oynadı. Gerek 1520-1530’lu
yıllara ait tahrir defterlerinden gerekse 19. yüzyıla ait nüfus istatistiklerinden elde edilen veriler, Osmanlı toplumunun
bir tarım toplumu olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim Mehmet Öz’ün tahrir defterlerine dayanarak verdiği bilgilere
göre Osmanlı Devleti’nin birçok bölgesinde toplam üretim içerisinde tarım üretiminin payı oldukça yüksektir. Bu tarım
üretimi içerisinde de buğday, arpa gibi hububat üretiminin payı ise birçok bölgede %50’lerin üzerinde gerçekleşmek-
teydi.46
Orta iklim kuşağında yetiştirilen ve insanlığın vazgeçilmez besin kaynaklarından olan ekmeğin üretimi genelde
tarıma, özelde ise tahıl grubu içerisinde yer alan buğdaya dayanır. Bu sebeple diğer yönetimlerde olduğu gibi Osman-
lı Devleti’nde de yönetimin en büyük kaygısı yönetimi altındaki toplumu ve bilhassa sefere çıkan orduyu ekmeksiz
bırakmamak olmuş ve buna göre tedbirler alınmıştır. Osmanlı Devleti’nin hububata müdahil olması; zaman zaman
ortaya çıkan fiyat artışlarının önüne geçmek, üretimin düşmesini önlemek, ordunun savaş gücünde çok önemli rol
oynayan iaşe meselesini çözmek gibi faktörlere bağlıydı. Hububat ticareti sıkı kayıtlarla kontrol altına alınmış, devlet
maliyesinin dolayısı ile savunma ve seferberliğin en önemli kaynağının zirai ürünler olması sebebiyle tarım ve hubu-
bata büyük önem verilmişti.47
44 F. S. Bayatzitova, “Tatar Halk Geleneklerinde ve Yerel Ağızlarında Ekmek Sözünün Kullanımı”, (Aktaran: Murat Özşahin), Türk Dünyası, Sayı
41, ss.7- 12. s.7; http://www.tdk.gov.tr/images/01-BAYAZ%C4%B0TOVA-Murat%20%C3%96Z%C5%9EAH%C4%B0N.pdf. (Alınma Tarihi 03.03.2018).
45 http://www.turkbudunu.com/buyuk-hun-imparatorlugu/. (Alınma Tarihi 07.06.2017).
46 Mehmet Öz, “Osmanlı Klasik Döneminde Tarım“, Osmanlı-III İktisat, Yeni Türkiye Yayınları, (ed.Güler Eren- Kemal Çiçek- Cem
Oğuz), C.III, ss.66-73 (Başka bir basımı: Yeni Türkiye, sayı 32, Ankara 2000, ss. 27-33. İngilizcesi aynı yayınevi tarafından çıkarılan The Great
Ottoman Civilization’ın içinde.), s.66 vd.
47 Lütfi Güçer, XVI. Ve XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, Sermet Matba-
ası, İstanbul 1964, s.38-41.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 25
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
XV. ve XVI. yüzyıllarda Avrupa, Asya ve Afrika’nın Akdeniz, Karadeniz ve Kızıldeniz kıyılarının fethedilmesiyle
Osmanlı Devleti en geniş sınırlarına dayanmıştı. Bu sınırlar içerisinde tarım üretimi açısından zengin olan Macaris-
tan, Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan, Yunanistan, Türkiye, Irak ve Mısır toprakları da bulunmaktaydı. Avrupa’daki
zengin Macar ovaları, Eflak-Boğdan toprakları, Dobruca ve Meriç boyunca uzanan Sofya, Uzunova ve Filibe ovaları,
Makedonya’da Vardar Ovası, Teselya’da Yenişehir Ovası, İstanbul’un ambarı olarak bilinen Trakya, Anadolu’nun
Bursa, Konya, Menderes gibi ovaları başta olmak üzere Mezopotamya Nil vadisi gibi verimli topraklar tamamen buna
dâhildi.48 Osmanlı Devleti’nde tarımsal faaliyetler büyük ölçüde devletin kontrolü altında devam etmekteydi.
Yukarıda da belirtildiği üzere tarıma dayalı bir ekonomik yapıya ve geniş bir üretim bölgesine sahip olan Osmanlı
Devleti yönetiminde tahıl üretimi, dağıtılması ve vergilendirilmesi önemli bir yer tutmaktaydı. Ziraî işletmenin temel
ögesi olan araziye “mirî arazi” denilmekte ve köylü ailelere işlenmek üzere verilmekteydi. Mirî arazi rejiminde toprağın
çıplak mülkiyet hakkı devlete aitti. Bu şekilde oluşturulan arazi sisteminde, satılamayan, hibe ve vakfedilemeyen,
fakat babadan oğula bir işletme birliği olarak geçen raiyyet çiftlikleri bulunmaktaydı. “Çiftlik” terimi bir çift öküzün sü-
rebildiği alan olarak adlandırılmış olup araziler esas itibari ile devlete ait olmakla birlikte, ekip-biçmek üzere reayaya
bırakılmaktaydı. Toprağın ekilip biçilmesinin devamını sağlamak üzere çiftçinin toprağını terk etmesine olumlu ba-
kılmamakta, bunu yapanlara ise “çift bozan” adı verilerek bunlardan ağır vergiler alınmaktaydı.49 Devletin kendisine
tahsis ettiği toprağı ekmek zorunda olan köylü, bu iş için gereken vasıtalar olan öküz, saban ve tohumu kendisi temin
etmek durumundaydı. Köylüye tahsis edilen çiftliklerin büyüklüğü, işlenen toprağın kalitesine göre belirlenmekteydi.
Buna göre ekilebilir topraklar; a’lâ, evsat ve edna olmak üzere üç kategoride değerlendirilmektedir.50
Netice itibarıyla Osmanlı Devleti’nde devlet ve hububat arasında vazgeçilmez ve stratejik bir münasebet olduğu
söylenebilir. Başta halkın ve özellikle de devleti ayakta tutan ordunun iaşesinin sağlanarak beslenmesi, savaş hâ-
lindeki ordunun zafer kazanabilmesi de buna bağlı idi. Seferin başarısı büyük ölçüde ordunun ikmalinin iyi organize
edilmesine bağlıydı. Bu organizasyonda ilk hedef ordunun ihtiyacı için gerekli olan erzak ve diğer ağırlıkları taşıyacak
olan yük ve binek hayvanları için yem temin edilmesiydi.51
Ordunun iaşesinin en lüzumlu gıda maddesini hububat oluşturmaktaydı. Osmanlı sefer organizasyonlarında ordu
için gerekli erzakın sağlanmasında zaman itibarıyla bazı farklılıklar bulunmakla birlikte genel olarak üç temel yöntem
kullanılmıştı. Birincisi, dolaysız vergiler kapsamında ahaliden aynî olarak toplanan un, buğday, arpa gibi zahireyi ifa-
de eden (avarız) nüzul vergisiydi. İkinci yöntem, reayaya önceden belirlenen askerî menzil noktalarına erzak getirip,
Hükûmetin belirlediği fiyatlardan satma yükümlülüğü getiren ve adına sürsat denilen mükellefiyetti. Sürsat, reayanın
un, buğday ve arpa gibi malzemelerin yanı sıra koyun, bal, yağ, ot, saman, odun gibi oldukça geniş bir ürün yelpaze-
sini önceden mevkii tespit edilmiş olan askerî menzil noktalarına getirerek hükûmetin belirlediği fiyatlardan satması
yükümlülüğü anlamına gelmekteydi. Üçüncüsü de devletin iştira adını verdiği ve sabit yerel piyasa fiyatları üzerinden
piyasadan yaptığı mal alımlarıydı.52 Bu vergiler, sefer dönemlerinde bu seferin yönüne bağlı olarak belirli bölgelerde
bulunan kazaların ödemesi gereken vergilerdi. Aynî toplanan nüzul vergisindeki gibi sürsat yüklenen kazalarda bu
işlerin organize edilip belirlenen menzillere gönderilmesi sorumluluğu kadılara verilmişti.53
Yukarıda belirtilen nüzul mükellefiyeti ile belli miktardaki zahire vergi olarak halktan toplanmakta, nüzulün kifayet
etmediği durumlarda da sürsat mükellefiyeti devreye sokularak devlet hem büyük bir nakliye masrafından kurtulmak-
ta ve hem de zahire ile birlikte ordu için gereken besin maddelerini uygun fiyatlarla temin etme imkânı bulmaktaydı.
Ayrıca iştira mükellefiyeti, diğer vergilerin yetmediği durumlarda devreye sokularak harplerin finansmanı ve ordunun
beslenmesinde büyük rol oynamaktaydı. Gerek hububattan alınan vergiler gerekse harp esnasında işe koşulan sivil
bir iaşe teşkilatı, ordunun ihtiyacını karşılayarak devleti büyük bir yükten kurtarmaktaydı. İştira mükellefiyetiyle oluş-
turulan iaşe kolları, ihtiyaç hissedilen zahireyi belirtilen konaklama bölgelerine ordu ulaşmadan naklediyor, böylece
48 Güçer, a.g.e., s.1 vd.
49 Niyazi Acun, Ziraî Tarihimize Bir Bakış Toprak Mahsulleri Ofisi ve Kuruş Gayesi, Sinan Matbaası, İstanbul 1947, s.35.
50 Eftal Ş. Batmaz, “XV-XVI. Yüzyıl Sancak Kanunnamelerine Göre Osmanlı Devleti’nde Tahıl Üretimi”, Tarih Araştırmaları Dergisi,
ss.23-36, Ankara 2004, s.36.
51 Ömer İşbilir, “Osmanlı Ordularının İaşe ve İkmali”, Türkler, C. X, Ankara 2002, ss.151-158, s.151.
52 Güçer, a.g.e., s.69 vd.; Süleyman Polat, “Osmanlı Sefer Organizasyonunda Pratik Çözümler: 1634-1635 (H.1044) Tarihlerinde Karahi-
sar-ı Şarki’de Mükellefiyet Şeklinde Yürütülen İştira ile Zahire Temini”, (Yaz 2011), C. 4, Sayı 8, Akademik Bakış, s.162; Halil İnalcık, Osmanlı
İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1300-1600, C. I, (Çev: Halil Berktay), İstanbul 2000, s.139’dan aktaran İşbilir, a.g.m., s.163.
53 Güçer, a.g.e., s.93.
26 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
ordu savaşma gücünü kaybetmeden ilerleme imkânı buluyordu.54 Osmanlı Devleti’nin ordu iaşesi için ortaya koymuş
olduğu bu sistemin ordunun başarısında önemli bir yeri olduğu muhakkaktır. Bu sistemde “İnsanı yaşat ki devlet yaşa-
sın!” prensibine sıkı sıkıya bağlı olunduğunun yani güçlü millet güçlü devlet anlayışı olduğunun altını çizmek gerekir.
Osmanlı Devleti yöneticileri harp kararlarında sefere çıkış için hububat üretiminin bol olduğu seneleri tercih et-
mekteydi. Osmanlı’nın düşmanları da kendisine yönelecek bir tehlikenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini Osmanlı
memleketlerinde hububat üretiminin bol ya da kıtlık durumuna göre tahmin etmekteydi. Üretimin az gerçekleşmesi
durumunda seferin yapılabilmesi mümkün değildi.55 Bolluk durumunda nüzul, sürsat ve iştira müessesesi düzenli
işlemekte ve ordu iaşesinde aksama olmamaktaydı. Aynı zamanda ordunun ihtiyacı için yerli halktan meccanen yem
alınmamakta, köylülere de zulüm yapılmamaktaydı. Bu mükellefiyetlerin yerine getirilmesi görevi normal zamanlarda
çoğunlukla kadılara verilmekte, sıkıntı duyulan zamanlarda ise onların da üstünde olan beylerbeyi ve sancak beyine
de verilebilmekteydi.56
Ayrıca bu seferlerde kullanmak, iklim şartlarının ortaya çıkarabileceği iaşe sıkıntılarını en aza indirebilmek ama-
cıyla sınır bölgelerinde “mirî ambarlar” inşa edilmişti. Bu ambarlardan birisi de Belgrad yakınlarındaki Semendre’de
bulunmaktaydı. Bunlarda sefer zamanlarında uzun vadeli yapılmış planlar çerçevesinde bir kısmı sefer öncesinde
temin edilen hububat gibi iaşe maddeleri ve genellikle buğdaydan imal edilen ve uzun süre dayanma özelliği bulunan
peksimet depo edilmekteydi. Böylece ordunun ihtiyacı kesintisiz sağlanabilmekteydi.57
Bu uygulamaya örnek olarak 1615’te gerçekleşen ve Kara Mehmed Paşa’nın yürüttüğü İran Seferi için başta Vi-
din, Niğbolu ve Silistre gibi Rumeli topraklarından bir kısmı iştira yoluyla bir kısmı da avârız cinsinden olmak üzere 170
bin kile un ve arpa tahsil edilmesi ve bunların Varna İskelesinden Trabzon’a nakledilmesi verilebilir.58 Avarız olarak
tahsil edilen hububat her bir avârız hânesinden İstanbul kilesi ile 10 kile arpa ve 5 kile buğday olarak istenmiş ve her
kile başına 12 akçe sefine navlunu (nakliye ücreti) talep edilmiştir.59 Bir diğer örnek de IV. Murad’ın yanındaki âlim ve
velilerle birlikte 08 Mayıs 1638 tarihinde başlattığı ve 06 Ocak 1640’a kadar 1 yıl, 7 ay ve 28 gün süren Bağdat Seferi
verilebilir. Bağdat Seferi için ordunun geçtiği Üsküdar, İzmit, Eskişehir, Akşehir, Konya, Adana, Halep, Diyarbakır,
Musul, Bağdat yolu üzerinde ve dönüşte Musul, Diyarbakır, Malatya, Tokat, Amasya, Tosya, Bolu, İzmit, Üsküdar
güzergâhında kullanılan toplam 1.559.917 bin kile arpa, 1.886.751 ekmek ve 43.924 kile un sarf edilmişti. Sarf edilen
bu meblağdan 507.928 kile arpa (%27), 1.372.799 ekmek (%72,7) ve genel olarak 34.185 kile un (%77,8) nüzul ve
sürsat vergileri ile halktan temin edilmişti. Bu şekilde nüzul ve sürsat vergileri ile halktan toplanan un ve hububatın
taşınması için 7 kilesi bir yük olmak üzere 77.444 hayvan koşulmuş, 154.888 çuval temin edilmiş ve en az 2 hayvana
bir yedekçi olmak üzere 38.722 vatandaş da bu işte yardımcı olmuştu. Kullanılan hububatın bir kısmı bu vergilerle
doğrudan kamudan aynî olarak tahsil edilmekte, kalan kısmı ise hazineden ayrılan para ile satın alma yoluyla gerçek-
leştirilmekteydi.60
1838 Balta Limanı Serbest Ticaret Antlaşması öncesindeki dönemlerde Osmanlı Devleti kendi topraklarında,
“ekonomide mal arzını bollaştırmak, kalitesini yükseltmek ve fiyatını düşük tutmak için üretim ve ticaret üzerinde
sıkı bir müdahaleciliği” öngörmekte ve uygulamalar da bu yönde gerçekleşmekteydi. Osmanlı Devleti tarım ürünleri
konusunda daha ilk başlardan beri bunların ihracı konusunda “memnu” bir politika izlemişti. Bu politika, saray, ordu
ve İstanbul halkının temel tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için belirlenmişti. Dolayısıyla tarım ürünleri, madenler ile
belirli bir ölçüde de olsa mamul maddelerin kayıtsız şartsız yabancı tüccarlara satılması devlet müdahalesi ile engel-
lenmekteydi. Osmanlı Devleti’nin ihracatını yasakladığı uzun bir listede diğer mamullerin yanı sıra hububat en başta
olmak üzere, pamuk gibi tarım ürünleri de bulunmaktaydı. Üretim bölgelerinden ihtiyaç fazlası ürünün naklinde en
54 Güçer, a.g.e., s.143.
55 Güçer, a.g.e., s.143.
56 Güçer, a.g.e., s.145.
57 Süleyman Polat, “Osmanlı Sefer Organizasyonunda Pratik Çözümler: 1634-1635 (H.1044) Tarihlerinde Karahisar-ı Şarki’de “Mü-
kellefiyet Şeklinde Yürütülen İştira” ile Zahire Temini”, Gazi Akademik Bakış, Cilt 4, Sayı 8, Yaz 2011, ss.161-174, s.145 vd.
58 Osmanlı Devleti zamanında olağanüstü hallerde halka yüklenen malî, aynî ve bedenî vergilerdi. Bu vergi hem Müslümanlardan hem
de gayrimüslimlerden alınırdı.
59 Ömer İşbilir, “Savaş ve Bölgesel Ekonomi: İran Savaşlarında Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu”, Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi
Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi, Sayı. 21, ss.19-40, s.23.
60 Güçer, a.g.e., s.138. Savaş zamanlarında alınan ve düzenli olmayan ve bazı tahsil fermanlarında “bedel-i avârız” olarak avârız nakit
olarak alınmaktaydı. nüzül ve sürsat ise buğday, un, yağ şeklinde aynî olarak tahsil edilen vergilerdi. İslam Ansiklopedisi, “Avârız” maddesi, (Halil
Sahillioğlu), Türkiye Diyanet Vakfı, Cilt. 04, s.109.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 27
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
yakın bölgedeki kaza ya da vilayetin ihtiyacı dikkate alınmaktaydı. Böylece önce iç ihtiyaç giderildikten sonra ihtiyaç
fazlası ürün kalması durumunda ürünün ihracına izin verilebilmekteydi. Bu durumda tarım ürünlerinin ihraç edilmesi
pek söz konusu olmamıştı. Zaman zaman ülkeler arası münasebetlerin durumuna göre başka bir ülkeye hububat
satışına izin verildiği görülmüştür. Nitekim 1774 yılında kıtlık yaşayan Fransa’ya hububat ihracı için müsaade edilmiş,
1798’de Mısır’ı kuşatan Fransa’ya karşı Osmanlı Devleti’ne destek vermiş olan Rusya’ya satışta kolaylık tanınmıştı.61
Ancak 1838 Serbest Ticaret Antlaşması ile ardılı benzer antlaşmaların imzalanmasıyla Osmanlı Devleti iç pazarlarını
ve hammaddelerini Avrupa ticaretine açmak zorunda kaldı. Antlaşmanın ikinci maddesi ile hububat üzerindeki devlet
kontrolü de gevşemiş oldu. Dolayısıyla ekonomi, üretim ve tüketim üzerindeki koruma amaçlı devlet müdahalesi kalk-
tı. İhraç yasağı kalkan ürünlerden biri de hububat oldu. Bundan sonra Osmanlı Devleti her ne kadar kendi durumunu
gerekçe göstererek bazı yıllarda arpa, çavdar, kokoroz ve darı gibi hububat ürünlerinin ihracına yasak getirse dahi bir
daha eski korumacı politikalara dönmesi mümkün olamadı.62
Tarım üretiminin Osmanlı Devleti’nin temel ve geleneksel üretim kaynağı olmasına ve gerek ordunun gerekse
halkın beslenmesindeki önemine rağmen XIX. yüzyıl ortalarına kadar bu konuda ciddi bir reform gerçekleşmemiş, bu
üretim ilkel metotlar ve aletlerle geleneksel bir şekilde devam ettirilmişti. Üstelik tımar sisteminin bozulması ile birlikte
tarım üretimi de istenilen seviyenin oldukça altında kalmıştı. Avrupa’da ortaya çıkan fenni gübre, tohum ve modern
manada gübreleme bilinmemekte, toprağa yılda bir tek ürün ekilmekte, iki ya da üç yılda bir nadasa bırakılmaktaydı.
Geniş ve verimli alanlar boş otlaklara bırakılmakta, bataklıklar kurutulmamakta, orman ve göller işletilmemekteydi.
Tarımın henüz yüzyıllarca kullanılan araç ve gereçlerle yapılması emek yoğun üretimin ağırlıklı olması, ulaşım im-
kânlarının yetersiz oluşu, tarımsal üretimin gelişmesinin önündeki engellerdi. Vilayet idarelerinde kurulmuş olan ziraat
müdürlerinin ziraî eğitime sahip olmamaları da bu konudaki gelişme ve yenileşmeyi engelleyen hususlardan birisiydi.
Buna rağmen tarımı geliştirmek için politikalar üretecek ve bunları tatbik edecek bir bürokrasinin oluşması, Tan-
zimat Dönemi gelişmeleri arasında yer aldı. Bu dönemde kurulmuş olan Meclis-i Umûr-ı Nafia, tarımın geliştirilmesi
görevini de üstlenmişti. Aynı zamanda 1843 yılında Maliye Nezâreti bünyesinde Ziraat Meclisi kuruldu. Bu şekilde
kurumsal yapının oluşturulmasının ardından üretimin çeşitlendirilmesi, ihracata yönelik tarım ürünlerinin üretiminin
teşvik edilmesi, tarım alet ve metotlarının modernize edilmesi konularında araştırmalar yapılarak bunlara göre politi-
kalar üretilmesi yolunda çabalar ortaya konuldu. Bu çabalar aynı zamanda müstakil olarak modern bir tarım eğitiminin
oluşturulmasını da beraberinde getirdi.63
XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti çok büyük ölçüde tarıma bağlıydı ve yüzyılın sonuna kadar da durum pek değişme-
di. Osmanlı Devleti bir tarım ülkesiydi ve 11 milyon nüfusunun çoğunluğu (%80) geçimini tarımdan sağlıyordu. Vergi
gelirlerinin çoğu tarımsal kaynaklardı. İhraç edilen ürünlerin önemli kısmı tarım ürünleriydi. 1870’lerde yayımlanmaya
başlanan istatistiklerden Osmanlı ekonomisinde tarımın önemi ve yerinin ne kadar büyük olduğu anlaşılmaktadır.
1913 verilerine göre Osmanlı Devleti’nin gayri safi millî hâsılasının %48’ini, Anadolu’nun ise %55’ini tarım oluştur-
maktaydı. Örneğin 1860’ların başında Osmanlı dış ticaretinde ilk sırada bulunan İngiltere’ye ihracatın yarısı pamuktu.
I. Dünya Savaşı’nın başladığı günlerde Anadolu ihracatının %80- 85’i tarım ürünlerine dayanmaktaydı.64 Ancak hu-
bubata gelince oldukça farklı bir durum ortaya çıkmaktaydı. Osmanlı Devleti Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar özellikle
İstanbul’un ihtiyacı için sürekli olarak hububat ve un ithal etmekte ve bu ithalata da kapitülasyonlar nedeni ile herhangi
bir gümrük vergisi uygulayamamaktaydı.65 Savaş sırasında yaşanan açlıklar, hububatın stratejik bir ürün olduğu ko-
nusunda güçlü bir düşünce oluşturdu.
Cumhuriyetin İlk Yıllarında Tarım, Tarım Yönetimi ve Hububat
Aslına bakılırsa Osmanlı’dan devralınan ticaret ve üretim değerleri uzunca bir süre Cumhuriyet devrinde de ge-
çerli oldu. Millî Mücadele döneminde yeniden toparlanan ordunun iaşesi ve beslenmesi, Anadolu’da köylünün alın
61 Figen Taşkın, “Kırım Savaşı’nda Osmanlı Devleti’nin Hububat Ürününün İhracatını Yasaklaması”, Studies of The Ottoman Domain,
Cilt 3, Sayı: 4, Şubat 2013, ss.18-36, s.21.
62 Taşkın, a.g.m., s.19-20.
63 Mehmet Ali Yıldırım, “Osmanlı’da İlk Çağdaş Ziraî Eğitim Kurumu: Ziraat Mektebi (1847-1851)”, OTAM, Sayı 24, Ankara 2010,
s.224-225.
64 Ece Aytekin, İzmir İktisat Kongresi’nden Dünya Ekonomik Bunalımına İzmir’de Tarımsal Etkinlikler, Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk
İlkeleri ve İnkılap Tarihi.
65 Zafer Toprak, Türkiye’de Millî İktisat, Ankara 1982, s.268-273.
28 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
teri ile yetişen tarım ürünleri sayesinde olmuştu. Bu durum devlet ve tarım arasındaki münasebetlerin bu alana olan
ilginin artmasına sebep oldu. Daha Cumhuriyet ilan edilmeden konunun I. Türkiye İktisat Kongresi’nde ele alınmış
olması bu ilginin sonucudur. 17 Şubat 1923’te İzmir’de toplanan ve çok sayıda çiftçinin de katıldığı bu Kongre’nin
açılışında Mustafa Kemal Paşa yaptığı konuşmada “…kılıç ile fetih yapanlar, sabanla fetih yapanlara yenilmeye ve
sonuçta yerlerini bırakmaya mecburdurlar… Efendiler, kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki
kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkûm olur. Lâkin saban kullanan kol; gün geçtikçe daha fazla kuvvetlenir
ve daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa sahip olur” sözleri tam bir istiklal sahibi olabilmek için tarıma da büyük
önem verileceğini ortaya koymaktaydı. Kongre çalışmaları sonucunda kabul edilen Misâk-ı İktisadî Kararları esasen
tam istiklale kavuşmak için gerekli olan güçlü ve millî bir ekonomi amacına dönük altyapıyı kurmaktaydı. Kongrede
yer alan çiftçi grubu diğer konuların yanı sıra aşar vergisi, Ziraat Bankası, ziraî krediler, veterinerlik ve hayvancılık,
tarımda makineleşme gibi kendilerini direkt olarak ilgilendiren hususları görüştüler.66
Kongre’de tarımsal alandaki bilinci artırmak üzere köylüler için bu hususlarda yazılmış kitap ve mecmuaların
dağıtılması, eğitim kurumlarında tarımın teorik ve uygulamalı olarak gösterilmesi kararı alındı.67 Bunun yanı sıra,
“köylerdeki iptidai mekteplerin beş dönümlük bir bahçesi ile iki ineklik fenni bir ahırı, kümesi, yeni usul arılığı ve öğret-
menler için iki odalı bir evin inşası, uygun görülecek yerlerde numune çiftliği mahiyetinde tali mektepler inşası, yüksek
ziraî eğitimin kurulması, kışla ve askerî talimgâhlarda amelî ziraat tedrisatı yapılması, coğrafî, iktisadî ve sıhhî sinema
filmleriyle köylülere lazım gelen faydalı malumatı vermek ve köylerin istatistikî malumatlarını toplamak ve amelî kon-
feranslar vermek üzere şimdilik her livada birer seyyar Ziraat Mektebi açılması, aşarın kaldırılması, sulama için ge-
rekli girişimlerin yapılması, memleketimizde bolca yetişip dâhilde sarf ve istihlak edilen ziraat ve hayvanat ürünlerinin
ecnebi mahsulata karşı himayesi, muhtelif merkezlerde zahire borsaları açılması” gibi önemli kararlar alındı. Ayrıca
Kongrede tarımda makineleşme ile ilgili kararlar da alındı.68
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonomide liberal bir politika benimsenmişti. Bununla birlikte hükûmet özendirici ön-
lemlerle tarım kesimine dolaylı müdahalelerde bulunuyordu. 1920’li yıllar boyunca devlet ekonomisi Osmanlı’dan
devralınan şekliyle hâlen tarıma dayandığı için üretiminin, kalitenin ve kârın artmasını sağlayacak her türlü adım
desteklendi. Yukarıda ifade edildiği üzere 1923 İzmir İktisat Kongresi’ne katılan çiftçilerin istekleri de bu doğrultu-
daydı. 1923 sonrasında bu görüşler doğrultusunda tarımda makineleşme hususunda önemli gelişmeler oldu. Devlet,
yurtdışından alınan makinelerin gümrüksüz olarak yurda sokulmasına izin verdi ve bu şekilde ithal edilen makinelerin
Ziraat Bankası kredileriyle çiftçiye satılması sağlanarak tarımda makineleşmeye yönelik önemli kolaylıklar sağlandı.
Ayrıca tarım makinelerinde kullanılan akaryakıttan da vergi alınmadı.69 1924’te Ziraî Birlikler ve Ziraî Kredi Koopera-
tifleri yasaları çıkarıldı. Ziraat Bankasının sermayesi artırılarak tarım kredileri yükseltildi. Öte yandan modern tarımı
özendirmek amacıyla örnek çiftlikler, tarım istasyonları ve tarım okulları kuruldu. Bu dönemde devlet topraklarının
çiftçilere satılmasını öngören yasa uyarınca göçmenlere, mübadillere, topraksız ya da az topraklı köylülere toprak
dağıtıldı. Bu alandaki en önemli girişimlerden biri 1925’te aşarın kaldırılması oldu. Bütçe gelirinde önemli bir yer tutan
aşarın kaldırılması, çiftçiyi ağır bir vergi yükünden kurtardı. Ayrıca devlet, Ziraat Bankası bütçesine birkaç yıl içinde
dört milyon lira ilave ederek ihtiyaç sahibi olan köylülere uzun süreli ve faizsiz kredi kolaylıkları getirdi. Ayrıca köylü-
nün çift, çubuk, tohumluk ihtiyacını sağlamasına yardımcı oldu.70 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanun’la üreticilerin
işledikleri toprak üzerindeki mülkiyet hakları yasallaştırılarak toprakların alınıp satılmasının yolu açıldı ve tarlaların
birleştirilmesine imkân tanındı.
66 Aytekin, a.g.e., s.87.
67 Afet İnan, İzmir İktisat Kongresi (17 Şubat – 4 Mart 1923), TTK Basımevi, Ankara 1982, s.12.
68 Aytekin, a.g.t., s. 26-33.
69 Aytekin, a.g.t., s.29.
70 Aytekin, a.g.t., s.34.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 29
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Gazi Orman Çiftliği – Ankara, 10 Temmuz 192971
Mustafa Kemal Atatürk pek çok konuşmasında tarımda makineleşmenin önemini vurgulamıştır: “Ben de çiftçi ol-
duğumdan biliyorum, makinesiz tarım olmaz. El emeği güçtür. Birleşiniz! Birliklerle makine alırsınız. Yılda yüz dönüm
çalışır, on misli eker, yüz misli elde edersiniz. Bir de toprağa sevdiği tohumu bulup atmalıdır. Memleketimiz, çiftçi
memleketi olmaya henüz hak kazanmamıştır. Tarım memleketi olacağız, bu da ancak makineli tarımla olur” diyerek
konunun önemini ortaya koymaktaydı.72
Tarım işlerinin memleketin en önemli işlerinden biri olarak görülmesi sebebiyle 19.02.1925’te Büyük Millet Mec-
lisinde ziraat işlerinin ıslahını yürütecek bir Ziraat Meclisi Âlisi teşkil edildi. Osmanlı’dan devraldığı nüfusun %80’inin
hâlen ziraatla uğraştığı Türkiye’de ekonominin güçlenmesi maksadıyla ziraatın ilerlemesi için gerekli çareleri aramak
ve bu alandaki modernizasyonu gerçekleştirmek gerekmekteydi.73
Kurulduğu dönemde Fransa, Almanya, İtalya, Lehistan, İngiltere, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelerde benzerleri
olan Âli İktisat Meclisi, 25 Haziran 1927 tarih ve 1170 sayılı kanunla, özellikle iş çevrelerinin temsiline imkân sağlaya-
rak iktisadî konulardaki talep ve sorunların siyasi iktidara iletilmesi amacıyla, bu şekilde de iktisadî politikanın gelişti-
rilmesinde yardımcı olacak şekilde kuruldu. Meclis, “iktisadî gelişmeyi hızla sağlamak ve bu konuda beliren güçlükleri
ortadan kaldırmak” amacıyla yarısı hükûmet, yarısı ise Ticaret ve Sanayi Odaları ve diğer meslek kuruluşlarınca
seçilen 24 üyeden oluşturulmuştu.74 Bu Meclis, 01- 19 Mart 1928’deki toplantılarında diğer konularla birlikte gümrük
siyasetinin esaslarını ve 15 Haziran 1930 tarihinde ise ziraî kredi konusunu görüştü.75 Meclis, bu toplantıların yanı sıra
iktisadî konularda bazı raporlar hazırladı. Bu raporlarda; hububat konusunda memleketin üretim ve tüketim merkez-
leri arasında düzenli bir ilişki ve ulaşımın bulunmadığı, bazı bölgelerde zaman zaman yoksulluğa ve buğday kıtlığına
sebep olduğu ortaya konulmaktaydı. Buğday ithalatının temel sebebi, üretim ve tüketim merkezleri arasındaki denge-
sizliğin değil, üretim merkezleri arasındaki ulaşım yetersizliği ve bazı merkezlerde tabiat ve iklim şartlarından dolayı
yeterince buğday üretilmemesiydi. Yurt içi buğday fiyatlarının dünya fiyatları seviyesine getirilebilmesi için buğdayın
üretim ve pazarlama aşamalarında himaye edilmesi gerekmekteydi. Buğday üretimine destek olmak için konulan yeni
71 Henri Benazus Arşivinden.
72 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yay., Ankara 2005.
73 Cevat Rüştü, Türklerde ZIraat Kültürü, (Hazırlayan Nâzım H. Polat), Ötüken Yayınevi, Ankara 2016, s.139-142.
74 Tezel, a.g.e., s.273.
75 Fehmi Akın - Serkan Bayraktar, “Erken Cumhuriyetin İktisadi Kurumlarından Biri: Âli İktisat Meclisi”, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, Sayı: 29, Nisan 2011, ss.115-122, s.118 vd.
30 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
gümrük tarifeleri ile buğdaya kilo başına uygulanan 3,60 kuruş gümrük tarifesi uygun olup bu tarife devam etmeliydi.
Ancak gümrük vergileri yıllık üretimin artış ve azalış durumuna göre değişen oranlarda tespit edilmeliydi.76
1929 yılında Ziraat Bankasının çeşitli zorluklar sebebiyle gerçekleştiremediği ucuz ve yeterli ziraî krediyi ve diğer
destekleri sağlamak üzere 1470 sayılı “Ziraî Kredi Kooperatifleri Kanunu” kabul edilerek bir yılda 29.170 kişi, 191
kooperatif içinde örgütlendi. Yani tarım kredi kooperatifleri, kooperatif ortakları ile tasarruf sahipleri veya bankalar
arasında aracılık yaparak küçük üreticinin tek başına alamadığı krediyi ona maliyeti fiyatına sağlıyordu.77
I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele dönemindeki savaş hâli, buğday başta olmak üzere tarımsal üretimde büyük
düşüşler yaşanmasına sebebiyet vermişti. Aynı zamanda savaşların sona ermesinin ardından savaşta kullanılan iş
gücünün çoğunlukla tarıma kayması da üretim artışının oluşmasındaki en büyük etkenlerden birisi oldu. Diğer taraftan
tarıma verilen önem, tarım alanında yapılan modernizasyon, devlet bünyesindeki tarım bürokrasisinin ve hukuki mev-
zuatın güçlendirilmesi, modern tarım eğitimi gibi gelişmelerin yanı sıra çiftçiye verilen kaliteli tohum, gübre ve kredi
desteği gibi teşvikler sayesinde tarım üretimi önemli oranda artış gösterdi. Bu çalışmalar sayesinde Türkiye buğday
ithal eden ülke konumundan kurtuldu. 1923’ten 1930’lara üretim yüksek miktarlara ulaştı. Buğday dışalımı durduğu
gibi 1926’da az da olsa buğday dışsatımına başlandı. Bu durum ise bol üretimin sağladığı tüketim fazlası stokları
önemli ölçüde artırdı.
Ancak bu gelişmeler 1929’daki dünya ekonomik bunalımıyla büyük bir kesintiye uğradı.78 1929 Dünya ekonomik
bunalımı ülke yönetimlerini radikal kararlar almaya itmişti. Yönetimler kendi ülkelerinin tarım üretimlerini koruma po-
litikalarını devreye soktular ve tarımsal üretimlerinin düşmesini önlemek ve hatta artırmak için çeşitli önlemlere baş-
vurdular. Bu durum tarımsal üretimde ciddi bir artışı meydana getirdi ve bu da kaçınılmaz olarak arz talep dengesini
bozdu.
Ankara Borsası İzmir Borsası Eskişehir Borsası
Tarih Sert Yumuşak Sert Buğday Yumuşak Sert Buğday Yumuşak
Buğday Buğday (kuruş/kg) Buğday (kuruş/kg) Buğday
(kuruş/kg) (kuruş/kg) (kuruş/kg) (kuruş/kg)
Ekim/1929 12.40 12.96 12.43
Kasım/1929 11.81 12.30 11.70
Aralık/1929 11.81 11.95 11.36
Nisan/1930 9.76 9.37 12.70
Ekim/1930 5.61 6.42 5.55
Nisan/1931 4.71 4.85 5.35 5.30 4.43 5.67
Ekim/1931 2.28 2.21 3.97 3.67 2.97 2.81
Tablo 1: Ekim 1929 - Ekim 1931 Tarihleri Arasında Buğday Fiyatları (krş./kg)79
Neticede Tablo 1’de görüldüğü üzere buğday arzının yükselmesi fiyatların trajik bir şekilde düşmesine yol açtı.
1929 yılından itibaren buğday fiyatları hızlıca düşmeye başladı. Ekim 1929’da 12,40 kuruş olan buğday en yüksek
olan Eskişehir Borsasında Ekim 1931 de 2,97 kuruş gibi neredeyse dörtte bir fiyata düşmüştü. İhracatında buğdayın
büyük yeri bulunan Türkiye gibi yüksek buğday arzına sahip olan ülkeler, bu konuda önlem almak durumunda kaldılar.
Bu kriz ülkede izlenmesi gereken ekonomik politikaların yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kıldı.
76 Bedrettin Kolaç, “Türkiye’de Hububat Politikaları (1923-1950)”, Türkler Ansiklopedisi, Cilt XVII, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002,
ss.660-672, s.661.
77 Aytekin, a.g.t., s.40, 43.
78 Aytekin, a.g.t., s.31.
79 T.M.M.O.B. Ziraat Mühendisleri Odası, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin Reorganizasyonu, (Hazırlayanlar: Osman Eralp, M. Bürhaned-
din Ahıpaşaoğlu, Bekir Ünver), s.7.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 31
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Ortaya konulan yeni ekonomik politikalar, tarıma biçilen rolü ve bu alandan beklentileri yeniden belirledi. Buna
göre öncelikle tarım millî iaşeyi sağlamalı, millî sanayiyi mevcut ve geleceğindeki ihtiyaçları ölçüsünde gerekli ham-
maddelerle beslemeli, ihracatı çoğaltarak sanayinin kalkınmasının gerektirdiği dış parayı sağlamalıydı.80
Âli İktisat Meclisi, 1931 yılında gerçekleştirdiği bir toplantıda 1929 Buhranı ile ilgili kapsamlı bir rapor hazırladı.
Bu raporda, Türkiye’nin bir sanayi memleketi olmadığı, daha çok sanayi memleketlerine gıda ve hammadde yetiştiren
bir tarım ülkesi olduğu vurgulanmaktaydı. Buna rağmen tarımda modern teknolojiye dayanan ve dünya şartlarına
uygun üretim yapamamamızdan dolayı özellikle pamuk, yapağı ve tiftik gibi ürünlerimizin dış pazarlardaki fiyatı düş-
müştü. Bu durumu önlemek üzere öncelikle tarım ürünlerinin hammadde fiyatları ile mamul madde fiyatları arasında
bir denge oluşturulmalıydı. Ekili arazilerin yarısını oluşturan buğdayın maliyet fiyatı yüksek, ihracat fiyatı ise düşüktü.
1929’da ihracat okka fiyatı 17 kuruş olan buğday 1930’da 6 kuruşa düşmüştü. Bu olumsuzluğa çare olarak buğdayı
dış piyasalara karşı korumak gerekmekteydi. Ancak bunun yanında fiyat istikrarını sağlamak açısından iklim ve top-
rak şartlarından etkilenen ürünün arz ve talebi arasında ürün rekoltesinden bağımsız bir denge sağlanması gerekirdi.
Bunu sağlamak üzere öncelikle ürün için belirli bir fiyat belirlenip çitçinin ürününü hasattan hemen sonra satmayıp
depolamasına yönelik bazı imkânlar sağlanmalıydı. Öte yandan tarım ürün cinslerinin ve tohumların ıslahı, toprak
verimliliğinin artırılması, tarımsal kredilerin hacim, vade ve faiz şartlarının iyileştirilmesi gerekmekteydi.81
Kriz döneminde ortaya çıkan ekonomik zorluklar, halkın çoğunluğunun kırsalda yaşadığı Türkiye’de fakir olan
ahalinin maddi durumunu şiddetli bir şekilde sarstı. Hatta ekonomik sarsıntının rejime olan güveni de zedeleyebileceği
endişeleri oluştu. Bu endişenin de bir sonucu olarak yeni bir iktisadî model arayışına ve ortaya çıkan olumsuz duruma
çareler aranmaya başlandı. Bu arayışlar sonucunda ekonomik açıdan Türk iktisat tarihi içerisinde önemli yer tutan
Devletçilik ilkesi, Cumhuriyet Halk Partisinin 10 Mayıs 1931’deki üçüncü kongresinde kabul edilip parti programına
alındı. Böylece devletin iktisadî hayata daha fazla müdahalesini öngören devletçilik modeli yürürlüğe konuldu. Ardın-
dan da I. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlandı.
Bu çerçevede Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti I. Türkiye Ziraat Kongresi’ni Ocak 1931 yılında Ankara’da topladı.
Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından düzenlenen kongrenin gündeminde şu konular yer almaktaydı:
“1) İstihsal şartları 2) Ziraî kredi 3) Ziraî vergiler 4) Fiat teşekkülü 5) Satış teamülleri 6) Standart ve ambalaj me-
seleleri 7) Ziraî teşekküller 8) Ziraî asayiş 9) Ziraî tahsil ve ziraî neşriyat 10) Nakliye tarifeleri 11) İktisadi yollar 12)
Muafiyetler ve teşvikler 13) Ziraî kanunlar 14) Hayvancılık 15) Umumi meseleler”82
Bu Kongrede toprak mahsulleri ile ilgili olarak görüşler de ortaya konuldu ve hububatla ilgili olarak ayrıntılı rapor-
lar (120 civarında) hazırlandı. Bu raporlarda;
-Hububatı dış rekabete karşı koruyabilmek için koruyucu gümrük tarifelerinin tespit edilmesi ve bu tarifelerin de-
ğişken olup her yılki üretim maliyetleri ve rekolteye göre yeniden düzenlenmesi,
-Her yıl İktisat Bakanlığınca ülkedeki ve dünyadaki hububat üretiminin tahmin edilerek hububat fiyat ve piyasası
hakkında bilgi edinilmesi,
-Olabilecek kuraklık ve kıtlık tehlikelerine karşı hazırlıklı olunabilmesi için ortak köy ambarlarının yapılması ve
ıslah edilmesi, temizlenmiş tohumlukların sağlıklı bir ortamda saklanmasının sağlanması,
-Orta Anadolu’da topraksız köylülerin ve kuraklık dolayısıyla topraklarını terk edenlerin, toprak, çift, tohumluk ve
diğer ziraî gereçlerle teçhiz edilerek köylerine dönmelerinin sağlanması,
-Hububat ürününü düşük fiyatla satmak zorunda kalan çiftçilere, ürün miktarı oranında borç para temin edilmesi-
nin sağlanması,
gibi hususlar yer aldı.83
80 Hüseyin Topuz, “Cumhuriyet Dönemi Ekonomisinde Tarımsal Yapının İncelenmesi (1923-1950)”, Süleyman Demirel Üniversitesi,
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Yıl 2007, Cilt 12, Sayı 3, ss.367-390, s.383.
81 Kolaç, a.g.m., s.662.
82 Türkan Başyiğit, “Türkiye’de Kırsal Kalkınma Politikaları (1923-1950)”, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 2002, C.17, ss.687-696,
s. 20.
83 Kolaç, a.g.m., s.663.
32 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
GİRİŞ
TARİHTE TARIM, BUĞDAY, EKMEK VE DEVLET
Kongrede alınan kararlar 1. ve 2. Sanayi planlarına girdi. 1. Beş Yıllık Sanayi Planı’nda pamuklu mensucat sana-
yinin geliştirilmesi, kendir (çuval, kanaviçe, kalın bez, ip, sicim, urgan, halat) sanayiinin geliştirilerek ambalaj problemi-
nin çözümlenmesi için harekete geçildi. Standardizasyon Bürosu kurularak ambalajda standardın tutturulması amaç-
lanıyordu. “Gül ve gülyağının üretim ve ihracatının kooperatifleşmesi ve modern bir taktirhane tesisi” planlanıyordu.
2. Beş Yıllık Sanayi Planı’nda da ekmek ve un sanayi, zeytinyağı rafinerisi kurulması, yaş ve kuru meyve sanayi ve
ticareti, et sanayi, gülyağı sanayi konusunda önemli adımlar atıldı.84
Yine aynı yıl, yani 1931 yılında gerçekleşen CHP Kongresi’nde ülkede yaşanan hububat bunalımı gündeme geldi.
Kongrede bunalıma çare olarak fiyatların yükseltilmesi, hububata prim uygulaması getirilmesi, bu konuda da Ziraat
Bankasına görev verilmesi talep edildi. Kongre’de ortaya çıkan bu istekler daha sonra 1935 yılındaki CHP programına
da girdi. Parti Programı’nın 28’inci maddesinde; “Toprak ürünlerimizin kemiyet ve keyfiyetçe başında gelen buğdayın
fiyatını, değerinden aşağıya düşürmemek, gerek üretmen gerekse yoğaltman zararına olabilecek fiyat değişmelerini
önlemek için alınan tedbirleri daha genişletmek ve esaslandırmak, göz önünde tuttuğumuz konulardan biridir. Bunun
için girişilen silo ve ambarlar işine devam edeceğiz. Yurt savunması ve beklenmedik kuraklık tehlikeleri için, buğday
stoku bulundurmak lüzumludur” denilmektedir. Böylece hububat ürünü ve üreticisinin korunması, siyasi bir nitelik ka-
zanarak bir devlet politikası hâline getirildi.85
Toprak ve hayvancılık ürünlerinin cari ihracat değeri içindeki payı 1924, 1929, 1930-1938, 1939-1945 ve 1946-
1950 arasındaki dönemlerde de %80 oranında kaldı, önemli ölçüde bir değişiklik olmadı.86 Hububat ve bakliyatın bu
oran içindeki payı ise oldukça düşüktü. Toplam ithalat içerisinde hububat ve bakliyat 1925 ile 1930 arasında %2 gibi
düşük bir yer alırken, 1931’den itibaren bu oran %7’ye, 1934’te ise %13 gibi bir orana yükseldi.87
84 Başyiğit, a.g.m., s.21.
Kolaç, a.g.m., s.5.
85 Yahya S.Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, I. Basım, İstanbul 2015,
86 Tezel, a.g.e., s.142.
s.141.
87
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 33
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN
GÜNÜMÜZE TOPRAK
MAHSULLERİ OFİSİ
(1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ
(1938-2018)
Ziraat Bankası ve Buğday İşleri
Tarım alanına destek vermiş olan Ziraat Bankası, Osmanlı’dan Cumhuriyete intikal eden millî kurumların başında
gelir. Osmanlı Devleti’nde ziraî kredi ihtiyacının bir kurum eliyle karşılanması konusunda ilk adım, durumu oldukça
sıkıntılı olan çiftçiye ucuz kredi temin ederek sarraf ve murabahacının (tefeci) zulmünden kurtarılması düşüncesi ile
Mithat Paşa’nın Niş Valiliği sırasında Pirot kasabasında kurduğu Memleket Sandığı ile atıldı. Bu dönemde çiftçiler,
faizcilerin yanı sıra tarım gereçlerini satan tüccar, toptancı, ihracatçı, komisyoncu, kabzımal ve köy bakkalı gibi çe-
şitli ticaret erbabı ve esnaftan da yüksek faizle, adına tefeci veya murabaha kredileri denilen ve o sıralarda günde
1 para hesabıyla yıllık %900’lere varan bir faiz ödemek zorundaydılar. Bu kadar yüksek faizi ödeyemeyen çiftçi ise
zamanından evvel ürünü kredi aldığı kişilere önceden ve oldukça düşük bir fiyatla satmak zorunda kalmaktaydı.88 Bu
kötü durumun önüne kısmen geçmesi gibi daha sonra faydaları sebebiyle gelişen memleket sandıkları; 1863 yılında
çıkarılan “Memleket Sandıkları Nizamnamesi” ile devlet mevzuatında yer alan kuruluşlar hâline geldi. Çiftçiye katkısı
ile elde edilen gelirlerden bölgenin imarında kullanılması gibi hususlarda oldukça faydalı olduğu anlaşılan bu sandık-
ların bütün illerde kurulması hususu valiliklere tebliğ edildi.89 Daha sonra 15 Ağustos 1888 tarihinde kabul edilen bir
nizamname ile Menafi Sandıkları, Ziraat Bankasına dönüştürüldü. O tarihte faaliyette bulunan Menafi Sandıkları da
banka şubelerine dönüştürülerek faaliyete başladı. O güne kadar Menafi Sandıkları’nın mali kaynağını oluşturan me-
nafi hisseleri bankaya devredildi ve bundan sonraki hisseler de bankanın sermayesine tahsis edilmiş oldu. Bu adımla
birlikte, teşkilatlı tarım kredisinde yeni bir dönem başladı. Ülkenin 331 yerinde kurulu sandıklar bu tarihten sonra Ziraat
Bankasının yerel kuruluşları olarak çalışmaya başladı.90 Bütün bu girişimler çiftçiye kredi veren ve tarımı destekleyen
en büyük mali kurumlardan biri olan Ziraat Bankasının temelini oluşturdu.
Savaşlar hububatın insan hayatı üzerindeki öneminin en fazla hissedildiği zaman dilimlerinden biridir. Ziraat
Bankasının tarım ve buğdayla münasebeti elbette Osmanlı dönemine dayanmaktaydı. Banka 1902 yılından itibaren
88 http://www.ziraat.com.tr/tr/Bankamiz/Hakkimizda/Pages/BankamizTarihcesi.aspx. (Alınma Tarihi: 05.08.2017).
89 Aytekin, a.g.t., s.35.
90 Aytekin, a.g.t., s.49.
36 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
kuraklık, hastalık, haşere, dolu, sel ve yangın gibi afetlerden dolayı zarar gören çiftçilerle birlikte Rumeli’den gelen
göçmenlere tohumluk ve hububat yardımı yapmaktaydı.91
I. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Millî Mücadele döneminde de hububat en fazla aranılan maddelerden biri oldu.
Bu sıkıntılı zamanlar savaş sonrasına da yansıdı. Millî Mücadele sonrasında köylünün durumunu yansıtan bir hatırayı
burada nakletmek gerekir:
“Umumi Harp yoksulluğu üstüne Kurtuluş Savaşı’nın tabiî sıkıntıları geldi… Yurt kurtuldu, sağ kalan Mehmetçikler
köylerine döndüler… Parasızdılar… Çıplaktılar. İlk işleri kasabadan giyecek tedariki oldu. Dükkân sahipleri de veresi-
ye pahalıca mal satarak kazanacaklardı. Köylüler, kafileler halinde çarşıya borçlandılar… 1927 senesine kadar yıllar
iyi gitti… Borçlarını ödeyebiliyorlardı. Vakta ki, o mahut kuraklık geldi, artık köylü giyecekten vazgeçti ve boğaz kav-
gası başladı… Tüccarların elinde buğday vardı. Onu bir sene evvel köylüden borcuna karşılık almıştı. Köylüler tüccar-
lara yalvardılar… Gelecek sene bire üç vermeye razıyız, dediler… 1929 senesinde köylünün katmerleşen borçlarını
ödeme imkânı olmadı. Mahsul vardı, fakat fiyatlar düşüktü… Köylü buğdayı alırken pahalı satın almıştı… Bir kilenin
borcunu üç kilenin değeri bile ödeyemedi… Tüccar da icra kanununa dayandı. Ektiği tohumu alamayan köylülerin
borçlarına, bu sene de icra masrafları, harçlar biniyor… Daha şimdiden Ankara’ya Eskişehir’e giden köylüler var”.92
Cumhuriyet döneminde de tarımın önemini devam ettirmesi sebebiyle yönetimin tarım alanına olan ilgi ve deste-
ğinin çeşitli şekillerde ortaya konduğu yukarıda verilmişti. Bu destek ve tedbirler içerisinde tarım alanına verilen krediyi
zikretmek gerekir. Bankanın Osmanlı döneminden beri devam eden bu görevi 1924’ten itibaren daha geniş bir hâle
getirildi. Nitekim 1923’te tarımda çalışanlara yardım etmekle görevli olan Ziraat Bankası şube ve sandıklarının sayısı
110’dan 300’e çıkartıldı. Bankaya bu dönemde 2 milyon TL’ye yakın bir sermaye sağlandı ve Ziraat Bankası özellikle
düşmandan kurtarılan vatan bölgelerine geniş bir şekilde kredi vermeye başladı.93
1925 yılında arazi vergisi tahsilatının %6’sının sermaye hesabına aktarılmasının kararlaştırılması ile bankanın
1924’teki 18 milyon olan nominal sermayesi aynı yıl 30 milyon liraya, 1930’da da 100 milyon liraya çıkartıldı.94 Böylece
Banka, ihtiyacı olan köylülere uzun sürede ve faizsiz ödeme gibi kolaylıklar getirerek çift, çubuk, tohumluk ihtiyacını
sağlamasında önemli ölçüde yardımcı oldu. Daha önce %5 komisyon alan aracılar yerine %1 komisyon alan banka,
çiftçilerin ürünlerini satacak ve köylülere parasını verecekti. Böylece çiftçiler aracılara ödedikleri maddi yükten önemli
ölçüde kurtulmuş olacaklardı.95 1930’larda, hükûmet tarafından Ziraat Bankasına buğday fiyatının desteklenmesi,
fakir köylülere ve doğal afetlerden zarar gören çiftçilere tohumluk, iş hayvanı, üretim araçları sağlanması gibi görevler
de verildi.96
Yıllar Miktar (kg) Toplam Değeri (TL)
1934-1935 8.263.528 375.762
1935-1936 35.797.984 2.088.165
1936-1937
1937-1938 6.023.430 302.256
7.453.789 462.787
Tablo 2 : Ziraat Bankasının Muhtaç Köylü ve Göçmenlere Dağıttığı Buğdayların Miktar ve Kıymetleri97
91 Atasagun, a.g.e., s.309.
92 Tezel, a.g.e., s.492.
93 http://www.ziraat.com.tr/tr/Bankamiz/Hakkimizda/Pages/BankamizTarihcesi.aspx (Alınma tarihi: 05.08.2017).
94 Tezel, a.g.e., s.492.
95 Aytekin, a.g.e., s.57.
96 Tezel, a.g.e., s.494.
97 Yusuf Saim Atasagun, Türkiye’de Ziraî Kredi: Cilt I, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası 1888 - 1939, Ziraat Bankası Umum Müdür-
lüğü, Ankara 1939, s.311.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 37
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
Ülke dışından Türkiye’ye gelen göçmenler ve afetlerden zarar gören üreticilere ödünç tohumluk ve yiyecek veril-
mesi ile ilgili olan 2661 sayılı ve 29.12.1934 tarihli Kanunla bu konudaki esaslar yeniden düzenlendi ve kanunun uygu-
lanması görevi de Ziraat Bankasına verildi.98 Bu durum Ziraat Bankasının tarımla ilgili çalışmalarını genişletmiş oldu.
Türkiye Lozan Antlaşması gereği Ekim 1929 yılından itibaren yeni gümrük politikalarını uygulamaya başlayabil-
mişti. Yeni tespit edilen gümrük politikasında ilk defa Cumhuriyet döneminde ithal edilen hububata kilo başına 6,5
kuruş gibi yüksek bir gümrük tarifesi uygulanmıştı. Yani iç üretim dış piyasalara karşı korunmaya alınmıştı. Türkiye
1921-1929 yılları arasında hububat ithal eden bir ülke iken 1929 yılında tarımsal alanda alınan tedbirler ve barış orta-
mında gerçekleşen üretim sebebiyle üretim artışı meydana geldi. Ancak fazla üretim içeride ve dışarıda talep görme-
di. Hububatta üretim artışı sadece Türkiye’ye has olmayıp bütün dünyada aynı şekildeydi. Bu artış dünya genelinde
büyük stoklar meydana gelmesine yol açtı.99 Bu durum aslında hububat bunalımı da denebilecek olan büyük çaplı bir
dünya iktisat bunalımını beraberinde getirdi.
Türkiye de bu bunalımdan son derece olumsuz bir şekilde etkilendi. 1930 yılında 2.809.300 hektar araziye buğ-
day ekilmiş ve buradan da 2.586.377 ton ürün elde edilmişti.100 Bu yıllarda henüz ülkede ekilebilir arazinin oldukça
küçük bir kısmında ekim yapılabilmekteydi. Bu dönemde ülkedeki bütün arazinin %13’üne denk gelen 29.660 kilomet-
re karelik bir alana ürün ekilebilmişti. 1929 yılında kriz patlamadan hemen önce kilogram fiyatı 12,83 kuruşa kadar
çıkmış olan buğday ortaya çıkan bunalımın etkisiyle 1932 yılında 4,31’e kadar geriledi. 1930 ve 1931 yıllarında da de-
vam eden ekonomik kriz, büyük çoğunluğu çiftçi olan Anadolu halkının fakir düşmesine ve sefalet yaşamasına sebep
olmaktaydı. Bu durumda kalan bütün ülkelerde hükûmetler bazı önlemler almaya başladılar. Bu önlem dayanıklı bir
ürün olan hububatın ve ağırlıklı olarak buğdayın devlet eliyle çiftçiden satın alınmaya başlanması oldu. Bu durumda
hükûmet duruma müdahale ederek Ziraat Bankasını devreye soktu ve Ziraat Bankası 1929 yılında çiftçiden ilk des-
tekleme alımını gerçekleştirdi.101
Böylece hububatın fiyatının daha da düşmesini engellemek için ve gerek büyük çoğunluğu çiftçi olan ahaliyi ve
ekonomisinin ağırlığı tarım ürünlerine dayanan ülkeyi korumak adına devlet hububat piyasasına dâhil oldu. 1931 yılı-
nın Temmuz-Ağustos aylarında gazetelerde hükûmetin buğday fiyatlarının düşüklüğüne müdahale etmesi, bunun için
Ziraat Bankasının devreye sokulması, böylece piyasadan yüksek fiyata buğday alarak depolanması ve üretimin az
olduğu yıllarda iç piyasaya verilmesi ya da dışarıya ihraç edilmesi önerilmekteydi. Öneriler yönetim tarafından dikkate
alındı ve Ziraat Vekili Mustafa Şeref Özkan, Ziraat Bankasının çiftçinin borcuna karşılık buğday alımlarına başlaya-
cağını duyurdu. Ancak bu konuda henüz herhangi bir mevzuat düzenlemesi yapılmadığı gibi çiftçi Ziraat Bankasının
fiyatlarını düşük bulduğundan olsa gerek malını ilk etapta bankaya vermekten kaçındı.102
Ziraat Bankası yukarıda da temas edildiği üzere 1932 yılına kadar süren yaklaşık elli yıllık faaliyetleri sırasında
gerek diğer devlet kurumlarının sağladığı imkânlara bağlı olarak gerekse Banka hesabına borçlandırma şeklinde üre-
ticilere tohumluk, yemeklik buğday ve diğer hububattan dağıtmıştı. Bunların tamamı borçlandırma şeklinde olmuştu.
Böylece 1932’den itibaren Ziraat Bankası için buğday işleri ile ilgili olarak yeni bir sayfa açılmaktaydı. Nitekim Ziraat
Vekâletinin girişimleri ve teklifi ile TBMM’de kabul edilerek 10.07.1932 tarihinde 2056 sayılı “Hükûmetçe Ziraat Ban-
kasına Mubayaa Ettirilecek Buğday Hakkında Kanun” yayımlanıp yürürlüğe girdi.103
Bu şekilde 1929 krizinin çıkmasından itibaren yoğunlaşan devletçilik tartışmalarında bir dönüm noktası yaşandı
ve yönetim, Türkiye’deki iktisadın en önemli kalemi olan hububat üretimi ve üreticisine destek olmak için harekete
geçmiş oldu. Hükûmet bu şekilde fiyatını korumak maksadıyla gerekli gördüğü takdirde uygun görülecek fiyat ve
miktarda hububat alma imkânına kavuşmuş oldu. Piyasaya fazla miktarda buğday arz olunduğu takdirde banka eliyle
bu fazlanın satın alınarak fiyatın düşmesinin önüne geçilmiş olacaktı. Bu kanunla devlet, tarım alanında sadece ürü-
nünü üretirken gerekli olan çeşitli destekleri vermekle kalmamakta; bir ileri adım atarak üretim sonrasını yani ticaretini
de desteklemekteydi. Kanunla Ziraat Bankası çiftçiden hububat alımı ile görevlendirilmekte, böylece Ziraat Bankası
hububat üreticisine sadece kredi vererek değil, aynı zamanda ürettiği malı alarak piyasada güçlü bir alıcı konumuna
98 Atasagun, a.g.e., s.310 vd.
99 Kolaç, a.g.m., s.663.
100 TÜİK 2016.
101 Aytekin, a.g.t., s.39.
102 İlhan Tekeli-Selim İlkin, Uygulamaya Geçerken Türkiye’de Devletçiliğin Oluşumu, Türkiye Belgesel İktisat Tarihi 3, ODTÜ Yayınları,
Sanem Matbaası, Ankara 1982, s.111.
103 Düstur, Cilt: 13, s.1197, Kanun no. 2056, Temmuz 1932. D.13., 2056 Sayılı Kanun ve Esbab-ı Mucibesi için bkz. EK 1.
38 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
kavuşmaktaydı.104 2056 sayılı Kanuna göre; banka tarafından buğday, borsalarda, borsa olmayan yerlerde pazar
yerlerinde, istasyonlarda doğrudan doğruya üreticiden satın alınacaktı. Banka, alacağı buğdayların bedellerini malın
Banka deposuna tesliminin hemen ardından hak sahiplerine nakden ödemek zorundaydı. Buğday alımları için Ziraat
Bankasınca açılacak kredinin miktarı ve buna hesap edilecek faizin oranı Bakanlar Kurulu ile banka arasında karar-
laştırılacaktı. Satın alınacak buğdayın elden çıkarılarak tasfiyesi neticesinde meydana gelecek yıllık bir milyon liraya
kadar zarar ve fazlası bütçeye konacak tahsisat ile hükûmet tarafından karşılanacaktı.105 Ancak bu şekilde bir milyon
olarak belirtilen buğday alım ve satımı ile ilgili zarar bütçesi kâfi gelmeyecek, Ziraat Bankası bütçesine birkaç yıl içinde
dört milyon lira daha ilave edilecekti.106 Banka böylece bu kanun gereğince buğday fiyatlarını koruma, belli bir taban
fiyat ile buğday alma, depo etme, iç ve dış piyasalara satma işleri ile görevlendirilmekteydi. Kanunun 2. maddesine
göre buğday alım, satım ve koruma şartlarıyla alım ve satış yerleri ile diğer hususlar Bakanlar Kurulu Kararıyla düzen-
lenecekti.107 Devletin hububat ticaretindeki kolu işlevini görecek olan banka bundan sonra müdahaleci ve destekleyici
bir kurum olarak güçlü bir alıcı sıfatıyla buğday fiyatlarını dengeleyici bir rol üstlendi.
Ziraat Vekâleti tarafından Kanunun ikinci maddesinin hükümlerini uygulamak üzere tanzim olunan 14 maddelik
ilk Buğday Talimatnamesi,108 05 Ağustos 1932 tarihinden geçerli olmak üzere Bakanlar Kurulunun 23.07.1932 tarihli
toplantısında kabul edildi. Bu talimatnamede satın alınacak buğdayların fiyatları, alım merkezleri, sevk ve muhafaza
mahalleri tespit olundu ve Ziraat Bankasına taşrada alım, satım, muhafaza ve idare hususlarının yerine getirilmesini
sağlamak için ihtiyaç ve lüzum nispetinde memur, eksper, bekçi, kantarcı ve işçi istihdam etmesi imkânı sağlandı.
Diğer taraftan banka, merkezde işlemlerin yerine getirilmesi amacıyla gerektiği kadar memur, muhasip, kâtip görev-
lendirebilecekti. Bu görev aynı zamanda mahsulün gerekli şartlarda saklanması ve korunmasını da içermekteydi. Bu
sebeple adı geçen talimatname ile “Ambarlarda yangına ve vesaiti nakliyede kazalara karşı ve esmanının (değerinin)
%5 fazlası ile sigorta ettirilmesi ve buğdayların hüsnü muhafazasına yönelik bütün tedbirleri almak, icap eden masraf-
ları yapmak” hususlarında bankaya yetki verilmekteydi.109
Talimatname’nin üçüncü maddesine göre, buğday alım ve satım işlerinde talimatnamede yazılı yetkilere sahip
olmak üzere, İktisat, Maliye, Ziraat ve Nafia Vekâletleri ile Ziraat Bankasının birer temsilcisinden oluşan ve Ziraat
Vekili’nin başkanlığında bir “Buğday Komitesi” oluşturuldu.110
2056 sayılı Kanunla Hükûmet namına Ziraat Bankasınca satın alınıp alım merkezlerindeki depolarda muhafaza
edilen buğdaylardan muhacirlere ve yardıma muhtaç çiftçilere mal olduğu fiyatla veya aynen tahsil olunmak üzere Ve-
killer Heyeti kararı ile 1 milyon liraya kadar zincirleme borçlandırma yoluyla ve iki yıl vadeli olmak üzere tohumluk ve
yemeklik olarak verilecekti. Vadesi gelen borcunu yine o yılın mahsulünün yetersiz olması dolayısıyla çiftçi ödeyeme-
yecek olursa Vekiller Heyeti kararıyla bu borç ertelenebilecekti. Ziraat Bankası sosyal yardım konularıyla da ilgili olan
çeşitli hububat yardımlarında da bulunmaktaydı. Nitekim banka tarafından 1936 tarih ve 3035 sayılı Kanun hükümleri
çerçevesinde 1935-1936 yıllarında 58.196 lira değerinde 996.976 kg buğday Kızılay’a bedelsiz olarak verildi.111
Ancak Kanunun uygulanması ile birtakım zorluklar ortaya çıkmaya başladı. Bir taraftan üreticiden ürününü satın
alarak desteklerken diğer taraftan da aşağıda daha geniş olarak bahsedileceği üzere silo ve ambar inşa etmesi ban-
kaya oldukça büyük bir mali yük getirdi. Gerek bu inşa gerekse Ziraat Bankasının piyasadan yaptığı buğday alım ve
satım uygulamasından ortaya çıkan görev zararının karşılanabilmesi amacıyla 01 Haziran 1934 tarihinden itibaren
geçerli olmak üzere 2466 sayılı ve 29.05.1934 tarihli “Buğday Koruma Karşılığı Kanunu” kabul edildi. Bu kanunla elde
edilecek gelir, Hazine tarafından “nâzım varidat hesabı” ile Ziraat Bankası tarafından açılan özel bir hesaba yatırıla-
caktı. Bu gelirle ürün alınması ve satılması ile ortaya çıkacak yıllık zararın karşılanması, ilmî konular ve tarım konuları
ile ilgili olarak Ziraat Bankası tarafından yapılmış ve yapılacak olan ikrazat borçları karşılanacaktı. Vergi yoluyla elde
edilecek olan gelir, genel bütçenin gelir kısmına alınacak ve bankanın buğday satışı zararları da genel bütçeden
104 Kolaç, a.g.m., s.8.
105 Atasagun, a.g.e., s.304.
106 Ezel, a.g.e., 492-493. Ancak Banka 1937 yılında kadar, bir özel tarım kredileri kuruluşu olmaktan çok bir ticaret bankası gibi çalıştı.
1923-1940 arasında, bankasın sağladığı toplam kredilerin %60’ı ile %80’i arasında değişen bir bölümü ticari kredilere ayrıldı.
107 Atasagun, a.g.e., s.301-313.
108 13204 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve Buna Bağlı Ziraat Bankası Buğday Talimatnamesi ile 2056 Sayılı Kanun Çerçevesinde Ziraat
Vekâletinin vilayetlere Gönderdiği Tamim. EK 2.
109 Bilsay Kuruç, Belgelerle Türkiye İktisat Politikası (1929-1933), A.Ü.SBF Yayınları, Ankara 1988, Cilt I, s.355.
110 Atasagun, a.g.e., s.305.
111 Atasagun, a.g.e.,s.311.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 39
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
karşılanacaktı.112 1935 Muvazene-i Umumiye Kanununun 17’nci maddesine göre 1934-1935 yıllarında toplanan bu
verginin 3,5 milyon lirası ilmî, ziraî ve iktisadî harcamaların yanı sıra muhacir iskânına tahsis edilmişti. 1936 yılında
bu vergiden toplanan meblağdan harcanamayan 500 bin liranın 1936 yılında da aynı şekilde kullanıldığı anlaşılmak-
tadır.113
Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi, buğdayın büyük miktarlarda işlenerek tüketildiği un fabrikalarında, vals ve elek
sistemi olan değirmenlerde üretilen veya yabancı ülkelerden getirilen her türlü buğday ve çavdar ürünlerinden (un,
şehriye, bisküvi ve irmik) alınmaktaydı. Böylece bu vergiyi nitelikli un fabrikası ve değirmenden un satın alan veya
buğdayını un yaptıran fabrika ve değirmen müşterileri olan şehir veya kasaba halkı, fırıncı, çiftçi, tüccar, özel ve tüzel
kişiler, un fabrikası ve değirmen sahipleri ödemekteydiler. Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi’nin tahsil edilmesi için
Maliye Vekâletine bağlı olarak “Buğdayı Koruma Teşkilatı” oluşturulmuştu.114
Bu Kanunun birinci, dördüncü ve dokuzuncu maddeleri aynı sene içinde kabul olunan 2643 sayılı Kanunla değiş-
tirildi. Bu kanunla un ve unlu mamullerin satışına getirilen bir tüketim vergisi niteliğinde olan Buğday Koruma Kanunu,
buğday üretimi ve üreticisinin desteklenmesi ve ürünün kıymetlendirilmesi için yapılan devlet girişimlerine malî bir fon
oluşturmaktaydı. Kanunla alınması kararlaştırılan Buğday Koruma Karşılığı Vergisi’nden elde edilecek gelirin, Hazine
tarafından “nâzım varidat hesabı”na ve Ziraat Bankası tarafından özel bir hesaba kaydedilmesi öngörülmekteydi. Ay-
rıca üreticiden satın alınacak buğdaydan ortaya çıkacak zararla birlikte ilmî ve ziraî konular için Ziraat Bankasından
yapılmış ve yapılacak ikrazat borçlarının ödenmesine tahsis edilmesi esası kabul edilmiştir.
Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi tahsilatı bilahare tamamen bütçenin gelir kısmına alınacak, buğday satışı za-
rarları ise genel bütçeden karşılanacaktı. 2056 sayılı Kanunun 2. maddesine göre buğday alım, satım ve muhafaza
şartlarıyla alım ve satış mahalleri ve bununla ilgili diğer hususlar Bakanlar Kurulu Kararı ile tanzim ve tayin olunacaktı.
23.07.1932 tarihli ve 13204 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile o yıla ait alım, satım, saklama, istihdam gibi hususları
belirleyen ve 2056 sayılı Kanunun 2’nci maddesinin uygulanmasına ait esaslar, çıkarılan “buğday talimatnamesi”nde
açık olarak ortaya konuldu. 13204 sayılı Kararnameye ekli bu Talimatname’nin 2’nci maddesinde; “Bu fiyatlar normal
sert ve yumuşak buğdaylar için olup kalite farkı ve ecnebi maddeler, çavdar vs. payı olarak tenzili icap eden miktarlar,
mahalli borsa veya pazardaki teamül ve usuller dairesinde tespit olunur” ifadesi yer almaktaydı. Bu ifade, hububat
fiyatlarının alım merkezleri ve çevresinde düşük kalmasında ve dolayısıyla banka alım miktarının da istenildiği kadar
gerçekleşmemesinde etkili oldu.115
Bu Kararname ile 1932 - 1933 senesi kampanyasında banka tarafından 12 bölgede alım merkezi açılarak yukarı-
da belirtilen Talimatname esasları dâhilinde buğday alımlarına başlandı. Bu çerçevede Ziraat Bankası önemli buğday
üretim merkezleri olan Ankara, Polatlı, Eskişehir, Akşehir, Tekirdağ, Konya, Balıkesir, Denizli, Yozgat, Sivas, Kütah-
ya ve Adana’da buğday alımları yapmaya başladı.116 Ancak ilk etapta Ziraat Bankasının 1932 ve 1933 yıllarında İç
Anadolu’da 14 merkezde yaptığı alımlar, Anadolu’da geniş yankı bulmadı.117 Hükûmetçe “Ziraat Bankasına Mubayaa
Ettirilecek Buğday Hakkındaki Kanun” ve bu kanunun uygulanmasını sağlamak üzere çıkarılan kararname ve genel-
gelerle yapılan düzenlemeler, buğday fiyatlarının çiftçinin beklediği oranlarda yükselmesini sağlayamadı. Dönemin
şartlarında nakliye imkânlarının kısıtlı olması sebebiyle ancak bu merkezlere yakın olan yerlerdeki üreticiler bundan
faydalanabildi. Üstelik elinde parası olan zahire tüccarları fiyatların çok düşük olduğu yerlerden buğday alarak destek-
leme fiyatı ile alım yapan Ziraat Bankası alım merkezlerine satarak buradan kâr elde etti.118
Alımlar, buğday içinde bulunan çavdar ve diğer yabancı maddelerin bu talimata göre fiyatının düşürülmesi sebe-
biyle kararname ile belirlenmiş olan 5,50 kuruşluk taban fiyatının altına düştü. Banka alımlarında 3,40 ve 3,50 gibi fi-
yatlar ortaya çıktı. Alım merkezlerinin olmadığı yerlerde ise durum daha da vahim oldu ve 3 - 2,50 - 2 kuruş gibi olduk-
112 Atasagun, a.g.e., s.301-302.
113 Başbakanlık Yüksek Murakabe Heyeti, Toprak Mahsulleri Ofisi 1938 Yılı Faaliyet Raporu, s.3.
114 Kolaç, a.g.m., s.668; II. Dünya Savaşı konjonktüründe devletin hububat ürününe ilk el koyma döneminin başlangıcı olan Haziran 1941
yılını takip eden 24 Kânunuevvel 1941 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi 4159 sayılı “Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi’nin Kaldırılmasına
Dair Kanun”u kabul ederek, 2466 değişik 2643, 2820 ve 3767 sayılı Buğdayı Koruma Karşılığı Vergisi Kanunlarını yürürlükten kaldırmıştır. Aynı
zamanda bu amaçla Maliye Bakanlığında oluşturulan Buğday Koruma Teşkilatı da kaldırıldı. Düstur, Cilt: 23, s.112.
115 Kolaç, a.g.m., s. 666.
116 Kolaç, a.g.m., s.8.
117 Atasagun, a.g.e., s.301-313.
118 Tezel, a.g.e., s.488-489.
40 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
ça düşük fiyatlar geçerli oldu. Hükûmetin, Ziraat Bankası kanalı ile alımlarında 1932 Ağustos ayında uyguladığı taban
fiyatlar, serbest hububat piyasa ve borsalarında geçerli fiyatlara yakındı. Ancak bankanın alım merkezlerinden diğer
bölgelere naklettiği buğdayın ulaşım giderleri ile aracıların mevcudiyeti ürünün fiyatının düşük kalmasına sebebiyet
verdi. Borsada buğday ortalama olarak 4,77 kuruş üzerinden işlem görmesine rağmen üreticinin eline geçen net fiyat
3 kuruş gibi oldukça düşük bir rakam olarak kaldı. Netice itibarıyla ilgili kanun ve Bakanlar Kurulu Kararları çerçeve-
sinde hedeflenen çiftçinin desteklenmesi ve ürünün kıymetlendirilmesi hedefinde arzu edilen başarıya ulaşılamadı.119
Diğer taraftan kanunla asıl amaçlananın düşük olan buğday fiyatını korumak ve piyasayı düzenlemek olduğun-
dan ürünün fiyatının yükselmesine de çok önem verilmemişti. Piyasada bu şekilde üstlenilen üretimin korunması rolü
ile üretimin canlanması ancak kısmi olarak sağlanabildi. Devletin buğday üretimine bu şekilde destek vermesi buğday
tarımına olan ilgiyi artırdı. Ayrıca üretici ürününü pazarlarken piyasadaki acımasız tüccar istismarından kısmen kurta-
rıldı. Devletin bu şekilde piyasaya müdahil olması, ilk etapta tarım kesiminde şüpheyle karşılanmasına rağmen daha
sonra bu şüphe ortadan kalktı ve bankaya olan mesafeli yaklaşım yerini güvene bıraktı. Böylece alım merkezi olma-
yan bölgelerdeki çiftçiler de Hükûmete müracaat ederek kendi bölgelerinde de alım merkezi açılmasını talep etmeye
başladılar. Bunun en önemli sebeplerinden biri, bankanın ürün bedellerini peşin ödemesiydi.120
Ziraat Bankasının Bakanlar Kurulu Kararına istinaden açtığı alım merkezi sayısı senelik ihtiyaca göre belirlen-
mişti. 1932 - 1933 kampanya döneminde 14 yerde alım merkezi faaliyete geçirildiği hâlde bu merkezlerin sayısı 1933
- 34 senesinde 23’e, 1934 - 35 senesinde 74’e ve 1935 - 36 senesinde de 85’e çıkarılmıştır. Bu merkezler piyasadan
satın alınan buğdayın %56’sını aldı. İlk alımların piyasada etkili olmaması, diğer bölgelerdeki çiftçilerin yoğun talebi
ve hükûmete yapılan müracaat üzerine 1933 yılında Afyonkarahisar, Konya Ereğlisi, Çerikli, Dinar, Uzunköprü, Zile,
Şefaatli ve Şarkışla’da olmak üzere yeni alım merkezleri açıldı. 1936-37 senesinde faaliyetine lüzum görülmeyen bazı
merkezler (15 tane) kapatılarak mubayaa merkezlerinin sayısı 70’e indirildi.
Yıllar Alım Merkezi (Adet)
1932 - 1933 14
1933 - 1934 23
1934 - 1935 74
1935 - 1936 85
1936 - 1937 70
Tablo 3 : Ziraat Bankası Alım Merkezleri Sayısı121
1933-34 dönemi alım kampanyası için 31.07.1933 tarih ve 14757 sayılı Kararname ile 13 maddelik yeni bir
talimatname kabul edildi. Bu ikinci talimatnamede birinci talimatnamenin bazı hükümleri değiştirildi. Değişen hüküm-
ler arasında, Banka tarafından alınacak buğdaylarda aranılan vasıflar, alım fiyatları, yeni açılacak alım merkezleri
bulunmaktaydı. Yeni talimatnameye göre Buğday Komitesi’nin vazifeleri 2303 sayılı Silo ve Ambar Kanununa göre
kurulacak olan Silo Komisyonu tarafından görülecekti.122 Banka ilk alıma başladığı kampanya döneminden bir sonraki
dönemde yani 1933-1934 döneminde alımlarını neredeyse 7 kat artırmış ve piyasada bir varlık göstermişti. Bu dönem
üretimde oldukça verimli bir dönem oldu. Arzın bolluğu yüzünden fiyatın düşmemesi için gayret sarf eden hükûmetin
hassasiyeti ile Banka böyle büyük bir alım yapmak durumunda kaldı.
1934-35 dönemi kampanyası için 12.07.1934 tarihli bir kararname ile Üçüncü Buğday Talimatnamesi kabul edil-
di. Bu talimatname banka tarafından satın alınacak buğdaylarda aranılacak özelliklerle alım fiyatlarını yeniden tespit
etti ve farklı yerlerde yeni alım merkezlerinin açılmasını sağladı. 1935-36 alım dönemi ile ilgili olarak ise 26.06.1935
tarih ve 2/2880 sayılı Kararname ile Dördüncü Buğday Talimatnamesi kabul edildi. Bu Talimatname ile değiştirilen
esaslar bankaca alınacak buğdaylarda aranılacak vasıflara, alım fiyatlarına ve yeni açılacak alım merkezlerine aitti.
1936-37 dönemi kampanyası için yeni bir talimatname düzenlenmesine gerek görülmedi. 1935-36 dönemi ise rekolte
119 Kolaç, a.g.m., s.666.
120 Kolaç, a.g.m., s.665.
121 Atasağun, a.g.e., s.307.
122 Atasagun, a.g.e., ss.301-313.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 41
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
açısından bir önceki dönem kadar verimli olmamış, bu da bankanın piyasaya müdahalesini gerekli hâle getirmediğin-
den toplam alım miktarı önceki yıla göre oldukça düşük kaldı. Ancak 27.01.1937 tarih ve 2/5908 sayılı Kararname ile
hükûmetçe Ziraat Bankasına alımı yaptırılacak buğday hakkındaki 26.06.1935 tarihli dördüncü talimatnamenin birinci
ve ikinci maddeleri değiştirildi. Bu değişiklik sadece alım yapılacak buğdaylarda aranılacak vasıflara ve alım fiyatları-
na temas etmektedir.123
Ziraat Bankası, gerçekleştirdiği alım ve satım miktarları, yaptığı buğday stoku ve buğday işi ile ilgili nakdi vaziyeti
gösteren ayrıntılı bir hesap pusulasını tanzim ederek Buğday Komitesi’ne vermekle yükümlü idi. Bunun yanı sıra
yeni alımlara başlamadan önce buğday işlerinde bir önceki alım dönemine ait bilançoyu da hazırlayarak ilgili yerlere
onaylanmak üzere vermek durumundaydı. Bilançonun hesap devresi ise Temmuz sonu ile Ağustos başı olarak belir-
lenmişti.124
Çıkarılan kararnamelerle yapılan düzenlemeler, hükûmetin banka eliyle yapılan destekleme alımları ile başta
amaçlanan olumlu düzeye ulaşmasında etkili oldu.125 Banka bu işlemleri yürütürken Ziraat Vekâleti ile koordineli bir
şekilde çalıştı.
Muhtelif senelerde Bakanlar Kurulu tarafından kabul olunan buğday talimatnamelerinde tespit olunan buğday
fiyatları şöyleydi:
Yıllar Alım Fiyatı Alım Miktarı Tutar
(Okka/Kuruş) (Okka-Kg) (TL)
1932-33 *(Okkası) 5,5 22.476.000 921.255,00
1933-34 (Okkası) 5-5,5 159.365.000 5.899.955,00
1934-35 (Kilosu) 3,80-4,25 124.867.000 4.393.676,00
1935-36 (Kilosu) 3,80- 4,25
1936-37 (Kilosu) 3,80- 4,25 22.253.000 906.225,00
1937-38 (Kilosu) 4,80 110.565.000 4.991.540,00
Toplam 101.867.000 4.939.628,00
22.052.279,00
Tablo 4 : Ziraat Bankası Buğday Alım Fiyatları, Alım Toplamı ve Ödenen Toplam Fiyat126
(*Osmanlı İmparatorluğu döneminde kullanılan hacım ölçüsü. Bir okka 1,282 kg karşılık gelmektedir.)
Rakamlardan da anlaşılacağı üzere Ziraat Bankasının 10 Ağustos 1932 tarihinden, Toprak Mahsulleri Ofisi’nin
kuruluşuna yani 13 Temmuz 1938’e kadar geçen 6 yıl boyunca yaptığı buğday işlemleri, buğday fiyatlarını koruma
konusunda kısmen etkili olabildi ve umulduğu kadar olmasa da bazı olumlu sonuçlar elde edildi. 6 yılda toplamda 540
bin tona ulaşan alımlar üretime göre büyük sayılamaz. Ancak bu faaliyetler üreticiye moral değer aşılaması ile piya-
sada bir varlık göstermesi açısından önemli oldu. Bütün bunlara rağmen dünya buğday fiyatlarının da etkisiyle 1929
fiyatları hiçbir zaman yakalanamadı. Ancak alım merkezlerinin sayısının artırılması, buğday fiyatlarında bir istikrar
sağlanması ile çiftçilerin yeni açılan bu alım merkezlerine ilgisinin artması hububat piyasasında bu politikanın olumlu
algılandığını gösteren emarelerdir. Bu dönemde kamuoyunda buğdayın korunması hakkında bir yasanın çıkacağının
duyulması üzerine, buğday piyasalarında kısa bir süre de olsa fiyatların yükseldiği görülmüştür. Bu duyumları alan
değirmenciler ve bazı büyük tacirler buğday fiyatlarının yükselmesi ihtimalini dikkate alarak bu durumdan yararlanmak
123 Ziraat Bankasının mübayaa ettiği buğdaylarda aradığı vasıfların ve verdiği fiyatın 1937 senesi kararnamesinde yapılan tadile göre
aldığı şekil şöyledir: % 3’ten fazla çavdarı ve 3’ten fazla ecnebi maddesi olmayanların kilosu 3.80 kuruş; % 2’den fazla çavdar ve % 2’den fazla
ecnebi maddeleri olmayıp hektolitresi 76’dan yukarı bulunan buğdayların kilosu 4.25 kuruştur. Ancak Ziraat Vekili icabında bu fiyatlar üzerinde
(kendisine ayrıca bildirilecek esaslar dairesinde) değişiklik yapmaya salahiyettardır. Satın alınabilmek şartları ile kalite farkı, ecnebi maddeler,
çavdar vesaire payı olarak alım fiyatlarından tenzili lazım gelen miktarlar komisyonca tespit olunmaktadır. Atasagun, a.g.e., s.306.
124 Atasagun, a.g.e., s.306.
125 Tezel, a.g.e., s.489.
126 Atasagun, a.g.e., s.307.
42 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
için buğday toplamaya başladılar. Ellerinde buğday bulunan tüccarlar ise fiyatları 7 kuruştan birden 9,5 kuruşa yük-
selttiler. Bu fiyat yükselmesi İstanbul’da bir hafta devam eden bir ekmek buhranına dahi neden oldu.127
Yıllar İç Satış Miktarı Dış Satış Satış Miktarı Satış Tutarı
(kg) (kg) (kg) (TL)
1932-33 9.297.987 9.297.987 422,323
1933-34 37.170.954 14.571.681 51.742.635 1.986.514
1934-35 75.414.589 69.983.118 145.397.707 6.555.144
1935-36 59.683.701 59.683.701 3.473.986
1936-37 15.126.618 66.691.088 4.805.186
1937-38 78.596.847 51.564.470 119.426.586 6.330.110
Toplam 275.290.696 40.829.739 452.239.704 23.151.362
176.949.008
Tablo 5 : 1933-1938 Yılları Arasında Ziraat Bankası Tarafından Gerçekleştirilen
Buğday İç ve Dış Satış Miktarları ile Tutarları128
Tablo 5’ten de anlaşılacağı üzere 1932-1938 yılları arasında Ziraat Bankası yaptığı toplam 452.239.704 kilogramlık
satışın 176.949.008 kilogramını ihraç ederek dönemin büyük ihtiyacı olan döviz girdisini sağladı. Buğday ticaretinde devlet
eliyle düzenleme görevini kısa bir süre de olsa sürdürmeyi başardı. Bu durum ileride devletin hububat piyasasına müdaha-
lesi konusunda daha geniş adımlar atmasında etkili olacaktır.
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin Kuruluşu ve Ziraat Bankasından Devralınan
Görev
Atatürk’ün direktifleri ile ana hatları çizilen tarım politikası, 25 Kasım 1937’de işbaşına gelen Celal Bayar Hükûmeti
tarafından uygulamaya konuldu. Dokuzuncu Cumhuriyet Hükûmeti olarak görev yapan Bayar hükûmetinin önceki hükûmet
programlarına göre daha liberal bir yapı arz eden programında,129 tarım politikalarının genel çerçevesi çizildikten sonra hu-
bubat/buğday için yapılması planlanan buğday fiyatının düşürülmemesi ve böylece hem üretici hem de tüketiciyi korumak
için gerekli önlemlerin alınması vurgulanmaktaydı. Özellikle silo ve ambar yapımının stok için önemli olduğu da programda
belirtilmişti.130
Ayrıca demiryolu ağının iç pazar bütünlüğünü sağlayabilmesi için iç kesimlere sokulması gerektiğini, bu sebeple ka-
rayolu şebekesindeki inşa sürecinin hızlandırılarak bu iki ağın birleştirilmesi üzerinde durulmaktaydı. Bunun yanı sıra de-
miryolu istasyonlarının yakın çevresinde tamamlayıcı depo tesisatlarının yapılması da öngörülmekteydi.131 Ulaşım önceliği
olarak bugüne kadar daha çok demiryollarının öncelik olarak alındığını, ancak bu hatların ülkedeki ulaşım meselesini hal-
ledemediği programda ortaya konmaktadır. Bu şekilde karayollarının da dâhil edilmesiyle demiryolu ile karayolu hatları
arasında kurulacak bağlantılar sayesinde oluşacak iyi bir ulaşım ağı, ülkedeki mal alım-satımını yani ticareti güçlendirecek
bir etki oluşturacaktır.
Bayar, kendisinden boşalan İktisat Bakanlığı koltuğuna yakın arkadaşı olan Şakir Kesebir’i, Ziraat Vekâletine ise Faik
Kurtoğlu’nu getirdi.132 Bu dönemde halen bir tarım ülkesi olan Türkiye’de toprak mahsullerinin ülkedeki sermaye birikim sü-
recine oldukça büyük etkisi bulunmaktaydı. Bu etki bir taraftan tarım ürünlerinin ticareti üzerine teşekkül eden ticari sermaye
ya da kent merkezlerinde yaşayan halkın ucuza beslenmesi, diğer taraftan da yine kent merkezindeki işgücünün temel gıda
maddesinin daha ucuza mal edilerek maliyet girdilerini azaltılması yoluyla gerçekleşmekteydi. Yani bu çerçevede devlet bir
127 Afşar, a.g.t., s.191.
128 Atasagun, a.g.e., s.308
129 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: V, C.XX, TBMM Matbaası, Ankara 1937.
130 Sağlam, a.g.t., s.143.
131 Sağlam, a.g.t., s.181-182.
132 Kazım Öztürk, a.g.e. s.176. I. Bayar Hükûmeti 11.11.1938’e kadar devam etti.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 43
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
taraftan sayısı oldukça büyük rakamlara ulaşan tarım üreticisini ezdirmemek, diğer taraftan beslenmesi büyük bir ağırlıkta
hububat ve bilhassa ekmeğe bağlı olan yaklaşık 15 milyon tüketici nüfusun bulunduğu kitleyi mağdur etmemek gibi denge-
lenmesi oldukça zor bir görevi yürütmeye çalışmaktaydı.
Hububat piyasasında oluşturulmaya çalışılan bu denge yukarıda ayrıntıları verildiği üzere önce 1932’de Ziraat Bankası
Buğday Masası Şefliği aracılığı ile kısmen de olsa gerçekleştirilmeye çalışılmıştı. Ancak Ziraat Bankasının ana hizmetleri ile
pek uyuşmayacak olan ve banka için oldukça tali bir görev olan hububat alımı ve satımını içeren ticareti ve bunun stoklan-
ması şeklindeki aslında tali olarak yürütülemeyecek kadar geniş, uzmanlık isteyen ve farklı bir faaliyet alanı olduğu zamanla
ortaya çıkmıştı. Zaten bu görev Ziraat Bankasını da zorlayacak ve oldukça büyük problemlerle uğraşmak zorunda bıraka-
caktı. Bu şekilde ortaya konulan uygulama ile birçok aksaklıklar yaşandığı gibi bilhassa devletin bu müdahaleden beklediği
faydalar da tam olarak sağlanamamıştı. Bir bankanın imkânları çerçevesinde yaptığı hububat ticareti her ne kadar başarılı
sayılsa dahi bu işten yönetimin beklediği daha geniş ekonomik faydalar ile hububat piyasasını tamamen düzenlemekten ve
iaşeye müdahale hususunu çözmekten uzak kalmıştı.
Böylece 1932’den 1937 yılına kadar geçen süre içerisinde hububatın ticari yönden desteklenmesi ve devlet müdaha-
lesi bankanın Buğday Masası Şefliğinin faaliyetleri ile sınırlı kalmıştı. Geçen süreç içerisinde bu şefliğin yürüttüğü kamu
hizmetine olan ihtiyaç bitmemiş aksine daha da geniş şekilde sürdürülmesi söz konusu olmuştu. Çünkü 1932’den itibaren
hububatın stratejik önemi zaman geçtikçe daha da artmıştı. Türkiye 1933-1938 arasını kapsayan I. Sanayi Planı döneminde
büyük bir sanayileşme hamlesi gerçekleştirmesine rağmen ekonomisi halen büyük oranda tarıma bağlıydı. Nüfusun büyük
çoğunluğu da henüz kırsalda yaşamaktaydı.
Hububatın devlet açısından, iaşe, sanayi ve iktisat gibi alanlar için büyük bir önemi bulunmaktaydı. Nitekim Atatürk’ün
1938 yılında Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi yayınında çıkan, “Millî iaşeyi korumak, millî sanayiyi doyurmak ve millî iktisa-
dın kuruluşu için lazım olan döviz getiri kaynak oluşturmak gereklidir” şeklindeki sözleri yönetimin konuya hangi açılardan
baktığını ortaya koymaktadır.133
Bu dönemde ülkedeki tarım sektörü millî iaşeyi karşılayan, sanayiye kaynak aktaran ve dış ticaret gelirlerinde sürekliliği
sağlayıcı bir faktör olarak millî ekonominin genel çerçevesi içerisinde hâlen çok önemli ve belirleyici bir faktördü. Ülkenin
döviz gelirinin tarım ürünleri ihracatına bağlanmış olması bunun en önemli göstergesidir. Ayrıca bu metinde vurgulanan
diğer bir yön ise Ziraat Bankasıyla kontrol altına alınmaya çalışılan ‘Millî iaşenin’ daha da güçlendirilerek sürdürülmesi ve
müstakil bir hizmet hâline dönüştürülmesi yönündeki iradenin ortaya konulmuş olmasıdır.134
Nitekim Mustafa Kemal Atatürk, 01.11.1937 tarihindeki Nutku’nda, “mahsullerimizin ayrı ayrı her birinde, miktarını ar-
tırmak, kalitesini yükseltmek, istihsal masraflarını azaltmak, hastalık ve düşmanlarıyla uğraşmak için gereken teknik ve ka-
nuni her tedbir, vakit geçirilmeden alınmalıdır’’ şeklindeki sözleriyle durumu ortaya koymakta ve aynı zamanda bu hususta
harekete geçilmesi talimatını vermekteydi.135
Bayar Hükûmeti programını bu direktif doğrultusunda oluşturarak, genel olarak tarım politikasının çerçevesi çizildikten
sonra buğday fiyatını belli bir seviyenin altına düşürülmeyerek hem üretici hem de tüketiciyi korumak için gerekli önlemlerin
alınması ile silo ve ambar yapımının stok için önemli olduğu ortaya kondu.136
Bu düşüncelerin etkisi ile hububatın ticareti işi Ziraat Bankasının yürüttüğü gibi tali bir hizmet olarak değil, tek elden
müstakil ve bu konuda uzman bir kurum tarafından yürütülmesi fikri güç kazandı. Böylece 3460 sayılı Kanunun işaret ettiği
şekilde Toprak Mahsulleri Ofisi kurulması çalışmalarına I.Bayar Hükûmeti döneminde başlandı ve Ofis bu dönemde resmen
kurularak faaliyetlerine başladı. Bayar Hükûmeti, iktisadî programında topraksız köylü bırakmamak, teknik ve rasyonel ta-
rımın geliştirilmesi sağlanarak her Türk köylüsünü toprak sahibi yapmayı hedeflemişti. Ayrıca ziraat bölgelerini kendi özel-
liklerine göre dikkate alarak hususi tedbirler alınması, köylüler için pulluk ve traktör gibi modern ziraat aletlerinin kullanımını
yaygınlaştırması, kaliteli ve ucuz ürün elde etme çabasını artırma, çiftçinin örgütlenmesiyle üretecekleri ürünlerin ticarete
elverişli tipler hâline getirilmesini sağlama, çiftçi okullarının açılması, az çeşit çok üretim yapılmasını sağlama yönünde ça-
balar sarf edilmesi de öngörülmekteydi.137
133 M. Ali Sağlam, “Haydarpaşa’dan Anadolu’ya: Ulusun ‘Kıtlık’ Endişesi ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nin İşlevleri”, Mimar Sinan Güzel
Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 8, Sonbahar 2013, ss.153-169, s. 158.
134 Sağlam, a.g.t., s.144.
135 Sağlam, a.g.t., s.144.
136 Atatürk’ün 01.11.1937 Direktif Nutku, Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi Yayını, Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, Ankara:Devlet
Basımevi, 1938, s.288’den aktaran Sağlam, a.g.t., s.143.
137 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: V, C.XX, TBMM Matbaası, Ankara 1937, s.10; Hükûmet programlarının tam metinleri için bkz: İsmail
44 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
1932’den beri tarım alanında devletin Ziraat Bankası eliyle alıcı konumunda bulunması yönünde oluşan statükonun
korunması yanında daha da güçlendirilmesi gibi bir durum ortaya çıktı. Bu güçlendirme öncelikle buğday üretiminin artma-
sında katkısının bulunması ve bu artışın da devlet tarafından olumlu bulunmasına bağlanabilir. Daha fazla üretim demek
çiftçinin cebine daha çok paranın girmesi, bu durumun da Türkiye’de sayısal açıdan en büyük kesimini oluşturan bu grubun
memnuniyetinin artması demek olacaktı. Bu durum yönetimin tarım ve hububat ticaretinin daha kuvvetli bir şekilde devlet
müdahalesine tabi tutulmasının kurumsallaştırılması eğilimini beraberinde getirmişti. Böylece hububat ticaretinde palyatif
olanlar yerine daha kalıcı ve daha uzun vadeli tedbirler alınabilmesinin yolu açılmaktaydı.138
Diğer önemli bir faktör ise 1938 yılında yeni ve büyük bir savaşın belirtilerinin ortaya çıkmış olmasıydı. Bütün bunlar
devletin hububat üzerindeki müdahalesini artıracak önemli sebeplerdir. Devletin ülke için önemi oldukça büyük olan hubu-
bat piyasasını kontrol etme hususundaki ihtiyacının daha da hissedildiği bir döneme gelinmişti. Bu koşullar hububat piya-
sasına müdahalenin Ziraat Bankasında Buğday Masası Şefliği adı altında yürütülebilmesini imkânsız kılacak ve yine söz
konusu müdahalenin, işi sadece bu olacak bir kurumla sürdürülmesini zorunlu hâle getirecektir.
TMO’nun Meclise sevk edilen kanun taslağına göre, Ofis’in buğdaya ait görevleri, “iç ve dış piyasalarda alım-satım yap-
mak, sürüm pazarları arayıp bulmak, buğday fiyatlarının tüketici halkı zorlayacak şekilde yükselmesine meydan vermemek,
iç piyasaları düzenlemek için tüketim yerlerinde belirli fiyatlara buğday satmak, ilgililerle doğrudan doğruya temas ederek
buğdayı sınırlı türlere dönüştürme ve ticari amaçlara göre standart tiplere varabilmek için tedbirler almaktır” olarak belirlen-
di. Ayrıca Ofis gerekli göreceği yerlerde un ve ekmek fabrikaları tesis edecek yahut satın alıp işletecek ve her türlü un ve
ürünlerin ticareti ile uğraşacaktı. Yeni kanunla silolar Ofis’e devredilmekteydi. Bundan başka ham afyon ile morfin satış ve
imali tekeli Ofis’e bırakılmaktaydı. Ofis’in morfin imali için Ankara’da bir fabrika kurması düşünülmüş ve Ofis’in Sermayesi
ise 17 milyon lira olarak tespit edilmişti.139
Ofis’in kuruluşuna temel teşkil eden 3460 sayılı Kanun Haziran 1938 tarihinde çıkarılmıştı.140 Bu kanunla devlet, hubu-
bat ticareti ve piyasasında devamlı bir şekilde etkili olabilmek amacıyla yeni bir kurum teşkil edileceğini ortaya koymaktay-
dı.141
Yasa Tasarısı, Gerekçesi, Encümen Mazbataları ve TBMM Görüşmeleri
Kanun tasarısı Maliye, Ziraat ve Bütçe Encümenlerinde görüşüldü. Bunlardan biri olan İktisad Encümeni Ofis’in ku-
rulması yönündeki mecburiyeti de gözeterek üzerinde küçük değişiklikler yaparak tasarıya onay verdi. Daha sonra tasarı
Ziraat Encümenine havale edildi.
Ziraat Encümeni mazbatası İcra Vekilleri Heyeti’nin 05.07.1938 tarihli toplantısında Meclise arzı kararlaştırılan ve en-
cümene gönderilen toprak mahsulleri ofisi kanun lâyihası encümende okunup görüşüldü. “Hububat ve özellikle buğday
işlerinin düzene konulması yolunda alınacak tedbirlerden memleket ekonomisi ve dolayısıyla köylü büyük fayda görecek-
tir. Bugüne kadar alınan tedbirlerden büyük faydalar görülmüş olup Ofis’in kurulmasını encümen de yerinde bulmaktadır.
Encümen bilhassa haşhaş ziraatı hakkında kanun hükümlerinin mutlak olmasına ve haşhaş bitkisinin ne tohum ve ne de
afyon üretimine yaramayan ve ev ve bahçelerde süs için ekilen çeşitleri de bulunduğundan ileride herhangi bir karışıklığa
mahal bırakmamak üzere 24’üncü maddeye bazı hükümler koydu ve maddenin genel manası da açıklandı. Encümen diğer
maddelerde de bazı ufak değişiklikler yapılmak suretiyle lâyihayı kabul etti. Ancak Ofis’e verilen toprak mahsulleri adının
çok genel olduğu düşünülmekte ise de birinci madde ile hangi ürünlerin iştigal konusu olduğu tespit edilmek suretiyle Ofis’in
iştigal konuları daha kesin bir duruma getirildiğinden encümen bu ad üzerinde fazla durmadı. Encümen, Afyon İnhisarı
Kanununu da içine alan bu teşekkülde bundan böyle yalnız tohumdan istifadeye sınırlı kalmak şartıyla haşhaş ziraatının
genişletilmesi ve bu suretle yağını tüketmeye alışmış köylülerin ihtiyacının karşılanması ve bu hususta bir an evvel uygula-
maya geçilmesi” temennisinde bulundu.142
Arar, Hükûmet Programları (1920–1965), Belgeler ve Araştırmalar Dizisi, Neşriyat Basımevi, İstanbul 1968.
138 Sağlam, a.g.e., s.145.
139 Akşam, 9 Mayıs 1938, s.2.
140 Resmi Gazete, Kanun No: 3460, Kabul Tarihi 17.06.1938, Yayın Tarihi: 04.07.1938. EK 3.
141 M. Ali Sağlam, İkinci Dünya Savaşı Boyunca Toprak Mahsulleri Ofisi Üzerinden Cumhuriyet’in Hububat İaşesi Politikaları (1938-1945),
T.C. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Tarihi Bilimdalı Doktora Tezi, İstanbul 2013, s.146-147.
142 Öneriyi verenler şunlardı: Ziraat Encümeni Reisi Edirne F. Kaltakkıran, Manisa K. Karaosman, Seyhan Tevfik Tarman, Kırşehir A.
Esen, Bursa Şekibe İnsel M. M., Manisa Taşar Özey, Kastamonu Tahsin Coşkan, Ankara H. Çırpan, Konya C. Tekin Kâtib, Bolu Mitat Dağdemir,
Sivas İsmail Uğur, Seyhan Ö. Biçer.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 45
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
İktisat Encümeni mazbatasında buğday, hububat, haşhaş, afyon üretimi konularındaki TMO yasa tasarısı gerekçe-
sinde yer alan, söz konusu olanaklarının ulusal ve uluslararası önemine ilişkin vurgunun benimsendiği belirtilerek yapılan
değişikliklerle kabul edildi. Bu değişikliklerin başlıca olanlarına burada değinmek yararlı olacaktır:
Yabancı ülkelerden buğday ithali Bakanlar Kurulunun karar ve iznine bağlı olacağından, bu kayıt çıkarıldı. Un ve ekmek
fabrikalarının TMO tarafından kurulması ve işletilmesi İktisat Vekâletinin onayına bağlandı ve bu kayıt maddeye eklendi.
Silo tabirinin ambarları da içereceği yönünde bir fıkra eklendi.
Sirküler yayımına ilişkin madde gereksiz görülerek çıkarıldı. Ordu ve diğer devlet dairelerinin ve kuruluşlarının gerek-
sinimlerini, durum uygun oldukça, TMO’dan sağlamalarını emreden hüküm çok önemli ve gerekli bulunarak güçlendirildi.
Bu bağlamda, Ofis işlerinin devlet dairesi ve kurumlarının artırma, eksiltme, ihale kanunu kayıtlarından ayrı tutulması
hükmü eklendi. Ziraat Bankasının yardımlarının sağlanmasına ilişkin hüküm, gerektiğinde kolaylıkla uygulanabileceğinden
çıkarıldı. İlginç bir değişiklik yine afyon konusundadır. El konulan afyonların imha edilmesi zorunluluğunun konulmasında
yarar görülmemiş; hatta bazı ekonomik yararların ölmesi, ortadan kalkması, kaybı olasılığı nedeniyle imha kaydı kaldırıldı.
Ziraat Encümeni mazbatasında diğerlerinde de olduğu üzere TMO’nun kurulmasının önemi ve yararı benimsendi. En-
cümen mazbatasında, haşhaş üretiminde süs amaçlı üretime de dikkat çekildi, afyon amaçlı üretimle karışıklığa meydan
vermemek üzere tasarıda bir düzenleme yapıldı. “Toprak Mahsulleri” adı fazla genel bulunmuşsa da yapılan düzenlemede
TMO’nun iştigal alanları kesinleştirildiğinden söz konusu genellemenin yol açabileceği olası sorunlar önlendiği düşüncesiyle
unvanın üzerinde fazla durulmamıştı. Ayrıca mazbatada haşhaş tarımının geliştirilmesi ve genişletilmesi; haşhaşın yağını
harcamaya, kullanmaya alışmış köylülerin gereksinimlerinin karşılanması ve bu amaçla en kısa sürede uygulamaya geçil-
mesi dileğinde bulunuldu.
Maliye Encümeni mazbatasında da TMO’nun kuruluş gerek ve önemi üzerinde durulmuş, Ziraat Bankası döneminden
başlayarak mali, parasal süreç ve hareketler, yatırımlar özetlenmiştir. Hububat tanımı ve kavramı üzerinde durularak, mı-
sırın hububat tanımı dışında bulunduğu görüşüne yer verildi. Hububattan buğday, arpa, çavdar, yulaf gibi başaklı ürünlerin
amaçlandığı ve tanımlandığı vurgulandı. Konunun İktisat Vekili tarafından da açıklandığı belirtildi, açıklama mazbatada
kayıt altına alındı. Yine encümence, haşhaş ekenlerin tümünün haşhaş yağı ve afyon için ekmediği, ülkenin bazı bölgele-
rinde olsun, yabancı ülkelerde olsun pastacılık sanayinde haşhaş tohum satışı amaçlı üretimin varlığına dikkat çekildi. Dil
yönünden de ilginç bir değişikliğe gidilerek, “alametifarika” ile “patent” sözcüklerinin aynı yerde kullanıldığı görüldüğünden
“patent” sözcüğü kaldırıldı. Kazanç Vergisi beyannamelerinin veriliş zamanı daha açık duruma getirildi. Damga pulu muafi-
yetinden söz eden bölümdeki, muafiyetin işlem ve belgeye bağlı olması nedeniyle, sözleşmelerin ve belgeyi imzalayanların
bu fıkra hükümlerinden yararlanacağının mazbatada belirtilmesi uygun görüldü.
Bütçe Encümeni mazbatasında da TMO’nun kuruluş amaçları yerinde bulunularak esasları itibarıyla TMO yasa tasa-
rısı kabul edilmekteydi. TBMM’de daha önce kabul edilmiş bulunan 3460 sayılı ve sermayesinin tamamı devletçe konulan
İktisadi Teşekküllerin Teşkilatı ile İdare ve Murakabeleri Hakkında Kanunda bu kuruluşların yönetim - denetimlerine ilişkin
ana hükümler konulmuş bulunduğundan tasarının bu yöndeki düzenlemeleri çıkarılmaktaydı.
Ordu ve diğer devlet dairelerinin ve kuruluşlarının gereksinimlerini, durum uygun oldukça, TMO’dan sağlamalarını
emreden hükümle ilgili olarak devlet dairesi ve kurumlarının artırma, eksiltme, ihale kanunu kayıtlarından ayrı tutulması
hükmü; fiyat bakanlar kurulu kararı ile belirlendikten sonra işlemlerin ve uygulamaların artırma, eksiltme ve ihale kanunu
hükümlerine tâbi olmayacağı doğal olduğundan ilgili madde tasarıdan çıkarılarak madde yeniden yazıldı.
Banka ve kredi işleri konusunda İktisat Vekâletinin direktiflerine uygun olarak Ziraat Bankasınca yapılacağı yazılı olup
bu işlerin iki tüzel kişi olan söz konusu kuruluşlar arasında bir sözleşmeye bağlanarak o sözleşme çerçevesinde ilişkilerin
kurulması ve sürdürülmesi gerektiğinden, ilgili madde, 23’üncü madde olarak yeniden yazıldı.
Buğday ve silo işlerinden kaynaklı Ziraat Bankası alacağının faiziyle birlikte ödeneceğini ifadesi için adı geçen madde
değiştirildi ve bu amaca göre gereken kayıtlar konularak yeniden yazıldı.
Toprak Mahsulleri Ofisi yasa taslağı, encümen mazbatalarının kabulünün ardından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
24 Haziran 1938 tarihli Genel Kurulu’nda görüşüldü. Meclis Başkanı Hilmi Uran görüşmeleri açtı. Başkan’ın oylamasıyla
maddelerin görüşülmesine geçildi.143
143 Bu görüşmelerde afyon meselesi ile ilgili olan kısım ileride afyon faaliyetleri ile ilgili bahis bölümüne aktarıldı.
46 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
Encümenlerde bu şekilde bir takım değişikliklere uğrayan Toprak Mahsulleri Ofisi Kanunu’nun “esbab-ı mucibe”si (ge-
rekçe) aynen şöyledir:144
“Esbabı mucibe yurd içinde başda buğday olmak üzere icabına göre muhtelif hububat nevilerinin alım ve satım işlerinin
gerek müstahsil ve gerek müstehlik bakımından fiatlarının tanzimi, işlenmesi, standardlaştırılması ve bu suretle ihraç kâbi-
liyetlerinin artırılması ve aynı zamanda bu mahsullerin istihsallerle sıkı alâkayı haiz afyon mahsulü ihracı işlerile uğraşmak
için kurulacak olan (Toprak Mahsulleri Ofisi) kanun layihası yüksek huzurunuza sunulmuştur.
Birçok memleketlerde olduğu gibi bizde de buğdayın ve umumiyetle hububatın yurt ziraatında işgal ettiği büyük ve
ehemmiyetli mevki herkesin malûmudur. Bu bakımdan bilhassa buğday yalnız millî ekonomi içinde değil, cihan pazarları
çerçevesi içinde de en esaslı bir ziraat maddesi olmak vasfını muhafaza etmektedir ve edecektir.
Yüksek Meclisinizin bu mevzu etrafında şimdiye kadar aldığı kararlar ve kabul ettiği kanunlar, yurdumuzun en mühim
ziraat maddesi olan bu mahsul hakkındaki hassasiyetinin büyük eserleridir.
Tasvibinize sunulan Toprak Mahsulleri Ofisi kanun projesi, şimdiye kadar bu yolda alınmış olan tedbirleri sistematik
bir şekle ifrağ etmeği ve işin icablarına uygun şekilde ticarî bir bünyeye mazhar kılmağı istihdaf etmektedir. Filhakika esas
maksad kıymetlendirme olmakla beraber bu maksadın da hakkile elde edilebilmesi için sarf edilen emeklerin ve yapılan
fedakârlıkların organik bir esasa istinad ettirilmesi, projenin ruhunu teşkil etmektedir.
Benzer teşkilâta malik başka memleketlerde olduğu gibi şimdiye kadar ayrı bir teşekkül hâlinde bulunan Uyuşturucu
maddeler inhisar idaresinin projede tasavvur edilen ana teşekküle bağlanması da aynî mülâhazalardan kuvvet almıştır.
Projenin arzolunan esas ve ruhu dâhilinde ofise verilen vazifeleri gösteren 2 – 5’inci maddelerde hususu ile buğday
işlerinin tâbi olacağı şekiller ve prensibler ile diğer hububat nevilerinin aynî şartlara bağlı olması tarzları ve un sanayii ve
buğday ile diğer hububat nevilerinin işlenmesi ve silolar işi zikredilmektedir. 6 ve 7’nci maddeler, devlet inhisarına tâbi kim-
yevî maddeler ile alel-ûmum uyuşturucu maddeler işlerini ihtiva etmektedir.
Gerek buğday ve hububat gerekse uyuşturucu maddelere aid müşterek hükümler 8 -12’nci maddelerde gösterilmiştir.
Ofis’in sermayesi ile ihtiyat sermayesi, zararları ile normal ve mecburî fiatlar arasında hâsıl olacak farklara aid hükümler
13 – 16’ncı maddelerde ve malî hükümler serlevhası altında toplanmıştır. Ofis’in sermayesi, Uyuşturucu maddeler inhisa-
rının bir buçuk milyon liradan ibaret olan mevcud sermayesi ile birlikte on yedi milyon lira olarak tespit edilmiştir (Madde
13). İhtiyat sermayeye aid hükümleri ihtiva eden 14’üncü maddenin hususiyeti, Ofis’in kıymetlendirmeden ibaret olan esas
maksadından inbias etmektedir.
Filhakika Ofis’in gerek alımlarında ve gerek satışlarında ticarî hedefler haricinde Hükûmetçe tespit ve takibine lüzum
görülecek fiat politikasından tevellüd edecek açıklar hakkında ayrıca 15’inci maddede hususî bir hüküm vazolunmuştur. Bu
nevi açıkların malî imkânlara göre Hükûmetçe önceden derpiş edilecek tedbirlerle karşılanmasının prensib olarak kabul
edilmesi bir zaruret teşkil etmektedir.
Ofis’in umumî heyeti, idare meclisi, idare âmir ve memurlukları gibi organlara aid hükümler 17 – 23’üncü maddelerde
gösterilmiştir. 24 ve 25’inci maddeler Ofis’in hesab yılı, bilanço ve bütçesine aid hükümleri ve murakabe şekillerini ihtiva
etmektedir.
Müteferrik hükümler serlevhası altında toplanmış bulunan maddeler arasında hususî surette tebarüz ettirilmesi icab
edenlerden biri olmak üzere haşhaş ve afyon mıntıkaları tespitine taallûk eden 26’ncı madde, bu mevzu etrafında şimdiye
kadar elde edilen neticelerden alınmış hükümlere istinad etmektedir. Filhakika ahdî vaziyetlerimizin ve münasebetlerimizin
ruhuna tamamen uygun bir surette idare etmekte olduğumuz afyon ihracı işi, her şeyden önce beynelmilel anlaşmalara ve
kararlara bağlı olduğu cihetle bunların tatbikatına kolayca uyacak bir sistem kabulünü ve bunun için de memleketimizin bun-
dan sonra da diğer benzer memleketlerle muvazi ve muadil fedakârlıklarını mümkün olduğu kadar müstahsil lehine tespit
etmesine imkân hazırlanmasını zarurî görmekteyiz. Bunun için 26’ncı madde hükmü bu hususta yeni bir esas hazırlamış
olacaktır. Bu yeni esasın tatbik şekilleri üzerinde vazolunacak kontrol sistemi ayrıca nizamnamelerle tespit olunacaktır.
Projenin uyuşturucu maddelerle ilgili olan diğer hükümleri bugün yürürlükte olan kanun hükümlerinden genellikle sap-
mamaktadır.
144 TBMM, Tutanaklar, 09.05.1938. https://www.tbmmgov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d05/c026/tbmm05026080ss0295.pdf. (Alınma
Tarihi: 13.07.2018).
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 47
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
Projenin, Ofis teşkilâtına dair geçiş safhasına aid hükümler geçici maddelerle gösterilmiş bulunmaktadır.”
Toprak Mahsulleri Ofisi kuruluş yasa tasarısı gerekçesinde, TMO’nun başlıca görevleri alım ve satım yöntemlerinin
belirlenmesi, üretici ve tüketici yönünden fiyatların denge, uyum ve düzeninin sağlanması, işlenmesi, standartlaştırılması,
hububat ve haşhaşın ihraç olanaklarının artırılması olarak ifade edilmiştir.
Haşhaş ve afyon üretim bölgelerinin belirlenmesinde ölçüt ve esaslar geçmişteki deneyimlere dayandırılmaktadır. Af-
yon ihracı görevi her şeyden önce uluslararası anlaşma ve kararlara bağlıdır. Dolayısıyla bu çerçevedeki koşullarla ilgili
uygulamalarla uyumlu bir sistemin benimsenmesi gereklidir.
Gerekçenin önemli hususlarından birisi de Türkiye gibi hububat üretici ülkelerle eşit ve uyumlu uygulamaların imkânlar
nispetinde üretici yararına belirlenmesinin zorunlu olduğunun belirtilmesidir. Diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye için de özel-
de buğdayın genelde ise hububatın yurt tarımındaki önemi vurgulanırken buğdayın dünya ekonomisi içinde de çok temel
tarımsal ürün olma niteliğini koruduğu ve gelecekte de koruyacağı belirtilmiştir.
TMO yasa tasarısı geçmişte alınmış olan önlemleri bir sistematiğe kavuşturmak için gerekliliklere uygun biçimde ticari
bir yapıya ulaştırmayı amaçlamıştır. Diğer ülkelerde var olan benzer kuruluşlardaki gibi ayrı bir kuruluş, birim durumunda
bulunan uyuşturucu maddeler tekel yönetiminin, TMO yasa tasarısı ile kurulacak olan yeni kuruma bağlanması da aynı
yaklaşımlar ve amaçlardan kaynaklanmış, güç almıştır. Gerekçede, TMO görevleriyle ilgili açıklar diye belirtilen “görev za-
rarları”na da yer verilmiş ve bu durum bir zorunluluk olarak açıklanmıştır.
Asli görevi çiftçiyi korumak, bu amaçla taban fiyatlar belirlemek, stoklamak, stok yönetmek, dolayısıyla piyasada üreti-
ciyle tüketici kesimler arasında denge kurmak, düzenleme yapmak; destekleme politikasına süreklilik kazandırmak, devlet
müdahalesi yöntemiyle tahıl üretimini güvenceye almak; ayrıca çok önemli bir alan olan haşhaş üretimini uluslararası ilişki-
lere uygun biçimde yasal sınırlara kavuşturmak olan bir yeni kurumun kurulması zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Meclis’te yapılan görüşmeler çerçevesinde 24.06.1938 tarihinde kabul edilen 3491 sayılı Kanunla, İktisadi Devlet
Teşkilatı niteliğinde Murakabe Kanununa tabi, Ticaret Bakanlığına bağlı olarak “Toprak Mahsulleri Ofisi” kuruldu. Ofis,
sermayesinin tamamı devlet tarafından karşılanan ve devletin bir müteşebbis gibi ekonomik alanda faaliyette bulunduğu
kurumlardan biri oldu. Ofis, buğday için yapacaklarını, gerektiği zaman diğer toprak mahsullerine de uygulayacaktı. Mühim
esaslardan biri de Ofis’e ticari usuller serbestliği verilmesiydi. 3491 sayılı Kanunun 1’inci maddesine göre, Ofis muamele-
leri “umumi muhasebe, artırma eksiltme ve ihale kanunları hükümlerine ve muhasebat divanı vize ve murakebesine” tabi
olmamasıydı.145
Böylece hükûmet iktisadî devletçilik anlayışı içerisinde toplumun beslenmesini sağlayan stratejik bir ürünün ticaret ve
stoklanmasına dair net bir karara varmış bulunmaktaydı. Ziraî alandaki modernizasyon, üretimin artırılması gibi işler Tarım
Bakanlığına, bu alanın kredilendirilmesi Ziraat Bankası ile Tarım Kredi Kooperatiflerine bırakılmışken ürünün piyasadaki
hareketliliği yani ticareti işinin de bu şekilde düzenleyici bir müdahaleye tâbi tutulması kararlaştırılmıştı. Bu şekilde kurulan
Toprak Mahsulleri Ofisi’nin, sermaye birikim sürecine, yapacağı hububat alım satımı üzerinden oluşacak ticari sermaye ile
büyük kentlerde yaşayan emek gücünün temel gıda maddesi olan ekmeğin daha ucuza mal edilmesini sağlayarak maliyet
girdilerini azaltmak şeklinde iki temel işlevi yerine getirmesi beklenmekteydi.146
Daha önceki bölümde arz edildiği üzere devlet yönetimi için vazgeçilmez ve stratejik bir madde olan hububat arasındaki
zorunlu münasebet, kanunla kurulan bu kurum vasıtasıyla kuralları daha net olarak çizilerek teşkilatlandırılmış oldu. Bu şe-
kilde Türk tarihinin Osmanlı dönemine ait bilgiler, hububatın devlet yönetimi tarafından kendi hâline bırakılmadığını, üretim,
stok ve tüketim zincirinin bir şekilde devletin müdahalesine tabi tutulduğunu, bunun yönetimin önemli bir parçası olarak
görüldüğünü açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu tecrübe I. Dünya Savaşı’nda daha kuvvetli bir şekilde ortaya kondu.
Cumhuriyet’in kuruluşundan kısa bir süre sonra meydana gelen 1929 bunalımı ise hububat ve devlet yönetimi arasındaki
sıkı münasebeti ve müdahaleyi hatırlatan gelişmeleri ortaya çıkardı. Ardından Ziraat Bankasıyla hububatın alım, satım ve
stoklaması ile ilgili olarak 1932-1938 yılları arasında önemli tecrübeler yaşandı. İşte TMO, hemen kurulmadan önce Türk
tarihindeki devlet tecrübesini devralarak hububat ve iaşe meselesinin Türk tarihindeki uzman kurumu oldu.
Ofis’i bir İktisadî Devlet Teşekkülü olarak tanımlayan 5 fasıl ve 32 maddeden oluşan 3491 sayılı Kanun, Ofis’in ser-
mayesini yarısı peşin ödenmiş olan 17 milyon lira olarak belirlemekteydi. (madde 12)147 Bir iktisadî devlet girişimi statüsü
145 Ulus, 09.05.1938, s.3. EK 4.
146 Türkiye’de Tarımsal Yapılar (1923-2000), (Derleyenler Pamuk, Ş., Toprak, Z.), Ankara 1988, Yurt Yayınları, s.9-10.
147 Ofis Kanunu’nun 12’nci maddesinin ilk fıkrasında yer alan sermayesi 1942 yılında yapılan değişiklikle 30 milyona çıkarılmıştır. Bu
48 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
verilen Ofis, tahıllarla ilgili fiyat ve stoklama politikasını uygulayacaktı. Ziraat Bankasının buğdayla ilgili işlemlerinden doğan
bütün alacak ve borçları ile 45 bin ton kapasiteli silo ve ambarları Kanun çerçevesinde Ofis’e devredildi.148 Kanunun gerek-
çesinde hububat işlerinin Ziraat Bankası eliyle bir ek görev olarak yürütülmesinin güçlüğü belirtilmekteydi. TMO, 1938 yılın-
da sadece buğday üreticisine destek olmak ve buğday piyasasını düzenlemek için kurulmamıştı. Bunun yanı sıra Ofis’in dış
pazarları da yakından takip edecek olan ve böylece iç piyasadaki hububatın yöreden yöreye farklılık gösteren fiyatlarını da
standart bir hâle getirmesi beklenmekteydi. Bu standardizasyon sadece fiyatlar açısından olmayacaktı. Aynı zamanda ürün
kalitesi açısından da bir seviye gelmiş olacaktı. Ürünün sadece içeride değil, dış piyasalarda da onay alacak bir kaliteye
ulaşması bu şekilde sağlanmış olacaktı.
Kanunun ilk faslı Ofis’in iştigal sahası ile ilgili idi. İlk madde 3460 sayılı Kanun hükümlerine tabi bulunmak ve mezkûr
kanuna göre hükmi şahsiyeti haiz olmak üzere (Toprak Mahsulleri Ofisi) kurulduğuna dairdi. Bu kanunla, Toprak Mahsulleri
Ofisi’ne buğday fiyatlarının üreticiler bakımından normalin altına düşmesinin ve tüketici halk aleyhine yükselmesinin engel-
lenmesi, buğday piyasasının korunması ve düzenlenmesi, gerektiğinde buğday ithalatı ve ihracatı yapması, dünya buğday
üretimi ve hareketlerini takip etmesi, gerekli görülecek yerlerde un ve ekmek fabrikaları kurması, uyuşturucu maddelerle
ilgili devlet tekelini yürütmesi ve benzeri görevler verilmekteydi.149
Kanunun 2’nci maddesinin a fıkrası köylünün ürettiği buğdayın satışlarda düşük fiyata gitmesini önlemek ve bu suretle
üreticiyi korumakla ilgiliydi. Bunun için tespit edilecek yerlerde dünya pazarları dikkate alınarak çeşitli buğdaylar için ve
çeşitli bölgeler için öngöreceği destekler dâhilinde haziran ayının ilk 15 gününde Bakanlar Kurulu Kararıyla tespit edilecek
makul bir fiyata göre çiftçinin getireceği bütün hububatı satın alacaktı. Böylece temel gıda maddesi olan buğdayın üretimi
desteklenerek köylü korunacak ve üretim bollaşarak devamlılığı sağlanacaktı.
Aynı maddenin b fıkrası ise bu defa tüketicinin korunmasını sağlamak ile ilgiliydi. Buğday fiyatlarının tüketiciyi zorlaya-
cak şekilde yükselmesinin önüne geçmek ve iç piyasaları tanzim etmek üzere yine Bakanlar Kurulu Kararı ile belirlenecek
fiyatlarla buğday satışı öngörülmekteydi. Böylece her iki kesimi korumak üzere uygulanacak ticari, tarımsal ve iktisadî
politikalar ile ülkede güçlü bir hububat piyasası oluşturarak bunu koruyacak, bu konuda ortaya çıkacak spekülasyonları da
önleyecekti.
Kanuna göre üretiminin ya hiç gerçekleşmediği ya da çok az gerçekleştiği bölgelere hububat sevkiyatının yapılarak
buralardaki temel beslenme problemleri de giderilmiş olunacaktı. Sadece iaşe açısından değil, iktisadî çerçevede ülke ihra-
catı ve ithalatı açısından da bir fonksiyon öngörülmekteydi. Üretimin fazla olduğu yıllarda ürün fazlası olan sert makarnalık
buğday dünya piyasalarına ihraç edilebilecekti. Böylece ülkede ciddi bir eksikliği olan serbest döviz getirisinin bir kısmı bu
şekilde kazanılmış olunacaktı.
Bilindiği üzere rekolte bazı yıllarda yüksek, bazı yıllarda düşük gerçekleştiğinden bolluk senesinde Ofis, üreticinin
getirdiği bütün ürünü belirlenen makul fiyat üzerinden satın alarak hem ürünün fiyatının düşmesini önleyebilecek hem de
kıtlık olacak seneler için de memleket iaşesi için hayati bir stok gerçekleştirmiş olacaktı. Bu stok sayesinde piyasaya uygun
fiyattan buğday sevk edilmiş olunacak ve yine fiyatlar gerek üretici gerekse tüketici cihetinden makul seviyelerde tutulmuş
olacaktı. Stokların yetmediği durumlarda da verilen yetki sayesinde yapılacak ithalat ile hem fiyatların yükselmesi önlene-
cek hem de iaşe meselesi çözülmüş olacaktı. Bu tam anlamıyla sosyal bir işlevdi.
Bu fasıl Ofis’i ülkedeki hububat piyasasının patronu, merkezi ve yöneticisi hâline getirmekteydi. Kanunla çiftçinin üretti-
ği hububatın en büyük müşterisi olduğu gibi bu kanunla aynı zamanda ülkenin en büyük iç ve dış hububat satıcısı olmuştu.
Böylece aslında Ofis’in fiyatların belirlenmesinde en etkin kurum olacağı ortaya çıkmaktaydı. Ofis, fiyatları belirlerken iç ve
dış pazarlardaki fiyatları dikkate alacaktı. Ülkedeki başka hiçbir kurum bu konuda bu kadar güçlü olamayacaktı. Devletin
sağladığı imkânlar sayesinde ülkenin birçok yerinde teşkilatlanma imkânıyla üreticiye ve tüketiciye hizmet etmekle yükümlü
hububat patronluğu tescil edilmekteydi. Fiyatların çok düşük ya da çok yüksek olmaması yani makul bir fiyat dengesinin
oluşturulması Ofis’in bu gücü ile sağlanmaktaydı. Ofis bu kanunla bir taraftan üreticiyi desteklemek öbür yandan tüketiciyi
korumak gibi birbirine karşıt fakat ekonomi bakımından biri öbürünü tamamlayıcı iki ana görevi bir arada ve dengeli olarak
yürütmekle görevlendirilmekteydi.
değişikliğe göre, Ofis on beş yıla kadar vadeli borç akdî veya bu amaçla bonolar oluşturabilecekti. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: VI, İçtima: 3,
C.XXIII, 02.02.1942, TBMM Matbaası, Ankara 1942, s.239–240.
148 Tezel, a.g.e., s.489.
149 Ofis’in hububatla ilgili görevleri arasında özellikle fiyat belirleme ve satın alma hususundaki görevleri Bakanlar Kurulu’nca belirlenmek-
teydi.
TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018) 49
I. BÖLÜM
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ (1938-2018)
D fıkrasında ihraç edilecek buğdayın sürümünü temin için her türlü muameleleri yapmak ve satmak, f fıkrasında dünya
buğday üretim, hareket ve fiyatlarını araştırarak bu konuda gerekli neşriyatı yapmakla görevlendirilmekteydi.
Kanunun 3’üncü maddesi ile Ofis’in iştigal konusu diğer hububat ürünleri ile genişletilmekteydi. Kanuna göre Ofis,
sadece buğday alımı, satımı ve depolaması ile hububat ticaretini yönlendirme ve yönetmenin yanı sıra buğday ürünlerinin
standardının belirlenmesinde de etkili olabilecek bir konuma gelmekteydi. Kanunun 2’nci maddesinde yer alan “…Ofis tara-
fından fiyat tayininde İcra Vekilleri Heyeti’nce tespit edilecek umumi evsaf kıstaslarına riayet etmek şartıyla kalite farkları ve
mahalli fiyatların kararlaştırılmasında tesir yapan amiller göz önünde tutulur.” hükmü bunu belirlemekteydi.
Ayrıca Ofis, Kanun ile buğdaydan başka dünya hububatındaki üretim, tüketim ve fiyat hareketlerini takip ve tetkik etmek,
bu konuda bilgi toplamak, bu konuda yayın yapmak ve bu doğrultuda hububat politikaları oluşturmakla da görevlendirilmişti.
Ofis’in ana görevlerinden biri de iaşe idi. Ofis bu konuda belediyelerle işbirliği yaparak ilgili şehir ve kasabanın hububat
ihtiyacını belirleyerek bu ihtiyaca göre tahsisat yapmakla görevlendirildi. Böylece bu şekilde tahsis edilen hububatı değir-
men ve un fabrikalarına ucuz fiyatla satarak şehir ve kasabaların ihtiyacı için tahsis edilen hububatın tüccar kanalı ile alınıp
serbest piyasada satılmasını önlemek de Toprak Mahsulleri Ofisi’nin görevlerindendi.150
Ofis, ayrıca İktisat Vekâletinin vereceği izne bağlı olmak şartıyla gerekli iaşenin temininde Ofis’in iştigal konusuna
giren ürünleri işleyerek buğdayın tüketime hazır hâle getirilmiş hâli olan un üretimi ve ticareti ile de görevlendirilmekteydi.
Ofis Kanununun 4’üncü maddesiyle aynı zamanda uygun görülen yerlerde un ve ekmek fabrikaları kurmak, satın almak ve
işletmenin yanı sıra ülke içinde ve dışında un alımı ve satımı ile görevlendirilmekteydi.
Kanunun 8’inci maddesi, Bakanlar Kurulu Kararı ve Ofis İdare Meclisi tarafından tespit edilen yöntemlerle stratejik bir
ürün olma niteliği taşıyan hububatın, ülkenin ihtiyaç duyduğu miktarda, ihtiyat ve güvenlik stokları oluşturarak toplumun
normal ve olağanüstü durumlarda gıda güvencesini sağlamakla ilgiliydi. Yani buğdayın bir ürün hâline gelmesi aşamasına
da müdahale edebilecek şekilde bir konum belirlenmekte, sadece buğday değil, un sanayi ile unun dış ve iç ticaretiyle de
ilgilendirilmekteydi. Aynı zamanda afyon ve afyonun yan ürünleri devlet tekeline alınmaktaydı.151
Kanunun ikinci faslı mali, üçüncü faslı ise idari hükümlerdir. İdari yapılanmayı ihtiva eden üçüncü fasla göre, Ofis bir
genel müdürlük şeklinde teşkilatlandırılmaktaydı. 16’ncı maddeye göre, Ofis, Genel Müdürün yanı sıra birisi iktisat, birisi
maliye, birisi de Ziraat Vekâletinden olmak üzere, isimleri Bakanlar Kurulu tarafından belirlenecek beş kişiden oluşan bir
İdare Meclisi tarafından yönetilecekti. Böylece kurum aslında ilgili bakanlıkların ortak yönetiminde olacaktı. İdare Meclisinin
genel müdür dışındakilerinin görev süresi ise iki yıl olarak tayin olundu. Aynı zamanda ihtiyaç duyulacak sayıda genel mü-
dür yardımcıları tayin olunabilecekti. Ayrıca Ofis’e genel müdürün teklifi üzerine İdare Meclisi kararıyla bir genel muhasebe
müdürü tayin olunacaktı. Kanunun 16 ve 17’nci maddelerinde Ofis’in nasıl idare edileceği ifade edilmiştir.152
Piyasayı dengeleme ve piyasaya müdahale etmenin bir bedeli olacaktı. Ofis’e verilen bu görevin bir görev zararına
yol açacağı da önceden öngörülerek Kanunun 14’üncü maddesinde yapılacak alış satış esnasında ortaya çıkacak açığın
devlet tarafından karşılanacağı yer almaktaydı. Böylece devlet gerek üretici gerekse tüketici için ürün fiyatlarındaki dalga-
lanmalarda dalga kıran vazifesini icra ederek bir sosyal hizmet fonksiyonunu da işletmiş olacaktı.
Madde 21’e göre, Ofis’in iaşe meselesi ile ilgili olarak bir başka görevi de Kanun gereği ihtiyaçlarını Ofis’ten almak
zorunda olan bütün resmî kuruluşlar, ordu ve okulların, buğday ve unu bu kurumlara temin etmekti. Kurumlara satılacak
ürünlerin fiyatları Bakanlar Kurulu’nca belirlenecekti. Ofis’e bütün bu görevlerini yerine getirebilmesi için yurt içinde ve yurt
dışında lüzum gördüğü yerlerde teşkilat, şube ve ajanslar açabilme hakkı tanınmaktaydı.
Kanunun yürürlüğe girişinden sonra “Toprak Mahsulleri Nizamnamesi” yayımlanarak Ofis’in kendine kanunla verilen
görevleri nasıl yürüteceği, iştigal alanına giren ürünlerin alım, satım, depolama ve diğer işlemlerinin nasıl yapılacağının
detayları belirlendi. İlgili Kanunun oluşturulma biçimine uygun olarak bu Nizamname üç bölümden oluşmakta, Birinci Bölüm
Ofis’in iştigal alanları, İkinci Bölüm idari işler, Üçüncü Bölüm mali işlerle ilgiliydi. Buna göre bu işleri yapmak için ‘‘Umumi
Heyet, Umumi Murakabe Heyeti, İdare Meclisi ve Umum Müdürlük’’ birimleri tahsis edilmiştir.153
150 Afşar, a.g.t., s.54.
151 BCA, 030 18.02; 93.128.09; 2/15114 no’lu kararnamede, olağanüstü hallerde kullanılmak üzere; un stoklarının oluşturulması ve mu-
hafaza edilmesi konusunda bakanlar kurulunca yapılan teklif kabul edilmiştir.
152 TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: V, c.XXVI, İçtima: 3, 24.06.1938,TBMM Matbaası, Ankara 1938, s.309–310.
153 Acun, a.g.e., s.1947, s.103-110. (Nizamname, EK 2).
50 TOPRAK MAHSULLERİ OFİSİ TARİHÇESİ (1938-2018)