The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by erenaslan08, 2017-01-20 07:02:53

KÜLTÜR ATÖLYESİ III

199






eline alıp okuyor bugün? Cumhuriyet savunduruklu, mazılı, en önemlisi de ürünün güncellikten uzaklaştığı
döneminin yüzlerce yazarından kaçta “tekerleri meşeden” kagnısı değildi. ölçüde evrenselliğe yaklaşacağını
kaçı klasikleşme evresine girebildi? Demek ki Anadolu’nun binlerce dünüyorum. Çağımızda kitle
Aşağı yukarı 10 yıl saltanatını süren yıllık Eti uygurlağından kalan iletişim araçlarının böylesine hızlı
ikinci yeninin tüm şiir kitaplarını “çarık”, “karasaban” gibi “kağnı”sı da geliştiği kültür alışverişinin bu denli
yeniden basıp piyasaya sürseniz kaçta tarihe karışıp gidiyordu artık. “Biz yaygınlaştığı ortam da bu gereksinim
tane okur bulabilirsiniz? Dünün dünyadan gider olduk/Kalanlara daha bir büyümüştür.Artık kapalı
koskoca köy Edebiyatı niçin okunmaz selam olsun” diyen “Yunus-u Biçare” bir köy bölge yok ve geniş bir yurt
oldu? İki gün sonra Avrupa devletleri gibi sessizce çekilip çıkmışlardı düzlemi vardır. Bu yurt düzleminin
yabancı işçileri yol verse, bu günlerin aramızdan. Bunlar çekilip çıkınca açıldığı dünya ortak kültür harmanı
en gözde konusu olan “dışgöç da şiir belli bir uzaklığa düşmüştü. vardır. Çağdaş bir sanatçı buna
edebiyatı’’ ne olur acaba?.. Bu sorular Sanıyorum o oranda de eski etkileme gidecek yolları arayıp bulmak
daha da coğaltılabilir. Cemal Süreya gücünü yitirmişti. zorundadır. Güncelliğin, günübirliğin
Milli Sanat Dergisi’nde (15 aralık tuzaklarının bilincinde olan ustalar
1981) şöyle yazıyordu. Dilimizde Bunları söylerken Kulebi’nin o bunları ele almaktan hiçbir zaman
ve hayatımızda Hamid’in kitabı güzelim şiirini güncelliğe tutsak korkmamışlar. Ama bunları tarihsel ve
kapanmış bir kere. Onun gibi daha etmek istemiyorum. Çünkü evrensel perspektif dönüştürmeyide
bir çoğunun kapanmış. Her şeyi sıfır güncelliğin üzerine kurulmuş bir şiir ihmal etmemişlerdir. Ceyhun Atuf
noktasından başlattığımız için, eski değil Sivas Yollarında. Aksine, tarihsel Kansu’ya ölümüne yakın gğnlerde
deneylerin bizlere katkısı olmamış. bir tematiğin binlerce yıllık Anadolu sormuşlardı. “Yurdumuzdaki
Eskilerden hiç yararlanmamışız. geleneğinden, Anadolu dilinden çocukların kızamıktan ölmedikleri
damıtılışının şiiridir. Böyle olduğu günler geldiğinde, sizin o ünlü
Değişmeler içinde bir ürünü eski halde zaman karşı dayanmasız sınırlı Kızamık Ağıdı şiiriniz hala okunur
tazeliğinde tutabilir misiniz? kalmıştır. Belli ölçülerde eskiyip mu dersiniz?” Kansu, büyük bir
Yazıldığı günde eskimeye başlayan aşınmıştır. Çünkü sanat ürününü insanlık sevgisiyle şöyle demişti: “Tek
bir kitabın yerini yenisi dolduracak ayakta tutan maddi destekler yurdumun çocuklarının kızamıktan
taze kan olacak altından çekilmiştir. Bir çeşit boşlukta ölmeyeceği o günler gelsin de, benim
kalmıştır. Zamanın bu boşluğu daha şiirim okunmazsa okunmasın.”
Geçenlerde Cahit Kulebi’nin Sivas da büyüteceğini sanıyorum. Böyle
Yollarında adlı şiirini Lise birinci olunca da yazıldığım yılların gencini Sanıyorum zamana karşı hızla eskiyen,
sınıfların Edebiyat dersinde kuşatıp sardığı gibi günümüzün aşınan sanat ürünleri karşısında
inceliyoruz. “Bana bir kağnı resmi ve geleceğin gençliğinide kuşatıp tek tesellimiz Kansu’nun duyarlılığı
çizecek var mı çocuklar?” dedim sarmayacaktır herhalde. olacak. Hiç olmazsa yaşadığı günlerde
öğrencilerime. Bir çok parmak kalktı. işlevini yerine getirmiş bir sanat
Tek tek kara tahtaya kaldırıp kağnı Görünen o dur ki, zamana karşı erinin yüce duyarlığı.
resmini çizdirdim onlara. Kiminin direnmek zorunda olan bir sanat
çizdiği kağnı resmi elarabasına, ürününün ilk alt edeceği şey Ne dersiniz?..
kimininki atarabasına, kimininki güncelliktir. Zamanın yıpratıcılığına
daha garip şeylere benzedi. Bu karşı direnebilme gücünün güncellik
başarısızlık öğrencilerin resimlerinin noktasından uzak durmayla doğru
zayıflığından kaynaklanmıyordu. orantılı olduğunu sanıyorum. Yazdığı
Çocuklar kağnıyı tanımıyordu romanlarının dilini yıllar sonra
bir kere. Onu kitap sayfalarında yaşanan dile geri çeviren Halit Ziya
kalmış resimlerden yarım yamalak Uşaklıgil’in yaptığı bir bakıma bu
anımsıyorlardı. Çizilenlerin hiç biri değilmidir? Bireyden çok toplumu,
Anadolu’nun oklu, köplü, zelveli, şimdiden çok gününü, geleceğini
boyunduruklu, kayışlı, dayaklı, etkilemek zorunda olan bir sanat Sanat Olayı - 1982

200






YUNUS EMRE’NİN konular, felsefi bilmeceler, sosyal ya da bilmek neye yarar ?
ihtiraslar bizi sarmıyor. Onlar, bir
KİŞİLİĞİ VE ESERİ takım bilinmez sırlardır. Ölmek ve dirikmek, yeniyi bulmak,
yeniyi; büyük yeniyi ve süren yeniyi
Ama bunların yanı başında gerçeği bulmak; bütün problem burdadır.
ya da hiç olmazsa kendi gerçeğini İçimizdeki yıpranmış varlıkla
Burhan Toprak bulmadan rahat, huzur bilmeyen uyuşamazsak, istediğimiz gibi yeni

kafalar da vardır. Ve onlar için olmak için. Beğenmediğimiz ve eski
dünyada imrenilecek şey; şüphe, şeyleri unutmak gerekmez mi ? Yeni
şüphenin doğurduğu imansızlık, hayat, ancak eski hayata her yerde ve
Bir zamanlar edebiyatta adı bile ruh anarşisi değil; gerçek ve onun her şeyde ölmekle olur.
geçmeyen Yunus Emre’yi, bugün; doğurduğu düzendir. Eğer uygarlık
en büyük şairlerimizden biri olarak denilen bir şey varsa ve ayakta Fakir, kısır, göz yaşıyla, isyanla dolu
benimsemekteyiz. Bunun nedeni ? duruyorsa, ancak bu cins adamların şaşkın bir yaşamadan, zengin verimli;
kalemlerini kendi kanlarına batırarak bir kelime ile sonsuz ve süren bir
Türk edebiyatında Yunus Emre’ye bu yazdıkları eserlerle olmuştur. hayata geçiş! Şimdi inceleyeceğimiz
üstünlüğü sağlayan eleman, bence, “Divan” işte bu maceranın şiirlerinden
onun ilk önce gerçek bir artist, sonra Yunus; işte Türk düşünce tarihinin ya meydana gelmiştir.
da “problemli bir artist” olmasıdır. da sanatının böyle bir modelidir. Ama
Çünkü güzel sanatlar eğer belirli bir size Türklerin en önemli kişilerinden XIV. yüzyılın ilk yıllarında delikanlı
düzeyi aşar durumda iseler insancıl ve biri olarak tanıtılan bu adam kimdir? olan Yunus Emre, henüz hiç bir
Tanrısal bütün problemler karşısında, Nasıl ve nerde yaşamıştır? Onu prensibe bağlı değildir. Dünyada
bir görüşü, bir durumu gerektirir. korkunç bir ümitsizliğe ve sonra kimsenin olamayacağı kadar yalnız ve
Çünkü sanat ile düşünce arasında ümitlerin en güzeline götüren hangi kimsesizdir. Yalnız ölüp yok olacağına
bölmeler yoktur. Kuvvetli bir yaratıcı trajedilerdi ? inanmaktadır. Onsekiz bin alemin
kimi vakit haberi olmaksızın ve kimi şerefi Muhammed’e bile dünyada süre
vakit de bilinçli, bir hayat anlamının Bütün bu sorular karşılıksızdır. O olmadığını anlatan şiiri, bu kaygının
yayılmasına hizmet eder yani felsefe kadar ki, onun mısralarını harfi yankısıdır:
yapar. harfine alanların arasında; Türk diline;
deyimde musikiyi getiren, iç aleminin Hor bakma sen bu toprağa toprakta
İnsan; sonsuzluğun içinde bir zerre biteviye değişen peyzajlarının en neler yatır
olan dünyada, belli bir toplumda olgun aksini veren Yunus Emre’nin Kani bunca evliya, yüz bin
yaşıyor. Bunun için sosyal, moral okur yazar olmadığını bile savunanlar peygamber yatır.
ve ilahi bir çok problemlerle karşı olmuştur. Ama:
karşıyadır. Nasıl olur da sanatçı “Ben Toprakta yatanları anlatan bu şiir,
neyim, alem nedir? Alemle ilgim Biçare Yunus ne bile, bir harikadır. Alttaki sözler sanatının
nedir ? Değer nerdedir ?” gibi sorular Ne kara okudu ne ak inceliğini belirtmeye yeter:
sormaz. Ve sonsuzluğun karşısında;
“O halde nasıl yaşamalıyım ?” diye Dediği zaman, yalnız dünyalık İğnesin suya atan, balıklara getiren
düşünmeye başlamaz. bilimlere karşı tiksintisi Tacın tahtın terk eden, İbrahim
belirtmektedir. Dünyalık bilimleri, o Ethem yatır.
Şüphenin rahat yastığında başını kadar unutmak istiyor ki, onlara hiç
dinlendirmek isteyenler, yani kolayı elini sürmediğine, kendisini ve elbette Ama ruh gene kararsız, bulanıktır.
sevenler belki şöyle düşünebilirler: bizi de inandırmaya çalışıyor. İnanmak, teslim olmak ister.
“Relatif, salt, gerçek düşüncesinden Gerçekse kafasında şudur: “Her şey
çok bilgi ve denemeye uygundur. Doğrusu; ruh ateşler içinde yanarken, baş döndürücü bir hızla akıp gidiyor,
Gerçek süren bir oluştur. Metafizik ruhla ilgili olmayan şeyleri öğrenmek insanın bugünkü ruhuna yarın gene

201






sahip olması ve zamının bir daha Sevgilisinin de kokusunu almıştır: GECE YARISINDA NEFİS
kaynağına dönmesi şüphelidir. Bu HESAPLAŞMASI
yaşantı rüya içinde bir rüyadır: İlahi bir aşk ver bana, kandalığım
bilmiyeyim Gece yarısını bildiren saat
Yalancı dünyaya konup göçenler Yavu kılayım ben beni, isteyüben Geçip giden günü,
Ne söylerler, ne bir haber verirler bulmıyayım Nasıl geçirdiğimizi hatırlamağa,
Üzerinde türlü otlar bitenler Al gider benden benliği, doldur Alay eder gibi, bizi çağırıyor.
Ne söylerler, ne bir haber verirler. içime senliği
Bu dünyada öldür beni, varıp anda Bugün, yazılı gün,
Bu tablo, bir realitedir. Kendisi için de ölmiyeyim Cuma, ayın on üçü
temel konudur: Senin kokun duydu canım, terkin Bütün bildiklerimize karşı gene de;
urdu cihanım Bir kafir hayatı sürdük;
Aldanma dünya alına Hergiz belirmez mekanım, seni Allahların en gerçeği
Agudur sunma balına kanda isteyeyim. İsa’ya küfrettik.

Ama hiç bir şeye yaramaz. Bunun Gene de kaygılar içindedir. Ama Canavar suratlı, herhangi bir
kendi deyimlerinden anlıyoruz: bir gün sevdiklerini bırakıp, Allaha Cresüs’ün
teslim olacağını sezmiştir: Sofrasında bir çanak yalayıcı gibi,
Bu ömrüm yok yere hare etmişim Şeytana uyar bir köle olarak,
ben Tevhide uydur sözünü, Mevlaya Hayvana yaranmak için,
Canım gör nice oda atmışım ben döndür yüzünü Sevdiğimizi alçakttık,
Kimse kimseye etmemiş ola Eğnine kefen bezini sararlar bir İğrendiğimize, delkavukluk ettik.
Anı kim kendime ben etmişim ben. eyyvam gelir.
Cihanda bir sınık saksıdan ötürü Sonunda sersemliğimizi
Güherlerim ziyana satmışım ben Ama birden deyim değişir, kendisine Çılgınlık içinde boğmak için,
Amelim her ne ki varsa riyadır karşı son derece sert olur. Artık nefis Ölüme ve yasla ilgili şeylerin
Acep ihlası ne unutmuşum ben hesaplaşması başlamıştır: sevincini
Geceye eresini kimse bilmez Yaymakla tanınmış
Tuli emel başın uzatmışım ben Ne Hak buyruğun tutarsın, ne kul “Lir” in güvenli sultanı biz,
Düğeli ömrümü harcına sürdüm sözün işitirsin Susamamışken içtik ve aç değilken
Ziyandan bellidir ne utmuşum ben Hiç bilmezsin mani nedir, ne dilde yedik,
Aguya bal deyu parmak uzattım çaçğırmak gerek Karanlıklarda gizlenmek için,
Aşıma “zehri katil” katmışım ben Uydun bu nefsin sözüne, battın Haydi çabuk lambayı söndürelim.
Düğeli ömrümü harcına sürdüm günah denizine
Ziyandan bellidir ne utmuşum ben Çirk getirdin can yüzüne, dövbe Burada görüldüğü üzere, saf dervişle
Aguya bal deyu parmak uzattım eteğin tutmak gerek. Beaudelaire benliklerini birbirine
Aşıma <<zehri katil>> katmışım benzer yolda suçamaktadır. İşte
ben Burada bir an durarak Yunus’un Yunus’tan bir parça:
sanıldığı gibi düpedüz ve suçsuz
Yukarıdaki şiirden anlaşıldığı olmadığını işaret için onun bu deyişimi Bu yavuz nefsime verdim dilekler
gibi, bu durakta Yunus’un ayakları Beaudelaire’in “Şer Çiçekleri” ndeki Yalancı dünyada çektim emekler
kaymaktadır: bir şiirle karşılaştıralım: Günahım yazmağa aciz melekler
İnayet senden Allah’ım senden
Seversen ol Ulu Allahı, canan elleri inayet.
kandadır.
Baudelaire’de de yüzyıllardan sonra
Diye haykırır. Böyleyken, artık benzer çağırışı duyuyorum: “Ey

202






rabbim!” Bana ruhumu ve gövdemi Ve aşağıya aldığımız parçalardan verdiği mühletin artık bittiğini,
iğrenmeden görecek kuvveti ve anlıyoruz: Bunlar, hep sevgi yönüdür: Yunus da sezmiş, ruh temizliğinin
cesareti ver!” gerçek yaşama için bir zorunluluk
Acep değil deli olsa aşk oduna yanan olduğunu anlamış, süren hayat için
Paralel çatışmadan can sıkıntısının kişi geçici hayatın zevkleri ölmüştür.
büyük sanatçısı, vicdan azabından Aşka yakın yürümesin iyi adın Artık bundan sonra uzun savaşla
kalacak ve kader Yunus’u daha sanan kişi kazanılmış imanın huzur içindeki
ilerilere sürükleyecektir. Iztırabı Kim sakınır iyi adın bıraksın elden şiirleri birbirini kovalar. Ama nihayet
daha derin olacak, kötümserliği sona aşk odun bu ruh serüveni de, son durağa varmış.
varacaktır. Alttaki şiir buna örnektir. Tezcek yoldurur kanadın daldan Yunus en Doğru’yu benimsemiş
dala konan kişi ve kendinin berrak suyunu kana
Sene bu cihan mülkünü Kaftan Kafa kana içtiği pınara, çevresindekileri
tuttun tut Bundan sonra insanın ancak çağırmaya başlamıştır. Yani moralist
Ya bu alem malını oynayuben günlüğüne yazabileceği sonsuz olmuştur. Şu son aktaracağım parça
tuttum tut özleme alt mısralar gelir: finalin en tipik örneğidir.
Süleyman’ın tahtına hükümleri
ettin tut Acep değil senin için bin can feda Her kim bize yanı yanar Hak dileğin
Dive periye düpdüz hükümleri ettin kılur isem versin ana
tut Senin varlığın can yeter hoşdur Vurmaklığa kasdedenin düşem
Firavunun hazinesin Nuşirevan’ın sansız kalır isem öpem ayağını
genciyle Kim bize taş atar ise güller nisar
Karın malına katup sen malına Nice ki ben seni sevem ecel eli olsun ana
kattın tut ermeyiser Çırağıma kasdedenin Hak yandırsın
Bu dünya bir lokmadır ağzında Kaçan suna Azrail el, ben seni çırağını.
çiğnenmiş bil canlanır isem
Çiğnenmişe be yutmak ha sen anı Burada Yunus’un manevi hayatı
yuttun tut Aşkın aldı bende beni bana seni çamber olarak kapanmıştır. Onun
Her bir nefes kim gelir keseden gerek seni bu ahlak sistemini sanat konusu
ömür eksilir Ben yanaram dün-ü günü bana seni olarak ele almasına şaşmamalıdır.
Çün kese ortalandı sen anı tükettin gerek seni Onun düşüncelerinin bu yolda sona
tut ermesi zorunlu idi. Çünkü idealler
Çün denize gark oldun boğazına Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yalnız türküsünü çağırmak için değil,
geldi su yerinirim her şeyden önce ve özellile yaşamak,
Deli gibi talpınma ey biçare battın Aşkın ile avunurum, bana seni yaşatmak için yaratılmıştır.
tut. gerek seni


Bu çağda yani Hicri 707 –M. 1329 Bu durakta Yunus’un özlemi o kadar
tarihlerinde tarikata girdiğini “Yere engindir ki, dervişlikten bile ümidini
bünyad urulmadan var olduğunu; keser:
dünyaya çok gelip gittiğini, deryanın
kendisinin karesi olduğunu, şeriatın Dövene elsiz gerek
ise hakikatın kapısında kaldığını” Sövene dilsiz gerek
söyleyen devriyerden ve en sonunda Derviş gönülsüz gerek
şu ünlü sözünden: Sen derviş olamazsın.

Tarih dahii 707 idi Bununla birlikte bu hayatın olduğı
Yunus canı bu yolda kodu idi gibi sürmeyeceği bellidir. Kendisine

203






DÜNYA Çağ yürüdü. Sanat yavaş yavaş merkeziyet” ne kadar ilerlemiş,
yığınlara seslenir oldu. Şüphesiz bu
uygar memleketler sanatı, kültürü
SANAT VE FİKİR büyük bir ilerleme idi. Sanat saraydan, topraklarının köşe-bucağına ne kadar
PİYASASINDA aristokrat çevrelerden çıkıp her götürmüş olsalar, sesin ilkin büyük
sınıf halka sesleniyordu. Böylesine
merkezlerde
gerek.
duyurulması
YERİMİZ yayılma bir çeşit endüstrileşmeye Bunlar da sayılı: Paris, Londra, Roma,
yığınlara
benzetilebilirdi.
Münich, daha bir iki şehir. Bu aydın
Sanat
yayıldıkça, istekler arttıkça eser bir kültür merkezlerinin sağladıkları
ticaret nesnesi oluyordu. Tiyatrolara imkânlar yanında onlar kadar çeşitli
Nurullah Berk müşteri çekmek, seyircinin ilgisini engeller çıkar sanatçının karşısına.
beslemek, galerilere yapıt bulmak,
alıcı sağlamak, sanatın her dalının Engellerin başında rakiplerle boğuşma
verimini düzenlemek, yönetmek var. Piyasa öylesine dolu, “mal”
Bu piyasa sözü ilk okuyuşta çirkin gerekiyordu. öylesine bol, değişiktir ki bu verim
görünecek, biliyorum. Ne demek sanat denizinin dalgalarından geçerek kıyıyı
ve fikir okyanusu? Fikir gibi, sanat gibi Bunun için de duyurma, propaganda bulmak çok kere en sağlam iradeyi
insanlığın en seçkin, en yüce ürünü araçları bulundu: günlük gazeteler, yıpratır. Bir Fransız eleştiricinin
bayağı mallar gibi piyasaya mı bağlı haftalık, aylık dergiler, afişler, dediği gibi “eskiden ressamlık,
ki bu sözü kullanıyorum? Konuya kitaplar, broşürler, konferanslar. Sanat heykeltıraşlık birer meslekti, şimdi iş
girmeden bundan ne anladığımı, yazarları, eleştiricileri, kronikçileri bir oldular”. Sanatçılar da birer “işmen”.
daha doğrusu ne anlatmak istediğimi yandan halkı aydınlatıyor, bir yandan Çoğunu, hele yeni yetişenleri
açıklamam gerek. da seyirciyi, dinleyiciyi, okuyucuyu tanıdım Batıda. Hepsi sürecekleri
sanat zevki uğruna para sarfetmeye malları satma kombinezonları içinde
Yirminci yüzyılın başından bu yana teşvik ediyordu. Sanat bayağı bir kıvranıp dururlar. Galeri tutmak,
sanat, eski kimliğinden yavaş yavaş ticaret metası olmamıştı bunun için, yapıtlarından söz edecek eleştiriciyi
sıyrıldı. Bu kimlik, sanat yapıtının ama şüphe yok ki eski enderliğini bulmak atölyeye gelip bir iki tablo,
tekliği, enderliği, karşılıksızlığı, kaybetmiş, yayılışının doğurduğu heykel satın alabilecek amatör
“idealist” bir çabanın ürünü olduğu bir alışveriş kombinezonları içine aramak, “kontrato”ya kavuşabilmek,
anlayışından doğuyordu. Sanat eseri düşüvermişti. Sanatın yığınlara yalnızlıktan kurtulup bir çevrenin
satılıktı elbet, alıcıları da vardı. Ama yayılışı, sanat yapıtının tek olaylıktan içine girebilmek. Avrupa’nın büyük
bu, sanat sahnesinin bir çeşit kulisi çıkarak günlük olay oluşu, yayma şehrinde sanat hayatına atılmak
idi. Alışveriş arka planda yapılırdı. Elli araçlarının çoğalışı sanatçının yolunu isteyen sanatçının önüne dikilen, bir
yıl önce sanatçı azdı, çok azdı bugüne kolaylaştırmamış, başarı şanslarını bir aşılması gereken engeller bunlardı.
kıyasla, bu tiyatro bolluğu, bu sergi arttırmamıştı. Eski devirlerde az
ve galeri bolluğu, bu baş döndürücü sanatçı vardı, yanıtın neye yaradığı, Denilecek ki sanatçının sağlam bir
tirajlar, “best-seller” ler yoktu. Sanat gideceği yer belli idi. Yeni çağda kişiliği, kendine özgü bir mesajı
planında verim yavaştı, çünkü halklar sanatçı çok arttı, yapıtlar toplumların varsa, yapıtları güzel, ötekilerden
alışa zorlanmazdı bugünkü gibi. normal isteğini aştı. O kadar ki, bir ayıran özellikleri varsa bu engeller
(Bu zorlamayı çoğu gelişme bilir). çeşit yapıt enflasyonu başgösterdi. sırayla yıkılmasa da kısa zamanda
Böyle bir dünyada piyes, beste, tablo, Sanat piyasası bir yandan sürümü aşılmaz mı? Aşılmazsa neye yararlı
heykel, kitap, sanat yapıtının doğması, sağlamaya çalışırken bir yandan o aydın, kültürlü, anlayışlı çevreler?
yayılması, propaganda, reklam, da reklam araçlarını geliştirdi. Gerçek sanatçının da cenkleşmesi
sürüm gibi bayağı sayılan tanıtma, Şimdi sanatçılarımız Batıda başarı mi gerek bir yer edinmek için uygar
satma araçlarının çok üstünde, daha kazanma, üne kavuşma probleminde memleketlerde?
doğrusu büsbütün dışında bir olaydı. yukarda saydığım engeller zorluklarla
Sanatın, sanat eserinin soyluluğu bu karşı karşıyadır. Batıda başarı ancak Açın sanat tarihini de okuyan
kimliğinden doğuyordu. büyük şehirlerde kazanılır. “Ademi- “lânetlenmiş sanatçılar’’ın acı

204






hikâyelerini. Lânetlenmiş sanatçı Bu, cesaretli, atılgan bir hareketti, ne gerek. Ressam olur, çok güzel resim
demek suçlu olup cümlenin nefretini olacağı bellisiz bir yarını zorlamaktı. yapar, ama hiçbir şey yaratamaz.
çekmiş sanatçı demek değil. Ne suçları Ressam olur yaratıcıdır, bulur, yeni
vardı Van Gogh’un, Cezanne’ın, Ama yukarda saydığım zorluklar bir görüş, bir duyuş getirir. Asıl olan
Modigliani’nin? Ve daha düne kadar çıktı karşılarına. Başka şehirleri budur. Andre Malraux bir kitabında
ne suçu vardı bir Bissiere’in, bir pek bilmem de Paris’i pek iyi sanat tarihinden söz açar da der ki:
Jacques Villon’un ki altmışından, bilirim. Halkını, aydın çevrelerini, “Sanat tarihi, mirasına konduğumuz
yetmişinden sonra değerleri bilindi? pazarlarını. Paris kahpedir. İlkin iyi biçimlere katılan icat edilmiş
karşılar sizi, tebessüm ve şivelerle. biçimlerdir.’’ Derin ve güzel lâf bu.
Geciktim konuya girmeye ama şu Cilveli bir yosma gibi umutlar Boyuna yeni biçimler bulunmasa
yukarıda yazdıklarını konunun doğurur ruhunuzda. Çantada keklik sanat tarihi diye bir şey olur mu? Olur
içinde. Konunun içinde, çünkü sanırsınız. Kendini verir de bir ara, ama bu, değişmesiz, biteviye, dümdüz
çevreler ne kadar aydın sanatsever sizi büsbütün çileden çıkarmak bir çizgi olur.
olursa başarı kazanmak o nispette için. Sonra bıkar sizden onu tutacak
güç olduğunu göstermek istedim. gücünüz yoksa. Soğur yavaş yavaş. Büyük olsun, küçük olsun bir
Aksine, ilkel ya da yarı ilkel çevrelerde başkalarını gözüne kestirir. Her dem şey bulma, bir şey getirme gerek.
üne kavuşmak, tanınmak, blöf ve yenilik arar çünkü. Ve bir gün gelir Resmimizin ve heykelimizin bugüne
şarlatanlıkla pire iken deve görünmek ki terkedilmiş bir aşık gibi yapayalnız kadar yapamadığı, daha doğrusu
çok daha kolaydır. Avrupa’ya gider kalırsınız koca Paris’te. yapmaya vakit bulamadığı. Haziranda
gitmez duman olan bizim yerli müzemizde açılan Yirminci Yüzyıl
dâhilerimizi düşünün. Ne yaparlar Bin dokuz yüz kırk altı-yedilerde Fransız Resmi sergisinin genç
oralarda, kahvelerde oturmak, sokak Paris’e gidip bugüne kadar orada komiseri Michel Hoog’a müzemizin
maceraları peşine düşmekten başka? çalışmak, yaşamak -dayanmak üst katına gezdiriyordum. Alışmışız
diyeceğim geliyor- cesaretini gösteren sanatçılarımızı yabancılara tanıtırken,
Bin sekiz yüz altmışlardan bin dokuz sanatçılarımız için yanılmıyorsam filanca Leger’nin, falanca Gromaire’in
yüz otuz üçlere kadar ressamlarımız öyle oldu. Ne hayaller, umutlarla ya da Despiau’ nun, Bourdelle’in
batıyla devamlı ilişkilerine karşın gitmişlerdi. Hayalsiz böyle bir deyip sanatçılarımızı sanki daha
ne yaptılar, yabancı akımları maceraya? Sergiler açtılar, iyi ilginç kılmayı. Aşağılık kompleksi o
izleyip uygulamaktan başka? kötü sattılar, Paris yüzlerine güldü kadar işlemiş içimize. Sanki bir Türk
Boşuna ararsınız yüz yıllık plastik ilkin. Bugünkü durumları nedir, sanatçısı kendi kendine yetişirse
sanatımızda orijinal bir sesi, kendine bilmiyorum Bir Poliakoff, bir Viera değersiz olur da, ille de yabancı bir
özgü bir kişiliği. Küçümsüyor muyum da Silva, daha niceleri onlardan ustaya çırak olmuşsa değer, önem
sanatımızı bu sözlerimle? Hayır, sonra gidip üne kavuşmadılar mı? kazanır.
aksine, başka türlü olamayacağını Neden onlardan biri, ikisi, bu sonuca
düşünüyorum. Gelenekten yoksun, varamadı? Ben, alışkanlıktan olacak, Friezs’in,
kültüründen, tekniklerinden apayrı Lhote’un, Gromaire’in talebelerini
bir dünyaya ayak basan Türk İki “şık’’tan biri. Ya şansları gülmedi tanıtırken Michel Hoog tatlı tatlı
ressamının birden bire elli yıl, yüz yüzlerine. Ya da sanat güçleri gülümsüyordu. Dikkat ettim en çok
yıl birden biredir tarih içinde orijinal yetmedi kendilerine sağlam bir yer beğendikleri on dokuzuncu yüzyıl
yapıtlar yaratması beklenebilir miydi? ayırtmaya sanat piyasasında. Birinci “primitifleri” ile ne şunun, ne bunun
şık: şans denilen şeye inanırım ben. talebesi olmuş, kendi kendine bir
Ama bir devir, yeni bir devir geldi Kimi adam şanslı, kimi şanssızdır. şeyler bulmaya çalışmış sanatçılardı.
ki 1933- 1940-47- sanatçılar, Batı Doğuştandır, yıldızlardandır şans Müzeyi gezme bitince Michel Hoog
etkilerinden kurtulmak, hem giderek denilen hayat rastlantıları. İkinci şık: kolumdan tuttu ve dedi ki: “Monşer,
orada çalışmak, yerleşmek, kendi sanat gücü, kişilik ya var ya yoktur. Avrupalı hocalardan ders alıp
yurtlarında bulamadıkları anlayışa, O da şans gibi doğuştan. Ne var ki etkilerinde kalmış sanatçılarınız beni
değerbilirliğe kavuşmak istediler. sanat gücüyle kişiliği karıştırmamak hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Derslerini

205






iyi bellemişler. Sakın bunları bize kullanmayı. Bin dokuz yüz kırklardan
getirmek zahmetine katlanmayın. bugüne geçen zamanı hesaplayın da
Bizim halk dudak büker bunların bu daracık süre içinde dün-yanın
yapıtlarına, katıksız örneklerini benimseyeceği sanatçının yetişmesini
bildiği için. Siz bize bir şeyler bulmuş sonra isteyin. Olamaz böyle şey,
olanları getirin, dünya sanatına azıcık olmuyor işte. Şunu da söyleyeyim ki
da olsa bir katkısı olanları.” içerdeki tutumumuz da olmaması
için elimizden geleni yapıyoruz.
Dünya sanat piyasasının bir köşesini Sanatçılar içtenlikle çalışmıyorlar,
bile tutamayışımız bundan, katkımız sanat yapmıyorlar, sanatın oyununu
olmayışından Avrupa’ya bir süre için oynuyorlar tiyatro sahnesinde imişler
gidenlerden, ya da uzun yıllardır orada gibi. İşin “fiyakasında, gösterişindeler.
kalanlardan haberler gelir zaman Tarafsız eleştiri yok, yayın, bilimsel
zaman. Ağızdan gelir bu haberler, araştırmalar yok, genel olarak plastik
ya da gazetelerde okunur. Paris’in, sanatlara ilgi, sevgi yok. Devletin bir
Londra’nın, Roma’nın filan galerisinde sanat politikası yok. Yok oğlu yok ne
bir ressamımızın sergisi açılmış, ilgi yöne baksanız.
toplarmış. Bir heykeltıraşımızın bir
yapıtı şu müzeye alınmış, yabancı Gerçek, içten sanat yerine sanat
memleketin eleştiricileri övmüşler bu oyunu da-ha bir süre, belki çok
Türk sanatçısını. Orada burada duvar uzun bir süre egemen olacak bu
freskleri yapılmış, broşür basılmış şu memlekette. Sonra birdenbire bir,
ya da bu ressam için. iki, üç, beş sanatçı çıkacak, içten,
derin, ağır-başlı, yaratıcı. Türk resmi,
Yıllardır sürmüyor mu böyle haberler? heykeli o zaman aşacak sınırlarımızı.
Başarılar ve ilgiler yağıyor ama bir Ve bu sanatçılarımızın Avrupalarda
türlü çağdaş sanatın bir köşeciğini tanınmaları için oralara gidip
tutamıyoruz. Kumpanyalar ve klikler yıllar yılı boşuna sıkıntı çekmeleri
çok şişirirler Avrupa’daki sevdiklerini, gerekmeyecek. Milletlerarası değer
gazeteciler de ilgi yağmuruna tutarlar olmak için gurbetlere göç etmek
dışardaki dostlarını. Ama gene de bir gerekmez.
adım atamayız sanat tarihine. Size on,
on beş yabancı isim sayayım ki yirmi
yıl önce karanlıkta idi, çocukluk
çağında idi de bugün yerleşmiş,
piyasayı tutmuş değerlerdir. Şansları
mı yardım etmiş bunların, yoksa
gerçekten bir şeyler mi getirmişler
dünya sanatına, bir kişilik mi
göstermişler? Şansa inanırım dedim
ama onun da bir sınırı var. Bütün
ilgileri şanssızlığa yükleyen spor
yazarlarımız gibi çağdaş sanata
adımımızı atmamış olmamızı “makus
talihe yüklemek gülünç olur.

Daha yeni öğreniyoruz paleti Varlık - 1963 Ferit Öngören

206

207






OKUR YAZARLAR “Bütün köylüleri okutmak güzel fikir, Bunlar öğretmen olacak da..”
ama sonra toprakları kim ekecek?
VE KÖY Koyunları kim güdecek?” “Bunlar Shakespeare’in, Gothe’nin,

ENSTİTÜLERİ “Daha şehir çocuklarını doğru dürüst Gogol’un, Balzac’ın eserleri
okuyorlarmış. Güler misin, ağlar
okutamıyoruz, kalkmışız köylüleri mısır? Bu eserleri biz bile okuyup
okutmaya.. İnsan yorganına göre anlayamıyoruz..”
bacağını uzatmalı: para yok, öğretmen
Sabahattin Eyüboğlu yok, kitap yok, binlerce çocuğu “Köy enstitülerinin sola
toplayıp yarım yamalak yetiştirmenin kaymalarından korkulur. Milli tehlike
manası var mı?” karşısında esaslı tedbirler almak
lazım.”
Devrimin son yıllarındaki gelişmesi “Köy enstitülerinde okuyanlar köyde
inanışlarda daha fazla açıklık, düşünce kalacaklar mı bakalım? Sen olsan “Vallahi acıyorum köylülere. Bu
ayrılıklarında daha fazla dürüstlük kalır mısın? Zorla bırakmaya da kadar da olmaz. Enstitü mezunlarını
istiyor. Memleket meseleleri üstünde hakkımız yok.” yerleştireceğiz diye adamların
söylenen ve yazılan her şey, her canlarını çıkarıyoruz. Şehirlilerden
zamankinden daha dokunaklı. İnanış “Bence bu iş böyle olmaz. Milletin istemediğimiz bu fedakarlığı onlardan
ayrılıklarının ciddiye alınmadığı, parasını böyle fantezilere harcamaya ne hakla istiyoruz? Ufacık bir köy on
hesaba katılmadığı zamanlar geçiyor. hakkımız yok. Önce köylümüzü binlerce lira verecek, insaf. Bari bu
Okur ve yazarlar yurt ve dünya sefaletten, hastalıklardan kurtarmak eziyetlere karşı köye doğru dürüst bir
meseleleri karşısındaki davranışlarını gerek.” öğretmen gitse, hayır efendim, dün
belli etmek zorunda kalıyorlar. Bu akşam gören birisi anlatıyordu, ne
gidişle devrime gerçekten bağlı “Köy enstitülerinde milli ve ahlaki kültür varmış ne sanat, konuşmasını
olmayanlar düşüncelerini ulu orta eğitime az yer veriliyor. Okutmak, bile bilmiyorlarmış.”
söylemekten çekinmeyecekler. yazdırmak, sanat öğretmen güzel,
Dostun düşmandan, koyunun ama gençliğe kuvvetli bir iman “Köy bir tecrübe tahtası değildir.
kurttan, kurunun yaştan ayırt aşılamazsak bunlar faydalı olacak Uzun tetkikler yapmadan, pedagojik,
edilmesi belki daha kolay olacak. yerde zararlı olur.” sosyolojik esaslara dayanmadan
böyle ceffelkalem yenilik yapmağa
Bu yılın en ateşli tartışma “Köy çocuklarını şımartıyoruz. kalkınmaz.”
konularından biri ve bence en Enstitüde okuduk diye çalımlarından
önemlisi Köy Enstitüleri oldu. geçilmiyor. Göreceksiniz sonunda “Canım bu çocuklar öğrenci mi,
Cumhuriyetin zorunlu ve mantıklı bunlar bize kafa tutacaklar. Besle işçi mi? Zavallılar akşama kadar
sonucu olarak girişilen bu eğitim kargayı oysun gözünü.” boğaz tokluğuna çalıştırılıyorlarmış.
seferberliği karşısında okur yazarların Gıdasızlıktan verem olanlar varmış.
serbestçe vaziyet alışları, ileri geri “Biz memlekette birlik yapalım derken Yazık, günah değil mi? Zaten bir
bir çok anlayışları, düşünceleri, bu çocuklar ortaya bir köylü şehirli insana hem kültür hem sanat
alışkanlıkları ortaya koydu. O kadar ikiliği çıkaracaklar, bize düşman gibi kazandırmak olacak iş midir?”
ki, insanın rastgeldiğine: “Köy bakacaklar.”
enstitüleri hakkında ne düşündüğünü Bütün bu tenkitlerde ortak olan
söyle, kim olduğunu söyleyeyim” “Kendim görmesem inanmazdım. özellik, meseleye uzaktan ve dışarıdan
diyeceği geliyor. Aşağıya gelişi güzel Ankara Halkevinde Hasanoğlan bakmaktır. Köy enstitüleri millet
sıralayacağım sözler okur yazarlardan Köy Enstitüleri Faust’u görmeye ölçüsünde bir iş olmak dolayısıyla
duyduğum ve benzerlerini herkesin gelmişlerdi. İlkin asker zannettim. az çok hepimizin ortak davası
duymakta olduğunu sandığım Kaba kaba elbiseler, kapkara yüzler, olduğu halde birçok okur yazarlar
sözlerdir: korkunç bir ter kokusu. Bir facia. başkalarının giriştiği bir denemeden

208






bahseder gibi davranıyorlar. devletliler arasına katılmak hiç de ve hortumuna en yakın ne bulursa
Oturdukları yerden meçhul ülkelere zor değildi. Osmanlı devleti kendine çamurun üstüne kor, basar geçermiş.
hükmeden sultanlar gibi konuşuyorlar. kul olmak isteyenlerin sınıfına, Osmanlı devleti zamanla halkla
Tenkit etmek için işin içinde olmak dinine, mezhebine bakmamakta hayli yaklaşacak yerde geliştikçe halktan
gerektiğini, bir şeyi tenkit edenin işi demokrattı. İşe yarar bir insan için, uzaklaştı. İlkin halktan yalnız
yapan kadar sorumluluk yüklenmesi, talihin istediği gün, idare edenler kudret ve refahça ayrılan devletliler,
ne istediğini bilmesi, işin daha ileri arasına katılmak Müslüman olmak beyzadeler kapalı Osmanlı
gitmesine yol açması beklenmez mi? kadar kolaydı. Fakat devlete ve servete medeniyeti içinde efendileştiler, okur
Oysa ki yukarıdaki sözler çevremizde erişenler birdenbire çoğunluktan yazar oldular. Din, bilim, sanat gibi
şüphe, duraksama ve güvensizlik ayrılıyor, içinden çıktığı kalabalığa toplumsal değerleri kendi tekellerine
uyandırmaktan başka ne işe ister istemez ihanet ediyordu. Çünkü alarak üstünlüklerine bir yaldız daha
yarıyabilir? Bu tenkitleri el birliğiyle devletliler arasına giren insan iyi sürdüler. Okur yazarlık, bilimseverlik,
çoğaltmaktan ne kazanabiliriz? niyetli de olsa, yaşayabilmek, kendine sanatseverlik, dindarlık gibi vasıflar
Başladığımız bu işi bırakıp kim bilir ve başkalarına faydalı olabilmek, idare edenler arasına geçmenin yolu
kaç yıl sonra aynı işe yeniden mi hatta çoğunluğun güzünde bile şerefli oldu. O kadar ki, halk devlet kapısıyla
başlayacağız? kalabilmek için yeni girdiği çevrenin okul kapısını bir görüyordu. Hala
gereklerine az çok uymak zorunda bazı yaşlı köylüler okur yazar olan
Aslında bu sözler tenkit değil kalıyor, aşağılarda bıraktığı insanlara çocuklarına, “Eh, sen de devletliler
kötüleme, yadırgama, küçümsemedir. olsa olsa acıma, sevgi, dostluk, arasına girdin gayri” diyorlarmış...
Bunları söyliyen veya benimseyerek akrabalık gibi bağlarla elinden geldiği
nakledenler bilerek bilmeyerek kadar sadık kalabiliyordu. Okuryazarların halkseverliği bize
devletin cüretli bir yenilik Batı kültürü ve uyanık devlet
adamları yoluyla girmiş bir yeniliktir.
teşebbüsüne sorumsuzca karşı Kısacası eski düzenimizde bir devlet Tanzimattan sonra devletin büyük
koymuş oluyorlar. Kendi çocuklarının ve servet kapısı, bir de bu kapılara gövdesi köylüler hala kendi dışında
ilkokuldan, ortaokuldan, liseden ve girenlere kah inanç, kah korku, kah bir yığın olarak görmekte devam
hatta üniversiteden yoksun kalmasına sevgi, kah nefretle bakan, onlara etmekle beraber, yukarılarda söz
tahammül edemeyen okuryazarlar yaranmaktan başka hiçbir kurtuluş sahibi olmaya başlayan bazı yeni fikirli
arasında böyle bir davranışın ne yolu bulamayan köyler dolusu ve okuryazarlar, iktidar sahiplerinin
sebepleri olabilir? Bunları aramak yürekler acısı bir sürü insan vardı. anlayışsızlığında, kayıtsızlığından
boynumuzun borcudur. Bu düzen içinde bile imparatorluğun veya aczinden faydalanarak devrimin
güzel günleri olmadı mı, oldu elbet, tohumlarını kanunlara, kitaplara
Biz bir imparatorluğun kalıntısıyız. ama neler pahasına ve kaç gün! Bu ve çeşitli kurumlara sokuyorlardı.
Cumhuriyet yeni bir milletin topraklar üstünde insan yığınları Bunlar Fransız Devriminden önceki
temellerini atmıştır. Bir toplumun yüzyıllarca can, mal ve iş güvenliği uyanık okuryazarlar gibi, öne
bir düzenden başka bir düzene tanımadı. İdare edenler, en babacan, en sürdükleri demokrat düşünüşün
geçmesi en kanlı denemelerde bile tatlı dilli oldukları zaman bile tehlikeli kendi hesaplarını aşacağını, bağlı
çarçabuk gerçekleşmiyor. Yüzyılların insanlardı. Onlar da kendilerini oldukları Osmanlı düzeninin
alışkanlığı yeni düzenin altında emniyette hissetmedikleri için büyük büsbütün yıkılacağını bilmiyorlardı.
da nesillerce sürebiliyor. Bugün sürüyü kurnazca bir müsamaha ile Mithatpaşa, Namık Kemal, Tevfik
kalkındırmağa çalıştığımız çoğunluk sürüyorlardı. İşler yolunda gittikçe Fikret, Ziya Gökalp, cömert ruhlarıyla
bir sömürge halkından pek farklı keselerinin ve kalplerinin ağzı açıktı. Türk milleti için nasıl olacağını
değildi. İdare edenlerle edilen Ama devletliler bir kuşkulanmaya bilmedikleri bir cennet istiyorlardı.
ayrı birer millet gibiydiler. Devlet, görsün, en merhametliler en zalimler Öyle bir cennet ki, içinde köylüler
kendine bağlananlarla birlikte, bir anda birleşiyor, din kardeşimin yine köylü, devletliler yine devletli
çoğunluğun ötesinde tanrısal bir kardeşi dinlemiyorlardı. Fil, en çok kalacak, fakat mucizeli bir nefesle
alemdi. Gerçi talihli kullar için düşmekten korktuğu için yolunda hepsi iyi niyetli, temiz vicdanlı, mutlu
çoğunluğun karanlıklardan sıyrılıp biraz çamura rastlayınca durumuna ve ileri insanlar oluverecekti.

209






Türk devrimi, okuryazarlığı, yeni en ucuz, en mütevazi yolu olarak yardımıyla devrimciler arasına
anlamıyla, çoğunluğa maletme çabası kanunlaşan köy enstitüleri karşısında yerleşmiş bulunuyorlar. Bunlar
olarak tanımlanabilir. Atatürk ve bazı okuryazarlarımız niçin ya Atatürk’ün ve İnönü’nün milletimizi
İnönü Cumhuriyetin ilk günlerinde öfkeli, ya duraksar, ya küçümser, yeniden kurtarmak isteyen taraflarına
okuryazarlığın büyük kitleye yani ya kötümser bir tavır takınıyorlar? değil, bağımsızlığımızı ve tarihi
köylüye ulaşmasını çağdaş bir millet Niçin ortaokulda, lisede, üniversite varlığımızı kurtaran taraflarına
olarak yeniden doğuşumuzun ve yüksek okullarda hoş gördükleri bağlı kalmışlardır. Bu bağlılık aynı
koşulu saymışlardı. Yeni devletin kusurları köy enstitülerinde tehlikeli önderlerin devrimci atılışlarına, pasif
bu yönde gittikçe artan çabaları sayıyorlar? Niçin kendi çocuklarında bir şekilde de olsa, karşı koymalarına
nihayet, okuryazarlığın büyük kitleye meziyet saydıkları türlü çocukluk ve engel olamıyor. Geçiş devrinin bu
yani köylüye ulaşmasını çağdaş bir gençlik hallerini köylü çocuklarında emekli ve saf gericileri devrimi kendi
millet olarak yeniden doğuşumuzun affetmiyorlar? Niçin bunca zamandır varlıklarından çok genç kuşaklara
koşulu saymışlardı. Yeni devletin bu bütün dertlerine sağır kaldıkları aşıladıkları duyuş, düşünüş, ve
yönde gittikçe artan çabaları nihayet, köylülerden bazılarının köy okulu davranış tarzlarıyla köstekliyorlar.
okuryazarlarla köylüler arasındaki hakkındaki haklı haksız şikayetlerini Gözlerini Cumhuriyet içinde açmış
utanılacak ayrılığın yakın bir sorgusuz sualsiz destekliyorlar? Niçin gürbüz delikanlılar arasında şöyle
gelecekte ortadan kalkacağı umudunu camilerini kendileri yapan köylülerin konuşanlara rastlarsınız:
uyandırmıştır. Köy enstitüleri bu kendi ortak malları olarak gözlerinin
umudun ta kendisidir. önünde duracak okullarını, zaruretin “Ahlakımız nereye gidiyor? Nedir bu
karşısında, kendilerinin yapmasını plajların hali? Ben de devrimciyim
Bu böyledir ama biz henüz eski devletli adaletsizlik saymağa kalkışıyorlar? ama kızlarımızın bu kadar açılmasına
okuryazarların alışkanlıklarından Niçin işi idare edenlerin hangi koşullar taraftar değilim.”
kurtulmuş, köylülerin okuryazarlığa içinde neler yaptıklarını sormağa
bizim çocuklarımız kadar hakkı, bile lüzum görmeden dedikoduları
istidadı ve zorunluluğu olduğuna can kulağıyla dinliyorlar? Niçin “Hırsızlık aldı yürüdü. Babalarımız,
toptan ve gerçekten inanmış değiliz. aralarından, on yıldır yirmi bin dedelerimiz zamanında bu kadar
Okuryazarlarımızın bir çoğu ve gencin giriştiği bu işin dört yanını değilmiş. Ben bunun sebebini
özellikle hallerinden memnun yakından incelemek isteyenler din terbiyemizin azalmasında
olanlar, devletin ilk önce onların çıkmıyor? Çünkü okuryazarlarımızın görüyorum. Kendim dindar değilim,
isteklerine cevap vermesini, onların eski alışkanlıklarını bilerek veya ama milletimize daha uzun zaman
beğenisine göre aş pişirmesini bilmeyerek (daha çok bilmeyerek) dini ahlakın lazım olduğuna kaniim.”
istiyorlar. Çabasını ve dikkatini büyük devam ettiriyorlar, ya da ettirenlere “Dayaksız terbiye iyi şey, ama cahil ve
kütleye çeviren devlet adamlarını alet oluyorlar. Çoğunluğun okuryazar tembel köylü laftan anlar mı? Realiteyi
beğenmiyorlar, köylüye sayısı olmasına karşı koymakla eskiden bilmeyenler halkımızın iyilikle yola
ölçüsünde önem verilmesine bir türlü kalma imtiyazlarını korumuş geleceğini sanıyorlar, nerde..”
katlanamıyorlar. Devletin kendilerini oluyorlar. Zaten devrim kendini
okutmuş, yerleştirmiş, ayağına eski okuryazarlığın temsilcilerinden “Avrupa, Avrupa.. Anladık, ama
otobüs, yataklı vagon, uçak, tramvay bir türlü kurtaramamıştır. Devlet milletimizin eski adetlerini,
getirmiş, olması fedakarlık sayılmaz. adamları okuryazar azlığı yüzünden geleneklerini bırakmamalıyız. Avrupa
Bunları düşünmek devletin tarihi, ya da tarafsız kalmak korkusuyla bize ilim ve tenkil bahsinden örnek
tabii, apaçık ödevidir, ama köylüler eski kafalı, fakat iyi niyetli Babıali olabilir, ama ahlak dersi veremez.
için harcanan paranın ve emeğin efendilerine büyük işler vermek Mertlik, cömertlik, insanlık bahsinde
adı, en uyanıklarımızın ağzında bile, zorunda kalmışlardır. Böylece o bizden örnek almalıdır. Medeniyet
fedakarlıktır. Sanki devlet bizim devrimi görünüşte benimsemiş, fakat dediğin tek kişi kalmış canavar!
kadar onların devleti değilmiş gibi. için için eski okuryazarlar saltanatına Japonlar milli geleneklerinden hiç
Kırk bin köyün her birine bir nefes bağlı kalem efendileri, akrabalık, ayrılmadan Avrupa medeniyetini
devrim götürmenin en kestirme, ahbaplık gibi münasebetlerin de pekala benimseyebildiler?

210






“Kardeşim zaten makine vatana ve millete hangi koşullar zaten bugüne kadarki vaziyetlerin hiç
medeniyetine pek o kadar hayran içinde nasıl hizmet ettiklerini birisinden iyilik görmemiş, bilakis
olmağa da lüzum yok. İnsanların mum kendi gözleriyle görseler. Anlasalar sağmal bir inek gibi yalnız büyük
ışığıyla daha mesut olmayacakları ki, tenkitleri peşin yargılardan, şehir ve kasabalar namına sağılmış,
ne malum? “Milletler birbiriyle kuruntulardan, dedikodulardan mahkum olmuş olduğu için belki
anlaşacakmış da savaş ortadan başka bir şeye dayanmıyor. İsraf daha iyi olurum, diye ümitlenir.
kalkacakmış, kim inanır bu laflara..” dedikleri yerde millet ölçüsünde
kanaat, pis dedikleri yerde, millet Enstitülerde öyle her kitap
Devrimimizin hiç bir ilkesi, ölçüsünde ilerilik vardır, şımarık ve okunmamalıymış, her ileri fikir
Atatürk’ün ve ve İnönü’nün hiç bir saygısız dedikleri enstitülü, Devrimin söylenmemeliymiş. Ya Allah
sözü bu çeşit bir dünya görüşüne ve yasaların kendisine verdiği hakları korusun bu çocuklar solcu olurlarsa
ipucu vermediğine göre bu köhne aramaktan başka bir şey yapmıyor. Ter ne yaparmışız! O zaman ne vatan
düşünceler taptaze kafalara kokusuna gelince, lütfen bir müddet sevgisi kalırmış, ne millet düşüncesi.
nerden giriyor? Bunlar Tanzimat bu kokuya katlanalım. Çoğunluğun Bu solcu sözünü, gerçek anlamını
okuryazarlarının Avrupa karşısındaki işe karıştığı her yerde şimdilik bu anlatmadan, iyi veya kötü niyetli
duraksamaları değil mi? Kapalı koku olacak. Herkesin bol suya insanların eline silah olarak verenler
kültür, kapalı medeniyet isteği kavuşacağı günlere daha çok zaman Türk köylüsüne ve Türk Devrimine
Atatürk sevgisiyle nasıl bağdaşabilir? var. Milyonların temizliğe doğru bir dostluk etmiyorlar. Halkın kafasında
Dünyaya açılmaksızın artık Türk adım atması, birkaç yüz kişinin mis az belirsizlik varmış gibi bir de bu
vatandaşı olamayacağımızı çoktan sabunuyla yıkanmasından çok daha çıktı. Dünyaya açılmış olduğumuz
anlamadık mı? güzeldir. için sağ sol gibi milletlerarası davranış
kavramlarının bize de girmesi pek
Köy enstitüleri en geniş milli En çok aldanan okuryazarlar tabii idi. Fakat her nedense bu iki söz
kaynağımızdan, yeni bir memleket köy çocuklarının her çeşit hemen kanun dışı bir renk alıverdiler.
ve dünya görüşüyle, çağdaş eğitim yeniliği kendileri kadar anlayıp Kimse bunları rahatça benimsemiyor.
metodlarıyla katıksız bir cumhuriyet benimseyebileceklerinden şüphe Okuryazar ancak tarafsız, renksiz
okuryazarlığı türetiyor. Kısa bir edenlerdir. Gerçi medeniyet ve kültür kalmakla şerefini, rahatını ve iş
zamanda kendi duvarlarını kendi büyük şehirlerde gelişir, fakat bir görme gücünü koruyabiliyor. Oysa
elleriyle yaparak devrimi gerçek çok büyük şehirlerin kayıtsız kaldığı ki renksizlik, tarafsızlık en azından
anlamıyla benimsemiş, hayatta tek ileri değerlerce cahil köylülerin bile toplum hayatına ilgisizlik sayılmaz
mürşidin ilim olduğuna inanmış, aşina çıktığını görmüyor muyuz? mı? Madem ki, sol ve sağ dünyada
okuryazarlıkla alın terini karıştırmış İnsan Beyoğlu’nda dolaşmakla yeni iyi kötü bir ölçü olmuştur, Türk
köy öncülerinin tenkit edilecek olmasıydı en geri fikirlere orda okuryazarı da siyasi düşünüşünü
tarafları mı yok? Var elbet; fakat yaşayanlar arasında rastlamazdık. dilerse bu kelimelerden faydalanarak
bunlar zaruretlerin kendi yağıyla Köylülerin cahilliğinde, tezek anlatabilmelidir. Partilerin dışında bir
kavrulmanın, duvarlarını kendi kokusunda, kağnıda, mum ışığında davranışı belirtmek için kullanılan bu
kendine yapmanın doğurduğu romansı güzellikler bulan köylüler sözler ilmi bir kesinlik tanışmamakla
eksiklikler değil midir? Kolları ve değil biziz. Bakın bir kaymakam tam beraber büsbütün belirsiz de değildir.
kafalarıyla yardım edemeyen veya yirmi beş yıl önce yazdığı bir kitapta Batılılar bunlarla sayısız siyasi
etmek istemeyen okuryazarlar bu ne diyor: inançları iki büyük bölüme ayırmışlar.
muhteşem çabayı birer kültür dostu Her yerde, her zaman okuryazarlar
olarak merakla seyredebilseler, “Taşra halkı her teceddüdü, her toplum hayatının nasıl bir düzene
oturdukları yerden karakuş yargıları atılganlığı İstanbul’un aksine iyi girmesi gibi meseleler üzerinde az çok
vereceklerine Avrupalı gazeteciler görür. Çünkü İstanbul esasen şehir bir fikir sahibidirler. Bir kısım insanlar,
gibi enstitüleri gidip gezseler, vatan olmak itibariyle bedbindir, korkaktır. ister çıkarları, ister gönül hevesleriyle,
ve millet sevgilerinden bile şüphe Atılganlıklarla huzurunun kaçacağını sistemli veya sistemsiz olarak aşağı
ettikleri bu kazanılmış vatandaşların düşünür, endişelenir. Halbuki taşra yukarı derler ki: “Atalarımızın

211






kurdukları düzenden, buldukları olabilir. Toptan ve çabuk değişmeyi dışı bir çeşit aşırı solculuksa, böyle bir
değerlerden uzaklaşmamalıyız. istemekle, hiç bir şeyin hiçbir davranışı vatanı, milleti ve bağımsızlığı
Bize düşen onları devam ettirmek, zaman değişmemesini istemek sağlam temellere dayamak için
düzeltmek, zamanımıza uydurmaktır. arasında seksen çeşit davranışa yer alın teri döken, yoksulluklar içinde
İnsanların inanışlarıyla oynanmağa vardır. Fakat sorarım size: Türk akla karayı seçen insanlar arasında
gelmez, değiştirelim derken her şeyi Devrimine gerçekten inananlara, değil, olumlu hiçbir iş görmeyen,
berbat edebiliriz.” Bir kısım da der yani imparatorluktaki toplum rahatlarına ve çıkarlarına her şeyden
ki: “Düzenin iyisi geçmişte değil, düzeninin, din, ırk ve sınıf farklarının daha çok bağlı kalan okuryazarlar
gelecektedir. Eski değerler, eski tarihe karışmasını isteyenlere sol arasında aranmalıdır. Kaldı ki, böyle
inanışlar bu düzene doğru gitmemize denemez mi? Halkçılık, devletçilik, bir davranışta olanların düşüncelerini
engel oluyor. Onları müzelere koyun, devrimcilik, laiklik, cumhuriyetçilik açıkça söylemeleri devrime açıklık
güzel taraflarını seyretmek ve kendi ve Atatürk’ün açık olarak anlattığı kazandırmaktan başka bir sonuç
hayatımız için tıpkı atalarımız gibi anlamda milliyetçilik (daha vermez. Açıklıksa bugün Türk
yenilerini aramak boynumuzun yerinde bir deyimle milliyetçilik) okuryazarlarının en çok muhtaç
borcudur.” ilkeleri sağcılığın hangi rengiyle olduğu bir şeydir. Açıklık olmaması
uzlaştırılabilir? Şunu da unutmayalım yüzünden Devrimin kaybettiği güçler
Kaba taslak birine sağ birine sol ki Avrupalılar sağcısı geri olmakla yadırganmayacak kadar çoktur.
denen bu iki davranıştan her birinin beraber gene Avrupalıdır. Bizde ise
kendi içinde açıklık koyuluk farkları sağcı olmak demek atalarımız gibi
olacağı tabiidir. Hatta sistemli Avrupaya kapalı kalmak demektir.
düşünmeğe alışkın olmayınca insan Yok eğer solculuktan maksat, keyfi bir
düşüncelerinde kah sağ kah sol da anlayışla, millet, vatan ve bağımsızlık Varlık - 1948










































Ferit Öngören

212






KÖY ENSTİTÜLERİ ortamı olarak düzenlenmeliydi. Herkes yeteneklerine göre bir
işe yarıyor, yönetime doğrudan
İlk kez öykünmecilikten kurtuluyor,
VE SANAT benliğimizi buluyorduk. Kazmayı derin doğruya katılıyor, bulduğu inandığı
vuracaktık toprağa. Kişi, toplumdaki doğruları kuşun ötüşünce rahat
yeri, toplumunun dünyadaki yeri söyleyebiliyordu. Kitap, ekmekle bir
açısından bilinçlenecek, sorunlarına tutuluyordu. Bilgi edinme amaç değil,
yabancılaşmadan onları çözebilecek insan yaşantısını iyileştirmenin, insan
yetkinlik ve etkinlikte yetiştirilecekti. yeteneklerini geliştirmenin aracıydı.
Mehmet Başaran Müziğimiz, edebiyatımız, şiirimiz,
tiyatromuz derinlerden emdiği Geldikleri yerlerin, yaşadıkları
özsuyuyla, kanla ulusal boyutlara günlerin sorunlarını, düşüncelerini,
kavuşacak, dünya kültürüne, sanatına duyarlıklarını birer sanat şölenine
İki yüz yıldan beri yenileşme, değişme katkıda bulunacak düzeye ulaşacaktı. dönüşen “Cumartesi Akşamları”
sancıları çekiliyordu. Yukardan nda bilinçle, ustalıkla sazla, sözle
yapılan girişimler tabana etkili Köy enstitüleriyle girişilen toplumu kendi yazdıkları şiirler, oyunlarla dile
olamıyordu. Büyük çoğunluğumuz canlandırma işini, “Tabanda başlayan getirebiliyorlardı.
yoksuldu, sıkıntı içindeydi. Çoğu bir Rönesans hareketi” sayanlar
topraksızdı, üretim araçları ilkeldi. haklıydılar. Yüksek Köy Enstitüsünün Güzel
İç ve dış sömürü onların üzerinde Sanatlar, Yapı, Ev ve El sanatları
yoğunlaşıyordu. Böyle bir ortamın 1940’larda o güne değin yalnız kolları doğrudan doğruya sanatla
kültürünün, sanatının ulusal jandarmanın, tahsildarların uğradığı ilgiliydi. Enstitülerdeki on binlerin
bütünlüğü sağlayabileceği, yaşama yerlerden on binlerce halk çocuğu içinden süzülüp gelen yetenekliler,
savaşında güçlülük kazandıracağı, kırlar ortasında başlatılan eğitim burada daha da gelişme olanaklarına
yaratıcı olacağı söylenemezdi. Önce imecesine katıldı. Onlarla birlikte kavuşuyorlardı.
saray, sonra İstanbul yöresinde üretici halkın yaşayan kültürü,
dönenen, giderek birkaç büyük sanatı da akıp gelmişti… 20 Köy Heykel, mulaj işleri, iç süslemeciliği
kente açılan bir edebiyat… Enstitüsünde okumuşlarımızın de taze bir anlayışla ele alınmıştı…
Derinlerden, özsu, besin alamayan bilmediği, gün deymedik yanlarımız, Ünlü heykellerin kopyalarıyla enstitü
kısır, aktarmacı bir düşün yaşamı. değerlerimiz ortaya çıkıyordu; alanı donatılmış, Türk büyüklerinin
Yüzyılların yozlaştıramadığı bir heykelleri yapılmağa başlanmış,
İşte böyle bir sırada geliyordu beğeninin ürünü sayabileceğimiz İstasyon tepesine Nusret Suman
Enstitüler, özlerini Kurtuluş türküler, nakışlar, ezgiyle, devinimle “Tohum Eken Adam” heykelini
Savaşı’ndan alıyorlardı. Amaçları, yaşamı yorumlayan, biçimleyen, yapmıştı. Yapılarda bölge gereçleri,
yeni bir yoğurumla kafayı, eli dışlaştıran güzellikler, oyunlar… mimari özellikleri çağdaş anlayışla
yenilemek, tüm insanımızı yapıcı, Tüme taze bir güçle, yorumla işleniyordu. Tahta oymalar, duvar
yaratıcı duruma getirmek, ileri üretim yaşama katılıyor, oyunlar binlerle resimleri, yaygılar, toprağımızdan
aşamalarına ulaştırmaktı. Bilgiyi “süs, oynanıyor; türküler, kurulan köklenen yeni güzellikler yansıtıyordu.
tahakküm vasıtası” sayan egemen orkestralar, bağlama toplulukları
sınıfların eğitim anlayışlarından eşliğinde söyleniyordu. Enstitüler 1945’te Sabahattin Eyuboğlu’nun
ayrılıyorlardı. Köylüyü, dışardan arası imecelerle yurt yüzeyine kılavuzluğunda “Köy Enstitüleri
gelen güçlerle kalkındırmaktan yayılıyorlardı. Yüksek Köy Enstitüsü Dergisi” çıkarılmağa başlandı.
çok, kendi unsurlariyle içinden Güzel Sanatlar kolunda besteler Yazarları 20 Enstitünün
canlandırmak şuurlandırmak yapmağa başlamış yetenekliler vardı. öğrencileriydi. 16 bin basılan dergi
(Tonguç) gerekirdi. “Canlılığı” her öğrenciye ulaştırılıyordu. Altı
yaratan üretim yaşamı olduğuna Korkusuz, baskısız, zorlamasız sayısı (814) sayfa tutan bu yayım
göre, amaçlanan insanca yaşama üretici eğitim yaşamı; bedence, ruhça organında öyküler, şiirler, incelemeler,
çalışmalarının tümü, bir eğitim gelişmenin en elverişli ortamıydı. gözlemler yalın, sade, içtenlikli ve

213























































gerçekçi ürünlerdi. Bu dergi, alışılmış aydınlarımızın “okuyan” kesimiydiler. halkçı ve ülkücü bir gökçe yazının,ister
beğenilerin, ölçülerin dışında Dergilerin, kitapların baskı sayılarının hoşlanalım, ister hoşlanmayalım, bu
bir gelişime, “Köy”ü her yönüyle artmasında onların çabalarının yurda gerekli bir ulusal okulunun
tanıtan bir akıma kaynak oldu. sağladığı birikim yadsınamaz. su katılmamış öz çocukları
Enstitüler, biçimsel demokrasiye 1950’de “Bizim Köy” patlamasıyla oldular. Bu toprakların dış ve iç
zenginlerini karıştırdılar. En güzeli,
geçtiğimiz 1946 yılında edebiyatımız, düşün yaşamımız halkla eğilen bir eğitimden neler
yozlaştırılmağa başlandı, daha bir ivme kazandı. Düşüncesiyle çıkabileceğini açıkça gösterdiler.”
sonra da ulusal uyanışa, atılıma yaşamını birleştiren, halkla
karşı güçlerce kapatıldı. Buralardan bütünleşen yazarlar geliyordu. Halkla eğilen eğitim düzenini yıkanlar,
yetişenler, edindikleri değerleri yazma, Devrimci ozan Ceyhun Atuf Kansu Enstitüleri kapatanlar, baskıları köylü
eğitim düzenimizi tümüyle aynı “öze köyden gelen halk sanatçıları sanatçılar üzerinde yoğunlaştıranlar.
kavuşturma savaşını sürdürdüler. için şöyle diyor: “Dilleri sağlam, Ama onlar aydınlık ve güzel
Her düşün ve sanat yaşamımızı düşünceleri toprağa basıyor, ulusal işleri yapıtlarıyla sürdürüyorlar.
canlandırıcı ve güçlendirici ortamın bilinçaltından çıkarıp getirdikleri
hazırlanmasına çaba harcadılar. kadınlar ve erkekler evrenselliğe
Sayıları yirmi binin üstündeydi ve doğru yürüyorlar. Gerçek toplumcu, Milliyet Sanat - 1974

214

215










RÖPORTAJ

Beyza Bozkurt, İpek Atıcı > İKÜ İletişim Sanatları Bölümü Öğrencileri








İSTANBUL’DA

BİR “BAŞKA SİNEMA”

İstanbul’da sanatın adımları farklı
bir sesle duyulur. Bu seslerin içinde
sinemanın sesi de bir “Başka” çıkar.
Sinema sektöründeki tabulardan
vazgeçilmediğinin göstergesidir “BAŞKA
SİNEMA”. Geliştirdikleri dağıtım
şekli ile bir kültürün yok olmasına
engel oldukları gibi Türkiye’de farklı
bir sinema kültürü oluşturdular.
Bu yola da “BİZE HER GÜN
FESTİVAL” sloganı ile çıktılar.
Hergün güçlendirdikleri içerikleri ile
sinemaseverlere farklı deneyimler
yaşatmaya devam ediyorlar.


Sinema tutkunları Başka Sinema’yı
biliyor zaten... Biz de, bilmeyenlere
tanıtalım istedik. Geniş bir film
yelpazesine sahip Başka Sinema. Her
gün en az 3 film izleyebiliyorsunuz. 120 Başka Sinema nasıl doğdu? yaşanıyordu. Öte yandan da 35
dk. altındaki filmlerde ara verilmiyor. Neden böyle bir sinemaya ihtiyaç mm. kopya bitti onun yerine DCP
İzlemek istediğiniz bağımsız filmlere duyuldu? dediğimiz dijital kopya geldi. DCP,
ya da festival filmlerine yıl boyunca yapımcıya ve ithalatçıya 35mm göre
ulaşabiliyorsunuz. M3 film, bir dağıtım şirketidir. 5 daha düşük maliyetli gelmektedir.
yıldır daha çok festival filmlerinin Böylece sektörde yer kaplamaya
İstanbul’un “Başka Sineması” M3 Film ve büyük gişe filmlerinin dağıtımını başladı. Satışın %60’ı yerli büyük gişe
ve Kariyo & Ababay Vakfı isbirliğiyle yapıyoruz. 2 sene önce bizim de filmlerinden geliyor kalanın büyük
kurulmuştur. Başka Sinema’yı dağıtımını yaptığımız yerli ve bir bölümü Amerikan filmlerinden
size daha iyi anlatmak için Başka yabancı festivallerde başarı kazanmış geliyor. DCP ile gişe filmleri daha çok
Sinema Direktörü İmre Tezel ve Proje filmlerin vizyona girmesine gelince kopya vermeye başladı. DCP’ye geçiş
asistanı Okan Üzey ile görüştük. Size salon bulunmasında sorunlar ile sanat filmleri ve bağımsız filmlere
Başka Sinema’nın samimiyetinin yaşanmaya başladı. İzleyicinin, daha az yer verilmeye başlandı.
çalışanlarından geldiğini açıkça belli filmlerin vizyona girdiğinden haberi Bağımsız salonlar –Beyoğlu Sineması,
eden bir görüşmeyi anlatıyoruz. olmuyordu. Vizyona girme sıkıntısı Emek Sineması gibi- DCP

216

















makina yatırımını yapamamaya yüzler, tasarımların hepsi özenli
başladı. Onlar da kapanmakla yüz çalışmalardır. İnsanlara ne olduğunu İzleyicinin seçimleri doğrultusunda
yüze kaldı. M3 film; biz bu sinemalara anlatabilmemiz gerekiyordu, kolay vizyona film giriyor mu?
yatırım yapalım DCP göstermeye bir süreç değildi. Lansman sürecinde
başlasınlar, onlar kapanmaktan hem sosyal medya üzerinden hem Gösterdiğimiz her filmin Türkiye
kurtulsunlar, bu filmleri yapan yerli de basılı tasarımlarımızı ayrı ayrı haklarının buradaki bir şirkete ait
olması lazım. Biz festival olmadığımız
yapımcılar filmlerine devam etsin, profesyonellerle çalıştık. Sosyal için buraya getirdiğimiz her filmin
yurtdışından film alan ithalatçılar medya ajansı Bravo İstanbul ile
almaya devam etsin, dağıtımcılar çalışmaktayız. Bizim için önemli olan burdan bir ithalatçısı olması gerekiyor.
dağıtmaya devam etsin diye herkesin filmden anlayan insanlarla çalışmak. İzleyicilere seçme şansı tanıdığımız,
yararına olacak alternatif bir dağıtım “Başka Çarşamba” diye alt markası
var. Her Çarşamba son seansda temalı
geliştirdiler. Bunun adına “Başka Başka Sinema’nın yapısı nasıl? gösterimler yapıyoruz. Bu temalardan
Sinema” dedik. Filmler vizyonda yer
bulmaya başladı, seyircilerin haberi Filmleri alan, ithalatçılarla görüşen bir tanesi ise, “Sen Seç”. Sosyal medya
olmaya başladı, bağımsız olanlar bir programlama departmanı ve üzerinden bir tema ile izleyicilerin
kapanmadı. Kültürün kaybolmasına bütün süreçleri-operasyonu yürüten, seçmesi için bir seçki oluşturuyoruz.
En çok oy alan film, o ayın “Başka
karşı duruldu. yeni fikirleri geliştiren ayrı bir bölüm Çarşambası”nda gösteriliyor.
var.
Başka Sinema’nın kuruluş
aşamasında ne gibi sorunlarla Vizyona girecek olan filmleri Hedef kitleniz kimlerdir? Hedef
karşılaştınız? nasıl seçiyorsunuz? kitlenize yönelik çalışmalarınız
nelerdir?
Bir dağıtım şirketi olduğumuz M3 filmin bir dağıtım şirketi
için sinemalarla çalışıyorduk. En olmasının en büyük avantajlarından Belirli bir hedef kitle ile başlamasak
çok çalıştığımız sinemalardan biri biri bu konuda ortaya çıkıyor. Yıllarca bile daha genç insanlar ile yola
Beyoğlu Beyoğlu sinemasıydı. Birçok çalıştığımız yerli ve yabancı şirketler çıkacağımızın farkındaydık. Bizi en
sinemaya gidip “Bize bir salonunuzu var. Ayrıca yeni şirketlerle anlaştık. çok takip eden çoğunluk 18-25 yaş
verir misiniz? Bu salonun Başka Yabancı festivallere de gidiyoruz. M3 arası, ardından küçük bir farkla 25-
Sinema Salonu olmasına ve bütün filmin 2 ortağı var ikisinin de ayrı 35 yaş ve sonrasında 60 yaş üzerine
yıl bu salondaki filmleri bizim alım şirketleri bulunmaktadır. Bizim çıkıyor. 35 yaş ve üstü izleyiciler
seçememize izin verir misiniz?” diye için önemli olan yerli ve yabancı daha sadık oluyor ama veriler
sorduk. Türkiye’de ilk kez denenen festivallerde ses getirmiş olmasıdır. Bu çok değişkenlik gösteriyor. Ortak
bu modele, ilk başta 4 sinema ile sert bir kriter değil, esnek bir yapıya özellikleri ise, sürekli geribildirimde
başladık. Bunların üçü İstanbul’daydı sahibiz. Yönetmene bakabiliriz, filmin bulunmaları. Bizim istediğimiz şey;
bir tanesi ise Ankara’daydı. Biz, bu konusuna bakabiliriz, oyuncular izleyicilere daha çok film sunalım
projeleri yaparken bizi destekleyen üzerinden bakabiliriz, aldığı ödüller daha çok seçenek sunalım ve daha
Kariyo & Ababay vakıf ile yola ve festivallerde getirdiği ses üzerinden çok şehirde olalım. Başka sinemanın
çıktık. Az bir sinema ile başladık de bakabiliriz. Yönetmene şans farkı; tamamen içeriği güçlü filmler
ama içi film olarak çok güçlüydü. vermek için de yer verebiliriz. Önemli ve en az 3 farklı filmin olmasıdır.
Bunun yanında pazarlama yanı olan izleyicinin seveceği filmlerin 120dk altındaki filmlerde ara
çok önemliydi. Oluşturulan seçilmiş olmasıdır. verilmemektedir. Bütün vizyon

217


















yapısını daha dinamik tutmaktır.
Alışılagelmişin dışına çıkmaktadır.
Başka Sinema’nın amacı hem içerik
olarak hem vizyon yapısı olarak
güçlü olmaktır. “Başka Çarşamba”,
“Sinebebe” gibi farklı temalı yepyeni
şeyler yaratıp daha fazla insana
ulaşmaktır. Farklı kesime hitap
etmenin peşindeyiz. Daha çok şehir
ve sinema olup daha çok insana
ulaşmaya çalışıyoruz. Aslında “Başka
Sinema” seyirci geliştirme yöntemidir.


Kurulduğunuz günden bugüne ne Beyza Bozkurt İmre Tezel İpek Atıcı
gibi tepkiler aldınız? yapımcı hem sinema hem dağıtımcı üniversitelere ve etraftaki kafelere
için ortak, iyi bir şey yapmanın dağıtılıyor. Ayın 1’inden itibaren

Aslında hep çok iyi gitti. Özellikle peşindeyiz. Umarım bunu daha da izleyici ne izleyecek, nerede izleyecek
film sektörü; kendisinin hep böyle çeşitlendirerek devam edeceğiz. hepsini biliyor ve broşürden takip
bir beklentide olduğunu, böyle bir edebiliyor.
çalışmanın çok iyi olduğunu dile Tanıtım konusunda destek alıyor
getirdiler. Gerçekten bu filmler için musunuz? Hangi mecrayı tercih Sinebebe’den biraz bahsebilir
özel, ayrı bir çalışma gerektiğini, ediyorsunuz? misiniz?
“Başka Sinema”nın oluşmasının
çok iyi olduğunu söylediler. Onlar Başta lansmanda outdoor yaptık. Sinebebe, annelerin bebek
çok mutlu oldular. İlk birkaç aydan Başka Sinema çok düşük bütçelerle olduktan sonra eve tıkılmamaları,
sonra birçok sinema bize gelmeye çalışan bir yer, tekrar Kariyo & sosyalleşmeye devam etmeleri hem de
başladı. 4 sinemayla başladık şu an 13 Ababay Vakfına teşekkür etmek lazım sinemaya gidebilmeleri amacıyla yola
sinemadayız. 2 şehirle başladık şu an 5 bu noktada. Gazete ve dergi ilanları kuruldu. Açıkçası yeni bebeği olmuş
şehirdeyiz. Seyirci açısından ilk baştan yaptık. Hürriyet Keyif, Radikal gibi bir arkadaşımın fikriydi. 1 yaşına
beri -özellikle sosyal medyadan- çok gazetelerle çalıştık, onlar da bizim kadar bebekle gelebiliyorlar. Ses ve
hızlı büyüyen bir takipçi kitlemiz destekçilerimiz arasındaydı ve tam ışık annelerin istediği gibi ayarlanıyor,
oldu ve her zaman da bizi her konuda sayfa ilanımız çıktı. Outdoorda her anneye 2 koltuk veriliyor. Çünkü
desteklediler. Şikayetlerini, isteklerini, gerilla usulü yani duvar afişlemesi rahatça çocuğunu emzirebiliyor ve
memnuniyetlerini bize her zaman şeklinde bir çalışma yaptık. Özellikle altını alabiliyor. Bu seanslara şimdilik
ilettiler. Çok mutlu olduklarının en fazla güçlü olduğumuz yer sosyal sadece anneleri alıyoruz sonra belki
söyleyen bir izleyici kitlemiz var, biz medya çünkü burada da çok fazla babaları da alırız. Bunun cinsiyetçi
de bu durumdan çok mutluyuz. Biz interaktif olmamızı sağlıyor. Anlık bir yaklaşım olabileceğini düşündük.
hep esnek kalıp içinde kendimize mesajlarımızı sosyal medyadan Bazı yerlerde daha iyi çalışıyor bazı
yeni bir yerler açmanın peşindeyiz. iletiyoruz. Aylık broşürümüz bizim yerlerde çalışmıyor. Şu anda mesela
Hem izleyici hem ithalatçı hem için çok önemli. Sinemalara, bazı Rexx’de gerçekten çok iyi gidiyor.

218


















“Kadıköy Anneleri” adında bir grup
var, onlar dört gözle bekliyorlardı.
“Sinebebe” gayet tatlı ve iyi gidiyor.

Farklı konseptte bir salon
oluşturmayı düşünüyor musunuz?

Hep bir şeylerin peşindeyiz. Dezavantajlı
gruplarla bir şeyler yapmak gibi bir
sürü düşünce var aklımızda. Gerçekten
zamana ihtiyacımız var.


“Başka Sinema”nın bir sonraki
durağı hangi şehir olacak? İmre Tezel Okan Üzey

ve aslında gençler bunu ne kadar geliyor. Bizim amacımız sadece
Henüz açıklamadık ama Mardin içselleştirirlerse bunun devam etmesi İstanbulda merkezde olmak değil .
olacak gibi gözüküyor. Diyarbakır, o kadar kolay olacak. İstanbul’un her yerinde varız. Bizim
Trabzon, Mersin özellikle amacımız orda süre gelen gişe film
görüştüğümüz ve çok istediğimiz Öğrenci filmlerine yer veriyor furyasının içine bir Başka Sinema
yerler. Görüşmeler sürüyor, bu uzun musunuz? salonu katmak. İzleyiciye yeni bir
bir süreç. Salonları ikna etmek çok şeyler katmak. Buradaki insanlar
kolay olmuyor. Onların da çekinceleri Her çarşamba yapılan gecelerden bunu izlemez diye bir şey olduğuna
olabiliyor. Başka sinema çok kolay birinin teması kısa film. Kısa film ben inanmıyorum. Gerçekten
bir proje değil, bu yüzden bir takım seçkisinin içinde öğrenci filmlerini uğraşılırsa, zaman verilirse her
finansal kaygıları olabiliyor. Herkesi de gösteriyoruz . yerde her şey izlenir. Bu yüzden
yavaş yavaş ikna etmenin bir yolunu de bununla bu alternatifi sunmak
bulmaya çalışıyoruz. “Başka Sinema” için İstanbul’un bizim amacımız, izleyiciyle her yer
önemi nedir? de buluşmayı amaçlıyoruz. Dışarıda
Üniversitelerle bağlantı kuruyor bıraktığımız bir yer yok o yüzden
musunuz? Bir filmin box office’inin aşağı yukarı ‘Mall Of İstanbul’a girmeyiz de sırf
çok büyük bir sürpriz olmazsa %70’i bağımsız sinemada oluruz’ diye bir
Üniversitelerle bağlantı kuruyoruz. İstanbuldan geliyor. İthalatçıya ve şey söylemiyoruz, söyleyemeyiz.
Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi, yapımcıya hem zincirlerde hem
yakında onlarla da bir projeye bağımsız salonlarda İstanbul’dan En çok ilgiyi hangi şehirde
başlayacağız gibi gözüküyor. Sakarya büyük geri dönüş oluyor. Sektörün görüyorsunuz?
Üniversitesi, Maltepe Üniversitesi kalbi diyebiliriz. Bazı şehirlerde bazı
gibi çeşitli üniversitelerle görüşmeler filmler daha iyi çalışır. İstanbul’un İstanbul, ama salonların çoğu
yaptık. Üniversiteler bizim için çok kendi içinde de farklı semtlerinde İstanbul’da. Ankara Büyülü Fener de
çok önemli, genç insanlara ulaşmak farklı sinemalarında farklı türler çok ilgi görüyor. İzmir’i almak için
çok çok önemli. Çünkü bu bir kültür çalışır. Box office’in çoğu İstanbul’dan çok çok uğraştık. Hem izleyici

219


















hem de biz çok uğraştık. İzmir’deki stüdyo tarafından yapılmayan tüm çeşitli uygun anların gelmesi gerekiyor.
kültür çevreleri çok uğraştı çünkü filmlere bağımsız film deniyor. Geçen yıl, Boğaziçi Üniversitesi’nde
istediğimiz yer sinema salonundan Alacakaranlıkta bağımsız bir film bir tane açıkhava gösterimiz oldu.
farklı bir yere dönüşecekti. Bursa serisi. Bu yüzden bağımsız terimini Bize öğrenciler önerilerle gelirse, biz
da gerçekten ilgi var. Eskişehir de yanlış kullanıyor olabiliriz. Bağımsız her şeye açığız. Sizlerin bize gelip bir
muhteşemiz diyemeyeceğim ama sinemada, bu tip filmler yer alıyor. şeyler önermesini çok isteriz. Çeşitli
diğerleri gayet iyi. Türkiye’deki sinemada çok fazla semtlerde böyle şeyler yapmayı
üretim oluyor ve çok fazla film çok istiyoruz. Özellikle sinemaya

“Başka Sinema”nın sanata bakış çöpe gidiyor. Gerçekten iyi filmler çok ulaşamayan kesimle bir şeyler
açısı nedir? oluyor. Reha Erdem’in, Onur yapmak istiyoruz .
Ünlü’nün filmlerini gösteriyoruz. İlk
“Başka Sinema” sadece sanatta değil yönetmenlik ürünü “Mavi Dalga”yı Son olarak, Türk filmleri mi
her şeyde açık olmanın peşinde. da gösteriyoruz. Her zaman izleyiciyi yoksa yabancı filmler mi daha
Açık olmak, çeşitlilik ayırt etmeden besleyen, üniversite öğrencilerine de çok izleniyor?
her yerde var olmak ve iyi filmleri yeni ufuklar açan, soru cevaplarla
seyirciyle buluşturmak bizim en o insanlarla tanışmalarına aracı Tamamen filmine göre değişir. Mesela
temel amacımız. olan hem de o filmlerin gerçekten Onur Ünlü ise bu o ayın en iyi filmi
izleyiciye ulaşmasını sağlayan bir olabiliyor. Tamamen filmine bağlı.
İstanbul’daki sinema yapısına ortam. Öte yandan yabancılarda ise
bakış açınız nedir? daha çok yurtdışı festival serüvenleri
oluyor. Çok daha farklı dünyaları
getiriyorlar izleyiciye. Zorlayıcı
Kişisel olarak daha çok bağımsız filmler oluyor, bunlar izleyiciyi biraz
sinema olmasını isterdim. Yürüyerek daha zorlayan filmler. Bence her bir
içine girdiğim bir salon olmasını yönetmenin çektiği yerli, yabancı
Emek gibi, Beyoğlu gibi... Kültürel tüm filmler yeni bir ufuk. Türkiye’den
mirasla içinin korunarak altyapısıyla filmler göstererek sektöre bir katkı
varolmasını çok isterdim. Ama sağladımızı düşünüyorum. O
yaşadığımız zamanın gerçekleri buysa yönetmenler ve izleyiciler de bizlere
eğer, buna da ayak uydurmakta mutsuz çok büyük bir katkı sağlıyor.
değiliz. Avm’leri “Başka Sinema”
olarak dışarıda bırakmıyoruz. Eski dönemlerde kalmış bir

kesimin hiç bilmediği bir kesimin
Yerli ve yabancı bağımsız ise özlediği Açıkhava Sineması’nı
filmlerin arasındaki farklar size Başka Sinema farkı ile görebilir
göre nedir?
miyiz?
Bağımsız film dediğimiz zaman
aslında orada bir kavram kargaşası Başka sinemanın baştan beri en çok
oluyor. Yurtdışında büyük istediği şeylerden biri bu. Bunu
stüdyolar var (Universal gibi). Bir yapmak için biraz yol aldık. Fakat Beyza Bozkurt, İpek Atıcı

220










TEKNOLOJİ

Doç.Dr.Deniz Yengin > İKÜ İletişim Tasarımı Bölümü









APPLE PAY VE
TOKENIZATION



İnsan için iletişim zorunlu bir ihtiyaçtır.
Bu ihtiyacı karşılayabilmek ya da
yerine getirebilmek için birbirinden
farklı yöntemler kullanılmaktadır.
Bu yöntemler iletişim sürecinde
araç, kanal ya da ortam olarak ifade
edilmektedir. İnsanların mağara Şekil 1: Web 1.0, Web 2.0 ve Web 3.0 Süreci
resimleriyle başlayan ileti aktarımı
günümüzde dijitalleşmeyle birlikte amaçlamaktadır. Dijital teknolojiyle üzerinde aktarılmaktadır. Ancak,
radikal dönüşümler geçirmektedir. birlikte karmaşıklıktan çok, az bilgiyle anlamsal web’le birlikte veri-insan,
90’lı yıllarda başlayan internet çok işlem yapabilecek arayüzler veri-makine ve veri-ağ ilişkisi
kullanımı günümüzde vazgeçilmez üretilmektedir. Günümüz bilişim gerçekleşecektir. Web 3.0’la ya da diğer
olmuştur. ortamında bilgiye ulaşmak ve bilgiyi adıyla anlamsal web teknolojisiyle
kontrol etmek önem kazanmıştır. birlikte bireyin ilgi duyduğu
Dünyada yaklaşık 4 milyar internet Kullanıcılar için bilgiye ulaşmak herhangi bir veriye farklı yöntemlerle
kullanıcısı bulunmakta ve bu kolaydır, ancak bilgiyi güncellemek, ulaşabilmesi mümkün olacaktır.
kullanıcıların büyük bir çoğunluğu paylaşmak ve güncellemek kullanıcılar Buradaki en önemli farklılık akıllı
çevrimiçi yaşamaktadır. Her bir için pek kolay olmamaktadır. veridir. Gelişen teknolojiyle birlikte
dakikada youtube’a 100 saatlik video veri daha da değer kazanmıştır.
eklenirken, itunes’tan 48 bin uygulama Özellikle web 1.0’ın kişisel eğlence Bu değer beraberinde verinin de
indirilmekte ve twitter’da ise 347 mantığının web 2.0’la birlikte kişisel kendi içinde sınıflandırılmasını ve
bin tweet atılmaktadır. Bireylerin yayıncılığa dönüşmesiyle birlikte birbiriyle ilişkilendirilmesini zorunlu
intihar mektupları bile yerini içerik kontrolü kullanıcıya da kılmaktadır. Akıllı veri ortamıyla
görüntülü videolara bırakmaktadır. geçebilmiştir. Creamer’ın belirttiği beraber küresel yapı içerisinde yer
Bu örnekler bireyin ve bu bağlamda gibi web 2.0’daki “içerik kraldır” alan ekonomik süreç dijitalleşmeyle
toplumun dijital topluma geçişini söylemi web 3.0’da “başkalarının birlikte yeni medya pratikleri de
hızlandırmaktadır. içeriği kraldır” olarak değişmektedir. arkasına alarak yenilenmektedir.
(Creamer, 2008) Bu söylemden Tüketim süreçlerinin dijitalleşmesiyle
İnternetle birlikte; zaman ve de anlaşılacağı gibi verinin zaman ve mekan kavramı ortadan
mekanın yeniden yapılandırılması toplanarak birleştirilmesi devri kalkmıştır. Bireyler; internet
söz konusudur. Teknoloji, bilginin gerçekleşmektedir. Veri, insanların ortamında yapılan alışveriş yapısıdaki
sistematik olarak işlenmesini anlayabileceği bir biçimde internet nitelikleri günlük yaşamdaki alışveriş

221























ortamında da kullanmak istemektedir. sadece bu kimlik
Bu noktada 2015 verilerine göre numarası görülüyor.
dünyada yaklaşık 2 milyar akıllı Bu kimliğin geçerli
telefonun teknolojisiyle birlikte olabilmesi için de
bu talep mümkün olabilmektedir. kullanıcının telefonda
Apple firmasının bu konuda yaptığı parmak iziyle onay
çalışmalarla geliştirdiği “apple vermesi gerekmektedir.
pay” sistemi bireylerin ihtiyacını Ayrıca telefonun çalınması
karşılayabilecek düzeydedir. Bu durumunda kredi kartı iptal
sistem mobil cüzdan olarak da ifade edilmiyor, sadece söz konusu
edilebilir. numara artık çalışmıyor ve yenisi
verilerek işlemlerde kullanılabiliyor.
Apple’ın, telefonu kredi kartına Apple, ödeme sistemi Apple Pay’i, şahıs, kredi kartı ve adres bilgilerini
çeviren servisi Apple Pay’ı hizmete ABD çapında 220 bin dükkanda tek sefere mahsus olmak üzere sisteme
sokmasıyla ödeme yapısı kredi hizmete sokmayı başardı. American girer ve her alışverişinde yalnızca
kartlarından akıllı telefonlara Express, Visa ve Martercard ve 500 tek bir kullanıcı adı-şifre girişi
aktarılmış oldu. Ekim 2014 ayında ABD bankası da Apple Pay sistemini ile alışverişini tamamlar. Böylece
ABD’de Apple Pay sisteminin destekliyor. Şu ana kadar yapılan kullanıcılar her seferinde satırlar
aktifleşmesiyle birlikte cihazlara alışverişlerde yaklaşık 352 milyon boyunca devam eden bilgi girme
tanımlanan kredi kartı sayesinde, dolar mobil cihazlarla ödenmiştir. işleminden kurtulmuş oluyorlar. Her
alışverişlerde ödemeleri telefonu 2017 yılında ise yapılan bu alışverişin alışverişte kullanılan sayılar “token”
yaklaştırarak yapabilmesini sağlıyor. 721 milyar doları mobil cüzdanlarla olarak ifade edilmektedir.
Bu sistem Yakın Alan İletişimi- yapılacaktır. Şu an sadece Amerika
NFC (Near Field Communication) Birleşik Devletleri’nde kullanılan bu Önümüzdeki yıllarda “token”lar yeni
teknolojisi kullanılarak gerçekleşiyor. sistem yakında Avrupa ülkelerinde ve bir kültürün öncülüğünü yapacak
Yakın alan iletişimi, standartlarına Türkiye’de kullanılmaya başlayacaktır. görünüyor. Özetle “apple pay”
uyumlu elektronik cihazlar arasındaki Apple’ın CEO’su Tim Cook’un sistemi küresel sistemin ürettiği
yakın mesafeli haberleşmeyi deyimiyle 2015 apple pay yılı olaktır. yeni bir oyuncaktır. Dün kredi
sağlamaktadır. Apple Pay’le birlikte Bu sistemde kredi kartı bilgileri kartıydı, şimdi ise token oldu. Bu
dokunmatik anlayışta ortaya attığı saklanmakta ve sadece rastgele durum medyanın yeni medya olması
pratiklik ve özellikle de güvenli sistem tarafından belirlenen sayılar durumuyla özdeştir. Başlangıçta
hizmet kalitesiyle günlük hayatımızın kullanılmaktadır. Bu sistemi diğer belirttiğimiz gibi teknik birşey elde
değişmez parçası olmayı başaracak kullanılan sistemlerden ayıran temel etmenin bilgisi, teknoloji ise bu
gibi görünmektedir. Kredi kartı özellik “tokenization” ya da “kredi bilginin toplumsallaşması, toplumsal
bilgilerinin sisteme girilmesiyle kartı saklama” yapısıdır. Kredi anlam bulmasıdır. Dolayısıyla
birlikte her kullanıcıya özel bir kimlik kartı saklama olarak da bilinen bireylere teknik üretilmekte (apple
numarası veriliyor. Alışveriş sırasında “tokenization” ile e-ticaret müşterileri pay / token gibi) ve sunulmaktadır.

222























Bu sunum beraberinde sosyalleşmiş Kelly bu tek makineyi meta büyük taşıyıcısı olmuştur. Her yeni
bilgi üretmekte ve bu üretilen organizma olarak ifade etmektedir. teknoloji insan beynini yeniden
teknoloji de kalıcı olabilmektedir. Kısaca teknolojinin canlı bir meta biçimlendirir. İnsanlık teknolojinin
Ekonominin demirbaşı olmayı organizmaya dönüşmesi tekniyum uzantısı olmuştur. Bireyler,
başaran teknolojiyle her türlü veri olarak açıklanmaktadır. Dijital yaşam tekniyumun talep ettiği her şeyi
kayıt altına alınabilmektedir. Tüketim tek bir dokunuşla gerçekleşmektedir. yapmak zorunda değildir fakat, bu güç
ve üretim verilerinin kayıt altında Gerçeğin simülasyonu üretilerek ile çalışmayı öğrenmek zorundadır.
tutulabilmesi dijital kapitalizm olarak yaşam farkında olunmadan Özetle Kelly’nin de belirttiği gibi
ifade edilmektedir. Bentham’ın sıradanlaştırılmaktadır. Marcuse “bir” biziz, biz “bir”deyiz.
panoptikonu “büyük veri” adı altında Herbert’in belirttiği gibi teknoloji, en
tek bir makineyle gerçekleşmektedir. olgun ve etkili biçimdeki şeyleşmenin









































http://cdn.cultofmac.com/wp-content/uploads/2014/11/20131112_apple-pay_0036.jpg

223

224










TEKNOLOJİ

İbrahim Sami Saraç > İKÜ İletişim Sanatları Bölümü Öğrencisi








PIXELLER

İLE YENİDEN
CANLANAN BİR

ŞEHİR



Eğlence sektörü, son on yıl
içinde değerlendirildiğinde, sinema
endüstrisinin en büyük rakibi olan
video oyun endüstrisi, II. Dünya Savaşı
sonrasından günümüze kadar büyük
bir yol kat etti. Thomas Goldsmith Jr. ve
Estle Ray Mann 1947’de “Amusement
Device” adlı cihazın patentini aldılar dünyayı etkisi altında bırakan bir geldiler. “Cosplay” olarak tabir edilen
ve katot ışın tüpü ile çalışan ekranlarda akım yarattılar. Gunpei Yokoi ve “oyun karakterlerine dış görünüş
oynanabilen ilk Arcade video oyununu Masayuki Uemura 1984 yılında veya kişilik olarak bürünme” akımı
geliştirdiler. Böylece sınırsız hayal gücü Nintendo oyun konsolu için, bu etkilerin en somut örneği olabilir.
ve fikirler ile evrimleşip gelişebilecek çocukluğumuzda başından bir dakika
olan bir endüstrinin temellerini attılar. ayrılamadığımız, oyuncak tabanca Türkiye’de Genç Bir Sektör
ile ateş ederek ördek avladığımız
Grafik tabanlı oyunların ufak o efsane oyunu geliştirdiler. (Sahi Türkiye’de oyun sektörüne göz
ufak canlanmasıyla beraber, nasıl ateş ediyor o alet yahu?!)* attığımız zaman 90’lı yılların sonlarına
1961’de MIT’de okuyan bir doğru kurulan ufak stüdyolar ve
grup öğrencinin geliştirdiği Buhran zamanlarından günümüze yapımlar olmuş, ancak genellikle
“SpaceWar!” oyunu, internet ağında kadar gelinen süre içinde elbette maddi yetersizlikten ya da kitlelerin
paylaşılabilen ve çok oyunculu teknolojinin emeklemekten koşmaya yapımları beğenmemesinden dolayı
olarak oynanabilen ilk oyun oldu. başladığı ve geliştiği, imkânların, çok fazla ayakta kalamamışlardır.
düşünce ve fikirlerin inanılmaz bir Ancak buna karşın 1999 yılında Avni,
1970’lerde ise, Atari çağı başladı. hızla ve hayal gücü ile hayat bulduğu Cevat ve Faruk Yerli kardeşlerin
Stanford Üniversitesinde bir öğrenci oyun endüstrisi, benim gibi “Gamer” Almanya, Frankfurt’ta kurdukları
derneği, ilk jetonlu oyun olan diye tabir edilebilecek gençlerin Crytek Stüdyoları, “Crysis” oyun
“Galaxy Game” oyununu yarattı ve gündelik yaşamlarını etkileyebilecek serisi ve “FarCry” oyunu ile oyun
2000’li yılların başına kadar tüm kadar bizimle içli dışlı bir hale dünyasını kasıp kavurmuş, gerek



* Duck Hunt oyunundaki oyuncak silah (NES Zapper), tetiğe basıldığında birkaç salise içinde TV ekranını siyaha dönüştürüp, silahın doğrultulduğu
bölgeye gelen alanı beyaz nokta ile işaretleyip silahın bu noktayı algılaması şeklinde çalışır.

225


















yapım aşamasında kullanılan gezip tozabilir,
teknolojiler, gerekse oyun grafikleri MMORPG (Massively
ve hikayesi ile birçok ödüle layık Multiplayer Online
görülmüştür. 2005 yılında Ankara’da Role Playing Game)
kurulan TaLeWorLds firması ise, türünde, aynı server
“Mount&Blade” oyun serisi ile erken üzerinden mahalle
ortaçağ dünyasıyla bizleri tanıştırıp ar k a d a ş l a r ı n ı z l a
büyük başarı elde etmişlerdir. beraber oyun
Ayrıca “Monochroma” gibi ödül oynayabilir ya da FPS
kazanmış ve başarı elde etmiş birkaç (First Person Shooter)
bağımsız yapım da bulunmaktadır. oyunlarında bir karakterin
hikayesini ekran başında
Ticari bakımdan ise, oyun konsolları, saatlerce yaşayabiliriz. Bu oyunlar
donanımları ve oyunların fiyatları geliştirilirken, oyunun bulunduğu
biz gençlere hevesimizi bir miktar zaman ve mekânlar, kullanılan alet ve
kırdıracak derecede yüksektir. Aral silahlar ya da karakterler birçok farklı James Bond, İstanbul’da araba
Game firması uzun yıllardan beri kültürü ve tarihi yansıtabilmektedir. ile birilerini kovalayamayacak
Türkiye pazarına oyun konsolları, Ama bu kadar farklı dünya ve mı?” Elbette ki yapabilir.
aksesuarları ve oyunları ithal etmiş, evren tasarımlarının yanında
internette inanılmaz bir kitle yaratan yakın zamanlı ya da geçmiş tarihli Yerli yapımlarda, Türkiye’nin
“torrent” yani korsan oyun, müzik, halleri ile gerçek dünya şehirlerini ilk 3D macera oyunu olan Pusu:
film ya da içerik indirme akımına oyunlara taşımak, diğerlerinden Uyanış ve İstanbul Kıyamet Vakti;
karşı, olabildiğinde uygun fiyat daha zahmetli ve ilham vericidir. yabancı yapımlarda ise Assasin’s
kampanyaları ile karşı durmaktadır. Creed, Splinter Cell ve Driver gibi
İşte bu noktada dosya konumuz oyunlarda İstanbul şehri, sokaktaki
Commodore 64 teknolojisinden olan İstanbul şehri, bu ilham verici esnaflarından tutun da, yapıları,
başlayıp, Virtual Reality (Sanal çalışmalar arasında önemli bir tramvay yolları hatta kovalamaca
Gerçeklik) çağına girdiğimiz bu yer tutuyor. Şayet New York gibi sırasında kaldırımdan bağıran insanı
dönemde gerek programlama ve grafik İstanbul şehri de oyunlarda isim ve ile birçok kez yeniden canlanmıştır.
tasarım alanlarında, gerekse konsol tasarım olarak doğrudan aktarılan James Bond: Blood Stone’da bir
olarak tabir edilen oyun oynanabilecek nadir şehirlerdendir. GTA (Grand araba takip görevi, Splinter Cell:
cihazlarda ve video oyunlarında Theft Auto) gibi ‘90 kuşağı ile Blacklist’ te bir karaborsayı çökertme
inanılmaz bir çeşitlilik, farklı meslek birlikte büyüyen bir oyun serisi bile görevi bunlardan bir kaçıdır. Tabii
alanları ve alternatifler vardır. oyunlarındaki şehirleri yaratırken ufak yan görevler ve yüzeysel bir
birden fazla şehirden ilham almış ve çevrenin olduğu yapımlar bir
PlayStation ya da Xbox konsolları ile farklı bir adlar ile bizlere sunmuştur. yana, büyük çoğunluğu İstanbul’da
arkadaşlar ile televizyon karşısında geçen Driver 3 ve Assasin’s Creed:
saatler süren futbol turnuvaları “New York’ un göbeğinde uzaylı Revelations gibi yapımlarda mevcut.
düzenleyebilir, Open World (Açık istilası olur iken, Örümcek
Dünya) oyunlarda koca bir şehirde Adam gökdelenlerde sallanırken; Bir hırsız polis hikâyesi etrafında

226


















Altaïr İbn La Ahad’ ı araştırmak için
İstanbul’a doğru yola çıkar. Serinin
hikâye akışına göre; Hassan Sabbah
tarafından kurulan bir tarihsel örgüt
olan Haşşaşiler’in bir üyesi olan
Altaïr, Haçlı Seferleri döneminde akıl
hocasının yozlaşmış düşüncelerine
karşı gelip bir iç savaş başlatmış ve
sonunda suikastçı birliğinin gelişip
dünyaya yayılmasını sağlamıştır.
Birkaç yüzyıl aradan sonra Ezio’da
gençlik yıllarında bu birliğe katılmış,
Roma’da Borgia ailesinin yarattığı
kaos ve zulüm ortamına karşı durmuş
ve yetiştirmek üzere himayesi
altına aldığı genç suikastçılar ile
örgütün hiç olmadığı kadar aktif
bir şekilde büyümesini sağlamıştır.

Tanıdık Sokaklar ve Simalar
Driver 3 oyununda İstanbul haritası
Serinin bütün oyunlarında
dönen Driver 3 oyununda, hikâyenin nüfusu görmezden gelebiliriz… suikastçılar, tarihteki önemli olaylara
büyük çoğunluğu İstanbul’un Driver 3 gibi yapımlar bir yana, ya direk müdahale etmiş ya da olayın
tarihi yarım adası ve Haliç Boğazı Assasin’s Creed:Revelations, oyunu içinde bulundukları için oyunda
civarlarında geçiyor. Bir arabaya oynayan herkesi İstanbul’a bir tanıştığımız insanlar oldukça merak
atlayıp Sirkeci’den başlayıp bütün kez daha âşık eden, hem hikayesi, uyandırıcı ve heyecan vericidir.
tarihi yarım adayı dolaşabilir ya karakterleri ve olay örgüsü ile kendine Örneğin, Ezio’nun İtalya’ da edindiği
da Galata Köprüsü’nü yürüyerek hayran bırakan, hem de Osmanlı en büyük sırdaşı ve dostu Leonardo
geçebilirsiniz. Bu yapımda zamanındaki İstanbul’a tanıklık
mekânlar birebir aynı ve mükemmel etmemizi sağlayan bir yapımdır.
şekilde olmasa da şehrin yapısını
bozmayacak şekilde aktarılmışlar. Oyunun baş karakteri, bir suikastçı
Ancak 2004 yapımı bir oyun olan Ezio Auditore, İtalya’ da başlayan
olduğunu ve çevre modellemelerinin yolculuğuna Roma’da Borgia (ünlü
detaylandırılmadan hala uzak Papalık devlet ailesi) ailesini hezimete
olduğu bir teknoloji ile uğrattıktan sonra devam eder. Daha
yapıldığını düşünürsek, oyundaki sonra geçmiş dönemlerde yaşamış
hayalet şehir havasını ya da ve kendisi gibi içinde bulunduğu
100 kişiden fazla olmayan dünyanın tarihine şekil vermiş olan Ezio’ nun Piri Reis ile olan bir konuşması

227


















Da Vinci’dir. Hatta Ezio’nun kullandığı
ekipmanlardan bazılarını Da Vinci
icat etmiştir. İstanbul’a vardığımızda
ise bizlere yardım edenlerden biri de
Piri Reis oluyor. Hatta bir bölümde,
o dönemlerde şehzade olan Kanuni
Sultan Süleyman’a karşı yapılan
bir suikast girişimini engelliyoruz.
Oyunda bütün sokaklar, kaldırımlar,
özel ve yerel yapılar mükemmel
bir detay ve titizlikle aktarılmış.
Özellikle gün batımı saatlerinde
Galata Kulesi’nin tepesine çıkıp
şehrin manzarasını izlemek şahsen
en büyük zevklerimden biriydi. İster
binalar ve dükkânlar, ister saray
yakınlarında dolaşan Yeniçeriler,
ister sokakta yürüyen insanlar, isterse
Kapalıçarşı içindeki esnaf olsun,
dönemin bütün kostümleri, tarz ve mimari detayları ile aktarılmış. bizlerin gönlünde hem de oyun
Sokaklarda birini kovalarken, bir dünyasında kalıcı bir yer edinmiştir.
esnaf tezgâhını yıkarsanız arkanızdan Bu şaheser oyun ile birlikte birçok
tamamen Türkçe bir küfür sallanıyor, yapım İstanbul şehrinden ilham
bir bankta otururken kulak misafiri almış, gerek belirli bir dönemi bizlere
olduğunuz konuşmalarda Türkçe yaşatmış, gerekse şehir sokakları
isimlere sahip insanlara ve günlük içinde geçen bir macerayı bizlere
olaylara tanık olabiliyorsunuz. sunmuştur. Ama her seferinde çocuksu
Galata Kulesi altında minderlere bir heyecanla bizlere “Vallahi aynı
kurulmuş, sohbet edip nargile yapmışlar!” ya da “Vay be Türkçe
tüttüren insanlar, iskele kenarlarında yazıyor / konuşuyorlar!” dedirten
balık tutanlar, sokakta koşturan yapımlar, hep diğerlerinden ayrı bir
çocuklar… Bütün hepsi tepeden yere sahip olmuştur. Eskisinden daha
bakıldığında hayranlık uyandıran hızlı gelişen ve yeni teknolojilerle
şehrin taş döşeli sokaklarına beslenen oyun dünyasında, ileride
karıştığımızda gözlerimizin önüne böyle güzel yapımlar gibi, hatta
serilen bir dünyada hayat buluyorlar. onları gölgesinde bırakabilecek
Bu kadar canlı ve derin bir yapım, yapımlar görmek dileği ile…
sayfalarca anlatılabilecek hikâyesi,
detayları ve karakterleri ile hem
Ezio Auditore da Firenze İbrahim Sami Saraç

228










RÖPORTAJ

Ceyda Sır, Nurdan Koyun > İKÜ İletişim Sanatları Bölümü Öğrencileri





Türkiye’nin önemli vakıflarından,
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi
GERÇEK OLMUŞ BİR Merkezi Vakfı’nı, kurucularından

İSTANBUL MASALI: biri olan Aslı Davaz’la vakfı ve
kütüphaneyi konuştuk.

Aslı Davaz kimdir?
İSTANBUL KADIN ESERLERİ
KÜTÜPHANESİ VE BİLGİ MERKEZİ Ben Aslı Davaz; İstanbul
VAKFI doğumluyum. İlköğretim sonrası
eğitimimi Fransa’da tamamladıım.
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi
Aslı Davaz; “Kadının Adı Yok” olan Merkezi Vakfı’nın beş kurucusundan
bir toplumda “Kadının geçmişi, biriyim. Kadın Merkezli Arşivcilik Jale Baysal, Füsun Akatlı,
belgesi, kimliği, tarihi ve kültürü” Uzmanı ve Kadın Tarihi Belleği’yle Şirin Tekeli, Füsun Yaraş ve
olmalı düşüncesiyle yola çıkıp kendi uğraşıyorum. Süreli yayınlar siz bu vakfın amacını nasıl
gibi düşünen yürekli, cesur kadın bibliyografyası ve “Eşitsiz Kız belirlediniz? Sizi “Kadın Vakfı”
arkadaşları ile “Dünyaya örnek” bir Kardeşlik” kitabını yayınladım. Asıl açmaya iten düşünce nedir?
projeyi İstanbul’da hayata geçirmiş. Bir mesleğim ise tercümanlık.
yanda kadın... Yaşamın vazgeçilmez
kaynaklarından biri... Bir yanda Vakıf nasıl kuruldu? Öncelikle; bu bir kimlik ve tarih
masallar gibi büyüleyici, bir o kadar sorunu, “kadın” ile ilgili “kadın
önemli, efsanevi şehir, İstanbul... konusunda belgeye, bilgiye nasıl
1985-1986 yıllarında Fransa’dayken ulaşılır?” problemine yoğunlaştık.
“Kadın ve İstanbul” yan yana gelince kadın kütüphanelerin varlığından Çoğu belgeler genellikle erkek
“Bir İstanbul Masalı”na dönüşüverir haberdar oldum. Fransa’da konusuna, erkek egemenliğine
çağlar boyu... Yaşamda varlığı da ve Londra’da bulunan kadın yoğunlaşıyor. Bizim kadın
yokluğu da bir çığlık olan “kadın” kütüphanelerini gezdikten sonra konusunda ilerlemek istememizin
önemini anlayan, Kadın Eserleri kafamda benzer bir proje kurdum. nedeni kadınların kendi bilgilerini,
Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Türkiye’de de böyle bir kütüphane belgelerini toplamasını, varlığını
1989 yılında Jale Baysal, Füsun ve arşiv merkezi kurmak istedim. korumasını istememizdir. Örneğin;
Akatlı, Şirin Tekeli, Füsun Yaraş ve Bu konuyu arkadaşım Şirin Tekeli’ye siz annenizin, anneananenizin ismini
Aslı Davaz önderliğinde yaşama açtım. O da bu projeye sıcak baktı. biliyorsunuz. Fakat anneannenizin
başladı. 14 Nisan 1990 tarihinde, Daha sonra Jale Baysal, Füsun Akatlı, anneannesinin ismini bilmiyorsunuz.
İstanbul’un Haliç, Fener semtinde Füsun Yaraş bu projeye dahil oldu. Yani 3 kuşak sonrası hakkında bilginiz
Büyükşehir Belediyesi’nin tahsis ettiği Jale Hanım da sınıflandırma sistemini yok. Biz, belgelerle herşeyi burada
ve bugün de kullanılan tarihi binada geliştirdi. Hep birlikte bu konuda arşivleyerek kadınların varlığını
açıldı. Alanında dünyaya örnek olan, çalıştık ve vakfı kurduk. koruma altına alıyoruz.

229


















çok destek aldık. Bu böyle halka halka Sosyal sorumluluk ve reklam
Vakfın yasallaşma süreci nasıl büyüdü. 25 yıldır bu kütüphaneyi
gelişti? ayakta tutan kadınların gönüllü açısından kadın kütüphanesi ne
konumdadır?
çalışmasıdır.
Biz 1988 Kasım’ında bu çalışmaya Önceden reklam aracımız vardı.
başladık. Hukukçu bir arkadaşımız 1991’den 2012 yılına kadar her yıl
bize bir vakıf senedi hazırladı. Vakıf Kadın Eserleri Kütüphanesi’ni ajanda yapılıyordu. Bu ajanda çok
senedine amacımızı yazdık. Vakıf Uluslararası boyuta nasıl tanınmıştı. Artık yayınlanmıyor.
olmak için sermaye gerekliydi. taşıdınız? Bu konuda yaptığınız TV programlarına çıkıyoruz.
Sermayenin bir bölümünü kadınların ilk etkinlik/çalışma nedir? Sosyal medyada yer alıyoruz. Sosyal
bağışıyla tamamladık. Erkeklerden sorumluluk olarak da kendimiz
de bağış yapan oldu. Sermaye Biz bu konuda çalışmaya erken bir sosyal sorumluluk projesiyiz.
toplandıktan sonra mahkemeye başladık. Kurulduktan 1 yıl sonra Yeni bir projemiz var. Belgelerin
başvurduk. Mahkeme kararı ile vakfı etkinlik yaptık. Dünya’daki en dijitalleşmesiyle ilgili çalışmalar
kurduk. Daha sonra İstanbul’da vakıf önemli kadın kütüphaneleri yapıyoruz.
için bina aradık. Bulduğumuz binalara arşivlerini İstanbul’a davet ettik. 1.
restorasyon yapmak gerekiyordu. Uluslararası Kadın Kütüphaneleri
Böyle bir maddi birikim yoktu. Sempozyumu’nu 1991’de düzenledik. Türkiye’de Kadın Eserleri
Daha sonra İstanbul Büyükşehir Böylece biz kendimizi uluslararası Kütüphanesi’ni nasıl duyurmak
Belediyesi’ne ait Fener’deki bu bir platformda bulduk. Daha ikinci istersiniz?
binayı bulduk. İstanbul Büyükşehir toplantıyı düzenledi. Arkasından
Belediyesi ile ortak çalışma yaparak Hollada, Meksika’da toplantılar oldu. Çok satan ve çok okunan bir gazete
25 yıldır bunu yürütüyoruz. Bina Başlattığımız bu gelenek iki yılda bir ekinde orta sayfada yer almak, kültür
masaraflarını (elektrik, su, ısınma vs) devam etmektedir. programlarında röportaj yapmak,
belediye karşılıyor.


Vakfa ilk arşiv belgesi
kağışlayan kadın kimdi?


Belgeleri ilk bağışlayan Hasene
Ilgaz’dı. Kütüphanedeki büyük
niceliksel bağışı o yaptı. Belge
bakımından ilk arşivlenen ise Süreyya
Ağaoğlu’ydu.


Vakfın sponsorları, gönüllüleri
ile iletişime nasıl geçtiniz?
Çok geniş bir duyuru çalışması yaptık;
kadın hareketlerinden, kadınlardan

230


















üniversitelerde söyleşi yapmak, arşiv
tanıtımı yapmak, öğrencilerin staj
haklarını bizde değerlendirmelerini
sağlamak isterdik.


Vakfın bulunduğu bina
İstanbul’un tarihi bir semtinde
yer alıyor. Bulunduğunuz
mahalledeki kadınlar hakkında
fikrinizi öğrenebilir miyiz?

Bulunduğumuz mahalle çok eski bir
İstanbul semti. Kurulduktan sonra
mahalle ile bağlantıya geçmek istedik.
Kadınları bilgilendirmek istedik.
Kadınlar kütüphaneyi kullansın
istedik. Fakat kadınların ilgisini
çekemedik. Gelenler oldu tabii. Daha
sonra onların çocukları gelmeye
başladı. Çocuklar okuldan sonra
kütüphaneyi kullanmaya başladı.
Çocuklara ansiklopedi almaya yazıldı. Ama yıllar içerisinde bunlar Son olarak kız öğrencilerden ve
başladık. Yardımcı olduk. Eğlence değişti. Sonradan ciddi bir kurum kadınlardan ne gibi beklentiniz
düzenledik. Fakat bu durum böyle olduğumuzu, neden kurulduğumuzu var?
devam etseydi Kadın Kütüphanesi anladılar.
Projesi’ni bırakmamız gerekirdi. Kız öğrencilerin bizlere destek
Bizde yavaş yavaş kendi projemize Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin olmasını, vakfa yardım etmelerini,
döndük. üniversiteler ile bağlantıları ne staj haklarını bizde kullanmalarını
durumdadır? ve kadınlarla ilgili katıldıkları her
Erkeklerin Kadın Eserleri türlü etkinlikte bilgi toplayıp bizlere
Kütüphanesi hakkındaki bakış 25 yıldır, üniversiteler ile düzenli getirmelerini istiyoruz. Projelerimiz
açılarını biliyor muydunuz? içinde yer alabilirler, proje geliştirip,
bağlantımız var. Kütüphanecilik
Bölümü, Belge-Bilgi Yönetimi öneri sunabilirler.
Bakış açıları 25 yılda çok değişti. İlk Bölümü, Kadın Araştırmaları
kurulduğumuz zamanlarda alaycı, Bölümü, Sosyal Bilimler, Siyaset
kinayeli yazılar gazetede çıktı. “Erkek Bilimleri ile bağlantımız var.
yazarların girmediği bir kütüphane Destekçi öğretim üyelerimiz olunca
kuruldu”, “Erkeklerin alınmadığı üniversiteler ile bağlantımız hep Ceyda Sır,
bir kütüphane kuruldu” gibi yazılar dinamik kalıyor. Nurdan Koyun

231










RÖPORTAJ

Özlem Sevindik > Diyetisyen








METROPOL KENTİNDE Tüketim toplumu haline gelmiş inanıyorum. Kişi kendini seviyor

BESLENME ülkemizde fast food beslenme ve önem veriyorsa beslenme
alışkanlığının
sağlıklı
olmasına
alışkanlığı hakkında ne
ALIŞKANLIKLARI düşünüyorsunuz? dikkat ediyor. Sağlıksız beslenmenin
bedeninize ilk getirisi tabii ki fazla
Fast food’un ülkemize girmesiyle kilolar ve dahası kötü kan değerleri,
birlikte ülkemizde obezite oranı daralmış akciğer kapasitesi ve
Bize biraz kendinizden bahseder yağlanmış organlardır. Sağlıklı
misiniz? hızla artmıştır. Ulaşımı kolay ve beslenme hayatımıza fit bir bedenden
fiyatı uygun olması dolayısıyla
herkesin rahatça ulaşabildiği bu önce sağlıklı bir beden ve pozitif
1986 Ordu, Ünye doğumluyum. ruh hali, özgüven getiriyor. Fit bir
Hacettepe Üniversitesi 2009 sağlıksız beslenme sistemi toplum beden, diyetisyen olarak sağlıklı
açısından ciddi bir tehdittir. Obezite
mezunuyum. 6 yıllık mesleki tüm hastalıkların temelini atan ciddi beslenmeden en son beklentim.
tecrübem var ve 2 yılı aşkın süredir bir toplum sorunudur. Fast food Çünkü sağlıklı beslenme kuralları
Özel Ataköy Hastanesi’nde Diyetisyen tüketen çocuklarda kan yağları ve hayatınızda var ise, fit bir beden zaten
Ünvanı ile görev yapmaktayım. kaçınılmazdır. Bedenini sevmek
kolesterolde aşırı yükselme, karaciğer
yağlanması ve glikoz tolerans ve beğenmek iş hayatında bile bizi
Sizce, biz sağlıklı beslenme bozuklukları çok fazla görülmektedir. olumlu yönde etkilemektedir. Kilo
konusunda bilinçli bir toplum Dolayısıyla fast food tüketimi, sorunu yaşayan kişiler çok iyi bilir
muyuz? hayatımızda beliren sorunların ki fazla kilo nefes alıp vermenizi bile
başında gelir. Fast food; yağ değeri olumsuz yönde etkilemektedir. Hiç
Türk toplumunun çok bilinçli yüksek ve dolayısıyla kalorisi aşırı unutmam, obez bir danışanım bana;
“hayatımda en korktuğum şeylerden
olmadığını düşünüyorum. Tabii ki yüksek bir beslenme sistemdir. biri elimdeki herhangi bir şeyi
geçmişe göre kıyaslarsak fazlasıyla yol Harcanmayan fazla kalori yağ olarak düşürmek, çünkü her eğildiğimde
aldığımız söylenebilir. Bunda basın depolandığı düşünüldüğünde hızlı yerden bir daha kalkamayacağımı
ve medyanın önemi büyük. Ancak şu kilo alımına teşvik eden bu sistemle sanıyorum” demişti. Bu hikâye bile
bir gerçek ki basın, medya ve internet toplum olarak mücadele etmek ve kilo sorununun hayatı ne kadar
doğru olduğu kadar çöp bilgi olarak tüketimi olabildiğince azaltmak zorlaştırdığının en basit örneğidir.
değerlendirilen yanlış bilgilerle dolu. gerekmektedir.
Bir beslenme uzmanından yakın TV kanallarında yayınlanan
takip görmemiş kişi, doğrunun Beslenme alışkanlığı kişinin sağlık programlarının beslenme
yanında yanlışı da hayatına alabiliyor. hayat tarzında ne kadar belirleyici konusunda doğru bilgi aktardığını
O nedenle toplumun ciddi bir olmalıdır? düşünüyor musunuz?
çoğunluğunu, doğruyu bildiğini
sanan çok bilinçli olmayan kişiler Beslenme alışkanlığının, bireyin Kimi zaman evet, doğru hekimler ve
olarak değerlendirebilirim. kişilik özelliklerinden biri olduğuna doğru konular ile bazı programların

232























çok bilinçlendirici olduğunu
söyleyebilirim. Ancak buna her
program çok doğru bilgi aktarıyor
demek maalesef mümkün değil. Halkı,
program seçerken seçici davranması
ve mantık çerçevesinde verilen
bilgileri değerlendirmeleri yönünde
uyarmak isterim. Çöp bilgi ile doğru
bilgi farkının iyi ayırt edilmesi ve bu
bilginin günlük hayatta uygulamaya
geçirilirken doğruluğundan emin
olmak gerekir. Bunu yaparken
güvendikleri profesyonellerden
yardım almalarını tavsiye ederim.



Metropol insanının hızlı yaşam
tarzı beslenme alışkanlığını nasıl
etkiliyor?


Hızlı yaşam tarzı, beslenme
alışkanlıklarını, sağlıksız olması
yönünde teşvik ediyor. Çalışma
saatlerindeki uzunluk, trafikte https://wallpaperscraf.com/download/fruit_allsorts_pineapple_melon_grapes_orange_tangerine_kiwi_apples_
ziyan olan zaman ve çalışan bayan basket_43780/3840x2400#
sayısındaki artış evde tüketimi giderek
azaltmıştır. Çok yazık ki pek çok
aile artık ev yemeğinden çok ev dışı ve eski geleneksel ev yemeği sistemine diyetisyen olarak kesinlikle
tüketimi tercih etmektedir. Fast food geri dönülmesi gerekmektedir. önermediğim bir davranış. Sağlıklı
tüketimi zaten bu amaçla hayatımıza Böylelikle hem kesemize hem beslenme, dengeli ve düzenli olmalıdır.
girmiştir. Bunun yanında hazır gıda sağlığımıza destek olmuş oluruz. Uzun süreli açlıklarda kan şekeri
tüketimi, restoranlar ve ev sipariş düşer ve sonrasında besin tüketimiyle
sistemleri insanları hazır ve yağlı Bu yaşam tarzında öğün atlamak insülin salınımı artar. Bu da yağlanmayı
tüketime teşvik ediyor. Ancak sağlık ya da geçiştirmek doğru mu? Geç artırmaktadır. Ara öğünlü, az ve sık
sorunlarının da bunların hayatımıza de olsa öğün tüketilmeli mi? aralıklarla besin tüketildiğinde
girmesiyle birlikte çoğalmasından metabolizma hızınız artacaktır. Kan
toplum olarak bir sonuç çıkarmalıyız Öğün ve ara öğün atlamak, bir şekeri dengede olacağından tatlı

233























tüketim ihtiyacı azalacak ve iştah ulaşmak için mutlaka
kontrolü çok daha yüksek olacaktır. bir diyetisyen yardımı
Toplumda en fazla gözlemlediğim alarak edindiğiniz
beslenme davranışlarından biri, öğle tecrübeyle hayatınıza
öğününü yapmayı reddetmektir. sağlıklı beslenme
Oysaki öğünü atlıyor olmak açlık alışkanlıklarını kazandırınız.
sürenizi uzatmakta ve kan şekerinizi Unutulmamalıdır ki; doğru
daha da düşürmektedir. Bunu beslenme dönemsel değil, sağlıklı
kaloriden tasarruf etmek amacıyla bir ömür için, tüm yaşam süresince
yapsanız da aslında, bu bir sonraki hayatınızda var olmalıdır.
tüketeceğiniz öğünde doyma
güçlüğü, güçlü karbonhidrat isteği İstanbul çok büyük bir kent ve bu bize
ve aşırı kalori alımı olarak size geri Türk mutfağı ve İstanbul’daki yemek istediğimiz her şeyi bulmak lüksünü
dönmektedir. Sonuç olarak kendinizi yeme alışkanlıkları hakkındaki veriyor. Sağlıklı beslenmeyi alışkanlık
hedeflediğinizden daha fazla kalori düşünceleriniz nelerdir? edinmiş bir bireyin, İstanbul’da her
alıyor ve daha düşük bir metabolizma şeye ulaşması mümkün. Yine de
hızı ile yaşıyor olarak buluyorsunuz. Türk mutfağı denildiğinde yelpaze çok ulaşamıyorum diyenler yanında
Yani güne erken başlamayı ve sabah geniş oluyor. Yöresel olarak ayırırsak, ya da araçlarında sağlıklı beslenme
öğle akşam öğünü tüketmeyi, aralara doğu yöresine ait beslenme stili çok alışkanlıklarını destekleyecek besinleri
3 ara öğün ilave etmeyi ve olağanüstü önerdiğimiz tarzda değil. Sağlıklı taşıyabilirler. İstanbul ya da bir başka
haller dışında 20:00’ den sonra sadece beslenme başlığı altına Karadeniz kent, eğer kişi sağlıklı beslenmeyi
sağlıklı bir ara öğün tüketmeyi ve Ege mutfağı gibi daha sebze ve amaç edinirse bunu her koşulda
alışkanlık haline getirmelisiniz.
meyve, balık tüketimi yüksek bölgesel gerçekleştirebilir.
beslenme tarzlarını alabiliriz. İstanbul
Hızlı yaşam tarzında sağlıklı olarak değerlendirdiğimde daha önce
beslenme konusunda önerileriniz de belirttiğim gibi metropol hayatı
nelerdir? hızlı ve hazır tüketime teşvik ediyor.
Bu nedenle genel olarak İstanbul’daki
beslenme alışkanlıklarını çok da
Beslenme, toplum sağlığının en sağlıklı olarak değerlendirmiyorum.
belirleyici faktörüdür. O nedenle
hayatınız ne denli hızlı olursa olsun,
beslenme alışkanlıklarınızı sağlıklı Vaktimizin çoğunu dışarıda
beslenme şartlarına uygun şekilde geçirdiğimizi düşünürsek, İstanbul’un
düzenlemeye özen gösteriniz. Sağlıklı sağlıklı beslenme konusunda elverişli Elif Tümer, Büşra
beslenme adına doğru bilgilere olduğunu düşünüyor musunuz? Bıyıklı, Buse Işık

234










MAKALE

Yrd.Doç.Dr.Teoman Südor > İKÜ İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümü








CUMHURİYET

DÖNEMİ VE ÖNCESİ
TÜRK RESİM TARİHİ


Bu yazımda, ülkemizde cumhuriyet
öncesi ve cumhuriyet döneminde tüm
sanat alanlarında gerçekleşen olgular
arasında en önemlisi olarak gördüğüm,
batı tarzı resme geçişin tarihini ve
niteliğini irdeleyeceğim.

On dokuzuncu yüzyıl sonu ve
yirminci yüzyılda özellikle bu
dönemlerin başkenti olan İstanbul’da;
Osmanlı Sarayı’nın destekleri ile
batılılaşma isteği sonucunda bir
kültür değişimi ile başlatılan hareket,
daha sonra cumhuriyet döneminde
de ivme kazanarak devam etmiştir.

Ancak bu hareket için, cumhuriyet
döneminde, önce aydın kesimlerin
benimsediği milliyetçilik ülküsünden
de beslenerek evrensel olarak kabul
görmüş batı kültürü değerleri ön
plana alınırken, Osmanlı kültür
geleneğinden kopuşu da beraberinde
getirmiştir.


Cumhuriyet Dönemi Çağdaş Türk
Resmi; Modernizmin kaynağı olarak çemberi içinde sıkışıp kalmıştır. de kültürel açılımı ve resim sanatını
görülen Avrupa’nın model olduğu ileri götürmeyi hedefleyen yine genç
gözlem, deneme, özgün düşünce Batıda yirminci yüzyılın her biri kuşaklardı.
aşamalarının sentez haline gelmemiş devrim niteliğinde olan resmin
hali ile ilk başlarda bir tür nakil modern akımlarını üretenler gençler Atatürk’ün de hedeflediği gibi, tam
olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti’nde olarak gelenekçi değil ama yine de

235























geleneklerini ön plana çekip kullanan neticesinde başlayan
sanatçı kimliğinin oluşması, sanatın revizyonist hareketin
yasalarla devlet güvencesi altına hemen sonrasında
alınması ve toplumda yaygınlaşması 1914 kuşağı olarak
gayretleri sırasında, resim sanatı da adlandırılan sanatçıların,
bu oluşumdan doğal olarak payını kendilerinden daha
almıştır. yaşlı ve genç ressamlar ile
birlikte açtıkları ilki 1916’da
Osmanlı’nın başlattığı ama yine başlayan Galatasaray Resim-
de yakalayamadığı çağdaşlığı, her Heykel Sergileri, Türk resim ve
konuda olduğu gibi sanatta da heykel tarihinin gelişimini gösteren
yakalama amacında olan dönemin en ilgi çekici olaylardır.
yönetici kadroları, sanatçıların sergiler 1933 yılına gelindiğinde ise, sıkı bir
düzenlenmesine, eğitimlerinin 11. Galatasaray Resim–Heykel sergisi dayanışmayı sürdüren “D grubu’’
desteklenmesine, yurt dışına öğrenci ise Avrupa eğitiminden kazandıkları sanatçıları da uzun süre misyonlarını
ve sergiler gönderilmesine kadar yeni etkileri özümseyerek yurda sürdürmüşlerdir. D Grubu’nun
bir tür kurumsallaşmaya kadar dönen genç sanatçıların cumhuriyet çoğu akademik kadroda olan
gitmişlerdir. döneminin ilk ve büyük önemli üslup sanatçıları daha sonra deneyimlerini
hareketini başlatmış olmaları nedeni yetiştirdikleri kuşaklara, geç
Cumhuriyet hükümetlerinin, ile çağdaş Türk resim tarihi içinde kübist öğretileri ile donanımlı bir
toplumu çağdaş uygarlık düzeyine çok önemli bir duraktır. Bu serginin, modernizmi aktarmışlardır.
ulaştırma çabaları, ulusal bir kimlik İbrahim Çallı gibi bazı sanatçıların
edinilmesi istenilen sanat dalları nü veya dekolte giyimli kadın 1933’den 1943 yıllarına gelindiğinde,
arasında, ilginçtir ki bu model ve figürlerinin bulunduğu tablolarını dönemin yönetici kadrolarının
akım izleme zorunluluğuna karşın rahatça sergilemiş olmaları yanında yönlendirmeleri ile ressamlar yurdun
kendine özgü bir yol çizmiştir. Sabiha Rüştü Bozcalı, Güzin Duran çeşitli kentlerine gönderilerek yörenin
gibi kadın ressamların sergiye folklorik değerlerinin araştırılarak
29 ekim 1923’te kuruluşu gerçekleşen katılmış olmaları ile de önemini daha resimlenmesi istenilmiş ve bu
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarihin çok arttırır. yaklaşım sayesinde yerel konuların,
en büyük imparatorluklarından biri modernizm ve geç kübizmden
olan Osmanlı İmparatorluğu’nun 1929’un Temmuz ayında Cumhuriyet fazlaca taviz vermeden ilk kez
engin kültürel mirasının anlayışı tarihinin ilk sanatçı topluluğu olan
doğrultusunda yoluna devam “Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar uygulamalarına olanak sağlamıştır.
etme zorunda oluşunu göz ardı Birlği”nin kurulmasının ardından
etmeden, 1926’da Devlet Güzel gerçekleştirilen sergiler, Türk resim İkinci Dünya Savaşı tüm dünyada
Sanatlar Akademisi’nin, yüksek sanat tarihinin ilk on yılına başarıları ile olduğu gibi Türk sanatı için de bir
eğitimi verecek düzeye getirilmesi damgasını vurmuştur. dönüm noktasıdır. Ülkemizdeki

236























ekonomi, sanayi alanındaki sonrasında ise daha çok sosyal bağlantılarının kurulmuş olup
gelişmeler beraberinde hızlı içerikli resimler ilk kez Türk resim dünyada olan biteni izleme kolaylığı
kentleşme, kent yaşantısının sanatında öne çıkmaya başlar. bugünkü sanatçılarımızın çağdaş
değişmesi, kültürel değişimler gibi kavramlarla buluşmasına kaynak
olguları getirirken aynı zamanda 1968 kuşağı dediğimiz bu kuşak, teşkil etmişlerdir.
görsel sanatlar alanında da toplumsal konuları irdelerken bir
etkilerini göstermiştir. yandan da hem figürün biçimsel Günümüzde ise; gelişmiş tüm
özelliklerini hem de bunun yanı dünya ülkelerinde olduğu
1950’li yılların sonrasında çağdaş sıra iç dünyasını da yansıtma gibi değişen yaşamı, çevreyi,
dünya ilişkilerinin kültürel olarak endişesi içinde bulunarak Türk düşünceleri, fikirleri her ne olursa
artması ve batı kaynaklı sanatsal resmine konu ve biçim açısından olsun sonuçta akla gelebilecek veya
yayınların Türkiye’ye girmesi özgün katkılar sağlamışlardır. gelemeyecek her şeyi kendine özgü
sonucunda da eski dönemlere kılıp, bizlere farklı bir görüş açısıyla
oranla resim ve heykel sanatında 1980 ve 1990 yıllarına gelindiğinde, irdeleyip sunan plastik sanatçılarla
daha bilinçli bir ilerleme söz çağdaş-demokratik düşünce karşı karşıyayız.
konusu olmaya başlamıştır. doğrultusunda yaratım alanında
hiçbir sınır tanımayan çoğulcu Başlangıçta figürün olmadığı
Bu yıllarda ülkemiz görsel görüşler tüm sanatları ve en çok fotoğrafları kullanarak manzara
sanatlarının, daha çok Avrupa ve da resim sanatımızı etkileyerek bir resmi, natürmort yaparak yola
Amerika Birleşik Devletleri’nde tür kapsama alanına almış ve bu çıkan, sonrasında minimalist,
etkili olan soyut, dışavurumcu doğrultuda yoluna devam etmiştir. neo-ekspresyonist, hiper-realist
ve non-figüratif akımların etkisi 1960’lardan başlayarak gerileyen vs gibi akımlar ve video sanatı,
yanında folklorik motiflerden, 70’lerde son bulan çağdaş sanata enstallasyonlar yapacak durumda
geleneksel hat sanatından devlet destekli olabilen uğraşlar olan ve bu günlere gelen ve halen
veya çevreden esinlenen yerel yerini büyük ölçüde özel kurumlara de yeni arayışlar içinde varlığını
kaynaklardan da beslendiği bırakarak aynı zamanda sponsorluk kuvvetlice hissettiren Türk
görülür. kavramını da gündeme getirir. sanatına benim; gelecek zaman
1968’e gelindiğinde soyut sanat boyutu içinde başarılarının artarak
halen sürdürülürken, dönemin genç Özellikle 1980 sonrası sanatçıların çoğalması dileğinde bulunmaktan
sanatçılarının figürle kendilerini yurtdışı ile iletişiminin ve eğitim başka ekleyebileceğim hiçbir şey
ifade etmeyi yeğledikleri görülür. amaçlı gidişlerin büyük ölçüde olamaz.
artması ve bir çok uluslararası
Türkiye’nin toplumsal bunalımlar fuar bienal ve sergilerin Türkiye’de
içine girdiği 1970 ve 1980 gerçekleşmesi, sanal alem

237

238










FOTOĞRAF

Dilara Arslangörür > İKÜ İletişim Sanatları Bölümü Öğrencisi








ESKİ VE YENİ Galata Köprüsü

İSTANBUL...







Küçükçekmece Gölü yakınlarındaki
mağaralarda bulunan insanlığa ait
ilk izlerden, Bizans İmparatorluğu’na,
hatta bir dönem Osmanlı
İmparatorluğu’na dahi başkentlik
yapmış İstanbul kenti, Avrupa ve
Asya kıtasını birleştirerek dünya
coğrafyasına ve tarihine binlerce
yıldır tanıklık etmiştir. Misafir
ettiği her uygarlıktan belirli izleri
günümüze kadar taşıdığı mimari
yapıları, şehirleşme ile yeniden doğan
mahalleleri ya da bu mahallelere
inat insanı ile esnafı ile kimliklerini
koruyan her sokakta ayrı bir tarih,
ayrı bir hikâye barındırır.

Her geçen gün büyüklerimizden
“Nerede o eski İstanbul?” sitemini
daha çok duyar olduğumuz bu
yaşlı şehrin eski ve ağırbaşlı havası,
gelişen teknoloji ve mimariler
arasında hapsolmuş hayatta kalmaya
çalışırken, bir yandan da modernize
edilmiş yapıları ve yaşam alanları ile
her çağ için yeniden canlanıyor. Yeni
jenerasyon ile her geçen gün yenilenen
ve gençleşen İstanbul, günümüzde
maddi manevi her anlamda daha çok
yaşam imkânı sağlıyor.

239

























Haydarpaşa Garı
























Haydarpaşa Garı, İstanbul - Bağdat arasını bağlayan 1938 yılında yapılan tren garı. Anadolu yakasında bulunan Gar, 2012
yılından itibaren istasyon olarak kullanılmaktadır.
Ortaköy Camii

240























Eminönü - Yeni Cami






























Karaköy Meydanı

241























Kadıköy - Haldun Taner Sahnesi





























Galata Kulesi


Galata Kulesi 528 yılında
yapılan ve İstanbul Galata’da
buunan Kule, İstanbul’un
sembollerindendir. Kule, 2013
yılında UNESCO Dünya
Mirası Geçici Listesi’ne
eklenmiştir.













Dilara Arslangörür

242










KARİKATÜR

Aytur Şahinbay > Karikatürist










KARİKATÜRİST

FARKI FARKLI
GÖREBİLEN KİŞİDİR






1986 Bursa doğumluyum. İzmir’de
yaşıyorum. Yaklaşık olarak 8
yıldır karikatür sanatıyla ilgiliyim,
daha öncesinde küçük yaşlardan
itibaren resimlemeler yapıyordum.
Çalışmalarım, çeşitli mecralarda ve
yayın kuruluşlarında yer aldı.

Karma sergilere katıldım (kişisel
sergim için hazırlıklarım devam
ediyor). Halihazırda kitap kapağı ve
dergiler için çalışmalar yapıyorum.


Bunun yanı sıra Ulusal ve Uluslararası
ölçekli yarışmalardan birkaç tane
ödülüm bulunmaktadır.

243























aktarılacağı konusunda
Karikatür sanatına ne zaman ilgi
duymaya başladınız? oluşan alışkanlığa
‘’Tarz’’ demek yanlış
olmaz sanırım. Çizer,
Yaklaşık olarak 8 yıldır karikatür kafasındakini kendi
sanatıyla ilgiliyim. Daha öncesinde tarzında aktarmakta
‘’küçüklüğümden beri resimle güçlük çekiyorsa başka bir
uğraşıyordum’’ klişesi benim için de açıdan bakabilmeli. ‘’Tarzını
geçerlidir.
kesinlikle değiştirmemeli’’ bana
pek sıcak bir yaklaşımmış gibi
Karikatür çizerken nerelerden gelmiyor. Çizer fikre inanıyorsa başka
besleniyorsunuz? yollara da başvurabilme insiyatifini
kullanmalı. Görsel düşünebilen, algıyı etrafında olup biteni farkedemeyebilir.
Toplumdan. Bazen de bulunduğum yönetebilen, fikir sahibi, tutkulu, Bir şeylerin içinde olup yaşamak,
mekan, ilham verebiliyor. bu çok önemli; FARKI FARKLI görmek ve hissetmek için kalem
GÖREBİLEN ve kaliteli çizgiden yerine hayata dokunmanın gerektiği
kanısındayım. Bugün ne yaptığımdan
Karikatür çizerken konuyu neye ziyade çöp adam bile çizebiliyorsanız çok bu zaman dilimini genişleterek bu
göre belirliyorsunuz? artık bir karikatürcüsünüz. ay ne yaptım ? veya bu yıl ne yaptım?
sorusuna cevap bulmaya çalışırım.
Gündem, etkileyici bir unsur. İşinizin en keyifli ve en zor
İzleyicinin psikolojik yapısına hitap yanları nelerdir? İlk çizdiğiniz karikatürü hatırlıyor
edeceğiniz için genel bir durum musunuz?
değerlendirmesi yapıp biraz düşünüp, Çok fazla düşünüp kaliteli fikri
biraz tuz, biraz karabiber, bir çay kaşığı bulmaya çalışırken kaybedilen zaman,
kekik ve bir tutam dereotu ekledikten işin zor yanı olsa da meyvesini veren Dün gibi hatırlıyorum. Katıldığım
sonra enfes bir konu bulabilirsiniz. bir süreç. Keyifli yanı; kafanızdakileri yarışmada dereceye girmesinden
Sonra hayal gücünüze iyi bir pas atın, karşınızda (ekranda) izlerken dolayı sanırım.
gol olacağından şüpheniz olmasın. “işte budur” dediğiniz andaki
yudumladığınız kahvenin aromasını Yarışmalarda sıkça adınızı
hissetmek. duyuyoruz. Bir karikatürist için
Karikatürist olabilmek için ne
gibi özelliklere sahip olmak ödül ödülün önemi nedir?
gerekir? Karikatüristin bir günü nasıl
geçer? Yarışmalar önemli, ödül değil. Çünkü
“Bak, gör, yorumla’’ özümsenmesi rekabetin olmadığı hiç bir piyasada
gereken bir kanunmuş gibi kafama Karikatürcünün günü durmadan hiç bir markanın büyümesinin
yerleşti. Bilgi birikimi ile esprinin nasıl deftere bir şeyler karalamakla geçerse mümkün olmayacağı gibi karikatürcü

244























ve/veya karikatür büyüyemez. Şunu genellemeler oluyor. İşin iç yüzünde Jean Jacques Sempé, Saul Steinberg,
da eklemek gerekiyor. Karikatür dönen saçma argümanlara atıfta Chaval ve Jean Maurice Bosc.
için çizin. Para kazanmak için bulunarak mizahi yaklaşıyorum ve
yapabileceğiniz bir çok uğraş zaten olabilidiğince mesafeliyim. Uzak Etkisi altında kaldığınız
var. durmamın sebebi siyasetin daha karikatüristler var mı?
önemli konular altında ezilmesi.
Siyaset basittir, bayağıdır!! Ancak ben
Karikatürde tarzınız nedir? SEMPÉ.
Eleştirel mi? Mizah mı? herhangi bir sıkıntı yaşamadım.

Size göre karikatür sanatında Cumhuriyetten bugüne kadar en
Eleştirel yaklaşmak izleyiciyi daha çok yasak var mı? Sansür var mı? beğendiğiniz Türk karikatüristler
etkiliyor. Bir karikatüre bakıp sonra 10 kimlerdir?
dakika daha bakıyorsa ve altında yatan Bu çizere göre değişir. İnsanların
zekayı çözmeye çalışıyorsa benim için değer yargılarına saldırmak benim Tan Oral, Turhan Selçuk ve Gürbüz
karikatür olmuş demektir. Düşünmeye açımdan çok çirkin bir davranıştır. Doğan Ekşioğlu.
sevk eden çalışmalarımı daha çok ‘’İnsan sanattan önce gelir‘’ felsefesini
seviyorum. Mizahi yaklaşımlarım çok benimsemiş bir çizer olarak Genç karikatüristlere ne gibi
nadir oluyor. çalışmalarımı yaparken çok fazla tavsiyelerde bulunursunuz?
süzgeçten geçiriyorum. (otosansür
Karikatüristlerde siyasi mizahla mekanizması) Karikatüre ve sanata Bahsettiğimiz karikatür; yazısız
ilgili neler düşünüyorsunuz? olan sansür bana anlamsız geliyor. karikatürse, çok fazla karikatür
Sanat özgür olduğu sürece varlığını incelemelerini önerebilirim. “Bol
Siyaseti hiç sevmiyorum. Çok sert, sürdürebileceği için engellenmek bol çizim yapmalıyım’’ gibi bir şey
eleştirel karikatürleri alkışlamıyorum istemez, aksi takdirde hırçınlaşır. hayatımda hiç bir zaman geçerli
tabi ki ama yalandan oluşan bir olmadı. İyi karikatür iyi bir kafadan
sisteme çizgilerin verdiği cevaplar Karikatürün reklamda yeri nedir? çıkabilir düşüncesini savunuyorum.
hoşuma gidiyor.


Çizdiğiniz dönemde siyasal Reklama bağlı zincirin en sağlam
etkileşimde bulunup sıkıntı halkası bana göre. Uzun bir konu
yaşadınız mı? olduğu için yazmaya üşeniyorum.
Sanırım yazamadığım için de
Sekiz yıldır karikatür çiziyorum. çiziyorum.
Siyasetin kendisini sevmediğimi
yukarıda belirtmiştim. Siyasal Dünyada en beğendiğiniz Beşir İzgördü, Öner Erdoğan,
çizimlerim, sisteme karşı olan karikatüristler kimlerdir? Yasir Kalın

245

246










KARİKATÜR

Eymen Aktel > İletişim Sanatları Bölümü Öğrencisi








BİR İSTANBUL

BEYEFENDİSİ: ZÜHTÜ




Bu hikaye şahsına münhasır İstanbul
beyefendisi Zühtü’nün hayatını
içermektedir.



Saygın bir aileden gelen Zühtü,
Üsküdar’da en az kendisi kadar asil
ve gösterişli bir köşkte yaşamaktadır.
Geçmişine sıkı sıkıya bağlı bir ailenin
bireyi olarak günümüzden oldukça
uzak bir eğitim görmüştür. Evden
ayrılma zamanı geldiğinde Zühtü,
korkunç bir gerçekle karşılaşmıştır.
Günümüzle…


Komik kedi ve gülen bebek
videolarının fır döndüğü facebook
profiline kavuşan Zühtü, arkadaş
listesine sadece köşk çalışanlarını
eklemektedir.

Favori oyunu Okey olup, Candy Crush
isteklerine katiyen yüz çevirmektedir.
Beğenmek ona göre değildir.
Beğeniyorsa delikanlı gibi açık Caps
Lock ile yorum yapar, beğendiğini vazgeçmeyen Zühtü, marjinal Türk Sanat Müziği’nin nadide
dile getirir. müziklerin arasına kanun tınılarını eserlerini potpori yapan Zühtü,
sokmaya yemin etmiştir. Taksim’de gruba uyum sağlayamasa da
Günümüzün yeni trendi sokak gördüğü ilk sanatçı topluluğu “free müzik” tarzına yeni bir tat
sanatçılığı ve berduş hayat Zühtü’nün arasına taburesini çekmiş ve emektar kazandırmıştır. Hayatta kalmak için
dikkatini çekmiştir. Denemekten kanununu çıkarmıştır. saçmalanabileceğini öğrenmiştir…

247























Moda denen illet Zühtü’nün pek de
umurunda değildir. Klasik takımları
ve fesi ile zaten gerekli şıklığı
yakalamıştır.


Mağazalardan alışveriş etmez,
AVM’lerden nefret eder. Yemek
ihtiyacını kebap ile karşılar,
takımlarını aile dostu terzisine
diktirir.

Bu bilgilerden sonra Zühtü’nün
zengin olduğunu düşüneceksiniz.
Ancak, değildir.

Orta düzeydeki ekonomik durumu
ile de kaliteli yaşamayı bilmektedir.

Bir şeylerin değişmediğini görmek
güzel…


Bunca değişimi gördükten sonra
Zühtü, hamama korkarak adım
atmıştır.

Zira birçok kültürün yok olması,
peştemallerin yok olabileceği
düşüncesini doğurmuştur.

Ancak rahat bir nefes alan Zühtü,
hamamda tanıştığı dostlarıyla
suyun tadını çıkarmış ve kirlerinden
arınmıştır.

Tellak ! Bana bir kese at !

248










GEZİ-YORUM

Melis Derun, Yaren Cebecioğlu > İKÜ İletişim Sanatları Öğrencileri








150 YILLIK BİR PASAJ:

HAZZO PULO…
HACOPULO…

DANIŞMEN…
DANIŞMAN…

HAN…



Şehir hayatı içinde yanından geçerken
varlığını fark edemediğimiz kimi
yerler vardır. Günlük koşuşturmaca
içindeyken ya da keyfi olarak gezerken
bile birçok tarihi, kültürel veya herhangi
bir konuda ilgimizi çekecek yerlerin
önünden geçip gideriz. Bu yerlerden
biri de Taksim’deki Hazzo Pulo Pasajı…


Hazzo Pulo Pasajı, Taksim’in en
eski pasajlarından biridir. İstiklal
Caddesi’nden aşağı doğru inip
Galatasaray Lisesi’ni geçince, hemen
sağ tarafta kalıyor. Jön Türklerden
Ahmet Haşim’e, Ahmet Haşim’den
Namık Kemal’e kadar birçok
tanınmış isimle birlikte yaklaşık biri Meşrutiyet girişi, diğeri ise Panayia hatta almadan geçmek oldukça güç…
150 yıldır varlığını sürdüren bu İsodian Kilisesi girişi… İstiklal Caddesi girişindeki takıları
pasajın, İstiklal Caddesi’ndeki girişi bırakıp geçtikten sonra Hazzo
dar bir geçit şeklindedir ve girişte Yapının, üç ana binası ve ortası avlulu Pulo Pasajı’nın renkli avlu bölümü
küçük bir oyuncakçı yer almaktadır. T biçiminde bir geçidi bulunuyor. karşımıza çıkıyor. Burada da
Bina ve dükkanların arasında kalan Pasajın İstiklal Caddesi’ndeki parfümeri, kitabevi, şarap evi, şapka
girişi nedeniyle pasaj pek fazla fark geçidinden girdikten sonra, karşımıza ve çanta satan dükkânlar var.
edilmiyor. İstiklal Caddesi’ndeki girişi çeşit çeşit gümüş takıların sergilendiği
dışında iki girişi daha var. Bunlardan tgöz alıcı bu takılara göz atmadan Hazzo Pulo Pasajı, devamlı gittiğimiz


Click to View FlipBook Version