The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Çiğdemim Derneği ile geziyorum baskı için-renkli

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ffaksoy, 2021-08-08 15:10:46

Çiğdemim Derneği ile geziyorum baskı için-renkli

Çiğdemim Derneği ile geziyorum baskı için-renkli

ÇİĞDEMİM
DERNEĞİ’YLE
GEZİYORUZ...

Editör: Timur Özkan

ISBN .............................................
ÇİĞDEMİM DERNEĞİ’YLE GEZİYORUZ
Editör: Timur Özkan
Kapak: Utku Çetin
Kitapta yer alan yazıların sorumluğu yazarlarına aittir. Yazılar
ve fotoğraflar yazarlarından izin alınarak kullanılabilir.
ÇİĞDEMİM DERNEĞİ YAYINLARI - 6
ÇİĞDEM EĞİTİM, ÇEVRE VE DAYANIŞMA DERNEĞİ
(ÇİĞDEMİM DERNEĞİ)
Çiğdem Mah. 1551.Cadde 14-A Çankaya-Ankara
Tel: 312 285 20 47 - 530 660 95 83
Dernek Kod: 06-51-095
www.cigdemim.org.tr
[email protected]
https://www.facebook.com/cigdemimdernegi
https://www.facebook.com/groups/cigdemimdernegi
https://www.instagram.com/cigdemimdernegi

  2 

İçindekiler 1

Fatih Fethi Aksoy | Önsöz 005
Haşim Ağca | Çiğdemliler ile Gezi Yapmanın Ayrıcalığı 007

Yurtdışı Gezilerimizden 013
Nefise Öke | Büyük Almanya Gezisi 015
Timur Özkan | Moskova - St.Petersburg 023
Turhan Demirbaş | İspanya - Portekiz

Yurtiçi Gezilerimizden 029
043
Dilek Yüceel | Bugün Günlerden Abant 050
Dilek Yüceel | Güller, Göller ve Gönüller Bölgesi 054
Dilek Yüceel | Kırşehir Termal Gezisi 058
Dilek Yüceel | Nahita’dan Niğde’ye 062
Dilek Yüceel | Üç Sakin Şehir 071
Dilek Yüceel | Van – Doğubayazıt – Tatvan – Ahlat – Bitlis 083
Elvan Akbay | Tunceli – Elazığ – Malatya 087
F.Buket Polat | Kapadokya Gezisi 090
Filiz Doğanay | Hasankeyf Su Altında Kalırken
Gönül Öner | Afrodisias Antik Kenti 93
M.Demet Yücelgen | Tarihi Sil Baştan Yazdıran Keşif
Göbeklitepe 105
M.Demet Yücelgen | Sevgi, Barış, Hoşgörü Kenti; Doğunun
Kraliçesi Hatay

 
1 Yazılar, her bölümde yazar ve yer adlarına göre alfabetik sıralanmıştır. 

  3 

M.Demet Yücelgen | Ilgaz 115

M.Demet Yücelgen | İnebolu – Cide – Kastamonu 117

M.Demet Yücelgen | Konya – Çatalhöyük 126

M.Demet Yücelgen | Trakya Gezisi 131

M.Demet Yücelgen | Bitkilerin Kraliçesi Kırmızı Altın: Safran 141

M.Demet Yücelgen | Dünyanın Merkezi Sivrihisar 147

M.Demet Yücelgen | İçinden Demiryolu Geçen Şehir: 153
Karaelmas

Turhan Demirbaş | Adana – Osmaniye – Kadirli 161

Turhan Demirbaş | Kaman – Mucur – Hacıbektaş – Kırşehir 165

Turhan Demirbaş | Kayseri 168

Turhan Demirbaş | Kemaliye/Eğin 172

Turhan Demirbaş | Kütahya – Eskişehir 177

Turhan Demirbaş | Söğüt – Bilecik – İznik – Mudanya – 180
Tirilye – Cumalıkızık

Turhan Demirbaş | Yenice Ormanları 183

Vecdi Sevig | Düzce’ye Bir Yolculuk 185

Ankara Gezilerimizden 195
197
Aytül Aksongur | Çubuk 198
Aytül Aksongur | Şair ve Yazarlar Evi 201
Elvan Akbay | Çamlıdere 207
Fatih Fethi Aksoy | Kalecik’te Bir Gün 211
Timur Özkan | Merkez Bankası Para Müzesi
Turhan Demirbaş | Kurtuluş Yolu 215
Turhan Demirbaş | Ankara Somut Olmayan Kültürel Miras
Müzesi ve Çiğdem Şenliği

Basında Gezilerimiz 219
Çiğdemim Derneği 25 Yaşında 229

  4 

ÖNSÖZ

Fatih Fethi Aksoy 2

Çiğdemim Derneği Y.K.Başkanı

Mahallemiz sakinlerinin yaşam kalitesini artırmak, dayanışmayı
ve komşuluğu ön plana çıkarmak amacıyla 25 yıl önce
başladığımız yolculuğumuzda sizlerin güveni ve desteğiyle
çeyrek asrı geride bıraktık.

25.yılımızı kutlamaya başladığımız 2021’de daha görkemli ve
kalıcı etkinliklerle planlıyorduk ama salgın bunu engelliyor.
Gümüş yılımızda kalıcı eserler yaratma çabalarımızın bir örneği
de elinizde bulunan bu kitap. Nisan 2001’de bir İstanbul
gezisiyle başladığımız gezi etkinliklerimiz zaman içerisinde o
kadar rağbet gördü ki taleplere yetişemez duruma geldik.

Öncelikle Ankara’nın yakın çevresiyle başladığımız
gezilerimizde en önemli hedefimiz komşularımızın birlikte
vakit geçirmelerini sağlamak ve komşuluk ilişkilerini
geliştirmekti. Zaman içerisinde bunun gerçekleştiğini görmek
bizi mutlu ediyor. Gezilerde tanışan komşularımızın gezi
sonrasındaki sıcak ilişkileri bunun önemli bir göstergesi.

 

2 1965 Van (Gevaş) doğumlu olup Ankara Üniversitesi Astronomi ve
Uzay Bilimleri’nde lisans eğitimini takiben AÖF Halkla İlişkiler ve
İktisat bölümlerini okuyarak, Yerel Yönetimler Yüksek Lisansı ile
eğitimini tamamladı. Vakıfbank Bilgi İşlem Merkezi’nden emekli
oldu. 1996 yılında, Çiğdemim Derneği’nin kuruluşuyla başlayan sivil
toplum çalışmaları 25 yıldır devam etmektedir. Çiğdem Mahallesi ve
Gölbaşı’nda yaşamakta olan Aksoy; özel ilgi alanına giren Yerel
Yönetimler, Kent Konseyleri, Katılımcılık ve Dernekler üzerine
çalışmalar yapmaktadır. [email protected] 

  5 

Amatör bir ruhla başladığımız gezilerimizde zaman içerisinde
profesyonel firmalardan destek almaya başladık ve çıtamız
yükseldi. Geziler sonrasında yaptığımız anketlerde memnuniyet
oranı hiç yüzde 90’ın altına inmedi.

Başlangıçta günübirlik düzenlenen geziler, zamanla
konaklamalı ve giderek de 3-4 günlük hatta haftalık gezilere
evrildi. Taleplerin artması üzerine yurtdışına da gezilere
başladık. Daha bir geziyi bitirmeden sonraki gezinin planları
yapılıyordu. Ve hepsini de başarıyla tamamladık. Zaman zaman
sorunlar yaşamadık değil. Ama amatör ruh, samimiyet ve
katılanların komşularımız olması bu sorunların kolayca
aşılmasını sağladı. Bu vesileyle karşılaştığımız sorunları
anlayışla ve hoşgörüyle karşılayan katılımcılarımıza teşekkür
etmek isterim. Destek aldığımız turizm firmaları da bize ayak
uydurmakta zorlanmadılar. Taleplerimizi doğru algılayıp
ellerinden geleni yaptılar. Onlara da teşekkür ediyoruz.

Salgın döneminde herkes ne zaman gezilere başlayacağımızı
soruyor, en kısa zamanda #çiğdemimheryerde sloganıyla
kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Düzenlediğimiz gezilerde yerelliğe ve doğallığa önem
veriyoruz. Yerel üreticilerden alışveriş yapmaya, yerel rehberler
kullanmaya ve gezdiğimiz yöreye de katkımızın olmasına
dikkat ediyoruz. Doğayı korumak, kirletmemek ve bilinçli birer
gezgin olmak en önemli hedeflerimiz.

Bu kitabın hazırlanmasındaki teşvik ve katkılarından dolayı
gezgin ve gezi yazarı dostumuz Timur Özkan’a, yazılarını
paylaşan komşularımıza teşekkürlerimizle.

Sevgi, saygı, hoşgörü ve sağlıkla kalın…

  6 

ÇİĞDEMLİLER İLE GEZİ YAPMANIN AYRICALIĞI

Haşim Ağca 3

“En Uzak mesafe ne Afrika'dır
Ne Çin,

Ne Hindistan,
Ne Seyyareler,
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir birbirini
anlamayan...”
Herman Amato

1998 yılı Haziran ayından itibaren Çiğdem Mahallesinde
oturuyor olmam nedeniyle tanıştığım Çiğdemim Derneği benim
için her zaman özel bir konuma sahip olmuştur.

Ve bir de buna, belirli aralıklarla düzenlenen kültür ve doğa
gezileri organizasyonunda görev almam eklenince bu konum
çok daha öte bir anlam taşımaktadır benim için.

Evet, her zaman İzmirli Musevi Yazar-Şair Herman Amato’nun
bu güzel şiirini okuyarak başladığım ve değişik aralıklarla 8 yıl
süreyle görev aldığım gezi organizasyonlarında; Çiğdemliler ile

 

3 1959’da Sivas’ta doğdu. Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi
Makina Bölümü mezunu. Bireysel ve küçük gruplarla başlayan
fotoğraf ve gezi tutkusunu kurumsal yapılarda devam ettirerek kültür
ve doğa gezilerine yöneldi. Bu bağlamda Çiğdemim Derneği’nin
gezilerinde de organizatör olarak görev aldı. Halen Ankara’da yaşayan
Ağca, kültür ve doğa gezileri organize etmeye devam ediyor.
[email protected]  

  7 

gezi yapmanın kolaylıkları kadar zorlukları da olmuştur, benim
için.

Kolaylığı gezi bütününü oluşturan otobüs, yeme-içme ve
konaklama yerlerinin düzgün ve beğenilecek şekilde seçilmesi,
zorluğu ise bunlardan her hangi birinde küçük de olsa bir sorun
çıkması halinde gezinin zor ve beğenilmez oluvermesidir.

Öyle ki sıradan, basit bir hoşnutsuzluk; kendiliğinden, bir
sonraki gezinin kimle, hangi acenteyle yapılacağı sorusunun
ortaya çıkmasına sebep olabilmiştir.

Çiğdemim gezilerinde olmazsa olmazlar arasında; yaka kartı,
bilgi notları ve yöresel lezzetleri tatmak çook, çoook önemlidir.
Eski bir otobüs, penceresinde perde olmayan bir otel odası o
gezinin patlayacağı ve bir sonraki gezinin başka bir
organizasyonla yapılacağı anlamını taşır. Ayrıca kötü, eksik
anlatımlı bir rehberlik o gezinin adeta son olmasına neden
olacaktır.

Nitekim geziler sırasında beni en çok sevindiren ayrıntılardan
biri de katılımcıların birebir bilgi notu istemeleridir. Bunun
nedenini sorduğumda “biz bunları biriktiriyoruz” yanıtı almak
büyük bir memnuniyet vesilesi olmuştur, benim için...

Buna karşın, Şavşat kırsalındaki doğal bir tesiste 5 yıldızlı
konfor aranması beni çok zorlamış, bu beklentiyi anlamam
mümkün olmamıştır. Keza Antakya gezimizde, Hıdırbey-
Vakıflı köyleri arasındaki muhteşem narenciye bahçelerinde,
dalından mandalina koparılıp afiyetle yenilirken, parkurun çok
çamur olduğunun söylenebilmesi de anlayamadığım
şikayetlerden biri olmuştur.

Gezilerin “müdavim” denilen sürekli katılımcıları olur, bazıları
ara sıra gelirken bazıları çok az gelir. Çiğdem’in katılımcı
profilinden benim için iz bırakanlar arasında en başta Yücelgen
Ailesi’ni, ailenin değerli bireyleri Demet Hanım, Hasbi Bey ve

  8 

yakışıklı oğulları Cenk Yücelgen’i sayabilirim. Cenk,
gezilerimizde kaptan için navigasyon işlevini üstleniyordu. Ola
ki kaptanın veya benim hata yapmamız durumunda, Cenk
tarafından değerlendirmenin karşılığı ”öküz” oluyordu.

Bende iz bırakan bir diğer katılımcı aile Nilgün Türker ve
yakışıklı oğlu Ozan Türker’di. 100 metrenin üzerindeki
yürüyüşlere itiraz, isyan eden Ozan ile Fenerbahçe-Galatasaray
maçlarının kritiklerini yapmak çok keyifli oluyordu doğrusu.

Bir başka büyüğümüz Burhan Aksoy’dan da söz etmek isterim.
Katıldığı bütün gezilerde hiç ses çıkarmayan Burhan
Amca’mızın bir kez (GAP turunda) kaptana haklı olarak
çıkıştığını hatırlıyorum.

Hiç yapmadığımız bir şey ise her hangi bir mola yerinde, yeme
içme yerinde veya otelde herhangi bir katılımcımızı
unutmamaktı. Bir iki kez yaşanan otobüs arızası dışında kaza ya
da yaralanmalı bir olayla da karşılaşmadık. Bir defasında
(Tunceli gezisi dönüşü) yaşadığımız bir otobüs arızası
nedeniyle Kayseri’de araç değiştirdiğimizi hatırlıyorum.

Güzel yerler gördük, güzel yerler gezdik. Edirne’den,
Yunanistan’a, Makedonya’dan İspanya’ya, Benelüks Ülkelerine
kadar. Antakya’dan, Kars’tan, Amasra’ya Cide’ye kadar. Bu
arada düşünüp tasarladığımız bir geziyi, ülke koşulları gereği
gerçekleştirmedik. Bu ülke Suriye idi.

Çiğdemim Derneği ile kaç geziyi birlikte yaptık bilmiyorum, bu
bilgiler Dernek kayıtlarında vardır. Bu gezilerin,
gerçekleştirilmesinde Dernek yönetiminin kararından sonra
kayıt, çaba, emek, hep o vardı; o kişi Fatma Engin Aksoy’du.

Batum’daki oda yerleşiminde bana çok kızdığını hatırlıyorum,
yer seçimi nedeniyle ağladığını söylemişti. Bunun dışında
Fatma Hanım’la birbirimizi üzdük mü hatırlamıyorum, başka
bir sorunumuz olsaydı hatırlardım. Hep iletişim içinde olduk ve

  9 

gezileri birlikte yaptık. Bu organizasyonlarda O’nun emeği çok
fazladır. Eline, emeğine sağlık Fatma Hanım.
Hazırlanacak gezi kitabına bir bölüm yazmamı isteyen Dernek
Balkanımız Fatih Aksoy’dan böyle bir öneri gelmesi beni çok
mutlu etti. Kendisine ayrıca teşekkür ediyorum. Bu yazı birlikte
yapacağımız gezilerin sonu geldi anlamı taşımamalıdır.
Tüm dünyada yaşanan Pandemi ve Covid-19 sürecinin daha
fazla hasara yol açmadan yok olması öncelikle dileğimiz ve
isteğimizdir.
Koşullar uygun olunca yine, yeniden Çiğdemlilerle gezilerde ve
etkinliklerde bir arada olmak en büyük dileğim ve isteğimdir.
Teşekkürler; Yücelgen’ler, Türker’ler, Burhan Amca, Fatma
Engin Aksoy, Fethi Fatih Aksoy...
Teşekkürler; ülkemizin ve Ankara’nın yüz akı, sevgi dolu
Çiğdemliler...
Her şey güzel ve gönlünüzce olsun.
Saygı, sevgi ve dostça selamlarımla...

  10 

İngiltere  Benelüks  Rusya 
2013 
2016  2014 
Balkanlar 
Almanya  2016, 17  Kıbrıs 
2019  2017 
İtalya 
İspanya  2012 

2015, 18 

YURTDIŞI
GEZİLERİMİZDEN

  11 

Çiğdemim Derneği Yurtdışı Gezileri

1 02.09-09.2012 İtalya
2 23-30.03.2013 Benelüks Ülkeleri
3 23-28.06.2014 Moskova - St.Petersburg
4 29.8-03.9.2015 İspanya - Portekiz
5 02-11.07.2016 İngiltere
6 03-08.10.2016 Kuzey Yunanistan - Makedonya
7 12-21.05.2017 Balkanlar
8 24-27.10.2017 Kıbrıs
9 20-27.10.2018 İspanya (Endülüs)
10 17-24.10.2019 Almanya

Manastır, Makedonya (2016)
  12 

BÜYÜK ALMANYA GEZİSİ

Nefise Öke 4

Birkaç ay önce bir gezi programında Salzburg gösteriliyordu.
Artık yurtdışı gezilere katılamayacağımı düşünürken gördüğüm
güzellikler gezi keyfimi depreştirdi. Salzburg'u görmeliydim.
Sanırım aynı gündü Büyük Almanya Gezisi duyurusu geldi. Ne
gezinin kapsamlı fakat yorucu olacağı, ne de son zamanlarda sık
sık yoklayan bel ağrılarım aklıma geldi. Ve hazırlıklar başladı.
İlaçlarımı yanıma alıp yola koyulduk...

 

4 1941 Adana doğumlu olup 1964 DTCF Felsefe Bölümü mezunudur.
Ankara Tevfik Fikret Lisesi'nden emekli oldu. Son olarak Kolej
Ayseabla'da öğretmen ve eğitimci olarak görev yaptı. 1978
yılından bu yana ODTÜ Sitesi’nde ikamet etmektedir.
[email protected]

  13 

Münih, Salzburg, Nürnberg, Dresden, Berlin, Postdam,
Lübeck, Bremen, Hamburg.
...
Su gibi aktı yedi gün... Her biri ayrı güzellikle dolu, çok iyi
planlanmış günler "gezi böyle olur" dedirtiyordu.
Çiğdemli ruhu taşıyan 43 güzel insan. Herkes birbirine saygılı,
herkes sorumluluğunun bilincinde.
Sorumluluk deyince;
Bir numarada sevgili başkan Fatih Bey var. Onu zaten
biliyorduk da eşi ve harika kızı Ecem'i bu gezide tanıdı
birçoğumuz. Bu güzel aile herkese, her konuda nasıl içtenlikle
yardımcı oldu, anlatamam.
Ve rehberimiz Afşin Bey...
Nazik, saygılı, bilgili bir genç. Gülümseyen yüzüyle hepimize
görülecek yerleri gezdirdi, aydınlattı.
Daha ne olsun? Program güzel, ekip güzel, rehber, katılanlar,
hepsi, hepsi...
Bir geziden beklediğimiz her şey vardı.
Tam da adına yakışır biçimde;
Büyük Almanya Gezisi!

  14 

 

MOSKOVA - ST.PETERSBURG (*)
Timur Özkan 5

Rusya deyince aklınıza neler geliyor? Bu sorunun yanıtı kişiden
kişiye değişir. Kimimizin aklına SSCB, Lenin, Ekim Devrimi,
Demir Perde ve Soğuk Savaş gelirken bir başkasının aklına
güzel kadınlar veya votka gelebilir. Gezginler için Trans Sibirya
Treni, Volga Nehir Turu ve Beyaz Geceler öne çıkarken
siyasete ilgi duyanlar için bu sorunun yanıtı Putin, edebiyat
tutkunları için Puşkin, Dostoyevski, Gogol gibi büyük yazarlar,
klasik müzik meraklıları için Balşoy Tiyatrosu ve Kirov Operası
ile Çaykovski, Borodin gibi dünya çapında bestecilerdir.

 

5  1957'de Ankara'da doğdu. Türkiye’nin tamamına yakın kısmını ve
yedi kıtada, 100’den fazla ülkenin 500 civarında kentini gezdi. 10 gezi
ve 3 araştırma kitabı yazan, 20 gezi kitabının da editörlüğünü yapan
Özkan’ın; ayrıca çeşitli seçkiler ile gazete ve dergilerde 500’ü aşkın
gezi ve araştırma yazısı yayımlandı. [email protected] 

  15 

Matruşka ve haraşo da neredeyse herkesin defalarca duyduğu
diğer bazı Rusça sözcüklerdir. Bu satırların yazarına göre ise
Rusya deyince hemen herkesin aklına ilk gelen sözcükler
Moskova’nın ve St.Petersburg’dur.
Bu gezimizde biz de hem dünya çapında ünlü bu iki kenti
gezeceğiz, hem de kadim komşumuz Rusya’yı tarihiyle
sanatıyla, kültürüyle olabildiğince yakından tanımaya
çalışacağız.

Moskova’yla başlayacak olursak; her yıl milyonlarca turistin
ziyaret ettiği Moskova, her şeyden önce tarihi ve coğrafi
değerler açısından dünyanın en zengin kentlerindendir. Eski
adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin, bugünkü
adıyla Rusya Federasyonu’nun başkenti ve aynı zamanda en
büyük kenti olan Moskova, 1156 yılında, kendi adını taşıyan
nehrin kenarında yer alan ve bugün de ülkenin yönetim merkezi
olarak tanınan Kremlin’de kurulmuş. Rusça anlamı “Kale” olan
Kremlin ve önündeki Kızıl Meydan, Moskova’ya gelenlerin
öncelikle ziyaret ettiği yerlerdir.

  16 

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alan Kızıl Meydan
ve Kremlin, Moskova gezimizde bizim de özellikle ziyaret
ettiğimiz yerler oldu.
5 gece-6 gün olarak planlanan Moskova - St.Petersburg gezimiz
Türk Hava Yollarının tarifeli seferiyle, İstanbul üzerinden
ulaştığımız Moskova’da, şehir turuyla başlıyor. Öğle saatlerinde
geldiğimiz Moskova’daki bu turumuz esnasında; Rusya
Federasyonu başkentinin önemli mekânlarından; Parlamento
Binası, Kızıl Meydan, Lenin Mozolesi, Kremlin Sarayı, Gum
Alışveriş Merkezi, kentin sembollerinden Aziz Vasili Kilisesi,
KGB Binası, dünyaca ünlü Bolşoy Tiyatrosu, lüks mağazaların
bulunduğu Tverskaya Caddesi ve Moskova Nehri’nin gördükten
sonra otelimize transfer olarak günü tamamlıyoruz.

Moskova’daki ikinci günümüzün programı oldukça yoğun.
Sabah kahvaltısının ardından bugünkü ilk durağımız olan tarihi
Arbat Sokağı’na gitmek üzere otelimizin yakınındaki metro
istasyonuna geçiyoruz. Moskova Metrosu çok meşhur.
İnşaatına, 1931’de Stalin döneminde başlanan Moskova
Metrosu, büyüklük bakımından New York, Paris veya Londra
metroları ile karşılaştırılabilir. Ancak bir başka özelliği daha var

  17 

ki bu açıdan dünyada hiçbir metroyla karşılaştırılamaz. Pek
çoğu adeta birer sanat eseri niteliğinde olan ve hatta iç mimarisi
bakımından bir saray görünümü arz eden istasyonlarıyla
dünyada eşsiz kabul edilen Moskova Metrosu’yla her gün 8
milyon civarında yolcu taşıdığı ifade ediliyor.

Metroyla geldiğimiz Arbat Sokağı, Moskova’nın bir diğer tarihi
merkezi. Moskova’da Arbat adını taşıyan iki cadde var. ‘Novi’
yani Yeni Arbat adından da anlaşılacağı gibi yeni bir cadde.
Üzerinde yüksek binaların ve büyük mağazaların bulunduğu
cadde, şu anda üzerinde bulunduğumuz ‘Stare’ yani Eski
Arbat’tan çok farklı. Yaya bölgesi olarak düzenlenerek trafiğe
kapatılan Eski Arbat’ta yürürken adeta tarihte yolculuk
yapıyoruz. Bunun yanı sıra buradaki mağazaların şık vitrinleri,
Rus ve dünya mutfaklarının lezzetler sunan restoran ve
kafeteryalar ile hediyelik eşya mağazaları arasında zamanın
nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Arbat’ın bir diğer özelliği de günün
hemen her saatin eksik olmayan sokak müzisyenleri ve sokak
ressamları...

Arbat’ı gezdikten sonra bir gün önce Kızıl Meydan’ı gezerken
dışarıdan gördüğümüz Kremlin’e gidiyoruz. Kremlin’in halen
devlet merkezi olarak kullanılan kısmı ziyarete kapalı olmakla
birlikte halka açık Uspenski, Müjde ve Başmelek katedralleri ile
yine burada bulunan Büyük Ivan Çanı ve Çar Topu mutlaka
görülmeye değer.

Bugün ayrıca Tretyakov Galerisi’ni geziyoruz. Ayvazovski
başta olmak üzere hepsi de çok değerli çok sayıda tablonun
sergilendiği bu galeri dünyanın en önemli sanat müzelerinden
birisi kabul ediliyor.

Moskova’daki ikinci günümüzü bir müzik ve dans ziyafetiyle
tamamlıyoruz. Kostroma Ulusal Rus Dans ve Müzik
Topluluğu’nun gösterisi bizim Anadolu Ateşi’nin Rus
versiyonu olarak nitelendirilebilir.

  18 

Üçüncü günümüzde ilk olarak Moskova’nın bir başka çok ünlü
mekânına Novodevichi Manastırı’na ve bu tarihi manastıra
bitişik aynı adlı mezarlığa gidiyoruz. Novodevichi de UNESCO
Dünya Mirası Listesi’nde yer alıyor. Manastır’ın mezarlık
bölümündeki Çehov, Gogol, Şostokoviç gibi Rusların dünyaca
ünlü yazar ve sanatçılarının mezarlarının arasında bizim de
dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in mezarı bulunuyor.
1963 yılında Moskova’da yaşadığı dönemde bu dünyaya veda
eden büyük şairimizin daha sonra ölen son eşi Vera ile birlikte
yattığı mezarını ziyaret ettikten ve diğer mezarlar arasında kısa
bir yürüyüşten sonra Borodino Savaş Müzesi’ne geçiyoruz.

1812’de gerçekleşen ve Napolyon’un kazanamadığı tek savaş
olarak tarihe geçen bu zaferin ansına yapılan müze ilginç bir
mimariye sahip. 360 derecelik devasa bir tablo ile bu tablonun
önünde yer alan savaş objelerinden oluşan panoramik müzeyi
İstanbul 1453’e benzetmek mümkün ama bizimkinden çok daha
eski olduğunu belirtmek gerek.
Böylece Moskova’nın öne çıkan tarihi ve turistik mekanlarını
gördükten ve göremediğimiz daha bir çok yerini bir dahaki
sefere bıraktıktan sonra bugünün başkenti Moskova’da ayrılmak

  19 

ve dünün başkenti St.Petersburg’a uçmak üzere havaalanına
transfer oluyoruz.

Bir saat kadar süren bir uçuş sonrası vardığımız
St.Petersburg’da da ilk olarak panoramik şehir turu yapıyoruz.
Nevski Caddesi, Isaac Ketedrali, Amirallik Binası, Saray
Meydanı, Aurora Gemisi ve Neva Nehri bu muhteşem şehirde
gördüğümüz yerlerden sadece birkaçı... Aralarında Büyük
(Deli) Petro, Puşkin ve Dostoyevski’nin da bulunduğu pek çok
tarihi şahsiyetin yaşadığı bir kenti ziyaret etmek, cadde ve
meydanlarında dolaşmak oldukça heyecan verici.

St.Petersburg’u ziyaret ettiğimiz günler özel bir tarihe denk
geliyor. ‘Beyaz Geceler’iyle ünlü bu kentin en beyaz geceleri
Haziran ayında yaşanıyor. Biz de gecenin gündüzle birleştiği,
havanın hiç kararmadığı bu coğrafya olayına tam zamanında
tanık oluyoruz. Kuzeyin Venediği olarak da anılan
St.Petersburg, Beyaz Gecelerde bir başka güzel geliyor,
gözümüze...

St.Petersburg’daki ilk gecemizi Troika Restoran’daki ‘Rus
Dansları Gecesi’yle değerlendiriyoruz. Rus Mutfağı’nın
geleneksel lezzetleriyle geleneksel Rus halk dansları eşliğinde
tanışıyoruz.

St.Petersburg’daki ikinci günümüze Hermitage Müzesi’yle
başlıyoruz. Koleksiyonundaki 4 milyon civarında sanat eseriyle
dünyanın en büyük müzelerinden bir olan Hermitage; Neva
Nehri kıyısında yer alan Çarlık Dönemi’nin yazlık sarayında
kurulmuş.

Öğleden sonra katıldığımız tekne turunda Neva nehrini ve
Neva’ya açılan kanalları gezerken aynı zamanda
St.Petersburg’un geceleri açılan tarihi köprülerini yakından
görüyoruz. Kentte 300’den fazla köprü, kanal ve adacık olduğu
ifade ediliyor.

  20 

St.Petersburg’daki son günümüzün programında ikisi de
St.Petersburg’un banliyölerinde yer alan iki yazlık saray gezisi
bulunuyor. İlk durağımız Finlandiya körfezinde yer alan ve
planlarını bizzat Büyük Petro’nun çizdiği söylenen Peterhof
Sarayı. Fransızların ünlü Versailles Sarayı’na rakip gösterilen
Peterhof Sarayı 150 civarındaki fıskiyesi ve kaskatlı
havuzlarıyla ünlü. 1714’de inşa edilen saray, II.Dünya
Savaşı’na büyük hasar görmüş ancak savaştan sonra restore
edilerek tekrar ziyarete açılmış.
Yapımı 1782-86 yıllarına tarihlenen Pavlovsk Sarayı, Çar
I.Pavel tarafından yaptırılmış. Sarayın da içinde bulunduğu
büyük parkta pek çok zarif pavyon, kamelya ve köprü
görülebilir.
Ertesi sabah alışveriş için verilen kısa bir serbest zamanından
sonra havaalanına transfer olarak -Türk Hava Yollarıyla-
İstanbul üzerinden Ankara’ya dönüyoruz.

Son olarak kısaca kentin tarihçesini özetleyelim. Etkileyici
tarihi atmosferine rağmen oldukça yeni bir kent, St.Petersburg.
Hepsi hepsi 300 yıllık bu kent, bin yıllık Moskova’dan sonra
çok genç bile sayılabilir. Rusların ve Avrupalıların ‘Büyük’

  21 

diye adlandırdıkları, her nedense bizim ‘Deli’ lakabını
yakıştırdığımız Çar I.Petro tarafından kurulmuş. 1703’te
başlayan ve hızla sürdürülen imar ve inşaat çalışmalarında,
Avrupalı mimarlarla birlikte İsveçli savaş esirleri ve ülkenin her
yanından gelen taş ve duvar ustaları görev almışlar. Kuruluş
çalışmalarını bizzat I.Petro’nun yönettiği kentin, San Peterburg
olan ilk adı, I.Dünya Savaşı yıllarında Petrograd (Petro’nun
Kenti) olarak değiştirilmiş. Petrograd, daha sonra büyük bir
değişim ve dönüşüm hareketine daha sahne olmuş. 1917’de,
Lenin’in burada gerçekleştirdiği Ekim Devrimi’yle Rusya
Sosyalizme geçerken, 1924’te ölen Lenin’in adı da kente
verilmiş. Yakın zamana kadar Leningrad (Lenin’in Kenti) olan
kentin adı, son rejim değişikliğinden sonra tekrar (ilk adı olan)
St.Petersburg olur. Peki, bu ad nereden geliyor derseniz,
St.Petersburg adını Cennet’in kapısında bekleyen Aziz
Peter’den almış…

(*) Bu yazı, 23-28 Haziran 2014 tarihleri arasında Çiğdemim Derneği
ve Ayşa Tur işbirliğiyle gerçekleştirilen ve 46 kişinin katıldığı;
Moskova - St.Petersburg gezisinin tur programı esas alınarak -editör
tarafından- bu kitap için özel olarak hazırlanmıştır.

  22 

İSPANYA – PORTEKİZ
Turhan Demirbaş 6

Endülüs - İspanya

Bu gezimizde; Güney İspanya’daki Endülüs şehirleri Malaga,
Granada, Cordoba ve Sevilla ile Portekiz’i boydan boya kat
edip Vigo ve Santiago şehirlerinin bulunduğu Kuzey
İspanya’nın Galiçya bölgesini gezeceğiz.

Bu gezi vesilesiyle İspanya’nın, Kuzey Afrika’da, Fas sınırları
içinde, sömürge döneminden kalmış toprakları olduğunu

 

6 1955 yılında Tekirdağ’da doğdu. 1980’de Zonguldak Devlet
Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nden maden mühendisi olarak
mezun oldu. MTA Zonguldak Bölgesi’nde ve Ankara Sondaj
Dairesi’nde uzun yıllar görev yaptı. 2008 yılında emekli oldu. Başak
Sitesi sakinlerinden olup yazları Fethiye Yeşil Üzümlü’de
yaşamaktadır. [email protected] 

  23 

öğreniyoruz. Arapça ve İspanyolca konuşulmakta olan bu iki
şehir Ceuta (Septe) ve Melia.

Güney İspanya’da gördüğümüz Endülüs şehir ve kasabaları
şunlar; Malaga, Granada, Cordoba, Sevilla, Ronda ve Marbella.

İspanya birliğini sağlayan (1479) Kastilya Kraliçesi I.İzabella
ile Amerika’yı keşfeden (1492) İtalyan Kristof Kolomb’un anıt
ve heykelleri her şehrin en merkezi yerlerinde bulunmaktadır.

İspanya’nın en büyük özerk bölgesi olan Endülüs; 711-1492
yılları arasında, İber Yarımadası’nda hüküm süren Arapların
(Endülüs Emevi Devleti) mirasına ev sahipliği yapmaktadır.
Müslüman Araplar en son 1610 yılında İspanya’dan
ayrılmışlardır.

Endülüs’te, ilk durağımız; Pablo Picasso’nun doğduğu şehir
olan Malaga. Burada Alcazaba ve Gibralfaro Kalesi’nin
bulunduğu tepeden şehri görüp, yaya olarak şehir içinde gezdik.
Liman ve boğa güreşlerinin yapıldığı arena yukarıdan daha
rahat görünmekte. Belediye Meydanı ve Arap Çarşısı’ndaki
yürüyüşümüz sonrası Granada’ya hareket ediyoruz.

Granada’da ilk olarak Çingenelerin yaşadığı mahallede
Flamenko dans gösterisini izliyoruz. İzlediğimiz grubun
‘Tablao Albayzın’ sanatçıları olduğunu öğreniyoruz.
Sanatçıların sahne aldığı yere ‘Tablao’ adı verilmekte. Yemek
sırasında şarap ve sangria ikramı yapılıyor, ana yemek olarak
balık yenildi. Bu arada sangria meyveli ve az miktarda alkollü
bir İspanyol içkisi (votka, cin katılarak yapılmakta). Gösteri
sonrası yaya olarak Granada merkezindeki otele iniyoruz, bu
arada Çingene Mahallesi’ndeki bir tepeden El Hamra sarayını
seyrediyoruz. Ertesi sabah ilk işimiz UNESCO Dünya Mirası
Listesi’nde yer alan El Hamra sarayını gezmek oluyor.
İspanya’nın UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde 43 varlığı
bulunuyor. Bu bir rekor ve aynı zamanda İspanya’nın turizme
verdiği önemin göstergesi olsa gerek...

  24 

Cordoba şehrine geçiyoruz, Granada - Cordoba arası 166 km.
Şehir turumuzda; yapımına 8.yüzyılda başlanarak 10.yüzyılda
bitirilen, Endülüs Emevileri dönemine ait, Batı İslam sanatının
en güzel örneklerinden biri ve dünya’nın üçüncü büyük camisi
olan Cordoba Camii ile Musevi Mahallesi’ni ve Plaza Mayor’u
görüyoruz.

Cordoba’dan 140 km uzaklıktaki Sevilla’dayız. Şehir gezisi
kapsamında; İspanya Meydanı, Altın Kule, Sevilla Katedrali,
Paula Rahibeler Manastırı, havuzları ve bahçeleriyle ünlü Maria
Luisa Parkı ile Santa Cruz Meydanı’nı görüp turumuzu
tamamlıyoruz. Sevilla’da en çok İspanyol Meydanı dikkatimizi
çekiyor. Daha sonra Guadalguivir Nnehir turuna katılıyoruz.
Nehrin iki yanını geniş açıdan görme olanağı bulduğumuz tekne
turumuzda, bir yanda Torre del Oro (Altın Kule), diğer yanda
Remedios Mahallesi ve Cartija Adası ile Sevilla'nın modern
görüntüsü yer almakta. Denize en yakını Quincentenary ve en
uzak olanı Alamillo dâhil olmak üzere dokuz köprü geçiyoruz.
Rehberimiz nehrin karşı yakasının ‘Betis’ mahallesi olduğunu
söylediğinde hemen aklımıza yeşil-beyaz renkleriyle Real Betis
takımı geliyor.

Akşam yemeği için yine Sevilla’nın merkezine geliyoruz,
Katedral Meydanı ve Torre del Oro arasında yürüyüş yapıp
‘tapas’ ve bira eşliğinde akşam yemeğimizi yiyoruz. Bir çeşit
atıştırmalık olan tapas yarım porsiyon anlamına gelmekte.

İspanyol Meydanı’nda ve otelimizin önünde yelpaze satıcıları
peşimizi bırakmayınca sıkı bir pazarlık yaparak hediyelik
yelpaze ve parmak arasına takılıp çalının kastanyet adını
verdikleri çalgıdan alıyoruz.

Zil, şal ve gül. Bu bahçede raksın bütün hızı...
Şevk akşamında Endülüs üç defa kırmızı...
Gözler kamaştıran şala, meftun eden güle,
Her kalbi dolduran zile, her sineden: "Ole!"

  25 

Endülüs’te Raks, Yahya Kemal Beyatlı

Ertesi gün ilk durağımız, kayalar üzerine kurulu olan Ronda
kasabası. Ortaçağ ve Arap mimarisinin iç içe olduğu Rondo,
Amerikalı sanatçı Orson Welles ve İspanyol iç savaşına katılan
yazar Ernest Hemigway’in sık sık ziyaret ettikleri bir yermiş.

Kasaba turu sonrası Malaga’nın 60 km. batısındaki, Avrupa jet
sosyetesinin mekânı Marbella’ya gidiyoruz. Marbella’da iki
ünlü İspanyol sanatçısının adı verilen caddelerde gezip öğle
yemeğinde yine tapas yiyerek soğuk biramızı yudumluyoruz.
Bu sanatçılar Antonius Banderas ve Julia İglesias. Sahil ve
şehirdeki kısa yürüyüş sonrası Sevilla’ya dönüyoruz.

Ertesi gün Portekiz’e geçmek için Sevilla’dan yola çıkıyoruz.
Sınıra kadar zeytin bahçeleri bize eşlik ediyor. İspanya dünya
zeytin üretiminin yüzde 26’sını karşılamakta. Fakat kahvaltıda
zeytin yenilmiyor, genellikle zeytinyağı olarak tüketildiği için
zeytinler yağ üretimine gönderiliyor. Yoldan gördüğümüz
kadarıyla zeytin ağaçları bodur ve yayvan olduğundan
toplaması daha kolay olmalı. Ayrıca birçok kasabada
korunmakta olan, Emevi Arapları zamanından kalmış kale ve
surlar göze çarpmakta.

Portekiz

Endülüs İspanya’sı gezimiz esnasında uğradığımız Portekiz’de;
Evora, Lizbon, Sintra, Cascais, Obidos, Fatima, Porto, Gaia,
Braga ve Guimareas şehirlerini gezdik. İspanya’nın
zeytinliklerinden sonra Portekiz’in meşe mantarı ağaçları
dikkatimizi çekiyor. Sınırı geçtikten sonra görmeye
başladığımız çıplak gövdeli meşe ağaçlarından Portekiz iyi gelir
sağlamakta. Mantar, meşe ağacının gövdesi soyularak
üretiliyor. Şarap şişelerinin mantarları haricinde birçok ürün
mantar işleyerek yapılıyor, örneğin: çanta, şapka, hatta şemsiye.

  26 

Portekiz’de ilk durağımız Evora kenti; Burası Roma
döneminde Tanrıca Diana adına yapılan tapınak ile ünlü. Ayrıca
Roma su kemerleri sağlam kalmış durumda. Roma haricinde
Arap kültürü Kale civarında görülmekte. Şehir içindeki evler ise
Portekiz mimarisi izlerini taşımaktadır.

Birkaç saatlik yolculuk sonrası; Lizbon’dayız. Atlas
Okyanusu’nun kıyısındaki büyük bir köprüyü geçerken yüksek
boydaki Hz.İsa heykeli gözümüze çarpmaktadır. Lizbon’da
Rossio Meydanı, St. Georges Şatosu’nun bulunduğu şehrin
tarihi bölümü, Alfama Meydanı, Belem Kulesi, Kaşifler Anıtı,
Jeronimus Manastırı ve Sao Jorge Kulesi görülüp gezilecek
yerler arasındadır. Asansör mevkii ve çevresi ile araba
girmeyen yaya bölgesini gezip bol bol fotoğraf çektik. Ertesi
gün Lizbon’un zengin, sakin bir yeri olan Sintra’ya gittik.
Buradaki yaya yaptığımız kasaba turu sonrası Cascais balıkçı
kasabasına devam ettik. Cascais öncesi Atlas Okyanusu
kıyısında, Avrupa’nın en uç kara parçasını gördük. Akşam
yemeği için Fado gecesine katıldık.

Ertesi gün Porto’ya gitmek için uyanıp, kahvaltısı sonrası yola
çıkıyoruz. Lizbon - Porto arası 315 km. Obidos ve Fatima
şehirlerine uğruyoruz. Obidos’ta kasaba gezisi yapıyoruz.
Fatima’da Meryem Ana Kilisesi ile yeni yapılan kiliseyi
geziyoruz. Meydanda yapılan açık hava ayinini karşıdan
izleyip, öğle yemeği molası veriyoruz.

Porto’ya vardığımızda önce Sao Francisco Kilisesi, Kâşifler
Anıtı ve Boa Vista Kalesi’ni gezip daha sonra nehir turuna
katılıyoruz.

Porto’nun seramikleriyle ünlü Bento Tren İstasyonu, Borsa
Sarayı, Porto Katedrali, Liberdade ve Batalha meydanları araba
beklerken ve sahile inerken gezildi.

Porto’nun en eski ve tipik yerleşim merkezi olan Riberia
Bölgesi, Tore dos Clerigos, ünlü alışveriş caddesi Santa

  27 

Catarina, Don Luis I ve Arrabida köprüleri, yeni ve modern
bölgesi olan Boa Vista kentin görülüp gezilecek yerleri
arasındadır. Porto’dan sonra Gaia bölgesindeki, İngiliz
firmaların elinde bulunan bir şarap fabrikasının mahzeni gezildi
ve şarap alındı.

Ertesi gün Braga ve Guimareas şehirlerini gezdik. Braga’ya köy
yollarından gittik. Yerleşim olarak köyler bana küçük şehirler
gibi geldi. Braga’da dini motifler ağırlıkta. Meryem Ana
Manastırı gezildi, merdivenlerle aşağı inildi, bol fotoğraf
çekildi. Guimareas’da şehri gezdikten sonra öğle yemeğimizi
yedik ve her öğle ve akşam yemeklerinde yaptığımız gibi
Portekiz birası (süper bock) içtik.

Galiçya – İspanya

Portekiz sonrası ilk durağımız, Atlas Okyanusu’nun kıyısındaki
Vigo, Ria de Vigo körfezinde, deniz üzerinde midye çiftlikleri
bulunmakta. Deniz temiz olduğundan çok miktarda midye
işletmeciliği yapılmakta ve ihraç edilmektedir.

Galiçya bölgesindeyiz, Julia İglesias’ın ve İspanya İç Savaşı’na
neden olan General Franco’nun Galiçyalı olduğunu
öğreniyoruz. Hatta Julia İglesias, Galiçya için bir beste bile
yapmış.

Galiçya’daki ikinci durağımız Santiago de Compostela.
İsa’nın havarilerinden biri olan St.James’in gömülü olduğu bu
şehre büyük bir kilise yapılmış. Hıristiyanlar burasını Kudüs ve
Roma’dan sonra üçüncü kutsal şehir ilan etmişler. Bir hac
mekanı olup, öyküsü kısaca şöyledir:

İsa’nın 12 havarisinden biri olan, Balıkçı Zebedi’nin oğlu
Yakup, MS. 44 yılında, Kudüs’te Romalılar tarafından
öldürülür ve gömülmesine izin verilmez. Müritleri, kemiklerini
bir gemiyle gizlice kaçırarak İspanya’ya götürürler. Fransa

  28 

kıyılarında gemileri batar. Sahile çıkan müritler, bu yolu takip
ederek İspanya’nın kuzey batısına ulaşırlar. Denize düşen
Aziz’in kemikleri midyeler tarafından kilisenin olduğu yere
taşınır. Yolu tamamlayıp gelen müritler bir ışık görürler. İçinde
Aziz’in kemikleri olan tabut buradadır. Burası böylece kutsal
bire yere dönüşür. Avrupa’nın ve dünyanın en tanınmış yürüyüş
yollarından biri de St.James Yolu (Aziz Yakup Yolu)’dur.

St.James Yolu’nun bu kadar tanınmasının nedeni, iki ünlünün
bu yolu yürümüş olmasıdır. Brezilyalı ünlü yazar Paula
Coelho ile ünlü sinema aktristi Shirley Mc Clain bu yolu
yürümüşler ve anılarını yazmışlardır. O nedenle pek çok kişi bu
yoldan haberdar olmuş ve yol popüler hale gelmiştir. Katolikler
için kutsal bir hac yolu olarak tasarlanmasına rağmen, bugün
artık tamamen bir yürüyüş yoluna dönüşmüştür. Hac amaçlı
yürüyen neredeyse yoktur. Paula Coelho ‘Hac’ kitabında bu
yolun 700 km olduğunu ve yolu tamamlayanlara sertifika
verildiğini yazmaktadır. Paula Coelho kitabında bir de harita
vermiştir. Fransa topraklarında Pirene dağlarındaki Saint-Jean-
Pied-de-Port beldesinden başlayan Hac Yolu Santiago de
Compostela’da son bulmaktadır.

İspanya; güzel iklimi, az nüfusu, zeytini, narenciyesi, meyvesi,
şarabı, biraları ve ayrıca verimli topraklarıyla Avrupa’nın göz
bebeği durumunda olup nüfusunun iki katı turist almaktadır.
Kendine yeten sanayisi de mevcuttur. Öte yandan “günü
yaşayan” insanların ülkesi! Yarını düşünmeden yaşamak nasıl
bir şey acaba?

  29 

  30 

 

YURTİÇİ
GEZİLERİMİZDEN
  31 

Çiğdemim Derneği Yurtiçi Gezileri

1 28.04.2001 İstanbul
2 26.05.2002 Ilgaz - Dipsiz Göl
3 20.10.2002 Amasra
4 15.12.2002 Konya
5 13.04.2003 Safranbolu
6 11.05.2003 Akçakoca
7 12.10.2003 Amasra
8 14.12.2003 Konya
9 26.06.2004 Amasra
10 20.02.2005 Ilgaz
11 16-17.04.2005 Kırşehir
12 10.12.2005 Konya
13 10-11.03.2006 İstanbul (Picasso)
14 09-10.12.2006 İstanbul
15 16.12.2006 Konya
16 27-29.04.2007 Çanakkale - Truva
17 12.05.2007 Çankırı
18 26-27.05.2007 Şile - Ağva
19 08-09.09.2007 Göynük - Mudurnu
20 09.12.2007 Konya
21 2008 Eskişehir

  32 

22 2008 Ilgaz
23 2008 İstanbul
24 2008 İstanbul
25 2008 İznik
26 2008 Çankırı
27 16.08.2009 Akçakoca
28 03-04.10.2009 Sinop
29 07-08.11.2009 İstanbul
30 28.03.2010 Amasra
31 17-18.04.2010 İnebolu - Kastamonu
32 05-06.06.2010 Tokat - Amasya
33 10.07.2010 Kırşehir - Japon Bahçesi
34 02.10.2010 Safranbolu
35 6-7-11 2010 Eğirdir - Kovada Gölü
36 12.02.2011 Ilgaz
37 26-27.03.2011 Kütahya - Aizonia
38 16-17.04.2011 Çorum - Alacahöyük
39 21-22.05.2011 Antakya
40 25-26.06.2011 Daday
41 09-16.09.2011 GAP
42 15.10.2011 Maşukiye
43 05-07.11.2011 Edirne
44 15.12.2011 Konya

  33 

45 05.02.2012 Abant
46 25-26.02.2012 İstanbul
47 21-23.04.2012 Kapadokya
48 05.05.2012 Eskişehir
49 06.05.2012 Eskişehir
50 2012 Doğu Anadolu
51 13-14.10.2012 Düzce Şelaleleri - Acarlar
52 03.11.2012 Yedigöller
53 17-18.11.2012 Burdur
54 08.12.2012 Konya - Şeb-i Aruz
55 16.02.2013 Ilgaz
56 17.02.2013 Ilgaz
57 10.03.2013 Çankırı Tuz Mağarası
58 13-14.04.2013 İstanbul
59 20-21.04.2013 İstanbul
60 01.05.2013 Amasra
61 11.05.2013 Hitit Kentleri
62 15-16.06.2013 Amasya - Borabay
63 30.6-06.07.2013 Karadeniz - Batum
64 08.09.2013 Kastamonu
65 05-06.10.2013 İznik - Bursa
66 02.11.2013 Yenice
67 03.11.2013 Yenice

  34 

68 10.11.2013 Maşukiye
69 08.12.2013 Konya
70 15-16.02.2014 Safran Termal Otel
71 09.03.2014 Eskişehir
72 16.03.2014 Eskişehir
73 25-27.04.2014 İstanbul
74 2014 Konya - Sille
75 17-19.05.2014 Çanakkale
76 2014 Şirince
77 19.10.2014 Amasra
78 01-02.11.2014 Silifke
79 15.11.2014 Mudurnu
80 13.12.2014 Konya
81 27-28.12.2014 Safran Termal
82 22.02.2015 Ilgaz
83 08.03.2015 Safranbolu
84 12.04.2015 Ihlara
85 01.05.2015 Konya - Sille
86 16-20.05.2015 Sivas
87 25-26.05.2015 Şile - Ağva
88 14.06.2015 Yozgat
89 18.10.2015 Yedigöller
90 08.11.2015 Amasra

  35 

91 21-22.11.2015 İznik
92 06.02.2016 Ilgaz
93 27-28.02.2016 Afyon Termal
94 13.03.2016 Göynük - Bolu
95 03.04.2016 Şirinyazı Göleti
96 23-24.04.2016 Eskişehir
97 07.05.2016 Düzce Şelaleri
98 21-22.05.2016 Sinop - Erfelek
99 12.06.2016 Kırşehir - Japon Bahçesi
100 26.06.2016 Tosya - Dipsiz Göl
101 15-16.10.2016 Salda Gölü
102 30.10.2016 Yenice
103 26-27.11.2016 İstanbul
104 11.12.2016 Konya
105 25-26.02.2017 Kayseri Erciyes
106 25-26.03.2017 Kütahya - Eskişehir
107 08-09.04.2017 Adana - Tarsus
108 19.04.2017 Çorum
109 29.04-01.05.2017 Aksaray - Niğde - Kapadokya
110 21.05.2017 Zonguldak
111 25.05.2017 Amasra
112 17-18.06.2017 Daday
113 20.06.2017 Konya

  36 

114 20.06.2017 Konya
115 18.07.2017 Eskişehir
116 27.09.2017 Kapadokya
117 21.10.2017 Safranbolu
118 22.10.2017 Safranbolu
119 04-05.11.2017 İstanbul
120 18.11.2017 Yenice - Hadrianapolis
121 09-10.12.2017 Pamukkale - Afrodisias
122 17.12.2017 Konya
123 08-13.02.2018 Kars
124 15.02.2018 Dorukkaya
125 2018 Kars
126 2018 Bursa- Gölyazı - Cumalıkızık

Konya - Çatalhöyük - Lale
127 08.04.2018 Bahçeleri
128 05.05.2018 Acarlar Longozu
129 11-12.05.2018 Kastamonu - İnebolu
130 15-17.06.2018 Isparta ve Göller Bölgesi
131 01.07.2018 Yedigöller
132 22.07.2018 Zonguldak
133 15.09.2018 Sivrihisar
134 07.10.2018 Bartın
135 11-14.10.2018 Mardin
136 24-25.10.2018 Hatay

  37 

137 04.11.2018 Taraklı
138 16.12.2018 Konya
139 22-23.12.2018 Safran Termal
140 10.02.2019 Abant
141 03.03.2019 Ilgaz
142 06.04.2019 Topuk Yaylası – Efteni - Samandere
143 07.04.2019 Topuk Yaylası – Efteni - Samandere
144 18-19.05.2019 Amasya - Borabay Gölü
145 02-06.06.2019 Tunceli - Ovacık
146 06-07.07.2019 Isparta Lavanta - Salda Gölü
147 30.08-01.09.2019 Sinop - Samsun
148 14.09.2019 Sivrihisar
149 14.09.2019 Güdül - Tahtacıörencik
150 26-29.10.2019 Edirne - Kırklareli - Tekirdağ
151 02.11.2019 Safran Hasadı
152 03.11.2019 Safran Hasadı
153 29.11-01.12.2019 Şanlıurfa - Gaziantep
154 02-04.12.2019 Şanlıurfa - Gaziantep
155 08.02.2020 Ilgaz
156 29.02-01.03.2020 Kırşehir
157 04-07.03.2020 Kars - Ani - Çıldır - Divriği - Sivas

  38 

BUGÜN GÜNLERDEN ABANT
Dilek Yüceel 7

Tarih 10 Şubat 2019. Babamın memleketi, benim memleketim
olduğuna göre, bir Bolu Beyi’nin kızı olarak, bu geziyi ayrı bir
keyifle paylaşacağım sizlerle.

Bolu’nun iklimi serttir bu sebeple, rahmetli annem, babam
sinirlendiği zaman “sen sert ağaların memleketindensin, o
yüzdendir öfken” derdi şakayla karışık. İkisini de kaybettim.
Nurlar içinde uyusunlar.

 

7  1991 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve
Rehberlik Bölümünden mezun oldu. Ankara Üniversitesi’nde master
ve doktorasını tamamladı. Atılım Üniversitesi’nde öğretim üyesi
olarak çalışmaktadır. Çiğdem Mahallesi, Mavikent Sitesi’nde
oturmakta olup Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu Üyesidir.
[email protected] 

  39 

Sabah 7:30’da, Derneğimizin önünde gezi için buluşup büyük
bir heyecanla yol almaya başladık. Bize bu gezide tur sahibi
Teoman Bey ve rehberimiz Cengiz Bey eşlik ediyorlar. Bugün
günlerden Abant Gölü.

Bolu’ya 34, Ankara’ya 225 km uzaklıktaki Abant Gölü’ne;
Bolu üzerinden Ankara - İstanbul yolunun 203. km'sinden
ayrılan 22 km'lik bir yolla ulaşılmaktadır. Zaman zaman kar ve
çam ağaçlarının yoğun olduğu orman manzaraları eşliğinde
komşularımızla keyifli muhabbetler yaparak, tur rehberimiz
Cengiz Bey’in değerli bilgilendirmeleri ve de Bolu ile ilgili
soruların yer aldığı yarışma sorularıyla, zamanın nasıl geçtiğini
anlamadan kendimizi Abant Tabiat Parkı girişinde bulduk.

Abant Tabiat Parkı Tanıtım Merkezi ve Hayvan Müzesi’ndeyiz.
Abant'a henüz gitmeden, buraya gelen ziyaretçiler Bolu'nun
tarihi ve doğal zenginlikleri hakkında görsel bilgi sahibi
oluyorlar.

Müze’de, bu bölgede meydana gelen trafik kazaları sonucunda
ölen yaban hayvanları, aslına sadık kalınarak doldurulmuş
olarak sergileniyor. Hepsi sanki canlanıverecekmiş gibi bizi
selamlıyor. Trafik kazası sonucu ölmüş olmaları içimizi
burkuyor, hepimiz hüzünleniyoruz. Burada bulunan hayvanların
başlıcaları; geyik, karaca, ayı, yaban koyunu, çakal ve çeşitli
kuş türleridir.

Müze’yi gezdikten sonra rotamız, Abant Gölü yolu üzerinde yer
alan, Bolu’nun en güzel yaylalarından Örencik Yaylası.
Yaylada kimsenin ayak basmadığı (ayılar hariç) dizimize kadar
bembeyaz karlar içinde bata çıka muhteşem bir yürüyüş
gerçekleştiriyoruz. Yürüyüş öncesi, başarabilir miyiz, düşer
miyiz gibi endişelerimizden kaynaklanan tedirginlik yerini
sakinlik ve rahatlığa bırakıyor. Başardık. Herkes çocuklar kadar
musmutlu. Bu yayla, yürüyüş ve dağ bisikleti için oldukça

  40 

idealmiş ve ayrıca burada Temmuz ayında “Havacılık Festivali”
yapılıyormuş.

Öğle yemeğimizi mangal başında, açık havada afiyetle yedikten
ve odun ateşinde pişen çaylarımızı içtikten sonra, artık sıra
Abant Gölü’nün keyfini sürmekte.

Abant Gölü çevresinde, bu eşsiz havayı soluyup, anı yakalayıp
anılaştırmak için fotoğraflar çekerek keyifli bir yürüyüş
yapıyoruz. Havada öylesine güzel ve güneşli ki içimizi ısıtıyor.

Abant Gölü, Bolu'nun güneybatısında, Abant Dağları üzerinde
oluşmuş bir krater ve birikinti gölü. Yılın her ayında büyüleyici
bir güzelliğe sahip olan Abant, hem günübirlik gezip görmek,
hem de konaklamak amacıyla tercih edilen, çok popüler bir tatil
merkezi.

Abant Gölü ve çevresinin bitki zenginliği, büyük bir açık hava
rekreasyon potansiyeline sahip olup 1196,5 hektarlık bölümü,
1988 yılında tabiat parkı olarak koruma altına alınmıştır.

Abant Gölü çevresi flora ve fauna bakımından çok zengindir.
Sarıçam, karaçam, kayın, meşe, kavak, dişbudak, gürgen, söğüt,
ardıç ağaçları ve ormangülü, ılgın, fındık, muşmula,
papazkülahı, alıç, çobanpüskülü, kuşburnu, eğrelti, böğürtlen,
çilek, nane, ahududu, sarmaşık, ısırgan, atkuyruğu ve çayır
otları başlıca ağaç ve ağaççıkları oluşturur.

Kenarları çeşitli su bitkileriyle ve nilüferlerle dolu olan Abant
Gölü'nün etrafında yükselen yamaçlarda ise Abant Çiğdemi
(Crocus Abantensis) bulunmaktadır.

Göl ve çevresinde bulunan endemik türlerden Küçük Taraklı
Semender (Triturus Vulgaris Kosswigi), Abant Alabalığı
(Salmo Trutta Fario Varyette Abanticus) ve Abant Fındık Faresi
(Muscardinus Avellanarius Abanticus) literatüre geçmişlerdir.
Balık meraklıları yılın belirli dönemlerinde, ücret ödeyerek olta

  41 

ile balık avlayabilmektedir. Göl kenarlarında su samurları da
görülmektedir.

Göl çevresindeki ormanlarda, yabani hayvanlardan tilki, çakal,
kurt, ayı, domuz, geyik, karaca, tavşan, sincap, gelincik; su
kuşlarından yaban kazları, yaban ördekleri, balıkçıl, sakarmeke,
karabatak, turna; yırtıcılardan şahin, doğan, kara akbaba, kaya
kartalı, atmaca, baykuş; diğer kuş çeşitleri olarak toygar,
alakabak, puhu, gökdoğan, ağaçkakan, karatavuk, bülbül,
ispinoz ve saka görülmektedir.

Göl çevresinde piknik, kamp, sportif olta balıkçılığı ve doğa
yürüyüşü ile bisikletle, faytonla, atla gezinti yapılabilmektedir
İki adet 5 yıldızlı konaklama tesisi, bungalov tipi konaklama
üniteleri, kamp ve piknik alanları bulunmaktadır.

Sıra geldi alışveriş yapmaya. Tüm ünlü aşçılar Bolu’dan çıkar
diye bilinir. Bunda Bolu’ya bağlı Mengen ilçesinde Aşçılar
Okulu’nun yer almasının payı vardır. Her yıl düzenlenen
Uluslararası Mengen Aşçılık ve Turizm Festivali ile adını tüm
dünyaya duyuran bu efsane şehrin yemekleri anlat anlat bitmez.
Bolu’ya özgü yemeklerden başlıcaları; Ovmaç çorbası, kedi
batmaz, Abant kebabı, Bolu köftesi, kabaklı gözleme ve paşa
pilavıdır. Biz de park içinde bulunan satış reyonlarında, yöresel
yiyecek ve hediyelik eşyaların satıldığı pazara uğruyoruz. Bolu
yöresine ait yöresel ürünlerden almadan ayrılmak olmaz
buralardan. Bolulu marifetli hanımların yaptığı, kızılcık
tarhanası, keş, erişte, çam balı, kaymak, tereyağı aldıktan sonra
artık buralardan ayrılma vakti yaklaşıyor. Ayrılmadan önce
bizim için Teoman Bey tarafından, özenle hazırlanmış sıcak
şaraplarımızı içerek -hiç istemesek de buralardan ayrılmayı-
tekrar gelmenin planlarını yaparak, Ankara’mıza doğru yola
çıkıyoruz. Hayat gezince gerçekten daha güzel. Sevgiyle kalın.

  42 

GÜLLER, GÖLLER VE GÖNÜLLER BÖLGESİ

Dilek Yüceel

Bosna atasözündeki gibi, seyahatin önündeki en büyük engel
olan kapının eşiğini aşıp, “Güller, Göller ve Gönüller Bölgesi”
olarak adlandırılan bölgeye doğru gece 11:30’da yola çıkıyoruz.
Bu gezide diğerlerinden farklı bir heyecan var herkeste, çünkü
bayramı da kapsayan bir gezi olacak.

Polatlı, Sivrihisar, Afyon, Sandıklı, Keçiborlu, Gönen üzerinden
devam edip, verdiğimiz iki mola sonrası ve yaklaşık 380 km
yol alarak, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Isparta’ya
yaklaşıyoruz. Bölgedeki güllerin yüzde 20’ye yakınının
yetiştirildiği, gülün işlenerek sabundan reçele, lokumdan gül
yağına, kreme kadar her türlü ürüne dönüştürüldüğü “Güllerin
şehri” Güneykent’e varmadan, yolda bize, bölgenin tanıtımında
yardımcı olacak olan Saliha Hanım’la tanışıyoruz.

Güneykent, Isparta’nın Gönen ilçesine bağlı dağların ortasında
kurulmuş şirin bir kasaba. Gelir kaynağının yaklaşık yüzde

  43 

80’nini gül üretimi oluşturuyor. Öyle ki halkın yüzde 95’inin
gül bahçesi bulunmaktadır. Güneykent’te üretilen gülün yağ
oranının, diğer bölgelerdekine göre daha yüksek olduğunu,
bunun sebebinin de kasabanın denizden yüksekliğinden
kaynaklandığını öğreniyoruz. Burada gül hasadının yaklaşık
130 yıldır yapıldığını ve hasadın mayıs ayı ortalarından, haziran
ayı sonlarına kadar sürdüğünü öğreniyoruz. Gül, içerdiği uçucu
yağın kayba uğramaması için sabah erken saatlerde toplanırmış.
Mevsim değişikliklerinden ve havanın önceki yıllara göre çok
daha erken ısınmasından dolayı çoğu bahçede güllerin
toplandığını görüyoruz. Biz de büyük bir heyecanla, çiçeklerin
kraliçesi, sevgi ve güzelliğin simgesi olarak bilinen gülün
hasadını yapacağımız alana varıyoruz. Dağların ortasında şeker
pembesi güller karşılıyor bizi tüm cazibeleriyle...

Bir önceki gün aşırı yağıştan ve gül bahçesindeki çamurdan
dolayı ayağımıza naylon torbaları geçirerek, yaklaşık 1.5 saat
boyunca kırmızı gül keselerimize pembe kokulu gülleri
topladık. Güne doğada, gül bahçesinde başlamak hepimizin
ruhuna çok iyi geldi. Topladığımız güllerden kendi gül
reçellerimizi yapmaya karar verip Saliha Hanım’dan reçel tarifi
aldık. Gül suyunun baş ağrısından tutun da, eklem iltihapları,
göğüs hastalıkları, küçük cilt yaraları, burun akıntıları,
kesiklerin, sivilcelerin iyileştirilmesi gibi sayılamayacak kadar
çok faydası olduğunu öğrendik. Ruhumuzu doğada güzel
duygularla beslerken, midemizin acıktığını hissedince, bizi
bekleyen nostaljik traktöre binerek, güllerle bezenmiş masaların
yer aldığı Derviş Sofrası’nda yöresel kahvaltımızı ve gülle ilgili
ilk alışverişimizi yaptık. Bayramın ilk günü olması sebebiyle
herkes birbirinin bayramını kutladı. Gül lokumu ve gül suyuyla
Haşim Bey ve gezilerden sorumlu Devlet Bakanı Fatma
Hanım’la bayramlaşma törenimizi gerçekleştirdik.

Gezilerde alışveriş yapmadan olmaz tabii. Güneykent’in gül
bahçeleri kadar oyalarının da ünlü ve güzel olduğunu

  44 

öğrenerek, Üretici Gül Kadınları Derneği’nin el emeği, göz
nuru eserlerinden alışverişimizi yapıp güllü dondurmanın tadına
bakarak gezimizi sürdürdük.
Güneykent’in merkezinde bulunan, Türkiye’nin ilk gül müzesi
GÜZE’yi gezerken, gül yağının “Kara Kazan İmbik”
yöntemiyle yapılışı hakkında bilgi alıyoruz. 3,5 ton gülden
sadece 1 kg gül yağı elde edildiğini öğrenince şaşırdık. Bu
sebeple gramla satılmakta ve gramı en az 70 TL. Sonrasında gül
yağı fabrikasına giderek, gül yağının yapılışı hakkında da
bilgilendik. Fabrika gezimizi gül havuzunda, gül kokuları
arasında gül banyosuyla ve gül ürünleri alışverişiyle sürdürdük.

Gülden sonra sıra, kiraz toplamadaydı. Güneykent’in kiraz
bahçeleri de ünlü. Hem yedik hem topladık. Sonrasında, Isparta
yolundan Eğirdir’e vardık. Eğirdir’de bulunan Dündar Bey
Medresesi, Hızır Bey Camii ve Kemerli Minare’yi ziyaret ettik.
Artık sıra otelimize gidip, günün yorgunluğunu atmaya
gelmişti. Otelimiz, Türkiye’nin dördüncü büyüğü olan Eğirdir
Gölü’nün Yeşil Ada bölgesinde. Odalara yerleşmemizle herkes
kendini göl kenarına attı. Göl manzarası hepimizi büyüledi.
Eğirdir Gölü, mevsimlere, gökyüzünün görüntüsüne ve günün
değişik saatlerinde aldığı renk tonuna göre yedi renkli göl

  45 

olarak ün salmış. Kimi yüzdü, kimi yürüyüş yaptı. Güzel bir
akşam yemeği ve kısa bir gezintiyle günü noktaladık.

İkinci günümüzde otelde aldığımız güzel bir kahvaltı
sonrasında, yaklaşık 75 km yolculuk yaparak, Ağlasun’a
varıyoruz. Rehberimiz Adnan Bey’le tanışıp, Ağlasun’a 7 km
uzaklıkta oldukça dik bir yamaçta kurulmuş olan Sagalassos
antik kentini geziyoruz. Burası eski bir Roma kenti. 1989
yılında Belçikalı kazı grubu ve kazı grubunun başı olan
Profesör Marc Waelkens tarafından yeniden yapılandırma ve
ayaklandırma çalışmaları başlamış ve Prof. Waelkens, kenti
dünya kültür mirasına kazandırmıştır. Sonrasında da bu
kazanımı “hayatımın rüyasını gerçekleştirdim” şeklinde
betimlemiştir. Sagalassos gezimizde; kente ait sur duvarları,
agora, odeon, Hadrian çeşmesi, Hadrianus tapınağı, Roma
hamamı, Antoninler çeşmesi, Neon kütüphanesi ve tiyatro ile
Çömlekçiler mahallesini gezip o zamanki mimarlığa ve estetik
anlayışına hayran kalarak bilgileniyoruz. Sanki o yıllara geri
dönüp yaşıyormuşuz gibi hissettiriyor şehir insana.

Haşim Bey, Sagalassos antik kentinin eteklerinde yer alan
Ağlasun’da, ünlü şair, Cumhuriyet ozanı, Hasan Hüseyin
Korkmazgil’in eşinin yaşadığını ve onu ziyaret edebileceğimizi
söyleyince hepimiz heyecanlanıyoruz ve Azime Hanım’ın
mütevazı, bir o kadar sıcak evine konuk oluyoruz. Bir
cumhuriyet kadını olan Azime Hanım bize kapıyı açıyor ve
duvarları fotoğraflarla çevrili, her köşesi kitaplarla dolu evinde
sohbet ediyoruz. İsminin hakkını veren Azime Hanım’ın hayatı
hepimize örnek olacak türden. 1959 yılında Azime Hanım’ın,
kendisini hiç görmeden, sadece şairin Ağustos şiirini okuyarak
başlayan aşk hikayesi 1964 yılında yaşamlarını birleştir-
meleriyle devam ediyor. Hasan Hüseyin’i “yolumun üstüne
çıkmış en güzel rastlantı” olarak tanımlayan Azime
Korkmazgil, soluk soluğa yaşanan, birbirini tutkuyla seven iki
insanın beraberliğinin, Ozan’ın 1984’te bu dünyadan fiziki

  46 

olarak ayrılmasına dek sürdüğünü söylüyor. Fakat Azime
Hanım’ın her halinden belli ki bu sevda aynı şekilde devam
etmekte... Hepimizi bu sevgi, bu tutku, bu azim çok etkiledi.
Böylesine mücadele ruhlu, sevgi dolu bir kadınla tanışmaktan
çok memnun ayrıldık evinden, güzel yıllar dileyerek kendisine.
Gezinin en iz bırakan, anı bu tanışma oldu sanırım.

Sırada Burdur Arkeoloji Müzesi var. Müze’nin bahçesinde
Helenistik, Frig, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemine
ait steller, çeşitli mimari unsurlar, lahit ve lahit kapakları, yazıt
parçaları, yüksek kabartmalar, heykeller vb. eserler
sergilenmektedir. Küçük Eserler Salonu’nda Bizans ve Roma
dönemine ait buluntuların yanı sıra, Sagalassos antik kentinden
çıkarılan heykeller ve diğer küçük buluntular sergilenmektedir.
Mutlaka görülmesi gereken bir müze, çok etkileyici. Sonrasında
Burdur’un meşhur ceviz ezmesinin tadına bakmamak ve
sevdiklerimiz için almamak olmazdı.

Bugünün son rotası, herkesin büyük bir heyecanla beklediği,
Salda Gölü. Gezidekiler en çok burayı merak ediyor ve
sabırsızlanıyor. Burdur’dan yaklaşık 75 km sonra karşımıza
çıkıveriyor. Beyaz renkli kumu ve turkuaz kumsalı nedeniyle
“Türkiye’nin Maldivleri” olarak anılıyor. Girişindeki bir
tabelada “Saldivler” yazısına rastladım. Sanki o da kollarını
açmış bizi beklermişçesine, bulutların arasından süzülen ışık
huzmeleriyle kucakladı bizi. Tanrım bu nasıl bir güzellik…
Turkuaz sular cam gibi berrak ve göz alıcı, kumlar alabildiğine
beyaz… 1,5 yıl önce de gitmiştim Salda’ya ve herkese fotoğraf
göndermiştim, Maldivler’deyim diye. İnandırmıştım
arkadaşlarımı...

Bu gelişimde beni üzen şey gölün kenarında yeme içme
yerlerinin açılmış olmasıydı. Resmen görüntü kirliliği yaratıyor.
Buna engel olunmalı, göl yine eski haliyle kalmalı. Saf ve
tertemiz! Gölün cazibesine dayanamayanlar Haşim Bey başta
olmak üzere kendini turkuaz sulara bıraktı. Biz ise ayağımızı

  47 

suya sokmakla yetindik, bir dahaki gidişimizde yüzebilmek
dileğiyle.

Şimdi otele dönüş zamanı. Gezimizin yoğunluğundan akşam
yemeğimizi ancak 11.00 civarı yiyebildik, Eğirdir’deki Mavi
Göl Otel’de. Yediğimiz göl levreği de harikaydı yani.
Artık Mavi Göl Otel’le vedalaşma vakti, kahvaltının ardından
valizlerimizi otobüsümüze yerleştirip yeni yerler keşfetmek için
yola koyuluyoruz. Eğirdir’in yükseklerinde yer alan Akpınar
köyüne çıkıyoruz engebeli ve dar bir yoldan kıvrıla kıvrıla. Ve
karşımızda 1230 metre yükseklikten doyumsuz bir manzara.
Mavinin en güzel yedi tonuna bu sefer uzaklardan bakıyoruz.
Köye gelmişken alışveriş yapmadan olmaz. Peynir, kiraz, bal ve
çeşitli bitkiler alıp yola koyuluyoruz.
Ver elini Kovada Milli Parkı. Elma bahçeleri ve soğuk hava
depolarının arasından geçerek Kovada Gölü’ne geliyoruz.
Geçmişte Eğirdir Gölü’nün bir uzantısı iken zamanla alüvyon
birikmesiyle ayrılmış ve orman içinde kalarak ayrı bir göl
olmuş. 1970 yılında koruma altına alınan bölge, 1992 yılında 1.
Derece Doğal Sit Alanı olarak ilan edilmiş, saklı cennetlerden
biri. Doğal zenginlikleri ve mükemmel manzarası nedeniyle
doğa severler tarafından ziyaret edilen milli parkta kampçılık,
doğa yürüyüşü, olta balıkçılığı, piknik yapmak mümkün. Önce

  48 

girişte yer alan ziyaretçi tanıtım merkezindeki Müze’yi
geziyoruz. Müze’de milli parkta yaşayan canlılar, endemik ve
nesli tükenmiş türler hakkında bilgiler ve canlandırma figürleri
bulunmakta. Sonrasında yürüyüş parkuruna gidiyoruz. Parkur
boyunca bitkileri tanıtan tabelalar var. Bugün neslinin tükendiği
düşünülen Anadolu Parsı da 1950’lere kadar Kovada Gölü
çevresinde yaşamakta imiş. Yaşam alanlarının daralması ve
bilinçsiz avlanma nesillerinin sonunu getirmiş. Suda bulunan ve
göle yeşil renk veren tortular gölün dibinin görülmesini
engellemekte. Sakin huzur veren bir yer. Sadece kuşlar ve
kurbağaların sesi var. Bize doyumsuz bir terapi yapıyorlar.
Ruhumuz huzur buluyor, hiç ayrılmak istemiyoruz buradan.

Bundan sonraki rotamız olan Yalvaç’a, Gelendost üzerinden
varıyoruz. Burada öğle yemeğimizi afiyetle yedikten sonra
Yalvaç Müzesi’ni ziyaret ediyoruz. Yaklaşık 150 yıl boyunca
arkeolojik araştırmaların ilgi odağı haline gelen Pisidia
Antiokheia’da süren araştırmalar, daha 1900’lü yılarda
Yalvaç’ta bir müze kurulması gereğini ortaya çıkarmış. Antik
kentten çıkarılan eserlerin sergilendiği Müze’nin, Göller
Bölgesi’nin en eski müzesi olduğunu öğreniyoruz.

Daha sonra Müze’de kalıntılarını gördüğümüz Psidia bölgesinin
önemli kentlerinden Antiokheia’yı ziyaret ediyoruz. Bu antik
şehrin geçmişinin Neolitik Dönem’e kadar indiği bilinmektedir.
Şehirde bulunan, Men Tapınağı, ana cadde, kabartmalar, tiyatro,
roma hamamı, anıtsal çeşme, Augustos Tapınağı, Saint Paulus
Kilisesi hakkında Adnan Bey bizi bilgilendiriyor. Daha sonra
şehir merkezinde bulunan Devlethan Camisi’ni ziyaret ederek
gezimizi tamamlıyoruz.

Gözümüz arkada kalarak ve üç gündür gördüğümüz güzellikleri
mecburen geride bırakarak, günlük rutin yaşantılarımıza doğru
dönüş yoluna çıkıyoruz. Sultan dağları, Akşehir, Yunak, Polatlı
üzerinden saat 22:30 civarında mahallemize ulaştık. Başka
gezilerde tekrar birlikte olmak dileğiyle... Sağlıcakla kalın.

  49 

KIRŞEHİR TERMAL GEZİSİ

Dilek Yüceel

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın
Ben de gülemedim yalan dünyada
Sen beni gönlümce mutlu mu sandın
Ömrümü boş yere çalan dünyada
Ah yalan dünyada yalan dünyada
Yalandan yüzüme gülen dünyada

29 Şubat 2020, saat 7:30’da Derneğimiz önünde buluşarak, ünlü
halk ozanımız, Neşet Ertaş’ın memleketi Kırşehir’e doğru
termal gezimize başladık. Beynam, Bala üzerinden yolumuza
devam edip, Kızılırmak ve Kesikköprü’yü görerek, Kaman
yakınlarında bulunan Çağırkan köyüne gidiyoruz. İlk gezi
durağımız Kalehöyük Arkeoloji Müzesi. Ankara’ya 140 km
uzaklıktaki Kaman ilçesinde bulunan Kalehöyük, Kaman’a 8,5
kilometre, il merkezi Kırşehir’e ise 51 kilometre uzaklıkta yer
alıyor. Kaman-Kalehöyük, beş ayrı tabakada, beş uygarlığa ait

  50 


Click to View FlipBook Version