The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by Sargın Yayıncılık, 2021-08-30 03:42:46

Teens Dictionary (İngilizce Sözlük)

Teens Dictionary (Ortaokul Sözlük)

Keywords: dictionary

Bahama 300

Bahama n Bahama Adaları n Bahamas bakkal n grocer, shopkeeper, (dükkan)
bahane n pretext
grocerʼs
bakla n (sebze) broad bean
bahar n springtime bakliyat npl pulses
bahar temizliği n spring-cleaning bakmak v look after, (hasta vb) care,
baharat n spice
köri baharatı n curry powder (karşılıklı) face
tuzlu ve baharatlı adj savoury öfkeyle bakmak v glare
bahçe n garden bebek bakma n babysitting
bahçe kulübesi n shed bebek bakmak v babysit
bahçe merkezi n garden centre boşluğa bakmak v stare
bahçe sulama bidonu n watering can şaşı bakmak v squint
hayvanat bahçesi n zoo bakteri npl bacteria
meyve bahçesi n orchard bal n honey
Bahçeleri gezebilir miyiz? Can we visit balayı n honeymoon
the gardens? bale n ballet
bahçecilik n gardening bale patiği npl ballet shoes
bahçıvan n gardener Baleye nereden bilet alabilirim? Where
bahis n bet can I buy tickets for the ballet?
bahis bayii n betting shop balerin n ballerina
bahse girmek vi bet balet n ballet dancer
Bahreyn n Bahrain balık n fish
bahriyeli n sailor balık avlamak n fish,fishing
bahsetmek v mention Japon balığı n goldfish
gardener kılıç balığı n swordfish

bahşiş n tip (reward) köpek balığı n shark
bahşiş vermek vt tip (reward) mezgit balığı n haddock
Bahşiş vermek adet midir? Is it usual to morina balığı n cod
ringa balığı n herring
give a tip? som balığı n salmon shark
Ne kadar bahşiş vermem gerek? How
much should I give as a tip? tatlı su balığı n freshwater fish
bakan n (hükümet) minister (government) ton balığı n tuna

bakanlık n ministry (government) Balık alayım. I’ll have the fish.
bakıcı n (apartman, ev) caretaker Balık yemiyorum. I don’t eat fish.
Balıklarınız taze mi, dondurulmuş mu?
çocuk bakıcısı n chitdminder, nanny Is the fish fresh or frozen?
bebek bakıcısı n babysitter
bakım n (araba vb) maintenance, (hasta vb)care Balıklardan ne var? What fish dishes do
çocuk bakımı n childcare you have?
yüz bakımı n facial
yoğun bakım ünitesi n intensive care unit Bu yemekte balık suyu var mı? Is this
bakınmak v look round cooked in fish stock?
bakır n copper
bakış n glance, look Burada balık avlanabilir mi? Can we fish
bakış açısı n aspect here?
bakış noktası n standpoint, viewpoint
yaşama bakış n outlook Burada balık avlayabilir miyim? Am l
allowed to fish here?

Nerede balık tutabilirim? Where can I go
fishing?
Balık burcu n Pisces
bakire n virgin balıkadam n skin diver
bakiye n bank balance balıkadam kıyafeti n wetsuit

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

301 basın

balıkçı (balıkçılar) n fisherman, (dükkan) bant n band (strip)
cırt bant n Velcro®
fishmonger
balıkçı teknesi n fishing boat geniş bant n broadband
olta balıkçısı n angler lastik bant n elastic band B

balıkçıl n balıkçıl kuşu n heron saç bandı n hairband
balıkçılık n olta balıkçılığı n angling taşıyıcı bant n conveyor belt
balina n whale
balkabağı n pumpkin yara bandı n Elastoplast®, plaster (for wound)
Balkan adj Balkan banyo n bath, bathroom
balkon n balcony
banyo havlusu n bath towel
köpüklü banyo n bubble bath
Balkonlu odanız var mı? Do you have a Banyo taşıyor. The bathroom is flooded.
room with a balcony?
balmumu n wax Banyoda tutunma rayı var mı? Are there
balo n ball (dance) support railings in the bathroom?

balo kostümü n fancy dress Odada banyo var mı? Does the room
balon n balloon have a private bathroom?
Baptist n Baptist
balonlu çiklet n bubble gum bar n bar (alcohol)
balta n axe bar işletmecisi n publican
bambu n bamboo snack bar n snack bar
banco (bançolar) n banjo İyi bir bar biliyor musunuz? Where is
band n elastik band n rubberband there a nice bar?
bandaj n bandage
bando n bando takımı n brass band Bar ne tarafta? Where is the bar?
bank n bench baraj n dam
banka n bank (finance) baraka n hut
Barbados n Barbados
banka ödeme emri n standing order barbar adj barbaric
banka ücretleri npl bank charges barbekü n barbecue
banka hesabı n bank account
banka kartı n debit card Barbekü kısmı nerede? Where is the
ticaret bankası n merchant bank barbecue area?
Banka bugün açık mı? Is the bank open bardak n cam bardak n glass (vessel)
today? Bir bardak limonata lütfen. A glass of

Banka buraya ne kadar uzakta? How far lemonade, please.
Bir bardak su. A glass of water.
is the bank?
Banka ne zaman açılıyor? When does Temiz bir bardak alabilir miyim lütfen?
Can I have a clean glass, please?
the bank open? barınak n shelter
barındırmak v accommodate
Banka ne zaman kapanıyor? When does barış n peace
the bank close? barışçıl adj peaceful
bariyer n barrier
Bankamdan para transferi yapmak
istiyorum. I would like to transfer some
money from my bank in...
Burada banka var mı? Is there a bank here? bariz adj glaring
Yakınlarda bir banka var mı? Is there a barmen n barman, bartender
kadın barmen n barmaid
bank nearby? bas n bass
bankacı n banker
bankamatik n cash dispenser bas davul n bass drum barman

banknot n banknote basın n press
banliyö 1.adj suburban 2.n suburb basın toplantısı n press conference

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

basınç 302

basınç n pressure başka adj, adv başka bir yerde adv
basit adj simple
elsewhere
başka türlü adv otherwise
basitçe adv simply ilgisini başka yöne çekmek v distract
basitleştirmek v simplify
Bask 1.adj Basque 2.n Bask dili n Basque Başka bir oda istiyorum. Iʼd like another
room.
(language)
basketbol n basketball Başka bir yol var mı? Is there a diversion?

baskı n (gazete, dergi) edition, (matbaa) print Başka neyiniz var? Have you anything
baskı hatası n misprint else?
baskı yapmak v lean on, pressure
baskın n raid Başka odanız var mı? Do you have any
baskın yapmak v raid others?
baskısı n deneme baskısı n proof (for checking)
Basklı n (kişi) Basque (person) Bunun başka rengi var mı? Do you have
basmak v (matbaa) print this in another colour?
su basmak vt/vi flood başkaldırmak v riot
basmakalıp n stereotype başkan (başkanlar) n chairman, (şirket)
bastırmak v press president, (okul) prefect
baston n walking stick belediye başkanı n mayor
basur npl piles başkent n capital
başlama n başlama vuruşu n kick-off
başlama vuruşu yapmak v kick off
başlamak 1.v begin 2.vt start
baş 1.adj chief, (tepede) principal başlangıç 1.adj (ilk) initial 2.n beginning,
2.n (vücut) head (body part), (yönetim) head
(çıkış) outset, (iş, yarış vb) start
başlangıç olarak adv originally
(principal) başlangıçta adv initially
adın baş harfleri n initials
baş ağrısı n headache başlatmak 1.vi start 2.vt launch
baş aşağı adv upside down başlayan adj yeni başlayan n beginner
baş belası n pest başlıca adv mainly, primarily
baş eğmek v bow başlık n caption, (haber) headline, (kitap,

baş parmak n thumb albüm vb) title
başı çekmek v head duş başlığı n showercap
başı dönmüş adj dizzy headache başpiskopos n archbishop
başrol n (oyun/film) lead (in play/film)
başıyla onaylamak v nod baştanbaşa adj thorough
baştan başa prep throughout başucu n başucu lambası n bedside lamp
merdiven başı n landing başvurmak v resort to
saat başı adv hourly başvuru n application
Başak burcu n Virgo başvuru formu n application form
başarı n achievement, success başvurucu n applicant
başarısız olmak vi fail bataklık n bog, marsh, swamp
başarılı adj successful batı 1.adj west, western 2.n west
başarısız adj unsuccessful batıya doğru adj westbound
başarısızlık n failure Batı n Batı Hint Adaları npl West Indian,
başarıyla adv successfully West Indies
başarmak v achieve, succeed
başbakan n prime minister batıda adv west
batıl adj batıl inançları olan adj
başına prep per
superstitious

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

303 belgesel

batmak vi sink beceri n skill B
battaniye n blanket becerikli adj skillful, skilled
beceriksiz adj awkward
elektrikli battaniye n electric blanket becermek v manage
Bana bir battaniye daha getirir misiniz bedava adj free (no cost)
lütfen? Please bring mean extra blanket. bedbin adj moody
Bay n Mr beden n body
bayağı adv (oldukça) pretty
bayan n lady, madam, Mrs, Miss, Ms bedenine göre büyük adj outsize
Bayanlar tuvaleti nerede? Where is the beğenmek n kendini beğenmiş adj

ladies? arrogant, bigheaded
Bir bayan doktorla konuşmak istiyorum. bej adj beige
bekar n bachelor
Iʼd like to speak to a female doctor.
Bir bayan polisle konuşmak istiyorum. bekarlığa veda partisi (erkek) n stag night

I want to speak to a policewoman. Bekarım. Iʼm single.
Bayan n (evlenmemiş kadınlara hitap şekli) Miss, bekçi n warden
bekle n Lütfen beni bekleyin. Please wait
(evli olup olmadığını belirtmeyenler için) Ms,

(hanım) Mrs for me.
bayat adj stale beklemek 1.v wait for 2.vt wait
bayılmak v faint, pass out
bekleme listesi n waiting list
Bayıldı. She has fainted. bekleme odası n waiting room
bayii n bahis bayii n betting shop olması beklenen adj due
uçuş bekleme salonu n departure lounge
gazete bayii n newsagent yatmayıp beklemek v wait up
baykuş n owl beklenti n gelecek beklentisi n prospect
bayrak n flag bekleyiş n kuşku ve gerilimli bekleyiş n
bayram n religious festival

milli bayram national suspense
bektaşi n bektaşi üzümü n gooseberry
holiday bel n waist
bazen adv sometimes
bazı pron some owl bel çantası n bum bag, money belt
bela n baş belası n pest
bebe n bebe sandalyesi n highchair Belarus adj Belarussian
bebek n baby Belarusca n Belarussian (language)
ıslak bebek mendili n baby wipe Belaruslu n Belarussian (person)
bebe bisküvisi n rusk Belçika 1.adj Belgian 2.n Belgium
bebek arabası n pram Belçikalı n Belgian
bebek bakıcısı n babysitter belediye n belediye başkanı n mayor
bebek bakma n babysitting
bebek bakmak v babysit belediye binası n town hall
bebek bezi n nappy belediye meclis üyesi n councillor
bebek karyolası n cot belge n document, (döküm) transcript
bebek sütü n baby milk hasta belgesi n sick note
oyuncak bebek n doll sağlık belgesi n medical certificate
sigorta belgesi n insurancecertificate
Bebeği nerede emzirebilirim? Where

can I breast-feed the baby? Bu belgenin fotokopisini çektirmek

Bebeğin altını nerede değiştirebilirim? istiyorum. I want to copy this document.
Where can I change the baby? belgeleme n documentation
belgeler npl documents
Bebek sandalyeniz var mı? Do you belgesel n documentary
have a baby seat?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

belirgin 304

belirgin adj distinctive berbat etmek v mess up
belirlemek v kimlik belirlemek v identify Hava çok berbat! What awful weather!
belirleyici adj decisive berber n barber
belirsiz adj uncertain,vague bere n (giyim) beret, (tıp) bruise
beri prep den beri prep since
belli belirsiz adj subtle o zamandan beri adv since
belirsizlik n uncertainty Dünden beri hastayım. Iʼve been sick
belirteç n adverb since yesterday
belirti n trace, (hastalık) symptom beslemek vt feed
belirtmek v specify beslenme n nutrition
yetersiz beslenme n malnutrition
miktar belirtmek v quantify besleyici 1.adj nutritious 2.n (gıda) nutrient
belkemiği n spine beste n composition
belki adv maybe, perhaps besteci n composer
bellek n memory beş number five
belli adj clear, known, apparent Beş günlüğüne bir araba kiralamak

belli belirsiz adj subtle
ne yapacağı belli olmayan adj

unpredictable istiyorum. I want to hire a car for five days.
ben pron (kişi) I, me Beş numaralı kabin nerede? Where is

Ben dondurma alayım. Iʼd like an icecream. cabin number five?

Ben gelmiyorum. Iʼm not coming. Beş yüz... rica ediyorum. Iʼd like five
bencil adj self-centred, selfish
hundred...
benim 1.adj my 2.pron mine beşik n cradle
beşinci adj fifth
Benim adım... . My name is...
Pardon, orası benim yerim. Excuse me, betimleme n description
betimlemek v describe
thatʼs my seat. beton n concrete
bent n embankment cradle

benzemek v take after bey n master
benzer adj similar beyan 1.n özür beyan etmek 2.v excuse
benzerlik n resemblance, similarity beyaz adj white
benzetmek v resemble beyaz güvercin n dove
benzin n petrol beyaz saçlı adj grey-haired
benzin deposu n petrol tank beyaz yazı tahtası n whiteboard
benzin istasyonu n petrol station, service İyi bir beyaz şarap tavsiye edebilir

station misiniz? Can you recommend a good
kurşunsuz benzin n unleaded petrol white wine?

Benzin bitti. The petrol has run out. Bir şişe beyaz şarap. A bottle of white

Benzinim bitti. Iʼve run out of petrol. wine.

Buraya en yakın benzin istasyonu Siyah beyaz in black and white
nerede? Is there a petrol station near here? beyin n brain
Depo benzin sızdırıyor. The petrol tank beyzbol n baseball
beyzbol kepi n baseball cap
is leaking. bez n cloth, gland
beraber adv beraber yaşamak v live
bebek bezi n nappy
together
berabere berabere kalmak vt draw (equal with) kurulama bezi n dishcloth
berbat adj awful, nasty beze n gland, (tatlı) meringue
berbat etmek v spoil, wreck bezelye npl peas

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

305 biletçi

bıçak n blade, knife tek yön bilet n single ticket
çatal,bıçak, kaşık n cutlery
traş bıçağı n razor, razor blade ... a gidiş dönüş iki bilet two return
bıçaklamak v stab
bıkmış adj fed up tickets to.!. B
bıldırcın n quail
bırakmak vt keep, quit, stop İki bilet, lütfen. Iʼd like two tickets, please.

birini arabayla evine bırakma n lift Baleye nereden bilet alabilirim? Where
(free ride)
serbest bırakma n release can I buy tickets for the ballet?
serbest bırakmak v release
Bilet almam gerekiyor mu? Do I need to

buy a car-parking ticket?

Bilet makİnası çalışmıyor. The ticket

machine isnʼt working

bıyık n moustache, whiskers Bilet makinası nasıl çalışıyor? How

biber n pepper does the ticket machine work?

kırmızı toz biber n paprika Bilet makinası nerede? Where is the ,

biberiye n rosemary ticket machine?

biberlik n peppermill Biletimi değiştirmek istiyorum. I want to
biberon n babyʼs bottle
biçim n shape, cut, form change my ticket;

dikdörtgen biçiminde adj rectangular Biletimi kaybettim. Iʼve lost my ticket.
etkili bir biçimde adv efficiently
yaşam biçimi n lifestyle Biletler ne kadar? How much are the
biçmek v mow tickets?
çim biçme makinesi n lawnmower, mower Biletleri buradan atabilir miyim? Can I
fiyat biçmek vt charge (price) buy the tickets here?
bidon n drum Biletleri siz ayırtır mısınız lütfen? Can
bahçe sulama bidonu n watering can you book the tickets for us?
biftek n steak Bir çocuk bileti. A childʼs ticket.
Bir bilet, lütfen. A ticket, please

bigudi n curler Birkaç seyahati içeren bilet satıyor

bikini n bikini musunuz? Do you have multi-journey

bilanço n balance sheet tickets?

bilardo n billiards Bu akşam için iki bilet almak istiyorum.
bildik adj familiar
billiards Iʼd like two tickets for tonight.

bildirim n bildirimde bulunmak v notify Bu akşam için iki bilet lütfen. Two
bile adv even
bilek n wrist tickets for tonight, please.
bileşen 1.adj component 2.n component,
Gidiş dönüş bilet ne kadar? How much is
element a return ticket?
bilet n ticket
Haftalık bir bilet lütfen. A book of tickets,
bilet gişesi n booking office, box office, please.
ticket office Konser biletlerini nereden alabilirim?
bilet kontrolörü n ticket inspector Where can I buy tickets for the concert?
bilet otomatı n ticket machine Nereden bilet alabilirim? Where can I

bilet turnikesi n ticket barrier get tickets?, Where do I buy a ticket?

günlük bilet n day return Nereden bilet alabiliriz? Where can we

gidiş-dönüş bilet n return ticket get tickets?

otobüs bileti n busticket Tek gidiş bilet ne kadar? How much is a

otopark bileti n parking ticket single ticket?
tek gidiş bileti n one-way ticket biletçi n bus conductor, ticket collector

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

bilgi 306

bilgi n information, knowledge bina ve etrafındaki arazi npl premises
bilgi tazeleme eğitimi n refresher course Binada asansör var mı? Is there a lift in
bilgi vermek v inform
bilgi yarışması n quiz the building?
binici n rider
teknik bilgi n know-how binicilik n horse riding
temel bilgiler npl basics bininci 1.adj thousandth 2.n thousandth

... hakkında bilgi istiyordum. Iʼd like some biniş n biniş kartı n boarding card,
information about...
bilgiç n know-all boarding pass
bilgilendirici adj informative
bilgili adj knowledgeable Biniş kartım burada. Here is my boarding
bilgisayar n computer card.
binmek 1.v get on 2.vt (hayvana) ride
bilgisayar çalışması n computing ata binme n riding
bilgisayar bilimi n computerscience bisiklete binme n cycle (bike), cycling
Ata binebilirmiyiz? Can we go horse
bilgisayar hafızası hard disk
bilgisayar oyunu n computer game riding?
dizüstü bilgisayar n laptop Ata binmeye gidelim. Letʼs go horse
riding.
Bilgisayar odası nerede? Where is the bir 1.art a, an 2.pron one
computer room? ... a bir bilet. a single to... 3.number one
ağır bir şekilde adv heavily
Bilgisayarınızı kullanabilir miyim? May I başka bir yerde adv elsewhere
use your computer? bir anlığına adv momentarily
bir anlık adj momentary
Bu bilgisayarda CD yapabilir miyim? bir ara adv sometime
Can I make CDs at this computer? bir araya gelmek v get together
bilim n science bir kaşık dolusu n spoonful
bilgisayar bilimi n computer science bir şey pron something
bilim adamı n scientist bir seferinde adv once
bilim kurgu n sciencefiction bir seferlik n one-off
din bilimi n theology bir sonraki adv next
doğa bilimleri uzmanı n naturalist bir yerde adv someplace, somewhere
elektronik bilimi npl electronics her bir pron each
genetik bilimi n genetics herhangi bir şey pron anything
insan bilimi n anthropology herhangi bir yer adv anywhere
bilimsel adj scientific kötü bir şekilde adv badly
bilinçli adj conscious
bilinçlilik n consciousness Ayrıca bir ücret ödenmesi gerekiyor
bilinçsiz adj unconscious
bilinen adj known
bilinmeyen adj bilinmeyen numaralar npl mu? Is there a supplement to pay?
bir ay önce a month ago
directory enquiries
bilinmez adj unknown bir ay sonra in a monthʼs time

bilmece n puzzle bir hafta önce a week ago

bilmek v know bir hafta sonra in a weekʼs time

Bilmiyorum. I don’t know. Bana bir otelde yer ayırtabilir misiniz?
bin number (sayı) thousand
Can you book me into a hotel?

bina n building, house, edifice Bir araç ve dört kişi ne kadar? How
belediye binası n town hall
bina sorumlusu n janitor much is the crossing for a car and four

people?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

307 bisiklet

Bir araç ve iki kişi ne kadar? How much herhangi biri pron anybody, anyone
birikim npl savings
is it for a car with two people?

Bir çay lütfen. A tea, please. birikinti n drift B
Bir çocuğum var. I have a child. su birikintisi n puddle

Bir büroda çalışıyorum. I workman office. birikmek v mount up
Bir bilet, lütfen. A ticket, please. biriktirmek v put aside, save up

Bir dakika lütfen. Just a moment, please. birinci num first
Bir fabrikada çalışıyorum. I work in a birinci sınıf adj first-class

factory. ... a birinci sınıf bir gidiş dönüş bilet a
first-class return to...
Bir günlük kayak kartı almak istiyorum.
Iʼd like a ski pass for a day. Biletimi birinci sınıfa çevirmek istiyorum.
I want to upgrade my ticket.
Bir gece daha kalmak istiyorum. I want
to stay an extra night. Birinci sınıf bir kabin. A first-class cabin.
Birinci sınıf seyahat etmek istiyorum. I
Bir haftalığı ne kadar? How much is it for would like to travel first-class.
a week? birisi pron somebody, someone
birkaç 1.adj few, several 2.pron few, several
Bir kahve lütfen. A coffee, please. birleşik adj united
Bir şey içmek ister misiniz? Would you Birleşik Arap Emirlikleri npl United Arab
like a drink?
Emirates
Bir oda kiralamak istiyorum. Iʼd like to Birleşik Devletler n US, (Amerika) United
rent a room.

Bir otel arıyoruz. Weʼre looking for a
hotel.

Bir otel tavsiye edebilir misiniz? Can you States
Birleşik Krallık (İngiltere) n UK, United
recommend a hotel?

Bir saatlik internet bağlantısı kaça? How Kingdom
birleşim n cinsel birleşim n sexual
much is it to log on for an hour?

Bir tarife alabilir miyim, lütfen? Can I intercourse

have a timetable, please? birleşme n conjugation

Bir torba daha alabilir miyim lütfen? birleştirme n combination
Can I have an extra bag, please? birleştirmek 1.v combine, (kişileri) unite,

Bir villa kiralamak istiyorum. Iʼd like to (parçaları) link (up) 2.vi join
rent a villa. birlik n union, (dernek) association

Hafta sonu için bir araba kiralamak Avrupa Birliği n European Union
istiyorum. I want to hire a car for the oybirliği n consensus
weekend. birlikler npl (askeri) troops
bira n beer birlikte altogether
bira fabrikası n brewery birlikte yatmak v sleep together
hafif bira n lager bununla birlikte adv nevertheless
Bir bira daha lütfen. Another beer, please. hep birlikte adv altogether
birader n kayın birader n brother-in-law bisiklet n bicycle, bike
birahane n pub üç tekerlekli bisiklet n tricycle
biraz pron some bisiklet pompası n bicycle pump
Bana biraz borç verebilir misiniz? bisiklet sürmek v cycle
Could you lend me some money? bisiklet yolu n cycle path
birey adj individual
biri pron either bisiklet yolu n cycle lane
biri bizi gözetliyor n reality TV bisiklete binme n cycle (bike), cycling
birinin hesabına borç kaydetmek v debit dağ bisikleti n mountain bike

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

bisikletçi 308

Bisiklet kiralamak istiyorum. I want to blok n block (solid piece), (bina) block

hire a bike. (buildings)
Bisiklet vitesli mi? Does the bike have bloke v bloke etmek v block
blöf n bluff
gears? blöf yapmak v bluff

Bisikleti ne zaman geri getirmem
gerekiyor? When is the bike due back? blucin npl denims, jeans
blucin kumaşı n denim
Bisikletimi buraya bırakabilir miyim? bluz n blouse

Can I keep my bike here?
Bisikletin frenleri var mı? Does the bike bodrum n basement
boğa n bull
have brakes?
Bisikletin geri frenleri var mı? Does the Boğa burcu n Taurus
boğaz n throat
bike have back-pedal brakes? bull
Bisikletin lambaları var mı? Does the boğazlamak v strangle
boğmak v suffocate
bike have lights? boğucu adj stifling

En yakın bisiklet tamircisi nerede?
Where is the nearest bike repair shop? boğulmak v boğucu sıcak adj sweltering
Nereden bisiklet kiralayabilirim? Where suda boğulmak v drown
boks n box, boxing
can I hire a bike? bokser n bokser şort npl boxer shorts
bisikletçi n cyclist
bisküvi n biscuit boksör n boxer
bebe bisküvisi n rusk Bolivya 1.adj Bolivian 2.n Bolivia
bit npl (saç) lice Bolivyalı n Bolivian
bitişiğinde prep near bomba n bomb
bitişik adj adjacent atom bombası n atom bomb
bitişik adj adjacent gözyaşı bombası n tear gas
bitki n plant cyclist saatli bomba n time bomb

bitki örtüsü n vegetation bombacı n intihar bombacısı n suicide
bitki çayı n herbal tea
bomber
bitki yetiştirmek vi grow bombalama n bombing
bitkin adj shaky bombalamak vt bomb
bitmek 1.v (tükenmek) run out of boncuk n bead
2.vt (son bulmak) finish borazan n trumpet
bitmiş adj over borç n debt
bit pazarı n flea market
birinin hesabına borç kaydetmek debit
biyo-çözünür adj biodegradable borçlu olmak v owe
biyokimya n biochemistry vadesi geçmiş borç npl arrears
biyoloji n biology bornoz n bathrobe
biyolojik adj biological borsa n stock exchange, stock market
biyometrik adj biometric borsacı n stockbroker
biz pron us, we, (kendimiz) ourselves boru n pipe
Bizi davet ettiğiniz için çok teşekkürler. atık borusu n drain, drainpipe
boru hattı n pipeline
Itʼs very kind of you to invite us. egzos borusu n exhaust pipe
bizim adj our
bizimki pron ours lağım borusu n sewer
blazer n blazer Bosna 1.adj Bosnian 2.n Bosnia
blog n blog Bosna-Hersek n Bosnia and Herzegovina
blog yazmak v blog Bosnalı n (kişi) Bosnian (person)

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

309 Brezilyalı

boş adj (daire, ev, sandalye) vacant, (insan) bozmak v break down B
idle, (kağıt, zihin) blank, (mekan) empty kararı bozmak v overrule
boş durmak v mess about sinir bozucu adj annoying
boş vakit n leisure sinirini bozmak v annoy
boş zaman n sparetime
bozuk adj Arabam bozuldu. My car has
boşaltmak 1.v unpack, (bina) evacuate,
(yük) unload 1.vt empty broken down.
atık boşaltmak vt drain
Biraz bozuk para verebilir misiniz? Can
boşanma n divorce
boşanmış adj divorced you give me some change, please?

Bozuk param yok. I donʼt have anything

smaller.

Boşandım. Iʼm divorced Bozuk paranız va r mı? Do you have any
boşluk n (Konum,) slot, (mekan) space,
small change?

(uzay, geometri) void, (yazı, zihin) blank Kusura bakmayın, hiç bozuk param yok.
boşluğa bakmak v stare
boşluk payı (tavanda) n headroom Sorry, I donʼt have any change.
karın boşluğu ile ilgili adj coeliac böbrek n kidney
bot n boot, boat böbürlenmek v boast
Fiyata botlar da dahil mi? Does the price böcek n beetle, bug, insect
include boots?
böcek ilacı n insect repellent
Kayak botu kiralamak istiyorum. I want böcek zehiri n pesticide
to hire boots. cırcır böceği n cricket (insect)
hamam böceği n cockroach
Botsvana n Botswana uç uç böceği n ladybird
bowling n bowling Böcek ilacınız var mı? Do you have
insect repellent?
bowling salonu n bowling alley
boy n size Odamda böcek var. There are bugs in
my room.
boy göstermek v turn up böğürtlen n blackberry
orta boy adj medium-sized bölge n district, region,(arazi) territory, (kent)
uzun boylu adj tall

Boyunuz kaç? How tall are you? precinct, (savaş, kuraklık) zone, (seçim) ward
boya n (giysi) dye, (yapı) paint
boya fırçası n paintbrush (area)
mum boya n crayon kırsal bölge n countryside
Dip boya yapar mısınız lütfen? Can you kilisenin dini bölgesi n parish
dye my roots, please? seçmen bölgesi n constituency, electorate
yayalara özel bölge n pedestrian precinct

Saçımı boyar mısınız lütfen? Can you Bu bölgenin haritasını nereden

dye my hair, please? alabilirim? Where can I buy a map of the
boyalı adj tinted
boyama n colouring region?
boyamak 1.v dye 2.vt paint bölgesel adj regional
boylam n longitude bölme n division
boynuz n horn bölmek vt divide
boyun n neck bölüm n (bina, konum) section, (dizi) episode,
boyun eğmek v obey
boyunca prep along (idari) department, (Wrap) chapter
boyut n extent, size neck börek n pie
böyle adj such
üç boyutlu adj three-dimensional böylesine adv such
bozkır n moor Brezilya 1.adj Brazilian 2.n Brazil
Brezilyalı n Brazilian

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

brifing 310

brifing n briefing buçuk n half
brokoli n broccoli
bronşit n bronchitis Saat iki buçuk. Itʼs half past two

Saat neredeyse iki buçuk. Itʼs almost

bronz n bronze half past two.
bronzlaşmış ten n tan Buda n Buddha
Budist 1.adj Buddhist 2.n Buddhist
bronzlaşma n suntan Budizm n Buddhism
bronzlaşma losyonu n suntan lotion bugün adv today

broş n brooch Banka bugün açık mı? Is the bank open
broşür n brochure, leaflet, pamphlet today?
tanıtma broşürü n prospectus
... hakkında broşürünüz var mı? Do you Bugün açık mı? Is it open today?
have any leaflets about...? Bugün deniz dalgalı mı? Is the sea rough
today?
Broşürünüz var mı? Do you have any
leaflets? Bugün günlerden ne? What day is it
Brüksel lahanası n Brussels sprouts today?
bu 1.adj that, this 2.pron this
bu arada adv meantime Bugün ne yapmak istersiniz? What
bu gece adv tonight would you like to do today?
bununla birlikte adv nevertheless
ya o, ya bu conj either (... or) Bugünün tarihi nedir? What is todayʼs
date?
bugünlerde adv nowadays
buğday n wheat
Bu akşam ne yapıyorsunuz? What are buğday alerjisi n wheat intolerance
buğu n condensation
you doing this evening?
Bu anahtar nerenin? Whatʼs this key for? buhar n steam
Bu armağan sizin için. This is a gift for you. buji n spark plug
Bu elbiseyi deneyebilir miyim? Can I try buket n bouquet
bukle n (saç) curl, (saç) lock (hair)
on this dress? bulantı n nausea
hamilelik bulantısı n morning sickness
Bu esim.This is my husband, This is my
wife. bulaşıcı adj catching, contagious,
Bu ilacı kullanıyorum. Iʼm on this
infectious
medication.
Bulaşıcı mı? Is it infectious?
Bu kadar yeter, sağolun.Thatʼs enough, bulaşık n dishes
thank you.
bulaşık deterjanı n washing-up liquid
Bu koltuk boş mu? Is this seat free? bulaşık makinesi n dishwasher
Bu mektubu postalamak istiyorum. Iʼd bulaşık yıkama n washing-up
like to send this letter bulaşık yıkamak v wash up
buldozer n bulldozer
Bu ne demek? What does this mean? Bulgar 1.adj Bulgarian 2.n (kişi) Bulgarian
Bu otobüs... a gider mi? Does this bus (person)
go to...?

Bu pantalonu deneyebilir miyim? Can I Bulgarca n (dil) Bulgarian (language)
try on these trousers? Bulgaristan n Bulgaria

Bu partnerim. This is my partner bulgu n symptom, evidence, finding

Bunu değiştirmek istiyorum. Iʼd like to bulgularla kanıtlamak v demonstrate
exchange this. bulimia n bulimia

Bunu kasaya koyun lütfen. Put that in bulma n finding, find, invention
iş bulma kurumu n job centre
the safe, please.
Bunun içinde ne var? What is in this? bulmaca n crossword

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

311 büyücü

bulmak v (aradığı bir şeyi) find, (keşfetmek) buyurgan adj bossy
buz n ice
find out
bulunmak v to be found, to be discovered, çubuk buz n ice lolly
buz çözücü n de-icer B
to be, to exist
bildirimde bulunmak v notify buz hokeyi n ice hockey
buz kutusu n icebox
katkıda bulunmak v contribute buz pateni n ice-skating
tahminde bulunmak v estimate
varsayımda bulunmak v speculate buz pateni sahası n ice rink
gizli buz n black ice
buluşma n meeting küp buz n ice cube
buluşmak v meet up
bulut n cloud Buzlu lütfen. With ice, please ice hockey

bulutlu adj cloudy, overcast Buz pateni yapmak için nereye

bulvar n avenue gidebiliriz? Where can we go ice-skating?
bulyon n stockcube buzdağı n iceberg
bundan pron bundan dolayı adv accordingly buzdolabı n fridge, refrigerator
bungalov n bungalow buzlu adj frosty, icy
bunlar pron these buzul n glacier
bunların adj these Buzul n Kuzey Buzul Kuşağı n Arctic
burada adv here
burç n 1.horoscope 2.tower, bastion Circle
Akrep burcu n Scorpio büfe n (dükkan) kiosk, (mobilya) sideboard;
Aslan burcu n Leo
İkizler burcu n Gemini açık büfe n buffet
burçlar kuşağı n zodiac bükmek vt twist
Balık burcu n Pisces bükülmüş adj bent (not straight)
Başak burcu n Virgo büro n office
Boğa burcu n Taurus
Koç burcu n Aries danışma bürosu n inquiries office
Kova burcu n Aquarius döviz bürosu n bureau dechange
Oğlak burcu n Capricorn emanet bagaj bürosu n left-luggage office
Terazi burcu n Libra leo enformasyon bürosu n information office
turizm bürosu n tourist office
Yay burcu n Sagittarius Basın büronuz var mı? Do you have a
burger n burger press office?
burkmak v (bilek) sprain
burkulma n sprain Büronuza nasıl gelebilirim? How do I
burma n wrench get to your office?
Burma 1.adj Burmese 2.n Burma
Burma dili (dil) n Burmese (language) Bir büroda çalışıyorum. I work in an
burmak v wrench office.
Burmalı n (kişi) Burmese (person)
Turizm bürosu nerede? Where is the
tourist office?
bürokrasi n bureaucracy
büsbütün adv quite
bütçe n budget
bütün 1.adj complete, (bölünmemiş) intact,
burs n scholarship
burun n nose (hepsi) all, (tamamı) entire, (tüm) whole
2.n (tamamı) whole
burnunu çekmek v sniff bütünleyici adj complementary
burun deliği n nostril bütünüyle adv entirely, quite
burun kanaması n nose bleed büyü n magic, spell (magic)
but n thigh büyücü n sorcerer

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

büyük 312

büyük 1.adj big, (iri) large, (müthiş) great Cc
2.n major
çok büyük adj tremendous
büyük çoğunluk n majority
büyük mağaza n department store
büyük perhizin arife günü n Shrove

Tuesday cadde n street
büyük yolcu gemisi n liner cadı n witch
bedenine göre büyük adj outsize cafe n café
daha büyük adj bigger
yaşça en büyük adj eldest Internet cafe n internet café

Çok büyük. It’s too big. Buralarda internet cafe var mı? Are

Büyük beden var mı? Do you have a there any internet cafes here?
large? cahil adj ignorant
cam n glass
Bunun bir büyük bedeni var mı? Do you
have this in a bigger size? ön cam n windscreen
çift cam n double glazing
Daha büyük bir odanız var mı? Do you cam bardak n glass (vessel)
have a biggerone? cam kenarı koltuğu n window seat
cam sileceği n windscreen wiper
Ekstra büyük beden var mı? Do you pencere camı n window pane
have an extra large?
cami mosque
Ev oldukça büyük. The house is quite big.
büyükanne n grandmother
büyükanne ve büyükbaba npl Cami nerede var? Where is there a

grandparents mosque?
büyükbaba n grandfather can n 1.beloved, dear 2.soul, life
büyükelçi n ambassador
büyüleyici adj fascinating can kurtaran adj life-saving
büyülü adj magic can sıkıntısı n boredom
büyüme n growth can sıkmak v bore (bedull)
büyümek 1.v grow up 2.vi grow canı sıkılmış adj bored
büyüteç n magnifying glass canı sıkkın adj depressed
büyütme n enlargement canavar n monster
cankurtaran n (sahil) lifeguard, (tıp)

büyütmek v make big, enlarge, amplify, ambulance
magnify, exaggerate, grow, raise cankurtaran sandalı n lifeboat
gözünde büyütmek v over estimate cankurtaran simidi n lifebelt
cankurtaran yeleği n life jacket

Cankurtaran çağırın! Get the lifeguard!

Cankurtaran var mı? Is there a lifeguard?
canlandırmak v revive

gözünde canlandırmak v visualize
canlı 1.adj (hayatta) alive, (parlak) vivid,

(yaşayan) live 2.n (yaşayan) living

Canlı müzik dinleyebileceğimiz bir yer

magnifying glass var mı? Where can we hear live music?
cari adj current, running, prevailing, ruling

cari hesap n currentaccount
casus n spy

casusluk etmek v spy
casusluk n espionage, spying

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

313 cinsel

catering n catering Cezayir 1.adj Algerian 2.n Algeria
caz n jazz Cezayirli n Algerian
cazibe n attractiveness, attraction, cezve n coffee pot
check-in v ... uçağı B
fascination için nerede check-in
cazibesine kapılmak v fall for yaptırabilirim? Where do I check in for C
CD n CD the flight to...?

CD ne zaman hazır olur? When will the Check-in yaptırmak istiyorum lütfen. Iʼd

CD be ready? like to check in, please.
CD-ROM n CD-ROM
cehalet n ignorance En son kaçta check-in yaptırmam

cehennem n hell gerekiyor? When is the latest I can check

ceket n jacket in?

cenaze n funeral Kaçta check-in yaptırmam gerekiyor?

cenaze kaldırıcısı n undertaker; When do I have to check in?
cenin n foetus cımbız npl tweezers
cennet n heaven, paradise cırcır böceği n cricket (insect)
centilmen n gentleman cıva n mercury
CEO abbr CEO cıyaklamak v squeak
cep n pocket ciddi adj serious

cep harçlığı n pocket money Ciddi bir şey mi? Is it serious?
cep hesap makinesi n pocket calculator ciddiyetle adv seriously
cep matarası n flask ciğer n liver

cep numarası n mobile number Ciğer yiyemem. I canʼt eat liver.
cep telefonu n mobilep hone cihaz n appliance
cephane n ammunition
cephe n frontier üfleme cihazı n Breathalyser®
cereyan n draught çağrı cihazı n bleeper, pager
cerrah n surgeon işitme cihazı n hearing aid
cerrahi n surgical inhalasyon cihazı n inhaler
kozmetik cerrahi n cosmetic surgery otopark ödeme cihazı n parking meter
ses kayıt cihazı n recorder (music), tape

plastik cerrahi n plastic surgery recorder
cesaret n bravery, courage yağmurlama cihazı n sprinkler
cesaret verici adj encouraging cila n polish, (Vernik) varnish
cesaretini kırmak v discourage ayakkabı cilası n shoe polish
ceset n corpse tırnak cilası n nail varnish
cesur adj brave, daring cilalamak v polish, varnish
cetvel n ruler (measure) cilt n skin
ceviz n walnut cimnastik n gymnastics

Hindistan cevizi n coconut Cimnastik salonu nerede? Where is the

ceza n fine, punishment, brave gym?
cin n genie, demon, sprite, (alkol) gin
sentence (punishment)
dayak cezası n corporal punishment Ben bir cin tonik alayım lütfen. Iʼll have
idam cezası n capital punishment
a gin and tonic, please.
Ceza ne kadar? How much is the fine? cinayet n murder
cins 1.adj pedigree 2.n (hayvan) breed
Cezayı nereye yatıracağım? Where do I cinsel adj sexual

pay the fine? cinsel birleşim n sexual intercourse
cezalandırmak v penalize, punish

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

cinsiyet 314

cinsiyet n gender, (seks) sex Çç
cinsiyet ayrımcılığı n sexism
cinsiyet ayrımcılığı yapan adj sexist

cips n crisps
civar adv Civarda ilginç yürüyüş yerleri

var mı? Are there any interesting walks

nearby? çaba n effort, try
civciv n chick
coğrafya n geography çabalamak v go after, try
conta n gasket çabucak adv promptly
coşku n ecstasy çabuk adj prompt, quick
cömert adj generous
cömertlik n generosity çabuk kızan adj irritable
Cuma n Friday çabukça adv quickly
Çad n Chad
Kutsal Cuma n Good Friday çadır n tent
Cuma günü on Friday
Cuma günü için iki bilet almak çadır direği n tent pole
istiyorum. Iʼd like two tickets for next çadır kazığı n tent peg
Friday. Çadırımızı buraya kurabilir miyiz? Can
Cumartesi n Saturday we pitch our tent here?
cumhuriyet n republic
cüce n dwarf Çadırın bir geceliği ne kadar? How
cümle n sentence (words) much is it per night for a tent?
cüret n nerve (boldness)
Çadırın bir haftalığı ne kadar? How
much is it per week for a tent?

cüret etmek v dare Bir çadır yeri istiyoruz. Weʼd like a site

cüzdan n (erkek) wallet, (kadın) purse for a tent.
evlilik cüzdanı n marriage certificate Çağ n age, period, time, epoch, era
nüfus cüzdanı n birth certificate
Orta Çağ n Middle Ages
Cüzdanım çalındı. My wallet has been çağdaş adj contemporary
çağlayan n cataract (waterfall)
stolen.
Cüzdanımı kaybettim. I’ve lost my wallet. çağrı n call
CV n CV çağrı cihazı n bleeper, pager
çağrı merkezi n call centre
uyarı çağrısı n alarm call
çakı n penknife
çakıl n gravel
çakıl taşı n pebble
çakırkeyif adj tipsy
çakışmak v coincide
dwarf çakmak n cigarette lighter, lighter

çalgıcı n musician, instrumentalist
sokak çalgıcısı n busker
çalı n bush, shrub
çalı fasulyesi n French beans, runner

bean
çalı meyvesi n berry
çalıkuşu n wren
çalılık n bush (thicket)

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

315 çatı

çalışan n serbest çalışan adj self-employed çamurlu adj muddy
çalışma n çalışma alanı n workspace çamurluk n mudguard
çalışma köşesi n workstation çan n bell
yol yapım çalışması npl roadworks çan çalmak v ring the bell
çalışmak 1.v study 2.vt work çanak n earthenware pot C
çalışma izni n work permit çanak çömlek n pottery Ç
çalışma köşesi n work station uydu çanak n satellite dish
çalışma saatleri npl office hours
bilgisayar çalışması n computing çanta n handbag
alışveriş çantası n shopping bag
esnek çalışma saati n flexitime bel çantası n bum bag, money belt
köle gibi çalışmak v slave evrak çantası n briefcase
Çalışıyorum. I work. gecelik seyahat çantası n overnight bag
Nerede çalışıyorsunuz? Where do you ilk yardım çantası n first-aidkit
work? okul çantası n schoolbag
Sizinle çalışmak bir zevkti. Itʼs been a omuz çantası n satchel
sırt çantası n backpack, holdall, rucksack
pleasure working with you sırt çantasıyla gezme n backpacking
çalkalamak vt shake
çalkalanmak vi shake tuvalet çantası n sponge bag, toilet bag
çalkantı n turbulence çap n diameter
çalma v çalma tonu n ringtone çapa n anchor
çalmak 1.v steal, (zil/çan) ring 2.vt play (music) çapkın adj woman-chaser, vagabond
ıslık çalmak v whistle yalı çapkını n kingfisher
çalar saat n alarm clock çapraz n cross
CD çalar n CD player çaput n rag
kapıyı çalmak v knock (on the door etc.) çarpıcı adj striking
çam n pine çarpışma n collision
çamaşır n laundry, washing çarpışmak 1.v coflide 2.vi (araçla) crash
çamaşır ipi n clothes line, washing line çarpma n bump, hit
çamaşır kurutma makinesi n spin dryer, elektrik çarpması n electric shock
güneş çarpması n sunstroke
tumble dryer
çamaşır makinesi n washing machine çarpmak v bump, hit, strike, (matematik)
çamaşır mandalı n clothes peg
multiply
çamaşır odası n utility room çarparak kapatmak v slam
çamaşır tozu n washing powder çarpma işlemi n multiplication
iç çamaşırı n lingerie, underwear kazara çarpmak v bump into
Çamaşır makineleri nerede? Where are vasıta ile çarpmak vi crash
çarşaf n sheet
the washing machines?
Çamaşır makinesi nasıl çalışıyor? How yatak çarşafı n bed linen
Çarşaflar kirli. The sheets are dirty.
does the washing machine work?

Çamaşır servisi var mı? Is there a Çarşaflarım kirli. My sheets are dirty.
laundry service? Çarşamba n Wednesday

Çamaşır tozunuz var mı? Do you have Çarşamba günü on Wednesday
washing powder? çatal n fork

Çamaşırlarımı nerede yıkayabilirim? çatal, bıçak, kaşık n cutlery

Where can I do some washing? Temiz bir çatal alabilir miyim lütfen?
çamaşırhane n laundery room
çamur n mud Could I have a clean fork please?
sulu çamur n slush çatı n roof

Çatı akıyor. The roof leaks.

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

çatışma 316

çatışma n conflict çekiliş n draw (tie), raffle
çatışmak vi clash çekilmek v withdraw, retire
çatlak 1.adj cracked 2.n crack (fracture) çekim n attraction, charm
çatlatmak vi crack
çatmak n kaşlarını çatmak v frown yeniden çekim n remake
çavdar n rye çekingen n shy
çavuş n sergeant çekirdek n pip
çay n tea
çekirdekli kısım (meyve) n core
çay fincanı n teacup kahve çekirdeği n coffee bean
çay kaşığı n teaspoon metal çekirdek n pellet
çay saati n teatime çekirge n grasshopper
bitki çayı n herbal tea sopa çekirgesi n stick insect
torba çay n tea bag çekme n pull, hauling
çekmece n drawer;

Bir çay daha alabilir miyiz? Could we Çekmece takılmış.The drawer is jammed.
çekmek 1.v attract, withdraw, (ağırlık) weigh
have another cup of tea, please? 2.vt pull

Bir çay lütfen. A tea, please. açlık çekmek v starve
çaydanlık n kettle, teapot
çayır n meadow acı çekmek v suffer
Çeçenistan n Chechnya arabayı çekmek v tow away
çek n cheque başı çekmek v head
açık çek n blank cheque burnunu çekmek v sniff
çek defteri n chequebook dikkatini çekmek v point out
hediye çeki n gift voucher fişten çekmek v unplug
seyahat çeki n travellerʼs cheque fotoğrafını çekmek v photograph
Çek bozdurabilir miyim? Can I cash a fotokopisini çekmek v photocopy
halat çekme oyunu n tug-of-war
cheque?
Çek bozdurmak istiyorum lütfen. I want hesabından çekilen para n debit
iç çekme n sigh
to cash a cheque, please.
Çekle ödeme yapabilir miyim? Can I pay ilgisini başka yöne çekmek v distract
kürek çekmek v row (in boat)
by cheque? kenara çekmek v (araç) pull out, (araç)

Bu seyahat çeklerini bozdurmak

istiyorum. I want to change these pull up
travellerʼs cheques. şınav çekmek n press-up
röntgenini çekmek v X-ray
Seyahat çeki kabul ediyor musunuz? çelik n steel
Do you accept travellerʼs cheques? paslanmaz çelik n stainless steel
çelişki n contradiction
Seyahat çeklerimi burada bozdurabilir çelişmek v contradict
miyim? Can l change my travellerʼs çene n chin, jaw
cheques here? çerçeve n frame
çek-yat n sofa bed resim çerçevesi n pictureframe
Çek 1.adj Czech 2.n (kişi) Czech (person) çeşit n assortment, sort, variety
Çek Cumhuriyeti n Czech Republic çeşitlilik göstermek v vary
Çek dili (dil) n Czech (language) çeşitli adj miscellaneous,varied, various
çekici adj attractive çeşitlilik n assortment, variety
ilgi çekici adj interesting çeşme n fountain
Çok çekicisiniz. You are very attractive.
çekiç n hammer

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

317 çiftlik

çeşni n seasoning karşı çıkmak v oppose Ç
çete n gang ortaya çıkmak v show up
çetin adj hard, difficult sahip çıkmak v own up
sıradan çıkmak v fall out
çetin sınav n ordeal tura çıkmak v tour
çevirimiçi adj online çıkmaz 1.adj dead-end 2.n dilemma
çevirme n (trafik) roadblock çıkmaz sokak n dead-end
çevirmek v turn, turn round, change, çıktı n (bilgisayar) printout
çıldırmak v go mad
translate öfkeden çıldırmış adj furious
elektrik düğmesini çevirmek v switch çılgın adj crazy, frantic‚ mad (angry)
geri çevirmek v turn down çılgınca adv madly
çevre 1.n environment, vicinity çılgınlık n madness, mania
2.npl surroundings çıngırak n rattle
çevre dostu adj ecofriendly, çıngıraklı yılan n rattlesnake
environmentally friendly çıplak 1.adj bare, naked, nude 2.n nude
çevre yolu n bypass, ring road çıplak ayak adj barefoot
çevrebilim n ecology çıplak ayakla adv barefoot
çevrelemek v surround çırak n apprentice
çevresel adj environmental çırpıcı n whisk
çeyrek n quarter çırpmak v strike lightly and repeatedly;
çeyrek final n quarterfinal
Saat ikiyi çeyrek geçiyor. Itʼs quarter beat, whip, flutter
past two. kanat çırpmak v flap
çığ n avalanche çiçek n flower
Çığ tehlikesi var mı? Is there a danger çiçek açmak v blossom, flower
of avalanches? çiçek saksısı n plant pot
çığlık n scream çiçek tozu n pollen
çığlık atmak v scream çuha çiçeği n primrose
çıkar n benefit, interest düğün çiçeği n buttercup
çıkar yol n way out inci çiçeği n lily of the valley
çıkarmak v leave out‚ stick out, take away, kadife çiçeği n marigold
(matematik) deduct saksı çiçeği n pot plant
üstünü çıkarmak v take off çiçekçi n florist flower
diş çıkarmak v teethe
elden çıkarmak v sell off çift 1.adj double 2.n couple, pair
işten çıkarmak v lay off çift cam n double glazing
çıkartmak v take out, remove, subtract çift kişilik yatak n double bed
işten çıkarmak v dismiss çift odaklı gözlük npl bifocals
ortaya çıkarmak v disclose çift tırnak npl quotation marks
çıkış n checkout, exit, way out çift yatak npl twin bed
çıkış yapmak v check out çift yataklı oda n twin room, twin-bedded
yangın çıkışı n fire escape
... çıkışı nerede? Which exit for...? room
Çıkış nerede? Where is the exit? çift-şeritli yol n dual carriageway
acil çıkış kapısı n emergency exit
çıkmak v come out, get out Çift yataklı bir oda rica ediyorum. Iʼd
dışarı çıkmak n go out, outing
iki katına çıkmak vt double like a room with a double bed.
çiftçi n farmer
çiftçilik n farming
çiftlik n farm

çiftlik evi n farmhouse

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

çiğ 318

çiğ adj (pişmemiş) raw çoban n shepherd
Çiğ yumurta yiyemiyorum. I canʼt eat iskoç çoban köpeği n collie
raw eggs. çoban köpeği n sheepdog
çoban püskülü n holly
çiğdem n (çiçek) crocus
çiğnemek v chew çocuk n child, kid
çiklet n chewing gum çocuk bakıcısı n childminder, nanny
çocuk bakımı n childcare
balonlu çiklet n bubble gum çocuk felci n polio
çikolata n chocolate çocuk şarkıları n nursery rhyme
çocuk odası n nursery
sade çikolata n plain chocolate çocuk oyun grubu n playgroup
sütlü çikolata n milk chocolate çocuk tacizi n child abuse
çile n sufferance, trial koruyucu aile bakımındaki çocuk n
çileden çıkaran adj infuriating foster child
çilek n strawberry oğlan çocuğu n boy
çilingir n locksmith okul çocukları n schoolchildren
çiller npl freckles vaftiz çocuğu n godchild
çim n garden grass, lawn yeni yürümeye başlayan çocuk n toddler
çim biçme makinesi n lawnmower İki yaşında bir çocuk için çocuk
çimdiklemek vt pinch koltuğu istiyorum. Iʼd like a child seat for
çimento n cement a two-year-old child.
Çin 1.adj Chinese 2.n China
Çin çubuğu npl chopsticks Çocuğum hasta. My child is ill.
Çince n (dil) Chinese (language) Çocuğum kayıp. My child is missing.
çingene n gypsy Çocuğum yok. I donʼt have any children.
çinko n zinc Çocuk havuzu var mı? Is there a
Çinli n (kişi) Chinese (person) childrenʼs pool?
çip n (elektronik) chip‚ (electronic)
silikon çip n silicon chip Çocuk koltuğu var mı? Do you have a
çirkin adj ugly childʼs seat?
çisenti n drizzle
çit n (çalılık) hedge, (tahta, tel örgü) fence Çocuk menusu var mı? Do you have a
çivi n nail childrenʼs menu?
çizelge n table, chart
hesap çizelgesi n spreadsheet Çocuk porsiyonu yapıyor musunuz?
çizgi n line Do you have childrenʼs portions?
çizgi öykü n comic strip
eğik çizgi n forward slash Çocuklar için etkinlikleriniz var mı? Do
geriye yatık çizgi n backslash you have activities for children?
taç çizgisi n touchline
çizgili adj striped, stripy Çocuklar icin neler var? What is there
çizim n drawing for children to do?
çizme n (avakkabı) boot, (boyasını vb) scratch
lastik çizme npl wellies Çocuklar için yüzme havuzu var mı? Is
lastik çizmeler npl welllngtons there a paddling pool for the children?
çizmek 1.v (arabanın boyasını vb) scratch
2.vt (resim) draw (sketch) Üç çocuğum var. I have three children.
altını çizmek v underline Bir çocuğum var. I have a child.
Bu akşam çocuklara bakacak birine
ihtiyacım var. I need someone to look
after the children tonight.
çocukça adj childish
çocukluk n childhood
çoğul n plural

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

319 çürümüş

çoğunluk n majority çöpçü n dustman, street sweeper
çoğunlukla adv mostly çöplük n dump
çok 1.adj many 2.adv very 3.n plenty çörek n bun
çözmek v figure out, solve, workout,
4.pron many, most (majority)
çok önemli adj momentous (bağcık) untie
çok büyük adj tremendous çözücü n solvent
çok güzel adj gorgeous buz çözücü n de-icer Ç
çok gizli adj top-secret çözüm n solution
çok iyi n fine çözümleme n analysis
çok komik adj hilarious, extremely funny çözümlemek v analyse
çok pişmiş adj overdone çözünür adj soluble
çok sevinmiş adj thrilled çubuk n bar (strip), (demir) rod
çokuluslu n multinational Çin çubuğu npl chopsticks
çok yönlü n versatile kulak çubuğu n cotton bud
en çok adv most, the most (superlative) yağ çubuğu n dipstick
Çok az ingilizce konuşabiliyorum. I çuha çiçeği n primrose
speak very little English çukur 1.n hole, ditch, cavity 2.adj sunken
foseptik çukuru n septic tank
Çok üzgünüm. Iʼm very sorry. yol çukuru n pothole
Çok çekicisiniz. You are very attractive. çuval n sack (container)
Çok naziksiniz. Thatʼs very kind of you. çünkü conj because
Çok sıcak. Itʼs very hot. çürük 1.adj rotten, decayed 2. n bruise
Çok teşekkürler. Thank you very much. vişne çürüğü renginde adj maroon
Çok yakın. Itʼs very near. çürümek v decay, rot
Beni davet ettiğiniz için çok çürümüş adj rotten
teşekkürler. Itʼs very kind of you to invite
me. desert
çokça adv much
çoksatar n bestseller
çorap n sock
külotlu çorap npl tights
naylon çorap n stocking
çorba n soup
çorba kaşığı n tablespoon
et yada sebze suyuna çorba n broth
Günün çorbası ne? What is the soup of
the day?
çökmek v collapse
diz çökmek v kneel, kneel down
çöl n desert
çöl faresi n gerbil
çömelmek v crouch down
çöp n garbage, litter, rubbish, trash
çöp döküm alanı n rubbish dump
çöp kutusu n litterbin
çöp sepeti n dustbin, wastepaper basket
çöp tenekesi n bin
Çöpü nereye bırakacağız? Where do
we leave the rubbish?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

da 320

Dd dahi 1.adv (o da) also 2.n (zeki) genius
dahil 1.adj included 2.prep including

dahil etmek v include, involve
Fiyata neler dahil? What is included in

the price?

KDV dahil mi? Is VAT included?

da prep on Sebze de dahil mi? Are the vegetables
dağ n mountain included?
Servis dahil mi? Is service Included?
dağ bisikleti n mountain bike dahili adj internal, inner
Dağ manzaralı bir oda rica ediyorum. daimi 1.adj continual 2.adv continually
Iʼd like a room with a view of the daire n circle; department; flat
apartman dairesi n flat
mountains. evlendirme dairesi n registry office
stüdyo daire n studio flat
En yakın dağ kulübesi nerede? Where yarım daire n semicircle
is the nearest mountain hut? dairesel adj circular
dakika n minute
En yakın dağ kurtarma ekibi nerede?
Where is the nearest mountain rescue

service post?
dağarcık n store of knowledge or

information; music repertoire Her yirmi dakikada bir otobüs var. The
dağcı n mountaineer, (tırmanıcı) climber bus runs every twenty minutes.
dağcılık n mountaineering, (tırmanıcılık) On dakika geciktik. We are ten minutes

climbing late.
dağınık adj untidy
dağınıklık n mess Tren on dakika rötarlı. The train is

dağıtıcı n dispenser running ten minutes late.
dağıtmak v distribute, (vermek) give out daktilo n typewriter
dağlık adj mountainous daktilograf n typist
daha adv more dal n (ağaç vb.) branch
dalaşmak v fight savagely, quarrel violently
daha aşağı adj lower daldırmak vt dip
daha az pron less, (miktar olarak) less, dalga n wave
(sayıca) fewer dalga geçmek v kid
daha önce adv earlier dalgaboyu n wavelength
daha önceden adv beforehand, previously dalgalı adj wavy
daha önceden olmamış adj unprecedented dalgıç n diver
daha büyük adj bigger dalgın adj absent-minded scuba diving
daha erken adv sooner
daha fazla pron more dalış n dive
daha genç adj younger tüplü dalış n scuba diving
daha ileri, daha ileriye adv further dalma n (denize) diving
daha iyi adv better dalmak v (deniz vb) dive

daha kötü adv worse Burada dalınacak en iyi yer neresi?

daha sonra adv later Where is the best place to dive?

daha uzun adv longer Dalmak istiyorum. Iʼd like to go diving.
dama npl draughts
daha yaşlı adj elder damar n vein

Biraz daha yavaş konuşabilir misiniz damat n (kızının kocası) son-in-law,

lütfen? Could you speak more slowly,

please? (gelinin kocası) bridegroom, groom

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

321 değerli

damga n stamp davranış n behaviour
posta damgası n postmark davranmak v (hareket) act,
damıtımevi n distillery
(muamele) threat, (tavır) behave
davul n drum
damla n drip, drop bas davul n bass drum
göz damlası npl eye drops davulcu n drummer
damlamak v drip dayak n beating D
dan 1.conj than 2.prep from,off
dana n calf dayak atmak v give a beating
dayak yemek v give a beating
dana eti n veal dayak cezası n corporal punishment
danışma n inquiry desk dayanan adj based
dayanıklı adj lasting, enduring
danışma bürosu n inquiries office dayanıksız adj weak, not lasting
danışmak v consult dayanılmaz adj unbearable
danışman n consultant (adviser) dayanmak v bear up
dazlak adj bald
hukuk danışmanı n solicitor dazlak kafa n skinhead
Danimarka 1.adj Danish 2.n Denmark de prep on
de, da prep at
Danimarka dili (dil) n Danish (language) debriyaj n clutch
Danimarkalı n Dane
dans n dance

dans etmek v dance
danslı toplantı n dancing
salon dansı n ballroom dancing dede n granddad, grandfather, grandpa
dedenin babası n great-grandfather
dedektif n detective
Dans etmek için nereye gidebiliriz? dedikodu n gossip

Where can we go dancing? dedikodu yapmak v gossip

Dans etmek ister misiniz? Would you defalarca adv repeatedly

like to dance? define n treasure
defnetmek v bury
Dans etmek istiyorum. I feel like dancing. defol n Get out!, Beat it!
dansçı n dancer defolmak v go away; clear out
dantel n lace defter n notebook
dar adj narrow
adres defteri n address book
dar görüşlü adj narrow-minded çek defteri n chequebook
dar sokak n alley digital not defteri n e-book
dar yol n lane karalama defteri n scrapbook
daracık adj skin-tight not defteri n jotter, notebook, notepad
darbe n bash değer n value, worth
darbe yemek vi strike dikkate değer adj remarkable
darlık n austerity görülmeye değer adj spectacular
darphane n mint (coins) resmedilmeye değer adj picturesque
dart n dart Tamir ettirmeye değer mi? Is it worth
dart oyunu npl darts
dava npl proceedings
dava etmek v sue repairing?
değerlendirmek v regard
davalı n defendant değerli adj precious, valuable
davar npl cattle dancer değerli eşyalar npl valuables

davet n invitation Değerli eşyalarımı kasaya koymak
davet etmek v invite
istiyorum. I’d like to put my valuables in

davetsiz misafir n intruder the safe.

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

değersiz 322

değersiz adj worthless demirci n blacksmith
değil adv not, no demiryolu n railway
demo n demo
iyi değil adj unwell demokrasi n democracy
net değil adj unclear demokratik adj democratic
Aç değilim. Iʼm not hungry den 1.conj than 2.prep from, off
Bir şey değil. You’re welcome. deneme n essay
Bundan memnun değilim. Iʼm not
satisfied with this. deneme baskısı n proof (for checking)
deneme sınavı adj mock
Bunun tadı pek iyi değil. It doesnʼt taste
very nice. deneme süresi n trial period
denemek v rehearse, test, try out, (giysi)
Sorun değil. No problem.
Uzak değil. Itʼs not far. try on
değirmen n mill, windmill
değişik adj different Deneyebilir miyim? Can I try it on?
değişiklik yapmak v modify denetçi n surveyor, (maliye) auditor,
değişiklik n modification
iklim değişikliği n climate change (müfettiş) inspector
değişim n change denetim n check
değişken adj variable hesap denetimi n audit
değişmemiş adj unchanged yazım denetimi n spellchecker
değiştirilebilir adj changeable denetlemek 1.v supervise, (teftiş) inspect
değiştirmek 1.v alter, swap 2.vi change 2.vt (kontrol) check
3.vt change, (dönüştürmek) convert hesapları denetlemek v audit
güzergah değiştirme n detour deney n experiment
kılık değiştirmek v disguise deney tüpü n test tube
yer değiştirme n shift deneyim n experience
yer değiştirmek v shift iş deneyimi n work experience
değnek n stick, rod, cane deneyimli adj experienced
koltuk değneği n crutch deneyimsiz adj inexperienced
dehşet n horror denge n (durum) stability, (fizik) balance
dehşet verici adj horrifying, outrageous dengede adj stable
dehşete düşürmek v terrify dengeli adj balanced
dekoratör n decorator dengesiz adj unstable
dekore etmek v decorate dengesizlik n instability
delege n delegate deniz 1.n (coğrafya) sea
deli adj insane 2.adj (askeri) naval
delici n piercing deniz anası n jellyfish
delik 1.adj (kulak vb) pierced deniz aygırı n walrus
2.n (çorap, duvar vb) hole deniz ürünü n seafood jellyfish
burun deliği n nostril
musluk deliği n plughole deniz feneri n lighthouse
delikanlı n lad deniz kazası n shipwreck
delil n clue deniz kazası geçirmiş adj shipwrecked
delmek 1.v bore (drill), pierce, (iğneyle) deniz kıyısı n seaside, (sahil) seashore
prick 2.vt (matkapla) drill deniz kızı n mermaid
demet n bunch deniz motoru n motorboat
demir n iron deniz seviyesi n sea level
demir dövmek v forge deniz suyu n sea water
deniz tarağı n scallop
deniz tutmuş adj seasick

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

323 devlet

kabuklu deniz ürünü n shellfish derin adj deep
Karayip denizi n Caribbean derinden adv deeply
Bugün deniz dalgalı mı? Is the sea rough derinlemesine adv thoroughly
derinlik n depth
today?
Deniz manzaralı bir oda rica ediyorum. derlemek v gather together, collect
derleyip toplamak v tidy up
Iʼd Iike a room with a view of the sea. derli toplu 1.adj tidy 2.adv neatly
Deniz n Kızıl Deniz Red Sea
Kuzey Denizi n North Sea dernek n association,society, club
denizaltı n submarine yardım derneği n charity D
deniz anası n Burada deniz anası var
yardım derneği dükkanı n charity shop
mı? Are there jellyfish here? ders n lecture, (ahlaki) moral, (özel)

denizaşırı adv overseas tutorial, (sınıf) lesson
denizci n seaman ders kitabı n schoolbook, textbook
denizcilik n seamanship, employment as a ders vermek v lecture
direksiyon dersi n driving lesson
sailor, maritime
denizcilikle ilgili adj maritime Ders alabilir miyiz? Can we take lessons?

denk n (eşit) equivalent, (uygun) match Ders veriyor musunuz? Do you give
(partnership) lessons?

deodoran n deodorant Kayak dersleri veriyor musunuz? Do
ter önleyici deodorant n antiperspirant you organise skiing lessons?
destek n (bağ, kuşak vb) brace (fastening),
depo n storage, store, warehouse (manevi) support
benzin deposu n petrol tank destek olmak v back up
depoyu doldurmak v stock up on mali destek n sponsorship
su deposu n reservoir mali destek sağlamak v subsidize
destekleme n backing
depolamak v store desteklemek v support
depozito n deposit deterjan n detergent
deprem n earthquake bulaşık deterjanı n washing-up liquid
depresyon n depression dev n giant
dere n stream dev gibi adj giant
derece n (düzey) grade, (sıcaklık) degree devalüasyon n devaluation
devam n continuation, attendance, duration
aşırı derecede adv extremely, terribly devam etmek v carry on, continue, go on
aşırı derecede korkmuş adj terrified doldurmaya devam etmek v refill
derece derece adj gradual devamı n sequel
Fahrenheit derece n degree Fahrenheit devasa adj gigantic
lisans derecesi (edebiyat) abbr BA deve n camel
son derece adv awfully
Santigrat derece n degree centigrade,

degree Celsius deve dikeni n thistle
derecede adv dikkat çekecek derecede devekuşu n ostrich
adv remarkably devir n revolution, turn, period, epoch, era,
dergi n magazine (periodical)
mizah dergisi n comic book transfer
sermaye devri n turnover
Nereden bir dergi alabilirim? Where can devirmek 1.v (düşürmek) knock down
2.vt (dökmek) tip (incline)
l buy a magazine?
derhal 1.adj instant 2.adv instantly devlet n state, government, prosperity
deri n (hayvan, giysi vb) leather devlet koleji n public school

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

devralma 324

devralma n takeover dikiş n (eylem) sewing, (giysinin) seam,
devre n circuit
(tıp, nakış vb) stitch
devre arası n half-time dikiş makinesi n sewing machine
devre mülk n timeshare dikkat n attention
devrim n revolution dikkat çekecek derecede adv remarkably
devrimci adj revolutionary dikkat çeken adj noticeable
dikkat etmek v watch out
devriye n patrol dikkat etmek v spot
devriye arabası n patrol car dikkate değer adj remarkable
dikkatini çekmek v point out
deyim n saying dikkatinize abbr NB (notabene)
dezavantaj n disadvantage dikkatli 1.adj careful 2.adv carefully
dezenfektan n disinfectant dikkatsiz adj careless
dırdır n grumbling, nagging dikmek v put up, sew, (bitki) plant,

dırdır etmek v nag (onarmak) sew up, (tıp, nakış vb) stitch
dış adj (harici) external, (iç karşıtı) out, gözünü dikmek v gaze
diktatör n dictator
(yapı vb) exterior dikte n dictation
ahlak dışı adj immoral dil n (anatomi) tongue, (lisan) language
dışa dönük adj outgoing dil laboratuvarı n language laboratory
dışarı çıkmak n outing dil okulu n language school
gerçek dışı adj unreal iki dilli adj bilingual
olasılık dışı adj unlikely işaret dili n sign language
sezon dışı adv off-season modern diller npl modern languages
dışarı adj outside
dışarda tutmak v keep out Hangi dilleri konuşabiliyorsunuz? What
dışarıda adv out, outside
dışarısı n outside languages do you speak? beggar
dışında 1.n (haricinde) exception dilbilim adj linguistic
2.prep outside, (ondan ayrı olarak) apart from, dilbilimci n linguist
(onu hariç tutarak) excluding dilek n wish
dışında tutmak v exclude dilekçe n petition
diğer 1.adj another, other 2.adv else dilemek v wish
diğer adıyla prep alias dilenci n beggar
dijital adj digital dilenmek v beg
dijital fotoğraf makinesi n digital camera dilim n slice
dijital radyo n digital radio
dijital saat n digital watch dilimli grafik n pie chart
dijital televizyon n digital television zaman dilimi n time zone
dik 1.adj (yokuş vb) steep 2.adv upright dilimlemek v slice
dik açı n right angle dilsiz adj dumb
dikdörtgen n rectangle din n religion
dikdörtgen biçiminde adj rectangular din bilimi n theology
dikdörtgen şeklinde adj oblong dinamik adj dynamic
diken n thorn dindirmek v (acı) relieve
dingil n axle
deve dikeni n thistle dini adj religious
diken diken olmuş tüyler mpl goose dinlemek v listen
söz dinlemek v listen to
pimples
dikenli tel n barbed wire dinlememek v söz dinlememek v disobey
dikey adj vertical dinlendirici adj restful

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

325 doğru

dinlenme n rest, the rest diyabetik adj diabetic
dinlenmek vi rest diyagonal adj diagonal
dinleyici n listener diyagram n diagram
dinleyiciler n audience diyalekt n dialect
dinozor n dinosaur diyalog n dialogue
dip n bottom diyet n diet
diploma n diploma diyet yapmak v diet
diplomat n diplomat diz n knee
diplomatik adj diplomatic dinosaur diz çökmek v kneel, kneel down D

direk n pole, (çit) post (stake), (elektrik, telgraf) dizayn n design
dizel n diesel
pole, (kale, gemi) mast
çadır direği n tent poie dizgin npl (at) reins
elektrik direği n pylon dizi n sequence, series
lamba direği n lamppost televizyon dizisi n soap opera
direksiyon n steering wheel dizin n (sayısal) index (numerical scale)
direksiyon öğretmeni n driving instructor dizkapağı n kneecap
direksiyon dersi n driving lesson dizüstü n dizüstü bilgisayarı n laptop
direksiyon sınavı n driving test
direksiyonu kırmak v swerve Burada dizüstü bilgisayarımı

direktör n director kullanabilir miyim? Can I use my own

direnme n resistance laptop here?
DJ n DJ
direnmek v resist DNA n DNA
dirsek n elbow doğa n nature
disiplin n discipline doğa bilimleri uzmanı n naturalist
disk n disc, disk vahşi doğa n wildlife
disk kayması n slipped disc doğal adj natural
disk sürücü n disk drive doğal gaz n natural gas
kompakt disk n compact disc doğal kaynaklar npl natural resources
disket n diskette, floppy disk doğal olarak adv naturally
diskjokey n disc jockey doğal yiyecek npl wholefoods
disko n disco doğan n falcon
disleksi n dyslexia doğaüstü adj supernatural
disleksik 1.adj dyslexic 2.n dyslexic doğmuş adj born
distribütör n distributor doğrama n chop
diş 1.adj dental 2.n tooth doğramacı n joiner
diş ağrısı n toothache doğramak v slice, (et, sebze) chop
diş çıkarmak v teethe doğru adj (çizgi) straight, (işlem, hareket)
diş fırçası n toothbrush
diş ipi n dental floss correct, (işlem, hareket) right (correct),

diş macunu n toothpaste (söz, eylem, sonuç) accurate
batıya doğru adj westbound
takma dişler npl dentures doğru dürüst adv proper, properly
yirmi yaş dişi n wisdom tooth doğru olarak adv accurately, correctly,

Dişim ağrıyor. I have a toothache. right
Dişim kırıldı. I’ve broken a tooth. doğru olmayan adj inaccurate
dişçi n dentist ...e doğru (yön) prep towards
Dişçiye ihtiyacım var. I need a dentist. geriye doğru adv backwards
dişli n qear (mechanism) kuzeye doğru adj northbound
divan n settee yana doğru adv sideways

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

doğrulmak 326

yukarıya doğru adv upwards dolandırıcılık n (hileli iş) scam,
doğrudan doğruya adv directly
doğrulamak v confirm (sahte para vb) fraud
dolandırmak v cheat
doğrulma n rise dolap n (hile) trick, (mobilya) cupboard
doğrulmak v rise bagaj emanet dolabı n left-luggage
doğruluk n accuracy
doğu 1.adj east, eastern 2.n east locker
kilitli dolap n locker
doğu yönünde adj eastbound dolar n dollar
Doğu n Orient
Orta Doğu n Middle East Dolar kabut ediyor musunuz? Do you

Uzak Doğu n Far East take dollars?
dolaşım n kan dolaşımı n circulation
doğum n birth dolaşmak v wander, go around
doğum öncesi adj antenatal
doğum günü n birthday sırt çantasıyla dolaşan gezgin backpacker
dolayı prep due to
doğum hastanesi n maternity hospital dolaylı adj indirect
doğum izni n maternity leave doldurmak 1.v fill in, (benzin deposu) fill up
doğum kontrol hapı n contraceptive 2.vt (içini) fiil
doğum kontrolü n birth control, depoyu doldurmak v stock upon
doldurmaya devam etmek v refill
contraception
doğum yeri n birthplace, place of birth tıkabasa doldurmak vi cram
doğurgan adj fertile dolgu n filling
doğuş n birth
gün doğuşu n sunrise Geçici dolgu yapabilir misiniz? Can you

dok n dock do a temporary filling?
dolmakalem n fountain pen
doksan num ninety dolu 1.adj full 2.n (hava) hail
doktor n doctor bir kaşık dolusu n spoonful
Bana bir doktor gerek. I need a doctor. dolu yağmak v hail
Bir bayan doktorla konuşmak istiyorum. enerji dolu adj energetic
tıkabasa dolu adj crammed
I’d like to speak to a female doctor. dolunay n full moon

Bir doktor çağırın! Call a doctor!
Doktordan randevu alabilir miyim? Can domates n tomato
domates sosu n tomato sauce
I have an appointment with the doctor?
Doktorla konuşmak istiyorum lütfen. I’d Dominik Cumhuriyeti n Dominican

like to speak to a doctor. Republic
Nöbetçi doktoru çağırın lütfen. Please domino n domino
domino oyunu npl dominoes
call the emergency doctor.
doktora n PhD domuz n pig
dokunaklı adj (konuşma) touching, (sahne, domuz eti n pork
domuz pastırması n bacon
film) moving
dokunmak v touch domuz pirzolası n pork chop
dokuz num nine don n (hava) frost, (giyim) underpants
dokuzda bir n ninth donanım n equipment
Masa bu akşam saat dokuz için rezerve donanımlı adj equipped
donanma n (deniz) navy
edildi.The table is booked for nine dondurma n ice cream

o’clock this evening.
dokuzuncu adj ninth
dolambaçlı adj tricky Ben dondurma alayım. I’d like an ice

dolandırıcı n cheater, swindler cream.
dondurmak vi freeze

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

327 durak

dondurucu 1.adj (çok soğuk) freezing dörtayak adj quadruped
2.n (derin) freezer dörtgen n quadrilateral, quadrangle
donmuş adj frozen dörtnala adv galloping
donut® n doughnut dörtyol n crossroads
dosdoğru adv straight on döviz n foreign exchange
döviz bürosu n bureau de change
dost n friend
çevre dostu adj ecofriendly, environmentally döviz kuru n exchange rate, rate of
exchange
friendly Burada döviz bürosu var mı? Is there D
kullanıcı dostu adj user-friendly
yakın dost n pal a bureau dechange here?

dostça adj friendly Döviz bürosu arıyorum. I need to find a

dostluk n friendship bureau de change.

dosya n file (folder), folder Döviz bürosu ne zaman açılıyor? When

dosyalamak v file (folder) is the bureau de change open?

doz n dose Döviz kuru ne kadar? What’s the

yüksek doz n overdose exchange rate?

dökmek vt spill Nereden döviz alabilirim? Where can I
çöp döküm alanı n rubbish dump
change some money?
dönem n period, (akademik dönem) term dövme n tattoo
(division of year), (belirli bir sure) spell (time) dövmek v beat (strike)
40 günlük Paskalya dönemi n Lent dövüş n fight
dövüşme n fighting
dönemeç n hard shoulder dram n drama
döner adj turning dramatik adj dramatic
dua n prayer
döner kavşak n roundabout dua etmek v pray
döngü n cycle (recurring period) dublör n stuntman, stunt fighting
dönme n turn
dönmek 1.v go back 2.vi turn dudak n lip
dudak boyası n lipstick
arkaya dönmek v turn round, turn around dudak okuma v lip-read
başı dönmüş adj dizzy dul n (kocası/karısı ölmüş) widow, widower
eski haline dönmek n relapse duman 1.mpl (pis kokulu) fumes 2.n smoke
geri dönmek v return, reverse, turn back duman alarmı n smoke alarm
dışa dönük adj outgoing
dönüş n turning Odada duman kokusu var. My room
gidiş dönüş yolculuk n round trip
gidiş-dönüş bilet n return ticket smells of smoke.
dur interj stop
... a gidiş dönüş iki bilet two return
Burada durun lütfen. Stop here, please.
tickets to... durak n stop

Gidiş dönüş bilet ne kadar? How much otobüs durağı n bus stop
is a return ticket?
dönüştürmek v transform ... için hangi durakta inmem gerek?
geri dönüştürmek n recycle, recycling Which stop is it for...?

dönüşüm n transformation ... a kaç durak var? How many stops is

it to...?
şişe geri dönüşüm kutusu n bottle bank Bir sonraki durak neresi? What is the
dördüncü adj fourth
dört num four next stop?

dört çekerli n four-wheel drive Otobüs durağı buraya ne kadar uzakta?

How far is the bus stop?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

duraklama 328

duraklama n pause düğüm n knot
duraksama n halt düğün n wedding
duraksamak v hesitate düğün çiçeği n buttercup
durdurma n stop
durdurmak vi stop Buraya bir düğüne geldik. We are here

for a wedding.
dükkan n shop, store
durgun adj stili antikacı dükkanı n antique shop
durgunluk n (piyasa) recession demirci dükkanı n ironmonger’s
durmak v stop hediye dükkanı n giftshop
kuyumcu dükkanı n jewelry store
ayakta durmak v stand yardım derneği dükkanı n charity shop
durulama n rinse
durulamak v hnse Dükkanlar kaçta kapanıyor? What time
durum n situation, (ruhsal) state
acil durum n emergency do the shops close?
ruh durumu n mood dün adv yesterday
duruşma n trial dünya n world
duş n shower
duş başlığı n showercap Üçüncü Dünya n Third World
duş jeli n shower gel Dünya Kupası n World Cup
duş yapmak v take a shower, have a dürbün n binoculars
shower dürtmek v poke
dürüst adj honest, truthful
Burada duş var mı? Are there showers? dürüst olmayan adj dishonest
Duş çalışmıyor. The shower doesn’t work. doğru dürüst adv proper, properly
dut n mulberry, tipsy dürüstçe adv honestly
duvar n wall dürüstlük n fairness, honesty
duvar kağıdı n wallpaper düş n (rüya) dream
güvenlik duvarı n firewall düş görmek v have a dream
duvarcı n bricklayer düş kırıklığı n disappointment
duyarlı adj sensitive, (tensel) sensuous düşman n enemy
duyarsız adj insensitive düşmanca adj hostile, unfriendly
duygu n emotion düşmanlık n hostility
mizah duygusu n sense of humour düşmanlığını kazanmak v antagonize
duygulanmış adj touched düşmek v fall down, decrease
duygusal adj emotional, sentimental düşük 1.adj low 2.n miscarriage
aşırı duygusal adj soppy düşük alkollü adj low-alcohol
duymak v hear, feel düşük ücretli adj underpaid
gerek duymak v need düşük yapmak n miscarriage
kuşku duymak v doubt en düşük adj minimal
saygı duymak v respect düşünce n thought
duyu n sense düşünceli adj thoughtful, (özenli) considerate
duyurmak v announce düşüncesiz adj thoughtless
duyuru n announcement düşünmek v think
düşürmek vt drop
düğme n (giysi, elektrik) button düşüş n fall
elektrik düğmesi n switch düz adj (düzgün) even, (desensiz, süssüz)
elektrik düğmesini çevirmek v switch
kol düğmeleri npl cufflinks plain, (yassı) flat
düz ekran adj flat-screen
düzelti n correction
Hangi düğmeye basacağım? Which düzeltme n regulation

button do I press?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

329 eğitimsel

düzeltmek v (hata, yanlış) correct, Ee
(hatalı bir davranış) rectify
kesip düzeltmek v trim ebat n dimension D
ebe n midwife E
düzen n order ebediyen adv forever
düzenli olarak adv regularly ebeveyn n parent

düzenbaz n crook, crook (swindler) yalnız ebeveyn n single parent
düzenleme n (aranjman) arrangement, ebeveynler npl parents
e-bilet n e-ticket
(masa vb) layout eczacı n chemist, pharmacist
düzenlemek v (masa, eşya vb) set out, eczane n chemist (’s), pharmacy

(toplantı) arrange En yakın eczane nerede? Where is the
yeniden düzenlemek v reorganize
eğlence düzenleyen n entertainer nearest chemist?
düzenli adj regular
düzensiz adj irregular Hangi eczane nöbetçi? Which pharmacy
düzey n level
düzine n dozen provides emergency service?
düzlem n plane (surface) edebiyat n literature
düzmece adj false eder n cost
DVD n DVD editör n editor
DVD oynatıcı n DVD player efsane n legend, myth
DVD yazıcı n DVD burner egzema n eczema
egzersiz n exercise
egzos n exhaust

egzos borusu n exhaust pipe
egzos gazı npl exhaust fumes
egzotik adj exotic
eğe n file (tool)
eğer conj if
eğik adj bent down, inclined
eğik çizgi n forward slash
eğilim n tendency
eğilim göstermek v tend
eğilmek v (ayak uçlarına doğru) bend over,

(kıvrılarak) bend down
eğitilmiş adj trained
eğitim n (kurs) training, (okul) education

üniversite sonrası eğitim yapan
öğrenci n postgraduate
bilgi tazeleme eğitimi n refresher course
eğitim kursu n training course
ileri eğitim n furthereducation
yüksek eğitim n higher education
yetişkin eğitimi n adult education
eğitimli adj educated
eğitimsel adj educational

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

eğitmek 330

eğitmek vt train ekran n screen
eğitmen n (spor vb) trainer düz ekran adj flat-screen
eğlence n fun ekran koruyucusu n screen-saver
eğlence düzenleyen n entertainer plazma ekran n plasma screen
eğlence merkezi n leisure centre eksantrik adj eccentric
eğlence sanayii n show business eksi prep minus
konulu eğlence parkı n theme park eksik adj incomplete
eğlendirici adj entertaining, fun eksiklik n lack, shortcoming
eğlendirmek v entertain, (şakayla) amuse ekskavatör n digger
eğmek v bend, curve ekşi adj sour
baş eğmek v bow mide ekşimesi n heartburn
boyun eğmek v obey ekvator n equator
eğrelti otu n fern Ekvator n Ekvator
ehliyet n licence el n hand
sürücü ehliyeti n driving licence el altında adj handy
İşte ehliyetim. Here is my driving licence. el arabası n wheel barrow
el bagajı n hand luggage
Ehliyet numaram... . My driving licence el feneri n torch torch
number is... .
Ehliyetim üzerimde değil. I don’t have el freni n handbrake
el sallamak v wave
my driving licence on me el yapımı adj handmade
ejderha n dragon
ek 1.adj additional 2.n attachment el yazısı n handwriting
Ekim n (ay) October elden çıkarmak v sell off
eli sıkı adj mean
Üç Ekim Pazar. It’s Sunday the third of elle yapmak v handle

October. ikinci el adj second hand
ekip n team
arama ekibi n search party sağ elini kullanan adj right-handed
eklemek v add yeniden ele almak vt reconsider
ekli adj attached
ekmek n bread Ellerimi nerede yıkayabilirim? Where

can I wash my hands?
ekmek kırıntısı n breadcrumbs, crumb elastik band n rubberband
ekmek kızartma makinesi n toaster elbise n clothes
ekmek kutusu n bread bin elbise askısı n coathanger
esmer ekmek n brown bread gece elbisesi n evening dress
yuvarlak ekmek n bread roll takım elbise n suit

Biraz daha ekmek getirir misiniz? Bu elbiseyi deneyebilir miyim? Can I try

Please bring more bread. on this dress?
Biraz daha ekmek ister misiniz? Would elçilik n embassy
you like some bread? eldiven n glove
ekmekçi n (fırın) bakery
ekolojik adj ecological fırın eldiveni n oven glove
ekonomi 1.adj economic 2.n economy lastik eldiven npl rubbergloves
3.npl economics parmaksız eldiven n mitten
ekonomi yapmak v economize elek n sieve
ekonomik adj economical elektrik n electricity
ekonomist n economist elektriği kapamak v switch off
ekose adj tartan elektrik çarpması n electric shock
elektrik düğmesi n switch

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

331 en

elektrik düğmesini çevirmek v switch emeklemek v crawl
elektrik direği n pylon emekli 1.adj retired 2.n old-age pensioner,
elektrik kesintisi n power cut
elektrik süpürgesi n vacuum cleaner pensioner
elektrikli battaniye n electric blanket emekli maaşı n pension
Elektrik ücrete dahil mi? Is the cost of emekli olmak v retire
electricity included?
Emekliyim. I’m retired. E
Elektrik için ayrıca para ödememiz emeklilik n retirement
gerekiyor mu? Do we have to pay extra emin adj sure
for electricity?
emin olmayan adj unsure
Elektrik sayacı nerede? Where is the emir n command, order
electricity meter?
elektrikçi n electrician banka ödeme emri n standing order
elektrikli adj electric, electrical emlakçı n estate agent
elektronik adj electronic emmek v suck
elektronik bilimi npl electronics emniyet n safety
eleman n staff (workers)
eleman alma n recruitment emniyet kemeri n safety belt, seatbelt
satış elemanı n sales rep, shop assistant emzirmek v breast-feed
eleme n elemination en n most
elemek v elimnate
eleştiri n (kitap, film vb) review en alt adj bottom
eleştirmek v criticize en az adj least, minimum
eleştirmen n critic en aza indirgemek v minimize
elişi n handicrafts en azından adv at least
elişiyle süslemek v embroider en çok adv most, most (superlative)
elkoymak v confiscate en düşük adj minimal
elli num fifty en fazla adj maximum
Elli yaşındayım. I’m fifty years old. en genç adj youngest
elma n apple en iyi adj best
elma şarabı n cider en iyi şekilde adv ideally
elmalı turta n apple pie en iyisi adv best
elmacık kemiği n cheekbone en kısa zamanda adv asap (as soon as
elmas n diamond
elti n sister-in-law possible)
elveda excl farewell! en kötü adj worst
elverişsiz adj unfavourable en yakın akraba n next-of-kin
elyazması n manuscript eninde sonunda adv ultimately
e-mail n elektronik posta yaşça en büyük adj eldest
emanet n deposit
emanet etmek v entrust, commit to Buraya en yakın metro istasyonu
another
emanet dolabı n left-luggage locker nerede? Where is the nearest tube
emanet bagaj n left-luggage
emanet bagaj bürosu n left-luggage station?
office
emaye n enamel Buraya en yakın otobüs durağı nerede?
emek n labour
Where is the nearest bus stop?

En yakın bisiklet tamircisi nerede?

Where is the nearest bike repair shop?

En yakın gazete satan dükkan nerede?

Where is the nearest shop which sells

newspapers?

Umarım en kısa zamanda tekrar birlikte

çalışabiliriz. I hope we can work together

again soon

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

endişe 332

endişe n anxiety erik n plum
endişe etmek vt fret kuru erik n prune
endişe verici adj worrying erimek vt dissolve
endişeli adj apprehensive, worried erişilebilir adj accessible
Endonezya 1.adj Indonesian 2.n Indonesia erişkin n grown-up
Endonezyalı n Indonesian (person) erişmek v access
eritmek vi melt
endüstri n industry erkek 1.adj male 2.n man, male plum
endüstriyel adj industrial
enerji n energy erkek arkadaş n boyfriend
erkek öğrenci n schoolboy
enerji dolu adj energetic erkek kardeş n brother
güneş enerjisi n solar power erkek polis n policeman
enerjik adj lively erkek torun n grandson
enfeksiyon n infection erkekler tuvaleti n gents
enfes adj delicious üvey erkek kardeş n stepbrother
Yemek enfesti. The dinner was delicious. erkeksi adj masculine
enflasyon n inflation erken 1.adj early, premature 2.adv early
enformasyon n information daha erken adv sooner
enformasyon bürosu n information office
engebe n unevenness, rough country Daha erken bir uçak tercih ederim. I
engebeli yol n track
engel n block (obstruction), drawback, would prefer an earlier flight.
hurdle, obstacle, setback
engel atlama n show jumping Erken/ geç geldik. We arrived early/late.
engellenmiş adj frustrated Ermeni 1.adj Armenian 2.n (kişi) Armenian
enginar n artichoke
enjeksiyon n injection (person)
enjekte etmek v inject Ermenice n (dil) Armenian (language)
enkaz n wreck, wreckage Ermenistan n Armenia
enlem n latitude eroin n heroin
enstantane n snapshot erotik adj erotic
enstitü n institute ertelemek v postpone, put off
ensülin n insulin erzak npl supplies
entellektüel 1.adj intellectual 2.n intellectual eser n sanat eseri n work of art
envanter n inventory esinti n blow
E-posta n E-mail eski adj ancient, (ölmüş) late (dead),

(önceki) former
eski haline dönmek n relapse
eski eş n ex-wife
eski koca n ex-husband
E-posta adresim... My e-mail address is.. eski moda adj old-fashioned
E-posta adresiniz nedir? What is your eski püskü adj shabby

e-mail address? eski ve hoş adj quaint

E-posta gönderebilir miyim? Can I send eskimiş adj worn
an e-mail? esmek v (rüzgar) wind (coil around), (rüzgar)

E-postamı aldınız mı? Did you get my wind (with a blow etc.)

e-mail? esmer adj brown

E-postanız var mı? Do you have an esmer ekmek n brown bread
esmer pirinç n brown rice
e-mail?
ergen n adolescent, teenager esnek adj flexible, (materyal) stretchy
ergenler npl teens esnek çalışma saati n flexitime
ergenlik n adolescence esnek olmayan adj inflexible

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

333 etmek

esnemek v yawn eteklerinde npl outskirts
esnetmek vi stretch e-ticaret n e-commerce
esprili adj witty etiket n (bilişim) tag, (defter vb) sticker, (fiyat

esrar n (bitki) cannabis vb) label
etki n effect, (nüfuz) influence, (sonuç) impact
Estonya 1.adj Estonian 2.n Estonia etkili bir biçimde adv efficiently
Estonya dili (dil) n Estonian (language) etkili bir şekilde adv effectively
Estonyalı n (kişi) Estonian (person) yan etki n side effect

eş n (karı koca) spouse etkilemek v influence, (bir sonuç yaratarak)
eşinin ailesi npl in-laws
affect, (iz bırakmak) impress E
eşarp n headscarf, scarf etkilenmiş adj impressed
eşek n donkey etkileyici adj impressive
eşekarısı n wasp etkili adj effective
eşik n threshold etkin adj (nüfuzlu) efficient
etkinlik n activity
kapı eşiği n doorstep etmek v do, make, be worth
eşit adj equal
eşitlemek v equal, equalize acele etmek v hurry, hurry up
eşitlik n (matematik) equation, (siyasi) equality akın etmek v invade
eşkiya n thug alay etmek v mock
eşlik etmek v (refakat) escort, (yanında gitmek) ameliyat etmek v operate (to perform

accompany surgery)
eşofman n shell suit
eşsiz adj unique arzu etmek v desire
ateş etmek vt shoot
eşya npl belongings ayırt etmek v distinguish
değerli eşyalar npl valuables ısrar etmek v insist
indirimli fiyatla sunulan eşya n special özür beyan etmek v excuse
berbat etmek v spoil, wreck
offer casusluk etmek v spy
kayıp eşya bürosu n lost-property office cüret etmek v dare
et n (yiyecek) meat dahil etmek v include, involve
dana eti n veal dans etmek v dance
domuz eti n pork dava etmek v sue
et sosu n gravy davet etmek v invite
geyik eti n venison dırdır etmek v nag
kırmızı et n red meat devam etmek v carry on, continue, go on
kemikli et n joint (meat) dikkat etmek v watch out
koyun eti n mutton meat dua etmek v pray
eşlik etmek v (refakat) escort, (yanında gitmek)
sığır eti n beef accompany

Bu yemeğin içinde et suyu var mı? Is

this cooked in meat stock? endişe etmek vt fret

Et bozulmuş. This meat is off. enjekte etmek v inject

Et sevmem. I don’t like meat. feda etmek n sacrifice

Et yemiyorum. I don’t eat meat. feryat etmek v shriek

Et yiyor musunuz? Do you eat meat? finanse etmek v finance, sponsor

Kırmızı et yemiyorum. I don’t eat red flört etmek v flirt

meat. garanti etmek v guarantee
etek n (giysi) skirt
mini etek n miniskirt göç etmek v emigrate
gemiyle yolculuk etmek v sail

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

hak etmek 334

hak etmek v deserve tehdit etmek v threaten
hizmet etmek v serve, service teklif etmek v offer
ibadet etmek v worship telaffuz etmek v pronounce, spell
icat etmek v invent telafi etmek v compensate
idam etmek v execute telaş etmek vi rush
idare etmek v go round, manipulate telefon etmek v phone
ifade etmek v express, state teşekkür etmek v thank
ihanet etmek v betray temin etmek v supply
ihmal etmek v neglect temsil etmek v represent
ihraç etmek v export tercüme etmek v translate
ikna etme v persuade teslim etmek vt deliver
iltifat etmek v compliment umut etmek v hope
işaret etmek v sign vekalet etmek v substitute
işkence etmek v torture yardım etmek vt help
inkar etmek v deny yok etmek v destroy
inşa etmek vt build zahmet etmek v bother
iptal etmek vt call off, cancel ziyaret etmek v visit
israf etmek v waste zorbalık etmek v bully
istifa etmek v resign Bunu iade etmek istiyorum. I’d like to
ithal etmek v import return this.
itiraf etmek v confess
kabul etmek v accept, (itiraf) admit (confess) Dans etmek ister misiniz? Would you
kötü muamele etmek v iil-treat like to dance?
şarj etmek (elektrik) v charge (electricity) etnik adj ethnic
mahkum etmek v sentence etraf n sides, surroundings
merak etmek v wonder bina ve etrafındaki arazi npl premises
modernize etmek v modernize Bize etrafı gösterebilir misiniz? Could
nefret etmek v hate you show us around?
organize etmek v organize etrafında prep around
park etmek v park etrafını prep round
pazarlık etmek v haggle Etyopya 1.adj Ethiopian 2.n Ethiopia
protesto etmek v protest Etyopyalı n Ethiopian
rahatsız etmek v disturb ev n home, house
restore etmek v restore çiftlik evi n farmhouse
rezerve etmek v book birini arabayla evine bırakma n lift (free
rica etmek v appeal, request ride)
sırılsıklam etmek v drench ev adresi n home address
söz etmek v refer ev ödevi n homework
seyahat etmek vi travel ev hayvanı n pet
sohbet etmek v chat ev işi n housework
sterilize etmek v sterilize ev şarabı n housewine detached house
tahrip etmek n vandalize ev sahibesi n landlady
taklit etmek v imitate ev sahibi n host (entertains), landlord
talep etmek v claim, demand ev yapımı adj home-made
tecavüz etmek v rape evde kalmak v stay in
tedavi etmek vt cure müstakil ev n detached house
sıra evler adj terraced
taşınabilir ev n mobile home
tatil evi n holiday home

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

335 fare

Ev oldukça büyük. The house is quite big. Ff
Eve gitmek istiyorum. I’d like to go home.
Eve ne zaman gideceksiniz? When do
you go home?
evcil adj tame
evet excl yes

Evet, çok isterdim. Yes, I’d love to. fabrika n factory
Evet, bekarım. Yes, I’m single. bira fabrikası n brewery
evkadını n housewife
evlat n child Bir fabrikada çalışıyorum. I work in a E
üvey kız evlat n stepdaughter factory. F
evlat edinilmiş adj adopted fagot n bassoon
kız evlat n daughter fahişe n prostitute
evlenmek v marry faiz n interest (income)
yeniden evlenmek v remarry faiz oranı n interest rate
evlendirme dairesi n registry office fakat conj but
evlenmemiş adj unmarried faks n fax
evli adj married
evlilik n marriage Buradan faks çekebilir miyim? Can I
evlilik cüzdanı n marriage certificate
evlilik yıldönümü n wedding anniversary send a fax from here?
şirket evliliği n merger
Evliyim. I’m married. Faks çekmek istiyorum. I want to send a
evrak n documents, papers
evrak çantası n briefcase fax.
evrak işi n paperwork
Faks göndermek ne kadar? How much

is it to send a fax?

Faks numarası nedir? What is the fax

number?

Evraklarım burada. Here are my vehicle Faksınız var mı? Do you have a fax?
Faksınızı bir daha gönderin. Please
documents. resend your fax.
evren n universe
evrim n evolution Faksınızda bir sorun var. There is a
evsiz adj homeless problem with your fax.
eylem n action
Eylül n September Kullanabileceğim bir faks makinesi var
ezberlemek v memorize mı? Is there a fax machine l can use?
ezme n squash, (yiyecek) dip (food, sauce) fakslamak v fax
fakülte n faculty
badem ezmesi n marzipan hukuk fakültesi n law school
fıstık ezmesi n peanut butter fal n fortune
yulaf ezmesi n oatmeal, porridge yıldız falı n horoscope
ezmek v squash, (arabayla) run over, fanatik n fanatic
(sıkıştırarak) crush fanila n flannel
far n headlight
göz farı n eye shadow

Farlar çalışmıyor. mouse

The headlights are not working.
faraş n dustpan
fare n mouse
marriage çöl faresi n gerbil
kobay faresi n guinea pig (rodent)

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

fark 336

fark n difference feminist n feminist
fark gözetme n distinction fener n flashlight
farkına varma n notice (note)
farkına varmak v notice, realize deniz feneri n lighthouse
Farketmez. lt doesn’t matter. el feneri n torch
ferah adv (geniş) wide
farkında adj aware iç ferahlatıcı adj refreshing
farklı adj different ferahlamak v freshen up
feribot n ferry
farklı olarak prep unlike arabalı feribot n car ferry
Farklı bir şey istiyordum. I would like
something different. ... feribotuna nereden binebiliriz?
Faroe Adaları npl Faroe Islands
farzetmek v presume Where do we catch the ferry to...?
Fas 1.adj Moroccan 2.n Morocco
Faslı n Moroccan ... a feribot var mı? Is there a car ferry
fasulye n bean
çalı fasulyesi n French beans, runner to...?
bean fermuar n zip
fasulye filizi npl beansprouts fermuarı açmak v unzip
fatura n invoice fersiz adj dull
telefon faturası n phone bill feryat n scream, cry
faturalamak v invoice feryat etmek v shriek
faul n foul feshetmek v abolish
fayans n tile fesleğen n basil
fayans döşeli adj tiled festival n festival
fazla 1.adj much, surplus 2.pron more, fıçı n barrel
much fındık n hazelnut
daha fazla pron more fındık fıstık n nut (food) barrel
en fazla adj maximum
fazla bagaj n excess baggage fırça n brush
fazla fiyat isteme n surcharge boya fırçası n paintbrush
fazla fiyat istemek v overcharge diş fırçası n toothbrush
fazla mesai n overtime saç fırçası n hairbrush
fazla para çekme n overdraft tırnak fırçası n nailbrush
Daha fazla çarşafa ihtiyacımız var. We fırçalamak v brush
need more sheets. fırın n oven
fırın eldiveni n oven glove
Daha fazla battaniyeye ihtiyacımız var. fırında pişirilmiş adj baked
We need more blankets. fırında pişirme n baking
fırında pişirmek v bake
Daha fazla tabak çanağa ihtiyacımız mikrodalga fırın n microwave oven
var. We need more crockery. fırıncı n baker
fazlalık n surplus fırlatmak v pitch
feda n sacrifice fırsat n (durum) occasion, (olanak) opportunity
feda etmek n sacrifice fırtına n storm
fedai n bouncer gök gürültülü fırtına n thunderstorm
felaket n disaster, (doğal afet) catastrophe kar fırtınası n blizzard, snowstorm
felç n paralysis
çocuk felci n polio Fırtına çıkabilir mi? Do you think there
felçli adj paralysed
felsefe n philosophy will be a storm?
fırtınalı adj stormy
fısıldamak v whisper

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

337 folyo

fıstık n peanut, pistachio nut (food) fincan n cup
fıstık alerjisi n nutallergy, peanut allergy çay fincanı n teacup
fıstık ezmesi n peanut butter fincan tabağı n saucer

Bunda fıstık var mı? Does that contain Bir fincan kahve daha alabilir miyiz?
Could we have another cup of coffee,
peanuts?
please?
Fıstığa alerjim var. I’m allergic to peanuts. Finlandiya n Finland F
fıtık n hernia Finli n Finnish
fidye n ransom firma n firm
fiil n verb fiş n receipt
Fiji n Fiji
fikir n (bir konuda) opinion, (düşünce) idea fişten çekmek v unplug
Fiş istiyorum lütfen. I need a receipt,
açık fikirli adj broad-minded please.
açıkça fikrini söyIemek v speak up fişek n (silah) cartridge
aynı fikirde olmak v agree fitil n wick, fuse
fil n elephant fiyasko n flop
fildişi n ivory fiyat n price
fileto n fillet fazla fiyat isteme n surcharge
fileto kesmek v fillet fazla fiyat istemek v overcharge
Filipinli (Filipinler) 1.adj Filipino 2.n Filipino fiyat biçmek vt charge (price)
Filistin 1.adj Palestinian 2.n Palestine fiyat listesi n price list
Filistinli n Palestinian
filiz n fasulye filizi npl beansprouts fiyat vermek (açık arttırmada) vi bid

film n (fotoğraf vb) film, (sinema) movie (at auction)
indirimli fiyatla sunulan eşya n special
film müziği n soundtrack
offer
film yıldızı n film star perakende fiyatı n retail price
korku filmi n horror film satış fiyatı n selling price
yarı fiyatı adj half-price
kovboy filmi n western yarı fiyatına adv half-price
Bu filmi banyo edebilir misiniz lütfen?
Fiyata neler dahil? What is included in
Can you develop this film, please?
the price?
Bu makine için renkli film istiyorum. I fizik 1.n (görünüş) physical 2.npl physics
need a colour film for this camera. fizikçi n physicist
Burada film çekebilir miyim? Can I film fiziksel adj physical
here?; fizyoterapi n physiotherapy
Film kaçta başlıyor? When does the film fizyoterapist n physiotherapist
start? flamingo n flamingo
Sinemada hangi film oynuyor? Which flaş n flash
film is on at the cinema?
filo n fleet Flaş çalışmıyor. The flash is not working.
filtre n filter flora n flora
Fin 1.adj Finnish 2.n Finn floresan adj fluorescent
final n final flört n flirt
çeyrek final n quarter final
yarı final n semifinal flört etmek v flirt
finans n finance flüt n flute
fobi n phobia
fok n seal (animal)
finanse etmek v finance, sponsor folklor n folklore
finansör n sponsor folyo n foil seal

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

fon 338

fon n (destek) grant, (mali birikim) pool, (resources) Bisikletin geri frenleri var mı? Does the
form n form
başvuru formu n application form bike have back-pedal brakes?

istek formu n claim form Frenler çalışmıyor. The brakes are not
sipariş formu n order form
formalite n formality working, The brakes don’t work.
format n format Frenk soğanı mpl chives
formatlamak v format
formül n formula kırmızı Frenk üzümü n redcurrant
foseptik çukuru n septic tank frenlemek v brake
fotoğraf n photo, photograph frikik n free kick
dijital fotoğraf makinesi n digital camera fuar n fair
fotoğraf albümü n photo album
fotoğraf makinesi n camera fuar alanı n fairground
fotoğrafını çekmek v photograph futbol n football
fotoğraflı telefon n camera phone
Amerikan futbolu n American football
futbol maçı n football match
Futbol oynayalım. Let’s play football.
futbolcu n football player, footballer
füze n missile

Bu fotoğrafları CD’ye yükleyebilir

misiniz lütfen? Can you put these photos

on CD, please?

Fotoğraf indirebilir miyim? Can I

download photos to here? missile
Fotoğraflar kaça mal olur? How much

do the photos cost?

Fotoğraflar ne zaman hazır olur? When

will the photos be ready?
fotoğrafçı n photographer
fotoğrafçılık n photography
fotokopi n photocopy

fotokopi makinesi n photocopier
fotokopisini çekmek v photocopy

Bunun fotokopisini istiyorum lütfen. I’d

like a photocopy of this, please.

Bunun renkli fotokopisini istiyorum,

lütfen. I’d like a colour photocopy of this,

please.

Nerede fotokopi çektirebilirim? Where

can I get some photocopying done?
fön n blow-dry
Fransa n France
Fransız 1.adj French 2.n French

Fransız erkek n Frenchman
Fransız kadın n Frenchwoman
fren n brake
el freni n handbrake
fren lambası n brake light

Bisikletin frenleri var mı? Does the bike

have brakes?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

339 geçer

Gg gazete n newspaper
gazete bayii n newsagent
gazete dağıtım n paper round
Gazete almak istiyorum. I would like a

newspaper.

Gazete nereden alabilirim? Where can I

gaddar adj cruel buy a newspaper?
gaf n blunder
gaga n beak Gazete satıyor musunuz? Do you have
Gal adj Welsh
gala n premiere newspapers?
galeri n gallery gazeteci n journalist
gazetecilik n journalism
sanat galerisi n art gallery gazyağı n kerosene F
Galler n Wales gebe adj pregnant G
Galli n Welsh gebelik n pregnancy
Gambiya n Gambia gece n at night, night
Gana 1.adj Ghanaian 2.n Ghana bu gece adv tonight journalist
gangster n gangster
garaj n garage dün gece n last night
gece elbisesi n evening dress
gece hayatı n nightlife
gece kulübü n nightclub
Hangisi garaj anahtarı? Which is the key gece nöbeti n nightshift
for the garage? gece okulu n nightschool
garanti n guarantee, warranty kına gecesi n hen night
İki gece kalmak istiyorum. I’d like to
garanti etmek v guarantee stay for two nights.
garantiye almak v ensure

Arabanın garantisi var. The car is still İyi geceler. Good night.

under warranty. Çadırın bir geceliği ne kadar? How

Hala garantisi var. It’s still under guarantee. much is it per night for a tent?
gardrop n wardrobe
gargara n mouthwash Bir gece daha kalmak istiyorum. I want

garip adj strange to stay an extra night.

garson n waiter Geceliği ne kadar? How much is it per

kadın garson n waitress night?
gecekondu n slum
gaspetmek v hijack gecelik n nightdress, nightie, (hafif) negligee
gayda npl bagpipes
gaz n gas gecelik seyahat çantası n overnight bag
geceyarısı n midnight
doğal gaz n natural gas gecikme n delay
egzos gazı npl exhaustfumes
gaz pedalı n accelerator gecikmek v delay
gecikmeli adj delayed, late (delayed)
gazlı ocak n gas cooker geç adv late
tüp gaz n camping gas geç saatlere kadar oturmak v stay up

Gaz kokusu alıyorum. I can smell gas. Çok geç. It’s too late.
Gaz sayacı nerede? Where is the gas geçen adj past, last

meter? geçen hafta last week
Gaz tüpümü doldurabilir misiniz? Do geçer n (standartlara uygun) pass (meets

you have a refill for my gas lighter? standard)

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

geçerli 340

geçerli adj valid gelir 1.n (maaş) income 2.npl (aylık kazanç)
geçersiz adj void earnings, (toplanan para) proceeds
geçici adj temporary, (bir süreliğine) gelir vergisi n income tax
vergi geliri n revenue
provisional
geçici görevli n temp gelişigüzel 1.adv casually 2.n chance
yol kenarında geçici park yeri n layby gelişme n (büyüme) development,
geçilmek v ipass
geçimini sağlamak v provide for (iyileşme) improvement
geçinmek v live on gelişmek vt develop
geçirmek v go through
gözden geçirmek (yeniden) v revise gelişmekte olan ülke n developing
iç geçirmek n sigh country
şok geçirmek v shock gelişmemiş adj immature
geçiş n transition geliştirmek 1.v improve 2.vi (büyüme) develop
geçiş hakkı n right of way vücut geliştirme n bodybuilding
geçit n crossing, passage (route), (dağ) gelmek v come, come from
pass (in mountains) anlamına gelmek v stand for
alt geçit n underpass üstesinden gelmek v master, overcome,
ışıklı yaya geçidi n pelican crossing tackle
hemzemin geçit n level crossing bir araya gelmek v get together
şeritli yaya geçidi n zebra crossing gündeme gelmek v come up
yaya geçidi n pedestrian crossing geri gelmek v come back
geçmek 1.v go by (deneyim/ameliyat) kendine gelmek v come round, regain
undergo 2.vt pass yeniden bir araya gelme n reunion
dalga geçmek v kid gemi n ship
karşıdan karşıya geçmek vt cross büyük yolcu gemisi n liner
yanından geçmek v go past gemi gezisi n cruise
geçmiş 1.adj gone, past 2.n past gemi teknesi n hull
ödeme günü geçmiş adj overdue gemi yapımı n ship building
günü geçmiş adj out-of-date gemiyle yolculuk etmek n sail
modası geçmiş adj obsolete gen n gene
vadesi geçmiş borç npl arrears genç adj young
gedik n (yer) gap daha genç adj younger
geğirme n burp en genç adj youngest
geğirmek vi burp genç kız n lass
gelebilirsiniz v Come in! gençlerin kaldığı otel n youth hostel
gelecek 1.adj coming, future, next gençlik n youth
2.n future gençlik kulübü n youth club
gelecek beklentisi n prospect genel 1.adj general 2.n general
gelen kutusu n inbox genel anestezi n general anaesthetic
yeni gelen n newcomer genel kültür n general knowledge
gelenek n tradition genel müdür n managing director
geleneksel adj (töre) traditional genel merkez n HQ
gelgit n tide genel seçim n general election
gelin n bride genellemek v generalize
gelin teli n tinsel genellikle adv generally, usually
gelincik n (çiçek) poppy, (hayvan) weasel genetik adj genetic
gelinlik n wedding dress genetik bilimi n genetics
genetik olarak değiştirilmiş adj genetically-
modified

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

341 gezinti

geniş adj (ferah, yaygın) extensive, (yayvan) geri sarmak v rewind
broad, (yayvan) wide geri tepmek v backfire
geniş bant n broadband geri vermek v give back
geride kalmak v lag behind
genişlik n width geriye yatık çizgi n backslash
gerçek 1.adj (durum) real, (mücevher) genuine, Arabayı buraya mı geri getirmem

(söz) true 2.n actual, (bilgi) fact, (doğruluk)

truth gerekiyor? Do I have to return the car here?
gerçekdışı adj unreal
gerçeklerle bağdaşmayan adj unrealistic Bisikleti ne zaman geri getirmem
gerçekçi adj realistic
gerçekleştirmek v fulfil gerekiyor? When is the bike due back?
gerçeklik n reality
sanal gerçeklik n virtual reality Geri dönmeniz gerekiyor. You have to
gerçekten adv indeed, really, truly
gerçi adv though turn round.
gerek adj necessary
gerek duymak v need Kaçta geri döneriz? When do we get

back? G
Lütfen beni geri arayın. Please call me

back.

Paramı geri alabilir miyim? Can I have a

refund?, Can I have my money back?

Bana bir doktor gerek. I need a doctor. Paramı geri istiyorum. I want my money

Ne giymem gerekiyor? What should I back.
geribildirim n feedback
wear?
Ne kadar almam gerekiyor? How much gerilim n tension
kuşku ve gerilimli bekleyiş n suspense
should I take?
gerekli adj necessary gerilmiş adj stressed
gereklilik n necessity geriye doğru adv backwards
gereksinim n requirement germek v tighten, stretch
gereksiz adj unnecessary psikolojik anlamda germek v strain
gerektirmek v require getiri n return (yield)
gergin adj (huzursuz) tense, (sinirleri yay gibi) getirmek 1.v bring 2.vt fetch
geri getirmek v bring back, get back
uptight, (sinirli) edgy
gerginlik n tension gevelemek v waffle
gerginlik yaratıcı adj stressful gevrek adj crispy, (çıtır çıtır) crisp
geri adv back mısır gevreği n cornflakes
geri almak v take back tahıl gevreği n cereal
geri aramak v call back, phone back, ring gevşek adj (düğüm vb) loose, (sarkmış karın vb)

back flabby, (tavır) slack deer
geri ödeme n repayment gevşeme n relaxation
geri ödemek v pay back, repay gevşemek vi relax
geri çevirmek v turn down gevşetici adj relaxing
geri dönüş n return (coming back) geyik n deer
geri dönüştürmek n recycle, recycling
geri döndürmek vi return geyik eti n venison
geri dönmek v return, reverse, turn back ren geyiği n reindeer
geri göndermek v send back gezegen n planet
geri gelmek v come back gezgin n tourist, traveller
geri getirmek v bring back, get back gezi n excursion, tour
geri gitmek v move back gemi gezisi n cruise
geri kalmak v back out keşif gezisi n expedition
geri koymak v put back gezinti n (at/araba/ bisiklet) ride
gezinti yeri n promenade

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

gezmek 342

gezmek v walk, go out, tour gitmek v go
gezip görme n sightseeing önden gitmek v go ahead
sırt çantasıyla gezme n backpacking geri gitmek v move back
ileri gitmek v move forward
gıda n food tırıs gitmek v trot
gıda zehirlenmesi n food poisoning uçup gitmek v fly away

gıdıklamak v tickle ...a gitmek istiyorduk. We’d like to go to...
gibi 1.adv as 2.prep like
dev gibi adj giant ... a gitmek istiyorum I’m going to...
sırık gibi n lanky Eve gitmek istiyorum. I’d like to go home.
gidermek v eliminate giyim n clothing
gidiş n departure giyinik adj dressed
dörtnala gidiş n gallop giyinmek vi dress
gidiş dönüş yolculuk n round trip giymek vt wear
gidiş-dönüş bilet n return ticket giysi n (elbise) dress, (kıyafet) garment
tek gidiş bileti n one-way ticket antreman giysisi n tracksuit
spor giysisi n sportswear
... a gidiş dönüş iki bilet two return tickets giysiler n clothes
to... giz n mystery
Gidiş dönüş bilet ne kadar? How much çok gizli adj top-secret
is a return ticket? gizem n mystery

Tek gidiş bilet ne kadar? How much is gizemli adj mysterious
gizli adj confidential, secret
a single ticket?
gidon npl handlebars
gizli buz n black ice
Gine n Guinea gizli dinleme cihazı yerleştirilmiş adj
Ekvator Ginesi n Equatorial Guinea
bugged
gizli plan v plot (conspire)
giriş n entry, (geçiş) access, (havaalanı)
check-in, (kapı) entrance, (yer, nokta) way in gizli servis n secret service
giriş ücreti n admission charge, entrance gizlice adv secretly
fee glükoz n glucose
giriş hakkı n admittance glüten n gluten
giriş yapmak v check in gofret n wafer
Özürlüler için girişiniz var mı? Do you gol n goal, (Amerikan futbolunda) touchdown
provide access for the disabled? golf n golf

Giriş vizem var. I have anentry visa. golf klübü n golf club (society)
girişim n attempt, (insiyatif) initiative golf sahası n golf course
girmek 1.v get into, (içeriye) come in, golf sopası n golf club (stick)
Buraya yakın bir golf sahası var mı? Is
(içeriye) go in 2.vt (bir yere) enter there a public golf course near here?
bahse girme n betting
bahse girmek vi bet Golf sopaları kiralıyorlar mı? Do they
kuyruğa girmek v queue hire out golf clubs?
mekana girmek v get in
yeniden sınava girmek v resit Nerede golf oynayabilirim? Where can
I play golf?
Google® v Google®
gişe n cashier’s desk, ticket window goril n gorilla
bilet gişesi n booking office, box office, göbek n belly, navel, (deliği) belly button
göç n migration
ticket office göç etmek v emigrate
gitar n guitar

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

343 gösterim

göçmen adj immigrant, migrant hapishane görevlisi n prison officer
göçük n dent hükümet görevlisi n civil servant
göçürmek v dent oda görevlisi n chambermaid
göğüs n breast, bust, chest polis görevlisi n police officer
Göğsümde bir ağrı var. I have a pain in sahil koruma görevlisi n coastguard
sınav görevlisi n examiner
my chest
gök n sky
gök gürültülü adj thundery sosyal hizmetler görevlisi n social worker
gök gürültülü fırtına n thunderstorm
gök gürültüsü n thunder Görevliyi gördünüz mü? Have you seen

gökdelen n high-rise, skyscraper the guard?
gökkuşağı n rainbow görgü npl manners
göktaşı n meteorite görkem n majesty G
göl n lake görkemli adj glorious, splendid
gölcük n pond görmek vt see
gölge n (birinin ya da bir şeyin) shadow,
düş görmek v dream
(tente, ağaçaltı) shade görme yetisi n eyesight
gömlek n shirt gezip görme n sightseeing
hor görme n contempt
iç gömleği n slip (underwear) görsel adj visual
polo gömlek n polo shirt görünmek v appear, seem
gömmek v bury yapar gibi görünmek v pretend
gönderen n sender görünmez adj invisible
gönderme n (kaynak) reference görünür adj apparent, visible
göndermek v send, send out görünüş n appearance
geri göndermek v send back görüş n view, (fikir) remark, (göz) sight,
gönenç n prosperity
gönül n heart, mind, affection (göz) visibility; açık
alçak gönüllü adj humble, modest görüşlü adj liberal
gönüllü olarak adv voluntarily dar görüşlü adj narrow-minded
gönüllü olmak n volunteer görüşe katılmamak v disagree
gönüllü adj voluntary ortak görüş n communion
gönüllü olmak n volunteer
gönülsüz adj reluctant Görüşürüz. See you later.
gönülsüzce adv reluctantly görüşme n interview
göre prep according to
bedenine göre büyük adj outsize görüşme yapmak v interview
göreceli olarak adv comparatively, telefon görüşmesi n phonecall
relatively görüşmeci n interviewer, negotiator
göreceli n relative görüşmek v discuss, negotiate
görenek n custom görüşmeler npl negotiations
gösterge n indicator
gösterge tablosu n dashboard
gösteri n (eğlence) show, (politik)

göreneklere uymayan adj unconventional demonstration
görev n duty, task, (ödev vb) assignment, havai fişek gösterileri npl fireworks

(pozisyon) post (position) Gösteri için nereye gidebiliriz? Where
görevli adj assignedon official, employee can we go to see a show?
görevli memur (polis/asker) n officer gösterici n demonstrator
güvenlik görevlisi n security guard gösterim n (film vb) showing
geçici görevli n temp yeniden gösterim n replay

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

gösteriş 344

gösteriş n show-off gözetmek v protect, look after, consider,
gösteriş yapmak v show off
respect
gösterişli adj grand fark gözetme n distinction
göstermek 1.v show 2.vi point gözlemci 1.adj observant 2.n observer
gözlemek v watch, observe
aday göstermek v nominate kuş gözleme n bird watching
çeşitlilik göstermek v range, vary gözlemevi n observatory
boy göstermek v turn up gözlemlemek v observe
eğilim göstermek v tend gözlük npl glasses, spectacles
haklılığını göstermek v justify çift odaklı gözlük npl bifocals
kendini göstermek v stand out güneş gözlüğü npl sunglasses
tepki göstermek v react koruma gözlüğü npl goggles
yeniden göstermek v replay
yol göstermek vt lead Gözlüklerimi tamir edebilir misiniz? Can
gövde n body, trunk
ağaç gövdesi n trunk you repair my glasses?
göz n eye gözlükçü n optician
göz atmak vi browse gözyaşı n tear (from eye)
göz önünde tutarak prep considering gözyaşı bombası n teargas
göz bağı n blindfold grafik 1.n graph 2.npl graphics
göz damlası npl eye drops dilimli grafik n piechart
göz farı n eye shadow grafiti n graffiti
göz kamaştırıcı adj glamorous, stunning gram n gramme
göz kapağı n eyelid gramatik adj grammatical
göz kırpmak v wink gramer n grammar
göz kırpmak v blink granit n granite
gözünü dikmek v gaze grev n strike
gözünü dikmek v look, look at grev yapmak vi strike
gözünü korkutmak v intimidate grevci n striker
gözünde büyütmek v overestimate greyfurt n grapefruit
gözünde canlandırmak v visualize gri adj grey
gözden geçirmek (yeniden) v revise grip n flu, influenza I’ve got flu.
gözden kaybolma n disappearance
gözden kaybolmak v disappear kuş gribi n bird flu
gözlerini bağlamak v blindfold
torpido gözü n glove compartment Grip geçiriyorum. I’ve got flu.
Gözüme bir şey kaçtı. I have something
in my eye. Yakınlarda grip atlattım. I had flu recently.
Grönland n Greenland
Gözlerim yanıyor. My eyes are sore. grup n group
gözaltı n custody
çocuk oyun grubu n playgroup
gözaltına alma n detention kan grubu n blood group
gözatmak v glance sözcük grubu n phrase
gözbebeği n pupil (eye)
gözcü n monitor Grup indirimi var mı? Are there any

sınav gözcüsü n invigilator reductions for groups?
gözde 1.adj favourite 2.n favourite
gözden kaçırmak v overlook Kan grubum O pozitif. My blood group
gözetim n oversight (supervision)
gözetlemek 1.v pry 2.vt watch is O positive.
Guatemala n Guatemala
guguk kuşu n cuckoo
gurur n pride
gururlu adj proud
gübre n fertilizer, manure
gücendirmek v offend

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

345 gürültü

güç 1.adj (zor) difficult 2.n (erk) power, öbür gün the day after tomorrow
(kuvvet,) force (kuvvet) strength günah n sin
gücü yetmek v afford güncel adj current, (haber vb) topical,
insan gücü n manpower
(yenilenmiş) up-to-date G
güçlendirmek v strengthen güncel haberler npl current affairs
güçlü adj powerful, strong güncellemek v update
güçlük n difficulty, trouble gündem n agenda
gündeme gelmek v come up
güçlük çıkaran n troublemaker gündüz n daytime
güçlükle adv hardly güneş adj solar on sun
güfte npl lyrics güneş çarpması n sun stroke
gül n rose güneş enerjisi n solar power
gülmek v laugh güneş gözlüğü npl sunglasses
güneş kremi n suncream
kahkahayla gülmek v laugh güneş sistemi n solarsystem
kıs kıs gülmek v snigger güneş sonrası krem n after sun lotion
gülümseme n smile güneş yağı n suntan oil
gülümsemek v smile güneş yanığı adj sunburn, sunburnt
gülünç adj ridiculous güneşte yanmak v sunbathe
gülüş n laugh güneşte yanmış adj tan ned
gümrük n customs, (customs) duty güneşlenme yatağı n sunbed
gümrük memuru n customs officer güneşli adj sunny
gümrük tarifesi n tariff güneşlik n sunscreen
Bunun için gümrük ödemem gerekiyor güney 1.adj south, southern 2.n south
mu? Do t have to pay duty on this? güneye giden adj southbound
gümüş n silver Güney Afrika adj South Africa, South
gün n day
doğum günü n birthday African
gün ışığı n sunlight, sunshine Güney Afrikalı n South African
gün batımı n sunset Güney Amerika adj South America
gün doğuşu n sunrise Güney Amerikalı n South American
günü geçmiş adj out-of-date Güney Kore n South Korea
her gün adv daily Güney Kutbu n South Pole, the Antarctic,
resmi tatil günü n public holiday
Sevgililer Günü n Valentine’s Day Antarctica
tam gün adv full-time güneybatı n southwest
yarım gün adv part-time güneyde adv south
ödeme günü geçmiş adj overdue güneydoğu n southeast
Beş günlüğüne bir araba kiralamak günlük 1.adj daily 2.n diary
istiyorum. I want to hire a car for five
days. günlük bilet n day return
günlük ifadeler sözlüğü n phrasebook
Bugün günlerden ne? What day is it Gürcistan n Georgia (country)
today? Gürcü n Georgian (inhabitant of Georgia)
güreş n wrestling
Günün çorbası ne? What is the soup of güreşçi n wrestler
the day? gürültü n noise
gök gürültülü adj thundery
Günün yemeği ne? What is the dish of gök gürültülü fırtına n thunderstorm
the day?; gök gürültüsü n thunder

Harika bir gün! What a lovely day!
Müze her gün açık mı? Is the museum
open everyday?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

gürültülü 346

gürültülü adj loud, noisy Hh
gütmek n kin gütmek v spite
güve n moth haber n news, information, knowledge
güveç n casserole, stew güncel haberler npl current affairs
güven n confidence (trust), trust haber sunucusu n newsreader
Gecikeceğiniz zaman lütfen bize haber
güven verici adj reassuring verin. Please call us if you’ll be late.
güven vermek v reassure Haberler kaçta? When is the news?;
güvenine bağlı olmak v depend
kendine güvenen adj confident, self- haberler npl news
assured hac n pilgrimage
güvence vermek v assure hacı n pilgrim
güvenen adj trusting hacim n volume
güvenilir adj reliable hacker n hacker
güvenilmez adj unreliable hafıza n memory
güvenli adj safe, secure
güvenlik n safety, security, bilgisayar hafızası hard disk
güvenlik duvarı n firewall hafıza kartı n memory card
güvenlik görevlisi n security guard hafif adj light (not heavy)
sosyal güvenlik n social security hafif akşam yemeği n supper
güvenmek v count on, rely on, trust hafif bira n lager
güvensiz adj insecure hafif rüzgar n breeze
güvercin n pigeon hafif vuruş n tap
beyaz güvercin n dove hafife almak v underestimate
güverte n deck hafta n week
Araba güvertesine nasıl gidebilirim? hafta içi n weekday
How do I get to the car deck? hafta sonu n weekend
Güverteye çıkabilir miyiz? Can we go iki hafta n fortnight
out on deck? bir hafta önce a weekago
Güyan n Guyana bir hafta sonra in a week’s time
güzel adj beautiful bundan bir hafta önce the week before
çok güzel adj gorgeous last
güzel manzaralı yer n beauty spot Bir haftalığı ne kadar? How much is it for
güzellik n beauty a week?
güzellik salonu n beauty salon geçen hafta last week
güzergah n itinerary, route gelecek hafta next week
güzergah değiştirme n detour Odanın haftalığı ne kadar? How much is
it per week?
noisy haftalık adj weekly
haham n rabbi
hain adj traitor
Haiti n Haiti
hak n right
özlük hakları n civil rights
geçiş hakkı n right of way

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

347 hardal

giriş hakkı n admittance hamam böceği n cockroach
hak etmek v deserve hamburger n beefburger, hamburger
haklı olarak adv rightly hamile adj pregnant
haklılığını göstermek v justify
insan hakları npl human rights Hamileyim. I’m pregnant.
hamilelik n pregnancy
telif hakkı n copyright hamilelik bulantısı n morning sickness
hakaret n insult
hakem n referee hamster n hamster
hamur n dough, pastry
hakem aracılığıyla çözümleme n
milföy hamuru n puff pastry
arbitration sulu hamur n batter
hakim n ruling, dominating, dominant, un kurabiyesi hamuru n shortcrust pastry

supreme han n inn G
sulh hakimi n magistrate handikap n handicap H
hakimiyet n sovereignty, domination, rule handsfree adj hands-free
hakkında prep about
haksız adj unfair handsfree set n hands-free kit
hal n condition, state hane n house
eski haline dönmek n relapse
halden anlama n sympathy hane halkı n household
halden anlamak v sympathize hangi 1.adj which 2.pron which
hali vakti yerinde adj well-off
medeni hal n marital status Ayakkabılar hangi katta? Which floor are
ruh hali n temper
hala adv still shoes on?
halat n rope
halat çekme oyunu n tug-of-war Hangi düğmeye basacağım? Which
halef n successor
halı n carpet button do I press?
küçük halı n rug
halk adj public Hangi eczane nöbetçi? Which pharmacy
halk müziği n folk music
halkla ilişkiler npl public relations provides emergency service?
hane halkı n household hanım n Mrs, Miss
Kale halka açık mı? Is the castle open
to the public? ... hanımla konuşabilir miyim lütfen?

Manastır halka açık mı? Is the monastery Can I speak to Ms..., please?
open to the public? hanımeli n honeysuckle
hantal adj gross (income etc.)
Saray halka açık mı? Is the palace open hap n pili, tablet
to the public?
doğum kontrol hapı n contraceptive
uyku hapı n sleeping pill
hapis n prison, imprisonment
hapse atmak v jail
hapishane n jail, prison
hapishane görevlisi n prison officer
hapşırmak v sneeze
hararet n heat

Tapınak halka açık mı? Is the temple Motor hararet yapıyor. The engine is

open to the public? overheating.
harcamak v spend, use up
halka n (çember) round (circle), (zincir) link harcamalar npl expenditure
halletmek v deal with, sort out
halterci n weightlifter harç n mortar (plaster)
halükar adv her halükarda adv anyhow harçlık n allowance
hamak n hammock cep harçlığı n pocket money
hamal n porter hardal n mustard
hamam n baths hardal otu n rape (plant)

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

harekat 348

harekat n operation, campaign hassas adj delicate, touchy
hareket n act, move, movement hasta 1.adj ill, sick 2.n patient
bir yerden hareket etmek v depart hasta belgesi n sick note
hareketsiz adj motionless
harf n letter (a, b, c) şeker hastası n diabetic
hastalık n illness, sickness
adın baş harfleri n initials
harfi harfine adv literally hastalık ödentisi n sick pay
hariç prep except hastalık izni n sick leave
liste harici adj unlisted şeker hastalığı n diabetes
harika adj fantastic, magnificent, hastalıklı adj frail
marvellous, smashing, wonderful hastane n hospital
harita n chart, map akıl hastanesi n mental hospital
sokak haritası n street map doğum hastanesi n maternity hospital
yol haritası n road map Hastane nerede? Where is the hospital?
... haritası var mı? Have you got a map Hastanede çalışıyorum. I work in a
of...? hospital.

... yol haritası istiyorum. I need a road Hastaneye götürmemiz gerek. We must
get him to hospital.
map of...
Ülkenin haritasını nereden alabilirim? Hastaneye nasıl gidebilirim? How do I
get to the hospital?
Where can I buy a map of the country?
Bölgenin haritasını nereden alabilirim? haşlama adj boiled
haşlanmış yumurta n boiled egg
Where can I buy a map of the area?
Bir metro haritası lütfen. Could I have a hat n line
boru hattı n pipeline
map of the tube, please? yardım hattı n helpline

Bu bölgenin haritasını nereden

alabilirim? Where can I buy a map of the ... için nerede hat değiştirmem gerek?

region? Where do I change for...?

Harita alabilir miyim? Can I have a map? hata n fault (defect), fault (mistake), mistake,
Haritada yerini gösterebilir misiniz?
oversight, slip, slip-up
Can you show me where it is on the map? baskı hatası n misprint
Kentin haritasını nereden alabilirim? hata yapmak v mistake, slip up

Where can I buy a map of the city? Hata bende değildi. It wasn’t my fault.

Kentin yol haritasını istiyorum. I want a hatalı adj faulty, mistaken
street map of the city. hatchback n hatchback
hatıra n memory, souvenir
Nerede olduğumuzu haritada hatırlamak v remember
gösterebilir misiniz? Can you show me hatırlatıcı n reminder
where we are on the map? hatırlatmak v remind hospital
harp n (müzik) harp
hasar n damage hatta adv even, (bilgisayar) online
Bagajım hasar görmüş. My luggage has hava n air, (meteoroloji) weather
been damaged. açık hava adj outdoor
açık havada adv out-of-doors, outdoors
Valizim hasar görmüş. My suitcase has hava sahası n airspace
arrived damaged. hava tahmini n weather forecast
hasat n harvest
hasat kaldırmak v harvest
haset n envy hava trafik kontrolörü n air-traffic controller
hasetlenmek v envy hava yastığı n airbag
hasılat npl takings havaya uçmak v blow

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ

349 hazır

Hava çok berbat! What awful weather! havuz n pool (water)
kum havuzu n sandpit
Hava değişecek mi? Is the weather sığ havuz n paddling pool

going to change? yüzme havuzu n swimming pool

Hava postası ile ne kadar zamanda Açık yüzme havuzu mu? Is it an outdoor

gider? How long will it take by air?
Hava tahmini nasıl? What’s the weather pool?
Çocuk havuzu var mı? Is there a
forecast?
children’s pool?
Hava yarın nasıl olacak? What will the
Havuz ısıtılmış mı? Is the pool heated?
weather be like tomorrow?
Tekerleklerin havasını kontrol eder Yüzme havuzu nerede? Where is the
misiniz lütfen? Can you check the air,
please? swimming pool?
Umarım hava böyle kalır. I hope the
weather stays like this. Yüzme havuzu var mı?,Yüzme
Hava Kuvvetleri n Air Force
hava alanı n airport havuzunuz var mı? Is there a swimming
hava alanı otobüsü n airport bus
pool? H
hayal n imagination

hayal kırıklığına uğramış adj

disappointed
hayal kırıklığına uğratmak v disappoint,
Havaalanına nasıl gidebilirim? How do I let down
get to the airport? hayalet n ghost

Havaalanına otobüs var mı? Is there a hayali adj imaginary
bus to the airport? hayat n life

Havaalanına taksi ne kadar? How much gece hayatı n nightlife
hayat pahalılığı n cost of living
is the taxi to the airport? hayatını bağışlamak v spare
havai fişek npl fireworks
havalandırma n air conditioning, ventilation hayatta kalan n survivor
havalandırmalı adj air-conditioned hayatta kalmak v survive
havale n transfer, money order hayıflanmak v regret ghost

posta havalesi n postal order hayır no
havalı adj cool (stylish) hayranlık n admiration
havan topu n mortar (military)
havasız adj stuffy hayranlık duymak v admire
havaya uçurmak v blow up hayret n amazement, surprise
havayolu n airline
havlamak v bark hayret verici adj amazing
havlu n towel haysiyet n dignity
hayvan n animal
banyo havlusu n bath towel
kurulama havlusu n dish towel ev hayvanı n pet
mutfak havlusu n tea towel hayvan dövüşleri n blood sports
yüz havlusu n face cloth hayvanat npl fauna
hayvanat bahçesi n zoo
hayvanbilim n zoology
haz n delight, zest (excitement)
Bana bir havlu verebilir misiniz? Could hazımsızlık n indigestion
you lend me a towel? hazır adj finished, ready

Birkaç tane daha havlu getirir misiniz hazır bir şekilde adv readily
lütfen? Please bring me more towels. hazır mutfak n fitted kitchen

Havlu kalmamış. The towels have run out. hazır yemek n ready-cooked, takeaway
havuç n carrot
yabani havuç n parsnip Araba ne zaman hazır olur? When will

the car be ready?

ABCÇDEFGHIİJKLMNOÖPRSŞTUÜVYZ


Click to View FlipBook Version