The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by info, 2017-11-08 11:05:00

Bodrumun Kadınları

Bodrumun Kadınları

BODRUM’UN KADINLARIYLA SÖYLEŞİ

Bodrum’un Kadınları

EMEL AKANT - ÇETİN AKANT



BODRUM’UN KADINLARIYLA SÖYLEŞİ

Bodrum’un Kadınları

EMEL AKANT - ÇETİN AKANT



İÇİNDEKİLER Geçmişe bakış ......................................10 Nihal Olcay ......................................... 118
Bu kadar becerebildik ......................... 12 Rezzan Karahan ................................. 126
Ayşe Akbaş ........................................... 14 Ruhban Sakız ...................................... 132
Ayşe Sevim Özalın .............................. 20 Sabiha Öncel ....................................... 142
Ayşe Yazgan Batıgün ........................... 26 Sıdıka Nalbantoğlu ............................ 152
Belkıs Öztin Koparanoğlu .................. 36 Sönmez Taner ..................................... 160
Birsen Güngör ...................................... 48 Şefika Cebeci ...................................... 170
Emine Alpaslan .................................... 56 Şöhret Birol ......................................... 176
Fatma Gökbel ....................................... 60 Zehra Denizaslanı .............................. 180
Gülsün Oğuz ........................................ 68 Zeynep Birgin ..................................... 188
Halide Ezer ........................................... 74 Zühre Tulup ........................................ 192
Hamide Özcan ..................................... 84 Söyleşi Tarihleri ................................. 199
Hanife Turan ........................................ 90 ......................................................................
Hatice Yücel ....................................... 100 ......................................................................
Gülşade Boyacı .................................. 114 ................................................................204

GEÇMİŞE BAKIŞ Milyonlarca insan memleketim, 30 Ocak 1923 tarihinde Lozan’da
vatanım dediği bu topraklarda doğmuş, yapılan müzakereler sonrası, resmi
çeşitli medeniyetler kurmuşlardır. Pede- adı “Yunan ve Türk halklarının
sa, Telmissos, Müsgebi, Termera, Myn- mübadelesine ilişkin sözleşme ve
dos, Uranion, Madnasa, Sibda, Syange- protokol” imzalanır. Buna göre, Tür-
la, Kndye, Karyanda ve Bargylia’da kiye ve Yunanistan sınırlarının daha
nice hayatlar yaşanmıştır. Mitolojik adı güvenli olacağı, içinde artık yabancı
Halikarnassos olarak bilinen Bodrum, insanlar barındırmayacağı düşüncesi-
M.Ö. XI. yüzyılda Karyalılar tarafından yle, seçilmiş insan gurupları binlerce
yeniden kurulmuştur. yıl sahip oldukları topraklardan sorgu-
suz, sualsiz koparılıp, bağlı oldukları
Türklerin 11. asırda bu bölgeye girmeye din esası üzerinden zorunlu göçe tabi
başlamaları ve 13.yy. sonlarına doğru tutulurlar. Mübadele ile 1 milyon 200
Karya olarak bilinen bölge Menteşe bin kişi Hıristiyan oldukları gerekçesi-
Beyliği’nin eyaletlerinden biri olmuş ve yle Anadolu’dan Yunanistan’a, 500 bin
1392’de de Sultan Beyazıt tarafından Müslüman da Yunanistan’dan Türki-
Osmanlı İmparatorluğu topraklarına ye’ye göç etmek zorunda bırakılır.
katılmıştır. Osmanlı döneminde önemli
bir yeri olan Bodrum, Cumhuriyetten Rum denilenlerin arasında öz be öz
sonra uzun süre sürgün yeri ve önemsiz Türkler ve Türkçeden başka dil bilmey-
küçük bir kasaba olarak kalmıştır. en ama Ortodoksluğu seçmiş insanlar

da vardır. Yunanistan’dan Türkiye’ye Bodrum büyüdükçe büyür, kimilerine
gelen Müslümanların arasında da göre dünya kenti olur, yerli-yabancı
Türkçe konuşamayanlar olduğu gibi. ayırımı yapılmadan bir arada yaşanabil-
irliğin önemi iyice belirginleşir.
Yakın zamanlara kadar Bodrum, Yunan-
istan’dan göç edenler ile Anadolu’nun Bilinen tarihinden günümüze dek bu to-
değişik bölgelerinden gelenlerin ayrı praklarda yaşamış insanlar nice sevda-
ayrı yerleşim yerleri kurmaları ile şekil- ları, nice hasretleri nice yoklukları, nice
lenir. savaş, barış ve umutları yüreklerinde
barındırmışlardır.
Cevat Şakir Kabaağaçlı da sürgün
olarak geldiği Bodrum’a damgasını Bu güzelim yerde yaşamış ve yaşayan
vurur. Mavi Yolculuğu turizm edebi- Bodrum’un Kadınlarının hepsini sizlere
yatına silinmez harfler kazır. Halikarnas teker teker tanıtma imkânımız elbette
Balıkçısı olarak anılan Cevat Şakir olamazdı. Ama geçmişe onların gözün-
Kabaağaçlı sayesinde adını dünyaya den bakmak ve Yarımada’nın gelece-
duyuran Bodrum’a, günümüzde de ğine ışık tutmak için becerebildiğimiz
bazılarının yabancı olarak tanımladığı kadarıyla, elleri öpülesi Bodrum’un
pek çok kişi akın eder. Yaşlısı, gen- Kadınlarından bazılarıyla söyleşiler
ci tercihini Bodrum yarımadasında yaparak, hayat hikayelerinin özetini
yaşamını sürdürmekten yana kullanır. size aktarmak istedik.



BU KADAR BECEREBİLDİK ‘Bir Bey’ adlı kitap yazıldı, basıldı, da- lu yönde dürtülerken, sayın İzzeddin
ğıtıldı. O günlerde sayın Hatice Yücel Çalışlar’ın yol göstericiliği, sayın Eser
telefonla arayıp önce kutladı, kendine Erdur’un titiz kontrolu ile Bodrum’un
has üslubuyla; “Bodrum’un kadınları Kadınları adlı kitap son halini aldı.
yok mu” sorusunu sordu. İşte o andan
itibaren omuzlarımıza çok ağır bir yük Sayın Mustafa Paşalı’da; “ben bu kita-
yükledi. Böylesi bir sorumluluktan ba destek olurum” demesiyle, önce bir
kaçış yoktu. takvim basıldı, arkasından da Bodrum’
un Kadınları adlı kitabın sizlerle bu-
“Bodrum’un Kadınları” kitabını ha- luşması gerçekleşti.
zırlarken, içinde yer alacak kişileri neye
göre seçeceğimizi, Bodrum doğumlu Biz isterdik ki pek çok hanımefendiyle
olmaları gerekmediğini, Bodrum’da iz söyleşi yapalım, bu kitap içinde herke-
bırakanlar arasından ulaşabildiğimiz ki- se yer verelim. Ama, bunun imkânsız
şilerle söyleşi yapılmasının daha doğru olduğunu ve ileride böylesi çalışmaları
olacağını düşündük. Zor ama o denli de profesyonelce yapacak olanlara da hak-
keyifli bir çalışmayla hanımlarla yaptı- sızlık etmemek için işi tadında bıraka-
ğımız söyleşileri videoya kayıt etmeye lım istedik.
başladık.
Bu kadar becerebildik.
Fotoğraf sanatçısı sayın Ömer Doğan’ın Saygılarımızla.
sanatsal ve enerjik katkıları bizi olum-



Ayşe AKBAŞ

Baba Mehmet Ayaz ileriyi gören ender zaten kızlar çalışmaz, okumaz dediler ve
insanlardan biriymiş. Çocuklarını birbirin- 17 yaşımda evlendim. Babam Mehmet
den ayırt etmeden seven, ömürleri boyunca Ayaz, annem Pembe Ayaz ve üç kardeştik.
bir arada kardeş sevgisi içinde yaşamlarını Hüseyin Ayaz, ben, bir de Ali Ayaz. Bu-
sürdürmelerini isteyen bir baba. Hayattay- rası kışlık evimiz idi, havanın durumuna
ken, nesi var, nesi yok ailenin sahip olduğu göre kışın üç-dört ay buraya geliyorduk
gayrimenkuleri üç çocuğu arasında pay ama bütün günümüz Gümbet koyunda
etmiş, benden sonra tufan, dememiş. Baba geçiyordu. Şu anda Parkım-Ayaz Otelin
Mehmet Ayaz, evlatları Hüseyin Ayaz, Ayşe olduğu yerde büyüdük, o arazi bizimdi,
(Ayaz) Akbaş ve Ali Ayaz’a Gümbet’in anneannemden kalmaydı. Gümbet’teki
merkezinde bugün paha biçilemeyen ara- Parkım-Ayaz’ın olduğu yer incir tarlası,
ziyi bölüştürmeyi başarmış. Üç kardeş de Sami Plazanın olduğu yer de mandalina
babalarının kendilerine bıraktığı bu mirası bahçesiydi. Bir sürü hayvanımız var, inek
en iyi şekilde korumasını bilmiş. Hüseyin koyun, tavuk, Allah ne verdiyse vardı.”
Ayaz’ın Ayaz Oteli, Ayşe Akbaş’ın Sami
Oteli ve Ali Ayaz’ın Parkım Palas Oteli Gümbet’te o yıllar tek kahvehane var. Baba
yıllarca pek çok turizmciye ilham kaynağı Mehmet Ayaz’ın işlettiği salaş bir kahve-
olmuş. Hüseyin ve Ali Ayaz kardeşler son hane. Üç kardeş de babalarına yardımcı.
yıllarda otellerinin işletmesini birleştirirken, Sonradan aileye damat olarak giren Sami
kız kardeş Ayşe de 17 yaşında evlendiği Akbaş süngerci olarak Ayaz’ların teknesin-
Sami Akbaş ve üç çocuğuyla başarısını de çalışıyor. Ama bir gün vurgun yediği için
bugünlere taşımayı becermiş. Bundan 70 yıl sünger çıkarmaya gönderilmez.
önce Bodrum’da kızlar çalışamaz anlayışına
inat Ayşe Akbaş başarılı çalışma hayatını “Çocukluğumda babamın kahvehanesi
sürdürmüş. vardı, biz akşamları oraya giderdik. Ora-
da teravih namazları kılınırdı ama niçin
“Bodrum’da Danacı sokaktaki evde 7 ara- kılınırdı, herhalde Ramazan ayı geldiği
lık 1946 yılında doğdum. Yıllar sonra aynı içindi. Cumhuriyet İlkokuluna gittim.
sokağın başındaki bu evi aldık, herhalde Orayı bitirdim sonra beni biçki dikiş,
38 sene önce aldık bu evi. Çocukluğumuz nakışa gönderdiler. Kızlar okumaz dediler,
Gümbet koyunda işle, güçle geçti. Rençber ama aslında ben okumayı seviyordum.
çocuğuyum, ineklerimiz, tarlamız, bağı- Arkadaşlarım okudu, öğretmen çıktılar,
mız, bahçemiz vardı. Ekiyoruz, biçiyoruz, hakim oldular, hala görüştüğüm arkadaş-
yiyoruz. İncirimiz, mandalinamız her larım var.15 yaşımda nişanladılar, cipçi
şeyimiz var, onlarla uğraşıyoruz. O zaman Salih idi, bir yıl falan nişanlı kaldık sonra

ayrıldım. 17 yaşımda da Sami Akbaş ile yardıma gidiyordum. O zaman hiçbir şey
nişanlandım, 9 ay içinde 1963 de evlendik. yok, bir kahvehane var, bir de 2-3 çardak.
O sıralar Sami Akbaş ağabeyimle beraber Bankanın gönderdiği kişiler deniz kena-
çalışıyormış. Sonra askere gidiyor, geli- rına bir masa atıp oturmuşlar. Bu akşam
yor, araya aracılar koymuş, görücü usulü burada kalsak ama yatacak yer yok diyince
evlendik. Parkım Palas ile Sami Plazanın Sami bey de çardağı göstermiş. Bankacı
arasından denize bir yol iner, kahvehane rahmetli Oktay bey, yok ben orada yata-
de oradaydı. Akşam olunca çocuğumu mam demiş. Ama yanındaki Saadet hanım
emzirir, nineme bırakırdım, çünkü annem- ben yatarım demiş. Sonradan da evlen-
ler genelde öbür bahçede olurlardı. Abim diler. Onları getiren arabanın şöförü ile
ve kardeşim kahve işlerini yaparlardı, ara Oktay bey arabada, Saadet hanım çardak
sıra bende kahveye yardıma giderdim. altında geceyi geçirmiş. Ve odur budur
Ekmek yap, süt pişir. Kuzusu var, tavukları hep geldiler, her Şeker Bayramı, Kurban
var, bahçeden birşeyler toplanacak, hep Bayramı.”
o işleri ben yapardım. Ev işleri bana aitti,
abim ve kardeşim dışarı işleri yaparlardı. Ayşe, Sami Akbaş çiftinin 1964 yılında
Çünkü büyük bir arazimiz var, ekiyoruz, oğulları İbrahim, 1966’da kızları Neşe olur.
biçiyoruz, çapası geliyor, toplaması geliyor, Daha sonra Derya dünyaya gelir. Akbaş
yani çok yoğundu.” ailesi yağlarıyla kavrulurken Ayşe hanı-
mın babası Mehmet Ayaz malını mülkünü
Ev işleri Ayşe’ye ait olduğu için 6 -7 yaşın- çocukları arasında paylaştırma kararını
dayken ninesinden hamur açmayı öğrenir. açıklar.
Başında yemenisi, ayağında şalvarı, balık
temizlenecekse temizler, salata yapılacaksa “Babam bize o yerleri taksim etti. Çün-
yapar, yerine göre menemen bile pişirir. kü abim ve Ali de çalışıyor , Sami bey de
Çoçukluğu gibi genç kızlığı ve evliliği de onlara para vermiyor herhalde. Ayırdı,
hareketli geçer Ayşe Akbaş’ın. o kahvenin olduğu yer bize düştü. Oraya
bir çadır koyduk. Bir minibüs geldi onun
“Ben hemen pıt, pıt gider, gelirdim, yar- önüne tente yerleştirdik. Sonradan 1966-
dımcı olurdum. Oğlum 64 doğumlu, 1967 yıllarında karavanlar gelmeye baş-
küçücük bir bebek, masanın üzerinde ladı. Abim yeri ayırsa bile arada bir duvar
yatırırdım. Söke’den bir aile kredi istemiş. vardı, ayrıldığı bile belli değildi.”
Banka da iki kişiyi görevlendirmiş, onlar
hafta sonu geldiler. Sami bey kahvehaneyi Ayaz Otelinin olduğu yerde ki evde Akbaş
1964’te açtığı için ben de zaman zaman ailesi kalır. Bodrum da turizm işlerinde bi-

raz kıpırdanma başlayınca aile kolları sıvar. Sami bey ilk arabasını alır. Üçüncü evlatla-
2 oda diye başlanan iş büyüdükçe büyür ve rı Derya’nın doğumu ailenin mutluluğuna
verdiği hizmetle turizme damga vurur. mutluluk katar.

“Babam yerleri ayırdıktan sonra kendi- “Eşim Sami Akbaş protokol adamlarını
mize iki oda diye başladık, sonradan da severdi, onları taşırdı. Küçük oğlan da kız-
uzattık. On tane aldık, yanına araba geçe- ları taşırdı. En çok Alman müşterilerimiz
cek kadar da yer bıraktık, havuzun yanına vardı. 1976 da ilk kez biz de Almanya’ya
kadar indik. 1971 yıllarında orta blok var, gittik. Avusturya’dan geçerken Innsbru-
oranın temelini attık, 15 tane oda, tuvalet- ck’a uğradık, bizi konvoy halinde gezdirdi-
ler, restoran ve ön büro gibi yerler yaptık. ler. Üç gün kaldık nineler, dedeler katıldı
O yıllarda turist olarak Alman, İtalyan, bizi gezdirdiler. Onlar da bize on sene
Fransızlar geliyordu. Bir gün uyandık, geldiler. Kızım, oğlum İbrahim gitti, onlar-
sesler vardı, o bizim beton döktüğümüz la akraba gibi olduk, çokca Alman tanı-
yerde Fransızlar beş, on tane küçük, dıklarımız oldu. Sonradan tabii İngilizler
küçük çadırları kurmuşlar, içine girmişler piyasaya girdi, Almanlardan sonra İngi-
yatıyorlardı, her taraf çadır. Her ülkeden, lizlere ağırlık verildi. Almanlar daha çok
her çeşit turist geliyordu. Türklerden hafta kampinge gelirlerdi ama dağıldılar. İngi-
sonu tektük. Biz o odaları yaptığımızda lizin olduğu yere Almanlar gelmedi, biraz
hep Alman, İtalyan, Fransızlar geliyordu, milliyetçi. Türkler de okullar kapandıktan
Türk yoktu. 1966 yılında merdivenlerde sora geliyorlardı. Yurt dışında çalışan
oturup odaların boşaltılmasını beklediler. Türkler, okullar açılınca gelir çocuklarını,
Ali Yenilmez’in bir cipi vardı, onunla Bod- eşlerini alır götürürlerdi. Halen görüşürüz
rum’a inilirdi. 1970 yılında Avusturyalılar o insanlarla, çünkü bazılarının çocukları
geldi, Sami Kamping- Beach diye tabela bizim çocukların yaşlarındaydı.”
yazdılar.”
Çocukluğunda pıt pıt koşuşturmaya alış-
Sami Kamping - Beach’e yerli turistte kın, genç kızlığında hızlı çalışma hayatını
gelmeye başlar. Resmi dairelerde çalışanlar sürdüren, evlenip iyi bir eş ve ana olan Ayşe
başta olmak üzere, ünlülerin de uğrak yeri Akbaş alışkanlıklarından vazgeçmez tüm
olur. Sanat Güneşi Zeki Müren başı çeker. işleri sırtlamış götürür. Görevleri arasında
Zaman zaman Kaymakam’ın, Belediye çarşafların yıkanması, ütülenmesi ve yerleş-
Başkanı’nın, Emniyet Müdürü’nün gelmesi tirilmesi de var. Gerçi Fatma teyze yardımcı
ve ilginin artması Sami-Ayşe Akbaş çiftini ama otelinde işi bir türlü bitmez. Elektrikli
çok memnun eder. Çok çabuk ilişki kuran ev aletleri yok, herşey elle yapılıyor. Ça-

maşır, ütü biter bitmez doğru mutfağa. Tüm yapmayı istemiyorlar, alıştılar hazıra. Yal-
hızlı yaşamının arasında bir dönem eşiyle varıyorum, size şu kadar para vereceğim,
beraber siyasetin içinde de olur. yeter ki işin başında durun diye. Okuyor-
lar, kimisi devamlı kursa gidiyor. Aman
“Biz 10 odayla devam ettik ama, 1965- tek okusunlar, çünkü biz okumadık. Ben
1966 yıllarında blok ilave edip, alt kata iki dönem Rafet Gider’den İngilizce ders
15 oda daha yaptık, 4 tane de kendimi- aldım. Bir İngiliz kadından kurs aldım
ze. Misafirlere de veriyorduk ama kışın sırf İngilizceyi öğrenebilmek için. Derdimi
kendimiz kullanıyorduk. Ondan sonra her anlatacak kadar da Almanca biliyorum.
sene ilave 3 tane, 5 tane, kazancımızla tabi Bir ara İtalyanca da biliyordum, on, yirmi
birdenbire olmuyor. Sonra havuz tara- kelime fazla değil. Emekliyim de ama
fında 36 tane oda. İngilizler geldiler, bize emeklilik yapamıyorum. Sabah 09, gece
şu kadar oda yapın, biz de size şu kadar 11-12 oteldeyim.”
Pound verelim dediler. 1984-1985 yılları,
bize 50 bin Pound verdiler. Bizim İngi- Bodrum da turizmin çilekeş yılları geride
lizlerle yaptığımız anlaşmalara Almanlar kalırken Ayşe Akbaş’ın dediği gibi, eskinin
biraz bozuldular tabii. 30 odayı İngilizlere tadı da tuzu da yok olup biter. Zaten hayat
verdiysek, 10 -15 odayı da onlara verdik. dediğin de nedir ki, bir varmış, bir yok-
Ama sonrası Almanya, Belçika, Hollanda muş!.. Ama bunca çaba boşa gitmiş sayıl-
karıştı artık. Şu anda Sami Otel olarak 126 maz. Turizmde başarıyı yakalamış Akbaş
oda var. Bir de yolun öbür tarafında var ailesi üç evlattan, dokuz torunla dünyanın
ama onları saymıyoruz. Gümbet yarımada- en güzel armağanına sahip olur. Bodrum’un
nın neredeyse turizm merkezi haline geldi. çalışkan hanımlarından Ayşe Akbaş yılların
Son yıllarda yapılan, çok hızlı büyüyen yorgunluğunu torunlarını öpüp koklarken
oteller aldı başını gidiyor. Sen de üç yıldız unutuveriyor.
otel olarak arada bocalayıp kalıyorsun.
Maalesef eskinin tadı tuzu yok, son yıllar- “1964, ilk çocuğumuz İbrahim Akbaş dün-
da turizmin pek tadı yok. Otelde de tadilat yaya geldi. Onun iki oğlu, bir kızı var.
yapamadık. Kardeşlerimin otelleri bizden Kızımız Neşe Akbaş Malkoçoğlu’nun iki
iyi oldu ama onların da uyguladığı fiyat oğlu var. 1971 yılında da Derya Akbaş
bizden çok çok yüksek değil. 20-30 lira bir doğdu, onun da 4 kızı var.”
fark var. Bu işte istediğin gibi fiyat koya-
mıyorsun, öyle yaptılar. İki senedir her şey
dahil çalışıyoruz. Vallahi yeni nesilin bizim
gibi olmalarına imkân ve ihtimal yok, iş



Ayşe ÖZALIN

Ayşe Sevim, 24 Şubat 1946 da İstanköy’de yazışmaları öğrettiler, Yunanistan’da görev
dünyaya geldi. Annesi, babası, anneannesi, alırsak diye. Ama görev alamadık çoğu-
dedeleri kısacası sülalesi İstanköy’de doğ- muz. Ben,1970 yılında evlenip Bodrum’a
muş, orada ölmüş. İstanköy’de şimdilerde geldim, burada göreve başladım.”
teyzesi ve onun çocukları yaşıyor.
Bodrum’da yaşayan, İstanköylü komşu
“Ben Kos’tan 12 yaşında ayrıldım, o yüz- kızı Güler Birol, evlenmek isteyen Hüseyin
den hepsini hatırlayamıyorum. Annemin Özalın’a adalı Ayşe Sevim’den bahseder.
gençliğinde,1940 veya 1944’lü yıllarda Delikanlı önerilen teklife sıcak bakar ve Ay-
İtalyanlar oradalarmış. Hatta annem şe’ye iletilmek üzere bir fotoğrafını gönde-
ilkokulda İtalyanca okumuş, ikinci sınıfa rir. Ayşe de delikanlı Hüseyin’e fotoğrafını
kadar. İtalyanlar gidiyor, İngilizlere devre- yollar. Birbirlerini beğenen, tanışan gençler
diyorlar, İngilizler de Yunanlılara devredi- nişanlanır, sekiz ay sonra da düğünleri olur.
yor. Böylece daha sonra ada Yunanlılara
kalıyor. Orada kalan Osmanlı zamanından “Güler Birol’un annesi adadan annemle-
Türkler var, hala var, ama nüfus nedir rin komşusuydu. Gelip gidiyorlardı. Ben
bilemem, epeydir koptum oradan. Ben de Kos’tan buraya geldiğimde onlarda
İlkokula orada İstanköy de başladım. O kalıyordum, aile dostuyduk. Adadan gel-
zamanlar çok az kişiydik. Altıncı sınıfa ka- dim, tekneden indim, Güler’lere geldim. O
dar okunurdu. Beş ve altıcı sınıfta 20 kişi da Hüseyin Özalın ve annesiyle babasını
falan vardı. Ama öğrenci sayımız, toplam almış, yanıma geldi, orada gördü, orada
40-50 kadar idi. Orada annemin dayısı istedi, hemen ertesi gün nişan oldu. Nişanı
öğretmenimizdi. Tam kadrolu öğretmen- bu evde, burada yaptık. O zaman küçük,
lerimiz yoktu. Öğrenebildiğimiz kadarıyla eski Bodrum eviydi, sonradan burayı yıktık
Türkçe, çarpım tablosu, çarpma, toplama, yeniden yaptık. Annemin, babamın haberi
çıkartma, dört işlem bunları öğrendik. Ro- vardı ama onlar gelemediler, çünkü onla-
dos Konsolosluğu, Menderes iktidarı dö- rın pasaportları yoktu. Ben öğrenci olarak
neminde, Yunan uyruklu Türk çocuklarını gidip geldiğimden elimde pasaportum
yatılı okullara almak istedi. Ben Rodos vardı. İstanköy adasına giriş, çıkış yapa-
Konsolosluğunda sınava girdim, o sınavda biliyordum. Teyzemin kızı vardı, Nazilli de
başardık. Bolu Öğretmen Okulunda oku- evli, onlar eşlik ettiler bana, onlar anne-
mak için, Bolu’ya gittim, 6 yıllık okuldu. min, babamın yerine, yanımda durdular.
Bizi İstanbul Ortaköy’de topladılar. Yunan Onlarla beraber karar verdik, yani onlar-
uyruklu Türk çocuklarına orada Yunan dan istediler beni. Adaya dönünce, anne-
azınlık okullarındaki Yunan öğretmenler me babama nişanlandığımı söyleyince,

onla da çok mutlu oldular. Çünkü onlar da Okula, servisle gidip, geliyordum.
Bodrum’u istiyorlardı, daha uzağa gitme- Ortakent’te çalışan arkadaşlarımız da var-
mi istemiyorlardı. Buraya geliş, gidiş daha dı, servis alıyor, sabah gütürüyor, akşam
kolay diye tercih ediyorlardı. Nasipmiş, getiriyordu. Ortakent’te çalıştığım dönem-
oldu. Hüseyin bey de ilkokul öğretmeniydi, lerden tanıdığım bugün başarılı olmuş ço-
O, Çanakkale mezunuydu.” cuklar vardı. Örneğin şu an Ören Belediye
Başkanı olan, eşimle benim öğrencimizdi.
Okumuş adalı kızlar Türklerden biriyle Yahşi’den sonra Ortakent İlkokuluna gel-
evlenmek zorunda. Türkiye’ye göç ettikle- dim. Orada 5 sınıf vardı ama ikiye bölük-
rinde çalışma izni alamadıkları için bir işte tü. Bir kısmı sabahcı, bir kısmı öğlenciydi.
görev alamıyorlar. Ayşe Sevim ile Hüseyin Sabahcı öğretmenler ayrı, öğlenci öğret-
Özalın 1970 yılının Haziran ayında evle- menler ayrı geliyordu. Orada bir dönem
nir. Hüseyin Özalın da öğretmen. Ören’de beşe kadar okuttum, sonra birinci sınıfı
görevli. Evlenince Türk vatandaşlığına aldım ve oradan ayrıldım. Mesela okulun
geçen Ayşe Özalın, Muğla’nın Ören ilçe- yanında bugün bir eczane var, o eczacı
sinde eşimin yanında göreve başlar. Burada benim öğrencimdi, adı Serdar. Onun ağa-
6 yıl kalır, sonra Bodrum yarımadasında beysi vardı, biraz konuşması özürlüydü,
Yahşi’ye, ordan Ortakent İlkokuluna atanır. o girerdi sınıfıma. Özgür vardı, Mustafa
Eşi Hüseyin Özalın ise bir kış daha Ören’de vardı, çok vardı. Ama onlar şu anda neler
kaldıktan sonra Bodrum Cumhuriyet İlko- yapıyorlar, hepsini bilemiyorum. Emekli
kulu’nda öğretmenliğe başlar. olmadım ben, istifa ettim. Sağlık sorunum
vardı ayrıldım. Eşim Hüseyin bey de o ara
“Yahşi de öğretmenlik yaptığım dönemde ayrıldı öğretmenlikten.”
tek sınıf vardı. Ama beş sınıf bir aradaydı.
Tek öğretmendim. Yıl 1976 -1977 öğrenci Ayşe Özalın öğretmenlik mesleğini sür-
sayısı çok azdı. Şimdi tam hatırlayama- dürürken eşi Bodrum Ekspres adıyla bir
yacağım ama, birinci sınıfta 2 kişi, üçün- matbaa açar. Çalışma hayatına doyamayan
cu sınıfta 5 kişi, böyle. Bizim okulumuz Ayşe-Hüseyin Özalın bir de yerel gazete
bugünkü özürlüler okulunun yanındaydı. çıkarırlar. Ayşe hanımın ilk yıllar Yazı İşleri
Yahşi köylüleri kendi çapında hayvancılık Müdürlüğünü yaptığı Bodrum Ekspres ga-
yapıyorlardı. Öyle çok değilse de sütünü, zetesi halen faaliyetini sürdürüyor.
yoğurdunu, peyniri yapıp satıyorlardı. Bodrum Belediye Meclis üyesi olan oğlu
Ekiyorlar, dikiyorlardı. Geniş anlamda bir Mehmet Özalın matbaanın işletmesini baba
ziraat yoktu. Daha çok küçük çapta işler Hüseyin Özalın’dan devralır.
yapıyorlardı, nüfus kalabalık değildi.

“Matbaa 1980 yılında açıldı. Ben de o sı- Başkanı olan Mehmet Dinçberk beyin
ralar öğretmenliğe devam ediyordum ama, ağabeysinin kızıydı. Hazırlandık, çiçeğimi-
akşamları elim boş kaldıkça gidiyor, yar- zi, çikolatamızı aldık elimize, gittik iste-
dım ediyordum. Orada çalışanlara yemek meye. Kızı istemeye gittik, ama kızı daha
götürüyordum. Bu şekilde, fazla yoğun bilmiyorum, hatta bana, nasıl gidiyorsun
olarak çalışamıyordum. Çünki o zaman görmeden, diyorlardı. Kız beğenmiş, oğ-
daha öğretmenliğe devam ediyordum. Mat- lum da beğenmiş, anlaşmışlar mı, anlaş-
baa açıldıktan birkaç yıl sonra Bodrum mışlar, o zaman hadi gidiyoruz. Gittik,
Ekspres gazetesini çıkartmaya başladık. oldu nasipmiş, bir yıl nişanlı kaldılar, o bir
Bildiğim kadarıyla bir de Melengeç isimli yılın sonunda da düğünleri oldu. Bodrum
bir gazete çıkıyordu. Eşim öğretmenliği adetlerine göre, ağırlıklar gidiyor, ağırlılar
bırakınca, çok enerjik, hareketli bir insan- geliyor, develer gidiyor, geliyor. İsteme-
dı; ben öğretmenliği bıraktımsa halkımın de de ilk gidişte verilmiyor, ikinci bir kez
içine bununla girerim dedi ve matbaayı daha gidiliyor, biraz meşekkatlı, karışık bu
açtı. Başarmaya çalıştık, başara bildiğimiz işler. Zor oluyor, hemen kızın istemesiyle,
kadar. Ben aynı zamanda öğretmenliği de oğlanın istemesiyle oluvermiyor. Oldu, bir
devam ettirdiğim için matbaaya ve ga- sene nişanlı kaldılar, düğünleri oldu, na-
zeteye fazla yardımcı olamıyordum. Çok sipmiş, Allah, inşallah sonuna kadar böyle
sıkıştıkları zaman yardım ediyordum.” götürürler, mutlular. Düğünü Aska otelde
yaptık. Babaları çocukların başını yerdi;
Ayşe Özalın’ın iki oğlundan biri olan hadi hadi diye. Mehmet de evlendikten
Mustafa mimar. Mehmet ise sanat tarihi ve sonra gitti askere. Mehmet gece hayatını
arkeoloji mezunu olmasına karşın babasının sever, oralarda dolanırdı, orada tanımış.
kurduğu matbaayı yönetiyor. Ayşe Özalın’ın Mustafa liseden sonra Bilkent’e gitti, bir
oğulları Mehmet’ten iki kız, Mustafa’dan sene kadar fakat başaramadı. Bilkent ağır
iki kız olmak üzere dört torunu var. Mehmet geldi. Daha sonra yatay geçiş yaptı, Kıb-
de, Mustafa da hayat arkadaşlarını kendileri rıs’a gitti. Orada eşini tanımış. Eşi Adapa-
seçmiş, herkes çok mutlu. zarlı, oradan Kıbrıs’a geçiş yapmışlar ve
orada bitirdiler okulu.”
“Oğlum Mehmet, kendi aralarında anlaş-
mışlar, ama bize açık vermediler. Ondan Oturduğu mahalledeki komşuluk ilişkile-
sonra yavaş, yavaş uzadı araları. Öyle rini anlata anlata bitiremiyor Ayşe Özalın.
olunca haberler yayıldı, öğrendik, bize Hayatından çok memnun olan Ayşe Özalın
açıldı ve gidip istememiz gerekti, zaten birçoğu akraba olan komşuları ile yıllardır
aileyi tanıyorduk, Turgutreisli. Belediye aynı mahallede yaşamakta. Bu sıralar Ayşe

Özalın emekliliğinin tadını çıkardığını
söylese de zaman zaman evde oturmaktan
sıkıldığını gizlemiyor.

“Çocuklarım var, torunlarım var onlarla
ilgileniyorum. Babaanne, babaanne diye
koşup geliyorlar, bu böyle mi, bu böyle
mi? Mustafa’nın evindeydim, torun yeni
öğreniyor yazmayı, çizmeyi, onlarla oya-
lanıyorum. Ben ilk kez 1957 de Bodrum’a
geldim. Ağaçları bile farklı. Palmiye ağaç-
ları bile küçücüktü. Evleri Bodrum tipli,
toprak damlı, önleri asmalı, sayılı güzel
evler vardı. Şimdi görüyorsunuz işte, taş
yığını. Gençler Bodrum’a sahip çıksınlar,
onların bizden daha çok akılları var değil
mi? Menfaat dünyası, insanlar menfaat
için her heyi yapıyorlar, her şeyi de bitiri-
yorlar.”



Ayşe Yazgan BATIGÜN

Ayşe Yazgan Batıgün iyi bir ses sanatçısı, Ayşe Yazgan Batıgün’ün bir yaş küçük kız
yönetici ve öğretmen. Ayşe Batıgün’ün ba- kardeşi, on yaş küçük erkek kardeşi var.
şarılarla dolu yaşamında bir de Türkiye’ye Ayşe ilkokul ikinci sınıfı okurken babasının
mal olmuş kişilerle olan bağları bulunuyor. İskenderun’a tayini çıkar, o gitmek istemez.
Meşhur Çökertme Türküsündeki İbram Aile şaşkına döner ama çare bulunur.
çavuşun torunu. Dürüst gümrükçü Mehmet
Suphi Yazgan’ın kızı. İlk eşi Türk sanat “Sizle bir sırrımı paylaşayım, dedem,
müziğine altın harflerle adını yazdırmış babam herkes CHP’li. Babamın kuzeni
ünlü besteci Avni Anıl. İspanya’da master Zeyyat Mandalinci ise Demokrat Parti’den
yapmış, ünü yurtdışında da tescillenmiş milletvekili seçilir. Zeyyat Mandalinci,
oğlu Ezgi Anıl. İkinci eşi sanatçılar arasın- babama gel seni bu partiye alalım, der
da ünü dillerden düşmeyen Nejat Batıgün. ama teklif kabul edilmeyince babamın
Ayşe Yazgan Batugün’ün kardeşi Turgutreis tayinini İskenderun’a çıkarttırır. Dire-
eski Belediye Başkanlarından Ali Server nen babam tayinini, İskenderun yerine
Yazgan. Afyon’a çevirtir. Aralarında böylesi bir
rekabet olmasına rağmen babam ve kuzeni
“Ben 6 kasım 1944 yılında Bodrum’da Zeyyat Mandalinci, her zaman birbirlerini
doğdum. Babam maliyeci, annem ev hanı- çok severdi. Bu mesele için asla birbirle-
mıydı. Annemin annesi Limni adasından rine kırılmazlardı. Herhalde Zeyyat Man-
gelmiş. Annemin babası İbrahim Erol, dalinci’nin bu yaptığı bir yerde babama
Manisa’dan gelmiş, Gümrük İdare memu- iyilik oldu. O zamanlar Bodrum küçücük
ru. Antalya, Çeşme ve sonra Gümüşlük’te bir yer, hiç bir şey yok. Burada yaşayan sa-
gümrük memuru olarak çalışmış. Meşhur dece Bodrumlular. Ama çok temiz bir yer,
Çökertme türküsü içinde geçen ...arkada- hiç hırsızlık olayına rastlanmaz, evlerin
şım İbram çavuş Allah’ıma emanet... işte kapıları açık yatılır, çünkü evlerin kapıları
benim dedemdir, kolcularla beraber Halil’i kilit görmez. Afyona gittik, babam orada
yakalayan. Bir zamanlar TRT’den gelip Maliye Müfettişliği yaptı. Bütün kazaları-
dedem ile roportaj bile yapmışlardı. Dedem nı kontrole giderdi. Son derece dürüst bir
çok balık yediği için olsa gerek 95 yaşın- insandı ve cemiyete müthiş saygısı olan bir
da, aklı pırıl, pırıl olarak vefat etti. Yaşam adamdı. Çok şükür bizleri çok iyi yetiştirdi.
şekli çok rahat, dışa dönüktü. Bir bardak Çok edepli, çok dürüsttü ve ben babamın
su içince kahkahalar atan, Allah’ım çok birçok arkadaşını tanıdım, yalnız babam
şükür, diyen biriydi. Böylesi bir yaşamı on- değil, bütün arkadaşları çok dürüst insan-
lara bağlıyorum. 95 yıllık böylesi bir ömür lardı. Yaz aylarında ilçelere gittiğinde bizi
herkese nasip olmuyor herhalde.” de götürürdü. Bolvadin’de peynir tüccar-

larının bir vergi açığını yakalıyor. Babama çalınır ve dinlenirdi. Radyonun sesi hep
o günkü parayla çok büyük bir para- rüş- açık olduğundan evimizde müzik sesi hiç
vet teklif ediyorlar. Babamın böyle bir eksik olmazdı.”
rüşveti kabul etmesi mümkün mü? Hemen
Ankara’ya, Bakanlığa durumu bildiri- Aile bireylerinin müziğe olan ilgisi soya-
yor. Bakanlıktan babama gönderilen bir ğacında da kayıtlı. Turgutreis’te babasının
takdirname, o kadar. Hâlbuki bir ikramiye dayısı Karabağlar’da kule tabir edilen taş
falan olamaz mıydı? Hep düşünmüşüm- bir evde oturur. Halası şarkı söyler, diğer
dür, takdirname ile bir küçük de olsa ödül hala eline udunu alınca, dayı kızları da şarkı
verilebilirdi.” söyleyip oynar. Müzik tüm ailenin olmazsa
olmazı. Ayşe Yazgan bu ortamda büyüdü-
Babası Mehmet Suphi Yazgan’ın tayini ğü için müziğe olan ilgisi iyiden iyiye aşka
nedeniyle Bodrum Turgutreis’te başla- dönüşür. Uşak Lisesi’nde öğretmeninin keş-
dığı ilkokula Ayfon da devam eden Ayşe fettiği güzel sesiyle Behçet Kemal Çağlar’ı
Yazgan’ın çocukluk dönemi çok hareketli bile koltuğundan zıplatan Ayşe Yazgan’ın
ve unutulmaz anılarla geçer. Evlerinde her şeye rağmen en büyük hayali doktor
ki müzik sesiyle yoğrulur bedeni. Babası olmak.
Gelir Müdürü olarak Uşak’a gidince, Ayşe
Yazgan Ortaokul ve Lise yıllarını Uşak’ta “Uşak lisesinde okurken müzik hocamız
tamamlar. fevkalade iyi bir öğretmendi. Beni müzik
kolu başkanı yaptı. Beni o kadar iyi çalış-
“Turgutreis ilkokolunda sınıflar kalabalık- tırıyor ki müziğin dışında opera ve tiyat-
tı, kırk kişi civarındaydı. Zeki bey öğretme- roda gelişmemi sağladı. O zamanlar Türk
nimizdi, Bodrum’da halen eczanesi olan Sanat Müziği okullarda yasaktı. Molyer’in
Yücel Ziylan benim sınıf arkadaşımdı. Cimri’sini oynamıştım. Bana dedi ki; Ayşe
Güzel bir aile ortamında, mutlu bir çocuk- eğer çalışmalarını sürdürür, bu konudaki
luk dönemi geçirdim, sevgi ile yaşadım. yeteneğini geliştirirsen, Türkiye çapın-
Bilinçli olarak müziğe merakım ilkokul da bir sanatçı olacaksın. Behçet Kemal
üçüncü sınıfta başladı. Radyonun başın- Çağlar, Uşak’a gelmişti. Bir akşam proto-
dan ayrılmazdım. Bir defter, bir kalem kole sunulacak konser için salonun en ön
radyo dinler, çalan şarkıları o defterime sırasında vali ve eşi, Behçet Kemal Çağlar,
yazar ve de o şarkıları söylerdim. Sene annem ile babam yan yana oturuyorlar.
sonlarında öğretmenlerinin teşviki ile şar- Behçet bey o kadar yorgun olmalı ki za-
kı söylerdim. Babamın ve annemin sesi de man zaman uyukluyor. Sıra bana geldiğin-
çok güzeldi. Evde hep Türk Sanat Müziği de şarkı söylemeye başlar başlamaz Behçet

Kemal Çağlar’ın irkildiğini hissettim. Beni Çünkü Uşak’ta çok popüler olur, çok sevilir.
dikkatle dinledikten sonra çok beğendiğini Ayşe Yazgan yolda yürürken arkasından
ifade etmiş. Ertesi gün vilayette yapılan delikanlılar, ıslıkla Lili Marleen şarkısını
toplantıda da dile getirip, o çocuğu çok çalınca yüreği bir hoş atar.
beğendim, yazık olmasın, bana verilsin
onu batı konservatuarına yerleştireyim. “Uşak’ta liseyi bitirdim, yıl 1962. Kız kar-
Lise müdürü müzik dersindeyiz içeri girdi deşim de lise üçe geçti. Babacığım da artık
ve dediki; böyle bir şey oldu. Ben çok ter- İzmir’i isteyelim de, iki kızımı da orada
biyeli bir çocuktum, ama çok sevimliydim, daha rahat okutabileyim diyor. İzmir
yanaklarım kızarırdı. Hele birisi beni böyle Defterdarlığına Vergi Dairesi Müdürü
met etti miydi, kıpkırmızı olan bir çocu- olarak atandı. Ben de 9 Eylül Üniversitesi
ğum. Müdür böyle söyleyince çok sevindim İktisat Fakültesini kazandım. Kız kardeşim
ama, yok ben doktor olacağım, dedim. O de İzmir Kız Lisesinde okumaya başladı.
zamanki fikrim doktorluktu. Bir düşünün O süper çalışkan bir insandı. Liseyi bi-
yıl 1961, babam; yok kızımı vermeyeceğim, tirince, Biyoloji öğretmeninin etkisinde
dedi. Hayatımda çok güzel etkili olmuş bir kalarak Fen Fakültesi Biyoloji bölümünde
anımdır.” okumaya başladı. O tarihlerde üniversite-
lerde devam mecburiyeti yoktu. Biz de iki
Ayşe Yazgan Uşak’ta liseyi bitirdiğinde kardeş genç kızlık döneminde daha güzel
meşhur olur. Lili Marleen şarkısını öğrenir giyinmek, daha iyi şartlarda yaşamak
ve söyler. Ressamın Hayali adlı oyunda istiyorduk. Bu nedenle İzmir defterdarına
rol alır. İtalyan güzelini oynar ve İtalyanca bir arkadaşımla gidip; Kemal bey amca
şarkılar söyler. Oyunda ressam, bir güzelin bizi işe al diye ricada bulunduk. O da bizi
resmini yapacak ama bir türlü beğenemez. işe aldı. Allah rahmet eylesin. Üç buçuk
Oyunun sonunda bir Türk kızı ile efe içeri sene İzmir Defrterdarlığında çalışmışlı-
girer ve Hey Gidinin Efesi, şarkısı çalmaya ğım vardır. Çok çalışkan bir insandım.
başlar. Kimseleri beğenemeyen ressam Türk Öğleye kadar çalışıp, öğleden sonra okula
kızını görünce tamam buldum der ve oyun gidip, bütün notları alıp, akşamları da geç
biter. Ayşe Yazgan, o günü anlatırken tüy- vakitlere kadar ders çalışıp, ondan sonra
leri diken, diken oldu. Nafize Sarıoğlanoğlu da imtihanlara girdiğimde çok iyi notlar
edebiyat hocası. Ayşe Yazgan da müzik, alıyordum.”
edebiyat ve şiiri seviyor. Hepsi bir arada
olunca lise hayatı çok renkli geçer. Hatta Üniversite de başarılı, aklı doktor olmakta
ömrünün en güzel günleri nerede geçti diye ama yıl 1966 TRT’den bir duyuru yapılır.
sorunca hiç tereddüt etmeden Uşak der. Yetiştirilmek üzere, sanatçı alınacak, aday-

ların İzmir Radyosuna müracaatları diye. yolun açık olsun. Ben oradan öğle mutlu
Serde müzik aşkı da var ya anonsu duyan ayrıldım ki bu sözlerle sanki kazandım.
Ayşe Yazgan’ın içi kıpır, kıpır olur. Aslın- İmtihan günü geldi çattı. Fuarın içi aday
da Üniversite’nin korosunda ve tek bayan kaynıyor. Kiminin elinde sazı, kimi he-
solist. Rahmetli olan Sait Yaşar ile solist yecandan titriyor. Onları görünce hem
olarak sahneye çıkar. kazanmak istiyorum hem de korkuyorum
açıkçası. İçim daraldı, elim ayağım tit-
“TRT’nin sınavına girmem lazım ama ba- remeye başlardı, Yanımdakilere, sınava
bam karşı çıkıyor, olmaz diyor. Niye olmaz, girmeyeceğim, sesim gitti, yapamayacağım
Bodrum Turgutreis küçük bir yer, herkes derken, bir el beni imtihan salonuna çekti,
birbiriyle akraba ve Yazgan’ın kızı şarkıcı döndüm baktım, İmtihan heyetinin karşı-
olmuş derler. Ben bu imtihanlara mutlaka sındayım. Bu arada beni arkamdan tutup
girmeliyim derken, bir taraftan babam, bir içeri çeken, Müzehher Güyer’miş. O anda
taraftan da annem; eyvah bu kız şarkıcı kaderimi çizdi. Müzehher hanım bana, ne
olursa okulunu da bırakır, diyerek kar- güzel kızmışsın, bir de imtihana girme-
şı çıkıyor. Ben kadere inanan biriyim. yip gidecektin, gel bakayım şarkını oku,
Babamın önüne o kadar güzel insanlar diyerek rahatlattı. Beni de Ayhan Sökmen
çıktılar ki, birisi Ayhan Sökmen, diğeri de hazırlamıştı, Neveser Kökdeş’in, ‘sevdikçe
İzmir Defterdarı Kemal Erhan. Dediler seni ömrüm artar ey yar, aşkındın bana
ki, mükemmel bir kıza sahipsin, ordunun yadigâr güzelim ey yar, hayal olmasa ah
içine girse onuruyla çıkar. Babam da kı- bu mesut günler, solmasa kalpteki çiçek-
zımdan asla şüphe etmem, lakin etraf! Bu ler’ güzel bir şarkı, onu seslendirdim. Ne
konuşmalar sırasında ben de durmadan güzel, peki başka da biliyor musun, dedi
ağlıyorum, Ne olur bizi kırma babacığım. Müzehher hanım, Yusuf Nalkesen’in,
Bu konuşmalara dayanamayan babam, ‘söyle nazlı bu kaş çatış...’ bir kuble yeter,
sonunda ikna oldu. Babam hiç çocuklarını dedi. Bir de kaçacaktın ha, senin tertemiz,
kıramazdı. Babamdan izin çıkınca fuarda- radyoya uyan bir sesin var. Burada yeti-
ki radyo evine gidip kaydımı yaptıracağım. şince çok güzel bir sesin olacak, dedi. Ben
Nihat Uytun, matematik öğretmeniymiş, şarkıları okurken, tam köşede bir beye-
o yıllarda İzmir Radyosu Müdürlüğü- fendi, beyaz yuvarlak yüzlü, saçları hafif
nü yapıyor. Benim müracaat formuma dökülmüş. Gözüm ona bir takıldı, kimseye
bakınca; evladım üniversite öğrencisisin, bakamıyorum. Otomatiğe takılmış gibi,
ben de radyolarda reform yapmak istiyo- hep ona söylüyormuş gibi hissettim şarkı-
rum, hep böyle üniversiteli gençler gelsin ları. Sonradan öğrendim, Ali Can’mış o
istiyorum, dedi. Hadi bakalım kolay gelsin, da. Hepsi rahmetli oldular.”

İmtihan sonuçları asılır, 75 kişi kazanır. 75 sınavlara katıldığı için beyi tanıyormuş ve
kişi iki gruba ayrılacak ve bir sınava daha hocam arkadaş sınavı kazandı, değil mi?
girecek. Bir grup Sanat Müziği, ikinci grup dedi. Rahmetli, Ali Rıza Avni’ymiş çıkan
Halk müziği. Sınav günü adaylar stüdyoya bey, gözlerini kapatarak, kazandı anlamın-
alınır. Jüri üyeleri oturur. Adaylar ayrı, ayrı da gülerek ayrıldı oradan. Sinyaller güzel
teste tabi tutulur. Kimi kulağının özelliği- geliyor da kazandım mı, kazanmadım mı,
ne, kimi sesine göre değerlendirilir. Ayşe esas sıkıntı orada başlıyor. Sınav esnasın-
Yazgan da bu heyecanı mikrofon karşısında da kayıt yapılan bantlar Ankara’ya gönde-
dakika, dakika yaşar. Bir yıl boyunca aynı rilmiş, orada galiba sumen altı yapmışlar,
heyecanla Ankara’dan gelecek sınav sonu- kursiyerler de burada sınav sonuçlarını
cunu beklemekten yorulur. Üniversite biter, beklerken, aradan bir yıl geçer, ses yok.
öğretmenlik için bakanlığa yaptığı başvuru Sık sık İzmir radyosuna gidip sınav so-
kabul görür. Doktor olma arzusu gerçekleş- nuçları belli oldu mu diye soruyorum,
mez ama, öğretmen olmak için önünde hiç alınan cevap; Ankara’dan yanıt gelmediği
engel kalmaz. Isparta Yenice Ticaret Lise- için biz de size sonuçları söyleyemiyoruz,
si’ne gitme hazırlığı içindeyken, TRT’den oluyor. Çok sancılı bir yaz geçti, bu arada
kazandınız yazısı gelir. Havalara uçar ve hiç üniversiteyi de bitirdim. Öğretmenliği
tereddüt etmeden başvurusunu yapar. Ayşe de çok seviyorum, öğretmen olmak için
Yazgan hem İzmir Defterdarlığında, hem de bakanlığa müracaatımı yaptım. Bir süre
TRT İzmir Radyosunda çalışmaya başlar. sonra bakanlıktan yazı geldi; Isparta,
Üniversite mezunlarına ders verme imkânı Yenice Ticaret Lisesine, ticari aritmetik
tanınınca beş kuruş almadan İzmir Gürçeş- ve matematik dersleri vermeniz düşünü-
me Ortaokulu’nda öğretmen olma zevkine lüyor, gerekli evrakları hazırlayıp, 15 gün
erişir. içinde tamamlayıp, gönderin, yazıyor. 3
gün sonra TRT çağırdı, kazandınız, buyu-
“Çok büyük bir heyecan bütün benliğimi run diyor, inanılır gibi değil. Bende nasıl
etkisi altına aldı, ama sesim etkilenmedi. bir sevinç, tabii öbür yazıyı iptal ettim.
Hani bazı kişilerde sesi titrer, sesi kayar, TRT’de kurslarımız başladı. Bu arada ben
detone olur, o bende yoktu, Allahtan gelen Defterdarlıkta çalışıyorum. TRT’de saat
bir avantaj, şarkıyı bitirdim dışarı çıktım. beş buçuktan dokuza kadar derslerimiz
Bir arkadaş var, Sevil Başaran. O ikinci oluyordu. Bu dersler üç buçuk sene falan
defa sınava gelmiş, beni dinlemiş, kapı sürdü. Her üç ayda bir sınava girdik. Yani
aralığından. Aman, öyle güzel okudun, sanatçı olmak o kadar kolay bir iş değil.
mutlaka kazandın, dedi. O sırada stüd- Şunu da söyleyeyim 1966 dönemi Türkiye
yodan bir bey çıktı, Sevil Başaran önceki Radyolarında en iyi sanatçı yetiştirilen

dönemidir. Ben de o insanlar arasında oradan Karşıyaka Erkek Lisesi, sonra da
yer aldığım için çok mutluyum. Kadroya Karşıyaka Ortaokulu.”
geçtim yıl 1969. İzmir Defterdarlığından,
TRT İzmir radyosuna geçmiş oldum. Genç, güzel, yetenekli öğretmen Ayşe
Radyoların en güzel zamanlarıydı. İşimizi Yazgan gönlünü ünlü bestekar Avni Anıl’a
çok güzel ve istekle yaptık. Bana hep so- kaptırır. İlk evliliğini besteci Avni Anıl ile
rarlardı; bir daha dünyaya gelseniz hangi yapar. Mutlu evliliğinden bir oğlu dünyaya
mesleği seçerdiniz? Benim verdiğim cevap gelir. Ezgi Anıl, babası ünlü bestekar Avni
şudur; gene TRT’yi seçerdim, gene öğret- bey ve beş parmağında beş marifeti olan
menliği seçerdim. Çünkü ben on yedi sene annesi Ayşe hanım gibi müziğe kendini kap-
de öğretmenlik yaptım. Kadrom TRT’de tırır. Ama o ünlü Flamenko sanatçısı olur.
o tamam, ama içim kaynıyor, çocukları
seviyorum. Nasıl yapacağım? Üniversite “Avni Anıl ile evlilik devam edemedi. Ona
mezunlarına sekiz saat ders verebilirsiniz, saygım her zaman sonsuz oldu, fevkalade
hakkı var. Hemen müracaatımı yapıp o bir insan, fevkalade bir müzisyendi. Çok
izni aldım. İlk öğretmenlik yaptığım okul güzel eserler bıraktı. Oğlumuz Ezgi de
İzmir’de Gürçeşme Ortaokuludur. Haya- okulunu bitirip, İspanya da master yaptı.
tım hep hiç yoruldum kelimesini bilme- Bugün Flamenko sanatçısıdır, bir virtüöz
den geçti. Karşıyaka’dan altı vapuru ile oldu. İzmir Karşıyaka Ortaokulu’nda
Konak’a iniyorum, Konak’tan Gürçeşme Ezgi okuyor. Ben onun sınıfına öğretmen
otobüsüne biniyor okula gidiyorum. Okul- olarak gittim, O da sınıf mümessili. Çok
da derslerimi veriyorum. Ben haftada iki heyecanlanmış, hatta en arkaya gidip
gün gidecekken, her gün gidiyorum. On oturmuş, sınıftaki öğrencileri izliyor,
yedi sene okullarda öğretmenlik yaptım. öğrenciler öğretmeni nasıl karşılayacaklar
Hiçbir şekilde ücret almadım. Dedim ki; diye çok merak etmiş. Ben çok sıcakkan-
ihtiyacı olan bir çocuğa ayakkabı alınsın, lı birisiyim, çok samimi bir insanım ve
çanta alınsın, kitabı, defteri alınsın. Be- onlara sevgiyle gitmişim. Onlara şarkılar
nim alacağım ücret bir ihtiyaç sahibine öğretiyorum, müziği öğretiyorum, tabii ki
gitsin. O şekilde çalışabildiğin için mut- çocuklar da beni çok sevdi. Bir gün sınıfta
luluk duyarım. İnsanız bizimde hatala- sırayla öğrencilerin defterlerini imzalıyo-
rımız olmuş olabilir ama isteyerek büyük rum, sıra Ezgiye geldi. Annelik işte, yavaş-
bir hata yaptığımı hatırlamıyorum. Hep ça kulağına, bugün ne yedin, anneannen
bir şeyler vermek istemişimdir. Gürçeşme ne pişirmiş diye sordum. Ezgi; Burası okul
Ortaokulundan sonra, Valide Baha Pars öğretmenim, dedi. Bu kadar saygılı bir
Ortaokulu, oradan 9 Eylül Ortaokuluna, öğrenciydi. Zil çaldı, teneffüsdeyiz, baktım

Ezgi arkadaşlarıyla hoplaya zıplaya oynu- ya. Kültürel alanda neler yapabiliriz, bana
yor. Koşa koşa yanıma geldi; anne para bu konuda nasıl yardımcı olabilirsiniz
verir misin, kantinden bir şey alacağım diye. Nejat bey de, ben eşim Ayşe hanıma
demez mi, çocuk işte.” her zaman yardımcı olurum, dedi. Beledi-
ye başkanının teklifini üç nedenden kabul
Ayşe Yazgan ikinci evliliğini İzmir Radyo- ettim; Turgutreisli olduğum için. Musikişi-
su Türk Sanat Müziği Müdürü, tonmayster nas sanatçı olduğum için.
Nejat Batıgün ile yapar. Bütün sanatçıların Hiçbir ücret almamak kaydıyla.
peşinden koştuğu Nejat bey, İzmir Radyo- Eşim Nejat Batıgün, Türk Sanat Müziği
suna geldiği ilk günlerde Ayşe hanımı görür Müdürü olduğu için İzmir’de kurulacak
ve çok beğenir. Evlenmeyi aklına koyar. birçok korodan teklif gelince ilk önce ona,
Ama bir türlü duygularını dile getiremez. ‘Ayşe hanım bizim koroyu çalıştırır mı,’
Sanatçılar bant kayıtlarının Nejat Batıgün diye sorarlarmış. Ama ben gelen teklifleri
tarafından yapılmasını ister. Teknoloji bu kabul etmedim. Turgutreisli olmam, kar-
günkü kadar gelişmiş değilken, işini öyle- deşimin belediye başkanı olması, dediko-
sine ustalıkla ve farklı yapar ki sanatçılar dulara meyden vermemek için buradaki
kendi seslerini bile tanıyamaz. Sanatçıların teklifi, hiçbir ücret almamak kaydıyla
büyük ilgi odağı Nejat Batıgün’ün gözü kabul ettim. 1999 Haziranın da koroyu
Ayşe hanımdan başkasını görmez. Nejat be- kurduk. İzmir- Turgutreis arası gidiş geliş
yin de ilk evliliğinden bir oğlu var. Annesi ulaşım ücretlerini dahi kendi paramızla
olur verince Nejat Batıgün, büyük aşkı Ayşe karşıladık. Dedim ya çok dürüst bir baba-
Yazgan ile 1994 yılında evlenir. nın evlatları olarak hakikaten üç kardeş
de çok dürüstüz. Bir mühendis arkadaş
“Nejat Batıgün çok iyi bir insan, kibar, bir hesap yaptı, bu iş için Nejat bey ve ben
saygılı ve müziği çok iyi bilen biri. Hem yüz milyarın üstünde para harcamışız. Bu
Halk müziğini hem de Türk Sanat müzi- işim maddi tarafı. Bir de manevi yönü var.
ğini çok iyi bilen, konservatuarda 14 yıl O sıralar İzmir radyosunda canlı yayın
öğretim görevi yapmış kıymetli biri. Erkek yönetiyorum. Saat altıda çalışmayı bitiri-
kardeşim İnşaat Mühendisi Ali Server yor, arkadaşlar lütfen notaları siz toplayın,
Yazgan Turgutreis Belediye Başkanlığına diyerek radyodan çıkıyorum, eşim Nejat
getirildi, seçimleri kazandı. Seçimlerin beyle beraber altı buçuk otobüsüne yeti-
üstünden 2 ay geçmişti, buradaki bütün şirsem dünyanın en mutlu insanıyım. Bu
sanatçılarla bir toplantı yaptı. Yıldız Ken- gidiş, gelişler 1999’dan 2007 ye kadar sür-
ter, Halit Kıvanç olmak üzere bu havalide dü. Çok meşakkatli bir süreç geçirmemize
yaşayan 30 kadar sanatçı katıldı toplantı- rağmen biz bu işi isteyerek yaptık, eşim bu

konuda bana çok büyük destek oldu, helal Nejat Batıgün’ün farklı hobileri var. İnsan-
olsun diyorum, helal olsun. ları şaşırtmasını seviyor. Ayşe hanım bu
Koromuzu oluşturan insanlar hep kaliteli, duruma alışmış ama her seferinde yine de
güzel insanlar, vefa bilir. Diyorlar ki, pozi- şaşırıp kalıyor.
tif enerji veriyorsun, birçok şey öğrettiniz.
Biz kocaman insanlarız ama sizin insan- “Benim radyo programım için İzmir’e
lara bakışınız, sizin karşınızdakinin psiko- gitmem gerekiyor ama Nejat bey gelmedi.
lojik durumunu göz önüne alarak hareket Turgutreis’te kaldı. Döndüğümde Ayşeci-
etmeniz, bize çok şey öğretti. Ben böyle ğim gel yukarı terasa çıkalım dedi. Yoldan
bir insanım, gerçekten pozitif biriyim ama gelmişim, sıcaktan bunalmışım, akşam
ben verdiğimi de korodan olduğu gibi geri serinlikte çıkarız desem de Nejat bey de bir
alıyorum.” telaş, bir ısrar yok, yok gel şimdi çok güzel
diye tutturdu. Yukarı çıktık, baktım ki bir
Çalışmalar aralıksız sürerken zaman, zaman sürü nota. Nejat bey Çökertme Türküsü-
konserler oluyor. Konserlerin hepsi de nün notasını yazmış evin teras duvarları-
dolup taşıyor. Çalışan insanlar için müzik na.”
terapi. Ayşe Yazgan Batıgün ile eşi Nejat
Batıgün derdi, tasası olan insanların kafa- Yaşamında, dürüstlüğü, sevgiyi, saygıyı,
larını boşalmalarında ve rahatlamalarında hoşgörüyü, çalışmayı, yardımseverliği
müziğin en etkin aracı olduğunu biliyor. kendine düstur edinmiş, öğretmen, sanatçı
Bodrumlu bir hanımefendi Ayşe Yazgan
“Bir öğrenci, gelip elime sarıldı, elinde bir Batıgün.
demet çiçek, iki gözü iki çeşme ağlıyor.
Ne oldu kızım, niye ağlıyorsun, diye sor- “Gençler çok çalışsınlar. Çalışmadan
dum. Meğer babasını kaybetmiş genç kız, hiçbir şey elde edilemez. Müteşebbis ola-
çok zor durumda yaşarken koro çalışma- caklar. Müziği sevenler müziğin tarihini
ları başlar, o da koroya girer. Bu arada öğrenecekler. Magazinci olmasınlar lüt-
doktora da gidiyormuş, doktor kızdaki bu fen, artık bıktık bu magazinlerden. Gerçek
değişikliği fark eder, kız da anlatır, müzik sanatçılar olsunlar diyorum ama gerçek
koro çalışmalarına katıldığını. Doktor sanatçıların kıymeti bilinmeyen yıllarda-
yazdığı reçeteyi yırtar, verdiği ilaçları yız. İnşallah her şey eskiye döner sanatın
çöpe atar ve işte senin ilacın orada. Bütün gerçek değeri ortaya çıkar. Çalışmalarında
bunlar güzel şeyler, demek ki insanlara bir yılmamaların tavsiye ediyorum.”
şeyler verebilmişiz.”



Belkıs Öztin KOPARANOĞLU

Belkıs Öztin Koparanoğlu’nun dedeleri nı olarak saklıyorum.”
uzak diyarlardan Muğla ve yöresine ge-
lip yerleşir. Dedelerin çoğu medreselerde Belkıs Öztin’in babası İlyas Öztin hem
eğitim görmüş, yüksek mevkilerde görev Muğla mahkemesinin baş kâtibi, noter, icra
yapmış hatırı sayılı kişiler. Belkıs Kopara- memuru. Anne Ayşe Öztin ev hanımı. Ba-
noğlu, dedesinden kalma aile yadigarı dört bası Yatağan’a görevli olarak gider. Oradan
fermana gözü gibi bakıyor. da 1948 yılında Bodrum’a tayin olur. Belkıs
Öztin de okula Turgutreis ilkokulunda baş-
“Muğla 1944 doğumluyum. Köklerimin lar. Okula gidip gelirken, bazı mahallenin
bir kolu İran Horasan’dan gelip Muğ- çocukları Belkıs ve arkadaşlarına yarı gavur
la’ya yerleşmişler. Bir kısmı da Yatağan diye seslenip kızdırır. Hatta okul çıkışların-
kazasının Turgutlu nahiyesine, antik ismi da zaman, zaman kızlı, erkekli kavga edilir.
Lagina olan yere yerleşmişler. Anne dede-
min ismi Molla Kazım. Büyük annesi ve “O zamanki Bodrum çok küçüktü. 1948-
büyük babasının Girit Hanya’dan geldi- 49-50 yıllarını düşünürseniz, bu mahalleye
ği söylenir. Çünkü bazen kızdığı zaman herkes Giritli mahallesi diyordu. Çünkü
Kazım efendinin üstüne gitmeyin Girit buraya Anadolu Rumlarını göndermişler,
damarı kabardı, derlermiş. Baba dedem boşalan evlere mübadele ile gelenler yer-
Hatip Mehmet Efendi ise Turgut nahiye- leştirilmiş. Girit’ten geldikleri için, Giritli
sinde Nahiye Müdürlüğü yapmış. Ondan mahallesi deniliyor. Çarşıda Aya Nikola
önce Yörük Ali ile beraber Muğla Kuvayı Kilisesi vardı, şimdi yarı yıkık vaziyette. O
Milliye de çalışmış. Onun babası Molla kilisenin öte tarafında Bodrum’un yerli
Ali Efendi, Lagina antik kentine kazıya halkı vardı. Çarşıda benim en çok anım-
gelen Osman Hamdi beyi kendi konağında sadığım, okula gidip gelirken gördüğümüz
ağırlamış. Hatta Osman Hamdi bey, Ali birkaç tane büyük mağaza vardı. O mağa-
dedenin resimlerini çekmiş, torunlarına zalarda özellikle bu mahallenin kadınları,
hatıra kalsın diye. Ve hatta oğlunu, Hatip ya sünger kırparlardı veya incir dizerlerdi.
Mehmet dedemi İstanbul’a götürüp Sü- İncir dizerlerken, sünger kırparken hep
leymaniye medresesinde okutmuş. Dedem Rumca şarkılar söylerlerdi. Ve en çok
Süleymaniye medresesinde çok iyi eğitim kulağımda kalan Salmatisa şarkısıydı. Bir
görmüş ve sonradan Muğla’ya, hatta ben- kızın adıydı herhalde. Salmatisa, Salma-
de fermanları var, son padişahtan önceki, tisa seni tekneye alıp, Sisam adasından
ismini bilemiyorum, Kariya eyaletine, şu Girit’e getireceğim diye böyle sözleri olan
camisine görevli olarak gönderildi, diye bir şarkıydı.
yazı var. Dört tane ferman var, aile ferma- Biz toplu halde okula giderdik. Çünkü

Taşlık, Umurça ve Çarşı mahallesinin diye avazın çıktığı kadar bağırırsın, dalga
çocukları bizi sevmezlerdi. Yarım gavur, gelirken geri geri gidersin. Kimimiz düşer,
siz gansız et yiyonuz, onun için gavur ıslanırsın, eve gittiğimizde dayak var tabi
çocuklarısınız, kokan ananın çocuklarısı- o ayrı mesele. Ama bu çok güzel bir olay.
nız. Çünkü ahtapot, kalamar onlar kansız İki kiremit arasına yosun koyarız, erişte
olduğu için öyle derlerdi. Okul çıkışında dediğimiz yosun, kim güzel çalacak? Bir
kızlı, erkekli Turgutreis okulunun alt ta- de sektirmece oynama. Yukarıda sarnıç
rafında kavgaya başlardık, Azmakbaşı’na vardır, o sarnıcın suyu çekilirdi, toprağı
kadar. Taş, küfür, bir de Rumca küfür kalır. O toprağı alır, çeşitli şekiller verir,
ettiği için arkadaşlarımız, bizler, hepimiz, atar, patlatırdık. O oyunun adı da göt
daha çok sinirlenirlerdi.” patlatmaca. Böyle mahalle çocuk oyunları.
Bir de bebekler yapardık, kendi kendimize
Aya Nikola kilisesi belediyenin deposu oyunlar üretirdik.
olarak kullanılır. Oraya bazı eşyalar konur. İlkokulda öğretmenimiz bizi bir yere, yerli
Belkıs Öztin okul arkadaşlarıyla zaman za- mahallesi çocuklarını da ayrı bir yere
man kilisenin içine girer, yarı Rumca, yarı oturttururdu. Şimdi öğretmenimiz tahtaya
Türkçe şarkı söyler. Yalı kıyısında deniz kaldırıp matematik soruyor. Benim arka-
dalgalarıyla dalga geçerler ama üst baş ıs- daşlarımın hepsi Rumca konuşuyorlar,
landığı için evde dayak yer. Ele avuça ve içi Türkçe bilen yok ki. Say say diyor, o baş-
içine sığmayan Belkıs Öztin unutamadığı lıyor; “ena, diyo, triyo. Öğretmenin elinde
bir çocukluk geçirir. sopa, niçin Rumca sayıyorsun, Türkçe
sayacaksın. Erkek arkadaşlarım pencere-
“O zamanlar Bodrum’da elektrik kısıtlı. den atlar, dayak yememek için kaçarlardı,
Saat 12 ye doğru kalenin oradan üç defa üç gün falan okula gelmezlerdi.”
ışık yanar, söner, ha anlarsınız elektrik-
ler gidecek, gaz lambalarıyla pompalı 23 Nisan Bayramı’nda çocuk balosu ya-
lambalar yanacak. Ocaklar yakılıyor, artı pıldı, bütün Bodrum ayaklandı. Belkıs ve
mangallar var. Sobalı evler çok azdı. Girit arkadaşları da çok heyecanlandı. Bayramda
evlerinin yüzde doksan dokuzu, dışarda bir çarşıya cambazlar geldi. Yeni Harman siga-
kuyu, artı tuvalet dışarda. Mutfak evin ya ralarını almak için kasnak atıldı. Bir çadır
sağında ya da sol tarafında. içinde ki pengueni görmek için para verip
Bazı fırtınalı günlerde yalı kıyısında, içeri girildi. İki tahta ayağı üzerinde bir
eriştelerin üstünde oyun oynardık. De- adamın ey dıngala, dıngala kömürde koy-
niz bizi tutamaz, deniz çekilir, dalgalarla dum mangala, Ayşe de Fatma dostum var,
gidersin içine kadar, deniz beni tutamaz çalkala göbeğini çalkala, şarkıyla gösteri

yapması şaşırtırdı. Deve Güreşlerine gitmek Bodrum’da Kız Meslek Lisesi açıldı. Yıl
büyük olaydı. Tüm bu yaşananlar ilkokul 1970-71 Atatürk İlkokulu’nun alt katı Kız
öğrencisi Belkıs Öztin’in hafızasında yer Meslek Lisesi. Belkıs Öztin’in tayini çıktı,
etti ve hiç silinmedi. Yazdığı kitapta yaşa- çok mutlu hem ailesinin yanına geldi, hem
dıklarını satırlara döktü. de tüm mahalleli arkadaşlarına kavuştu.

“Giritli Mahallesi’ndeki bütün evlerde “Unutamadığım bir anı da müdüre ha-
Rumca konuşulurdu. O evlere gittiğiniz nım izinliydi. Ben onun yerine vekaleten
zaman Guata denilen bir çamaşır yıkama bakıyordum. Cevat Şakir bey öldü dediler.
usulleri vardı. Çamaşır yıkama tahtası- Kaymakam da babamın çok yakın ar-
nın yanında, böyle çizilmiş ayrı bir tahta kadaşıydı. Telefon ettiler, hazırlık yapın
vardı, onda çamaşır çitilenirdi. Kadınların dediler. Bizde çelenkler yapmaya başladık.
kocaları ilkbaharda tekneyle denize gider, O sırada hademe geldi. Bir adam geldi,
sonbaharda dönerlerdi. Çünkü gittikleri siyahlar giyinmiş, herhalde müfettiş dedi.
yer, yakın bir yer değildi. Gökova’ya kadar, Hakikaten gelen müfettişmiş. Etrafa bir
Çanakkale’ye kadar, Mersin’e kadar gittik- baktı, herkes çelenk hazırlığı yaptığı için
lerini biliyorum. Balık ve sünger avlarlar. etraf yaprak, çiçek dolu. Müfettiş, ne bu
Bu arada yapılacak bütün işler annelerin laubalilik, dedi. Ben de efendim, Cevat
omuzları üzerindeydi. Akşamüstü olunca Şakir hakkın rahmetine kavuştu, biz de
annelerce “ipsomi” ekmek demek yapılır çelenk yapıyoruz dedim. Ders saatinde mi
üzerlerine zeytinyağı, ya da ne varsa sürü- dedi. Ben çok safım ya, kaymakam amcam
lürdü. Bizde ekmek üstüne tereyağı sürdü- izin verdi dedim. O kim dedi. Affedersi-
rürdük. Ya da durumları daha iyi olanlar niz, kaymakam bey dedim. Bu arada başı
başka şeyler koyarlardı. bağlı hanımlar ellerinde çiçekler getirip
Yardımlaşırdık, azıcık ondan, azıcık bun- bize veriyorlar. Bunları gören müfettiş,
dan değiş tokuş yapardık. O zamanlar Az- çok duygulandı. Ne biçim insanlar bunlar,
makbaşı o kadar çok akardı ki, Bodrum’da halkın bu davranışına hayran oldum hoca
yağmur çok, Azmak deresinden geçemez- hanım. Bütün söylediklerimi geri aldım,
dik, beklerdik orada. Ağabeyler sandalla bu gördüğüm benim için en enteresan
gelir bizi alır, o derenin arka tarafından merasim. Bu olayı herkese anlatacağım
geçirirlerdi, kaç defa bunları yaşadık biz. dedi. Biz de gerçekten çok şahane çelenk-
Ama şimdi artık öyle bir şey yok. 1957- ler yaptık. Cevat beyin cenazesi getirildi,
1958 yıllarında Cumhuriyet Ortaokulu üst evinin önünden çarşıya götürüldü, oradan
katta, ilkokul alt kattaydı. Günde dört defa da tekneye koyuldu ve Gümbet’teki Türbe
gider, gelirdik.” mezarlığına defnedildi.”

Belkıs Öztin sosyal bir genç kız, içi kıpır Bodrum’un teyzeleri ve amcaları da Belkıs
kıpır, hep bir şeyler yapma çabası içinde. hanıma bilgi kaynağı olur.
Tiyatro yapmak, Pembe Kadın ve Nalınlar’ı
oynamak ister. Kız oyuncu bulur, erkek “Rahmetli Remziye hanım teyze vardı,
oyuncu yok. Kardeşlerine, erkek arkadaşla- komşumuzdu bizim, şahane kitapları
rına teklif eder, olumlu cevap alınca pro- vardı, bunları okuyun, derdi. Biri öldü mü,
valar başlar. Aynı ekip dekorları yapar ve okuma mı var, herkes birbirlerine haber
beklenen gün gelir Turgutreis sinemasında verir, beyaz baş örtülerini başlarına örter,
seyirci karşısına çıkılır. Belkıs bununla ye- kitapları koltuklarının altında, beraberce
tinmeyip dillere destan bir de defile düzen- okunacak yere gidilirdi. Mutlaka yapılan
ler. Okullar arası münazaralarla öğrencile- Giritlilerin kendilerine özgü un helvası,
rin ilgi odağı olur. kaşık helvasıydı. Ve onun tadı hala dama-
ğımdadır. Ali Cengiz beyin hanımı Zehra
“Tiyatroda Musa Gökbel, Erdem Uslu, hanım teyze mahallenin bir nevi dokto-
Erdem Koyunbaba, Yusuf Karakaş oyna- ruydu. Karnı ağrıyan gider Zehra hanım
dılar, ben sahneye koydum. Sene sonunda teyzeye sorar, sancısı olan aynı şekilde.
da defile yapmak istiyorum. O zaman da Bir yerinde çıbanı olan aynı şekilde, bir
Uslu’ların bahçesinde yazlık sinema var. nevi şifacı hanımdı. Şahane yemek yapar-
Şahane bir defile yaptık. Bütün Bodrum dı. Ali Cengiz bey de Yunanlı tüccarlarla
akın akın geldiler. Öğrenciler kendi dik- iş yapardı. Paluko amca rahmetli aynı
tikleri elbiseleri sergilediler. Bazıları, pek şekilde, o Cevat Şakir beyle daha samimiy-
güzel oldu, benim kız da çıktı, pek de güzel di. Yemekler, şiloptalar, dolmalar yapılır
oldu. Seneye de yapacak mısınız, yapaca- doğum yapıldığı zamanlar. Şilopta özel bir
ğız. Münazaralar yaptık. Lise yeni açılmış- tatlıdır, her eve normal bir tabakla gitmez,
tı, en acısı da öğretmen yok. Lise müdürü aileden getirdikleri büyük porselen kase-
İngilizce derse geliyor, Jandarma Komuta- lere konulur, ziyarete gidilir. O porselen
nı başka bir derse geliyor. Bu şekilde kuru- kaseler her zaman kullanılmaz. Çok özel
lan bir okulun ilk çalışmalarını da yaptık.” günlerde kullanılır.”

Bodrum halkı her yeniliğe açık. Giritliler de Fırtınalı günlerde perdeler kapanır çünkü
dayanışmayı sever, yardımlaşmadan keyif bazı evlerde cam bile yok. Ocak yakılır,
alır. Modern insanların bir arada olması mangal varsa kömür konulur, etrafında
ilişkileri kuvvetlendirir. Toplumun bu olu- insanlar ısınmaya çalışır. Artan kumaşlar
şumu Belkıs Öztin’e çocukluk ve gençlik kesilir, bükülür, tezgâhta dokunur kilimler,
yıllarında unutamayacağı anılar yaşatır. yolluklar yapılır. Ya sedir üzerine ya da

yolluk olarak yere serilir. Girit’ten tezgah- söyleyeyim size manastır gibi düşünün,
larını getirenler çok güzel dokuma yapar. üstü kapalı. Çeşmeleri vardı, iki, üç tane,
Güzel ot yemekleri yapılır ama un helvası dağdan, nereden geliyordu o su, güldür,
ve kaşık helvanın tadını Belkıs Öztin Ko- güldür akardı. Herkes suyunu oradan
paranoğlu hala unutamaz. Evlerde yapılıp alırdı, çamaşır yıkama orada olurdu,
sokak fırınında pişirilen etrafı hamur, yıkanan çamaşırlar çalıların üzerine
ortasına yumurta konmuş sepet şeklindeki serilirdi, kurusun diye. Biraz daha yukar-
kurabiyelerin de tadına doyum olmaz. da kuyular vardı, o kuyulara inerlerdi, su
doldururlardı, yanları basamak basamaktı.
“Şahane Girit battaniyesi, çarşaf dokur- Tahminim Karyalılardan kalmaydı. Ama
lardı, sadakor kumaş dokurlardı. şu anda onlar, hepsi bitti. Mana deresi bir
Ama zamanla ne yazık ki hepsi bitti, hiç- akardı ki. Bu günkü Berk lokantasından
biri kalmadı. Üç tane fırın var, bir tanesi önce küçük bir dere vardı. Onun üzerinde
de Ömer Karabak’ın fırınıydı, bugün Osmanlı döneminde yapılan bombeli bir
Artemis otelin hemen yanındaydı, tepsiler köprü var, küçük bir köprü, onun altından
içinde halkalar yapılır. Ama kimisinin ismi Mana deresi akar, geçemezdik oralardan,
değişikti. Mesela yumurta konulur, etrafı- güldür güldür akardı. O zamanın
na hamur konulur, sepet şeklinde. Biz ona Bodrum’u, çok güzeldi Beni evimin ar-
bayılırdık artık, gitsek te verseler diye. kası tamamen mandalina bahçesi ve her
Herkes koca koca sinilerle yapar ve gelen mandalina bahçesinin ortasında bir kuyu.
herkese onlardan ikram ederlerdi. O kuyularda dönme dolap, onları çeviren
Hıdrellez geldiği zaman bu mahalle, şimdi- afedersiniz eşekler vardı. Eşek döndükçe
ki Manastır otelinin olduğu yere giderdi. sular akar biz de o suların sesini dinleme-
Orada kocaman bir çam ağacı vardı, sa- ye giderdik. Her bahçede sebze ekilirdi,
lıncaklar kurulur, beyaz yumurtalar soğan Ailelerimiz, filelerle, sepetlerle bizlere yol-
kabuğu ile kaynatılır, rengi sarıya dönerdi. larlar. 10 kuruşa patlıcan al, her şey o ka-
Bunu da Girit’ten gelenler yapıyor, yer- dar ucuz ki, onları alır evimize getirirdik.
li halkta bu yok. Biz o yumurtaları alır, Sebze işini çoğunlukla öyle hallederdik.
tokuştururduk, oyunlar oynardık. Allah rahmet eylesin, çarşıda, bu günkü
Orada herkes, dokuma kilimlerini yayar Yunuslar fırınının yanında çok büyük bir
otururdu. Salıncaklarda çocuklar sal- yoğurtçumuz vardı, Kazım amca. Koca-
lanırdı. Aşağıda develer yayılırdı, nasıl man, Girit’ten getirdiği toprak tepsileri
bir olaysa ve onun altında Mana denilen vardı. Çukur ve içi sırlı onda yoğurt tutar-
Yunanlılardan kalma çok büyük bir çeş- dı. Yemin ederim kaymak gibi kesersiniz,
me vardı. Mana’nın üstü kapalıydı, nasıl yoğurt öyle bir yoğurttu. Sabahları da biz

okula giderken, sütçü Tevye gibi, “Biz çocuklar ne yapardık, denize girelim
Damdaki Kemancı gibi bir süt arabası, mi, hadi girin. Çoğumuz da elbiseyle, kimi
içinde güğümleri, önünde önlüğü, litresi mayosu, erkek çocukları şortlarıyla denize
elinde, gala sut, diye bağırırdı. Kazım girilirdi. Denize girerken, ay dede, ay dede
efendi, bana da süt ver, akşam üstü benim durağın nerede, diye şarkı da söylerdik.
efendiden alırsın parasını. Tamam oldu Denizden çıkardık, giyinirdik, sonra gene
Haline hanım, ben baş efendiden alırım. deniz kenarında otururduk. Bazı akşam-
Bu şekilde, para varsa, para yoksa hiç lar sandalı olan üç, dört kişi, hanımlar
sorun değil, nasıl olsa biliyor, ondan ala- gün yapıyor gibi sandala çağrılır. Sandala
cak parayı. Akşam üzeri de okulun orada binmek çok büyük bir olay. Tahtadan is-
şahane kurabiyeler yapılırdı, Girit kurabi- keleler var, kocadan izin alınacak, çocuk-
yesi, onu almak için biz delirirdik. Ayrıca lar var bir sürü, onlar binmek istiyor. Ço-
bir fıstıkçı Ali dayımız vardı, Allah rahmet cuklar sandala alınmaz, hanımlar biner,
eylesin, dünya tatlısı bir insandı, iki tane hanımlar kıyafetlerini giyer, evde yapılmış
sepeti vardı, o sepetin birisinde fıstık, ne var? Mesela kurabiye yapılmış, onlar
birisinde de çekirdek, gazete kağıtlarından konur, su mutlaka alınır, kürek çeke çeke
yapılmış külahlar, çay bardağı, ama bir ta- kalenin oraya kadar gidilir. Orada duru-
nesinin içerisinde şarap şişesi, bir yudum lur, yenecekler yenir, şarkılar söylenir,
içer, ondan sonra verir bize. Sen kimsin şakalar yapılır, paylaşılacak konular varsa
more kuzim. işte ben şunun çocuğuyum, onlar paylaşılır. Gene kürek çeke çeke,
tamam ben alırım ondan para. gün batmadan, beyler eve gelmeden geri
Ve bu şekilde dolaşan, şahane maniler söy- dönülürdü. Bunlar en güzel yaşam şekliy-
leyen bambaşka bir insandı. Bir de Halil di.”
amcamız vardı, o da şeker yapardı. Ondan
da çeşitli şekerler, macunlar alırdık ve bu Hanımların ayda iki kez günleri olur.
şekilde güzel günlerimiz oldu.” Hanımlar ikrama özen gösterir ama bazı
evlerde öyle bir ikram yapılır ki herkesin
Giritli mahallesi sakinleri yaz gecelerinde ağzı açık kalır. Ev sahibi, misafirlerine ucu
hasırını, kilimini alır sahilde serin, serin kırmızı kaplı, incecik Bahar Sigarası ikram
oturur. Kavrulmuş karpuz çekirdekleri çıt- eder. Sigara içmesini bilmezler ama ha-
latılır. Geç saatlere kadar mehtabın doğuşu nımlar evlerine gelince bugün bize Bahar
ve kalenin ihtişamı izlenir. Kimse evine Sigarası ikram edildi deyip gülüşür. Sahil-
girmeyi düşünmez, geç vakitlere kadar soh- de ki evlerde yaşayanların korkulu rüyası
betler sürer. Belkıs hanım için bir de deniz fırtına. Deniz kabardı mı, dalgalar duvarları
sefaları vardır ki hiç unutamaz. aşar sular içerlere dolar. Belkıs Öztin ve

mahallenin çocukları için bu oyunlarının bir re, sandala konur, açılırlar bayağı, denize
parçası. dökülür. Tekrar gelinir, o tuvaletler boşa-
lır. Bu şekilde yapardı. Ben bu evi aldığım
“Kaptanlar hepsi yün fanila giyerler, zaman, bana dedi ki, More be kızım, senin
sırtlarını karaya doğru verirler, güneşli evinde baca var, ocak nerede more? Bil-
günlerde yüzleri denize doğru, denizle miyorum Mehmet amca nerede? Olması
söyleşirlerdi. Ne gari bugün pek sakinsin, lazım, acaba Yunus efendi ne yaptı ocağı?
noluverdi, gudrum ayıp dururdun ha. Meğerse buraya duvar örmüşler, bu duvarı
Bazen de dur bakalım, acık daha açığa bir kaldırdık, ocak ortaya çıktı. Ben sana
gitsek kimleri alıp gütürüdü canına yandı- demedim mi be more kızim, ocak var diye.
ğım. Bu şekilde konuşmalarını duyardık. Şimdi ben çıkıyorum, bacayı temizliyo-
Biz çocuğuz ya bizi dikkate alan kimse rum. Çıktı bacayı temizledi, Allah rahmet
yok. Bu şekilde güzel günlerimiz oldu. eylesin ve bu şekilde ocağımız ortaya çıktı.
O zaman sahildeki evlerle deniz arasın- Bütün bu mahallenin tuvaletlerini, bacala-
da üç metrelik yol vardı, ondan sonrası rını o temizlerdi, her şey ona aitti.”
tamamen denizdi. Fırtına olduğu zaman,
bizim sattığımız ev vardı, fırtına olduğu Kumbahçe mahallesinde yaşayan erkeklerin
zaman deniz taşar evin duvarlarını aşar, çoğu teknelerde çalışır. Beş, altı ay gelmez.
sular avluya dolar, annem ayağına takun- Erkeğini denize yollayan kadınların gözü
ya giyer, yosunları atar, kapıyı açar, su dönüş yolunun Karaada istikametinde olur.
boşalırdı. Biz okula öyle giderdik, babam Belkıs Öztin de teknelerin dönüşünü he-
işine öyle giderdi. Kıyıdaki çoğu evler o yecanla bekleyenler arasında. Çünkü tek-
şekilde. Çoğu evlerin bahçesinde ocakları nenin direğinde dalgalanan bayrak siyah
vardı, yemekler orada yapılır, su orada ve yarıya inmişse eyvah kayıp var demek.
kaynatılır, börekler orada yapılır ve payla- Kadınlar putasını örter, doğru limana gidilir.
şım orada olurdu. Bir de baca temizlenirdi. Belkıs Öztin için bu yaşanan olaylar anla-
Rahmetli Dalavera Mehmet, esas babası tılması zor anıları içinde yer alır. Cenaze
Dalavera. Kendisi Daliveraçi. Çok uyanık evinde birinci gün okuma olur, helva kav-
bir adam, çok komikti. İşleri çoktu. Onun rulur. İkinci gün yine okuma olur, pilav ve
birincisi baca temizliği. Herkes odun et ikram edilir. Üçüncü gün lokma dağıtılır.
yakıyor, ikincisi bütün evler toprak, killi Mahalleli uzun süre yas tutar. Üzücü olay-
geren denilen bir toprak vardı, kış gelme- ların yanı sıra çok güzel şeyler de yaşanır.
den o atılırdı. Tuvalet temizleme. Tuvalet- Belkıs ve mahallenin çocukları için en
ler dışarıda doluyor, Ali amca vardı, Allah eğlenceli olayların başında Bodrum’a gelen
rahmet eylesin, ikisi doldururlar tenekele- büyük beyaz yolcu gemileri. Aslında ço-

cuklar kadar Bodrumlularda bayram sevinci ce temizlersin, hadi yallah eve. Ya pilav,
yaşar. kızart, haşlarsın, yemeğini yap. Evlerde en
çok tüketilen yiyecekler kalamar, sübye.
“Hanımların çoğu ya tezgâh ya dikiş Otlar zaten evelallah, evin arka tarafına
makinesi getirmişler, şahane beyaz iş- gittin mi her yer ot. Kimse, kimseye neden
ler yaparlardı. Bu beyaz iş yapanlardan ot topluyorsun demez, çünkü onlar da
unutamadığım, bir tanesi Erol ve Meral aynı şeyi yapıyorlar. Ve bu şekilde yiyecek,
Ağan’ın annesi Fatma hanım teyzeydi. içecek, giyim işlemleri yapılırdı.”
Makinada şahane iş yapardı. Yine sahilde
Akar Oğuzlar’ın Fatma hanım teyze vardı Bodrum’da su çok kıt. İçme suyu için Kum-
aynı şekilde. Diğer başka arkadaşlarımın bahçe mahallesine üç, dört sandalla içme
anneleri de yaparlardı. O zamanlar bu- suyu getirilir. Belkıs Öztin için Gara Ahmet
raya beyaz yolcu gemisi gelirdi. Samsun, dayı, sucu Samut amca unutamadığı şah-
İzmir, Ankara. On beş günde mi, haftada siyetler. O sucular yelkenle, kürekle Kum-
mı geliyordu, nasıl beklerdik. Karaada’nın bahçe’den Bardakçı’ya gider. Pınardan iki
oradan başlardı düdük öttürmeye. Bütün elin dolusu su akar ama baldan daha tatlı.
mahallenin çocukları, gemiyi izlemeye Suyu gaz tenekelerine doldurulur. Omuza
çıkardık, sanki içine gidecekmişiz gibi. astıkları tahtadan değneğin iki tarafına su
Kalenin, İngiliz kulesinin ön tarafına tenekeleri konur evlere servis yapılır. Bü-
demir atardı. Tekneler gemiye gider, yolcu yük küplere dökülür. İçme suyu o şekilde
ve malı, mülkü alır, getirirlerdi. Bir de Tarı kullanılır. Kuyusu olan yaşadı. Yoksa, so-
vapuru vardı, o mandalina, incir, harup kak başında ki çeşmelerden kullanma suyu
taşırdı. Bir gün o vapur yandı. Yangın ihtiyacı karşılanır. Hanımlar çeşme başında
neden çıktı bilmiyoruz. Biz babama yalvar- bir araya gelip sularını doldururken sohbet
dık, ne olur bizi de o vapura götür. Ba- de koyulaşır.
bam da kaptanla görüşeyim, kabul ederse
götürürüm dedi. Kaymakam, babam ve biz “Sokak başlarındaki çeşmeler çok ori-
kaptana geçmiş olsuna gittik. Yanan yer jinaldi. Yapım şekli böyle yukarı doğru, ka-
ambar tarafındanmış, oraları bize gösterdi. deme kademeydi. Maalesef o çeşmelerin
Tekrar o merdivenlerle indirdiler, sandal- hiçbiri yok. Benim çocukluğumda Atatürk
larla sahile getirdiler. Balık o kadar çoktu Okulu’nun olduğu yer mezarlıktı. Mezar-
ki, her evde balıktan başka bir şey yen- lık yok oldu. Manastır Otelin olduğu yer-
mezdi. Ahtapot zaten evelallah, şuradan de de Anadolu Rumlarından kalma bir iki
karşıdan yürürken görürsün, dalarsın, tane mezar vardı. Çünkü orası büyük bir
yakalarsın, kırk defa çarparsın, böyle- manastır. Anadolu Rumlarının hem me-

zarlığı hem de büyük bir manastırı. Yarısı Bodrum Hâkimi filmini hiç beğenmediğini
yıkılmış, yarısı kalmış bir iki tane taş, biz anlatır. Kızı Belkıs’dan yakinen tanıdıkları
çocukken oraya gittiğimizde görmüştük. Hâkime Hanım hayatını yazmasını ister.
Bugünkü Bodrum Lisesinin yan tarafında Belkıs Koparanoğlu’nun ilk yazdığı kitap
da Yahudi mezarlığı var.” Bodrum Hâkimi olur.

Belkıs Öztin evlenir. Çocukluğunun ve “Karya da oturuyorum, Karya’nın sahibi
gençliğinin dolu, dolu anılarla geçtiği İffet benim çocukluktan arkadaşımdı. Dedi
Bodrum’dan ayrılır. Emekli olana kadar da ki; şimdi ne yazıyorsun? Dedim ki; vallahi
gurbette kalır. Üretmeyi seven Belkıs Ko- bilemedim şimdi ne yazacağımı. O sırada
paranoğlu, Antalya’da da özellikle tiyatro Dalavera Mehmet geçiyordu, na Dalavera
konusunda büyük etkinliklere imza atar. Mehmet’i yaz dedi. Benim kafamda var
yazacağım fakat ketum insanlar, hayatta
“Eşimin ailesini tanıyordum, evlendik, anlatmıyorlar. Giritliler biraz böyle ama
Antalya’ya gittim. Antalya’da iki çocuğum Karşı Kıyılardan Bodrum’a yazdım. Daha
oldu. Kızım Hafize Gül Artunç, oğlum sonra Vira Vira Bodrum ile Hüzünlü Göç,
İlyas Koparanoğlu. Antalya Anadol Lise- yedi senemi aldı. Mesela Rıfat amca anlat-
sinden emekli oldum. Daha sonra Akdeniz mayacağım dedi, Melek hanım teyze yarı
Koleji’nde uzun süre çalıştım. Orada çok Rumca, yarı Türkçe konuştuğu için üzdü
büyük etkinlikler yaptım, özellikle tiyatro beni. Ya da üç cümle konuşuyorlar, gerisi-
üzerine. Hisseli Harikalar Kumpanyası, ni sen anlat diyorlar. Mesela Rıfat ağabey
Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz. fırtına anlat dediğim zaman, anlatayım;
Ayten Gökçer bizi çalıştırdı ve galamıza “gece garanlık, dalga teknenin başından
geldi. Daha sonra, Kadı, Lüks Hayat. giriyo, gıçından çıkıyo, azrail omuzlarında
Haldun Dormen hem çalıştırdı hem de more. Bi gidiyo, bi geliyor, E sonra ne oldu
galamızda bulundu. Daha sonraki çalış- Rıfat ağabey? Ee bitti. Sen kitap basıyon,
mamızın bir tanesi de Damdaki Kemancı. oturacan, yazacan bunu. Sonra ben kah-
Cüneyt Gökçer bey şeref verdiler çalıştırdı- veden dönerken, senin pencerenin önün-
lar fakat galamızda bulunamadılar. Cünet den geçiyon, bana okucen. Tamam Rıfat
beyin talebelerimle “ah bir zengin olsam” ağabey. Sonra oturdum, yazdım. Bir gün
şarkısını söylemesini yemin ederim ki baktım Rıfat ağabey geçiyor, seslendim,
unutamam.” gel, bak ne yazdım, dedim. Dinledi, olmuş
more kızim, çok güzel, alnından öptüm.
Belkıs Koparanoğlu emekli olup, Bod- Şimdi daha da yazıyorum. Ege Üniversitesi
rum’a döner. Baba Öztin, sinemada izlediği her sene Bodrum da sempozyum yapıyor.

Bende gittim, baktım ki bir doçent hanım
sabah benim bu kitaplarımı anlatmış.
Profesör Mehmet beyle tanıştık. Dedi ki
Belkıs hanım kalanları yazın, sizden başka
yazacak yok, kitaplarınızda çok iyi anlat-
mışsınız, bu kişiler kendilerini size çok iyi
anlatmışlar. Ben de tamam, dedim ve o
kalanlarla son söyleşimi yapıyorum.”

Belkis Koparanoğlu, gençlerden yana dertli.
Çok az okuyan, kültüre ve eğitime önem
vermeyen bir nesil yetiştiği için endişe
duyuyor.

“Ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, Bod-
rum’u nasıl yok ettiysek, genç kuşakla-
rın da çok larj olduğunu düşünüyorum.
Okuyan gençlik çok az. Kendini yetiştiren
çok az. Kültürüne, eğitimine sahip çıkan
hiç yok gibi. Sadece günü birlik yaşamları-
nı sürdüren bir gençlik görüyorum, genel
söylüyorum. Yetkililerin de gençlerin önü-
nü açacak olanakları yapmadığını görüyo-
rum. Dışardan gelip Bodrum’a yerleşenler,
Bodrum’a daha çok sahip çıkanlar, her
şey yüzeysel, oturmuş hiç bir şey yok.”



Birsen GÜNGÖR

Bodrum Yarımadası’nın en güzel yerleşim Bitez yalısına 8 odalı bir tesisin ilk harcını
yerleri arasında bulunan Bitez yalısında yol koyduk. Şahsuvar bey turizm aşkıyla yanıp
yok, su yok, elektrik yok. Ama doğa öyle- tutuştuğundan teknesiyle turist gezdirme-
sine muhteşem ki birileri orayı keşfedecek ye başladı. Akın akın turist geliyor ama
ve Bitez, turizmin gözbebeği olarak ışıl, ışıl tesiste elektrik yok, su yok, buzdolabı yok,
parlayacak. hiçbir şey yok. Bütün o güçlüklere rağmen
jeneratörle aydınlatma yapılıyor, kalıp
Birsen Güngör ve ailesi 1969 yılında yeni kalıp buzlar taşınıyor, Şah Motel turist
aldıkları tekneleriyle İzmir’den yola çıkar. ağırlıyor. Zaman, zaman aşçı kaçar, iş
İzmir, Bodrum arasındaki birçok sahil kasa- başa düşer, kolları sıvar mutfağa girerdim.
bası ve köyünde mola verilir. Yarımada’nın Üç yıl aşçılık yaptım, aldığım övgülerle
koylarını gezerken Bitez’in sahiline demir çektiğim sıkıntıları unuttum.”
atılır. Başta baba Şahsuvar Güngör olmak
üzere, tüm aile bu şirin ve adeta cenneti an- Müşterilerin son derece memnun kalması
dıran doğa harikası Bitez’i öylesine severler turizm aşkıyla yanıp, tutuşan Birsen ve
ki bir türlü demir alamaz ve başka sahillere Şahsuvar çiftini coşturdukça, coşturur.
gitmek için yelken açamazlar. Sekiz odalı Şah Motel, yirmi bir odalı bir
tesise dönüşür.
“Buraları gezerken Bitez’i gördük, eşim
hayran oldu, Bodrum’a yerleşmek isti- “Deniz Baykal o sıralar Enerji Bakanıydı,
yorum, dedi. Çocukları okutuyorum o bize müşteri olarak geldi. Kendisiyle dert-
zamanlar Bodrum’da okul yok. Ortaokul leştim, anlattım bütün derdimi. Siz üzül-
yok, lise yok. Ama son kararı eşim verin- meyin ben bu hususta önayak olacağım
ce, bir kadının yeri kocasının yanı oluyor. dedi. Bilmiyorum onun bir katkısı oldu
Kalktık buraya yerleştik. Oğlum Remzi’yi mu, olmadı mı? Muhtarımız çırpınıyor
İstanbul’a yolladık, Kabataş lisesine orada köye elektrik getirtmek için.
okusun diye. Kızım Leyla ve küçük oğ- Biz de yardımcı olalım dedik, elektrik
lum Mert’i burada İlkokula yazdırdık. Bu şirketinin bütün işçilerini otelde yatırdık.
arada eşim burayı Şah Motelin bulunduğu Ben sabahın altı buçuğunda kalkar onlara
araziyi almaya karar vermiş. Bana söyle- sabah kahvaltısı hazırlardım. Öğlen yeme-
diğinde, burada ne yol, ne su, ne elektrik ği, akşam yemeği verdim. Bütün bunları
var ne yapabiliriz ne yapacağız dedim. O severek yaptım. Çünkü buraya elektrik
kadar ileriyi gören bir insanmış ki o gün gelince bize çok çok büyük artıları olacak-
bana, bak ileride buralara neler yapılacak, tı. Kısa bir süre sonra elektriğimizi aldık,
neler olacak dedi. 1975 yılının sonunda bize çok büyük katkısı oldu.


Click to View FlipBook Version