The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by info, 2017-11-08 11:05:00

Bodrumun Kadınları

Bodrumun Kadınları

Sıdıka NALBANTOĞLU

Harp yılları, İstanköy’ün yönetimi Alman- “Nazım bey vardı, onun damadı vardı Atıf
larda. Yahudiler ya öldürülür ya da gemilere bey o yaptı. Eşim İbrahim Nalbantoğlu.
bindirilip esir kamplarına gönderilir. Ne ben onu ne o beni görmüştü, görücü
Türk nüfusuna kayıtlı iki Yahudi aile usulüyle evlendik. Eşimle ilk defa ni-
Türkiye’ye gider. Zengin aileleri oluşturan şan takmaya evimize geldilerinde, yüzük
Yahudilerin pek çoğu mallarını mülklerini takıldı o kadar görüştük. Rahmetli Nazım
bırakıp kaçar. Özellikle Türk kökenli kişi- bey İstanköy’de Türklerin işlerine bakar-
ler, karşı kıyıda ki Türkiye’ye gelemez. dı, damadı vardı, ona mektup göndermiş.
Bir iki günlüğüne İzmir’e gidip pasaport Sonra rahmetli beyim geldi, annesiyle be-
çıkartmalarına izin verilir. Sonradan o da raber, nişan taktılar, döndüler geriye. Beş,
yasaklanır. altı ay nişanlı kaldık. Nişanlandığımda 27
yaşındaydım. İlk düğün İstanköy’de oldu.
“1928 yılında İstanköy’de (Kos) doğdum. Rahmetli anneannem yaşlıydı, o da görsün
6 kardeştik, 4 kız, 2 erkek. Babam demir- dediler. Bir de buraya geldiğimde oldu
ciydi, bahçesi vardı, bahçe ile uğraşıyordu. düğün. İstanköy’deki düğüne Bodrum’dan
İstanköy’de Türkler çoktu. Deprem olun- kimse gelmedi. Bir kayınvalidem vardı,
ca bütün evler yıkıldı, çok hasar gördü, damat, bir de eltim Ayten vardı. Onlar
çok ölen oldu. Ondan sonra bilmiyorum da Girit’ten gelmeydi. Dedem küçükken
kaç hane kaldığını. İlkokulu ben İtalyan Antalya’dan İstanköy’e gelmiş evlenmiş.
mektebinde okudum, Türk mektebi görme- Dedem İsmail Demirci, İstanköy’e baba-
dim. İtalyanca da bilirdim ama unuttum, annesi ve ablasıyla beraber gelmiş. Annesi,
konuşmayınca. Rumca bilirim. Beşe kadar babası Antalya’da kalmış, onlar da sonra
okudum. Ama Türk mektebinde okumadık. gelecekmiş ama bir şeyler çıkmış, gele-
Yanlız haftada iki defa Türkçe dersi vardı. memişler. Dedem İstanköy’de çalışmaya
Cami hocası gelirdi, namazlarımızı öğretti, başlamış. Maşallah yürü ya kulum demiş
namaz kılardık. İtalyanlar dan sonra Al- Allah. Gece yazı yazarmış mezar taşları-
manlar geldi, Yahudilerin hepsini topladı- na. Uyumazmış, gündüz de demirci yanına
lar, götürdüler Almanya’ya.” gitmiş, çalışmış, çok çalışkanmış. Pilidan
hanımdı rahmetli babaannem, 6 tane oğlu
Sıdıka 27 yaşında. Bir tanıdığın vasıtasıyla olmuş. Onlardan biri de babam.”
görücü usulü Bodrum’un tanınmış ailesinin
oğlu İbrahim Nalbantoğlu ile nişanlanır. Sıdıka hanımın dedesi, kazandığı paralar-
Birbirleriyle yüzükleri takılırken tanışan çift la mal almış. Çocukları demirci olmuş.
6 ay sonra hem İstanköy’de hem de Bod- O zamanlar demircilerin kazancı çok iyi.
rum’da düzenlenen törenle evlenir. Babası da kazandığı paralarla bahçeler,

tarlalar, bağlar alır, mallar, mülkler yapar. larını yüklediler üzerlerine, gittiler. Bir de
Harp yılları, İstanköy’de yaşantı kâbus gibi. saatçi vardı Yunanlı, hanımıyla köprünün
Sıdıka ve ailesi de patlayan bombalar ve altına saklanmışlar. Oraya bomba atmış-
yabancı askerler arasında yaşam mücadelesi lar, bunlar bir görünmüşler, çekilmişler.
verir. Evlenip Türkiye’ye gelmesi onun için Burada asker var diye el bombası atmış-
kurtuluş olur. lar. O da yaralanmış, hanımıyla beraber.
Alman, niye saklandınız, siz meydana
“İkinci düğünü Bodrum’da burada, bah- çıkacaktınız, dedi. Elinizi kaldıracaktınız,
çede yaptık. Kalabalıktı, ev vardı. Bütün teslim olacaktınız, o zaman size bir şey
komşular, etraf davetliydi, geldiler. 1955 yapmazlardı. Neyse su aldılar, hep yüzle-
yılında Bodrum’a geldim. Burada hep yaş- rine döküyorlardı. Almanlar her şeylerini
lılar vardı. Öldüler hep, şimdi kimse yok, sardılar hayvanlara. Germe isminde köy
komşu da kalmadı, hep yabancılar geldiler var. Türk köyü, şimdi Yunanlılar dolmuş
oturdular. İstanköy adasını İtalyanlar yö- oraya. Ertesi gün, evimize gidelim, dedi
netiyordu. Harp çıkınca Almanlar, Yunan- babam, nasıl olsa burası alındı dedik. Bir
lılarla anlaşıp, adayı yönetmeye başladı. de gittik ki, Allah, Allah talan olmuş o
Bir gün akşamdan un değirmenine gittik, dükkânlar, bütün içindeki eşyalar yollar-
un öğütüyordu. Orası boştu, saklandık. da. Toplar, uçağın attığı koca mermiler
Daha sonra orası da doldu, kapıya kadar uzanıp durur yerlerde. Biz gittik evimize,
insan. Millet evlerini boşaltıp, oralara babam gideyim annenleri alayım dedi.
kaçtılar hep. Ondan sonra Almanlar gel- Araba yok, hiçbir şey yok, nereden bulu-
memişti. Akşamdan bir baktık, dere vardı yon arabayı, hayvanla gittiler. Tam gittiler
orada, değirmen su ile dönüyordu. Dere- oraya Almanlar geldi eve. Biz burayı ala-
nin içinde çantalı biri gidiyordu, o tarafta cağız, dediler. Burası bizim evimiz dedim,
gördük. Meğer uçak Alman askeri atmış, olsun biz taşınacağız, biz oturacağız bu
indirmiş o dereye. Ne bilelim biz, bilmedik evde, dediler. O sırada annemler geldiler.
kim olduğunu, gece, sabaha karşı toplar Annem dedi ki, benim bambinolarım var,
başladı gürlemeye. Gemiler gelmiş, top küçük küçük, nereye götüreyin bunları,
attılar, topa tuttular İstanköyü. Uçaklar bu ev bizim, başka evimiz yok. Şöyleydi,
geldi, bombardıman yaptılar, sabaha karşı böyleydi derken, yanımızda amcaoğlunun
burdan girdiler içeri. İstanköy’e girdiler. evi vardı oraya gittiler. Orayı aldılar, kimse
Girdikten sonra ilkin bizim tarafa doğru yoktu orada. Ooo, eşyalar, mobilyalar,
geldiler, Almanlar, hiç korkmayın, dedi, neler getirmediler. O eşyalar da Yunanlıla-
burası alındı, şimdi biz gideceğiz. Bizden rınmış, orada oturanların. Biz de evimizde
hayvan istediler, eşekler vardı orada, eşya- kaldık. Yarı İtalyanca, yarı Rumca öyle şey

yaptık. Annem, Allah rahmet eylesin. Son- dı, kurban keseceğiz diye, olmadı. Rahmeti
ra amcam geldi, evi alındı, Orada oturan İnönü ne bir karış toprak veririm ne bir
kumandan vardı. İşte geldi oturdu oraya karış toprak alırım, demiş. O istemedi.
kumandan. Biz de orada oturduk. İtalyan Yavaş yavaş Yunanlılar ada yönetimini
askeri vardı temizliğini yapıyordu orası- aldılar, istediklerini yaptılar.”
nın, ne yapalım teyze, dedi anneme, bunlar
böyle, bunları çekeceğiz.” İstanköy de Türk Okulu yetersiz. Sıdıka ve
öteki kız çocukları İtalyan okulunda eğitime
Almanların, Türkler ile arası iyi. İngiliz başlar. Türk çocuklarının öğretmenleri ra-
askeri gelmiş ama Almanlar adaya hâkim. hibe. Erkeklerle kızların okulunu bir bahçe
İtalyan askerlerinin hepsi esir düşmüş. duvarı ayırıyor. Sıdıka beşinci sınıfı erkek-
Sıdıka’nın ailesi cadde üstünde çok güzel lerle beraber okur.
bir yerde oturur. Esir İtalyan askerleri evin
önünden geçerken sigara ister. Alman as- “İstanköy de iki büyük okul vardı, birinde
kerlerinin korkusuna kimse yardım etmez. erkekler okurdu, birinde de kızlar.
Türk okulu da vardı ama yetersizdi. Bizi
“ Alman inzibatları vardı, boyunlarında rahibeler okuttu. Biz onlara sora derdik.
muska bağlıydı onların. Yürüyüşe çıktıkla- Madra derdik rahibelere. O başları idi
rında, nöbet tuttuklarında onları takarlar- şişman bir hanım. Padri’de, rahipler erkek
dı. Uzun boyluydular. Hepimiz korkardık. çocuklarını okuturlardı. İki okul arasında,
Annemle çarşıya gidiyorduk biz askerlerin bahçede bir duvar vardı, bir kapı vardı,
geçmesini bekledik. Onlar geçsin öyle oradan girip çıkarlardı. Erkekler bizim bö-
geçelim dedik. Asker durdu, eliyle işaret lüme gelmezlerdi. Beşinci sınıfı erkeklerle
ederek, siz geçin, dedi. Biz geçtik ondan beraber okuduk. Çünkü çok kalabalık ol-
sonra yürüdü. Hani çok merttir Almanlar. muştu. Şerif (Usta) Başar ile beraber oku-
Ondan sonra Yahudileri topladılar, onları duk. Bizim damattı, kız kardeşinin kocası,
aldılar Almanya’ya gönderdiler. Bir gemi Ömer Aras’la okudum. Azıcık büyüdük mü
dolmuş, çoktu Yahudi. Soydular adayı, gelir toplarlar İtalyan mektebinden alırlar-
bütün ambarları boşalttılar. Ne var ne yok dı. Benim boyum uzundu, okulun pencere-
hepsini Almanya’ya gönderdiler. Alman sinden bahçeye atlatırdı öğretmenlerimiz,
işgali bir seneden fazla sürdü. Sonra seni görüpte alıp götürmesinler diye.
İngilizler geldi. Sonra Yunanlılara verdiler Türk okulundan alıp, İtalyan okuluna
İngilizler. Halbuki Türklerinmiş. götürüyorlardı. Bizimkiler istemiyorlar-
Almanlar hazırlandılar, Türk gelecek, dı, versinler, sonradan da kapandı Türk
vereceğiz adaları dedi. Herkes de hazırlan- mektebi.”

Sıdıka Nalbantoğlu artık Bodrumlu. Kom- tığımda, yıkık bir şey yoktu. Bazan için-
şusu Azize Vural kimsesi yok diye genç de toplantılar yapılırdı. Sonradan kilise
Sıdıka’ya kol kanat gerer. Azize hanımın bir ambar gibi kullanıldı ve yıkıldı. Yıkıldıktan
kızı var. Nazlı Vural öğretmen. Evleri aynı sonra gitmedim, görmedim. Akşamları ote-
sokak içinde. Sıdıka Nalbantoğlu ile Azize le gider, eve eşimle beraber gelirdik. Turist
hanım ana- kız gibi her şeyi paylaşır. İki olarak gelenler çok beğenirlerdi. Çarşafla-
kızı olur. Ferda 1959 yılında, bir yıl sonra rı çok beğenir; çok temiz, mis gibi derlerdi.
da Arda dünyaya gelir. Kızlarının ikisi de Kimseye bırakmazdım, kendim ütülerdim.
Atatürk ilkokulunda okur. Ülkenin karışık Hemen önü deniz, orada girerlerdi denize.
olduğu dönem Ortaokul ve Liseye Bodrum Oraya iskele yaptı rahmetli, sonra lokanta
da giderler. İbrahim Nalbantoğlu’nun ailesi yaptı. Orada yerlerdi yemeği, sıraya girerdi
Girit’ten muhacir olarak gelip Bodrum’a müşteriler. Otel iki katlıydı, alt kat sünger
yerleşir. Genç İbrahim, abisi Ahmet Nal- deposuydu, üst kat otel. Müşteriler çoğa-
bantoğlu ile terzilik yapar. Ailenin teknesi, lınca sünger deposundan vaz geçip, orası-
dalgıçları var, süngere gidilir. Tüm bunlara nı da otel odaları yaptı. Böylece yedi oda
ek olarak pansiyonculuk, otelcilik işi başla- olmuştu. Odalar ikişer yataklıydı, sonra
yınca Sıdıka hanım dur durak bilmez. banyolu yaptı. Önceleri odalarda banyo
yoktu, önce onu isterlerdi, banyolu oldu ve
“Azize hanım çok iyi bir kadındı, anne- üçüncü kat da çıkıldı. Üç katlı oldu.”
lik yaptı bana. Annem Bodrum’da fazla
kalamadı hemen döndü İstanköye, çünkü Cumhuriyet caddesindeki Yunuslar fırının
anneannem hastalanmış, sonra vefat etti. karşısında önceleri ev olarak kullanılan,
1964 yılında kızım Arda küçüktü, otelci- sonradan pansiyona dönüştürülen Salmakis
liğe başladık. Ben evde otelin (Salmakis Oteli 1964 yılında açılır. Bodrum’da otel
Otel) çamaşırlarını yıkar, ütü yapardım. çok az. Karakaşların, Çavuşun oteli var.
Çarşafları bütün ütülerdim hepsini. Re- Daha sonra Artemis oteli yapılır. Otelin
çel yapardım, oradan isterlerdi, satardık. kış müşterileri gibi yazlıkçılarda da artış
Domates reçeli, tenekelerle yapardım, olur. Bu arada kızların evlenme zamanı
rahmetli kavanoz kavanoz satardı. Yapa- gelir. Ama kızlar Bodrumlu ile evlenmeme
rım, bakarım, ertesi günü, yok olur, hadiiii konusunda kararlı. Kısmet bu ya ikisi de
gider. O zamanlar yabancı turist çok az Bodrumlu ile evlenir. Sıdıka Nalbantoğlu
gelirdi. Hep Türk’lerdi ama çok iyiydi- için artık hayatı daha renkli geçmeye başlar.
ler. Ben Bodrum’a geldiğimde meydanda Her şey yerli yerine oturur.
kilise vardı ama sonradan yıkıldı. Benim
Bodrum’a ilk geldiğimde içine girip bak- “Otele Türkler kışın daha fazla gelirdi.

Kışın süngerciler, mandalinciler, eczacılar
gelirdi. Ecza deposundan gelir eczanelere
ilaç dağıtırlardı. İki, üç sene sonra yazlık-
çılar daha çok gelmeye başladı. Doktorlar
gelirdi. Çok güzel insanlar gelirdi. Mimar-
lar çok geldiler. Bizim bu evi yıkacaktık,
mimar vardı Erhan bey, o çiziverdi bütün
planlarını, yapın diye, izin vermediler. Ev
yıkılmayacakmış. Evde pişen yemekler
hem et hem de ot üstüne. Otu çok severiz,
İstanköy adasında da ot çoktur, çok yiyor-
duk. Bayram günlerinde halk Azmakba-
şında ve bir de burada. Artemis’in önünde
toplanırdı, ama ben gitmezdim oralara.
Çok kalabalık olurdu. Sonra Yunus’un
otelinin (Paç otel) önünde oldu, biz de
oraya gider, balkondan izlerdik. Gece
sinemaya giderdik, çok kalabalık olurdu.
Yıkılan Baraz otelinin yanındaydı sinema.
Kızlar istemedi buradan koca. Ama büyük
kızı buralıya verdik.”





Sönmez TANER

Sönmez Taner, birkaç parça eşyasıyla İs- teli bir okulda okumak büyük bir şans. Ben
tanbul’dan kaçıp geldiği Bodrum’da, belki öz güvenimi, kendimle barışık olmayı orada
de Bodrumludan daha fazla çevreye sahip öğrendim. Öğretmenlerimiz çok iyiydi,
olur. Bodrum ona, o da Bodrum’a çok şey yabancı öğretmenlerimiz vardı. Bir İngi-
verir. Sönmez Taner için hayatının geri kalan lizce öğretmenim vardı, ölene kadar destek
kısmında çok çalışıp Bodrum’a bir şeyler oldu. Neyse Ankara Kolejinden sonra şimdi
kazandırmak oldukça önemli. bizim aile yeter diyor. Ben Ortadoğu Üni-
versitesi’ne kayıt oldum. Çünkü bizim bütün
“Ceyhan doğumluyum, 26 Mart 1937. İlko- kızlar, oğlanlar Ortadoğu’ya gidiyorlardı.
kulu Ceyhan’da okudum, bir Ortaokul vardı İngilizce bildiğimiz için bilim sınavlarını
ama, kız-erkek karışık diye beni o okula bilmesek te bizi oraya aldılar.”
göndermediler. Adana Kız Lisesi’nde yatılı
olarak okudum. Hiç mutlu anılarım yok, Sönmez Taner, Ortadoğu Teknik Üniversite-
ortaokul yaşamımda, çok sert bir yönetim si’ne kaydını yaptırdığı günlerde Dil Tarih’in
vardı. Ben mezun oldum, bizim aile feodal Tiyatro Enstitüsü bölümü açılır. Ailede am-
bir aile, kız çocuklarının pek okula gönde- calar, teyzeler, yengeler, dedeler daha fazla
rilmediği, en fazla ortaokula, kız enstitüsü- okumasını istemez. Ama o güvendiği için
ne gönderildiği ama erkek çocuklara bütün konuyu babasına açar. Tiyatro Enstitüsü’ne
olanakların açık olduğu bir aileydi. Ben kayıt olacağını söyler ve dediğini yapar.
kafaya koymuştum okuyacaktım. Kızlar,
ablam, teyze kızları, amca kızları hepsi ens- “Babam ona da pek ses çıkarmadı, Tiyatro
titüde okumuşlar. Adana’da okumak istemi- Enstitüsü’ne gittim. Çok sevdiğim bir şeydi,
yorum. Babam olağanüstü bir adamdı beni yazarlık ve dramaturgi okunuyordu, oyun-
elimden tuttu Ankara’ya getirdi, sene 1952.” culuk değil. Ama amatör oyunlar oynadık.
O iki yıllık bir eğitimdi, az geldi. Okurken
Ankara’da dayısı ve yengesinin yanına İngiliz Edebiyatı bölümüne de yazıldım.
yerleşir. O yıllarda Ankara’da yatılı kız lisesi 1959-1960 tarihleri arası Dil Tarih’teyim.
yoktur. Umutsuzluğa kapılmak üzereyken gü- 60 devrimi oldu, üniversite hareketle-
zel bir haber alır. Ankara Koleji ilk kez Lise ri içinde, her gün, her gece, o zaman bu
hazırlık sınıfı açar. Sönmez’in babası olağa- tomalar falan yok ama sis bombası vardı.
nüstü ya, kızını alır TED Ankara Koleji’ne Gözü yaşlı geceleri eve dönüyorduk. Onları
kaydını yaptırır. da yaşadık. İşte ilk protestolarımızı yaptık,
Kıbrıs Türk’tür, Türk kalacaktır gibi. Neyse
“Ankara benim için tam bir kültür şoku ben Tiyatro Enstitüsüne devam ederken
oldu. Kasaba gibi bir yerden gelip, Ankara evleneceğim kişiyle tanıştım. O kişi hukuk
Koleji gibi bir yer seçmem, son derece kali- okuyordu ama herkes tiyatroya meraklıydı,

tiyatroda tanıştık, aşık olduk. Sonrası aileyi yaptılar. Türkçesi çok güzel diye beni oraya
ikna etmeye kaldı. Mümkün mü, dedeye aldılar. Çalıştığım 16 yıl boyunca TÜBİTAK
sorulacak, büyük amcalara sorulacak. Ama için pek çok yayın hazırladım. Bütün faali-
sonra biz bir emrivaki yapıp nişanlandık. Üç yet raporları, proje raporları falan. Yazmayı
yıl nişanlı kaldıktan sonra 1963’te evlendik. severim, kötü bir deneyim değildi. TÜBİ-
Babam Demokrat Parti’nin kurucusuydu. TAK’a, tercüman sekreter olarak girdim, bir
Yani inançlı bir kurucuydu. 1950-1954 yıl- yıl sonra bana; Kütüphaneci olur musun,
ları arası Ceyhan Belediye Başkanlığı, 1954 dediler.”
yılında da Milletvekili seçildi. Babam partiyi
kurduğu arkadaşlarının yanlış yolda gitti- TÜBİTAK’ta hayatının en güzel dönemlerini
ğini görünce 1957 yılında adaylığını koy- yaşar Sönmez Taner. Aklının ucundan bile
madı. Ne mutlu ki koymamış. 1960 devrimi geçirmediği Erdal İnönü, Cahit Arf, Nimet
olduğunda milletvekili değildi. Fakat bütün Özdaş gibi hocalarla çalışma fırsatı yakalar.
arkadaşları içeri girince çok kötü oldu ba- Ancak, Ecevit-Erbakan döneminin başlama-
bam. Ankara’daki yaşamlarını noktalayıp sıyla huzur ve keyfi kaçar, 1982 yılında 45
köye gittiler. Bizim Kozan, Ceyhan arasın- yaşında emekli olur.
da böyle bir yer vardır. Ankara da biz kız
kardeşimle beraber yalnız kaldık. O hukuk “Çok şey kazandım, yeni bir meslek kazan-
okuyordu, ben Dil- Tarihte okuyordum. dım. TÜBİTAK beni İngiltere’ye gönderdi,
Üniversite de kalmak istiyordum, İngilizce Unesco bursuyla. Döndüğümde Hacette-
Edebiyatı olur, Latince olur, çünkü 4 yıl pe’de Yüksek Lisans tamamladım. Yeni Bir
Latince okumuştum.” mesleğim oldu ve beni TÜBİTAK Kütüp-
hane Müdürü olarak atadılar. Daha sonra
Büyük aşkı Özkan Taner ile 1963 yılında da kütüphane değil de Dokümantasyon
evlenir. Eşi, Devlet Planlama Teşkilatında Merkezi’ne dönüştü. Zaten İngiltere de de
çalışır. Çukurova Planlama Projesi için atanır. o eğitimi aldım. 16 yıl çalıştıktan sonra,
3 yılda hazırlanan proje biter ve Özkan Taner Ecevit-Erbakan dönemiydi. TÜBİTAK,
tekrar DPT’ye gelir. Proje elemanı olarak Başbakan Yardımcısı olarak Erbakan’a
eşiyle beraber çalışan Sönmez Taner’in de işi bağlıydı. Bugünün izlerini sanki o zaman-
biter. dan görmeye başlamıştık. Ve bütün huzur ve
keyif kaçtı. 20 yılımı doldurur doldurmaz 45
“Üniversiteye gittim her yer dolmuş, hiç yaşındaydım emekli oldum.”
açık kadro yok asistanlık için. Ben de iş
aramaya başladım, TÜBİTAK’ın ilanını Emeklilik, çalışma hayatına alışmış, üretme-
gördük, çevirmen arıyordu. Sınava girdim. yi seven Sönmez Taner’e göre değil. Tekrar
İngilizce-Türkçe, Türkçe-İngilizce sınav çalışmaya başlar ve Tarım Bakanlığı için

özel projeler yapar. Bu arada oğlu Ortado- Çok kötü bir dönem atlattım, mutsuzdum,
ğu Üniversitesi’ni bitirip Amerika’ya gider. çünkü eşimin başka bir ilişkisi olmuştu. O
Çalışmak çok çalışmak iyi, para kazanmak arada hatırlar mısınız, Akademi Vakfı açıldı.
hoş ama her şeyi halletmez. Sönmez Taner’in Ve çalışmaya başladım. Benim hayatımı ön-
hayatında moral çöküntüsü başlar. 1993 yılın- celikle çalışma, sonra da Bodrum kurtardı.
da Bodrum’a kaçar. Buraya şöyle gelmiştim, gençliğimde okudu-
ğum bir kitap vardı, Mutlu ölmek. Mutlu öl-
“Benim moralim bozuldu, aynı yıl babamı mek isterim. Mutsuzken asla. Mutlu olayım,
kaybettim. Ve artık Ankara bana dar gelme- öyle öleyim diye bir şey vardı. Burda öyle
ye başladı. İstanbul’a göç ettik. Hiç iyi bir biraz mutlu olayım, sonra nasıl olsa ölece-
karar değildi, sonradan çok pişman oldum. ğim diye düşünüyordum. Bana o kadar iyi
Çünkü İstanbul’da ki insan yaşamı beni hiç geldi ki Bodrum, önce çalışma yaşamı uzun
sarmadı. Ankara’daki sıcak insan ilişkileri sürmedi, 6 yıl sürdü ama çok çevre edindim.
İstanbul’da yoktu. Ve belki kişiliğime de Çok insan tanıdım, çok etkinlikler yapıldı.
tersti. Reklamcılar Derneğinde Genel Koor- O dönemi hatırlarsanız hiç bugünkü gibi
dinatör olarak çalıştım. Çok iyi bir işti, çok değildi. Biz olmadık düğün salonlarını kon-
iyi para kazandım fakat yıpratıcı bir şeydi. ferans salonlarına çevirdik, sempozyumlar
O arada evlilikte tatsız şeyler oldu. İstanbul yaptık, ulusal, uluslararası. Böyle müthiş
Üniversitesi Kütüphanecilik Bölümünde bir çalışma. Tabi bir yandan da bu çalışma
ve Hacettepe Üniversitesinde Kütüphane- bana iyi geliyordu. Dediğim gibi çok kişi
cilik Dokümantasyon Bölümünde hocalık tanıdım, Bodrumluları tanıdım, dışarıdan
yaptım. İstanbul’u gezdim falan ama mut- gelenleri tanıdım, yabancılardan gelenleri
suzdum. İlişkilerde de biraz sorun olmaya tanıdım ve öyle geniş bir çevre oldu.”
başlamıştı, ben Bodrum’a kaçtım, yıl 1993.”
Sönmez Taner, her gün, aylar boyunca
Sönmez Taner, küçük koliler ve birkaç bavul- dolmuşa atlayıp, nereye götürüyorsa gider.
la Bodrum’da Marina’nın karşısındaki ara so- Dolaşıp durur Yarımada’yı. Bodrum’un
kakta bir pansiyona yerleşir. O yıllarının ünlü sokaklarını adım adım aşındırır. Arkadaşla-
ressamlarından Mehmet Sönmez kanalıyla ev rı arasında seni muhtar yapmalı diye dalga
bulur, Lena’nın evlerinden birini tutar. Kaçış geçenler bile olur. Sönmez hanım, gündüz
o kaçış Sönmez Taner artık Bodrumlu olur. gezer, geceleri saatlerce çalışır. Bodrum ona
çok şey kazandırırken, o da Bodrum için hep
“Ankara’dan, tek tanıdığım Sudi İlkokur üretir. Sönmez Taner, çalışmalara büyük katkı
ve eşi Gündem’den başka Bodrum’da hiç sağlayan zamanın Belediye Başkanı Tuğrul
kimseyi tanımıyorum. Telefon yok, televiz- Acar’ı ve Kaymakam rahmetli Uğur Boran’ı
yon yok. Üç, beş ay derken 23 sene oldu. hep sevgiyle anar.

“O güzelim taş sokaklar, doğal güzellikler. büyük ve güzel bir çevrem oldu.”
Hem benim için iyileştirici bir şey oluyor-
du, çünkü ben ne yapacağımı bilmiyordum 4 yılda 4 ev değiştirmek Sönmez Taner’in ka-
Bodrum da. Altı ay sonra çalışmaya başla- deri. Oturduğu ev satıldığı için kara kara dü-
dım. Aynı zamanda da bir kitap çeviriyor- şünürken imdadına Tuğrul Acar yetişir. Anne
dum, Tarih Vakfı için. Gündüz geziyor, gece Zehra Acar’ın evinin üst katına taşınır. Artık
10 saat kadar çeviri yapıyordum. Ama bir kirada oturmak canına tak ettiği için ev satın
şekilde kendimi oyalamaya çalışıyordum. almak ister. Elinde avucunda ne varsa ortaya
İstanbul’daki Dünya İkinci Habitat Konfe- döken Sönmez Taner 20 bin dolar oluşturur.
ransından sonra Bodrum yerel konferansı Bodrum’da o paraya 20 metrekare bile yer
düzenleyelim diye Yiğit Gülöksüz bey öner- bulamaz. İşte bu sırada Bodrum’un saygı
di. Ama zaman çok kısıtlı idi ve bir mucizey- değer eğitimcisi Hatice Yücel ile tanışır.
di gerçekten. Hala böyle heyecanlanıyorum.
Kozalar oluşturulacak, kimsenin toplu “Çok kısa bir sürede dost olduk ve o da
çalışma kültürü yok, o zaman. Neyse biz bana kol kanat gerdi. Soğuk günlerde evin-
bütün mektupları yazdık, sivil toplum kuru- de kaldım, yemeğini yedim, dostluğunu gör-
luşlarına ve çok kısa bir zamanda 25 koza düm. Bir gün bana ziyarete gelmişti, bugün
oluşturduk. 350 kişi ve 1,5 ay vaktimiz var. Hıdırellez, bir şey dile de denize atalım dedi.
Geliyor gençler, özellikle Gençlik Kozasın- Ben ev almak istiyorum, TÜBİTAK’tan çok
dan Şule Pelin; “Sönmez hanım siz inanıyor yakın bir arkadaşım Ülker, o sırada Paris’te
musunuz bu işin olacağına” diyor. İnanma- yaşıyor; ev istiyorsun, ev istiyorsun ama
sam çalışırmıyım diyorum ama, hakikaten bunu belirtmen lazım. Nerede ev istiyorsun?
deliler gibi çalışıyorum ve biz onu başardık, Yukardaki bilecek dedi. Hatice de bunu söy-
1,5 ayda 350 sayfa rapor ürettik. Sonra biz lüyor, şöyle bir kâğıt da ben Gündoğan da
onu redakte ettik. Üç gün konferans sürdü ev istiyorum. Gündoğan’ı neden seviyorum,
ve sonunda da şu kitap çıktı. Bugün sorun bütün Yarımada’yı dolaştım ya, en sakin yer
olan her şey bu kitapta var. Bilgi merkezi, Gündoğan. Bir de şu arkamdaki kayalara
arşiv, stratejik turizm planı, çevre kirliliği bayılıyorum, gidip, gelip kayalara bakıyo-
gibi Bodrum iş programı. Biz bunu Bodrum rum. Gündoğan da ev diye biz bu kâğıdı
Belediye Başkanı Tuğrul Acar ile başardık. katladık, bir taş bağladık, çıktık, eski ma-
Kendisine saygılarımı sunuyorum. Tuğrul rinanın yanında, denize bıraktık. Ve o yılın
Acar ve Kaymakam rahmetli Uğur Boran mayıs ayında ben bu evi alabildim. Çok, çok
bey. Birlikte çok güzel şeyler yaptık. Şimdi umutsuzdum. Gani Turanlı beyi tanırsınız,
ben yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Ger- çok iyi dostumdu burada otururdu, rahmet-
çekten de çok kötü durumdaydım. İyileş- li, onu da saygıyla anıyorum. Telefon etti,
meye başladım, dostlarım olmaya başladı, bir ev var satılık, çok güzel ve çok ucuz dedi.

Uzak, nasıl taşınayım ben. Bir bakın dedi, şeyler yazdık, götürdük, ama olmadı. O ara-
o da bir rastlantıdır. Bir arkadaşım getirdi da ben bir çeviri aldım, İş bankası için arşiv
bizi eve baktık, Mayıs ayı bütün begonvil- projesi yaptım. Borçlarımı ödemem lazım,
ler açmış, limon ağacı yüklü, evi gezdim, güzel bir projeydi onu yaptım, Tarih Vakfı
kaloriferi var, ben Bodrum’da dondum için. Bu arada da İstanbul Tarih Vakfının
yaşadığım yıllarda, demirleri var, telleri var, kurucularındanım. Yavaş, yavaş borçlarımı
her şeyi var. Ben bu evi alayım ama nasıl da ödemeye başladım.
alayım. O zaman kredi olanağı pek yok, ev Gene böyle biraz enerjik hissedince ne yapa-
sahibi hanımdı, izin istedim, düşüneyim, yım, onu yapayım, bunu yapayım oldu. O
para bulmaya çalışayım, para bulacağım, arada çok önemli bir şeyin farkına vardım.
nasıl bulacağım. Bir hafta, 10 gün, 20 gün Bu Bodrum’a Halikarnas Balıkçısı’nın,
ben telefon ettim. Kardeşlerim, kuzenlerim, ne kadar değer kattığının farkına vardım.
arkadaşlarım ve para topladım. İnanabiliyor Bunda biraz Hatice Yücel’in de katkısı oldu.
musunuz hem de dolar üzerinden topladım. Çünkü her yıl 13 Ekim de öyle birşey düzen-
Herkes bana güvenip borç verdi, karşılığın- liyordu ve beni götürüyordu. Kimdir, nedir
da hiçbir şeyim yok. Hepsini çok minnetle diye araştırmaya başladım. 2010 yılından
anıyorum. Ben bu evi alabildim, ama çok beri Halikarnas Balıkçısı üzerinde çalışıyo-
borçlandım. O sırada vakfın durumu da iyi rum. Tanıdıkça hayranlığım arttı, sevdam
değildi. 2000 yılı Vakıf faaliyetini durdurdu. arttı kendisine karşı. Ve ben araştırmaya
Artık bir işim de yok.” başladım hayatını. İzmir’e gittik Hatice ile
beraber, İsmet hanımla görüştük, ondan
Hayalini kurup satın aldığı evin borcunu anılar aldık, fotoğraflar aldık ve zaten bütün
nasıl öderim kaygısı içindeyken eşinden de kitaplarını okumuştum ama kaynak arama-
boşanır. 2000 yılı onun hayatına çok büyük ya başladım. Halikarnas Balıkçısı hakkında
değişiklikler getirir. Satın aldığı evine ta- hiçbir bilgi yok, yaşamı hakkında. 1890 da
şınır. Cennet gibi bir yer dediği Gündoğan doğdu Girit’te, 1973’te İzmir’de öldü, Bod-
mutluluğu yaşamaya başlar. Öğrenciyken rum’a gömüldü, bu kadar. Yahu, böyle bir
çalışmaya başlayan ve 2000 yılında üçüncü şey olabilir mi? Kaynak araştırmasına giriş-
kez emekli olan Sönmez Taner, bir yıl kadar tim, çok kaynak topladım, mevcut kaynak-
hiçbir şey yapmadan evde oturur, bol bol ların hemen hemen hepsini topladım. Bizim
kitap okur. Ama bir yıl sonra kanı kaynamaya İlçe Halk kütüphaneden başlayarak, dip
başlar. notlardan giderek, dergilerin özel sayılarını,
hepsini getirttim. Ve bir yıl okudum, sadece
“İşte bu arada Bodrum Kent Müzesi ve Halikarnas Balıkçısını. Ve inanılmaz, müt-
Arşivi projesi ortaya çıktı ve onda çalıştım. hiş bir yaşam ve Bodrum’a 22 yıl boyunca
Yüksel Selek ile beraber dosyalar dolusu çok şey katmış. Çok büyük hayranlığım ve

saygım var. Ve bunu ne yapayım dedik, önce lıkçısı konusunda çok çok uzun konuşabili-
bir kitap yazalım dedik Hatice ile birkaç rim. Çok şey yapmış, ekmiş, dikmiş, maviyi
arkadaş.” tanıştırmış bize, rehberlik yapmış, rehberlik
sektörünü Bodrum’a getirmiş. Deniz turizmi
Arkadaşlarıyla yaptığı çalışmalardan sonuç Halikarnas Balıkçısına çok şey borçlu. Evet
alamayan Sönmez Taner, o çalışmalardan başka ne yapıyorum? Halikarnas Balıkçısıy-
İngilizce, Türkçe sunumlar hazırlar ve Bod- la ilgili ne bulursam okuyorum ve arşivime
rum’a çok büyük katkı sağlar. On parmağın- koymaya çalışıyorum, çeviri yapıyorum.”
da, on marifetiyle Sönmez Taner, gönüllerde
unutulmaz bir yere oturur. Yıl 2013. Şimdi İstanbul’dan yıllar önce Bodrum’a 4-5 aylığı-
en büyük arzusu Halikarnas Balıkçısı’nın na kaçan ama bir türlü bu ilçeden kopamayan
Kırkıncı Ölüm Yıldönümünü anlamlı bir Sönmez Taner’in pek çok dostu olur. Genç-
programla kutlamak. lerin ablası olmak da ona ayrı bir keyif ve
enerji verir. Gündoğan’daki evinde hayatının
“Deniz Ticaret Odası, Denizciler Derneği, en güzel günlerini geçiren Sönmez hanım hep
Bodrum Belediyesi, Kent Konseyi ama gö- üretiyor, çeviri yapıyor, şiir yazıyor.
nüllü çalışmalarla bizim Halikarnas Balık-
çısı formu böyle oluştu. Hem doğum günü “Beni Bodrum’a sürükleyen kadere teşek-
olan 17 Nisan da, hem de ölüm günü olan kür ediyorum. Sahiden bir sürüklemeydi, iç-
13 Ekim de bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. güdüsel bir karardı. Her yıl yeni bir yönünü
Mesela bu yılki tema Mavi Yolculuk idi. keşfediyorum. Yeni bir şey buluyorum, işte
Mavi Yolculuğun 70. yılıydı, o vesileyle bir kayalar, dağlar. Bizim dolmuş güzergahımız
şeyler yaptık. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun çok güzeldir. Bütün yarımadayı bildiğim
gelini Nüket hanım ve torunu Rahmi ile için en güzeli buradadır. Tavsiye ederim,
tanıştık ve bir sergi açtık, Mavi Yolculuk çıkıyorsunuz önce kayalar, dikkat edin müt-
Desenleri, bütün arşivini açtı aile ve Meh- hiş kayalar var, sonra deniz, sonra orman
met Uyargil de fotoğrafını çekti ve bir sergi başlıyor. Sonra gene deniz Torba. Yani ina-
açtık. Ve olabildiğince okullarda söyleşi ya- nılmaz güzel bir güzergâh. Sadece dolmuş-
pıyoruz. Önce güzel Sanatlar Fakültesinde la gidip gelmek bile beni çok mutlu ediyor.
başladık, şimdi bu yıl boyunca Deniz Müze- Çünkü Şubat ta bahar geliyor, her yer halı
sinde, Hatice Yücel’in koordinatörlüğünde. gibi yeşilin üstü çiçekler. Bodrum’un en iyi
Bu yıl 10 Kitap, 10 Okul, 10 Konuşmacı tarafı çok iyi dostlarım olması. Geç bir yaşta
adıyla bir şey başlattık. İlkini Hatice yaptı, bu kadar dostum olması çok güzel bir şey.
İkincisini Hatice Orman yaptı. Ben nisan da Çok hoşuma gidiyor, çok dost zengini olarak
yapacağım, doğum gününe denk getirece- görüyorum kendimi. Bodrum beni iyileştir-
ğim. Siz de biliyorsunuz, bu Halikarnas Ba- di, çok şey kazandırdı, burada yaşamaktan

mutluyum, Gündoğan’da yaşamaktan mut- baba oldu, ben de çok geç babaanne oldum.
luyum. İşte böyle gidiyor. Fotoğrafçı dostla- Yani torunların hızına yetişemesem de biraz
rım var, bazen beni böyle konu mankeni ya- yerlerde debelenebildim. Bana bambi derler,
pıyorlar. Halikarnas formuyla güzel şeyler dilleri dönmedi babaanne demeye, “bambi
yapıyoruz. Birçok derneğin üyesiyim, Yani otur oynayalım” diyorlar. Diyorum ki, ben
İstanbul’da Tarih Vakfı kurucu üyesiyim, oturursam kalkamam. Biz seni kaldırırız
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Mer- diyorlar.
kezi Vakfı genel kurul üyesiyim. Onlar için Biri Elifsu, birisi Göksenin. Torunlarım, bir
de bir çalışma yaptım, “Kadın Kavramları,” gün seyrederlerse, kendilerini bulsunlar.
dizisini çıkardık. Hem proje yaptım hem de Gençler sahip oldukları değerlerin farkına
borçlarımı öyle ödedim, gerçekten. Çağdaş varsınlar. Biz ne kadar söylesek boş. Bize di-
Yaşamı Destekleme Derneğinin çok uzun nozor diye bakıyorlar. Umarım aralarından
yıllardır üyesiyim. Şu sırada duydunuz mu bir bölümü bu bilince ulaşır ve Bodrum’un
bilmiyorum, Herodot Üçüncü Yaş Akademi- değerlerini korumaya çalışır.”
si var bizim, o da güzel bir şey, işte aktif bir
yaşamdan sonra hayata küsmeyi önlemek Sönmez Taner, Bodrum’da doğmamış ama
için birtakım etkinlikler, bu yıl onun sunum Bodrumlu kadar seviyor bu ilçeyi. O kadar
programlarını hazırlıyorum ve de yerel ki, yazdığı şiirde Bodrum’a olan aşkını dök-
değerleri tanıtmaya çalışıyorum. İşte Mavi müş satırlara. Bodrum Deniz Ticaret Odası
Yolculukla başladık, kiliseler ve şapeller ko- adına İngilizceden Türkçeye çeviri yaptığı
nusunda bir şeyler olacak. Zeytinyağı Tadım “Bodrum Ege de Bir Kasaba” adlı kitabı çok
Haftası. Böyle şeylerle uğraşıyorum. Sık sık önemsiyor. Kitabın yazarı Fatma Mansur
Bodrum’a gidiyorum. Güzel, hayatımdan Coşar, Ortadoğu Üniversitesinde parlak bir
memnunum, mutluyum, huzurluyum.” akademisyenken Bodrum’a araştırma yapma-
ya gelir. A’dan, Z’ye Bodrum’un yakın tarihi-
Hayatı boyunca hep üreten Sönmez Taner, ni anlatan Fatma Mansur Çoşar’ın İngilizce
çok değerli oğlu, gelini ve ikiz torunlarından yazdığı “Bodrum Ege de Bir Kasaba” adlı
söz ederken gözleri bir başka parlıyor. Torun- kitabı yıllar sonra Sönmez Taner, Türkçeye
larla yerlerde debelenirken biraz zorlanır ama çevirir ve Bodrum’a kazandırır.
gene de gençlere taş çıkarıyor.
Sönmez Taner’i anlatmaya kelimeler yetmez.
“Hayatımdan bahsederken ikiz torunlarımı Üretmeyi, yazmayı, çalışmayı seviyor dedik
atlamam olmazdı. Benim bir oğlum var, ya, o da şiir zamanı olduğunu hatırlatıyor ve
uzun yıllar yurt dışında kaldı, sonra geldi, “Yaşama Selam Bodrum’dan” diyor.
kırk yaşında evlendi. Ve kırk bir yaşında ikiz
çocukları oldu. Bir kız, bir oğlan. O çok geç

“Anılar biriktiriyorum Anılar biriktiriyorum
Dağlardan, denizlerden, yağmurdan. Teknelerden, balıklardan, ağlardan.
Geçmişimin izlerini Anılar topluyorum
Birer birer siliyorum, Adalardan, koylardan,
Yeni dostlar ediniyorum Bodrum’dan.
Bodrum’dan.
Anılar biriktiriyorum renklerden,
Hüzünlerim dündü, Mavi, lacivert, yeşil, mor, turkuaz,
Umutlarımı yarına bırakıyorum, Eflatun, turuncu ve beyazdan,
Bugünü yaşıyorum. Bodrum’dan.

Anılar biriktiriyorum Anılar biriktiriyorum
Çakıllardan, kumlardan, Kalelerden, surlardan,
Çiçeklerden otlardan. Sevgiler topluyorum,
Anılar biriktiriyorum Ormanlardan, yollardan,
Ağaçlardan, kuşlardan, Bodrum’dan.
Dostlardan, Bodrum’dan.
An’ları birbirine ekliyorum,
Anılar biriktiriyorum Anılar üretiyorum zamandan,
Özenle, sabırla, sevgiyle. Günlerden, gecelerden, sabahtan.
Acıları, öfkeleri ayıklıyorum yüreğimden, Anılarım çoğalıyor taşıyor
Yaşamı yeniden yakalıyorum. Aylardan, mevsimlerden, yıllardan,
Bodrum’dan.
Anılar biriktiriyorum
Rüzgarlardan, dalgalardan, Sevgiler topluyorum,
Gün batımı ilk hilal dolunaydan. anılar biriktiriyorum,
Anılar biriktiriyorum yaşıyorum,
Yıldızlardan, bulutlardan yaşama selam,
Bodrum’dan. Bodrum’dan.”

Sevgiler topluyorum,
Kendimle barışıyorum,
Yaşıyorum.



Şefika CEBECİ

Şefika Cebeci 15 yaşında başlık parası uğ- lesi, geçimlerini sağlayabilmek için toparla-
runa görücü usulüyle evlendirildiği Durmuş nıp taşı toprağı altın denilen İstanbul’a göç
Cebeci’nin dördüncü karısı. Durmuş Ce- ederler. Durmuş Cebeci inşaatlarda, Şefika
beci ailesinin isteğiyle üç kez imam nikahı Cebeci de ev işinde çalışmaya başlar. Cebe-
ile evlenir ama hiçbiri başarılı olmaz. 15 ci ailesinin İstanbul macerası altı ay sürer
yaşında ki Şefika ile 15 yaşındaki Dursun ve tekrar memlekete dönülür. Ama onları
resmi nikahla evlenir. Çok zor günleri olur. Bodrum’a çeken bir başka şey daha vardır.
Sıkıntılarını töre değip hep sineye çeker.
“İki kızım küçüktü babamın yanına bıra-
“1932 doğumluyum. Kastamonu’nun Azı- kıp İstanbul’a gelmiştik. Memlekette bir
man köyünden ayrıldığımızda 25 yaşında ev yaptık kendimize ama bir oda, gerisi
idim. 15 yaşında evlendim. O zaman ki tö- sonra yapılacaktı. Sonra tekrar İstanbul’a
reler öyleydi, başlık parasıyla, yani parayla geldik. Eşimin işi gücü yoktu, bende bir
evlendirdiler. Eşimin yüzünü görmeden, ailenin yanında, Sefa Kılıçlıoğlu ailesinin
görücü usulü evlendik. Ben o zaman ke- evinde aşçılık yaptım. Çalıştığım evin oğlu
sinlikle hiçbir şey bilmiyordum. Gelin gitti- Ömer Kılıçlıoğlu’nun, Bodrum’da Antik
ğim ev fakir eviymiş, baba evi daha iyiydi. Tiyatro’nun yanında evi vardı. Ben çalıştı-
Gelin gittiğim ev sahipleri, düğün yapmak ğım evin kahyasına, eşimin işi olmadığını,
için neleri var, neleri yok satmışlar. O Bodrum’da birine ihtiyaç varsa beyimi
paraylada davullu zurnalı düğün yapıyor- orada çalıştırabilir mi? dedim. Evin beyi
lar. Eşimle aynı yaşta olmamıza rağmen o oğluyla telefonda konuşmuş, o da hemen
daha evvel üç kere imam nikahı ile evlen- gelsin demiş. Hemen hazırlık yaptım, eşimi
dirilmiş, oraya gittikten sonra öğrendim. Bodrum’a gönderdim. Benim de emekli
Benim için çok zor günler oldu. Eşimin olmama 5 ay kalmıştı. Emekli olup bende
annesi ölmüştü, sonra babası başka bir Bodrum’a geldim. Yaklaşık 30 yıl önce
hanım almış. Benim gittiğimde kadın 80 geldiğimiz bu yerde 10-15 yıl çalıştık. Bu
yaşında falandı. Onunla da geçim çok zor arada ben Dereköy’den bir arsa aldım.
oldu. Ben çok küçük olduğum için tabi ne Sonradan da buraya bu evi yaptık. 15 sene
olduğunu anlamadım.” evvel eşim öldü. Bu evde kızlarımla bera-
ber yaşamaya başladım.”
Şefika Cebeci’nin 20 sene çocuğu olmaz.
Büyük kızı Rahime, iki buçuk yıl sonra da Okuma yazma bilmiyen Şefika Cebeci
Habibe dünyaya gelir. Üçüncü ve dördüncü İstabul’da evine yakın bir yerde yolunu
çocukları Dursun ile Perihan İstanbul’da kaybeder. O zaman cep telefonu yok ki
doğar. Memlekette evleri yanan Cebeci ai- eşini arayıp yardım istesin. Ama tesadüf bu

ya eşinin imam nikahıyla evlendiği kadın- ders çalışıyorum. Çok önem verdim, çok
lardan birine rastlar. Ondan evinin yolunu istedim. O ara eşim kanser hastası. Eşimi
öğrenir. Azmin elinden hiç birşey kurtulmaz İstanbul’a kızımın yanına gönderdim. Bir
derler ya Şefika Cebeci yol kaybetme mace- süre sonra kızım beni aradı; babam çok
rası üzerine okuma yazma öğrenmeyi aklına ağırlaştı, gel. Ben de hocadan izin aldım,
koyar ve başarır. İstanbul’a gittim. Sınav günü Bodrum’a
geldim, sınava girdim. Kazandım, tekrar
“O zaman ben de aklıma koydum; okuma İsanbul’a döndüm. Daha sora Bodrum’a
yazma olmadan hiçbir şey olmayacak. Bu döndüğümde Çağdaş Yaşam’dan sertifika-
arada da Menderes’in zamanında Millet- mı aldım. Sonra bilgisayar alayım dedim.
vekili Mükerrem Sarol’un evine çalışmaya Bu arada eşim de vefat etti. Hatta araba
girdim. Mükerrem Sarol ihtilal sırasında aldım. Ehliyet alacaktım, kursa gittim,
hapis yatmış. Ben orada çalışmaya baş- ama eşim ölünce ve de ben 70 yaşımı geçti-
ladığımda hapisten çıkalı bir yıl olmuş. ğim için sürücü belgesi almaktan vazgeç-
Çalışmaya başladığım sırada eve telefonlar tim.”
geliyor, hepsine de ben bakıyorum. Bir
alfabe kitabı alıp kendi kendime öğren- Şefika Celebi, eşi Durmuş Celebi’nin
meye çalıştım. Evden işe, işten ev gelirken ölümünden sonra çok yalnız kalır. Elde
hep tabelaları okumaya çalışıyorum. Böyle etmek istediği pek çok şeye sahiptir. Şefi-
böyle okumayı öğrendim.” ka hanım, hayat hikayesini yazmaya karar
verir. Çocukları, torunları, dostları okur da
Şefika Celebi kendi, kendine çat pat okuma onun çileli hayatını öğrenme fırsatı bulurlar
yazmayı öğrenir ama tatmin olmaz. İlla diye düşünür. O kadar mütevazi ki, yazdığı
ki daha iyi okuyup yazması için eline bir 2 kitaptan bahsederken çekinir.
diploma, ya da bir sertifika almak ister. O
fırsatı da Bodrum’a gelince Çağdaş Yaşamı “Atalarımız bize hiçbir şey öğretmedi.
Destekleme Derneği vasıtasıyla yakalar. Nereden geldik, nereye gittik hiçbir şey
Okuma yazma öğrenmesi Şefika Celebi’nin bilmiyoruz. Ben Bodrum’a geldikten
ufkunu açar. Bilgisayar kullanmaya başlar. sonra Kafkasya’dan geldiğimizi öğrendim.
Hatta ehliyetten önce otomobil alır. Dedemim dedelerinin oradan geldiğini
öğrendim. Kimsenin evine gitmem, kim-
“Bodrum’da Çağdaş Yaşamın aracılığı seleri rahatsız etmem. Hayatımı yazmayı
ile okula yazıldım. Benim gibi insanlarla kendime bir borç bildim. Yıllar öncesin-
okuyoruz. Öyle çalışıyorum ki eve gelince den başlayarak küçük küçük kağıtlara bir
gece yarılarına kadar, gece 12 ye kadar şeyler yazmıştım. Sonra çalıştığım yerde,

Ömer beyin bir daktilosu vardı, o daktiloyu Azimli bir insan Şefika Cebeci. Küçük
eve getirdim, biriktirdiğim karalamalarımı bir köyden çıkmış, İstanbul gibi mega bir
geçirdim. Bilgisayar aldım, yazdıklarımı kentte yaşam savaşı vermiş, okuma, yazma
o bilgisayara geçirdim. Daha önce de iki öğrenmiş. İlerlemiş yaşına rağmen bilgi-
kitap yazıp satmadım. Ona buna vermiştik. sayara merak sarmış. İki kitaptan sonra
Kitabın düzenlemesini torunum yaptı. Bas- hayat hikayesini yazmaya başlayan Şefika
kı maliyeti çok yüksek olduğu için sadece Cebeci’nin çocukluğundan bu yana babası
27 adet kitap bastırdı.” arkasındaki en etkili güç. Babasının getirdi-
ği fotoğraflardan tanıdığı Atatürk’ü çok ama
Şefika 30 yıl önce gelip yerleştiği, son gün- çok seviyor. Atatürk hayranı bir insan olur.
lerini huzur içinde geçirmek istediği De-
reköyü çok seviyor. Dereköy halkı da onu “Babam tüccardı. Köy köy dolaşır, ora-
sevmiş, bağrına basmış, bizdensin demiş. lardan hayvan satın alır, sonra onları
Şefika Cebeci Bodrum da doğmadı ama İstabul’a getirir, satardı. Bir gün babam
Bodrumlu kadar saf ve bilinçli. Atatürk’ün bir resmini getirdi. Bu Atatürk
dedi, bize Atatürk’ü sevdirdi. O zamandan
“Bodrum Dereköy de komşuluk çok güzel- Atatürk’ü tanıyorum. Bütün çocuklarım
dir. Benim evin kapısının önünde çaylar Atatürk’ü seviyor. Atatürk kadınlarla
yaparız, pasta, kısır yaparız, ne varsa yapıp birlikte harbi kazanmış, bu da beni çok
yeriz. Yemekli düğünler olur, onlar da etkiledi. O zamanlar bu günkü gibi değildi,
çok güzel olur. Çok bol yemekler yapılır. Kastamonu’da da birçok kadın harp de do-
Et yemeği, ne kadar sebze varsa yapılır. nup, ölmüş. Bunları bir kitapta okudum.
Tatlıları kendileri yaparlar, hamurları Şimdi her şey var ve bol. Eskiden her şey
kendileri açar, bütün kadınlar bir araya kıt idi. O kıtlık içinde harpleri kazanmak
gelip toplanırlar. Benim bu köye ilk gel- o kadar zor ki. Atatürk bu harpleri nasıl
diğim zamanlar öyleydi. Ama şimdi biraz kazanmış, memleketi nasıl kurtarmış, bü-
eski insanlar azaldı, birçoğu da hazır alıp tün bu olayları düşündükçe Atatürk’ü çok
yapıyorlar. Düğünlerde, Mevlütlerde her takdir ediyorum.”
şey bol bol yapılır verilir. Ben 30 sene önce
buraya geldiğimde 70-75 ev vardı. Şimdi
çok ev yapıldı, doğudan gelenler çok. Ben
yaz kış burada kalıyorum. Şu anda 9 tane
de torunum var. Torunlarımın çocukları
var.”





Şöhret BİROL

İstanköy adasında kimlik bilgilerini içeren bayramında İstanköy adasında nişanlanır.
nüfus kâğıdı kullanılmıyor. Ancak, İtalyan- Bir yıl sonra, Bodrum’da düğünleri olur.
lar adayı işgal edince, yeni yönetim nüfus O zamanlarda da kız tarafı nişanı, erkek
kâğıdı taşımayı zorunlu hale getirir. Şöhret tarafı düğünü yapar. Bodrum’a gelin gelince
Birol’ün babası evin erkeği sıfatıyla aile- Tepecik mahallesindeki eve yerleşir. Şöhret
yi oluşturan her birey için kimlik çıkartır. Birol, İstanköy’den Bodrum’a gelen üçüncü
Ama kendinden başka kimseyi polis dai- gelin ünvanını alır.
resine götürmez, ailenin gerekli bilgilerini
nüfus kağıtlarına işletir. “Eşim Atıf Birol, dava vekiliydi. İki çocu-
ğumuz oldu, kızın adı Güler, oğlumun adı
“Ben buralı değilim. Rahmetli babam, da Mustafa. Tepecik mahallesinde komşu-
babaannem onlar adalı. İstanköy şimdi luk ilişkileri çok iyi idi. Bir komşum vardı,
Kos diyorlar ya, orada doğmuşlar, orada onunla kardeş gibiydik. Onun da kızları
ölmüşler. Ben de nüfus kayıtına göre 1913, vardı, bizim kızla kardeş gibiydiler, hep be-
asıl doğum tarihine göre 1922 yılında ada- raber oynarlardı. Komşum Saniye hanım
da doğdum. Buraya gelin olarak geldim. vefat etti. Kızları gene sık sık bana geli-
Biz beş kardeştik. Ablam vardı, o İstan- yorlar, arıyorlar. Eşim 51 yaşında siroz ve
bul’da evlendi. Babam sonra tekrar evlen- kanser hastalığından vefat etti. O zaman-
di. Babaannem ayrı oturuyordu. Benim lar Bodrum’da Ortaokul olmadığından
annem Girit’ten gelmiş.” kızım Güler, Manisa’ya Kız Enstitüsü’nde
okumaya gitti, oğlum da İstanbul Kaba-
Genç kız Şöhret, 23 Nisan bayramı için taş’a. İstanköy’ü İtalyanlar yönetiyor,
Bodrum’a dayısına gelir. Afet hanım, Atıf oradaki pek çok Türk kökenliler Türki-
Birol’un annesi. Aklında hep, Vasfiye’nin ye’yi görmemiş. Türkiye’yi görünce insan
kızı Şöhret vardır. İstersek verirler mi diye nasıl seviniyor. O zamanlar Bodrum’da
düşünür. Bodrum küçük bir yer bayram ol- sandalye falan yok, ben görmedim, millet
duğu için sokaklar kalabalık. Şöhret motor- yere hasır serer otururlardı, yerli insanlar
la İstanköy’e dönmek üzereyken müstakbel öyle görmüşler. Bir akraba yemeğe davet
damat adayı Atıf gelir, iki gencin birbirleri- etti oraya giderken bir baktım sokakta
ni görmesiyle yüreklerde biranda fırtınalar tavuklar var. Ben de Bodrum da tavuklar
kopar. Atıf’ın halasının kızı Naciye elindeki sokakta geziyor, dedim. İlk defa görüyo-
nohudu fırlatır. Bu olay ateşi daha da alev- rum sokakta tavuk. O zamanlar Bodrum
lendirir. İleriki yıllarda nohut fırlatma olayı köy hayatı yaşıyor.”
esprilere, gülüşmelere neden olur. Yıl 1946
Şöhret ve Atıf tanıştıkları gibi, bir 23 Nisan Şöhret Birol karşı adadan, İstanköy’den pek

çok farklılığı, yokluğu Bodrum’da gördü, katın soyadı Toker. İkinci gelin Fatma
yaşadı ama hiçbir zaman ööffff demedi. hanım, bir kaptanla evlendi. Üçüncü gelin
Bodrum’u hep sevdi. Bodrum’un örf ve olarak da ben geldim, ondan sonra artık
adetlerini benimsedi, komşularını hep kar- gelen, gelene. Evlendiğim sene Bodrum’da
deş olarak gördü. fotoğrafçı yok. Evlendikten iki sene sonra,
gelinliğimi aldım, yanımda da kızım Güler
“Bodrum’u çok sevdim. Yemek işi pek ve teyzemin kızları da var, adaya gidip ora-
yapamazdım, hamur işi yapar, börek da gelinlikli fotoğraf çektirdim. O zamanın
açardık. Babaannemin bir yemeği var- anısına.”
dı, o patlıcanın içine domates, kıyma ve
sarımsak koyardı, İmambayıldı denirdi. Harp başlayınca İstanköy’den kaçan Türk
Bodrumluların meşhur yemekleri, keşkek, kökenliler Bodrum’a gelmeye başlar. O
lokum pilavı. Hamur açarlar, makarna zaman işgalci devletler adaları Yunanlıla-
gibi keserler, haşlarlar. Bodrum’da ar- ra verir. Türkler de Yunanlılarla bir arada
kadaşlar vardı, akraba gibi, gece gelir- yaşamak istemedikleri için, herkes neyi var
ler, gündüz gelirler. Bodrum’da ben hiç neyi yok ucuz, ucuz satıp Türkiye’ye yerle-
sıkılmadım. Bodrum güzel olmuş, İstanbul şir. Adada neredeyse kimse kalmaz, Şöhret
güzel olmuş hiç... Önemli olan eşin güzel Birol’ün babası, annesi ve oğlan kardeşi de
olsun, evinde huzur olsun. Hayatım çok İstanbul’a yerleşmeye karar verir. İstanbul
güzel geçti. İstanköy’den cereyanlı ütü ge- için; “burası asri hapishane,” diyen babası
tirdim, bir şey ütüleyeceğim, hani ceyran, sekiz ay içinde ölür. Şöhret Birol’un yaşamı
yok, o zamanlar Bodrum’da elektrik yok. kısıtlı ama o hayata hep güzel tarafından
Ütülerin içine kömür koyar, ısıtır, öyle ütü bakar. Bodrumlu ile evlenip, Bodruma
yapardık. Yusuf Görgün vardı, o benim yerleşen üçüncü gelin Şöhret hanım ailede
akrabam, Ayşe hanım eşi, çok iyi insanlar- dirlik ve birlik prensibiyle hareket edilmesi-
dı, geç vakitlere kadar kapıda otururduk. ni önerdi.
Evlerin içinde çeşme yoktu ama her evin “Gençler okuyorlar, kendileri arıyor-
önünde kuyu vardı. Elektrik olmadığı için lar, buluyorlar, evleniyorlar. Bu nedenle
radyo da yoktu. Bodrum’da adaya motor- geçimsizlik çok. Çok boşanma oluyor.
la gidip gelirdik. Kızım Bodrum’da Ziraat Şimdi herkes okuyor, okumayan yok. Ama
Bankasında çalıştı ve oradan da emekli yeterince birbirlerini tanımıyorlar, son-
oldu. Oğlum evli, iki tane torunum var. ra da boşanıyorlar. Bence evvela aileye,
Hatırladığım kadarıyla adadan Bodrum’a babaya, anneye sorun, yanlız okumayla
ilk gelen gelin Emine hanım, o da benim olmaz. Sonunda üzülüyorsunuz, başka bir
akrabam. Bir avukat ile evlenmişti, Avu- şey demem.”



Zehra DENİZASLANI

Bodrum Yarımadası’nda yaşayanların çoğu rikli bir kadın. Evlatlarına da çok düşkün.
mübadele sonrası gelenlerden oluşunca Bildiği her şeyi onlarla paylaşır. O günkü
ortaya renkli bir topluluk çıkar. Zehra (Le- Bodrum, bugünkü Bodrum’a benzemez
vent) Denizaslanı Bodrum doğumlu. Dede- ama çok güzel şeyler yaşanır. Komşuluk
ler mübadele yıllarında Girit’ten gelir. Anne çok önemli. Her şey müşterek, herkes birbi-
tarafı Bodrum’a, baba tarafı Fethiye’ye riyle kaynaşmış.
yerleşir. Bir süre sonra Zehra Levent’in
babası İbrahim ailesinden ayrılıp Bodrum’a “Dereler aktığı zaman kimse gelemez,
gelir ve Melek ile evlenir. İbrahim Levent, Umurça mahallesinden süt bile getire-
dedenin yanında balıkçılık yapmaya başlar. mezdi kimseler. Annem bahçemizde bir
Zehra dört çocuğun en büyüğü, yaramaz mı keçi beslerdi. O keçinin sütünü sağar,
yaramaz. O yüzden hiç kız arkadaşı olmaz. yoğurt tutar, peynirimizi kendisi yapardı.
Her türlü hamur işi elinden gelirdi. Çok
“Annemim babası dedem Girit’ten, ba- becerikliydi, komşulara yardım eder, çok
bamın babası dedem Hanya’dan göçmen güzel yıllardı o yıllar. Komşuluk, birlik ve
olarak gelmişler. Annemim babası dedem beraberlik vardı. En güzel tarafı da herkes
Bodrum’a gelip yerleşiyor. Ama burada birbiriyle kaynaşırdı, müşterek yapardık.
çok zor şartlarda yaşıyorlar. Dedemin Mesela bayramlarda bir sokağın içinde ya-
küçük bir piyadesi ile balıkçılık yapıyor- şıyorduk, sanki komşuluklar geniş bir aile
lar. Ayrıca tarlalarda ki otları, sebzeleri gibiydi. Bir fırınımız vardı, rahmetli Ömer
toplayıp onlarla yemek yapmaya çalışmış- ağabey, halkalar yapar. Şeker Bayramın-
lar. 7 Haziran 1957 tarihinde Bodrum, da olurdu kunduraçalarımız. O halkaları
Kumbahçe’de doğdum. Biz dört kardeşiz, birkaç sini yapar, mahallede kaç ev var-
en büyükleri benim. Çocukluğumda çok sa onlara birer sini verilirdi. Şimdi hala
yaramazdım. Kız arkadaşlarım yoktu çün- şaşırdığım; biz dört kardeştik. Dayımın
kü kızlar benimle uyum sağlıyamıyorlardı, çocukları da dört kardeş. Komşumuzun
annemi çok yoran bir çocuktum. Daha da dört kardeşi vardı, her gece bir araya
önce Turgutreis İlkokuluna gidiyorduk. geliriz. 12 çocuk o kadar güzel oynardık ki
Ben üçüncü sınıftayken yapıldı Atatürk il- hiç kavga yapmasını bilmez, hep birlikte,
kokulumuz, oraya geldik, Halil Kırık’tı öğ- beraberlik, dostluklaydı. Hala devam eder
retmenimiz. Üçüncü sınıfta o gitti, başka bizim o güzel günlerimiz, bir araya gelme-
biri geldi. Çok üzülmüştüm, çünkü ilkokul yi çok severiz. Babam İbrahim Levent. De-
öğretmenleri gerçekten çok seviliyor.” dem Girit’ten mübadeleyle geldikleri için,
onlar babamın ailesi Fethiye’ye yerleşmiş
Zehra’nın annesi Melek Levent çok bece- ama babam Bodrum’a geliyor. Bodrum’da

annemle evleniyor, dedemin yanında o da vazgeçmek, senelerce ben peşinden gittim,
balıkçılık yapıyor. Babam dedemin yanın- 35 yaşıma kadar peşinden gitmekten vaz-
da çalışırken farklı atılımlar yapar. Bir geçmedim. Ben baba sevgisini tatmıştım,
tane forma dalgıçlığı teknemiz vardı, bir ama diğer kardeşlerim onu aramıyorlardı,
gagavamız vardı, sünger tüccarlığı yapı- onların yaşı küçüktü. Sonradan bakıyor-
yordu. Bodrum’un ilk sünger kooperatifini sunuz, aynı diyalogu kuramayınca yavaş,
babam kurmuştu, kâtip Mustafa ile bera- yavaş bırakıyorsunuz. Tabii bunların
ber.” yaşanması güzel değil ama maalesef böyle
tatsız bir olay geçti başımızdan.”
Her şey yolunda giderken Zehra’nın İz-
mir’de yaşayan amcası ortaya çıkar. İbra- Zehra Levent’in çok büyük hayalleri var.
him Levent’in aklını çeler. Bugün Fora Dis- Okumak, çok okumak ister. Ancak, baba-
ko olarak bilinen yeri kahve yapmak için sının onları terk edip İzmir’e yerleşmesi,
kiralar. Amca işi değiştirir, pavyon yapar, annesi ve kardeşleriyle yaşam mücadelesi
şarkıcılar getirir. Bu değişimle tatsız olay- vermesi yüzünden hayalleri gerçekleşmez.
lar yaşanır ve baba evi terk eder ve ailenin 11 yaşındaki Zehra, annesinin sözünü din-
dağılmasına sebep olur. 9 yaşındaki Zehra ler, dikiş dikmeye başlar. Ama okuma azmi
olaydan çok etkilenir ama annesi Melek hiç tükenmez.
hanım tek başına aileyi kucaklar.
“Benim çocukluk hayellerim çok fazlaydı,
“İşleri de çok iyiydi, fakat amcam serseri Londra’ya gitmeyi düşünüyordum. Üni-
ruhlu biriydi, illaki okuyucu getirecem, versiteyi okumayı istiyordum, tabii böyle
dedi. O zaman 60 ‘lı yıllarda Bodrum’da bir şansım olmadı. Annem, dikiş makine-
böyle birşey mümkün değildi, çok kapa- sinin başına oturacaksın, bizim elbisele-
lıydı zaten Bodrum. İki, üç tane şarkıcı rimiz, kardeşlerine elbise dikeceksin, şu
getirdi, yani pavyon yaptı Fora’yı. Şarkıcı- anda yapacak bir şeyimiz yok, dedi. Ben
lardan biri gitti, biri de amcamla gitti. Bir her zaman hak vermişimdir anneme, ama
tanesiyle de babam gitti, terk etti bizi yani. hayatta öğrendiklerim hiçbir zaman bana
Babam tekneler, mal mülk ne varsa hepsi- yetmedi. Dikiş, nakış, ev idaresi derslerin-
ni sattı. Fakat annem çok güçlü bir ka- den ayrı ayrı diplomalar aldım. Sonradan
dındı. Evin bahçesi bayağı büyüktü. Deniz da devam etti, cilt bakım uzmanlığı, ne
kenarındaydı evimiz. Orada domatesinizi, gelirse. Kız kardeşimi okuttuk.
fasulyemizi, patlıcanımızı, her şeyimizi Biz dört kardeştik, benden dört yaş küçük
yetiştirip, biz çok güzel yeriştirdi. Bize yetti Fahriye, oğlan kardeşim Ünal, ondan
tek başına. Ama kolay olmuyor ondan küçük kız kardeşim Naciye. Biz hepimiz

okumayı çok seviyorduk, çok başarılıy- di Sanat okuluydu. Fakat doyumsuz bir
dık zaten, ama maalesef babamın evden şekilde öğrenmeyi çok seviyorum. Yenge-
gidişiyle mali sıkıntı başladığı için benim mim çocuğu vardı, çocukları çok severim,
eve destek olmam lazım. O zaman yokluk dayanamam, saatlerce bakarım, hiç sıkıl-
zamanıydı, yanlız Bodrum’da değil, İz- mam. Ona bakıyordum, o da bana harçlık
mir’de de hiç birşey yoktu. On bir yaşımda veriyordu. Harçlıklarımı birirktirdim.
dikiş dikmeye başladım, kardeşlerime, Gittim Bodrum Kütüphanesine üye oldum.
akrabalara her tür dikiş dikiyordum. Bu Çünkü okumayı çok seviyorun, halen çok
arada da birden geliştim, birden gelişince seviyorum. Odamda kitaplarım, karşımda
annemin de korkuları başladı. Bir an önce büyük bir kütüphanem var, her tarafım ki-
seni evlendirmem lazım, diye takıldı, ne tap dolu. İnanılmaz bir şekilde araştırma-
yaptıysam ikna edemedim en sonunda pes larım başladı, kitap okumalarım başladı.
ettim, taman dedim. Bizim zamanımızda Hala güzel kitap okurum, ne çıkmış takip
kimse kimseyle konuşmazdı. Yani bir mer- ederim, hiçbirini kaçırman. Böylece hayatı
haba bile denmezdi. Bir de babamdan olsa araştırmalarım başladı.”
gerek, hiç evlenmeyi düşünmüyordum.
Çalışayım, başarılı olayım, iş yapayım Zehra Levent 16 yaşında. Aynı mahalleden
istiyordum, ama öyle bir şansım olmadı. Ali Kemal Denizaslanı ile nişanlanır. Bir
Hayatımda hala çok üzüldüğüm şeydir, yıl sonra annesinin ve İzmir’deki babası-
okumayı çok isterdim. Hatta o yıllarda sa- nın olur vermesiyle evlenir. Zehra düğün
nat okuluna giderken, bir tiyatro yapmış- istemediği için annesi Melek hanımla arası
tık, Yusuf Görgün, eski belediye başkanı açılır ama bu kez onun dediği olur.
Derviş Görgün’ün kardeşi. O tiyatroda baş
rol oynamıştım ve bir kupa almıştım. On- “İzmir’e gittik. Babam buraya hiç gelmedi
dan sonra tiyatro teklifleri gelmeye beşladı, çünkü. Evlenmem için annemin, babamın
ama annem beni bir yere göndermedi, tek imzası gerekiyordu. Babam buraya gel-
şansın var evleneceksin. İlkokulu bitirdim, mediği için İzmir’de nikah oldu. Çünkü
o zaman lise yoktu burada, Akşam Sanat düğün falan olmadı, onun mali durumu
Okuluna gittim. Atatürk ilkokulunun altıy- iyi değildi. Annem biraz tepki gösterdi,
dı. Tek Sanat okulu vardı, başka yoktu. O neden düğün istemiyorsun. Ben istemi-
zaman şimdiki gibi değildi, dikişe ayrı gi- yorum dedim. Anne bütün bunları sen
diyordunuz, nakışa ayrı, bütün bölümlere istedin, Kemal’in durumu ortada, o za-
ayrı ayrı gidiyordunuz. Ben bütün hepsine man insanlarda para yok zaten, o da yeni
gittim, hepsinden de diplomam var. Şimdi askerden geldi, şimdi düğün yapacağız,
Ortaokul mezunu, aslında ortaokul değil- bir sürü masraf, borç ödeyecek olan gene

biziz. Bırak ben evime gideyim hiç değilse, ağabeyi askere gidince. O zamanlar ge-
hayat mücadeleme devam edeyim. Madem- çim sıkıntısı vardı, insanlar yaşamak için
ki bunu istedin, kardeşlerime de desteğim birşeyler yapmak, para kazanmak zorun-
devam etsin. Ve hakikaten öyle yaptım, daydı. Daha sonra 17 yaşında Bodrum’a
biraz annemlen aram açıldı o zaman ama gelip, kendi mobilyacı dükkanını açıyor.
kabul etti sonra. Ve hakikaten kız kardeşi- Askere giderken dükkânı bırakıyor. Ge-
mi İzmir’de Çamlaraltı Koleji’nde okut- lince 8 metre Trandil yapıyor kendine. O
tuk. Çünkü lise yoktu Bodrum’da, ciddi tekneyle Marmaraya gidiyor, sünger çıkar-
sıkıntıydı. Öbürlerinin zamanında Lise tıyor. Sonra tekneyi satıyor, tersanede de
açıldı, Oğlan kardeşim liseyi bitirdi. Benim iki ağabeyi çalışıyor, o sıra büyük bir tekne
küçüğüm öğretmen oldu. Üniversiteyi de siparişi geliyor. İzmir’de ki Beç mağaza-
bitirdi. Diğerleri liseden sonra bırakttılar.” sının siparişi bir tekne. Bir de Çanakkale
Seramik’in, ağabeyleri demişler ki; sende
Kumbahçe Mahallesi’nin erkek çocukları gelirsen daha büyük işler yaparız. Bu ara-
tekne yapımında çalışır. Çoğu, Bodrum’un da benim de etkim oldu, senelerce söylen-
ilk tekne ustası Ziya ustanın yanında yetişir. di, senin yüzünden ortak oldum diye. Ben
Ziya ustanın, Güllüklü Nabinin Mehmet’in de böyle daha kolay olacak, çünkü hazır
yanında yetişmiş olması çok önemli. Nabi- kurulu bir iş. Hemen para gelmeye başla-
nin Mehmet, Güllük’e dönünce Ziya usta dı, hayat da dönmeye başladı. Hakikaten
işi devralır. Aliko’nun kahvesi önünde Ziya de öyle oldu. Ondan sonra Bodrum’un
usta tekne yaparken, mahallenin çocukları en büyük teknesi Ergenokon, onu da
da çırak olarak çalışır. Zehra’nin eşi de Ziya eşim yapmıştır. Birçok güzel tekneye imza
ustanın öğrencisi. Yıllar sonra Ali Kemal atmıştır. İsmet Cengiz’in guleti çok güzel,
Denizaslanı İzmir’den, İstanbul’dan büyük Neptün hala çok güzel bir teknedir. Sepi-
tekne yapımı için siparişler alır. Muhteşem cilerin, Sepici teknesi. Tolga Şaatcı’nın
teknelerin yapımına imzasını atar. Puan teknesi, Şef teknesi vardır, çok güzel
eserleri oldu. Sonra tersaneciliği bıraktı
“Kalenin dibinde, yanılmıyorsam M&M ağabeyi ile bir anlaşmazlık yüzünden.”
Clup’ın olduğu yerde tekne yapılırdı. Eşim
de orada, Ziya ustanın yanında çalışmaya Girit kökenini yaşatmak için Bodrum
başlıyor. Erol Ağan da benim akrabamdır Giritliler Derneği’nin kurulmasına önayak
ama bunların hepsi tekne ustası olmamış- olan Zehra Denizaslanı çabalarından do-
lardır. Eşim Ali Kemal, iki ağabeyi ile Ziya layı ödülendirilir. Derneğin başkanlığına
ustanın yanında çalışmışlar. Ali Kemal bir seçilir. Annesi Melek hanım gibi becerikli,
ara İzmir’e gidiyor, mobilyacılık yapmaya, çalışkan üstüne üstlük hırslı ve azimli Zehra

Denizaslanı, oradan oraya koşuşturup durur. şeyi yapmak için yola çıktık. Bir de kitap
Yemekli toplantılardan, Yunanca kurslarına, çıkartmayı çok istiyorum. Giritlice Girit’te
Girit mutfağından, tanıtım gezilerine kadar unutuldu, bizim burada da unutuldu,
her yere el atar. Bu arada evini, eşini, ço- zaten çok az konuşan var, bizler hiç bilmi-
cuklarını da ihmal etmemeye özen gösterir. yoruz.”
Zaman zaman evlatlarına veremediklerini
torunlarından esirgemiyor. Zehra Denizaslanı, Girit kültürünün unutul-
maması için çaba gösterir ama kendi yakı-
“Ailemin hepsi Girit kökenli ve Kumbah- nındakilerin bile hiçbir şey bilmediğinden
çe Mahallesinde yaşadık. Eşim de Kum- yakınır. Söz torunlarından açılınca gözle-
bahçe mahallesinden ve Girit kökenli. rinin içi bir başka parlayan Zehra hanım,
Kültürümü çok seviyorum, kültürümle 48 yıl önce evlenip, 38 yaşında babaanne
ilgili çalışmaları çok seviyorum. Şu anda olmanın hazzını yaşar. İlk göz ağrısı torunu
da Bodrum Giritliler Derneği Başkanı- Kemal, onun için bir başkadır.
yım. Başkanlığını yapmaktan da büyük
bir keyif alıyorum. Kültürümü yaşatmak “Hayat su gibi akıp geçiyor. 1969 da Ke-
bana ayrı bir zevk veriyor. Bodrum da çok mal Denizaslanı ile evlendim, bir yıl sonra
az kaldık, bir avuç insan kaldık. Keşke oğlum Sait dünyaya geldi. İki sene sonra
daha önce farkına varsaydım. Dernek da kızımız Nergiz. Çocuklarla hayat daha
kurmak için Yunus Gözen, Yücel Ziylan, bir güzelleşiyor, daha anlam kazanıyor,
Erman Aras, Mehmet Dinçber, Erol Ağan daha bir keyifli olmaya başlıyor. Çocuk-
ağabeylerimize gittim. İsimlerinin kurucu lar çok erken yaşta evlenince 38 yaşında
üye olarak kalmasını istedim. Hepsi destek babaanne oldum. Ancak genç evliler,
verdiler. Sonra gençlerle yol almaya karar anne ile baba arasında anlaşmazlık olun-
verdik. Hakikaten dernek işi kolay değil, ca torunlara bakmak işi de bana kaldı.
koşturmak gerekiyor. Geçenlerde bir kon- Torunum Kemal’i severek büyüttüm, çok
feransımız oldu. Şimdi de ikinci yemekli da iyi anlaşırız. Öbür torunum Alkım De-
toplantımızı yapacağız. Dernek üyemiz 28 nizaslanı ve öbürü Enver Altay İzmir de.
kişi. Çünkü bir anda böyle çoğalmak değil Torunlarımla arkadaş gibiyiz. Hepsini çok
amaç, sağlıklı büyümeyi tercih ediyorum. severim. Onlar da beni çok sever.”
Şimdi bir Yunanca kursu açmak istiyoruz,
bir yürüyüş kursu açmak istiyoruz. Der- Denizaslanı ailesi için sıkıntılı bir süreç.
neğin sekreteri Timuçin tarihsel gezileri Sahip oldukları tersaneyi kapatıp disko işi-
çok güzel yapıyor. Yemek kursları, Girit’i ne girilir. 6 sene çalışır. Tersaneyi bırakıp,
tanıma gezileri gibi yapabileceğimiz her diskotek açmak hata olarak görülse de bazı

şeylerin önüne geçilmez. Ali Kemal Deni- “Eşim Kemal de dedi ki; bende sana
zaslanı iflas edince sıkıntılı bir süreç başlar. küçük küçük tekne maketleri yapayım da
Zehra hanım ile Ali Kemal bey boşanır. Beş onları satarsın. Derken biz küçük tekne-
yıllık ayrılıktan sonra çift yeniden biraraya ler yapmaya başladık. Tekne maket işi de
gelir. böyle başladı. On iki sene atölyede sabah
gidip, akşama kadar tekne maketleri yap-
“İçmeler’deki Ersan Otel’in yeri bizimdi. tık. Ve çok güzel eserler çıktı ortaya. Bir
Orayı sattık, sonra diskotek’i açınca biraz tane teknemiz Londra Deniz Müzesinde.
toparladık. Sıkıntı. Böyle bir işin içinde ço- Rahmi Koç ta. Bir sürü yerler de var. Ben
cukları okutamam, hepsine çok cazip gele- çalışmayı seviyorum, önemli olan sonuç
cek bir dünya. Bodrum’un geldiği, şimdiki getirmesi. Başladığım hiçbir işi yarım
halini hepimiz biliyoruz, baktık olacak gibi bırakmayı sevmem. Bir kere kendime acı-
değil burayı kapatmaya karar verdik. Bu maktan nefret ederim, hiç hoşuma gitmez.
ara eşimden boşandım. Beş sene İzmir’de Hala şuna inanırım; insan isterse hayatta
oğlumla beraber yaşamaya başladım. her şeyi başarır, her şey olabilir. Yapılacak
Ben hayata farklı bakıyorum, her halde işleri sorgulamak yerine, işe devam eder-
annemden aldığım güç ile. İzmir, Borno- sek her zaman için mutlu oluruz, mutlu
va’da bir tavuk dükkânı açtım, şahane bir insanlar da yaratırız diye düşünüyorum.
şekilde onu da çalıştırdım. Fakat ben Bod- Gençliği çok seviyorum, hakikaten işleri
rum’u çok seviyorum. Köklerim burada, çok zor. Öncelikle şunu bilmeleri lazım;
ailem burada, akrabalar burada daha doğ- Geçmişi olmayanın geleceği olmaz. Önce
rusu geçmişim burada. Geriye döndüm, ananevi, geleneklerimize daha sağlam
döndükten sonra da eşimle tekrar barıştık, sahip çıkmalıyız. Özentiten uzak, ken-
bir araya geldik.” di geleneklerimizin çerçevesi içerisinde,
kendi hayatlarına sahip, birer genç olarak
Zehra Denizaslanı maddi sıkıntıyı aşmak yetişmeleri için önce çalışmayı öğrenmek
için ne olsa yapmaya razı. Şimdiki Deniz lazım. Hazır yemektense, genç yaşta para
Müzesi’nin yanında tezgâh açmak için kazanıp, ayaklarının üzerinde durup, hem
Belediye Başkanı Mazlum Ağan’dan izin de eğitimlerini tamamlamalarını isterim.
alır. Açtığı tezgâhta incik, boncuk satar. Çünkü mutluluk burada başlıyor. Sadece
Geleneklerini, azmini ve hırsını her daim aileden beklemekle olmuyor. Ama geçmi-
yüreğinde hisseden Bodrum’un çilekeş şini unutmadan, hiçbir şeye özenmeden
hanımlarından Zehra Denizaslanı, gençlere önce kendilerine güvenip var olmayı bil-
çok çalışmalarını ve kendi ayakları üzerinde meleri lazım.”
durmalarını tavsiye etti.



Zeynep BİLGİN

Bodrum’a gelen turistlerden çoğunun uğrak de çalışır, biri yapıcı inşaatlarda çalışır.
yeri yarımada’nın göz bebeği Gümüşlük’te Biri Almanya ya gitti, o marangozdu. Ben
1922 yılında doğdu Zeynep (Çelebi) Birgin. Bodrum’a geldiğimde bir tane ev burada,
Altı kardeşten ablası Okuyan, diğer kardeşi bir tane taa ötedeydi. Komşuluk eskiden
Cemile. Üç erkek kardeşi Ahmet, Hasan ve iyiydi, şimdi nerede?”
Hüseyin. Babası Mustafa Çelebi davar gü-
der, çiftçilik yapar. Annesi Ayşe’nin görevi Eskiden komşulara kendi evi gibi gelip
çocuklara bakmak, ev işleriyle uğraşmak. gider Zeynep Bilgin. Şimdi bütün adetlerin
Zeynep Birgin hayal meyal hatırlıyor ama değişmesinden yakınıyor. Zeynep hanım
çocukluğunda Gümüşlükte 10 tane ev ancak için evlenip geldiği mahallede üç, beş ev
var. Halk önceleri köyde bir arada oturur- olması çok güzelmiş ama, şimdi her yere
ken, sonra herkes tarlasına ev yapıp, dağı- bina yapılması sinirlerini bozuyor.
nık oturmayı tercih eder. Gümüşlük’te bir
tek İlkokul var. Zeynep’te o okulda gider ve “O zamanlar düğünler dışarıda olurdu,
diplomasını Gümüşlük İlkokulu’ndan alır. şimdi nerede? Hep kapalı yerlerde yapılı-
yor düğünler. Düğünler bir hafta sürerdi,
“Ben Bodrum’a 21 yaşımda at sırtında çocuklarımın hepsine düğün yaptık. Tepe-
geldim. O zaman araba falan yoktu. Eşim cik camisinin arkasında denize girerdik, o
Mehmet Birgin, Bodrumluydu. Reçberlik zamanlar kimse yoktu ki, denize girmeye
yapıyordu. Görücü usulü evlendim. Dört komşularla giderdik, akşama kadar denize
oğlum var. Kızım yok.” gir, ne zaman istersen. Bu mahallede bir,
iki tane dükkân ancak vardı, şimdi adım
Zeynep Birgin’in kayınpederi İbrahim başı dükkân.”
Birgin, Bodrum kalesinde çavuş olarak
askerliğini yapar. Bu yüzden Bodrum’da Zeynep Bilgin’in yaşamının 50 yılı eşinin
onu herkes İbrahim Çavuş olarak tanır. rahatsızlığı yüzünden sıkıntılı geçer. Ancak
Eski belediye binasının önünde ki bir yerde sekiz torun ve üç torun çocuğunu kucağına
kahvehane açar. alması onun hayatına hayat katar. Zeynep
Bilgin, 94 yaşında, sağlık sorunları var ama
“Ben Bodrum’a gelmeden kayınpederim torun çocuklarından bahsederken gözlerinin
ölmüş. Kayınpeder üç kardeşmiş, İbrahim içi gülüyor.
Çavuş, Mustafa Çavuş, bir de Kolağası.
Eşim sinir hastası oldu.50 sene hastaya
baktım. Çocuklarım hep görücü usulü
evlendiler. Oğlanların ikisi motorcu deniz-





Zühre TULUP

Zühre(Türk) Tulup’un babasının dedeleri dı dedi durdu, malların üstüne oturdu. An-
Bitez’e Kavaklıdere’den gelmiş. Bitez kö- nem, dayım, iki teyzem küs gittiler, bu dört
yünü onların kurduğu söylenir. Nenesinin 6 kişi Mustafa beylen küslerdi. Küs öldüler
çocuğu olur. İki amca 17 yaşlarında Çanak- hepsi. İşte İstanköy durumu böyle. Ben de
kale harbine gider, şehit düşer. Zühre Türk’ün bir kere gidip göremedim. Çocuklarım gidip,
annesi İstanköy doğumlu. Anne tarafının geliyor, çok güzelmiş limanda anneannemin
Yunanistan’da malları, mülkleri var. Ancak evi diyorlar ama ben gidemedim. Annem
Yunan hükümeti mallarını alınca aile Bod- Emine Türk Bodrum da sarıyel sokağında
rum’a gelir.Türk hükümeti kız çocuklarına oturuyormuş, Bitez’e gelin gelmiş.”
Bodrum çarşısında yer verir.
Babasının dedesi Bitez’e geldiğinde ev yap-
“Annem dördüncü sınıftayken İstanköy’den tırır. Yunanlı ustaların yaptığı taş bina yıllara
gelmiş. İstanköy’de ki eskiden han, şim- kafa tutarcasına hala sapa sağlam ayakta.
di Yunanlılar hükümet dairesi yapmışlar, Zühre’nin babası kasap. Hayvancılığın yanı
orası boydan boya annemlerinmiş. Orada- sıra incir, palamut ağaçları ailenin gelir kay-
ki binanın altında sepet örerlermiş, üstü nağı.
kim bilir kaç daireymiş. Devlet bunları
dedemlerden almış. Dedem orada durmak “Babam İsmail Türk celeplik yapardı. Köy-
istememiş, tekrar Bodrum’a gelmişler. lere gider bir hafta dolanırdı.
Zaten Ortakent’te, Turgutreis’te dedemlerin Biz üç kardeşiz, ağabeyim Hamdi Türk
yerleri varmış. Anneannem doğma büyüme İzmir’de oturuyor. Kız kardeşim Nevcihan
İstanköylü. Annem de İstanköy doğumlu. Aras Bodrum da oturuyor. Babam kasap-
Hükümet mallarını alınca buraya gelmişler. tı, pazar günleri yalıda et keserdi, biz de
Annemler 4 kardeş, bir oğlan üç kız. Devlet giderdik o etleri almaya. Sonra gene köylere
bunlara Bodrum çarşısından yer vermiş gider hayvan almaya. O zamanlar araba mı
yalnız çocuklara. Kız çocukları diye dedem var. Babam hayvanları getirirken annemle
istememiş, Gemi başında Karakayalılar’la biz çıkar dere içlerinden hayvanları toplarız.
yer değişmiş. Süngerci Rıza var ya onun O zamanlar hayvanlar bir oraya bir buraya
yanındaki evler. Sonra annemler bir abi kaçarlar biz toparlar tutar getirirdik. Ya-
diye olduğu gibi ona tapu ettiler evi. Orada zın bahçeye gider, bahçede incir ağaçları,
oturuyor, şimdi evlatları oturuyor. Annemler hayvanlarımız, onlarla meşgul olurduk.
de burada. Salih Aras’ın oğlu, Mustafa bey Palamut ağaçları çoktu eskiden, Palamut
vardı, o İstanköy’e gidip geliyordu. Annem- silkelerdik. Onların plamitini çıkarır pala-
ler gidip gelemiyorlardı o zamanlar. Veka- mutunu satarlardı. Çıkan plamitini hayvan-
letlerini verdiler. O da oradaki malları sattı, lara yedirirdik.”
parasının üstüne otururdu. Olmadı, satılma-

Kızların çoğunun kaderi baba İsmail Türk’ün alıp yurdun dörtbir tarafına yük taşımacılığı
olur vermesiyle yaş büyütüp, görücü usulü yapan Şevket Tulup kamyonu satıp taksici-
evlenmesi. Zühre için de bu kader değişmez liğe başlar. Tulup ailesinin 1975 de açtığı
ve yaşı mahkeme kararı ile büyütülerek 14 lokanta Bitez’de yıllar yıllı hizmet verir.
yaşında evlendirilir.
“Şah Motelin sahibi Şahsuvar bey İz-
“Annem, babam müsait görmüşler, Şevket mir’den geldi, yalıda yer aldı. Şahsuvar
Tulup ile 14 yaşında görücü usulü evlendik. Güngör, eşim Şevket Tulup’lan çok sami-
1946 doğumluyum ama evlenmek için yaşı- miydiler. Remzi beyi çok seviyorum, oğulla-
mı büyüttük şimdi 1944 doğumlu görünüyo- rım nasılsa o da evladımdır, çok iyidir. Bitez
rum. Bitez, Arap Çavuş kahvesinde nikahım belediye başkanı oldu, çok güzel şeyler yap-
kıyıldı. tı, ama devamını getirmediler, buna da çok
Bizim eski düğünlerimiz 4 gün sürerdi, pa- üzüldük. Şahsuvar beyin bir kızı iki oğlu
zar günü develerle ağırlık gelirdi, bir hafta vardı. Kızını Mustafa Paşalı aldı, onlarla da
düğün ederdik. Makarnalar dürülür, dürme çok samimiyiz. Paşalı’nın annesiyle, benim
makarna yapılırdı, helva, ekmek gelirdi. annem İstanköy doğumlular. Mustafa’yı da,
Perşembe günü çalgıcılar gelir, çalgıcılar öbür kardeşlerini de çok severiz. Paşalının
geldiği zaman başa kına yakardı. Dört gün annesi de yakınımızdan Filiz’lerden. Bitez
düğünümüz olur, perşembe akşam, cuma Han Restorantı kurdular. Onlar da Şah-
gündüz, gece, cumartesi gündüz, gece. suvar beyin akrabası. Her şey çok güzeldi.
Pazar günü de gündüz gelin almamız olur- Eskiden, yalıda sinema varmış, biz de taşlı
du.1960 senesinde düğünüm oldu. Oğlum derenin içinden, takır, kakır giderdik yalı-
Mustafa 1962 doğumlu, bir buçuk sene ya, otururduk. Beyaz bezi gererler, orada
sonra İsmail’im oldu. İsmail 1963 mayıs sinema oynatırlar. Televizyon yok, hiç birşey
ayının 17’sinde doğdu. On sene sonra bir yok. O sinemaya bakar bakar, gece yarısı
oğlum daha oldu. Mehmet Tulup beledi- gene dere yatağının içinden takır takır köye
ye de çalışıyor. Mustafa Tulup belediyede gelirdik. Köyün içinde bir şey mi var? Hiç
meclis üyeliği yaptı. Ortanca oğlum İsmail birşey yok. Sadece sinema gelir, düğünler
minibüs şöförü.” olurdu. Eline fener yakar, lamba alırsın,
gece karanlıkta, bahçe aralarında düğüne
Aktur yolunun yapımı başlar. Yol, Bitez kö- gidersin. Bazende komşuya gider orada otu-
yünün içinden 1972 yılında geçer. Daha önce rursun. Şimdiki gibi haber vereyim de öyle
ulaşım dere içinden cip ile yapılır. Bitez kö- gideyim, oturayım, şunu bunu hazırlasınlar,
yüne ilk cipi de Zühre hanımın eşi Şevket Tu- bir şeyler hazırlasınlar mı vardı eskiden.
lup getirir. Hatta Bitez köyünde şoför olmak Gidersin, kapıyı çalarsın, buyurun hoş gel-
isteyen gençlere sürücülüğü öğretir. Kamyon diniz, evdeyiz, girer oturursun. Şimdi öyle

değil ki, telefon açaçaksın, sesleneceksin, lambası yakardık. Ben gece üçte hayvan-
gelelim mi, müsaitmisiniz, yok biz müsait ları çok sağmıştım. Akşam çok kalabalık
değiliz, biz size haber veririz. Ama eskiden yetişemiyorduk, insanlar dağıldıktan sınra,
nohut kavuruverirlerdi, incir koyarlar, bulaşık makinemiz yoktu, o kadar bulaşıkla-
susam kavururlar koyarlar. İkram ederler. rı hep elimizde yıkardık.
Şimdi böyle değil, haber ediyorsun, on çeşi- Restorant açtık, sonradan o restoranı kiraya
tinde fazla şunu bunu hazırlayıp koyuyorlar. verdik, kiramızı ödemediler, bu sefer kendi-
İşte bunlar da hep müsrüflük, zarar.” miz çalıştırmaya karar verdik. Aktur’daki
müşterilerimiz çok severlerdi. Bütün paşa-
Tulup ailesi Bitez de kendilerine ait arazi lar, Bülent Ulusu, Turgut Özal geldi, Tah-
üzerine yöresel yemeklerin servis edildi- sin Şahinkaya, Cahit Orhun, Muğla’dan
ği lokanta açar. Aktur girişine yakın yerde valimiz Özer Türk, Selçuk bey vardı onlar.
açılan lokanta kısa sürede üne kavuşur. Aktur Kadir İnanır. Ekrem Bora, Prof. Turhan
işçilerine ucuz yemek yapmayla başlayan Feyzioğlu, bütün onlar bizim dostlarımızdı.
lokanta Tulup ailesini zengin eder. Zengin Turistler çok severdi yemeklerimizi. Güm-
ettiği gibi, dönemin tanınmış siyasetcileri bet’ten, Baba otelden araba dolu turistimiz
sayesinde üne kavuşur. gelirdi. Bitez yalısından Şah Motel’den,
Bitez Han’ dan, 100 kişi, 200 kişi grubumuz
“Aktur’un müteahhitleri geldiler böy- gelirdi. Odun fırını yaptık, güveçlerde tavuk
le böyle. Hadi biz burayı işletecek insan yapıyorduk. Günde 80, 100, 150 tavuk ya-
bulana kadar kendimiz yapalım dedik . Bu pıyorduk. 5-10 sini su böreği, mantı. Bütün
arada müteahhaitlerle anlaştık, iki buçuk bunları yapıyorduk, çok müşterimiz vardı,
lira kuru fasulye, pilav , yoğurt veya sala- iyiydi, beraber çoluk çocuk çalıştık bugün-
ta ekmek. Başladık biz çalışmaya, işçilere lere geldik. Allahıma bin şükürler olsun.
yemek vermeye. İşçilere yemek veriyoruz, Eskiden, restorantı çalıştırırken, Bodrum
aydan aya parasını alıyoruz. Buradaki evi, belediyesinin, burada o zaman belediye
oğullarımızın evlerini, hep kendi kazandı- yoktu. Bütün personeli gelirdi. Rahmetli
ğımız parayla yaptık. Çocuklarıma arabalar Emin Anter belediye başkanı oldu. Telefon
aldık, bütün bunları oradan kazandığımız açar, grup getiriyorum, su böreği yapa go
paralarla yaptık. Allaha bin şükür, anlattım Zühre abla, tavuk kavura ko diye gelirdi.
ya çok kalabalık olurdu. İneklerim vardı, Çok iyiydi, çok sevdiğimiz bir kardeşimizdi.
bahçe yapardım, sebze toplardım, bir yan- Çok üzüldüm, cenazesinde gittim Bodrum’a
dan lokanta. Boş kaldığımda defne vardı, belediyenin içine girdim, hayatını yazdım.
defneyi keser onların yapraklarını sıyırır Gazeteci rahmetli Örsan Öymen Alman-
satardık yine arada. Gece saat üçlerde lüküs ya’dan telefon açardı, Zühre abla biz şu

akşam iniyoruz. Su böreği yap, tavuk yap, İzmir de okudu, sonra Kıbrıs’a gitti, 6 sene
şunları hazırlaya koy, şu kadar kişi geliyo- orada okudu, uzak yol kaptanı oldu. İkinci
ruz diye. Onlara da her şeyler hazırlardık, torunum oldu. Kız, o da okudu, hemşi-
gelir hazır bulurlardı.” re çıktı, geçen sene temmuz ayında onun
düğününü yaptık, damadımız deniz subayı.
Çok hareketli geçen çalışma yıllarından sonra Küçük oğlumun ilk hanımından bir kızımız
Zühre Tulup hacca gitmek ister. Tüm arzula- oldu. Zühre Tulup, o da İstanbul’da oku-
rı gibi bu isteğide gerçekleşir. Lokanta işini yor. Ortanca oğlumun İsmail Tulup’un oldu
sonlandırır ama hala müşterisi olan kişiler Üçüz. İki oğlan, bir kız. Kız Muğla da Güzel
için çökelek, tereyağ yapar, süt, yumurta Sanatlarda okuyor, Oğlanın biri Bodrum
verir. Zühre Tulup için yaşamının en değerli da Ahçılık bölümünde okuyor. Öbür oğlan
varlıkları evlatları ve torunları. Onları anla- da üç yıldır denizde staj yapıyor. Onlar da
tırken hem büyük haz, hem de gurur duydu- ünüversiteye hazırlanıyorlar. En küçük
ğu her halinden belli oluyor. oğlum Mehmet Tulup belediyede çalışıyor.
Onun da iki çocuğundan biri burada İlko-
“Allah’ıma şükür nasip etti. Allah nasip kula gidiyor. Küçük ise çok şeker. Oğlum
ederse yine gitmek, gönlüm görmek istiyor. sen okula gitmiyor musun derim; büyüdü-
Akşam aklıma geldi, ağladım. Allahım bir ğümde gitcem, der. Kızımızın düğünü oldu,
daha oralara gitmek nasip etsin inşallah ben de ellerime kına yaktım, kıp kırmızı.
dedim. İşte böyle böyle hayatımız geçip Küçük torun demiş ki hadi babaanneme
gider. Mustafa’nın hayvanları var, benim gidelim, elimi gördü, ne oldu, dedi. Benim
yok ama ben yine gidiyorum, onları sağı- ellerimdekini kan zannetti. Anne gidelim,
yorum. Çökelek, yoğut yapıyom, tereyağı anne acı. Ellerimdeki kına izi çıkana kadar
çıkarıyom, gelen müşterilerim var onlara bakar. Yok bitti dedim, şurada var, şurada
süt veriyorum, yumurta veriyorum, şimdide var, diyor. İşte çocuklarım da böyle, hepsin-
onlarla meşgul oluyorum. Üç tane oğlum den mutluyum. Çocuklarım da çok iyidir,
var. Mustafa Tulup, İsmail Tulup, Mehmet her şeyimi yaparlar. İşte benim de başka
Tulup. Birini 1983’te evlendirdim, sonra bir işim yok. Her şeyimi de çocuklar yapı-
sırasıyla ikisini de evlendirdim. Mehmet yorlar, temin ediyorlar. Ben de onlara gidip
ilk eşinden ayrıldı, ondan bir kızımız oldu. geliyorum günlerimiz böyle geçip gidiyor.”
Tekrar yeni hanım aldı Yatağan’dan, ondan
da iki oğlumuz oldu. Büyük oğlumu evlen- Zühre Tulup, bugünkü şartlarda Bodrum’un
dirdim, rahmetli Kara Ali derlerdi, onun geleceğine ilişkin ne söyleyeceğini bilemedi
kızını aldık. Aynı benim düğünüm gibi onun ama, gençlere doğru yoldan ayrılmamaları ve
da düğünü oldu. İlk torunum Şevket Tulup kötülüğe sapmamaları tavsiyesinde bulundu.



SÖYLEŞİ TARİHLERİ Ayşe Akbaş : 29 kasım 2016
Ayşe Sevim Özalın : 21 ekim 2012
Ayşe Yazgan Batıgün : 10 ekim 2012
Belkıs Ö. Koparanoğlu : 30 kasım 2016
12 eylül 2012
Birsen Güngör : 27 kasım 2016
Emine Alpaslan : 23 temmuz 2012
01 aralık 2016
Fatma Gökbel : 17 kasım 2012
Gülsün Oğuz : 03 aralık 2016
19 temmuz 2012
Halide Ezer : 21 ekim 2012
Hamide Özcan : 18 kasım 2012
17 eylül 2012
Hanife Turan : 11 mayıs 2012
Hatice Yücel : 13 eylül 2012
Gülşade Boyacı : 30 ağustos 2012
Nihal Olcay : 02 şubat 2013
Rezzan Karahan : 28 kasım 2016
Ruhban Sakız : 27 kasım 2016
Sabiha Öncel : 12 ekim 2012
Sıdıka Nalbantoğlu : 02 aralık 2016
Sönmez Taner : 05 aralık 2012
Şefika Cebeci : 29 kasım 2016
Şöhret Birol :
Zehra Denizaslanı :
Zeynep Birgin :
Zühre Tulup :


Click to View FlipBook Version