The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by saffetalp, 2022-12-01 10:17:44

Türk Kültürü Dergisi 2022/2 Tam Metin Dosyası

Türk Kültürü Dergisi Tam Metin Dosyası

Keywords: Türk Kültürü

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR
COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

Mihriban AYDIN*

Özet: Eski Türk yazıtları, ilk bulunduğu günden bugüne kadar çok sayıda
çalışmaya konu olmuştur. Bu metinler esasen Eski Türkçenin dil bilgisi
yapısı açısından, kimi zaman da kelime ve kelime grupları sayesinde
tarihî ve coğrafî olarak da incelenmiştir. Eski Türk yazıtlarındaki yer
adlarının incelenmesi ile o günkü adların önemli bir oranda korunduğu
ve bugün de kullanıldığı anlaşılmaktadır. Eski Türk yazıtlarının en
ünlüleri olan Köl Tegin, Bilge Kağan, Tonyukuk, Ongin ve Küli Çor
metinlerinden, II. Türk Kağanlığı’nın Bilge Kağan’dan sonraki
dönemleri hakkında bilgi edinmek mümkün değildir. Çünkü bu yazıtlar
en fazla Bilge Kağan’ın yönetiminin son dönemleri hakkında bilgi
verebilir. Ancak Uygur Kağanlığı’nın kağanlık yazıtları olarak
nitelendirilen Tes, Tariat, Şine Usu ve I. Karabalgasun yazıtlarının ilk
üçünden, Uygur Kağanlığı’nın kuruluşundan Moyan Çor’un ölümüne
kadar olan dönemin yanında, II. Türk Kağanlığı’nın son dönemleri
hakkında da bilgi edinilmektedir. Hatta bu bilgiler Çin
kaynaklarındakilerden çok daha değerlidir. Uygur Kağanlığı’nın ikinci
kağanı Moyan Çor eliyle yazdırılıp diktirilen Tes, Tariat ve Şine Usu’nun
tarihî olaylar hakkında verdiği eşsiz bilgilerle birlikte, olayların
gerçekleştiği coğrafya hakkında bilgi vermiş olması da önemlidir. Bu
makalede II. Türk Kağanlığı ile Uygur Kağanlığı’nın coğrafyası,
dolayısıyla yer adları ve bu adların sözlük bilgisi değeri üzerinde
durulmuştur.
Anahtar kelimeler: Eski Türkçe, Eski Türk Yazıtları, II. Türk Kağanlığı,
Uygur Kağanlığı, Yer Adları.

Contributions of Tariat (Terh) Inscription to Understanding Köktürk
and Uyghur Geography

Abstract: Old Turkic inscriptions have been the subject of numerous
studies since they were first discovered. These texts have been analyzed
mainly in terms of the grammatical structure of Old Turkic, but also
historically and geographically through words and word groups. By
analyzing the place names in the Old Turkic inscriptions, it is understood
that the names have been preserved to a significant extent and are still
used today.It is not possible to obtain information about the periods of
the Second Turkic Khanate after Bilge Khan from the texts of Köl Tegin,
Bilge Kagan, Tonyukuk, Ongin and Küli Çor, which are the most famous
of the ancient Turkic inscriptions. Because these inscriptions can at most

* Dr., Malatya/Türkiye. E-posta: [email protected], ORCID: 0000-0003-0053-7214.

Türk Kültürü: YIL / YEAR 2022, CİLT / VOLUME 15, SAYI / ISSUE 2, S / P. 143 – 156.
Araştırma Makaleleri / Research Articles

Makale Geliş Tarihi: 12. 10. 2022 - Makale Kabul Tarihi: 14. 10. 2022

Mihriban AYDIN

provide information about the last periods of Bilge Khan’s rule. However,
the first three of the Tes, Tariat, Şine Usu and I. Karabalgasun
inscriptions, which have gained value as the inscriptions of the Uyghur
Khanate, provide information about the period from the foundation of the
Uyghur Khanate until the death of Moyan Çor, as well as the last periods
of the II. In fact, this information is much more valuable than the Chinese
sources. It is also important that the Tes, Tariat and Şine Usu, which
were dictated and erected by Moyan Çor, the second khan of the Uyghur
Khanate, provide unique information about historical events, as well as
information about the geography where the events took place. In this
article, the geography of the II Turkic Khanate and the Uyghur Khanate,
and therefore the place names and the lexical value of these names are
emphasized.
Keywords: Old Turkic, Old Turkic Inscriptions, Second Turkic Khanate,
Uyghur Khanate, Place names.

Giriş

Eski Türk yazıtları, yalnızca ses olayları, kelime yapıları, sözlük bilgisi
özellikleri gibi Türk dili ile ilgili konularda bilgi vermez; aynı zamanda tarih,
coğrafya ve kültür alanı için de eşsiz bir hazine niteliğindedir. Bu sebeple,
yazıtlar üzerinde Türk dili uzmanlarının yanında, Türklerin yedi ve sekizinci
yüzyılı ile ilgilenen türlü bilim alanlarına mensup uzmanlar da çalışmaktadır.

Eski Türk yazıtları yedi ve sekizinci yüzyıl Türk dünyasının anlaşılabilmesi
için en temel kaynaklardır. O dönem Türk yönetimleri ile herhangi bir şekilde
ilişkide bulunan Çin, Bizans ve Müslüman dünyası başta olmak üzere, başka
halkların yazdıkları da kuşkusuz değerlidir. Ancak bu kaynaklar ikincildir. Bu
sebeple Türklerin kendi elinden çıkan metinlerdeki her ayrıntının dikkatle
incelenmesi, üzerinde düşünülmesi ve yorumlanması gerekmektedir.

Eski Türk yazıtlarının bir bölümünün hangi Türk boylarınca yazıldığı
bilinmekle birlikte, önemli bir bölümünü yazan halk hakkında açık bilgi
bulunmamaktadır. Yazıcısı bilinen yazıtlarda, o boyun yalnızca dil bilgisi
özellikleri üzerinde durulmamış; aynı zamanda tarihî, sosyal ve kültürel hayatı
hakkında da ipuçları elde edilmeye çalışılmıştır. Bu bakımdan elde edilen her
bulgu, genelde Türk boylarının tümüne, özelde ise yalnızca o boya ait olarak
değerlendirilebilir.

Uygurların elinden çıktığı konusunda kesin kanıtlar bulunan bazı yazıtlarda ele
geçen Türk dili ve öteki bilim alanlarına ait her bulgu, Uygurlar için
değerlendirilebileceği gibi, genel anlamda Türk boylarının tümü için de
değerlendirilebilir. Uygur yazıtları içerisinde en değerlisi kuşkusuz Tariat’tır.
Çünkü bu yazıtta Uygur boyuna ait diyalekt özelliklerinin yanında, hem I. ve

144

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

II. Türk Kağanlığı hem de Uygur Kağanlığı’nın tarihi ve coğrafyası için çok
değerli bilgiler bulunmaktadır. Bu makalede, Tariat Yazıtı özelinde, Köktürk
ve Uygur kağanlıklarının coğrafyasının tespitine yarar sağlayacak bulgular
değerlendirilecektir.

1. Tariat (Terh) Yazıtı

Yazıt, Ts. Dorjsuren tarafından Moğolistan’ın Arhangay aymağında, Hangay
Dağları’nın kuzeybatı bölümünde, Terh Irmağı vadisinde bulunmuştur. Kh.
Luvsanbaldan ile M. Şinehüü ve B. Bazılhan ile S. G. Klyaştornıy’dan oluşan
Moğol-Sovyet bilim heyeti, 1969 yılında ilk parçanın bulunduğu yerde yaptığı
kazıda, yazıtın taş kaplumbağasını meydana çıkarmış; 1970 yılında aynı yerde
kazılara devam eden N. Ser-Odjav ve V. V. Volkov, yazıtın geri kalan iki
parçasını da bulmuştur (Klyaştornıy 1982: 335-336), (Tekin 1983: 795),
(Aydın 2018a: 38). Üç parça yazıt ve kaplumbağa altlık, Moğolistan’ın
başkenti Ulan Bator’da bulunan Arkeoloji Müzesinde koruma altına alınmıştır.
Yazıt 2021 yılında Ulan Bator’da yeni kurulan Moğolistan Kültürel Miras
Merkezine taşınmış (Doğan 2021: 681) ise de 2022 yılı araştırma gezimiz
esnasında; yeni kurulan ve modern bir müze olarak inşa edilen Çingiz Han
Müzesine taşındığı, ancak henüz sergilenmediği bilgisi elde edilmiştir.

Yazıt, doğu ve batı yüzünde 9, güney ve kuzey yüzlerinde 6, kaplumbağa
altlıktaki satırla birlikte toplam 31 satırlık Eski Türkçe bir metin içermekte olup
Teŋride Bolmış El Etmiş Bilge Kagan unvanıyla anılan, Çin kaynaklarının
Moyan Çor (Moyanchuo 磨 延 啜 ) dediği Uygurların ikinci kağanı adına
yazdırılmış ve diktirilmiştir. Yazıttaki damga ile Şine Usu ve Karı Çor Tegin
(Xi’an) yazıtlarındaki damga aynıdır. Tariat’ın doğu yüzünün 6, 7, 8 ve 9.
satırları ile Şine Usu’nun kuzey yüzünün 6, 8, 9 ve 10. satırlarında anlatılan
olayların birbirini andırması, ayrıca Tes Yazıtı’ndaki benzer ifadeler, üç yazıtın
da aynı kağan tarafından yazdırılıp diktirilmesine kanıt olarak
değerlendirilmektedir. Yazıtın yazılışı ve dikilişi ile ilgili herhangi bir tarih
kaydı bulunmamakla birlikte, genel kanaat 753 yılı olduğu yönündedir.
Örneğin, Klyaştornıy, 753-756 arasında dikildiği kanaatiyle birlikte, Tes
Yazıtını daha geç bir yazıt düşündüğü için Uygurların ilk yazıtının Tariat
olduğunu öne sürmüştür (1996: 121-122).

Yazıtın en önemli yanı, yalnızca Uygurlardan değil; II. Türk Kağanlığı’nın son
dönemlerinden de söz edilmiş olmasıdır. Çünkü bu bilgiler öteki yazıtlarda
bulunmadığı için, yazıtı eski Türk yazıtlarının en değerlilerinden biri hâline
getirmektedir. Örneğin; doğu yüzünün ilk satırında Yollug Kağan ve Bumın
Kağan adlarından ve bu üç kağanın iki yüz yıl hüküm sürdüğünden söz
edilmiştir. Üçüncü kağanın adının bulunduğu yerdeki harfler okunamasa da iki
yüz yıllık hakimiyetle ve Bumın Kağan’ın adının tanıklığında, I. Türk
Kağanlığı’nın kuruluş yıllarındaki yöneticilerinin anıldığı ortaya çıkmaktadır.

145

Mihriban AYDIN

Adı okunamayan kağan, ya İstemi veya Bumın’ın babası; Yollug’un ise
Bumın’ın dedesi olabileceği öne sürülmüştür (Aydın 2018b: 212). Ahmet B.
Ercilasun ise, yazıtta adı geçen Yollug Kağan’ın Çulo Kağan; Çulo adının ise,
Yollug Kağan’ın Çince telaffuzu olduğu kanaatindedir (2021: 236-237).

Yazıtın doğu yüzünün 6. satırında II. Türk Kağanlığı’nın son kağanlarından
Ozmış’ın adı bulunmaktadır. Bu ad, Tang Hanedanlığı’nın yıllıklarında
Wusumishi (烏蘇米施) şeklindedir. Bu sayede Oz- ‘kurtulmak’ (krş. ED 279b)
fiilinden kişi adı yapıldığının önemli bir tanığı elde edilmiş olmaktadır. Güney
yüzü 1’de, 744 yılında Köktürklerin üzerine yürüdükleri, hanını ele
geçirdikleri, 2. satırda ise, tavuk yılında (745) savaştıkları kayıtlıdır.

Batı yüzünün 1. satırında Moyan Çor’un kağan olarak atanmasından sonra,
kağanlık merkezinin, Ötüken’in batı ucunda, Tes Irmağı’nın kaynağında
kurulduğu ve 750 yılı ile 753 yılları arasında iki yıl burada yaşadıkları, ejderha
yılında (752) Ötüken’in ortasında olduğu kaydedilen As Öngüz Baş ile Kan
Iduk Baş dağlarının batısında yayladıkları belirtilmiştir.

Yazıtın tümünü yayımlayan çalışmalar tarih sırası ile şöyledir: (Şinehüü 1974);
(Şinehüü 1975); (Bazılhan 1980); (Klyaştornıy 1980); (Klyaştornıy 1982);
(Tekin 1982); (Tekin 1983); (Katayama 1999); (Tekin 2000: 226-227);
(Karjaubay 2002); (Berta 2004: 241-266); (Bazılhan 2005: 139-145); (Şirin
User 2009: 479-481); (Mert 2009: 139-194); (Aydın 2011: 35-58); (Karjaubay
2012: 166-188); (Ölmez 2012: 274-289); (Ariz-Aydın 2014: 222-238); (Şirin
2016: 655-657); (Aydın 2018a: 38-48), (Ölmez 2018: 74-109).

2. Tariat Yazıtının Köktürk ve Uygur Coğrafyasını Anlamaya Katkıları

Bu bölümde, Tariat Yazıtından elde edilen coğrafi öğelerin hem Köktürk hem
de Uygur coğrafyasına katkısı ve dolayısıyla yazıtın yalnızca Türk dili
araştırmaları için değil, coğrafya açısından da ne kadar değerli olduğu üzerinde
durulacaktır.

Doğu 2: <...> [bodu]nı akıza barmış uç[uz köl]ke atlıgın töke
barmış “<...> halkı bastırmış, (onları) Uçuz Gölü’ne atlarıyla
birlikte döküvermiş.” (Aydın 2018a: 41).

Doğu yüzünün 2. satırı ile Tes Yazıtının kuzey yüzünün 3. satırındaki uçuz köl
yer adındaki uçuz, Tonyukuk Yazıtı I. taş güney yüzünün 6. satırında da
bulunmaktadır. Tonyukuk Yazıtı’ndaki anlamı ‘kolay’dır (Şirin 2016: 745);
(Aydın 2019: 157). Kelimenin Tes’teki yazımı Wçz, Tariat’ta ise Wç...kA
seçilebilmektedir. Dolayısıyla, Tes Yazıtı’ndaki yazım, kelimenin yazımı
hakkında fikir vermektedir. Tekin, Tariat’taki silik yeri uç[mış? bir?] (1983:
804); ancak Tes Yazıtı’ndaki dokuz sorunu işlediği makalesinde Tariat’taki bu

146

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

göl adını Uçuz Köl şeklinde okumuştur (1990: 392). Her iki yazıtta da açık bir
söylem olmadığı için gölün yerini tespit etmek güçtür; ayrıca Tonyukuk
Yazıtı’ndaki kelime ile bir ve aynı olduğu da belli değildir. Örneğin; Clauson,
Tes ve Tariat yazıtları henüz bulunmadığı için, Tonyukuk’taki uçuz’dan
hareket ederek kelimenin ‘kolay’ anlamını ve yazıtlar döneminden sonraki
Türkçe metinlerden örnekleri verir (ED 32a-b).

Doğu 3: <...> eçüm apam sekiz on yıl olormış ötüken ėli tegres ėli
ėkin ara orkon ügüzde “<...> ceddim, atalarım seksen yıl hüküm
sürmüşler. Ötüken yurdu (ile) Tegres yurdu, (bu) ikisinin arasında
Orhon Irmağı’nda” (Aydın 2018a: 41).

Batı 4: Ötüken ėli tegres ėl]i ėkin ara “Ötüken yurdu ile Tegres
yurdu, (bu) ikisinin arasında” (Aydın 2018a: 45).

Moyan Çor Kağan bu satırda, atalarının seksen yıldır hüküm sürdüğü
coğrafyayı çizmiştir. Buna göre; en batıda Ötüken, en doğuda ise Tegres
bulunur. Bu iki uç noktanın ortasında ise, Orhon Irmağı’nın bulunduğu kabaca
tasvir edilmiştir. Cümledeki üç yer adından Ötüken ve Orkon bilinen
kelimelerdir; Tegres ise; ikisi Tariat (doğu 3, batı 4: doldurma ile), biri Şine
Usu (kuzey 2) ve ikisi de Hoyto-Tamır VIII’in 2 ve 3. satırında olmak üzere
toplam beş kez tespit edilmiştir. Şine Usu Yazıtının kuzey yüzünün 2.
satırındaki ifade, Tariat’taki ile aynı gibi görünse de bu cümlede Orkon’un
değil, Selenge Irmağı’nın adı anılmıştır: Ötüken ėli tegres ėli ėkin ar[a]
o[lo]rmış suwı seleŋe ermiş “Ötüken yurdu (ile) Tegres yurdu, (bu) ikisinin
arasında hüküm sürmüş, suyu Selenge imiş.” (Aydın 2018a: 52). Bu iki
ırmaktan, neden iki yazıtta ayrı ayrı söz edildiğini bilmek mümkün değildir.
Hoyto-Tamır VIII’de Tegres adının geçtiği iki örnek ise şöyledir: 2. satır: ėrkin
<...> tegres ėlimde “Erkin <...> Tegres yurduma”. 3. satır: k2g2l2nç <...> tegres
ėlimde “<...> tegres yurdumda”. (Aydın 2018a: 76).

Yer adının geçtiği Hoyto-Tamır VIII’deki iki örnek şu şekilde okunmuş ve
anlamlandırılmıştır: Radloff: 2. satırdaki yer boş; 3. satırdakini ise Türgeş sü
(1895: 264); Orkun: 2. satırdaki yer boş; 3. satırdakini ise Türğiş sü (1938:
111); Malov: 2. satırdaki yer boş; 3. satırdakini Türgis sü (1959: 50). Sertkaya-
Harcavbay ise 2. satırı tegres ilimde; 3. satırdakini ise türgeş sü (2001: 329).
Aydın: Her ikisini de tegres okumuştur (2017: 6), (2018a: 76).

Yer adı, gerek Katayama gerekse Moriyasu tarafından ögres veya ögreş olarak
okunmuştur. Ancak, her iki naşirin Tariat ve Şine Usu neşirlerindeki bu farklı
okuma önerilerinde, Hoyto-Tamır’daki iki örneği gözden kaçırdığı veya göz
ardı ettiği düşünülebilir. Şine Usu Yazıtının kuzey yüzünün 2. satırının
başladığı bu bölüm zor okunan yerlerdendir. Ramstedt öz[i?]n tägräsi ili
okuyup tägräyi ‘çevre’ olarak anlamlandırmıştır (1913: 13). Ramstedt, tägräsi

147

Mihriban AYDIN

okuduğu kelimenin önündekini okuyamadığı için, cümle tam olarak
anlaşılamamıştır. Bu yer, ötüken biçiminde ilk kez Malov tarafından
okunmuştur (1959: 34). Tariat’taki her iki örnek ile Şine Usu’dakini;
Klyaştornıy tägiräs (1980: 92); Katayama ögräs (1999: 169); Moriyasu ögräş
(1999: 178); Berta ẅgrẅs (2004: 249 ve 282); Mert ögres (2009: 158 ve 215)
şeklinde okumuştur. Osman Mert, kelimenin bulunduğu yerde herhangi bir
aşınma olmadığını, kelimenin açıkça seçilebildiğini kaydetmiştir (2009: 158,
not 354). Hatice Şirin ise, ögres okumuş ve ‘Ötüken’le birlikte Uygur
Kağanlığı’nın devlet merkezi’ anlamını vermiştir (2016: 737).

Çin kaynaklarından elde edilen Tiele (鐵勒) sözcüğünün Tuoba Wei (拓拔魏)
dönemindeki Gaoche’nın bir başka adı olan Tch’e-le’nin bozulmuş biçimi
olduğu genel kanaattir. Gaoche’ların yaşantıları Rouran ( 柔 然 )’larınkiyle
aynıydı. Yalnız arabalarının tekerlekleri çok büyük olduğu için Çinliler onlara
‘yüksek arabalar’ demekteydi. Çinlilerin Tiele (鐵勒) ile *tek-lek ‘çember,
daire’ adını kastetmiş olabileceği de öne sürülmüştür. Hatta 5. Pazırık
kurganındaki kazılarda, dört tekerlekli bir araba ele geçtiği ve bunun
tekerleklerinin 2.15 m. çapında olduğu bilgisi bulunmaktadır (Hamilton 1997:
191, not 6 ve 7). Bu bilgilerden hareket edildiğinde tegres kelimesinin tegre+s
biçiminde kurulmuş bir yer adı olabileceği öne sürülebilir. Şine Usu Yazıtında
tespit edilen +s ekinin Soğdca çokluk eki olduğuna dair bilgi bulunmaktadır
(Tekin 1983: 820). Marcel Erdal’a göre +s eki İndo-Avrupa kökenli Moğol ve
Soğd çokluk ekidir (2004: 158). Tegre, Tiele (鐵勒)’nin Türkçe veya Moğolca
şekli olduğu ve Moğolca tereg, tergen’den göçüşme sonucunda gelişmiş
olabileceği düşünülebilir. Sonuç olarak tegres ėli ile Tiele boylarının oturduğu
yer anlatılmak istenmiş olmalıdır. Ayrıntı için bk. (Aydın 2018a: 176-177).

Doğu 7: <...> kömür tagda yar ügüzde üç tuglug türük bodunka
anta yėtinç ay tört yėgirmike “<...> Kömür Dağı’nda (ve) Yar
Irmağı’nda Üç Tuğlu Kök Türk halkına, orada, yedinci ayın on
dördünde” (Aydın 2018a: 42).

Satırda, hem Kömür Tag ve Yar Ügüz hem de Üç Tuglug Türük Bodun’dan
söz edilmiş olması çok önemlidir. Şine Usu Yazıtı’ndaki benzer cümlede ise
biraz daha ayrıntı bulunmaktadır. Çünkü burada her iki yere ulaşmanın Kara
Kum Dağı’nın aşılmasıyla mümkün olacağı belirtilmiştir. Şine Usu Kuzey 8:
Kara kum aşmış kögürde kömür tagda yar ügüzde üç tuglug türük bodunka
<...> “Kara Kum’u aşmış, Kögür’de, Kömür Dağı’nda, Yar Irmağı’nda Üç
Tuğlu Türk halkına <...>” (Aydın 2018a: 53).

Her iki yazıtta ifade edilen Kara Kum’un Çin. Heisha (黑沙) ile bir ve aynı
olduğu düşünülebilir ve aş- fiili ile bu kullanım, kesinlikle bir arazi engelini
işaret etmektedir. Kara kum adı, iki Uygur yazıtından başka, Tonyukuk Yazıtı I.

148

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

taş batı yüzünün 7. satırında da tespit edilmiştir: Çugay kuzın kara kumug
olorur ertimiz “Çugay Kuzı ile Kara Kum’u yurt tutmuştuk.” Dolayısıyla
toplam iki kez geçen, ancak Tariat Doğu 7’nin hemen baş bölümünde de
bulunduğu, ancak aşındığı için, Şine Usu’nun yardımıyla ortaya çıkan Kara
Kum’un, özellikle Tonyukuk Yazıtı’ndan hareket ederek Gobi Çölü olarak yer
tespiti yapılması doğru değildir. Yer adı ile ilgili görüşlerin esasen Tonyukuk
Yazıtı çerçevesinde geliştiğini söylemek mümkündür. Örneğin; F. Hirth, Çin
kaynaklarında heischa [Heisha 黑沙] olarak geçtiğini belirtmiş; Tsung-ts’ai
dağı ile Kara Kum’u bir ve aynı saymıştır (1899: 31-33). R. Grousset, kara
kum’un Ongin Irmağı’nın orta yatağının kuzeyindeki kumluk çöl olduğu
kanaatindedir (1980: 156). R. Giraud ise, Kara Kum’un hep çugay kuzı ile
birlikte geçmesinden hareket ederek çogay kuzı adının anlamını ‘Çöğenlerin,
sabun otlarının gölgelik tarafı’ gibi ilginç bir açıklama yapmış ve Ongin
Irmağı’nın kaynakları civarına yerleştirmiştir (1999: 84, 145). Ali U. Elöve,
Türkistan’da Buhara ve Hive’nin batısında, Amuderya Irmağı ile Horasan
yaylası arasında 500x1000 kilometrelik kum çölü olarak belirlemiştir (1958:
85). Ancak bu tespit, coğrafi olarak mümkün değildir. J. T. Chang, bugünkü
Xinjiang’daki Wei-hsien kentiyle birleştirmiştir (1968: 137). S. G. Klyaştornıy
da Kara Kum’un Ordos’un kuzeyinde bulunduğu kanaatindedir (1994: 37).
Şirin ise “İlteriş’in kışlık ordugâhı, Yin-shan’ın (Çogay Yış) kuzeyinde, Çin
kaynaklarında Hei-sha-ch’eng olarak geçen bölge” olduğunu ifade etmiştir
(2016: 731). Buna göre; Tonyukuk Yazıtı’ndan hareket edildiğinde, büyük bir
olasılıkla bugünkü Ordos’un kuzey kesimlerine düşen Kara Kum yani Heisha
(黑沙)’dır.

Tariat Doğu 7’de, Kara Kum’un satırın başında bulunduğunu, ancak aşınmadan
dolayı okunamadığını, yer adının Şine Usu Yazıtının yardımıyla elde edildiğini
bir kez daha vurguladıktan sonra, Kömür Tag için de yazıt üzerinde çalışanların
şu önerilerinden söz edilebilir: Tekin’e göre, Gobi’nin kuzeybatısında, Kara-
Kum ile Ötüken arasında bir dağdır (1983: 834). L. Bazin, Kömür tag yer adını
‘siyah dağ’ anlamıyla vermiş; Çin. Heishan (黑山) ile bir ve aynı saymıştır
(1997: 77). Şirin, “Gobi’nin kuzeybatısında, Kara Kum ile Ötüken arasında bir
dağ” (2016: 734); Mert ise, “Kara Kum ile Ötüken arasında bir dağ” (2009: 277)
şeklinde yer tespiti yapmıştır.

Kömür Tag’ın anlamı açıkça belirlenebilse de yerini tespit etmek, eldeki iki
tanıkla güçtür. Ancak, bir sonraki yer adından hareket edilebilir: Yar ügüz. Şine
Usu Kuzey 8’de de geçen ve ırmak olduğu çok belli olan bu yer adı; Bazin’e
göre Huang-ho [Huanghe 黄河]’nun kuzey kolu olup ‘fay ırmağı’ adıyla da
bilinmektedir (1997: 77). Tekin ise Gobi Çölü’nün kuzeybatısında, Karakum
ile Ötüken arasında bir ırmak olduğu kanaatindedir (1983: 834). Şirin, Yar ögüz
okur; yerini ‘Gobi’nin kuzeybatısında, Kara Kum ile Ötüken arasında bir

149

Mihriban AYDIN

ırmak’ olarak belirler (2016: 747). Mert ise yar ögüz okur ve ‘ırmak adı’ olarak
anlamlandırır (2009: 283).

Yukarıda Tariat Yazıtı’ndan hareket edilerek ancak Şine Usu ile
tamamlanabilen üç yer adından söz edildi. Bu üç yer adının bir başka önemli
yanı ise, tam olarak ne gibi bir ilişki içerisinde olduğu anlaşılamasa da Üç
Tuglug Türük Bodun adlı bir boydan söz edilmiş olmasıdır. Bir başka deyişle
bu üç yer yer adı, bu boy vesilesi ile anılmıştır. Dolayısıyla, bu üç yerin,
Uygurların yaşadığı orta ve kuzey Moğolistan coğrafyasından daha güneyde bir
yerde olduğu anlaşılmaktadır. Üç Tuglug Türük Bodun adından, üç tuğu olan
ve belki Köktürk hanedanına bağlı bir klan olduğu düşünülebilir. Hirth, Çin
kaynaklarındaki M’u-ma-t’u-küe [Muma Tujue 木 馬 突 厥 ] olduğu
kanaatindedir ve anlamını ‘Holzpferd’ olarak vermiştir. Çin. mu-ma (Muma 木
馬) kelimesinin ‘Schneeschuh’ anlamında olduğunu ifade etmiş ve bu boy
birliğinin üç boydan oluştuğunu belirtmiştir: Tu-po [Doubo 都播], Mi-lié-ko
[Miliege 彌列哥] ve O-tschï [Ezhi 餓支] (1899: 40). W. Eberhard’ın da Hirth
ile aynı görüşte olduğu anlaşılmaktadır (1996: 72). Bahaeddin Ögel ise,
Hirth’in önerisini benimsemekle birlikte, ayrıca ‘tahta atlı Köktürkler’ ile ne
anlatılmak istendiğinin anlaşılamamış olduğunu belirterek bu boyu Üç
Oğuzlarla birleştirmiştir (1951: 365, not 22; 378). Ögel, “Doğu Göktürkleri
Hakkında Vesikalar ve Notlar” adlı makalesinde ise, bu boyun Çin
kaynaklarında Kırgızların doğu bölümlerinde yaşadığı bilgisinin kayıtlı
olduğunu ve Köktürklerin en kuzey kabilelerinin Baykal Gölü ile Yukarı
Yenisey arasında bulunduğunu belirtmiştir (1957: 101).

Bu boyun yaşadığı yerlerin tespiti açısından Kara Kum ile Kömür Tag bir yana;
Yar Ügüz daha açıklayıcı bilgi vermeye yaramaktadır. M. Erdal’ın da önerdiği
gibi, bugün Turfan yakınlarında bulunan Yar-gol veya Yar-hoto adıyla bilinen
tarihî kentin adında bulunan yar sözcüğü ile, Yar-gol’un hemen yanında
bulunan Yar Irmağı’ndaki yar adının aynı olduğunu ve yar ügüz ile bu ırmağın
kastedildiğini belirtmiştir (1993: 88-89.) Buna göre; Kara kum, eğer bugünkü
Ordos’un kuzeyindeki kumluk alan ve Yar Irmağı da Turfan civarında ise
Kömür Tag’ın da her ikisi arasında bulunması güçlü bir olasılıktır. Ancak
Ordos ile Turfan arasındaki uzaklığın epeyce fazla olduğu da bir başka sorun
olarak durmaktadır.

Güney 6: Kagan atanıp katun atanıp ötüken ortosınta as öŋüz baş
kan ıdok baş kėdinin örgin bunta ėti<t>dim “Kağan (olarak)
atanıp (eşim de) hatun (olarak) atanıp Ötüken’in ortasında As
Öngüz Baş ve Kan Iduk Baş (dağlarının) batısında kağanlık
otağını burada kurdurdum.” (Aydın 2018a: 44).

150

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

Batı 2: Ulu yılıka ötüken ortosınta as öŋüz baş kan ıdok baş
kėdininte yayladım “Ejderha yılında (752) Ötüken’in ortasında, As
Öngüz Baş (ile) Kan Iduk Baş (dağlarının) batısında yayladım.”
(Aydın 2018a: 44).

Güney yüzü 6. satırda; Tengride Bolmış El Etmiş Bilge Kagan’ın, Ötüken’in
ortasında yer alan As Öngüz Baş ve Kan Iduk Baş dağlarının batısında otağını
kurdurduğu; Batı 2’de ise; ejderha yılında (752) Ötüken ortasında yer alan As
Öngüz Baş ile Kan Iduk Baş dağlarının batısında yayladıkları kayıtlıdır. On bin
günlük yazıtın ve damgaların burada taşa işlendiği belirtilmiştir. Dolayısıyla
sözü edilen yazıt, büyük bir olasılıkla Tariat’tır. Bu durumda yazıtın dikiliş
tarihinin 752 veya 753 olması gerekir. Bu iki cümle, aslında Ötüken’in yeri
hakkında epeyce fikir vermektedir. Ötüken’in yeri hakkındaki ayrıntı ve farklı
yer tespiti önerileri için bk. (Aydın 2007).

Batı 1: Teŋride bolmış ėl ėtmiş bilge kagan ėl bilge katun <...>
kagan atıg katun atıg atanıp ötüken kėdin uçınta tez başınta örgin
[anta ėtitdim çıt] anta yaratıtdım “Tengride Bolmış El Etmiş
Bilge Kağan (ve eşim) El Bilge Katun <...> kağan adını, hatun
adını alıp Ötüken’in batı ucunda, Tes (Irmağı’nın) kaynağında
kağanlık otağını (orada kurdurdum, karargâh çitlerini) orada
vurdurdum.” (Aydın 2018a: 44).

Satırda bulunan cümlelerde, Ötüken’in neresi olduğu konusunda önemli bir
ayrıntı bulunmaktadır. Cümleye göre; Ötüken’in batı ucunda Tes Irmağı’nın
kaynağı bulunmakta ise, Ötüken ile, geniş bir coğrafyanın kastedildiği gibi bir
sonuca ulaşmak mümkündür. Burada yer alan tez başında ifadesini ‘Tes
Irmağı’nın kaynağında’ olarak anlamak daha doğru olacaktır.

Batı 4: Ötüken ėli tegres ėl]i ėkin ara ılagım tarıglagım sekiz
seleŋe orkon tugla sewin teledü karaga burgu ol yėrimin suwumun
konur köçür ben “Ötüken yurdu ile Tegres yurdu, (bu) ikisinin
arasındaki vadilerim (ve) tarlalarım sekiz (kollu) Selenge, Orhon,
Tula, Sevin, Teledü, Karaga (ve) Burgu. Bu topraklarım (üzerinde)
(ve) ırmaklarım (boyunca) konup göçerim.” (Aydın 2018a: 45).

Tarıglag ‘tarla’ kelimesinin yalnızca bir kez bu cümlede tespit edilmesi, Tariat
Yazıtının ne kadar değerli olduğuna iyi bir kanıttır. Ayrıca cümledeki sekiz
seleŋe, Tekin’in önerdiği gibi ‘Sekiz (kollu) Selenge’ (1983: 818) olarak
anlaşılabilir. Satırdaki yer adlarıyla ilgili aşağıdaki bilgiler verilebilir:

Seleŋe: Irmak adı bir kez, Uygur ilteberinin yüz adamıyla kaçıp gittiğinin
anlatıldığı Bilge Kağan Yazıtının doğu yüzünün 37. satırı dışında ele geçen
dokuz örneğin tümünün Uygur Kağanlığı yazıtlarında tespit edilmesi,
gerçekten sularının Selenge olduğuna önemli bir işarettir. Ayrıca Bilge Kağan

151

Mihriban AYDIN

Doğu 37’deki örnek de Uygur İlteberi ile Uygurların Selenge Irmağı civarında
yaşadığının iyi bir kanıtı olmaktadır. 593 km. uzunluğunda olan Selenge Irmağı,
Moğolistan’ın Bulgan eyaletinin kuzey kesimlerinde doğup Rusya
Federasyonu’na bağlı Buryat bölgesinden geçip Baykal Gölü’ne dökülür
(Sanders 1996: 179-180), (Aydın 2016: 127-128).

Orkon: Irmak adının II. Türk Kağanlığı’nın ünlü yazıtlarında tespit edilmemesi
rastlantı olmalıdır. Uybat VI (E 98) (Aydın 2016: 115-116) yazıtında bir kez
geçen örnek sayılmadığında, geri kalan dört örneğin ikişer kez Tariat ve Şine
Usu’da geçmesi her iki yazıtın da değerini artırmaktadır.

Togla/Tugla: Bugünkü Tola/Tula Irmağı’nı ifade eden yer adı, Tariat Batı
4’ten başka, birer kez Bilge Kağan Yazıtının doğu yüzünün 30. satırı ile
Tonyukuk Yazıtının I. taşın güney yüzünün 8. satırında da tespit edilmiştir.
Irmak adı togla veya tugla olarak iki farklı şekilde okunagelmiştir. Hamilton,
ırmak adının Çincesinin Tou-lo (Dú-luò 獨洛), *d’uk-lâk olduğu ve bunun da
eski bir toglag’a gidebileceğini işaret etmiş; adın toglag>togla>tola biçiminde
bir gelişme izlediğini belirtmiştir (1997: 192). Türkçe öteki tanıklar ve
Moğolların Gizli Tarihi’ndeki şekilleri ile bugünkü Moğol yazı dilindeki
durumu hakkındaki ayrıntı için bk. (Temir 1955: 18); (Aydın 2010).

Sebin/Sevin: Yalnızca Tariat’ta geçen bu adın Selenge’nin kollarından biri veya
bu bölgede bir yer olduğu düşünülebilir. Ancak tam olarak ne olduğunu bilmek
güçtür. Kelimenin naşirlerce okunuşunda küçük farklılıklar bulunmaktadır:
Sebin ‘Sebin (Seben?)’ (Tekin 1983: 806, 810); säbin ‘Säbin’ (Katayama 1999:
170, 171); säβin ‘Szebin-t’ (Berta 2004: 252, 263); sebi[n] ‘ırmak adı’ (Mert
2009: 279); sebin ‘bir ırmak’ (Şirin 2016: 738); sewin (Aydın 2018a: 45).

Teledü: Selenge civarında bir yer olduğu anlaşılmakla birlikte, ırmak mı yoksa
bir kara parçası mı olduğunu bilmek güçtür. Yazıtın naşirlerince farklı
okunmuş ve anlamlandırılmıştır: Teledü ‘Teledü (Teldü?)’ (Tekin 1983: 806,
810); tälädü ‘Tälädü’ (Katayama 1999: 170, 171); ätäldẅ ‘Eteldü-t’ (Berta
2004: 252, 263); teledü ‘Teledü’, sözlükte yer adının ırmak olduğu
belirtilmiştir (Mert 2009: 180, 182, 280); Şirin teledü ‘bir ırmak’ (2016: 741);
teledü ‘Teledü’ (Aydın 2018a: 45).

Karaga: Yalnızca Tariat Yazıtında geçen bu adın ırmak mı yoksa yer adı mı
olduğu açık değildir. Örneğin; Tekin’e göre ırmaktır (=Mo. Haraa gool?) (1983:
834). Yazıtın ilk naşirlerinden Şinehüü ve Klyaştornıy’ın karga okuduğu
bilinmektedir (Tekin 1983: 834). Katayama ise karaga ‘Karaga’ okuyup
anlamlandırmış; notlarında ise karaga’ya değinmemiştir (1999: 170-171). Mert
karaga ‘Haraa Gol’ (2009: 276); Şirin karaga ‘bir ırmak’ (2016: 731); Aydın
ise karaga ‘Karaga’ (2018a: 45) okumuş ve anlamlandırmıştır. Tekin’in önerisi
olan ve bugün Moğolistan’da Selenge aymağının Baruunharaa sumunda

152

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

bulunan Haraa gol adlı ırmağın olabileceği düşünülebilir. Ayrıca krş.(Aydın
2016: 92-93).

Burgu: İki tanığın biri Tariat’ta öteki ise Şine Usu Doğu 3’te tespit edilmiştir.
Ayrıca Köl Tegin kuzey 6’daki burgu hakkındaki ayrıntı için bk. (Aydın 2007).
Tariat Batı 4’te Selenge civarındaki yer adları sayılırken karaga ile burgu’nun
yan yana yazılması, bu iki yer adının birbirine yakın olduğuna işaret olarak
değerlendirilebilir. Burgunun neresi olabileceğine dair çeşitli görüşler
bulunmaktadır. Örneğin; Clauson yiçe maddesinde bu yer adını burgu okur
ancak yer tespiti yapmaz (ED 882b). Tekin ise, Tariat Yazıtını yayımladığı
makalesinde Mo. Burugu gool? ile ilişkilendirir (1983: 834). Klyaştornıy,
burgu’yu Kaa-kem ırmağı ile birleştirir (1980: 94). Yer adı ile ilgili ayrıntı için
bk. (Aydın 2016: 56-59).

Batı 5: Yaylagım ötüken kuzı kėdin uçı tez başı öŋdüni kañuy
künüy b2z <...> iç <ı>lagım ötüken yiri ongı tar[kan] süy yag<ı>
bodunka [kaga]ngı bėrigerü uçı altun yış kėdin uçı kögmen
<i>ligerü uçı költ[i]? “Yaylam Ötüken’in kuzey (bölümlerinin)
batı ucu, Tes (Irmağı) kaynağı(ndadır). Doğusu Hanuy (ve) Hünüy
ırmakları <...> iç otlağım Ötüken, kuzeyi Ongı Tarkan Süy,
düşman halkın kağanı(nınki) güney ucu Altay Dağları, batı ucu
Kögmen, doğu ucu Költi(?)’dir.” (Aydın 2018a: 45).

Satırın ilk cümlesinde yaylanın Ötüken’in kuzeyinin batı ucunda ve Tes
Irmağı’nın kaynağında, doğusunda Hanuy (Mo. Hanuy gol) ve Hünüy (Mo.
Huni, Hüne, Hüniyn gol) Irmakları civarında olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Buradaki Ötüken kuzı kėdin uçı kelime grubu Ötüken’in kuzeybatısı olarak
anlaşılmalıdır. Bu kullanımın ara yönü ifade ettiği düşünülebilir. Tes
Irmağı’nın kaynağının doğusunda da Hanuy ve Hünüy Irmakları bulunduğuna
göre, Ötüken, kabaca Hanuy ve Hünüy ırmaklarının güney veya
güneydoğusuna düşmektedir. Aslında bu cümle Ötüken’in, Köl Tegin ve Bilge
Kağan yazıtlarının dikildiği Koşo-Çaydam’ın epeyce batısında olduğunun
anlaşılmasına da imkân vermektedir. Aynı satırdaki iç ılag yani ‘iç otlak’larının
da Ötüken’in kuzeyinde olduğu ifade edilmiştir. Satırın devamında ise Güney
Sibirya coğrafyasına işaret edilerek güney ucu Altay Dağları, batı ucu Kögmen
Dağları, doğu ucu ise Költi olarak verilmiştir. Ancak cümlenin önündeki
aşınmış yer dolayısıyla ve yag<ı> okunabilecek kelime doğru ise,
düşmanlarının coğrafyasına değinilmiş olabilir. Ancak bu düşmanın kim ya da
kimler olduğu açık değildir. Belki de bu coğrafya ile Tay Bilge Totok’un
hâkim olduğu coğrafyadan söz edilmiş olabilir.

153

Mihriban AYDIN

3. Değerlendirme ve Sonuç

Uygur Kağanlığı’nın ikinci kağanı Tengride Bolmış El Etmiş Bilge Kağan yani
Moyan Çor’un yazdırıp diktirdiği bilinen üç kağanlık yazıtının ikincisi olan
Tariat, hem söz varlığı ve Uygurların diyalektolojisine katkı sağlayabilecek dil
bilgisi yapıları hem de tarihî ve coğrafi açıdan verdiği bilgiler bakımından çok
değerlidir. Yazıtta II. Türk Kağanlığı’nın son dönemlerinde meydana gelen
olaylar, Köktürk tarihi açısından kuşkusuz çok değerlidir. Ayrıca hem II. Türk
Kağanlığı hem de Uygur Kağanlığı sırasındaki İç Asya coğrafyasının
anlaşılmasına yardım edebilecek çok sayıda yer adı bulunmaktadır. Bu yer
adları içerisinde en değerlisi, Ötüken’in tam olarak neresi olabileceğinin daha
açık bir şekilde anlatılmasıdır. Yazıt sayesinde Ötüken’in, Köl Tegin ve Bilge
Kağan yazıtlarının dikildiği Orhon Irmağı ve Koşo-Çaydam Gölü civarından
daha batıda olduğu anlaşılmaktadır.

KISALTMALAR VE KAYNAKLAR
ARİZ, E.; AYDIN, E. (2014). Qedimki Türk Yeziqidiki Taş Pütükler. Ürümçi:

Şincang Halk Neşriyatı.
AYDIN, E. (2007). “Köl Tigin Yazıtının Kuzey Yüzünün 6. Satırında Bir

Düzeltme Denemesi ve Bir Öneri”. Bilig 43: 55-62.
—— (2010). “The Contribution of the Mongolian Language on the Reading of

Place Names in Old Turkic Inscriptions: Togla or Tugla (Tugula?)”. Central

Asiatic Journal 54/1: 22-26.
—— (2011). Uygur Kağanlığı Yazıtları. Konya: Kömen.
—— (2016). Eski Türk Yer Adları. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
—— (2017). “Hoyto-Tamır (Tayhar-Çuluu) Yazıtları”. Türkbilig 33: 1-14.
—— (2018a). Uygur Yazıtları. İstanbul: Bilge Kültür Sanat.
—— (2018b). Taşa Kazınan Tarih, Türklerin İlk Yazılı Belgeleri. İstanbul:

Kronik Kitap.
—— (2019). Türklerin Bilge Atası Tonyukuk. İstanbul: Kronik Kitap.
BAZILHAN, B. (1980). “Terhiin türeg biçees”. Studia Archaeologica VII/15-

12: 163-175.
BAZILHAN, N. (2005). Kazakstan Tarihı Turalı Turki Derektemeleri II, Köne

Türik Bitiktastarı Men Eskertkişteri (Orhon, Yenisey, Talas). Almatı: Dayk

Press.
BAZİN, L. (1997). “Eski Türk Yer Adları Üzerine Notlar”. Çev.: Zümral

Ölmez, Türk Lehçeleri ve Edebiyatı Dergisi 11: 75-78.
BERTA, Á. (2004). Szavaimat Jól Halljátok... A Türk és Ujgur Rovásírásos

Emlékek Kritikai Kiadása. Szeged: Jate Press.
CHANG, J.-T. (1968). T’ang Devrindeki Doğu Gök-Türkleri Hakkında Yeni

Belgeler (Tse-fu-yüan-kuei ve Tzu-chih T’ung-chien’e göre - 618-745).

Taipei.
DOĞAN, Ş. (2021). “Moğolistan Kültürel Miras Merkezinin Faaliyetleri ve

Merkezin Şine Us, Tes, Tariat, 1. Karabalgasun Yazıtları ile İlgili Son

154

TARİAT (TERH) YAZITININ KÖKTÜRK VE UYGUR COĞRAFYASINI ANLAMAYA KATKILARI

Çalışmaları Üzerine”. IX. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, c. 1, Ankara:
Türk Dil Kurumu, 675-696.
EBERHARD, W. (1996). Çin’in Şimal Komşuları. Çev.: Nimet Uluğtuğ.
Ankara: Türk Tarih Kurumu.

ED: CLAUSON, G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-

Century Turkish. Oxford: Oxford University.
ELÖVE, Ali U. (1958). “Bir Yazı Meselesi Üzerine”. Türk Dili Araştırmaları

Yıllığı Belleten 1958: 69-85.
ERCİLASUN, Ahmet B. (2021). “Bayan Çor Bitiglerine Göre Uygurların

Erken Tarihi.” Hamza Zülfikar Armağanı. Ankara: Türk Dil Kurumu, 231-

240.
ERDAL, M. (1993). “The runic graffiti at Yar Khoto”. Türk Dilleri

Araştırmaları 3: 87-108.
—— (2004). A Grammar of Old Turkic. Leiden-Boston: Brill.
GİRAUD, R. (1999). Gök Türk İmparatorluğu, İlteriş, Kapgan ve Bilge’nin

Hükümdarlıkları (680-734). Çev.: İsmail Mangaltepe, İstanbul: Ötüken
Neşriyat.
GROUSSET, R. (1980). Bozkır İmparatorluğu, Attila/Cengiz Han/Timur.
Türkçeye çev.: M. Reşat Uzmen, İstanbul: Ötüken Neşriyat.
HAMİLTON, J. R. (1997). “Tokuz Oguz ve On Uygur”. Çev.: Yunus Koç-
İsmet Birkan. Türk Dilleri Araştırmaları 7: 187-232.
HİRTH, F. (1899). “Nachworte zur Inschrift des Tonjukuk, Beiträge zur
Geschichte der Ost-Türken im 7. und 8. jahrhundert nach Chinesischen
Quellen”. Wilhelm Radloff, Die Alttürkischen Inschriften der Mongolei

(Zweite Folge), St.-Petersburg, 1-140.
KARJAUBAY, S. (2002). “Vtoroy pamyatnik El’ Etmis Bil’ge kagana

(Terhinskaya (Tariatinskaya) stela)”. Obyedinennıy kaganat Tyurkov v. 745-
760 godah (po materialam runiçeskih nadpisey). Astana, 32-52.
—— (2012). Orhon Muraları. Almatı.
KATAYAMA, A. (1999). “Tariat Inscription”. T. Moriyasu-A. Ochir (Eds.):

Provisional Report of Researches on Historical Sites and Inscriptions in

Mongolia from 1996 to 1998. Osaka: The Society of Central Eurasian

Studies, 168-176.
KLYAŞTORNIY, S. G. (1980). “Terhinskaya nadpis’”. Sovyetskaya

Tyurkologiya 1980/3: 82-95.
—— (1982). “The Terkhin Inscription”. Acta Orientalia Academiae

Scientiarum Hungaricae 36/1-3: 335-366.
—— (1994). “Runik Abidelerde Kıpçaklar”. Çev.: Eşref B. Özbilen. Türk

Dünyası Araştırmaları 89: 31-41.
—— (1996). “Doğu Türkistan ve Ordubalık Kağanları (Terhin Abidesinin 14.

Satırının Açıklaması)”. Çev.: Buğra Atsız, Türk Dünyası Araştırmaları 103:

121-124.

155

Mihriban AYDIN

MALOV, S. Ye. (1959). Pamyatniki drеvnеtyurkskоy pismеnnоsti Mоngоlii i
Kirgizii. Moskva: Akademiya Nauk SSSR.

MERT, O. (2009). Ötüken Uygur Dönemi Yazıtlarından Tes, Tariat, Şine Us.
Ankara: Belen.

MORİYASU, T. (1999). “Site and Inscription of Şine-Usu”. T. Moriyasu-A.
Ochir (Eds.): Provisional Report of Researches on Historical Sites and
Inscriptions in Mongolia from 1996 to 1998. Osaka: The Society of Central
Eurasian Studies, 177-195.

ORKUN, Hüseyin N. (1938). Eski Türk Yazıtları II. İstanbul: Türk Dil Kurumu.
ÖGEL, B. (1951). “Şine Usu Yazıtının Tarihî Önemi (Kutluk Bilge Kül Kagan

ve Moyunçur)”. Belleten 15/59: 361-379.
—— (1957). “Doğu Göktürkleri Hakkında Vesikalar ve Notlar”. Belleten

21/81: 81-137.
ÖLMEZ, M. (2012). Orhon-Uygur Hanlığı Dönemi Moğolistan’daki Eski Türk

Yazıtları. Ankara: BilgeSu.
—— (2018). Uygur Hakanlığı Yazıtları. Ankara: BilgeSu.
RADLOFF, W. (1895). Die alttürkischen Inschriften der Mongolei. St-

Petersburg.
RAMSTEDT, G. J. (1913). “Zwei Uigurische runeninschriften in der Nord-

Mongolei”. Journal de la Société Finno-Ougrienne 30/3: 1-63.
SANDERS, A. J. K. (1996). Historical Dictionary of Mongolia. Lanham-

London: The Scarecrow Press.
SERTKAYA, Osman F.-S. Harcavbay (2001). Hoyto-Tamir (Moğolistan)’dan

Yeni Yazıtlar (Ön Neşir). Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 2000:
313-346.
ŞİNEHÜÜ, M. (1974). “Pamyatnik runieçskoy pis’mennosti iz Tariata”. Rol’
koçevıv narodov i Tsivilizatsii Tsentral’noy Azii, Ulaanbaatar, 327-331.
—— (1975). “Tariatın Orhon biçgiyn şine dursgal”. Studia Archaeologica VI/1.
ŞİRİN USER, H. (2009). Köktürk ve Ötüken Uygur Kağanlığı Yazıtları, Söz
Varlığı İncelemesi. Konya: Kömen.
ŞİRİN, H. (2016). Eski Türk Yazıtları Söz Varlığı İncelemesi. Ankara: Türk Dil
Kurumu.
TEKİN, T. (1982). “The Terkhin Inscription”. Acta Orientalia Academiae
Scientiarum Hungaricae 37/1-3: 43-86.
—— (1983). “Kuzey Moğolistan’da Yeni Bir Uygur Anıtı: Taryat (Terhin)
Kitabesi”. Belleten 46/184: 795-838.
—— (1990). “Tes Yazıtı Hakkında Dokuz Not”. Çev.: Ülkü Çelik. Erdem 5/14:
389-398.
—— (2000). Orhon Türkçesi Grameri. Ankara: Sanat Kitabevi.
TEMİR, A. (1955). “Türkçe ile Moğolca Arasındaki İlgiler”. Dil ve Tarih-
Coğrafya Fakültesi Dergisi 13/1-2: 1-25.

156

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla- *

Selin BAYRAK**

Saffet Alp YILMAZ**

Öz: Eski Uygur Türkçesi dönemi eserleri birçok açıdan, Türk dili
hakkında eşsiz bilgilerin yer aldığı bir dönem konumundadır. Eski Uygur
Türkçesi dönemi eserlerinin katkı sağladığı alanlardan biri de hukuk
alanıdır. Eski Türklerdeki hukuk alanı hakkında bilgilerimiz oldukça
sınırlıdır. Ancak Eski Uygur Türkçesi sivil metinleri, İslamiyet
öncesindeki Türk hukukuna dair çeşitli ipuçları içermektedir. Çalışmada,
Eski Uygur Türkçesi metinlerinde geçen ve “itiraz, dava” anlamına
gelen çam sözcüğünün nasıl hukuk terimi haline geldiği incelenmiştir.
Ayrıca çam sözcüğünden meydana gelen çamlıg, çamsız gibi türemiş
isimleri, çam çarım, çam kargaşa gibi ikilemeleri, çamla-, çamlat- gibi
türemiş fiilleri, çam kıl-, çam çarım kıl- gibi fiil öbekleri ve çamladaçı,
çamlaguçı gibi fiil halinden türeyen isim formları da ele alınmış ve hukuk
terimi oluşturması açısından incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Eski Uygur Türkçesi, sivil metinler, hukuk terimleri,
çam, çamla-.

On çam / çamla- As An Old Turkıc Legal Term
Abstract: The works of the Old Uyghur Turkic period are in many
respects an epoch of unique information gathered about the Turkish
language. One of the fields in which the works of the Old Uyghur Turkic
period contributed is the field of law. Our knowledge about the field of
law in ancient Turks is quite limited. However, Old Uyghur Turkic civil
texts contain various clues about Turkic law before Islam. In this study, it
has been examined how the word çam, which means “appeal, lawsuit” in
Old Uyghur Turkic texts, has become a legal term. In addition, derived
nouns such as çamlıg and çamsız, which are derived from the word çam,
reduplications such as çam çarım, çam kargaşa, derivative verbs such as
çamla-, çamlat-, verb phrases such as çam kıl-, çam çarım kıl-, and noun
forms derived from the verb form such as çamladaçı, çamlaguçı were
also discussed and examined in terms of forming a legal term.
Key Words: Old Uyghur Turkic, civil texts, legal terms, çam, çamla-.

* Bu çalışma, 3-5 Ekim 2022 tarihlerinde Ankara’da düzenlenen I. Uluslararası Türk Kültürü Araştırmaları
Sempozyumu’nda sunulan bildirinin genişletilmiş halidir.
** Öğr. Gör. Dr. Selin BAYRAK, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Eskişehir/ TÜRKİYE, E-posta:
[email protected], [email protected] / ORCID: 0000-0001-8747-4695.
** Dr. Öğrencisi, Azerbaycan Milli İlimler Akademisi, Nesimi Adına Dilcilik Enstütüsü, Türk Dilleri
Bölümü, Bakü / Azerbaycan. E-posta: saff[email protected] / ORCID: 0000-0002-7627-8522.

Türk Kültürü: YIL / YEAR 2022, CİLT / VOLUME 15, SAYI / ISSUE 2, S / P. 157 – 169.
Araştırma Makaleleri / Research Articles

Makale Geliş Tarihi: 27.07.2022 - Makale Kabul Tarihi: 28.10.2022

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

Giriş

Diller, toplumların yaşam şekillerine bağlı olarak türlü kavram ve nesneleri
adlandırma ihtiyacı duymuştur. Dillerdeki sayı sözcüklerinin kullanılması da,
toplumlardaki ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Başlangıçta nesneleri tanımaya
ve adlandırmaya başlayan insanoğlu, nesnelerin çoğalması ve çeşitlenmesi ile
adetlerini belirleme ihtiyacını hissetmiş ve bunun doğal bir sonucu olarak da
sayılar meydana gelmiştir. Muhtemelen önceleri daha küçük ve basit sayıları
kullanan insan, zamanla basamaklar arasındaki sayıları da sisteme dahil ederek
daha girift sayılar elde etmişlerdir.

Diğer dillerde olduğu gibi Türk dili de ilk yazılı metinlerinden itibaren çeşitli
kavram ve terimleri karşılamak için benzer yolları tercih etmiştir. Bunlardan
bazıları, yeni durumları karşılamak için ya dilin iç dinamiği içerisinde yeni
sözcükler yaratılması ya da var olan sözcüklere çeşitli ekler getirilerek ihtiyaç
karşılanmasıdır.

Eski Uygur Türkçesi dönemi eserlerinde de sözcük türetimine ilişkin bolca
örnek yer almaktadır. Özellikle Eski Uygur Türkçesi dönemi eserlerinden biri
olan sivil metinlerden, eski Türklerin hukuk alanındaki durumu ve hukuk
alanına ait terimleri hakkında birçok bilgi elde edilebilmektedir. Araştırmacılar
tarafından 13. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında tarihlendirilen sivil metinler,
Uygurların din dışı hayatları hakkında bilgilerin yer aldığı, sosyal, kültürel,
iktisadi ve hukuki açıdan birçok ipucu barındıran metinlerdir. Bununla birlikte
sivil metinlerde geçen sözcükler de eski Türk dilinin seyri açısından oldukça
önemli veriler sunmaktadır. Çalışma içerisinde değerlendirilen “itiraz, dava”
anlamlarını karşılayan çam sözcüğü sivil metinlerde bir hukuk terimi olarak
kullanılmaktadır. Bununla birlikte sözcükten isimden isim yapım ekiyle
meydana gelen çamlıg, çamsız gibi sözcükler de benzer şekilde bir hukuk
terimini karşılayan sözcükler olarak kullanılmıştır.

Benzer şekilde Eski Uygur Türkçesi sivil metinlerinde hukuk terimi
oluşturulurken ikilemelerden de faydalanılmıştır. Sözün gücünü artırmak,
anlatımı pekiştirmek, ifadeyi daha estetik kılma amaçlı bir araya gelen söz
gruplarından oluşan ikilemeler, dilin zenginliğini yansıtan söz gruplarından
biridir. Türk dilinin her döneminde hem tarihsel hem de modern alanlarında,
diğer dillere oranla oldukça fazla ikileme örnekleri bulunmaktadır. Bu
durumun; Türk sözlü kültür geleneğinde atasözü ile aliterasyon gibi kısa ve
etkili söz söylemenin geniş yer tutması, Türk yazı dilinin erken tarihli
metinlerinde eş, yakın, zıt anlamlı sözcükleri birbirine bağlayacak bağlama
işaretleyicilerinin bulunmaması gibi birçok sebebi bulunmaktadır. Köktürk
döneminde de ikilemelere rastlanmasına rağmen Eski Uygur Türkçesi
eserlerinde ikilemeler, daha geniş yer tutmaktadır. Özellikle yeni dahil olunan
dini çevreye ait terim ya da kavramı daha anlaşılır kılmak adına, alıntı bir

158

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

sözcük aynı ya da benzer anlama gelen mevcut Türkçe sözcükle birlikte daha
kolay kullanılabilir hale gelmiştir (Ağca 2015: 17).

İkilemelerin bir türü olan iştikaklı ikilemeler ise, sözcüklerin kökenleri
hakkında çeşitli bilgiler sunduğundan etimolojik çalışmalar açısından da önem
arz etmektedir. Ayrıca iştikaklı ikilemeleri oluşturan sözcüklerin, belki de
varlığı devam eden ve anlamı unutulmuş olan sözcüklerin, yeni yaratılmış canlı
varyantlarıyla birlikte kullanılmasından doğmuş olacağı ihtimali de
bulunmaktadır (Ağca 2015: 29). Eski Uygur Türkçesi sivil metinlerinde sıklıkla
geçen çam sözcüğünden meydana gelen çam çarım, çam kargaşa gibi iştikaklı
ikilemeler de hukuk terimi çerçevesinde incelenebilmektedir.

Yine çam sözcüğünden meydana gelen çamla-, çamlat-, çam kıl-, çam çarım
kıl- gibi fiil ve fiil öbekleri; ayrıca çamla- fiilinden meydana gelen çamladaçı,
çamlaguçı gibi sözcükler de yine hukuk terimleri olarak Eski Uygur Türkçesi
sivil metinlerinde kendilerine yer bulmuştur.

Çalışma, Eski Uygur Türkçesi eserlerinden olan Eski Uygur sivil metinlerinde
geçen çam sözcüğü ve çam sözcüğü ile bağlantılı diğer sözcük ve sözcük
grupları üzerine oluşturulmuştur. Söz konusu sözcük ve sözcük gruplarının,
zaman içerisinde bir hukuk terimini oluşturması ile ilgili değerlendirmeler ve
tanıklar şunlardır:

çam “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia”

Sözcük, Drevnetyurkskiy Slovar’da “iftira, dava, anlaşmazlık” anlamlarıyla yer
almıştır (DS 1969: 137-138). Clauson (1972: 421) ise sözlüğündeki çam
maddesinde, “itiraz etmek” anlamındaki sözcüğün, genellikle çam çarım kıl-
şeklinde kullanıldığını söylemekte ve sözcüğün Çinceden ödünçleme
olabileceğini düşünmektedir. Benzer bir şekilde Wilkens (2021: 220) de
sözcüğü “çam ~ ç(a)m: tartışma, dava, iddia, itiraz.” şeklinde
anlamlandırmaktadır. Kangxi Sözlüğü 言 radikalinde 17. karakter olarak
verilen 讒 (pinyin: Chán) kelimesi Tangyun1 ve Jiyun2 sözlüklerine göre
telaffuzlarının nasıl olduğu gösterilirken; Shuowen Jiezi3 sözlüğünde “iftira
etmek/çamur atmak”; Yüpian4 sözlüğünde “pohpohlamak”; Zhengzitong5
sözlüğünde “iyiliğe, dürüstlüğe zarar veren kaba saba sözler” olmak üzere
çeşitli kaynaklardan örneklendirme yaparak sözcüğün anlamına ve telaffuzuna
dair açıklamalar getirilmiştir.

Eski Uygur sivil metinlerinde çam sözcüğünün bir hukuk terimi olarak “iftira,
dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamında kullanıldığı tanıklar
şöyledir:

1 Tangyun: Tang Dönemi Kelime Telafuz Sözlüğü
2 Jiyun: Song Dönemi Çince Sözlük
3 Shuowen Jiezi: Han Hanedanlığı Dönemi Çince Sözlük
4 Yüpian: Liang Hanedanlığı Dönemi Çince Sözlük
5 Zhengzitong: Ming Hanedanlığı Dönemi Çince Sözlük

159

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

ög bitigin tıt(ı)p basa tog<r>ılka çamım yok özge onluklarınta
çamım üzülmeyükke ög bitigin birmetim “ Ana senedi (ög
bitigi) parçalayıp (yok edip) Basa Togrıl’a itiraz etmem.
Bundan başka onluklarına da itirazım geçerli olmayacağı için
ana senedi (ög bitigi) vermedim.”6 (SUK Mi07, 7-10).

çam çarım “itiraz, iddia”

Drevnetyurkskiy Slovar’da çam çarım sözcüğü ikileme olarak ele alınmış ve
“dava, anlaşmazlık” anlamları verilmiştir (DS 1969: 137-138).

çam çarım söz öbeği aynı zamanda iştikaklı ikileme olarak da
değerlendirilebilmektedir. Bozok (2012: 74), yüksek lisans tezinde “aynı
kökten gelen ya da birbirleriyle anlam ilgisi bulunan sözcüklerin yapı olarak da
tanınabilecek kendilerine has özellikleri olan söz grupları” olarak açıkladığı
iştikaklı ikilemelerin özelliklerinden birinin aslî unsuru ve türemiş unsuru
oluşturan sözcüklerin farklı ekler alabilmesi olarak açıklamıştır. Açıklamasını
desteklemek üzere çam çarım ikilemesini de örnekler arasında vermiştir.

Keskin (2021: 160) de, Eski Uygurca İkilemelere Katkılar adlı çalışmasında
çam çarım söz öbeğini ikileme olarak değerlendirerek “itiraz, iddia”
anlamlarını vermiştir.

Eski Uygur sivil metinlerinde çam çarım iştikaklı ikileme öbeğinin bir hukuk
terimi olarak “itiraz, iddia” anlamında kullanıldığı örnekler şöyledir:

bu k(a)r(a)baş yolınta kimtin k(a)yutın çam ç(a)rım k(e)lser
men elik k(a)ya açı bilürmen. “Bu karabaş ile ilgili herhangi bir
kişiden itiraz gelirse ben Elik Kaya Açı sorumlu olurum.”
(SUK Sa23, 15-16).

çam çarım iştikaklı ikileme öbeği aynı zamanda teklik birinci kişi iyelik ekiyle
bir araya gelerek çamım çarım “itirazım, iddiam” şeklinde de kullanılmıştır.
Örnek cümle içerisinde çamım çarım söz öbeğinin, sözüm savım söz öbeğinden
sonra gelmesi ikileme olduğunu kanıtlar niteliktedir:

bu künte ınaru ölmiş kıt(a)y yolınta men kıt(a)y k(a)ya ineçike
sözüm savım çamım çarım yok apam çam çarım kılsar men
ulug süüke iki yastuk ötünüp miŋ begike bir yastuk lükçü<n>g
dargu’ıŋa yarım yastuk birip agır kın t(e)girmen “Bu günden
sonra ölmüş Kıtay (köle) ile ilgili olarak ben Kıtay Kaya,
benim, İneçi’ye (herhangi bir) sözüm, itirazım yok. Eğer itiraz
edersem yüce majestelerine iki yastuk arz edip bin kişinin
beyine bir yastuk, Lükçüŋ darugasına yarım yastuk verip
büyük cezaya çarptırılırım.” (SUK Mi03, 11- 17).

6 Türkçe çeviriler için, Berker Keskin’in 2020 yılına ait “Eski Uygur Türkçesi Hukuk Belgeleri ve Söz
Varlığı” adlı doktora tezi kullanılmıştır.

160

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

çam çarım iştikaklı ikileme öbeğinin, teklik üçüncü kişi iyelik ekiyle bir araya
gelerek çamı çarımı şeklinde “itirazı, iddiası” anlamlarında da kullanıldığı
örnekler de bulunmaktadır:

bu küŋniŋ çamı çarımı etserler yalganı bolsar men kalımdu
bilürmen “(Herhangi biri) bu cariye (hakkında) itiraz ederse
(veya cariyenin) yalanı olursa ben Kalımdu sorumlu olurum.”
(SUK Sa25, 16-18).

çam kargaşa “itiraz, iddia”

Keskin (2021: 160), Eski Uygurca İkilemelere Katkılar adlı eserinde çam çarım
söz öbeğini ikileme olarak aldığı gibi çam kargaşa sözcük öbeğini de ikileme
olarak kabul etmiş ve çam çarım ile aynı anlam olan “itiraz, iddia” anlamlarını
vermiştir.

Eski Uygur sivil metinlerinde çam kargaşa iştikaklı ikileme öbeğinin hem
işaretleyici olmadan hem de teklik birinci kişi iyelik ekini alarak “itiraz, iddia”
anlamında bir hukuk terimi olarak tanıklandığı örnek şöyledir:

apamnıŋ ögürtiçe temürke ülüş kıl<ı>p kodmış çug adırıp
tıŋ(a)ka borlukınka a[pa]m[nın]g biṭigi (…) çın tep çın üçün
tıŋakatın saṭgın almış baş biṭigin birip bu borlukta çamım
kargaşa yok tip biṭig birdim mundın soŋgara men öẓüm
oglanım aka inim onlukum yuẓlukum kim kim me çam kargaşa
kılmazunlar çamlasarlar sözlerimiz yorımazun “Büyük
babamın öğüde uygun olarak Temür’e çalıyla ayırıp miras
ederek bıraktığı Tıŋaka’nın üzüm bağı için senetteki sözleri
gerçek olduğundan Tıŋaka’dan satın alındığına dair asıl senedi
(baş bitig) teslim edip bu üzüm bağı hakkında herhangi bir
itirazım olmadığına dair senet verdim. Bundan sonra benim
kendi oğlum, ağabeyim, küçük erkek kardeşim, onluğum,
yüzlüğüm, herhangi bir kişi kargaşa yaratmasınlar. İtiraz
ederlerse sözleri geçerli olmasın.” (SUK Mi24, 3-11).

çamlıg “dava, anlaşmazlık, davalı, itiraz sahibi, kavgalı”

Drevnetyurkskiy Slovar’da çamlıq sözcüğü “dava, anlaşmazlık” anlamları ile
yer almaktadır (DS 1969: 137-138). Wilkens (2021: 220)’in de “çamlıg:
davalı, kavgalı” anlamını verdiği çamlıg sözcüğü, “iftira, dava, anlaşmazlık,
itiraz, tartışma, iddia” anlamındaki çam sözcüğüne +lXg varlık ekinin
gelmesiyle oluşmuştur. Sözcüğün, Eski Uygur sivil metinlerinde bir hukuk
terimi olarak geçtiği örnekler şunlardır:

koyn yıl ç(a)hş(a)put ay y(i)g(i)rmike men yuka basa
tog<r>ılnıŋ sevig bürt bileki çamlıg edgü kuturulmış olar bile
bitig kılıp birmiş asıglıg kümüştin basa tog<r>ılnıŋ basıgka
tegmiş sekiz sıtır kümüşüg men yuka altım “Koyun yılı on
ikinci ayın yirmisinde ben Yuka, Basa Togrıl’ın Sevig Bürt ile
birlikte davalı olduğu Edgü ve Konturulmuş, onlarla senet

161

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

hazırlayıp verdiği faizli gümüşten Basa Togrıl’ın basıg
(vergisi) çıkmış sekiz sıtır gümüşünü ben Yuka aldım.” (SUK
Mi07, 1-7).

çamsız “itirazsız, davasız, kavgasız, tartışmasız, kusursuz, temiz”

Sözcük, Drevnetyurkskiy Slovar’da çamsız “tartışmasız, anlaşmasızlık
olmadan” anlamları ile geçmektedir (DS 1969: 137-138). Wilkens (2021:
221)’in de “çamsız: kusursuz, temiz; kavgasız, tartışmasız çamsız arıg kirsiz
münsüz: kusursuz, temiz ve lekesiz.” anlamını verdiği çamsız sözcüğü, “iftira,
dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamındaki çam sözcüğüne +sXz
yokluk ekinin gelmesiyle oluşmuştur. çamsız sözcüğünün Eski Uygur sivil
metinlerinde hukuk terimi olarak geçtiği örnekleri şunlardır:

apam (…) birgü ermez tiser men ineçi çamsız tutarmen. “Eğer
[…] verilecek yok.” derse ben İneçi, itiraz etmem.” (SUK
Mi08, 3-4).

bu bitigdeki çaonı birginçe biz inç buka arug iştin taştın bar
yok bolsarbiz birle alguçı tuŋsu taypaoşın men inç bukanıŋ
inim esen men arugnıŋ oglum kara tugma ikegü bu bitigteki
çaonı bitig yosunça negüke me tıldamayın çamsız köni birürbiz
“Bu senetteki çaoyu verene kadar Enç Buka ve Arug ortadan
kaybolursa müşterek borçlu, müteselsil kefil (olarak) ben Enç
Buka’nın küçük erkek kardeşi Esen ve ben Arug’un oğlu Kara
Tugma, ikimiz bu sözleşmedeki çaoyu senet kanununca hiçbir
bahane aramadan itirazsız doğru bir şekilde veririz.” (SUK
Mi17, 10-16).

çamla- “dava açmak, şikâyette bulunmak, itiraz etmek, tartışmak, davalı
olmak, kavga etmek, dava etmek”

Drevnetyurkskiy Slovar’da çamla- fiili “dava açmak, şikâyette bulunmak”
anlamları ile yer almaktadır (DS 1969: 137-138). Clauson (1972: 423) ise
çamla- fiilinin, “itiraz etmek” anlamında, çam çarım kıl- fiil öbeğinden daha az
kullanıldığını söylemektedir. Wilkens (2021: 220) de benzer bir şekilde
sözcüğe “çamla-: itiraz etmek, tartışmak, davalı olmak, kavga etmek, dava
etmek” anlamlarını vermiştir.

Türk dilinde sözcük üretme yollarından biri isimlere getirilen fiil yapım
ekleridir. Bu doğrultuda “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia”
anlamındaki çam sözcüğü, +lA isimden fiil yapım ekini alarak “itiraz etmek”
anlamına gelen çamla- fiilini meydana getirmiştir. Eski Uygur sivil
metinlerinde bir hukuk terimi olarak çamla- fiili, emir-istek kipinin teklik
üçüncü kişi ve çokluk üçüncü kişi çekimlerinde görülmektedir:

bu yirke kim kim me bolup çamlamazunlar apam birök erklig
beg işi küçin tutup alayın tip çamlasarlar bu ögen üze suvaklıg
bu yir t(e)ŋinçe iki yir birip yulup alzunlar “Bu yere hiç kimse
itiraz etmesin. Eğer güçlü bey ve maiyetinin gücünü kullanıp

162

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

geri alayım diye itiraz ederlerse bu su kanalı ile sulanabilen
bu yer dengince iki yer verip geri alsınlar. (SUK Sa09, 17-19).

biz ikegüniŋ inimiz eçimiz kamız kadaşımız çamlamazun kim
{çe} erklig beg işi küçün tutup çamlasar bu ok yir teŋlig iki yir
birip alzunlar yulzunlar “Biz ikimizin, bizim küçük erkek
kardeşimiz, ağabeyimiz, akrabamız, kardeşimiz itiraz etmesin.
Kim güçlü bey ve maiyetinin gücünü kullanıp itiraz ederse
bizzat bu yere denk iki yer verip geri alsınlar. (SUK Sa08, 15-
20).

m(e)niŋ katınlarım tirigeltmişe başlap evteki katınlarım
m(e)niŋ tugmışlarım kim yme ç(a)mlamazunlar ç(a)mlasarlar
… içgerü agılıkka bir altun yastuk … koço begiŋe bir at balık
begiŋe bir ud birip agır kıynka tegzün “Benim eşlerim Tirige,
Altmışa başta olmak üzere evdeki eşlerim, benim evlatlarım,
hiç kimse itiraz etmesin. İtiraz ederlerse devlet hazinesine bir
altın yastuk, Koço beyine bir at, şehir beyine bir sığır verip ağır
cezaya çarptırılsın.” (SUK WP02, 11-16).

Eski Uygur sivil metinlerinde çamla- fiili, sıklıkla şart kipiyle kullanılmıştır.
Bir hukuk terimi olarak çamla- fiilinin şart kipindeki çekimi teklik üçüncü kişi,
çokluk üçüncü kişi çekimlerinde görülmektedir:

apam birök ’erklig beg işi ilçi yalavaç küçin tutup çamlas(a)r
bu ok ögente bu borluk teŋinçe iki borluk birip sözleri
yorımazunlar “Eğer güçlü bey ve maiyetinin, elçinin gücünü
kullanıp itiraz ederlerse bizzat bu su kanalında, bu bağ
dengince iki bağ verip sözleri geçerli olmasın.” (SUK Sa10,
13-15).

erklig beg işi ilçi yalavaç küçin tutup çamlasarlar yulayın
alayın tiserler bu kutlug teŋ iki kişi yaratu birip sözleri
yorımazun “Güçlü bey ve maiyetinin, elçinin gücünü kullanıp
itiraz ederlerse, geri alayım derlerse bu Kuṭlug’un dengince
iki kişi hazırlayıp vererek sözleri geçerli olmasın.” (SUK Sa28,
18-22).

bizniŋ onlukumuz yüzlükümüz alımçımız birimçimiz akamız
inimiz kim kim me bolup çam çarım kılmazunlar apam birök
çamlasarlar bu kişi teŋinçe iki kişini birip sözleri
yorımazunlar “Bizim onluğumuz, yüzlüğümüz, alacaklımız,
borçlumuz, ağabeyimiz, küçük erkek kardeşimiz, her kim
olursa itiraz etmesinler. Eğer itiraz ederlerse bu kişi dengince
iki kişiyi verip sözleri geçerli olmasın.” (SUK Sa26, 12-18).

apam birök alırbiz tip çamlasarlar ulug süüke bir altun yastuk
oglan tigitlerke birer kümüş yastuk içgerü agılıkka bir yastuk
içgerü agılıkka bir at birip agır kıynka t(e)gip sözleri
yorımazun “Eğer “Alırız!” diye itiraz ederlerse yüce
majestelerine bir altın yastuk, prenslere birer gümüş yastuk,

163

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

devlet hazinesine bir yastuk ile bir at verip büyük cezaya
çarptırılıp sözleri geçerli olmasın.” (SUK WP01, 10-17).

Aynı zamanda, Eski Uygur sivil metinlerinde çamla- fiilinin, şart kipinin
olumsuz çekiminde görüldüğü tanıklar da mevcuttur. Söz konusu örneklerde
çamla- fiili, bir hukuk terimi olarak men kişi zamiri ve çokluk üçüncü kişi
çekiminde kullanılmıştır:

bu tonug soyup almışka kulum öldi tip men kıt(a)y k(a)ya
çamlasasar [=çamlamasar]men “Ben Kıtay Kaya, “Bu
elbiseyi soyup aldığına göre kölem öldü.” diyerek itiraz
etmem.” (SUK Mi03, 7-8).

mundın soŋgara men özüm oglanım aka inim onlukum
yuzlukum kim kim me çam kargaşa kılmazunlar çamlasarlar
sözlerimiz yorımazun “Bundan sonra benim kendi oğlum,
ağabeyim, küçük erkek kardeşim, onluğum, yüzlüğüm,
herhangi bir kişi kargaşa yaratmasınlar. İtiraz ederlerse sözleri
geçerli olmasın.” (SUK Mi24, 7-11).

Eski Uygur sivil metinlerinde çamla- fiilinin, bir hukuk terimi olarak +gAlI zarf
fiil ekiyle birlikte kullanıldığı örnekler de görülmektedir:

… beg işi küçin tutup çamlagalı sakı<n>sar bu ögen üze alp
taş saŋunka yir yaratu birzün. “Her kim güçlü bey ve
maiyetinin gücünü kullanıp itiraz etmeyi düşünürse bu su
kanalı üzerinde Alp Taş Saŋun’a yer hazırlayıp versin.” (SUK
Sa01, 14-15).

çamladaçı “itiraz eden, itirazda bulunan”

Eski Uygur Türkçesi sivil metinlerinde “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz,
tartışma, iddia” anlamındaki çam sözcüğü, +lA isimden fiil yapım ekini alarak
fiilleşmiş, ardından -dAçI sıfat fiil ekini alarak “itiraz eden, itirazda bulunan”
anlamlarını karşılamıştır. çamladaçı sözcüğünün, Eski Uygur Türkçesi
metinlerinde bir hukuk terimi olarak geçtiği tanıklar şöyledir:

çamladaçı kişiler korlug bolzun bolzun “İtiraz eden kişiler
zarara girsin.” (SUK Sa29, 18-19).

çamlaguçı “itiraz eden kişi”

Eski Uygur Türkçesi sivil metinlerinde “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz,
tartışma, iddia” anlamındaki çam sözcüğü, +lA isimden fiil yapım ekini alarak
fiilleşmiş, ardından -gUçI sıfat fiil ekini alarak “itiraz eden kişi” anlamını
karşılamıştır. çamlaguçı sözcüğünün, Eski Uygur Türkçesi metinlerinde bir
hukuk terimi olarak geçtiği tanıkları ise şöyledir:

çamlaguçı kişi korlug bolzun. “İtiraz eden kişi zarara girsin”
(SUK Sa16, 15-16).

164

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

çamlaguçı kişi … korlug bolzun “İtiraz eden kişi zarara
girsin.” (SUK Sa28, 22-23).

çamlat- “itiraz ettirmek”

“iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamındaki çam sözcüğü,
isimden fiil yapım ekini ve daha sonrasında ettirgenlik ekini alarak “itiraz
ettirmek” anlamındaki çamlat- fiilini meydana getirmiştir. Eski Uygur sivil
metinlerinde bir hukuk terimi olarak çamlat- fiilinin -p zarf-fiil ekli
kullanımları şöyledir:

…kü]sen börtni üşkürüp …]/KY bitigsiz ujiksiz…] çamlatıp bir
beş yalıg buka …] iŋek. “Küsen Bört’ü kışkırtıp […] senetsiz,
yazısız […] itiraz ettirip bir beş Yalıg Buka […] inek.”
(Keskin, Kar107, 5-14).

çam kıl- “itiraz etmek, (kontratta) kavga etmek, tartışmak”

Türk dilinde yeni bir kavram ya da terimleri karşılama yollarından biri de,
isimlerle bir araya gelerek isimlerin yüklem görevinde kullanılmasını sağlayan
yardımcı fiillerdir. Bu doğrultuda “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma,
iddia” anlamındaki çam sözcüğü, kıl- yardımcı fiilini alarak “itiraz etmek,
(kontratta) kavga etmek, tartışmak” anlamına gelen çam kıl- fiil öbeğini
meydana getirmiştir. Wilkens (2021: 220) de söz konusu öbeğe, sözlüğünde
“çam kıl-: itiraz etmek, (kontratta) kavga etmek, tartışmak.” anlamlarını
vermiştir. Eski Uygur sivil metinlerinde çam kıl- fiil öbeği, geniş zaman
olumsuz çekiminde üzerine men şahıs zamirini alarak bir hukuk terimi olarak
kullanılmıştır:

men otuz kulumnuŋ negü ’erser bar tip toyınçogka ’ebçike çam
kılmaz men “Ben Otuz, kulumun her neyi (ile ilgili) olursa
olsun Toyınçog’a, kölesine itiraz etmem.” (SUK Mi02, 11-
14).

Eski Uygur sivil metinlerinde bir hukuk terimi olarak “itiraz etmek, (kontratta)
kavga etmek, tartışmak” anlamına gelen çam kıl- fiil öbeği -sAr şart kipinde de
kullanılmıştır:

bu karabaş kim çam kılsar biz silu küdegü … bedizçi sasıçı
maşı birle bilürbiz “Bu köle itiraz ederse biz Silu, damat […]
Bedizçi, Sasıçı, Maşı ile veririz.” (SUK Sa21, 17-19).

Aynı zamanda Eski Uygur sivil metinlerinde çam kıl- fiil öbeğinin -gAlI zarf
fiil ekiyle kullanıldığı örnekler de bulunmaktadır:

takı birök erklig beg işi küçin tutup yul(a)yın al(a)yın tip çam
kılg(a)lı alg(a)lı sakınsarlar bu k(a)r(a)baş t(e)ŋinçe iki
k(a)r(a)baş eniçükke y(a)r(a)tu birip yulup alzun “Eğer güçlü
bey ve maiyetinin gücünü kullanıp geri alayım diyerek itiraz
etmeyi, almayı düşünürlerse Eniçük’e bu köle dengince iki
köle hazırlayıp vererek geri alsınlar.” (SUK Sa23, 11-14).

165

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

çam çarım kıl- “itiraz etmek”

Wilkens (2021: 220)’in sözlüğünde “çam çarım kıl-: itiraz etmek, (kontratta)
kavga etmek, tartışmak” anlamlarını verdiği çam çarım kıl- fiil öbeği, çam
çarım iştikaklı ikileme öbeğinin kıl- yardımcı fiili ile bir araya gelmesinden
oluşmuştur. Eski Uygur sivil metinlerinde çok sık görülen bu fiil öbeği, bir
hukuk terimi olarak genellikle emir istek kipinin olumsuz şekliyle
kullanılmıştır:

biz tedmilig kara buka ikegünüŋ akamız inimiz onlukumuz
yüzlükümüz kim kim me bolup çam çarım kılmazun “Biz
Tedmilig ve Kara Buka, ikimizin, ağabeyimiz, küçük erkek
kardeşimiz, onluğumuz, yüzlüğümüz her kim olursa itiraz
etmesin.” (SUK Sa28, 15-18).

bizniŋ onlukumuz yüzlükümüz alımçımız birimçimiz akamız
inimiz kim kim me bolup çam çarım kılmaẓunlar apam birök
çamlasarlar bu kişi teŋinçe iki kişini birip sözleri
yorımazunlar “Bizim onluğumuz, yüzlüğümüz, alacaklımız,
borçlumuz, ağabeyimiz, küçük erkek kardeşimiz, her kim
olursa itiraz etmesinler. Eğer itiraz ederlerse bu kişi dengince
iki kişiyi verip sözleri geçerli olmasın.” (SUK Sa26, 12-18).

men elik k(a)ya açınıŋ içim inim kam kad(a)şım çam çarım
kılmazunlar “Ben Elik Kaya Açı’nın, benim ağabeyim, küçük
erkek kardeşim, akrabam itiraz etmesinler.” (SUK Sa23, 10-
11).

Eski Uygur sivil metinlerinde bir hukuk terimi olarak çam çarım kıl- fiil
öbeğinin, emir kipi çekimindeki bazı örneklerde men ve biz kişi zamirleri de
yer almıştır:

bükünki kün başlap inim antsonı ilip tartıp çam çarım
kılmazmen “Bugünkü günden başlayarak küçük erkek
kardeşim Antso’yu çekip (çağırıp) itiraz etmem.” (SUK Ad02,
9-10).

küzki kepezke beş kiş(i)lig ///L [ ] b[ir]le altı sart kubanıŋ
t(a)ŋı üze beş t(a)ŋ kepez taŋut kao bugralıg kavşurmış birle
köni berirbiz çam çarım kılmazbiz “Sonbahardaki pamuğa
(karşılık) beş peynir […] ile altı Sırt Kuba’nın taŋı ile beş taŋ
pamuk Taŋut, Kao, Bugralıg, Kavşurmış ile doğru olarak
veririz, itiraz etmeyiz. (Raschmann So 14865).

Eski Uygur sivil metinlerinde çam çarım kıl- fiil öbeği, -sAr ekini alarak şart
kipinde de çekimlenmiştir. Söz konusu tanıklarda bir hukuk terimi olarak çam
çarım kıl- fiil öbeği, şart kipini aldıktan sonra teklik üçüncü kişi, çokluk üçüncü
kişi ve men kişi zamiri ile birlikte kullanılmıştır:

bu yuŋçınıŋ soŋ bayan ogrısı yalganı bolsa tevi kazası bolsa
onlugı yüzlügi bolup çam çarım kılsar men kukdmunı bilirmen

166

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

alpış bilmez “Bu Yuŋçı’nın daha sonra hırsızlığı, yalanı olursa
hilesi, kazası olursa, onluğu, yüzlüğü olup itiraz ederse ben
Kokdmunı sorumlu olurum, Alpış sorumlu olmaz.” (SUK

Sa27, 16-20).

bu karabaş yolınta men yrp togrıl içim inim tugmışım kadaşım
yigenim tagayım kim kayu çam çarım kılmazunlar apam birök
çam çarım kılsarlar bu karabaş teŋinçe iki karabaş yaratu
birip yulup alzun. “Bu köle ile ilgili ben Yarp Togrıl’ın […]
ağabeyim, küçük erkek kardeşim, evladım, akrabam, yeğenim,
dayım, hiç kimse itiraz etmesin. Eğer itiraz ederlerse bu köle
dengince iki köle hazırlayıp vererek geri alsınlar. (SUK Sa22,

8-12).

bu künte ınaru ölmiş kıt(a)y yolınta men kıt(a)y k(a)ya ineçike
sözüm savım çamım çarım yok apam çam çarım kılsarmen
ulug süüke iki yastuk ötünüp miŋ begike bir yastuk lükçü<n>g
dargu’ıŋa yarım yastuk birip agır kın t(e)girmen “Bu günden
sonra ölmüş Kıtay (köle) ile ilgili olarak ben Kıtay Kaya,
benim, İneçi’ye (herhangi bir) sözüm, itirazım yok. Eğer itiraz
edersem yüce majestelerine iki yastuk arz edip bin kişinin
beyine bir yastuk, Lükçüŋ darugasına yarım yastuk verip
büyük cezaya çarptırılırım.” (SUK Mi03, 11- 17).

Bir hukuk terimi olarak kullanılan çam çarım kıl- fiil öbeği, Eski Uygur sivil
metinlerinde yer alan bazı örneklerde -gAlI zarf fiil eki ve –(X)p zarf-fiil eki ile
de tanıklanmaktadır:

men ozmış tog<r>ılnıŋ inim içim tugmışım kadaşım kim yme
çam çarım kılmazunlar apam çam çarım kılgalı sakınsarlar
bu borluk teŋinçe iki borluk basa tog<r>ılka yaratu birip
yulup alzunlar “Ben Oẓmış Togrıl’ın, benim küçük erkek
kardeşim, ağabeyim, evladım, akrabam, her kim olursa olsun
itiraz etmesinler. Eğer itiraz etmeyi düşünürlerse bu bağ
dengince iki bağı Basa Togrıl’a hazırlayıp vererek geri
alsınlar.” (SUK Sa05, 14-17).

karşa açariniŋ virya açariniŋ içim(i)z inim(i)z tugmışım(ı)z
kadaş(ı)m(ı)z kim yme çam çarım kılmazunlar çam çarım
kılıp alayın yulayın tiserler bu yir teŋinçe iki yir öküş kaya
açari olarka y(a)ratu birip yulup alzun “Karşa Açari’nin ve
Virya Açari’nin, bizim, ağabeyimiz, küçük erkek kardeşimiz,
evladımız, akrabamız, her kim olursa olsun, itiraz etmesin.
İtiraz edip geri alayım derlerse bu yer dengince iki yer Üküş
Kaya Açari ve Yetmiş Kaya Açari’ye, onlara, hazırlayıp
vererek geri alsınlar.” (SUK Ex01, 16-20).

Sonuç

Eski Uygur Türkçesi dönemi, Türk dili açısından çeşitli ipuçları barındıran bir
dönemdir. Yeni kavram ve terimlerin karşılanması açısından oldukça üretken

167

Selin BAYRAK – Saffet Alp YILMAZ

bir dönem görünümündedir. Bu doğrultuda dönem eserlerinden biri olan Eski
Uygur sivil metinleri de hem eski Türklerde hukuk kavramı hem de hukuk
terimleri açısından oldukça zengin bir malzeme sunmaktadır.

Eski Uygur sivil metinlerinden yola çıkılarak Eski Türk hukuk terimleri üzerine
yapılan çalışmada, “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamına
gelen çam sözcüğü ve türevleri incelenmiştir. Bu doğrultuda, “iftira, dava,
anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamlarına gelen çam sözcüğü, “itiraz,
iddia” anlamlarına gelen çam çarım ve çam kargaşa ikilemelerini meydana
getirmiştir. Buna ilaveten “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia”
anlamındaki çam sözcüğü varlık ekini alarak “dava, anlaşmazlık, davalı, itiraz
sahibi, kavgalı” anlamında çamlıg; yokluk ekini alarak da “itirazsız, davasız,
kavgasız, tartışmasız, kusursuz, temiz” anlamlarındaki çamsız sözcüklerini
oluşturmuştur.

Aynı zamanda “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamlarına
gelen çam sözcüğü, isimden fiil yapma eklerini alarak “dava açmak, şikâyette
bulunmak, itiraz etmek, tartışmak, davalı olmak, kavga etmek, dava etmek”
anlamlı çamla-; “itiraz ettirmek” anlamlı çamlat-; ayrıca kıl- yardımcı fiilini
alarak “itiraz etmek, (kontratta) kavga etmek, tartışmak” anlamlı çam kıl-;
“itiraz etmek” anlamlı çam çarım kıl-, fiillerini meydana getirmiştir.

Son olarak “iftira, dava, anlaşmazlık, itiraz, tartışma, iddia” anlamına gelen
çam sözcüğü, çamladaçı “itiraz eden, itirazda bulunan” ve çamlaguçı “itiraz
eden kişi” sıfatlarını da oluşturmuştur.

çam

çam çarım çamlıg çamla- çamladaçı

çamlaguçı

çam kargaşa çamsız çamlat-
çam kıl-
çam çarım kıl-

168

ESKİ TÜRK HUKUK TERİMİ OLARAK çam / çamla-

KAYNAKLAR

AĞCA, Ferruh (2021), “Dillik Ölçütlere Göre Eski Uygurca Metinlerin
Tarihlendirilmesi”, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.

ATICI, Abdulkadir (2013), “Sungur Türkçesinin Sayı Sistemi Üzerine”,
Türkbilig, 2013/25, s. 39-54.

AĞCA, F. (2015). Eski Uygurca İştikaklı İkilemeler Üzerine. Alkış Bitigi,
Kemal Eraslan Armağanı, (Ed. Bülent GÜL), Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü, Ankara 2015: 17-30.

BOZOK, E. (2012). Eski Uygur Türkçesinde İştikaklı İkilemeler.
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi,
2012.

CLAUSON, S. G. (1972). An Etymological Dictionary of Pre-Thirteenth-
Century Turkish. Oxford: Oxford University Press.

KESKİN, B. (2020). Eski Uygur Türkçesi Hukuk Belgeleri ve Söz Varlığı.
Yayımlanmamış Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi, 2020.

KESKİN, B. (2021). Eski Uygurca İkilemelere Katkılar, Türkiyat Mecmuası,
31, Özel Sayı (2021): 151-175.

NADELYAEV, V. M., NASİLOV, D. M., TENİSHEV, E. R., SHCERBAK A.
M. (1969). Drevnetyurkskiy Slovar (Eski Türkçe Sözlük). Akademiya Nauk
SSSR İnstitut Yazıkoznaniya, Leningrad.

RASCHMANN, S. (2010). Herbst-Baumwolle (küzki käpäz). Trans-Turkic
Studies, Festschrift in Honour of Marcel Erdal, Ed. Matthias Kappler,
Mark Kirchner ve Peter Zieme, İstanbul, Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi:
49, 2010, s. 103-116.

YAMADA, N. (1993). Sammlung Uigurischer Kontrakte, Osaka University
Press.

WİLKENS, J. (2021). Eski Uygurcanın El Sözlüğü. Herausgegeben von der
Akademie der Wissenschaften zu Göttingen. Göttingen: Göttingen
Universitätsverlag.

169



Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100
TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı, İstanbul, Şubat

2022, ISBN 978-975-7522-36-2.

Murat CERİTOĞLU*

İnsanın ve millet hayatında önemli olan olayların gerçekleşme yıl dönümleri
çeşitli etkinliklerle kutlanır. Böylesi kutlamaların 10, 25, 40, 50, 75 ve 100. yıl
dönümlerinde ise etkinlikler daha fazla katılımlı, daha yoğun, çeşitli ve ayrıntılı
olur. Bu bağlamda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü
kutlamalarına Türk Kültürüne Hizmet Vakfı da katılır.

1985 yılında kurulan Türk Kültürüne Hizmet Vakfı’nın kuruluş amacı millî
kültürümüzün korunması, geliştirilip yüceltilmesi, iç ve dış dünyaya tanıtılması
ile kültür sahasında hizmet sunan kurumlarla iş birliği yapmak
(https://tkhv.org.tr/hakkimizda) olarak belirlenmiştir. Av. Şerafettin Yılmaz

başkanlığında Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı’nın bu amaç ve hedefler
doğrultusunda eserler neşredip taşınmaz
kültür varlıklarının restorasyonu,
geleneksel Türk sanatları atölye
çalışmaları, sergiler, araştırmalar,

paneller, konferanslar, geleneksel sahne
oyunları, ödül törenleri gibi çeşitli

konularda faaliyetleri bulunur. Bu
kapsamda Osmanlıca kursları açmanın
yanında hat, güzel yazı, tezhip, minyatür,
çini, ebru, porselen desenleme, baskı resim
teknikleri, bez bebek ve oyuncak yapımı,
örgü teknikleri, keçe yapımı, kurdele nakışı
- dekoratif süsleme, takı tasarımı,
kuyumculuk, katı’, resim (suluboya),
seramik, mozaik, serbest fırça, desenleme, ney, ud, gitar gibi sanat dallarında
atölye çalışmaları yapılmıştır (https://tkhv.org.tr/hakkimizda). Ayrıca kuruluş
amacı doğrultusunda Vakıf tarafından günümüze değin Türk Sanatları
“Seramik”, Türk Sanatları “Mozaik”, Türk Sanatları “Keçe”, Türk Dünyasında
Sürgün ve Göç, Türk Dünyası Kültür Atlası, İpek Yolu ve Gelenekten Geleceğe

* İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected], ORCID: 0000-
0003-1290-4659.

Türk Kültürü: YIL / YEAR 2022, CİLT / VOLUME 15, SAYI / ISSUE 2, S / P. 171 – 183.
Kitap İncelemesi / Book Review

Makale Geliş Tarihi: 01. 10. 2022 - Makale Kabul Tarihi: 25. 10. 2022

Murat CERİTOĞLU

Örf ve Adetlerimiz gibi kaynak eser özelliği arz eden çeşitli kitaplar
neşredilmiştir. T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle Türk Kültürüne
Hizmet Vakfı tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıldönümüne
ithaf edilen Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı 5 ciltlik eser de
yayımlanır.

Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserin içeriği, adından da
anlaşıldığı üzere Türk büyükleridir. Tarihi binlerce yıl önceye dayanan ve
günümüze değin farklı coğrafyalarda farklı adlarla da olsa sürekli devlet
sistemine sahip olan, etkili devletler kuran Türk milleti içinden binlerce “büyük”
olarak nitelenebilecek şahsiyetler yetişmiştir. Yine adından da anlaşıldığı üzere,
Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. kuruluş yıl dönümünden esinlenerek eserde
binlerce “büyük” olarak nitelenebilecek şahsiyetten 100’üne yer vermek
hedeflenmiştir.

Bu 100 büyük şahsiyet belirlenirken seçici kurul tarafından temelde iki ölçütün
esas alındığı, Vakıf başkanı Av. Şerafettin Yılmaz tarafından kaleme alınan söz
konusu eserin Sunuş bölümünden anlaşılıyor. Bunlardan ilki, 20. yüzyılın
başlarından önce yaşamış olmak, ikincisi ise temsil durumuna kıyasla yeterince
takdim edilmediği düşünülen (Yılmaz 2022:12) şahsiyet olmaktır. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü anısına yayımlanacak bir eserde,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunun iki temel şahsiyeti sayılan önder,
kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk ile “Emrindeyiz Paşam”
tekmiliyle sönmek üzere olan umutları canlandıran Kazım Karabekir’in yer
almaması düşünülemeyeceği için ilk ölçüt, bu iki şahsiyet için esnetilmiştir.
Böylece bölüm olarak kitap yer verilecek Türk siyasi tarihinde önemli roller
oynamış ve Türk milletinin hayatında izler bırakmış büyük devlet adamı, bilim
tarihinde hem Türkler hem de bütün insanlık için önemli çalışmalar ortaya
koymuş bilginler, eserleriyle Türk edebiyatının gelişmesinde katkısı olan yazar
veya şair, bir taraftan Türklerin manevi dünyasının zenginleşmesine katkıda
bulunurken diğer taraftan Türk’ün tarihinin derinliklerinden getirdiği engin hoş
görüsünü tasavvuf neşvesiyle buluşturup geliştirerek insanlığa yepyeni ufuklar
açan tasavvuf erbabı, Türk Müslümanlığı kavramının içini dolduran din bilgini,
yaptıkları eserleriyle toprağa Türk mührü vurup onu vatanlaştıran mimar,
Türk’ün gönül dünyasının dışa yansımasında vesile olan musiki üstadı, hattat,
denizci, seyyah veya güldürü üstadı olan (Yılmaz 2022:11) Türk büyükleri
belirlenmiş.

Prof. Dr. Vahit Türk tarafından yayına hazırlanan Cumhuriyetin 100. Yılında 100
Türk Büyüğü adlı eserde yer alan bu Türk büyükleri hakkındaki bölümler,
alanında uzman bilim insanları tarafından yazılmıştır. Bölümler yazılırken esasta
Türk Dil Kurumunun Yazım Kılavuzuna bağlı kalınmış, ancak kendine has
imlası olan bazı yazarların yazımına müdahale edilmemiş. Ayrıca Türk tarihiyle
ilgili metinler genellikle sesçil olmayan Köktürk, Arap, Uygur gibi alfabelerle

172

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

yazılmıştır. Böylesi alfabelerle yazılan aynı kişinin adının Latin esaslı Türk
alfabesiyle sesletim yazımı farklı olabilmektedir. Bundan dolayı bölüm
yazarlarının tarihi şahsiyetlerin isimlerini Latin esaslı Türk alfabesiyle
yazmasına müdahale edilmemiş. Bunun sonucunda da bazı şahsiyetlerin
isimlerinin yazımında çeşitlilik oluşmuş.

Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserde yer vermek için
belirlenen Türk büyükleri, öne çıkan özellikleri esasında bilgeler ve bilginler,
sanatçılar, din ve tasavvuf erbapları ile devlet adamları başlıkları altında tasnif
edilmişler. Bu tasnif esasında Türk büyüğü bilgeler ve bilginler, Cumhuriyetin
100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserin 1. cildinde; sanatçılar, 2. cildinde; din
ve tasavvuf erbapları 3. cildinde, devlet adamları da 4 ve 5. ciltlerinde, esasta
adlarına göre alfabetik olarak sıralanarak verilmiştir.

Bilgeler ve Bilginler alt başlıklı Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı
eserin 719 sayfalık 1. cildi, coğrafya, dil bilimi, dinler tarihi, felsefe, ilm-i huruf,
İslâmî ilimler, mantık, toplum bilimi, siyaset bilimi ve tarih gibi sosyal bilimler
alanlarında ve biyoloji, farmakoloji, fizik, gök bilimi, geometri, matematik,
mekanik, optik ve tıp gibi fen bilimleri alanlarında kuramsal veya uygulamalı
çalışmalar yapmış, eser vermiş Türk bilge ve bilginlere ayrılmıştır. Bu bilge ve
bilginlerden adil bir yönetici olmasının yanında, edebi alana yenilikler getirip
yeni bir çığır açtığı için modern Kazak edebiyatının kurucusu kabul edilen1 Abay
Kunanbay’ın (C. 1, s. 14-34) anlatıldığı bölüm, Nergis Biray tarafından;
Anadolu’da Ahilik teşkilatının kurucusu ve 32 esnaf zümresinin piri kabul edilen
Ahi Evran’ın (C. 1, s. 36-69) anlatıldığı
bölüm, M. Fatih Köksal tarafından;
yaşadığı dönemin mutasavvıfı, âlimi,
müderrisi ya da tarikat şeyhi olmasının
yanında toplumun sosyal yapısını, devleti
ve devlet adamlarını da yakından tanıyan
Akşemseddin’in (C. 1, s. 70-103)
anlatıldığı bölüm, Ayşe Yücel Çetin
tarafından; gök bilimi, matematik, filoloji
alanlarında çalışmalar yapıp eserler
veren, İstanbul’a gelerek Maveraünnehir
bilim geleneğini İstanbul’a taşıyan ve
Osmanlı coğrafyasında gök biliminin
yayılmasında etkili olan, eserleriyle
doğrudan veya dolaylı olarak birçok
bilginin yetişmesine katkıda bulunan Ali

1 Kişi adlarının eğik olarak yazılan niteleyicileri, Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserin ilgili
bölümlerinden doğrudan veya dolaylı olarak alıntılanmıştır.

173

Murat CERİTOĞLU

Kuşçu’nun (C. 1, s. 104-123) anlatıldığı bölüm, Mevlüt Uyanık tarafından; Türk
kültür ve edebiyatının yanı sıra Türk siyasi tarihinde derin izler bırakan, yazdığı
eserlerle Anadolu’da Türk dilinin yazı dili olması ve gelişmesinde büyük pay
sahibi olan Aşık Paşa’ın (C. 1, s. 124-159) anlatıldığı bölüm, M. Fatih Köksal
tarafından; II. Köktürk Kağanlığının İlteriş Kağan, Kapgan Kağan ve Bilge
Kağan dönemlerinde etkili askerî ve idari görevler üstlenen, Türk dilinin runik
harfleriyle yazılmış en hacimli metinlerinden birinin yazarı olan Bilge
Tonyukuk’un (C. 1, s. 160-187) anlatıldığı bölüm, Erhan Aydın tarafından; gök
bilimi, matematik, fizik, tıp, coğrafya, tarih ve dinler tarihi başta olmak üzere
çeşitli alanlarda önemli eserlere sahip olan, böylesi çalışmalarından dolayı bazı
araştırmacılar tarafından İslam dünyasının en büyük bilgini sayılan Biruni’nin
(C. 1, s. 188-210) anlatıldığı bölüm, Rahmi Karakuş tarafından; Osmanlı’nın
ilk dönemindeki medrese ve ulema arasında oldukça önemli bir yere sahip olan,
felsefî düşünceleri ve bu düşüncelerini kaydettiği eserleriyle döneminde ve
sonrasında yaşayan Türk, İran ve Hint düşünürlerini etkileyen Dâvud el-
Kayserî’nin (C. 1, s. 212-227) anlatıldığı bölüm, Hüseyin Yücel tarafından;
Oğuz boyunun tamam bilicisi, ozanı; Oğuz hanlarının danışmanı ve sahabe olan
Dede Korkut’un (C. 1, s. 228-249) anlatıldığı bölüm, Gürol Pehlivan
tarafından; matematik, gök bilimi ve coğrafya alanlarında sahip olduğu bilgiden
dolayı yaşadığı dönem İslam dünyasının en büyük dehalarından biri sayılan el-
Hârezmi’nin (C. 1, s. 250-279) anlatıldığı bölüm, Mevlüt Uyanık tarafından;
17. yüzyıl Hive Türk hükümdarlarından olan ve Şecere-yi Terâkime ile Şecere-
yi Türk adlı eserlerin yazarı olan Ebülgâzi Bahadır Han’ın (C. 1, s. 280-305)
anlatıldığı bölüm, Zikri Turan tarafından; düşünceleri ve eserleri yaşadığı
dönemde de sonrasında da toplumların seçkinleri tarafından takip edilen ve
daha sonraki ilmi ve fikri gelişmelere zemin teşkil eden Türk filozofu Farabi’nin
(C. 1, s. 306-324) anlatıldığı bölüm, Tahsin Görgün tarafından; tıp ve felsefe
alanlarının yanında matematik, mekanik, optik, gök bilimi, farmakoloji
alanlarında felsefi ve bilimsel düşünceye yaptığı katkılarla tartışmasız otorite
sayılan İbn Sina’nın (C. 1, s. 326-348) anlatıldığı bölüm, Hakan Poyraz
tarafından; İslâm düşüncesinin tefsir, hadis, fıkıh, kelâm, tasavvuf, siyer, mantık,
felsefe ve ilm-i huruf gibi alanlarının yanında şiir sahasında da birçok eserler
yazan; özellikle felsefe ve tasavvuf sahasında çalışan düşünürleri etkileyen İbn
Türke’nin (C. 1, s. 350-371) anlatıldığı bölüm, Ali Kürşat Turgut tarafından;
Osmanlı’daki ilk müstakil kuramsal gök bilimi eserini yazan, Osmanlı
medreselerinde en uzun süre okutulan geometri kitabını yazan Kadızade-i
Rûmî’nin (C. 1, s. 372-393) anlatıldığı bölüm, Mevlüt Uyanık tarafından; Türk
dilinin bilinen ilk sözlüğü olan Divânu Lugati’t-Türk’ü yazan; yazdığı bu
sözlüğün içeriğinden İslamî bilgileri özümsemiş bir sözlük bilimci, lehçe bilimci,
ses bilimci, biçim bilimci, yazım bilimci, budun bilimci ve coğrafya bilimci bir
şahsiyet olduğu anlaşılan Kaşgarlı Mahmud’un (C. 1, s. 394-441) anlatıldığı
bölüm, Murat Ceritoğlu tarafından; tarih, coğrafya, matematik, gök bilimi,
tefsir, fıkıh, mantık gibi çeşitli bilim dallarında modern bilimsel araştırma
yöntemlerine uzak olmayan yöntemle eserler yazan, yazdığı eserlerin bazısı 19.

174

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

Yüzyılda Batı dillerine tercüme edilen Kâtip Çelebi’nin (C. 1, s. 442-472)

anlatıldığı bölüm, Zeynep Aycibin tarafından; tarihçi, matematikçi, hattat,

silahşör ve ressam olan Matrakçı Nasuh’un (C. 1, s. 474-500) anlatıldığı bölüm,

Nurhan Atasoy tarafından; yazdığı eserlerle tıp alanında hem yaşadığı

dönemde hem de sonrasında değerli bir yere sahip olan ve Türk dilinin bilim dili

olmasına önemli katkıları bulunan Sabuncuoğlu Şerefeddin’in (C. 1, s. 502-

522) anlatıldığı bölüm, Şaban Doğan tarafından; gök bilimi, optik, matematik,

gözlem aletlerinin yapımı ve kullanılması, gözlemevi inşası, mekanik alet

yapımcılığı gibi kuramsal ve uygulamaya dönük alanlarda eserler verip

başarılara ulaşan Takîyüddin ibn Ma‘rûf’un (C. 1, s. 524-553) anlatıldığı

bölüm, Hüseyin Gazi Topdemir tarafından; Timurlu hükümdarı olmaktan öte

büyük bir gökbilimci ve matematikçi olarak tanınan Uluğ Bey’in (C. 1, s. 554-

611) anlatıldığı bölüm, Abdulkadir İlgen tarafından; ideal sosyal ve devlet

hayatının nasıl olması gerektiğini manzum olarak yazdığı Kutadgu Bilig’de dile

getiren Yusuf Has Hacib’in (C. 1, s. 612-531) anlatıldığı bölüm, Hülya Arslan

Erol tarafından ve kelam, dil bilimi ve tefsir alanlarında yazdığı eserlerle

geçmişten günümüze araştırmacıların dikkatini çeken Zemahşeri’nin (C. 1, s.

632-719) anlatıldığı bölüm, Sıddık Baysal tarafından yazılmış. Sanatçılar alt

başlıklı Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserin 496 sayfalık 2.

cildi, edebiyat, resim, mimarlık ve müzik gibi sanat dallarında eserler veren Türk

sanatçılara tahsis edilmiştir. Bu sanatçılardan müzik bilimci, Türk musikisinin

kuramcısı, bestekârı ve icracısı olan Abdülkadir Merâgî’nin (C. 2, s. 14-31)

anlatıldığı bölüm, Yılmaz Uyar tarafından; Divriği külliyesindeki Ulucami’nin

bânîsi melik Ahmed Şah ile Darüşşifa’nın bânîsi melike Turan Melek’in (C. 2,

s. 32-51) anlatıldığı bölüm, Necdet

Sakaoğlu tarafından; hat sanatında ekol

oluşturacak ölçüde usta olan Ahmed

Şemseddin Karahisârî’nin (C. 2, s. 52-69)

anlatıldığı bölüm, Muhittin Serin

tarafından; yazdığı eserlerle, devlet

görevleri sırasındaki örnek

davranışlarıyla, insani değerler

konusundaki titizliğiyle, çeşitli bilim ve

sanat dallarında yetiştirdiği veya

yetişmesine vesile olduğu kişilerle,

kurduğu eğitim, sağlık ve hayır

kurumlarıyla bir değer olan Ali Şir

Nevâyî’nin (C. 2, s. 70-119) anlatıldığı

bölüm, Vahit Türk tarafından; Osmanlı

şiir geleneği içerisinde gölgesi en uzun şair

olarak nitelenen Baki’nin (C. 2, s.120-152) anlatıldığı bölüm, Muhsin Macit

tarafından; şiirdeki anlayışıyla çığır açan, sadece yaşadığı coğrafya ve çağı değil

175

Murat CERİTOĞLU

sonraki çağları ve uzak coğrafyaları da etkileyen Emir Hüsrev-i Dehlevî’nin (C.
2, s.154-191 ) anlatıldığı bölüm, Ozan Yılmaz tarafından; yazdığı
Seyahatnamesi’yle sadece Türk tarihi ve kültürüne değil, gezip gördüğü
Anadolu, Balkanlar, Kafkaslar, Doğu Avrupa, Suriye, Irak, Hicaz, Mısır, Sudan
ve Habeşistan’ın tarihi ve kültürüne ışık tutan Evliya Çelebi’nin (C. 2, s. 192-
209) anlatıldığı bölüm, Zekeriya Kurşun tarafından; özgün Türkçe şiir diliyle
yalnız yaşadığı dönemin değil, tüm zamanların büyük şairlerinden sayılan
Fuzûlî’nin (C. 2, s. 210-232) anlatıldığı bölüm, Ömür Ceylan tarafından; Türk
tarihinde musiki dendiğinde ilk akla gelen birkaç kişiden biri olan Itrî’nin (II. s.
234-251) anlatıldığı bölüm, Harun Korkmaz tarafından; hanendeliği, hocalığı
ve bestekarlığıyla tarihi Türk musikisinin önde gelen birkaç şahsiyetinden biri
olan İsmail Dede Efendi’nin (C. 2, s. 252-276) anlatıldığı bölüm, Harun
Korkmaz tarafından; atabeylik, kadılık, vezirlik ve hükümdarlığının yanında
alim ve şair de olan Kadı Burhâneddin’in (C. 2, s. 278-303) anlatıldığı bölüm,
Ahmet Kartal tarafından; hayatı ve doğayı seven, sevmek ve sevilmek isteyen,
her insan gibi ölümlü olduğunun bilincinde olan, ancak ölüm düşüncesinin sebep
olduğu karamsarlığa kapılmayan, bunlara bağlı olarak şiirlerinde Türk kültür
dairesinde yetişen herkesin kendisinden bir şeyler bulduğu Karacaoğlan’ın (II.,
ss. 304-321) anlatıldığı bölüm, Mehmet Aça tarafından; geçmişten günümüze
Türk Dünyasının dört bir yanında anlatıları dilden düşmeyen Köroğlu’nun (C.
2, s. 322-351) anlatıldığı bölüm, İsmet Çetin tarafından; Türk tarihinde mimari
alanda estetik değerleri çok yüksek dört yüzden fazla eser bırakan Mimar
Sinan’ın (C. 2, s.352-387) anlatıldığı
bölüm, Suphi Saatçi tarafından; ölümsüz
mizah ustası, büyük söz sanatkârı, zarafet
ve letafet dehası; Türk zekâ ve muhakeme
gücünü temsil etme yeteneğini tek başına
üstlenmiş bir kahraman olarak vasfedilen
Nasreddin Hoca’nın (C. 2, s. 388-415)
anlatıldığı bölüm, Ali Duymaz tarafından;
eserlerinde Türk kavramını sevgi ve
saygıyla dile getirip yücelten, büyük Türk
şairi ve bilgesi Nizamî-i Gencevî’nin (C. 2,
s. 416-445) anlatıldığı bölüm, Mehmet
İsmail ile Ozan Yılmaz tarafından; yirmi
yıl boyunca hocası Mimar Sinan’ın
yanında bulunmuş, ondan hendese ilmini
ve mimarlık sanatını öğrenmiş, böylesi bilgi ve tecrübe birikimiyle Osmanlı Türk
mimarisin klasik üslubuna katkılarda bulunmuş olan Sedefkâr Mehmed Ağa’nın
(C. 2, s. 446-455) anlatıldığı bölüm, Selçuk Mülayim tarafından; bütün Divan
edebiyatının, özellikle on sekizinci yüz yıl Divan edebiyatının önemli
şairlerinden biri olarak nitelenen Şeyh Galip’in (C. 2, s. 456-477) anlatıldığı
bölüm, Ali İhsan Öbek tarafından ve kendisi kıbletü’l-küttâb (yazıcıların

176

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

teveccüh noktası) diye anılan Şeyh Hamdullah’ın (C. 2, s.478-496) anlatıldığı
bölüm, Uğur Derman tarafından kaleme alınmış.

Din ve Tasavvuf alt başlıklı Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı
eserin 528 sayfalık 3. cildinde İslam dinine mensup Türk din uluları bulunur. Bu
din ulularından Türk milletinin manevi hayatında çok etkili olan ve derin izler
bırakan şahsiyetlerden biri olan coşkulu şair ve büyük mutasavvıf Ahmed
Yesevî’nin (C. 3, s. 14-29) anlatıldığı bölüm, Hüseyin Durgut tarafından;
Türkçe ve Arapça otuza yakın eser yazan, Türkçe şiirleriyle tasavvuf
edebiyatının önemli bir temsilcisi olan büyük mutasavvıf, bilgin ve şair Aziz
Mahmud Hüdayî’nin (C. 3, s. 30-55) anlatıldığı bölüm, Nevzat Özkan
tarafından; Orta Asya’da Kur’an ve sünnet çizgisinde tesis ettiği medreseyle
barışık tasavvuf anlayışı zamanla Anadolu, Balkanlar, Hindistan ve Orta Doğu
ülkelerine yayılan Bahâeddin Nakşben’in (C. 3, s. 56-72) anlatıldığı bölüm,
Necdet Tosun tarafından; yazdığı eserlerle, bilhassa kısaca el-Câmiu’s-Sahih
diye adlandırılan eseriyle bin yılı aşkın bir süredir Müslümanlara kılavuz olan
Buhari’nin (C. 3, s. 74-97) anlatıldığı bölüm, Kâmil Çakın tarafından; tavır,
duruş ve yöntem olarak aklı düzenli olarak kullanıma sokmanın dini anlamda
esas olduğu iddiasını sistem ve yöntem haline getiren ve kendisinin öncülüğünde
başlayıp yaygınlaşan Hanefî mezhebinin ilk imamı, İmam-ı Azamı olan Ebu
Hanife’nin (C. 3, s. 98-128) anlatıldığı bölüm, Ahmet Bayraktar tarafından;
manevi kimliğiyle Osmanlı devletinin kuruluş devrini büyük ölçüde etkileyen
Emir Sultan’ın (C. 3, s. 130-151) anlatıldığı bölüm, Ozan Yılmaz tarafından;
ilmi ve fikri bağımsızlığa düşkünlüğü ile gerçeğe ve kesin bilgiye duyduğu derin
istek sonucunda hem dinî hem de aklî ilimlerde söz sahibi olan, İslam bilim ve
düşünce tarihinde eşsiz bir yer edinen İslam düşünürü Gazzâlî’nin (C. 3, s. 152-
183) anlatıldığı bölüm, Mustafa Çağrıcı tarafından; tekkesine kapanarak
münzevi bir hayatı tercih etmeyen, sufiyane yaşam ile sosyal hayatı birleştirerek
halka örnek olacak bir ömür sürmüş olan, yetiştirdiği talebeleriyle fikirlerini ve
yaşam felsefesini geleceğe aktarmış olan ve böylece Anadolu’nun kültür
ikliminin önemli mimarları arasında yer alan Hacı Bayram Veli’nin (C. 3, s.
184-202) anlatıldığı bölüm, Mehmet Erol tarafından; Orta Asya ve Türkistan’da
geniş bir coğrafyaya yayılarak etkili olan Yesevîlik akımının ilk ve önemli
temsilcilerinden olan Hakîm Süleyman Ata’nın (C. 3, s. 204-230) anlatıldığı
bölüm, Münevver Tekcan tarafından; sadece Anadolu ve Balkanların değil,
aynı zamanda Hindistan bölgesinin de İslamlaşma mücadelesine ufuk açıcı
düşünceleriyle katkı sağlayan ve Türk tasavvuf tarihinde müstesna yeri olan
Hasan Harakânî’nin (C. 3, s. 232-256) anlatıldığı bölüm, Mete Taşlıova
tarafından; Hoca Ahmed Yesevî’nin işaretiyle güvercin donunda diyar-ı Rum’a
varan, Rum abdalların piri ve Bektaşilik tarikatının kurucusu sayılan Hacı
Bektaş Veli’nin (C. 3, s. 258-321) anlatıldığı bölüm, Abdulkadir İlgen
tarafından; Türkçeyi musiki eşliğinde aşk lisanı haline getiren dervişlerin

177

Murat CERİTOĞLU

mensubu olduğu Gülşenî tarikatının kurucusu olup Türk düşünce ve sanat
hayatında kalıcı izler bırakan İbrahim Gülşeni’nin (C. 3, s. 322-348) anlatıldığı
bölüm, Muhsin Macit tarafından; fıkıh, fıkıh usûlü, tefsir, kıraat, hadis, kelam
ve felsefe, mezhepler tarihi gibi alanlarda kendine özgü öneli görüşler ortaya
koyan, Maturidîlik diye adlandırılan akılcı din anlayışının kurucusu olan İmam
Maturîdî’nin (C. 3, s. 350-381) anlatıldığı bölüm, Sönmez Kutlu tarafından;
insanın hem bu alemde hem de ebedî alemdeki mutluluğunu hedef alan,
Mevleviyye tarikatının kurucusu olan mutasavvıf bir İslam alimi Mevlânâ
Celâleddin Rûmî’nin (C. 3, s. 382-411) anlatıldığı bölüm, Sâfi Arpaguş
tarafından; Türkçe yazan ilk Hurufi sayılan ve yazdığı şiirleri adeta Kuran’ın bir
tefsir olarak değerlendirilen Nesimi’nin (C. 3, s. 412-435) anlatıldığı bölüm,
Fatih Usluer tarafından; Anadolu ve Balkanlarda gazalara katılan,
cengaverliğinin yanı sıra kerametleriyle
efsanevî kimlik kazanan bir Türk kahramanı
olan Sarı Saltuk’un (C. 3, s. 436-457)
anlatıldığı bölüm, Şükrü Haluk Akalın
tarafından; Osmanlılar döneminde ilk Arapça
kırk hadis şerhini yazan ve Fatiha suresini
‘yedi ayrı mana üzerine tefsir edebilecek
derecede şer’i ilimlere vâkıf olan Somuncu
Baba’nın (C. 3, s.458-484) anlatıldığı bölüm,
Cemil Gülseren tarafından; Türk
edebiyatında yazılan mevlitlerden tesiri en
uzun süren ve yayılma alanı en geniş olan
Vesîletü’n-necat’ı yazan Süleyman
Çelebi’nin (C. 3, s. 486-508) anlatıldığı
bölüm, M. Fatih Köksal tarafından ve hem
şiirlerindeki sanat kudreti hem de bu şiirlere
sindirdiği felsefesi ile Anadolu’da gelişen Türk edebiyatının her eğilimini
derinden etkileyen Yunus Emre’nin (C. 3, s. 510-528) anlatıldığı bölüm, Ömür
Ceylan tarafından yazılmış.

Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eserin 4 ve 5. Ciltlerinde, tarihî
Türk devlet teşkilatında ve siyasi hayatında önemli görevler üstlenim Türk
milletinin hayatiyeti için ciddi işlerin üstesinden gelmiş olan Türk devlet
adamları yer alır. Devlet Adamları-1 alt başlıklı 672 sayfalık IV. ciltte bulunan
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunun önderi, kurucu Cumhurbaşkanı,
günümüzde de inkılapları ve geride bıraktığı mirasıyla hem Türkiye’yi hem de
Türk Dünyasını yönlendiren Mustafa Kemal Atatürk’ün (C. 4, s. 14-68)
anlatıldığı bölüm, Haluk Selvi tarafından; Mustafa Kemal Paşa’nın askerlikten
ayrılması sırasında tutuklanıp İstanbul’a gönderilmesi emri üzerine kendisinin
önceden olduğu gibi bundan sonra da kumandanı olduğunu söyleyerek üstün bir
ahlak ve karakter örneği veren, askeri ve siyasi sahalarda olduğu kadar, Türk
eğitim ve kültür hayatında da derin izler bırakan Kâzım Karabekir’in (C. 4, s.

178

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

68-91) anlatıldığı bölüm, Nuri Köstüklü tarafından; ilk Müslüman Türk hakanı
ve böylece İslam’ın Türkistan’da daha hızlı yayılmasına vesile olan Abdulkerim
Satuk Buğra Han’ın (C. 4, s. 92-118) anlatıldığı bölüm, Ömer Soner Hunkan
tarafından; uyguladığı imar ve iskân siyaseti sayesinde Anadolu’nun
Türkleşmesine katkıda bulunan ve Türkiye Selçuklu Devleti’nin “Ulu Sultanı”
olarak kabul edilen Alâeddîn Keykubad’ın (C. 4, s. 120-153) anlatıldığı bölüm,
Emine Uyumaz tarafından; Anadolu’nun kapısını Türklere açan, Büyük
Selçuklulara bir cihan devleti hüviyeti kazandıran ve Türk İslam tarihinin en
büyük hükümdarlarından birisi olan Sultan Alparslan’ın (C. 4, s. 153-174)
anlatıldığı bölüm, Üçler Bulduk tarafından; Doğu ve Batı Roma Devletleri başta
olmak üzere birçok kavmi hakimiyeti altına alan, adı zamanı aşarak her devirde
hafızalarda olan; güçlü, otoriter ve sert bir mizaca sahip olmakla birlikte
sıradan bir Hun askeri gibi yaşayan Attila’nın (C. 4, s. 176-214) anlatıldığı
bölüm, Ali Ahmetbeyoğlu tarafından; müthiş bir mücadele adamı, müstesna bir
devlet kurucu, askeri bir deha ve cesur bir komutan olduğu kadar bir sanat,
edebiyat, musiki, bilim ve kültür adamı olan Bâbür’ün (C. 4, s. 214-234)
anlatıldığı bölüm, Azmi Özcan tarafından; Kuzey Afrika’da yeni bir devlet teşkil
eden bir devlet adamı olmasının ötesinde dünya denizcilik tarihinde istisnai bir
yere sahip olan Osmanlı Devleti’nin kapudan-ı deryası Barbaros Hayreddin
Paşa’nın (C. 4, s. 236-267) anlatıldığı bölüm, Hüseyin Serdar Tabakoğlu
tarafından; inşa ettirdiği Gureba hastanesiyle hastalara şifa dağıtan, kurduğu
okulları ve vakıf kütüphanesiyle okumaya ve öğrenmeye önem veren, açtığı
Gurebâ-yı Müslimin Camisi’nde ve Mekke ile Medine başta olmak üzere kutsal
mekânlara yaptığı hayır vakıflarında daimî surette Kur’an-ı Kerim tilâvetini
vakıflarında şart koşan Bezmiâlem Valide Sultan’ın (C. 4, s. 268-295)
anlatıldığı bölüm, Arzu Terzi tarafından; II. Gök Türk Kağanlığını yönetmiş,
devletin iç huzurunu sağlamış, dış düşmanları dize getirip ülkesi lehine
anlaşmalar yaparak üstünlüğünü kabul ettirmiş, ömrünü Türk milletine hizmetle
geçirmiş olan Bilge Kağan’ın (C. 4, s. 296-320) anlatıldığı bölüm, Ahmet
Taşağıl tarafından; Moğollara karşı verdiği mücadeleyle şöhret bulan, zafer
kazanmadaki maharetini meyvelerini toplamada gösteremeyen Celâleddin
Harizmşah’ın (C. 4, s. 322-363) anlatıldığı bölüm, Abdulkadir İlgen
tarafından; Ege’de ilk tersaneyi ve donanmayı kurup İzmir ve çevresini fetheden
Çaka Bey’in (C. 4, s. 364-380) anlatıldığı bölüm Erkan Göksu tarafından;
dünya tarihinin dönüm noktalarından birisi olan İstanbul’un fethini
gerçekleştirerek “Fâtih” unvanını alan, Tuna ve Fırat arasında bir tek
egemenlik ve yönetime bağlı merkezi bir devlet meydana getiren büyük Türk
hükümdarı Fâtih Sultan Mehmed’in (C. 4, s. 382-417) anlatıldığı bölüm,
Fahameddin Başar tarafından; gösterdiği kahramanlıklardan dolayı ‘Bora’
lakabını alan şair ve edip Kırım hanı Gazi Giray Han’ın (C. 4, s.418-474)
anlatıldığı bölüm, Yücel Öztürk tarafından; iktidarı süresince yapmış olduğu
siyasi, sosyal ve dini faaliyetleriyle Hint yarımadası ile Türk İslam dünyası

179

Murat CERİTOĞLU

arasındaki kültür hayatına canlılık getiren, Siyasi ve askeri başarılarıyla
Gaznelileri en ileri seviyeye taşıyan ve Türk tarihinde ‘sultan’ unvanını alan ilk
hükümdar olan Gazneli Mahmut’un (C. 4, s. 476-506) anlatıldığı bölüm,
Neslihan Durak tarafından; Anadolu’nun tamamını hâkimiyeti altına alarak
ülkede siyasi ve milli birliği sağlayan, Miryokefalon Savaşını kazanmasıyla
Anadolu’nun Türk vatanı hâline gelmesinde çok büyük emeği olan Türkiye
Selçuklu hükümdarı II. Kılıç Arslan’ın (C. 4, s. 508-531) anlatıldığı bölüm,
Abdulkerim Özaydın tarafından; Osmanlı Devleti’nin sınırlarını doğuda
Kafkaslardan batıda orta Macaristan’a, Kırım’dan Habeş ve Yemen’e;
Basra’dan Fas’a kadar genişleten, Tanzim ettiği kanunlarla Osmanlının idari,
iktisadi ve sosyal düzenini önemli ölçüde etkileyen, Kara ve deniz ticaret
yollarının ağırlık merkezinin Osmanlı coğrafyasında olmasını sağlayarak
devleti ekonomik yönden büyüten, bunlara bağlı olarak eğitim, bilim, edebiyat
ve mimarlıkta zirve şahsiyetlerin yetişmesine ve eserlerin verilmesine vesile olan
Kanuni Sultan Süleyman’ın (C. 4, s. 532-624) anlatıldığı bölüm, Mustafa
Öztürk tarafından; kritik bir döneminde bağımsızlık yolunda üstlendiği çok
önemli sorumlulukla Kırgız tarihine damga vuran kadın lider Kurmancan
Datka’nın (C. 4, s. 626-636) anlatıldığı bölüm, Erkan Çakıcı tarafından ve
Harzemşahlar bölgesinden esir edilerek Mısır’a götürülen, Mısırdaki Türk
sultanlarından üçüncüsü olan Moğol istilasının Suriye ve Mısır’ı sarstığı bir
dönemde hükümdar olarak Moğol akınlarının önünü kesip gidişatı tersine
çeviren Seyfuddin Kutuz ‘un (C. 4, s. 636-672) anlatıldığı bölüm, Altan Çetin
tarafından kaleme alınmış.

Devlet Adamları-2 alt başlıklı 628 sayfalık söz konusu eserin V. cildinde bulunan
kendisinden sonra bütün bozkır devletleri tarafından takip edilen, örnek alınan
bir bozkır devlet modeli oluşturduğu için
Türk devlet geleneğinin başlangıcında yer
alan Mete Kağan’ın (Mo-tu) (C. 5, s. 14-
40) anlatıldığı bölüm, Ahmet Taşağıl
tarafından; Altın Orda’nın İslamlaşmasını
sağlayan, hüküm sürdüğü dönem Altın
Orda Devleti’nin en parlak dönemi sayılan
Muhammed Özbek Han’ın (C. 5, s. 42-57)
anlatıldığı bölüm, İlnur Mirgaleev (çev.
Efe Çulha) tarafından; Kuzey Çin
devletlerini hakimiyeti altına almış olan, I.
Gök Türk Kağanlığını en geniş sınırlarına
ulaştıran ve Orta Asya Türk birliğini
sağlayan Mukan Kağan’ın (C. 5, s. 58-77)
anlatıldığı bölüm, Ahmet Taşağıl
tarafından; İskender, Timur ve Napolyon’la mukayese edilen, askerî dehâsı ve
sert disipliniyle başarı kazanmış olan, İran’da Safevi Devleti’nde hüküm süren
Afşarlılar hanedanının kurucusu ve ilk hükümdarı olan Nadir Şah’ın (C. 5, s.

180

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

78-93) anlatıldığı bölüm, Azmi Özcan tarafından; Nizamiye Medreselerinin
kurucusu, Siyasetname adıyla meşhur olan Siyerü’l-mülûk’un yazarı, Sultan Alp
Arslan’a ve daha sonra da Sultan Melikşah’a olmak üzere 30 yıla yakın vezirlik
yapan, devlet yönetim anlayışındaki yetenekleri ve bilgeliği sayesinde son derece
ünlü olan Nizamülmülk’ün (C. 5, s. 94-134) anlatıldığı bölüm, Erkan Göksu
tarafından; 12. yüzyılda İslam dünyasının Haçlılara karşı savunucusu ve lideri
olarak ön plana çıkan, Yakındoğu tarihinde derin izler bırakan Musul ve Halep
atabegi Nûreddin Mahmud bin Zengî’nin (C. 5, s. 136-169) anlatıldığı bölüm,
Ebru Altan tarafından; günümüzdeki Bulgaristan, Arnavutluk, Bosna,
Hırvatistan, Yunanistan, Macaristan, Kosova, Makedonya, Moldova, Karabağ,
Romanya, Sırbistan, Slovakya ve Türkiye ile Ukrayna topraklarının bir kısmını
içine alan çok geniş bir coğrafyada VII-XI. yüzyıllar arasında hüküm süren Tuna
Bulgar Kağanlığı veya I. Bulgar Kağanlığının önemli kağanlarından olan
Omurtag Han’ın (C. 5, s. 170-201) anlatıldığı bölüm, Mualla Uydu Yücel
tarafından; daha sonra bir cihan devletine dönüşecek olan Osmanlı beyliği ve
hanedanın kurucusu olan Osman Beg’in (C. 5, s. 202-225) anlatıldığı bölüm,
Uğur Altuğ tarafından; Denizcilere bir rehber kitap olması amacıyla
hazırlanan, ancak daha sonra coğrafyacılara da kaynaklık eden Kitâb-ı
Bahriye’nin yazarı ve denizcilik ve haritacılık tarihinde önemli ve ilgi çekici bir
yere sahip dünya haritasının çizeri olan Osmanlı haritacısı ve denizcisi olan Piri
Reis’in (C. 5, s. 226-242) anlatıldığı bölüm, Hüseyin Serdar Tabakoğlu
tarafından; orduları Moskova’dan Delhi’ye, İzmir ve Filistin’den Çin’e kadar
giderek o devrin dünyasını titreten ve göçebe fatihlerin sonuncusu olan Emir
Timur’un (C. 5, s. 244-281) anlatıldığı bölüm, İsmail Aka tarafından; Eyyubî
hanedanlığının kurucusu olan ve Orta Çağ Türk İslam devletlerinin en büyük
hükümdarlarından biri sayılan Kudüs fatihi Selahaddin Eyyubî’nin (C. 5, s.
282-309) anlatıldığı bölüm, Üçler Bulduk tarafından; 16. yüzyılın önemli
denizcilerinden olup Hint Okyanusunda faaliyetlerde bulunmuş, gök bilimi ve
coğrafya alanlarında eserler kaleme almış bir amiral olan Seydi Ali Reis’in (C.
5, s. 310-335) anlatıldığı bölüm, Gülizar Manav tarafından; İslam dünyasında
memlûk sistemi olarak bilinen yapı içerisinde çıkıp yetişen, Memlûk Türk Devleti
adıyla kaynaklarda yer alan devletin gerçek kurucusu olarak değerlendirilen
Kıpçak boyuna mensup bir Türk olan Sultan el-Melik ez-Zâhir Rükneddin
Baybars’ın (C. 5, s. 336-379) anlatıldığı bölüm, Altan Çetin tarafından; sultanı
olduğu Büyük Selçuklu Devleti’nin sınırlarını Kaşgar’dan Boğaziçi sahillerine
ve Ege adalarına, Aral gölü ve Kafkasya’dan Yemen ve Aden’e kadar genişleten,
yayımladığı kanun mecmualarıyla devlet teşkilatını mükemmel bir hâle getiren,
döneminde inşa edilen rasathanede gök bilimi çalışmaları yapılan ve lakabına
nispetle Celâli Takvimi adıyla bilinen bir takvim kullanılmaya başlanan Sultan
Melikşah’ın (C. 5, s. 380-394) anlatıldığı bölüm, Abdülkerim Özaydın
tarafından; Selçuklu Devleti’ni adeta yeniden ihya etmesinden dolayı hakimiyet
yılları “İkinci İmparatorluk Dönemi” olarak anılan, Büyük Selçukluların son

181

Murat CERİTOĞLU

hükümdarı Sultan Sencer’in (C. 5, s. 396-413) anlatıldığı bölüm, Üçler Bulduk
tarafından; Rusların Kazan’ı işgaline karşı verdiği mücadeleden dolayı Tatarlar
için milli mücadelenin sembolü haline gelen Süyün Bike’nin (C. 5, s. 414-428)
anlatıldığı bölüm, İlyas Kemaloğlu tarafından; saltanat dönemi birçok yönden
Babürlülerin altın çağı sayılan, günümüzde dünyanın yeni yedi harikasından biri
olarak değerlendirilen Tac Mahal’i inşa ettiren Şah Cihan’ın (C. 5, s. 430-486)
anlatıldığı bölüm, Cihan Oruç tarafından; Erdebil Tekkesinin şeyhi, Safevi
Devleti’nin kurucusu olan ve Hatayi mahlasıyla edebi eserler veren Şah
İsmail’in (C. 5, s. 488-507) anlatıldığı bölüm, Muhsin Macit tarafından; Pers
kralı Büyük Kirus’la yaptığı mücadelelerle meşhur olan, İskitlerin (Saka) adını
hem Türk hem de dünya tarihine altın harflerle yazdıran Saka hükümdarı Tomris
Hatun’un (C. 5, s. 508-523) anlatıldığı bölüm, Mualla Uydu Yücel tarafından;
sabrı, metaneti, cesaretiyle, siyasi kabiliyeti ve teşkilatçılığıyla tanınan, Büyük
Selçuklu Devleti’nin ilk hükümdarı Tuğrul Bey’in (C. 5, s. 524-539) anlatıldığı
bölüm, Abdülkadir İlgen tarafından; Osmanlı Devleti’nin Doğu meselelerini
kesin çözüme ulaştıran, Memluk Sultanlığı’na son verdiği için İslâm dünyasında
bütünleştirici bir lider sıfatına haiz olan Yavuz Sultan Selim’in (C. 5, s. 540-
559) anlatıldığı bölüm, Alpaslan Demir tarafından ve yaptığı fetihlerle
Balkanlardaki Türk hâkimiyetini Adriyatik’ten Kuzey Yunanistan ve
Bulgaristan’a kadar uzatan, Anadolu’da ise devletin sınırlarını Fırat Nehrine
kadar genişleten, Sırpları kendine vasal, Bizans’ı ise müttefik hâline getiren,
önceki sultanların başlattığı beylikten devlete geçiş siyasetini daha üst bir
aşamaya taşıyan, hükümdarlığı boyunca mevcut düzeni değiştirip yenisini
kurmayı hedefleyen Yıldırım Bayezid’in (C. 5, s. 560-628) anlatıldığı bölüm,
Ayşe Gül Hüseyniklioğlu tarafından yazılmış.

Toplam 5 cilt ve 3043 sayfadan oluşan Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk
Büyüğü adlı eserde 23 bilge ve bilgin, 19 sanatçı, 19 din ve tasavvuf erbabı ile
41 devlet adamı yer bulmuş. Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı
eserin ilk cildinde bilge ve bilginlere, sonraki ciltlerde sırasıyla sanatçılara, din
ve tasavvuf erbaplarına ve devlet adamlarına yer verilmiş olması; genelde
milletlerin, özelde ise Türk milletinin hayatiyetinde öncelikli olarak evrensel ve
milli bilginin, sonra sırasıyla sanatın, manevi değerlerin ve böylesi bilgi, sanat
ve manevi değerlerle donanmış devlet adamlarının önemli olduğuna vurgu
yapmak istenmiş olmasından kaynaklansa gerek.

Milletlerin varlığını milletler topluluğu içinde etkili bir biçimde devam
ettirmesinde, milleti oluşturan her ferdin meşgul olduğu alanda disiplin içinde
hakkını vererek çalışması, önemli bir etkendir. Fertlerin disiplin içinde hakkını
vererek meşgul olduğu alanda çalışmasında ise mensubu olduğu millet içinde
yetişmiş, çalışmalarıyla hem milleti hem de insanlık için önemli başarılar elde
etmiş şahsiyetler, kıymetli moral ve motivasyon kaynaklarıdır. 5 ciltlik
Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü adlı eser, Türk milleti içinde
yetişmiş; fertler ve nesiller için manevi güç ve motivasyon kaynağı olacak,

182

Vahit Türk (Yay. Haz.), CUMHURİYETİN 100. YILINDA 100 TÜRK BÜYÜĞÜ, Türk Kültürüne Hizmet
Vakfı, İstanbul, Şubat 2022, ISBN: 978-975-7522-36-2.

onlara özgüven kazandıracak Türk büyükleri hakkında ayrıntılı ve güncel
bilgilerin bulunabileceği, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl
dönümüne yakışan abide bir eserdir.
KAYNAKLAR
TÜRK, Vahit (Yay.Haz.) (2022). Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü

1, Bilgeler ve Bilginler, İstanbul: TKHV.
TÜRK, Vahit (Yay.Haz.) (2022). Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü

2, Sanatçılar, İstanbul: TKHV.
TÜRK, Vahit (Yay.Haz.) (2022). Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü

3, Din ve Tasavvuf, İstanbul: TKHV.
TÜRK, Vahit (Yay.Haz.) (2022). Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü

4, Devlet Adamları-1, İstanbul: TKHV.
TÜRK, Vahit (Yay.Haz.) (2022). Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk Büyüğü

5, Devlet Adamları-2, İstanbul: TKHV.
YILMAZ, Şerafettin (2022) Sunuş, Cumhuriyetin 100. Yılında 100 Türk

Büyüğü- Bilgeler ve Bilginler-1, (Yay. Haz. Prof. Dr. Vahit Türk), İstanbul:
TKHV.
https://tkhv.org.tr/hakkimizda/ (erişim: 20.09.2022).

183



İbrahim Dilek, TÜRK MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara 2021, 951s., ISBN: 978-975-17-4883-6.

Z. Görkem DURAN GÜLTEKİN*

İnsanoğlunun tarih sahnesine çıktığı ilk
andan itibaren kendini ve hayatı
anlamlandırma çabası karşısında sorduğu
“neden” ve “nasıl” sorularına cevap veren
mitler, yaratılışın öyküsünü içinde
barındıran en eski anlatılardır. Binlerce
yıllık bir tarihe ve kıtalar arası geniş bir
coğrafyaya uzanan Türklerin mitolojisi
düşünüldüğünde söz konusu soruların ve
bunların cevaplarını barındıran mitlerin
zenginliği ve dolayısıyla bunlar üzerinde
yapılacak çalışmaların önemi aşikârdır.
Ancak tüm ihtişamıyla halen keşfedilmeyi
bekleyen pek çok gizem ihtiva eden Türk
mitolojisi, Türklük biliminin diğer
alanlarında olduğu gibi araştırmacılar için
birçok zorluğu da beraberinde
getirmektedir. Bugün çok farklı ve dağınık
coğrafyalarda yaşayan Türk boyları tarih
boyunca pek çok kültürle temas etmiş, yaşanan etkileşim hayatın her alanını
olduğu gibi mitleri ve bunlarla ilgili kabul ve pratikleri de yeni bir görünüme
büründürmüştür. İşte bu yeni görünümde ilk ve tek olan en eski kaynağı, en eski
özü bulup çıkarabilmek, bunları diğerleriyle mukayese edip tatmin edici ve net
değerlendirmeler yapabilmek oldukça güçtür. Türk mitolojisi; Türk tarihi,
kültürü ve diliyle bir bütün olarak çalışılabilir. Fakat burada da en eski ve temel
kaynakların dili ve ulaşılabilirliğiyle ilgili sorunlar karşımıza çıkmaktadır.
Türkoloji ile ilgili temel kaynakların ekseriyetle yabancı araştırmacılar
tarafından hazırlanmış olması, bunları orijinal kaynaktan kullanmanın mümkün
olmadığı durumlarda çeviriden kaynaklanan/kaynaklanabilecek anlam
karmaşasına takılmadan değerlendirebilmek de kolay olmayacaktır. Öte yandan
kaynakların dilinin yanı sıra çeşitliliği ve izlenecek yöntemlerle ilgili güçlük ve
tartışmalar da araştırmacıları bekleyen diğer zorlukların başında gelmektedir.

Prof. Dr. İbrahim Dilek tarafından hazırlanan ve ihtiva ettiği 3300 madde başı
ile tüm Türk Dünyasını kapsayan “Türk Mitoloji Sözlüğü”, sunduğu zengin

* Dr. Öğr. Üyesi, Batman Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, ORCID: 0000-0002-3108-7474,

[email protected]

Türk Kültürü: YIL / YEAR 2022, CİLT / VOLUME 15, SAYI / ISSUE 2, S / P. 185 – 189.
Kitap İncelemesi / Book Review

Makale Geliş Tarihi: 31.08.2022 - Makale Kabul Tarihi: 05.10.2022

Z. Görkem DURAN GÜLTEKİN

veriyle alan için bir başucu kaynağı niteliğindedir. Türk mitolojisi özelinde
Türkoloji çalışmalarında bahsi geçen zorluklar göz önüne alındığında böylesi
kapsamlı bir eserin ortaya konulmasının ne denli önemli olduğu daha iyi
anlaşılacaktır. Nitekim çalışmanın söz başı bölümünde Dilek, bu zorlukları şöyle

ifade eder:

Her şeyden önce Türk mitolojisiyle ilgili olarak Türkçenin bütün lehçe ve
şivelerinde yazılmış olan irili ufaklı kaynaklar mevcuttur ve bunların
hepsine ulaşılıp istifade etme imkânı bulunamamıştır. Ayrıca Rusça başta
olmak üzere yabancı dillerdeki kaynakların zenginliği ve bunların
(özellikle birincil kaynakların) büyük kısmının Türkiye Türkçesine
tercüme edilememiş olması yalnız benim değil, Türkoloji alanında çalışan
birçok bilim insanının önündeki en büyük engeldir. Sözlüğü hazırlarken
karşılaştığım diğer bir güçlük ise faydalanmam gereken kaynakların
sayıca çokluğu oldu. Yaptığım çalışmanın niteliği farklı disiplinlerden çok
çeşitli kaynağı incelememi gerektirdi. Daha ilk maddeyi yazmaya
başlarken değişik yabancı dillerle birlikte, Türkçenin çeşitli lehçe ve
şivelerine ait oldukça çok sayıda kaynağa ulaşmam gerektiğinin
farkındaydım fakat çalışma ilerledikçe ve faydalanmam gereken
kaynakların sayısı arttıkça sözlüğü tamamlayamayacağım endişesi de o
ölçüde arttı (Dilek 2021: 7-8).

Diğer yandan bu çalışmanın temellerinin atıldığı 1990’lı yıllardaki koşullar ve
kaynakların temini için gidilen zorlu Rus coğrafyası göz önüne alındığında
bugünkü araştırmacıların sahip olduğu imkanlar dahilinde gelinen noktayı yazar,
şu sözlerle değerlendirir:

Benim kuşağım, 1990’lı yılların başlangıcında eski SSCB ve yeni Rusya
Federasyonu sınırları içinde bulunan Türk yurtlarındaki kaynaklara
ulaşmanın zorluklarını çok iyi bilir. 1995 yılında eşim Figen Güner Dilek
ile birlikte ilk kez Altay Özerk Cumhuriyeti’ne gittiğimizde yaklaşık 200’e
yakın kitap almıştık. Dönüş yolunda kitapların olduğu bavulların büyük
kısmını ben taşıyordum. Novosibirsk havaalanında eşim dâhil olmak üzere
bütün yolcular güvenlik kontrolünden geçip uçağa yerleştikleri hâlde
görevliler, taşıdığım kitapların çokluğundan dolayı o gün için
anlayamadığım bir şüpheyle bavullarımı açtılar. Bütün kitaplara tek tek
baktılar. CD’li kitapları ayırdılar. Hepsinin aralarına tek tek baktılar.
Benim kırık dökük Rusça ifadelerimden hiçbir şey anlamamış olmalılar ki
havaalanının birinci katındaki bir odaya götürdüler. Orada başka görevliler
tekrar tekrar bütün kitapları ve CD’leri inceledi. Yaklaşık bir saat geçtikten
sonra odaya orta yaşlı esmer bir kadın geldi ve benimle Türkçe konuşmaya
başladı. Sonra benim söylediklerimi görevlilere tercüme etti. Antik Yunan
tiyatrosundaki deus ex machine (sahneye inen tanrı) gibiydi. Her şey
birdenbire düzeldi. Görevliler bavullarımı alıp uçağa gidebileceğimi
söyledi. Üç bavul dolusu kitabı zorlukla nefes nefese yürüyerek apronda
bekleyen uçağın içine kadar taşıdım. Bir saatten fazla bir süredir uçağın
kalkmasını bekleyen yolcuların bana karşı öfkeli bakışları ve onların bu

186

İbrahim Dilek, TÜRK MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2021, 951s., ISBN: 978-
975-17-4883-6.

bakışıyla tezat oluşturan, eşimin yüzündeki rahatlama ifadesini hiç
unutmam. Şimdi bu kaynakların ve daha fazlasının PDF’lerinin elektronik
ortamlarda ulaşılabilir olduğunu görmek, bir bilim insanı olarak beni hem
kıskandırıyor hem de Türkoloji adına yapılacak çalışmalar bakımından
sevindiriyor (Dilek 2021: 8).

Türk mitolojisi çalışmalarında oldukça önemli bir boşluğu doldurma niteliğine
sahip olan “Türk Mitoloji Sözlüğü”, Prof. Dr. İbrahim Dilek’in Altay ve Yakut
Türklerini esas alan 2014 yılında hazırlamış olduğu “Resimli Türk Mitoloji
Sözlüğü Altay/Yakut” adlı çalışmasının çok daha genişletilerek yirmi bir Türk
boyunu kapsayan devamı niteliğindedir. Söz Başı, Teşekkür, Kısaltmalar,
Sözlük, Dizin ve Kaynaklar olmak üzere altı bölümden müteşekkil olan 951
sayfalık bu çalışma, yirmi bir Türk boyunun mitik ögelerine dair 3300 madde
başını ihtiva etmektedir.

Söz Başı kısmı, eserin ortaya konulma süreci, yaşanan zorluk ve bunlara karşı
geliştirilen çözüm yolları ile çalışmada kullanılan yöntem ve gerekçelerini
kapsamlı bir şekilde sunmakta, bir taraftan da sözlükte yer alan maddelerin
yazımıyla ilgili teknik detayları vererek okuyucuya kullanım kolaylığı
sağlamaktadır.

“Türk Mitoloji Sözlüğü”nde yer alan maddelerin oluşturulmasında esas alınan
hususları yazar şu şekilde kaydetmektedir:

Tanrılar sistemi, Yukarı (Gökyüzü), Orta (Yeryüzü) ve Aşağı (Yer altı)
Dünyalarla ilgili unsurlar, Şamanik ögeler, olağanüstü varlıklar,
hayvanlar, bitkiler, göksel unsurlar, tabiat unsurları ve olayları, haklarında
mitik anlatma ve inanışların mevcut olduğu yerler, nesneler, yiyecek ve
içecekler, ölüm başta olmak üzere insan hayatının mitolojiyle ilgili
dönemleri ve bir kısım insan uzvu, ruh anlayışı, On İki Hayvanlı Türk
takvimi, mitik zaman anlayışına ve mevsim döngülerine dair törenler,
bayramlar ve bunların hepsiyle ilgili halk inanışları (Dilek 2021: 9).

Türkoloji alanındaki araştırmacılarla birlikte alan dışı okurların da rahatça
istifade edebilmesi amacıyla çalışmada, farklı Türk lehçelerinde kullanılan
damak n’si (ñ) ve Yakut lehçesinde kelime başında bulunan ön damak n’si (Ń)
kullanılmış, bunların dışındaki farklı transkripsiyon işaretlerine yer
verilmemiştir. Yine bu amaç doğrultusunda çalışma, genel okuyucu kitlesine
hitap eden bir üslupla kaleme alınmış olup sözlükte yer alan farklı maddeler
arasındaki ilişki ve detaylarla ilgili olarak bk. ve krş. kısaltmaları kullanılarak
maddeler arası yönlendirmeler sağlanmıştır.

Sözlük’te, her sayfa iki sütuna ayrılmış olup üst köşesinde sayfa başı ve sonunda
yer alan maddeler koyu siyah renkle verilmiştir. Madde başları ise koyu mavi

187

Z. Görkem DURAN GÜLTEKİN

renkle gösterilmiş olup hemen yanında ait olduğu Türk boyuyla ilgili kısaltmanın
italik olarak yer aldığı görülmektedir. Söz konusu yöntem, Göktürk dönemi
mitleri ile Ulu Han Ata Bitigi’nde geçen ve Oğuz, Hz. Ali vb. bazı madde
başlıklarında uygulanmamış olup yazarın söz başında belirttiği üzere madde
başından sonra doğrudan açıklaması verilmiştir. Çalışmada, okuyucu ilgili başka
bir maddeye yönlendirilmek istendiğinde ise bk. kısaltması kullanılarak diğer
maddenin adı ve ait olduğu boy, parantez içinde kısaltmayla gösterilmiştir.
Madde yazılırken yararlanılan kaynak(lar) da madde sonunda köşeli parantez
içinde sunulmuştur:

“Baytere Alt. Kurban edilmiş atın sırığa asılmış derisi. bk. Baydara (Alt.).
[Radloff, W., Sibirya’dan, (Çev.: Ahmet Temir), Cilt 2, MEB Yay., İstanbul
1994]” (Dilek 2021:165).

Bazı madde başı sözcüklerin, aldıkları ekler doğrultusunda herhangi bir anlam
karmaşasına yol açmaması adına italik yazıldığı görülmektedir: “Adını Erlik’in
yardımcıları olan Aynalardan almıştır”; “Yaygın inanışa göre de bebek kutu
yeryüzüne indirildiğinde zayıf ve korumasızdır” (Dilek 2021: 137, 559).

Ayrıca maddelerde yer alan manzum metinlerde, mısralar / işaretiyle birbirinden
ayrılmış olup parantez içinde aynı düzenle Türkiye Türkçesine aktarımı
verilmiştir. Kazak mitlerinde yer alan “Jalañaş Ata” adlı rüzgâr iyesiyle ilgili
metin, ilgili madde içinde şöyle sunulmuştur:

..Ua Jalañaş Ata, şakır, şakır,/ Kara boran küşimen jeeldi şakır./Kara
buluttı kak jargan/Tav basındagı kalpaktı uşırgan/Uyıtkıp sokan jeldi
şakır/..(“Ey, Jalañaş Ata, çağır çağır/ Kara boran gücünle yeli çağır./ Kara
bulutu ortasından bölen/ Dağ başındaki kalpağı uçuran /Dönerek esen
rüzgarı çağır/…) (Dilek 2021: 427).

Eserde yazarın, madde içlerinde pek çok mit metnine yer verdiği görülmektedir.
Eser gerek ihtiva ettiği zengin bibliyografya gerekse mit metinleri göz önüne
alındığında Kayabaşı’nın da ifade ettiği gibi “bir sözlük olmanın yanında belirli
ölçüde Türk mitolojisinin antolojisini ve bibliyografyasını da okuyucularına
sunmaktadır” (Kayabaşı 2021: 202).

Çalışmada, farklı Türk boyları tarafından kullanılan ortak unsurların tek bir
madde yerine ayrı ayrı verildiği bu yolla mukayese ve değerlendirmenin
okuyucuya bırakıldığı kaydedilmektedir. Bu noktada çalışmanın sonuna
eklenmiş olan ve “bitki, hayvan, hastalık, tabiat olayları” gibi kavramları ihtiva
eden Dizin kısmı da okuyucunun sözlükte yer alan maddelerin farklı Türk
boylarındaki kullanım ve anlamlarını takip etmesini oldukça kolaylaştırmıştır.
Örneğin “yıldız” kelimesi sözlükte kırk dört yerde geçmekte olup dizinde verilen
bilgiler doğrultusunda okuyucu, bu kelimenin Karaçay-Malkarlarda Culduz,
Tatarlarda Yoldız, Uygurlarda Yultuz, Kumuk ve Özbeklerde Yulduz şeklinde

188

İbrahim Dilek, TÜRK MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 2021, 951s., ISBN: 978-
975-17-4883-6.

kullanıldığını; Yutar Yulduz, Yulduz Yol, Zöhre Yoldızı gibi birleşik kelime
ve/veya kalıp ifadelerle birlikte görebileceği gibi efsanede geçen Zöhre ile Altay
mitolojisinde yer alan Celbegen arasındaki bağlantıyı da çözme imkânı
yakalayacaktır.

Eserin Kaynaklar kısmında Türk mitolojisi üzerine yapılan çalışmalarla ilgili
genel bir kaynakça verme yoluna gidilmemiş ve sadece bu çalışmada başvurulan,
kullanılan kaynaklar sunulmuştur.

“Türk Mitoloji Sözlüğü”, adeta “iğneyle kuyu kazarcasına çok geniş ve derin bir
kültür ambarına her türlü güçlüğü göze alarak, türlü sorulara yanıt ve açıklama
olan anlatıları toplayıp bir araya getirmiş” (Yıldırım 2022: 93) ve “alanın başlıca
kaynakları arasında yerini almıştır” (Ercilasun 2022). Prof. Dr. İbrahim Dilek
tarafından böylesine meşakkatli bir çalışma alanında 1990’lı yılların Rus
coğrafyasında, tüm zorlu koşullara rağmen ulaşılan/ulaşılmaya çalışılan
kaynaklarla başlayan ve uzun yıllara dayanan büyük bir emek, özveri ve ilmi
disiplinle ortaya konulmuş bu başucu eseri, Türk mitolojisi alanında bundan
sonra yapılacak olan çalışmalar için de gerçek anlamda yol gösterici bir mihenk
taşı niteliğindedir. Yazarın ifadesiyle Türk boylarını birbirine bağlayan en
kuvvetli ve köklü bağ “mitik öz/mitolojik kimlik”tir. İşte bu kült çalışmayla daha
da kuvvetlendirilen, farklı yönleriyle ele alınıp ortaya konulan “mitik öz ve
kimliğimiz”, bireysel araştırmacılar başta olmak üzere bilhassa Türk mitolojisi
alan uzmanlarınca kurulacak bir komisyonun yürüteceği titiz çalışmalar
doğrultusunda çok daha kuvvetlenecektir, kuvvetlenmelidir.

KAYNAKLAR

DİLEK, İ. (2021). Türk Mitoloji Sözlüğü. Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,
951 s.

ERCİLASUN, A. B. (2022). “Türk Mitoloji Sözlüğü”, Yeniçağ Gazetesi,
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turk-mitoloji-sozlugu-509473h.htm. (16

Nisan 2022).
KAYABAŞI, O. (2022). “Dilek, İbrahim. Türk Mitoloji Sözlüğü. Türk Dil

Kurumu Yayınları, 2021, 951 s.” bilig, 101: 199-206.
YILDIRIM, D. (2022). “Üç Kitap Üzerine Birkaç Söz”, Türk Dili, CXXI, 841:

88-93.

189



Kartallıoğlu Yavuz (2021), OSMANLI KONUŞMA DİLİ, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara, 456 S.

Feride KARAKURT*

Türk dilinin hem zaman aralığı bakımından
hem de üretkenliği ve özgünlüğü
bakımından en önemli yazı dillerinden biri
olan Osmanlı Türkçesi, standartlaşmış yazı
dilinin yanı sıra, çeşitli eserlerde görülen
konuşma dili özellikleri ile de dikkat
çekmektedir. Dünyadaki her yazı dili
çevresinde standartlaşmış / donuklaşmış
olan dilbilgisel ve sözcüksel tercihler sosyal
hayatın her alanına hâkim olduğu
söylenemez. Bu anlamda her yazı dili
çevresinde, yazı dili ile beraber ilerleyen
konuşma dilleri vardır. Tarihsel dönemlere
ait metinlerden hareketle konuşma dilini
tespit etmenin zorlukları vardır. Çünkü
konuşma dili ile ilgili tek kaynak

metinlerdir ve bu kaynaklardaki veriler de
oldukça sınırlıdır. Bununla birlikte Türk
dilinin bazı dönemlerinde, bazı eserlerin konuşma dili özelliklerini daha fazla
barındırdığı da fark edilmektedir. Türk dilinin tarihsel dönemleri içinde
konuşma dili özelliklerinin en kolay görülebildiği alanlardan biri Osmanlı
Türkçesidir. Çünkü Osmanlı sahasının şeriye sicilleri, Evliya Çelebi’nin
Seyahatnamesi ve son dönemlerde batılıların yazmış oldukları Türkçe
gramerlerde konuşma diline ait özellikler yoğunluktadır. Bu eserler, Osmanlı
Türkçesi konuşma dilinin ait oldukları yüzyıllarda hangi özelliklerde ve
düzeyde olduğunu göstermektedir.

Yavuz Kartallıoğlu bu kitabında tam olarak da bunu yapmaktadır. Metinler
üzerinden Osmanlıdaki konuşma dilini tespit etmek. Kitapta yazılı metinlerdeki
konuşmalar, genel olarak şeriye sicillerinden ve halkın daha geniş kısmının
konuşmalarının kaydedildiği Osmanlı kroniklerinden ve Evliya Çelebi
Seyahatnamesi’ndeki konuşmalardan alınan örneklerden oluşmaktadır. Eser
genel olarak Osmanlı Türkçesi konuşmalarının yer aldığı bir başvuru eseri
konumundadır. Kitap Osmanlı Dönemi konuşma örneklerini içermesi ve

* Yüksek Lisans Öğrencisi. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, ORCID: 0000-0002-6551-6580
Eskişehir/Türkiye [email protected],

Türk Kültürü: YIL / YEAR 2022, CİLT / VOLUME 15, SAYI / ISSUE 2, S / P. 191-194.
Kitap İncelemesi / Book Review

Makale Geliş Tarihi: 08. 08. 2022 - Makale Kabul Tarihi: 12. 10. 2022

Feride KARAKURT

tasnifinin yapılması açısından alanında ilk örnektir. Bu açıdan da dikkate
değerdir.

Osmanlı Konuşma Dili “Giriş”, “Saray ve Saray Çevresinin Dili”, “Halkın
Dili” ve “Kısa Konuşma Metinleri” bölümlerinden oluşmaktadır.

Kitabın “Giriş” kısmı “Osmanlı Türkçesi, Osmanlı Devleti zamanında
kullanılan ve özellikle İstanbul’un fethinden sonra devletin büyümesine paralel
olarak gittikçe gelişen dilin adıdır ve Türk dilinin 15. yüzyıldan başlayarak 20.
yüzyılın başlarına kadar kullanılan bir dönemidir” (Kartallıoğlu, 2021; 13)
şeklinde tanım cümlesiyle başlar. Bu bölümde bu dönem ile alakalı genel
bilgiler verilmekte ve açıklamalar yapılmaktadır. En önemlisi de bu dönemdeki
kişilerin konuşma dillerinin, yazı dili vasıtasıyla açıklanmaya çalışılmasıdır.
Konuşma dili ile yazı dili arasındaki ilişki tespit edilmeye çalışılmıştır. Bu
bölümde Osmanlı konuşma dilinin kaynaklarından da bahsedilmektedir.
Kaynakları “Çeviri Yazılı Metinler”, “Osmanlı Tarihleri”, “Evliya Çelebi
Seyahatnamesi” ve“Şeriye Sicilleri” olmak üzere dört alt başlıkta ele
alınmıştır. Osmanlı konuşma dilinin varyantlarından da bahsedilmiş ve
örneklerle desteklenmiştir. Bu varyantlar, iki seviye şeklinde ele alınmıştır.
“İlki yazı dilini kullanabilen, konuşmanın yanında yazıyla da iletişim
kurulabilen şehirlilerin veya okuryazarların konuşmasıdır.” (Kartallıoğlu,
2021; 20). İkinci seviye ise yazıyı kullanamayan halkın konuşmasıdır. Aynı
zamanda kelimeler üzerinden örneklerle okuryazar kesim ile halkın konuşması
karşılaştırılmıştır. Bu bölümde Osmanlı konuşma dilindeki arkaik (eskicil)
kelimelerden bazıları maddeler şeklinde ele alınıp örneklerle desteklenmiştir.
Verilen bu arkaik kelimeler, özenle seçilmiş olup her kelimenin açıklaması
farklı araştırmacıların görüşleriyle de açıklanmıştır.

“Saray ve Saray Çevresinin Dili” bölümünde bazı padişahların, hanların,
padişah yakınlarının, paşaların ve diğer saraylıların dilleri üzerinde
durulmuştur ve birçok örnekle de desteklenmiştir. Bu örnekler de kroniklerden
ve Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden alınmıştır. Osmanlıdaki okuryazar
kesimin de konuşma dilinin görülmesi açısından örnekler oldukça verimli
olmuştur.

“Halkın Dili” bölümünde İstanbul halkının dili, İstanbul esnafının dili, Akşehir,
Karaman, Amasya, Ankara, Antep, Bolu, Çorum, Kayseri, Konya, Manisa ve
Trabzon halklarının dillerine ait konuşma diyaloglarına yer verilmiştir. Aynı
zamanda yarı Türkçe yarı kendi dilini konuşan halkların da konuşma
diyaloglarına yer verilmiştir. Bu konuşma örnekleri şeriye sicillerinden ve
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nden alınmıştır. Yabancı gramercilerin Osmanlı
halkının dili hakkında yazdığı eserlerden ve yazılarından birkaçına da yer
verilmiştir. Bianchi, Bonelli-Iasigian ve Hagopian’ın eserlerinden alınan
konuşma kalıplarına yer verilmiştir. Bu konuşma kalıpları başlıklar halinde

192


Click to View FlipBook Version