The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by tayfunozel, 2020-04-12 05:37:04

VourlaMag NİSAN 2020

Aktüel Dergi

SAYI: 12

HAYALET VİRÜS

AYTUĞ İZAT

NESLİHAN ACU

RÖPORTAJ: TAYFUN ÖZEL

URLA KEMİK HASTANESİ

SAİT FEHMİ AĞDUK

AYŞEGREÜSSALM YEŞİLNİLVE CAZ SANATÇISI

VOURLmAag

OPEL GRANDLAND X.

MERCANLAR OPEL İZMİR

2

GAZİEMİR / İZMİR 0232 282 0 333
0232 282 0 333
Akçay Cad. No: 99/2
Telefon Numaramız 3
Servis Telefon Numaramız

VOURLmAag

VOURLmAagay l ı k y a ş a m t a r z ı d i j i t a l d e r g i s i

Korona virüs Covid - 19 hepimizi "Evde Kal" mak
zorunda bıraktı. Zamanı değerlendirmek için arayışlar
içerisine girdik. Online yaşam birden bire ön plana çıktı.
Eğitim online oldu. Etkinlikler online oldu. Online olan
herşeye bir talep patlaması oldu. Tabii VourlaMag olarak
biz de nasibimizi aldık bu patlamadan. Zaten 1 yıldır
online olarak var olan VourlaMag Online dergi daha çok
takip edilir oldu. Teşekkürler Korona virüs (!) Bize çok şey

öğretiyorsun.

Bu sayımızda Aytuğ İzat yazısında dünya gündemdeki en
önemli konumuz Covid - 19'a değiniyor.

Bu sayımızda bir de konuk yazarımız var. Sait Fehmi
Ağduk. Geçmişte kaleme aldığı "Urla Kemik Hastanesi"

yazısı bu karantina günlerinde daha da ilgi çekiyor.
Zevkle okuyacağınızı tahmin ediyoruz. Ağduk ile belki

önümüzdeki sayılarda da bir arada oluruz.

Kendisini gazeteci ve yazar olarak tanıdığımız ve
VourlaMag Sinema Kulübü'nün de temel taşı "keskin

kalem" Neslihan Acu röportaj konuklarımızdan.

Bir diğer röportaj konuğumuz ise Ayşegül Yeşilnil. Resim
tekniği bazı üniversitelerimizde ders olarak okutulan
Yeşilnil ile resimleri ve müziği üzerine konuştuk.

Sevgili Ethem Küçükkeser'in bu sayımızdaki durağı
Nihal'ce Saip Kır Kahvesi oldu. (Tabii Korona'dan önce)
Küçükkeser kendine has uslubu ile Saip Kır Kahvesi ile

ilgili küçük sırları sizlerle paylaşıyor.

Hepimizin çok güzel günleri olsun.

Sevgiyle kalın.

4

BİZİ
SOSYAL MEDYADA

TAKİP EDİN

www.instagram.com/urlaetkinlikrehberi

5

VOURLmAag

Kapak:Ayşegül Yeşilnil

İmtiyaz sahibi

Vourla Medya Ajansı

Genel Yayın Yönetmeni

Tayfun Özel

Grafik Tasarım

Vourla Dijital Medya Ajansı

Reklam Sorumlusu

Özlem Ünay

Yayın Türü:

Süreli (Aylık) Dijital Dergi

Yönetim Yeri:

Park Sokak No:62B
Urla - İzmir

[email protected]

/vourlamag /vourlamag /vourlamag /vourlamag

Vourlamag isim ve yayın hakkı Vourla Dijital Medya Ajansı’na aittir.
Tamamen gönüllü kişilerle çalışılmaktadır. Yazarlarına, içerik sağlayanlara vb. para ödenmemektedir.
Dergide yayınlanan yazı, fotoğraf ve görseller izin alınmadan kullanılamaz, özet ya da kısmen alıntı yapılamaz.
Yayınlanan her türlü ilan / reklam, yazı ve konular sahiplerinin sorumluluğundadır. Dergi sahibine sorumluluk atfedilemez.

ÜCRETSİZ ABONELİK ve daha fazlası için uygulamamızı indirin.
Çok yakında Google Play ve AppStore’da.

6

7

VOURLmAag

60
66

26

76 46
18
96

8

İÇİNDEKİLER

MODA 10
MODA- ÇOCUK 16

DEKORASYON 18
GİRİTLİ KOMŞULARIMIZ 24
26
KEMİK HASTANESİ 36
NİHAL’CE SAİP KIR KAHVESİ
40
BOSTWANA 46
AYŞEGÜL YEŞİLNİL 60
66
HAYALET VİRÜS
NESLİHAN ACU 74
76
ESTETİK 80
KOKULARIN ETKİ VE ÖZELLİKLERİ 88
92
GASTRO 94
LAVANTA BAHÇESİ OLUŞTURMA 96
100
KEDİ VE KÖPEKTE EPİLEPSİ 102
OTO - MOTO
BİLİM TEKNİK
KİTAP
ASTROLOJİ

9

VOURLmAag

Sıra Dışı Bir Tasarımcı

Iris Van Herpen

10

Iris, genç yaşına rağmen çokça tanınan Hollandalı bir moda tasarımcısı. Fakat Iris modaya uymak yer-
ine kendi modasını yaratmayı tercih ediyor. Birçok sıra dışı tasarım yaratmış Iris’in bazı eserleri MoMa ve
başka sanat mekanlarında sergilenmiş. 2007 yılında kendi markasını yaratan ve işlerine Amsterdam’daki
stüdyosunda devam eden Iris, kendi işini kurmadan önce bir süre Alexander McQueen ile çalışmış.

11

VOURLmAag MODA

21. yüzyılın en yetenekli moda tasarımcısı olarak gösterilen Irıs, eserlerini yaratırken hem organik hem de
teknolojik materyaller kullanıp bu materyalleri vücudun elastikliği ve hareketliliği ile bir harmoni oluştura-
cak şekilde uyarlıyor.

Çoğu tasarımını yaratırken 3D bir yazıcı kullanıyor. Iris’in tasarımlarında alışık olmadığımız birçok materyal
mevcut.

12

İnsan iskeleti şeklinde yarattığı bu tasarımı 3D printer ile basılmış

13

VOURLmAag MODA

Bu tasarımları Irıs, latex kullanarak yaratmış

Bu tasarımlarda ise küçük aynalar kullanılmış.

14

Tasarımlarını ‘New Couture’ (Yeni dikim) olarak isimlendiren Iris, zaman zaman bir
moda tasarımcısı yerine bir sanatçı olarak çağrılıyor. İşleri ise çokça ‘heykelsel’ ve

‘fonksiyonel’ olarak isimlendiriliyor.

15

VOURLmAag

Havalar Havalar ısınıyor. Şimdi “ısınıyor
Isınıyor! da ne oluyor, herkes evinde
oturuyor” dediğinizi duyar gibi
Gülin Özen oluyorum. Evet, hepimiz Koro-
Moda Tasarımcısı na virüs belasından dolayı “Evde
Kal”ıyoruz. Ama bu belanın
başımızdan bir an önce gitmesini
temenni ediyorum. Yazı ve dışarı-
da korkusuzca dolaşabileceğimiz
günleri özledik. Belki de hepi-
mizden çok çocuklarımız özledi.
En hareketli oldukları çağlarda
bir evin içerisinde vakit geçirmek
kolay olmasa gerek. Önümüzdeki
güzel günleri düşünerek sizlerle
çocuk kıyafetlerini paylaşıyorum.
Fazla söze gerek yok ama şortlar
yine revaçta. Serin havalar da ise
bluejean montlar yine favori...

16

17

VOURLAmagDEKORASYON

18

Gri salona
uygun renk
alternatifleri

Pelin Kaleci
İç Mimar

Gri salon dekorasyonunda en
çok kullanılan renklerden bir
tanesidir. Gri renk salonunuzu
cömert, asaletli ve zengin
gösterir. Ayrıca birçok renk ile
de kombin yapılabildiği için,
arada minik parça değişiklikleri
yaparak dekorasyonunuzu sürekli
canlı tutar. Nötr bir renk olduğu
için, kış aylarında krem ve bej
renkleriyle kullanabileceğiniz griyi,
ilkbahar-yaz aylarında canlı ve
ışıltılı renklerle birlikte kullanarak
salon dekorasyonunuzu
canlandırabilirsiniz.

19

VOURLAmagDEKORASYON

Gri, hemen her tarzda ve istediğiniz atmosferde kullanmak için
oldukça ideal bir renktir. Gri tonlarıyla bir kontrast oluşturma
imkanı elde edebilirsiniz. İster modern ister klasik bir salonda
kullanabileceğiniz gri ile kombin edeceğiniz renkleri küçük
ayrıntılarda kullanarak şık salonlar yaratabilirsiniz.
Ve dönemim moda dekorasyon trendlerini de yakalayarak, her
zaman şık ve modası geçmeyecek bir salona sahip olma şansınız
olur. Gri rengin hakim olduğu bir salonunuz varsa ya da hiçbir
zaman demode olmayan bu renk ile bir salon kurgulamak
istiyorsanız, gri tam size göre.

20

Gri salonla kombinleyeceğiniz en uygun rengi ve deseni belir-
lerken, öncelikle gri rengin hakimiyetini elinden almamaya özen
gösterin. Gri ile beraber kullanacağınız renk tonlarını veya canlı
renkleri küçük ayrıntılarda, kanepe yastıklarında, aydınlatmada,
minik aksesuarlarda, duvar dekorasyon objelerinde ve perdelerde
kullanabilirsiniz.

Gri ile en ideal renk kombinleri ise turkuaz, pembe, fuşya, gülku-
rusu, sarı, mor, bakır, kırmızı, altın, mavi ve yeşilin bütün tonları ile
yapılanlardır. Bu renklerin dışında siyah ve beyaz ile de mükemmel
tasarımlar ortaya çıkmaktadır. Gri renk ile kombinleyeceğiniz yastık
desenleri ise zigzaglar, kaz ayağı, ikat desenleri gibi daha birçok
desenleri dilediğiniz renkle uygulayabilirsiniz.

21

VOURLAmagDEKORASYON

Gri salon dekorasyonunu uygun bir halı ile tamamlamanız uygun
olur. Gri salonlarda yaz aylarında genelde düz ve geometrik desen-
ler, kış aylarında ise shaggy halılar kullanılır.

22

Gri renk ile salonunuzun tarzı ne olursa olsun, salonunuzun
şıklığından ödün vermemiş olursunuz. Gri salona en uygun renk
alternatifleri ararken, umarım vermiş olduğumuz görsel örnekler
işinize yarayacaktır.

23

VOURLmAag

Giritli
Komşularımız

Namık Kemal Ergün

http://namikkemalergun.blogspot.com/

24

Silistre, Yaka mahallenin jandarma karakoluna yakın öterdi. Biz bu düdüğe Silistre derdik. Mahallenin
olan kısmının eski adıdır. Yaşlılarımız o bölgeye hâlâ adı da o yüzden Silistre olarak bilinir. Sonradan
Silistre derler. 1972 Senesinde babam yeni aldığı- sokağın adını Aşağı Fabrika Sokağı koydular. O
mız evi göstermek amacıyla bizi Silistre’ye getirdi. zamanlarda Tellibağ yolunda Pepe’nin, Necati
Yol tarafından iki, dere ve bahçe tarafından bakıldı- Cumalı’nın evinin sokağındaki ile beraber üç tane
ğında üç katlı görünüyordu. Kolum kadar anahtar büyük fabrika vardı. Fabrikanın su ihtiyacını da bu
ile açılan demirden de kocaman bir kapısı vardı. dolaplı kuyu sağlardı. Bu kuyunun suyu hiç bitmez.
Sarımsak taşından yapılmış, 5-6 basamaklı kırmızı Hatta bir sene öyle bir kuraklık oldu ki, bu dereler
merdivende oturan ufak tefek yaşlı adamın eski ev hep kurudu. Kuyuya iki tane motor bağlayıp suyu-
sahibi ve Urla’nın tahsildarlığını yapan Ramiz efendi nu dereye akıttılar. Haydar ağanın kulenin oralarda
olduğunu o zaman öğrendim. Ramiz Efendi, atı ile insanlar bahçe suladılar. Biz Girit’ten iki gemiyle, iki
dolaşıp köylerden vergi toplarmış zamanında. O bin kişi çıktık yola. Urla’ya Karantina adasına gele-
yüzden adı Tahsildar Ramiz Efendi olarak kalmış. cektik. Ne yazık ki Karantinaya tek gemi ulaşabildi.
Evi gördükten sonra bir de bahçeyi görelim dedik Diğer gemi hastalık ve ölülerden Ayvalık limanına
ve indik. Bahçenin dere kenarında sonradan fabrika yanaşmış. Diğer gemideki akrabalarımızı kırk yıl
olduğunu öğrendiğim binanın sadece iki duvarını sonra bulabildik. Karantina adasında üç gün kaldık,
gördüm. Yan tarafında bir eşek sürekli olduğu yer- kendimiz ve çamaşırlarımız yıkandı. Duvarın içinde-
de dönüyor, eşek döndükçe dolaplı kuyudan çıkan ki dönen bir dolaba kirli çamaşırları koyup dolabı
sularla bahçe sulanıyordu. Hayırlı olsun dilekleriyle çeviriyordunuz, duvarın öbür tarafında çamaşır-
Ramiz amcayı İstanbul’a çocuklarının yanına gön- larınız alınıp yıkanıyor. Diğer odaya geçip dolabı
derdik ve evimize taşındık. O sene Atatürk İlkokulu- çevirdiğinizde temiz çamaşırlarınızı alıyorsunuz.
na başladım ve annem benimle üç gün aynı sırada Yani el değmeden. Kadınlar ve erkekler farklı oda-
oturmak zorunda kaldı. Evimizin bitişiğinde oturan larda karantinaya alınıyor. Hatta bir erkek karısına
ailenin çocukları ile arkadaşlık kurdum önce. Onlar mektup yazıp dolaba koyuyor ve dolabı çeviriyor,
da mübadele ile Girit adasından gelmişler. Yaşam kadın cevap yazıp koyuyor dolaba ve çevirdiğinde
tarzları bize hiç benzemiyordu. En büyükleri rah- erkek mektubu alıyor. Bunu fark eden görevli ‘’ Siz
metli Gülter teyze tam bir hanımefendiydi. Sürekli burada ne dolap çeviriyordunuz’’ şeklinde uyarıyor.
etek giyer, başından tülbentini eksik etmezdi. Hele Karantina adasına gelenlerin bir kısmını Bornova’da
o Fıta sını (önlüğünü) mutlaka beline bağlardı. iskan ettiler. Bir yarımız Ayvalık’ta kaldı, bir yanımız
Evde terlik giyildiğini, yemeğin mutfakta ve ma- Urla’da. Ayvalık ile Urla aynı kaderi paylaştı. Mü-
sada yendiğini ilk onlarda görmüştüm. Misafirliğe badele sadece insan ile yapılmadı. Buraya gelirken
gelecekleri zaman ‘’ oğlum annene sor, bu akşam yanımızda getirdiğimiz tapuların karşılığında, yerler
müsaitlerse biz oturmaya geleceğiz’’. En önemlisi verildi bize. Buradan giden Rumlara da tapularına
ise o dönemler at ve eşeğin bol olduğu dönemler. karşılık Yunanistan’da yerler verildi. Bize buralarda
Sabahları çocuklarını erken kaldırır, ellerine birer hep Kırtikoz (yarım gavur) dediler. Yunanistan’a gi-
kap verirmiş. Arnavut kaldırımlı yollarda çocuklar denleri de onlar kabullenmedi. Olsun, varsın desin-
hayvan gübresi toplarmış, toplamayana kahvaltı ler, bizler bir denizin iki yakasındayız’
vermezmiş. Toprakla uğraşanlar için doğal gübre
çok kıymetliymiş. Torununa seslenip ‘’ Gelesin bu-
raya, pantelonunu giyesin’’ deyişi hep kulaklarım-
dadır. Gülter teyze 1926 yılında 5-6 yaşlarındayken
ailesi ile birlikte mübadele sonucu Urla’ya yerleşmiş.
Nurlar içinde uyusun o anlattı, ben dinledim, Gülter
teyzenin anlatımıyla;

‘’Biz buraya ilk yerleştiğimizde bu bahçede çok
büyük bir fabrika vardı. Fabrikada onlarca insan
çalışırdı, mevsimine göre zeytinyağı, un ve şarap
üretilirdi. Çok büyük buhar kazanlı makineleri
bulunurdu. Fabrikanın tepesinde buharla çalışan
bir düdük, işe başlama ve bitiş saatlerinde ıslık gibi

25

VOURLAmag DEKORASYON

Urla
Kemik Hastanesi

Bi seni sevdim bir de seni sevmeyi
Yarama sürdüm hep acı gerçeği
Bi seni sevdim bir de seni sevmeyi
Yarama bastım hep acı gerçeği
Pinhâni

Yazı ve Fotoğraflar
Sait Fehmi Ağduk

26

https://www.instagram.com/hayatevinde
https://www.facebook.com/hayatevinde
https://twitter.com/hayatevinde

27

VOURLmAag

28

Yandım aman, aman, amannn…

Kırmızı, turuncu, sarı ve yeşilin bin bir tonunu
barındıran, hatta bazen eflatun ve mora çalan kay-
nana dili meyvesi ya da diğer adlarıyla kaktüs inciri,
Frenk yemişi üzerine düşünce böyle anıra anıra
koşturursun işte.

Nasıl oldu hiiiç hatırlamıyorum, yetmişli yıllar ya
da seksenlerin başı. Babam, Karantina Adası’ndaki
Urla Kemik ve Mafsal Hastalıkları Hastanesi’nde
çalışıyor, ben de onu sık sık ziyarete gidiyorum.
Çocukluğumun devasa adasında kâh denize giri-
yor, kâh yürüyüşe çıkıyor, sıkılmamak için elimden
geleni yapıyorum. Çocukken ne çok eğlenirsin, ne
çok sıkılırsın, her şey çok çok çokonat olur yetişkin-
lerin dünyasında. Elbette ifşa etmek istemediğim
bağzı kimseler o yıllarda yaramaz olduğumu iddia
ediyorlar. Yine o günlerden birisi anlaşılan, kudur-
manın sonu. Gün ortasında büyükçe bir kaktüsün
üzerinden kendimi çekip çıkarıyorum. Dikenli sıvı
bir plastiğe yapışmak, oy oy oyyy…

Hastanedeyiz ya, korku içinde zannediyorum ki
beni ameliyat edecekler üzerimdeki sayısız dikeni
çıkarmak için. Önce görünür olanlar teker teker
cımbızlanıyor, iğneli alanın üzerine mis gibi zeyt-
inyağı sıvanıyor. Hiç tıbbi gelmiyor, pek havalı da
değil. “Aman sen ne şirin çocuksun.” nidalarıyla
etrafımda pervane olan hemşirelerin, yedi sekiz
yaşında olsam gerek, ilgisinden memnun dikenlerin
kendi kendilerini çıkarmasını bekliyoruz.

Kendine ait meşhur kokulu körfezinin en dibinde
yer alan İzmir, Brugge dantellerini kıskandıracak
güzellikle bir yarımadadır. Kilizman (Güzelbahçe),
Urla ile Mordoğan, körfezin içine bakarken;
Karaburun’dan itibaren yavaş yavaş Ege’ye açılırsın,
Ildırı’dan ilerleyerek Çeşme’ye varır karşına Sakız

29

VOURLmAag Adasını alırsın. Devam edince el değmemiş koylar-
dan geçer İzmir’in körfez dışında kalan beldelerine
30 ulaşırsın, adı Cittaslow markası ile anılan Seferihis-
ar, Sığacık ve Özdere bu tarafta yer alır. Pamucak,
derken Selçuk’a kadar varırsın. Çocukluk yazlarımın
geçtiği, dünyanın en güzel yarımadasını sana
gezdirmem günler alır, bugün gel Urla ve civarını
ziyaret edelim. Dibin düşecek hazır ol.

Üzerindeki Devlet Hastanesi anakaraya taşındığın-
dan beri, bir süredir halkın girişine kapalı olan
Karantina Adası’na, önceden alınan randevu
ile girilebiliyor artık.[1] Ada’nın Büyük İskender
döneminde karaya uzun ince bir yolla bağlandığı
söyleniyor. İşte tam o yolun başlangıcında annemin
amcasının yazlık evi vardı içinde aile boyu gondol-
vari bir salıncak. Altı kişi bindiğimiz olurdu da bana
mısın demezdi.

İnce yolun solu sürekli dalgalı, deniz kestaneli; sağı
ise dalgaları kesen yol yüzünden balçıklı kumdan
ölü dingin bir deniz; dalgasız ve insansız. Oysa
şimdi öyle mi, iğne atsan yere düşmez. Bu arada
benim dikenler hakikaten dedikleri gibi akşam
üzerine doğru baş göstermeye başladılar, sonra
teker teker cımbız hasatına uğradılar. İnsan kork-
tuğunun üzerine gitmeli derler ya, on sekiz yaşına
gelip de İzmir’den okumak için uçuncaya kadar
Karşıyaka’daki evimizin balkonunda teneke kutular
içinde dünyaya ancak bir iki gün yüzünü gösterecek
çiçekler açan onlarca çeşit kaktüs yetiştirdim.

Bu Karantina’dan daha albenili ada yoktur dünya-
da, ancak her gülün bir dikeni vardır elbette. Siyah
beyaz fotoğraflarda çorak görünen ada yıllar içinde
çam ve palmiye ağaçlarına büründükçe insanlar se-
vinmiş, arkeologlar hüzünlenmiştir. Adanın hemen
karşısında oniki İon kentinden biri olan Klazomenai
Antik Kenti yer alır.

MÖ 6. yüzyılda Batı Anadolu’yu saran Pers istilasını,
yine MÖ 499’da başlayan İonia ayaklanması takip
etmiştir. Ayaklanmanın Persler tarafından sert bir
şekilde bastırılması ile başlayan olaylar sonunda
halk, anakaradaki kenti terk ederek karşı kıyıdaki
bugün Karantina Adası adıyla bilinen adaya yer-
leşmiştir.[2]

Rivayet odur ki; çocukluğumun en tatlı yıllarının
keskin reçine kokuları, böcek cırcırları ve kaynana
dilleriyle geçtiği adanın altında gün yüzüne çıkarıl-

mayı bekleyen bir antik şehir dinleniyor. Üzerindeki
bitki dokusu kentin uyanmasını engelliyor haliyle.
Sadece antik şehir mi, adanın sonsuz uykuya dalmış
sakinleri bol ve gizemlidir. Kemik Hastanesi’nin yer
almadığı adanın diğer kıyısı hep bir muammaydı
bizim için. Kim bilir kimlerin kemikleri gömülüydü
öte tarafta, adı üstünde kemik hastanesi. Oraya
gidilmezdi! Bir tür canavar yaşardı orada, kocaman
ağzı ile gözle görünmeyen mikropları bile yalar
yutar mideye indirirdi. Cismi belli olmadığı gibi ismi
de acayipti, bir türlü dilimiz dönüp de telaffuz ede-
mez, Tahaffuzhane diyemezdik.
Yıllar sonra ilk defa seninle birlikte gezeceğim ben
de. İnsanların veba ve kolera gibi hastalıklardan
kırıldığı yıllar. Bulaşıcılığı durdurmak için kente
dışarıdan gelenlerin önce gemilerde bekletilip
daha sonra kontrollü bir şekilde ayak bastırıldıkları
yer Karantina Adası. Denizde başlayıp en fazla 50
metre gittikten sonra nihayetlenen mini demir yolu,
üzerinde ileri geri ilerleyen üstü açık dümdüz min-
nacık lokomotif.
Tahaffuzhane (gemilerin karantina sürelerini

31

VOURLmAag

geçirmeleri, gerekli sağlık önlemlerinin alınması
ve hastalıkların iyileştirilmesi için limanlara yakın
kıyılara kurulmuş sağlık kuruluşu) binasının simetr-
ik olması boşuna değil. Tam ortasındaki kapıdan
dalan lokomotifçik konukların eşyalarını taşıyor.
Yine aynı kapıdan yürüyerek giren kadınlar binanın
sağ, erkekler de sol kanadına ayrılıyorlar. Her iki
taraf birbirinin tıpatıp aynı. Önce soyunup, tüm
eşyalarını diğer tarafını göremedikleri döner bir
dolap aracılığıyla ana salona iletiyorlar. Duşlarda
temizlenip en son odaya gelinceye kadar bütün
eşyaları orta salondaki canavar etüvlerde[3] dezen-
fekte edilip yine dönen bir dolapla kendilerine
iletiliyor.

Ne garip değil mi, sanayi devriminde bulaşıcı
hastalıkları dünyanın her yerine yayan gemileri
çalıştıran buhar gücü; yine aynı hastalıkların mikro-
plarını dezenfekte etmekte kullanılıyor.

Eskiden canavarın ininde çalışan iki görevli birbirler-
ine sevdalanmışlar, e nasıl iletişecekler? Biri diğerine
haber ulaştırmak için mektubunu döner dolaba ko-
yar “Tık tık tık” eder “Sen misin hu, huuu…” diye
sorarmış. Karşıki yanıt verince silindir dolap döner

32

mektup aşka gelirmiş. Gel zaman git zaman, tesisin
korkunç yöneticisi, çok kötü biri sen artık hayal et,
olanları duymuş veee o özlü sözü söylemiş: “Siz
ne dolaplar çeviriyorsunuz bakayım benim arkam-
dan!”

Skala Vourla yani Urla İskele’deyiz. Bu diyarda
kasabalar denizden içeride yer alır, her birinin aynı
adla anılan bir de skalaları vardır. Ege Denizi’nin
vazgeçilmezi olan korsan saldırıları, insanları den-
izden içerilerde daha güvenli yerlerde yaşama-
ya zorlamıştır. Ancak ne birinin ne de ötekinin
nimetlerinden kopamayan halk, deniz kıyısında ve
tepelerde ikili bir hayat sürmüşlerdir yüzyıllar boyu-
nca. Çocukluğumuzda Urla ya da Kilizman’a gidiy-
oruz dediğimizde kastettiğimiz kasabanın genelde
iskele yani deniz kıyısında yer alan kısımlarıydı. Özel
bir işleri yoksa şehirli yazlıkçılar tepelerde yer alan
asıl kasabalara pek gitmezlerdi. Bugün ise bütün
o tepeler doldu, her yer kışın da yaşanılan sitelerle
kaplandı.

Urla İskele’den Urla kasabaya ulaşmak için bir hıy-
abandan[4] geçmen gerekir. İki tarafı dizi dizi çam
ağaçlarıyla bezeli yolun dört bir yanında enginar
tarlaları yer alır. İşte o tarlalardan birinde babam
anneme ilk görüşte âşık olmuş, ertesi gün de
Çeşme’de kendisini istetmiş.

“Bana bak bunu da yazmaya kalkışırsan kafanı
kırırım.”

Diyen annemi tanıyanlar bilir. Yarı Egeli yarı Ka-
radenizli bir kadına laf söylemeye cesaretin varsa
önden buyur. Yaaa… dayanamayacağım vallaha,
hadi dur biraz çıtlatayım; ileride izni koparırsam
tamamını da anlatırım. “Susuz Yaz” günü; bildin
değil mi Necati Cumalı’nın eserini? Yahu dur sabır,
birazdan varacağız oraya da.

Hava sıcak, anneannemlerin bir ahbapları -bu lafa
da bayılırım- baygın kokulu incirlerin arasında kamp
kurmuşlar. Bizimkiler de bir nedenle -nedenini bili-
yorum da kısa kesiyorum şimdi- kampa uğramışlar.
Kaşla göz arasında, babam annemi görmüş,
demiştim ya yazının başında, dibin düşecek Urla’yı
görünce diye, ona da aynen öyle olmuş annemi
görünce. Şimdilerde her arabayla geçişimizde o hıy-
abandan anneme anlattırmaya bayılırım bu hikây-
eyi. O tebessüm, o içli gülüş, yetmişli yaşların bir
anda on yediye inişi, çaktırmamaya

33

VOURLmAag

çalışılan hoşnutluk, “Anne sen de pek işveliymişsin
haaa…” sözlerine dimdik bakışlarla verilen keskin
yanıtlar. Gözünde canlandı değil mi : )
Babamı, rahmetliyi çok özledim, ruhu şad olsun. Bu
arada şad; sevinçli, neşeli demekmiş. Her neredeyse
sevinçle dolsun ruhu.
İşte geldiiik. Urla, bir zamanların Vourla’sı. Dur bir
şey daha anlatasım var. Bu aralar ailemin kökleri-
ni araştırmak için “T.C. İçişleri Bakanlığı Nüfus ve
Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü”ne dadandım.
Devlet dairelerinde hazine değerinde araştırmacılar
var, sağ olsunlar işlerinin arasında zaman ayırdılar
da hayretler içinde öğrendim. Annemin dedesi
Ege’ye Karadeniz’den göçtüğünde büyük büyük
annemizle evlenmeden önce başka birisiyle evli-
ymiş. Çok kısa süre sonra vefat eden Zeynep Hanım
Urlalıymış. Ne garip, aşkları Urla’da sonlanmayıp
da diğer aşk Urla’da başlamasaymış, şimdi ben bu
satırları yazıyor olamayacaktım.
Bana bunları yapan kader, iki ünlü yazarımızın
ağlarını da örecek olan üç kız kardeş değil de kim-
dir?
Moira, pay ya da pay veren anlamına gelir. Ef-
sanede üç olarak gösterilen Moira yani kader tan-
rıçaları Hesiodos’ta “yaşama paylarımızı düzenley-
en” diye tanımlanır…
Hesiodos bunları üç kardeş diye tanıtır: “Klotho,
Lakhesis, Atropos tanrıçalar ki bilge Zeus büyük
üstünlük vermiştir onlara, ki onlar verir yalnız insan-
lara mutlu ya da mutsuz yaşama paylarını.”[5]

34

İki yakamızın bir araya gelmemesi için ellerinden de, ısrarla sardığı o sahilin ipliği ile bağlanmışım.
geleni yapan o üç kız kardeştir. Başımıza gelen her Fakat hava, renk, gökyüzü ebediyen muzaffer,
şeyin sorumlusudur onlar. Bütün suç onlardadır, gözlerin gerçekten görüyor mu, görmeyi arzuluyor
tek bir insanın bile parmağı yoktur bu işlerde. mu, bilemiyorsun”[6]
Ege’nin bu yakasındaki Urla’dan Giorgos Sephe-
riades, diğer yakasındaki Florina’dan da Necati Florina’da yaşadığı dönemi hatırlayamamasına
Cumalı’yı yırtıp koparmış, değiş tokuş etmişlerdir. rağmen, ailesinden dinlediği Makedonya hikayel-
Oyuncak gibi! eri üzerine aldığı notlar ve yaptığı birkaç ziyaret
sayesinde, yazdığı iki kitapta o dönemi şöyle anlatır
1900 yılının ilk baharında Urla’da doğan Yor- Necati Cumalı[7]:
gos Seferis, Birinci Dünya Savaşı’nın başında on
dört yaşında; 1921 yılında Florina’da doğan Ne- Bulgar komitacıların hikayelerini masal gibi dinleye
cati Cumalı da 1923 Türkiye-Yunanistan Nüfus dinleye büyüyorduk. Onların tabancalı, kılıçlı yemin-
Mübadelesi sırasında ata topraklarını terk ederl- lerini duyardık. Babam ile subay arkadaşları onlar
er. Yazarlarımız sırasıyla 1971 ve 2001 yıllarında gibi komitacı mıydılar? Dağa çıkmaya mı hazır-
hayata gözlerini yumduklarında, ne Türkiye ne de lanıyorlardı? Çocuk aklımla aylarca çözemedim bu
Yunanistan’ın asla hak iddia edemeyeceği ebedi soruyu. Ama öğrendiğim giz, babama duyduğum
topraklardadırlar artık. korkuyu hem artırdı, hem de saygıya, hayranlığa
döndürdü.[8]
Bir dönemin en ünlü futbolcuları cennette bu-
luşmuşlar. Yorgos ve Necati de oradalarmış. Fıkra Cumalı’nın sözünü ettiği kişilerden bilmem hangisi,
bu ya, cennetin baş meleği azılı bir futbol taraftarı. büyük dedemizin boğazını kesiverince ya da Moi-
Çağırmış şeytanı, o da futbol delisi bu arada, demiş ralar öyle buyurunca oluştu bizim yazgımız. Baba
oynatalım şu Yunanlılarla Türkleri bakalım ne ola- tarafımın Cumalı gibi Makedonya’da başlayan
cak. “Boşuna oynamayalım biz kazanırız!” demiş yolculuğu, İzmir’de kesişti birçok dostla.
Yorgos, takımından emin. “Olur mu en iyi futbolcu-
lar bizde!” demiş Necati gerine gerine. Melekle şey- Ne diyelim, melekler korusun hepimizi.
tan birbirlerine bakıp pek eğlenmişler, şad olmuşlar:
“Ama bütün hakemler bizde naber!” Bu yazı burada bitmez, sözümüz balla kesilsin.

Bu fıkra sayesinde literatürümüze yeni bir deyim Urla gezimize pek yakında devam edilsin.
kazandırmış olduk mu dersin, meleklerin ve Moi-
raların maskarası olduk mu? [1] Adayı gezmek için [email protected] adresinden başvurunuzu
yapabiliyorsun. 15 kişiden az iseniz başvurmayın ve 15 kişiymiş
Yorgos doğumundan elli yıl sonra, ata topraklarına numarası yapıp, kapıya 5 kişi gelip diğerleri iptal etti demeyin, ayıp
kısa süreli bir ziyarette bulunur: olur.

Sabah saat 08.00. Seferis, yanındakilerle birlikte [2] http://www.urla.bel.tr/Sayfa/15/urlanin-tarihi
İzmir’den İskele’ye gitmek üzere cipe binip yola
çıkıyor. İskele’ye doğru yol alırken, Seferis hisset- [3] Yiyecekleri, nesneleri yüksek ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte
tiklerini şöyle yazmıştır “Günlük”e: kullanılan kapalı araç.

“…Aklımda sabit bir fikir halinde Scala. Sanki [4] Hıyaban: İki tarafı düzgün ağaçlı yol veya bulvar. (Türk Dil Kuru-
anlayamadığım bir büyü ayinine katılmış gibiyim. mu: http://sozluk.gov.tr/)
Neticesinde nelerin olacağını hesaplayamadığım
bir krizin eşiğinde bulunduğumu hatırlıyorum. [5] Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü, Remzi Yayınları, s.226
Bilinçsizce bunu nasıl hazırladım, belki yaptığım
ölüleri tahrik etmek, doğal düzeni ihlal etmek gibi [6] Ayla Savaş Bakır tarafından kalem alınmış “Kökleri ile Urla
ahlaksızca bir hareketti. İskele’sine Sarılmış Bir Ulu Ağaç: Giorgos Sepheriades” yazısını
okumanı tavsiye ederim. http://www.klazomeniaka.com/200-GIOR-
Geri dönmek için artık geç. Makine çalışmaya GOS-SEPHERIADES.htm
başlamıştı: diğer ucundan birisinin düzenli bir şekil-
[7] https://www.biyografi.net.tr/necati-cumali-kimdir/

[8] Necati Cumalı, Makedonya 1900, Cumhuriyet Kitapları, s.17

Yorumlarını paylaşmak, diğer yazılarım ve fotoğraflarımı görmek için
blog sayfam www.hayatevi.org’u ziyaret edebilir ya da bana doğru-
dan yazabilirsin: [email protected]

35

VOURLmAag MEKAN

Nihal’ce Saip Kır Kahvesi

Ethem İ. Küçükkeser

Köyün yaşayanlarının anlattığı hikayeleri
var. Kimine göre çok çok eskiden buralarda
kolera salgını olmuş. Herkes ölmüş o salgında.
Bir tek Saip kalmış o koskoca kalabalıktan.

36

Bu ay biraz kuzeye gidelim dedik. Şimdilerde Ka- liği ile geçiniyorlar
raburun’un mahallesi olan bir yer burası. Adı Saip.
Karaburun a gelmeden hemen sol tarafa bir yol gi- Gelelim asıl meselemize. Mekanın sahibi olan ha-
rer, tabelada Saip köye gider yazar, oradan içeri gi- nımefendi Nihal Bilgiç. Aslında asıl mesleği Finans
rin. Bir müddet sonra köyü görürsünüz zaten . Şirin işi. Eşi ile Karaburun’da tanışmışlar. Birlikte yaşa-
mi şirin çok güzel bir köydür. Eski muhtarlığı sorun maya ve yuva kurmaya karar verdikten sonra bu
gördüğünüz kişilere. Gerçi tabelaları takip etseniz harika köye yerleşmek istemişler. Çok beğendikleri
de olur. Binayı buldunuzmu tamamdır. O binanın bir mekan bu köy kahvesi. İlk başta iki bayan bu
altındadır “Nihal’ce Saip Kır Kahvesi “. Deniz ve Ka- işe soyunmaya karar veriyorlar. Fakat daha sonra
raburun’a bakan çok güzel manzarası olan havadar bayanların biri vazgeçince, Nihal Hanım tek başına
bir yer. Bir köy kahvesi imiş eskiden burası , eskiden soyunuyor bu işe. Şu anda sahibi oldukları kahve
diyoruz ama hala daha bir köy kahvesi aslında.

Köyün yaşayanlarının anlattığı hikayeleri var. Kimi-
ne göre çok çok eskiden buralarda kolera salgını
olmuş. Herkes ölmüş o salgında. Bir tek Saip kalmış
o koskoca kalabalıktan. O da buraya yerleşmiş ve
bu köy öyle doğmuş.

Bir başka hikayesi de bu yerleşim yerinin çok eski
olduğu, ta Evliya Çelebi zamanından beri var
olduğu. Tüm dinlerden insanların yasadığı birlik
beraberlik içinde olduğu bir yer imiş burası. Kilise-
si varmış ama duvarları bile kalmamış şimdilerde.
Köydeki caminin minaresi bile yokmuş eskiden. Şu
andaki minare bile 2007 yılında yapılmış.

Burada yaşayanların üçte ikisi Selanik göçmeni imiş.
Buraların Sultaniye üzümü çok meşhurmuş. Şimdi-
lerde zeytincilik, balıkçılık ve tabiki nergis yetiştirici-

37

VOURLmAagMEKAN

hanenin üzerinde olan muhtarlık ’ ın başka bir yere
taşınması ve bu yerlerin Diyanet e devredilmesin-
den sonra ihale ile buranın işletmesini almış Nihal
Hanım ve eşi. Onlar için 26 Nisan 2010 tarihi çok
önemli yaşananlardan dolayı.

Nihal Hanım reçel yapmayı çok seviyor. Burada her-
şeyin reçelini bulmanız mümkün. Aslında ciddi , zor
ve riskli olan nergis reçelini de yapıyor. Çok emek
vermiş , çok uğraşmış ama sonunda başarmış.
Doğa ve doğal yiyeceklerle uğraşmak, misafirleri-
nin de onlardan faydalanması bir tutku olmuş. Bu
düşünce ile bu ürünlerinden oluşan kahvaltılıklarını

38

burada paylaşıyor herkesle. Bulaşıkta bir kişi , mut-
fağında iki kişi serviste de bir kişi var. Yaz aylarında
bilhassa serviste bu sayı artıyor. Tüm çalışanlarının
kadın olduğunu söylememe gerek yok diye düşü-
nüyorum. Her zaman olduğu gibi size ürünleri
anlatmayacağım. Ama zaten kahvaltı tabağınızda
otlu böreklerine kadar herşey olacak . Hafta sonu
dahil olmak üzere güne keyifle başlamanız için
gerek manzarası gerek havası gerekse yiyecekleri ile
güzel bir kahvaltı mekanı arayanlar için muhakkak
gidilmesi gereken bir yer burası.
Sevgiyle kalın..

39

VOURLmAag

Ek is lief vir jou* Botswana

Seni Seviyorum

Botswana

Yazı ve Fotoğraflar

Arzu Özkaner Özkuş

40

Şimdi gözlerinizi kapayın ve
bir ülke hayal edin ki

yüzölçümünün % 70’ini
tamamen hayvanların ve
bitkilerin yaşayabileceği

doğal yaşama ayırmış,
% 30’undaysa insanların
yaşamasına izin vermiş.

‘’Hadi canım’’
dediğinizi duyar gibiyim.

41

VOURLmAagGEZİ

42

Botswana , işte bu hayalini bile kuramadığımız
yaşamın var olduğu ülkenin adı. Bu ülkede en
büyük suç balık hariç hayvan avı. Cezası ölüm…
Botswana askerlerine, avın yasak olduğu bölgede
avlanan bir insan gördüklerinde, vur emri hakkı
verilmiş. Yani hayvanları zevk için avlayıp, kan
revan içindeki hayvancıkların üzerine bir ayağını
ve suç aleti silahını dayayarak fotoğraf çektirme
gafleti içinde olanlara zevk vermez bu ülke, hatta
ölüm riski taşır.

Botswana’daki milli parklar hayvanların doğal
ortamlarıdır, biz insanlarsa onların misafirleri. 8
kişilik safari jeeplerinin açık camlarıyla hayvanlar
arasına bir koruyucu perde gerekmez, çünkü
avlanmayacaklarından ve insanlar tarafından
zarar görmeyeceklerinden tamamen emin olan
bu canlılar, arabanızın yanına kadar sokulur, sizin
onların sessizce fotoğrafını çekmenize veya göz
bebeklerini ve kirpiklerini yakinen incelemenize
izin verirler. Size zarar vermeyi ise asla
akıllarından geçirmezler. Hani insan insana zarar
verdiğinde ‘’Hayvan’’ der ya birbirine, bunun
yanlışlığını, hayvanlara haksızlık edildiğini bir kez

43

VOURLmAag

44

daha anlar insan bu safaride.

Öyle sessiz bir dünyadır ki hayvanlar alemi, ya
bir filin çıkardığı ayak sesiyle, ya bir zürafanın
ağaçtan yaprak yemesiyle , ya da bir kuşun
ötmesiyle irkilirsiniz. Bir anne filin yavrusunu
emzirmesine tanık olur, İmpalaların zarif
hareketlerine özenirsiniz. Zürafaların upuzun
ön bacaklarını ters V şeklinde ikiye ayırıp yere
eğilerek su içtiğine şahit olursunuz. Oradan
buraya koşan racun ya da sincabın hareketindeki
hıza yetişmeye çalışır gözleriniz, koca bir timsahın
sırtına konan kuşla birlikte ‘’buralar benim’’
der gibi yayılmasına şaşar aklınız. Aklınız şaşar,
çünkü aç değilse timsah avlanmaz, görürsünüz.
Buffalolar, su aygırları toplu halde hareket
ederler, filler bir filin önderliğinde toplu halde
suda yüzerek karşı kıyıya geçer. Birdfish kuşları
avlanıp geldikten sonra ıslanan kanatlarını
çarmıha gerilmiş gibi açarak sererler havaya,
hafif hafif çırparlar kurutmak için. Akbabalar,
atmacalar yelkovan kuşları gibi döner dururlar
birbiri ardı sıra. Bu o bölgede avları var demektir,
paylaşmak için avlarını aslanın parçalamasını
beklerler. Eğer şansınız varsa safariyi aslan görerek
taçlandırırsınız.

Botstwana’daki Chobe Nehrinin kenarındaki
Milli Parkta kuruyan ağaçlar da kesilmez,
kendiliğinden çürüyerek devrilmesi beklenir,
Çünkü kuru ağacın üzerinde de yaşayacak olan
bir flora vardır ve kökleri toprakta olan bir ağacın
çürümesi kesilmiş bir ağacın çürümesinden
daha doğal olacaktır. O yüzdendir ki bu kuruyan
ağaçlar birer doğal heykel gibidir yeşil ağaçların
arasında. Bakmaya doyum olmaz, her biri başka
bir objeyi anımsatır insana.

Canlılar dünyasında öncelik sırasında, insanlardan
önce hayvanlar ve bitkilerin geldiğini gördüğüm
Chobe Milli Parkına sahip Botswana, iyi ki varsın.
İnsanlar olmasa da bu dünyada hayvanların ve
bitkilerin var olabileceğini, ama bu canlılar yoksa
insanın var olamayacağını bir kez daha bana
gösterdiğin için sana çok teşekkür ederim.

*EK İS LİEF VİR JOU / Seni Seviyorum (Afrikanca)

45

VOURLAmag RÖPORTAJ

46

Ressam, Caz Sanatçısı,
Tekstil ve Moda Tasarımcısı

Ayşegül
Yeşilnil

Bazı üniversitelerin resim bölümlerinde
“Ayşegül Yeşilnil Tekniği” diye dersler
okutulan ressam ve caz sanatçısı
Ayşegül Yeşilnil ile hem resimleri hem de
müziği üzerine söyleştik.

Röportaj: Tayfun Özel

47

VOURLAmagRÖPORTAJ

48

"Lise 2. sınıftaydım. Bir gece yarısı herkes
uyurken aniden uykumdan uyanıp resim

yapmaya başladım. Bu garip gelebilir.
Çünkü gerçekten de garip bir durum..."

İzmir’e dönmeye ve Urla’ya nasıl karar verdiniz? dım. Mesleğimden dolayı seçmem gereken şehirdi
Kararınızdan memnun musunuz? İstanbul. Sanat ile ilgili çok önemli bir merkezdi. Ve
minnet duyuyorum ki İstanbul’da yaşadığım yıllar-
35 yıl İstanbul’da yaşadıktan sonra, İzmir’imize ke- da çok şey öğrendim, ürettim. İzmir’de edindiğim
sin dönüş yaptık. Aslında çok ani bir karar idi ama akademik bilgiler ile kariyerimi İstanbul’da oluştur-
sanırım doğru zamanda gerçekleştirmişiz. Urla İs- dum. İzlediğim sayısız ulusal ve uluslararası etkin-
kele’de yaşıyoruz. Özel sanat eğitimi veriyoruz. 50. lik yaşamımı çok etkiledi. Uzantısında İzmirimde
Sanat yılını kutlayan eşim Nezih Yeşilnil İKSV (İstan- yapmış olduğum resim sergilerim ve caz konserle-
bul Kültür Sanat Vakfı) Yasam Boyu Başarı Ödülü rim bana tarifsiz mutluluklar verdi. Her iki önemli
sahibi oldu. Bu zarif ve anlamlı ödül ise onca yıl şehrimizde yaşadıklarım bir bütünü oluşturuyor.
verilen emeklerin vefasını temsil ediyordu. İstanbul, Dolayısıyla benim için ikisi de çok önemli.
sahne aldığımız muhteşem bir saygı duruşu konseri
ve tören ile bizleri uğurladı. Ahmet Adnan Saygun Resim yapmak, ressam olmak süreci nasıl gelişti?
Kültür Merkez’inde, dönüşümüzden sonraki ilk caz Yeteneğinizi keşfedip yönlendiren birileri oldu
konserimizi gerçekleştirdik. Geçtiğimiz ay ise İKSEV mu yoksa kendi çabalarınızla mı keşfettiniz bu
Avrupa Caz Günleri’nin açılış etkinliğini gerçekleş- yeteneğinizi?
tirdik. Bana her zaman ilham veren Urla İskele’de Lise 2. sınıftaydım.Bir gece yarısı herkes uyurken
resimlerimi üretmeye devam ediyorum. aniden uykumdan uyanıp resim yapmaya başladım.
Bu garip gelebilir. Çünkü gerçekten de garip bir du-
İzmir mi, İstanbul mu? Hangisi dersem... rum.. Resimler gittikçe çoğaldılar ve mezun oldu-
ğum sene İzmir’de Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı.
İzmir, Ege bölgesi, büyüdüğüm, eğitimimi aldığım Birçok sınava girdim. Sonuçta, okulumu birincilikle
coğrafya. Mukayese öylesine zor ki! İstanbul’da kazanmıştım.
İzmir’de yaşadığımdan daha fazla zaman yaşa-

49

VOURLAmag RÖPORTAJ

"Fantastik konular, hayvanlar hep ürettiğim resimlerde
konuğum oldular."

50


Click to View FlipBook Version