The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by i, 2017-04-06 14:55:47

I. İlişkisel Sosyal Bilimler Kongresi Özet Kitapçığı

I. İLİŞKİSEL
SOSYAL BİLİMLER
KONGRESİ
ARCHER . BOURDIEU . TILLY

13-14 NİSAN 2017

YEDİTEPE ÜNİVERSİTESİ



I. İLİŞKİSEL SOSYAL BİLİMLER
KONGRESİ

13-14 Nisan 2017
Yeditepe Üniversitesi

Kongre Özet Kitabı

http://www.iliskiselsosyalbilimler.com
[email protected]

I. İLİŞKİSEL SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ

Kongre Özet Kitabı
13-14 Nisan 2017
Yeditepe Üniversitesi
Editörler:
Gül BAKAN
Merve ÇAŞKURLU BELGESAY
M. Ergül ÖZKUTAN
İrem TEKİN
Yayına Hazırlayanlar:
Pınar ALPAR
Sena ARAY
Sema COŞAR
Recep ÇİMEN
Doğancan KOBAŞ

1

Kongre Bilim Kurulu

Kongre Başkanı
Öğr. Gör. Gül BAKAN, Yeditepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü

Bilim Kurulu

Prof. Dr. Nadir SUĞUR | Anadolu Üniversitesi
Prof. Dr. Ümit TATLICAN | Adnan Menderes Üniversitesi
Prof. Dr. Billur ÜLGER | Yeditepe Üniversitesi
Doç. Dr. Özgür ARUN | Akdeniz Üniversitesi
Doç. Dr. Güney ÇEĞİN | Pamukkale Üniversitesi
Doç. Dr. Ali ESGİN | İnönü Üniversitesi
Doç. Dr. Meltem ERİNÇMEN KANOĞLU | Yeditepe Üniversitesi
Doç. Dr. Vefa Saygın ÖĞÜTLE | Muğla Üniversitesi
Doç. Dr. Hasan ŞEN | Muğla Üniversitesi
Doç. Dr. Neda ÜÇER | Yeditepe Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Özgür BUDAK | Ege Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Barış BÜYÜKOKUTAN | Boğaziçi Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Burak ÖZÇETİN | Kadir Has Üniversitesi
Öğr. Gör. Gül BAKAN | Yeditepe Üniversitesi

Bu kitap,

I. İlişkisel Sosyal Bilimler Kongresi için sunulan bildiri özetlerini
içermektedir.
Bu kitapçıkta yer alan bildiri özetlerinin hakları yine yazara aittir.
Bildiri metinlerindeki hata, anlam bozukluğu ve yanlışlarından
metin yazar(lar)ı sorumludur.

2

Kongre Düzenleme Kurulu
Onursal Başkan
Prof. Dr. İlker C. BIÇAKÇI, Yeditepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi Dekanı

Düzenleme Kurulu Başkanı
Doç. Dr. Neda ÜÇER, Yeditepe Üniversitesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. Gül BAKAN, Yeditepe Üniversitesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü

Sekretarya
İrem TEKİN, Doktora Burslu Öğrenci
Nehir DAĞLI, Yüksek Lisans Burslu Öğrenci
Merve AYDIN, Yüksek Lisans Öğrencisi

Düzenleme Kurulu Üyeleri
Doç. Dr. Banu BIÇAKÇI, Yeditepe Üniversitesi,
Halka İlişkiler ve Tanıtım Bölümü
Doç. Dr. Güney ÇEĞİN, Pamukkale Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü
Öğr. Gör. Merve ÇAŞKURLU BELGESAY, Yeditepe Üniversitesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. M. Ergül ÖZKUTAN, Yeditepe Üniversitesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü

3

Kongre Hazırlık Ekibi

Danışmanlar
Öğr. Gör. Z. Erdinç AKIN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. Manuel Rey GONZALEZ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. İrem Ayşegül İNSEL, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. Yasemin ÜLGEN MULUK, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü
Öğr. Gör. Erkan ÜNALAN, Radyo Televizyon Sinema Bölümü
Melike KERPEL, Lisansüstü Burslu Öğrenci

Öğrenciler

Öğrenci Koordinatörü
Buse Pelin LİKOĞLU, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Sunum
Onuralp ACAR, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü Öğrencisi
Aylin Sena ATASAYAN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Web
Recep ÇİMEN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Tasarım
Pınar ALPAR, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Sena ARAY, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Sema COŞAR, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Doğancan KOBAŞ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Fotoğraf ve Video Çekim
Uğur ÖZDEMİR, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Züleyha VARZİ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

4

Kayıt ve Danışma Masası
Bert Murat BÖRKE, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi Mehtap
DEĞİRMENCİ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Buse KARAGÜL, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Nilay ŞAHİN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Beyza ŞAHİN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Teknik Ekip
Mert AKINCI, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Murathan BİLİKTÜ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Fevzi ÇELİKKESER, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi Recep
ÇİMEN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
İhsan ORUÇ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Deniz TUNA, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Burak TÜMKE, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Yiğit TÜMER, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Aydın Berkay TÜRK, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

Karşılama ve Konaklama
Pırıl ARIKAN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Aylin Sena ATASAYAN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Zeynep Nejla ATMACA, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
E. Hazal COŞKUN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Özüm Ceren İLHAN, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Deniz İNCE, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Buse Pelin LİKOĞLU, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
İlayda ÖLÇER, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Hacer ÖZUYMAZ, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi
Beyza TÜRKKANLI, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Öğrencisi

5

KONGRE
PROGRAMI

7

8

9

10

I. OTURUM

Yıldız AKPOLAT
Simmel ve İlişkisel Sosyoloji Kuramı

Selim ÇÖREKÇİ
Bourdieu’nun Heidegger Okumasıyla Postmodern İletişim
Sosyolojisi: Felsefenin Sonundaki İlişkisel Özgürlükte
Nihilizim Sorunu

Gülden ÖZKAN
Halkla İlişkileri Bourdieu İlişkiselliğinden Okumak

Simmel ve İlişkisel Sosyoloji Kuramı
Yıldız AKPOLAT1

Klasik sosyolojinin önemli bir ismi olan Simmel, kendinden sonra gelişecek
olan kapitalist kültürün inşa ettiği toplumsalın yeni kuramsal modeline
zemin hazırlar: İlişkisel Sosyoloji. Her düzenlemenin uzlaşımsal belirlendiği
modern toplumsal dünyada her şey karşılıklı ilişki içinde olacaktır. Her şey
bir sözleşmenin ürünü ve karşılıklı anlaşma ile inşa edilecektir. Kapitalist
piyasanın düzeni kapitalist modern toplumun politik ve sosyal kodlarını
belirleyecektir.
Para, Simmel için, hem ilişkiselliğin hem de göreliliğin çıpasıdır. Modern
dünya görüşü, modernitenin varoluş felsefesinin dış dünyada somutlaşmış
halidir, para. Dolayısıyla modernliği anlamak için de bir anahtardır. Para
göreli, ilişkiselliğin arttığı modern dünyanın çıpası gibidir. Göreliliği hem
ifade eder hem de bir kurala bağlar. Görelilik ve ilişkisellik arasında derin
bir fonksiyonel bağ vardır. İnsanlar arası ilişki içkin tanrıdır, artık. Bu tanrının
ikonu ise paradır.
Simmel’e göre, artık her şey insan zihni ile olan ilişkisellikle açıklanmaktadır.
Simmel sosyolojisine “ilişkisellik” denilmesi, aslında modern zihinsel
dönüşüm ve modern bilim anlayışının sosyolojiye oradan da var olanı
açıklamaya doğru kullanılmasını, ifade etmektedir. İnsan zihni ve dünya
arasındaki ilişkisellikle inşa edilen bir sosyal dünya ona uygun bir kuramı
gerekli kılmaktadır.
Dogmatizmi yasaklayan Kant’la beraber hareket eden Simmel, şüphecilik
ve mutlak bir nihilizmden de kaçmak istiyor buna bulduğu çare, insan
zihni ile var oluş arasındaki ilişkisellik ve insan zihni ile tarihsel gerçeklik
arasındaki ilişkiselliktir. Simmel insan ürünü her oluşta ilişkisellik görür
ki, toplum zaten bu ilişkiselliğin ürünüdür. Diyalektik, görelilik, içkinlik
ve ilişkisellik modern toplumun dıştan, aşkınsal değil içsel belirleniminin
metodik araçlarıdır. İlişkisel sosyoloji kuramı, modern toplumun temel
kuramsal yaklaşımıdır. Simmel’den sonra gelen kuramcılar onun açtığı bu
yolda yürüyebilmişlerdir. Bu itibarla klasik sosyoloji ile çağdaş sosyoloji
arasındaki bir köprü olan Simmel’i tartışmak zihin açıcı olacaktır.

Anahtar Kelimeler: Simmel, İlişkisel Sosyoloji, Modernlik, Diyalektik,
Görelilik
1Prof.Dr., Atatürk Üni. Edb. Fak. Sosyoloji Bl., [email protected]

12

Bourdieu’nün Heidegger Okumasıyla Postmodern İletişim Sosyolojisi:
“Felsefenin Sonu”ndaki İlişkisel Özgürlükte Nihilizm Sorunu
Selim ÇÖREKÇİ1

Bourdieu üzerine hazırlanan ve “Bourdieu: Critical Perspectives”-(1993)
ismini taşıyan bir kitap içinde ortak olarak kaleme aldıkları makalelerinde,
her ikisi de Berkeley Üniversitesi’nden olan Antropoloji Profesörü Paul
Rabinow ve Felsefe Profesörü Hubert Dreyfus, Bourdieu’nün, modern
sosyal bilimler ve felsefe düşüncesinde, hem Habermas’ın apriori bir
intersübjektivite içeren rasyonalizmi ve hem de realitede dilsel bir
temelsizlik ve çoğulluk öngören Derrida irrasyonalizmi ötesinde evrensel bir
dönüşüme yol açan bir isim olduğu tezini öne sürmüşlerdir. Bilindiği üzere,
Dreyfus ve Rabinow, Heidegger’i de, pratik veya ilişkisel realizm odaklı bir
hermeneutik yaklaşımla yorumlayan dünyadaki en önemli isimler arasında
yer almaktadırlar. Zikredilen bu kitaba yazdığı “Sonuçlandırıcı Saptamalar:
Entelektüel Çalışmaların Sosyogenetik Bir Anlaşılması İçin” (“Concluding
Remarks: For a Sociogenetic Understanding of Intellectual Works”) isimli
“Sonuç” bölümünde Bourdieu, “Dreyfus ve Rabinow’un yorumunu kabul
etmenin”, belki de kendine çok yakın bir tutum olabileceğini açıkça ifade
etmiştir: “…I might be tempted to accept the interpretation put forward
by Hubert Dreyfus and Paul Rabinow…” Bourdieu, böyle bir açıdan yaptığı
sonuç değerlendirmelerinin temel çerçevesini çizme adına, çağdaş sosyoloji
ve felsefede en kritik iki tartışma alanı olarak özellikle, “Heidegger’in
Fransa’da Anlaşılması” ile “Postmodernizm”in neliği üzerine gelişen
yaklaşımların yeniden ele alınmasınının gerekliliğine dikkat çekmektedir.
Bu çalışmanın sınırları içinde, postmodern İletişim Sosyolojisinde, “öznenin
ölümü” teziyle nihilizm ve anarşizmde politik özgürleşim adına yaşanan
“meşruiyet” krizini aşma yolunda, Bourdieu ve Heidegger’den hareketle
daha anlamlı bir “direniş” çerçevesi geliştirilebilmesinin olanağı üzerinde
durulmaya çalışılacaktır. Bourdieu’nün Heidegger’e karşı radikal teorisizm
kritiği gerçektir; ancak, görebildiğim kadarıyla, Heidegger’de “pratiğin
hermeneutiğiyle” (“praxis”, “Erlebnis”-“lived experience”, “Erfahrung”-
“action” ve “handeln”-“etkinlik”) Bourdieu’de “pratiğin mantığı”
yaklaşımı arasında şimdiye kadar yeterince dikkat çekilmeyen çok köklü
bir etkileşim vardır. Bourdieu, sübjektivist öznesel tutumda çıkarsal “bir
düşünce nesnesi” olmaması anlamında yaşanan bir ilişkisel eylem olarak
“praxis”i, Greklerin deneyimlediği “pragma” anlamında esas aldığını
özellikle vurgular.

Anahtar Kelimeler: Bourdieu, Heidegger, Pratik, İlişkisellik, İletişim,
Nihilizm
1Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Doktora Öğrencisi,
[email protected]

13

Halkla İlişkileri Bourdieu İlişkiselliğinden Okumak
Gülden ÖZKAN1

Alana hakim normatif bakış açısından bir yönetim işlevi olarak tanımlanan
halkla ilişkiler, aktarımsal ve işlevsel modellerle kurumsal perspektife
adeta çıpalanmıştır. Böyle bir bakış açısı mesleği kurumsal bir işlev
düzeyine indirgemekte, yönetimsel sorunları çözmenin ötesine
geçmesine engel olmaktadır. Oysa halkla ilişkiler başlı başına sosyo-
kültürel bir pratiktir. Bu çalışmanın amacı, halkla ilişkileri saplanıp kaldığı
yönetsel-kurumsal basamağın ötesine taşıyarak sosyo-kültürel bir bakış
açısıyla değerlendirmeye çalışmaktır. Halkla ilişkilere sosyo-kültürel bir
bakış için Bourdieucu yaklaşımın uygun ve sağlam bir zemin sunduğu
savunulmaktadır. Sosyo-kültürel bakış açısıyla halkla ilişkiler, kendisi de
toplumsal yapı tarafından etkilenen ve belirlenen, toplum tarafından
kurulan toplumsal gerçekliğin iletişim süreçleri ile biçimlendirildiği kültürel
bir etkinlik olarak; toplumsal ve kültürel anlamların üretildiği ve yaratılan
bu yeni anlamların zamanla toplumsal dokunun bir parçası haline getirildiği
etkileşim alanı olarak görülmektedir. Halkla ilişkiler; müşteri, seçmen,
yurttaş, öğrenci, akademisyen vb. kimlikler, maddi ve sembolik ürünler
ve bunlara ilişkin anlamlar konusunda toplumsal dokunun en derinlerinde
hissedilen ve inanış, değer ve tavırları yani habitusu belirleyenlerle ilgilidir.
Kaleme alınan bu çalışmada öncelikle toplumsal hayatın bütüncül, sürekli
ve ilişkisel yapısını gözler önüne sermek amacıyla Bourdieu’nun alet
çantasındaki habitus, alan, sermaye, sembolik sermaye, sembolik şiddet
ve doksa kavramları ele alınmış, kavramların ve kavramların birbirleriyle
olan ilişkilerinin halkla ilişkiler uygulamalarını anlamak ve açıklamak
noktasında sağladığı olanaklar tartışılmıştır. Bourdieucu bir bakış ile
halkla ilişkiler alanının toplumsal bağlamdan yalıtılmış, özgür ve yansız
olmadığı gösterilmeye çalışılmıştır. Çalışmanın hem araştırmacılar hem de
uygulamacılar açısından halkla ilişkilerin toplumsal ve kültürel etkilerini
daha iyi anlama noktasında faydalı olacağı düşünülmektedir.

Anahtar Kelimeler: Halkla ilişkiler, Bourdieu, Habitus, Alan, Sermaye,
Sembolik Şiddet
1Kocaeli Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, gulden.
[email protected]

14

II. OTURUM

Mustafa GÜLTEKİN
Fiziksel İktidarın Mütemmim Cüzü Olarak Sembolik İktidar:
Cumhuriyetin Kuruluşunda Toplumun Yasalarla İnşası

Hürriyet KONYAR
Etik Yemek Tüketiminin Gerçekleşmesinde Kadın Pratikleri
ve Kadına İlişkin Kültürel Sermaye Edinimleri

Ahmet GİRE
3. Köprü: Lefebvre’nin Mekanı, Bourdieu’nun Habitus’u

Fiziksel İktidarın Mütemmim Cüzü Olarak Sembolik İktidar:
Cumhuriyetin Kuruluşunda Toplumun Yasalarla İnşası
Mustafa GÜLTEKİN1

İlişkisel bir sosyal dünya kavrayışını sosyolojik araştırma pratiğinin
merkezine koyan Pierre Bourdieu, tüm entelektüel serüveninde sosyal
bilimlere musallat olan sahte ikilikleri aşma çabası içerisinde olmuştur.
O, bu ikiliklerin en önde gelenlerinden olan maddi-sembolik sahte
ayrımını toplumsal dünyanın ilişkisel mantığına uygun biçimde bir
“tahakküm sosyolojisi” içerisinde birleştirmek suretiyle çözümlemeye
girişir. Tahakkümün sembolik boyutlarıyla da işlediğini keşfeden Pierre
Bourdieu, Max Weber’in devletin “fiziksel şiddetin meşru kullanımını
başarıyla tekelleştiren fail” tanımlamasına devletin “sembolik iktidar”ın
tekelini elinde bulunduran yegâne mercii olmasını dâhil etmek suretiyle
yeni bir devlet tanımına ulaşır. Bununla birlikte, devletin esaslı bir analizini
yapmak için Hume’un, devleti yönetenlerin yönetilenlere göre fiziksel
gücü görece çok daha az olmasına rağmen devlet cebre başvurmaksızın
toplumsal düzeni nasıl muhafaza edebilmektedir sorusuna, yönetilenlerin
fikir/inanç dışında kendilerini destekleyebilecek bir şeyleri yoktur olarak
verdiği cevabı kendisine bir kalkış noktası yapar. Böyle bir teorik zeminden
kalkan bu çalışmanın amacı, yeni kurulan Cumhuriyet Türkiye’sinde
“seküler” bir mantıkla inşa edilmeye çalışılan “sembolik düzen”in, takvim,
gündüz ve gece vakitleri, milli bayramlar ve tatil günlerine ilişkin yasal
düzenlemelerle, yeni devlet seçkinleri tarafından nasıl yeniden tertip
edildiğini Bourdieu’nün “ilişkisel yöntemi” aracılığıyla anlamaya çalışmaktır.
Bu çalışmada, Cumhuriyeti kuran kadroların sadece “fiziksel iktidar”ı elde
tutmakla kalmayıp devlet yönetiminin olmazsa olması olan “sembolik
iktidar”ı mezkûr yasal düzenlemelerle tesis etmeye çalıştığı bulgulanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Sembolik İktidar, İlişkisel, Devlet, Türkiye,
Cumhuriyet, Bourdieu
1Arş. Gör. Dr., Pamukkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,
[email protected]

16

Etik Yemek Tüketiminin Gerçekleşmesinde Kadın Pratikleri ve Kadına
İlişkin Kültürel Sermaye Edinimleri
Hürriyet KONYAR1

Sınıfsal ayrımların kurulmasında yemek tüketimi Bourdieu’nün gösterdiği
gibi önemli tüketim alanlarından biridir. Yemek tüketiminde son dönemde
etik kaygılar ortaya çıkmış ve tüketimi farklılaştırmıştır. Etik tüketim
kaygıları özellikle sağlıklı gıda tüketimine ve çevrenin korunmasına yönelik
olarak ortaya çıkmaktadır. Bu yeni tüketim şekli özellikle eğitimli ve
meslek sahibi olan ortasınıf bireyinin ilgisini çekmekte ve tüketim şekillerini
yeniden etik biçimde yapmaya başlamaktadırlar. Bu yeni tüketim, kültürel
sermaye olarak ortaya çıkmakta ve buna bağlı olarak da sınıfsal ayrımların
kurulmasında önemli bir rol oynamaktadır. Diğer yandan etik tüketimin
gerçekleştirilmesinde yeni medya teknolojilerinin kullanımının sınıfsal
ayrımların kurulması, kültürel sermaye ediniminin güçlenmesinde özellikle
önemli işlevler sağladığı da kabul edilmektedir.
Etik tüketim biçimi yaygın olarak kabul edilmekle birlikte, yemek alanı
cinsiyetçi kültürün kurulduğu alanlardan biri olması ve beslenme ile
kadınlar arasında kurulan doğrudan bağ nedeniyle özellikle kadınların daha
fazla etik tüketim biçimi ile ilgilendikleri görülmektedir. Öte yandan da
kadınların etik tüketim biçimleriyle kadın kültürü alanında kültürel sermaye
sağlamaları ve sınıfsal ayrım kurmaları daha fazla görünür olmaktadır.
Etik tüketim biçimlerini araştırmak üzere İstanbul’da 2014-2016 tarihleri
arasında yaptığımız 114K079 No’lu Tübitak projesi kapsamında yaptığımız
alan çalışmasının bulguları tartışılacaktır. Çalışmanın yöntemi, eğitimli ve
meslek sahibi olan ve gelir düzeyi 5000 ve üzeri olan 55 kişi ile etnografik
bir çalışma gerçekleştirilmiştir. Derinlemesine yapılan görüşmeler, Gıda
satın alma, Pişirme, beslenme ve boş zaman temalarına bağlı olarak analiz
edilerek , etik yemek tüketimi pratikleri ortaya çıkarılmıştır. Elde edilen bu
pratikler doğrultusunda kadınların kültürel sermaye edinimi ve kurdukları
sınıfsal ayrımların tartışılması planlanmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Etik Tüketim, Kültürel Sermaye, Bourdieu, Kadın
1Akdeniz Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü,
[email protected]

17

3. Köprü: Lefebvre’nin Mekanı, Bourdieu’nun Habitus’u
Ahmet GİRE1

Lefebvre, mekan üretiminin toplumsal olduğunu söyler. Mekanın inşasını
mümkün kılan epistemolojik alandan, mekan üzerinden üretilen politik
alana dair meşrulaştırıcı söylemlere kadar hepsi toplum yaşamına dairdir.
Peki bu etkinin izi sürülebilir mi? Yani Lefebvre’nin vurguladığı mekan
üretimi ile Bourdieu’nun tanımladığı habitus arasında bir ilişki var mıdır?
Bu soruların yanıtını bulabilmek için öncelikle 3. Köprü’nün inşa
edildiği epistemolojik alanın nasıl geliştiği incelenmiştir. Buradaki amaç
Lefebvre’nin tasarlanan mekanının nasıl bir teknik bilginin eşliğinde inşa
edildiğidir. Ancak çalışmanın bir iddiası tasarlanan mekanın sadece ‘teknik
bilgi’ yoluyla üretilmediğidir. Bunu göstermek için de 3 Köprü’nün inşasına
eşlik eden hukuki düzenlemeler, finansal süreçler ve tasarım süreçleri
incelenmiştir. Bu bölümde köprünün yarattığı kamusal tartışmalar,
yasama faaliyetleri ve ekonomik aktörlerin davranışları araştırılmıştır. Aynı
zamanda bu süreçte yaşanan dönüşümlerin insanların davranışlarına etkisi
gösterilmiş ve böylece mekan tasarımı ile Bourdieu’nun oyun alanının
nasıl şekillendiği vurgulanmıştır. Diğer yandan algılanan mekanın yarattığı
etki de aynı perspektifle incelenmiştir. Siyasal iktidarın köprünün daha
çok kullanılması için yaptığı değişiklikler, insanların daha çok araba sahibi
olma isteklerinin artması ve köprü etrafındaki arsaların fiyatlarının artması
insanların mekan algılarının toplumsal oyundaki kararlarını etkilediğini
göstermektedir.
Sonuç olarak köprü inşası gibi mekansal bir müdahale insanların toplumsal
alandaki kararları ve tutumları üzerinde etki eder. Bu etkinin farklı biçimlerini
görmek için mekanın da farklı biçimlerini göstermek gerekir. Bu okumayı
mümkün kılmak için de Lefebvre’nin mekan anlayışı ile Bourdieu’nun
gündelik yaşamı bir oyun gibi kavraması ilişkilendirilecektir. Çalışmanın
ana iddiası üretilen mekanın, toplumsal oyun alanını da şekilendirdiğidir.
Bu iddia da 3. Köprü’nün tasarlanma ve gündelik hayatta kullanılma
süreçlerinde gösterilebilir.

Anahtar Kelimeler: Henri Lefebvre, Pierre Bourdieu, Mekan, Oyun,
Habitus
1Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyaset Bilimi ve Uluslararası
İlişkiler, [email protected]

18

III. OTURUM

İrem TEKİN, Yasemin Burcu BALOĞLU
Lüks Konut Reklamlarının Bourdieu’nun Yaşam Tarzı
Kavramlaştırmaları Üzerinden İncelenmesi

Seda KOCABIYIK, Özgür ARUN
Türkiye Yazılı Basınında Ageism Zaman, Posta ve Hürriyet
Gazetesi Örneği

Özlem AKKAYA
Online Uzamda Müslüman Kadın Kimliğinin İlişkiselliği:
Reçel Blog Örneği

Lüks Konut Reklamlarının Bourdieu’nun Yaşam Tarzı
Kavramlaştırmaları Üzerinden İncelenmesi
İrem TEKİN1
Yasemin Burcu BALOĞLU2

Bu çalışma lüks konut reklamlarında kullanılan sözel ve görsel imgeleri
Bourdieu’nun yaşam tarzı kavramlaştırmaları üzerinden incelemeyi
amaçlamaktadır. 90’lı yıllardan sonra küreselleşmenin de etkisiyle tüketim
kültürü ile bağlantılı olarak yaygınlaşan imaj kültürü, mimari üretimin
pazarlanması açısından da etkili olmaktadır. Türkiye’de 2000’li yıllarda
inşaat sektöründe yaşanan canlılık ve büyüme faktörü göz önünde
bulundurularak, çalışmada özellikle bu yıllardan günümüze kadarki
dönemde yayınlanan televizyon reklamları incelenmiştir. Bu reklamların
diğer yayın organlarında yer alan tanıtımlara kıyasla daha geniş bir kitleye
ve farklı kültürel sınıflara ulaşabildiği varsayılmıştır.
Sınıf farklılıklarını kültürel olarak ele alan Bourdieu, sınıfsal analizlere
kapitalin yanı sıra hayat tarzı farklılıklarına işaret eden faktörlere,
beğenilere, eğitim seviyelerine, toplumsal cinsiyet bileşenlerine de yer
vermektedir. Bourdieu’ya göre her sınıfsal grup, eş zamanlı olarak, gerçek
özellikleriyle ve sınıfsal koşullar sistemi içindeki pozisyonuna bağlı olarak
gelişen ilişkisel özellikleriyle tanımlanır. Bu sistem aynı zamanda farklılıkları
göz önüne koyar ve sosyal kimlik de bu farklılıklar üzerinden açıklanır.
Bourdieu’nun sözü edilen öğeler açısından farklılaşan yaşam tarzı
tanımlamaları çalışmada yapılan karşılaştırmalar için bir çerçeve
oluşturmaktadır. İncelenen reklamlarda, hedeflenen farklı kültürel gruplara
göre değişen “ideal yaşam tarzının” imgeler üzerinden sunulduğu ve
pazarlandığı gözlemlenmektedir. Bu araştırmada, ilişkisellik çatısı altında
toplumsal gerçeğin bir yansıması olarak farklı sınıf ve kültürel yapıdaki
bireylere lüks konut reklamları aracılığıyla tekrarlanarak sunulan imgeler
incelenmektedir.

Anahtar Kelimeler: Lüks Konut Tüketimi, Reklam Araçları, Yaşam Tarzı,
Pierre Bourdieu, İmaj Kültürü, Mimari

1Yeditepe Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Görsel İletişim Tasarımı Bölümü,
[email protected]
2 Doğuş Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi İç Mimarlık Bölümü
[email protected]

20

Türkiye Yazılı Basınında Ageism Zaman, Posta ve Hürriyet Gazetesi
Örneği
Seda KOCABIYIK1
Özgür ARUN2

Ageism, cinsiyetçilik ve ırkçılık gibi ayrımcılığın başka bir formu olduğunu
vurgulayan Butler (1969)’a göre yaşlı bireylere karşı sistematik önyargıları
ve ayrımcılığı kapsamaktadır. Ageism, çok yaygın karşılaşılan bir ayrımcılık
türüdür ve gündelik yaşamda medya aracılığıyla da yeniden üretildiği ileri
sürülmektedir. Bu çalışmanın amacı yazılı basının yaşlılara yönelik ayrımcı
dilinin içeriğini ve söylemini analiz etmektedir. Bu bağlamda Türkiye yazılı
basınında ageismi çözümlemek üzere 2010 ve 2014 yıllarını kapsayan bir
süre zarfında 3 ana akım gazetede yayımlanan 18439 haberi taranmıştır.
Tüm haberler içinde yaşlılarla ilgili olarak yayımlanan toplam 711 haberin
içerik ve söylem analizi yapılmıştır. Bulgulara göre en ageist dile sahip
gazete Posta gazetesidir. Tüm haberler içinde yaşlılar genel olarak yalnız
yaşayan, hasta, emekli ya da aktif gibi sözcüklerle tanımlanmaktadırlar.
Haberlerde yaşlı kadınlara daha fazla yer verilse de, kadınlar daha ageist
bir söylem etrafında betimlenmektedir. Erkekler daha başarılı ve aktif
olarak tanımlanırken, kadınlar yalnız ve hane içinde pasif bireyler olarak
yansıtılmaktadırlar.

Anahtar Kelimeler: Ageism, Yaşlı, Ayrımcılık, İçerik Analizi, Söylem
Analizi
1 Akdeniz Üniversitesi, Kadın Çalışmaları ve Toplumsal Cinsiyet A.B.D, Yüksek
Lisans Öğrencisi, [email protected]
2 Akdeniz Üniversitesi, Gerontoloji Bölümü, Öğretim Üyesi, [email protected]

21

Online Uzamda Müslüman Kadın Kimliğinin İlişkiselliği: Reçel Blog
Örneği
Özlem AKKAYA1

Feminizmin üçüncü dalgası pratikte hareket içinde melez ve parçalı
kimliklerin görece özerk varoluşu şeklinde tezahür etmiştir. Bu melez
kimliklerin başında ise Türkiye özelinde Müslüman feminist kadın kimliği
gelir. Bir yandan kendini Avrupa-merkezcilik karşıtı olarak konumlandıran
bu kimlik hareketi, diğer yandan dindar toplumsal kesimler içindeki hâkim
cinsiyetçiliğe bir itirazı da ifade etmektedir. Bu haliyle Müslüman feminist
kadın hareketi, kendini gündelik yaşamın siyaseti içinde farklı sosyo-
kültürel ve siyasal oluşumlar karşısında yeniden konumlandırmanın bir
gereği olarak, ister istemez ilişkisel bir uzamda varlığını sürdürmektedir.
Bu kimliğin ve etrafında şekillenen hareketin başlıca kendini ifade
mecralarından biri de etkileşimsel doğası ve kullanıcıların üreticiye
dönüşmesine imkan tanımasıyla geleneksel medyadan ayrılan sosyal
medyadır. Bu online uzamdaki kültürel söylem, farklı konum alışlar arasındaki
diyalog, müzakere ve çatışmalarla şekillenmektedir. Çalışma bu bağlamda
son dönemde Müslüman feminist kadın kimliğinin sözünü söyleme imkanı
bulduğu ve sosyal medyanın ayırt edici potansiyellerini taşıyan alternatif
bir mecra olarak Reçel Blog’a; özellikle de Reçel Blog’la, burada inşa
edilmeye çalışılan Müslüman feminist kadın kimliğine karşı din temelli
anti-feminist bir karşı çıkışın ifadesi olarak yayınlanmaya başlayan Turşu
Blog arasındaki çatışan kültürel söylem ve temsillere odaklanacaktır. Amaç
online uzamda Müslüman feminist kadın kimliğinin kuruluşunun ilişkisel
doğasını aydınlatmaktır. Anlam üretiminin etkileşimsel boyutunu ön plana
çıkaran, dolayısıyla yorumlayıcı yaklaşımın benimsendiği çalışmada, her
iki blogdaki yazılar ve blog yazarlarıyla yapılan derinlemesine görüşmeler
eleştirel söylem analizine tabii tutulacaktır. Çalışma, genel olarak bloglar
benzeri online platformların kimliğin ilişkiselliğini gözlemlemek için oldukça
elverişli bir ortam sunarken, diğer yandan kimlikleri aynı ölçüde kırılgan
hale getirdiğini ortaya koymaktadır. Müslüman feminist kadın kimliği
özelinde bu durum bir yandan söylemin kapanmasına karşı sürekli bir sızıntı
imkânını barındırır ve dolayısıyla özgürleştirici bir uğrağa kapı açarken,
diğer yandan dini çerçeve içinde hareket eden anti-feminist bir söylemin
kristalize olmasına ve meşruiyet arayışına da zemin hazırlamaktadır.

Anahtar Kelimeler: İslam, Feminizm, Anti-feminizm, Sosyal Medya,
İlişkisellik
1Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü,
[email protected]

22

IV. OTURUM

Hatice Merve MANAP
Ahmet Altan ve Habitusu: Bourdieu’cu Bir Okuma
Denemesi

Reyhan YILDIZ
Kadın Mücadelesinin Bilinç Merkezi: Kadın Kütüphanesi

Tülin CANDEMİR, Tülin SEPETÇİ, Tülay CANDEMİR
Sanal Uzamda Kimlik Oluşumu: “The Witcher 3” Oyununun
İlişkisel Çözümlemesi

Ahmet Altan ve Habitusu: Bourdieu’cu Bir Okuma Denemesi
Hatice Merve MANAP1

Ahmet Altan, kardeşi Mehmet Altan ile birlikte babaları Çetin Altan’dan
devraldıkları kariyerlerini demokrat bir çizgide yerine getirmiş bir gazeteci
ve aynı zamanda 1980’den günümüze Türk edebiyatının geçirdiği önemli
dönüm noktalarına yazmış olduğu romanlarla adını kazımış bir yazardır.
Gazetecilikteki muhalif duruşu yanında dönemine göre yeni sayılabilecek
konuları romanlarında cesurca işlediği için sıklıkla tartışılmış ve bu durum
kendisini birçok kez mahkeme salonlarına taşımıştır. Yaklaşık elli yıldır gerek
gazetecilik gerekse edebiyat dünyasında üretim ortaya koymuş ve her daim
tartışma eleştiri oklarına maruz kalmış Altan hakkında akademik anlamda
çok az çalışma yapıldığı gözlemlenmiştir. Bu çalışmada, Bourdieucu bir
yöntem anlayışıyla, Ahmet Altan’ın eserleri, sosyal hayatı, yetkinlikleri,
hayatı, ailesi, öğrenim durumu, bulunduğu ortamlar, kişiliği; kısacası
Ahmet Altan’ın habitusu ile yayın kuruluşları, eleştirmenler, okuyucular,
ekonomi, siyaset vb. öğelerin oluşturduğu farklı alanlar arasında bir
ilişkisellik olduğu ifade edilmiştir. Bu ifadenin dayandığı veriler ışığında,
Ahmet Altan özelinde Bourdieu’nun ilişkisel sosyal bilim çerçevesinde
kullandığı kavramlar ve bu sosyal bilim anlayışının edebiyat alanına nasıl
yansıdığı irdelenmiştir.

Anahtar Kelimeler: Ahmet Altan, Pierre Bourdieu, İlişkisel Sosyoloji,
Edebiyat Sosyolojisi
1Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,
[email protected]

24

Kadın Mücadelesinin Bilinç Merkezi: Kadın Kütüphanesi

Reyhan YILDIZ1

Bu çalışmada toplumda yüzyıllardır eril dil ile oluşan kadın bilincinden
beslenerek kurulan toplumsal cinsiyet rolleri ve bu yerleşik bilincin
değiştirilmesi için kadın kütüphanesinin etkisini ortaya koymak
amaçlanmaktadır. Erkek egemen söylem tarafından yazılan tarihe kadın
gözünden, kadın eliyle alternatif bir söylem oluşturan kadın kütüphanesi;
kadınların belleğini canlı tutmak açısından önemlidir.
Kadın hakları mücadelesinde hem kadın hem de diğerleri tarafından
belirlenen toplumsal roller ile şekillenen geleneksel kadın bilinci
eleştirilirken yerine kadın kütüphanesinin bilinç oluşturma çalışmaları ile
şekillenen yeni bir bilinç geçtiği gözlenmektedir. Bu çalışmanın hareket
ettiği temel sorun; eril dil ile kurulan tarih sahnesinden silinmiş olan
kadınların kolektif bellek kaybıdır.
Jan Assman’ın iletişimsel ve kültürel bellek kuramından hareketle kadınların
kolektif bellek yaratma çabaları öz benlik, sosyal benlik ve kültürel benlik
üzerinden zaman, kişilik ve bellek olarak üç aşamada incelenecektir.
Kadının kadın kimliği dışında iyi bir eş, fedakâr bir anne vasfı kadına toplum
tarafından atfedilen toplumsal roller ile ilgilidir. Kadınların tarihi bu yerleşik
toplumsal roller üzerinden değerlendirilirken, kütüphane tarafından
oluşturulan kadın bilinci kütüphanenin halkla ilişkiler çalışmaları ile birlikte
kolektif bir bilinç oluşturmaktadır. Kütüphanenin bilinç çalışmaları ile
kolektif bellek ilişkilendirilerek toplumda dönüştürmeye çalıştıkları cinsiyet
rolleri incelenmektedir.
Çalışmanın birincil kaynağını İstanbul’da bulunan kadın kütüphanesi
kurucusu ve çalışanları, kadın mücadelesi içinde bulunan aktivistler ve
bu bilincin yayılması için çaba gösteren kişiler ile yapılan derinlemesine
mülakat görüşmeleri oluşturmaktadır.
Bu çalışma sonucunda bir halkla ilişkiler mecrası olarak ele alınan
kütüphanenin bilinç çalışmaları bize kadınların eril dil karşısında
oluşturdukları yeni bir dişil olduğunu göstermektedir. Kütüphanenin bilinç
oluşturma çalışmaları kadın tarihini tekrar ortaya koymakta, patriarkal
toplumsal düzene karşı tarih sahnesinden silinen kadınları tekrar gün
yüzüne çıkartmakta ve bu sayede kadınların toplumsal belleğini canlı
tutarak kadın mücadelesinde aktif rol almaktadır.

Anahtar Kelimeler: Kadın Mücadelesi, Kadın Kütüphanesi, Kolektif
Bellek, Bilinç Oluşturma
1Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, halkla İlişkiler ve Tanıtım Anabilim
Dalı, [email protected]

25

Sanal Uzamda Kimlik Oluşumu: “The Witcher 3” Oyununun İlişkisel
Çözümlemesi
Tülin CANDEMİR1
Tülin SEPETÇİ 2
Tülay CANDEMİR 3

Bilgisayar oyunları Kitleleri dönüştürmek ve manipüle edebilmek amacıyla
günlük yaşamda çok önemli bir yer edinmiştir. Sanal uzamda bilgisayar
oyunları daha çok insanın, gelişen teknoloji ile birlikte daha gerçekçi
etkileşimli ortamlar yaratmakta, insan algısının her yönünü saran alıntılar
oluşturmaktadır. Bu anlamda bilgisayar oyunları yalnızca eğlence amaçlı
değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet ideolojisinin ve kültürel birikimlerin
yansıtan bir araçtır. Bu koşullar kapsamında dil, din, ırk, sınıf ve cinsiyet
gibi toplumsal farklılıklar bilgisayar oyunlarında yeniden üretim süreci
içerisinde gerçekleşmektedir. Özellikle bu çalışma cinsiyetçilik temelinde
incelendiğinde bilgisayar oyunlarında toplumsal cinsiyetle yeni kimlik
oluşumunu teknolojik donanımla nasıl yeniden üretildiğini sorgulayacaktır.
Bilgisayar oyunu yarattığı sanal uzam ahlaki engellerin, başarısızlık
korkusunun, yasakların kalktığı bir dünya olmakla kalmaz, kişiye aktif
olma şansı da sunarak gerçek dünyaya bir alternatif oluşturur. Bunun
başlangıç noktası alarak bilim ve teknoloji çalışmaları, simülasyon, yazılım,
kural temelli sistem ve Frederic Vandenberghe’nin; Şeyleşme teorisi,
teşhis koyma niyeti taşıyan kapsayıcı bir teori olarak, cemaat yitimine
(anomi), anlam yitimine (büyübozumu) ve özgürlük yitimine (tahakküm)
sebep olan sistemik metalaşma, sömürü ve yabancılaşma süreçleri
ile modern benliğin yabancılaşması biçimindeki fenomenolojik tanım
arasında bağ kuralacaktır. Küresel ve yerel, sosyal yapı ve yaşantılanmış
deneyim, içsel ve dışsal arasında kurulan bağlantı problemi ile kimlik
oluşumunun etkileri belirlenecektir. Baudrillard’ın ‘Simülasyon Kuramı’
dahil olmak üzere çeşitli alanlardan yararlanarak kimlik ve video oyunlarını
kuramsallaştırmak amacıyla holistik kuramsal çerçeveler ortaya konulup
tartışılmaya çalışılmaktadır. “The Witcher 3” Oyununun karakter kimlikleri
belirlenmiş cinsiyet rollerinin ataerkil sisteme ve var olan ideolojik yapıya
uygun olarak yeniden üretildiği oluşan yeni kimliklerin gerçek yaşamla
ilişkilendirilmesiyle çözümlenecektir.

Anahtar Kelimeler: Sanal Uzam, Kimlik, Bilgisayar Oyunu, İlişkisel

1Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü, 26
[email protected]
2Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü,
[email protected]
3Pamukkale Üniversitesi Teknik Bilimler Yüksekokulu Grafik Tasarım Bölümü,
[email protected]

V. OTURUM

Arzu ALTUNDİŞ
"İşin Aslı Sokak, İşin Aslı Mücadele":
TAYAD'lı Ailelerin Medya ve Aktivizm İlişkisi

Mehmet Levent KOCAALAN
Türkiye ve Suriye İlişkilerinin Geliştirilmesi İçin Kardeş Şehir
Uygulamasının Arttırılması

Halime YÜCEL
İç Dekorasyon ve Toplumsal Sınıflandırma

"İşin Aslı Sokak, İşin Aslı Mücadele": TAYAD'lı Ailelerin Medya ve
Aktivizm İlişkisi
Arzu ALTUNDİŞ1

Bu çalışmanın konusu anaakım medya söyleminde mâdunun temsilidir.
Tutsak ailelerinin anaakım medya, alternatif medya ve yeni medyayı
kullanım biçimlerine odaklanan bu çalışmada Tutuklu ve Hükümlü Aileleri
ile Dayanışma Derneği’ne bağlı ailelerin 2000 yılı ölüm orucu eylemine
ve eylemcilere yapılan devlet müdahalesine ilişkin haberleri nasıl
anlamlandırdıkları ve kendi temsillerini nasıl yaptıkları sorularına cevap
bulmak amaçlanmaktadır. Ölüm orucu eyleminde devletin ölüm orucu
eylemcilerinin yaşamı üzerinde kurduğu tahakküm ilişkisi medya diline
de yansımıştır. Dolayısıyla devlet ve birey arasındaki tahakküm ilişkisinin
yansıdığı haberlerin anlamlandırılması ve madunların kendi temsillerini
nasıl yaptıkları sorularına cevap bulmak amaçlanmaktadır. Bu bağlamda
TAYAD’ın eylemlerinde yeni ve geleneksel medyanın rolünün ne olduğu,
ölüm orucuna dair eylemlerinin medyada temsilini nasıl yorumladıkları,
kendi temsillerini medya aracılığıyla nasıl gerçekleştirdikleri, bir mücadele
biçimi olarak ölüm orucunu nasıl anlamlandırdıkları soruları araştırmanın
sorularıdır. Bu sorulara cevap bulmak için TAYAD’a bağlı ailelerle nitel veri
analizi yöntemlerinden mülakat yöntemi ile görüşmeler yapılmıştır. Bu
görüşmelerde yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırma
sonucunda katılımcıların temsil problemi ile tahakküm arasında ilişki
kurduğu görülmüştür.

Anahtar Kelimeler: TAYAD, Ölüm Orucu, Öteki, Anaakım Medya,
Söylem
1Ankara Üniversitesi, Gazetecilik Bölümü, [email protected]

28

Türkiye ve Suriye İlişkilerinin Geliştirilmesi İçin Kardeş Şehir
Uygulamasının Arttırılması
Mehmet Levent KOCAALAN1

Kardeş şehir kavramı, şehirler, ilçeler veya elayetler arasında kurulan stratejik
amaçlı ve uzun vadeli yapılan bir ortaklık biçimidir. Bu ortaklık kültürel,
ticari, kalkınma ve çatışma çözümü gibi pek çok sebebe dayanmaktadır.
Dünyanın küreselleşme sürecinde olması ile, ülkeler arasındaki sınırlar
ortadan kalkmakta, farklı milletler arasında bulunan insanların ilişkileri
turizm, sosyal medya ve ülkeler arası kültür iletişimleri ile insanlar arası
ilişki birliği kurulmaya başlanmıştır. Farklı ülkelerdeki kentlerin, temsilcileri
aracılığıyla doğrudan ilişki ve iletişim kurarak tecrübe, insan, sermaye
kültür akışının sağlanmasında, kardeş şehirlerin birbirleri ile diyalogu
çok önemlidir. Yerel yönetimler asındaki Kardeş Şehir ilişkisi, çatışmaların
önlenmesinde, çatışmaların barışcıl yollarla çözümü, çevre politikaları ve
küresel mirasın korunmasında önemli bir role sahip olmaktadır.
Bu bildiri kapsamında Türkiye ve Suriye ile tarihsel bir işbirliği bulunmaktadır.
Gelecekte ilişkilerin düzeltilmesi için, Türkiye ve Suriye sınırları çevresindeki
illerle ilgili bir vaka çalışması yapılacaktır. Bu çalışmada, iki ülke arasındaki
kültürel, ekonomik ve turizm gelişmesi üzerinde durulacaktır. İki ülke
halklarının kaynaşması için, yapılması gereken faaliyetler hakkında bilgi
verilecektir.

Anahtar Kelimeler: Kardeş Şehir, İlişkiler Yönetimi, Türkiye, Suriye
1Pamukkale Üniversitesi, HonazMeslek Yüksekokulu, İşletme Bölümü,
[email protected]

29

İç Dekorasyon ve Toplumsal Sınıflandırma
Halime YÜCEL1

Pierre Bourdieu Ayrım adlı kitabında, beğeninin toplumsal olarak
belirlendiğini ve öncelikle bir toplumsal uzam temsili çevresinde
oluşturulduğunu gösterir. Toplumsal aidiyetin habitus yoluyla bir
yaşam biçimini ortaya koyduğunu, bu anlamda, kültürel stratejilerin
toplumsal sınıfların üretimine etkin olarak katıldığını belirtir. Bu kuramsal
çerçeve iç dekorasyon konusundaki beğenilere uygulanabilir. Beğeniler
eğitim, egemenlik ilişkileri ve toplumsal sınıflandırma stratejilerince
üretilir. Beğeniler üzerinde toplumsal konumun etkisi ne kadar az
fark edilirse o kadar büyüktür, birey inançlarında, seçimlerinde ve
görüşlerinde özgür olduğunu düşündükçe daha rahat yönlendirilebilir.
Bu çalışmada iç dekorasyon konusunda beğenileri harekete geçiren gücü
göstermeye çalışacağız. Bunun için Bourdieu’nün toplumsal çevremizin
ve deneyimlerimizin sonucu olan, çevremizin bizden ne beklediğiyle
bağlantılı bir pratikler, kurallar ve zorlamalar bütünü gibi tanımladığı
habitus kavramına dayanacağız. Beğeniler toplumsal konumu gösterirler,
böylece sınıflandırma için savaşımda stratejik bir rol oynarlar. Bourdieu’nün
gösterdiği gibi, üst sınıflar beğenileriyle farklılaşmaya çalışırlar, orta
sınıflar da “kültürel iyi niyetle” üst sınıflarca meşrulaştırılan pratiklere
ve beğenilere öykünmeye çabalarlar. Bourdieu’nün sanat konusunda
gösterdiklerinin ışığında, farklı toplumsal gruplara, özellikle orta sınıfın farklı
katmanlarına evlerinin dekorasyonu konusunda kullanmaları için mobilya
markalarınca önerilen stratejileri betimlemeyi, eşyaların nasıl ayırt edici
göstergelere dönüştüğünü göstermeyi amaçlamaktayız. Araştırmamız
için göstergebilimsel yöntemle mobilya markalarının (Bellona, İkea, Tepe
Home, Habitat, Roche Bobois) reklamlarını ve dekorasyon mizansenlerini
inceleyeceğiz. Mobilya tasarımı ve iç dekorasyon önerileri, aile yapılarının
ve toplumsal yapıların bir imgesini sunar. Mobilya söz konusu olduğunda
satış yerinin anlam yaratma açısından gücünü göz önüne alarak, mağaza
düzenlemelerini değerlendireceğiz. Böylece marka söylemlerinin
yarattıkları tüketim değerlerini belirleyeceğiz. Ele aldığımız markaların
oluşturdukları anlatıları çözümleyeceğiz ve marka söylemleriyle yaşam
biçimi bağıntılandıracağız.
Anahtar Kelimeler: Habitus, Toplumsal Sınıflandırma, İç Dekorasyon,
Göstergebilim
1Doç.Dr., Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi, [email protected]

30

VI. OTURUM

Çağrı ELMAS, Özgür ARUN
Türkiye’de Dijital Eşitsizlik

Mehmet Emin BALCI
Tele-Terapi: İleti-Ş-İ-M Çağında Din ve Sağlık İlişkisi

Mert ERSÖZLÜ, Abdullah KOÇAK, Özgür ARUN
Yaşlılar ve Televizyon: Hatay’da Yaşayan Yaşlı Ev Kadınlarının
Televizyon İzleme Davranışlarının İncelenmesi

Türkiye’de Dijital Eşitsizlik

Çağrı ELMAS1
Özgür ARUN2

Türkiye’de kamu hizmetlerinin dijital ortama aktarılmasıyla hizmetlere
erişimin yaygınlaştırılması hedeflenmektedir. Ancak, konvansiyonel/
geleneksel eşitsizlik biçimleri dijital ortamda da etkindir. Bu bakımdan,
dijital eşitsizlik, yaşam şartlarını şekillendirebilecek bir potansiyele
sahiptir. Sağlık, güvenlik ve eğitim hizmetleri dijital ortama taşındığında,
dijital eşitsizlik daha da keskinleşmektedir. Bu arkaplandan hareketle,
bu çalışmada Türkiye’de dijital eşitsizlik örüntüsünün çözümlenmesi
amaçlanmaktadır. Türkiye’de dijital kaynaklar nasıl dağılmaktadır? sorusuna
yanıt vermek üzere hane halklarının BİT (Bilgi ve İletişim Teknolojisi)’e erişim
ve sahiplik yaygınlığı analiz edilmektedir. Bu amaç doğrultusunda, TÜİK’in
2014 yılı “Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanımı” mikro verisetinin ikincil
analizleri gerçekleştirilmektedir. BİT sahipliği ve yaygın erişimi orta-alt
sınıf ile başlamakta, üst sınıfa çıktıkça daha gelişmiş teknolojik ürünlerin
sahipliği yaygınlaşmaktadır. Türkiye’de sınıfın yanında kültürel atmosfer
BİT sahipliğini ve erişimini belirleyen ana unsurlardan birisidir ve iki
düzeyde etkindir. Türkiye’de dijital eşitsizlik ilk olarak bölgeye ve daha
sonra mikro düzeyde hanehalkı kompozisyonuna göre yaygınlaşmaktadır.
BİT dağılımında en yoksun kesimlerden birisi tek kişi ve/ya iki ve daha fazla
kişiden oluşan yaşlı hanelerdir. Ancak bu kesimlerin yaşları nedeniyle basitçe
teknolojiden uzak olduğu algısı yanıltıcıdır. Hizmetlerin dijital ortama
aktarılması, hizmetlere erişimi ve yaygın kullanımını sağlamamaktadır.
Konvansiyonel eşitsizlikler dijital ortama aktarılmaktadır. BİT yoksunluğu
hizmetlere erişimin önündeki en mühim engellerden birisidir.

Anahtar Kelimeler: Türkiye, Dijital Eşitsizlik, Kültür, Teknoloji Sahipliği,
Yaşlı

1 Akdeniz Üni. Edebiyat Fak. Gerontoloji Bölümü Araştırma Görevlisi,
[email protected]
2Akdeniz Üni. Edebiyat Fakültesi Gerontoloji Bölümü Öğretim Üyesi,
[email protected]

32

Tele-Terapi: İleti-Ş-İ-M Çağında Din ve Sağlık İlişkisi
Mehmet Emin BALCI1

Geç modernite, klasik modernite tanımını şoka uğratacak birçok
gündelik pratiğin sıradanlaştığı toplumsal bir evren yaratmıştır. Bu şokun
en ilgi çekici örneklerinden birini ise sağlık bilgisinin sosyolojik inşası
oluşturmaktadır. Bilindiği üzere modern tıbbın teşhis ve tedavi mantığının
kazandığı büyük başarılar toplumsal tasarımlar için de bir örnek teşkil
etmiştir. Bununla birlikte geç modern toplumun akışkan ilişkileri, bu katı
otoritenin epistemik sahasına devre dışı bırakıldığı düşünülen bir dizi
alternatifi (Doğu tıbbı, doğal tedavi yöntemleri, manevi terapiler) yeniden
dahil etmiştir. Daha doğrusu modern toplumun bilgi-iktidar düzenindeki
sarsıntılar sosyal hayatta bir şekilde varlığını sürdüren geleneksel pratikleri
tekrardan su yüzüne çıkarmış ve modern tıbbın sağlık üzerindeki tekeline
ortak etmiştir. Bununla birlikte söz konusu ortaklık, iletişim devrimi
sayesinde, bir zamanların otantik şifa yöntemlerinin rasyonel bürokratik bir
mantıkla yeniden üretilmesine neden olmuştur. Bu çalışmada alternatif şifa
pratiklerinden biri olarak duanın medyatik bir örneği olarak Tuncer Çiftçi ile
Nurlu Sohbetler programının analizine odaklanılacaktır. Dini istismarcı veya
mesiyanik bir şahsiyet olarak Çiftçinin tele-terapatik yöntemleri modern
tıbbın mutlak kurumsal mantığı ile hastalık/sağlık durumlarının müphem
sağ-duyusal bilgisi arasında konumlanmaktadır. Bu bağlamda çalışmada
öncelikle sağlığın bürokratik mantığı ve “hastalık-rolü” üzerinde durulacak,
ikinci olarak hastalık/sağlık durumlarının gündelik yaşamda yüklendiği
pratik anlam yapıları soruşturulacak ve son olarak Çiftçi vakasının hastalık/
sağlık durumlarının yeniden üretim sürecinde gönderimde bulunduğu yeni
anlam haritaları açığa çıkarılmaya çalışılacaktır. Geç modern toplumda
hastalık/sağlık durumunu anlamlandırma pratikleri aracılığıyla çağdaş
sosyal teorideki yapı-fail kamplaşmasına yeni açılımlar kazandırmak bu
çalışmanın ana hedeflerinden biridir.

Anahtar Kelimeler: Hastalık-rolü, Bürokratik Şifa, Sağ-duyu Bilgisi,
Anlam Haritası
1İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü,
[email protected]

33

Yaşlılar ve Televizyon: Hatay’da Yaşayan Yaşlı Ev Kadınlarının
Televizyon İzleme Davranışlarının İncelenmesi
Mert ERSÖZLÜ1
Abdullah KOÇAK2
Özgür ARUN3

Yaşadığımız yüzyılda tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de yaşlıların
sayısının hızla arttığı demografik göstergeler ve istatistiklerle açıkça ortaya
konmaktadır. Artan bu yaşlı nüfus içinde, yaşam süresinin özellikle kadınlar
açısından uzamasından dolayı ve yalnız yaşayan, dul olan kadınların sayısı
artmakta yani yaşlılığın kadınsallaşması durumunu ortaya çıkarmaktadır.
Bu kadınların büyük bir çoğunluğunu yaşlı ev kadınları oluşturmaktadır. Ev
kadınları toplumda sınıfsız olarak kabul edilen veya sınıfı eşinin, babasının
ya da üyesi olduğu aile bireylerinin sınıfı olarak görülmektedir. Ev kadınları
günlük deneyimleri içerisinde zamanlarının önemli bir kısmını televizyon
karşısında geçiren bir kesimi oluşturmaktadır. Türkiye’de ki medya
çalışmalarında yaşlı ev kadınları çoğu zaman görmezden gelinebilmektedir.
Fakat televizyon yaşlı ev kadınları için basit, görüntüleri dışa yansıtan
elektronik bir cihazdan, kutudan fazlası olabilmektedir. Bu araştırmada yaşlı
ev kadınlarının televizyon izleme tercihleri ve bu tercihler doğrultusunda
televizyondan elde ettikleri doyumların, yaşlılığın kadınsallaşması kavramı
ışığında kullanımlar ve doyumlar yaklaşımı çerçevesinde araştırılması
amaçlanmakta, yaşlı ev kadınları neden televizyon izlerler? Zamanlarını
ne kadarını televizyon karşısında geçirirler? Televizyon tercihlerini neler
oluşturur? Sorularına yanıt bulabilmek ve bu problemler açıklanmaya
çalışılacaktır.
Çalışmanın örneklemi araştırmanın yapılacağı Hatay ili olarak seçilmiştir.
Çalışmada 55 yaş ve üzeri 100 ev kadını ile anket çalışması yapılacaktır. Ev
kadınlarına kartopu örneklem tekniği ile ulaşılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Yaşlılık, Televizyon, Ev Kadını, Yaşlılığın 34
Kadınsallaşması
1Akdeniz Üniversitesi, Gerontoloji Bölümü, [email protected]
2Selçuk Üniversitesi, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü, Öğretim Üyesi,
[email protected]
3Doc. Dr., Akdeniz Üniversitesi, Gerontoloji Bölümü, Öğretim Üyesi,
[email protected]

VII. OTURUM

Tarık DEMİR
Ukrayna Toprakları Üzerinde Cereyan Eden Katoliklik - Ortodoksluk
Mücadelesinin Tarihi Arkaplanı ve Pravoslaviye Kavramı

Ersun N. KURTULUŞ, Antonio De MARTIN
Lübnan’daki Elit İşbirliği ve Anlaşması (Collusion)

Hamza ÇAKIR, Deniz Elif YAVALAR
Demokrat Parti İktidarı ve Basın

Ukrayna Toprakları Üzerinde Cereyan Eden Katoliklik - Ortodoksluk
Mücadelesinin Tarihi Arkaplanı ve Pravoslaviye Kavramı

Tarık DEMİR1

Çalışma günümüzde Ukrayna toprakları üzerinde Batı ile Rusya arasında
cereyan eden doğu-batı eksenli jeopolitik mücadelenin tarihsel köklerine
“pravoslaviye” kavramı ışığında açıklama getirmeyi amaçlamaktadır.
Tarih boyunca Katoliklik-Ortodoksluk gibi bir mezhepsel karşıtlık ilişkisi
üzerinden tezahür eden bu mücadeleye ben ve öteki ilişkisini temel alan bir
söylem eşlik etmiştir. Özellikle Polonyalıların Hıristiyanlığa geçişte tercihini
Roma Katolik Kilisesi lehinde kullanması Doğu ve Batı Slavları arasında
günümüze kadar varlığını sürdürecek olan bir mezhepsel karşıtlığın
oluşmasında başlangıç noktasını teşkil etmiştir.
Katoliklik-Ortodoksluk temelinde tezahür eden mezhepsel bölünme
kendisini retorikte de göstermiş ve Rus retoriğinde Katolikler “sapkın
ve Deccal” olarak nitelendirilmiştir. Rus tarihçilerce Tanrı tarafından
korunan ve Ortodoks inancına sahip Rus ordusunun mücadelesi “kanun
tanımaz Latin sapkınlığının takipçileri olan Polonyalılara karşı verilen bir
mücadele” olarak kaydedilmiştir. Bu mezhepsel bölünmenin etkileri
aynı şekilde Polonya kültürel algısında da görülmektedir. Örneğin1569
tarihinde kurulan Polonya-Litvanya siyasi birliğinin armasındaki resmi
slogan “Tanrı bizimle ise, peki bize karşı olan kim?” şeklindedir. Ayrıca
Polonyalılar tarafından Rusya aşağı bir kültürün unsuru olarak algılanmıştır.
Polonyalıların doğu komşularına yönelik olarak emperyal geçmişlerinden
dolayı üstünlük kompleksi duygusunu yaşadığı ve bunun da sebebinin
16-18. yüzyıllardaki Polonya-Litvanya Birliği’nin muzaffer tarihinde yattığı
ifade edilmektedir.
Zikredilen mezhepsel bölünmenin kültürel izdüşümü ise Rusça
“Ortodoksluk” anlamına gelen “pravoslaviye” sözcüğü ögelerine
ayrıldığında daha iyi görülebilir. Sözcük “Slav töresi/hukuku” anlamını
ihtiva etmektedir. Bu kültürel izdüşüm Slavlık kavramının Ortodoksluk
kavramı ile özdeş olarak algılanmasını beraberinde getirmiştir.
Böylece Katolikliğe iltisak etmek suretiyle Slav töresini çiğneyen Katolik
unsurlar Ruslar tarafından Rusya’nın tarihi düşmanları kategorisine sokulmuş
ve kendi kültürel benliklerinin ötekisini oluşturmuştur. Bu noktadan
itibaren Slavofil milliyetçi bir söylem kullanılmak suretiyle Rus olmayanlara
karşı dışlayıcı ama tüm Slavları/Rusları kapsayıcı bir dil ortaya konulmuştur.
Böylece günümüze kadar gelen milliyetçi söylemin özü de Slav/Ortodoks/
Rus olan-Slav/Katolik/Rus olmayan şeklinde tezahür etmiştir. Telifi zor
görünen bu mezhep temelli karşıtlık ilişkisinin “pravoslaviye” kavramı
ışığında analiz edilmesi bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Pravoslaviye, Katoliklik, Ortodoksluk, Ben ve Öteki
İlişkisi
1Nişantaşı Üniversitesi, İktisadi İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi, Uluslararası
İlişkiler Bölümü, [email protected].

36

Lübnan’daki Elit İşbirliği ve Anlaşması (Collusion)
Ersun N. KURTULUŞ1
Antonio De MARTİN2

Lübnan politikası, siyasi elit arasında işbirliği eksikliği ve cepheleşmeye
yol açan yaygın davranışlar ve ayrıca ikrarcı (confessional) grup liderlerinin
kendi pozisyonlarını güçlendirmek amacıyla uluslararası ittifaklar kurmaları
nedeniyle, genellikle başarısız koalisyon demokrasisi (consociational
democary) örneği olarak kabul edilir. Bu davranış, politik sistemi sadece
istikrarsız, krize ve iç kargaşaya eğilimli yapmaz; aynı zamanda sık görülen
ve uzun süren politik çıkmazlara da yol açar. Bu makale yaygın olan bu
görüşe karşı çıkmaktadır. Bir açıdan bakıldığında, çelişki ve cepheleşmeye
odaklanan bu yaklaşım, tüm zorluklara rağmen neden Lübnan’ın tamamen
parçalanmaktan kurtulup bir devlet olarak varlığını sürdürebildiğini
açıklamakta yetersiz kalır. Diğer açıdan bakıldığında ise, bu yaklaşım
görünüşte çatışmacı davranışa rağmen Lübnanlı mezhep liderlerinin
devletin kaynaklarının dağıtımı üzerine yoğun pazarlıklar ve işbirliği, hatta
gizli anlaşmalar içine girdiği gerçeğini göz ardı eder. Bu liderler, patron-
müşteri ilişkileri kurarak ve Lübnanlı yurttaşların arasında seçmen grubu
oluşturarak (power base) bu kaynaklardan kişisel olarak fayda sağlarlar. Bu
şekilde bakıldığında, siyasi alandaki elit çatışması, bir pazarlık taktiğinden
ve ekonomik kaynakların paylaşımı üzerindeki elit işbirliğinin ayrılmaz
bir parçası olmaktan fazla bir şey değildir. Bu makale, daha sonra bu elit
işbirliğinin dinamiklerine odaklanır ve 2005 yılından sonra ortaya çıkan iki
önemli faktörü tespit eder: siyasi ve ekonomik alanlardaki dışsal Suriye
aracılığının sonu ve elit pazarlığına konu olan devlet kaynaklarının sınırlılığı.

Anahtar Kelimeler: Lübnan, Koalisyon Demokrasisi, Siyasi Elit
1Dr., TED Üniversitesi, [email protected]
2Kent Üniversitesi, İngiltere

37

Demokrat Parti İktidarı ve Basın
Hamza ÇAKIR1

Deniz Elif YAVALAR2
İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyaya egemen olan değişim rüzgârları
Türkiye’yi de etkilemişti. 1946 yılında çok partili siyasal hayata geçiş ile
birlikte muhalefet kurumu resmi olarak yerleşmiş ve Türk siyasi-ekonomik-
toplumsal yapısında bazı dönüşümlere yol açmıştı. Bu bağlamda, 14 Mayıs
1950 seçimlerinde Demokrat Parti’nin iktidara gelişinden 27 Mayıs 1960
askeri darbesine kadar geçen dönemdeki basın-iktidar ilişkileri de ayrı
bir önem taşımaktadır. Demokrat Parti (DP) iktidarı ile dönemin basını
arasındaki ilişkileri konu alan bu çalışma, 27 yıl boyunca tek parti idaresi
altında mücadele veren basının yeni siyasi iklimden nasıl etkilendiğini ortaya
koyma amacındadır. DP dönemini ele alan çok sayıda araştırma olmasına
karşın, bu dönemin basın ortamını ele alan çalışma sayısı oldukça sınırlıdır.
Bu nedenle, yapılan bu betimleyici çalışma söz konusu boşluğu doldurmayı
hedeflemesi açısından önem arz etmektedir. Geniş bir kaynak araştırmasına
dayanan çalışmada; arşiv bilgilerinden, gazete taramalarından, dönemin
söylem seçkinlerinin hatıratlarından da yararlanılmıştır. DP’nin 10 senelik
iktidar dönemini bir bütün olarak görebilmek için kronolojik silsileye sadık
kalınmış ve basın ile iktidar arasındaki ilişkilerin seyri geçiş dönemleri
olan üç başlık altında incelenmiştir. Basın, bugün olduğu gibi 1950-1960
döneminde siyasi bir arena olma ve gündeme yön verme niteliklerini
taşımaktaydı. DP iktidarı süresince basından yararlanarak kamuoyunun
desteğini sağlamaya çalışmış fakat ekonomik ve toplumsal vaatlerini
gerçekleştirmeye çalıştığı siyasal düzlemde, toplumsal buhran yükseldikçe
basının muhalefeti de artmıştır. Bunun üzerine DP iktidarı baskıcı yasal
düzenlemeler ve yöntemlerle basını susturma yoluna gitmiş, iktidar yanlısı
basını ise resmi ilanlar, kağıt tahsisi, örtülü ödenek gibi yöntemlerle
desteklemiştir. Basın-iktidar ilişkilerinin sağlıklı bir zemine oturtulamadığı
bu dönemde, yayın organlarının birçoğunun DP’nin baskılarına karşı koyma
siyaseti ürettiği ve iktidarın değiştirilmesi yönünde önemli etkilerinin
olduğunu ifade etmek mümkündür.

Anahtar Kelimeler: Demokrat Parti, Basın, Yasal Düzenlemeler,
Basın-İktidar İlişkileri
1Prof. Dr., Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ABD Öğretim Üyesi/
Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesin’de görevli,
[email protected]
2Öğr. Gör. , Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik ABD,
[email protected]

38

VIII. OTURUM

Tuğba DEMİR
Reklam Habitusu Olarak Yaşam Biçimi Öğretisi ve Nestle
Nesfit Örneği

Nil YÜCE
Yeni Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya İlişkisi:
Gezi Olayları ve Twitter

Yağmur KOÇAK
Bir İletişim Alanı Olarak İnteraktif Belgesel:
Eleştirel Medya ve Etnografi İlişkisi Üzerine

Reklam Habitusu Olarak Yaşam Biçimi Öğretisi ve Nestle Nesfit
Örneği
Tuğba DEMİR1

Reklam, hedef kitlesine ürün ya da hizmeti tanıtıyor olmasının yanı sıra bir
yaşam öğretisi şeklinde dayattığı mesajlarla önemli bir güç alanı olarak
kabul edilmektedir. Reklamda, reklam vaadinin gerçekleşebilmesi için,
ürünün satın alınıp tüketilmesi sonucuyla doğrusal bir denklem ilişkisi
kurulmaktadır. Bu çalışma, Bourdieu’nun habitus kavramını, habitusun
reklam ortamındaki dönüşümü çerçevesinde ele almaktadır. Habitus
kavramıyla, bir ortamın genel kurallarının altı çizilmekte ve bu kuralların
zamanla tanıdık ve kabullenilmiş olarak içselleştirildiği, birey açısından
kalıcılık kazandığı ve bireyin ortam koşul ya da kurallarıyla sonraki
karşılaşmalarda artık habitusu sorgulamadan kendini her bağlamda
yeniden üreterek geçerlilik kazandığı ifade edilmektedir. Reklam habitusu
da benzer bir biçimde, hedef kitleye sunulan reklam mesajlarının zaman
içinde kabullenilmesi, kitle tarafından içselleştirilerek kalıcılık kazanması
ve bir süre sonra reklam önerisinin sorgulanmadan yerine getirilmesiyle
oluşmaktadır. Reklam habitusunun ortaya çıkabilmesi için reklamda
aktarılmak istenen mesajların iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Reklamın
ürün ya da hizmeti tanıtan mesajının yanı sıra, bir yaşam öğretisi olarak
aktardığı mesajlar ile, reklam habitusunda hedef kitle tarafından neyin
kabul edildiğini anlayabilmek açısından bir ilişki olduğu varsayılmaktadır.
Çalışmanın somutlaştırılabilmesi adına Nestle Nesfit markasının rastlantısal
olarak seçilen iki reklam örneğinde iletilmek istenen mesajların ardındaki
anlam göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle araştırılmakta ve Nesfit
reklamlarının ne tür bir mesaj içeriği taşıdığı, nasıl bir yaşam biçimi öğretisi
sunarak reklam habitusunu yarattığı sorunsalı tartışılmaktadır. Seçilen
reklam mesajlarında çözümleme yöntemiyle ortaya çıkan anlama göre,
ürünün hedef kitlesi olarak kadınların yaşam tarzına bir öğreti şeklinde
sunduğu dogmalar tespit edilmiştir. Çalışma, reklamda gösterilen ürünün
satışının gerçekleştirilmesi adına sunulan mesajların yanı sıra, kadın hedef
kitlesine ürünün önerdiği yaşam tarzının da aynı zamanda öğretildiği
konusunda farkındalık yaratma amacını taşıdığından önemli bulunmakta
ve çözümlenen reklamların hedef kitleye sunduğu öğretilerin tespitinin
reklam habitusunun çizilmesi çerçevesinde sonuçlandırılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Reklam, Habitus, Tüketim, Kadın, Yaşam Biçimi
Öğretisi
1İstanbul Kavram Meslek Yüksekokulu, Pazarlama ve Reklamcılık Bölümü,
[email protected]

40

Yeni Toplumsal Hareketler ve Yeni Medya İlişkisi:
Gezi Olayları ve Twitter
Nil YÜCE1

Toplumsal hareketler, baskıya karşı toplu halde ses çıkararak, belli eylem
repertuarları geliştirilerek verilen örgütlenmiş tepkiler olarak tanımlanabilir.
Tilly’e göre toplumsal hareketler, halkın hakimiyetini savunan, belli bir
kimliğe, programa ve duruşa sahip, “makul olma, sayı, bağlılık, birlik”
kavramlarıyla sürdürülebilen bir yapı içermektedir (Tilly, 2008). Tilly’nin
toplumsal hareketleri tanımlarken kullandığı bir diğer önemli kavramsa
repertuardır. Repertuar, harekete dahil olan insanların hedef aldıkları kişi
ya da kurumlardan taleplerini ifade ettikleri ve diğer bireylerin de harekete
katılması için kitleyle iletişim kurarken kullandığı araçların bütününü
kapsamaktadır. Touraine’in (2000), “yeni toplumsal hareketler” olarak
adlandırdığı 1960’ların sonunda gerçekleşen hareketler, siyasi iktidarı
doğrudan yıkmaya hedef alan radikal ve sosyoekonomik tabanlı hareketler
olmaktan çıkarak, iktidar üzerinde baskı oluşturmaya yönelen, toplumun
farklı kesimlerini barındıran, yapıcı ve etki alanı bakımından küresel bir forma
ulaşmıştır. Ayrıca yeni medya teknolojilerinin gelişmesiyle yeni toplumsal
hareketlerin katılımcılarının taleplerini aktarma ve kitleyle iletişim kurma
hızı da büyük ölçüde hızlanmış ve kolaylaşmıştır. Yapılacak eylemlerin
duyurulmasında ve bu eylemler gerçekleşirken kaydedilmesinde,
hareketlerin devamlılığını ve küresel anlamda görünürlüğünü sağlaması
bakımından yeni medyanın, yeni toplumsal hareketlerin repertuarındaki
önemi büyüktür. 2000’li yılların başından günümüze tanık olunan
toplumsal hareketlerde (Occupy Wall Street, Öfkeliler, Arap Baharı, Gezi
Olayları vb.) yeni medya kullanımının etkisini gözlemlememiz mümkündür.
Bu çalışmada, Türkiye’nin yakın tarihi açısından etkisini pek çok alanda
hissettiren en önemli toplumsal olaylarından biri olan Gezi Olayları
incelenecektir. Gezi Olayları’nın, toplumsal hareketler literatüründe,
yeni toplumsal hareketlerin niteliği, repertuarı ve toplumsal dinamikleri
bakımından nerede konumlandığı ve yeni medyanın, özellikle de olaylar
boyunca yaygın olarak kullanılan Twitter’ın, hareket üzerindeki etkileri
üzerinde durulacaktır.

Anahtar Kelimeler: Gezi Olayları, Yeni Toplumsal Hareketler, Yeni
Medya, Twitter, Charles Tilly
1Mersin Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Radyo, Sinema ve Televizyon Ana
Bilim Dalı, [email protected]

41

Bir İletişim Alanı Olarak İnteraktif Belgesel: Eleştirel Medya ve
Etnografi İlişkisi Üzerine
Yağmur KOÇAK1

İnsanların gündelik hayatlarında sürekli olarak hikaye ve görüntü
kurguladıkları bir çağda yaşıyoruz. İmge ve metin parçaları ile oluşturulan
sosyal ve politik kimlikler çevrimiçi bir kamusal alanda karşı karşıya geliyor.
Bu dijital kamusal alan insanların eyleme ve kurgu pratikleri ile oluşuyor
ve yine onların eyleme ve düşünme pratiklerini şekillendiriyor. Metin
buradan yola çıkarak, yeni bir bilgi üretimi ve paylaşımı; yeni bir iletişim
alanı olarak interaktif belgesel türünü inceliyor ve içindeki eleştirel medya
ve antropoloji çalışmalarının ortak paydalarının izini sürüyor.
Metin, interaktif belgesel türü özellikleri ve örnekleri üzerinden bireylerin
ekonomik, sosyal ve politik konularda iletişim kurabilme olanakları ve
olanaksızlıkları üzerine bir tartışma yürütüyor. Bu amaçla öncelikle, dijital
kimlikler ve eyleme biçimleri ile tasarım dünyası içinde interaktif belgeselin
yerinin incelemesini yapıyor. Faillerin ve yapının diyalojik biçiminin
analizinden sonra, girişte değinilen ‘interaktif belgesel’ türünün eleştirel
medya ve antropoloji çalışmalarındaki yerini ve temsiliyet meselesinde
farklı bir ihtimal sağlama olanağını tartışıyor. Bunların sonucunda,
disiplinler-arası bir görsel araştırma metodolojisinin açabileceği olası
iletişim alanlarını ve kısıtlılıkları ortaya koyuyor.
Metinde interaktif belgesel, Pierre Bourdieu’nün analizlerindeki toplumsal
değişim olasılıklarına, özgürlük noktalarına giden, teori ve pratik arasında
bağ kuran bir araştırma metodolojisi ve sosyal aktör olarak ele alınıyor. Bu
bağlamda, eleştirel yeni medya çalışmaları ve görsel etnografik araştırma
biçimlerinin bir araya gelip, internet çağında sosyal ve politik katılım
ve iletişim konusunda sağladığı olanaklar (tabandan veri üretimi, bir
diyalog süreci olma hali) ve kısıtlamalar (dil, teknolojiden doğan hiyerarşi)
tartışılıyor.

Anahtar Kelimeler: İnteraktif Belgesel, Görsel Etnografik Araştırma
Yöntemleri, Fail, Temsiliyet, Pierre Bourdieu
1Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyal Antropoloji
Bilkent Üniversitesi, Ekonomi ve Sosyal Bilimler Enstitüsü, Medya ve Tasarım,
[email protected]

42

IX. OTURUM

Emel YURTKULU YILMAZ, Nükte Sevim DERDİÇOK
Kuşaklar Arası Aktarım Bağlamında Göç Hikâyelerinin
Derlenmesi ve Görsel Sunumu

Deniz TANSEL-İLİC
Ayrışma Niyetini ve İtibar Nesnelerini Reddedenler

Güncel ÖNKAL
Bir Fail Olarak Kent ve Kent Çalışmalarında Dönüşen
İlişkisellikler

Kuşaklar Arası Aktarım Bağlamında Göç Hikâyelerinin Derlenmesi ve
Görsel Sunumu
Emel YURTKULU YILMAZ1
Nükte Sevim DERDİÇOK2

Göç, sadece bir insan hareketliliği değil; arkasında pek çok hikâye barındıran
sosyal bir durumdur. Farklı yapılarda karşımıza çıkan göç durumlarından
biri, iş gücü göçüdür. Literatüre baktığımızda, Türk iş gücü göçü ile ilgili
görsel ve eğitsel işlevleriyle ön plana çıkan incelemelerin neredeyse
olmadığını söylemek mümkündür. Bu eksikliği gidermek için, Türkiye’den
Almanya’ya “iş” bulma amacıyla göç etmiş ve farklı bölgelerde yer alan 55
ailenin göç hikâyelerinin derlenmesi ve derlenen metinlerin eğitsel-görsel
tasarım kitaplar şeklinde hazırlanmasını amaçlayan bir proje yapılması
planlanmıştır. Planlanan bu proje ile göç eden ilk kuşağın hikâyesinin ve
gittiği yere beraberinde götürdüğü kültürel öğelerinin derlenmesi ve
ikinci ve/veya üçüncü kuşaklara bu hikâyelerin aktarılıp aktarılmadığının
tespit edilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, öncül kuşaktan sonra kendi göç
öyküsünden haberdar olan bireylerin çocukluk ve gençlik dönemlerinde
bu aktarımın etkilerinin izleri aranacaktır. Hem birincil hem de sonraki
kuşakların kendi göç öykülerini duygusal, somut ve psikolojik anlamda nasıl
yorumladıkları da bir diğer inceleme konusu olacaktır. Proje kapsamında
derlenecek göç hikâyelerinin kuşaklar ve göç edenle göç edilen yerdeki
kültür arasında nasıl bir köprü kurduğu; hikâyelerin birinci kuşak tarafından
ikinci ve/veya üçüncü kuşaklara nasıl transfer edildiği; çocuk ve gençlerin,
aile büyüklerinin göç öykülerinden çıkarımları; kuşaklar arasındaki kimlik
farkı gibi tespit edilmesi ve cevap aranması gereken tüm soru ve sorunlar,
ilgili görsellerle birleştirilerek somut hâle getirilecek ve literatüre katkı
sağlayacaktır.

Anahtar Kelimeler: Göç, Göç Hikâyeleri, Hikâye Kitabı, Aktarım

1Yrd. Doç., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi,
Görsel İletişim Tasarımı Bölümü, Öğretim Üyesi, [email protected]
2Ege Üniversitesi, Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Türk Halk Bilimi ABD
Doktora Öğrencisi, [email protected]

44

Ayrışma Niyetini ve İtibar Nesnelerini Reddedenler
Deniz TANSEL-İLİC1

Pierre Bourdieu’nün Ayrım (Distinction) başlıklı ampirik çalışması,
toplumsal uzamda birbirine yakın konumdaki faillerin, kendilerini diğer
toplumsal konumlardan ayrıştırma niyetinde olduğunu savunur. Ayrışma
niyeti olmadan, gerçek anlamda sınıfın oluşması mümkün değildir.
Ayrışma niyeti sınıfı oluşturacak olan politik seferberliğin ve sınıf bilincinin
temel unsurlarından biridir. Toplumsal uzamın farklı noktalarında yer
alan aktörler, ait oldukları alanın dikte ettiği itibar nesnelerini kullanırlar.
Tüketim nesneleri aktörlerin kendilerini ayrıştırma, üstün kılma ve tabi
sınıftakileri değersizleştirme mücadelelerinde etkili bir araç olarak görev
yapar. Ancak son on yıl içerisinde yaygınlaşma fırsatını özellikle bloglar
üzerinden bulan ve kökenini Henry David Thoreau, Beat ve Hippi
Kuşağı gibi yalın yaşam savunucularında bulan minimalistler, tüketim
nesneleri üzerinden gerçekleşen bu ayrıştırma niyetine karşı çıkmaktadır.
Bu bağlamda Pierre Bourdieu’nün kitabına da ismini veren ayrımın bu
tüketmeme akımı üzerinden nasıl yorumlanabileceği bu çalışmanın temel
eksenini oluşturacaktır. Tüketmemeye ve sade yaşamaya odaklanan
etki alanı yüksek dört blog, ayrışma niyetinin minimalizm üzerinden
değerlendirebilmesi için çözümlenecektir. Böylelikle ayrışma ve ayrıştırma
niyetinin belli topluluklar tarafından reddedilip edilmediği sorgulanacaktır.

Anahtar Kelimeler: Minimalizm, Bloglar, İtibar Nesneleri, Ayrışma Niyeti
1Başkent Üniversitesi, İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü,
[email protected]

45

Bir Fail Olarak Kent ve Kent Çalışmalarında Dönüşen İlişkisellikler
Güncel ÖNKAL1

Kent bir yandan özgürlüğün temsil edildiği diğer yandan özgürlüğün
hayata geçirildiği toplumsal varlık alanı olarak tanımlanagelmiştir. Kenti ve
kentliliği konu edinen sosyal bilim çalışmalarında ilişkisellik klasik anlayışta
“özgürlük” kavramına dayandırılmakta ve bununla sınırlandırılmaktadır.
Bu genel yargının kentsel dönüşüm olgusu sonrasında savunulabilirliği,
kentte araştırma yapmanın yeni pratiği ve yaratıcı yeniden inşa süreçleri
sonrasında kentteki neoliberalizmin yarattığı yeni ilişkisellikler çalışmanın
ana eksenini oluşturacaktır.
Doğal, pratik ve sosyal düzeni açısından kentli değil ama “kent” bir fail
olarak konumlandırıldığında karşımıza çıkan ilişkisel tanımlama “kent
deneyimi” olarak kendisini ortaya koyar. Kent deneyimi ya da kentsel
deneyim, failin kentli olmadığı, kentin yarattığı faaliyeti etkileşimli olarak
paylaşan pasif bir özne olarak kentlinin belirdiğini söylemek ister. Böylelikle
kentine ve kendine yabancı, salt öznelliğinin inşasında toplumsallığını
geçici olarak kentsel mekanlarda doyuran, ortaya koyan ve bir daha da
üzerine düşünmeyen, bir asosyal, anonim kentli tipi ile diyaloğa gireriz.
Bu anlamda kent çalışmalarında, sosyal bilimler ekseninde tarihsel olarak
kendisine dayanılan, hümanist, aydınlanmacı ve analitik açıklamaların
kentteki faaliyeti kısmen ele alabileceği yargısını savunabiliriz.
Zihinsel kurgusu ile gelecekteki varoluş biçimi arasında düşünsel olduğu
kadar deneyimsel farklılıkların, açıklıkların bulunduğu kentlilik ilişkisinin
işlevsel-yapısal tanımlamaların ötesinde ilişkisel durum tahliline ihtiyacı
olduğundan hareketle, bu çalışmada İstanbul ve New York arasında
mutenalaştırma, yer değiştirme, aidiyet, kentsel mekanlar ve kentlilik
ilişkileri bakımından bir karşılaştırma yapılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Kent Deneyimi, Kentsel Dönüşüm, Mutenalaştırma,
New York, İstanbul
1Doç. Dr., Maltepe Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi,
[email protected]

46

X. OTURUM

Halil İbrahim KILIÇ
Pierre Bourdieu Sosyolojisinde "Dünyanın Sefaleti"nin Yeri:
İlişkisel Sosyoloji Perspektifinden Bir İnceleme

Fazilet Ahu ÖZMEN AKALIN
Televizyon Programlarının Gerçeklilik ve Gerçekdışı
Arasındaki Yeri: Jean Baudrillard’ın Teorisi Işığında
Televizyon Programlarına Bir Eleştiri

Ayşe ÇANDIR
“Marco Polo’nun Yolu Dirmit’e Düşerse?:
Kentin Çeperinde Kadınlık Sınavları" İzmir - Karabağlar
Üzerine Sınırlı Bir Çalışma


Click to View FlipBook Version