The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by tayfunozel, 2020-03-09 05:45:53

VourlaMag MART 2020

Yaşam Tarzı Dergisi

SAYI: 11

FERMAKİ

ETHEM İ. KÜÇÜKKESER

EZOTERİK MÜHÜRLER

AYTUĞ İZAT

BİNGÜL BAŞARIR

RÖPORTAJ: MÜGE BULUÇ

AYŞE BAŞKANOĞLUURLA’DA BİR İŞKOLİK

VOURLmAag

MERCANLAR OPEL İZMİR

2

GAZİEMİR / İZMİR 0232 282 0 333
0232 282 0 333
Akçay Cad. No: 99/2
Telefon Numaramız 3
Servis Telefon Numaramız

VOURLmAag

VOURLmAagay l ı k y a ş a m t a r z ı d i j i t a l d e r g i s i

İstanbul’da başlayan sanat hayatını Paris, Ankara ve
İzmir’de sürdüren beş kıtada sergiler açmış, seramik
panoları ile pek çok binanın duvarlarına değer katmış
değerli sanat insanımız Bingül Başarır'a konuk olduk.
Müge Buluç'un röportajı bu mütevazi sanatçımızın pek

de bilinmeyen yaşamına ışık tutuyor.
Urla'da bir işkolik var. Ayşe Başkanoğlu. Yaşlı Bakım
Merkezi denilince hemen akla geliveren ilk isim. Ama
aynı zamanda Urla Türk Kadınlar Birliği Başkanı. Kadınlar
için ne yapabilirim düşüncesi hep ilk sırada. Onu daha
yakından tanımak isterseniz kendisi ile yaptığımız

röportajı okumanızı tavsiye ederiz.
Sevgili Ethem Küçükkeser'in bu sayımızdaki durağı
Fermaki oldu. Küçükkeser kendine has uslubu ile Fermaki

ile ilgili küçük sırları sizlerle paylaşıyor.
Hepimizin çok güzel günleri olsun.
Sevgiyle kalın.

4

5

VOURLmAag

Kapak:Ayşe Başkanoğlu

İmtiyaz sahibi

Vourla Medya Ajansı

Genel Yayın Yönetmeni

Tayfun Özel

Grafik Tasarım

Vourla Dijital Medya Ajansı

Reklam Sorumlusu

Özlem Ünay

Yayın Türü:

Süreli (Aylık) Dijital Dergi

Yönetim Yeri:

Park Sokak No:62B
Urla - İzmir

[email protected]

/vourlamag /vourlamag /vourlamag /vourlamag

Vourlamag isim ve yayın hakkı Vourla Dijital Medya Ajansı’na aittir.
Tamamen gönüllü kişilerle çalışılmaktadır. Yazarlarına, içerik sağlayanlara vb. para ödenmemektedir.
Dergide yayınlanan yazı, fotoğraf ve görseller izin alınmadan kullanılamaz, özet ya da kısmen alıntı yapılamaz.
Yayınlanan her türlü ilan / reklam, yazı ve konular sahiplerinin sorumluluğundadır. Dergi sahibine sorumluluk atfedilemez.

ÜCRETSİZ ABONELİK ve daha fazlası için uygulamamızı indirin.
Çok yakında Google Play ve AppStore’da.

6

7

VOURLmAag

106
44

60

58

74

28
38

8

İÇİNDEKİLER

MODA 14
MODA- ÇOCUK 22
İDEKORASYON
24
AVUSTRALYA 30
FERMAKİ 36
38
AYŞE BAŞKANOĞLU
BİNGÜL BAŞARIR 44
54
EZOTERİK MÜHÜRLER 58
DOLGU UYGULAMALARI 60
TÜRKLERDE BUHUR GELENEKLERİ 64
70
GASTRO 74
BAHÇE/PEYZAJ 78
KEDİLER VE ÇOCUKLAR 80
İLHAM VEREN İŞLER 82
84
OTO - MOTO 86
TEKNOLOJİ
KİTAP
ASTROLOJİ

9

VOURLmAag

Urla Tohum
Takas Şenliği

5. Urla Yerel Tohum-Takas Etkinliği Urla Eski
Tamirhane Binası’nda gerçekleşti. Kırsal kalkınmayı
arttırmak ve yerel tohumu geliştirmek amacıyla
yapılan etkinlikte Ata Tohumları sergilendi,
oluşturulan “Tohumbara”lara ise tohumlar atıldı.
Tohum takas şenlikleri patentli, GDO’lu tohumlara
karşı duyarlı çiftçilerin, insanların başlattığı bir
etkinlik. Küçük çiftçi grupları, hobistler, bahçeciler
ve benzer düşünceye sahip insanlar yerel
tohumlara sahip çıkmak için bir araya geliyor.
Bu organizasyonlarda tohum kaynakları, bilgi
birikimleri ve bitki materyalleri karşılıklı olarak
paylaşılıyor. İnsanların neden tohumlarına,
topraklarına sahip çıkmaları gerektiği anlatılıyor.
Ayrıca, üreticilerin biyoçeşitlilik ve yerel tohumların
korunması konusundaki önemli rollerinin
vurgunlanıp gıda güvencesine dikkat çekiliyor. Bu
kapsamda, birçok ülkede 15-20 yılı aşkın süredir
düzenlenen tohum takas şenlikleri ve etkinlikleri,
ülkemizde ilk kez İzmir’de yürütülen bir araştırma
ile başlatılmış.

10

11

VOURLmAag

Urla Rotary’den yeni derslik

Urla Kaymakamı ve Urla Belediye Başkan Vekili Önder Can, Urla Rotary Kulübü tarafından Zeytinalanı
Gülter Osman Ponner Ortaokulu’nda yapılan yeni dersliğin açılışını gerçekleştirdi. Eğitime yapılan yatırımın
hiçbir zaman boşa gitmeyeceğini belirten Kaymakam Önder Can; “Okulumuzun böyle bir dersliğe ihtiyacı
vardı. Urla Rotary Kulübü’ne bu yardımları için çok teşekkür ediyorum” dedi.

12

“Homeros”
söyleşisi

Hasan Gençcan “Antik dönem söylenceleri
ve Homeros” adlı söyleşide Urlalıları
büyüledi. Büyük söylemcilerin ayak izlerini
hissederek yaşadığımız topraklarda
bilmediğimiz bilimsel gerçekleri anlatan
Hasan Gençsan daha sonra ” İlyada” konulu
söyleşisi ile yeniden Urla’da olacak.

13

VOURLmAag MODA

Channel

Chanel, her sezonda olduğu gibi bu sezon da koleksiyonlarıyla modaseverleri fazlasıyla etkiledi.
Bu sezonun en çok öne çıkan stilleri yünlü kumaştan yapılmış elbiseler, mini ipek şortlar ve
çan biçiminde etekler oldu. Kullandığı renkler ve parçalar dolayısıyla izleyicileri adeta zamanda
yolculuğa çıkarıyor.

Louis Vuitton

Louis Vuitton’ın yaratıcı direktörü Nicolas Ghesquière, bu sezon modaseverleri 1800’lü yılların
sonuna götürerek, podyuma o yılları Paris’ini taşıdı. Hem kültürel hem de sanat anlamında
oldukça zengin olan bu yıllarda moda da yükselişteyken, Ghesquière 2020 yılına bu ruhu taşımak
istedi. Dönemin ruhu yuvarlak kollu gömlekler, yaka çiçekleri ve Gibson kızı saç modelleriyle
yansıtıldı.

14

Isabel Marant

Sonsuz gençlik ruhunu markasının merkezinde konumlandıran moda tasarımcısı Isabel Marant,
yeni koleksiyonuyla estetikte yaş limiti olmadığını bir kez daha kanıtladı. Marant, sonsuz tatil
fantezisinden esinlenerek denim şortların öne çıktığı “festival kızı” temalı bir koleksiyona imza
attı. Tasarımcının imzasını taşıyan detaylar, adeta Coachella’daymışsınız hissi uyandırdı. Boyfriend
Jean tasarımlarında uzman olan markanın yeni kot tasarımı bir kez daha bu konudaki ustalığını
kanıtllıyor..

Balmain

“Kim olduğunu sahiplen.” mottosuna sahip koleksiyon, moda tasarımcısı Olivier Rousteing’in
yakın zamanlarda yaşadığı kendisini ve kökenlerini keşfetme deneyiminden esinleniyor. Roust-
eing’in çocukluk deneyimlerinin sonucunda ortaya çıkan koleksiyonda 1990’ların sonlarına ve
2000’lerin erken dönemlerine ait izler görülebiliyor. Britney Spears, Christina Aguilera ve Destiny’s
Child dinleyerek büyüdüğünü dile getiren sanatçının tasarımları arasında, Beyonce’nin Crazy in
Love klibindeki giysilerinden esinlenen parça oldukça dikkat çekiyor.

15

VOURLmAag MODA

Celine

Trendleri yalnızca takip etmekle kalmayıp aynı zamanda yaratıcılarından biri olan marka
Celine, yeni koleksiyonu ile son zamanların öne çıkan 60’lar ve 70’ler modasına geri dönüyor.
Koleksiyonun tasarımcısı Hedi Slimane, yeni teması için rotasını 1974’te, Celine’in tedbirli Fransız
burjuvaları için bir destinasyon mağazası olduğu döneme çeviriyor. Bu doğrultuda, koleksiyonda
çizme kesim kot pantolonlar, blazerlar, ipek elbiseler ve hippi ceketler öne çıkıyor.

Givenchy

İngiliz tasarımcı Clare Waight Keller, “New York'a geldiğimde erkek çocuk gibi giyiniyordum. Hafif
içine kapanık, çocuksu bir enerjim vardı” diyen Waight Keller, Bir Fransız evi olan Givenchy’nin
bu yeni bahar koleksiyonu için 1993 yılındaki halinden ve New York sokaklarından ilham aldığını
söyledi. Eleştirmenler koleksiyonun birbirini tamamlamak yerine hep zıt gittiğini yazdı ama
defiledeki Jean detayının bu sezon çok konuşulacağını da belirtmeden geçemediler. Özellikle de
geri dönüşümü güç olan maddeleri, yeniden kullanılabilir haline dönüştürme tekniği; upcycled ile
üretilen kumaşlar “bilinçli bir geleceğe işaret ederek” tarif edildi.

16

Hermes

Moda tasarımcısı ve Hermès International Kreatif Direktörü Nadège Vanhee-Cybulski, Paris’te,
markanın klasikleşmiş stilinden, grafik minimalizmden ve kendisinin 90’lar deneyimlerinden ilhamını
alan benzersiz bir şov sundu. Deri görünümün hakim olduğu koleksiyonda, 90’lar modasından
esinlenerek tasarlanan kargo pantolonlar ve şortlar ile üzerlerine kombinlenen salaş tunikler ve kısa
üstler öne çıktı. Vanhee-Cybulski, koleksiyon için özel olarak organdi üzerine deri kumaşı, bıraktığı
hissiyat açısından ipekten ayırması neredeyse imkansız olarak tanımladı.

Saint Laurent

Koleksiyonun dikkat çeken parçaları, kısa şortlar, yırtık bermuda jeanler ve uzun huni biçimind-
eki botlar oldu. Koleksiyonun barındırdığı fazlasıyla romantik bir hava da, uzun zamandır moda
haftalarında görülmeyen bir atmosfer yakalamaya yol açtı. Kapanışı Naomi Campbell ile yapan
Laurent, modaseverlere aslında ne kadar zamanın dışında bir marka olduğunu da bütün iddiasıy-
la ve göz kamaştırmasıyla tekrar hatırlattı.

17

VOURLmAag MODA

Miu Miu

Ellerindeki oldukça kısıtlı kumaşlarla kendilerine bambaşka stiller yaratan babaannelerimizi
hatırlıyor musunuz? Miu Miu, bu senenin ilhamını sınırlı bir gardrobu dönüştürerek oldukça
iddialı parçalar ortaya çıkarabilen geçmişin kadınlarından aldı. Daha az satın alıp eldeki parçaları
yeni modaya uyarlayarak, yaratıcılığın öne çıkmasını önemseyen Miu Miu, izleyicilere dönüşümün
önemini hatırlattı.

Mugler

Casey Cadwallader’in Mugler’daki hünerleri, Thierry Mugler'in’in 80’li ve 90’lı yılların vintage
eserleri ile yenilenen büyüsünde hayat buldu. Yeni jenerasyonunun moda ve stil akımına
ayak uyduran kapüşonlu sweat’lerin altına eşleşen ince uzun çoraplar büyük cazibeye sahip.
Aşırı detaycı terziliği ile Bella Hadid, şovu ceket, korse ve seksi uzun çorap kombiniyle açtı ve
eleştirmenler şimdiden Mugler 2020 İlkbahar Yaz Koleksiyonu’nun en iyi Mugler olduğunu
söylüyor.

18

Dries Van Noten

Dries Van Noten ve Christian Lacroix sürpriz işbirliğinin neden aylardır sır gibi saklandığı ortaya çıktı.
Koleksiyonun her bir parçası modaseverleri coşturmaya yetti. Çoğuna göre pragmatik, çoğuna göre
eksantrik bir maksimalist. Van Noten'in belirttiği gibi, 80'lerin sonlarındaki “eğlence için, giyinmenin
ruhy” koleksiyonu özetler niteliğinde.

Lanvin

Lanvin 2020 İlkbahar Yaz koleksiyonuna oversize parçalar hakimdi. Pelerin modelindeki ceketler,
neredeyse iki üç beden büyük takım elbise modelleri ve XXL küpeler abartılı bir şıklığın gösterge-
siydi. Renkler ise son derece canlıydı. Turuncu, mavi, pembe, sarı renkler koleksiyonun öne çıkan
tonlarıydı. Bunun yanı sıra yüksek tabanlı sandaletler ve pileli terlikler de çok dikkat çekiciydi.
Lanvin, Paris moda haftası 2020 İlkbahar Yaz koleksiyonları arasında en canlı tasarımlara sahip
olan markalardan biri oldu.

19

VOURLmAag MODA Nerede
Ne Var!

Beymen - Gucci

Beymen - Isabel
Marant

Vakko

20

Mango

21

VOURLmAag MODA

Neşeli Çocuklarımzın ilk adımları heye-
Adımlar canla beklenir, minik modase-
verlerin ayaklarını korumak kadar,
Gülin Özen eğlenceli aksesuar olarak tasarla-
Moda Tasarımcısı nan çoraplar bu sezonda çok tarz.
Soğuk günlerde şık giyinmeyi,
şıklığı bir sanata dönüştürmeye
hazır olun!
Dikkat çekici bir tarz yaratmanın
yollarından biri de neşeli çorapla-
rımız. Bu yıl enerjik, dinamik çılgın
çoraplarla minik modaseverler ilgi
odağı olacaklar. Çılgın desen ve
renkler, çizgi film kahramanları,
sevimli hayvan dostu figürlü ço-
raplarla istedikleri mesajları adım-
ları ile verebilirler.Capcanlı adımlar
ayaklarımızı ısıtacak gibi.

22

23

VOURLAmag DEKORASYON

24

Küçük
Salonları

Büyük
Göstermek

Pelin Kaleci
İç Mimar

Günümüzde, özellikle merkezde
yaşamı tercih edenler, ister istemez

daha ufak yaşam alanlarında
yaşamaya doğru gidiyor. Özellikle,
en sık kullanılan salonununuzun
dekorasyonu için de, bazı noktalara
dikkat etmemiz gerekiyor. Dar ve

küçük salonları büyük ve daha
geniş göstermek mümkün mü?
Hangi yöntemleri kullanmalıyız?
Doğru ve fonksiyonel eşya seçimi,
yerleşim ve minik dokunuşlarla,
küçük salonlara daha geniş ve ferah
bir görünüm kazandırmak hiç de
zor değil. İşte küçük salonları daha
büyük gösterecek ve ferah bir ortam
yaratılmasını sağlayacak önemli

ipuçları…

25

VOURLAmag DEKORASYON

Duvar renginde açık tonlar seçin
Küçük salonlar için kullanılması gereken renk açık
tonlardır. Açık tonlar evin daha geniş olarak al-
gılanmasını sağlar ve ortama ferah bir hava katar.
Bunun için krem, bej, mavinin açık tonları ya da
beyaz renk kullanımı doğru ve aydınlık bir sonuç
almanızı sağlayacaktır. Küçük bir salona sahip olup
büyük desenli bir duvar kağıdı kullanmak istiyor-
sanız, mekanı daraltır düşüncesinden vazgeçin.
Tüm duvarları kağıtla kaplamaktansa, ön plana
çıkarmak istediğiniz belirli bir bölümü desenli bir
duvar kağıdıyla kaplayarak hem şık hem de geniş
bir görünüm elde edebilirsiniz. Aynı zamanda
boyuna çizgili duvar kağıdı doğru bir seçim olacak-
tır. Özellikle alçak tavanlı mekanlarda ortama derin-
lik katarak salonunuzu daha geniş gösterecektir.

26

Zeminde açik renk kullanmaya özen gösterin

Lamine veya laminat parkenin açık tonlarda tercih
edilmesi açık tondaki duvarlarla birlikte evi daha
geniş gösterecektir. Ayrıca zeminde halı kullanma-
mak da doğru bir tercih olur. Çünkü boş zemin
salonu daha büyük gösterir. Ama küçük de olsa bir
halı kullanmak isteyenler tercihlerini sade halılardan
yana kullanmaları gerekir.

Tavanda kartonpiyer kullanmayın

Salonda kartonpiyer kullanılmaması, ortamın daha
geniş olarak algılanmasını sağlar. İllaki kartonpiyer
kullanılacaksa, kartonpiyerlerin duvar renginden
daha açık bir tonda boyanması gerekir. Bu genişlik
hissini artıran bir uygulama olacaktır.

27

VOURLAmag DEKORASYON

Salonunuzun gün ışığı almasını
önceliğinize alın

Odanın gün ışığını fazla alması yani aydınlık
olması odanın ferah olmasını sağlar. Ancak yeterli
günışığı almayan salonların ferah olması için doğru
aydınlatma ürünlerinin kullanılması gerekir.

Mobilya ve koltuk seçiminde ideal
boyutlar tercih edin

Küçük salonlarda büyük oturma grupları yerine,
değişik modellerde mobilyalar kullanın. Üçlü bir
kanepenin etrafına tekli koltuklar veya puflar tercih
edebilirsiniz. Kolçaksız sandalyeler ile daha ferah bir
görünüme ulaşabilirsiniz.L şeklinde köşe koltukları
küçük mekanlar için ideal bir seçim olabilir. Bu
koltuklar fazla yer kaplamayacağı gibi, konforlu
ve kullanışlı bir oturma alanı sağlayacaktır. Küçük
odalara geniş bir görünüm kazandırmak için şeffaf
mobilyalar tercih etmeye özen gösterin. Cam bir
orta sehpa veya şeffaf sandalyeler ortama ferah bir
hava katabilir.

Küçük televizyon ünitesi kullanın

Küçük salonlarda televizyon ünitenizin mümkün
olduğunca az yer kaplamasına özen gösterin.
Bunun için televizyonunuzun altına ve yanlarına raf
üniteleri yerleştirebilirsiniz.

28

Aksesuar seçimine özen gösterin

Aksesuar bir evin şık görünmesini sağlar. Ancak
küçük bir salonda çok fazla aksesuar olmaması
gerekir. Örneğin duvarları fazla doldurmak yanlış
olur. Çerçeve veya bir saat kullanmak daha doğru
olur.

Salonunuzda aynaya yer verin

Salonunuzun uygun bir köşesine büyük boy ayna
asarak, mekana derinlik kazandırabilir, böylelikle
salonunuzu daha geniş gösterebilirsiniz. Büyük bir
ayna koyacak yeriniz yoksa, aynanızı gün ışığını
yansıtabilecek bir köşeye yerleştirin. Böylece daha
ferah ve iç açıcı bir görünüme kavuşabilirsiniz.
Işığı yansıtır ve derinlik duygusu katar. Bu da
salonunuzun geniş görünmesine katkı sağlar.

29

VOURLmAag GEZİ

30

Aborjinlerin Duası HER ŞEY YETERLİ OLSUN
İngilizlerin Hülyası
Seni ayakta tutmaya yetecek ka-
Avustralya dar güzelliklerle dolu bir yaşam
sürmeni diliyorum.

Aydınlık bir bakış açısına sahip
olmana yetecek kadar güneş diliy-
orum.

Güneşi daha çok sevmene yetecek
kadar yağmur diliyorum.

Ruhunu canlı tutmaya yetecek
kadar mutluluk diliyorum.

Yaşamdaki en küçük zevklerin
daha büyükmüş gibi algılanmasına
yetecek kadar acı diliyorum.

İsteklerini tatmin etmeye yetecek
kadar kazanç diliyorum.

Sahip olduğun her şeyi taktir et-
mene yetecek kadar kayıp diliyo-
rum.

Son elvedayı atlatmana yetecek
kadar merhaba diliyorum.

Aborjin duası

31

VOURLmAag GEZİ 50000 yıllık geçmişleriyle Avustralya’nın yerlileri
Aborjinler, 18. yüzyılda kaşif ve sömürgeci
32 güçlerin geldiği zamana kadar dış dünyadan
tamamen kopuk yaşadı. O güne kadar geleneksel
yaşamlarına devam ediyorlardı.Kıtaya sahip olmaya
değil onunla uyum içinde yaşamaya çalışıyorlardı.
Okyanusya’da tüm kültürler, yazısız ve sözlü kültüre
bağlı bir şekilde yaşıyordu. Bu yüzden bu kültürler-
de bilgiler, şarkılar,danslar ve hikayelerle nesilden
nesile aktarılıyordu.

Kıtaya gelen sömürgecilerse Okyanusya’ya dola-
yısıyla da Aborjinlere sahip olma hülyasındaydılar.
Avustralya’nın yerlisi Aborjinleri “barbar vahşiler”
olarak tanımladılar. Bunun sebebi, Aborijinlerin
sosyal bir düzene ve klan hiyerarşisine sahip olma-
masıydı. Fakat bu klanlardaki yaşama ve evliliğe yön
veren karmaşık kurallar çok daha sonra anlaşılabil-
di.

Aborjinlerin efsanelerinin birçoğu hala yazıya geçi-
rilemedi. Fakat günümüzde yaşamaya devam eden
bu halk, kısmen de olsa kültürünü korumaya de-
vam ediyor ve Avustralya Başbakanı Kavin Rud’un
bu geç özrünü fazlasıyla hak ediyor.

“Avustralya’da birbiri ardına gelen hükûmetlerin,
derin üzüntü, acı ve kayıplara neden olan yasaları
ve politikaları nedeniyle bu Avustralyalı vatandaşla-
rımızdan özür diliyoruz” Kavin Rud

1606 yılında ilk kez Hollandalı kaşif Willien Janszo-
on tarafından keşfedilen Hint Okyanusu ile Büyük
Okyanus arasında yer alan Okyanusya’daki Avust-
ralya’ya New Holland adı verilmiştir. Daha sonra
1770 yılında Avustralya’ya ayak basan İngiliz James
Cook bu adayı Britanya topraklarına kattığını ilan
etmiştir.

6 eyalettten oluşan Avustralya’nın başşehri Can-
berra’dır. Opera Binasıyla ünlü en büyük şehriyse,
İngiltere’den getirilen mahkumlar tarafından inşa
edilen Sydneydir. UNESCO Dünya Mirası listesindeki
muhteşem Opera Evinde 5 büyük salon ve 5540
koltuk bulunmaktadır.

İstisnası olmaksızın dünyanın en iyi doğal limanı
olarak anılan Sydney, başta Bondi Beach olmak
üzere pek çok plaja da ev sahipliği yapmaktadır.

33

VOURLmAag GEZİ Yeni yıla ilk giren yerlerden biri olan Sydney’de
muhteşem havai fişek gösterilerinin yapıldığı Syd-
34 ney Köprüsü, şehrin gerdanlığı gibidir. Blue Moun-
tain ve Katoomba Kömür Madeni Sydney’de görül-
mesi gereken yerler arasındadır.

Her an değişen kararsız havasıyla anılan ve Formu-
la 1 Grand Prix Yarışları ile Avustralya Açık Tenis
Turnuvası düzenlenen Melbourn’da beni yürekten
etkileyen, mesai saatleri içinde her saat başı askeri
tören düzenlenen Anzak Anıtı ve Anzak Müzesi
oldu. Atamızın “Bu memleketin topraklarında kan-
larını döken kahramanlar! Burada, dost bir vatanın
toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
Sizler, Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrı-
mızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklar-
dır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra,
artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.” sözünün yazılı
olduğu bu anıt Avustralya’da, mutlak görülmesi
gereken yerlerin başında gelmektedir.

Yarra nehrinin ikiye böldüğü Viktorya tarzı ferforje
süslemeli evleriyle Melbourn, dünyanın en yaşanıla-
sı şehirleri sıralamasında ilk sıraları almaktadır.Nehir
üzerindeki köprüler şehre görsel bir şölen havası
katmaktadır.

38 hektarlık alana kurulmuş olan Kraliyet Botanik
Bahçesi 10.000 civarı bitki türüne ev sahipliği yap-
maktadır.İçinde göletlerin ve yürüme yollarının bu-
lunduğu bu park huzurun simgesi durumundadır.

Tazmanya eyaletine gitmek ve oradaki sayıları her
geçen gün azalan kangurulara, koalalara ve en
önemlisi de Tazmanya canavarına şahitlik etmek de
olmazsa olmazlarınız arasında olmalıdır

Avustralya’da yeme içme denince akla, leziz etler ve
deniz ürünlerine eşlik eden meşhur şaraplar gel-
mektedir. Özellikle Sydney’in eğlenceli gece haya-
tında pekçok restoran ve bar misafirlerine sonsuz
bir keyif sunmaktadır.

Yine de bana sorarsanız ben, onları ayakta tutmaya
yetecek kadar güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeyi
dileyen Aborjinlerin Avustralyasını İngiliz izleri taşı-
yan Avustralya’ya yeğlerdim. Keşke...

35

VOURLmAag MEKAN Buranın macerası biraz ilginç. Bir bölümü Kuşadası‘n-
dan bir bölümü Urla’dan başlıyor hikayenin. Taner ve
Ethem İ. Küçükkeser Gizem Erenoğlu çiftinin beraber bir iş yapma isteği
Fermaki’nin temellerinin atılmasına sebep olmuş. Taner
36 ailesi Kuşadası’nda uzun yıllar bu tip işler ile uğraşırmış .
Doğan Dermenci zaten Urla’da bildik mekanların sahibi.
Arkadaşlıklarını ortaklığa çevirelim demiş gençler. Ve çevir-
mişler de. Fermaki’nin doğuşu böyle işte.
İskeleye geldiğinizde Çeşmealtı’na doğru rotanızı çevirin.
Ama sahilden gidin, arka yoldan değil. Sahile indikten
sonra 300 – 500 metre gittiğinizde sol tarafta göreceksi-
niz bu mekanı. Giriş kapısının üzerinde adı hemen dikkati-
nizi çekecektir, “Fermaki”. Yolun üzerine arabanızı bıraka-
bilirsiniz. Birkaç basamakla çıkılan bir girişi var. Kapısından
girdiğinizde günün hangi saatinde ve her ne amaçla geldi
iseniz “işte istediğim yer“ diyebileceğiniz bir mekan burası.
İçeri girdiğinizde son derece ferah bir mekanla karşılaşıyor-
sunuz. Sol ileri tarafta büyük bir barı var. Sağ ileride son
derece zevk ile yapılmış etrafı tamamen açık bir şömi-
nesi var. Ne yalan söyleyeyim şömine sizi hemen yanına
çekiyor. Hele bir de hava serinse tadına doyum olmuyor
çevresinin. Yok ben denizi ve körfezi seyretmek istiyorum
derseniz o zaman tercihiniz camekanların önündeki ma-
salar olacaktır.
Eğer sabah saatlerinde gelmişseniz çok güzel bir kahvaltı
mekanı burası. Hava da güzelse denizin hemen dibindeki
masalarda oturabilir ve buranın eşsiz kahvaltılıkları ile güne
başlayabilirsiniz. Hava buna müsait değilse üzülmeyin
sakın. Etrafı tamamen camekanlarla çevrili kapalı mekanı
aynı zevki size verecektir. Güne hem deniz kenarında hem
de Urla’nın harika havası ile başlamanın keyfini yaşama-
dıkça yazdıklarımı anlamanız çok zor. Muhakkak deneme-
lisiniz.
Fermaki’de oğleden sonraları da bambaşkadır. İster çayı-
nızı kahvenizi, ister içkinizi yudumlayarak körfezin deniz
manzarasında vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacağınız-
dan emin olabilirsiniz.
Hava karardıktan sonra da bu mekan akşam yemekleriniz
için harika bir ortamı da hazırlamış zaten. İster aileniz ile ,
ister arkadaşlarınız ile, her kim ya da kimlerleyseniz yeriniz
hazır burada. Sizlere her zaman olduğu gibi mutfaktaki
lezzetlerden bahsetmeyeceğim, size hitap edecek bir tat
muhakkak bulacaksınız zengin mönülerinin içinde. Ama
yine de enginar mücverlerini veya dana kaburgalarını
denemeyi ihmal etmeyin derim nacizane.
Size Fermaki ile ilgili küçük bir tüyo daha. Yemeğinizi
yediniz ama eve gitmek istemiyorsunuz. Bu harika havası
olan yerde gece de kalıp sabahleyin burada güne tekrar
başlamak istiyorsunuz. Canınızı hiç sıkmayın . Fermaki aynı
zamanda bir butik otel. Aynı ruhu bulabileceğiniz odaları
mevcut üst katında. Bence bu dediklerimi denemelisiniz
Sevgiyle kalın.

37

VOURLmAag RÖPORTAJ Urla’da Bir İşkolik

Ayşe Başkanoğlu

Röportaj: Tayfun Özel

38

Sizi tanıyabilir miyiz? otururken yaşadığım hayat ile çalışırken yaşadığım
hayatın farkını o zaman anladım. Çalışmak insanda
İzmirliyim. Kemalpaşa ve Armutlu… Çocukluğum kendine güven, özgürlük duygusu yaratıyor ve bir
buralarda geçti. İzmir Valiliği özel Kalem Müdür- rahatlık hissettiriyor. İşte bu yüzden kadın istihdamı
lüğü’nde 11 yıl görev yaptım. Daha sonra Ziraat yaratmak istedim.
Bankası Bölge Müdürlüğü Halkla İlişkiler Müdürlü-
ğü’nden emekli oldum. 25 yıldır STK’larda çalışı- Bankada çalışırken o zamanki İzmir Valisi Kutlu Ak-
yorum. Hastaneler Vakfı, Türk Kadınlar Birliği Urla taş Hastaneler Vakfı’na girmemi istedi. Ben böylece
Şubesi Kurucu üyesiyim ve 14 yıldır başkanlığını Türkiye Devlet Hastaneleri ve Hastalara Yardım Vakfı
yapıyorum. (HASVAK) Kurucu Üyesi oldum. 6 yıl Genel Sekre-
terlik yaptım. Daha sora da 7 yıl başkanlık yaptım.
Urla Türk Kadınlar Birliği’ni kurduğumda öncelikli
düşüncem kadınlarımızın ekonomik özgürlüklerini Eşim ve ben emekli olduktan sonra Urla’da yaşa-
kazanmalarında “onlara nasıl yardımcı olabilirim, mayı seçtik. Ama ben yine çalışmak istedim. Yine
onlar için ne yapabilirim” oldu. Kadın istihdamı kadınlarla ilgili bir şeyler yapmak fikri aklımı kurca-
yaratmayı aklıma koydum. Çünkü, benimde haya- lıyordu. Türk Kadınlar Birliği Urla Şubesini kurma
tımda bir on yılım çalışmadan geçti. Ben erken bir fikri de böyle oluştu. Kendim çalışmaya alıştığım
yaşta evlendim. Çocuklarım oldu. Onlarla ilgilen- için ilk işim de yine kadın istihdamı oldu. Ama balı-
dim. Eşimin ailesi mal/mülk zengini bir aile idi ve ğı getirip vererek değil de balık tutmayı öğreterek.
eşim çalışmamı pek istemezdi. Ama çalışmak hep
aklımdaydı. İçimde bir ukteydi. Vilayetten teklif gel- Yaşlı Bakım Merkezi açmaya nasıl karar verdiniz?
diğinde eşim yine çalışmamı istemedi ama annemin
de desteği ile Valilikte işe başladım. Çalışmaya baş- O sıralarda Barbaros’ta “Çocuk Köyü” olayı patlak
ladığımda kadının hayatını kazanmasının ne kadar vermişti. Bu olayın akabinde ben de İzmir Valisi,
gerekli, ne kadar elzem olduğunu gördüm. Evde Urla Belediye Başkanı, Urla Kaymakamı ile birlikte
koordineli bir şekilde çalışıyor, köydeki çocuklara

39

VOURLAmag RÖPORTAJ

yardımcı olmaya çalışıyordum. O süreçte bana; tuttuk, biraz kendimizden koyarak biraz dışarıdan
“Ayşe Hanım, her işe koşuyorsun, hiç yorulmadın eşyalar alarak ruhsatlı olarak 16 kişi kapasiteli bir
mı? Hasvak’tan deneyimlerin var. Gel şu Urla’ya bir yer yaptık Ada yolunun karşısında. Canla başla
yaşlı bakım merkezi aç. Bu işi sizin gibi işi bilen,- çalıştık. Kısa zamanda talepler o kadar çok arttı ki
mevzuatı, yasaları bilen gönüllü insanlar yapmalı” karşılayamaz olduk. İnsanlar “annem/babam şu-
dediklerinde neden olmasın diye düşündüm. Zaten radaki kanepede yatsın, yeterki güvenilir bir yerde
kadın istihdamı yaratacağım, nereden başlayacak- olsun” diye ısrarcı olmaya başladılar. Bu noktada,
tım? İşte buradan başlayabilirim diye düşündüm. yoğunluktan ve baskılardan işi bırakayım mı yoksa
Ada yolunda bir yer buldum. Ama oğlum ve eşim büyüteyim mi düşünceleri arasında gidip gelirken
karşı çıktı. Bu işler çocuk oyuncağı değil, bu işlerle kararımı işi büyütmekten yana verdim. Yeni yer ara-
uğraşmak o kadar kolay değil, bu işten vazgeç vs. yışı başladı. Zeytinalanı’nda bir yer bulduk. Aynı ev
Ama ben onları dinlemedim. Bir arkadaşım vardı sahibinin ikiz villalarını birleştirerek 25 kişi kapasiteli
(sonra rahmetli oldu) ona teklif ettim; “Sen, ben Çağdaş Yaşam’ı kurduk. Çalışan sayısı da 10’a çıktı.
3’de kadın işe aldık mı bu işe başlarız” diye. Yeri Yine kısa bir zaman sonra komşu bir villayı daha

40

fiziksel alanımıza katarak toplamda 3 villa ile 35 dan çalışıp bir yandan da 860 saatlik hasta bakıcısı
kişilik kapasiteye eriştik. Çalışan sayısı ise 15 oldu. eğitimi alarak sertifika almalarını sağladık.

Kadın istihdamı konusundaki düşünceleriniz de Yaşam Konakları’nı nasıl açtınız?
bir yandan gerçekleşmeye başlamış...
Bir ara Çağdaş Yaşam’ın binalarının ev sahibimiz
Tabii. Ben Urla’da Kadın Sığınma Evi’nin de açıl- tarafından satılması söz konusu oldu. Binanın sa-
masında ön ayak olmuştum. İstihdam ettiğimiz tılma endişesi ben de bir heyecan yarattı. Şimdi ne
kadınları buradan alıyoruz. Bu kadınlar dışarıda yapacağım, bu kadar insanı nereye koyacağım, na-
çalışamıyorlar eşleri takip edip zarar vermesin diye. sıl yer bulacağım, ruhsat almak çok zor… Oğlum,
Bu kadınları sabah bir araba gidip alıyor ve akşam “Anne, sen bu işte son derece profesyonel oldun,
da bırakıyor. Bu kadınlara devlet bakıyor ama bizde artık kendine ait bir yerde hizmet vermen senin için
çalışarak para da kazanmış oluyorlar. daha doğru olur.” diyordu. Bu arada oğlum müfet-
tişlikten gelme bankacıdır. Kredileri, yatırım pro-
Kadın sığınma evlerinden 11 kadın çalışıyor. Halk jelerini iyi bilir. Onun yol göstermesi ile ve o sırada
Eğitim ile bir işbirliği yaparak bu kadınların bir yan- İZKA’ya verdiğim bir projenin de kabul edilmesiyle
55 kişi kapasiteli bu yeri de yapmış olduk. Toplam
kapasitemiz 90 kişi olurken çalışan sayısı da bir
o kadar arttı. Şu an çalışan kadın sayısı 37 oldu.
Erkekler de var tabii. Şimdi şunu düşünüyorum;
hiç yoktan başladığımız bir işte gerçekten emek
vererek, tırnaklarımızla kazıyarak bu hale geldik.
Ama çok şanslıyım ki yanımda bana destek veren
çocuklarım var. Artık oğlum burayı kızım da çağdaş
Yaşlı Bakım Merkezi’nin başında duruyor. Ben de
bir yandan Türk Kadınlar Birliği’ndeki işleri yürütme
fırsatı bulabiliyorum.

Urla’da çok sayıda Yaşlı Bakım Merkezi var. Bir
sebebi var mı?

Bu çok yerinde bir soru. Yaşlıların en iyi hizmet
alabileceği yer çevre açısından Urla. Aslında İzmir’in
her yerinde Yaşlı Bakım Merkezi var. Ama Urla
en iyisi. Oksijen bakımından, hava temizliği bakı-
mından, merkeze yakın oluşu bakımından… Her
yönüyle ideal bir yer. Hatta ben şunu söylüyorum;
“Urla’nın geleceği sağlık turizminde.” Ama tam
teşekküllü, içinde termal suları, havuzları olan aktif
ve daha iyi hizmet verilen tesislerle. Yaşam süresi
uzadığı için muhakkak ve muhakkak böyle yerlere
ihtiyaç var.

Devletinkilerde dahil olmak üzere pek çok yaşlı
bakım merkezi var. Neden sizi tercih ediyorlar?

(Gülümsüyor) Bakın, biraz önce siz dışarıdan gel-
diniz. İçeriye girdiğinizde kötü bir koku aldınız mı?
Hayır. Bu hijyen demektir. Ayrıca burada hem sağlık
hem de bakım hizmeti veriyoruz. Gece gündüz
hemşirelik hizmetimiz var. Ayrıca, ihtisaslarını
yapmış doktorlarımız tarafından gözetimde tutulu-
yorlar. Ortam güzel, bahçemiz, manzaramız güzel.
Her şeyi en iyi yapmaya çalışıyoruz.

41

VOURLAmagRÖPORTAJ

Devletin yaşlı bakım merkezlerinde durum farklı. pejmürde çıkmak istemem. Kim karşısında böyle
Her şeyi bir yana bırakalım yaşlılar kabul edilmek birisini görmek ister. Bir insanın kendisine ve insan-
için 10 yıl bekliyorlar. Sıra gelmiyor yani. Devlet lara saygısı varsa kendisine bakmalı diye düşünüyo-
yetişemiyor. Ama açılan özel yerlere de ikişer, üçer rum ve buna göre hareket ediyorum.
yaşlı göndererek bedava baktırıyor.
Neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Siz de kontenjandan kaç kişi var?
Seyahat etmeyi çok severim. Yeşil pasaportum var.
Biz de ki durum şöyle; devlet bize göndermiş ve Seyahat etmemi kolaylaştırıyor.Gitmediğim yer kal-
bir süre sonra devlette yeri açılmış ama buradan madı gibi bi’şey. Elimde imkanım olduğu müddetçe
gitmek istemiyor. Ömürlerini burada tamamlamak yurt dışına çıkmak isterim. Bunu da yılda 2-3 kez
istiyorlar. Şimdi ben nasıl göndereyim onu? Tamam yapmaya çalışırım. Son zamanlarda gemi seyahat-
kalsın diyoruz devlete ama bu seferde onu benden leri önceliğim oldu. Amerika’dan Avrupa’ya kadar
çıkmış gibi varsayıp yeni bir yaşlı gönderiyorlar. Yani pek çok yeri dolaştım. Nehir gemisi ile de bir se-
kontenjandan baktığımız yaşlı sayısı olması gereke- yahatim oldu. Gemi seyahati rahatlık ve konfor sağ-
nin üzerinde. Ama kiminin parası, kiminin duası… lıyor. Bu arada Umre’ye de gitmeyi ihmal etmedim.

Fiyatlar nasıl belirleniyor, ne düzeyde? Şapkaları çok mu seviyorsunuz?

Genel geçer şeyler söyleyeyim bu konuda. Bazı Şapkaları seviyorum ama şapka benim imdadıma
yerlerde 2 türlü kalabiliyorsunuz. Birincisi aylık öde- yetişiyor dersek daha doğru olur. (Gülümseme)
melerle ikincisi bağış ile. Bazı yerlerde ise sadece çevremdekiler “ bir şapkayı senin kadar iyi taşıyan
aylık ödeme ile. Verdiğiniz hizmet, bakım, tek kişilik yok” diyorlar. Kuaföre gitmek çok zaman alıyor.
– çift kişilik oda, sıcaklık, pırıl pırıl aydınlık ortam vs. Gidemiyorsun, yapamıyorsun. Giyinmiş evden çı-
fiyatları belirliyor. Şunu söyleyebilirim, bizim aylık kacaksın, hazırlanmışsın... Şapka hayatı kurtarıyor.
ücretlerimiz kiminden az kiminden çok ama tercih Hem seviyorum hem de kolaylık sağladığı için tercih
ediliyor ve öneriliyoruz. ediyorum.

Etkinlikler yapıyor musunuz? Güzel sohbetiniz için teşekkürler Ayşe Hanım.

Elbette. Her ay mutlaka etkinliklerimiz olur. Kon-
serlerimiz olur. Bahçemizde özellikle yaz aylarında
mangal partileri, özel firmalarla yaptığımız aktivite
günlerimiz… Özel yemek günleri, özel kahvaltı
günleri, söyleşi günleri… Her zaman bir aktivitemiz
var, hareketliyiz.

Urla’da nüfus yaşlanıyor mu, gençleşiyor mu?

Urla’ya büyük şehirlerden bir göç var. Bu popü-
lasyon ekonomik olarak daha rahatlamış, artık
yaşamında farklı şeyler arayan, daha mutlu huzur-
lu yaşamı tercih eden ve bunun için Urla’yı seçen
emekli olmuş ya da yapmakta olduğu işi bırakmış
kişiler olduğundan dolayısı ile yaş almış insanlar.
Ama daha önce de dediğim gibi yaşam süresi uzu-
yor. 60 -70 yaş artık yaşlı sayılmıyor. Zaten onlarda
kendilerini yaşlı olarak görmüyorlar. Ben de kendimi
yaşlı görmeyenlerdenim.

Siz genç kalmayı nasıl başarıyorsunuz?

Öncelikle çalışmakla. Sonra da insanlara olan sev-
gim ve saygımla. Hayata olan tutkum beni genç-
leştiriyor. Dışarı çıkarken karşımdakilere yüzü asık,

42

Kalabak Mahallesi 3257 Sokak No:9 Kalabak - Urla
0232 766 4000 - 0543 712 1407 - 0544 766 1018

[email protected]

43

VOURLAmag RÖPORTAJ

44

Çamura Can Veren Eller

Bingül Başarır

Yıllardır Urla İskele’de mütevazı bir yaşam süren benim
de tanıdığım Bingül Başarır, Füreya’nın öğrencisi olmuş
ikinci kuşak seramik sanatçılarından. Adnan Menderes
Hava Limanı’ndan TRT Arı Stüdyolarına kadar birçok kamu
binası ve başka pek çok binanın duvarları onun seramik
panolarıyla kaplı. İstanbul’da başlayan sanat hayatını Paris,
Ankara ve İzmir’de sürdüren Bingül Hanım, İzmir’de kültür,
sanat olmadığını; bu yüzden sanatçıların başka yerlere göç
ettiklerini ve oralarda başarılı olduklarını söylüyor. İzmir’de
sanatsever bulunmadığını iddia ediyor. İzmir'e yerleştiğinden
beri hedefinin İzmir’i biraz daha sanatına, kültürüne sahip
çıkacak bir duruma getirmek olduğunu, inatla yılmadan
bugüne kadar geldiğini ama ne yazık ki çok büyük adımlar

atamadığını söylüyor.

Doğrusu ben de beş kıtada sergiler açmış bu değerli sanat
insanımızın yeteri kadar tanınmadığını düşünerek onu daha

çok insan tanısın istedim. Bizi evinde konuk eden Bingül
Başarır ile çamura can verme yolculuğunu konuştuk.

Röportaj: Müge Buluç
Fotoğraflar: Tayfun Özel

45

VOURLAmag RÖPORTAJ

Seramiğe nasıl başladınız? Füreya Koral ile tanış- ressamları kopyalamaya başladım. Bir gün Beyoğ-
manız nasıl oldu? Ondan önce sanata ilginiz var lu’nda gezerken baktım ilerde bir ışık, bir pırıltı...
mıydı? Bu konuda bir eğitim aldınız mı?
Kaç yaşındaydınız o zamanlar?
Bu klasik; çocukluğumdan beri elime kalem geçtiği
anda hatta kalem değil de herhangi bir malzeme Yirmi iki yaşındaydım. Baktım Füreya’nın sergisi.
geçtiği anda hemen onu yapıta çevirmeye çalışıyor- Beyoğlu’nda bir handa, yani bir pasajın girişinde.
dum. Öyle çocuk yaşlarda; beş yaşında, altı yaşında Uzaktan çok gizemli görünüyordu. Çok hoşuma
bile... Sonra evdeki kişilerin resimlerini yapmaya gitti resimleri. Ben Füreya’nın adını duymuştum,
başladım. Hatta saraylı bir büyükanne vardı. Yalva- daha doğrusu okumuştum; sanat tarihi kitabında
rırdı bana, ne olur resmimi yapma, sonra can iste- yazıyordu. Burhan Toprak’ın kitabında. Oradan
yecek benden diye. Ben de tamam, derdim; resmi biliyordum ama seramik hakkında pek fikrim yoktu.
yapardım, ondan sonra yırtardım. Sonra röprodük- Sonra adresini öğrenip gittim, kapısına dayandım.
siyonlara başladım. Van Gogh, Cezanne, Degas gibi Meğer kurs vermiyormuş. Ben kurs vermiyorum,
dedi. Israr ettim. Israr edince, dedi tamam gel ama

46

çömez olarak gel. Bana yardım et. Yardım ederken ciyken ilk ödülümü aldım; altın madalya.
de öğren. Ben öğretmeyeceğim. Böyle bir pazarlık
yaptı. Benim için çok ilginçti. İki yıl yanında kaldım. Nereden aldınız bu ödülü?
Bu iki yıl içinde o günün sanat kültür insanlarını,
akrabalarını yakından gördüm, tanıdım; işte Hali- Çekoslovakya’dan geldi. İşin garibi, garibi de kötü-
karnas Balıkçısı’ndan tutun, Şirin Devrim’den tutun, sü de denebilir; dört altın madalyadan biri benimdi,
işte teyzesi Fahrünnisa Zeyd, Aliye Berger, bütün diğeri Füreya’nın, diğeri akademinin bölüm başka-
bunları; hatta yazarları, Sabahattin Eyüboğlu’nu, nının, dördüncü de bir fabrikadaki atölye şefinin.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu, Ahmet Hamdi Tanpınar’ı
tanıdım. Benim için tam bir okuldu. Birkaç dilin Siz ne yapmıştınız?
konuşulduğu, çok değişik bir yerdi, çok değişik
bir ortam... Ondan sonra kendi atölyemi kurdum; Küçük panolar yapmıştım, iki üç tane. Öyle iddialı
ondan sonra da ödüller geldi, böyle çok erken bir değil yani. Kendim katılayım diye de gitmedim.
başarı oldu. Daha Füreya’nın yanındayken, öğren- Arkadaşlar çok ısrar ettiler. Herkes katılıyor. Yani o
yıllar seramiğin ikinci kuşağı. İlk kuşak dört

beş kişi; Füreyalar. Biz ikinci kuşağız. Zaten başka
kimse yok; herkes katılıyor. Bana da çok ısrar ettiler.
Dedim biraz geciktim. Bir soralım, belki gecikme-
mişsindir, dediler. Sordular; katılabilirsin dedi baş-
kanı akademinin. Katıldık; hem jüriden geçti hem
ödül geldi yurt dışından. Türkiye birinci ve ikinci
oldu. Ondan sonra böyle olunca hem yurt dışından
hem de yurt içinden davetler başladı. O artık böyle
süreklilik kazandı. Bu şekilde devam etti. Hem sipa-
rişler; Büyük Millet Meclisinden sipariş geldi; masa
siparişleri, onları yaptık; ondan sonra da duvar
panolarına geçtim, daha çok da mimarlardan. Du-
var panosu konusunda hem uluslarası hem ulusal
yerim var.

Daha çok duvar panosu mu çalıştınız?

Yok, çok çeşitli şeyler çalıştım ama duvar panola-
rı, mesela Cumhurbaşkanlığı Yönetim Binasında
-Özal’ın yaptırdığında- var. TRT Arı Stüdyosundaki
pano yetmiş metre karelik bir iş. Adnan Menderes
Havaalanı’nda iki tane dokuz metre karelik pano
var, dış hatlardan gelince yürüme bantlarının yanın-
da. Böyle işte... Bu şekilde devam ederken daha çok
bu panolar dikkat çekti. Yurt dışında da çok yaygın
değildi. Uluslarası Seramik Akademisine üye olmam
teklifi geldi. Sonra oraya üye olunca sergiler, davet-
ler, sempozyumlar böyle devam etti.

Füreya da büyük panolar yapıyordu sanırım, öyle
değil mi?

Evet, çağdaş anlamda ilk çalışan odur ve onun pa-
nolarında bizim de emeğimiz var. Çamurunu epey
yoğurduk.

İlk atölyenizi nerede kurdunuz?

Füreya ile iki yıl çalıştıktan sonra İstanbul’da evde
atölye benzeri bir şey kurdum. Taksim, Levent ora-
larda yaşadım. Oradan da Paris’e gittim. Sergi

47

VOURLAmagRÖPORTAJ götürdüm. Ama ilk atölyemi Ankara’da açtım.

48 Evde yapabildiniz mi bu panoları?

Yaptım. Fırın aldım. Meclis masalarını orada yap-
tım. Büyük panoları, meclis panolarını fabrikalarda,
Çanakkale Seramik gibi fabrikaların fırınlarını kulla-
narak yaptım. Onlara misafir oldum.

İstanbul’da yaşarken Paris’te bir sergi açtınız,
öyle mi?

Evet. O zamanın Turizm Bakanı sergiyi gördü; bu
sergiyi Paris’e götürün, dedi. İhsan Göğüş, o zaman
turizm bakanıydı. Paris’e götürdüm sergiyi ama
sonra orada turizm müdürü galeriyi beğenmedi.
Tekrar açalım, daha merkezi bir yerde, dedi. Saint
Germain galerileri diye, onların çok ünlü bir bölgesi
var. Oradan bir galeriden gün alındı. Altı ay sonra
orada sergi açıldı. Sonra Paris Fuarında açıldı. Yani
ben o işleri dört yerde sergiledim ve dolayısıyla iki
yıl da orada kaldım

Neler yapmıştınız?

Panolar, formlar, heykeller... Çeşitli şeyler yaptım.
Orada çok ses getirdi. Paris Sanat Galerileri yıllı-
ğında çıktı mesela. İki yılda bir yayınlanan bir yıllık
orada. Daha önemlisi Paris Belediyesi sanatçı kadro-
suna alındığım söylendi. Yani şöyle oluyor: Sanatçı
listesi yapılıyor; belediyeye ait binalara ya da kamu-
ya bir şey alınacaksa o listeye bakılıyor, öyle alınıyor.
Listede ben de vardım. Benim biraz ilişki kurmam
gerekiyordu ama Türkiye’ye dönme gibi bir ısrarım
vardı. Başka güzel teklifler de aldım ama dönmek
istedim.

Orada nasıl yaşadınız peki? Seramik mi yaptınız?

Şimdi biraz uzayacak onun için pek değinmedim.
Şimdi Türkiye’nin şartları o zaman bir dolar yanı-
nızda olursa yakalanırsanız, tutuklanıyorsunuz. İki
yılda bir ya da yılda bir yurt dışına çıkabiliyorsunuz.
Yıl 1965. Ondan sonra dışarıda; işte Paris’te para-
sız, pulsuz, kimsesiz durumdasınız ama kalmak da
istiyorsunuz. Çünkü bir daha oraya sergi zamanı
gitmek zor. Merkezde galeriler yok; seramik ga-
lerisi, seramikle hayatımı kazanabileceğim bir yer
yok. Arkadaşlar dediler ki sen en iyisi dikiş işine gir,
dediler. Dikiş biliyordum; ilk önce Pierre Cardin’e
götürdüler. Pierre Cardin’in şefi beni beğenmedi
çünkü Yunanlıymış. Üç gün sonra çıkarttı. O çıkar-
tınca aldılar beni bu defa Christian Dior’a götür-
düler. Orada çalışıyor, sergi zamanı izin alıp sergiye
gidiyordum. Oraya geçince hakikaten rahat ettim.

Beni bırakmak istemediler ama ben de seramik-
te kararlıydım. Çekeceğimiz varmış. Eser üretmek
güzel tabi ama talep olmayan bir şeyi üretmek hoş
değil! Ama ne yapacaksınız. Kendi kaderinizi ken-
dimiz yazdık. Çok güzel teklifler geldi. Kanada’dan
geldi. Dediler biz çok ilgileniyoruz seramik sanatıyla
bizim ülkemize gelin, dediler. Gitmedim. Picas-
so’nun eserlerini üreten, yani Picasso gidiyor orada
bir şeyler üretiyor kalıplarını alıyorlar ondan sonra
sürekli üretiyorlar, Güney Fransa’da. Oradan teklif
geldi sergi yapmam için. Gitmedim, çocuklar küçük
diye. Çocukları da al gel, dedi galerici; babalarını ne
yapacağım, dedim. Bazı şeylerde zamanlama çok
önemli. Zamanında gelirse başka oluyor yoksa bir
şeyler engelliyor. 1980 yılında geldi bu teklif; oğlan
1969 doğumlu, kız 1971 doğumlu. Şimdi gitsem
orada bir şeyler yapsam ya diyecekler, aferin anne-
mize ya da bizi bıraktı gitti diyecekler. Acaba hangi-
sini söyleyecekler?

Çok iyi zamanıydı gerçekten. Düşünün yani Picas-
so’nun seramiklerini üretiyor adam. Monte Car-
lo’da vitrinleri var. Cannes’da galerileri var. O da
biraz farklı bir şeyler istiyordu, Picasso’ya bağımlı
kalmadan... Ama işte olmadı.

Kaç yıllarıydı böyle çok yoğun çalıştığınız, masa-
lar panolar yaparak? Bu işten para kazanabildi-
niz mi Türkiye’de?

Evet. Mısır’da konferans verirken panoları görün-
ce, çok zengin olmalısınız, dediler. Çoktan harca-
dım, dedim. Yani iyi, yüksek tutan bir sanatçıydım.
Pek taviz vermiyordum. İyi de geliyordu tabi ama
geldiği gibi de gidiyordu. Çocuklar vardı. Onla-
rın eğitimi, okulu... Harcadık. Hem kazandık hem
harcadık. Bir de şey var tabi, uluslararası olmak
için harcama yapmanız gerekiyor. Bütün o yurt dışı
gezileri, toplantılara katılma, onlar da bir harcama
gerektiriyor. Oralara da gitti tabi. 2006’ya kadar
çok yoğun çalıştım. Hiç ara vermeden diyebilirim.
Hatta bazen özgeçmişime baktığımda kendim de
şaşırıyorum. Yani 1990’da sempozyuma gidiyorum,
Çekoslovakya’ya; bir ay kalıyorum filan, baya bir iş,
enerji. 1990’da sergi de açmışım, bilmem nereye
de gitmişim; yani şaşırıyorum kendime, aynı yıl için-
de bu kadar şeyi nasıl yaptım diye. Yani enerji vardı;
çok çalışıyordum gerçekten de. Ortalama on altı
saat filan, bazen daha da fazla... Mesela üç günde
9 saat uyuduğum oldu ve o günlerden birinde bir
saat uyudum. Seramik işi böyle, başladınız mı bıra-
kamıyorsunuz. Onun fırınlanması var bir kere!

49

VOURLAmag RÖPORTAJ

Resim gibi değil; bir yerde bırak, kapat üstünü, git. şey görerek mi oluyor?
Bir de sipriş olduğu için, belli bir tarihte istiyoruz
diyorlar, onu da yetiştirmeniz gerekiyor. İki buçuk Bir şey etkiliyor. Siyah ve beyaz, ırkçılık gibi şeyler
ay mesele eve gitmediğim oldu atölyeden. Atölye üretmiştim. Şurada duvarda mesela bir pano var. O
şartları da zordu, sağ sol kavgası, nereden bomba da Hitit Dönemi’yle ilgili, çalışırken Karagöz Haci-
gelecek filan... vat’ı keşfettim. Hitit tanrıları aynı Hacivat, Karagöz.
Orada bir form var mesela çivi gibi, o da çivi yazı-
Paris’ten sonra Ankara’ya dönüp oraya mı yer- sını sembolize ediyor. Biz böyle Yunanlılarla tartı-
leştiniz? şırken Hacivat, Karagöz senin mi benim mi diye,
meğer Hitit’inmiş. Bir süre onun üzerinde çalıştım.
Evet. Ankara’da 1967 -1975 arası kaldım. Son- Sonra kızım bilim teknik dergileri alırdı, onunla
ra İzmir’e taşındık. Ankara’da evlendim. İzmirli, çok ilgileniyordu. İstanbul’a gittiğimde o dergilere
Urlalı bir beyle. Eşim mimar ve şehir plancısıydı. baktım üç sayı genetik üzerine. Çok güzel şeyler
Ankara’da atölyemi evin bodrum katına kurdum. var; kromozomlar var, DNA sarmalları filan. Onlar
1975’te İzmir’e taşındım. İzmir’deki atölyem bir etkiledi bu defa; 2000’den sonra ona geçtim. Kro-
süre inşa halindeydi, 1978’de açıldı. Güzelyalı’da mozomlar yaptım. En son işlerim onlar. Üç kuşak
Hakimiyeti Milliye İlkokulunun hemen yanındaydı. sergisinde sergileniyor şimdilerde.
Onu da geçen yıl kapattım. İçindeki araç gereçleri
de Dokuz Eylül Üniversitesine bağışladım. Kitapları, Siyah beyazlarda da mesela bir siyah yaptım içi
malzemeleri, fırını, her şeyi oraya bağışladım. Hatta beyaz. Yanına bir beyaz formu koydum içi siyah.
onlar geldiler. Fırını hepsi birlikte kamyona taşıdılar. Yani siyah sandığınız şeyin içi beyazdır; beyaz
Taşınırken de çok yardımcı oldular. sandığınız şeyin içi siyahtır; buna gerek yok gibisi-
ne. Hep konseptler oldu; bunun için de dönemler
Kaç sergi açtınız? oldu. Bazı sanatçılarda, farklı işler yaptı mı sanat-
çılığı oturmadı, daha olgunlaşmadı gibi bir kanı
Onlar için ben size katalog hazırladım onu vere- vardır. O ayrı bir tarz. Sürekli düşünmeyen, sürekli
ceğim. İki klasör dolusu haber, sergi, eser… Şu üretmeyen bir şeyi alıp da onunla sürekli uğraşan;
anda ezbere bir sayı söyleyemem. Yalnız, Füreya ile o da ayrı bir şey. Ama bir de benim gibiler var, bir
çalışmaya başladığımın altıncı ayında Füreya kendi yerde duramıyor. Bana Belçikalı bir oda arkadaşım
atölyesinde sergi açtı. Benin de yaptığım birkaç iş bir eleştiride bulunda Avustralya’da. A, yine yeni bir
vardı, şöyle küçük bir masa vardı. Sen de burada şey yaptın; her defasında değişik bir şey yapıyorsun,
sergile yaptıklarını, dedi. Dolayısıyla birlikte sergi de dedi. Dedim Picasso, Picasso olmazdı değişik şeyler
yapmış olduk. Öyle bir anım var. yapmasaydı. Picasso olmak gibi bir hedefim yoktu
ama böyle herkesin farklı bir yapısı var.
Sayısını bilemeyecek kadar çok yani sergileriniz?
Cam ve seramik bir arada mesela. İşte bu da benim
Evet; yani çok derken mutlaka her yıl sergi açma- yaptığım bir şey. Ben başlattım sayılır. Dünyada
lıyım gibi değil de…Katılmam gereken bir sergi pek yaygın değildi. Sonra dünyada ilk defa benim
olursa ya da işte yeni bir konsept varsa o şekilde. yaptığım bir şey daha var. Linyit kömürü cürufun-
Sürekli böyle çok üreten çok sergileyen biri değilim dan eserler ürettim. Bütün bir kış kapıcıyla teşvik-i
ama hiç ara vermeden de çalıştım mesaide bulunup yaktık. Yandıktan sonra içinde
metaller filan oluyor; onlardan bir parça hazırladım,
Bu panolarda bu formları çalıştığınızda bir fırına attım. Bu şimdi Amerika’da, Everson Müze-
konsept üzerinde çalışmaya nasıl karar veriyor- sinde. Denemelerle buluyorsunuz. İşte böyle. Yaşa-
sunuz? dığım alanı hep iyi gözlemledim. Dergilere kitaplara
müzelere girdi, dünyada daha önce hiç yapılmadığı
O tamamen ilham. Bir şey ilginizi çekiyor işte... Yani için. Eserlerim Avusturalya, Japonya Almanya, İtal-
şimdi genelde duvarda gördüğünüz işlerde, mesela ya, Çekoslovakya, Amerika, İspanya, Mısır gibi daha
baskı ve direnç var; böyle yırtılmalar var, üzerine sayamadığım pek çok ülkede sergilendi. Uluslarara-
atılmış dikişler var; hep yüzeysel bakıyoruz, kabu- sı Akademi toplandığı zaman sergiler de düzenleni-
ğu kaldırdığınızda altta neler var göremiyorsunuz yor. Biz de o şekilde katılıyoruz.
gibi... Şimdi 70’li yıllarda biliyorsunuz çeşitli baskı-
lar ve ona karşı direnç vardı. Onu ifade eden şeyler
onlar. Sonra değişim, gelişim, birikim gibi şeyler...

Bu daha çok içsel olarak hissederek mi yoksa bir

50


Click to View FlipBook Version