ÇİĞDEMİN SESİ BU SAYIDA NELER VAR…
Aylık Online Dergi MERHABA
Eylül 2020 KÜTÜPHANEMİZDEN
SEÇTİKLERİMİZ
SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ
KİTAP TANITIMI
MUHTARIMIZDAN
ÇOCUKLARDAN RESİMLER
DÜNDEN BUGÜNE ÇİĞDEM
YÜZ YIL ÖNCE ANKARA –
Eylül 1920
ŞİİR KÖŞESİ
HUKUK KÖŞESİ
BİLİM İNSANLARI
BİR MAHALLE DERNEĞİNİN
MONOGRAFİSİ
FOTOĞRAF YARIŞMASI
ESKİ ANKARA
ÇİĞDEMLİ OLMAK
ANNE-BABA SEMİNERLERİ
DAYANIŞALIM TABII DE …
MUHTARLIK BİNASINI
BOYADIK
ZAFER BAYRAMI, BU KEZ
MAHALLE KOMŞULUĞU
COŞKUSUYLA
ATIKLARIMIZI
DÖNÜŞTÜRÜYORUZ
EĞİTİM DESTEĞİ
BAŞVURULARI BAŞLADI
ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ONLINE DERGİ
Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu
Yayın Kurulu: Dilek Yüceel, Fatih Fethi Aksoy, M.Sinan Kayalıgil,
Zuhal Yüksel,
Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak
gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına
aittir.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 2
Merhaba,
Her konuda öncü ve örnek olmaya 25 yıldır devam eden derneğimiz yeni bir çalışmayla bir ilke daha
imza attı.
Daha önce bazı belediyeler için yapılan monografi çalışması ilk defa bir dernek için yapıldı. Öncelikle
bu çalışmaya verdiği katkılardan dolayı ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Kamusal Akıl
Stüdyosu dersi öğrencilerine ve bu raporu derleyip yayına hazırlayan dersin hocası Sayın Prof. Dr.
Savaş Zafer Şahin’e çok teşekkür ediyoruz.
Bu fikir yıllar öncesinden Sayın Savaş Zafer Şahin’in Çankaya Belediyesi için yapmış olduğu
Monografi çalışmasını okuduğum zaman kafamda oluşmuştu. Böyle bir çalışmayı biz de derneğimiz için
yapabilsek diye düşünmüştüm. Şimdi bu hayal gerçekleşmiş oldu. Covid-19 salgını nedeniyle
eksiklerimiz kalmış olsa da bundan sonraki çalışmalarımız için artık elimizde önemli bir rapor var.
2018 yılında Sivil Toplum Destekleme Merkezi Derneği (STGM) tarafından verilen, Yerel STÖ’ler
Kurumsal Destek Programı (BİRLİKTE) hibesini almaya hak kazandığımızda bu çalışmayı projenin ikinci
yılında yapmayı planlamıştık. BİRLİKTE Projesi sayesinde derneğimizin hem idari giderlerini iki yıl
boyunca karşıladık hem de kurumsal gelişimimiz adına çok önemli adımlar attık. İki kez özdeğerlendirme
çalışması yaptık ve iyileştirme planlarımızı uygulamaya koyduk. Stratejik hedeflerimizi belirledik, bu
hedeflere ulaşmak için stratejilerimizi ve eylem planlarımızı hazırladık, birçok iyileştirmeyi hayata
geçirdik.
Geldiğimiz noktada misyon ve vizyonunu güncellemiş, değerlerini belirlemiş, stratejik plan
doğrultusunda yıllık hedefler koymuş, o hedefler doğrultusunda faaliyetler yürüten, tüm süreçlerini yazılı
hale getirmiş bir dernek olduk. İki yıl boyunca aldığımız mali destek sayesinde de sürdürülebilirlik
konusunda güçlendik.
Bundan sonraki süreçte “Mahalleli olma kültürünü yaygınlaştırarak; mahalle sakinlerinin yaşam
kalitesini yükseltmek ve karar alma süreçlerinde etkili olmak misyonu ve mahalleli olma ve dayanışma
kültürünün etkin olduğu, bölgesel ve ulusal karar alma süreçlerinde etkili olan, yaşam alanlarıyla farklı
özellikteki bireylerin (yaş, cinsiyet, engelli) mutlu olduğu bir mahalle olmak vizyonu” doğrultusunda
çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Bizlere bu imkanı sağlayan STGM’ye ve BİRLİKTE ekibine yürekten teşekkürler. Ayrıca dernekte
gönüllü olarak çalışmalarımızı birlikte yürüttüğümüz tüm Genişletilmiş Yönetim Kurulu üyesi
arkadaşlarıma, bizlere güvenen ve her zaman desteklerini yanımızda hissettiren üyelerimize ve
komşularımıza, mahalle dışından takipçi ve destekçilerimize de sonsuz teşekkürler.
Bizi izlemeye devam edin…
Aylık dergimizin her sayısında bu rapordan bölümleri sizlerle paylaşacağız. Rapora web sayfamızda
yayınlar/kitaplar bölümünden ulaşabilir, incelemek için derneğimizden veya kütüphanemizden ödünç
alabilirsiniz.
Sevgi, saygı ve hoşgörüyle…
Fatih Fethi Aksoy
Yönetim Kurulu Başkanı
BAĞIMSIZ, TARAFSIZ, GÖNÜLLÜ
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 3
YÜZ YIL ÖNCE ANKARA – Eylül 1920
ENGELLERİ AŞMAYA DOĞRU
Vecdi Seviğ – Gökkuşağı Sitesi
Ankara’da 23 Nisan 1920’de meclis açılmış, düzenli ordu henüz oluşturulmadan işgal güçleri Anadolu’ya
yayılmaya başlamış, kargaşadan yararlanmak isteyen çeteler ortaya çıkmış, Uşak ve Bursa illeri dâhil
Batı Anadolu’nun bir bölümü Yunan güçlerinin yönetimine geçerken, İstanbul hükümeti de Sevr denilen
Anadolu’nun parçalanması anlaşmasını 10 Ağustos’ta imzalamıştı.
Sonbaharın hüznü Anadolu’ya çökmek üzereydi.
İstanbul hükümetinin hedefi, Ankara’dan yükselmeye başlayan bağımsızlık ateşini söndürecek girişimleri
sürdürmek, işgal güçlerinin talimatlarını yerine getirmekten ibaretti. 9 Ağustos
1919’da ordudan çıkarılıp nişanları geri alınan, 29 Aralık’ta nişan ve
madalyaları iade edilen, 11 Mayıs1920’de idama mahkûm edilen
Mustafa Kemal’in bu kez 7 Eylül 1920 günü de rütbesinin yarbaylığa
indirilmesine karar veriliyordu. Amaç işgalcilerin isteklerine olumlu
yanıt vermekten ibaretti.
Ankara’daki milletvekillerinden bir bölümü de düşmanın ilerlemesine
Meclis hükümeti içinden sorumlu arıyor, muhalefet cephesi
oluşturmaya çalışıyordu. Yeni yönetime karşı isyanların
engellenmesi ve asker kaçaklarının yargılanması için kurulan İstiklal
Mahkemelerine üye seçiminde sorunlar ortaya çıkıyor, Sovyetler
Birliği ile yürütülen görüşmeler bahane edilerek Mustafa Kemal
ekibinin Bolşevik özentisi içine girdiği iddiaları Meclis gündemine
taşınıyordu.
Sovyetler Birliği hükümetiyle anlaşma imzalayan Anadolu heyetinden
Ticaret Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşek) Bey 16 günlük bir
yolculuğun ardından Trabzon’a gelmiş ve Ankara’ya çektiği
telgrafla anlaşmayla sağlananlardan bilgi vermişti. Bu telgraf,
24 Ağustos tarihli anlaşmayla Sovyetlerden 1 milyon altın ruble
ile cephane, top ve tüfek sağlandığı bilgisini içeriyordu. 200
altın ruble Doğu bölgesi için Kazım Karabekir’e teslim edildi.
Yusuf Kemal Bey, Trabzon’dan Ankara’ya 22 Eylül günü kılık
değiştirerek hareket edecekti. Çünkü hakkında İstanbul
hükümetinin idam kararı vardı.
Mustafa Kemal yönetimine karşı örgütlendiği anlaşılan bir grup milletvekili, alkollü içki tüketimini
yasaklayan kanunu meclisten geçirmeyi başardı. Böylece kaçak içki üretimi teşvik ediliyor, yasal
yollardan yapılan üretimden alınan vergi geliri de sağlanamaz hale geliyordu. Kurulmakta olan yeni
yönetimin çalışma esaslarını belirlemeyi amaçlayan “Halkçılık Programı”nın meclis görüşmeleri de aynı
grubun “Bolşevik özenti” eleştirilerine sahne oluyor, din esaslı program yapılması için çaba
harcanıyordu. Program, 1921 yılının Ocak ayında meclisten geçirilebilecek ve 1921 Anayasası olarak
anılacaktı.
Meclis’teki bu eğilimler ve hilafetin geleceğine ilişkin yasal düzenleme yapılması girişimleri nedeniyle
Meclis’te 25 Eylül Cumartesi günü yapılan gizli oturumda kürsüye gelen Mustafa Kemal, Meclis’te bu
konunun sık sık gündeme getirilmesini doğru bulmadığını söyledi ve tutanaklara yansıyan biçimiyle
aynen şöyle dedi:
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 4
“Bugün bu makamı (Hilafet makamı) işgal eden zat bu millet ve memleket için hain bir adamdır.
(Alkışlar) Müsaade buyurunuz beyim. Hain bir adamdır. (Alkışlar, bravo sesleri) Meclisi Âlinizde şimdiye
kadar pek büyük ve cidden tarihî cüretler gördük. Maateessüf (üzgünüm) şimdi makamı hilâfet ve
saltanatı işgal eden zat bu millet için hain bir adamdır. Bu milletin mukadderatına bütün manasıyla
vaziülyed (geleceğine tam anlamıyla el koyan) olduğunuzu ispat ettiniz. Bunun sayesinde bize bütün
dünya, bütün düşmanlarımız ehemmiyet (önem) etmektedirler. Bu Meclis cidden tarihî hizmet ve
cesaretler göstermiştir.”
Atatürk, sözlerini günümüzdeki Türkçesiyle özetle şöyle sürdürecekti:
“Hain ya da makamının gücünü ve yetkisini kullanması yasak edilmiş olan kişi, aslında padişah ve halife
olamaz. ‘Öyle ise, onu indirip yerine hemen başkasını seçeriz’ demek istiyorsanız, buna da bugünkü
durum ve koşullar elverişli değildir. Çünkü padişahlıktan ve halifelikten çıkarılması gereken kişi, ulusun
içinde değil, düşmanların elindedir. Onu yok sayarak başka birini tanımak düşünülüyorsa, o zaman
bugünkü halife ve padişah, haklarından vazgeçmeyerek
İstanbul'daki hükümetiyle bugün olduğu gibi, makamını koruyup
çalışmalarını sürdürebileceğine göre, ulus ve yüce Meclis, asıl
amacını unutup halifeler sorunu ile mi uğraşacak? Ali ile Muaviye
çağını mı yaşayacağız? Kısacası bu sorun geniş, ince ve
önemlidir. Çözümü, bugünün işlerinden değildir.”
Bu Mustafa Kemal’in Meclis’te o güne kadar
yaptığı en sert konuşmalardan biriydi ve
hilafetin geleceğine ilişkin net mesajı
içeriyordu.
Yozgat’ta bir süre önce bastırılan ve
katılımcıların bir bölümünün affedildiği
ayaklanma bu kez aynı ilin Akdağmadeni ilçesinde silahaltına alınarak cepheye
gönderilmek istenilen bir grubun başkaldırısı biçiminde ortaya çıkıyordu. Aynı günlerde
birinci ayaklanma sırasında görevinin başında öldürülen Akdağmadeni Kaymakamı Tahir Bey’in eşine ve
çocuklarına maaş bağlanması hakkında kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul ediliyordu.
29 Eylül günü İngiltere Dışişleri Bakanlığı ülkesinin başsavcılığına başvurarak İstanbul’daki Yüksek
İngiliz Komiserliğinin Sevr Antlaşmasının 230. maddesine göre “Ermeni kırımından sorumlu kişilerin
yargılanmaları hakkında bilgi istediğini” bildiriyordu. Yargılanacaklarla ilgili 174 kişilik listede Mustafa
Kemal, Kazım Karabekir, Ali Fuat paşaların da adları bulunuyordu. Başsavcılık yanıtını ekim ayı
ortasında verecekti: “Türk Barış Antlaşmasının bugünkü durumu, soruya karşılık vermeyi şimdilik
olanaksız kılmaktadır.” Malta Sürgünleri kitabını hazırlayan Büyükelçi Bilal Şimşir, kitabında bu yanıtı
şöyle değerlendirecekti:
“İngiliz başsavcılığı, İngiliz diplomatlarına ve askerlerine ders veriyordu adeta: Sevr Barış Antlaşması
imzalanmış olmakla birlikte henüz onaylanmamış ve yürürlüğe girmemiştir.” Doğal olarak da
onaylanmamış bir anlaşma uygulanamaz ve buna dayanarak da yargılama yapılamazdı.
Ekim ayı yeni isyanlar, görüşmeler, çatışmalar ve askeri hazırlıklarla dolu geçecekti.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 5
ESKİ ANKARA
Fatih Fethi Aksoy - Yeni Esenkent Sitesi
AZİZ KLEMENS KİLİSESİ
Bizans Ankara’sından gününüze ulaşan bu kiliseden fazla bir kalıntı olmaması ve mevcut kalıntıların da
adeta gizlenmiş halde görülebilir olmaktan uzak bulunduğu düşünüldüğünde, birçok Ankaralının bu
kiliseyi bilmemesine hatta hiç duymamış olmasına şaşmamak gerekir. Bu kilise Çıkrıkçılar Yokuşu ile
Anafartalar Caddesi'nin ayrıldığı köşededir.
Aziz Klemens
Kiliseye adı verilen Klemens, Hıristiyanlığın yerel
azizlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Genç
yaşta Ankara piskoposu olmuş, Roma
İmparatoru Diocletianus döneminde (284-305)
baskı görmüş ve işkence edilerek 303 yılında
öldürülmüştür. (Bazı kaynaklara göre 296 yılında,
Beki L. Bahar, Ankara Yahudileri, s.29, 2003)
Sonrasında Ortodoks kilisesi tarafından aziz ilan
edilmiş ve 23 Ocak günü yortusu (bayramı)
yapılmaya başlanmıştır. Aziz Klemens’in, müridi
Aganthangelos ile birlikte Kryptus (Cryptus) adı
verilen yerdeki kilisenin önüne gömüldüğü
biliniyor. Yapılan araştırmalar 1835 yılında ilk kez Fransız gezgin Charles Texier tarafından plan ve
kesitleri yayınlanan kilise, 1861 yılında Augustus Tapınağı’nda kazılar yapmak üzere Ankara’ya gelen
Georges Perrot tarafından da incelenmiştir. Perrot kiliseye bitişik evlerde oturan Rumların, kiliseyi
“Haghios Clemendos” olarak adlandırdıklarını, ancak kilisenin adının “İonnes Theologos” olabileceğini
belirtmiştir. (Ufuk Serin, Bizans Ankarası ve Kaybolan Bir Kültür Mirası, St. Clement Kilisesi, s. 69, 2014,
PDF) Kilise ile ilgili detay araştırmalar ise ilk kez Fransız Rahip Guillaume de Jerphanion tarafından 1927
yılında yapılmıştır. Bu dönemde Asar-ı Antika ve Müzeler Müdürü, Mübarek Galip Bey tarafından
kendisine kısa süreli kazı izni de verilmiştir. (Semavi Eyice, Ankara’nın Kaybolan Bir Eski Eseri Klemens
Kilisesi, Ankara Dergisi, C.I, Sayı 2, s. 6, Mayıs 1991)
Yapım yılı
Kilisenin yapım tarihi konusunda farklı yaklaşımlar bulunuyor. Jerphanion, kilisenin, 5. yüzyıl sonu ya da
6. yüzyıl başlarında yapılmış olabileceğini yazmıştır. Sonraki araştırmacılar tarafından 7, 8 ve 9.yüzyıl
yapısı olabileceği konusunda görüşler öne sürülmüştür. Bilimsel anlamda arkeolojik kazı yapılmadığı için
kesin bir tarih vermek mümkün görünmemektedir. Araştırmacılar arasında genel olarak 9. yüzyıl yapısı
olduğu görüşü öne çıkmaktadır. Ancak kilisenin 4.-5. yüzyıllarda var olan bir basilikanın temelleri üzerine
inşa edilmiş olması da muhtemeldir. (Semavi Eyice, Ankara’nın Kaybolan Bir Eski Eseri Klemens
Kilisesi, Ankara Dergisi, C.I, Sayı 2, s. 7, Mayıs 1991) Ufuk Serin de bu olasılığı dile getirmekte ve
“Dolayısıyla bugünkü St. Clement Kilisesinin bulunduğu yerde beşinci ya da altıncı yüzyılda yapılmış bir
kilisenin ve hatta daha önceki bir dönemde var olan bir başka ibadet mekanının bulunduğu öne
sürülebilir” demektedir. (Ufuk Serin, Bizans Ankarası ve Kaybolan Bir Kültür Mirası, St. Clement Kilisesi, s.
79, 2014, PDF)
Jerpanion, kilisenin bulunduğu yerde var olan bir mahzenden (crypt), yazın en kuru günlerde bile
birikintiler oluşturacak şekilde akan su sızıntısı bulunduğunu söylemektedir. Jerpanion, bu mahzenin bir
ayazma olabileceğini belirtmekte ve yapının biraz dışında Bizans temellerinin altında çeşme olabilecek
bir Roma yapısı kalıntılarının ortaya çıktığını not etmektedir. (Ufuk Serin, Bizans Ankarası ve Kaybolan
Bir Kültür Mirası, St. Clement Kilisesi, s. 72, 2014, PDF) Bu bilgiler, kaynaklarda Aziz Klemens’in
gömüldüğü belirtilen yerin (Cryptus) burası olabileceğini düşündürmektedir. Kalıntısı bulunan çeşmenin
Aziz Klemens’in gömülmesini takiben mezarı başına anısına yapılmış olma ihtimali güçlüdür.
Mimari özellikleri
Üç bölümlü bir holden geçilerek girilen yapı, dört kolu birbirine eşit, kapalı haç planlı olarak yapılmıştır.
Dikdörtgen planlı ve kubbeli olan yapıda, yapı malzemesi olarak moloz taş ve tuğla kullanılmıştır.
Yapının oldukça itinalı bir mermer işçiliğine sahip olduğunu, bazıları günümüze de ulaşan payelerinden
anlamak mümkündür. Köşeleri yapraklı ve yivli başlıkları olan bu payelerin üzerinde çeşitli motifler ve
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 6
kabartma haçlar bulunmaktadır. Semavi Eyice, yapının kubbesini taşıyan büyük kemerlerin alt
yüzeylerinde yıkılmadan önce fresk kalıntıları yer aldığını belirtmektedir.
Camiye çevrilmesi
Aziz Klemens Kilisesi, Sultan II. Murad’ın ilk döneminde (1421-1444), Yeğen Bey tarafından içinde bazı
düzenlemeler yapıldıktan sonra camiye çevrilmiştir. 1927 yılında Adliye binasının temeli kazılırken
caminin kitabesi bulunmuştur. Günümüzde Etnografya Müzesi’nde saklanan kitabeden, caminin Hacı
Ahmet Bin Hızır tarafından 1438 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Hacı Ahmet Bin Hızır’ın, Ankara’nın
tımar sahibi beylerinden Turasan Bey’in yeğeni olduğu için halk arasında ‘Yeğen Bey’ adıyla anıldığı
bilinmektedir. Camiye de bu nedenle Yeğen Bey Camisi adı verilmiştir. Kilise binasının zamanla harap
hale gelmesi üzerine, Yeğen Bey Camisi 19. yüzyıl başlarında kullanılamaz duruma gelmiştir. Bunun
üzerine karşı tarafında (bugün Ali Kütükçü İşhanı’nın bulunduğu alana) aynı adla yeni bir cami
yaptırılmıştır. Ancak 1916 yılında Hisarönü yangınında, yeni yapılan cami de yanmıştır. (Yavuz İşçen,
Cadde Anafartalar, s. 71, 2015) Kilisenin 1899 yılında çekilmiş bir fotoğrafında harap olmakla birlikte
kubbesinin yerinde olduğu görülmektedir. 1916 Hisarönü yangını sırasında çevresindeki evler
yandığından kilise görünür hale gelmiş, ancak kısmen tahrip olmuş ve kubbesi tamamen çökmüştür.
Bugünkü yeri Kilisenin yeri, Anafartalar Caddesi’nde eski Adliye binasından bir önceki binanın (No: 63)
yerine denk geliyor. Bugün bu binanın arka tarafında, yapının bazı duvar kalıntıları görülebilir
durumdadır. Ancak kalıntıları görebilmek hiç de kolay değildir. Yapıyı gören binalardan birinin yangın
merdivenden ulaşım sağlanabilmektedir. Bunun için çevre binalardan ve esnaftan yardım istemekten en
uygun seçenektir.
Kaynak: yavuziscen.blogspot.com
ABİDİNPAŞA ÇEŞMESİ
Som mermerden yapılmış olan Abidin Paşa Çeşmesi, Sultan 2.
Abdülhamid adına Ankara Valisi Abidin Paşa tarafından yaptırılmıştı.
Bu nedenle İstanbul’un anıtsal çeşmelerine benzer şekilde inşa
edilmişti. Ankara’nın en gösterişli çeşmelerindendi. Anafartalar
Caddesi’nin eskiden ‘Balıkpazarı’ olarak adlandırılan yerindeydi. Bu
çeşmeye 15 km uzaklıktaki Kayaş / Hanımpınarı mevkiinden demir
borularla su hattı çekilmişti ve bu demir borular Avrupa’dan
getirilmişti. Çeşme,Temmuz 1929'da çıkan yangında kullanılamaz
hale geldi. 1929 yılının sonuna doğru çeşmenin bulunduğu yere Ulus
Sebze Hali yapıldı.
Kaynak: Yavuz İşçen, Ankara’nın Mahalle Çeşmeleri
GELECEK ONUN DAHA İYİ OLACAĞINA İNANAN
İNSANLAR TARAFINDAN İNŞA EDİLİR.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 7
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 8
MERKEZİ ISITMA SİSTEMİNDE ÖDEME
Av. Cemalettin GÜRLER – GCG Hukuk Bürosu
SORU: Merhaba apartmanımız merkezi ısıtma sistemi ile ısınıyor. Benim dairem
diğer dairelere göre daha az ısınıyor ama herkesle aynı oranda ödeme
yapıyorum. Yöneticiye söylediğimde olmaz ödeyeceğin miktar değişmez
ödeyeceksin diyor, ne yapmalıyım?
CEVAP: Kat mülkiyetinde bağımsız bölüm maliklerinin ortak giderlere katılma
yükümlülüğü bulunmaktadır. Söz konusu giderler kat malikleri kurulunun veya
yöneticinin yıllık olarak düzenlediği işletme projesinde gösterilmek zorundadır.
Ana taşınmazın ısınma sistemi merkezi olduğunda, işletme projesinde bu durum
da göz önüne alınarak kat maliklerine düşen miktar işletme projesinde belirlenmektedir. İşletme
projesinde belirlenen miktarlar kat maliklerinin arsa payı oranına göre olabileceği gibi her kat malikine
eşit olarak da belirlenebilir.
Kat Mülkiyeti Kanunu her kat malikinin genel giderlere katılmasını zorunlu tutmuştur. Kat mülkiyetinde
herhangi bir kat malikinin giderlere daha az katılma talebi veya hiç katılmama talebinde bulunması
mümkün değildir. Bir kat malikinin daha az ısındığı gerekçesiyle genel giderlere daha az katılma talebinin
karşılık bulması mümkün değildir.
Kat malikinin bağımsız bölümünün daha az ısınmasının giderilmesi için izleyeceği yol öncelikle bu
durumun nedeninin bir arızadan mı kaynaklanıp, kaynaklanmadığını, arızadan ise merkezi veyahut
bireysel kısım olup olmadığını (örneği kalorifer peteği) araştırılması gerekmektedir. Eğer kalorifer
tesisindeki bir arızadan kaynaklanan sorun varsa bu durum kat malikleri kurulunca karara varılarak
gerekli tamirat tadilat yapılmasıyla giderilebilir.
Kalorifer tesisinden kaynaklanan arızalarda kat maliki veyahut yönetici onarımı acil olan durumlarda kat
malikleri kurulu kararını beklemeden gerekli tadilat işlemleri yaptırabilir. Çünkü ana taşınmazın
korunması her kat malikinin asli görevlerindendir. Tadilat giderleri ise tüm kat maliklerince
karşılanacaktır.
Kat maliki, sorunun çözülmesine yanaşmayan kat maliklerinin varlığı halinde dava açma hakkına da
sahiptir. Dava açılması halinde ilgili mahkeme, varsa bağımsız bölümün diğer bağımsız bölümlere göre
az ısındığını tespit edecektir. Ardından ilgili az ısınmanın nedeni olan arıza tespit edilerek onarılması ve
bu durumdan doğacak giderlere kat maliklerinin hangi oranda katılacağını hükme bağlayacaktır.
Sonuç olarak dairenizin az ısınması aidatları az ödeme hakkı tanımamaktadır. Bir kat malikinin bu
durumda izleyeceği yol kat malikleri kurulunca veya acil durumlarda kat maliki tarafından arızanın tespit
ettirilmesi ve onarılmasıdır. Kat malikleri arasında anlaşmazlık çıkması halinde ise normal ısınmayı
sağlayacak koşulların sağlanması talebiyle açılacak davada sorun çözüme bağlanacaktır.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 9
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 10
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 11
DAYANIŞALIM TABII DE …
Sinan Kayalıgil – Park Sitesi
Kimi derneklerin adında yardımlaşma geçiyor, kiminde dayanışma. “Adam sen de. Ne fark eder?” diye
bakmayalım. Yardımlaşma denince bireysel gereklerin karşılanmasına, bireylerce girişilen çabaların
sonuç almasına başkalarının destek olmasını anlarım. Biri ya da birkaçı arkadaşlarına, komşularına
zorluk çektiği konuda el uzatır. Sonra günü geldiğinde o zorluk çeken kendi başına ya da diğerleriyle
birlikte gruptan başka birinin işine koşar. Anadolu’da imece, meci diye bildiğimiz yardımlaşma, sırası
geldiğinde birbirinin yaşamını kolaylaştırmak, fındığına, mısırına, fasulyesine, samanını kaldırmaya,
duvarını sıvamaya, hatta düğün dernek evi olduğunda koşturmak anlamına gelir.
Araştırmacı “Dayanışma ortak yararları tanımlayıp onlar için birliktelik ve sorumluluk duygusudur.
Gerektiğinde pay alanın kısa vadedeki çıkarına ters de düşse katıldığı süreçtir.” diyor. (Gülgün Erdoğan
Tosun, Alabanda Akademi, 2016). Ülkede bildiğimiz en büyük dayanışma örgütlülüğü, işimize
gelmediğinde yerden yere çalınan şu SGK’dır. Devletin de katkısıyla vaktinde aylıklarımızdan özveri
yapa yapa bir havuzda birikenler çoğalır. Yaşlılık, hastalık, düşkünlük ve canını kaybettiğinde yarar
ortaklığından alacak payını çıkarır sana verir. Ama gıdım gıdım, ama ıkına sıkına uğraşıp didindikten
sonra bir şeyler alırsın toplumsal güvenlik dayanışmasından.
Dayanışma ortaklıktır. Ama neyin ortaklığı? Çıkarların mı? Bizden uzaktaki bazı ülkelerde duyarız hani,
siyasetçi-mafya-işadamı-polis çıkar ortaklığı yaparlar. Buna dayanışma mı demeli? Tabii ki, hayır. Çünkü
çıkar ile hak çatışır (Prof. Ioanna Kuçuradi söyleşisinden, https://www.milliyet.com.tr/kultur-
sanat/serbest-pazar-insan-haklari-icin-bir-tuzak-1012392) Yani hak edilmeden elde edilmek istenen
yarar, çıkar demektir. Her işbirliği dayanışmaya varmaz, istediği kadar organize olsun, ya da yıllar boyu
sürsün, kimisi çıkar ortaklığıdır.
Dayanışma bambaşkadır, çünkü yarar ortaklığıdır. Sırtını dayadığın için iyi, hoş, bol, gürbüz, güvenli
sonuçlar alabilmektir. Tıpkı Çanakkale’de, Ulusal Kurtuluş Savaşında silahların birbirine dayalı
çatıldığında olduğu gibi. Orada tüfekleri dik bırakarak güvenli ve gerektiğinde hızla kapıp kaldırmak
yararını sağlamışlar. Ortak yarar, dayanışma denince önce birbirine dayanmış mavzerlerle bu örnek
aklıma gelir. Takım sporu, dayanışmayı en iyi anlatacak başka bir örnektir. Basketbolda çok sevdiğim
hareketlerden biri de, topu süren takım arkadaşına yol açabilmek için, bir iki diğerinin savunmadaki
rakiplerin önünü kuraldışına çıkmadan tıkamaları, kısacası perdelemedir. Şahane bir dayanışma örneği.
Bir araya geleceğiz ortak yararımızı tanımlayacağız. Dayanışmada yer alacaksak, önce bundan
hepimizin yararlanacağına ikna olacağız. İşte bu yüzden dayanışmanın ilk kuralı katılıma açık olmak.
Çıkar ortaklığında işe gelen gruba alınır, pazarlıkla birileri “tongaya düşürülür”, yarı yolda bırakılır, “safra”
diye atılabilir bile. Dayanışma, işte bunlara dayanmaz!
Sonra dayanışmada söz hakkı, itiraz etme hakkı, nelerin olup bittiğini, neyin niçin yapıldığını öğrenme
https://www.hurriyet.com.tr/egitim/18-mart-canakkale-zaferi-siirleri-en-guzel-canakkale-zaferi-
siirleri-burada-40398692 (erişim 24 Ağustos 2020)
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 12
hakkı herkesindir. Kooperatifler.. En iyi dayanışma örgütleri diye anılmayı bu yüzden hak eder. Pay
etmede aranan, eşitliktir. Yarar konusundaki araştırmalar, bir toplulukta sağlanan toplam yararın en çok
olduğu durumun, her bireyin eşit pay aldığında olduğunu söyler. Yararlarda olduğu kadar, harcanan
emekte ve özveride de eşitlik aranır.
Bu kadar güzel de, dayanışmayı neden her yerde göremeyiz? Bir nedeni yarar ortaklığı kurmanın
zorluğu, diğeri her ortağın katılımcı ve eşit oluşunu hoş görememektir. Beklentilerin aynı olmaması
kadar, karşılıklı özveride bulunacak, elde ettiğinin üzerine kendinden katıp yararı arzu ettiği düzeye
getirmede yaratıcı olacak insan sayıca azdır. Eşitliğe, işbölümüne inanmayan, “Bir elin beş parmağının
beşi de bir mi?” diyenlere, “Bağlayayım şu parmaklardan birini de, gör bakalım.” diyesim gelir hep. Her
parmak gibi, her katılımcının da farklı ve tamamlayıcı rolü olursa, dayanışmayla benzersiz güzellikler
yaratılır.
Kimisi de dayanışmada keyfine göre davranamayacağı, özgür
kalamayacağı endişesiyle bu işe sıcak bakmaz. Bağımsız kalmak isteyen
çokları dayanışmaya kuşkuyla yaklaşır. Oysa özgürlük, kuralsız, hesapsız
olmaktan önce, olanaklarının sınırları tanımlı, ama alabildiğine geniş
olmayı gerektirir. Birlikte gayret olanakları çoğaltır. Unutmayalım ki, en
uzak yerlere gidebilen kuşlar, büyük uyum içinde sürüyle hareket eden
göçerlerdir.
Her şeyi parasını verip alamayız. Oysa yaşadığımız dünya düzeni, ha babam de babam bizi buna
inandırmaya çalışıyor. Kimselerle birlikte bir şey yapmaya gerek olmadığını, yalnızlığın özgürlük
getirdiğini, her şeyin, her çeşidinin nasıl olsa satın alınabildiğini düşünelim diye nasıl da uğraşılıyor. Bunu
alt etmek hiç kolay değil. Ama yaşadığımız bunalımların arkasında bunun büyük rolü olduğuna
inananlardanım. Dayanışmanın iyi örneklerini gösterip bu cendereden çıkmak o kadar önemli bir iş ki,
dayanışalım derken neler yaptığımıza her bakımdan özen göstermek boynumuzun borcu. Yanlışların
bedeli hepimize, varsa kazancı ise pek azımıza dönüyor.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 13
BERTOLT BRECHT ANISINA
Zuhal Yüksel – Seğmen Sitesi
Şair, oyun yazarı, tiyatro yönetmeni ve kuramcısı Bertolt Brecht 64 yıl önce ağustos ayında aramızdan
ayrıldı. Epik tiyatronun kurucusu olan Brecht 20. yüzyılın önemli aydınlarından biridir.
Brecht’in 30’u aşkın tiyatro oyunu, yaklaşık 1300 şiir ve şarkısı, 3 romanı, 150’den fazla nesir, çok sayıda
makale, kısa öykü ve konuşma metni bizimle yaşamaya devam ediyor.
Bir şiiri ile anmak istedim Brecht’i.
İYİLİK NEYE YARAR
İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?
Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl neye yarar?
İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun!
Akıllı insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık zararlı olsun!
Çeviri A.Kadir, Asım Bezirci
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 GERÇEKLERLE BAŞ ETMENIN EN
İYİ YOLU HAYAL KURMAKTIR
Oruç Aruoba
SAYFA 14
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 15
KİTAPLARDAN KISA KISA
Turhan Demirbaş - Başak Sitesi
Kitaptan bir bölüm
Cassandra Wilson, Blue Skles; Bazen dükkâna gelen bir müşteri çalan
müziği çok beğeniyor. Rıfat, onun kitapların arasında dans eder gibi
dolaştığını ya da hareketlerinin büyülenmiş gibi yavaşladığını hatta
neredeyse hareket etmeden durduğunu görebiliyor. Hiçbir açıklama
gerektirmeyen, bütün açıklamaları gereksiz kılan bir mutluluk. Sonra da ikisi,
Rıfat ile müşteri, kendilerini yan yana camdan dışarı bakarken buluyorlar.
Kitapların ve müziğin içinden dışarıya, erken inen kış akşamının kalabalığına
bakıyorlar. İkisinin zihninde de limandan ayrılan gemi imgesi beliriyor, imge
öyle güçlü ki dışarıdan insanlara ağırbaşlı biçimde el sallamaya başlıyor, bir
yandan da “Hoşca kalın. Hoşca kalın” diye mırıldanıyordu. Varınca ararız.
Hakkı, kedilik içgüdüleriyle bir olağanüstülük seziyor, ne olduğunu anlamak
için başını kaldırıyor. Geriniyor ve tek hamlede küpeşteye sıçrıyor. Karanlık,
derin sulara ve şehrin uzakta kalan ışıklarına ürpererek bakıyor. Kedi de
olsa, tüyleri var, ürperir. (Alıntıdır) Kütüphane No: 30054, Yerli Yazın
Birinci Bölüm; Fatih Boğazkesen’i nasıl yaptığını anlatıyor;
Sultan Mehmet sabah namazıyla kalkıp giyindi, atını hemen
hazırlamalarını buyurdu. Otağdan çıktığında güneş doğmamıştı henüz.
Yıldızlar kaybolmak üzereydiler gökyüzünde. Ve birden bir yıldızın
kaydığını gördü, bunun Bizans’ın sonu olduğunu biliyordu. Bu sabah
temele konulacak ilk taş sonun müjdecisi olacaktı.
Günlerce kıyıda at koşturmuş, sonunda kıyının konumunu tespit etmiş
bulmuştu en uygun yeri hisar yapımı için. Hisar ecdadı Yıldırım
Beyazıd’ın yaptırdığı Akçahisar’ın tam karşısındaki Mikhail Manastırının
kalıntılarının olduğu yere yapılacaktı. Burada dik bir eğimle deniz
yüzeyine alçalan arazi, Anadolu yakasına doğru bir çıkıntı yapıyor, altı
yüz altmış metre genişliğindeki hızla akıp gidiyordu sular.
Bir gece düşünde Hz. Muhammed’i görmüştü. Elinde asası, makamında
otururken al bir şalla örtülüydü yüzü. Sağ yanında belinde kılıcıyla imam
Hasan, solunda imam Hüseyin duruyorlardı. Salavat getirdikten sonra
ilerlemiş makamına gelmişti. Resulullah yüzündeki şalı çıkartıp ona
doğru uzatmış, ‘İşte Eyub-i Ensari’nin sancağını sana veriyorum ya
Şehzade Mehmet!’ demişti.
Doğan günle beraber Boğaz’ın tepeleri de aydınlanıyordu. Gökyüzünden
nur yağıyordu sanki. Ve Sultan Mehmet “Boğazkesen hisarının ilk taşı buraya koyula!”… 26 Mart
1452’de Osmanlı’nın dört bir yanından gelen ırgat ve ustaların Bismillahlarıyla başlayan hisar, bizzat
Sultan Mehmet’in denetimi altında 4 ayda bitmiştir. (Alıntıdır) Kütüphane No: 3576, Yerli Yazın
Kitaptan bir bölüm
Ay Hırsızı; Sunay Akın
Topkapı Sarayı’nı müze haline getirme çalışmaları 1929 yılında devam ederken,
Ethem Eldem Harem Dairesi’nden geçerken bekçiler ve birkaç işçi yemek masasına
davet ederler. Müze Müdürü Ethem Eldem “Afiyet olsun” dedikten sonra, teşekkür edip
uzaklaşırken, gözü masaya serilen ve üzerinde yemek yediklere beze takılır. “Kaldırın
bütün yiyecekleri” der ve Piri Reis’in haritasının beşte biri bulunmuş olur.
Viyana kuşatması için, Osmanlı ordusu yoldaki yerleşimlerde yeniçeri bırakıyordu.
Viyana’ya yakın bir yer olan Lambach’ta bir grup asker bırakırlar, fakat bizim askerler
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 16
günü gün ediyordu. Viyana kuşatmasında başarısız olan Osmanlı ordusu çekilirken Lambach’taki
askerlerde geri dönerler. Aralarında Ali yoktur, sarhoş olan Ali bir kenarda sızmıştır. Uyanınca silahını ve
kalkanını alıp dışarı çıktı, Lambach halkı onu görünce kovalamaya başladı, kaçan Ali kiliseye sığındı.
Artık rahipler gibi yaşamaya mahkûmdu. Bahçe işlerini üstlendi, karın tokluğuna çalıştı. Sonra Hıristiyan
oldu, zaman geçti, daha sonra bir aziz olduğu kabul edildi ve manastır bahçesine heykeli dikildi.
İtalya gezimizde rehber bir yeniçerinin burada kaldığında bahsetmişti. O yıllarda Avrupa’nın güçlü
ordusunun bir askeri olmak ayrıcalıktı. Rivayetler mutlaka o zaman ve daha sonraki yıllarda çıkmıştır. Bu
kitabında, Sunay Akın, bizim yeniçeri, daha sonra aziz olan Ali’nin heykelinin olduğu manastırdan, Adolf
Hitler’in öğrenci yıllarında burada okuduğundan söz eder. (Alıntıdır) Kütüphane No;22670, Yerli Yazın
Sonsuzluğun Kıyıları- Adrian Berry
1856 yılında Almanya’da Neander Vadisindeki bir mağarada bulunan bir
iskelet tarih öncesi devirlerde yaşamış insana benzer bir ırkın olduğu tespit
edilmiş. Buradan çıkarak bu ırka neandertal adı verilmiştir.
1550 yıllarda yaşamış olan ve şiirler yazarak bir takım olayları yorumlaya
Nostradamus aslında bir gazatecidir.Alıntıdır) Kütüphane No; 30089,
Araştırma – Doğa Bilimleri
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 17
BİR MAHALLE DERNEĞİNİN MONOGRAFİSİ ÜZERİNDEN KURUMSAL VE TOPLUMSAL
ETKİSİNİ DEĞERLENDİRMEK
Prof. Dr. Savaş Zafer Şahin
Türkiye’de sivil toplum, siyaset bilimi ve kamu yönetimi yazınlarında mahalle ölçeğinde yapılan
çalışmalarda çoğunlukla kesitsel analizler yapıldığı, mahalle ölçeğindeki sivil toplum alanının
değerlendirilmesinde beklenen araştırmaların yapılmadığı söylenebilir. Oysa ki, Türkiye’nin dört bir
yanında özellikle de büyük kentlerin yaşam alanları içerisinde yerel düzeyde çok önemli mahalle
örgütlenmesi deneyimlerinin ortaya çıktığı bilinmektedir. Bu örgütlenmelerin temelde toplumsal, yönetsel
ve mekânsal bir sorun alanı olan mahalleyi nasıl ele aldığı ve dönüştürdüğü bugüne kadar tam ve bütün
boyutlarıyla ele alınamamıştır. Bunda yöntemsel sorunlar olduğu kadar, mahalle örgütlenmelerinin
kırılgan yapısı ve sürdürülemezliği sorunları etkilidir. Bu çalışmada bu sorunları aşma potansiyeli
bulunan önemli bir mahalle derneği olan Çiğdemim Derneği ele alınmıştır. Derneğin yapısı, toplumdaki
yeri ve etkisi yenilikçi bir eğitim yöntemi olan kamusal akıl stüdyosu yöntemi ile ele alınmıştır. Bu
yöntemde ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Lisans öğrencileri ile birlikte yürütülen görgül
çalışmalar, bir monografi mantığı içerisinde tartışılmış ve bir araya getirilmiştir. Öğrencilerin yol gösterici
akademisyenler eşliğinde yaptıkları çalışmaların yine öğrenciler, Dernek yetkilileri ve Mahalle sakinleri ile
birlikte olgunlaştırılması ile elde edilen çalışmalar kendileri de daha sonra bilimsel araştırmalara
kaynaklık edebilme vasfı taşımaktadır. Çünkü bir monografi olarak yapılan çalışmaların içerdikleri
yorumlar ve değerlendirmeler de daha sonraki yıllarda gençlerin ve genç araştırmacıların belli toplumsal
koşullar altında mahalle örgütlenmelerine olan bakış açısını anlamak için kullanılabilecektir.
Monografi çalışmasının amacı, Çiğdemim Derneğinin bulunduğu mahalle, yakın çevre, kent ve genel
olarak sivil toplum alanlarına olan katkısını ve etkisini değerlendirebilmektir. Bu değerlendirmeyi
yapabilmek amacıyla öncelikle daha önce yerel yönetimler için geliştirilmiş bulunan monografi yaklaşımı
ele alınmış, Dernek yönetimi ve öğrencilerle tartışılmış ve ardından yapılan yazın taramaları ve iyi
uygulama örnekleri ışığında yeni bir sistematik geliştirilmiştir. Bu sistematik, belli ölçüde Çiğdemim
Derneğinin özgün koşullarını, belli ölçüde de Türkiye ve dünyadaki topluluk düzeyindeki örgütlenmelerin
özgünlüklerini içermektedir. Belirlenen sistematikte sivil toplum kuramında mahalle örgütlenmesinin
konumlanmasına, mahalle örgütlenmesinin dış kurumsal koşullarına, yasal ve yönetsel yapının getirdiği
kısıt ve olanaklara, toplumsal dinamikler ve kuşaklar arası ilişkiler bağlamında yaşanan sorunlara,
dernek faaliyetlerine, kaynak kullanımına ve dernek üyeleri ve mahalle açısından ilişkiler ve etkilere
ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır. Bu değerlendirmeler ışığında Çiğdemim Derneğinin mahalle içinde
ve dışında 25 yıllık sürede ortaya koyduğu etkilere ilişkin bir değerlendirme yapma olanağı ortaya
çıkmıştır. Etki analizi yapılırken, Dernek yetkilileri, mahalle sakinleri ile niteliksel ve niceliksel araştırmalar
gerçekleştirilmeye çalışılmış, ayrıca, Derneğin yaklaşık yirmi beş yıldır biriktirmekte olduğu arşivden
yararlanılmıştır. Bu değerlendirme COVID-19 öncesinde başlayan ve pandemi sürecinde tamamlanan bir
araştırma ile gerçekleştirmiştir. Bu sebeple gelecekte, pandemi sonrası dönemde, pandemi etkileri ile
birlikte yeni bir monografi çalışması yapılması da anlamlı olacaktır. Kuşkusuz bu koşullar yapılan
araştırma ve değerlendirmelerin doğası gereği kısıtlar olarak ortaya çıkmıştır. Ancak, bir mahalle
monografisi olarak, bir mekânsal birim ve topluluk olarak yapılan monografi çalışmasının daha önce çok
rastlanılmayan bir çalışma türü olmasının dikkate alınması gerekmektedir.
Monografi kapsamında ilk ele alınan araştırma başlığı sivil toplum kuramı açısından Çiğdemim
Derneği deneyiminin ele alınmasıdır. Sivil toplum kuramları açısından bakıldığında, mekânsal bir yaşam
birimi olarak mahallenin toplumun bütününün eğilimlerini yansıtan ya da kendi yerel özgünlüğünü
yaratan bir yapı olup olmadığının ayırdına varmak önemli görünmektedir. Genel olarak bakıldığında
mahalle düzeyindeki bir sivil toplum örgütünün kendisinin ve mahallelilerin sivil toplum deneyimini ne
ölçüde toplumdaki genel kalıplardan ayrıştırabildiği önemli bir sorudur. Bu sorunun yanıtı belli ölçülerde
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 18
Derneğin Mahalledeki etkisi ile koşut olarak ortaya çıkmaktadır. Bu etki ele alınırken üç temel boyut
değerlendirilmiştir. Birinci boyut mahallenin ne ölçüde kentsel geleneksel mahalle yapısından
farklılaşabildiği ile yakından ilişkilidir. Geleneksel mahallenin topluluk olarak bütünlüğü, belirgin tarihi ve
değer yargıları ile Çiğdem Mahallesinin nasıl ilişkilendiği, bu ilişkinin farklılaşmasında Derneğin rolü
önemlidir. Birinci olarak Derneğin, Mahallede geleneksel mahalle yapısına ilişkin algıyı değiştirecek bir
etki ürettiği söylenebilir. Bu etki öncelikle ele alınan ikinci boyutla yani mahallenin mekânsal yapısı ile çok
yakından ilişkilidir. Geçen yirmi beş yıl boyunca, Çiğdem Mahallesi kendi içinde belli bir mekânsal
çeşitlilik ve farklılaşma içermeye başlamış, apartmandan gecekonduya, güvenlikli siteden lüks konuta
kadar farklı mekânsal birimlerin yer seçtiği bir alan haline gelmiştir. Bu çeşitlilik ortaya çıkarken nüfus
yapısında ortaya çıkan durağanlaşma, mahalle sakinlerinin mekânsal bir odak eksikliğine ilişkin boşluğu
Dernek ile doldurmaları olanağını doğurmuştur. Dernek faaliyetlerinin mekânsal bir niteliğinin bulunması
parçalanmış ve yer yer mekânsal kısıt ve engellerle çevrili bu mahallenin Dernek faaliyetlerini
benimsemesini kolaylaştırmıştır. Genel olarak bir transit geçiş noktası değil, bir son durak niteliği taşıyan
bir yerleşme olarak Derneğin bu etkisi mekânsal olarak sürdürülebilirliğinin sağlanmasından önemli bir
etki yaratmıştır. Üçüncü olarak kentte bulunan demokrasi vakumu içinde Derneğin doğrudan demokrasi
pratiklerini benimsemesi ve buna yönelik faaliyetleri yoğunlaştırması Derneğin bir demokrasi
odaklanması ve yerel kimlik açısında aidiyet hissi oluşturması sonucunu getirmiştir. Yani Kent ve ilçe
özelinde oluşturulamayan demokratik kimlik hissini derneğin mahalle ölçeğinde oluşturması önemli bir
sivil toplum algısı oluşturmuştur. Bu algı yer yer Dernekle konvansiyonel siyasi örgütlenmeler arasında
gerilimlere sebep olsa da nihai olarak müzakere ve uzlaşma seçenekleri de ortaya çıkmaktadır.
Mahalleyi ilgilendiren kararlarda referandum uygulaması ve sorunların çözümü için karar vericilerle
ilişkiye geçilmesi çabası buna örnek olarak gösterilebilir. Sonuçta, Çiğdemim Derneğinin Mahalle
ölçeğinde farklılaşan bir sivil toplum deneyimi oluşturmayı başardığı söylenebilir. Bu farklılaşma da
mekânsal, demokratik deneyim ve geleneksel mahalle algısından farklılaşma etkileri ile oluştuğu
görülmektedir.
Monografi kapsamında ele alınan ikinci ana başlık değişen devlet yapısı ve mevzuat kapsamında
Derneğin etkisinin ele alınmasını kapsamaktadır. Çiğdemim Derneği, yirmi beş yıllık geçmişi boyunca
içinde bulunduğu Başkent Ankara Özelinde büyükşehir belediye yasalarının değişimini, devlet yapısının
değişimini bir tanık olarak izlemiştir. Bu tanıklık içerisinde en önemli dönüşümlerden birisi sivil toplum
örgütlerine ilişkin mevzuatta gerçekleşmiştir. Geçmişte daha çok il yönetimler kapsamında denetlenen
sivil toplum örgütleri giderek daha fazla merkezi idare ile ilişkili bir şekilde devletle ilişkilenmeye
başlamıştır. Özellikle son dönemde bu ilişkilenme veri aktarımı yoluyla kontrol tarafına doğru kaymıştır.
Sivil toplum örgütlerine ve devletin yapısına ilişkin olarak ortaya çıkan tüm bu değişiklikler boyunca
Derneğin, ortaya çıkan yeni duruma adapte olabilme kapasitesini gösterdiği, bunun için ağırlıklı olarak
yetki konusunda değil, Dernek faaliyetleri üzerinden bir meşruiyet alanı oluşturduğu görülmektedir.
Dernek yetkililerinin deyimiyle bıkmadan usanmadan, değişen bürokrasi ve farklılaşan devlet yapısı
içerisinde kendilerine bir muhatap aramayı hiç bırakmayan Dernek bir şekilde tüm bu değişim sürecine
rağmen kendisine bir tanınırlık ve meşruiyet alanı açmayı başarmıştır. Bu başarının ardında, AB Süreci
ile birlikte başlayan, sivil topluma ilişkin iş yapış ve kaynak kullanım mekanizmalarının yaygınlaşması ile
birlikte devletin de sivil topluma yakınlaşması bulunmaktadır. Kalkınma Ajanslarından kent konseylerine,
Bakanlıklardan çeşitli hibe programlarına kadar Dernek artık Ankara’da sivil toplum alanının en bilinen
aktörlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Kuşkusuz mahalle bekçiliği gibi tartışmalı düzenlemelerde
de Derneğin yeni uyum çabalarına girmesi gerekmektedir ancak yine de erişilen kapasite ile bu
durumların da yönetilebileceği söylenebilir. Bu anlamda Derneğin, bürokrasi içerisinde sürdürülebilir bir
etki yaratmış olduğu görülmektedir. Hatta bu etki Ankara sınırlarını aşarak bir iyi uygulama örneği olarak
da görülmektedir.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 19
Bir mahalle örgütünün dış hatlarını belirleyen görünmeyen siyasal ve yönetsel sınırlar da en az
devlet yapısının özellikleri ve mevzuat kadar Dernek ve Mahalle ilişkisini belirlemektedir. Öncelikle
Ankara’nın kentleşme sürecinde, kentleşmenin oluşturduğu dönüşüm etkisinin ele alınması önemlidir.
Çiğdem Mahallesi özellikle yakınındaki gecekondu ve köy yerleşimleri ve etrafını çeviren ODTÜ ormanı
ile birlikte, son yirmi yılın kentsel gelişme süreçlerinden yakından etkilenmiştir. Bir yandan Yüzüncü Yıl
Mahallesinde öğrenci odaklı bir yaşam çevresinin oluşması ve yakın çevredeki sosyoekonomik statünün
yükselmesi ile birlikte öte yandan Konya Yolu ve ona erişim sağlayan Malazgirt Bulvarı gibi yeni ulaşım
akslarının oluşması Dernek ve Mahallelinin bu değişim karşısında belli savunuculuk stratejileri
geliştirmesini, mahalle dışındaki konularla da yakından ilgilenmesini getirmiştir. Bu faaliyetlerin bir
kısmında da ciddi başarılar elde edilmiştir. Ancak, özellikle Şirindere Vadisi gibi konularda Mahallenin
içindeki karmaşık süreçlerde Dernek kapasite ve güç sınırları ile yüzleşmek durumunda kalmıştır.
Burada Derneğin dışarıda gücünü arttırarak içerideki sorunları çözmeye çalışmak gibi bir stratejiye de
yöneldiği söylenebilir. Derneğin artan kapasitesinin oluşmasında bir yandan mevcut iktidarın sivil
topluma ilişkin olarak çizdiği politikalar etkili olurken, diğer yandan da AB süreci gibi etkilerle Dernek
başka kurumsal yapıların desteğini arama yoluna gitmiştir. Üniversite, diğer dernekler gibi yapılarla iş
birliği ve kapasite geliştirme arayışlarına giren Dernek bunda başarılı olmuştur. Ancak, Çiğdemim gibi
derneklerin sayısının azlığı özellikle mahalle düzeyinde bu tür bir kapasitenin yaratılmasının zorluklarını
göstermektedir. Sonuçta, başarılı ama az sayıda örnek bu zorlu yola girebilmektedir. Özellikle Valilik ve
muhtarlık gibi geleneksel devlet yapısının ayrılmaz bir parçası olan kurumsal yapıların Dernek
bağlamında fazladan bir kapasite üretememesi de bu durumu destekler vaziyettedir. Sonuçta Dernek
başarılı bir örnek olmakla birlikte günün sonunda iş birliği yapabilecek kentin farklı bölgelerindeki
benzerlerini bulmakta da zorlanmaktadır.
Çiğdemim Derneği ürettiği etkiyi bir yandan da farklı toplumsal fay hatları üzerindeki gerilimler ve
çatışmalara rağmen ortaya çıkarabilmiştir. Bu toplumsal dinamikler aynı zamanda Derneğin uzun yıllardır
etki alanını genişletmeye çalıştığı unsurları içermektedir. Yani Dernek bilinçli olarak bu gerilimlerin
farkındadır ve bunları aşmak için çaba harcamaktadır. Ancak, bazı toplumsal durumlar ise öncelikle
yapısal koşulların bir ürünü olarak ortaya çıkmaktadır. Öncelikle, Dernek ve işleyişine ilişkin tüm
süreçlerin Başkent Ankara’da, Çankaya ilçesinde orta sınıf bir yaşam tarzını yansıtmakta olduğu
unutulmamalıdır. Bu orta sınıf cumhuriyetçi dünya görüşüne ve belli bir yaş ortalamasına sahip kitle, sivil
toplum faaliyetleri ile kamusal birer özne olma olanağı elde etmektedir. Özellikle Çankaya İlçesi ile
özdeşleşmiş bazı siyasi ve kültürel davranış kalıplarının Derneği ister istemez etkilediği söylenebilir.
Dernekte bu duruma ilişkin bir farkındalık vardır. Yerel siyasi teşkilatlarla kimi zaman yaşanan
gerilimlerde bu farkındalığın da etkisi olduğu söylenebilir. Orta sınıf yaşam alışkanlıklarını Derneğin çok
farklı siyasal ve ideolojik duruşları bulunan inisiyatiflerle de ilişki içinde olarak aşmaya çalıştığı da
söylenebilir. Meslek odaları, diğer farklı dernekler ve akademisyenler bu anlamda özellikle bir temas
alanı oluşturmaktadır. Bu çerçevede yine de sorun alanı olmaya devam eden bazı konular olduğu
görülmektedir. Bunların birincisi farklı kuşaklarla ilişki kurma sorunudur. Çocuklar ve gençlerle temas
kurulabilmesi için çabalar mevcuttur. Ancak, gerek kullanılan iletişim mecralarının farklılığı ve etkisi,
gerekse yaşam biçimleri ve beklentiler arasındaki farklılıklar öncelikle mekânsal hareketlilik bağlamında
bir durum oluşturmaktadır. Mahallede yaşayan gençler ve yakın çevredekiler, çoğunlukla Dernek
faaliyetlerinden yeterince yararlanmamakta ya da bilgi eksikliği yaşamaktadır. Bu temas alanının nasıl
kurulacağı belli ölçülerde kuşaklar arası sosyolojik farklılıklarla açıklanabileceği gibi belli ölçülerde de
Derneğin kültürel alışkanlıklarının oluşturduğu doğal bariyerlerle de açıklanabilir. Bu durumun en belirgin
göstergelerinden birisi de Şirindere Vadisi olarak adlandırılan bölgedeki yaşamın Dernek ve Mahalle için
çözümsüz gibi görünen bir soruna dönüşmesidir. Kentsel dönüşüm süreci yarım kalan, eski sakinleri de
alandan uzaklaşan bölgede daha sonra kâğıt toplayıcı işgalcilerin yer seçmesi artık Derneğin etki
alanının kısıtlandığı bir olguya dönüşmüştür. Bu çalışmayı yürüten genç araştırmacılar açısından bu
durum pek çok anlamda anlaşılamaz bulunmakla birlikte, Derneğin de bu konuyla ilgili çaba gösteren
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 20
neredeyse tek yerel unsur olduğu da unutulmamalıdır. Sonuç olarak, Derneğin etki alanı açısında
toplumsal durumların, kuşak farklılıklarının, yeni toplumsal durumların etkisinin ele alınması önemli
görünmektedir.
Çiğdemim Derneğinin toplumsal ve kurumsal etkisinin çok önemli bir kısmı çalışma ve örgütlenme
biçiminden kaynaklanmaktadır. Çeşitli konularda savunuculuk faaliyetlerinin yanı sıra, eğitim, kültür,
sanat, çevre gibi pek çok konuda faaliyetlerde bulunan Dernek, bu faaliyetlerinin etkisini arttırmaya
çalışmak amacıyla bir stratejik planlama yaklaşımıyla kendi kurumsal durumunu da izlemeye
çalışmaktadır. Mahalle bostanı gibi uygulamalarla, panayır ve festivallerle mahallelinin farklı bir sivil
toplum dünyasını deneyimlemesini sağlayan Dernek, bu etkinliklerin en az kaynakla en fazla etkiyi
uyandırması için özel çaba göstermektedir. Ancak, bu başarıya rağmen, etki Derneğin ve Mahallenin
toplumsal ve yönetsel sınırları kadar etkili olabilmektedir. Örneğin mahallede çok fazla gencin
bulunmaması, Derneğin gençlere yönelik faaliyetlerin doğal sınırı olarak görünmektedir. Yapılan bütün
etkinlikler şeffaf bir kaynak kullanım mekanizmasıyla desteklenmekte, mümkün olduğu kadar kaynak
kullanmayan, ayni ve dayanışmaya dayalı hareket tarzları tercih edilmektedir. Kaynak kullanımına ihtiyaç
olduğunda da AB Projeleri gibi yenilikçi kaynaklara yönelinmektedir. Özellikle AB projelerinin yapılması
Derneğin kurumsal kapasitesini en üst düzeye çıkarmış, Derneği muadil derneklerin rol model haline
getirmiştir. Gelinen nokta itibariyle Dernek, dışarıdan neredeyse hiçbir kaynak desteği alınmaksızın her
türlü ihtiyacını karşılayabilecek bir örgütlenme kapasitesine erişmiştir. Bu kapasite derneğin sadece
kendi örgütlenmesi için değil, kent konseyleri gibi daha üst ölçekte etkili olan yapılar içinde de etkili
olmasını sağlamaktadır.
Tüm bu etkilerin en temel kaynakları Derneğin üyeleri ve mahalleli ile kurduğu ilişkide bulunmaktadır.
Sivil toplum kuramında yer alan, gönüllü örgütlenmenin dayandığı motivasyon, sorumluluk ve aidiyet
hislerinin gelişmesi için güçlü bir kurumsal kültür geliştiği görülmektedir. Dernek içinde uzun yıllardır
dayanışma kültürünü taşıyan üye ve yöneticilerin varlığı kadar, bu kültüre katkıda bulunanların manevi
olarak teşvik edilmesini sağlayacak yaklaşımların izlenmesi önemlidir. Dernek gönüllülerinin çaba ve
çalışmaları, katkıları Dernek tarafından desteklenmektedir. Bunun sonucunda da mahalleli ile de güçlü
bir ilişki kurulabilmektedir. Bu güçlü ilişkinin temelinde belli faaliyet biçimlerinin ortak bir fayda algısı
yaratmış olması, belli deneyimlerin de ortak tarih algısını desteklemesi bulunmaktadır. Dernekle üyeleri
arasındaki ilişkinin ağırlıklı olarak yüz yüze ilişkiler üzerinden yürütülmesi de bir mahalle derneğine
uygun görünmektedir. Yine de iletişim ile ilgili sorunlara bakıldığında, Derneğin mahalle nüfusunun yaş
durumu ile ilgili doğal sınırlara eriştiği de söylenebilir. Gelecekte, Derneğin bir sivil toplum örgütü olarak
mevcut mahalle sınırları dışında etkili olarak mahalleye yönelik etkini arttırılması söz konusu olabilir.
Bu monografi kapsamında yapılan araştırmalar Çiğdemim Derneğinin etki unsurlarının önemli bir kısmını
tanıma olanağı vermiştir. Ancak, özellikle pandemi sebebiyle ortaya çıkan durum, mahalleliler ile daha
fazla etkileşim içinde bir araştırma yürütülmesine engel olmuştur. Oysa, özellikle, mahallelinin genel
yaşam döngüsü, kendi içindeki farklılaşmaları, farklı mekânsal ayrımları ile Dernek etkisi arasındaki
ilişkinin gelecek araştırmalarda derinlemesine ele alınması daha farklı bakış açıları da sağlayabilir. Bu
bakış açıları da Derneğin gelecekteki sürdürülebilirliği için hangi alternatif senaryoların söz konusu
olabileceğine ilişkin öngörüler sağlayabilir. Yine de bu araştırmada ortaya konan yaklaşım, Çiğdemim
Derneğinin Ankara ve Türkiye düzeyinde çok önemli bir toplumsal ve kurumsal etki ortaya koyabildiğini
göstermiştir. Çiğdemim Derneğine ilişkin bu araştırma, küçük ama basit gibi görünen bir mahalle
deneyiminin ne kadar önemli potansiyel ve etkiler yaratabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 21
ANNE BABA SEMİNERLERİ
Elvan Akbay – Çamlık Sitesi
Derneğimizin düzenlediği ve AGREGA Danışmanlık firmasından Sayın Özge Tecellİ’nin 4-10 Ağustos
2020 tarihleri arasında 4 oturumda verdiği anne baba
seminerleri, sadece küçük çocukları olan anne-babalar için
değil, bizim gibi çocuğunu büyütmüş olan ebeveynler için de
hem çocuklarıyla iletişimlerinde hem de her türlü insan
ilişkisinde geçerli olabilecek çok değerli bilgileri içeriyordu. Çok
faydalandığım bu etkinlikler serisi için Çiğdemim Derneğimize
ve Sayın Özge Tecelli’ye teşekkür ederim.
Aşağıda her oturuma ait özet bilgiler mevcuttur. Seminerlerin
tamamını içeren youtube kayıtlarını izlemek için lütfen
derneğimizin web sitesini ziyaret ediniz:
www.cigdemim.org.tr
1. SEMİNER: CESARETLENDİRME
Özge Tecelli önce cesaretin "ne olmadığını" tanımladı ve
cesaretin, gözü karalık, korkusuzluk ve değişim olmadığı söyledi. Asıl cesaretin, vazgeçmek olduğunu
belirttikten sonra çocuğumuzla ya da başkalarıyla kuracağımız huzurlu bir ilişki için gereken tek şeyin
"cesaretlendirme" olduğunun altını çizdi.
Daha sonra aşağıda belirtilen 4 temel duyguyu hissetmenin öneminden bahsetti. Bu duygular;
1. Kendisini ait hissetmek,
2. Kendisini yeterli hissetmek,
3. Kendisini değerli hissetmek,
4. Kendisini cesur hissetmek.
Özge Tecelli ,“Ben kimim?” ve “Ben kim olmalıyım?” soruları arasındaki köprü uzadıkça, yani mesafe
arttıkça yaşanan sorunun büyüyeceğini ve profesyonel yardım almanın gerekliliğini belirttikten sonra
cesaretlendirmenin 10 ilkesinden bahsetti.
Özge hHanımın kendi hayatından ve tanıklıklarından verdiği örneklerle zenginleştirdiği seminer, karşılıklı
güzel dileklerin iletilmesiyle sonlandırıldı.
2. SEMİNER: ÇOCUKLAR NE İSTER, ANNE BABALAR NE YAPAR?
Adeta bir aile toplantısı gibi sıcak ve samimi bir şekilde başlayan ve sonuna kadar aynı güzellikte devam
eden bu ikinci seminerimizde, Özge Tecelli sorduğu sorularla katılımcıların da konuya dahil olmalarını,
dolayısıyla biraz daha kaynaşmalarını sağladı.
İlk soru “Çocuklarımızın nasıl olmasını isteriz?”di.
Buna “Etikleri olan, mutlu, sorumluluk sahibi, sevgi dolu, doğa ve hayvan sevgisi olan, azimli” gibi çok
çeşitli cevaplar verildi.
Bir sonraki soru şuydu: “Gözlemlediğiniz kadarıyla hata yapan çocuğa anne babalar nasıl davranıyor?”
Bu soruya da “Azar, dayak, çekiştirme, başkalarıyla kıyaslama” gibi cevaplar iletildi.
Daha sonra Özge Hanım bugünün küçüğü ve yarının yetişkininin hayatla mücadelesiyle ilgili çok önemli
bir konuya daha değindi.
Küçükken bisiklete binmek, yüzmek gibi yeni şeyler öğrendiğimiz sırada karşılaştığımız zorluklarla baş
etme yöntemimizle, bugün yetişkinken karşılaştığımız güçlüklerle mücadele ve baş etme yöntemimizin
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 22
birebir aynı olduğunu, dolayısıyla küçükken bize o zorluklarda yardımcı olan kişinin aslında çok önemli
bir şey yaptığını, bize sorun çözümü konusunda yol gösterdiğini belirtti.
Seminerin ilerleyen dakikalarında Özge Hanım, cesaretlendirme konusunda doyurulması gereken 4
temel duygu ihtiyacının karşılanmaması durumunda çocukların nasıl davranabileceğine dair çok değerli
ipuçları verdi. Örneğin, aidiyet hissetmeyen bir çocuğun dikkat çekmek için aşırı davranışlarda
bulunacağını ya da kendini yeterli hissetmeyen bir çocuğun sürekli inatlaşacağını, bir güç savaşına
gireceğini anlattı. Bu tavırları dikkatle izlediğimiz takdirde de çocuğumuzun aslında neye ihtiyacı
olduğunu rahatlıkla anlayabileceğimizi söyledi.
Katılımcılara bir de ödev veren Tecelli, seminer sonunda katılımcıların yorum, soru, yaşanmışlıklarını
iletmelerini rica etti ve bitmesini istemediğimiz bu seminer karşılıklı güzel dileklerle sonlandı.
3. SEMİNER: HAYATLA BAŞA ÇIKABİLEN ÇOCUKLAR
Bu seminerimiz, Özge hanımın 2. seminerde verdiği ödev üzerinde hep birlikte konuşarak başladı.
Daha sonra Özge Hanım, olaylara verdiğimiz tepkilerin salt düşünceden değil, düşünme sonrası
hissettiğimiz duygulardan da kaynaklandığını söyledi. Yani önce bir olay oluyor, bunun üzerine düşünce
devreye giriyor, düşünme sonrasında bir duygumuz oluşuyor ve buna göre tepki veriyoruz.
Yine katılımcılara sorular sorarak sürece dâhil olmalarını ve kalabalık bir ortamda olmalarına karşın
kendilerini tüm içtenlikleriyle ifade etmelerini sağlayan Tecelli, doyurulması gereken 4 duyguyu ve bu
duygular karşılanmadığında çocukların nasıl tepki verebileceklerini özetledikten sonra bir başkasının
yararına olacak bir şey yapma isteğini yani “sosyal ilgi (social interest)” kavramını açıkladı.
Özge hanım çocuklarımıza bu 4 beceriyi kazandırmak, bir başka deyişle ait, değerli, yeterli ve cesur
hissetmek olarak sınıflandırılan bu 4 duygunun doyurulması için yapılması gerekenleri anlattı. Bir örnek
verecek olursak, çocuğun kendini yeterli hissedebilmesi için kendini kontrol etmeyi öğrenmesinin
sağlanmasının gerekliliğini vurguladı. Daha sonra da hepsi aynı anlama gelen psikolojik sağlamlık,
resilience, yılmazlık, esneklik, psikolojik dayanıklılık kavramlarından bahsetti ve bu sağlamlığı da umut,
heves, gayret, iyimserlik, iyileşmeye inanç ve başka yollar bulmaya inançla sağlayabileceğimizi belirtti ve
son bölümde yine katılımcılardan gelen soruları yanıtlayarak semineri sonlandırdı.
Her seminerde olduğu gibi bu sefer de
başkanımız Fatih Bey mentimeter aracılığıyla,
seminer sonrasında aklımızda kalan 3 kelimeyi
sordu ve karşılıklı iyi dileklerde bulunarak
toplantıdan ayrıldık.
4. SEMİNER: EVDE PSİKOLOJİK
SAĞLAMLIK AKTİVİTELERİ
Bu seminerimiz, Fatih Bey’in mentimeter
üzerinden "Önceki 3 seminerden aklınızda
kalan 3 kelime / cümle nedir?" sorusuyla
başladı. Daha sonra Özge Hanım Adler'den bir alıntı yaparak "Kişi, kendi kişiliğinin sanatçısıdır" diyerek
konuşmasına devam etti ve "self encouragement (kendi kendini cesaretlendirme)"'nin önemini ve bunu
çocuklarımıza öğretmemizin gerekliliğini vurguladı.
Çocuğun cesaretlendirilmesindeki en önemli yöntemlerden biri olan aile toplantılarının nasıl yapılacağını,
bu toplantıda neler konuşulacağını, çocuklara nasıl görevler verileceğini, sorun çözme yöntemlerini
detaylı bir şekilde anlatan Özge Hanım, seminer sonunda sorularımızı yanıtladı.
Her seminerde olduğu gibi bu sefer de başkanımız Fatih Bey mentimeter aracılığıyla, bu 4 seminer
hakkındaki fikirlerimizi sordu ve karşılıklı iyi dileklerde bulunarak toplantıdan ayrıldık.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 23
YİTİK DERE
(Ortanca Dergisi/Nisan 2009 sayısından alınmıştır)
Fazilet Ünsal Eliaçık – 100. Yıl Mahallesi
Her bahar
Erken açar kirazın
Yanı başında
Sincapların saklandığı ceviz ağacın
Suyunu kana kana içtiğim
Üşenmeden bakır ibrikle
Akşam sofrasına taşıdığım pınar
Bahçe dönüşü soluklandığımız
Uysal - telaşsız derecik
Bir türküyle uyanır:
“Ordu’nun Dere’leri”
Ne güzel bulursun yolunu
Boyundan büyük zevkin
Kuşburnu- böğürtlen bir yanında
Nöbetçi kavaklar
Bahçe tarafında
Karadeniz’e ulaşamazsın
Irmak olur menzilin
Akarsın Elekçi’ye
Cemreye kanmazlar
Geç olur karpuz kabuğu düşünce
“Kurt postunu kurutunca”
Kurar çadırı duldaya
Elekçiler
Sepet, elek, maşa
Harman, çapa
“Ne iş olsa yaparız a be”
Çalmak-çırpmak?
“Tövbe vallah, hâşâ”
…Yolum düşüyor da memlekete
Balığı tükenmiş
Suyu da
Renkleri sorarsan
Bizimkilerle, gurbetçilerden kalan
Piknik zibilleri
Pınar dersen
Üç beş kurbağa
Bir de porsuk
Çamur-balçık.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 24
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 25
ÇİĞDEMLİ OLMAK
Mübehher Özbek – Ebru Sitesi
Emekli olmuştum. Pek çok arkadaşım gibi ben de koşullarının daha iyi olduğunu düşündüğüm mahalle
ve semtlerden ev bakmaya başlamıştım. Bunu öğrenen bir arkadaşım “Çiğdem Mahallesi’ne bakmadan
karar verme” diye ısrar edince seçeneklere Çiğdem Mahallesi’ni de ekledim. Pek çok yere bakmama
rağmen karar verememiştim. Bir de Çiğdem Mahallesi’ne bakalım diye oğlumla yola çıktık. Kızılay’dan
otobüse bindik. Ulaşımı kolaydı. Kısa sürede mahalleye varmıştık. Kararımızı etkileyecek iki madde
gerçekleşmişti.
Otobüsten inince, mahalle bize “Hoş geldiniz”
demiş olacak ki, daha evleri görmeden buradan
alabiliriz duygusu bizi sardı sarmaladı. ODTÜ’nün
de yakınlığı eklenince, oğlum “Alacaksak burası
olsun” diye kesin bir tavır koydu ve biz evlere
bakmaya başladık. Kısmet Ebru Sitesi’ymiş. Tam
20 yıl oldu. Zaman zaman köpeklerden bunalsam
da, gönlüm de aklım da iyi ki bu mahalleyi seçmişim
der.
Başkentin göbeğinde, başkentten uzak olan mahallemde yeşilliğin, temiz havanın ve rahatça
yürüyebilmenin mutluluğu ile yaşarken Çiğdemim Derneği ile tanıştım. Edebiyat Topluluğunun kitap
okuma etkinliği ile ilgili duyurusunu okuyunca katılmaya karar verdim. Arkadaki barakada, saç sobanın
ısıtmaya çalıştığı bir ortamda bir araya gelen kitapseverler Sabahattin Ali’yi ve Kürk Mantolu Madonna
adlı kitabını tanımaya çalışıyorlardı. Sobanın yetersiz kaldığı ortamı, edebiyatın ve sanatın
sıcaklığı ısıtıyordu. Derneği ve Sabahattin Ali’yi tanımanın mutluluğu ile eve dönerken içimdeki ses bir
kez daha “İyi ki Çiğdem olmuş” diye tekrarlıyordu.
Emekli biri için gerekli tüm olanaklar vardı mahallemde. Parklar, spor olanakları, etkinlikler, topluluklar,
kurslar… Seçenekler o kadar çok ki yetişemiyorsun bile.
Mahallemi köpeklerle paylaşmaktan pek mutlu olmasam da hala çok seviyorum. Bir de
Şirindere sorunu var. Umarım o da en kısa sürede çözülür.
Her insan iyi bir yerde yaşamak ister, fakat yaşadığı yeri iyi bir yere dönüştürmeyi pek
beceremez. Bu konuda örnek olan Çiğdemim Derneği benim için büyük bir şans oldu.
Bilmediklerimi öğrenip, bilebildiklerimi paylaşırken, hayatım anlam kazandı ve zenginleşti. 20
yıldır, ben mi mahalleyle harmanlandım, mahalle mi beni kucakladı bilmiyorum, ama
soranlara “Çiğdemliyim” demeye başladım.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 26
İnsanlar isimlerinin anlamlarına uygun özellikler taşırmış. Sanırım mahalleler de böyle oluyor. Çiğdem
Mahallesi’ni de, Çiğdemim Derneği’ni de çiğdem çiçeğinin özelliklerine benzetirim. Çiğdem çiçeği ile
ilgili epeyce öykü ve güzel söz vardır. Benim en beğendiğim öykü; Ademle Havva cennetten
kovulduğunda, dünyada kış gitmek, bahar da gelmek için hiç acele
etmiyorlarmış. Güneş ise sabah mahmurluğu ile yatak keyfi yaparken
dünyayı ısıtıp ısıtmadığının farkında bile değilmiş. Giysisi olmayan Havva
Adem’e sarılarak “Biz burada yaşayamayız, hemen donarız demiş.” O
sırada Adem, çiğdem çiçeğine bakıyormuş. Karların arasından başını çıkarıp,
umutla belki de isyanla güneşi arayan çiğdemi gösterip ” Bak Havva, bu narin çiçek yaşayabiliyorsa biz
de yaşarız” demiş.
İnsanlık tarihi kadar uzun olmasa da, dilerim mahallem, özelliğini yitirmeden, güzelliklerini koruyup,
geliştirerek uzunnn upuzun yıllar var olur.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 27
MUHTARLIK BİNASINI BOYADIK
Bibinur Raimova – Irmak Gökduman
(Uluslararası Gençlik Ödülü programı katılımcıları)
Çiğdemim Derneğinin de Ödül Birimi olduğu, Uluslararası Gençlik Ödülü programı (UGÖ) Toplumsal
Uyum Projesi kapsamında, bizim gibi iki altın ödül katılımcısı arkadaşımızla birlikte Çiğdem Mahallesi
Muhtarlık binasının restorasyonunda görev aldık. Restorasyon kapsamında binanın içini ve dışını
boyadık. Çalışmalarımıza beş gün boyunca devam ettik.
İlk günümüzde muhtarlık binasını hızlıca hizmete sokabilmek adına ana(büyük) odayı boyadık. Birkaç
gün içerisinde ise binanın iç kısmının diğer bölümlerini boyayarak muhtarlığın iç restorasyonunu
tamamladık. Son günümüzde muhtarlığın dış cephesini boyayarak projemizin sonuna ulaşmış olduk.
Bu beş günlük süreçten önce bizim (Anıl Sarıöz, Bibinur Raimova, Irmak Gökduman, Yağmur Okan)
boya badana konusunda hiç tecrübemiz yoktu. Hem Uluslararası Gençlik Ödülü programı hem de
Çiğdem Mahallesi Muhtarı Hasan Hüseyin Aslan sayesinde boyama konusunda fikir sahibi olup bunun
yanında boyama tecrübesi edinmiş olduk. Boyama haricinde ekip halinde çalışmanın da keyfine bir kere
daha varabildik. Bu süreçte mahalleliyle de iletişim kurduk. Bu eğlenceli ve bir o kadar yorucu süreçte
motivasyonumuzu artıran en önemli detaylardan biri Çiğdem Mahallesi sakinlerinin iyi dilekleri oldu.
Bizim projeye başlarken amacımız mahalleliye hizmetteki kaliteyi az da olsa artırmaktı. Umarız projemiz
bizim için olduğu kadar mahalleli için de yararlı bir proje olmuştur.
Komşularımızın her birine güler yüzlü
davranabilirsek, toplumun huzuru için de
adım atmış oluruz.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 28
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 29
SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ
Hatice Caymaz - TSF Satranç Antrenörü / TSF Ulusal Hakem
SATRANÇTA AÇILIŞ TEORİSİ
İTALYAN AÇILIŞI
İtalyan açılışı 1. e4 e5 2. Af3 Ac6 3.Fc4 hamlelerle başlayan açılışlara
verilen addır.
Açılışta iki temel amaç vardır:
a) Gelişim
b) Merkez kontrolü.
İtalyan Açılışı kayda geçen en eski açılıştır; Göttingen yazmalarında'da
görülür ve Damiano ile Polerio gibi oyuncular tarafından 16'ncı yüzyılda
geliştirilmiştir. Daha sonra 1620 yılında Greco ana devam yolunu oluşturur. 300 yıl boyunca detaylı
olarak analiz edilir. İtalyan Açılışı'na Giucco Piano adı da verilir.
İtalyan Açılışına giriş hamlesi Filin c4 karesinden gelişimiyle başlar. Böylelikle Fil direkt f7 piyonuna bakış
atar. Bunu yapmak istemesinin sebebi diğer piyonlara nazaran f7 piyonunu sadece Şah koruduğu için
satranç literatüründe hassas piyon olarak kabul edilmesidir. Daha sonrasında Ag5 hamleleriyle f7
baskısını sürdürebilir. Beyazın bu tarz saldırgan varyantlara girmesi mümkündür ancak günümüzde
teknolojinin gelişimiyle birlikte hayatımıza giren satranç makineleri (Stockfish, Alpha Zero...) saldırgan
varyantların beyaz için pek de iyi olmadığını, siyahın doğru oynaması kaydıyla beraberlikle
sonuçlanabileceğini ve hatta bazı durumlarda siyahın kazanmaya çalıştığını söylüyor. Bu sebeple Beyaz
ile İtalyan Açılışı oynayan ustalar, genellikle daha sakin devam yollarını tercih ediyorlar. Dünyanın en iyi
ilk 100 oyuncusu ise elbette İtalyan Açılışı yerine İspanyol açılışını daha fazla oynuyorlar.
İspanyol açılışına aynı konumda beyazın Fc4 yerine Fb5 oynamasıyla girilir. Bu küçük gibi görünen
detay onlarca olasılığın değişmesine yol açar.
İTALYAN AÇILIŞINDA DEVAM YOLLARI (VARYANTLAR) İki At Savunması, Traxler Gambiti, Ulvestad
Varyantı ve Fried Liver Saldırısı gibi devam yolları Siyahın 3…..Af6 hamlesi ile devam eden varyantlardı.
Ve sizlerinde bildiği gibi açılışlardaki ilk 3-5 hamle açılışların birbirleri ile karıştırılmasını sağlar.
Konumuza geri dönersek Giuoco Piano veya İtalyan Açılışı’na bu küçük ayrıntıyı da dikkate alarak
devam edebiliriz.
Beyazın, 1.e4 e5 2.Af3 Ac6 3.Fc4 Fc5 ile başlayan İtalyan açılışındaki dördüncü hamlesi için diğer bir
seçenekte:
4.c3
Bu, beyazın doğrudan merkezi ele geçirmek için yaptığı bir hamledir. Evans Gambitindeki gibi Beyaz, e5
piyonu ile c5’teki File saldıran d2-d4 hamlesinde ısrarcıdır. Bu hamleye Giuoco Piano (Sakin Oyun)
denir.
italyan tercihi, tamamen tarzla ilgili bir konudur. hem 1 adım önde başlayıp hem de açık saldırgan
oynamayı tercih eden kişilerin keyifle oynadıkları bir açılıştır.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 30
TÜRKİYE SATRANÇ FEDERASYONUNDAN HABERLER
FIDE Online Satranç Olimpiyatı’nda Üst Klasman
Grup Maçları Sona Erdi
FIDE Online Satranç Olimpiyatı’nın üst klasman grup
maçları oynanan yedinci, sekizinci ve dokuzuncu tur
maçlarıyla sona erdi. Günü iki galibiyet (Cezayir,Fas) ve
bir mağlubiyetle (Hırvatistan) kapatan takımımız 7
puanla C Grubu’nu yedinci sırada tamamladı. Grupta ilk
üç sırayı alan Rusya, Bulgaristan ve Ermenistan diğer
grupların ilk üç sırasında yer alan takımlarla birlikte play-
off aşamasında mücadele edecek.
İkinci klasman grup maçlarında oldukça iyi bir
performans göstererek grubunu birinci sırada tamamlayan takımımız maalesef aynı başarıyı üst klasman
maçlarında gösteremedi ancak bunda elbette oldukça zor bir gruba düşmemizin de büyük bir etkisi var.
Tüm oyuncularımızı mücadelelerinden ötürü tebrik ediyor ve umarız seneye masa başında
oynanabilecek 2021 Satranç Olimpiyatı’nda başarılar diliyoruz!
Haber: TSF
Sonuçlar: http://chess-results.com/tnr532617.aspx
Resmi Site: https://olymp.fide.com
Türkiye İş Bankası 96 Yaşında!
2005 yılından günümüze nice güzel iş birliklerine imza attığımız ana sponsorumuz
Türkiye İş Bankası 96 yaşında! Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ulusal bankası ana
sponsorumuz Türkiye İş Bankası ile çocuklarımız ve gençlerimiz için birbirinden
önemli projelere, kampanyalara, turnuvalara imza attık. Türkiye’nin dört bir
yanındaki çocuklarımızın hayatına dokunarak 25 binin üzerinde satranç sınıfı açtık. Gören Eller Projesi
ile Türkiye’deki tüm görme engelli okullardaki çocuklarımızın yanında olduk. Çocuk Destek Merkezleri ve
cezaevlerindeki çocuklarımızı, gençlerimizi yaşamlarına ışık olması için satranç ile tanıştırdık. El birliği ile
daha nice çocuğumuzun yaşamına satranç sporunun güzelliklerini sunduk.
Güzel amaçlar beraberinde güzel işler getirir. Ana sponsorumuz Türkiye İş Bankası ile yolumuz her
zaman daha çok çocuğun hayatına anlam katmak, satranç sporu için en iyisini yapmak oldu…
30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN
DOĞRU HAMLELER İLE BOL SATRANÇLI GÜNLERE .
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 31
KİTAP TANITIMI
Turhan Demirbaş - Başak Sitesi
Kitaptan bir bölüm
Kuşatma; İsa’dan sonra 115 yılının 18 Eylül günü, yani yeryüzünün
alacakaranlığında Romalı komutanlardan biri, küçük ordusuyla Fırat
kıyısında bir düzlükte konakladı. Aynı günlerde İmparator Traianus,
Edessa’yı kuşatıyordu. Gökyüzünde büyük bir ay vardı ve askerler
derin bir uykuya daldılar. Romalı komutanı uyku tutmadı. Kalktı,
olgun üzümlerle yüklü bağ kütükleri ile ırmağı ayıran çakıllı kıyıda
uzun uzun yürüdü. Romalı düşünür ve ozan Euphrates’ten dizeler
mırıldanıyordu. O çağlarda bir komutanın şiir düşünmesi tuhaf
değildi. Euphrates yedi yıl önce kendi isteğiyle ve imparatordan izin
alarak canına kıymıştı, ama işte onun adını verilen ırmak ve onun
kıyısındaki şiir akıp gidiyordu. Bir durdu ve ırmağın öteki yakasına
baktı. Ay ışığında parlayan uçsuz bucaksız yeni ülkeler. Yazgının ve
ırmağın kıyısına gelmişti. Suyun sesiyle ta uzak denizlere ulaşan
derin düşlere daldı.
Önce anlayamadı, düşün belirsiz sınırlarını mı geçmişti, yoksa
değişimlerin tanrısı ay, ona bir oyun mu oynuyordu? Ama gözlerinin
gördüğü gerçekti. Karşıda bembeyaz bir kent yükseliyordu. Irmak
tanrısının köpüklü atlarının çektiği büyük bir yelkenli gibi “Vaşukaani” diye mırıldandı. Komutan atı
evcilleştiren barbar kavimlerin en eskisi Hurri’lerin bin yıldır yeri bilinmeyen kayıp başkenti. Fetih
kartallarının bin yıldır peşinden uçtukları beyaz güvercin, çöllerde yiten orduların düşlerindeki deniz, gözü
pek denizcilerin sisler içinde aradıkları cennet, ayışığı ülkesinin başkenti: Vaşukaani.
Sessizce soyundu komutan. Ağır zırhını ve kılıcını sandallarının ve giysilerinin üstüne koydu. Fırat’ın
serin sularına daldı. Akıntıyı ve suyun pırıltısını keserek öbür kıyıya yaklaştıkça şaşkınlığı ve sevinci arttı.
Bir gerçekti gördüğü, silkindi çıktı. Alçak surları aştı ve kente girdi. Mermer sokakları masmavi bir uykuda
yüzüyordu. Depremlerle deniz dibine çöken batık Myra kentleri gibi. Kimsecikler yoktu ortalıkta. Barış ya
da suskunluk. Başıboş atlar dolaşıyordu küçük alanda. Havada koyu yeşil ve acı defne yapraklarının
kokusu. Ve sakız ağaçlarının. Kentin en yüksek yerindeki ay tanrısı tapınağına doğru yürüdü.
Sin tapınağının tek rahibesi olan genç kadın, büyük sunağın önünde diz çökmüş, gökyüzüne bakıyor ve
soğuk yaratıcıya kendini adıyordu. Saçları yeşil yosunlar gibiydi. Yüzü duru ve aydınlık. Genç ve çıplak
tenini büyük yapraklar örtüyordu. Elinde kutsal şarapla dolu gümüş bir kadeh “Doğa kırar umutları, yazgı
değişir ve tanrı yukarıdan bakar tüm olup bitenlere...” Genç kadın şarap kupasını uzattı tanrıya. Gözleri
şaşkınlıkla iri iri açıldı. İşte tanrı önünde duruyordu. Çırılçıplaktı. Esmer derisinde alacakaranlığın çiğleri
parlıyordu. Kupayı aldı. Doğu toprağının sayısız lezzetleriyle yüklü koyu şarabı içti ve gülümsedi. Genç
kadın sessizce sunmadan önce kendini, bilinmeyen bir dilde iki sözcük mırıldandı. Ay alçak tepelerin
ardında kayboluncaya kadar sunağın önünde seviştiler.
Romalı komutan, askerlerinin yanına döner dönmez Suriyeli kölelerin en bilgesini çağırttı. Genç kadının
mırıldandığı iki sözcüğün anlamını sordu. Yaşlı köle düşündü, sonra “Bizi kurtar! demek olmalı” dedi.
“Arami dilinde söylenmiş bir sözdür...” Bizi kurtar. Bu iki sözcük, çatallı bir doğu kılıcı gibi yüreğine
dokundu Komutanın. Kente elini kolunu sallayarak giremeyeceğini anladı. Bir gecede doğan hırslı özlem,
bedeninin tümünü fethetmiş, kendi yurdu gibi oturmuştu oraya. Askerlerine emir verdi, kuşatma başladı.
Tam on yıl sürdü kuşatma, kent inanılmaz bir inatla direndi. Ne Yahudiye’de Simon ve taraftarları, ne de
Edessa’da Abgar Prensleri böylesine direnmemişlerdi Roma ordularına. O sessiz ve evcil atların
dolaştığı sokakların alçak duvarlardan oklar yağıyor, yazın alev topları, kışın bitmez tükenmez kar
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 32
yığınları yolları kesiyordu. Tüm kuşatma biçimlerini denedi komutan. Cepheden görkemli hücumlar
düzenledi, gizli tüneller kazdırdı toprağın altından, karışık dış kale yollarının haritalarını yaptırdı, bir süre
uzaklaşıp birden kuşatarak şaşırtmaca verdi, boşuna. Yıllar geçiyor, komutanın bu düş kentine tutkusu
artarken ordusu ağır ağır eriyordu.
Doğulu barbarların kentini içten fethetmeyi düşündü. Kentin bilge kişilerine elçiler gönderdi gizlice. Roma
uygarlığının üstünlüğünü anlattı elçiler. Felsefe ve şiir kitapları götürdüler. Latin dilinin inceliklerini
öğrettiler. Barbarlar, yeni bilgileri bir sünger gibi özümsediler. Ama bütün bunlar kapıların açılmasına
yetmedi. Üstelik komutan, askerleri azaldıkça kentin yakınına bile yaklaşamaz oldu. Arada sırada cesur
bir Roma garnizonu surları yararak kente giriyordu. Duvarların ardında, günler süren bir boğuşmanın
sesleri yankılanıyordu. Sonra sessizlik, gidenlerden hiçbiri geri dönmüyordu.
Milattan sonra 125 yılının gene bir güz gecesi, Romalı komutan, düşlerinin kentine girdi. Gene kocaman
bir ay vardı gökyüzünde ve yeryüzünde kimsecikler yoktu. Küçük ordusundan bir tek asker bile
kalmamıştı. Yıllardır Fırat, ölü savaşçıları uzak denizlere sürüklüyordu. Zırhı yırtılmış, sandalları
parçalanmış, sakalları uzamıştı. Komutanın yorgun ve umutsuz, yanıp yıkılmış sokaklardan geçti,
tapınağa doğru yürüdü. Barbarlar ölmüşlerdi ve sakin atlar şimdi uzak ovadaydılar. Doğa kırmıştı işte
umutları, yazgı değişmişti ve tanrı....
Yıkılmış tapınağın kırıl altarı önünde ağlayan genç kadın bir an başını kaldırdı. Karşısında ayışığında
parlayan eski zırhıyla Romalı bir asker gördü. “İşte geldim” dedi Komutan. Rahibe uzun uzun baktı ve
ona Latince “Neye yarar?” dedi, “Kurtaracak bir kent kalmadı ki” dedi. Sonra sessizce uzaklaştı oradan.
Arkasında acı, koyu bir defne kokusu bırakarak.
Hurri’lerin yitik başkenti Vaşukaani, pek yakında, sonsuza dek Fırat’ın sularının altında kalacak. Ve hiçbir
arkeolog barbarların ay tapınağının önünde bir Romalı asker heykelinin ne işi var anlamayacak?
(Alıntıdır) Kütüphane No: 29492, Yerli yazın
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 33
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 34
Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği
“Çiğdemde Dört Mevsim Çiçek” Konulu
1.Fotoğraf Yarışması Şartnamesi
KONU
Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği ve Çiğdem Mahallesi Muhtarlığı; “Çiğdemde
Dört Mevsim Çiçek” konulu bir fotoğraf yarışması düzenlemiştir.
AMAÇ
Fotoğraf yarışması, doğayla iç içe olan mahallemizde yetişen çiçeklerin araştırılması ve görsel
hafızaya kaydedilmesi amacıyla düzenlenmiştir. Bu sayede çiçeklerin genç kuşaklar tarafından
tanınması sağlanacak ve gençlerin doğaya olan ilgisi artacaktır. Bu fotoğraf yarışması
sayesinde komşularımızın çevreye saygı duyması, doğaya özlemi gidermesi ve kentimizin bitki
örtüsüne sahip çıkması amaçlanmaktadır.
YARIŞMAYA KATILACAKLARDA ARANACAK ŞARTLAR
Yarışma, Seçici Kurul Üyeleri ve Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği Yönetim
Kurulu (asıl üye) üyeleri dışında, amatör ve profesyonel tüm fotoğrafçılara açıktır.
YARIŞMAYA KATILACAK FOTOĞRAFLARDA ARANACAK NİTELİKLER
1. Çekilecek çiçek fotoğrafları Çiğdem mahallesinin coğrafi sınırları içinde yetişiyor
olmalıdır. Bu bölge içinde çekilmediği anlaşılan fotoğraflar yarışmadan elenecektir.
2. Yarışma Dijital (sayısal) kategoride ve Sayısal (Dijital) Renkli veya Siyah-Beyaz fotoğraf
olmak üzere tek bölümlüdür.
3. Yarışmaya katılım ücretsizdir.
4. Yarışmacılar yarışmaya, 2 kategoride olmak üzere en çok 8 (sekiz) adet Sayısal (Dijital)
Renkli veya Siyah-Beyaz fotoğrafla katılabilirler. Bu 8 fotoğrafın 4 tanesi 4 ayrı mevsimde
çekilmiş fotoğraflardan oluşacak ve 4 mevsim kategorisinde değerlendirilecektir. Diğer 4
tanesi ayrı ayrı mevsimleri temsil edecek şekilde her mevsim için 1 fotoğraf olmak üzere
toplamda 4’ü geçmeyecektir. Bir kategori için teslim edilmiş fotoğraf diğer kategoride
değerlendirilemez.
5. Yarışmaya sunulacak fotoğraflar için herhangi bir teknik sınırlandırma yoktur. Çekilen
objenin özelliği bozulmamak koşuluyla fotoğraf düzenleyici program kullanılabilir. Ancak dijital
ortamda fotoğraf düzenleyici programlar kullanılarak görsel veya teknik kalitesi belirgin
biçimde ana unsuru değiştirilen fotoğraflar, değerlendirme aşamasında elenecektir. Bu
konuda jüri üyelerinin takdiri esastır.
6. Katılımcı, yarışmaya gönderdiği yapıtın tümüyle kendisine ait olduğunu ve tüm izinlerinin
alındığını kabul, beyan ve taahhüt eder. Ödül alan katılımcılardan bu beyan ve kabulleri
dışında hareket ettiği anlaşılanlar hakkında kural ihlali işlemi uygulanır.
7. Yarışmaya gönderdiği fotoğraf üzerinde, yapıt kendisine ait olmadığı halde kendisininmiş
gibi göstermeye ve değerlendirme kurulunu yanıltmaya yönelik her türlü müdahale ve
değişiklikleri yapan katılımcı hakkında kural ihlali işlemi uygulanır.
8. Yarışmaya gönderilecek fotoğrafların herhangi bir yarışmada ödül almamış olması
gerekmektedir. Fotoğrafın herhangi bir yarışmada sergileme almış, yarışma organizasyonları
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 35
dışında sergilenmiş veya yayınlanmış olması ise yarışmaya katılım açısından engel teşkil
etmemektedir.
9. Kural ihlallerinde, Kural ihlali yapan katılımcının ödül ve/veya sergilemesi iptal edilir; ödül
ve/veya sergileme yeri boş bırakılır; ödül, sergileme, unvan ve kazanımları geri alınır. Bu
durum diğer yarışmacıların sıralamasında değişiklik yapılacağı anlamı taşımaz; diğer ödül
ve/veya sergileme almış ve/veya alamamış yarışmacılara talep hakkı doğurmaz. Ödül
ve/veya sergileme bedeli ödenmişse katılımcının iade etmesi gerekir.
10. Düzenleme Kurulu, uygun gördüğü koşullarda yarışmanın tamamının veya bir kısmının
iptaline ya da ertelenmesine karar verebilir. Düzenleme Kurulu, iptal ya da erteleme
durumlarında uygulanacak yöntemleri ve kuralları belirleme hakkına sahiptir. Düzenleme
Kurulu, sorunların ve belirsizliklerin çözümünde, gerekli görülen durumlarda şartnamenin
kuralları, program değişikliği, değerlendirme, ödüllendirme dahil her türlü değişikliği yapmaya
yetkilidir.
TELİF (KULLANIM) HAKLARI
A- Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin Hak ve Sorumlulukları:
Yarışma sonunda ödül, mansiyon ve sergileme alan eserler üzerinde 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu’nun 21’inci maddesinde tanımlanan işleme, 22’nci maddesinde
tanımlanan çoğaltma, 23’üncü maddesinde tanımlanan yayma, 24’üncü maddesinde
tanımlanan temsil ve 25’inci maddesinde tanımlanan işaret, ses ve/veya görüntü nakline
yarayan araçlarla umuma iletim mali hakları eser sahibi ile birlikte süresiz olarak Çiğdem
Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’ne ait olacaktır.
Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği bu haklar çerçevesinde eseri, süresiz
olarak, Türkiye içinde veya dışında, Türkçe veya diğer tüm dünya dillerinde, her türlü
ortam ve her türlü materyal içeriğinde eser sahibinin ismini belirterek kullanabilecek ve
kullandırabilecektir (Fotoğraf ile kolaj vb grafik düzenlemeler yapılması durumunda ise,
eser sahibinin ismi kullanılamamaktadır).
Düzenleme Kurulu; ödül ve sergileme almayan fotoğraflardan dilediği kadarını kullanma
hakkına sahiptir.
Şartnamede belirtilen ödüllerin kullanım süresi 31.12.2021 tarihi ile sınırlandırılmıştır.
Zaman aşımı durumunda hak sahibinin ödül, telif (kullanım hakkı) vb herhangi bir talebi
olamaz.
Ödül alan ve sergilenmeye hak kazanan fotoğraflar sergi amaçlı olarak derneğimiz
tarafından basılı hale getirilecektir. Sergilemelerde bütünlük oluşturmak için ödül alan ve
sergilenmeye değer bulunan fotoğrafların Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma
Derneği tarafından gerekli görülen büyüklükte laboratuvar baskıları alınabilecektir. Bu
nedenle gerek duyduğu takdirde Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği ödül ve
sergileme kazanan fotoğrafların asıl dosyalarını katılımcıdan isteyebilir.
B- Eser Sahiplerinin Hak ve Sorumlulukları:
1. Ödül (derece, mansiyon, özel ödül) ve Sergileme alan eser sahipleri, işbu şartnamede
belirtilen ödül tutarlarının aynı zamanda telif ücreti yerine geçtiğini; ödül ve sergileme alan
eserler için verilen para ödüllerinden başka eserin kullanım ya da devrine ilişkin olarak her ne
nam altında olursa olsun Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nden herhangi bir
talepte bulunmayacağını kabul eder.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 36
2. Eser Sahibi, eserin kendi özgün eseri olduğunu, üçüncü şahısların bu eser üzerinde
herhangi bir hakları bulunmadığını, eseri üzerindeki hakları daha önceden devretmediğini,
üçüncü şahıslarca aksi bir talepte bulunulması halinde eser sahibinin kendisinin hukuken
sorumlu olduğunu beyan, kabul ve garanti etmektedir.
3. Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği, fotoğrafların başka amaçlar için
kullanılmasına, hiçbir koşul altında, izin vermez.
4. Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda görünebilecek insanların, fotoğrafının çekilmesine ve
bir yarışmaya gönderilmesine, fotoğrafın internette ve basılı yayın organlarında
yayınlanmasına izin verdikleri kabul edilir. Söz konusu kullanımlardan dolayı ortaya
çıkabilecek anlaşmazlıkların tüm sorumluluğu yarışmacıya aittir.
5. Başkasına ait görüntülerin olduğu gibi veya kısmen kullanılması durumunda ortaya
çıkabilecek telif hakkı ihlallerinin tüm hukuki sorumluluğu katılımcıya aittir.
6. Ödül ve sergileme alan ve satın alma uygulanan fotoğrafların özgün hali (jpeg veya raw),
kısa kenarı en az 2400 piksel ve boyutu 5 Mb’den az olmayacak şekilde Eser Sahipleri
tarafından Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin [email protected] e-
posta adresine elektronik yolla teslim edilecektir.
7. Yarışmada ödül ve sergileme alan ve satın alma uygulanan eserler Çiğdem Eğitim,
Çevre ve Dayanışma Derneği web sitesi http://www.cigdemim.org.tr ile sosyal medya
(facebook, twitter, instagram) hesaplarında, aylık online dergide yayınlanacaktır. Ayrıca ödül
alan eserler her yıl düzenlenmekte olan “Komşuluk Günü Panayırı’nda” sergilenecektir.
8. Katılımcılar; fotoğraflarını e-posta yoluyla yüklemekle yarışma koşullarını okumuş ve
kabul etmiş sayılırlar. Bu şartname, yarışmacının yarışma fotoğraflarını göndermesiyle
yürürlüğe girer. Yarışmacıların bu şartname hükümlerine sonradan itiraz hakkı yoktur.
FOTOĞRAFLARIN İŞARETLENMESİ VE GÖNDERİLMESİ
1. Elden teslim, e-posta yoluyla ya da CD/DVD/Taşınabilir bellek gönderimi ile fotoğraf
kabul edilmeyecektir.
2. Fotoğraf üzerinde tarih; katılımcıya ilişkin isim, logo vb işaretler bulunmamalıdır.
Fotoğraflar, kenarında çerçeve ya da boşluk olmadan gönderilecektir.
3. Yarışmaya katılacak dijital (sayısal) fotoğraflar jpg/jpeg formatında, 150-300 dpi
çözünürlükte, 7- 12 sıkıştırma ile kaydedilecektir. Yüklenecek fotoğraflar 2 Mb (Siyah-Beyaz
fotoğraflarda 1 Mb)’den küçük olmamalı, 4 Mb’yi de geçmemelidir. Fotoğrafçı bu konuyu test
ederek fotoğrafını göndermelidir.
4. Her bir fotoğraf dosyasının ismi 31 karakteri geçmeyecektir.
5. Ülke Kodu (Türkiye > TR) ve bölüm/kategori kodu (Sayısal: Renkli veya Siyah-Beyaz
(Dijital) > D) dışındaki tüm harfler küçük olmalıdır.
6. İsimlendirmede ç, ı, ğ, ö, ş, ü karakterleri kullanılmamalıdır. İngilizce harfler ve alt çizgi ( _
) kullanılabilir.
İsimlendirme:
Dosya adının ilk 2 karakterine ülke kodu yazılmalıdır (Türkiye için “TR”).
Sonra eser sahibinin ismi maksimum 5 karakter olacak şekilde yazılmalıdır (Örneğin
“Ferit Uyar” isimli katılımcı için fuyar, feyar veya uyarf gibi)).
Sonraki karakter bölümün baş harfi olmalıdır (Dijital > D).
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 37
Fotoğrafın sıra numarası rakamla yazılmalı (1’den 4’e kadar) ve bundan sonra alt çizgi
eklenmelidir ( _ ). Fotoğrafın adı toplam karakter sayısını geçmeyecek şekilde
yazılmalıdır.
Fotoğrafın hangi kategoride ve hangi mevsimde çekildiği ayrıca teslim aşamasında
belirtilecektir. Fotoğrafın çekildiği yer ve tarih belirtilecektir.
7. Eserlerin yüklenmesinden kaynaklanabilecek olası sorunlardan Çiğdem Eğitim, Çevre
ve Dayanışma Derneği sorumlu olmayacaktır.
ÖDÜL ve SERGİLEMELER
ÇİĞDEMDE 4 MEVSİM ÇİÇEK KATEGORSİNDE
Birincilik 1 Gece Konaklamalı Gezi (Ulaşım Aracı Otobüs)
İkincilik Günübirlik Gezi
Üçüncülük 2 kişilik Tiyatro Bileti
BAĞIMSIZ MEVSİMİNDE ÇİÇEK KATEGORİSİNDE
Her mevsimin birincisine 2 kişilik Tiyatro Bileti
SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ
Fatih Fethi Aksoy Yönetim Kurulu Başkanı
Hasan Hüseyin Aslan Yönetim Kurulu Üyesi Ve Çiğdem Mahallesi Muhtarı
Müjdem Demet Yücelgen Dernek YK üyesi
Tacettin Teymur Fotoğraf Sanatçısı
İbrahim Akalın Fotoğraf Sanatçısı
Seçici kurul en az 3 Üye ile toplanır.
YARIŞMA TAKVİMİ : 08.06.2020
: 15.05.2021 Perşembe saat 23.00 (TSI)
Yarışma Başlama Tarihi
Son Katılım Tarihi : 16.05.2021
Jüri Toplantı Tarihi
Sonuçların Duyurulması : 20.05.2021
Ödül Töreni ve Sergileme Tarihi : Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin 2021
yılında düzenleyeceği “Komşuluk Günü Panayırı’nda” yapılacaktır.
İLETİŞİM/YARIŞMA SEKRETERYASI
Yarışma Koordinatörü: Fatih Fethi Aksoy Yönetim Kurulu Başkanı
Genel Sekreter: Gönül Öner
Tel: 0312 285 20 47 90-530 660 95 83
ADRES BİLGİLERİ :Çiğdem Mahallesi 1551. Cadde No: 14-A 06530-Çankaya-Ankara
e-posta : [email protected]
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 38
ZAFER BAYRAMI, BU KEZ MAHALLE KOMŞULUĞU COŞKUSUYLA
Sinan Kayalıgil – Park Sitesi
30 Ağustos 1922 Türk ulusal kurtuluşunun başarıya eriştiği gündü. O gün işgal ettiği yerlerden sürüp
atılan yabancı güç, yenildiğini ve artık tutunamayacağını ilk kez anladı. Oysa hemen bir yıl önce
Sakarya’da 22 gün süren tarihin en kanlı savaşlarından birinde ilerleyişi durdurulmuştu. Doğu yönünde
kurtuluşun başkentine doğru attığı adımlardan geriye dönmek zorunda kalmıştı.
Öyle ki 30 Ağustostan sonra kısa bir dönemde, yalnız Ege’de değil, Marmara kıyılarında önce Bursa,
sonra tek kurşun dahi atılmadan Çanakkale Boğazı ve Trakya’da da ulusal güçlerin egemenliği
sağlanmıştı. Zaten Kurtuluşumuzun askeri yönü, 30 Ağustostan yalnızca 41 gün sonra Mudanya’daki
ateşkes anlaşması ile sona ermişti.
Büyük bir muharebe ve kahramanlık destanının
yıldönümü olmasının yanında, 30 Ağustos Zafer
Bayramımızın anlamı askeri ve insani başarıdan daha
derindir. Orada, Mustafa Kemal’in halkına, onun
temsilcilerinin meclisine ve çevresindeki askeri
uzmanlığın çok sesliliğine dayanması gerçeği gizlidir.
Orada, silah altına alınanların yarıya yakının silahları ve
üniformalarıyla firar ettiği, aylarca süren propaganda,
ihanet ve baskıya, yüzyılların birikimi ve onyılların
muharebeleriyle gelmiş yoksulluk, bezginlik ve
yenilmişlik duygusuna karşın geniş kitleleri direngen
yapan; 21 Ağustos 1921’de meclisten çıkarılan Ulusal
Yükümlülükler emiriyle elde avuçta kalanı da vatan için
feda etmeye çağırıp halktan “Evet. Tabii ki.” yanıtını
bulan bir örgütleme ve kararlılık vardır.
İşte bizlerin Zafer Bayramında bir daha anıp, tüm yakınlarımızla tazelememiz gereken bu birbirine
güvenen, egemen söylem ne derse desin, çoğulculuğa uyarak kararlaştırıp toplumu adına gerektiğinde
özveriden çekinmeyen bu tutumdur. Geçmişimizin bu parlak olayını kutlamaktan öte, kutsuyoruz.
Bunu en iyi, yerel çevremizde, en
yakınlarımızla, her gün karşılaştığımız
komşularımızla yapabiliriz.. Kurtuluşun
çoban ateşlerindeki gibi.
Mahallemizde 30 Ağustos’u elimizde
bayraklarımız, komşuluğumuzun temsili yeri
muhtarlığımız ve aydınlanma yolunun
vazgeçilmezi okullarımızda kutladık. Kısa
konuşmalarımızla kurtuluşun cumhuriyete
uzanan değerlerini paylaştık. Coşkumuz
görülecek şeydi. Mahalleli olmanın,
komşuluğun bir mutluluğu da bu olsa gerek.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 39
ATIKLARIMIZI DÖNÜŞTÜRÜYORUZ
Zuhal Yüksel – Seğmen Sitesi
Hepimizin bildiği gibi çevre kirliliğini yaratan önemli unsurlardan birinin çöplerdir. Ülkemizde her yıl
yaklaşık 5 milyon kamyon çöp atılıyor.
Oysa bu çöplerin önemli bir bölümü yeniden değerlendirilebilir. İleri dönüşüm ile yaşamını tamamlamış,
kullanılmayacak durumda olan nesneler farklı biçimde yeniden kullanılabiliyor.
Geçtiğimiz ay Kavin Kurt ve Neva Kurt ile kullanmadığımız eşyaları farklı biçimde nasıl
kullanabileceğimizi düşündük. Denemeye karar verdik. Kavin ve Neva’yı derginin önceki sayılarındaki
anı yazılarından tanıyorsunuz.
Neva ve Kavin plastik şişe kapaklarını değerlendirdiler. Anahtarlık yaptılar. Odalarına asılacak duvar
süsü olarak da kullanılabilir. İşte ürünleri..
Kullandıkları malzeme; Atık pet şişe kapakları orta boy ve bir tane büyük, makrome ipleri, isteğe bağlı
renkli ipler (saç için), isteğe bağlı akrilik yada sulu boya ( bebeği renklendirmek için), çakmak ( iplerin
ayrılmaması için)..
Yapılışını şöyle anlattılar: “İlk olarak kapakları boyadık, yeni renkler elde ettik. Kapakları ipe dizdik,
ellerini ayaklarını yaptıktan sonra saçlarını yaptık. Göz ve ağız yaptıktan sonra bebeğimiz hazır oldu”
Ben de ceviz kabuğundan mumluk ve yelkenli yaptım.
Sizler de atık malzemeleri değerlendirip yeni ürünler yapabilirsiniz. Yaptıklarınızı bizimle paylaşırsanız
çok seviniriz.
Ürünlerinizle ilgili bilgi ve fotoğrafları Çiğdemim Derneği’ne bırakabilir veya [email protected]
e-posta adresine gönderebilirsiniz.
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 40
BİLİM İNSANLARI
GALİLEO GALİLEİ (1564 – 1642)
Derleme - Fatih Fethi AKSOY
1608 yılında Hollandalı Hans Lipperhey, kraliyet ailesine tarihteki ilk teleskopu
sunmuş, bu sunumu takip eden birkaç gün içinde iki gökbilimci daha,
birbirlerinden tamamen habersiz şekilde benzer nitelikte teleskoplar tanıtmıştı.
Bundan 8 ay sonra, İtalyan matematik profesörü Galileo kendi teleskopunu
üretti.
Galileo bu yeni icadı göklere çevirdiğinde, karşılaştığı şey dünyayı biraz
sarsacaktı. Martin Luther’in Reform hareketini başlattığı bu dönemde, Katolik
kilisesi, kendisine karşı yapılan atağa yanıtsız kalmayıp baskıcı rejiminin
etkisini arttırdığı için devrimci buluşlar,
özellikle de kilisenin planlarına sekte vuracaksa, büyük bir tehlike anlamına
geliyordu. Kilisenin baskıcı rejimini tehdit eden keşifler birçok bilim insanının
hayatını riske atmış olsa da Galileo pes etmedi.
1610’da ilk çalışmasını sundu. Kopernik’in Güneş merkezli modelini kendi
gözlemleriyle birleştirip bilimsel açıklamalar üretmişti. Ay’ın jeolojik yapısını
anlatıyor, Samanyolu’nun “milyonlarca” yıldız barındırdığını söylüyor ve hatta
Jüpiter ile Satürn’ün uydularından bahsediyor, Venüs’ün sanıldığı gibi Dünya
çevresinde değil Güneş’in etrafında döndüğünü açıklıyordu. Güneş’teki lekeleri bile kayda geçirdi.
Böylece Katolik kilisesinin savunduğu, Dünya’nın merkezde bulunduğu hatalı evren modelini köklerinden
sarstı.
Pisa doğumlu astronom aslında bilim dünyasına ilk büyük katkısını, matematik profesörlüğü yaptığı
yıllarda gerçekleştirmişti. Cisimlerin düşmesi konusunda ilk sistemli çalışmaları
gerçekleştiren Galileo, Pisa kulesinin tepesinden bırakılan farklı cisimlerin serbest düşüşte nasıl
davranacakları üzerine düşünüyordu. Ardından gerçekleştirdiği deneyler fizik bilimine önemli katkıda
bulunan şu sonuca varılmasını sağladı:
Aynı yükseklikten düşmeye bırakılan farklı cisimler (örneğin bir kâğıt parçası ve bir madeni para),
ağırlığa bakılmaksızın, yere eşit sürede varırlar. Fakat bu hareketin hızını değiştirecek bir kuvvet devreye
girer. Bu, havanın uyguladığı dirençtir.
Galileo’nun vardığı sonuç şöyleydi; Serbest düşen bir cismin aldığı yol, düşme süresinin karesiyle
orantılıdır. Bu, onun Fizik bilimine yaptığı tek katkı değildi elbette. Salınım yapan cisimleri izleyip sarkaç
yasasını buldu. Ancak şimdi bambaşka bir devrimin eşiğinde durduğunu ve kilisenin buna sert bir tepki
vereceğini çok iyi biliyordu. Öyle de oldu. Roma’da Engizisyon mahkemesine çıkarıldığında fikirlerinin
tehlikeli olduğuna karar verildi. 1616’da kuramlarının öğretilmesi yasaklandı. Yine de bu baskılar onu
durdurmadı. Son derece zeki bir adam olan Galileo, gördüklerini kilise kardinallerine de gösterdi,
keşiflerini onlara, karşı çıkamayacakları şekilde açıklamayı başardı. 1632’de, yasaklara
rağmen, “Dünya’nın İki Esas Sistemi Üzerine Diyaloglar” adlı eserini Papalığın izniyle bastırmayı
başardı.
Kitapta, kendisinin keşfettiklerini savunan bir gökbilimciyle, ona karşı çıkan birinin diyaloglarını büyük bir
kurnazlık ve ustalıkla bir araya getirip bir tartışmaya dönüştürerek sunmayı başardı. Ancak bir yıl sonra
kendisini yine Engizisyon’da buldu. Bu sefer kuramını yalanlaması istendi ama o tabii ki asla geri adım
atmayacaktı. Bilimsel deneylerini yürütmesine engel olundu, ömür boyu ev hapsi cezası aldı. Maalesef
onu hayata bağlayan her şey elinden gitmişti. Takip eden 9 yıl içinde hayata veda etti.
Galileo’nun keşfettiği Jüpiter uydularına ki bunlar gezegenin en büyük ve önemli uyduları- Galileo
Uyduları ismi verildi; Io, Europa, Ganymede ve Callisto.
Hareket eden cisimler üzerinde yaptığı deneyler ve buradan vardığı sonuçlarsa kendisinin öldüğü yıl
doğan Isaac Newton’a yol gösterdi, klasik mekaniğin doğmasını sağladı.
Güneş merkezli modeli bilim dünyasında devrim yapmıştı. Ayrıca teleskopları ve mikroskopları
güçlendiren çalışmaları sayesinde sadece gökbilimde değil, biyoloji alanında da büyük atılımlar
yapılmasına yardımcı oldu.
O, teleskopu, olduğundan 8-10 kat daha güçlü bir icat haline getirip göklere çevirdi. Bunu yapan ilk
bilimci değildi ama evrendeki yerimize dair, tarihi değiştirecek keşiflere imza atan
ilk insandı. Sonuçta Polonyalı gökbilimci Kopernik’in teorisini doğruladığını biliyordu. Kilise, Dünya’nın
sabit bir şekilde evrenin merkezinde durduğunu söylemesini talep ettiğinde o ünlü sözler dökülmüştü
ağzından: Eppur si Muove! “Yine de dönüyor!”
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 41
EĞİTİM DESTEĞİ (BURS) BAŞVURULARI BAŞLADI
Ayrıntılı bilgiler ve başvuru formu
www.cigdemim.org.tr
adresinde.
Kimler Başvurabilir:
a) Türkiye’deki
Üniversitelerin birinde
öğrenim gören öğrenciler
b) Toplam sayının %20 sini
geçmemek şartıyla lise
öğrencileri
c) %10’unu geçmemek
şartıyla vakıf
üniversitelerinde %100
burslu olarak öğrenim gören öğrenciler
d) %10’unu geçmemek şartıyla, Çiğdemim Derneği, komşuluk, mahalle, kent kültürü gibi
konulardan birinden tez yazması şartıyla yüksek lisans öğrencileri.
Aranan şartlar
1- TC vatandaşı olmak
2- Çağdaş değerlere ve yaşam anlayışına sahip, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı olmak
3- İhtiyaç sahibi olmak
4- Başka bir kurum/dernek/vakıf’dan destek almamak. ( KYK kredisi ve bursu hariç)
5- Yıl içerisinde toplam 30 saat olmak üzere, Dernekte gönüllü çalışmalara katılmayı kabul ediyor
olmak. (Kütüphanede, bostanda, etkinliklerde, stantlarda, anket vb. çalışmalarında, eğitimlerde vb.)
(Gönüllü çalışmaların tarih ve saatleri öğrenciler tarafından belirlenir.)
Öncelikler
1-İhtiyacın durumu
2-Başarı durumu
3-Anne ve/veya babanın yokluğu ya da ayrılmış olması
4-Engellilik durumu
5-Daha önce Derneğimizden eğitim desteği alıyor olması
6-Hazırlık veya birinci sınıfta olması
7-Kız öğrenci olması
8-Öğrencinin veya ailesinin öncelikle Çiğdem Mahallesinde ve/veya Ankara’da oturuyor- öğrenim
görüyor olması
9-Dernek çalışmalarına katılmış olması veya derneği tanıyor olması. Dernek değerlerini
benimsemesi
10- Bu önceliklere ek olarak komisyon tarafından belirlenen puanlama sistemindeki maddeler göz
önüne alınacaktır.
Eğitim desteğinden faydalanmak isteyen öğrenciler, 1 Eylül ile 20 Eylül tarihleri arasında, Çiğdemim
Derneğine başvuru yapabilirler.
Öğrencilere ödenecek eğitim desteği Ekim – Haziran ayları arasında 9 ay olarak ödenir. (Üniversite ve
Y.lisans öğrencileri 250 TL. Lise öğrencileri 200 TL.)
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 42
ÇİĞDEM MAHALLESİ MUHTARLIK
ÇALIŞMA RAPORU
Sevgili Komşularımız,
49.Raporumuzda mahallemizde yapılan ve yapılması devam etmekte olan
çalışmalar ve yaptığımız görüşmeler hakkında bilgileri sizlerle paylaşıyoruz.
1. Ülkemizin emperyalizme karşı verdiği savaşın zafer günü olan 30 Ağustos
bayramımızı muhtarlık binasının önünde bulunan Atatürk anıtında,
komşularımızın katlımı ile kutladık. Bizi yanlız bırakmayan ve uzaktanda olsa bizi
desteleyen bütün komşularımıza teşekkür ederiz.
2. Bütün dünyada etkisi herkes tarafından hissedilen covit 19 salgını her yerde olduğu gibi bizim
mahallemizde de hızla yayılmakta. Bu kapsamda Çankaya Kaymakamlığı tarafından mahallelerde
oluşturulan covit 19 izleme komitesi bizim mahallemizde de aşağıdaki kişilerle oluşturuldu.
Hasan Ali Yücel Sosyal Bilimler Lisesi Müdür Yardımcısı Hakan Aydın, mahalle muhtarı olarak Hasan
Hüseyin Aslan, aza Neriman Acar, Karakursunlar camii imamı Abdurrahman Celep ve emniyet görevlisi
olarak bekçi Ümit Özsoy.
Bu ekip şimdilik Kaymakamlıktan gelen listeye göre, Covit 19 tanılı veya temaslı komşularımızı ziyaret
ediyor ve karantina koşullarına uymaları ve dikkatli olmaları konusunda uyarılarda bulunuyor ayrıca
kaymakamlık talimatlarını iletiyor.
Komite, izolasyon koşullarına uymayan komşularımızı ilk defasında ikaz edecek tekrarında idari yaptırım
ve adli işlem için kaymakamlığa bildirecek.
Sevgili komşularımız, bize ulaşan listelerden gördüğüm kadarıoyla covit 19 mahallemizde de hızla
yayılmakta. Ziyaret ettiğimiz komşularımız nerdeyse tamamının izolasyon koşullarına titizlikle uyduğunu
gördük. Sadece ziyaret ettiğimiz komşular değil bütün komşularımızın MASKE, MESAFE VE TEMİZLİK
konusunda azami titizliği göstermeleri kendileri, sevdikleri ve mahallemiz için tek yol olduğunun bilincinde
olduklarına inanıyoruz.
3. Yeni açılan ortaokulumuz kayıt alarak bu dönem eğitime başlıyor.
4. Bu sene sınavlar sonucu yeni okullarına yerleşen bütün öğrencilerimize başarılar dileriz.
5. Mahallemizde yapılmakta olan yüzme havuzu inşaatı hızla devam etmekte. Söylenildiği gibi Eylül
ayında açılmasını bekliyoruz. Kullanma koşullarını öğrendiğimiz zaman sizlerle paylaşacağız.
5. Eylül ayında doğan komşularımızın doğum günlerini kutlar, sağlıklı günler dileriz.
Çiğdem Mahallesi Muhtarı
Hasan Hüseyin Aslan
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 43
ÇİĞDEMİN SESİ EYLÜL-2020 SAYFA 44