The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Cigdemin Sesi Aylik Online Dergi-Temmuz2020

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ffaksoy, 2020-07-03 06:04:30

Cigdemin Sesi Aylik Online Dergi-Temmuz2020

Cigdemin Sesi Aylik Online Dergi-Temmuz2020

ÇİĞDEMİN SESİ BU SAYIDA NELER VAR…

Aylık Online Dergi  MERHABA
Temmuz 2020  KÜTÜPHANEMİZDEN

SEÇTİKLERİMİZ
 SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ
 KİTAP TANITIMI
 MUHTARIMIZDAN
 ÇOCUKLARDAN RESİMLER

ANILAR ve ÖYKÜLER
 DÜNDEN BUGÜNE ÇİĞDEM
 YÜZ YIL ÖNCE ANKARA –

Temmuz 1920 ZOR BİR AY…
 ŞİİR KÖŞESİ
 ÖYKÜ KÖŞESİ
 HUKUK KÖŞESİ
 TÜRKÇESİNİ KULLANALIM
 FOTOĞRAF

TOPLULUĞUNDAN
 BİLİM İNSANLARI
 TEKNOLOJİ VE GÜVENLİK
 ANKARA ROMA HAMAMI
 MÜZİĞİN İMGESİ
 FOTOĞRAF YARIŞMASI
 YEMEK KÜLTÜRÜ
 MEVSİM REÇELLERİ
 KENT KONSEYİNDEN

MEKTUP

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ONLINE DERGİ

Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu

Yayın Kurulu: Dilek Yüceel, Fatih Fethi Aksoy, M.Sinan Kayalıgil,

Zuhal Yüksel,

Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak
gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına
aittir.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 2

Sevgili üyelerimiz, komşularımız ve dostlarımız,

Geçtiğimiz ay içerisinde sizlerle kapsamlı bir anket gerçekleştirmiştik. Yaklaşık 350 kişinin katıldığı
anketin değerllendirmesini yapıyoruz. Ankette Online dergimizle ilgili bölümlerin kısa bir değerlendirilmesi
yapmak istiyoruz.

Derneğin aylık online dergisini (Çiğdemin Sesi) hiç okudunuz mu? sorusunu cevaplayan 341 kişideden,
223 kişi % 65,4 ‘ü dergiyi okuduğunu, 118 kişi ise dergiyi (% 34,6) okumadığını belirtmiştir. Oldukça iyi
bir yüzde ile derginin okunduğunu görmek bizleri sevindirdi.

Çiğdemin Sesi Aylık Online dergide en beğendiğiniz bölüm/bölümler hangisidir? sorusunu 112 kişi
cevaplamıştır. Bu kişilerden 24 kişi derginin tamamını beğendiğini, 17 kişi gezi ile ilgili bölümleri, 12 kişi
mahallenin sorunları ve mahalle ile ilgili haberleri,12 kişi şiir, öykü edebiyat ve hikayeler ile ilgili bölümlei,
8 kişi sosyal etkinliklerle ilgili bölümleri,10 kişi kitap tanıtımı ile ilgili ,6 kişi kültürel makaleler, 2 kişi anı
yazıları, 3 kişi Veysi Seviğ’in tarih yazıları, 3 kişi Aktüalite, 3 kişi Çiğdem mahallesi ve Ankara’nın eski
resimleri,1 er kişi ise degerli hoca konumundaki komşuların yazıları,muhtarlığın faaliyet özeti, mahalle
esnafını tanımak, müzik, Atatürk ile ilgili anlatılanlar ve çocuk eserlerini en beğendiği bölümler olarak
belirtmiştir.

Çiğdemin Sesi Aylık Online dergide başka hangi konulara/bölümlere yer verilmesini istersiniz? sorusunu
79 kişi cevaplamıştır. Bu kişilerden 22’si dergiyi yeterli bulduğunu belirtmiştir. 3 kişi mahallenin
güzellikleri ve mahalle ile ilgili konuların yer almasını, 3 kişi özellikle şirindere ile ilgili bilgi, 3 kişi köpek
konusu ile ilgili neler yapıldığı, 2 kişi komşuluk ile ilgili bölümün olmasını, 2 kişi gezilerle ilgili bölüm
olmasını, 2 kişi yaşanan sorunların çözümü ile ilgili bilgilerin yer almasını, 2 kişi yemek tarifleri gıdalar ile
ilgili bilgiler, 2 kişi eğitim ile ilgili bilgiler , 2 kişi Anadolu tarihi ile ilgili konulara yer verilmesini
istemişlerdir. Bunların dışında aşağıda belirtilen başlıklardaki konular 1 er kişi tarafından belirtmiştir.
Paydaşlarla söyleşiler, gittiğimiz oyunlar hakkında öncesinde bilgi, sonrasında yorum,
öğrencilerin yazı yazması, örnek site projesini başlatma, mahalle sakinlerinin resim,heykel,
fotoğraf, kitap ile ilgili yazıları, yaban hayatına ilişkin bilgi ve resimler, Ankara çevresi akarsu, göl,
yayla konaklama, balıkçılık vs ile ilgili bilgiler, spor, günün önemli konuları, edebiyatla ilgili
bölümler, insanlara yeni uğraşı alanları ve hobilerin tanıtılması, ilan türü yazılar ayrı bir bölüm
olmalı, öyküler, büyük umutlar adı altında kişisel, özgün makaleler, yurt dışı anlatımları,
eğlencelik karikatür ve çizimleri, ay içindeki özel günler, sokak hayvanları, sanat tarihi ve
müzecilik, psikolojik danışmanlık, Ankaralı şair ve yazarlarla söyleşi, kentimizin kurumları,
Hıfzıssıhha, Numune Hastanesi gibi bugün artık varlıkları ortadan kaldırılmış değerli kurumlar,
Türkiye'de ve dünyada ilk meslek sahipleri, esnaf değerlendirmeleri, komşuları tanıtan yazılar

Çiğdemin Sesi Aylık Online dergiyi okumadıysanız nedenini yazar mısınız? sorusunu 85 kişi
cevaplamıştır. Bu kişilerden 25’i dergiden haberinin olmadığını belirtmiştir. 13 kişi dergiyi okumak için
zamanının olmadığını,11 kişi online olması dolayısıyla yaşadığı zorluklardan ötürü okuyamadığını ve 2
kişi ise ilgisini çekmediğini belirtmiştir.

Ankete katılıp soruları içtenlikle cevaplayan komşularımıza teşekkür ediyoruz. Bu değerlendirmeniz
ışığında yayına devam edeceğiz. Sizlerden de bu doğrultuda yazılarınızı ve katkılarınızı bekliyoruz. Her
türlü yazı ve önerilerinizi [email protected] adresine gönderebilirsiniz.

Anketin diğer bölümleriyle ilgili sonuçları da sizlerle paylaşacağız.

Sevgi, saygı ve hoşgörüyle…

Fatih Fethi Aksoy
Yönetim Kurulu Başkanı

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 3

YÜZ YIL ÖNCE ANKARA – Temmuz 1920
ZOR BİR AY…

Vecdi Seviğ – Gökkuşağı Sitesi

Kurtuluş mücadelesinde temmuz ayına Yunan ordusunun 22 Haziran 1920’de başlattığı yeni işgal planı
uygulamasının etkisi altında giriliyordu. Ayın ilk günleri Edremit, Lapseki, Karacabey, Biga, Çan, Yenice,
Gönen, Havran, Manyas, Ayvancık,, Bayramiç, Gönen, Kirmastı (Mustafakemalpaşa), Susurluk
kasabaları işgal edildi, Trakya’dan getirilen Yunan Alayı Erdek ve Bandırma’ya, bir İngiliz birliği de
Mudanya’ya deniz yolundan geldi.

Mustafa Kemal Atatürk, ortaya çıkan durumu Nutuk’ta şöyle
anlatacaktı:

“Düşman karşısında bulunan altmış bir ve elli altıncı fırkalarımız
(tümenlerimiz) Ulubat köprüsünü tahrip ederek Bursa istikametine
çekildi. Düşman takibe devam ederek Bursa’yı da işgal etti ve ileri
hatlarını Dimboz-Aksu hattına kadar sürdü. Bunun karşısında
kuvvetlerimiz fena sarsıldı.”

8 Temmuz günü Yunan birlikleri Bursa’ya girince Ankara’da da
moraller bozulmuştu. İsmet (İnönü) Paşa, Hatıralar kitabında durumu
şöyle özetleyecekti:

“Yunan taarruzunun neticesinde büyük kıyametler koptu. Mustafa
Kemal Paşa Mecliste saatlerce uğraştı. Ben Genelkurmay Başkanı olarak tenkitlere cevap verdim. Büyük
bir dalgalanma halinde uzun vakitler geçti. Herkes mesul arıyordu. Bütün işleri yapıp, sonra cepheye
gitmeyen adam nerede diye Meclis’e çağırıyorlardı. Cepheye gitmeyen adam Mustafa Kemal Paşa
oluyordu.”

Atatürk Nutuk’ta “Ortaya çıkan bu çok açık durumda, Meclis’in üzüntü ve ilgisini takdir ettikten sonra,
düşünce ve duyguları yatıştırmak amacıyla konuşma ve açıklamalar yaptım” diyecekti.

Milletvekillerinden bir grup, sorumlu sandalyesinde üç kişiyi göstererek Mustafa Kemal’i eleştiriyordu.
İsmet Paşa, eleştiri hedefindeki kişilerle ilgili olarak ilerleyen yıllarda şunları anlattı:

“Üç kişinin üzerinde ısrarla duruluyordu. Bunlardan biri 20. kolordu komutan
vekili Albay Bekir Sami (Günsav) Bey, diğeri Alaşehir cephesindeki
kuvvetlerin komutanı Âşir (Atlı) Bey, üçüncüsü de Bursa Valisi Hâcim
Muhittin (Çarıklı) Bey’dir.”

İsmet Paşa, ortaya çıkan durumu değerlendirirken “Hacim Muhittin Bey’in
askeri meselelerle, cephedeki hadiselerle ne alakası olabilirdi?” diye
sormaktaydı. Kemal Tahir bu ilişkiyi yıllar sonra Yorgun Savaşçı romanında
kurdu. Kitapta ve Halit Refiğ’in yönetmenliğinde çekilen filmde, Vali Hacim
Muhittin Bey, arkasında Yunan bayrağı dalgalanırken Alay komutanı Bekir
Sami beyin karşısında “elleri pantolonunun yan dikişlerinde dimdik” duruyordu. Bursa valisi işgalden bir
süre önce İstanbul’daki Damat Ferit hükümetinin Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki mahkemesinde
de idama mahkûm edilmişti. Hacim Muhittin Bey, Bursa valiliğinden ayrılacak, 1921 yılında Konya’da
kurulan İstiklal Mahkemesi’nde görev alacak, milletvekilliği yapacaktı.

22 Temmuz’da İstanbul’da toplanan saltanat şûrasında Sadrazam Damad Ferid Paşa’nın “Antlaşma
reddedildiği takdirde müttefiklerin İstanbul’u Yunanlılara işgal ettirecekleri yönünde haberler alındığını”

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 4

bildirmesi üzerine Topçu Feriki Rızâ Paşa hariç toplantıya katılanların tamamının oylarıyla Atatürk’ün
“Türk milletine kurulan büyük suikast” diye nitelediği metni kabul edildi. Bu metin tarihe “Sevr Belgesi”
olarak geçecek, Ankara Hükümeti tarafından tanınmayacaktı.

25 Temmuz akşamı Ankara tren istasyonunda bazı
milletvekilleriyle yemek yiyen, Mustafa Kemal, “Ne
yazık ki, İstanbul hükümeti ordumuzu zaafa uğratacak
birçok engeller çıkarıyor” diyecek, bir gün sonra
yapılacak Meclis’in gizli oturumunda Bursa’nın işgali
konusunun yeniden gündeme geleceğini
anımsatacaktı. O geceki konuşmaları aktaran Mazhar
Müfit (Kansu), Mustafa Kemal’in, “Birlikte ve amaçta
direnen millet, gururlu ve saldırgan bir düşmanı eninde
sonunda pişman edebilir” dediğini nakledecekti. Kansu,
küçük bir not daha ekleyerek, milletvekillerince tutulan
gizli oturumların o güne ait tutanaklarına, diğerlerinin
arasında rastlanılamadığını bildirecekti.

Mustafa Kemal, o gün Bursa’nın işgal nedenlerini anlatırken şunları söylüyordu:

“Bazı kuvvetlerin cepheden alınıp iç isyanların bastırılmasında görevlendirilmesi, Yunan kuvvetleri
karşısında bulundurulmalarındaki yarardan daha önemli ve zorunluydu. Yine de öyle. Memleketin huzuru
ve milletin kurtuluş gayesi noktasında birleşip dayanışma sağlanmadıkça, bir dış düşmanın istila
adımlarını durdurmaya çalışmak ne mümkündür ne de bundan köklü bir yarar ve sonuç alınabilir.”

Mustafa Kemal’in konuşmasını yaptığı kürsünün üzerinde Bursa’nın işgalinden duyulan üzüntüyü temsil
eden siyah örtü 9 Temmuz’dan beri seriliydi. Örtü Bursa’nın düşman işgalinden kurtarılacağı 10 Eylül
1922’ye kadar burada kalacaktı.

İstanbul’da yayımlanan Karagöz mizah dergisinin 1920 yılı
temmuz ayının son günü yayımlanan sayısında yer alan bir
karagöz Hacivat karikatüründe isyanlar ve sonrasını
özetliyordu. Karikatürün altındaki satırlar kurtuluş hareketine
güveninin ifadesiydi:

“Dalları budanarak kupkuru kalmış bir ağaca yaslanarak
sigara için Karagöz karşısında:

Hacivat: Çok tuhafsın Karagöz, kup kuru budanmış ağaca
sırtını verip de keyif çatılır mı? Baksana onun ne dalı kalmış
ne yaprağı!

Karagöz: Sen merak etme Hacivat! O budandıkça
kuvvetlenen, kestikçe filizlenen asırlık bir ağaçtır. Hele ben
ona bir iyi bakayım da nasıl yeniden dallanıp, budaklanır bu
sefer ben onu öyle bir aşıladım ki vakitsiz çiçek açıp
solmayacak!”

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 5

ACEMİ YAZARIN ÖYKÜSÜ
Dursun Nadir – 100. Yıl Mahallesi

Öyle bir öykü yazmalıyım ki okuyanları ayağa kaldırsın. Elden ele, dilden dile dolaşır olsun. Kısa bir süre
içinde çok okunsun ve de liste başı olsun. Efsane olsun öyküm.

İşe neresinden başlamalı? Önce öykünün konusunu saptamalı. Sonra kurgulamalı. Başlığı da çarpıcı
olmalı ama. Başlık önemli…

Bizim millet duygusaldır genellikle. Gözyaşı dökmeyi çok sever. Acıklı bir filmi izlemeye gittiğinde
yanında mendil bulundurur. Poşetinde çekirdek de, mısır gevreği de bulundurur ama olsun… Bol bol
ağlıyor ya, gerisi önemli değil. Bana lâzım olan da bu. Geçmişte, sinemalarda gösterime giren “Bir Aşk
Hikâyesi” adlı filmi seyretmeyen mi kaldı? Kız kansere yakalanmış, oğlan üzüntüden yemeden içmeden
kesilmişti. Tarifi imkânsız acılar içindeydi. Millet seller gibi gözyaşı döktü. Film izlenme rekorlarını altüst
etmişti.

İşte bu! Damardan gireceksin öyküye. Aşkı işleyeceksin konu olarak dostum. Dünya kuruldu kurulalı aşk
var. Öyküde var, romanda var, şiirde var. El değmemiş bakir bir konu değil elbette. Ama öylesine gür

akan bu pınardan herkes doyasıya içmiş. Tükenmiş mi? Belki de içildikçe daha da
çoğalmış. İnsanlar yazıyla tanıştığından bu yana ne kadar roman, ne kadar öykü,
ne kadar şiir “aşk”ı işlemiş… Saymaya kalksan hesap makinesi ağlar.

Evet, evet kararlıyım. Aşk öyküsü olmalı yazacağım. Şiirimsi bir dille yazmalıyım
ki, bir solukta okunsun. Şiir dedim de aklıma geldi birden. L.Aragon “Elsa’ya
Şiirler” le ağlatmış ülkesinin kadınlarını. E.Allan Poe ise “Anabel Le” ile. Nasıl
tutmuş insanlar okurken kendilerini. Tutamamışlar ki zaten. Deryalara karışmış
gözyaşları.

Şimdi aklıma gelmiyor, kim söylemişse söylemiş. “Önemli olan Leyla değil,
Mecnun olmaktır; çünkü her Mecnun’a nasıl olsa bir Leyla bulunur”. Öykünün esas oğlanını ön plâna
çıkarmalıyım. Çarpıcı bir şekilde çizmeliyim karakterini. Sevdiği kızın karakteri önemli değil. Boş ver kızı.
Zaten onlar değil midir ki çile çektirirler öykülerin, şiirlerin kahramanlarına. Cilve, naz, bunlarda. Aşık için
umut dağların ardında. Bir türlü ulaşılmaz onlara. Vuslatı imkânsız kılarlar. Dostum, kızmayın bana.
Kadın kahramanın karakteri silik kalacak bu öyküde. Haksız mıyım ama?

Öyküyü sonlandırınca mı koysam başlığı acaba? Sıkıntılıyım... Hata yapmamalıyım, başlık çok çarpıcı
olmalı, içeriğe davet etmeli okuru. Oltanın ucundaki yem gibi olmalı örneğin. Bir kere takıldı mı oltaya
balık, akıbet tamamdır.

Artık başlamalıyım öyküye. Sır dolu, daha önce hiç duyulmamış sözlerle girişi yapmalıyım. Bir
entelektüelin zekâsı fışkırmalı satırlardan. Sesini duyar gibiyim sevgili okur. Hani nerede diyorsun,
meraktan ölüyorsun, öykünün girişindeki satırları görmek için. Öyle yağma yok! Sabırlı olacaksın dostum.

Öykünün plânını nereye koydum? Hah, buldum işte! Şimdi adım adım ilerlemeliyim. Esas oğlanın
karakterini esaslı biçimde çizmeliyim. Kızı boş ver! Kabataslak da olur onunki.

İyi gidiyor, iyi. Daha şimdiden gözüm sulanmaya başladı. Yalanım varsa şerefsizim! Eğer okurken
hüngür hüngür ağlamazsanız ben bu ülkeyi terk ederim.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 6

Öykü akıp gidiyor. Yarıladım bile. Çok önemli bir nokta var şimdi. İşin püf noktası! Dikkatli olmalıyım,
tuzağa düşmemeliyim. Bazı öykülerde okur daha yarısını okumadan sonucu tahmin edebiliyor.
Avucunuzu yalarsınız! Kesinlikle düşündüğünüz gibi olmayacak. Alışılagelmiş, klâsik bir sonla
bitmeyecek bu öykü.

Yoruldum. Ter içinde kalmışım. Su içmeliyim biraz. Ama soğuk olmasın. Üşütürüm. Grip salgını var, neyi
var.

İçim geçmiş, uyuya kalmışım. Öyküye kaldığım yerden devam ediyorum. Sular, seller gibi akıyor
kalemim. Az kaldı… Bitiyor… Bitirdim işte... Bitti!

Sigara paketim nerede? Yaktım sigaramı, bırakıverdim boşluğa dumanını. Oh be... Nasıl bir duygu yazar
olmak! Bulutlarda sanki başım!!

Geliyorum doludizgin. Ey yazın dünyası, alkışlamaya hazırlanın yeni yazarınızı.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 7

TEKNOLOJİ VE GÜVENLİK

AKILLI TELEFONUNUZUN GÜVENLİĞİNİ SAĞLAMANIN 12 YOLU

Bener Özgürgil – Barış Apt.

Günümüzün akıllı telefonları, eski cep telefonlarından çok daha fazlasını
yapabilmektedir. Bu özelliklerin son derece çeşitli olması, telefon
kullanıcıları için bazı yeni güvenlik risklerinin de oluşmasına yol
açmaktadır.
Telefonlarımızı; sosyal ağlara bağlanmak, online alışveriş, bankacılık ve
internette gezinmeye kadar çok daha çeşitli etkinlikler için
kullanmaktayız. Bu sebeple telefonlarımızın ve bilgilerimizin kötü amaçlı
yazılım saldırılarına karşı korunmasını sağlamak amacıyla çeşitli
önlemler almamız gerekmektedir.
Daha güvenli akıllı telefon kullanımı için internet güvenliği uzmanları,
çeşitli güvenlik ipuçlarını önermektedirler.

1. Telefonunuzu kilitli tutun

Telefonunuzun ekran kilidinin her zaman etkin ya da şifreli olmasına dikkat edin. Bu sayede telefonunuz
herhangi bir siber suçlunun eline geçerse daha az risk altında olursunuz.

2. Hassas bilgilerinizi şifreleyin

Telefonunuz veri şifreleme özelliklerine sahipse, telefonunuzun çalınması halinde, kişisel bilgileriniz
önceden şifrelenmişse siber suçluların telefonunuzda saklanan bu bilgilere ulaşması zorlaşacaktır.

3. Telefonunuzdaki uygulamaların davranışlarını izleyin

Özellikle Android akıllı telefonlarda çalışan uygulamalardan gelen izin erişimlerine/isteklerine karşı
dikkatli olun. Güvenmediğiniz uygulamalar sayesinde sizden istenen izinler ile tüm verileriniz, siber
suçluların eline geçebilir.

4. Telefonunuzu ve verilerinizi koruyun

Dizüstü bilgisayar, PC veya Mac bilgisayarı kötü amaçlı yazılımdan koruma yazılımı olmadan
kullanmanın büyük riskler taşıdığını unutmayın. Günümüzdeki akıllı telefonların da güçlü birer bilgisayar
olduğunu unutmamamız gerekmektedir. Tüm mobil cihazlarınızda piyasada kendini ispatlamış kötü
amaçlı yazılımdan koruma programı kullanmaya ve antivirüs veri tabanlarının düzenli olarak
güncellenmesine dikkat edin.

5. Bluetooth'u mümkün olduğunca kapalı tutun

Bluetooth bağlantınızı kullanmadığınızda kapatmanız sizin faydanıza olacaktır. Böylece telefonunuzun
siber saldırılara karşı korunmasını sağlamış ve aynı zamanda da telefonunuzun pilinin tükenmesini
geciktirmiş olursunuz.

6. Anti-hırsızlık özelliklerine sahip bir akıllı telefon güvenliği çözümü seçin

Bazı akıllı telefon üreticileri kaybolan veya çalınan telefonlara uzaktan erişim sağlama olanağı tanıyarak
telefonun kilitlenmesini sağlayabilir. Çeşitli anti-hırsızlık programları telefonunuzdaki verileri silmenizi ve
çalınan telefonun yerini belirlemenizi sağlayan özellikleri içerir.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 8

7. Hassas bilgilerinizi akıllı telefonda saklamayın, taşınabilir SD kartlarda hiç saklamayın!

Örneğin, telefonunuzda kredi kartınızın bilgileri ya da pasaportunuzun fotoğrafı varsa, bunları harici
bellekte saklamayın. Bu, saldırganların bilgilerinize ulaşmalarını kolaylaştırır.

8. Hiç bir zaman bankacılık uygulamalarını link kullanarak indirmeyin!

Kötü amaçlı yazılımlar, sahte banka sitelerinden mesajlar göndererek kullanıcıların çeşitli uygulamaları
cihazlarına indirmelerini sağlamaya çalışıyorlar Bu nedenle resmi uygulama mağazalarını kullanın.
Google Play ve App Store bilinmeyen kaynaklara bağlı uygulamalara izin vermiyor. Böylece üçüncü parti
servislerden büyük ölçüde uzak durmuş olursunuz.

9. İnterneti ve gps’i kullanmadığınız durumlarda kapalı tutun.

İhtiyacınız yoksa konum bilginizi paylaşmayın ve kapalı halde tutun. Bu hem pil ömrünüzü uzatacaktır
hem de farkında olmadan telefonunuz ile sizden veri çalınmasını engelleyecektir.

10. İşletim sistemini ve güvenilir yazılımları güncelleyin.

Akıllı telefonlarımızda zaman zaman gelen işletim sistemi güncelleme uyarılarını ciddiye almalı ve
güncellemeleri yüklemeliyiz. Ayrıca telefonunuza yüklediğiniz güvenilir programlar kendi güvenlik
açıklarını giderdikleri güncellemeleri yüklemenizi isterler. Bu güncellemeleri mutlaka yapmalıyız.

11. Ortak kablosuz ağlara bağlanırken dikkatli olun

Kafeterya, otel gibi yerlerde ortak kullanıma açık kablosuz ağlara cep telefonumuzdan bağlanırken
dikkatli olmalıyız. Bu ağlar güvenli değildir. Bu ağları mutlaka kullanmamız gerekiyorsa VPN servisi
kullanarak bağlanmamız uygun olacaktır.

12. IMEI numaranızı kaydedin

Her telefonun kendine has bir IMEI numarası vardır. Telefonunuz çalınırsa veya kaybolursa bu numara
işinize yarayacaktır. Ayarlar menüsünden veya bataryanızın arkasında yazar. Bu numarayı kaydetmek,
telefonunuzu geri alma sürecinizi hızlandıracaktır.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 9

ANKARA ROMA HAMAMI
Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

Roma Hamamı, Ulus Meydanı’ndan Yıldırım Beyazıt Meydanı’na uzanan Çankırı Caddesi üzerinde,
Ulus’tan 400 metre mesafede, yolun batısında, caddeden 2,5 metre kadar yükseklikteki bir plato
üzerinde bulunmaktadır. Hamamın bulunduğu yüksek platformun höyük olduğu bilinmektedir.

Sütunlu Yol Hamam Binası

Roma Hamamı kazıları; Prof. Dr. Remzi Oğuz Arık tarafından 1937 yılında kazılar yapılmış olup,
Höyüğün Frig ve Roma devri katları ortaya çıkarılmıştır. Höyükte yapılan kazılar 1938- 1939 yıllarında
Müzeler Müdürü Hamit Z. Koşay’ın nezaretinde sürdürülmüştür. Bu kazılarda bulunan Hamam Binası
1940- 1943 yıllarında yapılan kazılarla da bütünüyle ortaya çıkarılmıştır. Bu dönemdeki kazıları Türk
Tarih Kurumu’nun verdiği imkânlarla yine Hamit Z. Koşay’ın bilimsel başkanlığında Arkeolog Necati
Dolunay yönetmiştir. Kazının mimari buluntularını Arkeolog Mahmut Akok değerlendirmiş ve daha sonra
yeniden kurma planları çizerek kısmen de yenileme çalışmaları başlatmıştır.

Eskilerin Çankırı Kapı dedikleri bu ören yerinde, bugün görebildiğimiz Roma Çağı binaları arasında iki
ayrı tesis ile karşılaşmaktayız.

1- Antik Ankyra şehrinin sütunlu yolundan bir kısmı,

2- Roma Çağı Hamamı ve Palaestra’sına ait binalar.
Bunların etrafında da, yine Roma devrinden kalan başka yapıların temel izlerine rastlanmıştır.

Sütunlu Yol: Hamam binasının ve Palaestra’nın kısmen doğusunda yer alan sütunlu yolun antik Ankyra
şehrinin kutsal alanı olan Augustos Tapınağının bulunduğu yere kadar uzandığı bilinmektedir. Çünkü
yeni Ankara şehrinin gelişmesine rastlayan Cumhuriyet’in ilk yıllarında bugünkü Çankırı Caddesi
yapılırken bu sütunlu cadde ortaya çıkmış ve yolun altında kalmıştır. M.S. 2- 3. yüzyıllarda yapılmış
olduğu tahmin edilen sütunlu yolun sütunları boz renkte damarlı mermerden olup, korint tipte başlıkları
bulunmaktadır.

Hamam Binası: Tektosag Galatlarının şehri olan Ankyra, Roma devrinde de Galatia’nın başkenti olması
ve doğudan batıya geçen yolların birleştiği bir noktada bulunması nedeniyle bu dönemde çok gelişmiştir.

1937 - 1944 yıllarında yapılan kazılarla ortaya çıkarılan bu muhteşem anıt, biri palaestra, öteki kapalı
hamam kısımları olmak üzere iki bölümden ibarettir.
Burada yapılan kazılarda bulunmuş sikkelere bakılarak hamam; kazı başkanı tarafından Caracalla ( M.S
212- 217) devrine tarihlenmiştir. Hamam yapımının sorumlusu ve kentin ileri gelenlerinden biri olan
Tiberius Julius Justus Janianus’un birkaç yazısında da doğrulanmıştır. Kazı sırasında bulunan diğer
sikkelerden anlaşıldığına göre, hamam aşağı yukarı beş yüz yıllık bir süre içinde devamlı kullanılmış
zaman zaman onarılmıştır.
Caracalla Hamamının Çankırı Caddesindeki girişi, sütunlu bir revak kalıntısının çevrelediği geniş bir
alana, Palaestra’ya yani bir güreş sahasına açılır. Bu revaklı avlunun 32 sütun olmak üzere bütün
yüzünde 128 mermer sütun bulunmaktadır. Bugün burada Roma devri Ankara’sından toplanan
oluşturduğu zengin bir koleksiyon sergilenmektedir. Hamam binaları bu Palaestra kısmının hemen
arkasında yer alırlar. Bu yapılar ender rastlanan bir büyüklükte olup, soyunma yeri (Apodilerium),
soğukluk kısmı (Frigidarium), ılık kısmı (Tepidarium) ve sıcak kısım (Caldarium) bölümlerinden oluşur.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 10

Ankara’nın soğuk kış mevsimi göz önüne alınarak ılık ve sıcak kısımların daha geniş yapıldığı
gözlenmiştir. Bu bölümler etrafında ocaktan gelen sıcak havanın rahatça dolaştığı tuğla sütunlardan
oluşan bir yer altı ısıtma tesisatı ile desteklenir. Bu ısıtma tesisi, ocakçıların ateşi körüklemek için
geçtikleri bir takım tünel ve geçitler ile birbirine bağlıdır.

ANKARA

ROMA
HAMAMI

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 11

HUKUK KÖŞESİ
KAT MALİKLERİ KURULU’NDA OY KULLANMA
Av. Cemalettin GÜRLER – GCG Hukuk Bürosu

Bugünkü yazımızda Kat Malikleri Kurulu’na katılım ve oy oranları konusunu sorular çerçevesinde
inceleyeceğiz.

Kat malikleri kuruluna dışarıdan birinin katılması mümkün müdür?

Kat mülkiyeti hukukuna göre apartman ve sitelerde tüm kat maliklerinin birlikte oluşturduğu kurula, Kat
Malikleri Kurulu denmektedir. Kat Malikleri Kurulu site veya apartman yönetimine ilişkin kararı alabilmek

için yılda en az bir defa toplanmak zorundadır. Kat
Malikleri Kurulu toplantı tarihi yönetim planında
belirlenmişse yönetim planında belirlenen tarihte, eğer
yönetim planında tarih belirlenmemiş ise her takvim yılının
ilk ayı olan ocak ayı içerisinde toplanması gerekmektedir.

Kat Malikleri Kurulu’nun kural olarak kat maliklerinden
oluşması esastır. Ancak bazen kat maliki olmayan
kimselerin katılması da mümkün olabilmektedir. Örneğin
bir şekilde toplantıya bizzat katılamayacak bir kat maliki
başkasını kendisi adına katılması için yetkili kılabilir.
Yetkinin resmi bir biçimde düzenlenmesine gerek yoktur.
Vekil olunduğuna dair imzalı bir kâğıt ispat için faydalı
olacaktır.

Kat Malikleri Kurulu’na katılacak kişinin sözlü olarak da
yetkili kılınması mümkündür. Bu durumda ise ilgili
bağımsız bölüm sahibinin sonradan vereceği onay yeterli
olacaktır.
Yetkili kılınan kişi yöneticiye yetki beyanını sunmak ile
sonra toplantıya katılabilir. Yazılı belge veya sözlü yetkinin
toplantı yapıldıktan sonra sunulmasında sakınca
bulunmamaktadır. Bu durum katılımı geçersiz
kılmayacaktır.

Her bir bağımsız bölüm için ancak bir oy kullanılabilir. Eğer bir bağımsız bölümün birden fazla maliki
varsa özellikle de miras kalan kat malikleri kurulu için içlerinden vekâlet verecekleri birisi ile temsil
edilebilirler.

Kat Malikleri Kurulu’nda kat maliki yerine bir başkası oy kullanabilir mi, bu durum kararları
geçersiz yapar mı?

Kat Malikleri Kurulu’nun toplantıda alacağı kararlar için her bağımız bölümün 1 oy hakkı bulunmaktadır.
Bağımsız bölümün arsa payının oy sayısına etkisi yoktur. Ancak, bir kat malikinin birden fazla bağımsız
bölümün sahibi olduğu hallerde o kat maliki 1/3 tavan sınırı aşmayacak kadar oy hakkına sahip olur.

Kat Mülkiyeti Kanunu (KMK) bazı durumlarda alınacak kararlarda tek bir malikin isteklerinin egemen
olmaması adına bir sınırlama getirmiştir. KMK gereğince “ana gayrimenkulde birden ziyade bağımsız
bölümü olan kat maliki, her bağımsız bölüm için ayrı bir oy hakkına sahiptir; bununla beraber onun malik
olduğu bağımsız bölümlerin sayısı ne olursa olsun, sahip olacağı oy sayısı bütün oyların üçte birinden

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 12

fazla olamaz.” Kısacası bir kat malikinin sahibi olduğu bağımsız bölüm sayısı birden fazla ise o kat
malikinin kullanacağı toplam oy sayısı bütün oyların üçte birinden fazla olamaz. Örneğin 12 daireli bir
apartmanda 7 daireye sahip olan bir kat malikinin normalde 7 oy hakkı olması kabul edilmesi halinde bu
kat maliki 7 oy hakkı ile birçok kararı tek başına alabilmesi mümkün olacaktı. Adalete uygun olmayan bu
durumu engellemek için diğer kat maliklerine birçok kararda söz hakkı tanınması için sınırlama
getirilmiştir. İşte kanun diğer kat maliklerini korumak amacıyla örnekteki kat malikinin en fazla 4 oyu
olabileceğini söylemiştir.

Kat maliki bir başkası adına toplantıya katılmaya yetki alabileceği gibi kendisi yerine oy kullanacak birini
de yetkili kılabilir. Bir kişinin birden fazla kat maliki için yetkili kılınabilmesi de mümkündür. Burada dikkat
edilmesi gereken konu yetkili kılınan kişinin toplam oy sayısının yüzde beşini aşacak şekilde oy
kullanamayacağıdır.

Bir diğer önemli durum ise kat malikleri kurulunda bir kat malikinin kendisini ilgilendiren karar alınacağı
görüşmelerdir. İlgili kat maliki görüşmelerde bulunabilir. Ancak oylamaya katılamaz. Dolayısıyla bizzat
katılamayacak malikin yerine katılan yetkili kişi de o maliki ilgilendiren oylamaya katılamayacaktır.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 13

BİLİM İNSANLARI
MARIE CURIE KIMDIR? NE YAPMIŞTIR? KENDI AĞZINDAN YAŞAM ÖYKÜSÜ...*

(Derleme) Fatih Fethi Aksoy – Yeni Esenkent Sitesi

Ben Maria Skolodowska… 7 Kasım 1867’de Rusya İmparatorluğu’nun Varşova şehrinde doğdum…
şaşırdınız mı?

Haklısınız, beni Marie Curie adında bir Fransız bilim kadını olarak
tanıdınız, okudunuz ama 1867’de memleketim Polonya, Rus
İmparatorluğu toprakları içindeydi. Maria nasıl Marie oldu peki? Hadi gelin
hikayemi anlatayım size…

Babam fizik öğretmeniydi. Onurlu ve yurtsever biriydi. O nedenle çok
yetenekli ve bilgili olmasına rağmen, Rus işgali altındaki ülkemizde
sıradan ve yoksul bir öğretmen olarak yaşadı. Annem ise bir kız okulunda
yöneticiydi, ben doğduktan sonra işini bırakmak zorunda kalmıştı ve ne
yazık ki kısa bir süre sonra da verem hastalığından vefat etti. Babamın
yönlendirmeleri ve bizlere öğrettikleriyle bilime büyük ilgi duymaya
başladım. Fakat o yıllarda birçok ülkede olduğu gibi Rusların yönetimi
altındaki Polonya’da da kızların bilimsel alanlarda eğitim almaları
olanaksızdı. Ne büyük saçmalık değil mi? Düşünebiliyor musunuz?
Bundan 130 yıl önce kadınlar Avrupa’nın birçok ülkesinde fizik, kimya, biyoloji, tıp gibi alanlarda eğitim
alamıyorlardı.

Erkek kardeşim Joseph Varşova’da tıp fakültesine başladı. Ben de ablam Bronya ile bir anlaşma
yaptım… önce Bronya Paris’e gidip tıp okuyacak, okulunu bitirip çalışmaya başlayınca da benim Paris’te
okumam için yardım edecekti. Hemen iş bulup çocuk bakıcılığı yapmaya başladım. Bakıcılıktan
kazandığım paranın bir kısmını ablama gönderiyor, artırabildiğim kadarıyla da Paris’te yapmayı
planladığım eğitimim için birikim yapıyordum. Geçinebileceğim kadar para biriktirince Paris’e gittim. Ve
ancak 24 yaşındayken Sorbonne Üniversitesinde eğitimime başladım. Paris’te yaşamım pek kolay
olmadı. Savaşlar ve iç kargaşalar nedeniyle sıradan insanlar için yoksulluk ve açlık hakimdi. Sonunda,
soğuktan donmadan ve açlıktan ölmeden, fakülteyi birincilikle bitirmeyi başardım.

Kısa bir süre sonra da onunla tanıştım, Pierre… Çok değerli buluşların sahibi bir bilim adamı, ayrıca o
zamanki Fizik ve Kimya Okulu Laboratuvar başkanı Pierre Curie! Öyle çok ortak yönümüz vardı ki
onunla… Fizik ve kimya işte! Fiziği mükemmeldi ve kimyamız tutuyordu diyeyim, siz anlayın.

Henri Becquerel uranyum tuzlarında radyasyon olduğunu keşfetmişti ve bunu duyduğumda müthiş
heyecanlanmıştım. Öğrenme ve araştırma tutkumu kamçılamıştı bu haber. Daha ileri bir çalışma ile bu
alanda bilgilerimizi geliştirebileceğimiz bir konu arıyordum. Wilhelm Conrad Röntgen’in X ışınlarını
keşfinden sonra Becquerel’in bazı maddelerin sürekli ışıma yaptığını bulması ilgimi çekmişti. (röntgen
çekmek, günümüzden örnek verilebilir)

Yeni gözlenen bu olguya sürekli ışıma anlamında “radyoaktivite” adını verdim. Uranyum denen bu
muazzam maddenin ışıma özelliğini inceliyordum. Alfa, beta, gama diye adlandırılan üç tür ışın saptayan
Becquerel ile benzer bulguları elde ettim ancak bir gariplik vardı…Işın yayan sadece uranyum değildi.
Mesela toryum elementi de ışın yayıyordu. Artık birlikte çalıştığımız sevgili kocam Pierre’in buluşu olan
“basınç elektriği” yöntemini ışıma miktarını ölçmek için kullanmaya başladık. Bu esnada hayatımızda
daha önce olmayan bir mucize gerçekleşti ve kızımız İrene doğdu.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 14

İrene henüz 1 yaşındayken, bu sefer insanlık adına başka mucize gerçekleşti, uranyumdan daha
radyoaktif olan iki element keşfettik! Doğduğum ülkenin adını
verdim birine; Polonyum. Ve gelecekte birçok hastalığa şifa
vereceğini umduğum, şimdi halen kullanılan Radyum… Bu
element sayesinde geliştirilen radyoterapi ile kanser hastaları
halen iyileştirilebiliyor!

Işıma havayı iyonlaştırıyor, artı ve eksi yüklü parçacıklar
oluşturduğu için elektrik akımını geçiriyordu. Işıma ne kadar
yoğun ise, elektrik akımı da o kadar artıyordu. Bu akım,
galvanometre ile ölçülebiliyordu. Işımalar içlerindeki uranyum
ile orantılı olarak gerçekleşiyordu. Böylece, ışınların kaynağı
olan elementin atomlarına kadar ayırım yapabiliyordu. Ama
elle tutulur, gözle görülür saf radyum elde etmek zor bir işti.
Nasıl ki bir insan yavrusuna dokunmak onun gözlerinin içine
bakmak ister, bulduğum radyoaktif elementi de görmek
arzusundaydım…

Radyumun özelliklerini inceleyerek ve yeni bir element oluşu hakkındaki tartışmalara son vermemiz
gerekiyordu. Bunun için çok büyük miktarda maden filizi bulmamız lazımdı. Yüzyıllardan beri gümüş elde
etmek için işletilen Bohemya’daki maden yataklarında işe yaramaz atık kabul edilen uranyum yüklü
toprak yığınları olduğunu öğrendik. Madenciler, taşıma giderlerini ödersek bu “pislik yığınlarını” bize
parasız vermeyi kabul ettiler! Hatta bu deli bilginlerin, işletmeyi temizlik giderlerinden kurtarmalarından
ötürü seviniyorlardı bile. Ne kadar paramız varsa, bu çöp-atık ve toprak yığınını alarak fizik okulunda
bize verilen tabanı döşemesiz, ısıtılması olanaksız ve tavanı akan eski, tahta bir kulübeye taşımak için
harcadık.

Tonlarca atık yığını içinden kilo kilo alarak arıtma yapmaya uğraşıyorduk ve ışıması çok yüksek olan
radyum ancak miligram miligram birikiyordu. Bu süre zarfında ben ise 10 kilo zayıflamıştım. Yine de
kimseye radyoaktiviteye maruz kalarak diyet yapmasını önermem…

Bıkmadan usanmadan birkaç bin kez tekrar ettiğimiz kristalleştirme işleminden sonra, sadece 100
miligram radyum biriktirebildik. Bu 8 ton artıktan 1 gram radyuma ulaşmak demekti. 100 miligramlık
bebeğimizin Niton adını verdiğimiz bir gaz yaydığını ve bunun içinde de helyum gazı bulunduğunu
keşfettik! Helyum bilinen bir elementti. Demek ki yüzyıllardır kimyacıların düşündükleri “bir maddenin
diğerine dönüştürülmesi” hayal değildi. Fakat bunu yapan büyücülerin “eliksir”i değil, atom çekirdeğindeki
enerjiydi!

1903 yılında bir bilim insanının alabileceği en değerli ödüle layık görüldük... Nobel ödülü! Pierre Curie ve
Henri Becquerel ile birlikte Nobel Ödülü’nü paylaştık. Fakat ödül töreni için yolculuk yapamayacak kadar
hastaydık ve yol parası için harcayacak beş kuruşumuz yoktu. Radyoaktif elementlerin zararlarının ve
insan bedeninde yaratacağı etkilerin henüz farkında değildik.

Yine de bir kadın olarak benim için Nobel’den daha büyük olan ödül 1904'te doğan kızım Eva idi.

2 çocukla beraber yaşamak ve bir yandan da ticari kaygı gütmeden bilimsel araştırmalar yapmak bizi
ekonomik olarak oldukça yıpratmıştı. Keşfettiğimiz elementlerin bize ait olmadığını ve tüm insanlığın
yararına kullanılması gerektiğini düşünüyorduk. Bu nedenle patent almadık. Çoğu zaman gerekli
malzemeleri alabilmek için kendi paramızı harcıyorduk. Ama bu durum çalışma azmimizi kıramıyordu.

Okumak için ülkemi terk etmek ve ailemden ayrılmak zorunda kalmam, parasızlık ve zor çalışma
koşulları, 2 küçük çocuk ile birlikte bilim yapmaya uğraşmak ya da bir kadın olarak erkeklerin egemen

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 15

olduğu bir dünyada kendi ayakları üzerinde durmaya çalışmak… Hiçbiri ama hiçbiri bana 19 Nisan 1906
günü yaşadığım acıyı vermemişti. Eşimi, bilim yolundaki yoldaşımı, sevdiğim adamı Pierre’i kaybettim.
Ona çarpan bir atlı arabanın altında kaldığını söylediler…

Pierre’in profesörlük unvanını bana verdiler. Ancak buna itiraz eden eski kafalı ve tutucu bilim çevreleri,
ki tamamı erkeklerden oluşuyordu, buna hep bir ağızdan itiraz ettiler. Tabii ki mücadelemden bir an bile
geri adım atmadım. Ve tam 2 yıllık çabadan sonra ister istemez kabul etmek zorunda kaldılar. Fakat
bilimsel çalışmalarım ve bilgimle sonuna kadar hak etsem de kadın olduğum için akademi üyeliği
seçimini kaybettim.

Hakkımda çıkarılan; gerici, cinsiyetçi ve acımasız kötü söylentilere en güzel yanıtı Nobel Akademisi
verdi. 2 yeni element bulduğum için insanlığa ve dünyayı anlama çabasına katkılarımdan dolayı 1911 yılı
Nobel Kimya Ödülü ile onurlandırıldım. Böylece iki kez Nobel Ödülü alan ilk kişi oldum.

Merak edip, sorgulayarak ve yılmadan mücadele ederek sürdüğüm hayatımda o çok sevdiğim ve
keşfetmek uğruna iç içe yaşadığım radyoaktif elementlerin bedenimi etkilemesi ve yavaş yavaş beni esir
alarak hasta etmesi sonucunda bir senatoryumda hayata gözlerimi yumdum…

“Hayatta korkacak hiçbir şey yoktur, yalnızca anlaşılması gereken şeyler
vardır.”

*https://evrimagaci.org/marie-curie-kimdir-ne-yapmistir-kendi-agzindan-yasam-oykusu-8120
Video: https://www.youtube.com/watch?v=9lWxDUwUHuU

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 16

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 17

SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ
Hatice Caymaz - TSF Satranç Antrenörü / TSF Ulusal Hakem

SATRANÇTA AÇILIŞ TEORİSİ

AÇILIŞLARIN SINIFLANDIRILMASI
Satrançta açılışlar iki grupta inceleyebiliriz.

1. Oyun karakteri açısından

2. Merkez karelerin açısından

OYUN KARAKTERİ AÇISINDAN
Satranç oyununda yapılan ilk hamlelerden itibaren oyunun karakteri önemli ölçüde belirir.

3 grupta incelenir. Açık oyunlar e4 ile başlayan oyunlar
1. Kapalı oyunlar d4 ile başlayan oyunlar
Yarı açık oyunlar diğer açılış hamleleri
2.

3.

MERKEZİN KONTROLÜ AÇISINDAN e4 ve d4
3 grupta incelenir. Af3 ve c4
g3 , f4, b3
1. Merkezin doğrudan kontrolü

2. Merkezin dolaylı kontrolü

3. Düzensiz açılışlar

Düzensiz açılışları daha çok oyun gücüne güvenen oyuncular tercih ederler.

AÇILIŞLARIN TANIMLANMASI

Beyaz oyuncunun ilk hamlesine karşılık, siyah oyuncu başlangıçtan itibaren bir savunma durumuna
geçiyorsa bu tür açılışlara savunma denir. Sicilya savunması, Fransız savunması gibi.
Buna karşılık beyazın açılış hamlelerine siyah karşı oyun şansı arıyorsa bu tür açılışlara oyun ya da
parti. İspanyol partisi, İtalyan oyunu gibi.

Açık Oyunlara Örnekler
a. İspanyol Açılışı
b. İtalyan Açılışı
c. İskoç Açılışı
d. Rus Savunması
e. Alekhine Savunması
f. Şah Gambiti

Kapalı Oyunlara Örnekler
a. Benoni Savunması
b. Budapeşte Gambiti
c. Benko Gambiti
d. Vezir Gambiti
e. Şah Hint Açılışı
f. Nimzo Hint Açılışı

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 18

3. Yarı Açık Oyunlar (Diğer açılış hamleleri)
Yarı açık oyunlar, mücadelenin merkez karelerden çok kanatlara yönelik oynanma şeklidir. Bu tip
oyunlara yarı açık denmesinin sebebi, açık hatların merkezin dışında bulunmasından dolayıdır. Bu tip
açılış tiplerine Modern Açılışlar adı verilmektedir. Genellikle bu tip mücadelelerde hafif taşlar olarak
nitelendirilen atlar ve filler büyük bir öneme sahiptir.

Yarı Açık Oyunlara Örnekler
a. İngiliz Açılışı
b. Reti Açılışı
c. Bird Açılışı

Açılışları ve bu açılışların devam yollarını öğrenerek kendinizi geliştirebilirsiniz.

GELECEK ONUN DAHA İYİ OLACAĞINA İNANAN
İNSANLAR TARAFINDAN İNŞA EDİLİR.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 19

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 20

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 21

FOTOĞRAF TOPLULUĞUNDAN

Tacettin Teymur

1960 yılında Sivas’ın bir köyünde doğdum ve halen Ankara’da yaşıyorum. İlk
fotoğraf eğitimini AFSAD kurslarında aldım ve 1988 yılına kadar burada
fotoğraf çalışmalarıma devam ettim. 1990 yılında dört arkadaş ile Fotoğraf
Etkinlikleri Grubu Grup Fe’yi kurduk ve iki sene burada çalıştık. Daha sonra
Fotoğraf Sanatı Kurumu FSK’yi kurduk. FSK da uzun süre yönetim kurulu
üyeliği yaptım ve fotoğraf dersleri verdim

Emekli olduğum Aselsan’da Fotoğraf kolu Aselfot’u kurdum. O dönem atölye
çalışmalarını başlattım. Daha sonra FSK’dan ayrılarak kendi atölyemi kurdum Ankara Fotoğraf Grubu
(AFG) adıyla çalışmalarımıza devam ediyoruz.

Bir dönem internette yayınlanan Fotoğrafya dergisi editörlüğünü yaptım yayın kurulunda bulundum ve
uzun bir süre Ankara Çerkes Derneği’nde fotoğraf dersleri verdim.

Beş yıldır Çiğdemim Derneği’nde fotoğraf dersleri veriyor ve fotoğraf atölyelerini yönetiyorum. 1995
yılında başlayan atölye çalışmalarımız halen devam ediyor. Atölye olarak 25 tane sergi açtık. Hayat izin
verirse daha da açmak istiyorum. Fotoğrafın her alanında ürünler vermeye çalışıyorum. Doğa, manzara,

soyut, minimal ve portre.

Fotoğraf benim için bir yaşam tarzı oldu. Fotoğraf adına
yapılan her işte olmak isterim.

DOĞA VE MANZARA FOTOĞRAFÇILIĞI

Çoğumuz gezmeyi yeni yerler görmeyi ve gördüğümüz yerleri
dostlarımızla fotoğraf aracılığı ile paylaşmayı seviyoruz. İster
basit bir makinemiz isterse profesyonel olsun. Çekimlerde bazı konulara dikkat etmemiz gerekiyor.

Önce doğa ile manzara fotoğrafını ayıralım.
Doğa fotoğraflarında insan yapısı hiçbir öğenin olmaması gerekiyor. Güzel bir yer gördünüz fotoğraf
çektiniz, çektiğiniz fotoğrafta insan yapısı bir çit, meyve ağacı, yol, ekin tarlası kavak ağacı varsa bu
doğa fotoğrafı sayılmıyor. Bunlara manzara fotoğrafı diyoruz.
Şimdi doğa ya da manzara fotoğrafı çekerken nelere dikkat etmeliyiz.
Doğa fotoğrafçılığı kendi içinde çeşitli dallara ayrılıyor bunlar vahşi yaşam, makro, geniş açı, kuş
fotoğrafçılığı gibi.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 22

Vahşi yaşam ve kuş fotoğrafçılığı için özel bilgi ve ekipman gerekiyor tabi bol zaman. Kuş fotoğrafçılığı
için kuş türlerini ve göç yollarını vahşi yaşam için hayvanların doğal ortamlarını ve alışkanlıklarını bilmek
gerekiyor

Makro, yakın çekim fotoğraflar için makro objektifler ya da Close – Up filtrelere gerek var. Işık iyi olmalı
kısık diyafram ile sabırla çekmeliyiz. Netleme zor olduğu için epey uğraşmak gerekiyor. Sonuçlar farklı
ve güzel oluyor

Genellikle ışığı arkamıza alıp fotoğrafı o şekilde çekiyoruz. Doğada çekim modumuz A, AV modunda
oluyor yani diyafram öncelikli modda çalışıyoruz. Diyafram değerimiz f: 8 ya da 11 oluyor böylelikle alan
derinliği daha geniş oluyor.

Sabah ve akşam saatlerinde ışık yumuşak olduğu için en uygun çekim zamanları bunlar; saat 11:00 ile
15 arasında yazın gölgeler sert olduğu için çekim yapmaktan kaçınmak lazım.

En güzel zamanlar sonbahar ve ilkbahar

Kışın kar fotoğraflarına özel önem vermek gerekiyor. Kar fotoğraflarında
şık alan yerler parlak ve beyaz ışık almayan yerler mavi çıkarlar.

Doğa manzara fotoğrafı çekerken kıyafetlerimiz uygun olmalı sağlam ve
kaymayan su geçirmeyen bir ayakkabı rahat kıyafetler olmalı. Bir şelale
çekiminde ayakkabımın kayması nedeniyle suya düşmeden son anda
kurtuldum. Özellikle sulak alanlarda yosun ile kaplanan taşlar çok kaygan
oluyor.

Makine ile özellikle şelale çekimlerinde tripod da gerekiyor. Suyun akışını
bir tül gibi çekmek için çok kısık diyafram 22,32 gibi ve düşük İSO
gerekiyor ve enstantane değeri T: 1/8,1/15 gibi değerlerde olmalı ya da

daha düşük

Hava koşulları da çok önemli kapalı ve yağmurlu havalarda çekimler pek başarılı olmuyor. Renkler soluk
ve cansız çıktığı için istenilen etki yaratılamıyor. Birde gittiğimiz yeri bilirsek açımız ve zamanlama

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 23

konusunda daha rahat oluyoruz. Gideceğimiz yeri araştırıp hangi saatlerde en güzel fotoğrafı çekeriz
diye bakmak da gerekiyor.

Çiçeklerin açma zamanı güneşin açısı da önemli örneğin Nilüfer çekmek için Temmuz ve Ağustos ayları
daha uygun ama gelincik çekmek istiyorsak Nisan ve Mayıs ayları uygun. Sakuralar (Kiraz çiçekleri)
örneğin nisan ayı sonunda bir hafta açıyorlar.

Fotoğraf makinesinin ayarlarına bir bakalım çekim modumuz
A, AV çekim tarzımız Landscape, İso 100 ya da 200
diyafram değerimiz 8 ya da 11. Tabi çekime gitmeden önce
“Bataryamız dolu mu, hafıza kartımız boş mu?” diye kontrol
ediyoruz. İki tane zoom objektif ilk başlarda işimizi görür 18 -
55 ve 70 - 300 mm.

Birde gün batımı çekmek için ters ışık çalışmaları var
bunlarda denizin ya da gölün eğimini göz önüne alarak ufuk çizgisini düzeltmeli güneşi altın oran
kuralına uygun olarak üçte bire yerleştirmeliyiz.

Birazda doğa fotoğrafı için uygun alanlardan söz edelim
Yedigöller her mevsim çekim için uygun ama özellikle sonbahar da daha güzel tüm yapraklar düşmeden

ve yapraklar kırmızıya dönüştüğü zaman gitmeli. Ekim
sonu kasım başı Gölcük, Abant gölleri, Bursa Suuçtu
Şelalesi, Kastamonu Küre Dağları Milli Parkı, Tuz gölü,
Akçakoca, Efteni Gölü, Güzeldere Şelalesi, Işıklı göl,
Kapadokya, Ihlara vadisi, Doğu Karadeniz Yaylaları ve
daha çok örnek sayılabilir. Ülkemiz doğal güzellikler
açısından zengin bir ülke henüz bozulmadan çekmek
lazım.

Hepinize bol ışıklı bol fotoğraflı günler diliyorum. Daha
fazlası için Çiğdemim Derneği fotoğraf çalışmalarına beklerim.

https://www.facebook.com/groups/338303199582210/ (Çiğdemim Fotoğraf Topluluğu)

Komşularımızın her birine güler yüzlü
davranabilirsek, toplumun huzuru için de

adım atmış oluruz.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 24

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 25

Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği
“Çiğdemde Dört Mevsim Çiçek” Konulu
1.Fotoğraf Yarışması Şartnamesi

KONU
Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği ve Çiğdem Mahallesi Muhtarlığı; “Çiğdemde
Dört Mevsim Çiçek” konulu bir fotoğraf yarışması düzenlemiştir.

AMAÇ
Fotoğraf yarışması, doğayla iç içe olan mahallemizde yetişen çiçeklerin araştırılması ve görsel
hafızaya kaydedilmesi amacıyla düzenlenmiştir. Bu sayede çiçeklerin genç kuşaklar tarafından
tanınması sağlanacak ve gençlerin doğaya olan ilgisi artacaktır. Bu fotoğraf yarışması
sayesinde komşularımızın çevreye saygı duyması, doğaya özlemi gidermesi ve kentimizin bitki
örtüsüne sahip çıkması amaçlanmaktadır.

YARIŞMAYA KATILACAKLARDA ARANACAK ŞARTLAR
Yarışma, Seçici Kurul Üyeleri ve Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği Yönetim
Kurulu (asıl üye) üyeleri dışında, amatör ve profesyonel tüm fotoğrafçılara açıktır.

YARIŞMAYA KATILACAK FOTOĞRAFLARDA ARANACAK NİTELİKLER
1. Çekilecek çiçek fotoğrafları Çiğdem mahallesinin coğrafi sınırları içinde yetişiyor
olmalıdır. Bu bölge içinde çekilmediği anlaşılan fotoğraflar yarışmadan elenecektir.

2. Yarışma Dijital (sayısal) kategoride ve Sayısal (Dijital) Renkli veya Siyah-Beyaz fotoğraf
olmak üzere tek bölümlüdür.

3. Yarışmaya katılım ücretsizdir.

4. Yarışmacılar yarışmaya, 2 kategoride olmak üzere en çok 8 (sekiz) adet Sayısal (Dijital)
Renkli veya Siyah-Beyaz fotoğrafla katılabilirler. Bu 8 fotoğrafın 4 tanesi 4 ayrı mevsimde
çekilmiş fotoğraflardan oluşacak ve 4 mevsim kategorisinde değerlendirilecektir. Diğer 4
tanesi ayrı ayrı mevsimleri temsil edecek şekilde her mevsim için 1 fotoğraf olmak üzere
toplamda 4’ü geçmeyecektir. Bir kategori için teslim edilmiş fotoğraf diğer kategoride
değerlendirilemez.

5. Yarışmaya sunulacak fotoğraflar için herhangi bir teknik sınırlandırma yoktur. Çekilen
objenin özelliği bozulmamak koşuluyla fotoğraf düzenleyici program kullanılabilir. Ancak dijital
ortamda fotoğraf düzenleyici programlar kullanılarak görsel veya teknik kalitesi belirgin
biçimde ana unsuru değiştirilen fotoğraflar, değerlendirme aşamasında elenecektir. Bu
konuda jüri üyelerinin takdiri esastır.

6. Katılımcı, yarışmaya gönderdiği yapıtın tümüyle kendisine ait olduğunu ve tüm izinlerinin
alındığını kabul, beyan ve taahhüt eder. Ödül alan katılımcılardan bu beyan ve kabulleri
dışında hareket ettiği anlaşılanlar hakkında kural ihlali işlemi uygulanır.

7. Yarışmaya gönderdiği fotoğraf üzerinde, yapıt kendisine ait olmadığı halde kendisininmiş
gibi göstermeye ve değerlendirme kurulunu yanıltmaya yönelik her türlü müdahale ve
değişiklikleri yapan katılımcı hakkında kural ihlali işlemi uygulanır.

8. Yarışmaya gönderilecek fotoğrafların herhangi bir yarışmada ödül almamış olması
gerekmektedir. Fotoğrafın herhangi bir yarışmada sergileme almış, yarışma organizasyonları

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 26

dışında sergilenmiş veya yayınlanmış olması ise yarışmaya katılım açısından engel teşkil
etmemektedir.

9. Kural ihlallerinde, Kural ihlali yapan katılımcının ödül ve/veya sergilemesi iptal edilir; ödül
ve/veya sergileme yeri boş bırakılır; ödül, sergileme, unvan ve kazanımları geri alınır. Bu
durum diğer yarışmacıların sıralamasında değişiklik yapılacağı anlamı taşımaz; diğer ödül
ve/veya sergileme almış ve/veya alamamış yarışmacılara talep hakkı doğurmaz. Ödül
ve/veya sergileme bedeli ödenmişse katılımcının iade etmesi gerekir.

10. Düzenleme Kurulu, uygun gördüğü koşullarda yarışmanın tamamının veya bir kısmının
iptaline ya da ertelenmesine karar verebilir. Düzenleme Kurulu, iptal ya da erteleme
durumlarında uygulanacak yöntemleri ve kuralları belirleme hakkına sahiptir. Düzenleme
Kurulu, sorunların ve belirsizliklerin çözümünde, gerekli görülen durumlarda şartnamenin
kuralları, program değişikliği, değerlendirme, ödüllendirme dahil her türlü değişikliği yapmaya
yetkilidir.

TELİF (KULLANIM) HAKLARI
A- Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin Hak ve Sorumlulukları:

 Yarışma sonunda ödül, mansiyon ve sergileme alan eserler üzerinde 5846 sayılı Fikir ve
Sanat Eserleri Kanunu’nun 21’inci maddesinde tanımlanan işleme, 22’nci maddesinde
tanımlanan çoğaltma, 23’üncü maddesinde tanımlanan yayma, 24’üncü maddesinde
tanımlanan temsil ve 25’inci maddesinde tanımlanan işaret, ses ve/veya görüntü nakline
yarayan araçlarla umuma iletim mali hakları eser sahibi ile birlikte süresiz olarak Çiğdem
Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’ne ait olacaktır.

 Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği bu haklar çerçevesinde eseri, süresiz
olarak, Türkiye içinde veya dışında, Türkçe veya diğer tüm dünya dillerinde, her türlü
ortam ve her türlü materyal içeriğinde eser sahibinin ismini belirterek kullanabilecek ve
kullandırabilecektir (Fotoğraf ile kolaj vb grafik düzenlemeler yapılması durumunda ise,
eser sahibinin ismi kullanılamamaktadır).

 Düzenleme Kurulu; ödül ve sergileme almayan fotoğraflardan dilediği kadarını kullanma
hakkına sahiptir.

 Şartnamede belirtilen ödüllerin kullanım süresi 31.12.2021 tarihi ile sınırlandırılmıştır.
Zaman aşımı durumunda hak sahibinin ödül, telif (kullanım hakkı) vb herhangi bir talebi
olamaz.

 Ödül alan ve sergilenmeye hak kazanan fotoğraflar sergi amaçlı olarak derneğimiz
tarafından basılı hale getirilecektir. Sergilemelerde bütünlük oluşturmak için ödül alan ve
sergilenmeye değer bulunan fotoğrafların Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma
Derneği tarafından gerekli görülen büyüklükte laboratuvar baskıları alınabilecektir. Bu
nedenle gerek duyduğu takdirde Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği ödül ve
sergileme kazanan fotoğrafların asıl dosyalarını katılımcıdan isteyebilir.

B- Eser Sahiplerinin Hak ve Sorumlulukları:
1. Ödül (derece, mansiyon, özel ödül) ve Sergileme alan eser sahipleri, işbu şartnamede
belirtilen ödül tutarlarının aynı zamanda telif ücreti yerine geçtiğini; ödül ve sergileme alan
eserler için verilen para ödüllerinden başka eserin kullanım ya da devrine ilişkin olarak her ne
nam altında olursa olsun Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nden herhangi bir
talepte bulunmayacağını kabul eder.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 27

2. Eser Sahibi, eserin kendi özgün eseri olduğunu, üçüncü şahısların bu eser üzerinde
herhangi bir hakları bulunmadığını, eseri üzerindeki hakları daha önceden devretmediğini,
üçüncü şahıslarca aksi bir talepte bulunulması halinde eser sahibinin kendisinin hukuken
sorumlu olduğunu beyan, kabul ve garanti etmektedir.
3. Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği, fotoğrafların başka amaçlar için
kullanılmasına, hiçbir koşul altında, izin vermez.
4. Yarışmaya gönderilen fotoğraflarda görünebilecek insanların, fotoğrafının çekilmesine ve
bir yarışmaya gönderilmesine, fotoğrafın internette ve basılı yayın organlarında
yayınlanmasına izin verdikleri kabul edilir. Söz konusu kullanımlardan dolayı ortaya
çıkabilecek anlaşmazlıkların tüm sorumluluğu yarışmacıya aittir.
5. Başkasına ait görüntülerin olduğu gibi veya kısmen kullanılması durumunda ortaya
çıkabilecek telif hakkı ihlallerinin tüm hukuki sorumluluğu katılımcıya aittir.
6. Ödül ve sergileme alan ve satın alma uygulanan fotoğrafların özgün hali (jpeg veya raw),
kısa kenarı en az 2400 piksel ve boyutu 5 Mb’den az olmayacak şekilde Eser Sahipleri
tarafından Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin [email protected] e-
posta adresine elektronik yolla teslim edilecektir.
7. Yarışmada ödül ve sergileme alan ve satın alma uygulanan eserler Çiğdem Eğitim,
Çevre ve Dayanışma Derneği web sitesi http://www.cigdemim.org.tr ile sosyal medya
(facebook, twitter, instagram) hesaplarında, aylık online dergide yayınlanacaktır. Ayrıca ödül
alan eserler her yıl düzenlenmekte olan “Komşuluk Günü Panayırı’nda” sergilenecektir.
8. Katılımcılar; fotoğraflarını e-posta yoluyla yüklemekle yarışma koşullarını okumuş ve
kabul etmiş sayılırlar. Bu şartname, yarışmacının yarışma fotoğraflarını göndermesiyle
yürürlüğe girer. Yarışmacıların bu şartname hükümlerine sonradan itiraz hakkı yoktur.

FOTOĞRAFLARIN İŞARETLENMESİ VE GÖNDERİLMESİ
1. Elden teslim, e-posta yoluyla ya da CD/DVD/Taşınabilir bellek gönderimi ile fotoğraf
kabul edilmeyecektir.

2. Fotoğraf üzerinde tarih; katılımcıya ilişkin isim, logo vb işaretler bulunmamalıdır.
Fotoğraflar, kenarında çerçeve ya da boşluk olmadan gönderilecektir.

3. Yarışmaya katılacak dijital (sayısal) fotoğraflar jpg/jpeg formatında, 150-300 dpi
çözünürlükte, 7- 12 sıkıştırma ile kaydedilecektir. Yüklenecek fotoğraflar 2 Mb (Siyah-Beyaz
fotoğraflarda 1 Mb)’den küçük olmamalı, 4 Mb’yi de geçmemelidir. Fotoğrafçı bu konuyu test
ederek fotoğrafını göndermelidir.

4. Her bir fotoğraf dosyasının ismi 31 karakteri geçmeyecektir.

5. Ülke Kodu (Türkiye > TR) ve bölüm/kategori kodu (Sayısal: Renkli veya Siyah-Beyaz
(Dijital) > D) dışındaki tüm harfler küçük olmalıdır.

6. İsimlendirmede ç, ı, ğ, ö, ş, ü karakterleri kullanılmamalıdır. İngilizce harfler ve alt çizgi ( _
) kullanılabilir.

İsimlendirme:
 Dosya adının ilk 2 karakterine ülke kodu yazılmalıdır (Türkiye için “TR”).
 Sonra eser sahibinin ismi maksimum 5 karakter olacak şekilde yazılmalıdır (Örneğin
“Ferit Uyar” isimli katılımcı için fuyar, feyar veya uyarf gibi)).
 Sonraki karakter bölümün baş harfi olmalıdır (Dijital > D).

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 28

 Fotoğrafın sıra numarası rakamla yazılmalı (1’den 4’e kadar) ve bundan sonra alt çizgi
eklenmelidir ( _ ). Fotoğrafın adı toplam karakter sayısını geçmeyecek şekilde
yazılmalıdır.

 Fotoğrafın hangi kategoride ve hangi mevsimde çekildiği ayrıca teslim aşamasında
belirtilecektir. Fotoğrafın çekildiği yer ve tarih belirtilecektir.

7. Eserlerin yüklenmesinden kaynaklanabilecek olası sorunlardan Çiğdem Eğitim, Çevre
ve Dayanışma Derneği sorumlu olmayacaktır.

ÖDÜL ve SERGİLEMELER

ÇİĞDEMDE 4 MEVSİM ÇİÇEK KATEGORSİNDE

Birincilik 1 Gece Konaklamalı Gezi (Ulaşım Aracı Otobüs)

İkincilik Günübirlik Gezi
Üçüncülük 2 kişilik Tiyatro Bileti

BAĞIMSIZ MEVSİMİNDE ÇİÇEK KATEGORİSİNDE
Her mevsimin birincisine 2 kişilik Tiyatro Bileti

SEÇİCİ KURUL ÜYELERİ

Fatih Fethi Aksoy Yönetim Kurulu Başkanı

Hasan Hüseyin Aslan Yönetim Kurulu Üyesi Ve Çiğdem Mahallesi Muhtarı

Müjdem Demet Yücelgen Dernek YK üyesi

Tacettin Teymur Fotoğraf Sanatçısı

İbrahim Akalın Fotoğraf Sanatçısı

Seçici kurul en az 3 Üye ile toplanır.

YARIŞMA TAKVİMİ : 08.06.2020
: 15.05.2021 Perşembe saat 23.00 (TSI)
Yarışma Başlama Tarihi : 16.05.2021
Son Katılım Tarihi : 20.05.2021
Jüri Toplantı Tarihi
Sonuçların Duyurulması

Ödül Töreni ve Sergileme Tarihi : Çiğdem Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği’nin 2021
yılında düzenleyeceği “Komşuluk Günü Panayırı’nda” yapılacaktır.

İLETİŞİM/YARIŞMA SEKRETERYASI

Yarışma Koordinatörü: Fatih Fethi Aksoy Yönetim Kurulu Başkanı
Genel Sekreter: Gönül Öner

Tel: 0312 285 20 47 90-530 660 95 83

ADRES BİLGİLERİ :Çiğdem Mahallesi 1551. Cadde No: 14-A 06530-Çankaya-Ankara

e-posta : [email protected]

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 29

KİTAPLARDAN KISA KISA

Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

Doğudan Uzakta- Amin Maalouf
Doğudan Uzakta, kaderin, savaşın ve tarihin acımasız kıskacında terk ettikleri
yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesidir. Adam Fransa yaşamaktadır.
Üniversitede öğretim görevlisi iken bir gün arkadaşı Murat’tan öleceğine dair bir
haber alır ve Beyrut’a gider. Murat’ın ölümünden sonra arkadaşlarını bir araya
getirmeye çalışır. Kitaptan bir bölüm;
“Komünizm insanları eşitlik adına köleleştirmişti, kapitalizm de ekonomik
özgürlük adına köleleştiriyor. Dün olduğu gibi bugün de Tanrı mağluplar için bir
sığınak, başvurulacak son mercidir. Yirminci yüzyılda yaşanan iki büyük felaketin
komünizm ve antikomünizm olduğudur. Yirmi birinci yüzyılda iki musibeti de
radikal İslamcılık ve radikal İslamcılık karşıtı olacaktır.”
Kütüphane No; 20028

Bir Çift Ayakkabı- Sunay Akın
1854 yılında Mısır Hıdivi Sait Paşa Kızıldeniz ile Akdeniz’i birbirine bağlayacak
Süveyş Kanalı projesini hazırlatarak. Padişah Abdülmecit’e sundu. Bu projeyi
inceleyen Sultan kanalın ağzında bulunan Port Said limanına büyük bir heykel
sipariş verilip konulmasını emreder. Abdülmecit 38 yaşında ölünce, yerine
Abdülaziz geldi, o bu projeyi beğendi. Ünlü heykeltraş Bartholdi’ye yapması
söylendi, fakat parasızlık yüzünden bu projeden vaz geçildi. Bu büyük
heykelin demir aksam oturtulması işi Gustave Eiffel’e verilir.

Yıllar geçer Fransızlar Amerikalılara bu heykeli özgürlük anıtı olarak verir.
Bizim sipariş ettiğimiz heykelde sağ elinde meşale varken, özgürlük anıtında
özgürlük bildirgesi okurken vardır.

-Sezgin Burak, Tarkan’ın adını “ Tatar Kanı” kelimelerini kısaltarak bulur.
Tarkan’ın ortaya çıkışından dokuz yıl önce, 1958 yılında yayımlanan Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabı olan
Üvercinka’nın “Güvercin kanı” kelimelerinden türetildiği bilinir. Adı doğan çocuklara en çok konulan çizgi
roman kahramanı olan Tarkan’ı düşünürken, Sezgin Burak’ın aklına Üvercinka geldi mi? Acaba…
Kütüphane No;22172

Gece Gelen Ölüm- Erhan Bener
Korkut genç bir savcı yardımcısıdır. Babasının ölümünden sonra annesiyle
beraber İstanbul’da yaşar. Bir süre taşra görevinden sonra İstanbul’a tayin
edilir. Yılbaşı gecesi nöbeti sırasında patrikhane duvarının dibinde bir ölüm
gerçekleşir. Ölen zengin bir işadamıdır, sonradan Müslüman olmuştur. Olay
yerine gidilince üzerindeki paranın yerinde olduğu görülür, hırsızlık değildir.
İntihar şüphesiyle Korkut soruşturmaya devam eder. Eşi ve kızı ile konuşur,
fakat eşinin ve kızının adamın ölümünden memnun olduğu kanısına varır.

Eşi Belma; genç yaşta zorla evlendirildiğini, her defa kocası tarafından
tecavüze uğradığını söyler. Kızı Lübnanlı biri ile evlidir. Büyük olan oğlu ise
evde ölümle pençeleştiğini söyler.

Belma Hanım ve kızı Belgin ile ilişkiye giren Savcı yardımcısı Korkut bir çıkmaza girmiştir. İntihar eden
zengin Ahmet Bey’in kızı Belgin’e de tecavüz ettiği kaset ortaya çıkar. Belgin Amman’a kocasına döner.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 30

Belma Kudret ile olan ilişkisini kasete alıp başsavcıya gönderir. Başsavcı tarafında istifaya zorlanan
Kudret, Ahmet’in intihar ettiği yerde Kırıkkale beylik silahı başına dayar. Arabasının kirlenmesini istemez
Kütüphane No; 9763

Şarkının Elinde – Barış Bıçakçı
Kış, öğleden sonra. Her yer karla kaplı. Hava güneşli. Ama bir umut yok.
Başak bir şarkı duydu. Yanında gezen köpeğin de şarkı söyleyeceği yoktu.
Başak’ta söylemiyor. Susuz mahallesindeki toplu konut binaları vardı etrafında.
Her şeyin o kadar dışında geliyordu ki, belediye otobüslerinin geçtiği ana
cadde, köşedeki cami, üzeri turkuaz renklerle kapanmış pazaryeri, postanenin
önündeki yokuş, sıra sıra vinç kulelerle inşaat alanları, uğultusuyla kendini
hissettiren şeker fabrikası, şehir merkezine giden yolun iki tarafındaki alış veriş
merkezleri, İdris dağının güneyinden doğusuna uzanan demiryolu, Kırşehir
Kayseri arasındaki boz düzlük, boş köylerin kapısı penceresi, Fırat’ı da Dicle’yi
de bir adımda geçen hüzün, Sümbül dağı, sonsuz bir günbatımının hüküm
sürdüğü İran çölleri, Tibet Platosu’nda otlayan ıssızlık sürüleri, balıkçı
tekneleriyle dolu Sarı Deniz, Büyük Okyanus’un dibinde bu dünyanın en büyük çukuru, aşk ve intikam
için büyüler yapan Polinezyalılar, denizin içinden başını çıkarmış yanardağlar, İnkaların, Mayaların,
Azteklerin ülkeleri, Atlas Okyanusu, Kanarya Adaları’nda beyaz pelerinli kadınlar ve erkekler, cehennem
tanrılarına adanan Eski Kartaca, akerdeonlarını omuzlarına atmış delikanlıların tırmandığı Atina tepeleri,
yüzlerini denize dönmüş bekleyen iki çocuğun sırtlarını dayadıkları Konak’taki saat kulesi, adını bir
Selçuklu kamutanından alan Porsuk çayı, Ayaş Kaplıcası’ndan göğe yükselen buhar, üzerinde kalın
kırmızı çizgiler bulunan iki bacasıyla ısı merkezi ve karla kaplı tepe, siyah köpek ve Başak, cam bir
kürenin içinde gibiydi: küre de şarkının ellerinde.

Hep bir şarkının ellerindeydim diye fısıldadı, Başak, bu yüzden aranıza karışamadım. Fısıltı camda
şekilsiz bir buğu gibi kaldı.
Kütüphane No; 30008

Ermeni Belge Düzmeciliği – Türkkaya Ataöv
Mustafa Kemal’e ilişkin başyapıt sayılabilecek yaşamsal öykülerinden
birini yazmış olan ünlü bir İngiliz onun nasıl geleceği görebildiğini anlatır.
(Lord Kinross) Ayrıca, onu kişisel olarak da tanımış olan Arjantinli bir
yazar - diplomat onun zaferinin yöresel olmayıp Doğunun ve Afrika’nın
baskı altındaki tüm uluslarının kurtuluşunu müjdelediğini ve
sömürgeciliğin sonunun başlangıcını oluşturduğunu belirtiyor. (Jorge
Blanco Villalta) Yargısı şu: “Atatürk yanlız Türkiye’de değil, İnsanlığa
aittir.”

Atatürk ulusal bir önder olmadan ötedir. Adı sömürgecilik ve emperyalizm
karşıtı oluşumla temelden bağlantılıdır. Yirminci yüzyılın başında bu yolda
ilk meşaleyi yakmasaydı, öteki ulusların kurtuluşu daha da geçikecekti. Türkiye için tam zamanında ama
dünya için belki biraz erkendi. Ama Anadolu’da O’nun önderliğindeki kurtuluş akımı o yıllarda zincirli
Asya ve Afrika halkları için büyük umuttu. Kendi de Anadolu’daki savunmayı tüm Doğu’ya yönelik saldırı
karşısında bir engel olarak görüyordu. Yeni bir uyanışın, Asya’da özgürlüğün müjdecisidir. Asya’da
birçok aile çocuklarına Mustafa Kemal adını verirken, doktora tezlerinde Hint öncü Mahatma Gandi
üstündeki etkisini inceler. Pakistan kurucusu Muhammet Ali Cinnah, Bangla dilinin ölümsüz ozanı Nazrul
İslam onun için dizeler yazar. Afrika’da Kenya’nın unutulmaz kurucusu Jomo Kenyatta halkının kurtuluş
savaşında Mustafa Kemal’i örnek almıştır. Fotoğrafları kanlı ve 132 yıllık uzun Fransız emperyalizmine
bayrak açmış olan Cezayirlilerin de duvarlarını süslüyordu.
Kütüphane No;25249

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 31

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 32

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 33

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 34

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 35

MÜZİĞİN İMGESİ(*)

Pınar Aydın O’Dwyer – Çamlık Sitesi

Covid-19’in dikte ettiği önlemlere uymak için neredeyse bütün dünyanın eve kapandığı bu günlerde
dakika geçmiyor ki sanat konulu yeni bir klip mesajı telefonumuza düşmesin. Evde kalan sanatçıların kâh
salonda kâh mutfakta yaptığı danslar mı istersiniz, çalışma odasından mini konser ya da ders verenler
mi, gezilecek yığınla müze mi; seyredilemeyecek veya uygulanamayacak kadar çok video yaşamımızı
doldurdu. Öylesine ki insanın neredeyse sanatçı olası geliyor, evde kalma süresi biraz daha uzasa
içimizden nice resim yapan, müzik aleti çalan veya şarkı söyleyen veya dans eden çıkacak gibi. Zaten bu
videolara bir de amatörlerin çektikleri şarkı söyleme görüntüleri ve sanatsal maske tarifleri de çoktan
eklenmiş durumda.

Ancak telefonlara düşen son konser videosu işin içine bir de
bilimin girmesini sağlayan sesin görüntüye dönüşümünden oluşan
bir şaheser (http://www.sanattanyansimalar.com/video-detay/sir-
simon-rattlein-dijital-halleri/67/). Bu videoda Londra Senfoni
Orkestrası şefi Sir Simon Rattle'a orkestra yönetirken
hareketlerini yakalamak ve kaydetmek için özel bir kıyafet
giydirilmiş ve özel bir baget kullanması istenmiş. Kıyafet ve
bagetin özelliği video çekilirken hareketlerin özel kameralara özel
görüntülü bir iz bırakması. Sonra 120 kare hızında toplam 12
kamera kullanılarak yüksek çözünürlüklü ve hızlı fotoğraf
çekimleri yapılmış, ardından da şefin ve bagetinin hareketlerinin
kaydı animasyona dönüştürülmüş. Diğer bir deyişle ileri müzik
fiziği ile son derece bilimsel bir işlem yapılmış. Sonuçta
orkestranın çaldığı müziğin neredeyse 3 boyutlu denilebilecek
dinamik görselleri harikulade bir görüntü şeklinde elde edilmiş.
Adeta çizgiler çalınan müzikle dans ediyor gibi; ya da dinleyen
birinin zihninde yarattığı duygu dalgaları gibi de düşünülebilir.
Klibin en sonunda Londra Senfoni Orkestrası’nın alameti farikası
olan özel tasarımlı LSO harfleri de beliriyor.

Bu sistemi geliştiren Tobias Gremmler “Şefin bageti ve kolları
doğrusal uzayda kıvrımlarla yayılan sonik dalgalar gibi altıgen bir
şekil oluşturur. Müzik daha yüksek sesli hale geldiğinde bagetin
hareketiyle doğrusallık bükülür ve daha karmaşık ama estetik
görüntüler haline gelir.”, diye anlatıyor. Gremmler, sesleri
görüntüye dönüştürürken enstrümanların yapıldığı malzemeye
göre (ahşap, pirinç, bakır, tel) uygun değişik dokular, renkler ve
ışıklar kullanmış, hatta bunları seçerken konser salonlarının
atmosferinden ve mimarisinden de esinlenmiş. Sesin dalga
formunu ve bu dalgaların birbiriyle girişme özelliğini harmanlayarak görünür şekle büründürmüş. Ortaya
çıkan müzikli görsel şölen neredeyse birden çok duyunun harekete geçirilmesi; bir tür sinestezi sanatı.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 36

İngiliz orkestra şefi Sir Simon Rattle (d. 1955) hem müzik
dünyasında hem de uluslararası basında çok iyi tanınan bir
şahsiyet. Sayısız konser ve CD, DVD kayıtları onun saygın ve
beğenilen bir şef olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Her ne
kadar 2002-2018 yılları arasında Berlin Filarmoni Orkestrasının
şefi olduğu dönemde Alman orkestra ile uyum sorunlarından
dolayı adından çok söz edilmiş idiyse de öneminden bir şey
yitirmemiştir. Ardından 2017’den bu yana Londra Senfoni
Orkestrasının baş şefliği sorumluluğunu sürdürmektedir.

Fizikle sanatı birleştiren Alman sanatçı Tobias Gremmler
yarattığı videolarda değişik doku, renk, farklı özellikteki
malzeme, ışık, hareketi ses ile buluşturup harmanlıyor. Londra
Senfoni Orkestrası ve Sir Simon Rattle’ın iki videosundan başka
Bjork’s Loss ve Tabula Rosa adlı video eserleriyle de tanınıyor.

Hareket Görselleri: Tobias Gremmler
Yapımcı: The Partners; Visual Identity, Concept, Art Direction:
Stuart Radford, Marc Spicer
Orkestra Şefi: Sir Simon Rattle
Müzik: Edward Elgar, Enigma Varyasyonları
Hareket Kaydı: Vicon Systems, University of Portsmouth
Süre: 1dk 20 sn

(*) http://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/muzigin-imgesi-sef-rattlein-dijital-halleri/2305/
yayınlanmış ve izinle kullanılmıştır.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 37

DİLEK AĞACI

(Forum Edebiyat Dergisi / Ekim Kasım Aralık 2008 sayısından alınmıştır)

Fazilet Ünsal Eliaçık – 100. Yıl Mahallesi

Kâğıt mendil parçaları yüreğim
Dilek çaputu niyetine sallanır
Zeus mağarasında

Yakar, yelkeni açılmaz düşlerimi
Orman ufkunda süzülen duman
İzmarit tarlası
Tıknefes kumsal

Feleği şaşan kaplumbağa
Bereketli topraklara desen
Kör kuyu, iliği çekilmiş tulumba
Can suyuna hasret

Karpuzu kesmece, mangalı seyyar
Yakası kirli fanila
Yollu pijamadan gecesi

Ülkemin doymaz sülükleri
Kanamalı keneleri
Yine mesai başında.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 38

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 39

YEMEK KÜLTÜRÜ
Aytül Aksongur – Park Sitesi

Yemek kültürü toplumların yapısını yansıtır. Bilindiği gibi, bu görüşü desteklemek için “Ne yerseniz
osunuzdur” denir. Anadolu mutfağı, göçler nedeniyle birçok kültürün buluşması ve sentezi sonucunda
zengin mutfak kültürüne sahip olma şansını yakalamıştır. Farklı coğrafyaların fethedilmesiyle Osmanlı
döneminde saray mutfağı adeta sanat mutfağına dönüştürülmüş ve yöresel sebze ve meyvelerin fark
edilmesiyle de yeni lezzetlerin keşfine, dolayısıyla bilinen tariflerin zenginleşmesine zemin hazırlanmıştır.
Örneğin yassı kadayıf Arapların tatlısı olarak bilinir. Aynı sulu hamurun kızgın sac üstüne dökülmesiyle,
Osmanlı aşçılarının 15. yüzyılda II. Murat’ a yenilik sunma çabaları sonucunda da tel kadayıfı
oluşmuştur. Bilinen ekmek kadayıfının kaymak, ceviz ilavesiyle zenginleşmesi yine Türk mutfağı
aşçılarının yaratıcılığı ile mümkün olmuştur. Peluze (Pelte) kültürü (üzüm, limon) ise İran’dan yayılmış,
pişirme süresi uzatılarak rahat-ül-hulkum keşfedilmiş ve 18. yüzyılın sonuna doğru Osmanlı sarayında
tüketilen lokum adını almıştır. Cevizli sucuk, pestil, pekmez gibi tatlılar, bunun değişik şekilleri olabilir.

Tatlı ve şekerleme çeşitliliğinde Türk mutfağı dünyada
birinci sıradadır. Akide, pişmaniye, su muhallebisi, baklava,
sütlü tatlılar en güzel örneklerdendir. Sütlü tatlılar deyince,
Urfa’nın peynirli baklavası, Balıkesir’in hoşmerimi ve
Konya’nın hoşmerimi -ki ikisi birbirinden farklıdır; biri
kaymakla biri tuzsuz peynirle yapılır- ilk akla gelenler
arasındadır. Elazığ’ın taze peynir helvası, taze peynirli ve
şekerli pidesi ve benzeri örnekler saymakla bitmez...

Anadolu mutfağında yazılı kaynaklara dayanan, bilinen 150
çeşit peynirli tatlı vardır ama bugün bizim pastane ve
restoranlarımızda bir “Cheesecake” furyasıdır gidiyor, ne yazık ki... Çok severim, karşı da değilim ama
bizim canım peynirli Anadolu tatlılarımız da menülerde hak ettikleri yeri almalı diye düşünüyorum. Benzer
gibi görünse de yapıları ve yapılışları farklı olan kağıt ve gofret helvaya gelince; kağıt helva, 18.
yüzyıldan itibaren Anadolu’da bilinmektedir. Gofret ise Avrupa mutfağının kullandığı bir yiyecektir.
Kaynaklara göre Romalıların ekmeği kızarttıktan sonra bala batırıp yediklerini biliyoruz. Krep, taş
ekmeği, akıtma vs. bunun evrilmiş halleri olmalı.

Zengin Anadolu toprağının verdiği ürünlerle, saray mutfağında da farklı uzmanlık alanları oluştuğunu
görüyoruz. Örneğin pilavcı, kebapçı, helvacı, şıracı, enginarcı. Bu mesleği icra edenler giysileriyle de
birbirlerinden ayrılırlar. Yağda yumurta birçok mutfağın kahvaltı menüsünün vazgeçilmezidir ama bu
yemeğin Enderun Yumurtası adıyla bilinen hâli Fransız aşçılara şapka çıkarttırmıştır. Soğanın sade yağ
kullanılarak mum alevinde 3 saat çevrilmesi sonrasında, kaşığın tersiyle açılan göze yumurta kırılarak
muhteşem bir lezzete ulaşılıyor.

Sebze ve meyvelerimize, ürünlerimize, toprağımıza, mutfağımıza ve reçetelerimize sahip çıkalım. Lütfen
afiyetle kalın.

BAĞIMSIZ, TARAFSIZ, GÖNÜLLÜ

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 40

MEVSİM REÇELLERİ
Nilgün Türker- Ebru Sitesi

Reçellerin Türk mutfağında önemli yeri vardır. Bu sayımızda size mevsimin reçel tariflerinden vereceğiz.

Geçtiğimiz ay gül hasadı zamanıydı. İlk tarifimiz gülbeşeker yani gül reçeli olsun.

Gerekenler:
9-10 adet gülün yaprağı
2 su bardağı toz seker
3 su bardağı su
1 adet tarçın kabuğu
5 adet karanfil
1/2 limon suyu

Yapılışı:
Gül yaprakları ayıklanır ve yıkanır. Bir kap içinde şekerin yarısı eklenerek iyice mıncıklanır. 15
dakika sonra tencereye alınır. Kalan şeker tarçın, karanfil ve su eklenir, kaynamaya bırakılır.
Reçel kıvamını alana kadar kaynatılır. İndirmeye yakın limon suyu eklenir, bir taşım daha
kaynatılır. İçindeki tarçın ve karanfiller alınır. Kavanoza konur, kapağı kapatılır. Ters çevrilir,
soğuyana kadar beklenir.

Temmuz vişnenin en lezzetli ve bol olduğu ay. Vişne reçeli yapmanın zamanıdır.

Gerekenler:
1 kg. vişne
1,5 kg. toz şeker
1/2 limon suyu

Yapılışı:
Yıkanıp ayıklanan vişneler bir kaba alınır, üzerine şeker dökülerek 1
gece bekletilir.
Sabah kaynatılır. Kaynarken üzerindeki köpük nazikçe toplanır.
Şekerlenmemesi için kaynamaya başlayınca ateş biraz kısılır. En
fazla yarım saat kaynatılmalıdır, yoksa rengi hemen kahveye döner.
İndirmeye yakın limon suyu eklenerek bir taşım daha kaynatılır.
Biraz güneş alan bir yerde beklettikten sonra kavanozlara
doldurulur. Kavanoz kapakları kaynatıldıktan sonra kapatılır.

Afiyet olsun.

Bu sayfamızda paylaşmak istediğiniz yemek tariflerini bize gönderebilirsiniz
Yazı ve fotoğrafları [email protected] adresine bekliyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 41

ÇİĞDEM MAHALLESİ MUHTARLIK
ÇALIŞMA RAPORU

Sevgili Komşularımız,

47.Raporumuzda, mahallemizde yapılan ve yapılması devam etmekte olan
çalışmalar ve yaptığımız görüşmeler hakkında bilgileri paylaşıyoruz. Muhtarlığımıza
verilen yazılı ve sözlü bilgiler ile whatsapp üzerinden gelen bilgileri (Valilik,
Kaymakamlık, Belediye) sizlerle paylaşmaya devam etmekteyiz.

1. Şirindere bölgesinde bir ailede korona testinin pozitif çıktığını sizlerle paylaşmıştık. O aile yeni testi
negatif çıkarak hastaneden taburcu olmuştur. Ailenin diğer bireylerinde de virüse rastlanmamış olup,
normal yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu vesile ile mahallemize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre şu anda mahallemizde aktif vak’a kalmamıştır. Gene de maske, hijyen
ve sosyal mesafe kurallarına uymaya devam etmenizi rica ediyoruz.

2. TÜİK ve Sağlık Bakanlığının Türkiye genelinde ortak
sürdürdükleri taramaya istinaden mahallemizde tarama
yapılmıştır. Rasgele seçilen 12 adresten birer kişi
muhtarlığımıza davet dilerek ekipler tarafından test
örnekleri alınmıştır. Yapılan tahliller sonucunda bütün
sonuçların negatif çıktığı öğrenilmiştir. Örnek veren
komşularımıza teşekkür ederiz. Mahallemiz adına
sevindirici olan bu durumun salgın sürecinde devam
etmesini dileriz.

3. Bize verilen bilgiye göre mahallemizde bu ay içinde
iki komşumuza sokak hayvanları saldırmıştır. Her iki
komşumuz da hastaneye gitmek ve aşı olmak zorunda kalmıştır. Komşularımıza geçmiş olsun diliyoruz.
Yeni vakaların olmaması için Çankaya Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğüne bilgi verilmiştir. Saldıran
hayvanlardan yakalananlar barınağa götürülmüştür.

4. 1550.Cadde Ebru sitesi önünden başlayan kazı çalışması, 1557.Cadde üzerinden devam etmektedir
ve Konya yolundan AŞTİ yanındaki trafo merkezine devam etmektedir. Yapılan kazı çalışması bir
taraftan da Büyükşehir Belediyesi ekipleri tarafından asfaltlanarak kapatılmaktadır.

5. Büyükşehir Belediyesi ve Çankaya Belediyesi ekipleri Mahallemizde Şirindere başta olmak üzere
ilaçlamaya devam etmektedirler.

6. Aylardır 1584, 1593 ve 1594 sokaklarda yapılaması için bildirdiğimiz asfalt yamaları henüz
yapılmamıştır. Girişimlerimiz devam etmektedir.

7. Çankaya Belediyesi tarafından tespit edilen ihtiyaç sahipleri komşularımızın çocukları için süt dağıtımı
muhtarlığımız aracılığıyla devam etmektedir.

8. OKS, TYT ve AYT sınavına giren bütün öğrencilerimize istedikleri sonucu almalarını diliyoruz.

Temmuz ayında doğan komşularımızın doğum günlerini kutlar, sağlıklı günler dileriz.

Çiğdem Mahallesi Muhtarı
Hasan Hüseyin Aslan

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 42

TÜRKÇESİNİ KULLANALIM
Zuhal Yüksel – Seğmen Sitesi

Sıkça duyulan yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıkları

YABANCI TÜRKÇE YABANCI TÜRKÇE
ajitatör kışkırtıcı, karmaç
atraksiyon çekim, eğlendiri

aspiratör emeç fraksiyon bölüngü, bölüntü, bölüm,
kesim

deflektör saptırıcı, akış yöneltici friksiyon ovma, ovuşturma

ejektör fışkırtıcı, ayrıştırıcı konstrüksiyon yapım, yapı

konnektör bağlayıcı kontraksiyon büzülme, kasılma

raportör yazanakçı, inceleme yargıcı opsiyon seçme hakkı / ek süre

redaktör düzeltmen, yayıma prodüksiyon yapım, üretim
hazırlayan

reflektör yansıtıcı reaksiyon tepki, tepkime

refraktör ışıkkıran, ışıkkırıcı redüksiyon indirgeme

regülatör düzenleyici rekonstrüksiyon yeniden kurma

reseptör alıcı, almaç reprodüksiyon çoğaltma, kopya, yeniden
üretim/yayım

röportör görüşümcü, görüşmeci süspansiyon yay, yaylanma

(*) Prof. Dr. Kaya Türkay, Yeni Özleştirme Kılavuzu (İstanbul, Kırmızı Kedi, 2016)
(**) Ali Püsküllüoğlu, Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğü (Ankara, Arkadaş Yayınevi, 1997)

BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ !

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 43

KENT KONSEYİNDEN ÜYELERİNE MEKTUP

Ankara Kent Konseyi, bundan yaklaşık bir yıl önce, Başkent
Ankara’da demokratik katılımcı kent yönetimini hayata
geçirmek üzere yola çıktı. Nüfus yapısı, eğitim ve
sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi açılarından kent
yönetimine katılım konusunda Türkiye’nin belki de en büyük
potansiyeline sahip bulunan bir kent için bu başlangıç geç
gibi görünse de dayandığı ilkeler ve esaslar açısından
önemli bir çıkış noktasıydı. Kurulduğu günden bu yana
Ankara Kent Konseyi, alışılageldik iktidar yapılarının tersine
hiyerarşiyi değil, eşit ve adil katılımı, kentin tüm renklerinin
temsilini, tüm bileşenlerin ortak katkısını esas alarak ilerledi.
Yolumuzun zor ve uzun olduğunun bilincindeyiz.

Bütün dünyada yerel yönetimler dendiğinde demokratik
açıdan iki temel kavram öne çıkmaktadır: demokratik temsil
ve katılımcı demokrasi. Demokratik temsil, halkın yerel
yönetimlere seçeceği insanların doğru ve adil yöntemlerle
belirlenmesi, temsili demokrasinin de buna hizmet etmesi anlamına geliyor. Ancak, Türkiye’de yerelde
temsil adaleti konusunda sorunlar yaşandığı görülüyor, Başkent Ankara gibi altı milyon kişinin yaşadığı
bir kentte, insanların seçtiği yerel yöneticilere erişmesi, talep ve önerilerini aktarması ciddi şekilde
zorlaşıyor. Her ne kadar mobil uygulamalar gibi teknolojiler etkin bir şekilde kullanılarak bu açık
kapatılmaya çalışılsa da insanların yüz yüze etkileşimi, birbirinden öğrenerek birlikte yönetmesi de her
zamankinden daha önemli görünüyor.

İşte bunun için, yerel yönetimlerde temsili demokrasinin eksikliklerinin giderilmesi için katılımcı
demokrasi pratikleri gündeme gelmiştir. Seçilmişlerin mahalle, semt, ilçe ve kent düzeyinde
vatandaşların talep ve önerilerini gerektiği gibi alabilmeleri, karar verme, uygulama, proje geliştirme ve
denetim süreçlerinde halkın katkısının alınabilmesi için katılımcı yöntem ve mekanizmalar yaşamsal hale
gelmiştir. Türkiye’nin, yerel düzeyde katılımcı yönetim pratiklerinin en önemli örneği 1990’lardan bu yana
Kent Konseyleridir. Kent konseylerinin Türkiye’nin farklı kentlerinde siyasi parti ayrımı yapmaksızın
önemli örnekleri görülmüştür. Bursa, Nilüfer, Çanakkale, Antalya, Eskişehir, Gaziantep, Mersin, kent
konseyleri ve diğerleri bu anlamda önemli katkılarda bulunmuştur. Ancak, Başkent Ankara’da bu örnekler
arasına katılabilecek kadar gelişmiş bir kent konseyi henüz ne yazık ki oluşmamıştır, 25 İlçemizden çok
azında kent konseyi bulunmaktadır. Başkent Ankara’mızda mahalle düzeyinde önemli sivil toplum
faaliyetleri bulunmasına, semt meclislerinin ve forumların oluşmasına rağmen kent konseylerinin
bulunmaması üzücüdür ve bu durumun değişmesi gerekmektedir.

İşte bu durumun değişmesi için yerel seçimlerden hemen sonra bir Ankara Kent Konseyi oluşması için
başlayan çabalar bileşenlerinin özverili çabaları ile devam etmektedir. Ankara kent konseyi kentteki tüm
görüşlerin ve paydaşların kendine bir yer bulabilecekleri bir platform olarak kurulmuş, yönetilebilirlik ve
tam katılım ilkelerini esas alarak çalışmaya başlamıştır. Kuşkusuz, çok uzun bir zamandır katılımcılığa
değil kavga kültürüne, hoşgörüye değil çekişmeye alışan Ankara’yı bu platformda buluşturmak kolay
olmayacaktır. Ancak, şu ana kadar kayda değer bir performans gösterilmiştir. Ankara Kent Konseyi 500’e
yaklaşan üyesi, Türkiye’de bir ilk olan Bisiklet ve Kale Meclisleri ile, 20’ninüzerindeki çalışma gruplarıyla,
Büyükşehir belediye meclisinden oy birliği ile geçen çok doğru tavsiye kararları ile kentte katılımcı
demokrasinin ilk adresi olma yolunda hızla ve güvenle ilerlemektedir. COVID-19 sürecinde bileşenlerimiz
gösterdikleri dayanışma ile kent konseyindeki konumlarını anlamlandırmışlardır. Kent konseylerinin
mevcut yönetmeliğinin büyükşehir ölçeğindeki sorunları bir yana konulursa, bir katılım platformu
niteliğinin korunması ilkesi doğrultusunda her daim kente ilişkin sözü olan, katkıda bulunmak isteyen
herkes ve tüm bileşenler kent konseyinde yerini bulmalıdır. Çünkü kent konseyi bir kentin en üst düzey
sivil platformudur. O kentin vicdanıdır. Belediye başkanları da bir kentli olarak bu platformun bir parçası
ve üyesidir.

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 44

Kent konseyinin mevzuat gereği tamamen katılımcı süreçlerin kolaylaştırıcılığını üstlenen, belediye ile
konsey meclis ve çalışma grupları arasında sağlıklı ilişkiyi kuran bir başkan ve yürütme kurulu
seçilmektedir. Kent konseyi Ankara’nın bütününü ilgilendiren çaba ve çalışmalara ilkesel destek veren,
yol gösteren, kentin sorunlarının tartışıldığı, siyaset ve çıkar ötesi bir yapıdır. Bu sebeple
belediyelerimizin tüm yöneticileri, birimleri ve çalışanları da şu önemli tespiti göz önünde
bulundurmalıdır. “Yaşanabilir bir kent için yerel yönetimlerin tüm işlerinde katılımcılık temel ilke olmalıdır.
Katılımcı süreçleri yerine getirirken, kentteki tüm kamu, sivil toplum ve özel sektör kuruluşlarıyla,
üniversitelerle, meslek kuruluşlarıyla irtibat zorunludur. Bu irtibatı kurarken en önde gelen paydaş Ankara
Kent Konseyi ve kentteki diğer kent konseyleri olmalıdır. Kent Konseylerinin çalışmaları ve önerileri
ciddiyetle ve ivedilikle dikkate alınmalıdır.”

Ankara Kent Konseyi dışında, Ankara’nın tüm ilçelerinde de kent konseylerinin kurulması ve
kurumsallaşması yaşamsaldır. Ankara Kent Konseyinin koordinasyonunda bu kent konseyleri ve ileride
kurulacak semt ve mahalle örgütlenmeleri ile Başkent Ankara’yı hak ettiği katılımcılık konusunda dünya
standartlarına eriştirmek uzak bir hayal değildir. Ancak, mevcut mevzuatın Türkiye’deki coğrafi ve
yerleşim çeşitliliğini yansıtmadığını, özellikle büyükşehir ölçeğinde katılımcılık süreçlerini yaygınlaştırmak
ve siyasetin arka bahçesi gibi görülmekten kurtarmak için yenilikçi bir bakış açısına ihtiyaç olduğu da
açıktır.

Ankara Kent Konseyinin birinci yılı kurumsallaşma, birbirini tanıma ve bileşenlerimizin potansiyelini
görme adına önemli bir süreçti. Şimdi Kent konseyinin ikinci yılına girerken, tüm kente kent konseyini
tanıtma, eksikliği hissedilen bileşenlere erişerek kent konseyini genişletme ve geliştirme ve bu konularda
bileşenlerimizin desteğini almanın öneminin farkında olarak ilerlemeyi önemli buluyoruz. Apartman, site,
sokak, mahalle ve semt düzeyinden başlayan bir katılımcı sistematiği tartışmak, yerel yönetimlerin karar
verme süreçleri ile doğru ilişkilenmek, bileşenlerimiz, kentteki ve Türkiye’deki diğer kent konseyleri ile
ilişkilerimizi geliştirmek gibi hedeflerimiz var.

Birinci yılımız vesilesiyle Başkentte kent konseyini tanıtacak çalışmalar yürütmenin yanı sıra sizlerin de
katkısını almak arzusundayız. Bu sebeple sizlerden Ankara Kent Konseyinde temsilcisi bulunduğunuz
kurum ve kuruluşların karar organlarına, genel kurullarına katılma talebinde bulunmanızı, bu katılımla
Ankara Kent Konseyi konusunda bilgilendirmelerde bulunmanızı, beklenti ve talepleri alarak mümkünse
sekreteryamıza iletmenizi rica ediyoruz. Bu şekilde Kent Konseyinin tüm bileşenlerinin tabandan
başlayarak derinlemesine bir katılımcı süreci gerçekleştirme yolunda önemli mesafeler alacağımıza
inanıyoruz. Temsil ettiğiniz kurum ve kuruluşa kent konseyini anlatma çabanızda ihtiyaç duyacağınız tüm
bilgi ve belgeler için sekreteryamız ve yürütme kurulu üyelerimizle sizlere destek olmak için elimizden
geleni yapacağımızı bilmenizi isteriz.

Katılımcı kent yönetimine erişme yolundaki özverili katkı ve desteğiniz için teşekkürlerimizi sunar, bu
zorlu ve önemli yolda daha uzun yıllar birlikte olmayı dileriz.

ANKARA KENT KONSEYİ YÜRÜTME KURULU

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 45

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 46

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 47

ÇİĞDEMİN SESİ TEMMUZ-2020 SAYFA 48


Click to View FlipBook Version