The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Nilüfer Hatun İlkokulu e-kitap

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ghnturkmenoglu, 2022-06-12 14:08:56

e-kitap

Nilüfer Hatun İlkokulu e-kitap

ARKADAŞLIK

Geyik, tilki ve ayı yemyeşil bir ormanda yaşayan üç samimi ark-
adaşmış. Günlerini güzel oyunlar oynayarak ve pikniğe giderek geçiriyor-
larmış. Günlerden bir gün yine pikniğe gitmeye karar vermişler. Hazırlıklarını
tamamlayıp neşe ile yola koyulmuşlar. Ayı tilkiye:
— Kekleri aldın mı? diye sormak için arkasını dönmüş ki önündeki taşı
görmemiş ve taşa takılıp yere düşmüş. Ayağı çok acıyormuş.
— Sana yardım edebileceğim bir şey var mı? diye sormuş geyik.
— Çok teşekkür ederim geyik ama yapabileceğim bir şey yok. Canım çok
acıyor pikniğe gidebileceğimi hiç zannetmiyorum. Benim evime gitmem
gerekiyor, demiş ayı.
Tilki bu durumu görünce hiç arkadaşını düşünmeyip:
— Ya of şimdi pikniğe gidemeyecek miyiz? diye sormuş.
Geyik kızgın bir sesle:
— Şimdi pikniği mi düşüneceğiz arkadaşımız bu haldeyken, demiş.
Umursamaz bir tavırla cevap vermiş tilki:
— Hava çok güzel siz gidin ben Kırlarda gezip birazcık oyun oynayacağım
belki sonra sizin yanınıza gelirim.
Geyik ayıyı hemen evine götürmüş. Kapıda onları gören anne ayı:

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
51

— Ah yavrum ne oldu sana! demiş.
— Anneciğim, arkadaşlarımla oynarken taşa takıldım ve ayağım burkuldu,
diye acılı bir sesle cevap vermiş ayı.
Anne ayı, ayıyı alıp yatağına yatırmış ve ayının ayağını sarmış, yavrusuna çok
üzülen anne ayı yumuşak bir sesle:
— Acıkmışsındır sen. Sana en sevdiğin çorbadan yapayım da keyfin yerine
gelsin, demiş.

Geyik ayıyı mutlu etmeye çalışırken, tilki kırlarda gezip oyun oynuyormuş.
Bu durum ayı çok üzmüş ama en azından geyik yanında olduğu için birazcık
mutluymuş. Geyik ayıya moral vermiş ve onu mutlu etmeye çalışmış.
Birkaç saat sonra ayı saatin geç olduğunu farketmiş ve geyiğe:
— Sen istersen evine git saat çok geç oldu hem annen merak etmesin, beni
yalnız bırakmadığın için çok teşekkür ederim canım arkadaşım, demiş.
— Tamam o zaman ben yarın yine gelirim, ayrıca teşekkür etmene hiç gerek
yok, biz arkadaşız iyi günde de kötü günde de... demiş gülümseyerek.
Ertesi gün geyik yine ayıyı ziyarete gelmiş ve içeri girmiş. Arkadaşını yatakta
görünce gene birazcık üzülmüş ama moralini bozmamış arkadaşına yaklaşıp:
— Bugün daha iyi misin? diye sormuş.
Ayı geyiğin gelmesine çok sevinmiş ve tilkiye:
— Geldiğin için çok teşekkür ederim. Düne göre daha iyiyim, demiş.
Ayının aklına tilki gelmiş, ayının gözleri hep kapıdaymış, Tilkinin de gelmesini
bekliyormuş. İçinden “Keşke tilki de yanımda olsaydı o zaman daha mutlu
olurdum” diye geçiriyormuş. Ama Tilki onu hiç düşünmeden kırlarda gezip
oyunlar oynuyormuş.
Ayıyla geyik oturdukları yerde oyun oynayıp şakalaşıp sohbet ederek vakit
geçirmişler. Bir süre sonra geyik:
— Öğlen olmuş. Annem biraz sonra beni öğlen yemeği yemem için eve
çağırır. Beni merak etmesin ben gideyim, demiş ve evine gitmiş.
Ayı da öğlen yemeğini yiyip biraz uymuş, hayaller kurmuş, dinlenmiş, akşam
olunca da ballı şerbetini içip sabaha kadar uyumuş.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
52

Sabah olunca uyanan ayı yattığı yerde ayağını oynatarak kontrol etmiş, acı
hissetmeyince hemen ayağa kalkmış ve gerçekten hiçbir acı hissetmemiş.
Ayı sevinçle:
— Oley! Sonunda iyileştim, diye bağırmış zıplayarak.
Ve hemen annesine gidip:
— Anneciğim ben iyileştim hiç acımıyor ayağım, demiş
— İyileştiğinden emin misin? demiş anne ayı
— Eveeeeettt, eminim inanmazsan bak da gör, demiş gülerek ve başlamış
şarkı söyleyip zıplayarak dans etmeye.
— A la la la la artık iyileştiiiimmm lala la la la artık iyileştim!
Bu minik gösterinin sonunda annesine:
— Dışarı çıkabilir miyim anne hem bak iyileştim arkadaşlarımla oyun oynam-
ak istiyorum onları çok özledim, demiş. Anne ayı kıyamamış yavrusuna ve:
— Tamam ama kendini çok yorma eve de erken gel, demiş.
Ayı hemen dışarı çıkmış ve arkadaşlarının evinin kapısını çalmış ve ark-
adaşlarına:
— Haydi gelin de oyun oynayalım, demiş.
Ayı ve arkadaşları saklambaç oynamaya başlamışlar neşeyle. Ama birdenbi-
re arkadan bir çıtırtı sesi gelmiş ve onlar da arkalarını dönmüşler. Döndükler-
inde bir de ne görsünler? Karşılarında avcı onlara doğru tüfeğini doğrultmuş
ve onları vurmak üzereymiş ama silahı tutukluk yapmış. Korkuyla bağırmış
ayı:
— Kaçıııııııııın!!!!
Başlamışar koşmaya... Koşmuşlar, koşmuşlar, koşmuşlar ama hala avcıyı
atlatamamışlar. Yolun sonuna geldiklerinde önlerine bir nehir çıkmış, gey-
ik hemen zıplayarak karşıya geçmiş. Ayı da “Yüzmeyi biliyorum o yüzden
karşıya geçebilirim” diye düşünmüş ve atlamış suya. Ayı hızla yüzerken bir
an yavaşlayıp arkasına bakmış ama tilki yokmuş. Kafasını biraz kaldırınca til-
kinin titreyerek kıyıda beklediğini görmüş ve:
— Heeeeeyyyy!! Tilki gelmiyor musun? Çabuk ol.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
53

Avcı seni yoksa yakalayacak, demiş. Titreyen sesiyle bağırmış tilki:
— Ben yüzme bilmiyoruuummm gelemiyooruuuummmm...
— Ayı bir an karşıya mı geçsem dönüp tilkiyi mi kurtarsam diye kararsız
kalmış ama sonunda dönüp tilkiyi kurtarmaya karar vermiş. Ayı hızla tilkinin
yanına gitmiş ve:
— Hadi hemen sırtıma atla karşıya geçelim, acele et de avcıyı atlatalım,
demiş ve karşıya geçmişler. Karşıya geçtiklerinde yine
koşmuşlar...koşmuşlar... Bu sefer ayı arkasına bakmış ve avcı yokmuş. Ayı ark-
adaşlarına seslenmiş:
— Arkadaşlar avcıyı atlattık, birazcık dinlenelim, ben çok yoruldum. Şuradaki
ağaçların altında artık oturalım, demiş.
Ve oraya oturup birazcık dinlemişler.
Bu sırada tilki üzgün üzgün düşüncelere dalmış içinden:
— Biraz önce ayı benim için kendi canını tehlikeye atıp canımı kurtardı ama
o yere düştüğünde ben ona hiç yardım etmedim. Arkadaşıma ne kadar yan-
lış davranmışım, diye geçirmiş içinden ve ayıya bu hissettiklerini söylemeye
karar vermiş. Yavaşça ayıya yaklaşıp:
— Ben sana çok yanlış davrandım. Sen geçen gün düştüğünde ben sana hiç
yardımcı olmadım ama sen bugün kendi canını tehlikeye atıp benim canımı
kurtardın. Senden çok özür dilerim, beni affedebilecek misin?demiş başı
önünde utanarak.
Ayı bir an ne diyeceğini bilememiş, içini çekip sevgiyle bakıp:
— Tabii ki seni affederim. Bundan da sonra hepimiz daha sıkı dostlar olalım
hiç ayrılmayalım, deyip kucaklaşmışlar.

REVNA ÇOLAK 3/A

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
54

SANA GÜVENEBİLİR MİYİM ARKADAŞIM?

Arda, dedesinin armağanı olan guguklu saatin baykuşuyla iyi dost olmuş-
tu. Odasında geçirdiği zaman onun için artık sıkıntı verici değildi. Okulda da
günleri keyifli geçiyordu. Metin’in marka giysileri de artık kimsenin umurun-
da değildi.

Arkadaşları Arda’nın iyi bir dost olduğunu anlamışlar, onu sınıf temsilcisi
yapmışlardı. Başlangıçta her şey yolunda gidiyordu; ya da Arda öyle sanıyor-
du. Bir süre sonra Arda bir şeyi fark etti: Arda sınıf temsilcisi olduğu için tüm
sorunlar ona iletiliyor ve Arda bu sorunları çözmek zorunda kalıyordu. Ama
Arda tam sorunu öğretmene ya da yönetime iletecekken arkadaşları ortadan
kayboluyordu.

Şimdi yeni bir sorun çıkmıştı ortaya. Çocukların tümü öğretmenin ver-
diği ödevlerin çokluğundan şikayet etmiş ve bu sorunu öğretmene iletme-
sini istemişlerdi. Arda bu isteği öğretmene nasıl ileteceğini düşünüyordu.
Odasında yatağa uzanmış, gözlerini yine tavana dikmişti. Guguklu saatin
baykuşunun omzuna konduğunu geç fark etti. Baykuş yine onun kulağını
okşuyordu. İşte yine her şey zihninde canlanıyordu. Çocuklar sınıfa girmiş ve
hepsi Arda’nın etrafını sarmıştı.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
55

Arda ne olur öğretmene söyle, bize çok ödev vermesin!
Arda, bu işi sen çözersin.
Arda, sen söyle biz de seni destekleyeceğim!
Arda, sakın söylemeyi unutma!
Ertesi gün Arda okula gittiğinde arkadaşları onu kapıda bekliyordu
-Sorunumuzu öğretmene söyleyeceksin değil mi?
-Ancak sen çözersin bu sorunu.
-Arda, sen bir tanesin!
Bu laflar havada uçuştu. Arda ne yapacağını önceden planlamış olmanın
verdiği özgüvenle sınıfa girdi. Biraz sonra öğretmen de girdi içeriye. Bütün
gözler başlangıçta Arda’nın üzerindeydi. Arda ayağa kalktı ve;
“Öğretmenim, size bir şey söylemek istiyorum.” Dedi.
“ Söyle Arda, seni dinliyorum.” Dedi öğretmen.
“Öğretmenim, biliyorsunuz bize bir ödev vermiştiniz.” dedi Arda.
“Evet, Ne oldu? Yapmadınız mı yoksa?”
Arda arkadaşlarına doğru döndü. Hepsi kafasını önüne eğmişti. Arda’ya bak-
mıyorlardı bile. Arda yine yalnız kaldığını hissetmişti.
“Öğretmenim,” dedi Arda, “arkadaşlar verdiğiniz ödevi çok severek yaptılar
ama verdiğiniz ödev onları yorduğu için sizden daha az ödev vermenizi isti-
yorlar.”
“Ben sizin bilgili olmanız ve öğrenmeniz için bu kadar yüklü ödev veriyorum,”
dedi öğretmen ve ekledi “Fakat bu ödevlerin bu kadar yorucu olduğundan
haberim yoktu elimden geldiğince az ödev vermeye gayret edeceğim bun-
dan sonra.”

ARDA DUMAN 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
56

DUYGU’NUN ÇİÇEK MACERASI

Duygu Atatürk İlkokulu’nda, 3. Sınıfta okuyan küçük bir kızdı. Duygu
çiçekleri çok seviyordu. Yolda yürürken çoğu kişinin fark etmediği bir
küçücük çiçeği görünce bile çok heyecanlanıyordu. Duygu’nun en çok
sevdiği çiçekler gül ve papatyaydı. Karanfil, yasemin, açelya ve daha bir çok
çiçeği çok seviyordu.

Bir gün okula giderken bahçede Bilge Dedeyi gördü. Çiçeklerin hiç
canını yakmadan onları buduyordu. Bilge Dede çiçeklerle konuşuyordu. Du-
ygu, Bilge Dede’ye
-Günaydın Bilge Dede, dedi.
Bilge Dede’de
-Günaydın, Duygu’cuğum diyerek, bahçeden bir gül kopardı. Kopardığı
gülü Duygu’ya verdi. Duygu teşekkür edip okulun yolunu tuttu. Çiçeğe ba-
karak yürürken çiçekle ilgili merak ettiklerini Bilge Dede’den öğrenebileceği
aklına geldi. Okul çıkışı eve dönünce Bilge Dede’nin hala çiçekleri budadığını
gördü.
Bilge Dede’ye gül ve papatyalarla ilgili merak ettiklerini sordu.
-Papatyalar ne kadar yaşayabilir?
-Gülün kırmızıdan başka rengi var mıdır?

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
57

Gibi aklına takılan bütün soruları Bilge Dede’ye sormak istiyordu.
Bilge Dede’den papatyaların Nisan’dan Eylül’e kadar yaşadığını ve güllerin
beyaz, sarı, turuncu ve pembe renklerin de olduğunu öğrendi. Duygu se-
vinçle Bilge Dede’ye teşekkür edip eve gitti.
Öğrendikleri onu çok mutlu etmişti. Duygu uzun süredir çiçeklerle ilgili mer-
ak ettiklerini soracak birini arıyordu. Aradığı kişinin çok yakınında olması
onu heyecanlandırmıştı. Yatağına uzandı ve Bilge Dede’den daha çok şeyler
öğreneceğinin hayalini kurarak uykuya daldı.
Duygu rüyasında kocaman bir çiçek bahçesindeydi. Çiçekler kocamandı.
Hatta her şey kocamandı. Birden bire bir ses duydu, havaya baktığında ko-
caman iki kuş gördü. Bir tanesi kırmızı, diğeri maviydi. Kırmızı olan her şeye
zarar veriyordu, mavi ise kırmızının zarar verdiği şeyleri düzeltiyordu. Daha
sonra mavi kuş Duygu’nun yanına gelerek
-Bana yardım eder misin? Dedi
Duygu heyecanla;
-Ederim, ama nasıl? , diye sordu
Mavi kuş;
-Ben, sana çiçekleri eski haline getirmek için iyileştirme gücü vereceğim
dedi.
-Duygu, çok şaşırmış halde tamam dedi ve lafını bitirmeden kendini ha-
vada buldu.
Mavi kuş ;
Hadi daha çok işimiz var, dedi.
Kırmızı kuş Duygu’yu görünce çok şaşırdı. Mavi kuş onunla boğuşurken
Duygu çiçekleri yeniden eski ve güzel haline geri döndürüyordu. Duygu
bir tek papatyaları eski haline getiremiyordu. Çünkü bütün çiçeklerin ne
kadar yaşadığını bildiği için onları düzeltiyor ancak papatyaların ne kadar
yaşadığını hatırlamıyordu. Sonra düşündü ,düşündü Ve Bilge Dede’nin “Pa-
patyaların Nisan’dan Eylül’e kadar yaşıyor” dediğini hatırladı. En sonunda
kırmızı kuşu alt ettiler,

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
58

Kırmızı kuş;
- Çok özür dilerim, yaptıklarımdan çok pişmanım , dedi.
Mavi kuş
-Pişman olmana sevindim, bir daha yapmayacağına söz verirsen ve bir daha
çiçeklere, hatta hangi bir canlıya zarar vermeyeceğine söz verirsen seni
affederiz, dedi.
Kırmızı kuş pişmanlıkla ;
-Söz ,beni affettiniz mi? diye sordu.
Mavi kuş ve Duygu aynı anda;
-Evet! demdi.
-Duygu! Hadi uyan kızım, okula geç kalacaksın. Sesiyle uyandı Duygu.
-Tamam anneciğim, diyerek üstünü değiştirdi.
Kahvaltısını yaptı, çantasını alıp okula gitti…

BİLGE ZENAN GÜLTEKİN 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
59

KUKLA BEBEK

Merhaba ben Nil. Oyuncakların dünyasını çok seviyorum. Ailemin aldığı
bebekler ile oynarken kendi bebeğimi yapma fikri aklıma geldi. Bu bir kuk-
la bebek olacaktı. Babamın yardımıyla tahtalardan kol ve bacakları yaptık.
Saçlarını ise örgü iplerden yaptık. Kumaş parçalarını birleştirip ona güzel bir
kıyafet yaptık.
Annem ile beraber yeni taşınan komşumuza ziyarete gittik. Ve tabii ki
yanıma kukla bebeğimi de aldım. İçeride çok değerli eşyalar vardı. Bu güzel
evde güzel bir arkadaş ise beni bekliyordu. Biz beraber oynarken vazolardan
birini kırdık. Kırdıktan sonra içinden sihirli bir toz çıktı ve birden bire bir kapı
açıldı. Kapıdan içeri girdik ve karşımıza büyülü bir bahçe çıktı. Burada kukla
bebeğim canlandı ve bizimle konuşmaya başladı. Arkadaşımla çok şaşırdık
birden ona buradan nasıl çıkacağımızı sorduk. O ise buradan ancak sihirli va-
zoya ulaşırsak çıkabileceğimizi söyledi . Bunun için yarışmamız gerekiyordu.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
60

Biz iki kişiydik ve karşımıza iki rakip daha çıkardılar. İki tarafta iki farklı oyun
seçip bu alanda yarışmak zorundaydık. Ben okçuluk yarışını arkadaşım ise
mangalayı seçti. Ben yaz okulunda okçuluk dersi aldığım için rakibimi kolay
bir şekilde yendim. Ama arkadaşım mangala oyununu pek bilmiyordu.
Ona anlatmaya başladım:
Her iki tarafta 4 tane çukur içinde 4 boncuk bulunuyor. Hangi taraf
bölgesindeki tüm taşları önce bitirirse, rakibinin kalan taşlarını alarak
kendi hazine çukuruna ilave eder. Hazine çukurunda en çok taşı toplayan
kazanır. Diye arkadaşıma anlattım. Ve şans ondan yanaydı. O da oyunu
kazandı ve sihirli vazoya ulaştık. Yolculuk boyunca yakınlarda olan kukla
bebek buraya ait olduğunu ve geri dönmek istemediğini söyledi. Eğer
sihirli vazoyu kırarlarsak tekrar eve dönüş kapısı açılacaktı. Kukla bebeğimi
bırakmak istemesem de eve dönmek zorundaydık. Ve açılan sihirli kapıdan
onu bırakarak geçtik. Annem nerede olduğumuzu sordu. Bizde odada
oynuyorduk diye cevap verdik.
Sonra eve döndük ve babam kukla bebeğimi sordu. Bende onu
arkadaşımda bıraktığımı söyledim. Şimdi yeni bir kukla bebek yapmak için
kollarımızı sıvadık. Ve beni bundan sonra nasıl maceralar bekliyor diye çok
heyecanlıyım.

BUSE SANKAYA 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
61

TATLI KEDİLER

Tatlı kediler minik kediler.
Kedileri çok severim ben.

Miyav miyav mırlarlar.
Tatlı kediler güzel kediler!

Uykucu kediler.
Oyuncu kediler.
Hep yumakla oynarlar.
Tatlı kediler şirin kediler!

Lıkır lıkır su içerler.
Tatlı tatlı mama yerler.
Hem cesurlar, hem de kurnaz.
Tatlı kediler ufak kediler!

İPEK AKDEMİR 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
62

ATATÜRK

ATATÜRK ÇINAR GİBİDİR,
PARLAYAN BİR İNCİDİR,
SABAH DOĞAN GÜNEŞTİR,
YOL GÖSTEREN KİMSEDİR.

ATAM IŞIK GİBİDİR,
DÜŞMAN BAKINCA İRKİLİR,

KORKUSUZ BİR YİĞİTTİR,
KORUYAN BİR ATEŞTİR.

KEREM ÇELİK 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
63

PAYLAŞTIKÇA GÖRECEKSİNİZ
YÜREĞİNİZDEKİ O GÜZEL DUYGULARI

Geçen yıl ramazan ayında dedem ve anneannemin yazlığına gitmek
üzere arabamızla yola çıktık. Yolculuğumuz beş saat sürecekti. Akşam ol-
mak üzereydi, babam iftar vakti yaklaşıyor ilerde bir çeşme var orada du-
ralım dedi. Çeşmeye yaklaşınca durduk. Ezan okunmak üzere orucumuzu
açacağız çocuklar dedi. Annem arabanın bagajından torbaları çıkardı ve
ablam ile bana seslenerek sizde elinizi yüzünüzü yıkayın dedi. Yere örtü ser-
di, yiyeceklerimizi çıkardı. Çeşmenin yan tarafında bir köy evi vardı. Bahçeye
masa kurmuşlardı ve iftarı bekliyorlardı. Yaşlı bir teyze yanımıza yaklaştı ve
anneme; kızım bizim masamız hazır tanrı misafirimiz olun ve Allah ne verdi-
yse birlikte iftar açalım dedi.
Hemen annemin yüzüne kabul etme dercesine baktım ama annem
tamam o zaman bizim yiyeceklerimizde alıp geliyoruz dedi. Babama ne olur
gitmeyelim tanımıyoruz ben sıkılırım dedim. Babam bana olmaz Mehmet,
teyze bizim onları beğenmediğimizi düşünür dedi. Hep birlikte masaya
oturduk. Masada bizimle aynı yaşlarda üç çocuk vardı. Teyze masaya bizim
için tabak, bardak çatal koydu. Ezan okundu ve büyükler su içerek oruçlarını
açtılar. Ben çekinerek çorbamı içerken ablam çocuklarla konuşmaya başladı.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
64

İsimleri Cihan, Zeynep ve Baran idi. Annem ve babam masada bulunan
evin annesi, babası ,ninesi ve dedesi ile öyle güzel sohbet ediyorlardı ki ,
hepimiz heyecanla onları dinliyorduk. Çünkü kendi zamanlarındaki ramazan
geleneklerinden ve eğlencelerinden bahsediyorlardı. Bizde yemeklerimiz
bitinceCihanvekardeşleriilebahçedesaklambaçvekörebeoyamayabaşladık.
Çaylarını içtikten sonra babam bize seslendi yola çıkma vaktimiz geldi dedi.
O an hiç gitmek istemedim, biraz daha kalalım dedim. İç sesim bana az önce
girmek istemediğin bu bahçeden şimdi çıkmak istemiyorsun neden dedi?
Bunun cevabını annem bana önceden anlatmıştı; Ramazan ayı
dostluk, sevgi, hoşgörü ve ekmeğini paylaşmaktır demişti. Paylaştıkça
insan daha mutlu olur. Sizlerde paylaşın bölüşün demişti. Babam tekrar
seslenince dostlarımızla sarılıp, vedalaştık. Arabaya bindik, el sallamaya
başladık gözümdeki yaşlara engel olamadım. Cihan,Zeynep,Baran bize el
sallayıp ,arkamızdan su döküyorlardı ,birde baktım ki ablam ve annemde
ağlıyorlardı. Bu benim hayatım boyunca unutamayacağım bir hikayem oldu.

MEHMET AYDIN 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
65

MERAKLI KIZ CEREN

Meraklı Kız Ceren Çok güzel bir köy varmış.Burada Ceren adlı bir kız
yaşarmış.İyi bir kızmış ama her şeyi çok merak edermiş. Bir gün arkadaşlarıyla
oyun oynarken arkadaşlarından Elif demişki-“Aslı sana özel bir şey söylemem
gerek.”demiş.Meraklı Ceren yerinde duramayıp arkadaşlarının konuşma-
larını dinlemek istemiş.Hemen oraya gidip dinlemeye başlamış.Derken “o
da ne!’ Aslı ve Elif onu fark etmiş.-Ee arkadaşlar ben. Öylece kalmış Meraklı
Ceren-Elif demişki:-Neden her şeyi çok merak ediyorsun!? Ceren-Özür dil-
erim çok merak etmiştim derken bir de ağlıyormuş.Arkadaşlarının hepsi bir
ağızdan: “Seninle arkadaşlığımız bitti!Yanımıza gelme bir daha,diyerek onu
dışlamışlar. Ve gitmişler.Zavallı Ceren tek başına kalmış sonra aklına bir fikir
gelmiş ve demişki onlardan özür dileyip bir daha asla çok meraklı bir çocuk
olmayacağımı söyleyeceğim demiş ve yapmış dediği gibi, ama sandığı gibi
olmamış arkadaşları yalan söylediğini düşünüp ona inanmamışlar.Ceren
öylece kalakalmış.Akşam eve döndüğünde babası gelmişti bile hemen ba-
basının kucağına atlayıp demiş ki babasına –Baba ben çok yanlış bir şey
yaptım! – Ne yaptın kızım? diyerek cevap vermiş.-Şey ben, Elif ve Aslı’nın gizli
konuştuğu bir şeyi dinlemeye çalıştım onlarda beni fark edip, beni dışladılar

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
66

diyerek cümlesinin bitirmiş.babası-Kızım onlar seni dışlayarak hata yap-
mışlar ama sende özel konuşmalarını dinlediğin için hata yapmışsın demiş
Ceren babasının dediğini iyice dikkate almış ve yeni yöntemler denemeye
başlamış birçoğu başarısız olmuş, ama sonunda doğruyu bulmuş ve Elif ile
Aslı’yla konuşmaya karar vermiş.Sabah olunca elini yüzünü yıkayıp üzerine
değiştirmiş ve kahvaltıya inmiş. Kahvaltı yapınca saçını tarayıp toplamış
daha sonra annesinden izin alıp dışarı çıkmış ve Elif ile konuşmaya gitmiş
Elif’lerde Aslı’ da varmış ve onlara demiş ki Arkadaşlar ben sizi üzdüm ama
siz başkasını üzmeyin Gerçek bir arkadaş olabilmek için bu son şansım.
Sizden çok özür diliyorum umarım beni affedersiniz diyerek cümlesini
bitirmiş. Birdenbire bir mucize yaşanmış arkadaşları Elif ve Aslı ona sıkı sıkı
sarılıyormuş. Artık sorun çözülmüş her gün olduğu gibi meraklıymış ama
arkadaşları sayesinde bu gittikçe azalıyormuş ama bir gün, bir sorun daha
olmuş Aslı çok kötü hastalanmış büyük annesi arkadaşları olan Ceren ve
Elif’e bir 2 bitki bulmalarını söylemiş adı ise bitkinin Mercanmış.Bu bitkinin
su altında yetiştiğini de söylemiş Ceren ile Elif mayolarını ve paletlerinin alıp
en yakın denize gitmişler, ama denize gittiklerinde mercanları koruyan 3
ahtapot görmüşler. Ahtapotlar Elif ve Ceren’i görünce mercanları alıp gitmek
istediklerini tahmin etmişler ve bu yüzden onları yakalamaya çalışmışlar ve
yakalamışlar Elif ile Ceren’i 20 tane yengeç dolu bir mağaraya atmışlar ve
mağra kapısına dal gibi sağlam yosunlar koymuşlar Elif ve Ceren mağarada
yengeçlerin üzerine basarlarsa yengeçler tarafından iple bağlanır gibi
bağlanırlar varmış. Bu yüzden hemen oldukları yere oturmuşlar o sırada
Aslı hala hastaymış ve hastalığı gitgide büyüyormuş aradan 1 gün geçmiş
Elif ve Ceren’in yanlarına aldıkları yiyecekler bitmiş onlar neredeyse açlıktan
bayılacaklarmış susuzluktan değil, çünkü zaten su için delermiş. 1 gün sonra

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
67

bir deniz kızı onları kurtarmış deniz kızının adı “Mercan’mış” Mercan adı gibi
mercanların yerlerini avucunun içi gibi bilirmiş, onları bir mercan tarlasına
götürmüş ama o sırada kötü bilim insanları deniz kızını yakalayıp götürmüşler
o sırada meraklı Ceren gene yerinde duramayıp onların peşinden gitmiş
bilim insanları deniz kızını yenilebilecek bir balığa dönüştürmeye çalışmışlar
tam o zehiri sıkacakken Ceren oraya atlamış ve zehir ona gelmiş ama hiçbir
şey olmamış Neler oluyordu böyle? Ne oldu şimdi anlaşılmış, Elif ve Ceren’in
babası bir Kalkan kullanıp bilim insanlarını balık yapmışlar bilim insanları
yalvarmışlar tekrar insan olmuşlar ama polisler tarafından tutuklanmışlar
ve Ceren’le Elif mercanları toplayıp eve dönmüşler mercanları ilaç yapıp
Aslı’ya içirmişler.Aslı’nın hastalığı geçmiş ve bu arada Ceren merakını
yenmiş.Siz siz olun asla çok meraklı bir çocuk yada yetişkin olmayın.

FEYZA SİVRİ 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
68

PİKNİK

Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde Ali
adında bir çocuk varmış. Ali çok iyi kalpli aynı zamanda çok tatlı bir çocuk-
muş. Güneşli bir günün sabahında annesi Ali’yi uyandırmaya gittiğinde, Ali o
tatlı uykudan asla uyanmak istemiyordu. Ama aslında annesi onu sürpriz bir
yere götürecekti. Annesi:
-Oğlum hadi uyanmalısın artık.
-Anneceğim lütfen biraz daha uyumak istiyorum.

Ve uyanmak zor gelse de Ali hemen yatağından kalkıp elini yüzünü yıkayıp,
kıyafetlerini giymişti. Ali ve ailesi güzel bir kahvaltı ardından yola koyuldular.
Aradan 1 saat geçtikten sonra ormana varmışlardı. Ali annesine sordu:
-Anne biz neden ormana geldik?
Annesi Ali’ye sürpriz yapmak istemişti. Yeşillik içinde güzel bir or-
manlık alana gelmişlerdi.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
69

Ali’nin annesi ve babası çadır kurmaya başlamışlardı. Demek ki bu bir
piknikti ve Ali çok mutlu olmuştu. Hayatında ilk defa çadır kurdukları için çok
heyecanlıydı.
Ardından Ali ve babası yürüyüşe çıktılar, annesi ise yemek hazırlıyor-
du. Döndüklerinde yemekler hazırdı. Hemen yemeklerini yiyip güzelce
oyunlar oynadılar. Oyunları bittiğinde Ali çok yorulmuştu ama çok güzel bir
gün olduğuna emindi. Çöplerini topladıktan sonra eve dönmek için yola
koyuldular. Eve geldiklerinde çok yorgun olan Ali annesi ve babasına teşek-
kür edip güzel, derin bir uykuya daldı.

MERT KAAN BENRKUT 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
70

MACERACI BALIK

Maceracı bir balık varmış bir gün sabah erkenden kalkıp annesini
uyandırmış. Anne ben bu suların derinliklerini çok merak ediyorum demiş.
Annesi suların derinlikleri tehlikeli merak etmesen daha iyi olur demiş.Mac-
eracı balık annesini dinlemeyip suların derinlerine yola koyulmuş .Orada bir
kuş varmış ve gelip geçeni yutuyormuş. Herkese, ben denizin derinlikler-
ine gideceğim dediğimde korkuyorlardı. Oradan geçerken kendi yaşlarım-
da dört arkadaş ile tanıştım. Merhaba dedim, hemen arkadaş olduk. Ark-
adaşlar beni denizin derinliklerine gezmeye davet etti. Bizimle bu denizin
derinliklerine gelir misin diye sordular. Annemden izin almam gerektiğini
söyledim. Arkadaşlarım ile beraber anneme gidip izin istedik. Yanımda ark-
adaşlarımı görünce annem izin verdi. Hep beraber arkadaşlarımla beraber
yola koyulduk. Her gün gece olduğunda bir kayanın altına sığınıp uyuyor-
larmış. Sabah olduğunda maceracı balık acıkmış ve yemek bulmaya gitmiş,
ama giderken yanında arkadaşlarının olduğunu unutmuş. Kaybolduğunu
farkedince arkadaşlarını aramaya başlamış ve sonunda birbirlerini bulmuşlar
, yola devam etmişler.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
71

Oradan geçerken bir yılan ile tanışmışlar ;
•Yılan : Nereye böyle demiş .
•Balık :Bu denizlerin en sonuna gidiyoruz
•Yılan :Bu denizlerin sonu yine böyle anneniz merak eder geri dönün demiş .
•Balık : Ama ben macera yaşamak istiyorum demiş
• Yılan : Ozaman al bu tüyü karşınıza bir kuş çıkarsa onu gıdıklaman gereke-
cek demiş.
Balıklar , yüzmüş yüzmüş çok yorulmuşlar dinlenmek için bir kay-
alık bulmaları gerekiyormuş. En sonunda bulmuşlar ve dinlenmişler sonra
yüzmüşler ama hep aynı yönde yüzdükleri için aynı yere geldiklerini farket-
mişler. Farklı yoldan ilerlemişler bir süre sonrada başka balıkların burada
yaşadıklarını farketmişler.Orada bir balık ile karşılaştılar ve adını sordular.
Adının bilgin balık olduğunu öğrendiler.Bilgin balık biz bu suların en derin-
liklerine gidiyoruz. Orada bir kuş varmış bu doğrumu ?
•Bilgin Kuş : Evet bu bilgi doğru demiş
•Maceracı Balık : Çok Teşekkür ederiz biz bu kuşu görmeye gidiyoruz.
En sonunda yorulmuşlar maceracı balık suyun üstüne çıkmış tam o
sırada kuşu görmüş orada duruyormuş. Maceracı balık suyun üzerine çıkın-
ca tabi ki arkadaşları da suyun üzerine çıkmış. Balıkları gören kuş hepsini
yutmuş. Arkadaşlarının hepsi ağlamaya başlamış. Sen bizi bu maceraya sok-
tun ve şimdi bizi hiç kimse bulamayacak demişler. Maceracı balık ben sizi
buradan çıkaracağım demiş. Yılanın verdiği tüy ile midesini gıdıklamış ve
arkadaşlarını çıkarmış ama kendisi çıkamamış. Maceracı balık bir daha bulu-
namamış.

ÖYKÜ SU HAZLIPINAR 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
72

DÜNYAMIZI KORUYALIM

Bu dünya biz çocukların,
Dünyamızı koruyalım birlik içinde,
Mutluluğu paylaşalım sevinç içinde.
Dünyamızı koruyalım emek içinde.

Bu topraklar,ağaçlar hepimizin,
Sahip çıkalım onlara kalsın yarınlara.

Bir avuç toprak nefestir…
Yarınlara kalsın yarınlara.
Ağacına suyuna kıymet ver,
Doğa ile savaşma ey insan oğlu,

Her zaman sev onu.
Kalsın yarınlara,güç olsun çocuklara.

PİYEM RÜZGAR DEMİR 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
73

DÜNYAMIZA YAKLAŞAN KURAKLIK

Yıl 2050 ve herkes dünyayı bekleyen kuraklık için endişeli gözlerle
haberleri takip ediyordu. Bütün ülkeler bu kuraklık için ellerindeki bütün
kaynakları kullanıyordu ama yıllar boyunca insanların boşa harcadığı suları
aylar içinde geri getirmek pek mümkün gözükmüyordu..
Kuraklığın haberinin yayıldığı gün Türklerden iki kız kardeş denizaltı-
na binip su kaynağı bulmak için devlet tarafından görevlendirildi ve sonra
denizaltına binip yola çıktılar. Aylarca içilebilir su kaynağı aradılar, bu sürede
Dünya’da zaman git gide azalıyordu. Birgün kuraklığın daha da yaklaştığının
haberini aldılar. O haberin alındığı gece kardeşler üzüntü içinde uyuy-
akaldılar. Hiçbir kaynak bulamadıkları için umutları tükenmek üzereydi. O
sabah uyandıklarında bir sarsıntı hissettiler. Denizaltını suyun üstüne çıkarıp
dışarı baktıklarında etraflarında gürül gürül akan bir sürü temiz su kaynağı
olduğunu gördüler. Hemen su kaynaklarının yanına gittiler ve sevinmeye
başladılar.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
74

Sevinirlerken bir adam gördüler ve sonra durgun bir yüzle adama
baktılar. Adama dönüp ‘amcacığım elinizde bu kadar çok, temiz su kaynağı
varken ve Dünya su kıtlığı çekerken, neden kimseye haber vermediniz? Diye
sordular. Yaşlı adam buruk bir gülümsemeyle ‘Bu gördüğünüz, Dünyamıza
binlerce yıl yetebilecek olan temiz su kaynakları, aslında insanların fark et-
meden ya da farkında olarak boşa harcadıkları sulardır. Bunun sorumlusu
haber vermediğim için ben değil, bilinçsizce suları boşa harcayan insanlardır.

YAKUP ATA KARAKAYA 3/B

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
75

MERAKLI KÖPEK GASPAR

Gaspar çok akıllı, meraklı ve maceracı bir köpekti. Hep yeni şeyler
keşfedecek bir konu bulurdu. Bir gün sadık dostu SERRA ile otobüs
bekliyorlardı. Bir akraba ziyareti yapacaklar, hatır soracaklardı. Otobüs
geldi. Serra dalgındı ve hızlıca otobüse bindi. Otobüs hareket etti. Serra
cam kenarına oturdu dışarıyı seyretmeye başladı. Bu arada Gaspar otobüse
binmedi. Gaspar yanına yaklaşan tombul teyzeyi kokladı beğenmedi,
bir kedinin peşine takıldı, kediyi takip etti. Sonra bir kuşu izledi, tam
yakalayacaktı ki kuş kaçtı. Gaspar ağlayan bir çocukla oyun oynadı ve
çocuk gülmeye başladı. Oradan da sıkılmıştı devam etti keşfine. Birinin
gizlice bir şeyler aldığını gördü. Sert bir şekilde havlayarak, onu korkutup
kaçırdı. Artık yorulmuştu durağa geri döndü. Bu arada Serra bir köpek gördü
camdan bakarken, hemen aklına Gaspar geldi. En yakın durakta indi koşarak
durağa gitti. Gözleri dolmuştu. Uyku arkadaşı, peluş köpeciği Gaspar
orada onu bekliyordu. Her ikisi de kavuşmanın mutluluğuyla sarıldılar…

ELİF SERRA AKTAŞ 3/C

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
76

AYÇA VE MİNİK KEDİSİ

Ayça, çok akıllı ve hayvanları seven bir çocuktu. Bir gün kedi sahiplenmek
istemiş fakat pet shoplardan değil. Parayla hayvan satılmaz diye düşünerek,
bu duruma herkes gibi karşıymış. Sahipleneceği kediyi sokaktan almak is-
tiyormuş. Ayça sokakta tam istediği gibi çok güzel bir tekir kedi bulmuş.
Hemen koşup annesine söylemiş:
– Anne lütfen bu kediyi eve alalım.
Annesi de kızının mutlu olması için:
– Tamam, olur tatlım demiş. Bunu duyan Ayça çok sevinmiş. Kedinin ihti-
yaçlarını almak için annesiyle birlikte alışveriş yapmaya çıkmış. Kedi maması,
kedi kumu, kum kabı, yatak, mama kabı ve su kabı almış. Ayça kedisinin adını
Menekşe koymuş. Menekşe yeşil gözlü, pofuduk tüylü ve oyuncu bir kedi-
ymiş. Bir sabah uyandığında Menekşe’nin 6 yavrusu olduğunu görünce gö-
zlerine inanamamış. Koşarak annesine haber vermiş. Annesi şaşkınlık içinde
Ayça’ya sarılmış. Ayça yavrulara Melodi, Pamuk, Minnoş, Zeytin, Maviş ve
Boncuk isimlerini vermiş. Ayça kedileriyle vakit geçirmekten çok zevk alıyor,
onlarla oyun oynuyor, acıktıklarında onları besliyormuş. Her geçen gün
kedilerin daha da büyüdüğünü gözlemleyerek, eğlenceli günler geçirmiş.

IRMAK ADA GENÇ 3/C

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
77

CAMDAKİ KEDİ

Benim adım Yeşim. Sabah uyanmıştım her zaman ki gibi elimi
yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, çiçeklerimi suladım ve kahvaltımı
yaptım. 10 dakika içinde okula gitmem gerekiyordu. Hızlıca kahvaltımı
yaptım ve servis geldi. Beni aldı ve okula yöneldi. Teneffüs olduğu
zaman saklambaç oynarken bir de ne göreyim , camda siyah bir kedi
aynı kömür rengindeydi. Çok tatlı ve yavru bir kediydi. Aynı ölen kedim
Tekir’e benziyordu. Onu çok özlüyordum, ve o anda teneffüs bitti.
Okul bittiği zaman tüm gün o kediyi düşündüm. Eve geldim tam
perdemi çekeceğim an o sabah kömüre benzettiğim o kediyi gördüm.
Çok şaşırdım ama kedi ile çok ilgilenemedim. Çünkü yarın okulum
vardı ve erkenden yatmam gerekiyordu. Okula gittim. Okulda bu sefer
sınıfın içinde yine aynı kediyi görünce artık hayal gördüğümü sanmaya
başladım. Hemen arkadaşım Bilge’ye son üç gün içindeki olayları anlattım.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
78

O da çok şaşırdı ve hayal veya tesadüf olamaz dedi. Bende artık hayal
veya tesadüf olmadığını biliyordum. Anneme ve babama olayları anlatmaya
başladım ve onlarda aynı şeyleri düşündüler. Ve Bana bir hediye diye tahmin
ettiler. Ama ben öyle bir şey olamaz diyordum. Tamda emin değildim.
Yine tam uyuyacakken o kediyi gördüm. Bu sefer onu içeri aldım. Onu
sevmeye başladım ve artık ona siyah kedi, siyah kedi diye seslenmeyecektim.
Onun adı Kömür olacaktı. Onun bir ismi olmalıydı. Kömür’ü alıp salona yani
annem ve babamın yanına götürdüm. Onlar, hem Kömür’ü hemde ismini
çok sevdiler.
Ertesi sabah Kömür’ü okuluma götürdüm. Herkes onu çok sevdi. Onu
ömür boyu sevip korudum.

LEMAN EKİN ÖZCAN 3/C

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
79

PEMBE AĞAÇ

Bir varmış, bir yokmuş. Küçük bir köy varmış. Köy yeşil ve her zam-
an güneşliymiş. Bu nedenle köyün adı Güneşli Köy diye geçermiş. Bu köyde
çalışkan, güleryüzlü, merhametli insanlar yaşarmış. Bu köyün ortasında bir
ağaç varmış. Ağaç pembe renkli meyveler verirmiş. Bu ağaç aynı zamanda
meyveleriyle insanlara şifa da verirmiş .Köylüler bu meyvelerden yediği için
hiç hasta olmazlarmış. Yalnız bu ağacın bakımını hep çocuklar yapmalıymış.
Çünkü ağacin meyvelerinin şifali olmasi cocuklarin bakmasina bağliymis..Bir
gün köyde yaşayanlar ormandan mantar toplamaya gitmişler. Bunların için-
den bir çocuk babası ile birlikte mantar toplamaya gitmek istemiş ve babası
da olur demiş. Bu çocuğun adı Yılmaz’mış. Yılmaz çiçekleri görünce onların
güzelliğine dalarak kaybolmuş ve bir süre sonra kaybolduğunu anlamış. Ba-
bası ne kadar aradıysa da Yılmaz’ı bulamamış. Akşam olmuş diğer köyden
odun toplamaya gelen köylü Yılmaz’ı ağlarken görmüş ve kaybolduğunu
anlamış.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
80

Onu yanlarina alarak köylerine götürmüş. Yalnız götüren köylü ve
halkı Güneşli Köy ile hiç anlaşamaz ve birbirlerini sevmezlermiş. Kaybolan
bir çocuk olduğu için köylü bu olayları hiç düşünmeyip Yılmaz’ı misafir et-
miş ve lezzetli yemekler hazırlamış. Yılmaz’ın dikkatini çeken şey ise evin
çocuğunun mutsuz olmasıymış ve onun mutsuzluğunun sebebini sormak
istemiş. Neden üzgün olduğunu sorduğunda ise evin çocuğu ,annesinin
çok hasta olduğunu söylemiş Yılmaz ise ona ‘’Üzülme ben sana yardımcı ol-
acağım ve annenin iyileşmesine sağlayacağım‘’ demis. Sabah olunca köylü
Yılmaz’ı babasına götürmüş ve Yılmaz’ın babası çok mutlu olmuş.
Pembe ağacın meyvesinden diğer köyden gelen misafire vermiş
ve bu meyveyi annesinin yemesini istemiş. Köylü evine dönmüş ve Pembe
Ağaç’ın meyvesini çocuğun annesine yemesi için vermiş. Annesi yiyince de
çok mutlu ve sağlıklı olmuş. Yılmaz’da verdiği sözü tutmuş ve bundan sonra
dost iki köy olarak yaşamışlar.

GÜLZER KARADENİZ 3/C

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
81

SERRA’NIN ELİF’İ BULMASI

Serra diye bir kız vardır. Dansı ve müziği çok sever. Müziğe olan becerisi
sayesinde bir yaz sanat kampına gitme hakki kazandı. Bu kamp yaşadığı
şehirden çok uzakta olan bir şehirdeydi. Oraya gideceği için çok heyecanlıydı.
Okula bir gün erken geldiği için heyecanı bir kat daha artmıştı.
Odasını aynı şehirden gelen Elif isimli arkadaşı ile paylaşıyordu. Uzak
şehirden gelen Serra sanat okuluna ayak uydurmak için çok çalışması
gerektiğini fark etti. Haftalarca dans arkadaşlarına yetişmek için sabah
erken kalkıp akşamları geç yatıyordu. Her fırsatta dinlenmeden çok
çalıştı. Bir gün ısınırken aynı şehirde gelen arkadaşı Elif’ı kaza ile iterek
düşürdü. Arkadaşının ayağı burkulmuştu. Kendini çok kötü hissetmişti.
Arkadaşı iki gün ayağına basamayacaktı, çalışmalardan geri kalacaktı.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
82

Ama bir gün çok uzaktan gelen Serra’yı müdür Megi yanına çağırdı
ve bunun kaza olmadığını söyledi. Uzak şehirden gelmiş olan Serra’yı
okuldan gönderdi. Müdür olayı Elif’e anlattı. Elif müdüre inanarak en yakın
arkadaşının gitmesine üzülse de ona çok sinirlendi. Elif ayağı ağrısa da
egzersiz yapıyordu. Yine de aklı gitmeye hazırlanan Serra da idi. Bir den
aklına bir fikir geldi. Hemen müdürün yanına gidip “Kamera kayıtlarına
bakabilir miyiz?” diye sordu. Ve müdür ile kamera odasına gittiler. Sonra
izlediklerine şaşıran müdür Megi durumu hemen düzeltmek istedi. Elif olayı
görüp müdüre yanlış anlatan eski arkadaşı ile konuşmaya gitti.
Eski arkadaşı onu kıskandığı için böyle yaptığını söyledi ve utandı.
Arkadaşından özür dileyip uzaktan gelip gitmeye hazırlanan Serra’nın
yanına gittiler. Bu arada Elif ayağının iyileştiğini fark etti. Üçü odada Elif’in iyi
olduğunu konuşarak, yaz boyunca beraber birbirlerine destek olarak başarılı
olamaya karar verdiler.

ELİF BEREN HAMZAOĞULLARI 3/C

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
83

TOPRAĞIN ALTINDAKİ GİZEM

Sıcak bir ağustos akşamıydı. Amerika’da küçük bir kasabada yaşayan
arkeolog Angel, bilgisayarının başında araştırmalarına devam ederken, bir
mesaj almıştı. Mesaj Türkiye’den geliyordu. Uzun zamandır beklediği kazı ve
araştırma izni gelmişti sonunda. Hemen telefonuna sarıldı, arkadaşı Lucy’e
bu güzel haberi verdi. Birlikte sevinçten havalara uçtular. Lucy bu seyahate
gitmek istediğini söyledi. Fakat Angel yalnız gitmek istiyordu. Tüm dikkatini
bu çalışmaya vermişti. Arkadaşı yanındayken istediği gibi çalışamayacağını
düşünüyordu. Lucy’e zorlu bir yolculuk olacağını ve kendisini nasıl bir tehlik-
enin beklediğini bilmediği için onu götüremeyeceğini söylemişti. Lucy büyük
bir üzüntüyle telefonu kapattı. Angel o gece heyecanla bavulunu hazırladı
ve sabah erkenden çalıştığı müzeye doğru yola çıktı. Müze müdüründen
alması gereken belgeler vardı. Belgeleri tamamladı, uçak bileti almak için
yoluna devam ederken Lucy ile karşılaştı. Angel arkadaşının gözlerindeki
hüznü gördü. Hemen fikrini değiştirdi ve arkadaşına çabucak hazırlanmasını
sabah erkenden Türkiye’ye gideceklerini söyledi. İki bilet aldılar ve macer-
aları başladı.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
84

Uçak Türkiye’ye inmişti, Urfa da araştırma yapacaktı. Nasıl bir yer old-
uğunu internetten görmüştü. Bu yerin adı Göbekli Tepe’ydi. Urfa’nın müze
yetkilileri Angel ve Lucy’e kalacakları yeri gösterdi. Onlara yardımcı olması
için, yeni mezun olan arkeolog Gökhan’ı görevlendirdiler. Ertesi gün vakit
kaybetmeden kazı yapacakları yere gittiler. İlk günler hazırlık yapmak, kazı
eşyalarını taşımak ve bölgeyi keşfetmekle geçti. Akşamları ise vakit buldukça
Urfa’nın güzel ve tarihi yerlerini geziyorlardı. Ama Angel’ın aklı hiç kimsenin
bulamadığı tarihi bilgilerdeydi. Günler hızla geçiyordu. Urfa’da ki çalışma-
larının ikinci ayına girmişlerdi. Kazı yaptıkları bölge derinleştikçe heyecanı
daha da büyüyordu. En sonunda Angel tüm ekibi o bölgeye çağırıp yardım
istedi.

Yorucu ve uzun bir çalışmanın ardından, keşfedilmemiş bir
medeniyetin kalıntılarına ulaştılar. Angel araştırmalarının doğru olduğunu,
bulduğu kanıtlarla ispatlamıştı artık. Hiç vakit kaybetmeden müze
yetkililerine ve ülkesine bilgi verdi. Buldukları kalıntıları koruma altına almak
için özel araçlar geldi. Angel her bulduğu parçayla ve her bilgiyle daha da
mutlu oluyordu. Angel’ın başarısı kısa sürede tüm dünyada haber oldu.
Arkadaşı Lucy ve asistan Gökhan, bu keşfi gözleriyle gördükleri ve orada
oldukları için çok mutlulardı. Angel’ın başarısı onları gururlandırmıştı.
Aradan bir yıl geçmişti ve Amerika’ya dönme zamanı geldi. İki arkadaş
eşyalarını toplayıp yola koyuldu. Angel Urfa’dan uçağa binerken çok
duygulandı. Burayı hiçbir zaman unutmayacaktı. Genç arkeoloğun adını
tarihe yazdıran ve kitaplara konu olacak bu buluşun doğduğu topraklardı
çünkü.

ÖYKÜ TÜRKMENOĞLU 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
85

YOLDAKİ ARKADAŞ

Elif bir yaz sabahı kuş sesleri eşliğinde uyandı. Elini yüzünü yıkayıp
annesini ve babasını uyandırmak için yanlarına gitti. Annesi uyandıktan son-
ra kahvaltıyı hazırladı. Elif babasının uyanmadığını görünce tekrar uyandır-
maya gitti. Hep birlikte neşe içinde kahvaltılarını yaptılar.
Daha sonra Elif sabah yürüyüşü için üstünü değiştirdi ve babası ile
birlikte yola koyuldular. Yolda Elif bir köpek gördü ve onu çok sevdi. Köpek
de Elife çok sıcak davrandı. Elif babasına şunu sordu:
-Baba bu köpeği sahiplenebilir miyiz?
Babası:
-Olur kızım, neden olmasın! Annen de köpekleri zaten çok sever.
Elif bunu duyunca mutluluktan havalara uçtu.
Elif ve babası köpeği veterinere götürdüler. Gerekli sağlık kontrolleri
ve aşılarını yaptırdılar ve hep birlikte neşe içinde eve geldiler. Elif köpeğinin
adını ‘’Tako’’ koydu. Bu ismi Elif’in annesi de çok sevdi. Tako birsüre sonra Elif
ve annesine alıştı. Her ikisi de ’’Tako ‘’diye seslendiklerinde Tako neşeli bir
sesle ‘’hav hav’’ diye karşılık veriyordu.

AYLA NEHİR OKUMUŞ 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
86

ARKADAŞIM

Ye gül sev oyna
Haydi sende orada durma
İnsan dostuyla görür öğrenir
Haydi sende bize katıl arkadaşım

Gez öğren yarat
Haydi sende orada durma arkadaşım

Hayat gülünce paylaşınca güzel
Haydi sende bizimle paylaş arkadaşım

Bizimle dostluk kurmaya utanma
Hepimiz insanız çocuklarız sonuçta
Hep beraber hayallerimize koşalım
Haydi sende orada durma katıl bize arkadaşım

BARKIN CAN 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
87

YARALI KEDİ

Ebru ailesi ile birlikte yaz tatiline Marmarise gittiler.Tatilin ilk gününde
Ebru kardeşi Pınar ile etrafı geziyorlardı.Tam o sırada bir araç yoldan geçerk-
en istemeden bir kediye çarptı.Ebru ile Pınar koşarak annesinin yanına git-
tiler.Ağlayarak ve panik içinde annelerine durumu anlattılar.Annesi eşi
Hakan ile birlikte hemen yaralı kediyi alıp veterinere gittiler.Yaralı kedinin
tedavisi tamamlanana kadar orada beklediler.Tedavisi uzun ama iyi geçen
kedinin artık yeni sahipleri Ebru ve Pınar oldu.İki kız kardeş kısa sürede
kedilerine çok iyi baktılar.Üçüncü gün kedi tam olarak iyileşmişti.Hakan ile
Simge geceleyin odalarındaki kamerayı kontrol ettiler.Şunu fark ettiler Kedi
Ebru ile Pınarı sabaha kadar izleyip uyumamış.Simge ile Hakan bu duru-
ma çok duyğulanmışlar.Kediye bir isim bulmuşlar.Boncuk bundan sonraki
ismi olmuş.Aile tatil sonunda kediyide yanlarında götürmeye karar verdiler.

DEFNE ELİF GÜNBEYİ 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
88

MEVSİMLER BENİM OLSUN

Kış beyaz örtü gibi..
Dünyamı beyazlatır,
Yaz güneşin sarısıdır,
Dünyamı aydınlatır..

Mevsimler hep coşsun
Arkadaşım ve dostum olsun..

Biri kış, Biri yaz
Biri bahar, Biri sonbahar..

Her mevsim duyguludur,
Dökülen yapraklar gibi..
Her mevsim umutludur,

Açan çiçekler gibi…

ÇAĞAN YILDIZ 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
89

PAMPİLİ PERİ MASALI

Pelin yoksul bir ailenin biricik kızıymış. Her gece yatağına yattığında
ailesinenasılyardımedeceğinidüşünmektenyorgundüşüpuyuyakalıyormuş.
Birgün yine Pelin düşüncelerle boğuşurken uyuyakalmış. Güneş ışığı yüzünü
aydınlatmaya başlayınca da uyanmış. Uyandığında kahvaltı olarak sadece
kuru ekmek yiyeceği aklına gelmiş ve canı çok sıkılmış. Annesinin yanına
gelen Pelin,
-Anneciğim, ben artık bir işe girmek ve de sizlere yardımcı olmak istiyorum.
Annesi ise,
-Sen nasıl istersen canımın içi kızım.Ama küçücük bir kıza kim iş verir ki?
Annesinin onayını alan Pelin hemen iş aramaya koyulmuş. Çaldığı tüm
kapılar sanki ağız birliği yapmışcasına aynı cevabı verirler.
-Hayır,bizim elemana ihtiyacımız yok!
Sabahtan beri dolaştığı için mi yoksa hayal ettiği gibi bir iş bulamadığı
için midir bilinmez Pelin yorgun düşüp pes etmiş. Eve doğru yürümeye
ekoyulmuş. Bir yanda da sabah evden hevesli çıkarken annesinin ona
kocaman gülümsemesini düşünüyordu. O sırada yolun karşı kaldırımında
kendisine doğru yürüyen iyi giyimli bir kadın görmüş.Pelin belki de annemi
Kadın ise yolunun küçük bir kız tarafından kesilmesine bir hayli rahatsız bir
şekilde,

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
90

hayal kırıklığına uğratmamak için bu benim son şansım olabilir diye
düşünmüş. Bütün cesaretini toplarlayıp kadının yanına doğru yanaşmış ve
incecik ürkek sesiyle,
-Merhaba!
-Gider misin! Şuanda çok meşgülüm. Sana ayıracak vaktim yok.
Pelin üzgün bir şekilde,
-Ben sadece sizinle bir kaç saniye konuşmak…
Daha cümlesini tamamlayamadan kadın araya girip,
-Hayır! Benimle asla konuşamazsın!
Pelin hemen ordan uzaklaşmak istemiş. O kadar çok utanmıştı ki biran önce
evine dönmek istemiş. Sonra kendi kendine söylenmeye başlamış.
-İnsanlar neden böyle kötü davranıyor ki. Sadece bana verebileceği bir iş var
mı diye soracaktım. Bu hayatımın en kötü günü. Hem iş bulamadım hem de
beri aralarına almadılar. İnce bir ses,
-Kim demiş seni aralarına almadılar?
Pelin şaşkınlık içinde,
-Onu kim dedi?
Yine aynı ses cevap vermiş.
-Ben dedim. Benim adım Pampili perisi. Sana bir dilek hakkı veriyorum.
Pelin sevinçle ne dileyeceğini düşünmeye başlamış. O kadar çok
heyecanlanmış ki tüm kız çocuklarının ortak dileği ilk aklına gelen şey olmuş.
Pelin,
-Hımmm… Düşünüyorum. Buldumm!!! Beni prenses yapar mısın?
Pampili perisi hafif bir gülümsemeyle,
-Tabiki dee!
İnanamayacaksınız ama saniyeler içinde Pelin prensese dönüşmüş.
Pampili perisi,
-Yalnız sana kötü bir haberim var Pelinciğim. Eğer ben başka birisine iyilik
yaparsam bu büyü bozulur.

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
91

Pelin kısa süreli olacak bu mutluluğun ne zaman biteceğini düşünerek yolda
yürümeye başlamış. Bir de ne görsün. Az önce kendisini tersleyen, konuşmak
istemeyen kadın karşı kaldırımdan ona doğru hafif bir gülümsemeyle
yürüyormuş. Kadın Pelin’e yaklaşıp,
-Hanımefendiciğim nasılsınız? Elbisenizin ışığı gözümü kamaştırdı. Size çok
yakışmış.
Epelin şaşkınlıkla kekeleyerek cevap vermis.
-Te teşek kür ederim!
Kadın ,
-Size birşey sorabilir miyim? Sizin gibi güzel bir küçük hanım gerçek bir
prenses olmalı. Siz prenses misiniz? Adınız nedir?
Pelin,
-İsmim Pelin. Doğru bildiniz ben bir prensesim.
Sonra bir anda Pelin’in kıyafetleri bir toz bulutuna dönüşmüş. Simler pullar
havada uçuşarak birer kelebeğe dönüşmüş. Pelin yine eski elbiseleriyle
yolun ortasında kalakalmış. Kadın gözlerine inanamayarak,
-Ama bu nasıl gerçek olabilir? Sen benimle konuşmaya çalışan o küçük fakir
kızsın.
Pelin şaşkınlık içerisinde redetmeye çalışmış.
-Hayır, beni karıştırıyor olmalısınız. Ben bir prensesim.
Kadın sinirli bir şekilde bağırarak,
-Yoksa beni kandırmaya mı çalışıyorsun? Aklınca bana ders mi vermeye
çalışıyorsun?
Pelin korkuyla karışık bir sesle,
-Demek ki Pampili perisi bir iyilik yaptı.
Kadın sesini daha da yükselterek,

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
92

-Ne perisi? Ne iyiliği? Pampili de ne demek? Hayal mi kuruyorsun?
Sesler gittikçe boğuklaşmış. Pelin üzerinde kilolarca yük varmışcasına
ağırlaşmış ve uyuyakalmış. Pelin gözlerini açtığında annesiyle göz göze
gelmiş. Annesi,
-Canım kızım nasılsın? Dün geceden beri sayıklayarak uyuyorsun. Akşam
oldu kalk artık.
Pelin şaşkın bir sesle,
-Anneciğim bana bağıran kadın gitti mi? Pampili perisi nerede? Prenses
kıyafetime ne oldu?
Annesi yüzünde yarı gülümsemeyle,
-Yavrucuğum nelerden bahsediyorsun? Uyurken sayıklamana şaşmamalı.
Çok değişik rüyalar görmüşsün.
Pelin üzgün bir şekilde,
-Hepsi bir rüya mıydı? Kısa süreliğine de olsa prenses olmak çok güzeldi.
Annesinin yanından ayrılmasıyla kapıdan Pampili perisi içeri girdi. Pelin‘in
yanına gelip,
-Hayır Pelinciğim. Bu bir rüya değildi. Ben sadece bu anı bir rüya gibi
yaşamanı istedim.
Pelin bunu duyunca çok mutlu olmuştu. Gerçek bir prenses değildi ama kısa
süreliğine de olsa prensesliği tatmıştı.

ELA DURU ÇAKMAK 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
93

GÜZEL VATANIMDA

Semalarında güneş doğar,
Ay batar

Kuşlar uçar sevinçle
Benim güzel vatanımda

Çağlayan dereleri
Boy verir meyveleri
Dört mevsim gizemleri
Benim güzel vatanımda

Göçmen kuşlar giderler
Sonra geri gelirler
Yuva kurup uyurlar

Benim güzel vatanımda

ELA ZEYNEP MUTLU 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
94

ARDA’NIN RÜYASI

Arda ile babası eve geldiler ve annesi yemeği hazırlamıştı. Beraber
yemek yediler sonra televizyonda filim izlediler. Arda izlerken uyuyakalmıştı.
Arda rüyasında bir gökkuşağı gördü ve üstünde hayvanlar vardı. Hayvanlarla
oyun oynadılar ve kocaman bir kapı açıldı. Arda kapıdan içeri girdi. İçeride
çimenlik bir yere geldi, sanki cennet gibi bir yerdi burası. Yerde bir çukur
oluştu. Arda, çukurdan düştü ve bir korkuyla uyandı. Arda annesinin yanına
gitti ve rüyasında gördüklerini anlattı. Annesi dedi ki “Oğlum onların hepsi
rüyaydı, Korkmana gerek yok.”
Arda, annesinin sözleriyle sakinleşti ve yavaşça annesinin kucağında
yeniden uykuya daldı.

İDRİS ENES ŞİRİN 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
95

CANIM ANNEM

Canım annem,
Sevgin bir başkadır yüreğimde,

Hayat bir başkadır seninle,
Kelimeler seni anlatmaya yetmez annem,

Huzur mekanım sensin,
Her daim sevdiğimsin,
Sensiz bir hayat düşünemem,
Benim biricik canım annem,

Kokunla huzur bulduğumsun,
Dünyaya bir daha gelsem,

Yine senin kızın olmak isterim,
Benim mis kokulu canım annem.

MELEK ŞEVVAL AYDIN 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
96

BİLİMDE ÖNCÜLER

Çok merak ederim hep
İhtiyacımız olanı keşfetmeyi

Kimler nasıl düşündü de
İlk buluşları icat ettişler.

Kuşlar gibi uçmayı
Yerçekimine meydan okumayı
İlk kez Galata’dan kanatlanıp
Uçtu Hazerfen Ahmet Çelebi.

Tıp ve felsefe alanında
Yüzlerce kitap yazmış
Modern bilimin kurucusu
Hekimlerin önderidir o İbn-i Sina.

Evrende dünyanın tek olduğunu
Gezegenlerin yörüngede olduğunu

Astronomun büyük alimi
Ay’ın ilk haritasını çizendir Ali Kuşçu.

RÜYA HAVVA KAHRİMAN 3/D

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
97

ANNEM

Seninle açtım ben dünyaya gözlerimi,
Her zaman gölgende sevginle büyüttün beni,

Büyüsem bile hâlâ korudun bir çocuk gibi,
Benim kalbi güzel, yüzü güzel sevgili annem.

Sen öğrettin bana herşeyin ilkini,
Oynamayı, sevmeyi, düştüğümde kalkabilmeyi,

Ne olursa olsun umudu kaybetmemeyi,
Benim tatlı dilli, bir tanecik annem.

Güldüğümde gülen, ağladığımda ağlayan,
Sevincimde üzüntümde daima yanımda olan,
Hatalarımda bana doğruları gösterip kollarıyla saran,

Benim güler yüzlü, canım, melek annem.

Ben hastayken baş ucumda sabaha kadar bekleyen,
En ufak bir rüzgâr esince bile üşüdüğümü hisseden,

Yüzüme bakınca hâlimi, derdimi bilen,
Benim emek veren, canımın canı annem.

ARAS AKGÜN 4/A

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
98

ARKADAŞLIK VE YARDIMLAŞMANIN ÖNEMİ

Okulun ilk günüydü .Yağmur yeni arkadaşları olacağı için çok
heyecanlı ve mutluydu,en yeni en güzel kıyafetleri ile okula gitmişti.
Yağmur okula gidince Ahmet isminde bir çocukla arkadaş oldu. Ahmet de
sessiz sakin kendi halinde bir çocuktu .Aradan birkaç ay geçti Yağmur ve
Ahmet’in arkadaşlığı iyice pekişti teneffüslere birlikte çıkıp birlikte oyunlar
oynuyorlardı.Bir gün yine teneffüs zili çaldı.Yağmur teneffüs için Ahmet’in
yanına gittiğinde Ahmet çıkmak istemediğini söyledi. O gün gerçekten
Ahmet’in halinde bir tuhaflık vardı. Yağmur şuana kadar Ahmet’i hiç bu kadar
üzgün görmemişti. Ahmet’e ne olduğunu soruyor, o cevap vermiyordu. Ancak
Yağmur o kadar çok ısrar etti ki Ahmet de dayanamayıp hıçkırıklar içerisinde
annesinin çok hasta olduğunu ve tedavi olması gerektiğini ancak annesini
tedavi ettirecek paralarının da olmadığını söyledi. Yağmur ne diyeceğini
bilemedi, bir an kendisini onun yerine koydu üzüntüsü daha da arttı. Çünkü
Yağmur’da her çocuk gibi annesini çok seviyordu.Ahmet’in annesiz kalmasına
izin veremezdi.Hiçbir çocuk annesiz kalmamalıydı.Bir şeyler yapmalıyım

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
99

diye düşündü içinden küçük kız.Eve gider gitmez anne ve babasına durumu
anlattı,bu durum ailesini de etkiledi. Yağmur’un annesi ve babası hemen
çalıştıkları şirketteki arkadaşlarına durumu bildirdi ve tedavi için gereken para
fazlasıyla toplandı. Annesi bir sonraki gün Yağmur’a müjdeli haberi verdi.
Yağmur tedavi parasının toplandığını duyunca adeta havalara uçuyordu.
Babası işten gelir gelmez Ahmet’in evine gittiler ve parayı uygun bir dille
ailesine teslim ettiler.
Ahmet inanamıyordu, Yağmur’a defalarca sarıldı, annesi ve babasına
teşekkür etti. Yağmur arkadaşının üzüntüsünü paylaşmak derdini dinleyip
onu yalnız bırakmayarak ne kadar doğru bir şey yaptığını gördü.İnsanları
mutlu edebilmenin aslında ne kadar kolay olduğunun bir kez daha farkına
vardı.Annesi ve babası da Yağmur gibi bir evlada sahip oldukları için bir kez
daha çocuklarıyla gurur duydular.

RÜZGAR ÖZİÇ 4/A

NİLÜFER HATUN İLKOKULU
100


Click to View FlipBook Version