The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Eskişehir Yöresi Ağızları Sözlüğü

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by Cemal Mümtaz SBL BTR, 2023-12-12 02:33:35

Eskişehir Yöresi Ağızları Sözlüğü

Eskişehir Yöresi Ağızları Sözlüğü

ESKİŞEHİR YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ


ESKİŞEHİR YÖRESİ AĞIZLARI SÖZLÜĞÜ Eskişehir-2023


2 İÇİNDEKİLER Giriş……………………………………………………………………………………3 Sözlüğe Dair………………………………………………………………………4 Türk Alfabesi………………………………………………………………………5 Kısaltmalar…………………………………………………………………………6 Kullanma Yönergesi……………………………………………………………6 Alfabetik sıralama sözcükler………………………………..…………….7


3 GİRİŞ Güzel Türkçemiz kelime hazinesinin zenginliği, kıvrak, işlek ve yaşayan bir dil olması açısından dünya dilleri arasında saygın bir yere sahiptir. Bir dilin zenginliği aynı zamanda o dilin sahip olduğu kelime varlığının sayısıyla da doğru orantılıdır. Bu zenginliğin en önemli işaretlerinden biri de ağızlara yansıyan farklı kullanımlardır. Anadolu ağızları üzerine yapılan her türlü çalışma, temelinde Türk dilinin bölgesel zenginliklerini ve durumunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Eskişehir, tarihte pek çok boyun, beyliğin, devletin anayurdu olmuş, Türk kültür ve medeniyetine ev sahipliği yapmış bir şehrimizdir. Sahip olduğu bu zengin tarih, dil hazinesine de yansımış, pek çok ağız unsurunu bünyesinde yaşatmıştır. Eskişehir ili merkezi, ilçeleri ve köylerinde geçmişin bize miras bıraktığı ağızları yeniden hatırlamak ve unutulmaya yüz tutmuş bu kelimeleri tekrar hatırlatmak çalışmamızın temel gayesi olmuştur. Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963) özenle taranarak Eskişehir’in merkezinde, ilçelerinde ve köylerinde kullanılan kelimeler tespit edilmiştir. Tespit edilen kelimelerin hangi ilçede veya köyde kullanıldığı parantez içerisinde kelimenin tanımından sonra gösterilmiştir. Çalışma dilimizin tarihi gelişimine, değişimine, değişim yönlerine , yayılma alanlarına ve Türkçenin dil atlasına katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda ilimizi, dilimizi ve kültürümüzü anlamak, yaşamak ve tanıtmak hedefimizdir.


4 SÖZLÜĞE DAİR Eskişehir ağızlarının söz varlığını yansıtan bu sözlüğün içinde yer alan sözcükler Türkiye Türkçesinin ağız bölgeleri de dikkate alınarak yapılmıştır. Eskişehir Anadolu ağızlarının “Batı Grubu” içinde yer alır. Eskişehir ağzına yönelik sözcüklerin araştırması Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü (1963)’nden Eskişehir il merkezi, ilçeleri ve köylerinde kullanılan kelimeler tek tek taranarak tespit edilmiştir. Bu bağlamda Sivrihisar. Seyitgazi, Mihalıççık, Mahmudiye, Alpu, Çifteler, Beylikova; Satılmış, Keskin, Muttalip, Yusuflar, Balçıkhisar, Kaymaz, Bardakçı, Sarıkavak, Karatepe, Bozan, Aşağı Ilıca, Yakakayı, İkipınar, Çağlan, Yukarı Söğütönü, Kümbet, Kırka ilçe, köy ve mahallerinin adı geçmektedir. Tarama kapsamında Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü’nde Eskişehir iline ait toplam 1004 ağız unsuru tespit edilmiştir. Harflere göre kelime sayılarının dağılımı aşağıda gösterilmiştir. HARF -KELİME SAYISI A -56 B- 45 C- 57 Ç- 97 D-96 E- 50 F-13 G- 87 Ğ -0 H -36 I- 18 İ- 22 J- 0 K- 46 L- 5 M -25 N- 6 O- 17 Ö -20 P- 33 R -1 S- 33 Ş-18 T -50 U- 25 Ü- 21 V -10 Y- 93 Z-24 TOPLAM 1004


5 TÜRK ALFABESİ Türk alfabesi 01.11.1928 gün ve 1353 sayılı yasa ile saptanmıştır. Bu yasaya göre Türk alfabesinde 29 harf vardır. Büyük Harfler : A – B – C – Ç – D – E – F – G – Ğ – H – I – İ – J – K – L – M – N – O – Ö – P – R – S – Ş – T – U – Ü – V – Y – Z Küçük Harfler: a – b – c – ç – d – e – f – g – ğ - h – ı – i – j – k – l – m – n – o – ö – p – r – s – ş – t – u – ü – v – y – z


6 KISALTMALAR bağ. bağlaç bkz. bakınız e. edat f. fiil is. İsim s. sıfat ünl. ünlem zf. zarf zm. zamir KULLANMA YÖNERGESİ *Sözcükler alfabetik bir şekilde sıralanmıştır. *Parantez içinde sözcüğün türü belirtilmiştir. *Sözcüğün anlamı verilmiştir. *Sözcüğün Eskişehir’in hangi yöresinde kullanıldığı parantez içinde gösterilmiştir. *Bazı sözcüklerin kullanımına ilişkin örnek cümleler bulunmaktadır.


7 A abula(is.):Anne. (Sivrihisar) abahon (sf.):Ahmak, budala, aptal. (Sivrihisar) acar(s.):Şişman,etli. (Sivrihisar) “Acar tazı çullu da belli olur, çulsuz da.” acı yavşan(is.): Yavşan otu, kaynamış suyu ağrılara ilaç olarak kullanılan bir bitki. (Sivrihisar, Bozan) âçalık(is.):İş yaparken giyilen uzun ve geniş don. (Eskişehir) adagöde(is.):İnsan ve hayvan vücudunun aşırı derecede şişmesi. (Bozan) afakan(is.): Yürek oynaması, çarpıntı, tasa, iç sıkıntısı. (Eskişehir) “Çocuklar başında gürültü edince ihtiyar kadının afakanı kalktı.” ağdık gelmek(f.): Yüksek gelmek. (Aşağı Ilıca) ağdırmak (is.): Dolaştırmak, gezdirmek. (Sivrihisar) ağıçalık(is.):Köy kadınlarının iş yaparken giydikleri uçkurlu, geniş ağlı, uzun paçalı şalvar. (Eskişehir) ağız(is.): Doğumdan sonra ilk sağılan süt. (Sivrihisar) ağız dadı(is): Nişan veya düğünde oğlan tarafından kız evine gönderilen şeker, tatlı, yemiş gibi hediyeler. (Seyitgazi) ağnak(is.):At, eşek gibi hayvanların debelendikleri tozlu, topraklı yer. (Bozan) ağraltı olmak (f.): Engel olmak. (Eskişehir) ağraltı (is.): Gölge, karanlık. (Eskişehir) ağrınmak (f.): İncinmek, gücenmek. (Bozan) ağrıya yatmak (f.): Tifo hastalığına tutulmak. (Bozan) ahca mercimek (is.): İri mercimek. (Eskişehir) aktarmak(f.): Baştan sona okuyup bitirmek, hatmetmek. (Sivrihisar) akarca(is.): Kemik veremi.


8 (Sivrihisar, Bozan) akbaba(is.):Papatya. (Bozan) ak bakla (is.): Beyaz, kuru fasulye. (Sivrihisar) akgöz (s.): Korkak, budala, ahmak. (Sivrihisar) akilik(is.):Omurilik. (Eskişehir) akın(is.): Az meyilli, düzgün, engebesiz yol veya toprak. (Sivrihisar, Bozan) aksaya(is.): Beyaz gömlek. (Sivrihisar) al(is.):Hile,tuzak. (Sivrihisar, Bozan) “Al ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz.” ala karga(is.): Saksağan. (Sivrihisar) alacanlı (s.): Yarı pişmiş. (Eskişehir) alaçık(is.): Üzeri dal veya hasırla örtülen çoban evi, tarla, bostan, bağ kulübesi, çardak. (Sivrihisar) alatlamak(f.): Acele etmek. (Bozan) al kuşak(is.): Gökkuşağı. (Bozan) alasan garasan (s.): Karmakarışık,darmadağın. (Eskişehir) al basmak(f.): Loğusalık sırasında, hasta kötü bir ruh tarafından boğucu ve öldürücü krizlere maruz kalmak. (Bozan) “Kadına al basmış, bir geçmiş olsuna gidelim.” algın(s.): Renksiz,cılız, zayıf, hastalıklı, yılgın. (Sivrihisar, Keskin) allek(s.): Zeki, açıkgöz, hamarat.(Karatepe, Sarıkavak) almazlık (is.): Gusülhane, oda içinde banyo için ayrılan yer, dolap. (Çardak, Mihalıççık) amal(s.): Baş belası, yaramaz, inatçı. (Eskişehir) amalı azmak(f.): Sebepsiz coşmak, kabına sığamamak. (Sivrihisar) aparmak(f.): Çalmak, aşırmak,alıp götürmek. (Eskişehir) apış kurmak (f.): Bağdaş


9 kurmak. (Seyitgazi, Bozan) arakçan(is.): Bereye benzeyen, şapka içine veya yalnız olarak giyilen takke. (Bozan) ardılmak(f.): Abanmak, yaslanmak. (Yakakayı) “Çocuk babasına ardılmadan duramıyordu.” Ardmak (f.): Yükseltmek. (Sivrihisar) aşlamak(f.): Katmak, karıştırmak. (Sivrihisar) atgıç - atkıç (is.): Sapan (Eskişehir) ” Hatırlıyorum ben daha köydeyken babam meşinden bir atgıç yapmıştı bana.” avara (s.): İşe yaramaz, kötü, bozuk, verimsiz. (Karatepe, Sarıkavak) aveyt(is.): Hediye, armağan. (Mahmudiye) ay avlağı(is.): Ay ağılı, hale. (Mihalıççık) avsınlamak(f.): Afsun yapmak. (Bozan) ay aydın (is.): Ay ışığı, mehtap. (Bozan) aydaşık (s.): Zayıf, cılız. (Satılmış) ayı bacağı (is.): Duvar örmek için kurulan tezgahın altındaki dayanak. (Bozan) ayınga(is.): Kaçak tütün. (Sivrihisar, Mihalıççık) aylı günlü(is.): Gebe, doğumu yakın kadın. (Sivrihisar) aynımak (f.): Büyümek, gelişmek, sağlığı düzelmek. (Sivrihisar) B babaçça(is.): Papatya. (Sivrihisar) baç(is.): Hayvan vergisi. (Aşağı Ilıca) bağa (is.): Hayvanların ayağının altında, zorlamadan ileri gelen şiş, ur. (Seyitgazi, İkipınar) bağır(is.): Yamaç. (Mihalıççık) bağırdanlık(is.): Yörük kadınlarının giyim eşyası.


10 (Aşağı Ilıca) bağlam(s.): Deste, demet, tutam. (İkipınar, Bozan, Mihalıççık) bağrı geçmek(f.): Uyuyakalmak, içi geçmek. (Bozan) barhana(is.): Küme, grup, kafile. (Mihalıççık) bakanak(is.): Geviş getiren hayvanların körelmiş tırnakları. (Seyitgazi) balaca(is.): Çocuk. (Bozan) balkımak(f.): Şimşek çakmak. (İkipınar, Tokat, Mihalıççık) barak(is.): Küçük köpek. (Bozan) basık(is.): Arkası basılarak giyilen terlik, patik. (Bozan) basma halva(is.): Un helvası. (Bozan) baş dermek(f.): Evlendirmek. (Bozan) başka(s.): Usta (Sivrihisar) bayam(is.): Badem. (Sivrihisar, Yakakayı) becane(is.): Issız, tenha kalmış yer. (Sivrihisar) becit(zf.): Lüzumlu, gerekli, önemli, acele. (Sivrihisar) beketmek(f.): Kapatmak, örtmek. (Eskişehir.) belermek(f.): Ottan zehirlenerek ölmek. (Sivrihisar) belinlemek(f.): Şaşkınlıkla karışık korku duymak, afallamak. (Aşağı Ilıca, İkipınar, Bozan, Mihalıççık) benbenci(s.): Kendini beğenmiş, gururlu, şımarık. (Bozan) “Benbenci tavırlarıyla herkesi kendinden uzaklaştırdı.” berenarı(zf.): Şöyle böyle, az çok. (İkipnar, Mihalıççık, Aşağı Ilıca. berhay(ünl.): Feryat, acı bağırış. (Mihalıççık) bıkılgan(is.): Ayak, bilek, diz eklemi. (Eskişehir) bıldır(zf.): Geçen sene. (Sivrihisar) “Bıldırki ürün bir hayli fazlaydı.” bıngıldamak (f.): Zonklamak. (Bozan) bırkalamak(f.): Kurcalamak.


11 (Bozan) “Evdeki tüm eşyaları bırkalayıp bıraktı.” bibi(is.): Hala. (Mihalıççık, Çağlan, Balçıkhisar) “Ayşe bibi düğünde yanımıza oturdu.” bici(is.): Çiçek bozuğu. (Sivrihisar) biliş (is.): Tanıdık. (Bozan, Tokat) binginlik(is.):Zorbalık. (Bozan, Tokat) biran yağı(is.): Kebap pişirirken altına akan yağı. (Seyitgazi) bohça(is.): Hayvanlarda görülen bir hastalık. (Bozan) boran(is.): İç sıkıntısı. (Bozan) boylu(is.): Gebe. (Sivrihisar, Bozan) bıdı(is.): Böbrek. (Sivrihisar) börtmek(f.): Güneşte, ateşte yanmak. (Sivrihisar) bucak(is.): Çay, ırmak kıyılarındaki tarla ile su arasındaki çayır, sazlık. (Bozan) bungun(sf.): Sıkıntılı, üzgün. (Sivrihisar, Bozan) “Hava bungun bir hal aldı, bulutlar toplanınca.” burçalık(is.): Yer elması biçiminde, siyah kabuklu ve kırlarda kendiliğinden yetişen bir bitki. (Bozan) burgun(is.): İshal, dizanteri. (Bozan) büğüt(is.): Hile. (Aşağı Ilıca) bürgü(is.): Baş örtüsü. (Bozan) “Kadın bürgüsünü düzeltti, konuşmaya başladı.” C cacık(is.): Semizotu. (Seyitgazi) cağlık(is.): Lavabo, banyo. (Sivrihisar) carıltı(is.): Gürültü. (Bozan) “Gece yarısı kopan carıltı herkesi korkuttu.” cakgala(s.): Geveze. (Sivrihisar) canından yanasıca (f.): Bed dua olarak kullanılır.


12 (Eskişehir) can tahtası(is.): Göğüs kemiği. (Sivrihisar) carcur(is.): Fermuar. (Aşağıılıca) “Pantolonumun carcuru bozulmuş.” cerit(s.): Canlı, becerikli, eli çabuk. (Tokat,Bozan) caris(s.): Arsız, terbiyesiz. (Sivrihisar, Mihalıççık) carp(zf.): Hemen, birdenbire. (Tokat, Bozan) caş(sf.): Genç, delikanlı. (Sivrihisar) cavlamak(f.): Tüyünü dökmek, çıplak kalmak. (Tokat, Bozan) cavramak(f.): Yanmak, sararmak. (Sivrihisar) cayıradak(f.): Birdenbire, çabucak. (Tokat, Bozan) cazırağası(s.): Cadı, fitneci. (Eskişehir) cebe(is.): Altın, gümüşten yapılan düz veya işlemeli bilezik.(Sivrihisar) “Sivrihisar cebesi ile ünlüdür.” celep(s.): Genç, güzel, gösterişli. (Eskişehir) cemet(is.): Anasız babasız, yersiz yurtsuz çocuk. (Eskişehir) cen cen etmek(f.): Laf yetiştirmek. (Sivrihisar) “Kapı önünden geçenle cen cen eder, akşama kadar işi bitmez.” ceri(s.): Kuvvetli, güçlü. (Eskişehir) cıblacık(s.): Çırılçıplak. (Eskişehir) cıbıl(sf.): Geçim darlığı çeken, yoksul, züğürt. (Bozan) cıbırlamak(f.): Parasız kalmak, dara düşmek. (Eskişehir) cıkı(is.): Küçük bohça. (Bozan, Tokat) cılgısız(s.): Yaramaz. (Bozan) cımıldak(s.): Dönek, sözünün eri olmayan. (Sivrihisar) cımzıtmak(f.): İşi uzatmak, yarıda bırakmak. (Sivrihisar) cıncık(s.): Güzel.


13 (Tokat,Bozan) cıncıvıt olmak(f.): Çileden çıkmak. (Sivrihisar) cındı(s.): Cimri: (Sivrihisar) cıngar(is.): Kavga, gürültü. (Bozan) “Adamın derdi cıngar çıkarmaktı, anlaşmak değil.” cıngıl(is.): Küçük üzüm salkımındaki küçük salkımcık. (Sivrihisar) cıngımak(f.): Hoplamak, zıplamak. (Yukarı Söğütönü, Mihalıççık, Bozan) cir(is.): Suyu az akan çeşme. (Sivrihisar) cırga(sf.): Zayıf, ince. (Tokat,Bozan) cırık(sf.): Büyümemiş, gelişmemiş. (Sivrihisar) cırlamak(f.): İnce ses çıkararak ağlamak. (Sivrihisar) cıvır(is.): Kadın. (Sivrihisar) cızıdan çıkmak(f.): Yoldan çıkmak. (Bozan, Tokat) cızlamak(f.): Kaynamak. (Bozan, Tokat) cibbana(s.): Çok kötü. (Tokat,Bozan) cibelik(zf.): Temelli, büsbütün. (Bozan) cibil(is.): Sulu çamur. (Bozan, Tokat) civadı(is.): Omuz başı, kürek kemiğinin üstü. (Bozan, Tokat) cingola(is.): En yüksek yer. (Sivrihisar) cini gizmek(f.): Çok kızmak. (Eskişehir) ciyfe(is.): Kötü söz. (Sivrihisar) cizbüzük(s.): Yaramaz, yerli yersiz ağlayan çocuk. (Bozan, Tokat) colaf(is.): Pestil hoşafı. (Seyitgazi) congul congul (ikileme.): Bol bol. (Sivrihisar) cönk(is.): Uzunlamasına açılan eski şiir defteri. (Seyitgazi) “Halk şairlerinin cönkleri vardır.” cukcuk(is.): Hindi. (Bozan) cuğullamak(f.): Dalgın düşünmek. (Eskişehir) cura(sf.): Ufak tefek, geliş-


14 memiş. (Sivrihisar) curu(is.): Özleşmemiş, koyulmamış, sulu yemek. (Tokat, Bozan) cuplalık(is.):Bataklık. (Sivrihisar, Tokat) cüdde(is.):Vücut,gövde. (Eskişehir) Ç çabıt(is.):Paçavra(Sivrihisar) (bkz. çapıt) çalağan(is.): Atmaca (Eskişehir) çakıl(is.): Çamursuz, harçsız örülmüş toprak. ( Bozan ) çakırga(is.): Mazı ağacı. ( Mihalıççık ) çakma(is.): Yara, çıban ( Bozan, Tokat ) “Adamın her yerinde çakma çıkmıştı.” çal(is.): Taşlık yer, çıplak tepe.(Sivrihisar, Mihalıççık ) çalacak(is.): Yoğurt mayası. ( Tokat, Bozan ) “Yoğurdu bitirme, çalacak da bırak.” çalaca yapmak(zf.): Çabuk, gelişigüzel yapmak. ( Bozan-Tokat ) çalagan(is.): Atmaca. ( Mihalıççık ) çalık(is.): Cılız kalan ekin. ( Sivrihisar ) çalkap(zf.): Bir anda, hemen. ( Eskişehir ) çalpalamak (f.): Yoğurt, pekmez gibi şeyleri sulandırıp ezmek.(Eskişehir) çama(is.): Demet, tutam. ( Tokat, Bozan ) çamşıtmak(f.): Sezdirmek, duyurmak. (Satılmış, Bozan) çantı(is.): Tavan. (Bozan) çantıras(is.):Yabancı. ( Sivrihisar ) çap(s.): Aykırı, eğri, dolaşık. ( Bozan ) çapar(is.): Sarışın, mavi gözlü veya yeşil gözlü, çilli insan. ( Mihalıççık ) çapı(is.): Testere ağzı, yiv. ( Sivrihisar ) çapıt(is.): Eski bez, paçavra. (Sivrihisar, Bozan) “Dilek tutup ağaca çapıt


15 bağlıyorlar.” çapraz(is.): kopça ( Tokat – Bozan ) çarka(is.): Çarık. (Sivrihisar ) çarpma yol(tamlama): Taşlı yol. ( Seyitgazi ) çaşak(is.): Bayırdan akıp gelen, yığın halinde gelen çakıl. ( Sivrihisar ) çatırık(is.): İki dere ya da yolun birleştiği yer. (Bozan ) “İki hasım yol çatırığında karşılaştı.” çatı(is.): İp, urgan. ( Bozan ) çatık(s.): Birleşik. ( Bozan ) “Çatık kaşları karşısında durana korku salardı.” çebiş(is.): Bir yaşındaki keçi yavrusu. çeget(is.): Ceke (Sivrihisar) çeki(is.): Kadınların başlarına bağladığı başörtü. ( Sivrihisar, Tokat, Bozan ) çelpeşik(s.): Karışık, bozuk. ( Tokat, Bozan ) çelebi(is.): Kayınbirader. ( Bozan ) çelek(is.): Tahtadan yapılmış süt kovası. ( Eskişehir köyleri ) çember(is.): Kadın başörtüsü. ( Tokat, Bozan ) “Çemberimde gül oya, gülmedim doya doya.” çemkirmek(f.): Karşı gelmek(Tokat,Bozan, Sivrihisar “Büyümüş de çemkirmeye de başlamış.” çemrek(is.): Kolları, bacakları sıvalı adam. ( Tokat, Bozan ) çendirek(is.): Sabaha karşı esen yel(Kümbet, Seyitgazi) çene(is.): Köşe.( Tokat, Çağlan ) çenilemek(f.): Köpeğin can acısından havlaması. ( Bozan, Tokat ) çepel (is.): Çamur (Tokat, Bozan ) çeperiz(s.): Tehlikeli. ( Seyitgazi, Bozan ) çergi(is.): Göçebe çadırı. ( Sivrihisar ) çetare(is.): İpek veya ipekle karışık dokuma.(Eskişehir.) çeş(is.): Savrularak samandan ayrılan tahıl.


16 ( Sivrihisar ) çeymel(is.): Baston şeklinde yapılmış çoban değneği. ( Tokat, Bozan) çeyşek(is.): Çatıyla tavanın birleştiği yerdeki açıklık. (Mahmudiye) çezmek(f.): Çözmek. (Bozan, Sivrihisar) çıbık(is.): Çabuk. (Sivrihisar) çığ(is.): 1.Süt kazanlarının üstünü kapatmak için kamıştan yapılan örtü. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) 2.Kırağı, şebnem.(Sivrihisar) çığır(is.): Karlı yerlerde kürekle açılan yol. (Bardakçı) çığlamak(f.): Gururlanmak, şımarmak.(Yusuflar) çığnak (is.): Ayakaltı, çok çiğnenen yer.(TokatBozan) çığsımak(f.): Nemlenmek, terlemek. (Mihalıççık, İkipınar) çıkı(is.): Bohça, çıkın. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) “Elinde çıkını nereye gittiğini bilmeden saatlerce yürümüş.” çıkma(is.): Yara. (Bozan) (bkz. Çakma) çılgısız(s.): Akılsız.(Bozan) çımkı(is.): İnce uzun değnek. (Sivrihisar) çımgışmak(is.): Kaşınmak. (Tokat,Bozan) çınarlanmak(f.):Sinirlenme (Sivrihisar) çıpıldamak(f.):Suyu etrafa sıçratmak.(Sivrihisar) çıtak(sf.): Kavgacı, huysuz. (Bozan-Tokat) çıvdırmak(f.):Delirmek, fırtlatmak. (Bozan) çıvgın(is.): Rüzgarda karla karışık yağan yağmur. (Tokat ve Merkez İlçeler) “Bir çıvgına tutulmuş gibi kuşlar çalının üstünden uçup gitti.” çibil(is.): Sulak yer, çayır. (Sivrihisar) çiğnek(is.): Yol üstü.(Tokat, Bozan) çiyritmek (f.): Nefret ettirmek. (Mihalıççık, İkipınar) çil(is.): Üstü benekli yaban


17 kekliği. (İkipınar, Mihalıççık) çilenti(is.): Hafif ince yağan yağmur. (Tokat, Bozan) çil soğan(sf. tam.): Taze soğan. (Sivrihisar) çim(is.): Sebze fidanları. (Eskişehir) çimmek(f.): Yıkamak. (Bozan, Tokat, İkipınar, Mihalıççık) çimeter(s.): Yemek seçen. (Bozan, Tokat, İkipınar, Mihalıççık) çintmek(f.): Yontmak. ( Bozan ) çirpmek (f.): Ufak parçalara bölmek, kesmek. (Bozan , Sivrihisar) çitmek(is.): Kumaş ve örgülerin yırtıklarını dikmek, örmek. (Merkez İlçeler) “Yırtılan patikleri çitip bana uzattı.” çiyleme(is.): Sütün üzerindeki kaymak.(Tokat, Bozan) çizi(is.): Tarlada karık. (Bozan) çoban yastığı(is.): Yetiştiği yeri yorgan gibi örten ot. (Bozan) çoğunsamak (f.): Çok görmek,kıskanmak.(Mihalıççık, İkipınar, Bozan) çokuşmak (f.): Toplanmak, üşüşmek. (Bozan,Tokat) çolar(is.): Diken.(Tokat, Bozan) çona(is.): Çoban yamağı. (Mihalıççık, Sivrihisar, İkipınar) çor(is.): Dert, keder, hastalık. (Bardakçı, Tokat, Bozan) çot(s.): Eli ayağı sakat kimse, çolak, kötürüm. (Tokat, Bozan) çöçenlemek(f.): Fazla iltifat etmek. (Bozan,Tokat) çöve durmak(f.): Yeni doğan çocuğun tay tay durması. (Mihalıççık) çöğertmek (f.): Fazlasıyla acıtmak.(Eskişehir) çökek(is.): Bataklık.(Bozan, Tokat) çökermek(f.): İhtiyarlamak. (Bozan, Tokat) çölmek(is.): Çömlek.


18 (Sivrihisar) çömçe(is.): Büyük tahta kaşık. (İkipınar, Mihalıççık) çömdük(is.): Sandalye. (Sivrihisar) çömmek(f.): Çömelmek. (Eskişehir) çöpür(is.): Kirli, çöplü yün, keçi kılı .(Bozan) çullama (is.): Kadınbudu köfte. (Bozan) çullu kuduz(s.): Elbisesini çabuk eskiten. (Eskişehir) çükündür(is.): Pancar. (Keskin, Bozan) D daban(is.): Döşeme. (Sivrihisar) daban dabana olmak(f.): Ters konuşmak. (Eskişehir) dada(is.): Birini oyalamak, kandırmak için söylenen tatlı söz, gösterilen iyilik, verilen yiyecek. (Sivrihisar) dadak(is.): Şeker, akide şekeri. (Alpu, Bozan) dadaklamak(f.): Yemeğin üstünden yemek, tadına bakmak. (Sivrihisar) daklaşmak(f.): Hayvanı sürmek, yürütmek, dehlemek.(Tokat,Bozan,Seyitgazi dakınak (s.): İlgili, ilişkili. (Bozan) dakım(is.): Tezgah. (Sivrihisar) dal(is.): Omuz, omuz başı. (Sivrihisar, Bozan, Tokat) dalbımak(f.): Bir yere tutunarak sallanmak, asılmak. (Bozan, Tokat) dalan (is.): Şekil, biçim. (Sivrihisar, Bozan) daldingil(s.): Yapayalnız, işsiz güçsüz, başıboş. (Bozan, Tokat) dalga(is.): Keder. (Sivrihisar) dalik(is.): Talih. (Sivrihisar) dal öylen(is.): Tam öğle vakti. (Tokat, Bozan) damla inmek(f.): Felç olmak, inme inmek. (Sivrihisar)


19 damzırmak(f.): Damlatmak, damla damla akıtmak. (Tokat, Bozan) danmak (f.): Akla gelmek, sezmek. (Tokat) dangırdak (s.): Kalın, çirkin sesli. (Eskişehir) dansamak(f.): Alay etmek. (Seyitgazi, Aşağı Ilıca) dartılmak (f.): Asılmak, abanmak. (Sivrihisar) dastar(f.): Başörtüsü. (Sivrihisar) daşağrı (is.): Çok taşlı yer. (Tokat) davrı(e.): Gibi, benzer. (Eskişehir) daya döşe(is.): Oturmaya, yaslanmaya yarayan minder, yastık. (Bozan) debboy(is.): Kışla. (Sivrihisar) debreştirmek (f.): Gizli, unutulmuş bir şeyi meydana çıkarmak. (Bozan, Tokat) “Geçmiş debreşti gözlerinin önünde, iki damla yaş belirdi gözlerinde.” debül debül(zf.): Dengesiz, sarsak yürümek. (Eskişehir) değin(is.): İshal. (Tokat, Bozan) dek durmak(f.): Uslu, terbiyeli durmak. (Sivrihisar) “Öğretmen dek durun, hemen geleceğim deyip sınıftan çıktı.” deldak(is.): Köylü kadınların içlerine giydikleri kolsuz, uzun elbise. (Tokat, Muttalip) delibaş(is.): Koyunları döndüre döndüre öldüren hastalık. (Bozan) delisenk(is.): Hastalık. (Tokat) delme(is.): Yelek. (Sivrihisar, Tokat) dene(is.): Tane. (Bozan, Tokat) “Başaklar deneye durmuş.” dengilmek(f.): Yıkılmak. (Tokat, Bozan) depelik(is.): Kadınların başlarına taktığı altın ve gümüşle süslü başlık. (Sivrihisar)


20 depme(is.):Tekme. (Sivrihisar) deremet(is.):Hazırlık. (Tokat) dövşürmek (f.): Dilencilik etmek. (Tokat, Bozan) devge(s.): Alık, bön, ahmak. (Tokat, Bozan) devre(sf.): Ters, aksi. (Bozan, Tokat) devrisi(s.): Gün, ay, yılın ertesi, bir sonrakisi. (Sivrihisar) “Devrisi gün söylediklerinin hiçbirini hatırlamamış.” dıdalamak (f.): Üşümek, titremek. (Sivrihisar) dığdı(is.): Örgü. (Mihalıççık, Bozan, Karageyikli) dığrak(s.): Sert, sıkı adam. (Seyitgazi) dıkılmak (f.): Girmek, sokulmak. (Bozan) dılıcan(sf.): Canlı, enerjik. (Bozan) dıpdızlan (s.-zf.): Bomboş. (Bozan) “Ortalıkta dıpdızlan dolaşma, bir baltaya sap ol artık.” dırdıbık(is.): Dedikodu. (Seyitgazi, Bardakçı) dızıkmak (f.): Çabuk, acele hareket etmek. (Sivrihisar) “Gelenleri görünce dızıkıp kaçmış.” dızmana(is.): Mayalı hamurun içine peynir koyup, üstüne yoğurt koyup pişirilen çörek. (Satılmış) didiklemek(f.): Karıştırmak. (Sivrihisar) diğircik(is.): Pütürlü yüzey. (Tokat, Bozan) diki(is.): Et parçası. (Bozan) dikme(is.): Ağaç direk, kalas. (Tokat, Bozan) dilbeder (zf.): Mükemmel, noksansız. (Sivrihisar) dilgöz (is.): Ortası delik, mavi katır boncuğu.(Tokat, İkipınar, Mihalıççık) dilemek(f.): Kötülemek. (Bozan) dimit(is.): Erken olgunlaşan siyah üzüm. (Sivrihisar)


21 dimi(is.): Yerli dokuma, bez. (Seyitgazi,Tokat,Bozan) dinelmek(f.): Ayakta durmak, dik durmak. (Bozan, Tokat) dingeç(is.): Maskara, soytarı. (Bozan) dingildek(s.): Oynak, kımıldak.(Bozan, Tokat) dirgen(is.): Ucu çatallı, tarım aygıtı. (Sivrihisar) dirlik (is.): Sağlık. (Tokat) dirliksiz(s.): Geçimsiz, huysuz. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) dişindirik (is.): Hayvan ağzına takılan gem. (Tokat, Bozan) divan direği(s.): Çok uzun boylu kimselere verilen ad. (Sivrihisar) dobak (zf.): İşte orada. (Sivrihisar) dodiri(is.): Kısa, küçük gaz lambası. (Sivrihisar) dolambaç (is.): Dönemeç. (Bozan) dolaman(is.): Mantar. (Bozan) dolukmak(f.): Göz yaşarmak. (Bozan, Sivrihisar) domalan(is.): Yer elması. (Sivrihisar) domboy (is.): Manda. (Sivrihisar, Bozan, Tokat) domuz çökelten (is.): Kuzeyden esen çok soğuk rüzgar.(Kaymaz, Keskin, Sivrihisar) doruklamak (f.): Tepelemek, doldurmak. (Tokat) doyla(is.): Killi, çorak toprak. (Sivrihisar) döğümlük(is.): Sabır, tahammül, kuvvet. (Tokat, Bozan) döş(is.): Göğüs, bağır. (Sarıkavak, Tokat) “Şehit haberini alınca, vura vura döşünü çürüttü.” döşeme(is.): Kaldırım. (Tokat, Bozan) duma (is.): Nezle, grip. (Bozan, Tokat) dutamak (is.): Vesile, neden. (Tokat, Bozan) dutmaç(is.): İnce kesilen hamurdan yapılan çorba.


22 (Sivrihisar) dutu(is.): Nişanlı kız veya erkeğin birbirlerine verdiği hediye. (Bozan) düden(is.): Su kaynağı. (Sivrihisar) “Düden başında az mı eğleştik yaz günleri.” düğdü (is.): Balta, kazma, keser. (Bozan, Tokat) düğen(is.): Döven. (Karatepe, Tokat, Bozan) düğürcük(is.): En ince bulgur. (Mihalıççık, İkipınar, Tokat) düğür gitmek(f.): Kız görmeye gitmek. (Bozan, Tokat) düldül(is.): Dürbün. (Tokat, Bopzan) dürü(is.): Hediye. (Sivrihisar) düzara(zf.): Ara vermeden. (Tokat, Bozan) düzen(is.): Alet edevat takımı. (Tokat, Bozan) “Düzeni yerinde, tam bir ustaydı.” düzgünlük(is.): Makyaj malzemesi. (Tokat,Bozan) E ebe(is.): Büyükanne, nine. (Sivrihisar, Bozan) “Ebem saçlarımı okşar, masallarla uyuturdu beni kış günlerinde.” eboo(ünl.): Şaşma bildiren ünlem. (Tokat,Bozan) ebebulguru (is.): Bulgur iriliğinde yağan kar. (Sivrihisar) ebice(is.): Çocuk dilinde ekmek. (Bozan) ebile(zm.): Böyle, şöyle. (Eskişehir) ebilkubul olmak(f): Barışmak, geçinmek. (Tokat,Bozan) ecrez(s.): Huysuz. (Bozan) efil efil(zf.): Rüzgarın hafif hafif, yavaş yavaş esmesi. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) eğleşmek(f.): Beklemek. (Tokat)


23 eğşimik(is.): Kaynatılmış ayran ya da kesilmiş sütten yapılan çökelek. (Eskişehir) evgeş gevgeş(ikileme): Eğri büğrü. (Tokat, Bozan) eke toka(s.): Çok konuşan, geveze. (Sarıkavak) ekelemek(f.): Bilgiçlik taslamak. (Sarıkavak) eksik etek(is.): Kadın. (Bozan, Keskin) ekşili(is.): Turşu. (Eskişehir) ekti(s.): Cimri, pinti. (Eskişehir) “Ektinin biriydi, kimseye zırnık koklatmazdı.” elbir(s.): İki sevgilinin arasını bulan. (Tokat,Bozan) elci(is.): İnsana alışkın hayvan. (Mihalıççık) eletmek(f.): İletmek, götürmek. (Mihalıççık, İnönü, Bozan) elevay(s.): Beceriksiz, tembel, başıboş. (Sarıkavak) el gölgesi(is.): Koruma, yardım. (Tokat,Bozan) eli böğründe(s.): Kimsesiz, yalnız kalan boynu bükük insan. (Tokat,Bozan) eli çakır(is.): Hırsız. (Bozan, Tokat) elin gözün hayrına(deyim): Allah aşkına. ellerde- illerde kalası: Kimsesiz, öksüz kalasın anlamında beddua. (Tokat, Sarıkavak) ellik(is.): Eldiven. (Sivrihisar) el öpmelik(is.): Gelin veya güveye kaynana ya da kayınbaba tarafından verilen armağan. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) el yeğnisi(is.): Bahşiş. (Bozan) emeci(is.): İşçi, gündelikçi. (Tokat,Bozan) emendirmek(f.): Yormak, zahmet vermek. (Bozan, Tokat) eme yaramak(f.): İşe yaramak. (Sarıkavak) emsiz(s.): Beceriksiz. (Satılmış, Tokat) endeşe(is.): Bir çeşit bilezik. (Eskişehir)


24 enek(is.): Sermaye. (Sarıkavak) enekeç (is.): Oyun ve okul arkadaşı. (Keskin) enkeç(is.): Ortak. (Bozan) enkini(zm.): Bu, şu, o, bunu, şunu, onu. (Eskişehir) erbi (is.): Yazma, yemeni, başörtüsü. (Mihalıççık) ergezlenmek(f.): Sarkıntılık etmek, dalga geçmek. (Eskişehir) eringeç(s.): Tembel, üşenen kimse. (Tokat,Bozan) ernik(is.): Erimeye başlamış kar. (Eskişehir) esgin(is.): Sert esen rüzgar. (Bozan) esirmek(f.): Sarhoş olmak. (Yakakayı) eşinmek(f.): Yaramazlık etmek. (Tokat,Bozan) eşme(is.): Kaynak, göz, pınar. (Seyitgazi) etyaran(is.): Daha çok parmaklarda olan bir çeşit çıban, dolama. (Tokat, Bozan) evecen(sf.): Aceleci. (Sivrihisar, Bozan, Tokat) “Evecen canlı olduğu herkesten önce gelmesinden belli.” Evermek (f.): Evlendirmek. (Sivrihisar) evitlemek(f.): Ayıklamak, seçmek. (Tokat,Bozan) ev şenliği(is.): Bir kimsenin karısı, eşi. (Tokat,Bozan) F farimek(f.): İhtiyarlamak. (Sivrihisar, Sarıkavak) fele (is.): Arkaya yatık kısa boynuz. (Sivrihisar) ferik(is.): Kümes hayvanlarının civcivlikten çıkmış yavruları, piliç. (Sivrihisar, Sarıkavak, Tokat) ferkine yarmak(f.): Kötü hastalığa tutulmak, inme. (Sivrihisar) fıçı(is.): Topaç. (Sivrihisar) fıkramak(f.): Herhangi bir yiyecek maddesi eksilmek. (Sivrihisar) fırtık(sf.): Oynak, hoppa.


25 (Eskişehir) fışan (is.): Rüzgarla karışık yağan kar. (Bozan) fışgın (is.): Sürekli yağmur. (Sivrihisar) fışılamak(f.): Kızmak, hiddetlenmek. (Tokat,Bozan) fingirti(sf.): Cilveli, şımarık gülüş. (Tokat,Bozan) firik(is.): Olgunlaşmaya başlayan tahıl. (Sarıkavak) fosucu (sf.): Yüze gülüp arkadan konuşan kimse. (Sivrihisar) G gaam(is.):Akraba ( Sarıkavak ) gabran(s.): Kabarık. (Sivrihisar) gadah (is.): Dert, hastalık. (Sivrihisar) gada olmak(f.): Dert ve üzüntüyü paylaşmak. (Sivrihisar) gaga(is.):Ağabey. ( Balçıkhisar) gak(is.): Elma, armut kurusu. (Mihalıççık) gale(s.): Kaba kimse. (Bozan) galgımak(f.): Zıplamak, hoplamak (Sivrihisar) gamanmak(f.): Üzerine kapanmak (Sivrihisar) gamit(is.): Zayıf hayvan (Tokat, İkipınar, Mihalıççık) ganet olsun: İnan ki. (Sivrihisar) gapgapıcu (s.): Yağmacı. (Sivrihisar) garıkmak(f.): Gözlerin kardan rahatsız olması, kamaşmak. (Tokat ,Bozan) gaygana(is.): Yumurta ve unun yağda kızartılmasıyla yapılan bir çeşit omlet (Sivrihisar,İkipınar, Mihalıççık) “Sabahları sobanın üstünde pişen gaygananın tadına doyum olmazdı.” gali(zf.): Artık, bundan böyle. ( Sarıkavak ) gecekuşu(is.): Yarasa. ( Tokat ,Bozan)


26 geçgili(s.): Sözü geçen, sözü etkili, beğenilen kimse. ( Tokat,Bozan ) geçinmek(f.): Ölmek. ( Tokat, Bozan ) geçmek (f.): Uykuya dalmak. (Eskişehir) geder(is.): Merkep. ( Sarıkavak) gıkgılamak (f.): Gagalamak. ( Tokat, Bozan ) geğrek (is.): Yumuşak eğe kemikleri. (Eskişehir) gelin aldatan(s.): Güneşin batmadan evvelki durumu. (Sivrihisar) gelinkadın(is.): Gelincik denilen bir çeşit hayvan. (Sivrihisar) gelin kız(is.): Nişanlı kız. (Tokat, Bozan, Sivrihisar, Sarıkavak) gelinparmağı(is.): Havuç. (Eskişehir) geme(is.): Fare (Tokat,Bozan) ger(sf.): Ekşi. (Sarıkavak) gercik (s.): Süslü, güzel, zarif, şık. (İsmetpaşa) gereme kucak(s.): Bir kucak dolusu. (Sarıkavak) geren(is.): Verimsiz, tuzlu, çorak toprak (Tokat,Bozan) gerennemek (f.): Havanın bulutlanması, serinlemek. (Eskişehir) gerey(is.): Pazartesi (Eskişehir) gerez(s.): Şirin, dilber yosma (Sarıkavak) gezek(f.): Köy halkının köy odasına gelen misafire, çobana, imama sıra ile yemek göndermesi. (Tokat, Bozan) gezinmek(f.): Tuvalete gitmek. (Sivrihisar) gıbal(is.): Sebep, neden. (Sivrihisar) gıcık(is.): Kuşku, işkil, kaygı. (Tokat,Bozan) gıçınlamak(f.): Geri çekilmek, duraksamak. (Tokat,Bozan) gıligıli(is.): Ardıç ağacının meyvesi. (Satılmış) gıncıfır(s.): Ağırbaşlı olmayan, hoppala. (Eskişehir)


27 gıran(is.): Öldürücü, salgın hastalık. (Tokat,Bozan) gırcı(is.): Küçük taneli dolu. (Sarıkavak, Karatepe) gırçmak(f.): Kesmek, biçmek. (Eskişehir) gırıdak(s.): Kendini beğenen, çalımlı kimse. (Tokat, Bozan) gıvanmak(f.): Sevinmek. (Sivrihisar, Tokat) gıygaşık(is.): Aralık kapı. (Sivrihisar, Tokat) gicimik(is.): Ağaç. ( Sarıkavak, Tokat ) gidi(s.): Ahlaksız. ( Sivrihisar ) gireği(is.): Pazar kurulduğu gün. ( Tokat,Bozan ) giren(s.): Havanın bulutlu, kapalı, sisli olması ( Sivrihisar, Bozan ) girinti(is.): Kiracı. ( Tokat, Sivrihisar ) goma(ünl.): Bak hele, Değil mi? ( Sivrihisar ) gostak(is.): Eda, yürüyüş. ( Sivrihisar ) gov(is.): Dedikodu. (Tokat, Bozan ) göbekli(is.): Bir çeşit poğaça. (Seyitgazi) göbelek(is.): Yenilen bir mantar. ( Sivrihisar, Tokat ) göce aşı(is.): Bulgur pilavı. ( Sivrihisar ) göcen(is.): Tavşan yavrusu. ( Mihalıççık, Karacaören ) göden(is.): Karın, işkembe. ( Sivrihisar ) göğermek (f.): Yeşermek, yeşillenmek. ( Tokat,Bozan ) gök görmedik(sf.): Aç gözlü, obur, görgüsüz, sonradan görme ( Tokat, Sivrihisar ) “Ne gök görmedik insanmışsın arkadaş, her şey benim olsun istiyorsun.” gömeç(is.): Bal peteği. ( Tokat, Bozan) gömü(is.): Toprak altına gömülerek saklanmış para, altın, define. (Tokat,Sarıkavak) “Tarlada buldukları gömüyü aralarında paylaştılar.” gömük(is.): Sazlık, bataklık.


28 ( Sivrihisar, Tokat ) gönüllemek (f.): Gönül almak. (Tokat,Bozan) gönüllenmek(f.): Küsmek, darılmak. (Tokat,Bozan) göz(is.): Oda,nazar (Sivrihisar) göz kesimi: Göz kararı, oranlama. (Tokat,Bozan) gubarmak(f.):Gururlanmak. (Sivrihisar) gubaşmak(f.): İmece ile iş görmek, yardımlaşmak (Sivrihisar) gubat(s.): Biçimsiz, kaba, görgüsüz. (Sivrihisar) gubuz(is.): Yalan, palavra. (Sivrihisar) gulaşmamak( f.):Önemsememek. (Sivrihisar) gulat özü(is.): Kulak arkası. (Sivrihisar) guldur(is.): Fıtık. (Sivrihisar, Balçıkhisar) guli(is.): Hindi. (Sivrihisar, Bozan) gurk(is.): Kuluçka. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) gücük(is.): Şubat ayı. (Eskişehir) güleğen(sf.): Sevimli, güler yüzlü. (Seyitgazi) gümrenmek(f.): Çocuk konuşması taklidi yapmak. (Tokat,Bozan) gündöndü(is.): Ayçiçeği. (Tokat,Bozan) “Gündöndü tarlasında sarı halıyı andırıyor.” günindi(is.): Batı. (Tokat,Bozan) gün kavuşması: Güneş batımı zamanı. (Tokat,Bozan) günülemek(f.): Çekememek, kıskanmak. (Sivrihisar) günyeli(is.): Doğu rüzgarı. (Sivrihisar) gürpedek (zf.): Birdenbire, aniden. (Tokat,Bozan) H hakırdamak(f.):Kahkahayla gülmek. (Sivrihisar) halaza(is.): Ekin biçilirken tarlalara dökülen tahıldan ertesi yıl kendiliğinden yetişen seyrek ekin.(Eskişehir)


29 “Halaza ot gibi yerden bitme.” hampar(sf.): Birinin yolunu gözleyen. (Seyitgazi) hanah(is.): Hamur tahtası. (Eskişehir) handırada(zm.): Nerede. (Sivrihisar) hapaz(zf.).): Avuç dolusu. (Tokat,Bozan) har (is.) : Bakımsızlıktan anormal gelişmiş bağ, bahçe, dikenlik. (Sivrihisar) “Evin yanındaki arsayı har kaplamış.” harana(is.): Tencere. (Eskişehir) harım(is.): Sebze ya da meyve bahçesi. (Sivrihisar, Bozan) hatıl(is.): Hayvan yemliği. (Sivrihisar, Keskin) havyal(is.): Kömür tozu. (Eskişehir) hayat(is.): Avlu. (Sivrihisar) “Köyde hayatta oturup yünleri diderdik.” heç(zf.): Hiç. (Sivrihisar) “Heç işim olmaz seninle!” hedik(is.): Haşlanmış buğday, bulgur, mısır, nohut vb. şeyler. (Sivrihisar, Tokat) hengebe (is.) : Çukur. (Bozan) helgin (is.): Erzak sandığı. (Eskişehir) heyhey(is.): Düğün, eğlence, bayram. (Sarıkavak) hılt(s.): Bol, geniş, gevşek. (Tokat,Bozan) hım hım(s.): İçinden pazarlıklı kimse. (Tokat,Bozan) hınkırmak(f.): Sümkürmek. (Sivrihisar) “Burnunu bir hınkır da gel.” hırcı(s.): Kimsesiz çocuk. (Bozan) hışır(s.): İri, şişman ve kuvvetli adam. (Tokat,Bozan) hodman(s.): Hatır gönül dinlemeyen, acı konuşan. (Bozan, Tokat) holluk (is.): Tavuğun yumurtladığı yer, folluk. (Sivrihisar, Bozan) horsunmak(f.): Ağır bir şeyi birden kaldırmak, güreşte


30 birden yakalamak. (Seyitgazi) hortumacı(s.): Hırsıza yataklık eden kimse. (Satılmış) hot(is.): Kalça kemiği. (Eskişehir) hotlamak(f.): Atlamak, sıçramak. (Tokat,Bozan) hovunu almak(f.): Kızgınlığını gidermek, hırsını almak. (Tokat) hoyuk(is.): Bostan korkuluğu. (Tokat,Bozan) hödük(s.): Korkak. (Tokat, Bozan) “Hödüğün biriymiş, kavgayı görünce kaçtı.” hökünmek(f.): Konuşmak. (Sarıkavak) höreke(is.): Pamuk ve yün eğirmekte kullanılan iğ. (Kırka) “Anneannem yünleri höreke ile ip haline getirirdi.” hörtlenbeç (is.): Yollardaki çukurlar. (Aşağı Ilıca) huysukmak(f.): Çekinmek, tedirgin olmak. (Sarıkavak, Tokat) hümülemek (f.): Atılmak, saldırmak. (Sivrihisar) I ıcık(zf.): Biraz. (Sarıkavak) ığıl ığıl(ikileme): Yavaş yavaş. (Tokat, Bozan) ığranmak(f.): Sallanmak. (Keskin) ıkılamak(f.): Yorgunluktan, hastalıktan, ya da sıkıntıdan sık sık nefes almak, inlemek. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) ıldır ıldır(s.): Aydınlık, temiz. (Tokat, Bozan) ılgar çekilmek(f.): Erimeye başlayan karlar sıcağın etkisiyle buharlaşıp sis olmak. (Sivrihisar) ılgım ılgım(zf.): Belli belirsiz. (Tokat, Bozan) ılgıt ılgıt(is.): Yavaş yavaş, hafif hafif esen rüzgar. (Yakakayı, Tokat) “Su kenarında ılgıt ılgıt esen adeta yel yüzümüzü okşuyordu.”


31 ılkı(is.): At sürüsü. “Gönül Dağı dizisinde ılkı atları hayalleri ve umudu sembolize ediyor.” (Sivrihisar) ımırsık(s.): Arsız, uyuşuk, beceriksiz. (Sarıkavak) ıratmak(f.): Uzatmak, geciktirmek. (Sarıkavak) ırgadı(is.): Su testisi. (Sivrihisar) ırgalamak(f.): Sarsmak, sallamak. (Keskin) “Bayılan adamı ırgalayarak kendine getirdi.” ırgın(s.): Zayıf, sıska. (Tokat,Bozan) ısıcak(is.): Hamam. (Eskişehir) ıslama(is.): Doğranmış ekmeği yağ ile sıcak su ya da et suyuyla sahanda pişirerek yapılan bir çeşit yemek. (Tokat,Bozan) ısmık(s.): Ahmak, budala. (Sivrihisar) “Ismık ısmık dolaşacağına bir işe yara.” ışmar(is.): El, göz ya da baş ile yapılan işaret. (Tokat,Bozan) İ iba(is.): Çiğ, nem. (Tokat, Bozan) ibibik(is.): Çavuş kuşu. “İbibikler ötmeden oradayım, diye haber salmış.” (Sivrihisar) ibik(is.): Köşe, kenar, uç. (Tokat,Bozan) ibimek(f.): Gelişmek, büyümek. (Sivrihisar) içeri(is.): Oda, oturma odası. (Tokat, Bozan) “Bunları içeride konuşalım.” İdare(is.): Küçük gaz lambası.(Sivrihisar) ifitlemek(f.): Seçmek. (Bozan) il(is.): Yabancı. (Tokat,Bozan) ilenç(is.): Beddua. (Eskişehir) “Üzerinde bir ilenç varsa iki yakan bir araya gelmez bu hayatta.”


32 ilezirlemek(f.): Birini utanılacak güç duruma düşürmek, rezil etmek. (Sivrihisar) ilik(is.): Düğme. (Sivrihisar, Bozan) irkmek(f.): Biriktirmek, toplamak. (Sivrihisar) irenk(is.): Eziyet, işkence, fenalık. (Tokat,Bozan) irkin(is.): Hazine, gömü. (Aşağı Ilıca) irkinti(is.): Birikinti, toplantı. (Tokat,Bozan) iska(is.): Tohumluk küçük soğan, arpacık soğanı. (Sarıkavak) işçimen(s.): Çalışkan, becerikli, işbilen. (Sivrihisar, Bozan) “O,işçimen birine benziyor.” işlik(is.): İş yeri. (İsmetpaşa) itdirseği(is.): Göz kapağında çıkan sivilce, arpacık. (Sivrihisar) iteleyip -sümelemek(f.): Başa kakmak. (Sivrihisar) ivedi(zf.): Acele. (Tokat,Bozan) “İvedi bir şekilde yanımıza geldi.” ivil ivil(ikileme): Yavaş yavaş. (Tokat,Bozan) K kabara(is.): Toz. (Tokat,Bozan) kabıcak (is.): Tahta ya da mukavva kutu. (Sivrihisar) kadek(s.): Kısa boylu kadın. (Eskişehir) kadın(s.): Güzel, şık, hoş. (Sivrihisar) kağşak(is.): Eskimiş, gevşemiş, yıkılmaya yüz tutmuş eşya, yapı. (Tokat,Bozan) kak(is.): Meyve kurusu. (Sivrihisar) kalak(is.): İnce sesli hareketleri kadın gibi olan erkek. (Sivrihisar) kangal(is.): Deve dikeni. (Sivrihisar) kangıt(is.): İskelet. (Bozan) kan ılımak(f.): Sevmek, yakınlık duymak. (Sarıkavak) “Görünce masumu kanım


33 ılıdı birden.” kartalaç(is.):Yufka. (Sivrihisar) “Anneannemin yaptığı kartalaç bir başkadır, ye ye doyamazsın.” kapana(is.): Sarımsaklı az sulu et yemeği. (Bozan) karaçığa(is.): Atmaca. (Çifteler) karadamak(s.): İnatçı. (Bozan) “Dediğim dediktir, ne karadamaktır o bilsen.” karıkmak(f.): Güneşli havada kara bakmaktan göz ağrımak. (Tokat,Bozan) kasın(is.): Selin getirdiği kum, çöp, birikinti. (Eskişehir) katma aşı(is.): Yoğurtlu yarma çorbası. (Eskişehir) kavzınmak(f.): Kaşınmak. (Tokat,Bozan) kaydalamak(f.): Kıvrak, çalımlı, sekerek yürümek. (Eskişehir) kazak(is.): Sakal bırakmamış orta yaşlı adam. (Tokat,Bozan) kelezimek (f.): Kuvvetten düşmek, yorulmak. (Sivrihisar, Bozan) kelik(is.): Eski ayakkabı. (Bozan kerçetmek(f.): Alay etmek. (Sivrihisar) kıbal(is.): Kılık. (Sivrihisar, Bozan, Tokat) kıçınlamak(f.): Bir şeyden korkarak geri çekilmek, sakınmak. (Tokat,Bozan) kırpa(is.): Bez parçası. (Seyitgazi) kıtır(s.): Yalan söz. (Bozan) kıynak(is.): Cevizin yarısı. (Sivrihisar) kızık(s.): Öfkeli, sert, kırıcı. (Bozan) koçak(s.): Kabadayı, yiğit, yürekli. (Tokat,Bozan) kofalak(s.): Gururlu, çalımlı. (Sivrihisar) koğ(f.): Çekiştirme, yerme, kötüleme, dedikodu etme. (Tokat,Bozan)


34 kokak(s.): Kirli, pis, murdar, kokmuş. (Bozan) korsan(bağ.): Oysa, sanki. (Tokat,Bozan) korutmak(f.): Yetmek, yeterli olmak. (Tokat, Bozan) kömeç(is.): Tekke önü. (Mihalıççık) kön(is.): Gübre. (Sivrihisar) kör duman(is.): Sis, pus. (Eskişehir) köseği(is.): Ateş karıştırmaya yarayan, bir ucu yanmış odun, tahta. (Tokat, Bozan) köynük(is.): Acı ile çıkarılan ses, inilti. (Aşağı Ilıca) kulak(is.): Kenar. (Tokat, Bozan) küldür köme (zf.): Hep birden, toplu olarak. (Sivrihisar) “Doğum haberini alınca küldür köme geldik.” Kümkü (s.): Beli bükük, kambur. (Seyitgazi, Tokat) küpüç(s.): Kısa boylu, şişman. (Sivrihisar) küpürtü(is.): Ayak sesi, patırtı. (Tokat,Bozan) küt(is.): Kötürüm, sakat. (Tokat,Bozan) L lalanmak(f.): Alay etmek, birinin yaptıklarını yineleyerek eğlenmek. (Sivrihisar) lom sözlü(s.): Sözünü, konuşmasını bilmeyen. (Seyitgazi) “Lom sözlü insanlarla uğraşmak kolay değil.” losura(s.)(: Oynak, ayarsız kadın. (Sivrihisar) loş(s.): Tembel, işe yaramaz. (Tokat,Bozan) lüpçü(s.): Hazır yiyici, beleşçi. (Seyitgazi, Sarıkavak) M ma(zf.): İşte. (Sivrihisar) macar(is.): Manda, manda yavrusu. (Sivrihisar)


35 maçça(is.): Dert, hastalık. (Tokat,Bozan) mahalsinmek (f.): Değer vermek, önemli saymak. (Sarıkavak) mahya(s.): Yersiz, tatsız söz. (Satılmış) malamat(s.): Alçak, aşağılık. (Sarıkavak, Tokat) mandalak(is.): Yabanıl havuç. (Seyitgazi) mandıktırmak(f.): Yormak, üzmek. (Sivrihisar) mantı(is.): Bıçak ve çakının demir kısmı. (Sivrihisar) mayıs(is.): Yaş sığır pisliği, gübre. (Sarıkavak, Tokat) mazak(s.): Ham, olmamış, (Sivrihisar) meğersek(is.): Yavrusuna çok düşkün hayvan. (Sivrihisar, Bozan) melez(s.): Karışık. (Bozan) “Melez bir kuzu doğdu.” mertlemek(f.): Atlamak, zıplamak. (Eskişehir) meti(is.): Fıçı. (Eskişehir) mıcırık(is.): Bir işi bozmak için ileri sürülen neden. (Bozan) “Oyun oynarken hep mıcırık çıkarırdı.” mılcık(s.): Çürümüş, bozulmuş. (Sivrihisar) mırık(s.): Cıvık, bataklık. (Sivrihisar) mızımak(f.): Oyun bozanlık etmek. (Sarıkavak) moçu(s.): Cüce ve şişman kimse. (Sivrihisar) morutmak(f.): Surat asmak, somurtmak. (Sivrihisar) mustur(s.): Suçlu olduğu halde suçsuz görünmeye çalışan, suçunu gizleyen. (Tokat,Bozan) muştuluk(is.): Sevindirici haber getirene verilen armağan. (Sivrihisar) “Bizi mutlu ettin, muştuluğu hak ettin.” mücre(is.): Çekmece. (Sivrihisar) mürebbe(is.): Salça. (Sivrihisar)


36 N nalbeki(is.): Küçük sahan. (Bozan) namazlağı (is.): Seccade. (Mihalıççık) “Ezan biterken namazlağıyı serdi, dua etmeye başladı.” narpız(is.): Yaban nanesi. (Mihalıççık) naşal(sf.): Kavgacı kimse. (Sivrihisar) neminan: Nene gerek. (Sivrihisar) niniy(is.): Anne. (Eskişehir) O oba(s.): Yabancı. (Sarıkavak) oğaçça(s.): Güzel, iyi. (Sivrihisar) oğamaç(is.): Yufka ekmeğini yağda kızartarak yapılan yemek. (Sarıkavak) oğlakbaşı(is.): Kuyruklu yıldız. (Eskişehir) oğul(is.): Arıların baharda çıkardığı yavrular. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) “Arı oğul verince kovanını değiştirdi.” oğulluk(is.): Üvey oğul. (Tokat) okumak(f.): Düğün, mevlit vb. yerlere çağırmak. (Sivrihisar) onat(s.): İyi, güzel, düzgün. (Tokat,Bozan) “On parmağında on marifeti vardır, ayrıca onat biridir de.” oranlama(is.): Tekerleme. (Sivrihisar) ordubozan(s.): Mızıkçı, dönek. (Sivrihisar) oşurtmak(f.): Abartmak. (Sivrihisar) otlamak(f.): Başkalarının sırtından geçinmek. (Bozan) oturucu(is.): Konuk. (Eskişehir) oylanmak(f.): Düşünmek, geçmiş bir olayı anımsamak. (Seyitgazi)


37 oylum oylum (ikileme): Parça parça. (Sarıkavak, Tokat) oynak(is.): Göçük. (Tokat, Bozan) oytun(s.): Beğenilen, güzel yer. (Eskişehir) Ö öcbe(s.): Çok konuşan, geveze. (Sarıkavak) ödek(s.): Korkak. (Bozan) öhlez(s.): Zayıf, cılız, ölmek üzere olan. (Sarıkavak) öğeç(is.): Bir yaşından dört yaşına kadar erkek koyun. öğrek(is.): Kısrak, beygir sürüsü. (Satılmış) öğrencelik(is.): İlk yapılan iş, deneme. (Tokat,Bozan) “Ördüğü dantellerden öğrencelik olanları bir kenara ayırdı.” öğüncek(s.): Kendi kendini öven. (Sivrihisar) öğür(is.): Arkadaş, eş, dost. (Satılmış, Tokat) öğüş(zf.): Çok. (Aşağı Ilıca) öksemek(f.): Göreceği gelmek, özlemek. (Bozan) öllün körü: Kızınca söylenen bir sövgü. (Sivrihisar) öneği(is.): İnat. (Tokat,Bozan) önlemek(f.): Çağırmak, seslenmek. (Sivrihisar) “Seni önledik ama duymadın.” ören(is.): Şehir ya da ev yıkıntısı, kalıntı. (Sivrihisar, Tokat, Bozan, Sarıkavak) “İç Anadolu’daki ören yerlerini gezdik.” örmek(f.): Yapmak. (Sivrihisar) “Ne örüyon burada?” örtme(is.): Üstü kapalı, önü açık yer. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) örüme çekmek(f.): Davar sürüsünü gece otlamaya götürmek. (Sarıkavak, Tokat) ötrek(is.): Sürgün, ishal. (Tokat, Bozan) övez(is.): Sivrisinek. (Sivrihisar, Tokat)


38 öz(is.): Reçineli çam ağacı, çıralı kereste. (Tokat, Bozan) P paflamak(f.): Kabarmak. (Sivrihisar) pala(is.): Çocuk bezi. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) palazımak(f.): Koşmak. (Tokat,Bozan) “Köpeği görünce palazıyıp gitti.” pampul(s.): Gürbüz çocuk, tombul, şişman. (Sarıkavak) pani(s.): Küçük olan her şey, küçük fino köpeği. (Bozan) pardı (is.): Yaşken kesilmiş meşe dalı. (Demirciler) “Elindeki pardıyla bizi kovaladı.” parpılamak(f.): Dövmek, döverek korkutmak. (Sarıcakavak) pasak(is.): Kir, pas, küf. (Keskin, Tokat) pat(is.): Yerli sedir, kerevet. (Tokat.Bozan) “Köyde patın üzerinde oturur, kestane soyardık.” pata(is.): El sallayarak verilen selam. (Tokat,Bozan) pate(is.): Çadır. (Seyitgazi) pat sat(zf.): Yer yer, seyrek olarak. (Mihalıççık) paysınmak(f.): Bir işe önem vererek, istekle, özenle başlamak. (Satılmış) peketmek(f.): Kapatmak, örtmek. (Tokat,Bozan) pers olmak(f.): Güreşte pehlivan yüzüstü düşmek. (Sarıkavak) peyik(is.): Küçük bez parçası. (Tokat, Sarıkavak) pıhlız(s.): Cimri. (Seyitgazi) pırpıt(is.): Eskimiş, yıpranmış giysi, yatak, yorgan, yaygı vb. şeyler. (Tokat,Bozan) pırsınmak(f.): Buruşmak, bozulmak. (Sarıkavak) pıksırmak(f.): Aksırmak. (Tokat, Bozan) pısmak(f.): Sinmek, korkudan saklanmak.


39 (Sivrihisar) “Kabahatini bildiği için bir köşeye pısıp kaldı.” pıtpıt(is): İnce, ufak bulgur. (Eskişehir) pinek(is.): Tünek. (Tokat,Bozan) pişinti(is.): Yemek gereci, hamur tahtası.(Eskişehir ) pişirgeç(is.): Sac üzerinde pişirilen ekmeği çevirmeye yarayan kürek biçiminde tahta araç. (Yukarı Söğütönü) pöçelemek(f.): Bocalamak. (Tokat,Bozan) porsuk(s.): Dolaşık. (Tokat,Bozan) potuk(is.): Deve yavrusu. (Tokat, Bozan) pörtlek(s.): Patlak, dışarıya doğru çıkık göz. (Sivrihisar, Bozan) pusarık(s.): Bulutlu, puslu, yağışlı hava. (Sivrihisar) pürçüklü(is.): Havuç. (Eskişehir) pürtlemek(f.): Birden bire çıkmak, fırlamak. (Tokat,Bozan) püsü(is.): Kavrulmuş kahvenin soğuması için bırakıldığı kap. (Seyitgazi) R rasık(is.): Buğday başaklarının kararmasına neden olan bir hastalık. (Satılmış) S saçı(is.): Düğün armağanı. (Bozan) sakana(is.): Giysi yıkanan yer, yunak. (Tokat, Bozan) sakça(is.): Kara karga. (Sivrihisar) salgı(is.): Vergi. (Eskişehir) sallısoplu(ikileme): Adamakıllı, doğru dürüst. (Tokat, Bozan) samıt(s.):Sağır, dilsiz. (Sivrihisar) sanak (zf.): Az süre, kısa zaman,an. (Sivrihisar) sanayı(s.): Aptal, sersem.


40 (Sivrihisar) sançmak(f.): Saplamak. (Sivrihisar) sarma(is.): Sığır gübresi. (Keskin) sası(sf.): Tatsız tuzsuz. (Sivrihisar) “Yaptığı yemekler sasıydı.” savgara(s.): Gelişigüzel. (Sivrihisar) “Bu işi savgara yapmamalısın.” savsa(is.): Telaş. (Seyitgazi) sayışmak(f.): Ödeşmek. (Tokat, Bozan) semsürt(s.): Sersemce, aptalca. (Sivrihisar) seyirtmek(f.): Koşmak. (Sivrihisar, Tokat) sığmak(f.): Söylemek (Bozan) sımak(f.): Bozmak. (Aşağı Ilıca) sındı(is.): Makas. (Tokat, Bozan) sıpıtmak(f.): Bir şeyin yerini değiştirmek. (Seyitgazi) siyim siyim(ikileme): Yavaş yavaş, ince ince. (Tokat, Bozan) soculamak(f.): Sabırsızlanmak. (Tokat, Bozan) sonur(is.): Uğur, şans. (Sivrihisar) soruşmah(f.): Kurumaya başlamak. (Sivrihisar) sölpeşik(s.): Kötü giyimli, kılıksız. (Bozan) söpü(sf.): Yassı, oval, uzunca. (Sivrihisar) sövelmek(f.): Ayakta beklemek, dikilmek. (Eskişehir) söz avutlamak(f.): Kanun dışına çıkmak, söz karıştırmak. (Sivrihisar) sumsuk(is.): Yumruk. (Sivrihisar, Seyitgazi) “Yediği sumsuğun acısını hala hissediyordu.” sülefe(sf.): Eli açık. (Sivrihisar) sürgüç(is.): Bulaşık bezi, paçavra. (Sivrihisar, Bozan) “Sürgüçle sofrayı sildi.” sürgün(is.): Ağaç filizi. (Bozan, Tokat) süzek(is.): Süzgeç. (Bozan, Tokat)


41 Ş şahanelik(is.): Odalardaki küçük odunluk. (Sivrihisar) şakla(is.): Ufak karpuz. (Sivrihisar) şememe(is.): Ekşimsi küçük kavun. (Tokat) şaplak(is.): Tokat. (Sivrihisar) “Şaplak atacakları korkusuyla sokağa fırladı.” şapşal(sf.): Biçimsiz, düzensiz. (Keskin) şarkada(s.): Yaramaz, kavgacı. (Sivrihisar) şehiringidimi(is.): Salı günü. (Seyitgazi) şeneltmek(f.): Kurmak, geliştirip canlandırmak. (Tokat, Bozan) şengilcik(is.): Yunak, çamaşırevi. (Mahmudiye) şıpkın(is.): Yelle karışık yağmur. (Seyitgazi) şıvga(sf.): İnce, uzun, zayıf. (Tokat, Bozan) şıvgın(is.): Fırtınayla yağan sert yağmur. (Seyitgazi) şibit(is.): Kalın sac ekmeği, bazlama. (Sivrihisar) şinanay(is.): İdare lambası. (Tokat, Bozan) şinik(is.): Tahıl ölçeği. (Sivrihisar) şipidik(is.): Ökçesiz, hafif ayakkabı. (Tokat, Bozan) “Saçlarını taradı, üzerini değiştirdi, şipidiklerini giydi.” şipit(is.): Darı ekmeği. (Eskişehir) şüngül kullanmak(f.): Böbürlenmek, herkesten başka davranmak. (Sivrihisar) T tahra(is.): Ağaç budamaya, kesmeye yarayan demir saplı araç. (Sivrihisar, Bozan) takanak(is.): Alacak, borç. (Tokat, Bozan) taklak(is.): Araba geçe geçe çamuru kurumuş yol.


42 (Seyitgazi, Mihalıççık) taktuka(is.): Takunya. (Eskişehir) taktakı(is.): Ağaçkakan. (Sivrihisar) talaf(is.): Atlarda görülen arpalama hastalığı. (Seyitgazi) taman(ünl.): Hani, hani ya. (Tokat, Bozan) taniska(s.): En iyi. (Tokat, Bozan) tanyıldızı(is.): Çoban yıldızı. (Tokat, Bozan) tapıklamak (f.): Çocuğu uyutmak ya da susturmak için arkasına yavaş yavaş vurmak. (Tokat, Bozan) tapşak(s.): Tadı iyi olmayan. (Seyitgazi) tapsımak (f.): Bayatlamak. (Sivrihisar) tat(s.): Dilsiz. (Balçıkhisar) tatavi(is.): Ramazandan bir önceki gün. (Tokat, Bozan) tavsamak(f.): Hızını yitirmek, gevşemek. (Yakakayı, Tokat) “Eskisi gibi çalışmıyor, zamanla tavsadı.” tayramak(f.): Kumaş incelmek, yırtılmaya yüz tutmak. (Tokat, Bozan) taya durmak(f.): Yeni yeni yürümeye başlayan çocuk ayakta durmak. (Sivrihisar) tepsolmak(f.): Bitmek, yatışmak. (Tokat, Bozan) teçcal(s.): Haylaz, yaramaz. (Sivrihisar) tevir tevir(ikileme): Çeşit çeşit. (Tokat, Bozan) tehel(is.): Seyrek ve eğreti dikiş. (Tokat, Bozan) tek durmak(f.): Uslu durmak. (Sivrihisar) telesimek(f.): Yorgunluktan veya sıcaktan bayılacak gibi olmak. (Tokat, Bozan) telis(is.): Keten ya da kendirden seyrek dokunmuş çuval. (Sivrihisar, Bozan) tellenmek(f.): Küsmek, gücenmek. (Tokat Bozan) temeldevren(is.): İplik ve kalıptan karıştırılarak dokunan bir çeşit kumaş.


43 (Seyitgazi) teprenmek (f.): Yerinden oynamak, hareketlenmek. (Tokat, Bozan) tepsermek(f.): Kurumaya yüz tutmak. (Bozan, Yakakayı, Keskin, Tokat) terlik(is.): Beyaz yünden örülen takke, başlık. (Seyitgazi) teskermek(f.): Sunmak,vermek. (Eskişehir,Tokat) tıkız(s.): Koyu, katı, sert. (Alpu) “Baklava tıkız hamurdan güzel olur.” tıknaz(s.):Şişmanca. (Sivrihisar) “Yanındaki tıknaz, kara bir adamdı.” tınkafa (s.): Çabuk sinirlenen, öfkeli. (Bozan) tırık(s.): Zayıf, cansız. (Bozan) tırışmak(f.): Yüz eskitmek. (Tokat, Bozan) tırkazlamak(f.): Kapıyı arkasından sürgülemek. (Sivrihisar) tızıkmak(f.): Koşmak. (Seyitgazi) tir(is.): Küçük parçalara ayrılmış toprak. (Bozan) tiselemek(is.): İnce ince yağan yağmur. (Tokat, Bozan) tirildek(s.): Beceriksiz. (Tokat, Bozan) toh(ünl.): Yazıklar olsun anlamında üzüntü ya da pişmanlık belirten ünlem. (Sivrihisar) tosbağa(is.): Kaplumbağa. (Tokat, Bozan) tosurdamak(f.): Kendi kendine söylenmek, homurdanmak. (Tokat, Bozan) toyga(is.): Yoğurtlu pirinç, buğday ya da bulgur çorbası. (Bozan) töhmürüklü(s.): Sürekli kesik kesik öksüren kimse. (Sivrihisar) töngüldemek(f.): Kocamak, yaşlılıktan güçsüzleşmek. (İkipınar, Mihalıççık) tülemek(f.): Kuş, tavuk vb. kanatlı hayvanlar tüy değiştirmek. (Tokat, Bozan)


44 tülü(is.): Uzun tiftiklerden aralıklı dokunan bir çeşit seccade. (Mihalıççık, Mahmudiye, İkipınar) tüpürtü(is.): Hafif ses, pıtırtı.(Eskişehir) türüm türüm tütmek(f.): Çevreye güzel kokular yayılmak. (Tokat, Bozan) U uçluk(is.): Bir sap iplik, kısa ip. (Mihalıççık, İkipınar) uçmuş(is.): Çökük, gevşek toprak. (Eskişehir) uçurmak(f.): Koy vermek, salıvermek. (Tokat, Bozan) ud(f.): Utanma, sıkılma. (Tokat, Bozan) uğra(is.): Kalın un. (Sivrihisar, Tokat) uğrak(is.): Yol üstünde durulacak yer, otel, han. (Tokat, Bozan) uğurlamak(f.): Gizlemek, saklamak. (Tokat, Bozan) uğrun (zf.): Gizli. (Tokat, Bozan) “Sarayın cümle kapısına dayanacağına arkaya dolanıp uğrun kapıya yanaştı.”(Kemal Tahir) uğunmak(f.): Ağlaya ağlaya bayılmak. (Tokat, Sivrihisar) uğur kesme(f.): Yol kesme. (Balçıkhisar, Mahmudiye, İkipınar, Mihalıççık) “Gece hasımları uğur kesmiş, gözünü korkutmuşlar.” ulam ulam(ikileme): Akın akın, art arda. (Tokat, Bozan) uluk(s.): Miskin, tembel. (Sivrihisar, Aşağı Ilıca, Tokat) umma(is.): Özenmeden duyulan üzüntü. (Tokat) umucu(s.): Bir şey isteyen, bekleyen. (Tokat, Bozan) unlaşmak(f.): Bulaşmak. (Bozan) unnaştırmak(f.): Götürmek, ulaştırmak. (Bozan) urba(is.): Elbise.(Sivrihisar) usukmak(f.):Uslanmak. (Sivrihisar)


45 uşkur(is.):Uçkur. (Sivrihisar) utlu(s.): Utangaç. (Bozan) utlanmak(f.): Utanmak. (Bozan) uyku semesi(is.): Uyku sersemi. (Tokat, Sivrihisar) uylaştırmak (f.) : Uzlaştırmak. (Bozan) uyuntu(s.): Kişiliksiz, tembel, uyuşuk. (Tokat, Sivrihisar) “Uyuntu uyuntu dolaşıyor ortalıkta.” uz(s.): Doğru, temiz, uslu. (Eskişehir) “Uz durun hemen geleceğim.” Ü üçdemirli(is.): Üçgen biçiminde saban. (Bozan) üçürdüm(is.): Üç kişili ortaklık. (Tokat, Bozan) üfürmek(f.): Üflemek. (Tokat, Bozan) üğdül(is.): Ödül. (Satılmış) üllemek(f.): Yavaşça sallamak. (Sivrihisar) üleşmek(f.): Paylaşmak. (Eskişehir) üretmek(f.): Uzatmak, çoğaltmak. (Tokat, Bozan) ürmek(f.): Havlamak. (Tokat, Bozan, Sivrihisar) “Köpekler bütün gece ürdü.” ürün(is.): Süt ve süt ürünlerine verilen ad. (Yenice) ürüsün(is.): Töre, gelenek. (Sivrihisar, Tokat, İkipınar, Mihalıççık) üskes(zf.): Kesinlikle. (Eskişehir) üsgülü(sf.): Değerli, sevgili. (Sivrihisar) üşük(is.): Soğuk algınlığı. (Tokat, Bozan) ütmek(f.): Oyunda, kumarda kazanmak. (Tokat, Bozan) ütük(f.): Çok çabuk üşümek. (Tokat, Bozan) ütüklenmek(f.): Soğuğa dayanamamak. (Tokat, Bozan) ütülmek(f.): Kumarda yitirmek. (Tokat, Bozan)


46 üveç(is.): 2-3 yaşında burulmamış erkek koyun, keçi. (Keskin) üvez(is.): Bir çeşit sivrisinek. (Tokat, Bozan) üzgü(is.): Eziyet. (Tokat) üzük(s.): Eskimeye yüz tutmuş. (Tokat, Bozan) V va(ünl.): Acıma bildiren ünlem. (Tokat, Balçıkhisar) vala(is.): İpekten dokunmuş ince başörtüsü. (Satılmış) verep(is.): Yokuş, bayır, yamaç. (Aşağı Ilıca) verimli(s.): Eli açık. (Tokat, Bozan) vesek(is.): Tutu, rehin. (Tokat, Bozan) vıdı vıdı(is.): Gevezelik, dedikodu. (Tokat, Bozan) “Sokak ortasında vıdı vıdı etmeyi çok severdi.” vığıl vığıl(s.) Çok, bol. (Tokat, Bozan) “Yaz aylarında bataklıkta vığı vığıl sivrisinek olurdu.” vızık vızık(is.): Ağlamaklı, tedirgin edici bir ses. vidi(is.): Hindi yavrusu. (Bozan) vuruşmak(f.): Boynuzlu iki hayvanın çarpışması, toslaşmak. (Bozan) Y ya: Hayır, olmaz. (Tokat) yaban(is.): Dışarı, uzak yer, gurbet. (Tokat, Sivrihisar) “Az değildir varmadan senin gibi yurduna/ post verenler yabanın hayduduna, kurduna” (Faruk Nafiz Çamlıbel) yabanlık(is.): El içinde, özel günlerde giyilen giysi, pabuç. (Tokat, Bozan) yadırgı(s.):Yabancı. (Sivrihisar) yad olmak(f.): Unutulmak. (Tokat, Bozan) yağda(is.):Yağ lekesi. (Tokat, Sivrihisar) yağaşlık(s.): Sürekli


47 yağmurlu, yağışlı. (Tokat, Bozan) yağdan(is.): Yağ akıtma kabı, yağdanlık. (Tokat, Sivrihisar) yağlık(is.): Mendil. (Sivrihisar, Tokat) yağ tutmak(f.): Semirmek, yağlanmak. (Sivrihisar, Tokat) yahnı(s.): Hantal, biçimsiz, şişman adam. (Sivrihisar) yaka(is.): Yan, yön. (Tokat, Bozan) yakasız gömlek(is.): Kefen. (Eskişehir) yakılmak(f.): Alışmak, sevgiyle bağlanmak. (Sivrihisar, Tokat) yal(is.): Hayvanlara hazırlanan unla kepek karışımı sulu yiyecek. (Sivrihisar) yalabık(s.): Cilalı, parlak, ışıldak, güzel, yakışıklı, sevimli. (Tokat, Mihalıççık) “Ayağındaki yalabık ayakkabılardan gözünü alamıyordu.” yalabıtmak(f.):Aydınlatmak (Eskişehir) yalagoz(s.): Sürtük. (Sivrihisar) yalama(is.): Dudakta çıkan yara, uçuk. (Sivrihisar, Tokat) yalangı(is.): Alev. (Tokat, Bozan) yalanlanmak(f.):Alevlenmek. (Keskin) yalansığmak(f.): Yalan söylemek. (Bozan) yalbırdak(s.): Çıplak, don gömlek. (Tokat, Bozan) yalım(zf.): Sanırım. (Eskişehir) yalınkat(s.): Tek kat. (Mahmudiye) yallı(is.): Sırtlan. (Tokat, Bozan) yaltak(s.): Dalkavuk. (Tokat, Bozan) yatlı(is.): Yamaçtaki az eğimli yer. (Satılmış) yamacıkkırık(sf.): Topal, aksak. (Sivrihisar) yampiri(sf.): Yan yan yürüyen. (Sivrihisar, Tokat) yamrı yumru(ikileme): Eğri


48 büğrü. (Eskişehir) yanaz(s.): Ters, huysuz, inatçı. (Eskişehir) yangı(is.): Hastalık ateşi. (Tokat, Bozan) yangın(s.): Sevdalı. (Sivrihisar, Tokat) yanıkal(is.): Kahverengi. (Tokat, Bozan) yanışak(sf.): Geveze. (Bozan, Tokat) yapındırmak(f. ): Bir işi kendi eliyle, özenle yapmak. (Tokat, Bozan) yarenlik etmek(f.): Söyleşmek, birlikte eğlenmek. (Tokat, Bozan) “Hastane odasında bana az yarenlik etmedi.” yarsınmak(f.): Beğenmek, hoşlanmak. (Sivrihisar) yaslaç(is.): Üstünde hamur açılan, yemek yenilen tahta. yaşmaklık(is.): Başla birlikte yüzü, ağzı kapatan örtü. (Keskin) yatağan(s.): Çok yatan, uyuyan, tembel. (Tokat, Bozan) yatır(s.): Ermiş. (Bozan) yavıncımak(f.): Çok acıkmak. (Tokat, Bozan) yavsı(is.): Kene. (Sivrihisar, Bozan, Tokat) yavşak(is.): Bit yavrusu. (Sivrihisar, Keskin) yavuz(s.): İyi, güzel huylu. (Tokat, Bozan) yaylım(is.): Otlak. (Seyitgazi) yazağzı(is.): İlkbahar. (Tokat, Bozan) “Yazağzı köyde hareketlilik başlar.” yazma(is.): Yemeni, başörtüsü. (Sivrihisar, Tokat) yedikardeş(is.): Büyükayı takım yıldızı. (Tokat, Bozan) yeğin(s.): Yiğit, çevik, güçlü, hızlı, çalışkan. (Eskişehir) yeğni(sf.):Hafif. (Tokat, Keskin) yeğnilik(is.): Hoppalık. (Tokat, Bozan) yeken(is.): Para. (Tokat, Bozan) yekindirmek(f.): Yerinden


49 kaldırmak.(Tokat, Bozan) yeldirmek(f.): Koşturmak. (Tokat, Bozan) yeletten(zf.): Yeniden, yeni baştan. (Sivrihisar) yelikmek(f.): Şımarmak. (Sivrihisar, Tokat) yelkuyruk(s.): Kararsız. (Tokat, Bozan) yen(is.): Giysi kolu. (Tokat, Bozan) yenidünya(is.): Yeni doğmuş çocuk. (Tokat, Bozan) yeniye(zf.): Gelecek yıl. (Tokat, Bozan) yensemek(f.): Aşağılamak, ezmek. (Bozan, Tokat) yerçellemek(f.):Hoşlanmamak. (Tokat, Bozan) yerinmek(f.): Üzülmek. (Tokat, Bozan) yeşilkuşak(is.): Gökkuşağı, alkım. (Tokat, Bozan) yetik(s.): Büyümüş, irileşmiş, olmuş. yılan kavı(is.): Yılanın soyulmuş derisi. (Tokat, Bozan) yıldız akmak(f.): Yıldız kayması. (Tokat, Bozan) yılışmak(f.): Kendini sevdirmek. (Tokat, Bozan) yirik(s.): Yarık, ayrık, yırtık. (Sivrihisar, Tokat) “Elbisenin etek uçları yirik yirik olmuştu.” yiril yiril(s.): Leş gibi, çok kötü. (Tokat, Bozan) yiv(is.): Yara izi. (Tokat, Bozan) yobaz(s.): Kaba saba, inceliksiz. (Sivrihisar, Tokat) “Bu yörenin insanı yobazdır.” yol çatırı(is.): Yol ayrımı. (Eskişehir) yoluşmak(f.): Dövüşmek. (Tokat, Sivrihisar) yordam(sf.): Kılavuz, yardımcı. (Tokat, Bozan) yoz(s.): Kısır. (Sivrihisar, Tokat, Bozan) yöntemli(sf.): Becerikli. (Tokat, Bozan) yöre(is.): Çevre. (Aşağı Ilıca, Tokat)


Click to View FlipBook Version