The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

BÇAL Okur-Yazar dergisinin 2. sayısı

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by gtameri, 2018-06-08 02:14:22

Okur-Yazar

BÇAL Okur-Yazar dergisinin 2. sayısı

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

TİYATRO ETKİNLİKLERİ

Tiyatro izleme düşüncesi aklıma proje ödevi seçme konusunda kararsız kal-
mamla girdi. İzlemeyi sevdiğim bir şeyi ödev olarak seçmek benim için daha uygun
olacağından bunu seçtim. Ödevimin konusu “ Sahnelenen Üç Tiyatro Eserinin Analizi”
idi. Komedi türünde tiyatro oyunu seçmek en iyisiydi çünkü diğer türlerde oyundan
kopacağımı biliyordum. İlk izlediğim tiyatro Ahmet Vefik Paşa’nın uyarladığı bir tiyatro
eseri olan Moliere’den Hastalık Hastası adlı bir eserdi. Bunu izleme şansını 10 Şubat
tarihinde buldum. İzmir Devlet Tiyatrosu Sahnesinde izledim. Eski bir oyun olduğu için
önyargıyla yaklaşıyordum biraz. Oyun 2 perdeden oluşuyordu ve her perde yaklaşık 1
sürüyordu. Oyunda hastalık hastası olan Argan adında bir adam ve onu sömürmeye çalışan doktorlar, ecza-
cılar, karısı ve daha birçok kişiden bahsediliyordu. Moliere insanların kötü yönlerini komik ve aynı zamanda
ders verici şekilde ortaya koyan yapıtlara imza atmış bir yazardı. Oyunculuklar beni sıkmadı, konu çok genel
ve herkese hitap eden bir kurgudan oluştuğu için doğaçlama yapılan yerlerde sıkıntı oluşmadı ve açıkçası
sıkmadı beni; izlediğim zamana değen bir oyundu.
2. Olarak izlediğim tiyatro Ray Cooney adında bir yazara aitti ve o zamana kadar o yazarın hiçbir
yapıtını izlememiştim. İzlediğim tiyatro eseri Kaç Baba Kaç adında bir eserdi ve bunu 17 Şubat tarihinde
izledim. Oyun 2 perdelikti ve televizyondan sıkça gördüğümüz simalar vardı. Tek bir anından bile sıkılmadı-
ğım tiyatro olarak bunu başa koyabilirim sanırım. Dr. David Morgan konferansına dakikalar kala eski sevgilisi,
tanımadığı oğlu, eşi, polis memuru ve rektörler ile uğraşmak zorunda
kalıyor ve her şey her dakika sarpa sarıyor. Komedi türünde olduğu için
oyunculuklar o kadar doğaldı ki, bu gülmemdeki en büyük etken diyebilirim.
Seyirciyi güldürmek için her şey yapılabiliyordu ve bu tuhaf karşılanmıyordu.
Son olarak izlediğim tiyatro eseri yine aynı yazara ait ‘Haydi Karına Koş
adlı bir eserdi.’ Bunu 27 Mart günü izleyebildim. Bir taksi şoförü olan John
aynı anda iki tane evlilik yürüten bir adam. Ve bir gün geçirdiği bir
kaza sonucu iki evliliğinin de gizli kalması için çabalıyor. Oyunda en sevdiğim şeylerden biri sahnenin ikiye
bölünmesi ve bu iki yerde de iki ayrı evliliğinin canlandırılmasıydı. Bu çok samimi ve yakın bir ortam katıyor-
du. Her ne kadar John karakterine yer yer sinirlensem de o geçen diyaloglar çokça güldürdü. İzlediğim bu 3
tiyatro eserini tür, karakter ve metin bakımından analiz ettim. İlgimi çeken bir konu olduğu için sıkılmadım,
izlerken çokça eğlendim. Bir daha proje alırsam bu konuya tekrardan ağırlık verebilirim sanırım.

Rabia YÜCEL

51

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

DERİN MAVİ

Tasvir değil de nedir bu,
Kaçtıkça yakalayan derin?
Ya uzaklar yakın,
Ya da yakınlar uzaklara beri...
Düğüm düğüm bir ipte
Adım adım mı, giz denen
Ayan beyan kelam?
Suret-i selamlar
Karalardan aklanmasa
Un ufak ayak izleri
Büyüklerden de iri...
Kayboluşlar,
Direnmeyi mi yeğler kendini
Sara sara acıları
Her biri yaşama dirayet,
Sabır;
Diplerin uğultusuna
Uzanan el olur seher vakti,
Geceden ırak nihayet!
Gökte uçan kuş uzak yuvasından,
Kanat çırpar gizlice, buluta hayâsından...
Çepeçevre bu, uluorta bir mirkelam
Senden benden de öte
Bu derin mavi...

Simge GÜNDEÇ

52

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

LABORATUVAR TEKNİKLERİ İLE SİTOLOJİK BULGULAR

Tübitak biyoloji projesi olan ‘’Laboratuvar teknikleri ile sitolojik bulgular’’ çalışmasın da
amacımız laboratuvar teknikleri olan vital, boyama, kazıma, yayma,ezme, doğrudan
hazırlama ve kesit alma gibi teknikler kullanılarak bitki,hayvan,bir hücreliler ve
küf mantarlarına uygun olan preparat teknikleri ile histolojik yapıları inceleme ve gö
rüntüler elde etmektir.Projeyi yaparken önce incelenecek dokuya uygun preparat hazır
lama tekniği seçildi.Örneğin Tradescantia (Telgraf çiçeği )bitkisinde stomaları görmek için alt yüzysel kesit
tekniği kullanıldı.Dokulara uygun olarak boyama ya da vital (Su ile) inceleme tekniği kullanılarak mikroskop-
ta netlik ayarları yapıldı ve görüntülendi. Çalışmada bitkisel ve hayvansal dokuları, küf mantarlarını ve bir
hücrelileri incelendi.İncelenen bitkisel dokular;
1)Çam ağacı yaprağı enine kesiti alınarak mikroskopta görüntülendi. Yaprak kesitinde iki sıra halinde epider-
mis,sıkça dizilen ve kloroplastça zengin palizat parankiması,boşluklu yapıda olan sünger parankiması,reçine
kanalları ve reçine salgısının olduğu görüldü.

2)Armut bitkisinin incelenmesinde kazıma tekniği kullanılarak taş hücrelerinin olduğunu gözlemlendi. Taş
hücrelerinin içerisinde iletimi sağlayan kanalların olduğu gördüldü.(Taş hücreleri armutu yerken ağzımıza
gelen sert yapıladır.)
3)Soğan zarından alınan kesit öncelikle vital inceleme tekniği kullanılarak görüntülendi.Daha sonra tuzlu
su çözeltisini damlalık yardımıyla lam ve lamel arasına ilave edildi ve mikroskopta soğan zarında meydana
gelen değişiklikler gözlemlendi.Tuzlu su ilave edince soğan zarının plazmolize uğradığı gördüldü. Daha sonra
aynı preparata normal su ilave ederek soğan zarının deplazmolize uğratılıp eski haline dönmesi sağlandı.
Bitkisel dokuların yanında hayvansal dokularda incelendi.İncelenen hayvansal dokular;
1)Lanset yardımıyla parmak ucundan alınan kan giemse boyası ile boyandı ve yayma preparat tekniği kul-
lanılarak mikroskopta görüntülendi.Kanda birçok eritrosit (alyuvar)ve az sayıda lökosit (akyuvar) olduğu
görüldü.
2)Sığır etini doğrudan hazırlama ve ezme tekniğini kullanılarak mikroskopta incelendi.Kaslarda bantlaşmala-
rın olduğu, kasın kasılmasında görev yapan A (miyozin) ve I (aktin) bantlarının olduğu gördüldü.

53

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
İncelenen ekmek küfünde doğrudan hazırlama tekniği kullanılarak mikroskopta görüntülendi.
Bir hücrelileri incelemek için kültür ortamı hazırlandı.Hazırlanan kültür ortamı mikroskopta incelendi ve
Paramesyum, Vorticella, Euplotes gibi bir hücreli hayvanlar görüldü.

Birçok preparat hazırlama tekniği kullanılarak ökaryotik canlıların histolojik yapılarına ulaşıldı ve sitolojik
bulgular oluşturuldu.Tübitak çalışmasının sonunda, inceleme yapılan dokuların mikroskop görüntüleri ile
kurmuş olduğumuz ‘’Laboratuvar inceleme teknikleri kullanılarak farklı hücre tiplerinin kısımları ayırt edile-
rek incelenebilir.’’ Hipotezi gerçekleştirilmiş oldu.

Ece YILMAZ

54

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

PALYAÇO ŞİİRİ TURGUT UYAR’A MI AİT?

“Kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
Kaç kilo çekerdi yalnızlık
Kaç kere ezildim altında
Yaz yağmurlarının’’

Dörtlüğü ile başlayan Palyaço Şiiri, birçok yerde Turgut Uyar imzası altında
görürüz. Birçok rivayet vardır bu konu ile ilgili: Bir kişinin ona atfettiği veya
oğluna -Hayri Uyar- ait olduğu gibi lakin bu konudaki pek çok rivayet yalandır.
Önemli olan şiiri kimin yazdığı değil, önemli olan o şiirin burada durabilmesidir, o mısraların, kelimelerin bir
arada durmasıdır.

Bir rivayete göre adının bilinmesini istemeyen bir dostu yazmıştır bu şiiri. Şiire bakılınca aslında bir
Uyar hissiyatı veriyor ama bu şiir Uyar’ın kaleminden çıkmamıştır. Bunu kanıtlayacak elimizde tek bir delil
var o da Hayri Uyar ile yapılan bir sohbette bu sorunun sorulmasıdır. Cevabı bu şiiri babasının yazmadığı
yönündedir.
Bazılarının da düşünceleri şu yöndedir: Şiirin Turgut Uyar’a ait olduğu ve Hayri Bey’in buna bir delil,
kanıt olamayacağı yönündedir. Bu şiirin Turgut Uyar’ın hiçbir eserinde bulunmamasının nedenini de bu şiiri
Turgut Uyar’ın yazmayıp kendini eğlendirdiği palyaço benliğinin yazdığını düşünmektedirler. Sonuç olarak
her bulgu kanıtsızdır ve kesin değildir.
Ayrıca dediğim gibi: Önemli olan şiirin kelimeleri değildir. Ahengi ile bize aktarılandır önemli olan.

İrfan KİTTİKRON VETCHAKİT
55

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

YAŞADIĞIM ŞEHRİN YAZARLARI
Yazar olmak kolay bir iş değildir. Okuduğu kitaplarla, hafızasın-
daki bilgi birikimiyle, yaşam deneyimleri ile toplum içi sorunlar-
la duygu ve düşüncelerini kelimelere dökerler. Yazar hem haya-
tın içindedir hem de dışında. O hem yaşar hem de anlatır. Aslında
hepimizin sessizliği onların çığlıklarına dönüşür. Masmavi körfeziy-
le Ege’nin gözdesi olan İzmir’de de birçok önemli yazarlarımız vardır.
Bir çok şiir kitapları yazıp son yıllarda deneme ağırlıklı kitap yazılarıyla dikkat çeken Ahmet Günbaş,-
sinema yazılarının çeşitli dergilerde yer aldığı Asuman Susam, 2005’te hayatını kaybetmiş ancak bizde değeri
azalmayan unutulmayan adam Attila İlhan, çocukluk yıllarını İzmir’in Yahudi semtinde geçirmesiyle şiirlerin-
de anlatan Avram Ventura, şiirlerini kimi zaman terk edilmiş sokakların ve insanların arasında yazan Aydın
Uysa, Mavisel Yener ile bir çok esere sahip olan Aytül Akal, şiir ve öykü yazarı Fergun Özelli, gezi eylemleri sı-
rasında başına gaz fişeği isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Berkin Elvan için yazdığı şiirin de yer aldığı
Beraber Ve Solo Ölümler adlı kitabın sahibi Halim Yazıcı, çeşitli senaryo çalışmaları olan Handan Gökçek, her
türlü alanda yazıları olan Hayri Yetik, kent kent dolaşan şiir yazarı Hülya Deniz Ünal, İzmir’in en uzun süreli
edebiyat dergisini çıkaran Hüseyin Yurttaş, öykü, masal, şiir, roman, eleştiri yazılarıyla tanınan bir çok sosyal
sorumluluk projelerinde yer alan Mavisel Yener, edebiyat alanında ödüller alan Mehmet Eroğlu, “Gürültüde
Uyuyan Çocuklar” adlı ilk şiir kitabı sahibi olan Matematik Öğretmeni Seçil Avcı, bir kızı sevip ancak kavuşa-
maması üzerine şiire yönelen Vedat Araz, Devlet Tiyatroları’nda genç yaşta yönetmenlik yapan yanı
sıra çok sayıda oyun yazan Yaşar Ürük ve şiire olan duygudan uzaklaşması üzerine son birkaç yıl içinde şiir
yazmayı bırakan Zeynep Uzunbay yer alıyor. Yaşadığım bu şehirde önemli yazarlarımızın olması göğüs kabar-
tıcı ve mutluluk verici. Yazarlarımızın eserleriyle okuyucular bilgi sahibi oluyor ve eğlenceli vakit geçiriyor.
Aytül Akal ve Mavisel Yener’in şiirleri ve masallarıyla çocukların hayal gücü gelişiyor. Ve diğer tüm
yazarlarımız sayesinde dil becerisi, düşünme yetisi ve estetik zevklerimiz gelişiyor. Yazarlarımız ve okuyucu-
larımız çoğaldıkça toplumumuz gelişmeye devam edecektir.

56 Ayşenur OK

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

ATASÖZLERİ VE DEYİMLERİN YANLIŞ BİLİNEN HİKÂYELERİ

Atasözleri ve deyimlerimiz bazı durumlarda yanlış ve anlamı dışında kullanılabiliyor.
birkaç tane atasözü ve deyim hikayesini buradan inceleyebiliriz.
SON GÜLEN İYİ GÜLER
Bu atasözü her işin neticesinin sonunda belli olacağı düşüncesiyle söylenmiştir .
ATASÖZÜNÜN HİKÂYESİ:
Yirmi yaşında Makedonya kralı olan Büyük İskender, Yunanistan’ı topraklarına kat
tıktan sonra gözünü diğer ülkelere dikmiş.
Dünya haritasına bakmış ve o güne kadar en çok fethetmek istediği yere sefer yap
maya karar vermiş. Gitmek istediği yer Hindistan’mış.
M.Ö. 334 yılında otuz beş bin kişilik bir orduyla İran’a doğru yönelmiş.
Bu sefer sırasında İskender’i Pers Kralı III. Dâra’nın
altmışaltı binkişilik ordusu, İskenderun yakınlarında İssos Vadisinde karşılamış. Kıran kırana büyük savaş
olmuş. Savaşın bazı aşamalarında Pers Kralı, bazı aşamalarında, İskender galip gelecek gibi oluyormuş. Dâra
savaşın galibi kendisi olacak gibi zannettiğinde yaşadığı sevinci, İskender’e bildirmiş. İskender kendinden
emin ve cesur bir tavırla haberi getirene şöyle demiş:
– Hiç belli olmaz! Son gülen iyi güler!

GÜLÜ SEVEN DİKENİNE KATLANIR
Yaptığımız işte başarılı olmak istiyorsak işimizin zorluklarına katlanmamız
gerekir.
Atasözünün Hikayesi:
Efsaneye göre bülbül, çiçeklerin kraliçesi güle aşıktır.Gül önce solgun bir
ak güldür. Ve goncanın seher vakti açtığı sanılır. Bülbül bütün gece bu anı
bekler. Gonca açılacak, bülbül seyredecektir. Ama uykuya dalar bülbül ve
goncanın açılışını seyredemez. Her seferinde kaçırır fırsatı. Gül mevsimi geçer
bülbül ötemez olur.Gül mevsimi gelir ötmeye başlar, gülün açılmasını kendi
muhabbetine karşılık vermesini bekler. Öter durur, gül naz eder. Bülbül
hasretle gülün dalına konar ama daldaki dikeni fark etmez. Ve diken bülbülün göğsüne batar, al kanlar sızar
bülbülden.Gülün toprağına akan kanlar yağmur suyuyla gül fidanına geçer ve ondan sonra beyaz gül kıpkır-
mızı açmaya başlar…
Bu yüzden “Gülü seven dikenine katlanır…” “Gülün kırmızısı bülbülün kanındandır” ya da “Vefakar bülbülün
ölümüne sebep olan gül hicabındankızarır” denir.

KAŞ YAPAYIM DERKEN GÖZ ÇIKARMAK
Düğünlerde, perşembe günü gelin hanımın yüzü süslenirmiş. Eskiden kalemkâr denilen kadınlar gelinin yü-
züne saatlerce makyaj yaparlarmış. Gelinin kaşlarına, gözlerine özel kalemlerle şekil verirlermiş. Bu tür işler
yapılırken düğün evinde de davetliler çalgı çalıp oyunlar oynarlarmış.
Ortalıkta oynamakta olan genç kızlardan birinin her nasılsa ayağı kaymış, bu arada makyaj yapan kadına
çarparak yere düşmüş. Kadının elindeki sert uçlu kalem gelin hanımın gözüne batmış, zavallı kör olmuş.
Bu olaydan sonra gelin hanım yüzünden makyajcı kadın da işinden olmuş. Bu kadını kimse çağırıp bir daha
ona iş vermemiş.

57

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
SEN DE Mİ BRUTUS ?
İmparator Sezar’I öldürtmek için cumhuriyetçiler bir komite kurarlar.bu komitetede Sezar’ın büyüttüğü Bru-
tus de vardır.
Komite on beş Mart günü Sezar’ı öldürmeyi karalaştırmış. Sezar o gün de sıradan bir günmüş gibi saraya gi-
derek tahtına oturur. Sezar’ın devlet işlerine daldığı bir sırada suikastçiler tarafından etrafı çevrilir. İçlerinden
biri kardeşinin mahkumşyetinin affını rica eder.Diğerlerinin dericaları olduğu Sezar bu adamları dinlerken
ötekiler hançeriyle saldırlar.kendini savunurken karşıdan elinde hançerle Brutus’un geldiğini gören Sezar:
‘Sen de mi oğlum Brutus…’ Diye haykırarak eliyle yüzünü kapar. Aldığı yirmi üç hançer darbesiyle orada can
verir.

Elif Nihan DOĞU

58

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

BİR ŞAİR DÜŞÜN

Bir şair düşün
Bir elinde kalem
Bir elinde sigarası
Düşünüp duruyor, karşısında fo-
toğrafı
Gözleri doldu şairin
Dermanı yok cümlelerin
Düşünüp duruyor
Gözlerindeki yaşı siliyor.
Bir şair düşün,
Önünde kâğıdı
Düşünceleri aklında
Ama gönlü suskun yazamıyor.

Sebahattin SALUR

59

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

MAKBER ŞİİRİNİN ANALİZİ

Eyvah ne yer ne yar kaldı Baki o enisi dilden eyvah
Gönlüm dolu ah u zar kaldı Beyrutta bir mezar kaldı

Şimdi buradaydı gitti elden Bildir bana nerde nerde Ya Rab
Gitti ebede gelip ezelden Kim attı beni bu derde Ya Rab

Ben gittim o haksar kaldı Nerde arayayım o dil rübayı
Bir köşede tarumar kaldı Kimden sorayım bi-nevayı
....

Makber ölen bir kişinin ardından söylenmiş bir ağıt değildir. Ölümü olgunlukla karşılayan ve kader
olarak düşünen divan şiirinin mersiye geleneğine karşılık Makber şiirinde şair ölümün nedeni irdelenmiştir.
Şiir bu tarafıyla ölüme karşı insanın aciziyeti, reddedişi ve ardından çaresiz feryatları duyulur bu şiirde. Tesli-
miyet ise birçok sorudan ve çığlıktan sonra önceki sözleri için af dileyerek gelir.
Hamit bazen Allah’ın varlığını delillendirmek için bazen de sevgilinin vasıflarını gözümüzde canlan-
dırmak için tabiata başvurur. Ama özellikle soyut planda sevgili ile tabiatın bir arada kullanıldığı görülür. Acı-
sını dindirmek için tabiata sığınan şair öfkelenince ona bağırır, kızar, beddua dahi eder. En sonunda ise yine
huzura ermek için kendini tabiatın koynuna bırakır. Makber romantizm etkisindedir ve bu anlayışa uygun,
gözyaşları arasından algılanan bir tabiat anlayışı görülmektedir. Geleneğe dayalı Türk şiir anlayışını şekil ve
içerik açısından yenileyen Abdülhak Hamit Tarhan, tabiata ait zihnî telakkide de yeni bir bakış açısı oluştur-
muştur. Gerek şiir gerek tiyatro eserlerinde tabiatı alışılmışın dışında bir bakış açısıyla gözler önüne sermiş,
ele aldığı hemen her konuyu tabiatla ilişkilendirmiştir. Makber isimli eserinin temeli, ölüm düşüncesinin
felsefî sorgulanışı olsa da bu eserde tabiata ait birçok unsurla karşılaşmak mümkündür.

Abdülhak Hamit eşi Fatma hanımın ölümünden duyduğu üzüntüyü dile getiren meşhur Makber
şiirinde şöyle yazmıştır;

Gitti nazarımdan, ah gitti...
Bir maksad ü bi günah gitti.
Her fert cihanda birdir amma
Bir tane değildir, öyle, haşa.
Bir tane idi o mah, gitti.
Aylarca olup tebah gitti.
Görsem yeridir seni karanlık
Nurum benim ey ilah gitti.

Bu dizelerde tanzimat öncesi görülmeyen bir yenilik vardır. Abdülhak Hamit Tarhan’ın ölüme bakış
açısı önceki şiirlerden ve şairlerden farklıdır. İkinci dizede sevdiği kişinin günahsız ve maksatsız öldüğünü
ifade ederek eceli (Allahın takdir i ilahisini) sorguluyor. Bendin son dizesinde ise Allah’a hitaben “Seni karan-
lık görsem yeridir, çünkü benim nurum gitti” diyerek öfkesini, isyanını dile getiriyor. Ve bu dizelerden sonraki
dizelerde bu sözleri için Allah’tan af dilemiştir.

Türk edebiyatında ölümü çıplak gözle görmek, ölüm karşısında insanın acizliğini, korkularını, isyanını
ifade etmek Abdülhak Hamit Tarhan’ın bu şiiiriyle başlamıştır. Hamitin bu yaptığı Türk edebiyatında bir yeni-
liktir ve tanzimat dönemine özgün bir şiirdir.

60 Ferhat DİNÇ

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

HAYATTAKİ MİTOLOJİ
Mitoloji, tarihi oluşturan çok önemli bir hazine. Mitoloji hakkında bilgisi
olmayanlar için bu hikâyeler ciddiye alınmayan peri masalları gibidir. Fakat
bu hikâyelerin derinliklerinde oldukça fazla ve önemli bilgiler yatar. Hikâyenin
yazıldığı yerin toplum yapısı, inancı, kültürü, siyası yapısı, gelenekleri vb. gibi
birçok bilgi öğrenilir. Bu bilgiler bazen yazılı ve kanıtlanmış bilgilerden daha
fazla değer taşırlar.
Yunan Mitolojisinde mevsim döngüsü, Hades ve Persephone efsa
nesi ile ilişkilendirilir. Efsaneye göre yer altı tanrısı Hades, bir gün
yeryüzüne çıkar ve Persephone’yi görür, ona âşık olur. Ona sahip olmak ister,
bunun üzerine Demeter ve Zeus’un kızları Persephone’yi kaçırarak yer altı dünyasına götürür. Kızını kaybe-
den tanrıça, tanrılara ve insanlara küserek yeryüzünden tüm bereketini çeker. Çiçekler açmaz, toprak ekin
vermez… Bunun üzerine Zeus, Hades’ten Persephone’yi geri vermesini ister; ancak Hades eşi olarak seçtiği
Persephone’yi temelli geri vermeyecektir. Aralarında yaptıkları anlaşmaya göre Persephone yılın yalnızca
üçte ikisini yeryüzünde annesinin yanında, kalan üçte birinde yer altında Hades’in ölüler diyarında geçire-
cektir. Persephone’nin yeryüzüne çıktığı dönem yaz ve ilkbahar ayarlarını, ölüler diyarına döndüğü dönem
ise kış mevsimini simgeler. Bu mevsim döngüsünün hikâyesidir ve bizlere eski Yunanlılar hakkında bilgiler
verir. Film, tiyatro, kitap, çizgi romanlar ve oyunlar gibi birçok alanda mitolojik figürler kullanılmaktadır. Peki,
nedir bu Mitoloji?
Tanımını yapmak gerekirse eski insanların samimi olarak inandıkları Tanrılar, Tanrıçalar ve Kahramanlar
hakkında yazdıkları ‘’uydurdukları’’ mitlerdir. Yine de bu mitlerde yüzyılların soldurmadığı bir güzellik, ifade
edilmez bir letafet, derin sembolik manalar vardır. Bu mitler insan zekâsının birer şaheseri olarak otuz asrın
ötesinden gelmekte olup, dünya durdukça yaşaya devam edecektir mitler var olduğu zamandan bu yana
tüm uygarlıklarda önemli kabul edilmiş ve gelişmelerini sağlamıştır. Rönesans’tan bu yana, gelişen bütün
Avrupa edebiyatında ve sanatında, mitoloji oldukça önemli bir yer oynamıştır. Mitoloji bilinmeden ünlü res-
samların tabloları anlaşılamaz, müzeleri süsleyen heykeller seyredilemez. Mitoloji bilinmeden klasik eserler
okunamaz. Bu kadar fazla şeyin içinde bulunan ve bizi sarmalayan Mitoloji hakkında hala bir şeyler bilmiyor-
sanız, araştırmaya başlayın ve ufkunuzu geliştirin. Çünkü Mitoloji sadece eski uygarlıklar hakkında olan bazı
hikâyeler değil, Mitoloji yaşıyor ve insanlık var olduğu sürece yaşamaya devam edecek.

Furkan YİĞİT

61

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

KORKU VE GERİLİM ROMANLARI

Roman kitap türleri arasında en fazla kitleye sahip türdür. Çünkü romanlardaki ha-
yatlar da kendimizden bir şeyler buluruz. Karakterlerdeki belli özellikleri kendimizle
bağdaştırırız. Romanın türleri ise çok geniş bir alandır. Birçok farklı kesime hitap eden
çeşitli türler vardır. Bu türler arasında en yaratıcı olanlar fantastik ve korku roman-
larıdır. Fantastik tür gerçek hayattan epey uzaktır fakat gerilim - korku türünde daha
gerçekçi olaylar ele alınır. Gerilim türünde kullanılan hayal gücü epey geniştir.
Bu alanda birçok yazar eser vermiştir. Örnek olarak Edgar Alan Poe, Anna Rice, Clive Parker, Mary Shelly,
William Wilkie Collins, Richard March, ve daha birçok kişi gösterilebilir. Bu yazarlar gerilim türünün öncü
isimlerindendir. Ama korku gerilim denince akla ilk gelen isim Stephen King ‘ tir. Yazarın birçok eseri filme
çevrilmiştir. Hayvan mezarlığı, O, Sadist, Medyum, Kara Kule, Carrie ve daha birçok film Stephen King’in
eserlerinden uyarlanmıştır. Korku kitapları dışında senaryolar yazmakta ve yönetmektedir. Yazar eserlerini
16 yaşında yazmaya başlamış 20 yaşında ise yayınlama fırsatı bulmuştur. Gerilim korku romanları okurların
hayal gücünün gelişmesine büyük oranda katkı sağlar ve her bir roman farklı bir şey öğretir. Korku roman-
larının nasıl başladığı bilinmemekle beraber nasıl yayıldığına dairede pek bir bilgi yoktur. Ancak günümüz-
de özellikle genç kitlenin ilgisini çekmektedir. Bazen aklın sınırlarını zorlayan, kafamızda soru işaretleriyle
gezdiren, bazen diken üstünde durduğumuz, ama elimizden bir türlü bırakamadığımız roman türüdür. Ucu
açık bölümleri aklımızda tutmaya çalışırız, bu sayede gözlemci tarafımız aktif hale gelir. Bu kitaplar olayları
incelemeyi, daha derin düşünmeyi bağlantı kurmayı, gözlemlemeyi, sorun çözmeyi öğretir. Bütün bunlar
gerilimle birleşince okurların elinden düşmemesine şaşmamalı.

Buse İBİNLİ
62

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

DEDE KORKUT HİKAYELERİ
Dede Korkut hikâyeleri, Oğuz Türklerinin bilinen en eski, epik hikâyeleridir. On
iki destansı hikâye ve bir ön sözden oluşur. İçerdiği hikâyeler tarih boyunca
dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan birer sözlü gelenek türüdür. Kitap
haline kimin getirdiği tam bilinmese de yazarının Dede Korkut olduğu rivayet
edilir ve anlatıcısının da yine Dede Korkut olduğu kabul edilmiştir. Göçebe
Türklerin yüceltip kutsallaştırdığı bozkurt hayatının gelenekleri ve törelerini bilendir Dede Korkut…

Hayatına gelirsek, kimi kaynak Oğuzların Kayı boyundan kiminde ise Beyat boyundan olduğu söylenir. Sat-
tukname’de ise Dede Korkut’un Osmanlı soyundan geldiği gösterilir.295 yıl yaşadığı söylenmiştir.
Dede korkutun yaşamı ile ilgili birçok rivayet vardır ancak ön plana çıkanlardan sadece bazıları yazımda yer
alıyor.

Erdem AKŞİT

63

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

AT-CAM

Okulumuz görsel sanatlar öğretmeni Hilal BÜYÜKÇANGA EREN ile görsel
sanatlar öğrencilerinin derste ve TÜBİTAK kapsamında hazırlamış olduğu atık
malzemeleri değerlendirme amaçlı hazırladığı proje sergisi aşağıda gördüğü-
nüz görsellerdedir.
Proje amacı; atık malzemelerin çöp olmayıp, değerlendirilebileceği ve kazandırılabileceği ile ilgilidir.
Bu projede cam, tahta, kâğıt, plastik gibi birçok atık malzeme kullanılmaktadır. Her gün bilinçsizce atık mal-
zemeler çöpe ayrıştırılmadan atılırken, projemizde atık malzeme bilincine değinmek istedik.

Atık malzemeler çöp değildir, değerlendirilebilir!

64

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
65

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
66

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
Hilal EREN

67

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

İKİLEMLERLE HAYAT

Hayat nedir? İkilemlerden oluşan “neyim değil, ne olacağım “dedirten şey mi
dir hayat? Sürekli bir şeyler için çabalamak, doyumsuz olmak, her şeyi elde
etmeye çalışmak midir? Sürekli plan yapmak mi, yoksa boş verip gelişi güzel
yaşamak midir?

Her ne kadar bir planımız, bir düzenimiz olsa dahi hayat bazen bize iyi kötü
sürprizler yapar. Bir yel eser, gözümüzü bir açarız bambaşka bir hayattayiz. Cahit Sıtkı Tarancı mesela, haya-
tın ikilemini bize yansıtan şair “yaş otuz beş yolun yarısı eder “demiş yaşadığı kadar yaşayacağını umarak.
Oysaki on bir yılı kalmış edebiyat aşkıyla yanıp tutuşan o ömrünün bitmesine, kırk altı yaşında veda etmiş
bizlere. Gün geçmiyor derken, bir bakışsın yıllar geçmiş. Anlamıyoruz. Ağladığımız, guldugumuz zamanla-
rı ne zaman yaşadığımızı, ne zaman tökezleyip düştüğümüzü, ne zaman ayağa kalktığımızı, zamanın nasıl
geçtiğini anlamıyoruz! Sürekli planlar yapıyoruz “bunu yapım, bundan sonra buraya gidim, sonra şu işimi
halledeyim” sürekli sonra ne yapacağımızı düşünüp, anımızı yaşayamıyoruz. Su gibi akıp gidiyor elimizden
zamanımız, şu anımız. Plan yapmaktan, yaşamaya zaman bulamıyoruz, yaşayamıyoruz! Ya geçmiş e takılı
kalıyoruz ya geleceğe. Niye? Kaç yılımız kaldı da şu anımızı heba edip ne olacağını bilmediğimiz gelecekle
kafamızı dolduruyoruz. Su anımızı yaşayamadıktan sonra planın sonranın bir anlamı kalmıyor çünkü sonrayı
da yaşayamıyoruz. Geçmişin ve geleceğin bir anlamı kalmıyor. Size kısa bir hikâye=

-Yorgunluktan ölüyorum, demiş arı.

-Bende ölmekten yoruluyorum, demiş kelebek.
Anımızın, zamanımızın değerini bilelim, dolu dolu
yasayalım. Hayatta iz bırakmayı basarırsak, dolu dolu
zaman geçirmeyi ve bu zamanın değerini bilirsek
o zaman yaşamış oluruz.

Sezen Aksu’nun da dediği gibi=

-Fazladan üzülme, hayat bitiyor bir gün...

Nağme BAKER
68

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

ABDURRAHİM KARAKOÇ - MİHRİBAN

Bir kara sevda hikâyesidir Mihriban, herkesin yüreğini sızlatan…
Abdurrahim Karakoç’un yaşadığı köyde bir köy düğünü olacaktır.
Misafirler gelir. Abdurrahim Karakoç bir genç kızla tanışır. Ona Mihriban is-
mini verir. Mihriban; şefkatli, merhametli, güler yüzlü demektir. Tanışırlar, iş ciddileşir. Bir gün Abdurrahim
Karakoç misafirlerin gittiğini fark eder. Kızın yaşadığı şehre gider. Kızı isterler fakat ailesi kızın yaşının küçük
olduğunu bahane eder. Karakoç’un ailesi ısrar edince gerçeği söylerler; Kız nişanlıdır. Abdurrahim Karakoç ve
ailesi evlerine döndüklerinde bir daha kızın isminin dahi evde anılmasını istemez ancak zaman geçtikçe şu
şiiri yazar:

Sarı saçlarına deli gönlümü,
Bağlamıştın, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.
Yar, deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor,
Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.
Önce naz sonra söz ve sonra hile,
Sevilen seveni düşürür dile.
Seneler asırlar değişse bile,
Eski töre bozulmuyor Mihriban.
Tabiplerde ilaç yoktur yarama,
Aşk değince ötesini arama.
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.
Boşa bağlanmış bülbül gülüne,
Kar koysan köz olur aşkın külüne,
Şaştım kara bahtım tahammülüne,
Taşa çalsam ezilmiyor Mihriban.
Tarife sığmıyor aşkın anlamı,
Ancak çeken bilir bu derdi gamı.
Bir kördüğüm baştan sona tamamı,
Çözemedim çözülmüyor Mihriban.

69

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
Mektuplaşırlar ve Abdurrahim Karakoç en son mektubunda unut beni diyor, kız ise unutmak kolay
mı deyince şu şiiri paylaşıyor:
“Unutmak kolay mı? ” deme,
Unutursun Mihriban’ım.
Oğlun, kızın olsun hele
Unutursun Mihriban’ım.
Zaman erir kelep kelep…
Meyve dalında kalmaz hep.
Unutturur birçok sebep,
Unutursun Mihriban’ım.
Yıllar sinene yaslanır;
Hatıraların paslanır.
Bu deli gönlün uslanır.
Unutursun Mihriban’ım.
Süt emerdin gündüz-gece
Unuttun ya, büyüyünce…
Ha işte tıpkı öylece,
Unutursun Mihriban’ım.
Gün geçer, azalır sevgi;
Değişir her şeyin rengi.
Bugün değil, yarın belki,
Unutursun Mihriban’ım.
Düzen böyle bu gemide;
Eskiler yiter yenide.
Beni değil, sen seni de,
Unutursun Mihriban’ım.
Unutursun diyor ama insan unutamıyor…

Çağrı UYSAL

70

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

ETKİNLİKLERİMİZ

BIRINCI DÖNEM SONU BIRINCILERI

‘’BESLENME DOSTU OKUL’’ ÜNVANI
71

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

SATRANÇ TURNUVASINA KATILAN ÖĞRENCILERIMIZE BELGE TESLIMI

MAHALLEMIZ SAKINLERINE YARDIM PROJESI
72

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

ARALIK AYININ SINIFI 9/D SEÇILDI.

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA KULÜBÜNÜN HAZIRLAMIŞ OLDUĞU :
‘’ KARDEŞ OKULA YARDIM PROJESI ‘’
73

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

FIZY LISELER ARASI MÜZIK YARIŞMASI : BEYAZ KARGALAR .

DYNED SERTIFIKASI TESLIMI : YAĞMUR ÇIMEN
74

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

MART AYININ SINIFI 9/B SEÇILDI .

MART AYININ ÖĞRENCISI : SIMGE GÜNDEÇ .
75

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

OKUL MÜZIK GRUBUMUZ : BEYAZ KARGALAR

23 NISAN ULUSAL EGEMENLIK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMALARI.
76

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

MATEMATIK MATERYALLERI SERGIMIZ .

ÇIĞLI MEM PROJESININ ‘’BIR BAHAR AKŞAMI ‘’ ŞIIR ETKINLIĞINDE BÇAL’I TEMSIL EDEN MÜZIK GRU-
BUMUZ :
77

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

‘’ENGELLERI AŞALIM MAVI KAPAK TOPLAYALIM. ‘’ PROJESI.

OKULUMUZUN 9. VE 10. SINIF MÜNAZARA TAKIMLARI .
78

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

‘’EVIMIZIN AYDINLIĞINI KITAPLARLA ARTTIRIYORUZ .’’ PROJEMIZ.

SOSYAL YARDIMLAŞMA VE DAYANIŞMA KULÜBÜ ‘’ KARDEŞ OKUL ‘’ , ‘’YAŞLILARA YARDIM ‘’ ÇALIŞMA-
LARI.
79

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

12.SINIF MEZUNIYET TÖRENINDEN KESITLER

SATRANÇ TURNUVASINDA DERECEYE GIREN ÖĞRENCILERIMIZ VE MADALYALARI.
80

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

19 MAYIS GENÇLIK VE SPOR BAYRAMI KOMPOZISYON YARIŞMASINDA İLÇE 1.SI ÖĞRENCIMIZ
SIMGE GÜNDEÇ .

TEKVANDO İL 1.SI 9/A SINIF ÖĞRENCIMIZ : DENIZ YIĞIT KILBUL.
81

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ

19 MAYIS GENÇLIK VE SPOR BAYRAMI PROGRAMI .

19 MAYIS GENÇLIK VE SPOR BAYRAMI PROGRAMI .
82

BÜYÜKÇİĞLİ ANADOLU LİSESİ
EĞITIM VE ÖĞRETIMDE YENILIKÇILIK ÖDÜLLERI KAPMASINDA TÜRKIYE GENELINDE 4841 BAŞVURU

ARASINDAN SAHA ZIYARETINE KALAN 151 KURUM ARASINA GIRMIŞ ; ILDE ISE SAHA ZIYARETINE
GIRME BAŞARI GÖSTEREN TEK OKUL OLARAK İZMIR’I BAŞARIYLA TEMSIL ETMIŞ BULUNDUK.
83


Click to View FlipBook Version