The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by aycak.237, 2022-05-30 15:24:25

makale kaynakçalı-dönüştürüldü_clone

makale kaynakçalı-dönüştürüldü

18-25 YAŞ ARALIĞINDA GÖRÜLEN UYUM SORUNLARI

ÖZ

18-25 aralığındaki bireylerin yaşam dönemlerindeki uyum sorunları, hayatlarında onlara
zarar verebilir, yaşamlarını sekteye uğratabilir. Bu uyum sorunlarını hafife almamak ve üstüne
düşmek önemlidir. Makalemizde bu konuları araştırmak ve neler yapılabileceğinin
açıklanması amaçlanmıştır. Amacımız bu uyum sorunlarının tanısı, teşhisi ve tedavisi gibi
konularda insanları bilgilendirmek ve aydınlatmaktır. Araştırmamızın önemi psikolojik
bozuklukların ve uyum sorunlarının farkındalığı için büyük bir yer kaplıyor.

Anahtar Kelimeler: Uyum sorunları, psikolojik bozukluk, yetişkinlik, 18-25 yaş

GİRİŞ

Yaşam sürekli uyum sağlanması gereken bir süreçten oluşur ve her dönemde bir öncekine
yenisi eklenerek devam eder. Bu süreç doğum öncesinden başlayarak ölene kadar devam eder
olumlu veya olumsuz seyredebilir. Uyum süreci gelişimin erken dönemlerinde başlar ve her
dönemde devam eder. Bu süreçte her türlü farklı yeteneklerin kazanılması, geliştirilmesi,
dönem içi sorunların farkındalığı, tanımlanması ve çözülmesi için uygun koşulların
sağlanması gerekmektedir. Bu konuda aileler ve okul gibi kurumlar erken çocukluktan
itibaren önemli bir rol taşır.

İnsanların hayatı doğum öncesi, bebeklik, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılık olmak üzere beş
döneme ayrılmıştır. İnsan aklı bebeklikten itibaren bazı şeyleri anlamaya başladıkça, sosyal
hayata adapte olmaya çalıştıkça ve insanlarla iç içe oldukça bireyler uyum sorunları yaşamaya
başlar bu hayatın bir döngüsü haline gelmiştir çünkü bütün insanlar birbirinden farklıdır. 18-
25 yaş aralığına bakacak olursak ergenlikten çıkış ve yetişkinliğe giriş olarak
nitelendirebiliriz. Bu yaş aralığındaki gençleri üniversiteli, aile evinden uzak başka bir şehirde
hayatını idame ettirmeye çalışan, alışık olduğu güvenli ortamından uzaklaşmış ve kendine
yeni bir hayat kurmaya çalışan bireyler olarak tanımlamak mümkün. Yıllarca güvenli bir
ortama yaşamış bir bireyin bu ortamdan çıkmasıyla birlikte alışma süreci başlar ve bazı
bireyler için sorunlar ortaya çıkar.

Bipolar bozukluk (BB) klasik tanımıyla, depresif ve manik ya da hipomanik dönemlerin
olduğu, dönemler arası tamamen normal olan ya da minimal belirti düzeyleriyle beraber
olduğu düşünülen, yüksek mortalite, morbidite ve hemen her alanda işlev kaybına yol açtığı

bilinen ciddi bir ruhsal bozukluktur. (Yeloğlu & Hocaoğlu, 2017) Psikolojik bozuklukların
arasında en sık görülenlerden birisi olan bipolar bozukluk aynı zamanda da en belirgin
semptomlara sahip hastalıklardan bir tanesidir, tarihte de farklı kültürlerde çok sayıda
açıklanması ve tanımı yapılmıştır. Bipolar bozukluğun erken tanısı, akut dönemi ve tedavisi
konusunda herkesin duyarlı olması önemli bir konudur, bu sayede hastaların hayatı bir nebze
daha kaliteli hale gelerek sosyal işlevi artacaktır. Bipolar bozukluk etkisi ve yıkımı büyük,
yaygın bir bozukluktur; tedavi edilmediğinde sosyal hayatın bozulması, sağlık durumunun
tehlikeye girmesi ve erken ölüm gibi sonuçlar yaratır. Hastalığı doğru analiz edip tanıyarak
uygun bir tedavi yöntemiyle bireyin hayatı düzene sokulabilir.

İki uçlu duygu durum bozukluğu olarak da bilinen bipolar bozuk, değişken ruh halleriyle
tanınır ve bütün duygular en uç noktalarda yaşanır. Depresyon dönemleriyle de bilinen bipolar
bozukluğu depresif bozukluklardan ayıran en önemli noktası ise mani ve hipomani
dönemlerini de içinde barındırmasıdır. BB belli bir düzen olmaksızın yineleyen mani,

hipomani, depresyon ya da karma görünümlü duygu durum dönemleri ile karakterize, kronik
seyirli, mesleki, ailesel ve sosyal alanlarda işlevsellikte belirgin bozulmaya yol açan bir duygu
durum bozukluğudur. (Yeloğlu & Hocaoğlu, 2017) Hastalığın mani hali, kendini aşırı iyi
hissetme, fazla neşeli, coşkulu (öfori), aşırı hareketlilik olarak seyrederken aynı zamanda da
hırçınlık, öfke ve saldırganlık da yoğun halde hissedilir. Bu belirtiler kendini çok net
göstermemiş olsa bile her türlü aktiviteye sorgulamadan, seçmeden girmek istenmesi ve
bunlara karşı artmış bir istek görülebilir. Maninin şiddeti farklı olabilir, manik dönem tanısı
konulabilmesi için de en az bir tane duygu değişimlerinin bulunması gerekir. Mani dönemi
geçiren bireylerin sosyal hayatlarında büyük bozukluklar görülür ve hem kendisine hem de
çevresine zarar verdiği için hastaneye yatırılması gerekebilir. Hipomani durumu ise mani
halinin daha hafifi olarak ifade edilebilir, bireyde işlevsellik daha az bozulur ve psikotik
herhangi bir belirti bulunmaz. Bipolar 1 ve bipolar 2 olmak üzere iki alt tipe ayrılır. Bipolar 1

en az bir mani dönemi geçirilmesi, bipolar 2 en az bir depresyon ve hipomani dönemi
geçirilmesi olarak tanımlanabilir.

Hastalığın biyolojik temeline bakacak olursak genelde kalıtsal olarak aileden geldiğini,
genlerle aktarıldığını araştırmalara dayanarak söyleyebiliriz aynı zamanda da çevresel
faktörler de tetiklenmesinde rol oynar. Bu hastalığın tedavisi, üstünde önemle durulması
gereken bir konudur. Bipolar bozukluk tanısı konulan hastaların yaklaşık %10 ile %20sinin
intihar sonucu hayatına son verdiği de bir gerçektir. Erken tanı konulması ve tedaviye hemen
başlanması bu intiharın önlenmesi, hastaların kendisine zarar vermemesi için çok önemlidir.

İlaç tedavisi kullanılır. İlk iyileştirme aşaması akut dönemde başlar bunun amacı riskli
davranışların kontrol altına alınması, bireylerin güvenliğinin sağlanması ve yeni dönemlerin
önlenmesine hazırlık yapmaktır. Bu dönemlerde kullanılan ilaçlar özellikle lityum olmak
üzere duygu durum düzenleyicilerdir.

En yaygın ruhsal hastalıklarından biri olarak bilinen depresyon her yaş aralığında görülebilir.
Toplum içinde her beş kişiden birinde tedavi gerektirecek düzeyde ruhsal bozukluk
saptanabilir. Yaşam kalitesini azaltır. Ekonomik ve mesleki kayıplara yol açar. Kişiler arası
uyumun bozulmasına neden olur. Alkol ve madde kötüye kullanımı veya bağımlılığı sıklıkla
depresyona eşlik eder. Ülkemizde ruhsal sorunlar en sık bedensel (psikosomatik)
yakınmalarla dile getirilir. Ruhsal sorunu olan hastaların yarıdan çoğu tedavi için ilk olarak
birinci basamağa başvurur. Birinci basamakta tedavi edilmeden psikiyatriste gitmesi önerilen
her dört hastadan yalnızca biri gider. Çalışmaya katılanların %17.5'u ailede psikiyatrik
hastalık öyküsü bildirmektedir. Bunların %82'si 1. dereceden akrabaları kapsamaktadır.
Ailelerin bir kısmında birden fazla hastalık öyküsü bulunmaktaydı. Ailede bildirilen
psikiyatrik hastalıklar sarasıyla %81.2 oranında duygu durum bozuklukları, %13.9 oranında
anksiyete bozuklukları, %13.3 oranında psikotik bozukluklar, %10.2 oranında somatoform
bozukluklar, %4.8 oranında kişilik bozukluklardır. Depresyon oranlarının prepubertal
dönemde kız ve erkeklerde benzer olduğu, erken ergenlikle birlikte kızlarda artış şeklinde bir
cinsiyet farkının çıktığı ortaya konmuştur. Bazı çalışmalarda kız ergenlerin erkeklerden daha
fazla sayıda ve daha ağır depresif belirti gösterdiğini bildirilmiştir (Takakura ve Sakihara
2000).

DSM V’ E Göre Depresif Bozukluk Alt Grupları:

1. Majör depresif bozukluk

2. Distimik bozukluk

3. Yıkıcı duygudurumu düzenleyememe bozukluğu

4. Premenstrüel disforik bozukluk

5. Madde / İlaç kaynaklı depresif bozukluk

6. Başka medikal duruma bağımlı depresif bozukluk

7. Diğer belirtilen depresif bozukluk

8. Tanımlanmamış depresif bozukluk

Tedavi yöntemi olarak farmakoloji, psikoterapi, ekt, tamamlatıcı ve alternatif yöntemler örnek
verilebilir. Antidepresan ilaçlar hafif semptomları olan major depresif bozukluk için ilk tedavi
olarak verilebilir, ancak orta- ciddi derecedeki semptomları olanlar için mutlaka
kullanılmalıdır. Psikoterapide Bilişsel terapi, Davranışçı terapi, Bilişsel davranışçı terapi,
Kişilerarası psikoterapi, Psikodinamik terapi örnekleri verilebilir.

Yeme ve beslenme bozuklukları günümüz şartlarında oldukça yaygınlaşmıştır. Beslenme;
vücudun metabolizmasını ve enerji düzenini gerçekleştirebilmek, büyümek ve gelişmek,
zihinsel ve bedensel faaliyetlerin devam ettirmek, üreme ve hayatı sürdürebilmek için
gereksinim duyulan enerji kaynaklarının, hücrelerin, bioregülatör moleküllerin elde edilmesi
maksadıyla besinlerin alımı olarak tanımlanabilir (Booth, 1993). Yeme bozuklukları
vakalarının %90’dan fazlasını, 25 yaş altı bireyler oluşturmakta, kadınlarda erkeklere göre 5-
20 kat daha fazla görülmekte ve tüm vakaların sadece %5-10’unu erkekler oluşturmaktadır.
(Oğur & Aksoy & Güngör, 2015, s.93). Yeme bozuklukları, aşırı veya yetersiz beslenme,
madde bağımlılığı, depresyon ve anksiyete gibi ciddi sorunlara da sebebiyet vermektedir.

DSM-IV (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) sınıflandırmasında,
anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve sınıflandırılamayan diğer yeme davranış
bozuklukları yer almaktadır [4]. Sınıflandırılamayan diğer yeme davranış bozuklukları
anoreksiya nervoza ve bulimiya nervoza dışındaki tüm yeme sorunlarını kapsamakta fakat
anoreksiya ve bulimiya nervoza gibi özel tanımlamaları bulunmamaktadır (Oğur & Aksoy &
Güngör, 2015, s.94).

Kadınlar, erkeklere nazaran ince bedene sahip olma konusunda daha isteklidirler. Medyada
karşımıza çıkan zayıf manken ve oyuncular, kadınların bu güzellik algısına yönelmesine hız
kazandırmaktadır. Bu durum fiziksel olduğu kadar aslında psikolojik olarak da sakıncalıdır.

Yeme bozuklukları toplumlara göre farklılıklar göstermektedir. Amerikan Psikolojik
Derneği’ne göre genel toplumdaki yaygınlığı %0.5 ila %3 arasındadır. Herhangi bir yeme
bozukluğu gençlerde ve ergen yetişkinlerde %4 olarak bildirilmiştir. Birçok yazar kültürel
değer, tutum ve davranışların yeme bozukluklarını etkilediğini savunmaktadırlar. Gelişiminde
kültürün önemli rol oynadığı tek psikopatolojik tablonun yeme bozuklukları olduğu öne
sürülmektedir.

Beslenme ve Yeme Bozuklukları DSM-5 (2013)’te şu şekilde başlıklara ayrılmıştır:

1-Pika (çocuklarda, erişkinlerde)

2-Ruminasyon bozukluğu (geri çıkarma (geviş getirme))

3-Kaçıngan/kısıtlayıcı yiyecek alım bozukluğu

4-Anoreksiya nevroza (kısıtlayıcı tür, tıkınırcasına yeme/çıkarma türü)

5-Bulimia nevroza

6-Tıkınırcasına yeme bozukluğu

7- Gece yemek yeme bozukluğu

8- Tanımlanmamış diğer beslenme ve yeme bozukluğu (Yalçın, 2019, s.14)

Yeme bozukluğunu önlemek için eğitimler ve bilgilendirmeler yapılmalıdır. Potansiyel hasta
adaylarının bu bilgilendirmelerle korunması gerekmektedir. Bazı gizli hastaları bulup tedavi
edebilmek için taramalar yapılmalıdır.

SONUÇ

Sonuç olarak bu makalemizde incelediğimiz bipolar bozukluk (BB), depresif bozukluk ve
yeme bozukluğu 18-25 yaş aralığında günümüz şartlarının etkisiyle artış göstermektedir.
Erken tanı ve tedavi her durumda olduğu gibi bu tip durumlarda da oldukça önemli bir yere
sahiptir. Gençler üzerindeki algıyı ve baskıyı daha doğrusu dayatmayı azaltırsak psikolojik
olarak biraz rahatlayacaklardır. Gençler bizim geleceğimiz, onlara bu kadar çok şeyi direterek
onları bunaltıp hastalanmalarına sebep olmamalıyız.

KAYNAKÇA

ALTUN, Ö. Ş., OKURSOY, G., OLÇUN, Z., KARAKAŞ, S. A., & ÖZLÜ, Z. K.
ERGENLERDE DEPRESYON VE BENLİK SAYGISI ARASINDAKİ İLİŞKİ. Ebelik ve
Sağlık Bilimleri Dergisi, 1(1), 8-13.

AYDIN, O., & İşmen, A. E. (2003). 18-25 YA Ş GRUBU ERKEKLERDE ÇOCUKLUK
ÇAĞI ÖRSELENME YAŞANTISININ İNCELENMESİ. Marmara Üniversitesi Eğitim
Bilimleri Dergisi, 18(18), 7-20.

Belmaker, R. H. (2004). Bipolar disorder. New England Journal of Medicine, 351(5), 476-
486.

Bradshaw, C. P., Waasdorp, T. E., & Leaf, P. J. (2012). Effects of school-wide positive
behavioral interventions and supports on child behavior problems. Pediatrics, 130(5), e1136-
e1145.

Duyan, V., & Gelbal, S. (2016). Passivity, Assertiveness and Aggression Scale-PAAS: Study
of Reliability and Validity. Turkish Journal of Family Medicine and Primary Care, 10(4),
233-242.

Freebairn, L., Song, Y. J. C., Occhipinti, J. A., Huntley, S., Dudgeon, P., Robotham, J., ... &
Hickie, I. B. (2022). Applying systems approaches to stakeholder and community engagement
and knowledge mobilisation in youth mental health system modelling. International journal
of mental health systems, 16(1), 1-18.

Gower, A. L., & Borowsky, I. W. (2013). Associations between frequency of bullying
involvement and adjustment in adolescence. Academic Pediatrics, 13(3), 214-221.

Güngör Yalçin, S. N. (2019). 18-25 YAŞ ARASI ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNDE
ALGILANAN EBEVEYN TUTUMUNUN YEME TUTUMUNA ETKİSİ (Master's thesis, Sosyal
Bilimler Enstitüsü).

Iyer, K., & Khan, Z. A. (2012). Review paper depression–A review. Research Journal of
Recent Sciences

Kourt, R. (2011). 18-24 yaş arası üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmalarının
dissosiyatif yaşantılar ve suçluluk-utanç duyguları ile ilişkisinin incelenmesi (Master's thesis,
Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Mensah, F. K., Bayer, J. K., Wake, M., Carlin, J. B., Allen, N. B., & Patton, G. C. (2013).
Early puberty and childhood social and behavioral adjustment. Journal of Adolescent
Health, 53(1), 118-124.

OĞUR, S., & AKSOY, A. (2015). Üniversite öğrencilerinde ortoreksiya nervoza eğiliminin
belirlenmesi. Bitlis Eren Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi, 4(2).

Putnick, D. L., Bornstein, M. H., Lansford, J. E., Malone, P. S., Pastorelli, C., Skinner, A. T.,
... & Oburu, P. (2015). Perceived mother and father acceptance‐rejection predict four unique

aspects of child adjustment across nine countries. Journal of Child Psychology and
Psychiatry, 56(8), 923-932.

Seda, O. Ğ. U. R., & AKSOY, A. Üniversite Öğrencilerinin Yeme Davranışı Bozukluğuna
Yatkınlıkları: Bitlis Eren Üniversitesi Örneği. Bitlis Eren Üniversitesi Fen Bilimleri
Dergisi, 5(1).

Sümer, N., Ünal, S., Selçuk, E., Kaya, B., Polat, R., & Çekem, B. (2009). Bağlanma ve
Psikopatoloji: Bağlanma Boyutlarının Depresyon, Panik Bozukluk ve Obsesif-Kompulsif
Bozuklukla İlişkisi. Turk Psikoloji Dergisi, 24(63).

Tamar, M., & Özbaran, B. (2004). Çocuk ve ergenlerde depresyon. Klinik Psikiyatri, 2(1), 84-
92.

Thornberry, T. P., Henry, K. L., Ireland, T. O., & Smith, C. A. (2010). The causal impact of
childhood-limited maltreatment and adolescent maltreatment on early adult
adjustment. Journal of Adolescent Health, 46(4), 359-365.

Tiller, J. W. (2013). Depression and anxiety. The Medical Journal of Australia, 199(6), S28-
S31.

TUNCEL, T. D. (2018). Türkiye’de 18-25 yaş grubu üniversite öğrencileri arasında görülen
depresyonun; benlik saygısı, aile bağlılığı, akademik başarı ve cinsiyet ile olan ilişkisi ve
depresyonda olan bu öğrencilerin süresi sınırlı psikodinamik psikoterapi ile tedavisi. Türkiye
Bütüncül Psikoterapi Dergisi, 1(2), 74-96.

Van der Molen, E., Blokland, A. A., Hipwell, A. E., Vermeiren, R. R., Doreleijers, T. A., &
Loeber, R. (2015). Girls’ childhood trajectories of disruptive behavior predict adjustment
problems in early adolescence. Journal of child psychology and psychiatry, 56(7), 766-773.


Click to View FlipBook Version