The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Brandon Sanderson - Sissoylu -2 Kuşatma

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by jesparerke, 2021-04-08 20:28:54

Brandon Sanderson - Sissoylu -2 Kuşatma

Brandon Sanderson - Sissoylu -2 Kuşatma

terek olmadık yerde bir Kahraman yarattım. En kötü ihtimalle, korkarım ki ben
inandığımız her şeyi çarpıttım.

Sazed masasında oturmuş, kitabını okuyordu.
Burada doğru olmayan bir şeyler var, diye düşündü. Birkaç satır geriye doğru

giderek tekrar “Kutsal İlk Şahit” kelimelerine baktı. Bu satır neden onu rahatsız
edip duruyordu?

İçini çekerek arkasına yaslandı. Kehanetler gelecekten bahsediyor olsalardı
bile, takip edilecek ya da kılavuz olarak kullanılacak şeyler olmazlardı. Tindvvyi
o konuda haklıydı. Onun kendi araştırmaları da onların güvenilmez ve şüpheli
olduklarını kanıtlamıştı.

O zaman sorun neydi?
Bana hiç mantıklı gelmiyor.
Ama öte yandan, bazen din birebir anlaşılır olmayabilirdi. Sebep gerçekten
de bu muydu, yoksa bu Sazed’in kendi önyargısı mıydı? Ezberlediği ve anlattığı,
ancak en sonunda kendisine ihanet etmiş olan o öğretilere karşı gittikçe artmakta
olan kızgınlığı mıydı?
Konunun gelip dayandığı yer masasının üzerindeki kâğıt parçasıydı. Yırtılmış
olan. Alendi'nin Miraç Kuyusu’na ulaşmasına izin verilmemeli...
Masanın yanında ayakta duran biri vardı.
Sazed irkilip tökezleyerek geriye çekildi, neredeyse sandalyesinden aşağı düşü­
yordu. Bu aslında bir insan değildi. Bir gölgeydi, görünüşe göre sis tutamlarından
oluşmuştu. Çok hafiflerdi, hâlâ Vin’in açmış olduğu pencereden içeriye sızıyorlar­
dı ama bir insan oluşturmuşlardı. Kafası görünüşe göre masaya doğru, kitaba doğru
dönüktü. Ya da... belki de kâğıt parçasına doğru.
Sazed’in içinden kaçmak, korku içinde uzaklaşmak geliyordu ama âlim zihni
dehşetiyle savaşmak için bir şeyi arayarak buldu. Alendi, diye düşündü. Herkesin
Çağların Kahramanı olduğunu düşündüğü kişi. O kendisini takip eden sisten oluş­
muş bir şey gördüğünü söylemişti.
Vin de onu gördüğünü iddia ediyordu.
“Ne... istiyorsun?” diye sordu sakin kalmaya çalışarak.
Ruh hareket etmedi.
Bu... o olabilir mi? diye merak etti Sazed şok içinde. Pek çok din ölülerin dün­
yada, ölümlülerin görüşünün hemen ötesinde dolaşmaya devam ettiklerini iddia
ederdi. Ama bu şey Tindvvyi olamayacak kadar kısa boyluydu. Sazed onu tanıya­
cağından emindi, böylesine şekilsiz bir hâlde olsa bile.
Sazed onun nereye baktığını tahmin etmeye çalıştı. Tereddütlü bir elle uzana­
rak kâğıt parçasını aldı.
Ruh bir kolunu kaldırarak şehrin merkezine doğru işaret etti. Sazed kaşlarını
çattı.
"Anlamıyorum,” dedi.
Ruh daha da ısrarcı bir şekilde işaret etti.

"Ne yapmamı istediğini yazarak söyle.”
Ruh sadece işaret etti.
Sazed sadece tek bir mum tarafından aydınlatılmakta olan odada uzun bir an
boyunca durdu, sonra da açık kitaba doğru bir göz attı. Rüzgâr sayfalarını çevirerek
ona kendi el yazısını, sonra Tindwyl'inkini, sonra da tekrar kendisininkini gösterdi.
Alendi’nin Miraç Kuyusu'na ulaşmasına izin verilmemeli. Gücü kendisi için
almasına izin verilmemeli.
Belki... belki de Kvvaan başka hiç kimsenin bilmediği bir şeyler biliyordu. Güç
insanların en iyisini bile bozuyor olabilir miydi? Bu yüzden mi o Alendi’nin aleyhi­
ne dönmüş, onu durdurmaya çalışmıştı?
Sis ruhu tekrar işaret etti.
Eğer o cümleyi ruh yırttıysa, belki de bana bir şey anlatmaya çalışıyordu.
Ama... Vin gücü kendisi için almazdı. O Lord Hükümdar’ın yapmış olduğu gibi
yok etmezdi, değil mi?
Peki ya seçeneği yoksa?
Dışarıda birisi çığlık attı. Çığlık saf dehşettendi ve kısa süre sonra başkaları da
ona katıldı. Karanlık bir gecede yankılanan korkunç bir dizi ses.
Düşünmeye zaman yoktu. Sazed acelesinden masanın üzerine eriyik dökerek
mumu kaptı ve odayı terk etti.

Sarmal taş merdivenler uzun bir süre boyunca aşağıya doğru devam etti. Vin ya­
nında Elend ile basamaklardan aşağı iniyordu, gümlemeyi kuvvetli biçimde duyu­
yordu. Aşağıda merdiven boşluğunun ulaştığı yer...

Muazzam bir odaydı. Elend fenerini yükseğe kaldırarak devasa bir taş mağaraya
yukarıdan baktı. Dikiz şimdiden zemine inen merdivende yolu yarılamıştı. Ham
de takip ediyordu.

“Lord Hükümdar adına...” diye fısıldadı Elend Vin'in yanında durduğu yerden.
"Bütün binayı yıkmadan bunu asla bulamazdık!"

“Büyük olasılıkla amaç da buydu," dedi Vin. “Kredik Shaw sadece bir saray
değil, bir kapak. Bir şeyi saklamak için inşa edilmiş. Bunu. Yukarıda, o duvarlardaki
işlemeler kapı ağzının çatlaklarını gizliyordu ve içlerindeki metaller de açma me­
kanizmasını Allomantik gözlerden saklıyordu. Eğer benim de ipucum olmasaydı...”

“Ne ipucu?" diye sordu Elend ona doğru dönerek.
Vin başını sallayarak, başıyla basamaklara doğru işaret etti. İkili, merdivenden
inmeye başladı. Vin aşağıdan Dikiz'in sesinin yankılandığını duydu.
“Burada yiyecekler var!” diye bağırdı. “Kutularca!”
Gerçekten de, mağaranın zemininde sıralar boyunca dizilmiş olan raflar bul­
dular, sanki önemli bir şey için hazırlanarak bir kenara ayrılmışlar gibi özenli bir
şekilde dizilmiş konserve kutularıyla doluydu. Ham yavaşlaması için seslenerek
Dikiz'in arkasından koşarken, Vin ve Elend mağaranın zeminine ulaştılar. Elend
de onları takip edecek gibi oldu ama Vin onun kolunu kavradı. Demir yakıyordu.
“Şu tarafta güçlü bir metal kaynağı var,” dedi gittikçe heveslenerek.

Elend başını sallayarak onayladı ve m ağara boyunca aceleyle ilerlediler, sıra sıra

rafların yanından geçiyorlardı. Bunları Lord Hükümdar hazırlamış olmalı, diye
düşündü Vin. Ama ne amaçla?

Şu anda um urunda d eğildi. A slın da atiyum da V in in u m u ru n d a d eğild i am a
E len d ’in onu bulm ak için d u yd uğu hevesi gö rm ezd en g elem ezd i. H ızla m ağaran ın

sonuna ulaşarak m etal çizgisinin kaynağını buldular.
D u vara asılm ış olan büyük bir m etal plaka vardı, S a z e d ’in S e ran K a b in e s in d e

bulduğunu anlattığı plakaya benziyordu. Elend bunu gördüğü zam an açıkça hayal
kırıklığına uğram ıştı. Ancak Vin öne adım atarak üzerinde ne olduğunu görm ek

için kalayla güçlendirilm iş gözleriyle baktı.

“Bir harita çnı?” diye sordu Elend. “Bu Son İmparatorluk.”
Gerçekten de metalin üzerine imparatorluğun bir haritası oyulmuştu. Lutha­
del merkezinde işaretlenmişti. Küçük bir daire yakınlardaki başka bir şehri işaret­
liyordu.
“Neden Statlin Şehri’nin etrafı çizilmiş?” diye sordu Elend kaşlarını çatarak.
Vin başını iki yana salladı. “Bizim bulmak için geldiğimiz şey bu değil,” dedi.
“Orada." Ana mağaradan ayrılarak giden bir tünel vardı. “Gel hadi.”

Sazed ne yaptığından emin olmaksızın sokaklar boyunca koştu. Karanlığın içinde
algılaması zor olan sis ruhunu takip ediyordu, mumu çoktan sönüp gitmişti.

insanlar çığlık atıyordu. Onların paniğe kapılmış sesleri Sazed’in tüylerini ür­
pertiyordu ve gidip sorunun ne olduğunu görmeyi çok istiyordu. Ama sis ruhu
ısrarcıydı, eğer onu kaybedecek olursa dikkatini çekmek için duraklıyordu. Sazed’i
kolayca ölümüne doğru sürüklüyor olabilirdi. Ama yine de... Sazed ona karşı açık­
layamadığı bir güven duyuyordu.

Allomansi mi? diye düşündü. Duygularımı mı Çekiyor?
Bunun üzerinde daha fazla düşünemeden ilk cesede rast geldi. Basit giysiler
içindeki bir skaa erkekti, derisi külle lekelenmişti. Yüzü ıstırapla buruşmuştu ve
yerdeki kül, çırpınışları nedeniyle etrafa yayılmıştı.
Sazed'in nefesi kesildi ve yavaşlayarak durdu. Eğilerek yakınlardaki bir pence­
renin loş ışığı altında cesedi inceledi. Bu adam kolay ölmemişti.
Bu... benim incelemekte olduğum ölümlere benziyor, diye düşündü. Aylar önce,
güneydeki o köyde. Oradaki adam sislerin arkadaşını öldürdüğünü söylemişti.
Onun yere düşüp debelenmesine neden olmuş diyordu.
Ruh Sazed’in önünde belirdi, duruşu ısrarcıydı. Sazed başını kaldırarak kaşları­
nı çattı. “Bunu sen mi yaptın?” diye fısıldadı.
Şey şiddetli bir biçimde başını iki yana sallayarak eliyle işaret etti. Hemen ileride­
ki Kredik Shaw'a doğru. Bu Vin ve Elend’in de bir süre önce gitmiş oldukları yöndü.
Sazed ayağa kalktı. Vin Kuyu’nun hâlâ şehirde olduğunu düşündüğünü söy­
lemişti, diye düşündü. Zifir bizim de üzerimize çöktü, uzantılarının bir süredir
imparatorluğun uzak kesimlerini de etkisi altına almış olduğu gibi. Öldürüyor.
Burada bizim anlayışımızın ötesinde bir şeyler oluyor.

Sazed hâlâ Vin’in Kuyu’ya gitmesinin tehlikeli olacağına inanamıyordu. O oku­
muştu, o Rashek'in hikâyesini biliyordu. Vin gücü kendisi için almazdı. Sazed'in
buna güveni tamdı. Ama kesin olarak emin değildi. Hatta, artık Kuyu ile ne yapıl­
ması gerektiği konusunda bile emin değildi.

Benim onu bulmam gerek. Onu durdurmam, onunla konuşmam, hazırlamam
gerek. Böyle bir şeye aceleyle girişenleyiz. Eğer gerçekten de Kuyu'daki gücü ala­
caklarsa, önce bunun üzerinde düşünmeleri ve izlenecek en iyi yolun ne olduğuna
karar vermeleri gerekiyordu.

Sis ruhu işaret etmeye devam etti. Sazed kalktı ve gecenin içindeki çığlıkların
dehşetini duymazdan gelerek ileri doğru koştu. Kuleleri ve minareleriyle devasa
saray binasının kapılarına yaklaştı, sonra da koşarak içeri daldı.

Sis ruhu arkada, onu doğurmuş olan sislerin içinde kaldı. Sazed bir çakmak ta­
şıyla mumunu tekrar yaktı ve bekledi. Sis ruhu ileri doğru gelmedi. Hâlâ bir aciliyet
hisseden Sazed onu geride bırakarak, Lord Hükümdar’ın eski evinin derinliklerine
doğru yoluna devam etti. Taş duvarlar soğuk ve karanlıktı, mumu soluk bir ışıktı.

Kuyu burada olamaz, diye düşündü. Dağlarda olması gerekiyordu.
Ancak o zamanlar hakkında çok fazla şey muğlaktı. İncelemiş olduğu şeyleri
hiç gerçekten anlayıp anlamadığından şüphe etmeye başlıyordu.
Mumunu eliyle koruyarak adımlarını hızlandırdı, nereye gitmesi gerektiğini bi­
liyordu. Bina içindeki binayı, Lord Hükümdar’ın eskiden zamanım geçirdiği yeri
ziyaret etmişti. Sazed imparatorluğun yıkılmasından sonra sarayı incelemiş, kay­
detmiş ve kataloglamıştı. Dış odaya vardı, duvardaki tanıdık olmayan açıklığı fark
edene kadar odanın yarısını geçmişti.
Kapı ağzında başı eğik bir şekil duruyordu. Sazed'in mumunun ışığı cilalanmış
mermer duvarlardan, gümüşlü işlemeli fresklerden ve adamın gözlerindeki kazık
başlarından yansıyordu.
“Marsh?” dedi Sazed afallayarak. “Nerelerdeydin?”
“Ne yapıyorsun Sazed?” diye fısıldadı Marsh.
"Vin’e gidiyorum,” dedi Sazed kafası karışarak. “O Kuyu’yu buldu Marsh. Bi­
zim ona ulaşmamız, Kuyu'nun ne yaptığından emin olana kadar herhangi bir şey
yapmasına engel olmamız lâzım.”
Marsh kısa bir süre için daha sessiz kaldı. “Buraya gelmemeliydin Terrisli,” dedi
en sonunda, başı hâlâ eğikti.
“Marsh? Neler oluyor?” Sazed aciliyet hissiyle öne doğru bir adım attı.
“Keşke bilseydim. Keşke... keşke anlasaydım.”
“Neyi anlasaydın?” diye sordu Sazed, sesi kubbeli odada yankılanıyordu.
Marsh bir an için sessizce durdu. Sonra başını kaldırarak, görmeyen kazık baş­
larını Sazed'in üzerine odakladı.
‘ Keşke neden seni öldürmek zorunda olduğumu anlasaydım,” dedi, sonra da
bir elini kaldırdı. Bir Allomantik İtme Sazed'in kollarındaki metal kolluklara bin­

direrek onu geriye doğru fırlatıp, sert taş duvara vurdu.
6o6 “Üzgünüm,” diye fısıldadı Marsh.

Alendi M iraç Kuyusu’na ulaşamama!ı..

58

“LORD H Ü K Ü M D A R !” DİYE FISILD A D I ELEN D, ildnci

mağaranın kenannda duraklayarak.
Vin ona katıldı. Bir süre geçit boyunca ilerlemişler, doğal taştan bir tünelde yü­

rüyerek depo mağarasını çok arkalarında bırakmışlardı. Tünel burada ikinci, biraz
daha küçük olan bir mağarada bitiyordu. Burası kaim, karanlık bir dumanla doluy­
du. Olması gerektiği gibi mağaradan dışarıya sızmıyor, kendi kendine dalgalanarak
girdaplamyordu.

Vin öne doğru adım attı. Beklediğinin aksine duman onu boğmadı. Dumanda
garip bir şekilde davetkâr olan bir şeyler vardı. “Gel hadi," dedi Vin, mağara zemi­
ni boyunca yürüyerek giderken. “İleride ışık görüyorum."

Elend endişeli bir şekilde ona katıldı.
Güm. Güm. Güm.

Sazed duvara bindirdi. O bir Allomanser değildi, vücudunu güçlendirecek lehimi
yoktu. Yere yığılırken yan tarafında keskin bir acı hissetti ve bir kaburgasının çat­
lamış olduğunu anladı. Ya da daha kötüsü.

Sazed’in düşürdüğü yerde düzensizce yanmakta olan mumun hafifçe aydınlat­
tığı Marsh uzun adımlarla ilerledi.

“Neden geldin?” diye fısıldadı Marsh, Sazed dizlerinin üzerinde doğrulmaya
çalışırken. “Her şey ne kadar iyi gidiyordu." Sazed yavaş yavaş sürünerek uzakla­
şırken demir gözlerle izledi. Sonra Marsh tekrar İterek Sazed’i yan tarafa doğru
fırlattı.

Sazed güzel beyaz zemin boyunca sürüklenerek bir diğer duvara çarptı. Kolu
çıtırdadı, çatladı ve görüşü titredi.

Acısının arasında Marsh'ın eğilip yerden bir şey aldığını gördü. Küçük bir kese.
Sazed'in kuşağından düşmüştü. İçi metal parçalarıyla doluydu. Marsh belli ki bu­
nun bir sikke kesesi olduğunu düşünmüştü.

"Üzgünüm,“ dedi Marsh tekrar, sonra da bir elini kaldırdı ve keseyi Sazed’e
doğru İtti.

Kese oda boyunca fırlayarak Sazed'e vurup yırtıldı, içindeki metal parçalan
Sazed’in etini deşmişti. Ne kadar kötü yaralandığını anlamak için başını eğip bak-
mava ihtiyacı yoktu. Garip bir şekilde artık acısını hissedemiyordu, ama karnının
ve bacaklarının üstündeki ılık kanı hissedebiliyordu.

B en... de üzgünüm , diye düşündü Sazed oda kararmaya başlarken ve dizlerinin
üzerine düştü. Ben b a ş a r ıs ız o ld u m ... gerçi ne a ç ıd a n b ilm iy oru m . M a r s h ’ın s o r u ­

sun a bile cevap verem iyorum . B u ray a neden geldiğim i bilm iyorum .

Ölmekte olduğunu hissetti. Bu garip bir tecrübeydi. Aklı kaderine razı olmuş­
tu, ancak şaşkındı, ancak kızgındı, ancak yavaş yavaş... sorun... çıkarıyordu...

Onlar sikke değildi, diye fısıldayan bir ses var gibiydi.
Düşünce ölmekte olan zihninin içinde tıngırdadı.

M arsh*ın seni vurduğu kese. O n lar sikke değildi. O n lar yüzüklerdi Sazed. Se­

kiz tane yüzük. Sen iki tanesini çıkarm ıştın , duym a ve görm e. Ö bürlerini de ol­

dukları yerde bırakm ıştın.

K u şağın a sokulm uş kesenin içinde.

Sazed yıkıldı, ölüm soğuk bir gölge gibi üzerine çöküyordu. Ama yine de, dü­
şünce doğruymuş gibi geliyordu. On yüzük, etine gömülü. Ona dokunan. Ağırlık.
Vücut hızı. Görüş. Duyma. Dokunma. Koku. Güç. Zihin hızı. Uyanıklık.

Ve sağlık.
Sazed altına erişti. Metalaklı kullanabilmek için takması zorunlu değildi, sa­
dece dokunması yeterliydi. Göğsü yanmayı kesti ve görüşü bir anda odaklandı.
Kolu düzeldi, kısa bir güç patlaması ile birkaç günün toplamı kadar sağlığı içine
çekerken kemikler tekrar kaynadı. Sazed aklı ölümden dönmenin etkisinden kur­
tulurken zorlanarak nefes aldı ama altınaklı düşüncelerine yepyeni bir berraklık
kazandırmıştı.
Eti metallerin etrafında iyileşti. Sazed ayağa kalkarak boş keseyi derisine yapış­
mış olduğu yerden çekip kurtarırken yüzükleri içinde kaldı. Keseyi yere bıraktı,
yara altınaklın içinde kalan son gücü de emerek kapandı. Marsh kapının ağzında
durarak şaşkınlıkla döndü. Sazed’in kolu hâlâ zonkluyordu, büyük olasılıkla çatlak
vardı ve kaburgaları da berelenmişti. Bu kadar kısa bir sağlık dalgası sadece bir yere
kadar gidebilirdi.
Ama hayattaydı.
“Sen bize ihanet ettin Marsh,” dedi Sazed. “Ben o kazıkların bir adamın gözle­
rinin yanı sıra ruhunu da çaldığını fark etmemiştim."
“Benimle savaşamazsın,” diye cevap verdi Marsh sessizce, sesi karanlık odanın
içinde yankılanıyordu. “Sen bir savaşçı değilsin.”

Sazed gülümsedi, içindeki küçük metalakıllann ona güç verdiğini hissediyordu.
“Sen de öyle, diye düşünüyorum ben."

Ben boyumdan çok çok büyük bir işe bulaşmışım, diye düşündü Elend garip, du­
man dolu mağaranın içinden geçerlerken. Zemin pürüzlü ve düzensizdi ve feneri
de solgun gibi görünüyordu, sanki girdaplanan siyah duman ışığı emiyordu.

Vin kendine güvenle yürüyordu. Hayır, kararlı bir şekilde yürüyordu. Arada
bir fark vardı. Bu mağaranın sonunda her ne vardıysa, Vin’in onu keşfetmeyi iste­
diği açıktı.

Ve... bu ne olacak? diye düşündü Elend. Miraç Kuyusu mu?
Kuyu mitolojik bir şeydi, Lord Hükümdar hakkında vaaz verirken obligatör-
lerin bahsettikleri bir şey. Ama yine de... Elend onu bulmayı bekleyerek Vin’i
kuzeye doğru takip etmişti, değil mi? Neden şimdi bu kadar tereddütlüydü?
Belki de en sonunda neler olduğunu kabul etmeye başladığı içindi. Ve bu onu
endişelendiriyordu. Hayatından endişe ettiğinden değil, ama bir anda dünya anla­
şılamaz bir hâle gelmiş olduğu için. Orduları anlayabilirdi, onları nasıl yeneceğini
bilmese bile. Ama Kuyu gibi bir şey? Tanrılardan gelmiş bir şey, âlimlerin ve filo­
zofların mantığının ötesinde olan bir şey?
Bu dehşet vericiydi.
En sonunda dumanlı mağaranın öbür ucuna yaklaştılar. Burada ilk ikisinden çok
daha küçük, son bir oda varmış gibi görünüyordu. Buraya girerlerken Elend anında
bir şeyin farkına vardı: bu oda insan yapımıydı. Ya da en azından insan yapımı olan
bir şey hissi veriyordu. Sarkıtlar alçak tavanlı odada sütunlar oluşturuyordu ve
rasgele olamayacak kadar düzgün bir şekilde dizilmişlerdi. Yine de, aynı zamanda
doğal olarak oluşmuş gibi görünüyorlardı ve işlendiklerine dair bir iz yoktu.
Hava içeride daha sıcakmış gibi geliyordu ve neyse ki, odaya girerlerken du­
mandan dışarı çıkmışlardı. Odanın uzak ucundaki bir şeyden zayıf bir ışık geliyor­
du, ancak Elend ışığın kaynağını seçemiyordu. Meşale ışığına benzemiyordu. Rengi
yanlıştı ve titreşmek yerine parlıyordu.
Vin bir kolunu ona sararak gözlerini odanın arka tarafına doğru dikti, bir anda
kaygılı görünmüştü.
“O ışık nereden geliyor?” diye sordu Elend kaşlarını çatarak.
“Bir havuz," dedi Vin sessizce, onun gözleri Elend’inkilerden çok daha keskin­
di. “Parlayan beyaz bir havuz.”
Elend kaşlarım çattı. Ama ikisi de hareket etmediler. Vin tereddütlü görünü­
yordu. “Ne?” diye sordu Elend.
Vin onu iyice çekti. "Bu Miraç Kuyusu. Onu kafamın içinde hissedebiliyorum.
Gümlüyor.”
Elend gerçeküstü bir yersizlik duygusu hissederken kendisini gülümsemeye
zorladı. “Yani bunun için geldik.”
“Ya ne yapılacağını bilemezsem?" diye sordu Vin. “Ya ben de gücü alır ama
onu nasıl kullanacağımı bilemezsem? Ya ben de... Lord Hükümdar gibi olursam?”

Elend başını eğerek kollarını kendisine dolamış olan Vin'e baktı ve korkusu bir
parça azaldı. Vin'i seviyordu. Karşılaşmış oldukları durum, onun mantıklı dünyası­
na kolayca sığdırılamazdı. Ama Vin’in hiçbir zaman mantığa gerçekten de ihtiyacı
olmamıştı. Ve Elend’in de olmayacaktı, eğer ona güveniyorsa.

Elend onun başını ellerinin arasına aldı ve kendisine bakması için çevirdi.
“Gözlerin çok güzel."

Vin kaşlarını çattı. “Ne..."
“Ve,” diyerek devam etti Elend, “içlerindeki güzelliğin bir parçası da senin
samimiyetinden geliyor. Sen Lord Hükümdar olmayacaksın Vin. Sen o güçle ne
yapılacağını bileceksin. Ben sana güveniyorum.”
Vin tereddütlü bir şekilde gülümsedi, sonra da başını sallayarak onayladı. An­
cak mağaranın içine doğru ilerlemedi. Bunun yerine Elend’in omzunun üzerinden
bir şeye işaret etti. “O ne?"
Elend dönerek küçük odanın arkasındaki duvarında bir çıkıntı fark etti. Girmiş
oldukları kapı ağzının hemen yanındaki kayalardan dışarı doğru uzanıyordu. Vin çı­
kıntıya yaklaştı ve Elend de onu takip ederek çıkıntının üzerindeki kırıkları fark etti.
"Kırık çömleğe benziyor," dedi Elend. Birkaç yığın hâlinde duruyorlardı ve
çıkıntının altındaki zemine de daha fazlası saçılmıştı.
Vin bir parçayı aldı ama dikkate değer herhangi bir özelliği varmış gibi görün­
müyordu. Dönerek çömlek parçalarını karıştırmakta olan Elend’e baktı. “Şuna
bak," dedi Elend, diğerleri gibi kırılmamış bir tanesini kaldırmıştı. Merkezinde tek
bir metal boncuğu olan, diske benzer bir pişmiş kil parçasıydı.
“Atiyum mu?” diye sordu Vin.
“Rengi yanlış gibi görünüyor," dedi Elend kaşlannı çatarak.
“Ne o zaman?”
“Belki cevapları şurada buluruz,” dedi Elend dönerek ışığa doğru gitmekte olan
sütun sıralarına bakarken. Vin başıyla onayladı ve ileri doğru yürüdüler.

Marsh anında Sazed’i kollarındaki metal kolluklardan İtmeye çalıştı. Ancak Sazed
hazırdı ve demirakıl yüzüğüne erişip içine depolamış olduğu ağırlığı çekti. Vücudu
daha yoğunlaştı ve ağırlığının kendisini aşağıya çektiğini hissetti, yumrukları kur­
şundan kolların ucundaki demir toplarmış gibi hissediyordu.

Marsh anında savrularak gitti, kendi İtişi tarafından şiddetle geriye doğru fırla­
tılmıştı. Dudaklarından bir şaşkınlık haykırışı kaçırarak arkasındaki duvara bindir­
di. Ses küçük, kubbeli odada yankılandı.

Mum gittikçe zayıflarken odadaki gölgeler dans etti. Sazed görüşe erişerek
gözlerini güçlendirdi, sonra da demirini bırakarak sersemlemiş Sorgucu’ya doğru
koştu. Ancak Marsh çabuk toparlanmıştı. Elini uzatarak duvardaki yakılmamış bir
lambayı Çekti. Lamba havayı yararak Marsh’a doğru uçtu.

Sazed çinkoya erişti. İçine saplanmış olan metal kaynaklarıyla kendisini bir
Allomanser ile bir Ferusimyacı’nın çarpık bir melezi gibi hissediyordu. Altın iç
organlarını onarmış, onu iyileştirmişti ama yüzükler hâlâ etinin içinde duruyordu.

Lord Hükümdar'in da yaptığı şey buydu, çalınmalarını zorlaştırmak için etini del­
direrek metalakıllarını vücudunun içinde tutmuştu.

Bu Sazed’e her zaman marazi bir şey gibi görünmüştü. Şimdi ise bunun ne
kadar faydalı olabileceğini görüyordu. Düşünceleri hızlandı ve hızla lambanın
uçuş rotasını gördü. Marsh bunu Sazed’e karşı bir silah olarak kullanabilecekti. O
yüzden de Sazed çeliğe erişti. Allomansi ile Ferusimya'nın bir temel farkı vardı:
Allomansi güçlerini metallerin kendilerinden çekerdi ve bu yüzden de gücün mik­
tarı sınırlıydı; Ferusimya’da ise, kişi bir özelliği pek çok kereler katlayabilir, aylar
boyunca depolanmış olan gücü birkaç dakika içinde çekebilirdi.

Çelik fiziksel hız depolardı. Sazed bir vızıltıyla odayı aştı, o açık kapı ağzının
yanından fırlayarak geçerken hava kulaklarında uğulduyordu. Lambayı havadan
kaptı, sonra da sertçe demire erişerek ağırlığını pek çok katına çıkardı ve kendisine
devasa bir güç vermek için de lehime erişti.

Marsh’ın tepki vermeye zamanı olmamıştı. Şimdi o Sazed’in insan ötesi bir
güce ve insan ötesi bir ağırlığa sahip elinde tuttuğu bir lambayı Çekmekteydi.
Marsh bir kez daha kendi Allomansi’si tarafından savruldu. Çekişi onu oda boyun­
ca uçurarak doğrudan Sazed’in üstüne fırlattı.

Sazed dönerek lambayı Marsh’ın yüzüne gömdü. Metal elinde yamuldu ve
kuvvet Marsh’ı geriye doğru fırlattı. Sorgucu mermer duvara çarptı, bir kan püs-
kürtüsü havaya sis gibi yayıldı. Marsh zemine yıkılırken Sazed göz çukurunun et­
rafındaki kemikleri kırarak göz kazıklarından bir tanesinin ucunu kafatasının içine
kadar gömmüş olduğunu görebilmişti.

Sazed ağırlığını normale indirdi, sonra da öne atılarak doğaçlama silahını tekrar
kaldırdı. Ancak Marsh bir kolunu yukarı savurdu ve İtti. Sazed demiraklma tekrar
erişerek ağırlığını arttıramadan önce birkaç adım geriye sürüklenmişti.

Marsh homurdandı, İtişi onu arkasındaki duvara doğru bastırıyordu. Ancak bu
Sazed’i de uzakta tutuyordu. Sazed ileriye doğru adım atmak için çabaladı ama
Marsh'ın İtmesinin baskısı ile kendi hantal, ağırlığı arttırılmış bedeni yürümeyi
zorlaştırıyordu. İkili bir an için kararmakta olan ışıkta birbirlerini İterek zorlandı­
lar. Odanın işlemeleri pırıldıyordu, sessiz freskler onları izliyordu, Kuyuya doğru
inen açık kapı ağzı da hemen yan taraflarmdaydı.

“Neden, Marsh?" diye fısıldadı Sazed.
“Bilmiyorum,” dedi Marsh sesi bir hırıltı gibi çıkarak.
Sazed aniden demiraklını bıraktı ve onun yerine bir güç patlamasıyla çeliğe
erişerek tekrar hızını arttırdı. Lambayı bırakarak kenara çekildi, Marsh’ın takip
edebileceğinden çok daha hızlı hareket ediyordu. Lamba geriye doğru uçtu ama
sonra Marsh İtmeyi bırakarak öne sıçrarken yere düştü, belli ki duvara karşı kısılı
kalmamaya çalışıyordu.
Ama Sazed daha hızlıydı. Çabucak dönüp Marsh’ın kilit kazığını sökme niye­
tiyle bir elini kaldırdı. Kürek kemiklerinin arasından boylamasına sırtına çakılmış
olan bu kazığı sökmek bir Sorgucu’yu öldürürdü, bu Lord Hükümdar ın onlarda

bırakmış olduğu zayıf noktaydı.

Sazed arkadan saldırmak için Marsh’ın etrafından dolaştı. Marsh'm sağ gözün­
deki kazık, kafatasının arkasından dışarıya fazladan birkaç santim çıkmıştı ve kan
sızdırıyordu.

Sazed'in çelikaklı tükendi.
Yüzüklerin fazla uzun dayanması zaten beklenemezdi ve Sazed'in iki aşırı pat­
laması bunu saniyeler içinde bitirmişti. Korkunç bir yalpalamayla yavaşladı ama
kolu hâlâ kaldırılmıştı ve hâlâ on adamın gücüne sahipti. Marsh'ın cüppesinin al­
tındaki kilit kazığın çıkıntısını görebiliyordu. Şimdi eğer sadece...
Marsh döndü, becerikli bir şekilde Sazed’in eline vurup kenara itti. Bir dirse­
ğini Sazed’in karnına gömdü, sonra da elinin tersini savurarak kaldırdı ve yüzünü
tokatladı.
Sazed geriye doğru düştü ve lehimaklı da tükendi, gücü kayboldu. Sert mer­
mer zemine bir acı homurtusuyla düştü ve yuvarlandı.
Marsh karanlık odanın içinde tepesinde yükseliyordu. Mum titreşti.
“Yanıldın Sazed," dedi Marsh sessizce. “Bir zamanlar ben bir savaşçı değildim
ama bu değişti. Sen son iki yılı öğretmenlikle geçirdin ama ben bu süreyi öldüre­
rek geçirdim. O kadar çok kişi öldürdüm ki..."
Marsh öne doğru adım attı ve Sazed berelenmiş bedenini harekete geçirme­
ye çalışırken öksürdü. Kolunu tekrar kırdığından endişe ediyordu. Tekrar çinkoya
erişerek düşüncelerini hızlandırdı ama bunun bedenini hareket ettirmesine bir
yardımı olmuyordu. Marsh yerdeki lambayı alırken yapabildiği tek şey şimdi du­
rumunun daha da iyi farkında olarak, ancak durdurmak için herhangi bir şey ya­
pamadan izlemekti.
Mum söndü.
Ama Sazed hâlâ Marsh'ın yüzünü görebiliyordu. Ezilmiş göz çukurundan kan
damlıyor, adamın yüz ifadesini okumayı daha da zorlaştırıyordu. Sorgucu pençe
gibi eliyle sıkıca kavramış olduğu lambayı Sazed’in suratına gömmek niyetiyle kal­
dırırken... kederliymiş gibi görünüyordu.

Dur, diye düşündü Sazed. Bu ışık nereden geliyor?

Bir düello değneği Marsh’ın başının arkasına inerek paramparça oldu ve etrafa
kıymıklar saçtı.

Vin ve Elend yürüyerek havuzun yanına geldiler. Elend sessizce yanında eğildi ama
Vin sadece dikildi. Işıldayan sulara gözlerini dikmişti.

Kayanın içindeki küçük bir çöküntüde toplanmışlardı ve kıvamlı görünüyorlar­
dı, metal gibi. Gümüşi beyaz, ışıldayan sıvı metal. Kuyunun çapı sadece bir metre
kadardı, ama gücü Vin’in zihninin içinde bir dağ gibi yükseliyordu.

Hatta Vin güzel havuza kendisini o kadar fazla kaptırmıştı ki, Elend’in kolun­
daki kavrayışı sıkılaşana kadar sis ruhunu fark etmemişti. Vin başını kaldırarak sis
ruhunun önlerinde ayakta durduğunu fark etti. Başı eğikmiş gibi görünüyordu ama
Vin dönerken gölgeli şekli daha dikleşerek doğruldu.

Vin yaratığı hiç sislerin dışında görmemişti. Hâlâ tam olarak... bütün değildi.

Bedeninden sis tutamları kopuyor, aşağı doğru akıp eriyerek tekrar içine karışır­
ken şekilsiz siluetini oluşturuyorlardı. Sürekli bir düzen.

Vin sessizce tıslayarak bir bıçağını çekti.
“Bekle!” dedi Elend ayağa kalkarak.
Vin kaşlarını çatarak ona bir bakış fırlattı.
“Ben onun tehlikeli olduğunu düşünm üyorum Vin,” dedi ondan uzaklaşarak
ruha doğru giderken.
“Elend, dur!” dedi Vin ama o nazikçe kolunu kurtardı.
“Sen yokken beni ziyaret etti V in,” diye açıkladı Elend. "Bana zarar verm e­
di. Sadece benim ... bir şeyi anlam am ı istiyorm uş gibi görünüyordu.” G ülüm sedi,
üzerinde hâlâ sıradan pelerini ve seyahat giysileri ile yavaş yavaş sis ruhuna doğru
yürüdü. “İstediğin şey ne?”

Sis ruhu bir an için hareketsizce durdu, sonra da kolunu kaldırdı. Bir şey havu­
zun ışığını yansıtarak parladı.

“Hayırl” Vin çığlık atarak öne atılırken ruh Elend’in karnını deşti. Elend acıyla
inledi, sonra da tökezleyerek geriledi.

“Elend!” dedi o kayarak yere düşerken Elend’in yanına gelen Vin. Ruh geriye
çekildi, yanıltıcı derecede cisimsiz olan siluetinin içinden bir yerlerden kan dam­
lıyordu. Elend’in kanı.

Elend gözleri kocaman açılmış yatıyordu, şok içindeydi. Vin lehim harlayıp,
ceketinin ön tarafını yırtıp açarak yarayı ortaya çıkardı. Ruh karnını derinlemesine
kesmiş, bağırsaklarına kadar yaranıştı.

“Hayır... hayır... hayır...” dedi Vin zihni uyuşarak, ellerinde Elend’in kanı vardı.
Yara çok kötüydü. Öldürücüydü.

Ham kınk değneği bıraktı, bir kolu hâlâ askıdaydı. İri Haydut adımını Marsh’m
bedeninin üzerinden atar ve sağlam elini Sazed’e doğru uzatırken kendisinden son
derece memnunmuş gibi görünüyordu.

“Seni burada bulmayı beklememiştim Saze,” dedi Haydut.
Sersemlemiş olan Sazed eli tuttu ve ayaklarının üzerinde doğruldu. Tökez­
leyerek Marsh'm bedenini geçti, şaşkın şekilde kafaya sıradan bir sopa darbe­
sinin yaratığı öldürmek için yeterli olmayacağını düşünüyordu. Ancak Sazed’in
zihni bunu umursamak için fazlasıyla bulanıktı. Mumunu yerden aldı, Ham’in
fenerinden yaktı, sonra da kendini devam etmeye zorlayarak merdivenlere doğru
ilerledi.
Sazed’in devam etmesi gerekiyordu. Vin’e yetişmesi lâzımdı.

Vin Elend'i kollarıyla sarmıştı, pelerini de onun gövdesinin etrafını saran aceleci ve
korkunç derecede yetersiz olan bir bandaj oluşturuyordu.

“Seni seviyorum,” diye fısıldadı Vin, soğuk yanaklarının üzerindeki gözyaşları
ılıktı. "Elend, seni seviyorum. Seni seviyorum...”

Sevgi yeterli olmayacaktı. Elend titriyordu, gözleri yukarıya doğru dikilmişti,

odaklanmayı zar zor başarabiliyorlardı. Zorlanarak nefesini bıraktı ve salyasında
kan köpürdü.

Vin hissiz bir şekilde nerede durduklarının farkına vararak yana doğru dön­
dü. Havuz yanlarında parlıyordu, Elend'in düştüğü yerden sadece birkaç santim
uzaktaydı. Kanının birazı havuzun üstüne sızmıştı, gerçi sıvı metalin içine karış­
mıyordu.

Onu kurtarabilirim, diye farkına vardı Vin. Yaratma gücü parmaklarımın
sadece biraz ötesinde yatıyor. Burası Rashek’in tanrılığa yükselmiş olduğu yerdi.
Miraç Kuyusu.

Tekrar Elend’e, onun ölmekte olan gözlerine baktı. Elend Vin'e odaklanma­
ya çalışıyordu ama kaslarını kontrol etmekte sorun yaşıyormuş gibi görünüyordu.
Sanki o... gülümsemeye çalışıyormuş gibiydi.

Vin ceketi dürerek Elend’in başının altına yerleştirdi. Sonra üzerinde sadece
pantolon ve gömleğiyle havuzun yanına yürüdü. Onun gümlediğini duyabiliyordu.
Sanki... Vin’e sesleniyordu. Ona kendisine katılması için sesleniyordu.

Vin havuzun içine adımını attı. Havuz onun dokunuşuna direndi ama ayağı
yavaş yavaş batmaya başladı. Vin öne doğru adım atarak havuzun merkezine doğru
yürüdü, batarken bekliyordu. Saniyeler içinde havuz göğsüne kadar çıkmıştı, ışıl­
dayan sıvı her tarafındaydı.

Bir nefes aldı, sonra da başını geriye doğru yatırıp, havuz onu kaplayarak yüzü­
nü de örterken yukarıya doğru baktı.

Sazed tökezleyerek merdivenlerden aşağı iniyordu, titreyen parmaklarının arasın­
da mumu kavramıştı. Ham arkasmdan sesleniyordu. Aşağıdaki sahanlıkta şaşkın
bir Dikiz’in yanından geçti ve oğlanın sorularını duymazdan geldi.

Ancak mağaranın zeminine doğru inmeye başlarken yavaşladı. Kayaların için­
den küçük bir titreşim geçti.

Her nasılsa, çok geç kalmış olduğunu anladı.

Güç üzerine bir anda çöktü.
Vin sıvının onun üzerine abandığım, vücudunun içine sızdığını, süzüldüğünü,

derisindeki gözenekleri ve açıklıkları zorlayarak içeri girdiğini hissetti. Çığlık at­
mak için ağzını açtı ama sıvı oradan da içeriye dalarak gırtlağını doldurdu, ağzını
tıkadı.

Ani bir alevlenmeyle kulak memesi acımaya başladı, inleyerek küpesini çekip
çıkardı, derinliklere doğru batması için bıraktı. Kemerini de çözerek onun da Al-
lomantik şişecikleriyle birlikte gitmesine izin verdi, üzerinde kalan bütün metal­
lerden kurtulmuştu.

Sonra yanmaya başladı. Bu hissi tanımıştı: tam olarak midesinde yanan me­
tallerin hissiyle aynıydı, yalnız bu bütün vücudundan geliyordu. Derisi harlandı,
kasları alevlendi, hatta kemikleri bile tutuşmuş gibiydi. Nefes nefese kaldı ve gu t
lağındaki metalin gitmiş olduğunu fark etti.

Vin parlıyordu. İçindeki, sanki patlayarak dışarı çıkmaya çalışan gücü hissetti
Bu lehim yakarak kazandığı güç gibiydi ama inanılmayacak kadar daha kuvvetliydi.
İnanılmaz bir kapasitesi olan bir güçtü. Vin'in anlama yetisinin ötesindeydi ama
zihnini de genişletiyor, onu büyümeye ve şu anda elinde tuttuğu şeyin ne olduğu­
nu algılamaya zorluyordu.

Vın dünyayı yeniden yaratabilirdi. Sisleri geriye itebilirdi. Elinin bir hareketiy­
le milyonları doyurabilir, kötüleri cezalandırabilir, zayıfları koruyabilirdi. Kendi
kendisine karşı huşu duydu. Etrafındaki mağara sanki şeffafmış gibiydi ve Vin
bütün dünyanın gözlerinin önünde yayıldığını gördü; hayatın sadece kutupların
etrafındaki küçük, minicik bölgelerde var olabileceği muhteşem bir küreydi. Vin
bunu da düzeltebilirdi. O her şeyin daha iyisini yapabilirdi. O...

O Elend’i de kurtarabilirdi.
Aşağıya baktı ve onun ölmekte olduğunu gördü. Neyin yanlış olduğunu anında
algılamıştı. Vin onun hasar görmüş derisini ve kesilmiş organlarını tamir edebilirdi .
Bunu yapmamalısın çocuğum.
Vin şokla başını kaldırdı.
Ne yapman gerektiğini biliyorsun, dedi Ses ona fısıldayarak. Yaşlı bir sesti.
Şefkatli.
“Onu kurtarmak zorundayım!" diye haykırdı Vin.
Ne yapman gerektiğini biliyorsun.
Ve biliyordu da. Vin bunu gördü; sanki bir görüymüş gibi Rashek’i gördü, onun
gücü kendisine aldığı zamanı. Vin onun yarattığı felâketleri gördü.
Ya hep, ya hiçti. Bir açıdan Allomansi gibiydi. Eğer Vin gücü alırsa, birkaç sani­
ye içinde onu yakarak tüketmek zorunda kalacaktı. İstediği şekilde dünyayı tekrar
yaratabilirdi ama sadece kısa bir süre için.
Ya da... gücü serbest bırakabilirdi.
Benim Zifir’i yenmem gerekiyor, dedi Ses.
Vin bunu da gördü. Sarayın dışında, şehirde, tüm imparatorluk boyunca. Sis­
lerin içindeki insanlar titriyor, düşüyordu. Neyse ki pek çoğu içeride kalmışlardı.
Skaalann gelenekleri içlerinde hâlâ güçlüydü.
Ancak bazıları dışarıdaydı. Onlar Kelsier'in sislerin onları incitemeyeceği sözü­
ne güvenmişlerdi. Ama artık incitiyordu. Sisler değişmişlerdi, ölüm getiriyorlardı.
Zifir işte buydu. Öldüren sisler. Bütün dünyayı yavaş yavaş kaplamakta olan
sisler. Ölümler münferitti; Vin pek çok kişinin düşüp öldüğünü gördü ama diğer­
leri sadece hastalanıyorlardı ve daha başkaları ise sanki hiçbir sorun yokmuş gibi
sislerin içinde geziniyorlardı.
Daha kötüsü olacak, dedi Ses sessizce. Öldürecek ve yok edecek. Ve eğer sen
onu kendi başına durdurmaya kalkarsan, dünyayı harap edeceksin, Rashek'in de
senden önce yapmış olduğu gibi.
"Elend...” diye fısıldadı Vin. Yerde kan içinde yatmakta olan ElendV doğru

döndü.
O anda Vin bir şeyi hatırladı. Sazed’in söylemiş olduğu bir şeyi. On m, onun

arzularına güvenecek kadar çok sevmeniz gerekir, demişti ona Sazed. Siz ona, si­
zin en iyisi olduğunu varsaydığınız şeye değil de onun gerçekten istediği şeye saygı
duymayı öğrenmezseniz bu aşk değildir...

Vin Elend'in ağlamakta olduğunu gördü. Onun kendisine odaklandığını gördü
ve onun ne istediğini gördü. O halkının yaşamasını istiyordu. O dünyanın barışa
kavuşmasını ve skaaların özgür olmalarını istiyordu.

O Zifir’in yenilmesini istiyordu. Halkının güvenliği onun için kendi hayatından
daha değerliydi. Çok daha değerli.

Sen ne yapılacağını bileceksin, demişti o Vin’e daha biraz önce. Ben sana gü­
veniyorum...

Vin gözlerini kapattı ve yaşlar yanaklarından aşağı süzüldü. Görünüşe göre tan­
rılar da ağlayabiliyordu.

“Seni seviyorum/’ diye fısıldadı.
Gücü serbest bıraktı. Bir tanrı olma becerisini ellerinde tutuyordu ve ondan
vazgeçti, gücü beklemekte olan boşluğa saldı. Elend’den vazgeçti.
Çünkü onun istediği şeyin bu olduğunu biliyordu.
Mağara anında sallanmaya başladı. Vin içindeki harlayan güç sökülüp alınırken
haykırdı, boşluk açgözlülükle gücü emiyordu. Vin parıltısı sönerken çığlık attı,
sonra da şimdi boşalmış olan havuzun içine düşerek başını kayalara çarptı.
Mağara sallanmaya devam etti, tavandan toz ve taş parçaları düşüyordu. Ve
ondan sonra, gerçeküstü bir berraklık anında Vin tek, net bir kelimenin zihninin
içinde çınladığını duydu.
KURTULDUM!

...çünkü onun o rad a hapsedilm iş olan şeyi serbest bırakm asın a izin
verilem ez.

59

VİN YATMIŞ, SESSİZCE AĞLIYORDU.

Mağara sessizdi, fırtına dinmişti. Varlık gitmiş ve zihninin içindeki gümlemeler
de en sonunda susmuştu. Burnunu çekti, kolları Elend’in etrafına dolanmış, o son
birkaç nefesini verirken ona sarılıyordu. Yardım için çığlık atmış, Ham ve Dikiz’e
seslenmişti ama hiçbir cevap alamamıştı. Onlar çok uzaktaydılar.

Vin kendisini soğuk hissediyordu. Boş. O kadar çok gücü elinde tuttuktan,
sonra da bu koparılarak elinden alındıktan sonra, Vin kendisini bir hiç gibi hissedi­
yordu. Ve Elend öldüğü zaman, gerçekten olacağı şey de oydu.

N e an lam ı v a r ki? diye düşündü. H a y a tın b ir an lam ı yok. Ben E len d ’e ihanet

ettim. Ben dü n yaya ihanet ettim.

Ne olduğundan emin değildi ama bir şekilde korkunç, korkunç bir hata yap­
mıştı. En kötüsü ise Vin’in doğru şeyi yapmak için o kadar çok çalışmış olmasıydı,
ona ne kadar çok acı verirse versin.

Tepesinde yükselen bir şeyler vardı. Vin başını kaldırarak sis ruhuna baktı
ama öfke bile hissetmeyi başaramıyordu. Şu anda herhangi bir şey hissedebilmesi
mümkün değildi.

Ruh bir kolunu kaldırarak işaret etti.
“Bitti,” diye fısıldadı Vin.
Ruh daha da ısrarcı bir şekilde işaret etti.
“Onlara zamanında yetişemem,” dedi Vin. “Dahası, ben kesiğin ne kadar kötü
olduğunu gördüm . Güç elimdeyken gördüm. Onların hiçbirisinin yapabileceği bir
şey yok, Sazed’in bile. O yüzden sen de şimdi sevinebilirsin. İstediğini aldın...”
Vin’in sesi azalarak kesildi. Ruh Elend’i neden bıçaklamıştı?

Beni onu iyileştirmeye zorlamak için, diye düşündü. Benim... gücü serbest bı­
rakmama engel olmak için.

Vin gözlerini kırpıştırdı. Ruh kolunu salladı.
Vin yavaş yavaş, uyuşmuş bir şekilde ayağa kalktı. Trans hâlinde ruhun birkaç
adım öteye süzülerek yerdeki bir şeye işaret etmesini izledi. Şimdi havuz boş ol­
duğu için oda karanlıktı ve sadece Elend’in feneriyle aydınlatılıyordu. Ruhun neye
işaret ettiğini görmek için Vin kalay harlamak zorunda kaldı.
Bir çömlek parçası. Elend'in odanın arka tarafındaki çıkıntıdan aldığı ve elinde
tutmakta olduğu disk. Elend yere düştüğü zaman kırılmıştı.
Sis ruhu ısrarla işaret etti. Vin yaklaştı ve eğildi, parmakları diskin merkezinde
duran küçük metal parçasını buldu.
“Bu ne?” diye fısıldadı.
Sis ruhu döndü ve tekrar Elend’e doğru süzüldü. Vin sessizce arkasından yü­
rüdü.
Elend hâlâ hayattaydı. Zayıflıyormuş gibi görünüyordu ve daha az titriyordu.
Ürpertici bir şekilde, ölüme yaklaştıkça sanki biraz daha fazla kontrolünü kaza-
nıyormuş gibi görünüyordu. Vin diz çökerken Elend ona baktı ve dudaklarının
hareket ettiğini görebiliyordu.
“Vin...” diye fısıldadı Elend.
Vin onun yanma çökerek metal boncuğuna baktı, sonra da ruha doğru başını
kaldırdı. Hareketsiz bir şekilde duruyordu. Vin boncuğu parmaklarının arasında
çevirdi, sonra da yutmak için harekete geçti.
Ruh ellerini sallayarak ısrarla hareketlendi. Vin durakladı ve ruh Elend’e işaret
etti.
Ne? diye düşündü Vin. Ancak gerçekten de düşünebilecek bir hâlde değildi.
Metali Elend’e doğru uzattı. “Elend," diye fısıldadı yakınına eğilerek. “Bunu yut­
man gerekiyor."
Elend’in onu anlayıp anlamadığından emin değildi, gerçi başıyla onaylarmış gibi
göründü. Vin metal parçasını onun ağzına yerleştirdi. Dudakları hareket etti ama
tıkanmaya başladı.
Ona yutması için bir şeyler vermem gerek, diye düşündü. Kullanabileceği tek
şey metal şişeciklerinden birisiydi. Boş kuyunun içine uzanarak küpesini ve ke­
merini geri aldı. Bir şişeciği kemerinden çıkardı, sonra da sıvıyı Elend’in ağzından
içeri döktü.
Elend zayıfça öksürmeye devam etti ama sıvı işini yapmış, metal boncuğunu
yutabilmesini sağlamıştı. Vin diz çöktü, kendisini o kadar güçsüz hissediyordu ki.
Daha saniyeler önce olduğu durumla arasında iç karartıcı bir zıtlık vardı. Elend
gözlerini kapattı.
Sonra, garip bir şekilde, yanaklarına renk dönmeye başladı. Vin eğilerek onu
izledi, kafası karışmıştı. Yüzündeki ifade, yatış şekli, derisinin rengi...
Vin tunç yaktı ve şok içinde Elend’den yayılan titreşimler hissetti.

Lehim yakıyordu.

SONDEYİŞ

İKİ H A FT A SO N R A , Y A LN IZ BiR sekil Seran Kabmtsi’ne vardı.

Sazed Luthadel’den sessizce ayrılmıştı, düşünceleri ve Tindvvyrin kaybı yü­
zünden dertliydi. Bir not bırakmıştı. Luthadel’de kalamazdı. Şu anda olmazdı.

Sisler hâlâ öldürüyordu. Geceleri dışarı çıkan insanlara belirlenebilir herhangi
bir düzen olmaksızın, rasgele saldırıyorlardı. Pek çok kişi ölmüyor, sadece hasta
oluyordu. Bazıları ise ölüyordu. Sazed ölümlere ne anlam vereceğini bilemiyordu.
Umurunda olup olmadığından bile emin değildi. Vin Miraç Kuyusu’ndan serbest
bırakmış olduğu dehşet verici bir şeylerden bahsetmişti. O Sazed’in araştırma
yapmayı ve onun tecrübesini kaydetmeyi isteyeceğini ummuştu.

Bunun yerine Sazed şehirden ayrılmıştı.
Ağırbaşlı, çelik kaplanmış odalar boyunca ilerledi. Yarı yarıya şu ya da bu Sor­
gucu tarafından karşılanmayı beklemişti. Belki de Marsh tekrar onu öldürmeye ça­
lışırdı. O ve Ham Luthadel’in altındaki depo mağaradan geri dönene kadar, Marsh
tekrar ortadan kaybolmuştu. Onun işi, görünüşe göre, bitmişti. Sazed’i Vin’i dur­
durmaktan yeteri kadar uzun süre alıkoymuştu.
Sazed merdivenlerden aşağıya indi, işkence odasım geçti ve en sonunda da haf­
talar önce Kabine’ye yaptığı ilk ziyaret sırasında gelmiş olduğu küçük taştan odaya
girdi. Torbasını yere bıraktı, yorgun parmaklarıyla uğraşarak açtı, sonra da başını
kaldırarak büyük çelik plakaya baktı.
Kwaan’ın son sözleri bakışına karşılık veriyordu. Sazed diz çökerek torbasından
dikkatli bir şekilde bağlanmış olan bir evrak çantası çıkardı. İpini çözdü, sonra
da aylar önce bizzat bu odanın içinde alınmış olan orijinal baskısını çıkardı. İnce
kâğıdın üzerindeki parmak izlerini tanıyor, karakalem darbelerinin kendisine ait
olduğunu biliyordu. Lekelemiş olduğu yerleri tanıyordu.
Gittikçe artan bir gerginlikle baskıyı kaldırdı ve duvardaki metal plakanın üze­
rine yapıştırdı.
Ve ikisi birbirini tutmuyordu.

Sazed geriye doğru bir adım attı, şimdi şüpheleri de kanıtlanmış olduğuna
göre ne düşüneceğinden emin değildi. Baskı hissiz parmaklarının arasından kaydı
ve gözleri plakanın en sonundaki cümleyi buldu. Son cümle, sis ruhunun tekrar
ve tekrar yırtıp atmış olduğu o cümle. Çelik plakanın üzerindeki orijinal cümle,
Sazed’in yazmış ve üzerinde çalışmış olduğu cümleden farklıydı.

Alendi M iraç Kuyusu’na ulaşamamak, diye yazıyordu Kwaan’in antik kelime­
leri, çünkü onun orada hapsedilmiş olan şeyi serbest bırakmasına izin verilemez.

Sazed sessizce yere oturdu. Hepsi bir yalanmış, diye düşündü uyuşmuş bir
şekilde. Terris halkının dini. .. Sırdaşların arayarak, anlamaya çalışarak bin yılı
harcadığı şey, bir yalanmış. Sözde kehanetler, Çağların Kahramanı... bir uydur­
maymış.

Bir numaraymış.
Böylesine bir yaratık için özgürlüğünü kazanmanın daha iyi ne yolu olabilirdi?
İnsanlar kehanetlerin adına ölürdü. İnanmayı, umut edebilmeyi arzuluyorlardı.
Eğer birileri, ya da bir şeyler, bu enerjiyi eline geçirebilir, çarpıtabilirse, ne kadar
inanılmaz şeyler başarılabilirdi...
Sazed başını kaldırarak duvardaki kelimeleri okudu, bir kere daha ikinci yarı­
sını okuyordu. Plakanın üzerinde kendi baskısındakinden farklı olan paragraflar
vardı.
Ya da, daha doğrusu, onun baskısı bir şekilde değiştirilmişti. Varlığın Sazed’in
okumasını istediği şeyleri yansıtacak şekilde değiştirilmişti. Bu kelimeleri çelik üs­
tüne yazıyorum, diyordu Kwaan’ın ilk kelimeleri, çünkü metale basılmamış hiçbir
şeye güvenilemez.
Sazed başını iki yana salladı. O cümleye dikkat etmiş olmaları gerekirdi.
Sazed’in ondan sonra incelemiş olduğu her şey görünüşe göre bir yalandı. Başını
kaldırıp gözleriyle içeriğini tarayarak plakaya baktı, son bölüme geldi.
Ve böylece, iddiamın odağına geliyorum, yazıyordu. Özür dilerim. Kelimeleri­
mi çeliğe dökmek için zorlanır, bu donmuş mağarada oturmuş karalarken bile, boş
yere gevezelik etmeye meyilliyim.
Sorun şu. İlk başta Alendi'ye inanmış olsam da, daha sonradan şüphe duy­
maya başladım. O işaretlere uyuyormuş gibi görünüyordu, doğru. Ama, eh, bunu
nasıl izah edebilirim?
O işaretlere aşırı uygun olabilir miydi?
Sizin ne karşılık vereceğinizi biliyorum. Beklenti hakkında konuşuyoruz, önce­
den yazılmış olan şeylerden, eski zamanlardaki en büyük kâhinlerimiz tarafından
verilmiş olan sözlerden. Elbette Çağların Kahramanı kehanetlere uyacak. Onlara
kusursuz bir şekilde uyacak. Ana fikir de bu zaten.
Ama yine de... bütün bunlarda bir şeyler o kadar kolay görünüyor ki. Sanki
biz bir kahramanın doğal olarak ortaya çıkmasına izin vermek yerine, kehanetle­
rimize uyması için bir tane oluşturmuşuz gibi geliyor. Endişem buydu, kardeşlerim
en sonunda inanmaya istekli bir şekilde bana geldikleri zaman beni duraklatmış

olması gereken şey buydu.

Ondan sonra, başka sorunları da görmeye başladım.
Bazılarınız benim meşhur hafızamı duymuş olabilir. Bu doğru, benim bir say­
fanın üzerindeki kelimeleri bir an içinde ezberlemek için bir Ferusimyacı’nın me-
talaklına ihtiyacım yok. Ve sizlere söylüyorum, isterseniz bana aptal deyin, ama
kehanetlerin kelimeleri değişiyor.
Değişiklikler küçük. Hatta akıllıca. Burada bir kelime, şurada hafif bir kay­
ma. Ama sayfaların üzerindeki kelimeler benim hafızamdakilerden farklı. Diğer
Cihanelçileri benimle alay ediyor, çünkü onların kitapların ve kehanetlerin değiş­
memiş olduğunu kanıtlamak için metalakılları var.
Ve bu nedenle de, benim yapmak zorunda olduğum büyük ilan şu. Bizim Ç ağ­
lamı Kahramanı’nin gelmiş olduğuna ve onun M iraç Kuyusu’na gitmek zorun­
da olduğuna inanmamızı isteyen bir şey, bir kuvvet var. Bir şeyler kehanetleri
Alendi'ye daha kusursuz bir şekilde işaret etmeleri için değiştiriyor.
Ve bu kuvvet her ne ise, bir Ferusimyacı'nın metalaklının içindeki kelimeleri
de değiştirebiliyor.
Diğerleri bana deli diyorlar. Söylemiş olduğum gibi, bu doğru olabilir. Ama
deli bir adam bile başkalannınkiler yerine kendi aklına, kendi tecrübelerine gü­
venmek zorunda değil midir? Ben ne ezberlediğimi biliyorum. Diğer Cihanelçileri
tarafından şimdi tekrar edilmekte olanın ne olduğunu da biliyorum. Bu ikisi aynı
değil.
Ben bu değişimlerin arkasında bir kurnazlık olduğunu hissediyorum, incelikli
ve zekice bir aldatmaca. Son iki yılı sürgünde geçirdim, değişikliklerin ne anlama
gelebileceğini keşfetmeye çalışarak. Sadece tek bir sonuca varabildim. B ir şeyler
bizim dinimizin kontrolünü eline geçirmiş, kötücül bir şey, güvenilemez bir şey.
Yanlış yönlendiriyor ve gölgeliyor. Alendi’yi yok etmek için kullanıyor, onu ölüm
ve kederden bir yol boyunca sürüklüyor. Onu bin yıllık gücün toplanmış olduğu
M iraç Kuyusu’na doğru çekiyor. Zifir*i de insanoğlunu daha çaresiz kılmanın,
bizi onun arzu ettiği gibi davranmak için zorlamanın bir yolu olarak göndermiş
olduğunu ancak tahmin edebiliyorum.
Kehanetler değişti. Onlar şimdi Alendi’nin aldığı zaman güçten vazgeçmek zo­
runda olduğunu söylüyorlar. Bu bir zam anlar metinlerin ima etmiş olduğu şey
değil, eskiden daha belirsizlerdi. Ancak öte yandan yeni hâlleri bunu sanki ahlaki
bir zorunlulukmuş gibi gösteriyor. Artık metinler eğer Çağların Kahramanı gücü
kendisine alacak olursa, korkunç bir sonucu olacağına işaret ediyor.
Alendi de onların inandıklarına inanıyor. O iyi bir adam ; her şeye rağmen,
o iyi bir adam. Fedakâr bir adam. Gerçekten de, onun bütün hareketleri; sebep
olduğu bütün ölümler, yıkım lar ve acılar, onu derinden incitti. Bütün bu şeyler,
aslına bakılırsa, onun açısından bir tür fedakârlıktı. O kendi gördüğü kadarıyla

herkesin iyiliğine ulaşmak için, kendi iradesinden vazgeçmeye alışkın.

Hiç şüphem yok ki, eğer Alendi M iraç Kuyusu’na ulaşacak olursa gücü a la ­

cak ve sonra, sözde çoğunluğun iyiliği uğruna, onu bırakacak. Gücü bu metinleri

değiştirmiş olan o kuvvetin eline teslim edecek. Gücü onu sav aşa götürmüş olan,

onu öldürmesi için kışkırtan, onu kurnazlıkla kuzeye doğru çekmiş olan bu yıkıcı
kuvvetin eline teslim edecek.

Bu şey Kuyu'da toplanmakta olan gücü istiyor ve bunu alabilmek için de dini-
nıizin en kutsal inançlarına tecavüz etti.

Ve böylece ben son bir kumar oynadım. Yalvarmalarımın, öğretilerimin, itiraz­
larımın ve hatta ihanetlerimin hepsi etkisiz kaldı. Alendi'nin artık başka damş-
manlart var, ona kendisinin duymayı istediği şeyi söyleyenler.

Benim genç bir yeğenim var, Rashek adında. O bütün Khlennium'dan kıskanç
bir gencin tutkusuyla nefret ediyor. Alendi’den, ikisi asla karşılaşmamış obalar
bile, daha da şiddetli bir şekilde nefret ediyor; çünkü Çağların Kahramanı olarak
bizi ezenlerden biri seçildiği için ihanete uğradığını hissediyor.

Alendi’nin Terris dağlarında kılavuzlara ihtiyacı olacak. Ben Rashek’i bu kı­
lavuzların kendisi ve güvendiği arkadaşları olmasını sağlamakla görevlendirdim.
Rashek Alendi’yi yanlış yöne doğru götürmeye, aklını çelmeye, cesaretini kırmaya
ya da başka bir şekilde arayışına engel olmaya çalışacak. Alendi kandırılmış ol­
duğunu, hepimizin kandırılmış olduğunu bilmiyor, ve artık beni dinlemiyor.

Eğer Rashek yolu saptırmayı başaramayacak olursa, oğlana onu öldürmesini
tembih ettim. Bu uzak bir umut. Alendi suikastçılardan, savaşlardan ve felaketler­
den kurtuldu. Ama yine de onun Terris’in donmuş dağlarında en sonunda savun­
masız kalacağını umut ediyorum. Bir mucizenin gerçekleşmesini umut ediyorum.

Alendi Miraç Kuyusu'na ulaşamamak, çünkü onun orada hapsedilmiş olan
şeyi serbest bırakmasına izin verilemez.

Sazed arkasına yaslandı. Bu son darbeydi, onun inancından geride kalmış ne
varsa onu da öldüren son vuruş.

O anda anladı ki, artık bir daha asla inanmayacaktı.

Vin Elend'i şehir duvarının üzerinde durmuş, Luthadel şehrine yukarıdan bakar­
ken buldu. Beyaz bir üniforma giyiyordu, TindwyPin onun için yaptırmış oldukla­
rından bir tanesi. Elend sadece birkaç hafta önce olduğundan daha... sertmiş gibi
görünüyordu.

“Uyanmışsın,” dedi Vin yanına gelerek.
Elend başıyla onayladı. Ona bakmadı ama telaşlı halkıyla şehri izlemeye devam
etti. Yeni elde ettiği Allomansi'nin iyileştirici gücüne rağmen epey uzun bir süreyi
yatakta hezeyan içinde geçirmişti. Lehimle bile hekimler onun sağ kalıp kalmaya­
cağından emin olamamışlardı.
Kalmıştı. Ve tıpkı gerçek bir Allomanser gibi, zihninin açıldığı ilk günde ayak­
lanmıştı.
“Ne oldu?" diye sordu Elend.
Vin başını iki yana sallayarak siperin taşlarına yaslandı. O korkunç, gümleyen
sesi hâlâ duyabiliyordu. KURTULDUM ...
“Ben bir Allomanser'im," dedi Elend.

Vin başıyla onayladı.
“Görünüşe göre Sissoylu/ diye devam etti.
“Sanırım... biz artık onların nereden gelmiş olduğunu biliyoruz/ dedi Viıı 'İlk
Allomanserler’in."
“Güce ne oldu? Ham’in bana verilecek düzgün bir cevabı yoktu ve diğer her­
kesin bildiği tek şey de söylentiler.”
“Ben bir şeyi serbest bıraktım,” diye fısıldadı Vin. “Serbest bırakılmaması ge­
reken bir şeyi, beni Kuyu’ya doğru çekmiş olan bir şeyi. Onu aramaya hiç gitme­
miş olmam gerekirdi Elend.”
Elend sessizlik içinde durdu, hâlâ şehre bakıyordu.
Vin dönerek başını onun göğsüne gömdü. "Korkunçtu,” dedi. “Bunu hissedebi­
liyordum. Ve ben onu serbest bıraktım.”
En sonunda Elend kollarını Vin’in etrafına sardı. “Sen elinden gelenin en iyisini
yaptın Vin,” dedi. “Hatta sen doğru olan şeyi yaptın. Sana söylenen ve öğretilen
her şeyin, yapmak için hazırlandığın her şeyin yanlış olduğunu nasıl bilebilirdin
ki?"
Vin başını sallayarak reddetti. “Ben Lord Hükümdar’dan bile daha kötüyüm.
O en sonunda belki de kandırılmakta olduğunun farkına vardı ve gücü serbest
bırakmak yerine kendisine almak zorunda olduğunu anladı.”
“Eğer o iyi bir adam olsaydı Vin, bu diyara yaptığı bütün o şeyleri yapmazdı,”
dedi Elend.
“Ben çok daha beterini yapmış olabilirim,” dedi Vin. “Benim serbest bıraktı­
ğım bu şey... sislerin insanları öldürmesi ve gündüz de gelmeleri... Elend, biz ne
yapacağız?”
Elend bir an için ona baktı, sonra da tekrar şehre ve şehir halkına doğru döndü.
“Biz Kelsier’in bize öğrettiği şeyi yapacağız Vin. Sağ kalacağız.”

İKİNCİ KİTABİN SONU

ARS ARCANUM

1 . Metal Referans Tablosu

2 . İsimler ve Terimler

3 . Birinci kitabın özeti

Bu kitabın her bölümüne ilişkin dipnotları, silinmiş sahneleri, aktif bir bloğu
ve dünyayla ilgili daha geniş bilgileri www.brandonsanderson.com adresinde bu­
labilirsiniz.

METAL REFERANS TABLOSU

METAL ALLOMANTİK GÜCÜ FERUSİMYASAL GÜCÜ
Demir Yakınlardaki metal kaynaklarını Fiziksel ağırlık depolar
Çelik Çeker

Yakınlardaki metal kaynaklarını İter Fiziksel hız depolar

Kalay Duyuları güçlendirir Duyuları depolar

^ Lehim Fiziksel özellikleri güçlendirir Fiziksel güç depolar

0 Pirinç Duyguları Teskin eder (bastırır) Isı depolar

fy j Çinko Duyguları Körükler (alevlendirir) Zihinsel hız depolar

^ Bakır Allomantik titreşimleri gizler Hatıraları depolar
^ Tunç Ah, ilslsoemd,ia,lnmtieksitniitrseaşğiml,arlerin Uyanık, lık depolar
Diğer kişilerin geleceğini gösterir
Atiyum Yaş depolar

Malatiyıum Diğer kişilerin geçmişini gösterir Bilinmiyor

$ Altın Kişinin geçmişini gösterir Sağlık depolar

^ Elektrum Kişinin geleceğini gösterir Bilinmiyor

İSİMLER VE TERİMLER

ALENDİ: Bin yıl önce, Lord Hükümdar'ın Miraç'ından önce dünyayı fethetmiş
olan bir adam. Vin Lord Hükümdar’ın sarayında onun günlüğünü buldu ve ilk
başta onun Lord Hükümdar olduğunu düşündü. Daha sonra hizmetkârı Rashek’in
onu öldürerek yerine geçmiş olduğu ortaya çıktı. Alendi, Terrisli bir âlim olan
Kvvaan’m dostu ve öğrencisiydi. Kwaan Alendi'nin Çağların Kahramanı olabilece­
ğini düşünmüştü.

ALLOMANSİ: Kişinin metalleri vücudun içinde yakarak özel beceriler kazanma­
sını sağlayan mistik ve kalıtsal bir güç

ALLOMANTİK METALLER: Sekiz temel Allomantik metal vardır. Bunlar bir
temel metal ve onun alaşımı olmak üzere çiftler hâlinde olur. Ayrıca içsel (kalay,
lehim, bakır, tunç) ve dışsal (demir, çelik, çinko, pirinç) metaller olarak dörtlü iki
gruba da ayrılabilirler. Uzun bir süre boyunca sadece iki tane daha başka Alloman­
tik metal olduğu varsayılmıştı: altın ve atiyum. Ancak altın ve atiyumun alaşım­
larının keşfedilmesi metallerin sayısını on ikiye çıkarmıştır. Daha başka metaller
hakkında da söylentiler vardır, bir tanesi keşfedilmiştir (Bkz. Alüminyum)

ALLOMANTİK TİTREŞİM: Metal yakmakta olan bir Allomanser tarafından ya­
yılmakta olan sinyal. Sadece tunç yakmakta olan bir kişi Allomantik titreşimleri
"duyabilir”.

ALLRİANNE: Lord Ashweather Cett’in tek kızı.

ALÜMİNYUM: Vin’in Lord Hükümdar’ın sarayında yakmaya zorlanmış olduğu
bir metal. Bir zamanlar sadece Çelik Sorgucular tarafından bilinen bu metal, yakıl­
dığı zaman bir Allomanser’in bütün diğer metal rezervlerini tüketir. Alaşımı, eğer
varsa, bilinmemektedir.

AMARANTA: Straff Venture’nın metreslerinden bir tanesi. Bir otacı.

ARAYICI (ALLOMANTİK): Tunç yakabilen bir Siskan.

ASHWEATHER: Lord Cett'in ismi.

ATİYUM: Eskiden Hathsin Çukurları’ndan elde edilen garip bir metal. Yerin al­
tındaki mağaralardaki kristal ceplerin içinde oluşan küçük jeotlar hâlinde topla­
nırdı.

626

BAKIRBULUTU: Bakır yakan bir kişi tarafından oluşturulan görünmez, engelle­
yici alan. Eğer bir Allomanser bir bakırbulutunun içinde metal yakarsa, Ailoman-
tik titreşimleri tunç yakan kişilerden gizlenmiş olur. "Bakırbulutu” terimi ayrıca
bazen bir Dumancı’yı (bakır yakabilen bir Siskan) ifade etmek için de kullanılır.

BIRAKMAK (FERUSİMYASAL): Bir Ferusimyacı’nın metalakla erişmeyi bıraka­
rak içindeki güçten daha fazla çekmemesi.

BOXING: Argoda imparatorluğun altın sikkesi için kullanılan isim. İsim sikkenin
üzerindeki Lord Hükümdar’ın sarayı Kredik Shaw’in, ya da içinde oturduğu “ku-
tucuğunun” resminden gelir.

BREEZE: Kelsier’in çetesinden bir Teskinci, şimdi Elend’in en önce gelen danış­
manlarından bir tanesi.

ALEVDİYAR: Son İmparatorlukün sınırlarını çevreleyen çöller.

CAMON: Vin’in eski çetebaşı. Onu sık sık döven sert bir adam olan Camon, Kel-
sier tarafından sürüldü. Daha sonra Sorgucular tarafından öldürüldü.

CETT: Lord Ashweather Cett, Batı Salahiyet’te güç kazanmayı başararak öne çık­
mış olan kral. Anavatanı Fadrex Şehri'dir.

CHANNEREL: Luthadel’in içinden geçen nehir.

CİHANELÇİSİ: Miraç öncesi Terrisli Ferusimyacıların bir hizbi. Daha sonraki
Sırdaşlar Tarikatı Cihanelçileri’ni temel almıştı.

CLADENT: Clubs’ın gerçek adı.

CLUBS: Kelsier’in çetesinden bir Dumancı, şimdi Elend’in ordularının generali.
Eskiden skaa bir marangozdu.

ÇAĞLARIN KAHRAMANI: Terris halkının kehanetlerde geçen mitolojik kur­
tarıcısı. Geleceği ve Miraç Kuyusu'ndaki gücü alacağı, ondan sonra da dünyayı
Zifir’den kurtarmak için gücü serbest bırakacak kadar özverili olacağı söylenir.
Alendi’nin Çağların Kahramanı olduğu düşünülmüştü ama o arayışını tamamlaya-
madan önce öldürüldü.

ÇEKMEK (ALLOMANTİK): Allomansi kullanarak bir şeyleri; demir ile metalleri
ya da çinko ile insanların duygularını, Çekmek.

ÇELİK NEZARET: Lorıl Hükümdar ın ruhban sııııfı, az sayıda Çelik Sorgucu ve
obligator denilen büyük bir rahip kitlesinden oluşurdu. Çelik Nezaret sadece din­
sel bir organizasyon değil, aynı zamanda Son İmparatorluk'ıın idari çerçevesiydi.

ÇELİK SORGUCLJLAR: Bir grup garip yaratık, Lord Hükümdarca hizmet eden
rahipler. Kafalarında gözlerinin içinden çakılmış kazıklar vardır ancak yaşamaya
devam ederler. Ona fanatik derecede bağlıydılar ve öncelikli olarak Allomantik
güçleri olan skaaları avlamak ve öldürmek için kullanılırlardı. Bir Sissoylu'nun tüm
güçlerine ve bazı başka şeylere de sahiplerdir.

ÇÖKÜŞ: Lord Hükümdar’ın ölümü ve Son İmparatorluk'un yıkılışı.

DEMİRÇEKMEK: Allomantik olarak demir yakarken bir metali Çekmek. Bu
Çekme metal cismin üzerine bir kuvvet uygulayarak, onu doğrudan Allomanser’e
doğru çeker. Eğer destek olarak da bilinen metal nesne Allomanser’den daha ağır
ise, Allomanser’in kendisi metale doğru Çekilecektir.

DEMİRGÖZ: Marsh’m çetedeki lakabı.

DESTEK (ALLOMANTİK): Bir Allomanser’in demir ya da çelik yakarken Çekti­
ği ya da İttiği bir metal parçasını tarif etmek için kullanılan bir terim.

DİKİZ: Kelsier’in çetesindeki bir Kalaygöz. Çetenin en genç üyesi olan Dikiz Lord
Hükümdar devrildiği zaman sadece on beş yaşındaydı. Clubs'ın yeğeni ve bir za­
manlar karmaşık bir sokak argosu kullanmasıyla bilinirdi.

D O CKSO N: Kelsier’in eski sağ kolu, şimdi Kelsier ölmüş olduğu için çetesinin
gayri resmi lideri. Herhangi bir Allomantik gücü yoktur.

DOX: Dockson’ın lakabı.

DIJM ANCI (ALLOMANTİK): Bakır yakabilen bir Alloanser. Ayrıca bir Bakırbu-
lutu olarak da bilinir.

ELEND VENTURE: Merkez Salahiyet’in kralı, Straff Venture’nın oğlu.

ERİŞMEK (FERUS İMYASAL): Bir Ferusimyacı’nın metalakıllarının içinden güç
çekmesi. Allomanserler tarafından kullanılan “yakmak" teriminin paralelidir.

FADREX: Batı Salahiyet’te sağlam tahkim edilmiş, mütevazı büyüklükte bir şe­
hir. Ashweather C ett’in anavatanı ve başkenti. Varlık Kantonu için birincil hu
depolama bölgesi.

FELT* Bir zamanlar Straff’ın casuslarından biri olan adam, LutlıadtTın düşüşü
sırasında Straff’ın çalınanlarının pek çoğu gibi terk edilmiştir. Onun yerine Elend’e
hizmet etmektedir.

FERSON PENROD: Luthadel'de kalmış olan en önde gelen asillerden bırİM
Elend in Parlamentosunun bir üyesi.

GNEORND1N: Ashvveather Cett’in tek oğlu.

GORADEL: Eskiden Luthadel Garnizonu nda bir asker olan Goradel, Vin’in gizli­
ce içeri sızmaya ve Lord Hükümdar'ı öldürmeye karar verdiği gece sarayı koruyor­
du. Vin onu taraf değiştirmeye ikna etti ve o da daha sonra Elend’i onu kurtarma­
ya çalışması için saraya getirdi. Şimdi Elend’in muhafızlarından biri.

HAM: Kelsier’in çetesinde bir Haydut, şimdi Elend’in saray muhafızlarının ko­
mutanı.

HAMMOND: Ham'in gerçek adı.

HARLAMAK (ALLOMANTİK): Daha hızlı yanması pahasına, bir Allomantik
metalden biraz daha fazla güç çekmek .

HATHSİN ÇUKURLARI: Bir zamanlar Son İmparatorluk’ta atiyum üreten tek
yer olan bir mağaralar ağı. Lord Hükümdar burada mahkûmları çalıştırırdı. Kel-
sier, ölümünden kısa bir süre önce Çukurlar'ın atiyum üretme yetisini yok etti.

HATHSİN FİRARİSİ: Hathsin Çukurlan’ndaki hapishane kamplarından kaçtığı
bilinen tek mahkûm olduğu için Kelsier'e takılmış olan bir isim.

HATHSİN: Bkz. Hathsin Çukurları.

HAYDUT (ALLOMANTİK): Lehim yakabilen bir Siskan.

HUŞBELASI: Sık bulunan bir zehir.

İTMEK (ALLOMANTİK): Allomansi kullanarak bir şeyleri; çelik ile metalleri ya
da pirinç ile insanların duygularını İtmek.

JANARLE: Straff Venture'nın ikinci komutam.

İASTES LEKAL: Lekal Evi'nin vârisi, Elend’in eski arkadaşlarından bin. Elem) ve
o sık sık Telden'Ie birlikte politika ve felsefe tartışırlardı.

K A LA Y G Ö Z : Kalay yakabilen bir Sıskan.

KANDRA: Ölü bir insanın vücudunu sindirebilen, sonra ise bu vücudu kendi etini
kullanarak yeniden oluşturabilen garip bir yaratık ırkı. Taklit ettikleri kişinin ke­
miklerini alarak kullanırlar çünkü kandralarm kendilerinin kemikleri yoktur, insa­
noğluna atiyum ile satın alınması gereken Kontrat'lar karşılığında hizmet ederler
ve sishortlaklarıyla da akrabadırlar.

KANTON: Çelik Nezaret’in içinde bir alt kol.

KELL: Kelsier’nin lakabı.

KELSIER: Son İmparatorluk'taki en meşhur çetebaşı olan Kelsier, bir skaa ayak­
lanması çıkarmış ve Lord Hükümdar’ı devirmiş, ancak bunu yaparken öldürül­
müştür. Bir Sissoylu’ydu ve Vin’in hocasıydı.

KHLENNIUM: Son İmparatorluk’un ortaya çıkışından önce var olan antik bir
krallık. Alendi’nin memleketiydi.

KLİP (PARA): Son İmparatorluk'ta bakır imparatorluk sikkesi için kullanılan lakap.
Sissoylular ve Sikkeciler tarafından zıplamak ve saldırmak için sık sık kullanılır.

KLİSS: Vin’in Luthadel sosyetesinden tanıdığı bir kadın. Daha sonra bir muhbir
olduğu ortaya çıkmıştı.

KOLOSS: Lord Hükümdar tarafından Miraç sırasında yaratılmış, sonra da dünya­
yı fethetmekte kullanılmış olan yabani bir savaşçı ırkı.

KÖRÜKÇÜ (ALLOMANTİK): Çinko yakabilen bir Siskan.

KÖRÜKLEMEK (ALLOMANTİK): Bir Allomanser’in çinko yakarak kişinin duy­
gularını Çekip alevlendirmesi.

KREDİK SHAW: Lord Hükümdar'ın Luthadel’deki sarayı. Eski Terris dilinde
“Bin Kuleli Tepe” anlamına gelir.

KÜL YAĞMURU: Son İmparatorluk'ta sık sık Kül Dağları nedeniyle gökyüzün­
den kül yağar.

KÜL DAĞİARI: Miraç sırasında Son İmparatorluk'ta belirmiş olan, kül saçan
yedi büyük yanardağ.

KWAAN: Miraç öncesinden bir 'lerrısli âlım. Bir UihanUçi.si'ydi ve yanlışlıkla
Alendi'nin Çağların Kahramanı olduğu fikrine ilk kapıları kişiydi. Daha vorıra fik­
rini değiştirerek eski dostuna ihanet etti.

IADKİAN: Breczc'in gerçek adı.

LEH İMKOL: Bir Haydut için kullanılan diğer terim, lehirn yakabilen bir Siskan

LORD HÜKÜMDAR: Biri yıl boyunca Son İrnparatorJuk'u yönetmiş olan impa­
rator. Bir zamanlar adı Rashek'ti ve Alerıdi'nin tuttuğu Terrisli bir hizmetkârdı.
Ancak Alendi'yi öldürdü, onun yerine Miraç Kuyu&u’na gitti ve orada da gücü
kendisine alarak Yükseldi. En sonunda Vin tarafından öldürüldü.

LORD RENOUX: Kelsier’in öldürdüğü, sonra da onu taklit etmesi için kandra
OreSeur’u kiraladığı bir asil. Vin onun yeğeni Valette Renoux rolünü oynamıştı.

LORD YOMEN: Fadrex'te Cett’e politik açıdan rakip olan bir obligatör.

LUTHADEL: Son İmparatorluk'un başkenti ve dünyanın en büyük şehri. Lutha-
del kumaş fabrikaları, demirhaneleri ve muhteşem asil kaleleriyle bilinir.

MALATİYUM: Çoğu zaman On Birinci Metal olarak adlandırılmış olan, Kelsier'in
keşfettiği metal. Kimse bunu nereden bulduğunu ya da neden Lord Hükümdar’ı
öldürebileceğini düşündüğünü bilmiyor. Ancak gerçekten de en sonunda Vin’in
imparatoru yenmek için ihtiyaç duyduğu ipucunu bulmasını sağlamıştır.

MARDRA: Ham’in karısı. Onun hırsızlık işlerine bulaşmaktan ya da çocuklarım
onun hayat tarzının tehlikelerine maruz bırakmaktan hoşlanmaz ve genel olarak
çetenin üyelerinden uzak durur.

METALAKIL: Bir Ferusimyacı tarafından bir tür depo olarak kullanılan metal
parçası, içine belli özellikler doldurulur ve daha sonra geri alınabilir. Farklı meta-
lakıllar metallerine göre isimlendirilir: kalayakıl, çelikakıl, vs.

MİRAÇ (LORD HÜKÜMDAR'IN): Miraç, Rashek’in Miraç Kuyusu'ndaki gücü
aldığı zaman Lord Hükümdar olmasını tarif eden terimdir.

MİRAÇ KUYUSU: Terris efsanelerinden mitolojik bir güç noktası. Miraç
Kuyusu’nun doğru zamanda ziyaret eden bir kişi tarafından kullanılabilecek büyü­
lü bir güç rezervi barındırdığı söylenirdi.

NOORDEN: Luthadel’de kalarak Elend'e hizmet etmeyi seçen çok az sayıdaki
obligatörden bir tanesi.

OBLIGATOR: Lord Hükümdar'ın ruhban sınıfının bir üyesi. Ancak obligatörler
sadece din görevlileri değildi, devletin bürokratları ve hatta bir casus ağıydı. Bir
obligatörün şahit olmadığı yazılı ya da sözlü bir anlaşma, kanuni ya da ahlaki açıdan
bağlayıcı kabul edilmezdi.

ORESEUR: Kelsier’in işe aldığı bir kandra. Eskiden Vin’in amcası Lord Renoux
rolünü oynardı. Şimdi Kontrat’ı Vin'e ait.

PHILEN: Luthadel’in önde gelen tüccarlarından biri ve Elend’in Parlamentosu­
nun bir üyesi.

RASHEK: Miraç’tan önce Terrisli bir hamal olan Rashek, Alendi tarafından ona
Miraç Kuyusu’na olan yolculuğunda yardım etmesi için kiralanmıştı. Rashek’in
Alendi’yle arası hiç iyi olmamıştı ve en sonunda onu öldürdü. Kuyu'daki gücü
kendisine aldı ve Lord Hükümdar oldu.

REEN: Vin'in abisi, onu koruyan ve bir hırsız olarak eğiten kişi. Reen gaddar ve
acımasızdı ama Vin’i deli annelerinden kurtarmış, sonra da çocukluğu sırasında
korumuştu.

SALAHİYET (SON İMPARATORLUK): Son İmparatorluk'un bir eyaleti. Lut-
hadel Merkez Salahiyetledir. Bunu çevreleyen dört salahiyete İç Salahiyetler de­
nilir ve Son İmparatorluktaki nüfusun ve kültürün büyük bir kısmım içerirler.
Çöküşten sonra Son İmparatorluk parçalanmış ve farklı krallar iktidara gelerek
çeşitli salahiyetlerin liderliğini ele geçirmeye çalışmışlar, sonuç olarak her bir sala­
hiyeti kendi başına bir krallığa dönüştürmüşlerdir.

SAZE: Sazed’in çetedeki lakabı.

SAZED: Halkının isteklerine karşı çıkarak Kelsier’in çetesine katılmış olan Terrisli
bir Sırdaş. Son İmparatorluk’un yıkılmasına yardım etti.

SHAN ELARIEL: Elend’in eski nişanlısı. Vin tarafından öldürülen bir Sissoylu.

SIRDAŞ (TERRİSLİ): “Sırdaş" çoğu zaman Ferusimyacının diğer bir ifadesi ola­
rak kullanılır. Aslında Sırdaşlar kendilerini Miraç’tan Önce var olmuş olan bütün
bilgileri ve dinleri keşfetmeye, sonra da ezberlemeye adamış Ferusimyacılardan
oluşan bir organizasyondur. Lord Hükümdar Ferusimyacıları neredeyse soylarını
tüketene kadar avlamış, onları gizli kalmaya zorlamıştır.

SİK K EC Î: Ç elik yakabilen bir Siskan.

SİNOD (TERRİS): Terrisli Sırdaşlar organizasyonunun t*)it liderleri.

SİS: Son İmparatorluk un üzerine her gece çöken garip, daimi pus. Sıradan bir
pustan daha yoğundur ve sanki canlıymış gibi girdaplanarak etrafta döner.

SİSHORTLAĞI: Kandra halkının akıllı olmayan bir akrabası. Sishortlakları ge­
celeri dolaşan, buldukları cesetleri yiyen ve onların iskeletlerini kendi vücutlarını
şekillendirmekte kullanan kemiksiz et topaklarıdır.

SİSKAN: Sadece tek bir metali yakabilen bir Allomanser. Bunlar Sissoylulardan
çok daha sık bulunur. (Not: Allomansi'de, bir Allomanser’in ya sadece tek bir
gücü vardır, ya da tüm güçlere sahiptir. İkisinin arasında iki ya da üç gibi sayıda
gücü olan kimse yoktur.)

SİSPELERİNİ: Pek çok Sissoylu tarafından konumlarının işareti olarak kullanılan
bir giysi. Tepelerinden birbirine dikilmiş düzinelerce kalın kumaş şeridinden olu­
şur ve püsküller omuzlardan aşağıya doğru yayılarak açılır.

SİSSOYLU: Bütün Allomantik metalleri yakabilen bir Allomanser.

SKAA: Son İmparatorluk un köylü sınıfı. Bir zamanlar farklı ırklardan ve ülke­
lerden gelirlerdi ama imparatorluğun bin yıllık ömrü boyunca Lord Hükümdar,
insanlardaki her türlü kültürel kimliği ortadan kaldırmak için çok uğraştı ve en
sonunda tek, homojen bir köle işçiler ırkı yaratmayı başardı.

SON İMPARATORLUK: Lord Hükümdar tarafından kurulmuş olan imparator­
luk. İsmi kendisinin ölümsüz olması gerçeğine dayanarak, bunun dünyanın göre­
ceği en son imparatorluk olacağı, hiçbir zaman yıkılmayacağını ya da sona ermeye­
ceği düşüncesiyle koymuştur.

SÖNDÜRMEK (ALLOMANTİK): Bir Allomantik metali yakmayı bırakmak.

STRAFF VENTURE: Elend'in babası, Kuzey Salahiyet’in kralı. Vatanı Urteau’ydu.

TATHINGDWEN: Terris Salahiyeti’nin başkenti.

TELDEN: Elend'in eski arkadaşlarından birisi, birlikte politika ve felsefe konu
şurlardı.

TENSOON: StraffVenture’mn kandrasi.

TERRIS: Son İmparatorluk’un uzak kuzeyindeki Salahiyet. Belki de Lord
Hükümdar’ın vatanına karşı sevgisinin bir işareti olarak hâlâ eskiden olduğu krallı­
ğın ismini taşıyan tek salahiyet.

TESKİN (ALLOMANTİK): Bir Allomanser’in pirinç yakarak kişinin duygularını
İtip söndürmesi.

TESKİNCİ: Pirinç yakabilen bir Siskan.

TİND\VYL: Terrisli bir Sırdaş ve Sinod’un bir üyesi.

TUNÇTİTREŞİMİ: Allomantik titreşim için başka bir terim.

URTEAU: Kuzey Salahiyet'in başkenti ve Venture Evinin memleketi.

VALETTE RENOUX: Vin’in Çöküş’ten önceki günlerde asil sosyetesine sızmak
için kullanmış olduğu kimlik.

YAKMAK (ALLOMANSİ): Bir Allomanser’in midesindeki metalleri kullanması
ya da harcaması. İlk önce bir metali yutmaları, sonra da gücüne erişebilmek için
Allomantik olarak vücutlarının içinde metabolize etmeleri gereklidir.

YALPACI: Demir yakabilen bir Siskan.

YEDEN: Kelsier’in çetesinin ve skaa isyanının bir üyesi. Lord Hükümdar’a karşı
yapılan savaş sırasında öldürüldü.

YORLATEK: Dikiz’in gerçek adı.

YÜZBAŞI DEMOUX: Ham'in ikinci komutanı, Elend’in saray muhafızlarından
bir asker.

ZİFİR: Lord Hükümdar'm ve Son İmparatorluk’un ortaya çıkmasının kısa bir süre
öncesinde dünyayı tehdit eden mitolojik canavar ya da kuvvet. Terim Terris efsa­
nelerinden gelmektedir ve eninde sonunda ortaya çıkarak Zifir’i yenecek olduğu
yazılmış olan kişi de Çağların Kahramanı’dır. Lord Hükümdar Miraç’ında bunu
yendiğini iddia etmektedir.

634

BİRİNCİ KİTABIN ÖZETİ

Sissoylu: Son İmparatorluk, Lord Hükümdar olarak bilinen güçlü bir ölümsüz tara­
fından yönetilmekte olan Son İmparatorluk’un dünyasını tanıtır. Bin yıl önce Lord
Hükümdar Miraç Kuyusu’ndaki gücü almış ve iddialara göre sadece Zifir olarak
bilinen güçlü bir kuvveti ya da yaratığı yenmişti.

Lord Hükümdar bilinen dünyayı fethetti ve Son İmparatorluk'u kurdu. Bin
yıl boyunca iktidarda kalarak eskiden var olan bütün ayrı krallıkların, kültürlerin,
dinlerin ve dillerin kökünü kazıdı. Onların yerine de kendi sistemini kurdu. Bazı
insanlara, “köle" ya da “köylü" benzeri anlama sahip bir kelime olan “skaa" dendi.
Diğer insanlara da asiller denildi ve bunlann büyük bir kısmı da Lord Hükümdar'ı
fetih yılları boyunca desteklemiş olan kişilerin soyundan gelenlerdi. Söylenene
göre Lord Hükümdar onlara Allomansi'nin gücünü, vahşi kolossların aksine düşü­
nebilen zihinleri olan güçlü suikastçılar ve savaşçılar kazanmak amacıyla vermişti
ve imparatorluğunu kurmak ve sürdürmek için onları iyi kullanmıştı.

Skaaların ve asillerin soylarının karışması yasaklanmış ve asillere bir şekilde
Allomansi’nin gücü bahşedilmişti. Lord Hükümdar’ın bin yıllık iktidarı boyunca,
skaaların arasında pek çok isyan çıktı ama hiçbirisi başarılı olmadı.

En sonunda Kelsier diye bilinen bir melez Sissoylu Lord Hükümdar'a meydan
okumaya karar verdi. Bir zamanlar Son İmparatorluk’taki en meşhur kibar hırsız­
lardan olan Kelsier, gözü pek planlarıyla bilinirdi. Ancak bu planlar en sonunda
onun yakalanmasıyla sonuçlandı ve Lord Hükümdar’ın Hathsin Çukurlarındaki
ölüm kampına gönderildi. Burası atiyumun gizli kaynağıydı.

Kimsenin Hathsin Çukurları’ndan canlı olarak kaçamadığı söylenirdi, ama Kel­
sier tam olarak bunu yaptı. Bu süre zarfında Sissoylu güçlerini kazandı ve kendi­
sini kurtarmayı başardı, Hathsin Firarisi unvanını da kazanmıştı. Bu noktada, eski
bencil yöntemlerine sırtını döndü ve o güne kadarki en gözü pek planını denemeye
karar verdi: Son İmparatorluk’u devirmek.

Hedefine ulaşmasına yardım etmeleri için çoğu melez Siskanlardan oluşan bir
hırsız ekibi topladı. Bu arada, Vin adında genç bir melez Sissoylu kızı da çetesine
almıştı. Vin güçlerinin farkında değildi ve Kelsier onu çeteye eğitmek için almıştı,
teorik olarak mirasını bırakabileceği bir kişiydi.

Kelsier’in çetesi yavaş yavaş gizli bir skaa ordusu topladı. Çete Kelsier’in kendi­
sini yeni bir Lord Hükümdar yapacak bir planı yürütmekte olduğundan korkmaya
başladı. Kendisini skaaların arasında bir efsaneye dönüştürmeye, âdeta onlar için
dinsel bir karakter hâline gelmeye çalışıyordu. Bu arada sokaklarda acımasız abisi
tarafından büyütülmüş olan Vin, hayatında ilk kez birilerine güvenmeye başlıyor­
du. Bu sırada, Vin Kelsier'e ve onun davasına inanmaya başladı.

Planları üzerinde çalışırlarken, Vin asillerin arasında bir casus olarak kullanı­
lacaktı ve onların arasına sızması, baloları ve partilerine taşralı genç bir leydi olan
“Valette Renoux" rolünü oynayarak katılması için eğitildi. Bu baloların ilkinde
genç, idealist bir asil olan Elend Venture'yla karşılaştı;. O daha sonra Vin’e bütün

asillerin kötü şöhretlerini hak etm ediklerini gösterd i ve ikili K elsier'ın bütün ç ab a­
larına rağmen birbirlerinden hoşlanmaya başladı.

Ç e te ayrıca bir günlük k eşfetm işti, görün üşe göre L ord H ü k ü m d a r’ın bizzat
kendisi tarafından Miraç'tan önceki günler sırasında yazılmıştı. Bu kitap d esp o­
tun farklı bir resmini çiziyordu; m elankolik, insanlığı Z ifir’e karşı korum ak için,
gerçekte anlam asa da, elinden gelenin en iyisini yapm aya çalışan yorgun bir adam ı
b etim liyordu .

Sonunda, K elsier’in planının sad ece orduyu kullanarak im p aratorlu ğu d ev ir­
m eye çalışmaktan çok daha geniş çaplı olduğu ortaya çıkm ıştı. A sker toplam ak
için o kadar fazla çabayı kısm en de kendisi hakkında söylentiler yaym ak için bir
bahanesi olsun diye harcam ıştı. O rduyu ayrıca çetesine liderlik ve ikna becerileri
kazandırmak için de kullanmıştı. Planının gerçek kapsam ı ancak kendi hayatını
son derece gözle görülür bir şekilde feda ederek, kendisini skaaların gözünde bir
şehide dönüştürüp, en sonunda onları ayaklanarak Lord H ü kü m dar’ı devirm eye
ikna ettiği zam an gözler önüne serilm işti.

K elsier’in çete üyelerinden birinin, V a le tte ’in am cası “ Lord R e n o u x ” rolünü
oynamakta olan adamın, O reSeur adındaki bir kandra olduğu ortaya çıktı. Ore-
Seur Kelsier'in şeklini aldı, sonra da Kelsier'in ölüm den geri döndüğü söylentisini
yaymak için skaalara görünerek onları cesaretlendirdi. Bundan sonra ise K ontrat’ı
V in'e geçti ve K elsier’in ölüm ünden sonra ona hizm et etm ek le görevlendirildi.

Sonunda Lord H üküm dar’ı öldüren Vin olm uştu. Vin onun bir tanrı ya da hat­
ta ölüm süz bile olmadığını keşfetti; Lord H üküm dar sadece aynı anda hem Allo-
mantik, hem de Ferusimyasal güçleri kullanarak hayatını ve güçlerini arttırmanın
bir yolunu bulm uştu. O günlükteki kahraman değildi, Lord H üküm dar aslında o
adam ın hizm etkârı, epey güçlü bir Ferusim yacıydı. Yine de A llom an si'd e V in’den
çok daha güçlüydü. Vin onunla savaştığı sırada her nasılsa sisleri içine çekip, m e­
taller yerine onları yaktı. Bunun neden ya da nasıl olduğunu hâlâ bilmiyor. Bu
güçle ve onun gerçek doğası hakkındaki bilgisiyle, Vin Lord H üküm dar’ı yenm eyi
ve öldürmeyi başardı.

Son İm paratorluk kaosa sürüklendi. Elend V enture başkent L u th ad e l’in k o n t­
rolünü ele geçirdi ve K elsier’in çetesin i hüküm etin önem li konum larına getirdi.

Bir yıl geçti.

636


Click to View FlipBook Version