The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Altin Dal Cilt 1 (Payel Yayinev - James G. Frazer

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by jesparerke, 2021-04-09 18:21:46

Altin Dal Cilt 1 (Payel Yayinev - James G. Frazer

Altin Dal Cilt 1 (Payel Yayinev - James G. Frazer

384 TANRIYI Öl,DÜRME

Mısır’ın öteki hasat şarkıları, çok daha kısa zamanda ortadan kalk­
mış olabilir, Bithynia’lı Borm uş’un Frigya’lı Lityerses’le olan ben­
zerliği,279 Lityerses hakkmdaki yorumumuzu destekliyor. Ölümüne,
daha doğrusu ortadan kaybolmasına orakçıların yılda bir kez hüzün­
lü bir şarkıyla yas tuttuğu Bormuş, tıpkı Lityerses gibi, bir kral oğlu
ya da en azından zengin ve seçkin bir adamın oğluydu. Seyrettiği
orakçılar, kendi tarlalarında çalışma halindeydi, onlar için su ara­
maya çıktığında ortadan kayboldu; öykünün bir şekline göre ııymp-
ha’iar (su) tarafından kaçırılmıştı.280 Lityerses öyküsü ve Avrupa
halk-töresi ışığında bakıldığında, Borm us’un bu ortadan kayboluşu
belki de çiftçinin kendisinin tahıl demeti içine bağlanıp suya atılma­
sı töresinden kalma bir şeydir. Orakçıların söylediği yas türküsü,
biçilen ekin içinde ya da insan temsilcisinin kişiliğinde öldürülen
tahıl-ruhu üzerine bir ağlayış idi belki de; ona yaptıkları çağın ise
tahıl-ruhu gelecek yıl taze bir güçle dönsün diye yapılan bir dua ola­
bilir.

Fenikeli Linus şarkısı, H onıeros’tan öğrendiğimize göre hiç
olmazsa Küçük Asya’nın batısında, bağbozumunda söylenirdi; bu
da, Syleus söylencesiyle birleştirildiğinde, eski zamanlarda oradan
geçen yabancılara bağ bozumcular ve kütük dikicilerin tıpkı orakçı
Lityerses’in yabancılara davrandığı gibi davrandığını akla getiriyor.
Söylencede anlatıldığına göre, Lydia’h Syleus, Hercules gelip de
onu öldürünceye ve bütün üzüm kütüklerini söküp atıtıcaya kadar,
geçen yabancıları kendi üzüm bağında kendisi için kütük dikmeye
zorlardı.2il Bunun, Lityerses’iııkine benzer bir söylencenin taslağı
olduğu görülüyor; ama ne eski yazarlar ne de çağdaş halk-töresi,
ayrıntıları bulmamıza, yerme yerleştirmemize olanak sağlıyor.282
Ama bundan da öte, Linus’un şarkısı belki de Fenikeli orakçılar
tarafından da söyleniyordu, çünkü Herodotos onu, daha önce

279 Bkz. s. 355.
28ü Hesychius, s.v.

A pollodoros, ıı. 6, 3.
252 Hem eski hem de modern çağlarda, bağcılar, bağbozumcular ve yoldan
geçenler arasında birbirine karşı kullanılan sövgüler, ağız bozukluğu farklı bir kate­
goriye aitmiş gibi görünüyor. Bkz. W .Marmhardt. Mvr/ı, forcsh. s.53 ve devamı.

LİTYERSES 385

de gördüğümüz gibi, Mısırlı orakçıların biçilen ekine yaktıkları bir
ağıt olan Maneros şarkısıyla karşılaştırıyor. Ayrıca, Linus, Adonis
ile özdeşleştiriliyordu, Adonis’inse özellikle bir tahıl-ruhu olarak
görülme gibi bazı savları var.2® Yani Linus ağıtı, hasatta söylenişiy­
le, Adonis ağıtıyla özdeş olabilirdi; her ikisi de ölü tahıl-ruhıı üzeri­
ne orakçıların yükselttiği bir ağıttı. Fakat Attis gibi Adonis de gör­
kemli bir söylence figürü durumuna geldiği, yurdu Fenike’nin çok
ötesindeki büyük kentlerde kendisine tapmıldığı, ağıt yakıldığı hal­
de, Linus’un ürün desteleri ve üzüm kütükleri arasında orakçıların
ve öağbozumcularm söylediği basit bir mani halinde kalmış olduğu
görülüyor. Lityerses ile hem Avrupa hem de yabanıl halk-töreleri
arasındaki benzerlik, Fenike’de öldürülen tahıl-ruhunun — ölü A do­
nis— önceleri bir insan kurban ile temsil edilmiş olabileceğini akla
getiriyor; bu da, Thammuz’un (Adonis) zalim efendisi taralından
öldürülüp, kemiklerinin bir değirmende öğütülüp rüzgâra savruldu­
ğu H arran söylencesiyle destekleniyor.2!U Çünkü M eksika’da, daha
önce de gördüğümüz gibi, hasattaki insan kurban, iki taş arasında
eziliyordu; Hindistan'da ve Afrika’da da kurbanın külleri tarlaların
üzerine saçılıyordu.285 Ama H arran söylencesi, tahılın değirmende
öğütülmesi ve tohumun tarlaya saçılmasının yalnızca söyeııcesel bir
anlatımı olabilir. Lous ayının 16’smda Babil’de Sacae şenliğinde yıl­
da bir öldürülen sahte kralın, Tham m uz’un kendisini temsil ediyor
olabileceğini ileri sürebiliriz gibi görünüyor. Çünkü, şenliği ve onun
tarihini, kaydeden tarihçi Berosusbelkide, yazdığıtarihi Antiochus
Soter’e adadığına göre, Makedonya takviminikullanıyordu; ve
onun zamanında M akedonya’da Lous avının Babil’de Tham m uz ayı­
na rastladığı görülüyor.286 Eğer bu varsayım doğruysa, Sacaea’da
sahte kralın bir tanrı kimliğinde öldürüldüğü görüşü de saptanmış
olacaktır.

283 Bkz. s. 273 ve devamı.
2X4 Bkz. s. 274 ve devamı.
285 Bkz. s. 368. 372. 376.
zSo Metindeki varsayımın doğrulanması yönünden o kadar uygun düşen ayla­
rın bu olası rastlaşması olgusunu, bana aşağıdaki notu da veren dostum Prof. W.

386 TANRIYI ÖLDÜRME

Mısır’da öldürülen tahıl-ruhunun — ölü Osiris— bir insan kur­
banla temsil edildiğine, orakçıların bunu hasat tarlasında öldürdü­
ğüne, ölümüne bir ağıtla yas tuttuğuna, Yunanlılarınsa sözel bir
yanlış anlam adan dolayı bu ağıta M aneros adı verdiğine değgin bir
yığın kanıt var.287 Çünkü Busiris söylencesi, bir zamanlar Mısırlıla­
rın Osiris tapımıyla ilişkili olarak sunduğu insan kurbanlarından
izler saklıyor gibidir, Busiris’in, bütün yabancıları Zeus sunağı üze­
rinde kurban eden bir Mısır kralı olduğu söylenmekteydi. Törenin
kökeni Mısır toprağım dokuz yıl kırmış geçirmiş olan bir kıtlığa
kadar uzanıyordu. Kıbrısh bir bilici, Busiris’e her yıl Zeus’a bir
insan kurban edilirse kıtlığın son bulacağını bildirmişti. Böylece
Busiris kurban töresini başlatmış oldu. Ama H ercules M ısır’a geldi­
ğinde, kurban edilmek üzere sunağa sürüklenirken bağlarını parça­
ladı ve Busiris ile oğlunu öldürdü.288 Burada, M ısır’da ürünün kötü
olmasını önlemek için her yıl bir insan kurban edildiğine değgin bir
söylenceyle ve kurbandan kaçımlırsa önlenmesi am açlanan kıtlığın
yeniden başlayacağına değgin bir inançla karşı karşıyayız. Bunun
için de Pawneeler, daha önce de gördüğümüz gibi, ekin ekilirken
insan kurban etm ezlerse bunun, ürünlerinin tüm den yok olması
sonucunu vereceğine inanıyorlardı. Busiris adı gerçekte bir kentin
adıydı: pe-Asar, "Osiris’in yurdu".2®' Kent, Osiris’in mezarı orada
olduğu için bu adla anılıyordu. İnsan kurbanların onun m ezarında
sunulduğu, kurbanlarınsa kızıl saçlı erkekler olduğu, küllerinin

R obertson Sm ith’e borçluyum: "Syro-Makedon takviminde Lous, Tam ım ız'u değil
A b i temsil eder. B abil’de farklı mıydı bu? Sanırım farklıydı, bir ay farklıydı, en
azından Asya’daki Yunan tekerkinin (m onarşisinin) ilk zam anlarında. Çünkü Alma-
gest’te bir Babil gözleminden (ideler, i. 396) biliyoruz ki, İ.Ö. 229’da Xanthicus 26
Şubatta başlamıştı. Dolayısıyla ılım ay'ından önceki aydı. Nisan değil A d a rd ı,
sonuç olarak da Lous, kamer ayı Tam m uz’a karşılık oluyordu.

287 Bkz. s. 353.
288 A pollodoros. ii. 5, 11; Schol. A pollonius Rhodius Üzerine, iv. 1396: Plu-
tarkhos, Parall. 38. H erodotos (ii.45) M ısırlıların insan kurban ettikleri düşüncesini
kabul etmiyor. Ama onun yetkesi, bunu doğrulayan M anetho'nunki karşısında fazla
ağırlık taşımıyor (Plutarkhos, Is.et. Os. 73).
289 E. Meyer, Geschichte des Alterthııms, i. 57.

D ian a’ya saygı tören i

TANRIYI ÖLDÜRME

LÎTYERSES 389

savur ucu yelpazelerle dışarıya saçıldığı söylenirdi.290 Dem in açıkladı­
ğımız tartışm aların ışığında, bu Mısır töresi uygun ve oldukça akla
yatkın bir açıklamaya olanak sağlıyor. Tahıl-ruhu Osiris’i her yıl
hasatta bir yabancı temsil ediyordu, kızıl saçları onu olgunlaşmış
ürüne uygun bir temsilci yapıyordu. Bu insan, temsili karakteriyle,
hasat alanında orakçılar tarafından öldürülüyordu; orakçılar bir yan­
dan onun ölümüne yas tutarken bir yandan da tahıl-ruhunun gele­
cek yıl yenilenmiş bir güçle canlanıp geri dönm esi (mûâ-ne-rha,
M aneros) için dua ediyordu. Son olarak, kurban ya da onun bir kıs­
mı yakılıyor, külleri, savurucu yelpazelerle tarlalara savruluyordu
bereketlendirm ek için. Burada, temsilcinin, temsil edeceği tahılla
benzerliğine dayanarak yapılan seçim, daha önce anlatılan Meksika
ve Afrika törelerine uyuyor.291 Romalılar da, ürünlerin böylece
olgunlaşacağı ve kızaracağı inancıyla baharda kızıl saçlı köpekler
kurban ederlerdi;292 bir Bavarialı bugün bile buğday ekerken, buğ­
day sapsan olgunlaşsın diye bazan altın yüzük takar.®3 Yine, M ısır­
lı kurbanın küllerinin savrulması M arimo ve Khond töresiyle özdeş­
tir.294 Tohum la özdeşliği, küllerinin yelpazelenmesi olgusunda bir
kez daha ortaya çıkıyor; tıpkı V endee’de olduğu gibi: tahıl-ruhunun
bedenleşmişi olarak bakılan çiftçinin karısı yalandan dövülüyormuş
ve yelpazeleniyormuş gibi yapılıyor; ya da M eksika’da olduğu gibi,
kurban iki taş arasında öğütülüyor; ya da A frika’da okluğu gibi,
küreklerle, çapalarla öldürülüyor.295 Osiris’in cesedinin parçalarının
ülkenin her yanma saçıldığı ve îsis tarafından bulunduğu yerde
gömüldüğü öyküsü296 bir törenin kalıntısı olabilir, tıpkı Khondlarm
uyguladığı, insan kurbanı parça parça edip, parçaların birbirinden

290 Diodoros. i.88; Plutarkhos, Is.eı Os. 73; karş.. a.g.y. 30, 33.
291 Bkz. s. 295, 372, 378.
292 Festus, xv. Camiana. Kars., Aynı yapıt, s.v. rutılae cancs; Columelia. x.
343; Ovid. Fasti, iv. 905 ve devamı; Pliny, N .H . xviii. 14.
293 Panzer, Beitrag zur deutschen Mythologk, ii.207. No. 362; Bavaria. Lan-
des-und Volkskunde des Könıgreiclıs Bayern, iii. 343.
294 Bkz. s. 372, 377.
295 Bkz. s. 368. 372.
296 Plutarkhos. Is. et Os. 18.

TANRIYI ÖLDÜRME

millerce uzaklıkta tarlalara gömülmesi töresi gibi. Bununla birlikte,
Tham muz üzerine anlatılan benzeri öykü gibi O siris’in parçalanm a­
sı öyküsü de, tohum un saçılmasının söylencesel bir anlatımından
başka bir şey de olamayabiiir. Bir kez daha yineleyelim, Osiris’in
bir sandığa kapatılan cesedinin Typhon tarafından Nil nehrine atıl­
ması öyküsü, belki de kurbanın cesedinin ya da en azından bir par­
çasının bir yağmur büyüsü olarak, daha doğrusu Nil’in kabarmasını
sağlamak için Nil nehrine atılması töresini gösteriyor bize. Frigyalı
orakçılar buna benzer bir amaçla kurbanlarının tahıl destesi içine
sarılmış başsız cesetlerini bir nehire atıyor, ya da Khondlar insan
kurbanın gömülmüş cesedi üzerine su döküyorlardı. Belki de Osiris
artık bir insan kurbanla temsil edilmez olduğunda, onun bir sureti
her yıl Nil nehrine atılıyordu, tıpkı Suriyeli kopyasının suretinin
İskenderiye’de denize atılışı gibi. Ya da sadece üzerine su dökülü­
yordu, daha önce adını verdiğimiz, bir rahibin, ürün saplarının fış­
kırdığı Osiris’in bedeni üzerine su dökerken görüldüğü anıtta oldu­
ğu gibi. Anıtın üzerindeki "Geri dönen sulardan fırlayan, gizemle­
rin Osiris”idir bu," yazısı, Osiris m ysterialarında (gizemlerinde) tas­
viri üzerine su dökerek ya da Nil nehrine atılarak bir su-büyüsünün
ya da sulama-büyüsünün daima yapıldığı görüşünü destekliyor.

Kızıl saçlı kurbanların Osiris’in temsilcileri olarak değil de
onun düşmanı Typhon’un temsilcisi olarak öldürüldüğü söylenerek
karşı çıkılabilır; çünkü kurbanlara Typhon’cular deniyordu ve kızıl
Typhon’un, kara ise Osiris’in rengiydi.*7 Bu karşı çıkışa şimdilik
yanıt vermeyelim. Bu arada, eğer Osiris anıtlarda çoğu kez siyah
olarak gösteriliyorsa, bundan daha sık olarak yeşil olarak da resm e­
dildiğine298 işaret edilebilir: tohum toprağın altındayken siyah, dışa­
rı fışkırınca yeşil olarak düşünülebilen bir tahıl-tanrısına çok uygun
düşen bir şeydir bu. Bunun için de Yunanlılar hem yeşil hem de

297 Plutarkhos. Is.ct Os. 22, 30, 31, 33. 73.
~>s Wilkinson, Manners and Customs o f the Ancient Egyptians (1878 basımı),
iii. 81.

LİTYERSES 39 L

siyah bir D em eler tanıyorlar,299 yeşil D em eter’e baharda şenlikler
ve cümbüşlerle kurban sunuyorlardı.300

Yani, eğer haklıysam, Osiris gizemlerinin anahtarı, Osiris’in
köylü ilkörneği tahıl-ruhunun ölümünü ilan eden, Mısırlı orakçıla­
rın kederli çığhğmdadır, bu çığlığın ta Romalılar zamanına kadar
her yıl tarlalardan yükseldiği duyulabilirdi. Daha (ine de gördüğü­
müz gibi, bu gibi çığlıklar Batı-Asya’nın bütün hasat tarlaları üze­
rinde de işitilirdi. Eskiler şarkılardan söz ediyorlar; fakat Linus ve
Maneros adlarının çözümlemesinden yola çıkarak değerlendirecek
olursak, belki de bunlar, uzak mesafeden duyulabilen, uzadıkça uza­
yan bir nota içinde söylenmiş birkaç sözcükten ibaretti. Birtakım
güçlü seslerin hep birlikte yükselttiği böyle gür ve uzun süren çığlık­
lar çarpıcı bir etki yapıyor olmalıydı, bunu işitecek uzaklıkta bulu­
nan bir yolcunun dikkatini çekmemezlik edemezdi. Boyuna yinele­
nen sesler, uzaktan da olsa belli bir kolaylıkla seçilebiliyordu belki
de; am a Asya’da ya da Mısır’da dolaşan bir Yunanlı gezgin için bir
anlamı olamazdı bu seslerin; o da bunları çok doğal olarak, orakçı­
ların çağırdığı birinin adı olarak alabilirlerdi (Maneros, Linos, Lit-
yerses, Bormuş). Ve eğer gezileri onu, ürünler olgunlaşırken, Bithy-
nia.ve Frigya, Fenike ve Mısır gibi birden fazla ülkeye sürüklemiş­
se, çeşitli halkların çeşitli hasat çığlıklarını karşılaştırma fırsatını
elde etmiş olabilirdi. Bu hasat çığlıklarının Yunanlılar tarafından
çoğu kez farkına varılıp birbiriyle karşılaştırılması olgusunu böylece
kolay bir biçimde açıklayabiliriz. Oysa bunlar bildiğimiz sıradan şar­
kılar olmuş olsaydı, bu kadar uzaklıktan duyulamazdı, bu yüzden
de o kadar gezginin dikkatini çekemezdi; ayrıca, gezgin bunları işi­
tebilecek uzaklıkta olsaydı bile, sözlerini bu denli kolaylıkla yakala­
yamazdı. Devonshire orakçıları bugün bile aynı türden çığlıklar
atm akta ve tarlada, eğer yanılmıyorsam, Osiris ayinlerinin köken
aldığı törene tamamen benzer bir tören yapmaktalar. Bu çığlık ve
bu tören, bu yüzyılın ilk yarısında yaşamış ve yazmış olan bir göz­

299 Pausanıas, i.22. 3. vıı'i. 5. 8, viii. 42, I.
30° Q j r n u tu S ı [)e ¡un. deor. c.28.

392 TANRIYI ÖLDÜRME

lemci tarafından şöyle anlatılmakta: "Devon5m kuzeyindeki çoğu
çiftlikte buğdayın tümü biçildikten sonra hasatçılar ‘bağıran boyun’
dedikleri bir töre uyguluyorlar. Bu uygulamanın ülkenin bu bölge­
sindeki büyük çiftliklerde pek atlanmadan yerine getirildiğini sanıyo­
rum. Şöyle yapılıyor. Yaşlı bir adam ya da bu gibi durumlarda (ır­
gatlar son buğday tarlasını biçerlerken) yapılan törenleri iyi bilen
herhangi bir kişi, desteler ve küm eler arasında dolaşarak bulabildi­
ği en iyi başaklan seçip küçük bir demet yapıyor; bu demeti çok
düzgün ve temiz bir şekilde bağlıyor, sapları çok zevkli bir biçimde
örüyor ve düzenliyor. Buna buğdayın ‘boynu’ deniyor ya da buğday-
dan-kulak deniyor. Tarla tam am en biçildikten ve su testisi bir kez
daha dolaştırıldıktan sonra, orakçılar, desteciler ve kadınlar bir hal­
ka oluşturuyorlar. ‘Boyun’u her iki eliyle tutan kişi ortada duruyor,
önce eğiliyor ve demeti yere yaklaştırıyor, halkayı oluşturan adam ­
lar şapkalarını çıkarıyorlar, yere doğru eğilerek şapkalarını iki elle
yere doğru yaklaştırıyorlar. Sonra hepsi birden çok uzun ve uyumlu
bir tonda ‘boyun!’ diye bağırmaya başlıyorlar, aynı zamanda ağır
ağır doğruluyor, kollarım ve şapkalarını başlarının üzerine kaldırı­
yorlar; ‘boyun’u elinde tutan kişi de onu kaldırıyor. Üç kez yineleni­
yor bu. Sonra ‘wee yen!’— ‘way ye n !’ diye bağırmaya başlıyorlar —
olağanüstü bir uyum ve etkiyle, öncekinin aynı uzun ve ağırdan aynı
sesi çıkarıyorlardı, üç kez. Bu son bağırma, ‘boyun’ diye bağırırken
yaptıkları aynı kol ve beden hareketleriyle birlikte oluyordu... Böy­
lece üç kez ‘boyun’, üç kez de "wee y e n ’, 'way y e n ’ diye bağırdıktan
sonra hepsi birden şapkalarını, başlıklarını havaya atarak, sıçrayıp
oynayarak, belki de kızları öperek gürültülü ve neşeli bir şekilde
gülmeye başlıyorlar. O zaman içlerinden biri 4boyun u kapıyor ve
çiftlik evine doğru bütün hızıyla koşmaya başlıyor, orada sütçü kız
ya da genç kız hizmetçilerden biri kapıda elinde bir kova suyla bek­
liyor oluyor. ‘Boyun’u elinde tutan kişi, herhangi bir biçimde, görül­
meden ya da açık açık ama elinde bir kova suyla bekleyen kızın dur­
duğu kapıdan başka bir yerden eve girebilirse, kızı yasal olarak
öpme hakkım kazanıyor; ama bunu yapamazsa, kovanın içindeki
su. üzerine boca ediliyor. Sakin, çok güzel bir sonbahar akşamı,

LİTYERSES 393

‘boyunun bağırışı’ uzaktan harika bir etki bırakıyor insanın üzerin­
de, L ord Byron’utı o kadar övdüğü, Hıristiyanlığın bütün o çanları­
na yeğlenir dediği Türk müezzinin sesinden daha güzel bir etki...
Bir iki kez, yirmiden fazla adamın bağırdığını, bazan da bir o kadar
kadın sesinin bunlara katıldığım işittim. Yaklaşık üç yıl önce, insan­
larımızın hasat yaptıkları yüksekçe bir yerde, bir gece altı yedi kişi­
nin ‘boyun’ diye bağırdığını işittim, ama onlardan bir kısmının dört
mil uzakta olduklarını biliyordum. Sessiz, sakin gecenin içinde ne
kadar uzakta olsalar işitilebiliyorlar."301 Yine, Mrs. Bray Devonshi­
re’da gezerken nasıl "yüksekçe bir yerde, oraklarım yukarı kaldıra­
rak duran bir grup orakçıyı gördüğünü," anlatıyor. "İçlerinden biri
çiçeklerle birbirine bağlanmış başaklan yukarı kaldırmıştı, ötekiler
üç kez (aynen onun yazdığı gibi) ‘Am ack, amack, amack, ive haven,
we haven, we haven’ diye bağırdılar. Ellerinde çiçek dalları taşıyan,
bağıran, şarkı söyleyen çocuklar ve kadınlar eşliğinde eve döndüler.
Mrs. Brav’in yanında bulunan uşak, ‘Eğleniyorlar,’ dedi, ‘haşatın
ruhuna, her zaman yaparlar bunu.’"302 Burada, Miss Burne’ün de
belirttiği gibi, "‘amack, we haven!’ besbelli Devon lehçesinde: ‘bir
neck-boyun (ya da nack)! we have un!’" demek oluyor. "Boyun"
genellikle çiftlik evine asılıyor, bazan iki üç yıl orada kalıyor.303
Buna benzer bir töre, dostum Prof. J.H .M iddleton’m bana söyledi­
ğine göre, Cornwall’m bazı bölgelerinde hâlâ uygulanıyor. "Son des­
te kordelalarla süsleniyor. Gür sesli iki adam seçiliyor ve (biri des­
teyle birlikte) bir vadinin karşılıklı iki yakasına yerleştiriliyorlar.
Biri bağırıyor, ‘I’ve gotten it.’ (Buldum onu). Öteki bağırıyor,
‘What hast gotten?’ (Neyi buldun?). İlki yanıt veriyor, ‘l ’s götten
the neck.’ (Boynıı buldum)"

Bu Devonshire ve Cornish törelerinde, özel bir başak demeti,
genellikle ayakta duran son deste,304 tahıl-ruhunun boynu olarak

'ot Hone. Eveıv-day Book, li. c. 1170 ve devamı.
Miss C.S. Burnc ve Miss G.F. Jackson. Shropshire Folk-lore, s.372 ve deva­

mı; Mrs. Bray'ın Traditions o f Devon 'una gönderm e, i. 330.
j03 H one, a.g.y., ii. 1172.
304 Brand. Popular Antiquities, ii. 20 (Bohn basımı); Burne ve Jackson, a.g.y.,

s. 371.

394 TANRIYI ÖLDÜRME

kabul ediliyor. Sonunda o demet de kesildiğinde başı kesilmiş olu­
yor. Aynı şekilde Shropshire’da "boyun" ya da "kaz boynu" adı
genellikle bütün ürün biçildikten sonra tarlanın ortasında öylece
kalan bir avuç başağa verilir. Bir araya bağlanır ve on ila yirmi
adım ötede dinelen orakçılar oraklarım ona doğru atarlar. Başakla­
rı kim keserse kazın boynunu kestiği söylenir onun. "Boyun", gele­
cek hasat mevsimine kadar "şans getirsin diye" onu evde saklayacak
olan çiftçinin karısına götürülür.305 Trêves yakınında, ayakta kalan
son ürünü biçen adam "keçinin boynunu uçurmuş" olur.306 Gare-
loch, Faslane’de (Dum bartonshire), ayakta duran son bir avuç ürü­
ne bazan "baş" denir.307 Doğu Friesland, Aurich’te son ürünü biçen
kişi "tavşanın kuyruğunu kesmiş" olur.308 Fransız orakçıları, bir tar­
lanın son köşesini biçerlerken bazan şöyle bağırırlar: "Kediyi kuyru­
ğundan yakaladık."309 B resse’de (Bourgogne) son deste tilkiyi tem ­
sil ederdi. Onun yanında bir m iktar başak, kuyruğu oluşturm ak üze­
re biçilmeden bırakılır, orakçılardan her biri birkaç adım geriliye-
rek orağını buna doğru fırlatır. Kesmeyi başaran kişi "tilkinin kuyru­
ğunu uçurmuş" olur ve şerefine "You cou cou!" diye bağırır öteki­
ler.310 Bu örnekler Devonshire ve Cornish’te, son desteye uygula­
nan "boyun" deyiminin anlamından kuşkuya yer bırakmıyor artık.
Tahıl-ruhu insan ya da hayvan şeklinde düşünülüyor, biçilmeden
duran son dem etse onun vücudunun bir parçası — boynu, başı ya
da kuyruğu— oluyor. D aha önce de gördüğümüz gibi, ona bazan
da göbek bağı olarak bakılıyor.311 Son olarak, Devonshire’da "boy­
nu” getiren kişinin suyla ıslatılması töresi, birçok örneğini gördüğü­
müz bir yağmur-büyüsüdür. Bunun Osiris mysterialarmdaki koşu­
tu, Osiris’in tasviri üzerine ya da onu temsil eden kimsenin üzerine
su dökülmesiydi.

305 B urne vc Jackson, I.e.
306 W .M annhardt. Myth.Forsch. s. 185.
307 Bkz. s. 338.
308 W .M annhardt. Myth. Forsch. s. 185.
309 Aynı ya-cle.
•>1° Revue des Traditions populaires, ii. 500.
311 Bkz. s. 337.

LİTYERSES 395

Almanya’da orakçılar son ürünü de biçince Waul! ya da Wol!
veya Wold! diye bağırır. Bu yüzden de biçilmemiş duran son üri'me
'Wau/-çavdan" denir bazı yerlerde; içine, çiçeklerle süslenmiş bir
sopa sokulur, başaklar bu sopaya bağlanır. Sonra bütün orakçılar
şapkalarını çıkarıp üç kere Waul! Waul! Waul! diye bağırırlar.
Bazan da bu bağırışlara hileyi taşlarını oraklarına sürterek eşlik
e d e r l e r . 352

5,2 U. Jahn, Die dcıuschcn Opfergebräuche bei Ackerbau und Viehzucht, s
166-169; Pfanncnschmid, Germanische Erntefeste, s. 104 vc devamı: Kuhn, Westfälisc­
he Sagen, Gebräuche und Märchen, ii. Sayı 491. 492: Kuhn ve Schwarte, Norddeutsc
hc Sagen, Märchen und Gebräuche, s.395, Mo.97; Lynker. Deutsche Sagen und Sitte/
in hessischen Gauen, s. 256. No. 340.

BİRİNCİ CİLDİN SONU


Click to View FlipBook Version