The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by , 2016-06-29 06:39:41

Patoloji III

Patoloji III

Hematolenfoid Sistem Patolojisi

Kemik İliği

 Kemiğin en dışındaki korteks sert ve beyaz, ortasındaki medulla yumuşaktır. İlik
kısmı kırmızıdır.

 Yaşamın ilk zamanlarında kemik iliği tüm kemiklerde üretim yapar. Yaş
ilerledikçe küçük ve uzun kemiklerde üretim yapılmaz  Buralardaki kemik iliği
yağ hücrelerine dönüşür. Üretim yassı kemiklerde ve kalın olan uzun kemiklerde
(tibia, femur) devam eder.

 Lösemi ve lösemi öncülü hasatalıkların tanısında biyopsi kullanılır. Ağrılıdır.
 Kemik iliği biyopsileri değerlendirilirken belirgin infiltrat veya metastatik tümör

olmadıkça selüleriteye (hücreselliğe) dikkat edilir.  Normosellüler, hiposellüler,
hipersellüler. Tüm hücrelerden yağ hücresi oranı çıkarılarak selülerite yüzdesi
belirlenir. (%20-%80 arası normosellüler kabul edilir.) Yaş ilerledikçe sellülerite
azalır.
 Kemik iliğinde;
- Myeloid (Granülositer) Seri (%70)
- Eritrositer Seri (%20)
- Lenfositer Seri (%10): Üretim aşamasından matürasyona kadar olan hücreleri
kapsadığı için T ve B sayısı eşittir.
- Monositer Seri (%1)
- Megakaryositer Seri (<%1): Kemik iliğinde ilk göze çarpan hücrelerdir.
Maturasyonlarını tamamladıktan sonra parçalanarak sitoplazmaları
trombositleri oluşturur.
- Mast hüc, fibroblast, osteoblast üretimi gerçekleşir.
 Blast, matür hücrelere öncülük eden immatür hücrelerdir. Her kemik iliğinde %1
civarında bulunur. Blastların sayısının artması lösemiye öncülük eden hastalıklar
 Lösemiye neden olur.
 Lösemi, beyaz kan hücreleri lökositlerin (bazofil, eozinofil, nötrofil) sayısının
artması ve kanın kırmızı renginin açılmasıyla karakterli bir hastalıktır.
 FAB sınıflamasına göre lösemiler ikiye ayrılır;
- Lenfoblastik(ALL): PAS ve TdT (+) boyanırlar. İnce kromatinli, nükleol belirginliği
göstermeyen dar sitoplazmalı hücrelerdir.
CD79a  Tüm B lenfosit
CD3  Matür T
CD2  İlkel T lenfosit boyamada kullanılır.
L1: Lenfoblastik tip
L2: Ara tip
L3: Burkitt tip  Geniş ve vakuollü sitoplazması vardır. Birden fazla nükleollüdür.
- Myeloblastik(AML): Sudan Black ve MPO (+) boyanırlar. Hücreler
matürleştikçe numara ve sitoplazma artar (nukleus küçülür). (07)
M0: Myeloid diferansiyasyon yok
M1: Maturasyon yok
M2: Maturasyon var (sitoplazmada granüller belirmeye başlar)
M3: Promyelosit
M4: Myelositer + Monositer
M5: Monositer
M6: Eritrolösemi
M7: Megakaryoblastik lösemi
 AML M3  15;17 gen translokasyonuna bağlı ortaya çıkar. Granüllerin
disorganize olmasından kaynaklı auer çubukçukları oluşur.  Yanyana gelince
fagot (demet) hücreleri oluşur.
 Blastik hücrelerin %1< olması patolojik, %20< ise lösemidir.

 Myeloproliferatif Hastalıklarda, myeloid serilede proliferasyon vardır, hastalık
aşamasında blastik hücre artışı yoktur. Belli bir süre sonra lösemiye (blastik faza)
geçerler.
- Kronik Myelositik Lösemi (KML)  Erişkin lösemilerin %15idir. Tüm serilerde
maturasyon görülür. Tedavi edilmezse 3-4 yıl içinde blastik krize bağlı akut
lösemi gelişir. 9;22 kromozomların translokasyonu sonucu Philadelphia
kromozomu oluşur. Bu kromozomdaki özel gen  bcr/abl füzyon geni.
- Polistemia Vera  Eritrositlerin artmasıyla karakterli (her 3 seride de artış)
Tedavi edilmezse spent fazına veya kemik iliği myelofibrozisine gider.
- Esansiyel Trombositemi  Trombositlerin artmasıyla karakterli
- Myeloid metaplazi ve myeloskleroz  Kemik iliğinin diffüz fibrozise gitmesi ve
üretim yapamaz hale gelmesidir.

 Dalak büyüklüğü hematolenfoid rahatsızlığı düşündürmelidir.
 Myelodisplastik Sendromlar, blastların sayısı esas olarak, serilerde displastik

değişiklikler vardır.(Örn 2 çekirdek, multilobe -6- PNL, tek loblu megakaryosit)
- Refrakter Anemi  Kemik iliğinde üretim yetmezliğine bağlı ortaya çıkar. %2-
%5 arasında (ılımlı) blast artışıyla seyreder.
- Refrakter Anemi (Ringed Sideroblast)  Ilımlı blast artışı ile seyreder. Ancak
blastlar morfolojik olarak sitoplazmalarının çevresinde halka yapmış demir
partikülleri biriktirir.
- Refrakter Anemi (Eksesif Blast)  Blast artışı %5-%19 arasındadır. Esas şikayet
anemidir.(Pansitopeni)
- Refrakter Anemi (Eksesif Blast-Transformasyon)  Blast artışı %5-%19
arasındadır. Esas şikayet anemidir.(Pansitopeni)
- Kronik Myelomonositik Lösemi  Myelositik seriye ait blastlar %20 civarındadır.

Lenf Nodu

 Lenf nodunun altındaki hilustan damarlar girer ve efferent lenf damarları çıkar.
Afferent lenf damarları üstte kapsül altından girerek subkapsüller sinüse açılır.
(Lenf nodu metastazları öncelikle
subkapsüller-marjinal- sinüste
görülür)

 Lenf nodundaki foliküllerin ortası
germinal merkez, çevresi manşon
zonudur. Bu folliküllerde çokca B
lenfosit ve bir miktar da T lenfosit
vardır.

 Folliküllerin arası, lenf nodunun
medullasına kadar parakorteksle
örtülüdür.

 B lenfosit aktive olduğunda lenf
nodu folliküllerine giderek germinal merkezde klon oluşturmak için bölünür.
Lenf nodunda ortaya çıkan lenfositler dokuda plazma hücrelerine dönüşürler
ve dolaşıma antikor salgılarlar. T lenfositler ise hücresel immuniteden
sorumludur.

 Hematolenfoid sistem neoplazileri metastaz yaptığı söylenemez. Çünkü aynı
anda bir çok hematolenfoid hedef organda başlayabilir.

 Klinik olarak en çok karşılaşılan durum lenf nodu büyümesidir. (Enfeksiyon,
neoplazi veya nonspesifik olarak büyüyebilir.)  Ağrılı ve mobilse neoplastik
değildir.

Lenf Nodlarının Reaktif Değişiklikleri

 Her enfeksiyon enflamasyonla sonuçlanır ancak her enflamasyonun nedeni
enfeksiyon değildir.

Akut Nonspesifik Lenfadenit

 Çoğunlukla bir etkene (enfeksiyon) bağlı yangıdır.
 En sık servikal nodlarda görülür. (Ağız burun boğaz dişte enfeksiyon çok olduğu

için) Daha sonra aksiller ve ingüinal nodlarda görülür.
 Bakteriyel enfeksiyonlarda genelde enfeksiyon bölgesindeki lenf nodları

tutulurken özellikle çocuklardaki sistemik virüs enfeksiyonlarında jeneralize
(çeşitli lenf nodlarının aynı anda tutulumu) lenfadenit görülür. Viral
enfeksiyonlar non-hodgin lenfomalarla karışabildiği için tanı konması daha
zordur.
 Büyük ve ağrılıdır. Yüzeye yakınsa kızarıklık yapar.
 Kabarırsa abseleşir ve fistülize olur.  Skatrize olarak iyileşir.
 Folliküllerin germinal merkezleri genişlemiştir ve “tingle body” histiyositleri
görülür. Yaygın nekroz ve sinüslerde şiddetli nötrofil infiltrasyonu vardır. Sinüs
endotelinde hipertrofi görülür.
 En sık yol açan mikroorganizmalar:
- Virüs  Enfeksiyöz mononukleus, varisella, CMV
- Bakteri  Stafilokok, streptokok, mikobakteriler (tüberküloz, lepra
“kronikleşir”), sifilis
- Parazit  Toxoplazma

Kronik Nonspesifik Lenfadenit

 Ağrısızdır bu yüzden neoplastik durumlarla karışabilir. Mobildir.
 En sık inguinal ve aksiller lenf nodları tutulur.
 Nonspesifik reaktif lenfoid hiperplazi (NRLH) tipleri:

- Folliküler Tip: Folliküllerin hiperplazisine bağlı lenf nodları büyür.
- Parakortikal Tip: Parakorteksin genişlemesine bağlı lenf nodu büyür
- Diffüz Tip: Follikül yapıları silinir. En tehlikeli, neoplazilerle karışan tiptir.
- Sinüs Histiositozis Tip: Sinüslerde histiosit proliferasyonu nedeniyle sinüsler
genişler ve lenf nodu büyür.
- Mikst Tip
 Folliküler Tip: Follikül merkezleri genişlemiş ve belirgindir. İçinde tingible body
makrofajlar vardır. Parakortekste karma hücresel infiltrasyon vardır. Folliküller
birbirine büyüklük olarak benzemez ve birleşme görülebilir. Folliküller sadece
kortikal alanda bulunmaz, medullaya da ilerleyebilir. (Neoplastik (lenfoma)
durumlarında follikül merkezinde bcl-2 (+) iken folliküler tip hiperplazi gibi
nonneoplastik durumlarda bcl-2 (-)dir.) Romatoid artrit, Sjörgen sendromu ve
Castleman hastalığı (dev folliküler hiperplazi) buna neden olabilir.
- Castleman hastalığı genelde soliter tek bir lenf nodunu çok büyütür. Hyalin-
vasküler (nüks etmez, hedef benzeri görünümde) ve plazma hücreli (pre-
neoplastik olabilir) olarak 2 varyantı vardır. Germinal merkezdeki dendritik
hücreler (CD 21 ile boyanır) prolifere olarak germinal merkezdeki diğer
hücreleri sayıca geçer. HHV-8 buna neden olur.
 Parakortikal Tip: Hücrelerin içinde immünoblast hücreleri (neoplastik hücrelere
benzer) görülebilir.
- İnterfolliküler Patern: Folliküllerin görülmediği tiptir.
Dermatopatik lenfadenit  Langerhans hücreleri deride antijenik etki yapan
maddeleri ilgili lenf nodlarına taşırken melanin pigmentini de taşıdığı için lenf
nodunda pigment görülür.
Histiositik nekrozitan lenfadenit  Kikuchi, maligniteyle karışabilir, nekrozla

seyreder ve histiosit proliferasyonu vardır.
Granülomatöz lenfadenit  Tüberküloz (kazeifiye granülom yapar) ve
Sarkoidoz (nonkazeifiye granülom yapar, kalsifiye Schaumann cisimciği ve
asteroid cisimcik) bu tip hiperplaziye neden olur.
- Folliküler + İnterfolliküler Patern: Arada folliküller de seçilebilir.
Toxoplazma lenfadeniti  Posterior servikal lenfadenopati yapar.
Kedi tırmığı hastalığı  Rochalimaea henselae, kedi tırmalamasıyla ilgili lenf
nodları şişer, coğrafi nekroz olur
Lenfogranuloma venerum  Chlamidia, inguinal lenf nodları şişer
Mezenterik lenfadenit Yersinia enterocolica enfeksiyonu akut apandisiti taklit
eder.
Kimura hastalığı  deri + lenf nodu tutulumu vardır
 Diffüz Tip: Parakorteksteki T lenfosit hiperplazisi ile folliküller silinir. Lenfomalarla
karışır.
Enfeksiyoz mononükleus  Öpüşme hastalığıdır. 20-25 yaşlarda pik yapar.
Periferik kanda atipik blastlar görülür. EBV, bu enfeksiyona bağlı hodgin veya
nonhodgin lenfoma gelişebilir.
Anormal immun yanıt
Dilantin  Bu epilepsi ilacı lenf nodu reaksiyonlarına yol açar
SLE
Mukokutanöz lenf nodu sendromu  Kawasaki hastalığı çocuklarda görülen
kendiliğinden iyileşen hastalık
 Sinüs Histiositozis Tip: Sinüs içinde histiositler prolifere olarak lenf nodunu
büyütür. Kanser direne eden lenf nodlarında tipiktir. (Metastaz olmadan da)
Maligniteyle karışmaz.
Hemofagositik sendrom  Benign ya da malign seyredebilen histiositlerin kan
hücrelerini fagosite ettiği durumlardır. Genelde ailesel geçişlidir.
Rosai-Dorfman hastalığı  Jeneralize lenfadenopati olur klinikte lenfomayla
karışır. Biyopside sinüs histiositozisi tanı koydurur. İyi huyludur.
Whipple hastalığı

Lökositlerin Neoplastik Proliferasyonları

Lenfomalar

 Lenfositlerin malign tümörleridir.

Non-Hodgkin Lenfomalar

 2/3 kısmı tek bir lenf nodu veya jeneralize (yaygın) olabilen lenfadenopati ile,
1/3 kısmı ise ekstranodal (testit, akciğer, deri, yumuşak doku, kemik ve beyin
gibi organlarda) şekilde başlangıçlıdır. Çoğunlukla B-lenfosit kökenlidir.
Jeneralize başlangıçlı olduğundan metastaz yapmış diyemeyiz.
- Nodal başlangıçlı olanlar ekstranodal, ekstranodal başlangıçlılar da
jeneralize lenfadenopatiye dönüşebilir. Malign olduğu için lenfadenopatiler
ağrısızdır.
- Folliküler tip  Folliküllerin germinal merkezleri neoplastik dönüşümüne
rağmen hala follikül oluşturma işini yapmaya çalıştığı için iyi diferansiyedir. (İyi
prognozludur) Zaman içinde yüksek ihtimalle diffüz tipe dönüşürler.
- Diffüz tip  Germinal merkezler follikül oluşturmadıkları için az diferansiyedir.
(Kötü prognozludur) Folliküler tipe gerilemez.

 Lenfoid kök hücreden kemik iliğinde B lenfosit üretilir. Kan ile lenf nodlarına
taşınır ve lenf nodlarında kendilerine ayrılan bölgede (kortekste) follikül
merkezlerinde yaşarlar. [Küçük lenfosit, naif lenfosit, dar sitoplazmalı, antijenle

karşılaşmamış] -

Antijenik uyarı başlarsa

küçük lenfosit marjinal

zonu geçerek manşon

zonuna gelir ve burda

çentiklenir (yuvarlaklığını kaybeder).

[Manşon Hücresi] Antijenik uyarı devam

ettikçe manşon hücresi daha da içeri

girerek follikül merkezine girer ve

blastik transformasyona uğrar.

[Sentroblast, Follikül merkez hücresi]

“Follikül merkezinde daha önceden

var olan manşon hücresine

benzeyen çentikli sentrositler de

blastik transformasyona uğrar. [Folliküler

B-blast]” Sentroblast şekil değiştirerek

sentrosit (çentikli) kılığına girer. Bu çentikli

sentrosit manşon zonu ve ardından marjinal zona gelir. Burada sitoplazması

genişleyerek monosite benzer görünüm kazanır. [Monositoid B-hücre, marjinal

zon B-hücre, hafıza hücresi] Bu hücrelerin bir kısmı çıkarak Plazma Hücrelerini

oluşturur.

- Küçük hücre parakortekste germinal merkeze girmek yerine direk

İmmunoblasta (eozinofilik nukleuslu) dönüşebilir. İmmunoblastlar da antijenik

uyarı sürerse Plazmositoid Lenfosite dönüşür.

 Plazma hücreleri ile plazmositoid hücreler ortak özellik barındırsa da birbirinden

farklıdır.

Plazma hücreleri  Şaşı göz manzarası vardır. Hücrenin nukleusu lateralizedir,

trafında berrak alan bulunur (hoff) ve araba tekerleğine benzer kromatin

dağılım paterni gösterir.

Plazmositoid lenfosit  Morfolojik olarak plazma hücrelerine benzerdir. Bunlar

da antikor üretebilir ancak bu antikorlar plazma hücrelerinin ürettiği kadar

kaliteli değildir.

 B-lenfositin olgunlaşma aşamasının herhangi bir basamağında meydana

gelen genetik defekt o klonun neoplazisine neden olur.

Küçük Lenfosit  Küçük lenfositik lenfoma, Kronik lenfositik lösemi

Manşon Hücresi  Manşon hücreli (Mentle cell) lenfoma

Sentroblast  Diffüz Büyük B hücreli lenfoma

Folliküler B-blast  Burkitt lenfoma (follikül merkez kökenli)

Sentrosit  Folliküler lenfoma (D1-2)

Monositoid B-hücre  Marjinal zon lenfoma

Plazma hücresi  Myelom

İmmunoblast  Diffüz büyük B hücreli lenfoma

Plazmositoid lenfosit  Waldenstörm makroglobulinemisi

 Folliküler tip lenfomalar için derecelendirme yapılır. (Derece 1’de küçük

hücreler, Derece 3’te büyük hücreler baskın) Yüksek derecelilerin diffüz tipe

dönüşme ihtimali daha fazladır.

 WF sınıflama prognostik olarak 3 gruba ayırdığı için klinisyenler için idealdir.

Küçük dereceli lenfomalar tedavi edilmediğinde 7-8 yıl yaşam ömrü sunar.

Ancak iyi diferansiye oldukları için tedaviye (kemoterapi, radyoterapi) yanıt

vermezler.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre NHL sınıflandırması

 Öncü B-hücreli neoplazmlar
- B-hücreli lenfoblastik lenfoma/lösemi  Kan ve solid organ tutulumu birliktedir

 Matür B-hücreli neoplazmlar
- KLL/küçük lenfositik lenfoma  Kan ve solid organ tutulumlu tümördür.
- B-hücreli prolenfositik lösemi  Lenfoblast – lenfosit arasındaki prolenfositlerin
daha kemik iliğinden lenf noduna taşınmadan meydana gelen tümördür.
- Lenfoplazmasitik lenfoma  Plazmasitoid hücrenin tümörüdür.
- Plazma hücreli myelom  Kanda patolojik protein varlığıyla seyreder. Eğer
tümör soliter organ tutulumu yaparsa;
- Kemiğin soliter plazmositomu
- Ekstraosseöz plazmositom
- Splenik marjinal zon lenfoma  Sadece dalağı tutar.
- MALT’ın marjinal zon lenfoması  Mide ve barsaklarda en sık görülür. H.pylori
etkeniyle ortaya çıkar. Antibiyotik tedavisiyle geçer.
- Nodal marjinal zon lenfoma  Lenf nodlarında görülür.
- Manşon hücreli lenfoma
- Folliküler lenfoma
- Diffüz büyük B-hücreli lenfoma
- Mediastinal büyük B-hücreli lenfoma
- İntravasküler büyük B-hücreli lenfoma
- Primer efüzyon lenfoması
- Tüysü hücreli lösemi  Sitoplazmasında tüysü çıkıntılar bulunan B hücrelerin
meydana getirdiği lösemidir.
- Burkitt lenfoma  Folliküler B-blast kökenli follikül merkezinin özel tümörüdür.

 Malignite potansiyeli belirsiz B-hücre proliferasyonları
- Lenfomatoid granülomatozis
- Polimorfik post-transplant lenfoproliferatif bozukluk  Organ
transplantasyonundan sonra red oluşmaması için uygulanan
immunsupresyonun bir komplikasyonudur. Diffüz büyük B-hücreli lenfomaya
dönüşebilir.

 Öncü T-hücreli neoplazmlar
- T-hücreli lenfoblastik lenfoma/lösemi  Kan ve solid organ tutulumu birliktedir.
- NK hücreli blastik lenfoma  Agresif seyreder.

 Matür T-hücreli ve NK hücreli neoplazmlar
- T-hücreli prolenfositik lösemi  Lenfoblast – lenfosit arasındaki prolenfositlerin
daha kemik iliğinden lenf noduna taşınmadan meydana gelen tümördür.
- T-hücreli büyük granüler lenfositik lösemi
- Agresif NK hücreli lösemi
- Erişkin T-hücreli lenfoma/lösemi
- Mycozis Fungoides  Derinin T-hücreli lenfomasıdır.
- Sezary Sendromu  Mycozis Fungoides’in lösemik formudur.
- Subkutanöz pannikülit benzeri T-hücreli lenfoma
- Enteropati tip T-hücreli lenfoma
- Hepatosplenik T-hücreli lenfoma
- Ekstranodal NK/T hücreli lenfoma  Sadece üst solunum yolunun orta
hattında ortaya çıkar. (Nazal tip)
- Anjioimmunoblastik T-hücreli lenfoma
- Anaplastik büyük hücreli lenfoma  Metastazları taklit eder, lenf nodlarının
sinüslerinde hücreler prolifere olur.
- Primer kutanöz anaplastik büyük hücreli lenfoma (Anaplastik lenfomalar
CD30 eksprese ederler. )
- Periferal T-hücreli lenfoma  En sık görülen tiptir.

 Malignite potansiyeli belirsiz T-hücre proliferasyonları
- Lenfomatoid papullozis

 Nonhodgkin lenfomalarda en sık
- Diffüz büyük B-hücreli lenfoma
- Folliküler lenfoma
- MALT’ın marjinal zon lenfoması görülür.

 Diffüz Büyük B-hücreli Lenfoma: Tüm NHL’ler erişkinde daha sık görülür.
Ekstranodal başlangıcı sıktır. Aniden büyüyen lenf nodları şikayetleri sık görülür.
Kemik iliği ve kan tutulumu nadirdir. (Kemik iliği tutulumu evre 4 tümörü ifade
eder, KLL ve SLL gibi) Otoimmun hastalıklara paralel gelişebilir.
- T-hücre (histiositten zengin) DBBHL alt tipi tanı konması zordur. Hodgkin
lenfomayı taklit eder. (Neoplastik hücreler çok az olduğu için)
- SSS
- Bacak
- Yaşlılığın EBV+ DBBHL özel alt tipleri vardır.
 DBBHL CD 19, CD 20 ve CD 79a gibi boyalarla boyanır.
 Germinal merkez (Sentroblast) kaynaklı ise Bcl-6 (+), CD10 (+) ve MUM1(-)
[MUM1= multiple myeloma proteinidir, myelomlarda da (+)],
Nongerminal merkez (İmmunoblast) kaynaklı ise Bcl-6 (-), CD10(-) ve MUM1(+)

 Folliküler Lenfoma: Yaygın ve ağrısız lenfadenopati ile karakterlidir. Sıklıkla
kemik iliğini tutar. (Evre 4) Follikül merkezini tuttuğu için CD10 (+), Bcl-6 (+) ve
CD20(+)tir. Çoğunlukla t(14;18) görülür. [Bcl-2 B-hücreli lenfomalarda (+)tir,
manşon zonu B hücreleri boyar, ancak neoplastik değilse follikül merkezlerini
boyamaz]

 MALT’ın Marginal Zon Lenfoması: H.pylori kaynaklı lenfomadır. Özellikle mide
olmak üzere GİS’i ve üst solunum yolunu tutar. IPSID alt tipi ince barsağı tutar.
(alfa zincir hastalığı) Monositoid küçük B-hücreler (marjinal hücreler) baskındır.
Spesifik boyası yoktur, B hücre boyalarıyla boyanır bu yüzden tanı konması
zordur. Morfolojik olarak geniş sitoplazmalı olması ve lenfoepitelyal lezyonlar
(lenfositlerin bez epitellerine atak yapması, malignite kanıtı)tanıyı kolaylaştırır.

 Manşon Hücreli Lenfoma: CD 10(-)tir (merkez kökenli değil), t(11;14) vardır.
Siklin D1 (+)’liği ayırıcı tanıda kullanılır. Agresif ve sağ kalım süresi kısadır.

 Küçük Lenfositik Lenfoma: Kemik iliği tutulumu hemen hemen garantidir. Bu
yüzden Kronik Lenfositik Lösemi ile birlikte söylenir. Myeloma özgü olmasına
rağmen monoklonal gamapati olabilir. Nukleol belirginliği yoktur, dar
sitoplazmalı küçük hücrelerdir. Ilımlı seyreder. 7-8 yıl sonra blastik
transformasyonla diffüz büyük B-hücreli lenfomaya dönüşebilir  Richter
Sendromu. Nukleolu belirgin hücrelerin sayısının artması DBBHL dönüşümünü
işaret eder. (Bu hücrelerin bol göründüğü bölgelere psödofolliküler
proliferasyon merkezleri denir.)

 Öncü T ve B-hücreli lenfoblastik lösemi/lenfoma: Lösemik form genelde T
hücreli iken lenfoma formu B hücrelidir. İlkel hücreler oldukları için kendi
markerlarıyla boyanamayabilir. (Örn; CD20 ile B boyanamayabilir)
T-hücreler CD1-9 arası ile boyanırken B-hücreler CD 19-20 ile boyanır.
- Her ikisi de TdT, CD34, CD117 ile boyanır.  AML ile ALL ayrımında kullanılır.
- Büyük oranda mediastinal kitle yaparlar.
- SSS çabuk tutarlar.
- T-hücreli formu ile ALL yakın ilişkidedir  Bükümlü görünüm. Sık mitoz +
makrofaj = Yıldızlı (nükleer debileri fagoiste eden histiyositler) Gök manzarası
(turnover çok yüksek)

 Burkitt Lenfoma: ALL L3’tipidir. Çocukluk çağının sık görülen tümörüdür. Afrika
(endemik) tipi EBV ile direkt ilişkilidir ve maksiller kitle oluşturur. Amerika tipi
abdominal kitle oluşturur. t(8;14) vardır. B hücre markerlarıyla ve folliküler B-
blastlardan kaynaklandığından Bcl-6(+) veya CD10 (+) ile boyanır. B-hücreli

olmasına rağmen Bcl-2 ile boyanmaz. Mitotik indeksi %100’dür. (Bütün hücreler
proliferasyon fazındadır) Yıldızlı Gök manzarası görülür.
 Anaplastik Büyük Hücreli Lenfoma: Sinüsleri tutarak metastatik tümörü taklit
eder. ALK ve CD30 (+)’tir.
 Mycozis Fungoides: Derinin T-hücreli lenfomasıdır. Deri altındaki T-lenfositlerin
epidermise girip darie hopse halkaları yapar. Eritem  Plak  Nodül evreleri
vardır. Kana geçip lösemik forma dönüşürse adı Sezary Sendromu olur.
 Beyindeki NHL’ler tipik olarak virchow robin aralığını tutarlar.
 Ann Arbor Evreleme Sistemi
- Evre 1: Tek lenf nodu veya bölgesi tutulumu
- Evre 2: Diaframın tek tarafında lenf nodu veya bölgesi tutulumu
- Evre 3: Diaframın her iki tarafında da lenf nodu veya bölgesi tutulumu (Dalak
tutulumu IIIs, ektralenfatik IIIe, her ikisi birden IIIes)
- Evre 4: Disemine (kemik iliği) tutulumu

Hodgkin Lenfomalar

 Hodgkin lenfomada tek tük neoplastik hücreler vardır. Bu az sayıdaki
neoplastik hücreler nonneoplastik olan lenfosit, histiyosit, eozinofil, plazma
hücreleri ve nötrofilleri kendi yaşamlarını sürdürebilmek için etraflarına
çağırarak lenf nodunun büyümesine neden olur.  Lenf nodunu asıl büyüten
nonneoplastik hücrelerin birikmesidir.

 Noduler lenfosit predominant HL Aslında B-hücreli NHL’dir
 Klasik HL (%95)

- Noduler sklerozan klasik HL
- Mikst selüler klasik HL
- Lenfositten zengin klasik HL
- Lenfositten fakir klasik HL
 Genellikle tek bir aksiyel lenf nodunu tutar. Yayılımı devamlılık gösterir.
Waldeyer halkası (tonsil bölgesi) ve Mezenterik lenf nodları tutulumu olmaz.
Ekstranodal tutulum çok azdır. B semptomları (ateş, gece terlemesi, kilo kaybı)
sık görülür. Yangı görülmez.
 EBV  Hodgkin

 Burkitt Lenfoma (Afrika tip)
 Nazofarinks kanserleri
 Uterus-Serviks kanserleri
 Enfeksiyoz mononukleus
 Reed Stenberg hücreleri  Multinukleer
Hodgkin hücreleri  Mononükleer
HRS (Hodgkin Reed Stenberg) hücreleri  Mononukleer + Multinukleer
 Reed Stenberg tipleri:
- Lenfositik & Histiositik  Nukleus patlamış mısır görünümündedir. Noduler
lenfosit predominant HL’de görülür.
- Diagnostik (klasik)  Sitoplazmik invaginasyon sonucu Baykuş gözü
(2nukleus+2nukleolus) nukleus görünümü vardır. En sık mikst sellüler HL’de
görülür.
- Laküner  Boşluk içinde gözlenen mononükleer hücrelerdir. Noduler
sklerozan HL için tipiktir.
- Anaplastik  Lenfositten fakir HL’de görülür.

Plazma Hücreli Neoplazmlar ve İlişkili Hastalıklar

 Ana lenfoid organlar  Dalak, timus, K.İ, lenf nodları
 Lenfoid sistem tümörleri metastaz yapmaz, zaten lenfle yayılır. Multiple alan

tutulumları olabilir.

 Prekürsör B lenfositler kemik iliğinde yer alır. Matür küçük B lenfosit olana kadar
burda kalır. Matürleştikten sonra lenf nodlarına göç eder.

 Lenf nodundan çıkan plazma hücrelerinin büyük kısmı kemik iliğine döner.
(Homing)  Hastalıklar K.İ’de daha fazla görülür.

 Plazma hücresi vücudun az ya da çok her yerinde bulunabileceği için
hastalıkları da her yerde görülür.

 B-hücrelerin temel markerı  CD20
T-hücrelerin temel markerı  CD3Ü

 CD5 manşon zon B-hücrelere özgüdür. CD20 ve CD5 pozitifliği Manşon Zon
kökenli olduğunu düşündürürken, Marjinal Zon sadece CD20 pozitiftir.

 Plazma hücre belirleyicisi CD138’dir
 Her bir plazma hücresi bir Ig (Antikor) salgılar.  O plazma hücresinden köken

alan neoplazi tek tip Ig salgılar.
 Serumla elektroforez çalışıldığında protein yapılar görülür, gama bandında tek

tip Ig’nin pik yapmasına Monoklonal Gamapati, Disproteinemi,
Paraproteinemi denir.
 Plazma hücre neoplazileri
- Plazma hücreli myelom = Multiple myelom
- Waldenström Makroglobulinemisi
- Ağır zincir hastalığı
- Önemi bilinmeyen monoklonal gamapati
- İmmunosit ilişkili amiloidoz  Ig zincirinin hafif kısmı üretiminden sonra kalan
proteinler amiloide dönüşebilir. Bu amiloid plazma hürcelerinin
neoplazilerinden kaynaklanıyorsa Primer Amiloidoz denir.
 Plazma Hücreli Myelom: Neoplastik plazma hücreleri çoğalarak kemiği
destrükte etmeye başlar, litik lezyonlar meydana getirir. Yassı kemiklerde
(vertebra, kafatası, pelvis) daha sık görülür. Kemik litizisine bağlı en önemli
laboratuvar bulgusu Hiperkalsemidir. Kötü prognozludur. En sık IgG>IgA, hafif
zincirde de kappa>lambda. Bazen sadece hafif zincir üretilir ancak genelde
tamamı neoplaziye uğrar. Sadece hafif zincirin neoplaziye uğradığında
idrarda görülebilir. (Bence-Jones proteinürisi) İdrara geçerken böbrek epitel
hücrelerine zarar verir, nefrotoksiktir. (Böbrek yetmezliğinden hastalar ölür)
- Moleküler değişiklik  Ig ağır zincir geninde(14. kromozom)dir. Bu gen en çok
Siklin D1 ve Siklin D3 ile translokasyona uğrar.  t(11;14), iyi prognoz
- Myc geni mutasyonu sonucu bu hücreler kana geçerek plazma hücreli
lösemilere neden olur.
- IL-6 yükselmesi kötü prognozu gösterir.
- Sitoplazmada Ig birikimi Russel, çekirdekte Ig birikimi Dutcher cisimciğidir.
- Plazma hücreleri CD138 ve CD56 ile boyanır.
 Soliter Myelom (Plazmasitom): Tek bir kemikte litik lezyon vardır. A.C’de ve
nazofarinksde de olabilir. M komponenti yoktur.
 Smoldering Myelom: Yavaş ilerler, semptom vermez ancak serumda M
komponenti görülür.
 Plazma hücreli lösemi: Kötü prognozludur.
 Waldenström Makroglobulinemisi: En sık nedeni Lenfoplazmasitik Lenfomadır
(Mikst). Klinik tablo düşünülmelidir:
- Kanda yüksek IgM hiperviskoziteye neden olur. Bu yoğunlaşma artışı kanı
yavaşlatır ve tromboza neden olur.
- Plazma hücreleri neoplastiktir ancak sadece plazma hücresi yoktur, lenfostiler
de neoplastiktir. (Gelişim aşamasında herhangi bir hücre, mikst görünüm)
- Sakin hücrelerden oluştuğu (iyi prognozlu) için tedavisi zordur.
- Böbrek yetmezliği ve kemikte litik lezyonlara neden olmaz.
 Waldenström bir klinik tablodur, LPL buna en çok neden olan lenfomadır.
(Her LPL Waldenström yapmaz)

 Ağır Zincir Hastalığı: En sık alfa ağır zincir hastalığı görülür. LPL ve Akdeniz
lenfoması ile birlikte görülür.

 Önemi bilinmeyen Gamapati:Yaşlılarda görülür, sadece M komponenti
(neoplastik)vardır.

Dalak Hastalıkları

 Dalağın beyaz pulpasında lökositler vardır.(özellikle lenfositler) Kanın girip işlem
gördüğü yer de kırmızı pulpadır.

 Arter dalağa hilustan girdikten sonra dallanmaya başlar. İlk dallandığı yerin
çevresinde T-lenfosit zonu vardır. (Beyaz pulpa)

 Kırmızı pulpada Billroth kordları (hücreleri yıkıp ortadan kaldırır, temel hücre tipi
makrofajlardır) ve vasküler sinüzoidler (devamlılık göstermeyen Littoral
hücrelerle döşelidir) bulunur.

 Beyaz pulpanın iki kısmı vardır;
- PALS  Damarın ilk girdiği yer
- B-hücre alanları  Lenfoid folliküller

 Dalakta sinüzoidler çok olduğundan hemanjiomlar çok görülür.
 Dalağın görevleri;

- Kan hücrelerinin rezervuarı ve fagositozu: Ani kan ihtiyacında hızla kana verilir
- Antikor üretimi
- Hematopoez: Fötal dönemde ekstramedüller hematopoez (kemik iliği dışında
kan hücresinin yapılması) normaldir, erişkinde sepsis, kronik anemi ve KML
durumlarında görülür.
- Kan hücrelerinin sekestrasyonu: Hiperspleni durumlarında kan hücrelerinin aşırı
yıkımı pansitopeniye neden olabilir.
 Splenomegali: Dalak büyük ama iş yapma kapasitesi artmamıştır.
 Dalağın en sık yangısal hastalık etkenleri kızamık ve tifodur.
 Tüberkülozda kazeifiye granülomlar görülür. EZN ARB boyasıyla boyanır.
 Perisplenit  Otopsilerde dalağın dış yüzünün nodül nodül olarak görülmesidir.

Konjestif Splenomegali

 Kronik venöz obstrüksyonla (K.C sirozuyla) oluşur.  Sinüzoidlerde kan
göllenmesi olur. Hipersplenizmle sonuçlanır. Sitokinlere bağlı fibrozis başlar. 
Sklerosiderotik nodüller (Gamna-Gandy cisimcikleri) oluşur. Eritrositlerin
parçalanmasına bağlı demir birikimi gözlenir.

Dalak Yetmezliği

 Travmaya bağlı splenektomilerde ve infrakt (Dalak çok kanlanır ve sık emboli
görülür) durumlarında görülebilir.
 Nedeni ne olursa olsun dalak yetmezliği sonucunda kapsüllü bakterilere
karşı direnç düşer ve sepsis oluşur. (Aşılanmalıdır)

Aksesuar Dalak (Splenikuli)

 Başka yerlerde dalak parçaları olmasıdır. En sık dalak hilusunda küçük nodüller
şeklinde görülür. Polispleni  Dalağın çok parçacıklı olmasıdır.

Dalak Kistleri

 Psödokistlerde epitel yoktur. Parazitik kistlerde ekinokok sık görülür.

Dalak Tümörleri

 Hematolenfoid Tümörler: En sık tutan lenfomalar
- Diffüz büyük B-hücreli lenfoma (büyük kitle yapar)
- Splenik marjinal zon lenfoma (küçük beyaz noktalar vardır)

- Hepatosplenik T-hücreli lenfoma
- Hodgkin lenfoma
 En çok dalağı tutan lösemi  Hairy Cell lösemidir.
 Mezenkimal tümörlerde en sık Hemanjiom ve Lenfanjiomlar görülür.

Kemik Hastalıkları Patolojisi

 Kemik; vücuda biçim verir, hareketi sağlar, iç organları korur, mineral
homeostazını sağlar.

 Kemiğin gövdesi (şaftı) = diafiz, ortasında meduller bölge (Kemik iliği), dış
tarafta sert,ü kompakt kemik
Diafiz ile epifiz arasında metafiz vardır.

 Organik kısmı: Kemik hücreleri ve Tip 1 kollagen
İnorganik kısmı: Kalsiyum hidroksiapatit (kemiğe sertlik kazandırır)

 Mineralize olmamış sadece organik komponentten oluşan kemiğe osteoid
denir.

 Vücuttaki kalsiyumun %99u, fosforun %80i inorganik kemik komponentinde yer
alır.

 Kemiğin organik kısmı dinamiktir. Sürekli hareket eder ve çoğalır.
 Her yere diferansiye olabilecek osteoprogenitör hücreden osteoblastlar oluşur.

Osteoblastlar kemik yüzeyinde yer alır, protein sentezler, düzenler ve
mineralizasyonu başlatır. Mezenkim kökenlidir.
 Osteoblastların kemik üretimiyle kemiğin içinde kalmış osteoblastlara osteosit
denir. Kanaliküller aracılığıyla birbirine bağlıdır, transport ve sinyal iletimi
sağlanır. Kemiğe çok yük bindiğinde kemikte değişikliğe neden olurlar.
Mezenkim kökenlidir.
 Kemik yıkımından sorumlu çok çekirdekli dev hücrelere osteoklast denir. Kemik
iliği kökenlidir. Howship lakünlerinde yer alır.
 Osteoblastlar ve osteoklastlar bir arada bulunur. Aynı anda yapım-yıkım
gerçekleştirirler. Osteoblastlar üretilen yeni kemik hücrelerini üstüste yığar. Bu
yığılan yeni olgunlaşmamış kemiğe örgü/keçemsi kemik denir. Bu kemiğe yük
bindiğinde olgunlaşmaya başlar. Olgunlaşmış, şekillenmiş kemiğe lameller
kemik denir.
 Erişkinde keçemsi kemik daima patolojiktir.
 Lameller kemiğin 4 tipi vardır. Dairesel, konsantrik ve intersitisyel tip kompakt
kemikte, trabeküler tip süngersi kemikte görülür.
 Kırığın alçıda bekletilmesinin nedeni yeterince keçemsi kemik oluşumu için süre
kazandırmaktır. Alçı çıkarılıp hareket ettirilirse lamellar kemiğe dönüşür.
 Trabeküler lamellerin arası kemik iliğidir.
 Nonkollajenöz proteinlerden osteokalsin kemiğe özgüdür. Mineralizasyonu
sağlar.
 Kemiğin hacminin arttığı büyüme dönemine modeling dönemi denir. Büyüme
durduktan iskelet boyutuna ulaştıktan sonra bu kitleyi sürdürmek için kemiğin
yapım-yıkım yaptığı döneme remodeling dönemi denir. 4. dekaddan sonra
yıkım>yapım olacağından kitle azalır. Her iki dönemde de bu olayları yöneten
ana hüce osteoblasttır.
 Kalıtımsal olarak D-vit reseptör durumu, beslenme, fiziksel aktivite bu büyüme
dönemindeki kemik yapımını etkiler.
 Kemiği çözündüren, bozan durumlarda ortaya çıkan matrix de yeni kemik
oluşumunu uyarır.
 Yassı kemikler (kafatası, pelvis vs) intramembranöz kemikleşmeyle gelişir.
Mezenkim hücreler  Osteoblast  Osteoid
 Uzun kemikler enkondral kemikleşme (önce kıkırdaktan iskelet, onun üzerine
kemik doku) ile gelişir. Örn; epifizdeki kemikleşme

 Kıkırdak kanlanmaz, eklem sıvısından diffüzyonla beslenir. Kanlanan kıkırdak
kemikleşir.

Konjenital Kemik Hastalıkları

 Sindaktili: Parmakların yapışık olmasıdır.
 Araknodaktili (örümcek parmak): Marfan sendromlularda görülür.
 Kraniorahişizis: Orta hat kapanma defektlerinde ortaya çıkar.
 Akondroplazi: Kıkırdaktan gelişen (tüm uzun kemikler) tüm kemikleri etkiler.

Cüceliğin en sık nedenidir. Enine gelişimde bi sıkıntı yoktur.
 Osteogenezis imperfekta (kırılgan kemik hastalığı): Tip 1 kollajen sentezinde

meydana gelen genetik bozukluk sonucu oluşan heterojen gruptur. Kemik
gelişemediğinden direnç gösteremez. Cam çocuk da denir. Kemikler deforme
olmuş haldedir. Tip 2 olanı yaşamla bağdaşmaz. Tip 1 kollajenin bulunduğu
tüm yerler etkilenir.
- Mavi sklera  Skleranın arkasından göz küresi görülebiliyor
 Osteopetrozis: Diffüz simetrik sklerozla sonuçlanan, karbonik anhidraz 2
defektiyle osteoklast disfonksiyonuna bağlı hastalıktır. Yıkım yeterli değildir 
Kemik çok serttir. Sert ama dayanıklı değildir. Mermer kemik hastalığı da denir.
Kırıklarla seyreder. Uzun kemiklerin ucu tokmak şeklindedir. Kemik çok fazla
yapıldığı için meduller boşluğa yer kalmaz.  K.İ hücrelerinin üretimi bozulur,
ekstramedüller hematopoez başlar. (hepato-splenomegali ile sonuçlanır)

Kırıklar ve Kırık Onarımı

Kırıklar

 Komplet kırık: Kemik tamamen kırılmış, iki ucu birbirinden ayrılmıştır.
İnkomplet kırık: Daha çok çocuklarda görülür. Kemiğin bütünlüğü bozulmuş
ancak uçları birbirinden ayrılmamıştır.

 Kapalı (basit) kırık: Kırıkla beraber dokunun bütünlüğü bozulmamıştır.
Açık (kompaund) kırık: Özellikle trafik kazalarında görülür. Kırık oluştuktan sonra
kırık uçlarının deriyi yırtarak dışarıya çıktığı (kemiğin dış ortamla temas ettiği,
enfekte olur) kırıklardır.

 Parçalı kırık: Kemiğin parçalanarak (tek bir hat üzerinde değil) kırılmasıdır.
 Patolojik kırık: Altta yatan bir nedenle beklenmedik bir şekilde oluşan kırıklardır.

Travmaya bağlı değildir.
 Stres kırığı: Genellikle kortizon tedavisi sırasında oluşan kırıklardır.

Kırık Onarımı

 Kemik diğer organların aksine hiç skar bırakmadan eskisi gibi kendini onarabilir.
 Kırıktan hemen sonra damarların yırtılmasıyla hematom oluşur. Kırık uçları arası

kanla dolunca pıhtılaşma mekanizmasıyla fibrin oluşur. Fibrin, bağ dokusu
proliferasyonunu başlatır.
 Trombositlerden ve yangı hücrelerinden salgılanan GF’ler çevre progenitör
hücreleri uyarır.
- 1. haftanın sonunda hematom organize olur.  Kanama rezorbe olmuştur,
yerine gevşek bağ dokusu (onarım dokusu, prokallus) oluşur. (1. hafta)
 Kemik oluşumunun olabilmesi için kırık uçlarının yanyana olması gerekir.
- Prokallustan sonra osteoblastlar keçemsi kemik trabeküllerini, mezenkimal
hücreler de kıkırdak iskeleti oluşturur. (Fibrokartilajinöz kallus)
- Kıkırdağın enkondral ossifikasyonu ile kemik kallus oluşur. Direnci ve
mineralizasyonu yeterli değildir. (24. gün)
- Onarımın son aşamasında kemik iliği oluşur.

Avasküler Kemik Nekrozu

 Kemiğin metafizinde, diafizin medullar kısmında ve epifizin subkondral
bölgesinde iskemiye bağlı nekroz gelişmesidir. Genelde kırıklara sekonderdir.
Ancak steroid kullananlarda intraosseoz basınç artışına bağlı da gelişebilir.

 Medüller infarktlar, coğrafi nekroz yapar  K.İ ve süngersi kemiği etkiler,
Kortikal kemiği etkilemez
Subkondral infarktlar üçgen biçimlidir.

 Malign transformasyon gösterebilirler.

Dejeneratif Eklem Hastalığı (Osteoartrit)

 Eklem kıkırdağının ilerleyici erozyonudur. Genelde yaşlılığa bağlı idiopatik
ortaya çıkar. Ancak gençlerde geçirilmiş makro-mikro travmalar, alkaptonüri,
diabet gibi nedenlerle de oluşabilir.

 İleri yaşta özellikle yük binen kemik eklemlerinin yıpranması ve
dejenarasyonudur.

 Eklem kıkırdağındaki Tip 2 kollajen ve proteoglikanlar, sürtünme olmadan
hareket ettirmemizi ve yükün eşit olarak dağılmasını sağlarlar.

 Eburnasyon  Kıkırdağın parçalanması sonucu kemiklerin birbirine sürtünerek
düzleşip parlamasıdır. Ağrı oluşur.

 Tüm bunlar olurken kemiğin kendini tamir etmeye çalışmasıyla osteofit denilen
çıkıntılar oluşur. (El parmağında oluşanlara Heberden nodülleri denir)

Romatoid Artrit

 -it eki almasına rağmen süpüratif (mikroorganizmaya bağlı) değildir. Kronik
sistemik inflamatuar hastalık alttaki kıkırdağı erozyona uğratır, fibrin yapışıklığa
neden olur  2 eklem yüzeyinin bütünleşmesi, hareketsiz kalması (ankiloz)
görülür. Otoimmun hastalıktır.

Osteomyelitler (Kemik Enfeksiyonları)

Pyojenik Osteomyelit

 İmmun sistemi normal çalışan insanda durup dururken osteomyelit olmaz.
Pyojenik mikroorganizmaların kan, komşuluk veya implantasyon (cerrahi
girişim) sonucu ortaya çıkar. %80 s.aureus sorumludur.

 Uzun kemik ve vertebralar en sık tutulan yerlerdir.
 Bakteri ulaştıktan sonra çoğalır, yangısal hücreleri çağırır.  İntraosseoz basınç

artışına neden olur.  Nekroza neden olur.
 İnflamasyon Havers kanallarıyla periosta ulaşır. (Çocuklarda periost-kemik ilişkisi

çok sıkı olmadığından subperiostal apseler oluşur.  Sinüsle deriye açılır,
fistülize olur)
 Osteomyelitteki segmental kemik nekrozu alanına Sekestrum denir. Sekestrumu
çevreleyen keçemsi kemiğe İnvolukrum denir.
 Brodie absesi doğrudan kemik içinde oluşur.
 Kronik infeksiyon maligniteye zemin hazırlar.

Tüberküloz Osteomyeliti

 İmmun supresiflerde sık görülür. Genellikle hematojen yolla bulaşır. Komşuluk
yoluyla (A.C  Kostaya) veya lenfatik drenajla da bulaşabilir. Genelde tek
odaklıdır ancak immunsupresif kişilerde multiple odaklar olabilir.

 En sık torakal ve lomber vertebralar tutulur. (Pott Hastalığı)
 Daha destrüktif ilerler. (Omurga destrüksiyonuna bağlı sinir hasarı oluşabilir)
 Granülomlarla karakterizedir. (Brusella da kemiği tutar ve granülom yapar)

Paget Hastalığı

 Osteoblastik-Osteoklastik ataklarla seyreder. Sonunda remodele olamayan
kusurlu kemik üretimiyle karakterlidir. İleri yaşlarda görülür.

 Başlangıçta osteoklastlar, sonra osteoblast+osteoklast en son da osteoblastik
aktivite gözlenir. Çoğu multiple tutulumludur. Kalsitoninle dengelenebilir.

 Paget zemininde malign-benign tümörler gelişebilir.  Daha agresif seyreder

Kemik Tümörleri

 Hastanın yaşı, radyolojik görüntüsü, klinik bulguları, lokalizasyonu bilmeliyiz.
 Kemik çok metastaz alan bir dokudur. Yaşlılarda prostat, meme ve akciğerden

sık metastaz alır.

Kemik Yapımı ile Karakterli Tümörler

 Osteom: Yavaş büyüyen ve yassı kemikleri (kafa kemikleri) tutan benign
tümördür. Göze veya sinüslere bası yapmadıkça semptom vermez. Lamellar
ve keçemsi kemik bir arada görülür. Malign transformasyon göstermez.

 Osteoid Osteom(<2cm) – Osteoblastom(>2cm): İleri yaşın tümörü değildir. (10-
20li yaşlarda görülür) Etrafı osteoblastlarla çevrili keçemsi kemik alan vardır.
(Nidus) Bu yapı çevresine sklerotik kemik üretir. Malign transformasyon
göstermez.
- Osteoid osteom daima ağrılıdır (özellikle gece çok artar, aspirinle hafifler)
Femur ve tibiada görülür.
- Osteoblastom ağrılı olabilir, vertebralarda sıktır.

 Osteosarkom: Kemik matrixi (osteoid) üreten malign tümördür. Primer olanlar
iskelet matur olmadan ortaya çıkar. (20 yaşın altında) Başka hastalıklara
sekonder (paget, kemik infarktı) gelişenler yaşlılarda görülür. Uzun kemiklerin
metafizinde yerleşir. En sık distal femur, proksimal tibia’ya yerleşir. (Diz bölgesi)
Kemiğin medullasından gelişir.  Osteoblastik osteosarkom (klasik tip)
- Tümör medulladan kortekse doğru ilerleyip periostun altında kitle
oluşturduğunda periostla korteks birbirinden ayrılır. Osteoprogenitör hücreler
osteoblasta dönüşüp yeni kemik oluşturmaya başlar. (Codman Üçgeni)
- İleri yaşta jukstakortikal (yüzeyel kökenli) osteosarkomlar görülebilir. Daha iyi
seyreder.
- Telenjiektatik osteosarkomlar, içi kanla dolu geniş kistik boşluklarla
karakterlidir. Daha agresif seyreder.
- Mikroskopta dantela şeklinde osteoid görmek tanı koydurur.

Kıkırdak Yapımı ile Karakterli Tümörler

 Kondrom (Enkondrom): Genellikle el ve ayakların tübüler kemiklerinde
(küboidal) matür kıkırdaktan oluşmuş, çoğunlukla tek gözlenen ve atipi
içermeyen iyi sınırlı benign tümörlerdir.
- Birden fazla ise multiple enkondromatozis (Ollier hastalığı) denir. + yumuşak
doku hemanjiomları eklenirse Mafucci Sendromu denir. Bu multiple olanların
malignleşme riski vardır.

 Osteokondrom: Orta kısmı kemik, üst kısmı kıkırdak komponentten oluşan
benign tümördür. Genellikle tektir ve kemiğin metafizinde yerleşir. Çocukluk
çağında sık görülür. Mantar biçimindedir, saplı ya da sapsız olabilir. Malign
transformasyon göstermez.

 Kondroblastom: Uzun kemiklerin epifizinde yerleşir. Ağrılı benign tümörlerdir. İleri
yaşta pelvis ve kosta tutulumu vardır. Üretilen kıkırdak matriksin minrealizasyonu
ile hücrelerin arasında kafes teli gibi görüntü oluşur. Çok fazla dev hücre vardır.
Matür hyalin kıkırdak içermez. Malign transformasyon göstermez.

 Kondromiksoid Fibrom: Uzun kemiklerin metafizinde yerleşir. Gençlerde görülür.
Malign transformasyon göstermez.

 Kondrosarkom: Kıkırdak üreten 2. sıklıkta görülen primer malign tümördür. İleri
yaşın tümörüdür. Multiple enkondromatozise sekonder gelişenler de multiple
olur. Yassı (pelvis, kaburga, scapula) kemiklerde görülür.
- Şeffaf hücreli veya mezenkimal varyantlar daha genç hastalarda ve uzun
kemiklerin epifizinde görülür.
- Kondrosarkomlarda derece önemlidir. Derece 1  Çok iyi diferansiye
(neredeyse kondrom gibi) Düşük dereceliler korteksi genişletir ve destrükte
etmez, yüksek dereceliler ise korteksi destrükte ederek yumuşak doku kitlesi
oluşturur.
- Dediferansiye kondrosarkomda, tümörün üstünde daha agresif başka bir
tümör daha yerleşmiştir.
- Radyolojide sabun köpüğü görüntüsü kıkırdak düşündürmelidir.

 Dev Hücreli Tümör: İçinde çok sayıda osteoklast tipi dev hücreler vardır. Benign
tümördür ancak lokal agresiftir. (Sık nüks eder) Kemiğin maturasyonu
tamamlandıktan sonra ortaya çıkar  Erişkinlerin tümörüdür. Uzun kemiklerde
(dizde) epifiz yerleşimlidir. Korteksi destrükte ederek reaktif kemikle çevrili
yumuşak doku kitlesi oluşturur. Radyasyona maruz kalındığında malignleşebilir.

 Ewing Sarkomu (PNET): Kemiğin medullasından (kemik iliğinden) köken alan
küçük yuvarlak hücreli tümördür. PNET diferansiye, Ewing indiferansiyedir.
Çocuklarda osteosarkomdan sonra ikinci sıklıkla görülen primer malign
tümördür. PAS (+) sitoplazmalıdır. Uzun kemiklerin diafizinde yerleşir. Klinikte
enfeksiyon benzeri bulgular vardır. Radyolojide soğan zarı görünümü vardır.

Dermatopatoloji

Dermatopatoloji

Dermatopatolojiye Giriş

 Deri, vücudun aynası gibidir. Vücuttaki herhangi bir malignite, KC hastalığı vs gibi olayların

lezyonları önce deride görülebilir.

 Normal deri; yüzeyde epidermis, altta dermis ve kıl follikülleri, ekrin bezler gibi deri eklerinden

oluşur. Epidermisin üzerinde keratin tabaka vardır. Kıl folliküllerinin bittiği yerde yağ (sebase)

bezleri görülür.

 Koltuk altı ve genital bölgede apokrin bezler vardır.

 Bazal tabakada sürekli keratinosit üretilerek yüzeye doğru çıkar ve epidermisi oluşturur.
Nukleuslarını kaybederek keratin granüller içerir ve keratinleşir  Vücuttan atılır. (3 hafta)

 Keratin tabaka (St. Corneum) kalınlığı değişkenlik gösterir. (Yüzde ince, avuç içi-ayak tabanında

kalın)

 Keratinositler ve ürettikleri keratin dış ortama karşı mekanik bir bariyer oluşturur. Aynı

zamanda keratinositler sitokin üreterek immun yanıtı da yönetirler.

 Ekrin bezler ter salgısıyla vücudun termoregülasyonunu sağlar. Kıl follikülleri kıl üretir ve

onarımda görev alır. (Bazaldeki kök hücrelerden dolayı)

 Epidermisin bazalinde 4-10 keratinositte 1 olacak şekilde melanositler dizilmiştir. Melanin

üretir ve güneş ışığından vücudu korur.

 Langerhans hücreleri (CD1a ile boyanan histiositler) antijen sunucu özelliktedir. Ciltteki

antijenik uyarıyı T-lenfositlere ve lenf noduna iletir. Makrofaj özellikleri azdır.

 Merkel hücreleri (nöroendokrin hücreler)

 Özellikle dermisin damarları çevresinde mast hücreleri bulunur.

 Dermis kollajen ve elastik liflerden oluşur. Yaşlandıkça buruşmanın olmasının nedeni elastik
liflerin dejenere olmasıdır.  Güneş ışınları elastik lifleri dejenere eder, yaşlanmayı hızlandırır.

 Deride kabarıklık yapmayan, renk farkıyla deriden ayrılan (çil..vs) 0.5 cm’den küçük lezyonlara

makül; 0.5 cm’den büyükse yama denir. Düz ama hafif kabarıklık yapıyorsa plak denir.

 Deride kabarıklık yapan, 0.5 cm’den küçük lezyonlara papül; 0.5 cm’den büyükse nodül denir.

 İçi berrak sıvı dolu kabarcıkların tamamına blister denir. 0.5cm’den küçükse vezikül, büyükse

bül denir.

 İçi püy dolu kabarıklıklara püstül denir. (Aknelerde olur)

 Keratinin aşırı üretimine bağlı balık görünümüne pullanma – skuam – scale denir. (Yüzeydeki

keratine skuam denir)

 Soğuk bölgelerde kalan insanların derisi gibi kalın, kaba ve girinti-çıkıntıları belirgin deri

lezyonlarına likenifikasyon denir. Kronik kaşıntılı hastalıklarda sürekli kaşımaya bağlı irritasyon

ile bu durum oluşur.

 Epidermisin bir kısmının yüzeyden sıyrılmasına ekskoriyasyon denir. Kaşınmayla meydana

gelebilir, kaşıntı izleri görülür.

 Tırnağın, tırnak yatağından ayrılıp bütünlüğünün bozulduğu ve koptuğu duruma onikolizis

denir.

 Pullu, zımpara kağıdı gibi pütürlü lezyonda yüzeyde keratin artmıştır. Keratinin artmasına

hiperkeratoz denir. (Bunu söyleyebilmek için biyopsinin nerden alındığı önemlidir)

 Bazalden yüzeye doğru olan proliferasyonun çok hızlanması, nukleusun kaybolup hücrenin

keratinleşmesine fırsat kalmadan keratin tabakasına ulaşması durumuna parakeratoz (keratin

içinde nukleus) denir.

 Epidermisin kalınlığının artmasına akantoz denir. Reterich
 Papiller dermisin derinleşmesine (retelerin

uzamasına) papillomatoz denir.

 Granüler tabakanın artmasına hipergranüloz denir. Papiller
 Epidermisin keratinositlerinin ayrışıp arasına sıvı Dermis

girmesine (intersellüler ödem) spongioz, lenfosit ve

yangı hücreleri girmesine ekzositoz denir.

 Bazal tabaka hücrelerinin balonlaşıp vakuollenmesine bazal vakuolizasyon denir.
 Normalden fazla melanin pigmenti üretilmesine hiperpigmentasyon, melanosit sayısının

artmasına lertijinöz hiperplazi denir.
 Epidermisin tümüyle ortadan kalkmasına ülserasyon denir.

Yangısal Dermatozlar (İnflamatuar Deri Hastalıkları)

Ürtiker (Kurdeşen)

 Stres, sıcak, parazitozlar, yiyecek alerjisi vs gibi etkenlere bağlı veya idiopatik olarak ortaya
çıkabilen; oluştuktan 24 saat sonra sönen (akut bir lezyondur), hızlı ödeme bağlı soluk kabarık
pembe renkli ve kaşıntılı lezyonlardır. Kalıcı olabilir.

 IgE aracılı mast hücre degranülasyonudur. (Hipersensivite reaksiyonudur) Kişi daha önce
allerjenle (domates, çilek) karşılaşmıştır, tekrar karşılaşılınca mast hücresinden histamin
degranülozu ve ödem oluşur.

 Dermis içinde çok sayıda eozinofil ve kollajen lifler arasında yaygın ödem görülür.

Akut Ekzematöz Dermatitler

 Hepsindeki ortak nokta spongioz oluşumudur. (Spongiotit dermatit)
 Kontakt Dermatit: Kullanılan eşyalar veya deterjan gibi herhangi bir şeyin deriye temasından

sonra ortaya çıkar.

Kronik Dermatit

 Allerjenin teması devam ettiğinde spongiotik özellik kaybolur (Yangı ve ödem azalır) ve yerini
hipergranüloz ve akantoz (kalın ve kaba deri) alır.

Eritema Multiforme

 Enfeksiyon veya antibiyotik gibi ilaçlardan sonra ortaya çıkan bir reaksiyondur. Hedef tahtası
(kenarı kırmızı ortası soluk) lezyonlar görülür. Papül, vezikül, plak gibi pek çok çeşitte olabilir.
(Multiform)

 Bazal tabakanın destrükte olduğu (Likenoid-dermis ile epidermis sınırını tutan dermatit) ve
epidermisin altında ödemle seyreden bir hastalıktır.

 İleri formu olan Steven Johnson sendromu daha çok çocuklarda görülür. Ateş eşlik eder.
 En ileri formu Toksik Epidermal Nekroliz’dir. Tüm deri yanmış gibi nekroza uğramıştır. Ölümcül

olabilir.

Kronik Yangısal Dermatozlar

 Psoriasis (Sedef Hastalığı): Diz-dirsek, saçın alınla birleştiği bölge (corona), katlantı bölgelerinde
somon rengi ve üzerinde beyaz pullar olan lezyonlardır. Artrit vb. gibi sistemik bulgular eşlik
ettiği için sistemik immun reaksiyon olduğu düşünülüyor.
- Akontoz ve papillomatoz görülür. Yüzeyde parakeratoz (epidermisin granüler tabakası
kaybolur) vardır.
- İntrakeratinöz ve intraepidermal nötrofilik mikroabseler tanı koydurucudur. Keratinin
içindekilere Munro, epidermis içindekilere de Kogoj mikroabseleri denir.

 Liken Planus: Dirsek ve el bileklerinde simetrik dağılan kaşıntılı mor-pembe renkli (viole)
papüllerden oluşur. Likenoidler bazal tabakayı (dermoepidermal bileşke boyunca) tutar.
- Yüzeyde hiperkeratoz, epidermiste hipergranüloz ve bazal tabakayı destrükte eden band
şeklinde yangı vardır.
- Bazal tabakada yangı ile destrükte olan keratinositler, epidermisin altında pembe renkli
apoptotik cisimler olarak görülür. Bunlara Kolloid Cisimcikler veya Civatt body denir,
likenoidlerin hepsinde görülür.

 Diskoid Lupus Eritematozus (DLE): SLE’nin sistemik bulgularının olmadığı sadece deriyle sınırlı
olan formudur. Yüzde her iki yanağa doğru kelebek tarzında Malar Rash, kıl folliküllerinin
ağzında tıkaçların bulunduğu Diskoid Rash denen döküntüler oluşur.

- Yangı özellikle kıl folliküleri çevresindedir. Bazal vakuolizasyon görülür. DIF’te
dermoepidermal bileşke boyunca Ig birikimi görülür.
 Akne: Puberte döneminde sebese bezlerin aşırı sebum ve keratin üretimiyle karakterlidir. Kıl
follikülleri bu maddelerle dolar ve tıkanır.  Yangısal reaksiyon başlar. Biriken maddeler
deriyle temas ederse siyah noktalı bir görüntü oluşturur.
 Pannikülit: Derinin subkutan yağ dokusunun inflamasyonudur. Özellikle alt ekstremitede
bulunan, sistemik hastalıklara eşlik eden, kırmızımsı ağrılı ve deriyle bütün olarak kabarık
lezyonlardır.
- Eritema Nodosum’da septumları, Eritema Induratum’da yağ lobülünün kendisini tutar.

Derinin Büllöz Hastalıkları

 St. Corneum’un (yüzeydeki keratin) altında oluşmuşsa Subkorneal,
Epidermisin içinde hernangi bir tabakada ise Intreepidermal,
Bazal tabaka bülün tabanını, geriye kalan epidermis tavanı oluşturuyorsa Suprabazal,
Dermis ve epidermis tamamen birbirinden ayrılıyorsa Subepidermal Bül (ayrılma) denir.

 Akantoliz: Ödem sıvısı olmaksızın otoantikorlar nedeniyle hücreler arası bağların kopması ve
hücrelerin birbirinden ayrılması ile epidermisin yıkılmasıdır. Bu şekilde oluşan büllere
Akantolitik Bül denir.

 Epiteldeki destrüksyon sonucu oluşan boşluğa sıvı dolmasıyla Retiküler Vezikülasyon oluşur.

Pemfiguslar

 Pemfigus Vulgaris: Diğer pemfiguslara göre daha ciddi seyreder. Özellikle katlantı bölgeleri,
yüz, saçlı deride gevşek büllerle (Bastıkça ilerler, Nikolsky Fenomeni) karakterlidir. Deriyle
birlikte mukozal tutulum görülür. (Deri tutulumu olmadan uzun süre mukozal tutulumla da
başlayabilir)
- Büller patladığında kabuklu ülserlere dönüşür. (Özellikle ağızdakiler kolay patlar)
- Çok yaygın olduğunda sıvı elektrolit dengesini bozduğu ve ülsere alanlarda süperenfeksiyona
bağlı sepsis oluşturduğu için ölümcül seyredebilir.
- Suprabazal akantolitik büller tanı koydurucudur.
- Bazal tabaka hücrelerinin tek tek dizilmesine Mezar Taşı görünümü denir.
- Tzanck yaymada yuvarlak akantolitik (bağımsız) hücreler görülür.
- Keratinositler arasındaki desmozomların Desmoglain-3 proteinine karşı otoantikorlar
gelişmiştir.
- DİF’te antikorlar lezyona damlatılır ve otoantikorlar saptanır. (Kesin tanı için DİF yapılmalıdır.)
Her bir keratinosit çevresinde balık ağı-bal peteği şeklinde IgG görülmesi tanı koydurucudur.

 Pemfigus Foliaseus:Klinik olarak daha hafif seyreder. Burdaki akantolitik büller daha çok
intraepidermal veya subkorneal görülür.
- Her bir keratinosit çevresinde balık ağı-bal peteği şeklinde IgG görülmesi tanı koydurucudur.
- Desmoglain-1 proteinine karşı otoantikorlar gelişmiştir.

 Pemfigus Eritematozus: Malar rashlarla seyreder. En hafif formdur.

Büllöz Pemfigoid

 Gergin büllerden oluşur. Ekstremitelerin fleksör yüzlerinde ve gövdede yerleşir.
 Daha ileri yaşın hastalığıdır.
 Dermoepidermal bileşkede keratinositleri bazal membrana bağlayan tabakaya karşı otoantikor

gelişmiştir.  Nötrofil ve eozinofiller bu bölgeye göç eder ve yıkımı arttırır.
 Akantoliz olmaksızın dermisle epidermis birbirinden ayrılır.
 DİF’te dermoepidermal bileşkede lineer IgG ve C3 birikimi olur.

Dermatitis Herpetiformis

 Kliniği Herpes’teki gibi küçük gruplaşmış veziküllerden oluşur. Çok kaşıntılıdır.  Eskoriye
edilir. Kurutlu lezyonlar olarak görülür.

 Gliadine karşı antikorlar gelişmiştir. Çölyak gibi enteropatilerle birlikte görülür.  Gliadinsiz
diyete yanıt verir.

 Büller, nötrofil birikimleriyle papillaların tepelerinde oluşmuştur.
 Papilla tepelerinde granüler IgA görülmesi tanı koydurucudur.

Epidermisin Benign Lezyonları

Seboraik Keratoz

 Sınırları keskin, düzensiz, giritntiili çıkıntılı benign bir lezyondur. Sayısının artması internal
malignitelerin işareti olarak kabul edilir.

 Epidermisin bazaloid hücrelerle kalınlaşması ve içinde keratin kistlerin bulunmasıyla
karakterlidir.

 Epidermisin tamamı kalınlaşmış ancak alt tabakalara invazyon yoktur.

Verru (Siğil)

 Sınırları keskin yüzeye doğru sivri çıkıntılar oluşturan (keratinize) beyaz renkli bir lezyondur.
 Yüzeye doğru verrüköz değil de düz görünümlüyse Verruka Plana denir.
 HPV’ye bağlı gelişir. Bulaşıcıdır, kişiden kişiye veya vücudun diğer bölümlerine bulaşabilir.

Çocuklarda immun gelişimin tamamlanmamasına bağlı daha sık görülür. İmmunitenin
güçlendirilmesiyle (psikolojik) kendiliğinden geçer.
 Tabanı düz ve dermise invazyon yapmaz (benign), yüzeyi hiperkeratinizedir.
 Kaba kerato-hyalin granülleri ve Kolyositoz (büzüşmüş nukleus, etrafı boş halo) gibi viral
sitopatik etki görülür.
 Anogenital bölgede görülenlere Conduloma Akuminatum denir. Çok büyürse Dev Konduloma
Akuminatum (Buscke Löwenstein Tümörü) denir.  Bu tümörün malignite riski vardır.
(Özellikle anal kanala yakın bölg eler kontamine olduğu için infeksiyonlara bağlı risk fazladır.)
Kolyositoz bu bölgelerde tanı koydurucudur.

Molluscum Contagiosum

 Küçük kırmızımsı, deriden kabarık ve ortasında göbeklenme olan papüllerdir. Benigndir.
 POX virüs enfeksiyonudur. Çocukluk çağında sık görülür. Yüz ve elde yerleşir. Epidermis

proliferasyonu vardır ve keratinositler virüs etkisiyle mor, dejenere Molluskum Cisimciğine
dönüşür.

Neoplastik ve Prekanseröz Lezyonlar

Solar (Aktinik) Keratoz

 Genelde kahverengi renk değişikliğiyle ilerleyen, maküler, güneşe açık bölgelerde ve sınırları
keskin olmayan lezyonlardır.

 Güneşin uzun süreli etkisiyle genellikle beyaz tenli ve yaşlılarda ortaya çıkar.
 Squamoz hücreli karsinomun öncüsü olan epidermisin displazidir. (Metaplazi benign ve geriye

dönüşlüyken displazi epiteldeki dizilim bozukluğu ve atipi olan premalign durumdur.)
 Dudakta oluşan formuna Solar Keilitis denir.
 Güneş ışınları p53 mutasyonu üzerinden bu hastalığa neden olur. Güneş ışığından

korunulmazsa bir süre sonra squamoz hücreli karsinoma dönüşür.
 Elastik liflerin güneş etkisiyle pişmesine Solar Elastaz denir. (Yaşlanmaya bağlı)

Bowen Hastalığı

 Squamöz hücreli karsinoma in situdur. Tam kat epitel tutulumu vardır ancak dermise
ilerlememiştir.

 Güneş, HPV ve arsenik etyolojisinde vardır.  Sadece güneşe açık yerlerde olmayabilir.

Squamoz Hücreli Karsinom

 Derinin en sık görülen 2. karsinomdur. Etyolojide temel olarak güneş ışını vardır.  Beyaz tenli
yaşlılarda güneşe açık bölgelerde sık görülür.

 Fistülize olmuş kronik yangıların (osteomyelit, yumuşak doku enf vs.) süregeldiği ve
irritasyonun devam ettiği yerlerde veya yanık skarlarının üstünden 20 yıl geçtikten sonra
görülebilir.

 Oral kavitede başlıca etken sigaradır.
 Deriden kabarık veya ülsere olup çökmüş şekilde de görülebilir.
 Epidermisten köken alan ve dermise doğru bağımsız adalar oluşturan ve aslına benzemeye

çalışan squamoz alanlarla karakterlidir. Bu adaların içinde üretilen keratin inciler (glop) vardır. -
 Keratinlerin sık görülmesi iyi diferansiye olduğunu gösterir, eksizyonla tedavi edilebilir.
 Özellikle dudak ve kulak gibi yerlerde perinöral invazyon (sinir kılıfına girer ve içinde yayılır)
sıktır ve kötü prognoza işaret eder.
 p53 (proliferasyonu engelleyen gen) ve RAS mutasyonları temeldir.

Bazal Hücreli Karsinom

 Derinin en sık görülen tümörüdür. Beyaz tenli yaşlılarda güneşe açık bölgelerde (burun sırtı,
kanadı vs) sık görülür.

 Metastaz yapmaz ancak bulunduğu yerde destrüktiftir. (Lokal agresiftir)
 Özellikle göze yakın ince derinin olduğu yerlerde kemiğe kadar invaze olabilir.
 Bazaloid hücrelerin dermisi doldurduğu adalarla karakterlidir. Bu hücreler uniformdur ve

adaların çevresinde palizatik (çit gibi) dizilmiştir.
 Epidermisle bağlantısını koparmamış yüzeyel BCC özellikle sırtta görülür.
 Tedavisi tamamen cerrahidir, geniş eksizyonla çıkarılmalıdır. Ülseratif gidişlidir.

Merkel Hücreli Karsinom

 Derinin nöroendokrin karsinomudur. Çok agresiftir sık metastaz (tanı anında bile) yapar.
Küçük, yuvarlak, monoton hücrelerdir. NSE, kromogranin ve sinaptofizinle boyanır.

Mycozis Fungoides

 Derinin primer T-hücreli lenfomasıdır. Her yaşta görülebilir ama daha çok geç erişkinlerde
görülür.

 Ekstremitelerde yaygın küçük, pembemsi makül ve papüllerle karakterlidir. Çok çeşitli
görünümlüdür.

 T-Lenfositlerin epidermis içine ilerlemesi tipiktir. (Epidermo Tropizm) Spongioz ve akantoz eşlik
etmez.

 Malign T-Lenfositler epidermis içinde ikili-üçlü gruplar yapıp küçük mikroabseler
oluşturabilirler.  Pautrier Mikroabseleri, tanı koydurucudur.

 Plak, yama ve tümör evreleri vardır.
 Kemik iliğini tutup periferik kana yayılırsa Sezary Sendromu denir.
 İyi seyirlidir ancak daha agresif lenfomalara transforme olabilir.

Derinin Melanositik Lezyonları

Ephelis (Çil)

 Küçük, keskin sınırlı, maküler lezyonlardır. Güneşle artar, güneşin olmadığı zamanlarda solar.
Pigment artışıyla karakterli melanositik lezyonlardır.

Melanositik Nevus (Ben)

 Nevus, tek başına deriden kabarık lezyonu tanımlar.
 Genelde doğumsal ya da çocukluğun erken döneminde beliren lezyonlardır. Yıllar içinde bir

kısmı pigmentini kaybedip solabilir.

 Keskin sınırlı, boyutları değişebilen, kabarıklık oluşturan nodüler lezyonlardır. (Bazıları
tamamen düz, maküler lezyonlar olabilir)

 Rengi açık veya koyudur ancak homojendir.
 İlk oluştuklarında dermoepidermal bileşkedde yuvalar oluşturur.  Junctional Nevus. Bu

yuvalar retelerin ucunda damlayacak gibi görünür ve hareket etmez. Boyutları birbirine benzer
ve hücrelerde atipi görülmez. Yıllar sonra nevoid hücreler dermise göç eder.  Compaund
Nevus. Daha sonra junctional yuvalar ortadan kalkar tüm nevoid hücreler dermise göç eder. 
İntradermal Nevus.

 Nevuslar girintili-çıkıntılı papillomatöz lezyonlar da olabilir. Atipi içermeyen, küçük
gruplanmalar oluşturan melanositik hücrelerdir.

 Derinlere indikçe nevoid hücreler gruplar halinde değil tek tek veya diziler halinde görülür. 
Maturasyon (Bir lezyonun benign olduğunu gösteren önemli bir özelliktir)

 Genellikle maligniteye dönüşmezler ancak güneşten korunmalıdır.

Displastik Nevus

 Premalign bir lezyondur, melanoma dönüşebilir. (Ailesel yatkınlıkta malignite kaçınılmazdır)
 Kenarları düzensiz ve homojen olmayan renklidir.
 Retelerin ucunda reteleri birleştiren prolifere yuvalarla seyreder.
 Random (Rastgele) atipi görülür.  Tamamı olmasa da aralarda tek tük atipik hücreler görülür.

Malign Melanom

 Erişkin bir bireyde yeni bir koyu melanositik lezyon ortaya çıkıyorsa,

Var olan bir lezyon büyümeye, kaşınmaya ve ülsere olup kanamaya başladıysa,

Renginde değişiklikler oluyorsa veya solduysa, Melanom

Var olan lezyonun üzerinde yeni bir kabarıklık veya lezyon oluştuysa, düşünülür

Var olan lezyon kaybolduysa

 Malign melanom in situ düzeyinde veya invaziv olabilir.

 Melanom eğer epidermis boyunca epidermise bağlantılı şekilde devam ediyorsa in situ

düzeyindedir. (Lentiko maligna, özellikle yaşlılarda uzun yıllar var olan lezyonlardır)

 Akral malign melanom; el ayası, ayak tabanı, tırnak yatağı gibi pigment içermeyen yerlerde

gelişen melanomlardır. Daha agresif seyreder.

 Nodüler malign melanom, in situ komponent olmaksızın dermise doğru vertikal olarak

büyüyen lezyonlardır. Kötü prognozludur.

 Malign melanositlerin epidermis boyunca değişik katmanlara dağılmasına pagetoid yayılım

denir.

 Alveolar paternde, eozinofilik sitoplazmalı hiperkromatik nükleuslu hücrelerdir.  Nukleusun

içinde tek eozinofilik makro nükleol varlığı malign melanom düşündürür.

 HMB-45 ve MELANa ile tanı konur.

 Prognostik faktörleri belirlemek kullanılan kriterler:
- Melanomun çapı  Lezyon büyüdükçe agresif ilerler
- Melanomun kalınlığı (Breslow Kalınlığı)  Kalınlık arttıkça agresif ilerler. (0.75 mm’den

küçükse iyi, 2mm’den büyükse kötü seyreder)
- Clark sınıflaması  Tümörün epidermis veya dermisin neresinde olduğunu anlamamızı

sağlar.

* Clark 1 epidermisle sınırlı tümör

* Clark 2 papiller dermise uzanmış tümör

* Clark 3 papiller dermisi doldurmuş, genişletmiş ancak retiküler dermise ulaşmamış tümör

* Clark 4 retiküler dermise uzanmış tümör

* Clark 5 yağ dokusuna uzanmış tümör (Vertikal fazda derine ilerlemiş)
- Ülserasyon varlığı  Kötü prognozdur
- Lenfosit reaksiyonu fazlaysa  Kötü prognozludur
- Regresyon (beyazlayıp kaybolması)  Kötü prognoz

- mm2’deki mitoz sayısı  Mitozun artması kötü prognozdur

 Eğer bir tümör radial büyümeden dermise invazyon yapıp vertikal büyümeye geçtiyse
metastatik potansiyel kazanmıştır.

 Vücudun değişik yerlerinde kalınlık farklı olduğu için Breslow ve Clark sınıflaması ayrı ayrı
kullanılmalıdır.

 Melanomlar çoğunlukla bölgesel lenf noduna, A.C, K.C, beyin ve kemiklere metastaz yapar.
 Göz küresinde melanomlar sık görülür.
 Temel tedavisi geniş eksizyondur. b-RAF mutasyonunun durumuna göre kişiye özel

kemoterapiler uygulanır.



Endokrin Sistem Patolojisi

Hipofiz Patolojisi

 Hipotalamus komşuluğunda cella turcikaya oturan bir organdır.
 Adenohipofiz (Anterior Hipofiz): Rathke kesesinden gelişir. Hipofizin %80inini oluşturur.

Hipotalamusla arasında portal dolaşım vardır. (Hipotalamustan salgılanan hormonlar hipofize
bu portal sistemle gelir)
- Asidofil hücreler, Prolaktin ve GH
- Bazofilik hücreler, ACTH, MSH, TSH, LH ve FSH
- Kromofob (boyanmayan) hücreler, granüllerini boşalttıktan sonra renksiz kalırlar.
 Nörohipofiz (Posterior Hipofiz): 3. ventrikül tavanından gelişir. Gliel hücrelerden oluşur.
Hipotalamustan nöronların aksonal uzantıları buraya uzanır. Oksitosin ve ADH (Vazopressin
salgılarlar)
 Hipofizin aşırı üretimiyle karakterli hastalıklara Hiperpituiterizm (ilk hipofiz adenomu
düşünülmelidir), az üretimiyle karakterli hastalıklara Hipopituiterizm (hipofizin %75’inin yıkıma
uğradığı durumlar) denir. Hipofizden salgılanan hormonlar iş yapan hormonları salgılatır.
 Hormonal belirtilerden önce adenomun büyümesi lokal belirtilerle anlaşılır. Genişlemiş sella
turcika, optik kiazmaya bası olduğunda bitemporal hemianopsi (at gözlüğü) ve nadiren de
başağrısı bu lokal belirtilerdendir.

Hiperpituiterizm (Hipofiz Adenomları)

 Hipofizin benign tümörüdür. Tüm hormonlar aynı anda artmış olarak salgılanmaz. Adenom,
hangi hücre tipini daha fazla içeriyorsa o hormon daha fazla salgılanır.

 En sık prolaktinoma daha sonra kromofob hücreli adenomlar görülür. (Birlikte salgılanan
hormonlar içinde en sık asidofil hücrelerden salgılanan Prolaktin-GH görülür)

 Mikroadenom <1cm< Makroadenom
 Mikroadenomlar multiple olma eğilimlidir. Makroadenomlar sella turcikayı genişletip destrükte

edebilir. (Malignite kriteri değildir)
 Prolaktin Hücreli Adenom: En sık görülen tiptir. Yüksek oranda makroadenomken saptanır.

Kadın ve erkekte hipogonadizme, kadında galaktoreye (memeden zamansız süt gelmesi) neden
olur.
 Somatotrop Hücreli Adenom: GH üreten adenomdur. Akromegali (epifizler kapandıktan sonra,
erişkinde baş,el ve ayakta büyüme) veya gigantizmle (epifiz kapanmadan önce, çocukluk
çağında) sonuçlanır.
 Kortikotrop Hücreli Adenom: Çoğunlukla mikroadenomdur. ACTH salınımına bağlı
kortikosteroid salınımı artar  Cushing hastalığına yol açar.
 Gonadotrop Hücreli Adenom: Hipogonadizme yol açar. Makroadenomlardır, bölgesel
destrüksyona yol açar.
 Hipofiz tümörleri çoğunlukla benigndir, malign diyebilmek için metastazını görmemiz gerekir.

Hipopituiterizm

 Hipofizin yeterince salgı yapamadığı durumlardır.
 Bu durum epifizin kapanmadığı dönemde meydana gelirse; Pituiter Cücelik, Hipogonadizm,

Hipotiroidi  Panhipopituiterizm
 Non-sektretuar Adenomlar: Lokal belirtiler verir. Sessiz ilerlediği için genelde makroadenom

olarak görülür. Hipofizin yerini kapladığı için hipofizde hormon üretecek hücrelere yer kalmaz.
 Sheehan Sendromu: Post partum adenohipofiz nekrozudur. Doğum sırasındaki aşırı kanama

veya şok sonrası ani hipofiz infarktüsü gelişir. Nörohipofiz anoksiye daha dayanıklı olduğu için
etkilenmez. Genellikle panhipopitüiterizmle sonuçlanır.
 Boş Sella Sendromu: Diafragma sellanın tam gelişmemesiyle araknoid zarının sellaya doğru
herniasyonu ve bu bölgeye BOS basısı uygulamasıyla ortaya çıkar. Bu bası adenohipofizi
atrofiye uğratır.  Radyolojide genişlemiş boş sella turcika görülür.

Hipotalamik Suprasellar Tümörler

 Hem adenohipofizi hem de nörohipofizi etkiler. En sık gliomlar, daha sonra kraniofaringiomlar
görülür.

 Kraniofarinjioma: Embriyolojik dönemde Rathke kesesi artıklarından köken alır, diş yapısını
taklit eder. Multilokülerdir ve gres yağı kıvamında madde içerir. Nüks eder, invaze olur ancak
benigndir.

Posterior (Nörohipofiz) Pituiter Sendromlar

 Suprasellar (hipotalamik) veya SSS dışı lezyonlardan kaynaklanır.
 Diabetes İnsipidus: Nörohipofiz hasarı sonucu ADH yeterince üretilemez.  Su ve tuz

tutulumunda azalma  Aşırı idrar. Hipotalamohipofizer aksı tutan her türlü durum buna
neden olur. Poliüri, polidipsi ve aşırı susamayla karakterlidir.
 Uygun Olmayan ADH Sekresyonu: Su ve tuz tutulumunda artmaya bağlı kan volümü artar.
İdrara çıkamama ve hemodilusyon (kandaki su oranının artması) ile sonuçlanır. En sık nedeni
paraneoplastik ADH yüksekliğidir. (Özellikle küçük hücreli A.C karsinomu nedeniyle)

Tiroid Patolojisi

 Boynun ön tarafında tiroid kıkırdağın önünde yerleşmiş, iki lob ve ortasında istmustan oluşan
çok kanlanan bir dokudur.

 Tiroid intrauterin hayatta orta hatta yukarıdan aşağıya doğru iner. İnerken tümü veya bir kısmı
bu yolun herhangi bir yerinde kalabilir. Bu kalıntılardan da tümöral lezyonlar gelişebilir.

 Normal tiroid dokusu; içi kolloidle dolu, kenarında follikül epitel hücreleri (tirosit) olan
yapılardan oluşur. Bu epitel hücreleri tek sıralı kolumnar epitel özelliktedir.

 Sekresyon ne kadar fazlaysa kolloid o kadar fazla görülür. (T3 ve T4 bu kolloidin içindedir)
 Her follikülün yanında 2-3 tane Parafolliküler C hücreler bulunur ve kalsitonin salgılar.
 Tiroid hormonlarının fazla salgılanmasına Hipertiroidi, eksik salgılanmasına Hipotiroidi denir.

Hipotiroidi

 Tiroidin parankim yetmezlikleri (gelişimsel, radyasyon, tiroidektomi, Hashimoto tiroiditi),
hormon sentezi bozuklukları (TSH reseptörleri bloke eden otoimmun antikorlar -idiopatik,
Hashimoto tiroiditi, iyot alımında yetersizlik) ve supratiroidal nedenlerle ortaya çıkar.

 Kretinizm: Bebeklerde görülür. Ay dede yüz, periorbital ödem, yavaş hareket, büyük dil,
uyukluk hali ile karakterlidir. Anne karnında veya bebeklikte geçen hipotiroidiyle hem fizik hem
de mental yetmezlikle seyreder. Erken tanı ve hormon replasmanı önemlidir.

 Miksödem: Geç çocukluk ve erişkin dönemde görülür. Vücutta hidrofilik mukopolisakkaritler
birikir. Üşümede artma, dikkat dağınıklığı, tüm vücutta yavaşlama, kuru cilt ve periorbital
ödem ileri dönemde görülür. Kabızlık ve yemediği halde kilo alma görülür. İleri dönemde
kalpte de miksödem birikimi olur. (Hipotiroid Kardiomyopati, Miksödem Kalbi)

Hipertiroidi (Tirotoksikoz)

 Alert, gergin, sıcağa hassas, sıcak-nemli deri, yediği halde kilo alamama, taşikardi, sık tuvalete
çıkma ile karakterlidir. Gözler dışarıya doğru fırlamış gibidir. (Eksoftalmi)

 Kalp değişikliklerine Tirotoksik Kardiyomyopati denir. Myokardda lenfositik infiltrasyon ve
hücrelerde yağlanma görülür.

 Graves Hastalığı: En sık hipertiroidi nedenidir. Tüm tiroid hastalıkları gibi kadınlarda sıktır.
Otoimmun bir hastalıktır.  Otoantikorlar TSH reseptörlerine bağlanıp negatif feedback’i
engeller. Bunun sonucunda sürekli tiroid hormonu üretilir ve tiroid diffüz olarak büyür. Sürekli
sekresyona bağlı kolloidden fakir soluk bir görünüm oluşur. Belirgin epitel hiperplazisi vardır.

 Diffüz Nontoksik (Zehirsiz) Guatr: İyot alımındaki yetersizliğe bağlı tiroid bezi tiroid hormonu
sentezleyemez. Kandaki düşük tiroid (T3 ve T4) seviyesi nedeniyle hipofizden sürekli TSH salınır.
 Bu uyarıya bağlı tiroid sürekli diffüz hipertrofi ve hiperplazi gösterir. Zamanla içinde
kolloidle dolu nodüller gelişmeye başlar. (Kolloidal Guatr, dengelenir)

- Endemik Basit Guatr  Aynı yöredeki insanların %10’undan fazlasında olmalıdır. (Örn
Karadeniz) Yeterli iyot alınamadığında veya lahana, turp gibi iyotun tiroide transportunu
engelleyen besinlerin fazla alımında bu durum görülebilir.
- Sporadik Basit Guatr  Tiroid hormon gereksiniminin arttığı durumlarda (gebelik, puberte,
ağır fiziksel aktivite) görülür.
- Multinodüler Guatr  Tiroidi en fazla büyüten ve tümörlerle karışabilen hastalıktır. Basit
guatr zemininde gelişir. Toksik Nodüler Guatr’da (Plummer Hastalığı) Graves’teki gibi
ekzoftalmus görülmez ve alert durum daha az görülür. (çok gürültülü seyretmez)
- Guatr’ın sternumun arka aşağısına doğru büyümesine Planjon Guatr denir.
- Nodül içine olan kanamalarda ani ve ağrılı olarak tiroid büyür.
- US’ta nodül saptandığında ince iğne aspirasyon biyopsisi (enjektörle negatif basınç
uygulanarak hücre çekilir, Tanısallığı yüksektir) ile tümör ve nodüler guatr tanısı konulur.

Tiroiditler

 Akut Enfeksiyöz Tiroidit: Genellikle orofarinks ve tonsil kaynaklı enfeksiyonların (en sık
pnömokoklar) tiroide bulaşmasıyla ortaya çıkar. Tiroidde abseleşme olur ve deriye fistülize
olabilir. İmmunsupresif, yaşlı ve beslenme bozukluğu olanlarda görülür. Nadir görülür.

 Subakut Granülomatöz Tiroidit (de Quervein Hastalığı): Sık görülür. Kadınlarda daha sık
görülür. Virüs kökenli olduğu düşünülüyor. Hızlı büyüyen, ağrılı ve asimetrik bir tiroid
oluşturur. Düzensiz tutulum olur. Önce nötrofil, daha sonra lenfosit ve histiyositlerle seyreder.
Histiositler kalıntı kolloidin çevresinde granülomlar oluşturur, bu granülomları fagosite etmeye
çalışan dev hücreler sık gözlenir. Follikül destrüksyonuna bağlı kolloid açığa çıkarak hipertiroidi
atağına neden olur.

 Riedel Tiroiditi: Enflamasyon değil, otoimmun hastalıktır. Multifokal idiopatik fibrosklerozdur.
(Fibromatozistir) Çevresine yapışık, sert bir tiroid gözlenir. (Tümörlerle karışır) Bez ortadan
kalkmıştır, bağ doku görülür.

 Hashimoto Tiroiditi: Çok sık görülen tiroide özgü bir otoimmun hastalıktır. Graves hastalığıyla
yakın ilişkilidir. (Birbirine dönüşebilir) İyotun yeterli olduğu (diyette sorun yok) yerlerde en sık
görülen guatrojenik hipotiroidi (nekroza bağlı) nedenidir. Tiroglobülin ve tirotropin
reseptörlerine karşı otoantikor gelişimiyle tiroid yıkıma uğrar. Yapışıklık yoktur, çevre
dokulardan kolay ayrılır. Psödolobüllerle seyreder. Yoğun lenfositik infiltrat ortaya çıkar.
Follikül epitel hücreleri mitokondri artışına bağlı pembe granüllü görünür.  Oksifilik, Hurtle
Hücresi

Tiroid Tümörleri

 Tümörlerin büyük kısmı soliterdir. (tek nodül)  Özellikle 40 yaş altı erkeklerdeki tek nodüller
neoplastiktir.

 Tümörlerin büyük kısmını papiller karsinom oluşturur.
 Sintigrafide sıcak (hormon aktif) nodüller benign, soğuk nodüller malign karakterlidir.
 Folliküler Adenom: Follikül epitelinden köken alan, hormon üretmeyen (ancak otonomi

kazanabilir) iyi sınırlı, tek ve soğuk bir nodüldür. Kolloidden fakir, kapsüllü (çevreden ayrı) ve
mikrofollikülleri olan lezyondur.
 Papiller Karsinom: Follikül epitel hücresinden köken alır. Genel olarak prognozu kötü değildir.
En sık görülen tiroid malign tümörüdür. (%75-85) Çocuklarda da görülebilir. Tiroidin geliştiği
çocukluk döneminde boyna herhangi bir şekilde radyasyon uygulanması önemli bir etkendir.
RET ve n-TRK onkogen mutasyonları papiller karsinom gelişiminde rol alır. Bölgesel lenf nodu
metastazları sık görülür. (İlk bulgu bile olabilir)  En sık uzak metastazı Akciğeredir, kötü
prognozlu seyretmez, radyoaktiviteye iyi yanıt gösterir.
- Papiller Mikrokarsinom ≤1 cm’dir. Çoğunlukla tesadüfen saptanır, metastaz yaparlar.
- Papillalar Buzlu Cam (iri, yuvarlak, yığılmış, berrak) nukleuslu tirositler, bu nukleusların
içindeki psödoinklüzyon cisimcikleri ve nükleer oluklanmalar tanı koydurucudur. [İnce iğne
aspirasyon biyopsisiyle bakılır]
- Kalsifikasyona uğrayan papiller yapılar (Psammom Cisimcikleri) sık görülür. Spesifik değildir.

 Folliküler Karsinom: Folliküler adenomun malign formudur. (Folliküler epitel kökenlidir) RAS
mutasyonları oluşumda rol alır. Daima soliterdir. (tektir) Bölgesel lenf nodu metastazı yerine
anjiyoinvazyon ile uzak organ metastazı yapar.

 Medüller Karsinom: Parafolliküler C hücrelerden köken alır. Nöroendokrin tümördür.
Kalsitonin, prostoglandin, CEA salgılar. (immunohistokimyada saptanır) Daha agresif seyreder,
sık metastaz yapar.
- Multiple Endokrin Neoplazi (MEN) grubu üyesidir.  Genetik geçişlidir, tüm aile taranmalıdır.
Ailesel olduğu anlaşıldığında küçük yaşlarda profilaktik tiroidektomi yapılır.
- Tümör hücreleri arasında amiloid birikimi görülür.
- Tuz-biber manzaralı hücreler görülür.

 Anaplastik Karsinom: Follikül epitel hücresinin kötü diferansiye tümörüdür. Özellikle yaşlılarda
görülür. Hızlı gelişir ve agresif seyreder.

Kemiğin Metabolik Hastalıkları

Osteoporoz (Kemik Erimesi)

 Kemik kütlesinin azalmasıyla yük taşıma kapasitesi de azalır.
 Lokalize olabilse de jeneralize formu daha sıktır. Jeneralize formu primer veya sekonder

olabilir.
 Primer Osteoporoz: Postmenapozal, senil (yaşlılığa bağlı) veya idiopatik olarak oluşabilir.

Özellikle vertebralar etkilenir. Kitlenin tamamı azalır, boşluklar artar.
- Yaşla beraber metabolizma dengesinin bozulması
- Kemiğe yük bindikçe osteoblastik aktivite artar, yaşlılıkta immobilizasyona bağlı osteoblastik
aktivite azalır
- Yaşam boyunca Ca ve D vitamininin az alınması
- Östrojen yetmezliği osteoklast aktivatörü olan TNF-α, IL-1 ve IL-6 nın sekresyonun neden
olur.
 Sekonder Osteoporoz: Endokrin hastalıklara, kemiği destrükte eden neoplazilere, emilim
bozukluklarına veya kortikosteroid kullanımına bağlı oluşabilir.
 Kemik içi kemirilmiş süngersi bir hal alır. Beklenmedik patolojik kırıklar görülür. Kırıkların en
korkulan komplikasyonları pulmoner emboli ve pnömonidir.
 Gözenekler artar, trabeküller incelir ve boyda kısalmalar olur.

Anormal Mineral Homeostazı ile Karakterize Kemik Hastalıkları

 Kemik üretiminde değil mineralizasyonunda problem olan durumlardır.
 Raşitizm (Çocuklarda) ve Osteomalazi (Erişkinde): Matriksin mineralizasyon defektidir. Özellikle

D-vitamini ve Ca ile ilgili sorunlar (eksiklik, metabolizma vs) buna neden olur. Matriks normal
ancak mineralize (kalsifiye) olmamıştır  Osteoid. Costaların belirginliği ve X veya O şeklinde
bacak klinik bulgulardır.
 Hiperparatiroidi: Paratiroid hormonun temel amacı kandaki Ca yüksek tutmaktır. (Diyet veya
kemikten) Parathormon osteoblasttaki reseptörler tarafından algılanır ve osteoklastik aktivite
artışıyla kemikte yıkım başlar. (Mineral ve osteoid kısım birbirinden ayrılır)  Ca kana geçer.
İskeletin tamamı tutulur. Özellikle kortikal kemikte olmak üzere rezorbsiyon (Tünel gibi
kemirir) vardır. Yıkılan kemik dokunun yerini bağ doku alır, direnç düşer.
- Mikrofraktür ve sekonder hemorajiler sonucu Brown Tümör oluşur: Neoplastik değildir.
Yıkılan kemik dokunun yerine geçen bağ dokuya, hemosiderin yüklü makrofajlar da girerek
yapıyı tümör gibi gösterir.
- Dev hücrelerden oluştuğu (osteoklast) için Dev hücreli tümörden ayrılmalıdır.
- Kronik böbrek yetmezliği ve diyalizde (yeterince Ca emilemediği ve vücutta hiperfosfatemi
olduğu için parathormon aktivitesi artar) sekonder hiperparatiroidi görülür.

 Renal Osteodistrofi: Kronik böbrek hastalığındaki iskelet değişiklikleridir.  Osteoklastik kemik
rezorbsiyonu artar, mineralizasyon azalır ve büyüme geriliği olur. Hiperfosfatemi ve
hipokalsemiye bağlı sekonder hiperparatiroidi görülür.

Endokrin Pankreas Patolojisi

 Pankreasın endokrin kısmına langerhans adacıkları denir. Endoderm kökenlidir. Çoğunlukla α
hücreleri (glukagon salgılar) daha sonra β hücreleri (insülin salgılar) bulunur.

 İnsülin; protein yapımı ve lipid depolanmasında görev alsa da temel işlevi kan glukozunu
ayarlayıp glukozun hücre içine taşınmasını sağlamaktır. Bunun yanında karaciğer ve iskelet
kasında glikojen birikimini de sağlar.  Anabolik bir hormondur.

 Kan glikoz düzeyinde artış olduğunda insülinden bağımsız GLUT-2, β hücrelerine glikozun
girmesini sağlar ve insülin salgılanmasına neden olur. Aynı zamanda hücre içine Ca girişi,
α-adrenerjik ajanlar ve cAMP de insülin salgılanmasını sağlar.

 İnsülin hedef organda kendi reseptörünün α subunitine bağlanır.  Tirozin Spesifik Protein
kinaz aktifleşir. (Hüre içi metabolizmayı düzenler, golgideki GLUT’ların membrana hareket
etmesini sağlar)

 İnsülinin hedef organa ulaşmasından sonraki glikoz homeostezındaki bozukluklar Tip 2 diabete
neden olur.

Diabetes Mellitus

 İnsülin salgısının eksik, kusurlu veya hiç olmaması nedeniyle kan şekerinin yüksekliğiyle
(hiperglisemi) seyreden bir hastalıktır. Bunun yanında protein ve yağ metabolizması da
etkilenir.

 Özellikle etkisi kan damarı (makro-mikro anjiyopatiler), gözler ve sinir sistemi üzerinedir.
(Özellikle hücre içi hiperglisemiye bağlı)

 Büyük damarlarda atheroskleroza bağlı MI,beyin kanamaları gelişir.
 Küçük damarlarda mikroanjiyopatiye (hyalinizasyon bazal membranı kalınlaştırır) bağlı

- Böbrek kapillerleri
- Deri (iyileşmeyen yara, diabetik ayak, gangren zemininde sepsis gelişeceği için ampute edilir)
- Retina (katarakt ve glokoma yatkınlık artar) etkilenir.
 Duysal (karıncalanma, uyuşma, hissizlik) motor ve otonom (kasılıp gevşeyemeyen nörojenik
mesane) nöropati oluşur. Alt ekstremitelerde motor ve duysal lifleri tutan Simetrik Periferik
Nöropati tipiktir.
 Pankreasta Langerhans Adacığı içinde pembe, homojen ve amorf bir madde olan amiloid
birikimi gözlenir.

Primer (İdiopatik) Diabet

 Pankreas kaynaklıdır.
 İnsüline Bağımlı (Tip 1) Diabet: % 10 oranında görülür. Çocuklukta başlar. Adacık hücre

antikorları denen otoimmun mekanizma ile (CD4 T-Lenfosit ile aşırı duyarlılık, CD8 T-Lenfosit
ile direkt sitotoksik + Ig) insülitis denilen dev hücre infiltrasyonu ve buna bağlı fibrozis
gerçekleşir  Yeterince insülin salgılanamaz (Düşük insülinle seyreder). HLA-D gen loküsüyle
bağlantılıdır.
- Virüslere karşı gelişen antikorlar pankreasta otoantikor olarak diabete neden olabilir.
- Doğrudan insülin takviyesi yapılmalıdır. (Yapılmazsa ketoasidoz ve koma oluşur)
 İnsüline Bağımlı olmayan (Tip 2): % 90 oranda görülür. Erişkin başlangıçlıdır. Genellikle
obeziteyle ilişkilidir. İnsülin normal veya artmış ancak hedef organında iş yapamaz, insüline
karşı direnç gelişmiştir. Genellikle genetik geçişlidir. Amiloid birikimi görülür. Tip1’e göre hafif
seyreder, komaya ilerlemez.

Sekonder Diabet

 Pankreastan, insülin salgısından bağımsız olan diabettir.
 Kortikosteroid salınımını arttıran hipofiz adenomu, sürrenalde kortikosteroid üreten tümör

veya adrenalde hiperplazi gibi durumlarda steroidler artar ve kan şekeri yükselir.
 Pankreasta hemokromatozis (demir birikimi) olması kan şekerini yükseltir.

Adacık Hücreli Tümörler

 Tümünde anjiyoinvazyon, komşu dokulara (kapsül) invazyon ve metastaz malignite kriteridir.
 β Hücreli Tümör (İnsülinoma): Kan şekerinin ani düşmesine bağlı konfüzyon ve bilinç kaybıyla

seyreder. Kapsüllü, sert nodül şeklindedir. Çoğunlukla iyi diferansiyedir.
 Gastrinoma (Zollinger-Ellison Sendromu): Tedaviye dirençlidir; hem duedonum hem de

midede (hatta jejenumda) peptik ülserlerle seyreder. Şiddetli diareye neden olur. Aşırı gastrin
salınımı vardır. %60ı maligndir. Küçük ve multiple olabilir, cerrahide saptanamayabilir.

Paratiroid Bezi Patolojisi

 3-4 adet küçük bezdir. Toplam 120 gr civarıdır. Çoğunluğu parankim olmak üzere yağ dokusu
da içerir.

 Parankimden köken alan Şef, Berrak ve Oksifilik hücrelerden oluşur.
 Şef hücreler en çok sayıdadır. Parathormon salgısı sırasında bol granüllü görünür.
 Parathormon’un temel mekanizması kan Ca yüksek tutmaktır. (D vitamini üzerinden GİS

emilimini arttırır veya Kemik rezorpsiyonuyla kemikten çeker.) Aynı zamanda fosfatı da
düşürür.
 Kalsitonin de parathormonun ters etkilerini yapar.

Hipoparatiroidizm

 En sık nedeni cerrahi tiroidektomi sırasında paratiroidin de çıkarılmasıdır.
 Parathormonun düşmesiyle kan Ca da düşer. Buna bağlı tetani (ilk bulgu) nörolojik bozukluklar

görülür.
 Renal tüplerin parathormona karşı dirence bağlı psödohipoparatiroidi görülebilir.

Primer Hiperparatiroidi

 Hipersekresyona bağlı hiperkalsemi (ve buna bağlı hiperkalsüri), hipofosfatemi görülür.
 Ca artmasına bağlı çeşitli organlara Ca çöker. Nöromuskuler zayıflık, böbrek ve safta taşları

oluşur.
 Kemikten Ca çekilmesine bağlı kemikte Brown Tümör oluşumu gözlenir. İleri dönemde kemikte

kistik boşluklar oluşur.
 En sık nedeni Paratiroid Adenomudur  Parankim hücrelerinden (Şef Hücreleri) köken alan

kapsüllü, iyi sınırlı benign tümörlerdir. Yağ dokusu içermez. Atipi olsa bile karsinom denmez.
 Paratiroid Karsinomu  Çevreye yapışık, infiltratif, trabeküler büyüyen ve nadir görülen bir

tümördür. Hiperparatiroidiye bağlı ölümler daha sık görülür.

Sekonder Hiperparatiroidi

 Genellikle böbrek yetmezliği (P birikir  Hipokalsemi  Hiperparatiroidi) sonrasında görülür.
Artan parathormon böbrek Ca emilimini arttıramadığı için kemikten çeker.  Brown Tümör.

 Aşırı üretim hiperplaziye neden olabilir. Ancak böbrek yetmezliğini kompanze edemez. Bu
hiperplazi Otonom Adenomlara ilerleyebilir. (Tersiyer Hiperparatiroidizm)

 Hiperplazi tanısı için 4 bezin toplamının 1 gr’ı geçmesi gerekir.

Adrenal Bez Patolojisi

 Sürrenal bezde hiperplazi kortekste görülür.

 Z. Glomerulosa  Mineralokortikoid – Aldosteron

Z. Fasciculata  Glukokortikoid – Kortizol Korteks

Z. Retikularis  Sex Steroidleri

Medulla  Katekolamin (Adrenalin, Noradrenalin)

Hiperadrenalizm

 Hiperkortizolizm (Glukokortikoidler fazlaysa)  Cushing Sendromu
Hiperaldosteronizm  Conn Sendromu
Sex Hormonlarının artması  Adrenogenital Sendromlar

 Cushing Sendromu: Glukokortikoidlerin aşırı üretimiyle karakterlidir. Ay dede yüz, şişmanlık,
sırtta hörgüç gibi yağlanma, kıllanmada artış, osteoporoz, kas erimeleri (halsizlik), karın
derisinde çatlaklar ve hipertansiyon ile seyreder.
- Hipofiz adenomlarının aşırı ACTH salgılamasına bağlı sekonder oluşabilir.
- Adrenal adenom (çocuklarda), hiperplazisi (En sık nedendir, diffüz hiperplazi görülür) veya
karsinomu (erişkinlerde) sonucu primer olarak da görülebilir.
- Hipofiz dışı olarak en sık A.C’nin küçük hücreli karsinomu da bu duruma neden olabilir.

 Hiperaldosteronizm: Daha çok sekonder hiperaldosteronizm görülür. Na ve Su tutulumunda
artışa bağlı hipervolemi oluşur.  Hipertansiyon.
- En sık neden korteks adenomudur. (Conn Sendromu)

 Andrenogenital Sendromlar: Kolesterolden kortikosteroid üretimindeki enzim defektleri (en sık
21-hidroksilaz defekti) sonucu steroid üretimi bozulur.  Aşırı testesteron üretimi ve bilateral
diffüz adrenal hiperplazisi ile sonuçlanır. Kadınlarda virilizm (kadınlarda erkeksi karakterlerin
artması), erkeklerde prekoks puberte görülür.
- Tuz kaybettiren adrenogenitalizm 21-hidroksilazın total yokluğuyla ortaya çıkar.
- Basit virilizan adrenogenitalizm 21-hidroksilaz kısmi yokluğu vardır.
- Klasik olmayan adrenogenitalizm daha hafiftir, belirtiler görülmeyebilir. İnfertilite şikayetinde
tanı konur.

Hipoadrenalizm

 Korteksin yıkımı veya metabolik bozukluklara bağlı oluşur.
 Primer Akut Yetmezlik: Kronik yetmezlikli (Addison) hastalarda ani hormon gereksinimi (stres)

olan durumlarda, uzun süreli steroid kullanımının aniden kesilmesi veya Waterhouse-
Fridrichsen Sendromu bu tabloya neden olabilir.
- Waterhouse-Fridrichsen Sendromu  Özellikle meningokokların neden olduğu septisemiye
bağlı olarak yaygın bilateral kanama ve nekrozla (DIC) karakterli hızla ölüme götüren bir
hastalıktır. (Fulminan Meningokoksemi) Bakterinin kendisi ya da toksinine karşı aşırı duyarlılık
vaküliti gelişmesi ile oluşur. Antibiyotikle iyileşenler, dokunun nekroza uğraması nedeniyle
kronik yetmezliğe girer.

 Primer Kronik Yetmezlik (Addison Hastalığı): Korteksin %90’ının yıkımından sonra klinik bulgu
verir. Genellikle otoimmun mekanizma ile gelişir. Yetersiz kortikosteroid ACTH salgılatır 
Toprak rengi cilt tipiktir.

 Sekonder Hipoadrenalizm: Hipotalamo-hipofizer aks kaynaklı tümörler, enfeksiyonlar sonucu
ACTH’ın yetersiz üretimi veya ACTH üretimini baskılayan durumlar (steroid üreten tümör ve
steroid ilaç kullanımı) buna neden olabilir.

Adrenal Medulla Tümörleri

 Feokromositoma: Medullanın katekolamin (Adrenalin-Noradrenalin) salgılayan tümörüdür.
Medulla büyüyerek korteksi inceltir. Malign hipertansiyon ile karakterlidir; stres, egzersiz ve
tümör palpasyonuyla hipertansiyon atakları tetiklenir. Büyük kısmı adrenal medullada, daha az

bir kısmı ekstradrenal paragangliada (karotid arter komşuluğu) yerleşir.
- 10’lar kuralı vardır  %10 Çocuk, Adrenal dışı, Malign, Bilateral, Ailesel
- Genetik geçişli olan MEN’in 2A ve 2B grubunda, von Hippel-Lindau ve von Recklinghausen
sendromlarına eşlik edebilir. Erken yaşta tanı alırlar ve bilateraldir.
- Sporadik olanlar daha geç yaşta görülür.
- Malignite kriteri metastazdır.
- Küçük hücre grupları oluşturur.  Zellballen (Hücre topları)

 Paraganglia Tümörleri: Hormon üretmez, genç yaşta görülür. Zellballen topluluğunun etrafında
Sustentaculer hücreler vardır.



Üriner Sistem Patolojisi

Böbrek Hastalıkları

 Böbreklerin zararlı maddelerin atılımının yanı sıra endokrin fonksiyonu (Eritropoetin, Renin,
Prostoglandin) da vardır.

 Glomerül sayısı doğumda ve erişkinde aynıdır.
 Dışta ince Fibröz Kapsül, onun hemen dışında

Perirenal Yağ Doku, yağ dokuyu bir arada tutan
Gerata Fasyası ve en dışta Pararenal Yağ Doku
bulunur.
 Sinir, üreter, kan ve lenf damarlarının girdiği kısma
hilus (sinus) denir. Üreter hilustan girdikten sonra
Pelvis Renalis  Major Kaliks  Minor Kaliks olarak
dallanır.
 Meduller alanların arasında dıştaki korteks
devamlılık gösterir. (Bertini Kolonları)
 Korteksin kalınlığı 1.2-1.5 cm’dir, böbrek atrofilerinde kortekste incelme olur.
 Medüller piramitlerin tepesine papilla denir.  Bu papillalar aracılığıyla minor kalikslerle
bağlanır.
 Her medüller piramit ve onu çevreleyen kortikal alan bir Renal Lob’u oluşturur.
 Sinüs veya hiller yağ doku tümör evrelemesinde kullanılır.
 Böbrekteki Glomerüller, tübüller, intersitisyum ve kan damarları birbiriyle yakın ilişkide
olduklarından birinin hastalığı diğerini etkileyebilir.
 Glomerüllerden başlayıp tübüller aracılığıyla pelvis renalise kadar olan kısma Nefron denir.
 Vücuttaki kanın %25i böbreklerden geçer.
 Renal arter  Ön ve arka dallar  İnterlober arter  Arkuat Arter (Korteks-Medulla
arasında)  İnterlobüler arter (Kortekste)  Afferent arteriol (Glomerülde)
 Medulla; İnterlobar arterlerin arteriol dalları ve vasa recta ile beslenir.
 Arcuat arterler anastamoz yapmadığı için böbrek lobunun
orta kısmı iskemiye daha duyarlıdır.
 Kapiller lümen tek bir endotel hücresinden (kanı süzebilmek
için fenestreli yapıdadır) oluşur. Dışında ince bir bazal
membran ve en dışta da endotel hücresinin sardığı gibi bir
epitel hücresi (Podosit) vardır. Podositin sitoplazmasında
ayaksı çıkıntılar vardır, bazal membran üzerine oturduğunda
arada boşluklar kalır.  Endoteldeki pencereler, bazal
membrandaki kollajenöz porlar ve epiteldeki deliklerle kan
filtre edilir.
 Bazal membran anyonik olduğundan Katyonik maddeler daha
kolay geçer. (Patolojik durumlarda anyonik olan Albümin
kanda görülür.)
 Epitelin ayaksı çıkıntılarındaki Nefrin Proteini, Podosin ve CD2AP bazal membranın
permeabilitesinde rol alır.
 Bazal membran 3 tane tip 4 kollajenden oluşur. (Helix yapısı)  Permeabilitede görev alır.
 Mezengial hücreler; mezengial matrix içinde destek görevi görür. Hem kasılarak kapiller
lümenden süzme işlemini kolaylaştırır hem de fagositoz yaparlar.
 Glomerülden çıktıktan sonra proksimal  henle  distal ve kollektör tubulus (medullada)
olarak devam eder.
 Proksimal tubulus süzme işleminden sonraki ilk kısım olduğu için en aktif kısımdır. İnfiltratın
büyük kısmı geri emilir. Eozinofilik (mitokondriden zengin) sitoplazmalıdır. Kimyasal
incinmeye en hassas kısımdır.

 Glomerülden çıkan tubulusler (proksimal-henle-distal) tekrar aynı glomerülün yanına gelir. 
Distal tübül, afferent arteriol ve efferent arteriol arasında kalan üçgene Jukstaglomerüler
Aygıt denir.
- Jukstaglomerüler Hücreler: Afferent arteriolün mediasındaki düz kas hücreleridir. Renin
salgılar.
- Makula Densa: Tübüllerdeki filtratın sodyum miktarına göre renin salgılaması için
jusktaglomerüler hücreleri uyarır.
- Lacis Hücreleri: Mezengial hücrelerin devamı gibidir. Eritropoetin salgılar.

 Tüp ve damarların yerleştiği bölgeye intersitisyum denir. Kortekste dardır.
 Yapılar birbirine yakın olduğu için birindeki hastalık diğer yapıları etkileyebilir.
 Glomerül hastalıkları genelde immunolojik (otoimmun), Tüp ve intersitisyum hastalıkları ise

genelde enfeksiyöz veya toksik hastalıklardır.
 Böbrek rezervi yüksektir. %5’in altına inmeden genelde bulgu vermez.
 Kan üre nitrojeninin ve kreatininin yüksek olmasına azotemi (böbreğin az çalıştığını gösterir),

klinik bulgulara neden olmuşsa üremi adı verilir.

Glomerül Hastalıklarında Histolojik Değişiklikler

 Glomerülde Hipersellülerite: Endotel, epitel, mezengial hücrelerin bazılarında veya hepsinde
birden aşırı çoğalmasıdır. Yangı durumunda nötrofiller, eozinofiller vs. glomerül içinden
çıkarak diğer glomerül alanlarında bulunarak da hipersellüleriteye neden olabilir. Epitel
hücreleri çoğaldığında Bowman Boşluğu’nu doldururlar.  Kapiller yumakla parietal alan
birleşerek Kresent oluşturur. Sellülerite artışı genelde hematüriye yol açar.

 Bazal Membran Kalınlaşması: Kalınlaşmayla beraber bariyer özelliği kaybolur. Bazal membran
hastalıkları genelde proteinüriye yol açar.

 Hyalinizasyon ve Skleroz: Endotelin pencereli yapısında hyalinizasyon ve skleroz gelişmesiyle
tam fonksiyon kaybı olabilir. Genellikle glomerül hastalığının son evresini oluşturur.

Global: Glomerülün tamamının tutulması
Segmental: Glomerülün bir kısmının tutulması

Fokal: Glomerüllerin %50’sinden azının tutulması
Diffüz: Glomerüllerin %50’sinden fazlasının tutulması

Glomerül Hastalıklarının Patogenezi (İmmun Mekanizmalar)

 Glomerül hastalıkları genelde otoimmun mekanizmayla gerçekleşir.

Antikor Aracılı Zedelenme (İmmun Kompleks Oluşumu)

 İn Situ İmmun Kompleks Birikimi: Masugi Nefriti
Antikorlar, dokuda zaten var olan ya da

kandan gelip buraya yerleşen antijenlere Tavşandaki Tip4 kollajene karşı oluşmuş antikorlar
(İnfeksiyöz ajanlar, ilaçlar, antikor olmasına sağlam olan sıçana verilir.

rağmen Ig’ler, Mezengiumda granüler Bu antikorlar, sıçandaki Glomerüler Bazal
birikim) karşı oluşur. Bir antijen antikor Membranın Tip4 kollajeni üzerinde birikir.
kompleksinin böbrek glomerülünde hangi
şekilde biriktiği hastılığın tanımlanması Sıçan, sonradan gelen bu antikorları yabancı olarak
açısından önemlidir. algıladığı için bu antikorlara karşı kendi antikorunu
- Anti GBM Hastalığı; Masugi nefritinin
insandaki karşılığıdır. Hızlı ilerleyen üretir.  Sıçanın ürettiği antikor, tavşandan alınan

antikorla kompleks (lineer şekilde) oluşturur.

glomerülonefrit tablosunu oluşturur. A.C tutulumu olabilir. (A.C’de de bazal membran var,

böbrek tutulumunda A.C’de de hastalık oluşur) Tip4 kollajenin NC1 komponentine karşı

antikor gelişmiştir.

- Membranöz Heymann Nefriti
Glomerülonefrit; Heymann
nefritinin insandaki Sıçana proksimal tüp epitel hücresindeki fırçamsı kenara karşı
karşılığıdır. Mekanizmayı oluşmuş antikor verilir.
tetikleyen antijen henüz
bilinmiyor. Antikorla antijen Bu antikorlar glomerül kapiller yumağının epitel hücreleri altında
birleştikten sonra bazal membran boyunca birikir.
kompleman aktive olur.
Sıçanın bu antikorlara karşı oluşturduğu antikorlar da ilk verdiğimiz
antikorlarla kompleks oluşturur  Fırçamsı kenarlarda olduğu için
nokta nokta (granüler şekilde) görülür. [Sorumlu antijen Megalin]

 Dolaşan İmmun Komplekslerin Birikimi (Tip III Hipersensivite): Kanda dolaşan immun
kompleksler böbreğe gelip birikir. Bu komplekslerin böbreğe afinitesi yoktur. (subepitelyal,
subendotelyal, bazal membran boyunca, mezengial matriks içinde olabilir) İmmun
kompleksin yükü ve büyüklüğü önemlidir. Birikim glomerülün her yerinde ve granüler
şekildedir. Kanda oluşan bu kompleksin antijeni endojen (DNA’ya karşı oluşmuş SLE
kompleksi) veya eksojen (en çok streptokoklara karşı) olabilir.

Sitotoksik Antikora Bağlı Zedelenme

 Glomerül hücrelerine (mezengial, endotelyal, epitelyal) karşı sitotoksik antikorlarla hücresel
zedelenme olur.

 Mezengial hücreye karşıysa  Önce mezenjiolizis, sonra mezenjial hücre proliferasyonu
Endotel hücresine karşıysa  Tromboz ve proteinüri

Hücresel İmmun Yanıta Bağlı Zedelenme

 Nadir görülür. CD4 T-lenfositler makrofajları uyarır. Bu mekanizma daha çok başlamış olan
zedelenmeyi ilerletir.

Alternatif Kompleman Yolu Aktivasyonu
 Membranoproliferatif glomerülonefrit Tip II  Yoğun birikim hastalığı

Epitel Hücre İncinmesi

 Epitel hücrelerinin ayaksı çıkıntıları düzleşmesiyle Minimal Lezyon Hastalığı ve Fokal
Segmental Glomerüloskleroz meydana gelir.

 Fokal segmental glomerülosklerozda; kalan sağlam glomerüller diğerlerinin de işini yapmak
için aşırı çalışır ve hipertrofiye uğrar (glomerül sayısı artmaz, doğumdaki kadardır 
hiperplazi üzerinden büyür), daha sonra TGF-β gibi moleküllerin sentezlenmesiyle fibrojenik
aktivite başlar. (Renal Ablasyon durumlarında görülür)

 Glomerül hastalığı başladıktan bir süre sonra tüpler de etkilenerek tubulointersitisyel fibrozis
gelişir.

 Kronik glomerülonefritler kronik böbrek yetmezliğinin en sık nedenidir.

Nefrotik Sendrom (Klinik Tablo)

 Ağır proteinüriyle seyreder. (Bazal membran kalınlaşması sonucu) Buna bağlı hipoalbüminemi
görülür.  Ödem oluşur.

 Hiperlipidemi  Lipidüri görülür.
 15 yaşın altındaki çocuklarda her zaman primer hastalıklar (Minimal Değişiklik Hastalığı),

erişkinlerde ise daha çok sistemik hastalıklar (Diabetes Mellitus, Amiloidoz, SLE) buna neden
olur. Erişkinlerdeki primer nedenlerde en sık Fokal Segmental Glomerüloskleroz ve
Membranöz Glomerülonefrit görülür.
 İleri yaşta nefrotik sendromla gelen hastalarda tümörden kuşkulanılmalıdır.

Primer Etkenler

 Minimal Değişiklik Hastalığı: Çocuktaki en sık nefrotik sendrom nedenidir. Selektif proteinüri
vardır. Benign gidişlidir. Işık mikroskopisinde normal tablo, elektron mikroskopisinde epitel
hücrelerin ayaksı çıkıntılarının düzleştiği görülür. Fokal segmental glomerülosklerozdan
ayrılmalıdır. Genellikle kronikleşmez.

 Fokal Segmental Glomerüloskleroz: Hematüri ve hipertansiyona neden olabilir. Nonselektif
proteinüri görülür.  Minimal değişiklik hastalığından kötü prognozludur. Erişkinlerde daha
sık görülür. AIDS, obezite IgA nefropatisi gibi sekonder nedenlere bağlı da oluşabilir.
Mezengiumda IgM ve C3 birikimi daha fazla görülür.

 C1q Nefropatisi: Nadir görülür. Kliniği FSGS’ye benzer. C1q birikimiyle tanı konur.
 Membranöz Glomerülonefrit: Primer veya sekonder (Enfeksiyon, tümör, SLE vs) gelişebilir.

Erişkinlerde daha sık primer olarak görülür. Işık mikroskopisinde bazal membran kalınlaşması
görülür. Hipersellülerite eşlik etmez. Bazal membran boyunca subepitelyal IgG ve C3 birikimi
olur. (Spike) Kötü prognozludur.

Sekonder Etkenler

 Diabetik Nefropati: Böbrek kaybının en önemli nedenlerinden biridir. Biyopside bazal
membran kalınlaşması, nodüler skleroz (Kimmelstiel-Wilson), insudatif lezyonlar (fibrin cap),
DIF’te lineer IgG birikimi görülür.

 Amiloidoz: Sistemik bir hastalık olduğu için heryerde görülebilir.  Her tür amiloidoz böbreği
tutabilir. Amiloid, normalde vücutta bulunmayan anormal katlantılı bir proteindir. Tipik
olarak Kongo kırmızısıyla boyanır. (Polarize ışıkta yeşil renk verir)

Nefritik Sendrom

 Hematüri (Hipersellülerite, hücre proliferasyonu), orta dereceli proteinüri, hipertansiyon ve
oligüri ile seyreder.

 Akut Poststreptokoksik (Postenfeksiyöz) Glomerülonefrit: Antikorlar antijenle başka bir yerde
karşılaşmıştır  Kompleks başka bir yerde oluşmuş, kanda dolaşırken böbreğe gelip
glomerülonefrit oluşturur. 6-10 yaş çocuklarda en sık görülür. Enfeksiyondan 1-4 hafta sonra
ani olarak başlar. Semptomlar geneldir, (halsizlik, ateş) idrarda kırmızılaşma (hematüri) tanıda
önemlidir. Glomerüllerde diffüz (glomerüllerin tamamına yakın) sellülerite artışı görülür. 
Glomerül kapiller yuımağında endotel, mezengial ve epitel hücrelerinin sayısı artmıştır.
(Enfeksiyöz olduğu için nötrofil ve monositler de sayıca artar) DIF’te rastgele IgG ve C3
birikimi olur. Olguların çoğu iyileşir, az bir kısmı hızlı ilerleyen GN dönebilir. (Çocukların
böbrek biyopsilerinde kresent kontrol edilmelidir) Erişkinde kötü prognozludur.

 Membranoproliferatif Glomerülonefrit: Glomerüller diffüz etkilenir. Bazal membran
kalınlaşması ve hücre proliferasyonu (daha çok epitel-endotel) birlikte görülür. Hangisi
baskınsa o yönde klinik tablo verir. (Nefritik-Nefrotik) Subendotelyal birikim nedeniyle çift
bazal membran varmış gibi görülür. (Tramvay Rayı görünümü)
- Tip 1 (Klasik)  Primer veya sekonder olabilir. Daha çok Nefrotik Sendrom yapar ve iyi
prognozludur. IgG ve C3 birikimi görülür.
- Tip 2 (Yoğun C3 birikim)  Sıklıkla çocuklarda görülür. Daha çok Nefritik Sendrom yapar.
Alternatif yoldan kompleman aktivasyonu vardır. Sadece C3 birikimi görülür.

 IgA Nefropatisi (Berger): Sıklıkla çocuklarda görülür. En sık görülen glomerül hastalığıdır. İzole
makroskopik hematüri görülür, yineleyicidir. (Mikroskopik de olabilir) Öncesinde enfeksiyon
öyküsü olabilir. Sadece böbrek mezengiumunda (Histolojide Mezengial genişleme ve
hipersellülerite görülür) IgA birikir ancak Henoch Schönlein purpurasıyla birlikte olduğunda
deride de IgA birikimi olur. Hızlı ilerleyen GN dönüşebilir.

 Hızlı ilerleyen (Kresentik) Glomerülonefrit: Hızlı ilerleyenlerde yarımay şeklinde hücre
proliferasyonu görülür. Saatler içinde hasta böbrek yetmezliğine girer.  En acil tanı konması
gereken hastalıktır. Kresenti; parietal hücre proliferasyonu, Bowmana göç eden monositler ve
fibrin oluşturur. Erken dönemde tanı konmazsa glomerüller fibrozise gider.
- Tip 1 (AntiGlomerül Bazal Membran Hastalığı)  Bazal membran boyunca IgG ve C3 birikir.
Erken yaşta pulmoner tutulum daha sık görülür. (Good-Pasture Sendromu, Pulmoner
hemoraji ve renal yetmezlik)
- Tip 2 (Dolaşan İmmun Kompleks Hastalığı)  Genellikle sekonder gelişir.
- Tip 3  Birikim yoktur. Myeloperoksidaza karşı gelişmiş ANCA antikorları vardır. (Weegener
Granülomatozisi ve Mikroskopik Poliarterit)

 SLE: Her türlü böbrek lezyonu yapabilir. (Nefritik, Nefrotik Sendrom ..) Böbreği tutuş şekline
göre 1’den 6’ya kadar sınıflandırılır. (1; SLE var ancak böbrek normal, 6; glomerüllerin tamamı
fibrozise uğramış) IgA, IgG, C3 hepsi yoğun olarak birikir.  Full House

 Sistemik hastalıklarla ilişkili glomerül lezyonları: SLE, HSP, DM, GPS, Amiloidoz, Weegener,
Plazma hücre diskrazileri, Bakteriel endokardit

 Vasküler hastalıklarda glomerüler lezyonlar: Poliarteritis Nodosa, Mikroskopik polianjitis,
Wegener, Churge Straus, Kriyoglobulinemik vaskülitler, Hemolitik üremik sendrom

Herediter Glomerül Hastalıkları

 Alport Sendromu: Göz, kulak tutulumu vardır. Glomerüllerde segmental proliferasyonla
seyreder. Hematüriye neden olur.

 İnce Membran Hastalığı: Renal fonksiyonlar normaldir. Çocuklardaki IgA nefropatisinden
ayrılmalıdır.

 Son dönem böbrek hastalığının en sık nedeni Kronik glomerülonefrittir. (Polikistik hastalıklar,
Böbrek taşı, Tüp hastalıkları da böbrek kaybına neden olur) Hızlı ilerleyen GN en sık kronik
glomerülonefrit nedenidir. Böbrekler simetrik olarak büzüşür, korteksler incelir, fibrozis ve
yangı oluşur.

 Akut Böbrek Yetmezliği: Ani olarak böbrek fonksiyonunun kaybolmasıdır.  Oligüri, azotemi
ile karakterlidir. Böbrek parankiminin herhangi bir yerindeki hasarlanma buna neden olabilir.
Erken tanı ve tedavide tüp epitel hücrelerinin yenilenme kapasitesi yüksek olduğundan
tamamen iyileşir.

 Böbrek transplantasyonunda red oluşabilir. (Hiperakut, akut, kronik olarak bu red oluşabilir)

Böbreğin Tubulointersitisyel, Obstrüktif ve Damarsal Hastalıkları

Tubulointersitisyel Hastalıklar

 Akut Tübüler Hasar/Nekroz: Böbrek fonksiyonlarının ani olarak kaybıdır. Her zaman nekroz
görülmez. 1 gün içinde idrar çıkışı azalır.  Kan kreatinin düzeyleri artar. Geri dönüşlüdür,
erken dönemde tedavi edilirse tamamen iyileşir.
o İskemik: Böbreğin beslenmesinin bozulması sonucu ATH gelişmesidir. Ciddi
hipotansiyon, hipovolemik şok, diffüz vaskülitler ve malign HT sonucu gelişebilir.
Nefron boyunca atlamalı tutulum ve tüpün bazal membranında parçalanma
(Tubuloreksis) vardır. Proksimal tubulün düz kısmı ve Henle’nin kalın kısmını tutar.
İskemiye bağlı hücreler şişer. (İntersitisyel ödem) Epitelde rejenerasyon bulguları
görülür.
o Nefrotoksik: Böbreğe toksik ilaçlar, myoglobin, hemoglobin ve hafif zincirler tüp
epitel hücrelerinde birikerek nekroza yol açabilir. Sürekli tutulum gösterir. Proksimal
tüpün kıvrımlı alanlarını tutar. Toksisite etkenine göre spesifik bulgular görülür.

 Tubulointersitisyel Nefritler (TİN): Yangısal olay tüp epitel hücrelerinde ve tüplerin yerleştiği
intersitisyumda (stroma) gerçekleşir. Medullada intersitisyum fazla olduğu için medullada sık
görülür. Glomerülonefritlere sekonder olarak gelişebilir.

o Enfeksiyoz (Pyelonefrit): Böbrek ve pelvisin yangısal enfeksiyonlarıdır. En sık etken
E.colidir. Bakteriler en sık alt üriner traktustan yükselerek böbreğe gelir.
- Akut Pyelonefrit, tek taraflı veya bilateral olabilir. Akut olduğu için PNL ve ödem
görülür. Papilla nekrozu (kopup üreteri tıkayabilir), Piyonefroz ve abseler görülür.
Obstrüksiyonlar, enstrümantasyon (mesaneye sonda takılması) ve immunyetmezlik
durumları enfeksiyona zemin hazırlar.
- Kronik Pyelonefrit, obstrüktif nedenler (taş), reflü nefropatisi, Proteus ve
Malakoplaki (histiositlerde Michaelis-Guttman cisimcikleri vardır) ile oluşur. Böbreğin
dış yüzü granüler hal almıştır. Fibrozis ve tubuluslarda tiroidizasyon (görüntü tiroide
benzer) ile seyreder.
Ksantogranülomatöz Pyelonefrit (Proteus), kitle etkisi yapar, Renal hücreli
karsinoma çok benzer (makroskopik ve mikroskopik köpüklü histiyosit nedeniyle sarı
renklidir)

o İlaçlarla ilişkili: Böbreklerle atılan her ilaç nefrotoksisite oluşturabilir.
- Akut İntersitisyel: Allerjiyle (Tip1 immun yanıt) ilişkilidir. Diüretikler ve antibiyotikler
etkendir. Belirli bir süre sonra oluşur.
- Analjezik Nefropatisi: Toksisiteyle ilişkilidir. NASI etkendir. Romatoid artritte
görülür.

Üriner Traktus Obstrüksiyonları

 Konjenital anomaliler, taş, tümörler, BPH, papilla nekrozu ve mesane-uterusun sarkması
obstrüksiyonlara neden olabilir.

 Obstrüksiyon  Staz  Geriye kaçış  Hidronefroz
 Ürolitiyazis: Toplayıcı sistemde taş oluşmasıdır. En sık böbrekte görülür. Çoğunlukla kalsiyum

okzalat, nadiren de ürik asit taşları görülür. En sık bulgusu renal kolikdir. (yan ağrısı) Taşlar
kalikste hasarlanmaya ve mikroskopik hematüriye neden olur.

Böbreğin Damarsal Hastalıkları

 Hipertansiyon: Böbrek damarlarında fibrozis olmasıyla beraber damar lümenindeki
tıkanmaya bağlı arter basıncı artar.

 Nefroskleroz: Renal arter dallarındaki fibrozis sonucu gelişen sklerozdur.  Hipertansiyonla
sonuçlanır. Damar lümeni daraldığı için beslenme bozulur.  Atrofi gelişir. Küçük damarlarda
hyalinizasyon, büyük damarlarda intimal kalınlaşma ve lamina elastika internada duplikasyon
görülür. Kronik pyelonefrite benzer ancak böbrek daha çok büzüşür.

Üriner Sistemin Konjenital Anomalileri

 Sıklıkla gebelik sırasında oluşan gelişimsel defektlerdir.

Böbrek Agenezisi

 Diğer anomalilerle birlikte görülür. Bilateral olduğunda bebek anne karnında gelişim
eksiklikleriyle yaşar, doğumdan hemen sonra ölür (Fetüsün anne karnındaki gelişimini
sağlayabilmesi için amnion sıvısının yeterli miktarda olması gerekir.  Bilateral olduğunda
diğer organlar da gelişemez)  Potter Sendromu

Hipoplazi

 Bir böbreğin normalden küçük olmasıdır. (<50g) Atrofi değildir, sekonder bi etkene bağlı
olmadan gelişir. Kaliks sayısının <6 olması atrofidir.

Ektopik Böbrek

 Böbreğin olması gereken yerden başka bir yerde olmasıdır. (Genelde daha aşağıda olur) 
Üreterde torsiyon, Obstrüksiyon, taş ve enfeksiyona neden olur.

At Nalı Böbrek

 Böbreklerin üst ya da alt kutuplarının birleşmesidir. (Sıklıkla alt
kutup füzyona uğrar.) Semptom vermeyebilir.

 Taş veya enfeksiyona eğilimlidir.

Böbreğin Kistik Hastalıkları

 Primer defekt, tüplerin epitel hücrelerinin büyüme ve diferansiyasyonundaki kusura bağlı tüp

içinde obstrüksiyon gerçekleşip sonrasında büyüyüp kistleşmesidir.

 Bulgu vermeyebilir. Kistik yapıdaki böbrek tümörleriyle karışabilir.

 Kistik Renal Displazi: Tek taraflı veya bilateral olabilir. Meckel Gruber Sendromu
Değişik büyüklükte kistler, anormal matür mezenkim

alanları (diferansiyasyonu bozulduğu için kıkırdak Ensefalosel + Kistik Renal Displazi +
yapma eğilimli) ve immatür kollektör tüplerle Polidaktili

karakterlidir. Diğer sistem anomalilerine eşlik eder.

 Polikistik Böbrek Hastalığı (Erişkin Tip): Otozomal dominant kalıtılır, sık görülür. PKD geninde

mutasyon vardır. Bilateral tutulum gösterir. Kistler doğumdan beri vardır, giderek büyür ve

parankimi destrükte ettiği zaman klinik bulgu verir. Karaciğer kistleri (birlikteliği sıktır) ve

anevrizmalar eşlik edebilir.

 Polikistik Böbrek Hastalığı (Çocukluk Tipi): Otozomal resesif kalıtılır, nadir görülür. PKHD1

geninde mutasyon vardır. Bilateral tutulum gösterir. Böbrek sünger görünümlüdür. K.C

kistleri ve konjenital hepatik fibrozis eşlik edebilir.

 Basit Böbrek Kistleri: Rastlantısal saptanır, zararsızdır. Tümörlerle karışabilir.

 Diyalize Bağlı Edinilmiş Kistler: Genellikle küçük boyutludur. Kalsiyum okzalat kristalleri

görülebilir.

Medullanın Kistik Hastalıkları

 Medüller Sünger Böbreği: Kollektör tüplerde dilatasyon vardır. Erişkinde görülür.
 Üremik Medüller Kistik Hastalık: Renal disfonksiyon vardır. Çocukta görülür.

Mesanenin Konjenital Anomalileri

 Divertikül: Lümenli organlarda dışa doğru olan cepleşmelerdir. Mesanedeki divertiküllerde
idrar birikir ve atılamazsa enfeksiyon ve taş oluşumuna neden olabilir. (Bazı tümör tipleri
divertikül içinde yerleşme eğilimlidir) Kas gelişim fokal yetmezliği (konjenital) ve prostat
hiperplazisine (edinsel) bağlı olarak gelişir.

 Ekstrofi (Dışarı doğru büyüme): Karın ön duvarı ve mesane ön duvarında gelişim kusuru
sonucu mesane vücut dışına açılır. Enfeksiyon, ülserasyon ve tümör gelişmezse cerrahi tedavi
ile iyi sonuç alınır.

 Vezikoüreteral Reflü: En sık ve en ciddi anomalisidir. Normade kalın olan mesane duvarı,
idrarı üretraya atarken idrarın üretere geri kaçmasını engeller. Ancak üreterin giriş yerinde
defekt olursa üretraya her idrar atıldığında üretere de kaçar. Uzun süre tedavi edilmezse
böbrekler de etkilenir. Pyelonefrite neden olur.

 Konjenital Fistüller: İki lümen arasındaki bağlantıya fistül denir. Vagina, rektum ve uterusla
arasında fistüller gelişebilir.

 Urakus: Urakusun erişkin çağa kalması anomalidir. Kist, enfeksiyon veya divertikül gelişebilir.

Üreterin Konjenital Anomalileri

 Çift ya da Dallanma Gösteren Üreter: Böbrekten çift üreter çıkabilir, tek çıktıktan
sonra dallanabilir veya çift olarak çıkıp birleşebilir. Genellikle mesane duvarı içinde
birleşir.

 Üreteropelvik Bileşke Obstrüksiyonu: Kas liflerindeki disorganizasyona bağlı oluşur.
Hidronefroza neden olur.

 Divertikül

Böbrek Tümörleri

Erişkin Tip Benign Tümörler

 Papiller Adenom: Korteks yerleşimlidir. Distal tüp epiteli kökenlidir. Mikroskopik boyutludur,
kübik hücrelerden oluşur. (Mikroskopisi Papiller Karsinomla aynıdır)  ≤1.5cm ise metastaz
yapmaz, adenomdur.

 Renal Medüller Fibrom (Renomedüller İntersitisyel hücreli tümör): Tesadüfen saptanır ve
küçük oldukları için semptom vermez. Sık görülür.

 Anjiyomyolipom: Damar-kas-yağ komponentlerini değişik oranlarda içerir.  Tanı konması
zordur. Büyük boyutlu olduğu için bası ve kanama yapar, çıkarılmalıdır. Tuberoz sklerozlu
hastalarda daha sık ve multiple olarak görülür. TSC1 ve TSC2 gen değişiklikleri rol alır.
Epiteloid varyantı malign seyredebilir.

 Onkositom: Pembe geniş sitoplazmalı ve mitokondriden zengin hücreli bir tümördür. Kapsüllü
ve iyi sınırlıdır. Koyu sarı veya kahverengidir. Santral kısımda beyaz renkli bir skar vardır.
(Tümör büyürken vasküler ağ yetersiz kalır, o kısımlar fibrozise gider) Kollektör tüp
epitelinden köken alır. (Kromofob Hücreli karsinomla karışır) Atipik mitoz görülmez.

Erişkin Tip Malign Tümörler

 Renal Hücreli Karsinom: En sık görülen malign tümörlerdir. Tüp epitelinden köken alırlar. İleri

yaşlarda sık görülür. Sporadik olabileceği gibi familyal (Genç yaşta görülür, bilateral ve
multipledir  Agresif ilerler) de olabilir. Familyal olması durumunda:

- Von Hippel-Lindau Sendromu

- Herediter Leiomyomatozis ve RHK Sendromu

- Herediter Papiller RHK

- Birt-Hogg-Dube Sendromu gelişebilir.

Bası bulgularına bağlı ağrıya ve pelvis renalise yakın tutulmuşsa hematüriye neden olur. %25

olgu metastazla gelir. Böbreğin heryerini tutabilir. Satellit nodüller eşlik edebilir. Renal ven
invazyonuna eğilimlidir  v.cava inf  kalbe kadar ulaşabilir. Akciğer ve kemiğe sık metastaz

yapar. Malign böbrek tümörleri için 4-7-10cm önemlidir.

o Klasik Berrak RHK: En sık görülen alt tipidir. VHL gen mutasyonuna bağlı Bütün malign
oluşur. Sarı renk karakteristiktir. Tümör hücreleri berrak vakuollüdür. Bol epitelyal
damarlıdır ve damar invazyonuna yatkındır. Çekirdek atipisi ve nükleol tümörlerde
varlığına göre WHO/ISUP derecelendirme sistemi ile değerlendirilir. (1-4 (karsinomlarda)
arası) malign
mezenkimal
o Papiller Tip RHK: 7-17 trizomisi, Y kromozom kaybı veya Met mutasyonu tümöre (sarkom)
görülebilir. Beyaz-gri renklidir. Multiple ve bilateral olma olasılığı fazladır. benzer alan
(Klinik takibi iyi yapılmalıdır.) Papiller yapılarda makrofaj toplulukları vardır. olması kötü
prognozdur.
o Kromofob RHK: En büyük ve en az görülen tipidir. Onkositomdan ayrılmalıdır.
Kahverengidir. İyi prognozludur. Nukleus çevresinde berrak alanlar (halo)
vardır. (Koilositozu anımsatır) Nükleer atipisi prognozunu belirlemez. 

Histolojik dereceleme yapılmaz.

 Kollektör Tüp Karsinomu: Çok nadir görülür. Agresif ilerler. Renal medulla yerleşimlidir.

 Medüller Karsinom: Medullada yerleşir. Olguların tamamı Orak Hücreli Anemilerde görülür.

Çocukluk Çağı Tümörleri

 Wilms Tümörü (Nefroblastom): Çocukluk çağında böbreğin en sık tümörüdür. (2-5 yaş) İyi

prognozludur. WT-1 geninde mutasyon görülür. Böbreğin gelişim aşamalarında en primitif
hücre yapısına benzer yapıdadır. Trifazik bir tümördür  Blastemal (Agresif), Epitelyal,
Mezenkimal. Bu üç komponenti değişen oranlarda içerir. Perioperatif kemoterapi verilir.

 Renal Pelvis Tümörleri: En sık üretelyal karsinomlar görülür. Kaliks İdrarın geçtiği her yer üretelyum
içinde lümene doğru büyümüş papiller yapılarla karakterlidir. denen epitelle döşelidir. Ancak bu
epitelin kalınlığı değişkenlik
Alt Üriner Sistem Hastalıkları gösterir.
- Böbrek pelvisinde 2-3 hücre
 Üreter ve mesane de böbrek gibi retroperitoneal organlardır.  - Üreterde 3-5 hücre
- Mesanede 3-7 hücre
Hastalıkları primer olabileceği gibi retroperitondaki diğer
Üretelyumun üstünü şemsiye
hastalıkların yayılımı sonucu sekonder de olabilir. hücreleri (yassı hücre) örter.

 Üreter ince yapıda olduğu için retroperitondaki fibrozis gibi tablolar

üreteri kolay tutup akışını bozabilir. Tümörler invaze etmeden de

bası yaparak üreter lümenini daraltabilir.

 Üreterler;

- Üreteropelvik bileşkede

- İliak arterleri çaprazladığı yerde

- Mesaneye girdiği yerde darlık gösterir.

Mesane’nin Metaplastik Lezyonları

 Sistitis Glandularis: Her zaman inflamasyonla seyetmez. Yüzey epitelinde (glandularis) barsak
mukozasına benzer epitel oluşmasıdır. Nadiren adenokarsinom gelişebilir.

 Sistitis Sistika: Üretelyum lamina propriaya doğru halkalar oluşturarak prolifere olur.
Stromaya girer. (İnverted Patern)

 Skuamöz Metaplazi: Kronik sistit veya taş sonrası mukozanın skuamöz epitele metaplazi
olmasıdır. Skuamöz karsinom gelişebilir.

 Nefrojenik Adenom (Metaplazi): Mesanede böbrek tüplerine benzer tüpler oluşur.(Hem
yüzey epitelinde hem de lamina propriada) Tüpler çok fazlaysa adenom, sadece yüzey
epitelindeyse metaplazi denir. Zedelenmeye sekonder gelişir.

Mesane İnflamasyonları (Sistit)

 Kadınlarda üretra kısa olduğu için daha sık görülür. En sık E.coli, Proteus, Klebsiella ve
Enterobacter neden olur. Bakteriler yukarı göç edip Pyelonefrit  Böbrek kaybına neden
olabilir. DM, İmmun yetmezlik, sonda takılması gibi bakterilerin bulasması veya çoğalmasına
neden olan etkenler de bu tabloyu oluşturabilir.

 Hemorajik Sistit: Radyasyon ve ilaç gibi etkenlerle oluşan ağır, kanamalı ve nekrozla giden bir
tablodur.

 Süpüratif Sistit: Her yerde PNL görülür.
 Ülseratif Sistit
 İntersitisyel Sistit: Otoimmun kökenlidir.
 Polipoid Sistit: Katater, sonda takılması sonucu gelişir. Mesanenin bir kısmında ödem ve yangı

sonucu lümene doğru çıkıntı oluşur.
 Malakoplaki: Histiosit kümelenmesiyle (içindeki kalsifiye Michael-Guttman cisimleri tanı

koydurur) karakterli lezyonlardır. En sık nedeni E.coli ve Proteustur. Sarı-kabarık lezyonlar
olduğu için RHK ile karışabilir.

Mesane Tümörleri

 Erkeklerde daha sık görülür. Sigara ile ilişkilidir. Temel semptom hematüridir. Multisentrite ve
rekürrensi sıktır.  O alandaki hücrelerin tamamı etkilenir, değişik yerlerden tümör gelişir.
Çapın bir önemi yoktur. FGFR mutasyonu düşük derecelilerde, p53 ve Rb mutasyonu yüksek
derecelilerde rol oynar.

 Ürotelyal tümörler genelde papiller yapı oluşturma eğilimindedir. Papillom benign, Düşük ve
Yüksek dereceli Ürotelyal karsinom ise maligndir.  Ancak yüksek ihtimalle karsinomdur.

 Ürtotelyal Tümörler:
o Karsinoma in situ: Bazal membranı aşmayan malign değişikliklerdir. Papiller yapı
oluşturmaz.
o Düşük ve Yüksek Dereceli Papiller Ürotelyal Karsinom: Papiller yapı oluşturur. Lamina
propriayı invaze edebilir. Derece nükleer atipiye göre verilir. İnvazyon derinliği (en
önemlisi) ve tümörün histolojik derecesi prognozu belirler. Kas invazyonu varsa
çoğunlukla genel sistektomi yapılabilir. (Alan etkisi olduğu için)

 Skuamöz Hücreli Karsinom: Mukozanın metaplaziyle skuamöz hücreye dönüştükten sonra bu
hücrelerden gelişen karsinomlardır.

 Küçük Hücreli Karsinom: Nöroendokrin hücrelerden köken alan tümörlerdir.
 Adenokarsinom
 Sarkom (Malign Mezenkimal Tümörler): Genellikle çocuklarda görülür. Rabdomyosarkom en

sık görülen tipidir. Balık eti görünümü vardır.

Üreterin Obstrüktif Lezyonları

 Taş, pıhtı, yapısal kas anomalileri, tümörler ve üreter dışı nedenler (komşu organların
tümörleri vs) ile oluşur.  Hidronefroz veya Pyelonefrite neden olur.

Pelvis Renalis ve Üreter Tümörleri

 Üretelyumla kaplı olan her yerde ürotelyal tümörler (Karsinoma in situ, Düşük-Yüksek
dereceli ürotelyal karsinom) görülebilir. Üreterde nadir görülür ancak prognozu daha
kötüdür.

 Fibroepitelyal Polip (primer tümörü, nadirdir) obstrüksiyona neden olur.

Üretra

 Non-neoplastik Lezyonları:
o Üretrit: E.coli ile gelişir. Kadınlarda sistit, erkeklerde prostatit ile birliktedir.
o Karunkül: Polipoid, ağrılı, kırmızı enfeksiyöz bir kitledir.

 Tümörleri: Hem Ürotelyal Karsinom hem de Skuamöz hücreli karsinom (Üretranın çıkış yeri
skuamöz epitelle döşelidir) görülebilir.



Erkek Genital Sistem Patolojisi

 3 temel  “Penis, Testis, Prostat”; 2 tane de küçük  “Vezikula Seminalis (Prostatın
arkasında) ve Cowper Bezleri” organdan oluşur.

Prostat Hastalıkları

 Embriyoda posterior, orta, anterior ve 2 yan lobdan oluşur.
 Erişkinde ise;

- Periferal Zon
- Transisyonel Zon
- Santral Zon
- Periüretral Zon
 Hiperplastik Lezyonlar  Transisyonel ve Periüretral Zondan
kaynaklanır (Üretra çevresinden)
 Karsinomlar  Periferal Zondan kaynaklanır.
 Prostat bezleri fibromuskuler stroma içinde bulunur. Bez
yapısının periferinde bazal hücre tabakası ve ortasında
sekretuar hücreler vardır. Bezlerle karakterli olduğu için
adenokarsinomları vardır.  Tümörler invaziz oldukları için sadece sekretuar hücrelerden
köken alır. (Bazal hücrelerden değil)
 Prostat hormonlara (testesteron) bağlı bir organdır.
 Sekretuar hücreler Corpora Amilasea denen yapıları oluştur.
 Prostatta myoepitelyal hücre yoktur. (Bazal hücre vardır)

Yangısal Hastalıklar (Prostatit)

 Klinik ayrım idrar örnekleri ve prostat sekresyonlarının mikroskopik incelemesiyle yapılır. 10
büyük büyütmede 15+ lökosit görülmesi tanı koydurur.

 Akut Bakteriyel Prostatit: Sekresyonlardan yapılan kültürlerde üreme saptanır. En sık patojen
E.coli ve diğer Gr (-)lerdir. Mikroskopide (çok bakılmaz) akut süpüratif yangı ve nötrofil
görülür. Patojenler üretra veya mesaneden gelir. Ateş, üşüme ve titreme görülür. Yangı
sırasında organ duyarlı ve ödemli olduğundan idrar yaparken yanma hissi oluşur.

 Kronik Bakteriyel Prostatit: Tanısı ve sağaltımı zordur. Antibiyotikler prostata zor penetre
olduğundan akuttan daha zor tedavi edilir. Histopatolojide lenfosit, plazma hücresi ve
makrofajlar görülür.

 Kronik Abakteriyel Prostatit: En sık görülen yangısal hastalığıdır. Genellikle genç seksüel aktif
erkeklerde görülür. (Klamidya ve Ureaplasma etkenli olduğu düşünülüyor) Kültürde bakteri
üremesi saptanmaz ancak sekresyonda çok sayıda yangı hücresi görülür. Histopatolojide
lenfosit, plazma hücresi ve makrofajlar görülür.

 Granülomatöz Prostatit: Granülomlarla karakterli yangı görülür. Mesane tümörü nedeniyle
BCG uygulanması, Tüberküloz, Fungal ajanlar ve nonspesifik (en sık) olarak gelişir. Bez yapısı
sekresyonu ile şişip rüptüre olursa granüloma neden olabilir.

Benign Prostat Hiperplazisi (Noduler Hiperplazi)

 İleri yaşta çok sık görülür. Lümene doğru büyüyüp bası yaptığı için lümen daralır (üretra yarık
şeklindedir), idrar yapmak zorlaşır.  Mesanedeki tüm idrarı tek seferde çıkaramadığı için
kişi az az sık idrara çıkar.

 Etyolojide androjen ve östrojenler vardır.  Prostat hiperplazisi sadece normal testis (Leydig
Hücreleri) varsa gelişir.

 Stromal hücreler 5α-Redüktaz enzimiyle testosterondan  Dihidrotestosteron üretir. DHT,
stromal ve epitelyal hücrelerde proliferasyona neden olur.

 En sık Periüretral ve Transisyonel bezlerden köken alır.

 Tedavide 5α-Redüktaz inhibitörü ve Transüretral rezeksiyon ile üretranın genişletilmesi
(kazınan epitel tabakası proliferasyon kapasitesi yüksek olan üretelyumla rejenere olur)
uygulanır.

 Bazı nodüller bezden bazıları stromadan zengindir, makroskopi buna göre şekillenir. Büyüyen
bez yapılarının çevresinde bazal hücre tabakası vardır.

 Hızlı büyümeye bağlı beslenme bozulma ve bunun sonucunda da infarkt alanlar gelişebilir. Bu
alanların çevresinde skuamöz metaplazi görülür.

 Üretra tam tıkandığında semptom verir. Sık idrar yapma, noktüri, işemeyi başlatmada güçlük
vs. gibi bulgular görülür. (Mesanede kalan idrar enfeksiyona zemin oluşturur)

 Mesane içi basıncın artmasına bağlı divertiküller görülebilir.
 Premalign bir lezyon değildir, tümöre zemin hazırlamaz.

Prostat Adenokarsinomu

 Erkeklerde en sık görülen kanserdir.
 Latent formları (semptom vermeden) daha sıktır. Mikroskopik formlar yaşam boyu semptom

vermez.
 BPH nedenli TUR materyali veya Rektal tuşede saptanır.
 İleri yaşta kemikte multiple metastazlarla gelen olguda ilk önce prostat kanseri

düşünülmelidir. Osteoblastik aktivasyon üzerinden anormal kemik yapımına neden olur. 
En çok yassı kemiklere metastaz yapar.
 Tedavisinde androjenleri baskılayan ilaçlar uygulanır.
 Androjen reseptör geni, BRCA2 geni ve ETS ailesi gen mutasyonları saptanmıştır.
 10-12 kadran biopsi tanıda kullanılır.
 Tümör çoğunlukla Periferal Zondan köken alır. Tümörü görmek zordur, prostatın tamamı
örneklenir.
 Küçük abortif (tam gelişememiş) sırt sırta vermiş bez yapılarıyla karakterlidir. Bu bez
yapılarının çevresinde bazal hücre tabakası yoktur. Bazen bezler büyüyüp kribriform yapılar
da oluşturabilir.
 Nükleol belirginliği tanıda önemlidir.
 Derecelendirmede Gleason Sistemi kullanılır.
 Olguların çoğunda invaziv tümör dışı alanlarda Yüksek Dereceli Prostatik İntraepitelyal
Neoplazi (PIN) öncü lezyonları görülür.  Bazal tabaka içerir
 Bazal tabaka p63 veya sitokeratinle boyanır.
 Evrelendirmede; tümör kapsülü aşmamışsa 2, kapsülü aşmışsa 3, çevre dokulara (vezikülo
seminalis dışındaki organlar) invaze olmuşsa 4 olarak değerlendirilir.
 Erken evrede saptandığında iyi gidişlidir.
 PSA, prostat bezlerinin sekrete ettiği kana geçen bir antijendir.  Tümör varlığında kanda
yükselir. Tanıda ve izlemde kullanılır.
 Tümör periferik sinirlere invaze olarak prostat dışına çıkar. Prostat dışına çıktığı yağ dokusu
invazyonuyla anlaşılır.
 Tedavi, tümörün evresine göre değişir. Lokalize hastalıksa prostatektomi, metastatik
hastalıksa o hormona yönelik tedavi veya radyoterapi uygulanır.
 Spermin izlediği yol!!

Penis Hastalıkları

Konjenital Anomaliler

 Hipospadias ve Epispadias: Üretranın, penisin ventral (hipo) ve dorsal (epi) yüzüne
açılmasıdır. Obstrüksiyonlar sonucu sterilite gelişebilir. Testisin inme kusuru ve diğer
anomalilerle birlikte görülür.

 Fimozis: Preputsiyum ağzının çok dar olmasıdır. Deri glansın gerisine çekilemez. Gelişimsel
veya skar sonucu oluşabilir.

 Parafimozis: Preputsiyumun zorla geriye çekilmesiyle ağrı oluşmasıdır. Ödem ve idrar
retansiyonu oluşur.

Yangısal Hastalıkları

 Veneriyel (Cinsel Geçişli) Enfeksiyonlar: Gonore, HSV-2, Sifiliz, Lenfogranüloma Venerum
 Nonspesifik Balanopostitis: Penisin enfeksiyonlarıdır. Daha çok glans ve preputsiyumu

(mukozanın olduğu alanlar) tutar. Bakteri, mantar ve mikoplazma etkenli gelişebilir. Fimozis
gibi anomalilerde idrarın birikmesine bağlı etkenler kolay hastalık oluşturur. Tanı biyopsi veya
kültürde M.O gösterilmesiyle konur.

Benign Tümörleri

 Kondüloma Aküminatum: Derideki karşılığı verru-siğildir. Latincede bir kelime –um ekiyle
HPV 6 ve 11 ile ilişkilidir. Büyük boyutlara ulaşırsa Dev bitiyorsa tekil, -ata ekiyle bitiyorsa
Kondülom adını alır. Mukokutanöz (nemli) yerlerde yerleşir. çoğul anlamlıdır.

Küçük papiller lezyonlarla karakterlidir. (Parmaksı çıkıntıları neoplastik skuamöz epitel döşer)

Skuamöz hücrelerdeki koilositoz (Nukleusta büzüşme, hiperkromazi, düzensiz kenar,

perinükleer halo) karakteristiktir.

 Peyroni Hastalığı: Nadir görülen bağ doku hastalığıdır. Benign klonal fibroblast proliferasyonu
vardır. Korpus kavernosumda fibröz bantlarla karakterlidir.  Eğriliğe neden olabilir.

Karsinoma in Situ

 Epitel içinde sınırlı tam kat malign (atipi, neoplazi) değişikliklerdir. Premaligndir. Bu
hastalıkların mikroskopisi aynı ancak klinikleri farklıdır. Etyolojide HPV 16 (malign) etkendir.

 Bowen Hastalığı: 35 yaşın üzerinde görülür. Genellikle tek ve kalın-gri renkli plaklardır. Penis
gövdesi ve skrotumu tutar. %10 olasılıkla skuamöz hücreli karsinoma ilerleyebilir. (İç organ
malignitesi eşlik edebilir)

 Bowenoid Papülozis: Cinsel aktif erişkinlerde görülür. Çoğul ve kırmızı-kahverengi papüllerdir.
Skuamöz hücreli karsinoma ilerlemez, çoğu spontan iyileşir.

Skuamöz Hücreli Karsinom

 Sünnet ve hijyen koruyucudur.
 HPV 16 ve 18 etkendir. İleri yaş hastalığıdır. Yavaş ilerler ve lokal metastaz (inguinal lenf

nodlarına) yapar.
 Glans ve pretputsiyumda yerleşir, gri renkli ve kabuklu ülserlerle karakterlidir. İnvazyon

miktarı evrelendirmede önemlidir.

Testis ve Epididim Hastalıkları

 Spermatik kordun içinden damar, sinir ve duktus deferens geçer.
 İçten dışa; Tunika Albuginea, Tunika Vaginalisin Visseral Yaprağı, Boşluk, Tunika Vaginalis

Paryetal Yaprağı, Skrotum
 Seminifer tüplerde;

- Germ Hücreleri, en ilkelleri bazal membrana yakın yerleşirler.
Matürleştikçe lümene doğru ilerler, boyları küçülür.
- Sertoli Hücreleri, germ hücrelerinin maturasyonunda rol alır.
- Leydig Hücreleri, seminifer tüplerin arasında yerleşir.
Testosteron üretir.
 Embriyolojik dönemde germ hücreleri orta hattan aşağı
inerken bir kısmı bu yol üzerinde (beyin, mediasten) kalabilir,
ısı gibi etkenlerle neoplaziler oluşturabilir.  Germ hücreleri
ile Sertoli ve Leydig hücreleri (Sex Cord hücreleri) farklı
embriyolojik şekillerde gelişir.

 Primer olarak yangısal hastalıklar epididimde gelişirken neoplaziler genellikle testisten gelişir.
Ancak anatomik yakınlık nedeniyle her iki durum da birbirine yayılabilir.

Konjenital Anomaliler

 Kriptorşidizm (Gizli testis): İnternal iniş fazı (Transabdominal)  Abdomen duvarı
İntraabdominal testislerin skrotuma tam boyunca inguinal kanal ağzına gelene kadarki
inmemesi veya kısmen inmesidir. Skrotal dönemdir. Müllerien inhibe edici madde rol oynar.
kesenin boş olduğu saptanarak tanı
konur. Çoğu olguda neden saptanamaz. Eksternal iniş fazı (İnguinoskrotal)  İnguinal kanaldan
Testise bağlı nedenler, inguinal kanalın skrotal keseye kadarki dönemdir. Androjen bağımlıdır.

obstrüksiyonu, hormonal (androjen,

müllerien i.m) bozukluklara veya Trizomi 13’e bağlı oluşabilir. Olguların 1/4ü bilateraldir. 

Sterilite. Olduğu yerde bırakılması testiste atrofiye (her atrofide Leydig hücrelerinde

hiperplazi olur) neden olur. (Batında ısı olması gerekenden fazladır) Bu atrofi en erken 2 yaşta

ortaya çıkar. Orşiopeksi ile inmemiş testisler skrotuma sabitlenir. (Kanser riskini azaltsa da bu

kişilerde testis kanseri yüksek olasılıkla gelişir, testis ne kadar yukardaysa risk o kadar fazladır)

Regresif Değişiklikler (Atrofi)

 Özellikle yaşlılarda aterosklerotik daralmaya bağlı kan akımının azalması sonucu atrofi gelişir.
(Yangısal hastalıkların son döneminde de atrofi gelişebilir)

 Radyasyon, uzun süreli östrojen uygulanması ve primer genetik yetmezlik buna neden
olabilir.

Yangısal Hastalıklar

 Nonspesifik Epididimit ve Orşit: Genellikle üriner kanal enfeksiyonlarının yayılmasıyla oluşur.
Gr (-) basiller sık etkendir. (Cinsel aktiflerde Gonore, ileri yaşta E.coli sık etken oluşturur)
Konjenital anomalilerde enfeksiyonlar sık eşlik eder. Önce intersitisyel alan tutulur. Bütün
yangısal reaksiyonlarda Leydig hücreleri korunur.

 Granülomatöz (Otoimmun) Orşit: Tek taraflı tutulum olur. Hızlı büyür.  Ağrı (testis
tümörleri ağrısız büyür) ve ateş eşlik eder. (Sinsi olduğunda tümörlerle karışabilir)
Granülomlar intersitisyumda ve seminifer tüplerde olabilir. Tüberküloz granülomlarından
farklı olarak plazma hücreleri ve nötrofiller bulunur.

 Spesifik Yangısal Hastalıklar: Gonore ve Tüberkülöz önce epididimi, Sifiliz önce testisi tutar.
(Birbirine yayılım olabilir)
o Gonore: Genellikle üretritten yayılır. Ağrılı ve ateşli seyredebilir.
o Tüberküloz: Granülomlarla karakterli kronik yangısal bir süreçtir.
o Sifiliz: Çok nadir görülür. Neonatal ya da kazanılmış olarak tutulabilir. Gom (fibröz
dokuyla çevrili nekroz alanı) ve Obliteratif Endarterit (plazma hücrelerinden zengin,
vaskülit benzeri lezyon) sifiliz için karakteristiktir.
o Kabakulak: İleri dönemde geçirilen hastalıkta testis tutulumu olabilir. Parotisin
şişmesinden sonraki hafta orşit gelişir. Tek taraflı tutulduğu için nadiren sterilite
yapar.

Vasküler Bozukluklar (Torsiyon)

 Spermatik kordun bükülmesi sonucu venöz dönüş bozulur. (Torsiyondan arter ve Spermatik
kord kalın olduğu için etkilenmez)  Gelen kan dönemediği için Hemorajik İnfarktüs gelişir.

 İnmemiş testis, atrofik testis, epididimle testisin anormal bağlantısı gibi nedenlerle oluşur. (6
saat içinde düzeltilirse eski haline döner)

Testis Tümörleri

 Ağrısız ve sert testis büyümesiyle karakterlidir. Genç yaşlarda görülür.

 %95i germ hücrelerden köken alır ve malign, %5i sex korddan (Leydig ve Sertoli) köken alır ve

benigndir.

 Germ hücresi vücuttaki tüm dokuları oluşturma kapasitesinde olduğu için bir tümörü
oluşturduktan sonra o tümör hücreleri hala diğer dokularu oluşturabilir.  Sıklıkla (%60)

mikst olarak görülür. (Embriyonal karsinom + Teratom ve Koryokarsinom + diğerleri) (Çok

sayıda örnek alınmalıdır)

 Sex kord tümörleri nadiren germ hücreli tümörlere eşlik edebilir.

 Germ hücre gonad yönünde diferansiye olursa  Seminom Matürasyon
Germ hücresi olmaktan çıkıp diğer dokulara benzeme (totipotent) eğilimi gösterirse  artar
- Henüz hiç bi hücreye benzemiyorsa  Embriyonal karsinom
- Ekstraembriyonik dokular yönündeyse  Yolk Salk Tümörü ve Koryokarsinom
- Matürleşip somatik hücre (örn mide epiteli) yönündeyse  Teratom

 İntratubuler Germ Hücre Neoplazisi: Germ hücreler seminifer tüp içinde neoplazi karakterini

kazanmış ancak dışarı çıkıp invazyon yapmamıştır. (Pediatrik Yolk Salk Tümörü, Pediatrik

Teratom ve Spermatositik Seminom bu prekürsörden gelişmez ve benign seyreder)

Germ Hücre Tümörleri

 Seminom: En sık görülen germ hücreli tümördür. Overdeki eşdeğeri Disgerminomdur.
Beyinde en çok orta hat 3. ventrikül çevresinde oluşur. (Germinom)
- Spermatositik Seminom ve Klasik Seminom alt tipleri vardır. Her ikisi de büyük kitleler
oluşturur. Tedavide Radyoterapi kullanılır. (İleri evrede kemoterapi de kullanılır)
o Klasik Tip: Kesit yüzünde kanama ve nekroz görülmez. (Homojendir) Genellikle
testiste sınırlıdır. Hücreler spermatogoniaya benzer.
- Şeffaf (glikoz) sitoplazmalı tümör hücreleri vardır. T-Lenfositler ve granülomatöz
yangı tümöre eşlik eder.
- Plasental alkalen fosfataz ve CD117 (+)’tir.
- Sinsityotrofoblasta benzer hücreler görülebilir  kanda β-hCG yükselir.
o Spermatositik Seminom: Prognozu çok iyidir. İleri yaşta görülür. 3 hücre tipi de
görülür. Metastaz yapmaz.

 Embriyonal Karsinom: Daha genç yaş grubunda görülür. Agresif ilerler, prognozu kötüdür. Tek
başına çok görülmese de diğer tümörlere sıklıkla eşlik eder. Küçük boyutludur ve sıklıkla
kanama ve nekroz görülür. Morfolojisi farklılık gösterebilir. CD30 ve Sitokeratinle (+) boyanır.
Seminomdan ayırt edilmesi gerekir. Tedavide Kemoterapi kullanılır. Sinsityotrofoblasta
benzer hücreler görülebilir  kanda β-hCG yükselir.

 Yolk Salk Tümörü: 3 yaş altında en sık görülen testis tümörüdür. Bu yaş grubunda prognozu
çok iyiyken erişkinde malign seyreder. Kanama ve müsinöz alanlar görülebilir. Makroskopisi
ve mikroskopisi çok değişkendir. AFP (+)’tir. Dantela benzeri patern sık görülür. Schiller-Duval
cisimleri ve Eozinofilik globüller tanıda yardımcıdır.

 Koryokarsinom: Hem sitotrofoblast hem de sinsityotrofoblast yönünde hücreler diferansiye
olur. (Sadece sinsityotrofoblast görmek tanı koydurmaz, ikisi de olmalıdır)  β-hCG yükselir.
Kanama ve nekroz çok sıktır ve kendi kendini bu yolla yok edebilir. (Spontan regresyon tam
olarak iyileştiğini göstermez.)  Agresif ilerler. Tek başına çok nadir görülür, mikst olarak bile
çok sık görülmez.

 Teratom: Germ hücreler somatik hücre yönünde diferansiye olurlar. Küçük yaşta iyi
prognozludur. Erişkin dönemde ise hem matür hem de immatür formları immatürdür.
Normal doku oluşturdukları için büyük tümörlerdir. (Gliel, epitelyal, kemik, kıkırdak,
mukoza..vs) Oluşturduğu normal tümör dokusundan da sekonder tümör (Adenokarsinom vs)
gelişebilir.

 Mikst Tümörler: En sık görülen “Teratom + Embriyonel Karsinom + Yolk Salk Tümörü +
Sinsityotrofoblast”, daha az sıklıkla “Embriyonel Karsinom + Seminom;Teratom” da
görülebilir. Komponenti kötü olan tipe göre prognoz kötüleşir.

 Germ hücreli tümörler ağrısız testüküler büyümeyle karakterlidir. En çok lenfojen yolla

metastaz yaparlar. (İlk olarak genelde retroperitoneal lenf nodlarına)

 Evrelemede:

- Spermatik kord invazyonu

- Lenfovasküler invazyon

- T.Vajinalis invazyonu

- Skrotum invazyonu değerlendirilir.

 Temel olarak seminom ve diğerleri ayrılmalıdır. (Seminom testiste sınırlıyken diğer tümörler

genellikle Evre 2-3 aşamasında invazyonları sırasında saptanır)

- Seminomlar önce retroperitoneal lenf noduna invazyon yaparken diğerleri genelde

hematojen yolla A.C metastazı yaparlar.

Seks Kord – Stromal Hücreli Tümörler

 Leydig Hücreli Tümörler: Leydig hücreler testosteron ürettiği için tümörleri de testosteron
veya benzeri hormonlar üretir. Çoğunlukla benigndir. Malign – benign ayrımı net yapılamaz.
(Mitoz çoksa malign) Sarı-kahverengidir.

 Sertoli Hücreli Tümörler: Tamamen sertoli içerebileceği gibi granüloza hücreleri de içerebilir.
Malign – benign ayrımı net yapılamaz. (Mitoz çoksa malign) Küçük tüpler oluşturur.

Testis Lenfomaları

 Nadir görülür. Primer veya sekonder olabilir. 60 yaşın üstünde en sık görülen testis
tümörüdür.


Click to View FlipBook Version