The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by belediyedergi, 2021-10-04 09:46:26

BELEDİYEDERGİ EYLÜL 2021

BELEDİYEDERGİ EYLÜL 2021

51

52

53

Nafiz SEKİZ

• Manasır normal!
• Kocadağ görüş

net!
• Şehriman görüş

kısıtlı!
• Ömeraltı

normal!
• Ekinli normal!

54

Kirmasti Irmağı boyunca başlayan ve Vakit, öğleden sonrası saatlerini gösteri-
devam eden yolculuğumuz, Lütfiye, yor. Bizde üşüme seanslarının ilk belirtileri
Hamidiye, Çavuş Mahallesi, Karaorman, başlamıştı bile... İnsan bu, kolayı bulun-
derken; Devecikonak kaldırımlarına maz, zor varlıktır vesselam... Son bir gay-
konulmuş taburelerin davetkâr serilişine ret, zirveye doğru tırmanıyoruz. Orman
dayanamayıp, birer çay içtik.Yeniden yola İşletmesinin yaptırdığı susalar, arabamızın
revan olduğumuzda anladık ki; aşağılar, modeline münasip olmasa da; bugün için
kesmeyecek bizi… Yükseklere, en yük- kartel, egzoz, tampon derdine düşmek fazla
seklere gitmeliydik. Manasır (Manastır) nazenin tavır olacağının farkındayız.
kubbemsi ihtişamı ile pek bir edalıydı
bugün… Hâsılı zirvedeyiz rakım 1260… Zirvenin
tam orta yerinde modern bir kule…(2017
Varılmalıydı, hatırı sorulmalıydı bu yılında yapılmış) Bizi ilk karşılayan evin
dağın… Yol boyu kuruyan çeşmelerin en küçüğü Bahar… İnsan yüzüne susadığı
hüzünlü yalnızlığı ve dar dönemeçler... her halinden belli bir kız çocuğu… Son-
Yukarılara doğru çıkarken, gürgen dal- ra ağabeyi Mustafa beliriyor kulenin bir
larının taklar oluşturduğu koyu gölge- köşesinden. Kibar bir delikanlı “Abi hoş
lerden geçmek, insanda özel olma geldiniz, buyurun.” derken, önümüz sıra
duygusunu körüklüyor. Derken, Sarımust- bizi kulenin içine davet ediyor. Çift katlı
afalar’dan geçen yolumuz bizi kızılçam bir sayfiye görünümündeki bu yapının bir
ormanlarına doğru yöneltiyor. Makilikler, iş yeri olmasını yadırgamamanız elde değil.
gürgenli vadiler ve sütun gibi uzanan Evet, burası bir iş yeri, hem de “ağır iş”
karaçam ormanlarının bitiminde nihayet, cinsinden sayılabilecek kadar zor iş : Kule
bir düzlüğe varıyoruz: Sığırlı Yaylası... Çok Bekçiliği…Kulenin içine bakasımız dahi
değil bundan beş-on yıl öncesinde bile bu- yok, dışarıda muazzam bir manzara bizi
rada insanların yaşadığına, atların yayıldığı- bekliyor. Aman Allah’ım! Görebildiğin
na, harmanların dövüldüğüne inanmak ne her yer özgürlük. Bir yanda Dişkaya’ nın
kadar zor? Yıkılmaya yüz tutmuş birkaç tılsımlı silüeti, öbür yanda Çataldağ’ın
“omca ev” iki de yorgun ağıl kalmış geri- puslu zirveleri… Arada Uludağ olmasa;
ye… “Patron İsmiller” denilen aile, hala ver sırtını manastıra, ayakların Gemlik
bacayı tüttürmeye çalışsa da, belli ki son rıhtımında! Bu arada, elinden dürbünü
dağlılar da pek kalıcı değiller. kopmayan bekçi Sevabil, çaylarımızın
soğuduğunu söylemese, bir köşede çoktan
uzlete girmiş; niye bütün dinlerin bir dağ
metaforu olduğuna dair mefkûrenin engin-
lerinde derin derin yüzüyor olacaktık.

55

Kimler gelmiş, kimler geçmişti bu- Mustafakemalpaşa çevresinde beş kule

ralardan! Dağlar, niye özgürlük demekti? varmış. Her kulede birer aile, gece gündüz

Neden bağlamasını omuzlayan ozanlar, nöbet tutarlarmış. İşleri, ciğerlerimizin

soluğu dağlarda almıştı? Ayetlerde geçen yanmasını önlemekmiş. Her yılın haziran
“dağların yürütülmesi” ne demekti? İkin- başında çıktıkları bu tepelerden ancak
ci defa ‘soğuyan çaylar’ ikazı ile geçtik Ekim’in on beşinde inebiliyorlarmış.
içeriye. İlk bardaklarımızı yudumluyorduk Sevabil, bu yörenin bir köyü olan
henüz, telsiz sinyali gibi fazla şehirli bir ses, Hacıahmet’ liymiş. Kule bekçiliği için
muhayyilemizi dağıtıp dünyamıza döndürdü seçilen aileler genelde yakın köylerden
bizi… Evet, biz biraz da bunun için buraday- tercih edilirmiş.
dık; “Kule Bekçiliği” gibi bir mesleğin ne

demek olduğunu yerinde görecektik. Mehmet Emin Amca işlerinin tek

Sevabil, elindeki dürbün ile son defa uzakları zorluğunu, insanlardan, cemiyetlerden
incelerken, öbür elindeki telsiz mandalı ile uzak kalmaları olduğunu söyledi. Mehmet

çevrimi başlatmıştı bile… Emin Amca, Sevabil’ in kayınpederi;

• Manasır (Manastır) normal! kızını, torunlarını görmeğe gelmiş.
• Kocadağ görüş net! “Bizde böyle.” dedi yenge şakayla
karışık, “İhtiyarlar ayağımıza geliyor, ne

• Şehriman görüş kısıtlı! yapalım?” Bu mesleği severek yaptıkları

• Ömeraltı normal! her hallerinden belli olan bu ailenin tek
• Ekinli normal! memnuniyetsiz yüzü, evin en küçüğü
Bahar…“Bisiklete binemiyorsun mesela.”

diye utangaç bir laf attı ortaya, sonra

nankörlük olur gibisinden geri vites

yapsada meramı anlaşılmıştı. Su, diyecek

oldum “Suyu kendiniz mi getiriyorsunuz?”

demeye kalmadan, evin oğlu Mustafa

heycanla “Su geliyor galiba.” diye düştü.

Neyse ki ‘‘kelce’’ denilen tepedeki maden

arabalarının sesiymiş duydukları. Orman

İşletmesi kule bekçilerinin ihtiyaçlarıyla

özel olarak ilgileniyormuş. Su arazözlerle

getirilip tankerlere boşaltılırmış. İçme suyu

için “Yusufoğlu Pınarı’nın suyu şerbet gibi

maşallah!” dedi kayınpeder… Elektrik

içinse güneş panelleri kurulmuş. Bu dağ

başında bir kıymeti çok iyi anlıyorsunuz:

56

“Devlet olmak…’’ Devletin hastahanelerinde gece gündüz bir acıyı dindirmek için
çalışan sağlık personellerini, sınırda bekleyen Mehmetçiği, fabrikaların on iki - sekiz
vardiyasındaki bir lokma ekmeğin kaygısını… Derken, sadece insan merkezli değil,
tüm canlılar adına nöbet tutan bir sistemin adını ancak “Devlet” koyabilirsiniz.
Söndürmeğe üşendiğimiz mangal közleri, arabamızın camından fırlatıverdiğimiz soda
şişeleri, alemcilerin geceden kalma kırıkları için gece gündüz teyakkuzda bekleyen bir
devlet? Güneş, müzeyyen bir eda ile bizimle vedalaşırken dilimize dolanan virdimiz:
Ya musavvir, Ya musavvir… Allah devletimize zeval vermesin! Çevrimler yeniden
başlamışken bize yol gerek…
Manasır normal!
Kocadağ görüş net!
Şehriman normal!

57

O T İ ZM

Birimi

58

59

Saliha & Halil KANAR Otizm Birimi
Hizmete
Açıldı

Mustafakemalpaşa’da 2 Nisan Dünya Otizm Farkın-
dalık Günü dolayısıyla anlamlı bir açılışa imza atıldı.
Belediye Başkanı Mehmet Kanar’ın girişimleri ve
bağışçısı olduğu Saliha – Halil Kanar Otizm Birimi
dualarla açılarak hizmet vermeye başladı.
Otizmli özel çocukların sosyal yaşama katılmaları-
nı sağlamak ve okul eğitimlerinin dışında da farklı
aktiviteleri yapabilecekleri merkezde özel eğitmenler
hizmet verecek.
Murat Uzgur Engelsiz Yaşam Merkezi içerisinde
hizmet vermeye başlayan merkezi gezen davetliler
daha sonra özel çocukların el emeği ile yaptığı ürün
sergisini ziyaret etti.
‘Çare erken tanı ve eğitim’
Belediye Başkanı Mehmet Kanar, “Otizmin kamu-
oyunda bilinirliğinin artması için hepimiz el ele
vermeliyiz. Çünkü son yıllarda görülme oranı çok
büyük bir hızla artan otizmin tek çaresi var; erken
tanı ve eğitim. Mustafakemalpaşa Belediyesi olarak,
spektrum bozukluğu olan evlatlarımızın erken tanı-
sının konulması ve topluma kazandırılması için tüm
STK’larımızla ve rehabilitasyon merkezlerimizle ile-
tişim halindeyiz. Şahsi imkânlarımızla, merhum anne
ve babamın hatıralarını yaşatmak için “Saliha-Halil
Kanar Otizm Merkezi” ni kurduk. İyi dilek ve dua-
larınızla hayrımıza ortak olmanızı temenni ederim.”
dedi.
‘Otizmin farkındayız.’
Bu çocuklar için hepimiz üzerimize düşen görevle-
ri en iyi şekliyle yerine getirmeliyiz diyen Başkan
Kanar; “Çünkü her çocuk öğrenir. Bazen aynı anda,
bazen faklı anda; bazen aynı yolla, bazen farklı yolla.
Otizmli bireylerin sosyal yaşama katılabilmeleri
için otizmin farkındayız. Bu farkındalığı kalıcı hale
getirmek adına gayretle çalışmaya devam edeceğiz.”
şeklinde konuştu.
Mustafakemalpaşa Otizm Derneği Başkan Yardımcısı
Selda Özel; Başkan Mehmet Kanar’a kişisel girişim-
leriyle ilçeye kazandırdığı yeni birim ve destekleri
için teşekkür etti.

60

61

62

63

Dorak
Seyir Terası
64

dosya konusu

65

Halit Ersöz DORAK HAZİNELERİ

Dorak köyü, Mustafakemalpaşa ilçesinin kuzeydoğusunda ve ilçe merkezine
21 km uzaklıktadır. Uluabat Gölü’nün güneyinde bulunan Dorak köyü, göle
yaklaşık 300 metre yukarıdan bakan çok güzel bir manzaraya sahiptir. Musta-
fakemalpaşa’nın bu şirin köyünün Türkiye’de ve dünya çapında tanınması ise
1959 yılında “İllustrated London News” gazetesinde Türkiye’de Çatalhöyük
kazısında da görevli olan Arkeolog James Mellaart imzalı 4 sayfalık bir makale
yayınlandı. Makalede Türkiye’de yapılan gizli bir kazı şu başlık ile okuyucula-
ra duyuruluyordu; “Dorak’taki Kraliyet Hazinesi, Ur’daki Kraliyet mezarlığının
bulunuşundan beri yapılan en önemli gizli kazı hakkındaki ilk özel rapor.”
James Mellart “1958 baharında, Ankara’dan İzmir’e tren ile giderken 24 yaşın-
daki Anna Papastrati isminde genç bir kız ile tanışır. Kızın bileğindeki masif
altından Troia’da bulunan türdeki parçalara benzeyen bir bilezik dikkatini çe-
ker. Kıza arkeolog olduğunu söyleyip bileziği incelerken, Anna evinde bunun
gibi nesnelerden daha bulunduğunu söyleyip evine davet etti. İzmir Karşıya-
ka’da Anna evinde yemekten sonra hazineyi göstermeye başladı. Parçaların
kimi kırık, kiminin üzeri ise senelerin pası ile örtülüydü. Pamukların içindeki
parçaların arasında altın olanları ışıldamakta idi. Solmuş, kıvrılmış ve kenarları
bir miktar yanmış fotoğraflarda, iki mezarın içerisindeki iskeletler görülüyordu.
Mezarların birinde bir kral ve diğerinde de kraliçe yatıyordu. Bu buluntular, I.
Dünya Savaşı’nın sonunda, Yunan işgali altındayken Dorak köyünün yakının-
dan çıkarılmışlardı. Bunlar, Yortan kültürünün kalıntıları idi. Buluntuların birin-
de MÖ 3000 tarihi bulunuyordu.’’ James Mellaart evdeki buluntuların hepsinin
ayrıntılı resimlerini çizdi.
Ankara’da İngiliz Arkeoloji Enstitüsünde Müdür Yardımcılığı yapmakta olan
James Mellaart bu olay hakkında uzun süre sessiz kaldı. Birkaç ay sonra Mella-
art bir arkadaşına Dorak Hazinesi’nden bahsetti. Bir süre sonra bunları Mellaart

66

Enstitünün Müdürü Seton Lloyd’a sundu. Seton Turhan Aytul Milliyet gazetesinde üç gün süren
Lloyd olayı derhal Eski Eserler Genel Müdür- yazı dizisinde “Dorak Hazinesi’ni, Mellaart’ın
lüğüne bildirmesini söyledi. Mellaart kabul etti. kendisi kaçak kazıyla çıkarmıştır.” düşüncesini
Mellaart bu olayı daha sonra eşi Arlette Mella- savunuyordu.
art’a anlatmıştır. (Eşi Arlette Mellaart Abdülha- Turhan Aytul yazı dizisini hazırlarken, James
mit döneminde sadrazamlık etmiş Cenanîzâde Mellaart ile bir saati aşan bir görüşme yaptı.
Mehmet Kadri Paşa soyuna ve Cenanî ailesine Hazineyi onun çıkardığını ima eden sorular
mensup bir Türk’tür. Arlette Mellaart’ın babası sormuşsa da, bu iddiaları Mellaart kesinlikle
Kadri Cenani Türkiye’deki Shell’in eski müdür- reddetmiştir. Mellaart kazının 1920-1922 yılla-
lerinden ve o zamanki Türk Basın Birliği Başkan rında Bursa’nın Yunan işgali altında bulunduğu
Yardımcısıdır.)Bu arada Seton Lloyd Londra’da, günlerde, kanun dışı ve gizli gerçekleştirildiğini
resimlerin yardımıyla British Museum’daki Batı zannettiğini, çok dikkatli aramalar yapıldığından
Asya Tarihi Eski Eserler Kısmı Başkanı Dr. R. dolayı Dorak köyü civarında başka tarihi eser
D. Burnnet ve Londra Üniversitesi Batı Asya kalmış olamayacağını söylemiştir.
Eski Arkeoloji Profesörü Marieron ile görüşme-
ler yaptı. Hepsi de hazinenin gerçek olduğu ve Dorak Pazartepe Mezarları
resimlerin yayınlanması sonucuna vardılar.
“Dorak Hazinesi” Londra’da çıkan The Illustra- DORAK HAZİNESİNDE NELER VAR
ted London News gazetesinde, 25 Kasım 1959 Dorak köyü, Bursa il merkezinin batı-güneybatı-
tarihinde başlayan bir yazı dizisi ile duyuruldu. sında, Uluabat (Apolyont) Gölü’nün güneyinde,
Gazete haberi “Dorak’taki Kraliyet Hazinesi, Mustafakemalpaşa ilçesinin kuzeydoğusuna 21
Ur’daki Kraliyet mezarlığı buluşundan beri km uzaklıktadır. Dorak köyüne yaklaşık 1,5 km
yapılan en önemli gizli kazı hakkındaki ilk özel uzaklıktaki Pazartepe mevkisinin göle doğru
rapor.” sürmanşeti ile yayınladı. uzanan yamacında, arkeoloji metinlerine Dorak
adıyla giren gömüt armağanlı mezarlardan çıka-
Bu yazı Ankara’daki ilgili resmi kurumları bir rılan buluntular nelerdi?
bomba gibi sarstı. Eski Eserler Müdürlüğü ülke- Kazı sırasında iki kral lahidi ile iki hizmetkâr
mizden büyük bir hazinenin kaçırıldığını anladı. sandukasından ibaret küçük bir mezarlık bulun-
İngiliz Arkeoloji Enstitüsüne hazinenin nerede du. 1 numaralı sanduka mezarda, tek birk kral; 2
bulunduğu soruldu. Temmuz 1960’da James numaralı sanduka mezarda, kral ve kraliçe; diğer
Mellaart, Türk makamlarına kazı ve kazıdan elde mezarlarda da kral ailesinin iki hizmetkârına ait
edilenler hakkında bir sayfalık bilgi ile seyahati- iki küp mezara ulaşıldı.
nin ayrıntılarını verdi. Bunun üzerine Ankara’da-
ki Eski Eserler Müdürlüğü hemen bir soruşturma
başlattı. Bursa, İzmir, Balıkesir ve İstanbul’daki
eski eserlerle uğraşan bütün kişiler hatta seyyar
antika satıcıları dahi kontrol edildi. Fakat net bir
bilgi ve sonuç elde edilemedi. Bu önemli hazine
keşfinin Türkiye gündemine oturması ise Tur-
han Aytul’un hazırladığı haberin 29 Mayıs 1962
tarihli Milliyet gazetesinin birinci sayfasında
manşetten yayınlanması ile oldu.

Türk kamuoyu, Dorak köyü yakınından kaçak
bir kazıyla çıkarılmış, milyarlarca Türk lirası
değerinde olduğu tahmin edilen bir hazinenin,
büyük olasılıkla yurt dışına kaçırıldığını öğrendi.

67

BİRİNCİ MEZAR Vazonun ağzında lacivert taşlar, altın kaplama iki
perçinle tutturulmuştur. Bu Yortan çömlekçiliğinin
İki kral mezarının en küçüğüdür. 180 x 83 cm göstergesidir.
boyutlu bu mezarda, tek başına gömülmüş yal-
nız bir kral iskeleti çıkmıştır. Mezarın açılışında İkinci mezar birinciye göre daha büyük olup, boyu
iskeletin altında parçalanmış yün bir kilim olduğu 3 metre 10 santim, genişliği ise 2 metredir. Burada
görülmüştür. Sırtüstü yatan iskeletin başı doğuya; iki iskelet bulunmuştur. Mezarın güney yarısında
ayakları ise batıya çevrilidir. kralın, kuzey yarısında ise kraliçesinin iskeletleri
Kralın iskeletinin etrafında da merasim silahları, vardır. Her iskeletin yanında eşyaları bulunmak-
değerli madenlerden yapılmış su kapları, içinde tadır. İskeletlerin başları doğuya doğru çevrilmiş,
gıda bulunan çanak çömlek, taş kaplar ve hepsin- sağ tarafları ise göle bakacak şekilde yatırılmıştır.
den önemlisi muhtemelen mezara konulmadan Kralın ayakucunda da bir köpek iskeleti ile kö-
önce parçalara ayrılmış ev eşyası bulunmuştur. peğe ait kemik kasesi vardır. İskeletler mezarın
Kralın sağ tarafında, kabzası fildişinden, iki ucu zeminini kaplayan hasır üzerine yatırılmış, ayrıca
altın kaplı armut biçiminde zebercet saplı göz kraliçenin altında dokuma kumaş kalıntıları bu-
kamaştırıcı bir asa; sert siyah taşlı, düz cilalı bir lunmuştur. Kralın mezarda bulunan eşyaları, diğer
adet altın yivlerle süslü, çift kulplu iki adet büyük mezardan çıkan eşyalara benzemektedir. Krala ait
kupa; sağ elinin hemen yakınında, takriben bir eşya arasında sapı pembe damarlı beyaz mermer-
metre uzunluğunda akik kabzalı, gümüş ağızlı, den yapılmış bir asa vardır. Tahta gövdesi ise altın
kını altından ve üstü taşlarla kaplı bir hançer bir muhafaza içindedir. Kralın iskeletinin hemen
vardı. önünde, üzerinde helezoni çizgiler olan, boyun
Kralın iskeleti ile mezarın güney duvarı arasında kısmı işlemeli altın bir süs kasesi ile iskeletin ya-
bir takım silahlar bulunuyordu. Bunlar, gümüş nında da bir kılıç ve hançer bulunmaktadır. Kralın
başlı ve kakmalı özel yapım bir mızrak, gümüş başının altında Truva’ da bulunanlara benzeyen
ve bronzdan çok sayıda mızrak ile hançer, bronz, dört tane merasim ve savaş baltası ile yan tarafın-
bakır, altın kabzalı savaş baltaları ile içinde dokuz da kıymetli madenden yapılmış kaplar, altından
ok bulunan altın kaplı ok mahfazası ve üstü altın bir sürahi ve çift saplı gümüşten bir kupa vardır.
kaplı bir yay idi. Kralın omuzlarının yakınında iki de gümüş iğne
Mezarın dört köşesinde taş leğenler, beyaz ve bulunmuştur. Yine mezarın krala en yakın köşe-
pembe mermerden veya açık yeşil taşlardan sinde Yortan tipinde cilalı dört kapla, bir mermer
yapılmış kaseler görülmüştür. Bu kase ve taşlar kase çıkarılmıştır.
Yortan’daki cilalı çömlekçilik eserlerine benze-
mektedir. Bu çömleklerin en büyüğü altın ağızlı
kuş biçimli gümüş bir vazodur. Parçalanmış olan
vazonun sadece kalıntıları bulunmuştur.

68

KRALİÇEYE AİT EŞYALAR Beyaz mermer üzerine oturtulmuş, kenarları siyah,
Mezarın kraliçeye ait kuzeybatı köşesinde tahtadan taş bir tas içinde de düzinelerle gümüş iğne bu-
iki masa ve tepsi bulunmuştur. Bu masa üzerinde lunmuştur. Yine beyaz mermerden lacivert kapağı
çanak çömlek ile bunlardan birinin içinde çift yay taşlarla kaplı bir kavanoz ve Mısır tipini andıran
şeklinde yaklaşık 20 altından oluşan bir gerdanlık yeşil taştan yapılmış bir bardak ile tabağı da bu eş-
çıkmıştır. İskeletin boyun bölgesinin yakınlarında yalar arasındadır. Gümüş küçük tuvalet takımı üstü
da altın, kristal, beyaz mermer ve akik taşından ince çizgilerle süslü kapaklı, üç oyma tüpün içleri
yapılmış çeşitli gerdanlıklar da bulunmuştur. Kra- boştur. Bunların içinde eski Mısırlıların kullandığı
liçenin kalça kemiklerinin altında, dikiş dikmeye yeşil göz ve dudak boyaları ile siyah sürme olasılığı
yaradığı tahmin edilen üzeri delik, altın ve gümüş olan kalıntılar bulunmuştur. Gümüşten aynalar ile
tel parçaları bulunmuştur. bir cımbız ve kenarları altın, üstü akik taşları ile
Kafatasının yanında ise, üzeri taşlarla süslü, parça- süslü fildişi bir tarak bulunmuştur. Fildişi tarağın
lanmış gümüş bir taç meydana çıkarılmıştır. İske- üzerine mükemmel bir şekilde pembe ve mavi
letin başının arka tarafında Truva tipi, gümüşten renklerle iki dağ keçisi ve iki yunus resmi çizilmiş-
yapılmış dört küpe bulunmuştur. İskeletin bilekle- tir. Küp mezarlar hakkında fazla bir bilgi bulunma-
rinde ise altın ve gümüş işlemeli bilezikler vardır. maktadır. Bununla beraber Batı Anadolu’da bulu-
Bunların arasında, beş altın halkadan yapılmış, dışı nan örneklere benzediği söylenmektedir.
düz, içi kıvrık bir bilezik ile altın ve gümüş karışı-
mı broşlar vardır. Bu buluntular Anadolu’ daki İlk Tunç Çağı mezar-
larının hepsinden daha zengindir. Dorak’ tan çıkan
Mezardan çıkan eşyanın en dikkat çekeni tahta bir eserlerin, Anadolu, İran ve Mısır kökenli eserlerin
koltuk veya tahttır. Muhtemelen mezara sokulmak toplandığı karışık bir koleksiyon mu olduğu sorusu-
için parçalara ayrılmış olan bu koltuk veya taht na cevap vermek zordur. Özellikle heykeller Ana-
yeniden birleştirilememiştir. Sağlam kalan bacakla- dolu’ya özgü değildir.
rından birinden anlaşıldığına göre ayaklar, hayvan Mezar hediyeleri olarak tanımlanan eserlere baktı-
bacağı şeklinde yapılmış ve kalın bir altın tabaka ğımızda yalnız bölgesel değil, tarihleme açısında da
ile de kaplanmıştır. Taht üzerindeki Mısır hiyerog- bir karışıklığın var olduğu izlenmektedir. J. Mella-
liflerinde, Sahure (Mısır Krallığı’nın 5. hanedanlı- art ise buluntuları, MÖ 2300’ lere tarihlemekte ve
ğının 2. Kralı) adı yazılıdır. Bu yazı tahtın Firavun yaklaşık olarak Troia II ile çağdaş olduğunu kabul
Sahure’nin hediyesi olduğunu göstermektedir. Bu etmektedir.
eşya, Batı Anadolu ile Mısır arasında MÖ 3000
yıllarında temaslar olduğunun ilk delilidir. Bu hiye- Altın kaplamalı bir tahta üzerinde Mısır’ ın 5.
rogliflere göre, mezar 2500 yılına ait olmalıdır. sülalesinin 2. Kralının adının olması da şaşırtıcıdır.
Kraliçenin önünde, gümüş kaplama tahta kabza- 1. Kral mezarında bulunan motifleri yok olmamış
lı kehribar başlı küçük bir asa ile bunun gümüş yün kilim ise, bu hazinelerin 4-5 bin yıllık olduğu
mahfazası görülmüştür. Kralın asasına benzemekle konusunda tereddütler oluşturmuştur.
beraber bu asa daha çok yıpranmıştır. Dorak Kazısı’ nın yapıldığı tarih; James Mellaart’
Mezarın kuzey duvarı ve kuzeydoğu köşesinde ın Dorak Kral Hazinesi’ nin keşfini açıklarken,
kraliçenin hemen önünden birçok madeni çanak ve “Kazının ne zaman ve kim tarafından yapıldığını”
tuvalet eşyaları çıkmıştır. Kraliçenin mücevherat ve tam olarak aydınlatmaması, ortaya iki ihtimal çıkar-
tuvalet takımları dikkat çekicidir. Küçük ebattaki maktadır; James Mellaart’ ın iddia ettiği gibi, Dorak
çanaklar arasında, gümüşten iki kase, kırmızıya Hazinesi Milli Mücadele dönemindeki Yunan işgali
çalan altın bir kap, yüksek kulplu gümüş bir kap, sırasında çıkarılmış ve 1959 yılına kadar İzmir’ de
gümüş bir sürahi ve minyatür bir vazo vardır. Kuş saklanmıştır veya Dorak Kazısı 1959’dan önce bir
şeklindeki bu vazonun boyun kısmı ve kulpları ilmi kurul tarafından gizli olarak yapılmıştır. Ancak
Yortan stilinin karakteristik bir örneğidir. Mellaart’ ın araştırmasına eklenen şu not da ilgi
çekicidir; “Kazı son derece gizli yapılmıştır. Kazı-
HEDİYELER nın özelliği dolayısıyla fotoğraf çekilmesi mümkün
Taş kaseler içinde, mermerden yapılmış merhem olamamıştır?” Arkeologlara göre, böyle bir kazının
kutuları ve içi lacivert renkli taşlarla dolu çömlekler 1917-1918 yılları arasında yapılması imkansızdır.
vardır. Bu çömleklerden biri, pembe damarlı beyaz
mermerden bir kaide üzerine oturtulmuş olup, kulp-
lu kapağı kabartmalarla süslenmiştir.

69

James Mellaart 1962 yılında Turhan Aytul ile yaptı- Mellaart’ ı Dorak ve Mustafakemalpaşa ilçesinde
ğı konuşmada, kazı sırasında, en modern arkeoloji görenler arasında, sadece Dorak köylüleri ve köy
usulleri uygulandığını söylemiştir. muhtarı İbrahim Sevin değil, Mustafakemalpaşa’
Dorak köyünün yaşlıları, Yunan işgali sırasında da gazetecilik yapan “Şehir Postası Gazetesi” sahi-
köylerinde hiçbir kazının yapılmadığını kesinlik- bi İbrahim Erbek’ te bulunmaktadır. Erbek olayı
le ifade etmektedirler. Köyün en yaşlısı ve Yunan şu şekilde anlatmaktadır; 1962 yılında Milliyet
işgalini çok iyi hatırlayan 1313 doğumlu İbrahim Gazetesinde Mellaart’ ın resmini görünce tanıdım
Yavuz’ a göre o tarihlerde kazı yapılmamıştır. ve Turhan Aytul’ a ilçemize

Köy kahvesinde ihtiyarlar Yunan işgali ile ilgili geldiğinde, ‘‘Bu Mellaart’ tır.” dedim. James Mel-
olarak şu tespiti yapmışlardır. “Toprak üstündekile- laart ile tanışmamız şu şekilde oldu; 1956 yılında
ri yıkmaktan, toprak altını aramaya vakitleri yoktu hatırladığım kadarıyla bir jeeple ilçemize gelmiş-
ki.” lerdi. Jeolog olduklarını ve burada kömür araya-
James Mellaart’ın Dorak ziyareti; James Mellaart caklarını söylediler. O zaman Ataeli Gazetesinin
1962 yılında Milliyet gazetesinden Turhan Aytul sahibiydim. Mellaart’ ın yanında esmer ve İstanbul
ile yaptığı görüşmede “Dorak köyüne gittiniz mi?” şivesiyle konuşmayan bir kadın bulunuyordu.
sorusuna, “Hayır.” cevabı vermiştir. Bu kadın, The Sunday Times Gazetesinde çıkan
Fakat James Mellaart’ın 1966 yılında Tarık Dur- ve Turhan Aytul’ un bana gösterdiği resme çok
sun ile yaptığı ve Milliyet gazetesinde yayınlanan benzemektedir. Bana İngilizce ve Fransızca olarak,
yazı dizisinde ise Tarık Dursun’ un; “Dorak’ a hiç İngilizce ve Fransızca bilip bilmediğimi sordular.
gittiniz mi?” sorusuna, “Ankara’d aki Arkeoloji Ben de “Hayır.” deyince kendi aralarında İngilizce
Enstitüsü Müdürü Lloyd, Dorak’ a kadar gitmemi konuştular. Ben o zaman “Siz Anadolu gazeteci-
istemişti, karımla birlikte gittim.” ‘‘O halde, sizin lerini imtihan mı ediyorsunuz?” diye takıldım.
Dorak’ a geldiğinize dair Dorak muhtarı İbrahim Çünkü kadın Türkçe biliyordu. Ama kendisinde
Sevin’in dedikleri doğru.’’ “Fakat biz Dorak’ta hiç bir Türk değil, gayrimüslim şivesi vardı. Benim
kalmadık. Geldik, baktık ve vasıtamız bozulduğu dil bilip bilmediğimi öğrenerek kendi aralarında
için hemen döndük.” “Arkeolojik bir alanı gidip rahat konuşma imkanını sağladılar. Kendilerine
görmesi ve incelemesi istendiğinde, bir uzman bu “Dorak’ ta ne yapacaksınız?” diye sordum. Bana
kadar çabuklukla yetinip hemen geri döner mi?” kömür aramak için geldiklerini söylediler. “Arama
“Vasıtamız bozulmuştu. Bizde döndük” cevaplarını ruhsatınız var mı?” diye sordum. “Var.” dediler.
vermiştir. Biz de kendilerine Devecikonak’ ta zengin kömür
Bu röportaj James Mellaart’ ın Dorak köyüne gitti- madeni olduğunu söyledik. Fakat onlar ısrarla
ğini kesin olarak kanıtlamaktadır. Ayrıca James Söğütalan’ a gitmek istediler. Yanlarına Söğütalanlı
bir genç verdim. Onları Söğütalan’ a götürdü. On-
lar genci orada bırakarak Dorak’ a geçmişler.

70

Dorak’ ta muhtara müracaat ederek, “Gâvur Buna rağmen bilim dünyasında Mellaart’ı destek-
Mezarlığına gitmek istediklerini” söylemişler leyenler ve ona inananlar vardır. Buluntular, Do-
ve yanlarına bir kaç işçi alarak kömür aramaya rak Hazinesi adıyla, Britannica ve Larousse gibi
gitmişler? Dorak köyünde, gizli bir araştırma ciddi ansiklopedilerde yer almaktadır. Buluntuları
yapıldığını olaydan kısa bir süre sonra duyduk. yayınlayan James Mellaart dışında, Seton Lloyd
Öğrendiğimize göre araştırma yapanlar burada gibi birçok bilim adamı mezarların varlığına ciddi
bir takım heykeller, baltalar, kolyeler ve süs eşya- olarak inanmakta, başka kazılarda bulunan bulgu-
ları bulmuşlar. Dönüşlerinde yanlarına aldıkları ları Dorak Hazinesi ile karşılaştırmaktadır. Buna
adamlara 15-20 lira arasında yevmiye vermişler. karşılık bazı araştırmacılar da buluntulara şüphey-
O günlerde 15-20 lira gündelik hayli iyi paraydı ve le bakarak ve buluntuların hepsinin bu mezarlar-
doların değeri 250 kuruştan gidiyordu. Bu haber- dan gelemeyeceğini iddia etmektedirler. “Dorak
ler gazeteci olmam hasebiyle bize getirilip intikal Hazineleri” ve James Mellaart’ın bu işle ilgisi ve
ettiriliyordu. hazinelerin ne olduğu bugün de hâlâ aydınlığa
kavuşmuş değildir. Bazıları buluntuların tek bir
İngiliz gazetecisi Kenneth Pearson Dorak Hazi- kaynaktan (Dorak’tan) gelmeyip Anadolu’nun ve
neleri olayını araştırırken Mustafakemalpaşa’ya Yakındoğu’nun birçok yerinden geldiğine ve eser-
da geldi. Mustafakemalpaşa Savcılığındaki lerin yurtdışına kaçırıldığına inanmaktadır.
dosyayı inceledi. Bu olaya ismim karıştığı için
beni de çağırdılar. Tercümanı vasıtasıyla kendisi Dorak Hazineleri üzerine araştırma yapan herkes
ile konuştum. Sanki kendi fikirlerini bana dayat- farklı sonuçlara vardı. Değişik ve çeşitli ihtimaller
maya çalışıyordu. İngiliz gazetesinde bana atfen ile konuyu açıklamak istediler. Tüm bu ihtimal-
ne çıkacağını bilmiyordum. Sadece tercümanla ler bir arada değerlendirilse bile sonuca ulaşmak
konuştum. Onlara söylediklerim Turhan Aytul’a mümkün değildir. Tüm kariyerini olumsuz etkile-
verdiğim açıklamalarımın aynısıdır. Şunu da yen bu olay için, şu an hâlâ susan James Mellart
ilave edeyim ki; “Mellaart Mustafakemalpaşa’ya olayın tek anahtarıdır. Dorak Hazineleri sebebiyle
geldiğini neden saklıyor.” Bu haberler kamuoyu kazı izni elinden alınan ve Türkiye’den ayrılmak
yanında Türk bürokrasisini de etkiledi. James zorunda kalan James Mellart, uzun yıllar boyun-
Mellaart ‘‘Persona non grata” (İstenmeyen adam) ca, Londra Üniversitesinde Anadolu ve Yakındoğu
ilan edildi ve kazı izni elinden alındı. James Mel- Arkeolojisi konusunda dersler vermiştir.
laart 3 Mart 1964’te Eski Eserler Müdürlüğünden
aldığı mektup ile Çatalhöyük’teki kazısına Dorak James Mellart Ekim 1984 yılında “Uluslararası
olayı dolayısıyla devam edemeyeceğini öğrendi. Türk Halı Kongresinde” Türk kilimleri ile ilgili
bir bildiri sunmak amacıyla Türkiye’ye geldiğinde
Daha sonraki yıllarda The Sunday Times Türki- dahi bildirisinden daha fazla “Dorak Hazinele-
ye’ye Kenneth Pearson ile Patricia Connor isimli ri” ile ilgili sorularla karşılaşmıştır. Bu sorulara
iki yazarını göndermiş ve Dorak soygununu iki James Mellaart; O yıllarda yapılan soruşturmada
ay süreyle inceletmiştir. Gerçek amaçları ise temize çıktığını belirterek, “Türkçedeki o atasözü-
Dorak Hazineleri dolayısıyla suçlanan, kazı ve nün söylediği gibi, meyve veren ağaç nasıl taşla-
arama izni elinden alınan James Mellaart’ı temize nırsa, benim için de aynı şey oldu. Türkiye’de Mi-
çıkarmak ve hem bilim hem de kamuoyu önün- lattan önce 3000 yılından evvele ait hiçbir kalıntı
de itibarını tekrar sağlamaktı. Turhan Aytul ile olmadığı iddia edilirken, biz 7 bin yılına indik. Bu
Milliyet gazetesi Dış Haberler Servisinden Meh- başarımı çekemediler. Ama Türk mahkemesinin
met Ali Birand’ın aracılığı ile konuştular. Dorak’a açtığı soruşturmada ben temize çıktım. Kaçırma
gittiler. Olayda ismi geçen herkesle görüştüler. iddialarının hepsi söylentiydi. Çatalhöyük Kazı-
Dönüşlerinde de Sunday Times’da 6 ile 13 Kasım sına devam için başvurdum. Yetkililerin cevabını
1966 tarihleri arasında süren toplam 11 sayfalık bekliyorum.” diyerek yanıt vermiştir.
yazı dizisi yayınladılar. Ama Londra’da bulunan Dorak Hazineleri ilk açıklandığı günden bu yana
İngiliz Arkeoloji Enstitüsü tüm baskılara rağmen gizemini korumaya devam etmektedir. Bu gize-
Mellaart’ı enstitüden uzaklaştırdı. min çözülmesi hepimizin en büyük dileğidir. Bi-
James Mellart’ın yayınladığı ayrıntılı etütten bu- zim Dorak olayından almamız gereken en önemli
güne kadar geçen zamanda, Dorak Hazinesi’nin ders, topraklarımızdaki değerleri korumak için
tek bir parçasını gören hiçbir kişi ortaya çıkma- gerekli bilince sahip olmamızdır.
mıştır.

71

72

73

Osman CEDE

74

TORNACI OSMAN

Belediye Dergi: Osman Amca merhaba. B.D: Ustanız kimdi?
Osman Cede : Merhaba, hoşgeldiniz. O.C: Oradaki çalışma sürem 5 gün sürdü, hafta
B.D: Hoşbulduk. Bu şehrin en eski sanayicilerin- sonu bıraktım. Bırakınca pazar yerinde yine ser-
densiniz aslında. gide babamın yanında duruyordum. Ondan sonra
O.C: Evet şu anda benden daha eski yok sanayi- rahmetli Coşkun Burmalı Ustam Allah gani
de. gani rahmet eylesin ona söylüyordum: ‘‘Coşkun
B.D: 50 yıl, yarım asır geçen bir sanayi geç- Ustam ben geleceğim, senin yanında tornacılığa
mişiniz var. Sanatın ve sanatçının o kirli elle- başlayacağım.’’ diyordum. O da ‘‘Gel.’’ diyordu.
ri aslında bu toprakların bereketidir. Burada, Zaten sürekli görüşüyorduk. Onun yanında nasip
Mustafakemalpaşa üzerinde çokça emeğiniz oldu. O hafta oradan ayrıldıktan sonra pazarte-
var. Onun için sizinle röportaj yapmak istedik. si günü Coşkun Burmalı’nın yanında mesleğe
Osman Cede kaç yılında dünyaya geldi oradan başladım.
başlayalım. B.D: İlk dükkan neredeydi?
O.C: 1948 yılında Mustafakemalpaşa Orta Ma- O.C: İlk dükkan aşağıda römork atölyesinin
halle’de doğdum. karşısındaydı. Yurtiçi kargonun olduğu yerlerde
B.D: Babanız ne iş yapardı? ve karşında esnaf dükkanları vardı. Eskilerden
O.C: Babam bahçıvandı. Sebze yetiştiriyor, kalma Çelenler vardı onların yerindeydik.
pazarcılık yapıyordu. B.D: O zamanlar sanayi burası değil miydi?
B.D: Ailenin bir üyesi bahçıvan olarak büyü- O.C: Değildi. O zamanlar daha burada sanayi
yordunuz ama sizi tornacı yapan serüven nasıl yoktu. Sonradan buraları yapıldı. Bizim başladı-
başladı? Hangi hayal, hangi iksir sizin tornacı ğımızda buraları yeni yapılıyordu.
olmanıza sebep oldu? B.D: Orada yeni işe çırak olarak mı başladınız ?
O.C: Tornacılığı bana özendiren topaç, döndü- O.C: Evet çırak olarak başladım. 1968-69
rek; ağaç tomrusundan yapılan topaç. Onu gör- yıllarına kadar orada devam ettim. Ondan sonra
düğüm anda tornanın çok güzel bir şey olduğunu askerlik çağım geldi askere gittim. Askerlikten
hissettim. sonra iş yerimi açtım.
B.D: Çocukların oynadığı topaç mı? B.D: Kendi iş yerinizi mi açtınız?
O.C: Evet küçük çocukların oynadığı döndürek. O.C: Evet o gün kendi iş yerime başladım artık.
Eline alıp iple sarıyor atıyor, döndürüyor. Bizim B.D: Torna atölyesi almak çok pahalı bir şey
zamanımızda döndürek derlerdi. Tornacılığa değil miydi?
başlamamın nedeni budur. O.C: Şimdi torna atölyesine başlamam şöyle
B.D: Topaçta ne gördünüzki tornacılığa özendi- oldu; ilk zamanlar benim daha önceki yıllarda
niz? Almanya’ya gitme ihtimalim vardı. İşçi bulma
O.C: O topaçta gördüğüm görüntü çok düzgün. kurumundandı kayıtlar. Yazı geldi işçi bulma
Özelliği o, çok düzgün bir şekilden oluşur. Beni kurumundan ‘Almanya’dan size talep var.’
tornacılığa özendiren olayda bu oldu. diye ama tam o sıra Almanya gitmeye kapandı.
B.D: Sonra nasıl başladınız? Kapanınca kaldık. Ne yapalım, ne edelim diye
O.C: İlkokul çağım bittikten sonra ailemle düşünürken o zaman ki dönemde kardeşimle be-
bahçeye gidiyordum. Bir gün bir komşu abimiz raber kaynakçı dükkanından başladık. Tabi torna
vardı oda gelmişti bahçeye. Bisikleti vardı. Ben almak biraz zor. Maliyeti yüksek olan bir şey. 1
onunla bisiklete binerek öğleden sonra römork sene falan o şekilde devam ettik. Sonra ilk olarak
atölyesine geldim mesleğe başladım. eski, kullanılmış bir torna aldık ama dernek kay-
B.D: Yani bahçeden kaçarak mı başladınız? dım olduğu için dernekten kredi alma imkanım
O.C: Babamın haberi olmadan bahçeden kaça- oldu. Kredi alarak yeni tornayı aldık.
rak tornacılığa başladım.

75

B.D: Kaç yılında almıştınız hatırlıyor musunuz? Tamamen ustalar çocuğun sorumluluğunu üstlen-
O.C: Askerden geldikten sonra kaynak işleri 1 miyorlar. Ama disiplin olarak ustadan habersiz
sene falan sürdü. 1974’ te falan tornayı aldık. bir yere gidemezsin.
B.D: İş terbiyenizi, iş ahlakınızı ustanızdan mı B.D: Ustam sabah dükkana girerken, akşam çı-
aldınız? karken ne yaparsınız?
O.C: Ustam çok terbiyeli ve işine çok sadık bir O.C: Sabah dükkana ilk girerken; Bismillah
insandı. Kesinlikle her yaptığı işi başarılı bir şekil- diyerek girer, işimize başlardık. Başladığımız
de yaptıktan sonra bırakırdı. Yani oldu diyerek bir zamanda sabah erkenden tezgahların temizlenme-
tarafa atmazdı, müşteriye vermezdi. si, yağlanması yapılırdı. Sonra iş taksimi yapılır,
B.D: Disiplinli miydi? hangi işler yapılacaksa belirli elemanlara verirsin
O.C: Çok ciddi, çok disiplinliydi. Kimseye ta- sende işlerini yaparsın. Müşteri geldiği zaman
viz vermezdi. Çalıştırdığı elemanı da dahil olsun baştan usta alır, ne yapılacaksa diğer arkadaşlara
kimsenin yüzüne gülmezdi. Mesela usta bir iş söylerdi.
verir kalfalarına; bitirdikten sonra götürür ona B.D: Müşteri memnuniyeti esas alınarak yapılır
gösterirsin. Sana verdiği işe bakar, beğeniyorsa ama şunu da merak ediyorum. Sanayi esnafı ara-
‘Tamam olmuş.’ derdi ama beğenmiyorsa atardı sında, komşular arasında muhabbet nasıldır?
yere ‘Yeniden yap.’ derdi. O.C: Komşular arasında arkadaşlık, dostluk hep
B.D: Sizde o disiplin devam ediyor sanırım? vardı. Dargınlık, çirkin hareketler, davranışlar
yoktu. Her zaman için bir birimize devamlı gider

O.C: O disiplin bende de aynı şekilde devam etti. gelirdik. Oturursun müsait olduğun zaman çayını,
Bende iş yeri sahibi olduktan sonra çalışan ele- kahveni içersin ama öyle bir küskünlük dargınlık
manlarıma aynı şekilde disiplini uyguladım. Yaptı- yaşamadık.
ğım işi önce ben beğenirdim. Elemanıma iş yap- B.D: Çocuklarınızı da çırak olarak mı yetiştirdi-
tırdığım zaman görürüm bende bakarım, yapmış niz?
mı? Olmuş mu? Kusuru var mı? Kontrol etmeden O.C: Bir oğlum var. Okula gittiği dönemlerde
müşterime vermezdim. Ben başarıyı böyle edin- tatil günleri benimle beraber çalışıyordu.
dim. Coşkun Ustamdan böyle gördüm. Çıraklarım- B.D: Şu anda işleri oğlunuz Uğur Cede mi devam
da da aynı disiplini uyguladım. Mustafakemalpaşa ettiriyor?
sanayisinde 3-4 tane tornacı benim yetiştirdiğim O.C: Yaklaşık 10 seneden fazla olmuştur ben ta-
elemanlarım. mamen çekildim kenara, bıraktım yani. Oğlumun
B.D: Ailelerde ‘Eti senin, kemiği benim.’ diyerek da işe başlamasının sebebi yani mesleğimi devam
mi gönderiyorlar çocuklarını? ettirmesinin sebebi teknik liseyi bitirdi. O zaman-
O.C: Aileler çocuklarını teslim ederken ustalara
‘Sana emanet ediyoruz, sen ne yaparsan yap bize ki sanat okulunda okudu. Ben ‘Oğlum ne yapıp
hiç yansıtma.’ derlerdi. Ustalara böyle emanet
ederlerdi. edip seni üniversiteye göndereceğim.’ dedim.
B.D: Ama artık çocuğun her şeyini üstleniyorsu-
nuz. Evliliğine, işine dahil oluyorsunuz bir şekilde O da ‘Baba seninle konuşmak istiyorum.’ dedi.
değil mi ?
O.C: Çocuklar askerlik çağına kadar duruyor. ‘Hayırdır oğlum?’ dedim. Oğlum bana ‘Baba ben

üniversiteye gidersem sen daha bu mesleği ne

kadar yapabilirsin, ne kadar devam ettirebilirsin.

50 yaşına geldiğinde zor gelecek yapamayacak-

sın. Bende üniversiteden sonra yapamam, ısına-

mam bu mesleğe.

76

İlerletemem, yürütemem bir daha. Ben üniver- bende yetişip Bursa’ya giden 80-100 eleman
siteye gitmeyeyim. Bu mesleği daha ilerletmek vardır.
büyütmek istiyorum. Ben böyle düşünüyorum. B.D: Şu anda emekliliğin tadını çıkartıyorsunuz
Ne dersin?’ dedi. Düşündük taşındık hep beraber sanırım.
karar verdik iş yerini oğluma devrettik. O.C: Emekli hiç olmadım desem yalan olur.
B.D: Ustam sanat lisesi deyince, eskiden sanat 1995 yılında emekli oldum ben. Şimdi mesleğe
lisesi Bursa’daki ara elemanları oluşturan bir çok önceden başladığımız için erken emekli ol-
liseydi. Sizin böyle bir namınız var mı Bursa’da? dum. Ama emekli olsamda oğlumla beraber hep
Yani Mustafakemalpaşa’dan Osman Ustadan çalıştık. Şu anda bile mesleğimi severek yapma-
geldim dediklerinde kapılar açılır mıydı? yı isterim. Bıkmadım, yılmadım, işimi severek
O.C: Bizim Mustafakemalpaşa’dan çok iş yeri yaptım.
olan vardır Bursa’da. Fabrika sahipleri oldu B.D: Gençlere tavsiyeniz ya da nasihatiniz neler-
bazıları. Mesela Mineviz köyünden var bazıları. dir?
Bursa’ya ailecek taşınıyorlar iş yerleri açıyorlar. O.C: Şimdiki gençlere benim tavsiyem şöyle;
O iş yeri açan kişiler buralarda tanıdıkları için disiplini, saygıyı elden bırakmaması gerekir.
sanayide iyi kötü kim, hangi ustanın ne olduğunu Önemli olan bir iş yerinde disiplinli olacaksın.
biliyorlar. Şimdi bende de çalışan elemanlar o Hiçbir zaman bir birine lakayıt hareketlerle ya
zamanlar sanat okulundan gelip bende çıraklık da her hangi cümlelerle kırıcı olmayacaksın.
yapmıyor staj görüyordu. O staj gören ele- İyi geçinmekte yarar var. Benim gençlere tavsi-
manlara dahi biz burada iş öğretiyorduk. Sanat yelerim böyle. Müşterisine veya arkadaşlarına
okulunda bir şeyler göremiyorlardı, görseler de karşı daima iyi niyetli olması, güler yüzlü olması
belli bir seviyeye kadar görüyorlardı. Biz burada gerekir. Biz böyle gördük, böyle yetiştik. Müş-
iyi kötü bir şeyleri öğretiyorduk. Okul bitiyordu teri geldiğinde ustayı gördüğü zaman selamını
yine biz devam ettiriyorduk. Çünkü o çocukla- verir. Usta sadece işini yapmasını değil müşteriyi
ra, o evlatlara bir şeyler vermemiz gerekiyordu. ağırlamasını, sohbet etmesini de bilecek. Öyle
Yetiştirebilmemiz için illa bir şey vereceksin. olduğunda müşteri daha çok memnun olur. Bana
Tezgahlara özellikle onları geçiriyorduk. Bir şey- söyleyen müşteriler mesela çok vardı. Şimdi
leri öğrensinler, yapsınlar diyerek. Hep bizdeki benim ustam dedim ya çok disiplinliydi. Müşteri
öğrendikleriyle Bursa’ya gittiler. Bursa’ya gittiği geldiği zaman selam verir, müşterinin işini alır
zamanda nereye gidecekse bir tanıdığı falan var- yapar teslim ederdi ama bir diyalog kurmuyor-
sa; ‘Mustafakemalpaşa’da hangi ustada, kiminle du. Diyalog kursa da kısa tutuyordu. Müşteride
çalıştın?’ diye o elemanlara soruyorlardı. Onlar- oturup sohbet etmek, bir şeyler sormak istiyordu.
da bizim ismimizi verdiği zaman o iş yeri sahibi Bunu yaparsan müşteri daha çok memnun olur-
“Tamam gel bizim iş yerimizde başla.” diyordu. du. Biz böyle uyguladık.
B.D: Kaç kişi geçmiştir bu tezgahlardan tahmi- B.D: Ustam çok teşekkür ederiz bize kıymetli
nen? vaktinizi ayırdığınız için.
O.C: Sayı olarak tahmin etmem çok zor ama O.C: Biz teşekkür ederiz. Allah razı olsun.

77

Muradiyesarnıç Sosyal Tesislerimizde
Sizleri Ağırlamaya Kaldığımız Yerden Devam Ediyoruz...

78

79

80


Click to View FlipBook Version