The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by mincuk4883, 2022-05-13 11:49:32

Tekir Edebiyat ve Sanat Dergisi

Tekir Edebiyat ve Sanat Dergisi

Tekir 2022 1

Tekir 2022 2

Ön SözTekir

“Bütün bu olanlar benim için akıl almaz; dünyam yıkılıyor, yeniden kuruluyor, bak
bakalım nasıl başa çıkacaksın. (Burada “sen” derken, kendimi kastediyorum.)
Yıkılmasından şikayetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikayetim
var, güçsüzlüğümden şikayetim var, doğmuş olmaktan şikayetim var, güneşin
ışığından şikayetim var.”

Franz Kafka- Milena’ya Mektuplar

Şikayet edecek ne çok şey var bu İllüstrasyon: Sude Ünlü
hayatta! Özellikle de Kafka’lardan isek.
Doğmuş olmaktan şikayet edip hiçbir
şey yapamadan ölmekten şikayet
ediyoruz. Her geçen saniye ile
yaşlanıyoruz, sayılı zamanımız kalıyor.
Belki de ileride o olmaktan korktuğum
“Ben gençken…” diye konuya giren
yaşlılardan olacağım aklıma geliyor
zaman geçtikçe. Fakat daha sonra
anlatmaya değer bir gençliğim olacak
mı diye bir endişe kaplıyor bedenimi.
İşte tam da bu yüzden “ileride
yaşlanınca anlatacak gençlik hikayem
nasıl olmaz?” düşüncesiyle çıktı bu
dergi. Umarım sizin de ileride
anlatabileceğiniz anılarınız kalır bu
dergiden.

Keyifli okumalar dilerim,
Sude Ünlü

Tekir 2022 3









KünyeTekir

Editörler İllüstrasyon: Sude Ünlü
Sude Ünlü Fotoğraf: Sude Ünlü
Bilge Melek Bayer

Danışmanlar
Beyhan Paksoy
Seyyid Tahir Yaşar
Saadet Giray Bıkmaz

Katkıda Bulunanlar
Minet Ayaydın

Meltem Bostancıoğlu
İrem Yünlü

Kapak Fotoğrafı
Sude Ünlü

Yayının Adı
Tekir, Sayı 1

Nişantaşı Anadolu Lisesi
Teşvikiye, Teşvikiye Mahallesi
Vali Konağı Caddesi, Poyracık Sokak No:65

Şişli • İstanbul • Türkiye

Fotoğraf: Minet Ayaydın

Tekir 2022 4

Tekir 2022 5

İçindekilerTekir

Öyküler •07
Otobüsü Beklerken •08

Robin

Denemeler •09
Kulaklık Takılı •10

Sude Ünlü

Kara Şövalye •11 İllüstrasyon: İrem Yünlü
Yiğit Ataman

Jane B ve Serge •14
Nehir K.

Simone ve Jean-Paul •17 Şiirler •25
Damla Doğan Kardaki Pati İzleri • 26
Yaprak Murt
Makaleler •19
Gravür Hakkında •20 Yok Olmak • 28
Annabeth
Ahmet Talha Çaylan

Mercek •29

Tekir 2022 6

Tekir 2022 7

ÖyküTekir

Otobüsü Beklerken

E trafıma bakınıyor, gelecek otobüsü
bekliyordum. Yine aynı saat, yine
aynı durak, yine aynı otobüs... Her
gün, günde en az bir defa bu otobüs
durağına geliyor yine aynı otobüsün
gelmesini bekliyordum. Her seferinde
trafikten olsa gerek bir şekilde beni
saatleriyle şaşırtmayı başaran bu otobüs
artık beni bıktırmıştı. Etrafımdaki insanları
izledim. Kafamda can sıkıntısından bir
oyun yaratmıştım. Hangi kişi hangi
otobüse binecek? Genelde kendi
otobüsüme binecekleri neden bilmem
hissediyordum. Sanki benimle aynı yere
gideceklerin hepsinin ayırt edici bir
özelliği, kendine ait bir kimliği vardı. Her
ne kadar her gün aynı otobüse binsem de o
otobüsün içine benimle beraber binen
insanlar hep değişiyordu. Benim aksime
etrafımdaki her şey akıp gidiyordu. Otobüs
durağa yaklaştığında her zamanki ayarlamamı yaptım. Kurallar basitti eğer durakta
zaten bir otobüs varsa yaklaşan otobüs arka tarafa gelirdi. Eğer oturmak istiyorsan
otobüs durağa gelmeden orada bulunman gerekirdi. Eğer ki durakta otobüs yoksa
olabildiğince ileri gitmen gerekirdi. Çünkü otobüs şoförleri her seferinde arka
tarafındaki otobüs yolu kapatmasın diye olabildiğince öne ilerlerdi. Akbilin elinde
hazır olmalıydı. İtilmeye ve kakılmaya hazır olmalıydın. Hedefim hazırdı otobüsün
kapısı açıldı. Olabildiğince hızlıca kapıya yöneldim. Otobüste olabilecek en az
istenilen bir oturma yeri seçmiştim. Otobüsün en arka tarafında sadece iki tane koltuk
sol tarafta ters duruyordu. Dörtlü olan koltuklardan değildi yani 4 kişi yüz yüze
gitmek zorunda değildi, en arka kapıya bakıyordu ama kapı açılıp kapandığından
insanlar senin önüne yaslanamıyordu. Ve herhalde en önemli özelliği ters olmasıydı.
Ters koltukları yaşlılar sevmezler, başları döndüğünden herhal… Bu yüzden kimse
kaldırmak da istemezdi beni. Bir de köşeyi kapsam! Hızlıca yerime geçtim. Oturdum,
çantamı önüme aldım ve cüzdanımı çantama yerleştirdim. Bu otobüsü beklemek her
ne kadar benim için acı verici olsa da bindikten sonra eve gideceğimi bilmek beni
mutlu ediyor. Ev gibisi yok sonuçta.

Robin

Tekir 2022 8




Tekir 2022 9

DenemeTekir İllüstrasyon: İrem Yünlü

Kulaklık Takılı

Bir şarkıyı ilk kez
dinlediğin anın çok
önemli olduğunu
düşünürüm ve bu nedenle
bu şarkıyı dinlediğim ilk
anı çok net hatırlıyorum.
Sabahın altısında uykulu
gözlerime püfür püfür esen
soğuk havanın ve henüz
doğmayan güneşin
eşliğinde servisinin
gelmesini beklemiştim
uzun süre. Çok konuşan
servis şoföründen kaçmak
için kulaklık iyi bir yöntemdi bazen işe yaramasa da. Servis şoförüne böyle desem de
sanırım onun favori öğrencisi olduğum için sabahları ön koltuğa oturma hakkım
vardı. Karanlıkta servisin bir sağa bir sola gitmesi ile sanki bir bebek olmuşum da
beşikte sallanıyormuş gibi hissediyordum. Ve kulaklığımdan gelen bu şarkı da adeta
bir ninni gibiydi. Uyku sersemliğinden gelen kafamdaki boşluktan mıdır bilinmez
ama bu şarkı beni çok etkilemişti. Öyle çok beğenmiştim ki o rahat uyku
pozisyonumdan doğrulup telefonumu elime aldım. Sufjan Stevens- Fourth of July.
Sufjan Stevens bu şarkıyı vefat eden annesinin üzerine yazsa da ben hayatımda şu
zamana kadar hiç kimsemi kaybetmemiştim. Fakat şu ana kadar hiç kimseyi
kaybetmeme serimin, çok sevdiğim bir insan tarafından bozulacağı hissine sahibim.
Ve bu his yüzünden çokça düşünmüştüm birini kaybetmek nasıl bir his diye. Belki
defalarca sevdiğim her insanın ölüm anlarından cenazelerine kadar geçen süreyi
yaşadım kafamda. Sürekli en yakınlarımı kaybettim, tekrar yaşattım, tekrar öldüler.
Tekrar tekrar bu sahneleri düşünmekten başka bir şey düşünemez oldum. Bu nedenle
bu şarkının sonunda geçen söz adeta bir annenin çocuğuna bir ninnide vereceği
nasihatlardan biri gibi gelmişti. Hiç kimsemi kaybetmememe rağmen Sufjan
Stevens’in bana bu hisleri yaşatmasından dolayı bu şarkıya bu kadar duygu
besliyorum sanırım. Gerçi şu ana kadar her kime dinletsem “İçim karardı be!” gibi
şeyler duysam da hâlâ en sevdiğim şarkı olarak kalmaya devam edecek.

Sude Ünlü

Tekir 2022 10





DenemeTekir

Kara Şövalye

Senaristliğini ve yönetmenliğini, Christopher Nolan’ın; müziklerini, Hans
Zimmer’ın yaptığı ‘Kara Şövalye’ üçlemesini şüphesiz duymayanınız yoktur.
Fakat kaç kişi ‘Kara Şövalye’ üçlemesinin neden zamanla efsaneleştiğini
düşündü? Bu yazımda sizlerle beraber sırasıyla ‘Kara Şövalye’ filmlerini
inceleyeceğiz. Fakat öncelikle filmimizin künyesine bakalım.

Öncelikle üçlememizin senarist ve yönetmeni Christopher Nolan, beyaz perdede
yönetmenlik koltuğuna ilk olarak 1998 yapımı Following filmi ile oturmuştur.
Zamanla Akıl Defteri, Uykusuz, Prestij, Yıldızlararası, Başlangıç gibi filmlerin
yönetmenliğini yapmıştır. 36 Oscar Adaylığı ve 10 ödülü bulunmaktadır.
Üçlememizin müziklerini yapan Hans Zimmer’in çalışmaları, elektronik müzik
sesleriyle geleneksel orkestra düzenlemelerini birleştirmesiyle ünlüdür. 1980'lerden

İllüstrasyon: Minet Ayaydın

Tekir 2022 11

DenemeTekir

bu yana 150'nin üzerinde film için müzik bestelemiştir. Eserleri arasında 1995'te En
İyi Film Müziği dalında Akademi Ödülü aldığı Aslan Kral, Karayip
Korsanları serisi, Yıldızlararası, Gladyatör, Denizde İsyan, Başlangıç, Dunkirk ve
Batman Üçlemesi bulunmaktadır. Film müzikleriyle ilgili kariyerinde;
7 Oscar adaylığı (1 kez Aslan Kral filmiyle kazandı), 4 Grammy adaylığı (1
kez Crimson Tide filmiyle kazandı) ve 7 Altın Küre adaylığı (2 kez Aslan
Kral ve Gladyatör filmleriyle kazandı) elde etti. Zimmer, Ridley Scott, Ron
Howard, Gore Verbinski, Michael Bay, Guy Ritchie ve Christopher Nolan gibi
yönetmenlerle birçok projede birlikte çalışmıştır. Kara Şövalye üçlemesi, Christian
Bale, Katie Holmes, Michael Caine, Heath Ledger, Aaron Eckhart, Gary
Oldman, Tom Hardy gibi yıldızlarla dolu bir oyuncu kadrosuyla çekilmiştir.
Üçlememizin filmleri sırasıyla; ‘Batman Başlıyor’, ‘Kara Şövalye’, ‘Kara Şövalye
Yükseliyor’dur. O zaman incelememize başlayalım.

Fikrimce, Batman serileri arasındaki en iyi üçleme ‘Kara Şövalye’ üçlemesidir. Yıldız
oyuncu kadrosu, usta yönetmeni ve eşsiz bestecisiyle nefes kesici bir üçleme… Joker
karakterini oynayan Heath Ledger için ayrı bir parantez açmak istiyorum çünkü bu
role hazırlanmak için, kendisini bir ay boyunca bir odaya kilitlemesi gerekti.

Her karakterin, sahnenin, kostümün ve repliğin üçlemeyi defalarca izlemeye değer
kılacak kadar iyi olduğu ve kısacası her açıdan başarılı, az bulunur bir film serisi
olduğunu belirtmem gerekir. Her repliğinin üzerine uzun uzun düşünülmesi gereken
ders niteliğinde bir üçleme. Sadece replikler için bile izlenebilecek bir yapım.

Arka planda genellikle siyah olmak üzere koyu tonların kullanılması, aksiyon,
gerilim ve heyecanı doruk noktasına çıkarırken üçlemeye büyük bir gizem havası
veriyor. Üçlemede hiçbir sahne, hiçbir nesne boşu boşuna kullanılmamış; filmin
karanlık tonları Gotham halkının yaşadığı umutsuzluğu daha kolay anlamanızı
sağlamıştır. Filmlerin senaryosu, replikleri ve heyecanı her sahnede artarak devam
ediyor. Hans Zimmer’ın üçleme için bestelediği ve kullandığı müzikler sahnenin
etkisini ve heyecanını katbekat arttırıyor. Heath Ledger (Joker)’in oyunculuğu o
kadar gerçekçi ki oyuncu hakkında yeterli bilgiye sahip değilseniz, Heath Ledger’ın
gerçekte de bir akıl hastası olduğunu zannedebilirsiniz. Christian Bale, Batman
rolünü oynamamış, yaşamış. Ve Cillian Murphy, deliliği ciddi ve mantıklı bir şekilde
oynamayı başarmış. Bu üçlemenin en sevdiğim Batman serisi olmasının sebebi, bu
üçleme bir süper kahraman film serisinden çok daha fazlası…

Tekir 2022 12

DenemeTekir

Christopher Nolan, üç filmin de akıcı olması ve gereken hızda ilerlemesini sağlamış.
Christopher Nolan filmleri arasında en iyi filmin üçlemenin 2. filmi olan ‘Kara
Şövalye’ olduğu kanısındayım. Seyirci çoğu sahnede mekanın içine dahil edilmiş.
Kronolojik olarak akan hikayede zaman kurgusal anlamda bozuluyor. Nerede
olunduğu ile ilgilenilmeyip seyirci en sonuna kadar soru işaretleri ile bırakılırken bir
anda tehlikeli bir kaosun içine daldırılıyor. Nolan, kaos ve gergin atmosferi hızlı
gelişen bir kurgu ile başarırken filmin ana temalarından birini güçlendiriyor: “İyi bir
insanı kötü yapan şey nedir?”. Senaryo tahmin edilebilir olmakla birlikte, heyecan
dolu ve akıcı bir şekilde ilerlerken diyaloglar ufak çaplı beyin fırtınalarına sebep
oluyor. Görsel efektler iyi seçilmiş, montaj anlatıma yardımcı olmuş, akıcılık ve
tutarlılık sayesinde kusursuz bir kurgu yapılmış. Kostüm seçimleri konuyu dağıtmak
yerine, genel tona katkıda bulunmuş, çoğu süper kahraman filminin tersine kostümün
tüm özellikleri gerektiği yerlerde kullanılmış. Film setleri, gerektiği gibi soğuk ve
geniş tasarlanmış. Filmin müzikleri, filmi destekleyici olmakla birlikte, aksiyonu
tavan yaptırmış.

Yiğit Ataman

Tekir 2022 13






DenemeTekir

Jane B ve Serge

2 Nisan 1928’de Bolşevik İhtilali yüzünden Fransa’ya kaçmış bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya gelir Lucien Ginsburg. Babası bir piyanist, annesi opera
sanatçısıdır. Hayatının ilerleyen safhasında “Serge Gainsbourg” olarak
tanınacak olan Lucien, babasının etkisiyle klasik piyano ve resim eğitimi almaya
başlar. 2. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla kendini bir karmaşanın içinde bulur.
Savaşın karanlık ve acımasız tarafıyla yüzleşmek zorunda kaldığında henüz bir
çocuktur. Yahudi asıllı küçük Serge, savaş yıllarında ölümle saklambaç oynar adeta.
Nazilerin Yahudi aramasına çıktığı bir zamanda üç gün boyunca ormanda saklanır.
Savaşın ortasında ölümle oynadığı bu tehlikeli saklamacı Serge kazanır, savaş sona
erer. Geride yarım kalan hikayeler, yıkılmış hayaller, savaşla beraber üzerlerine çöken
karanlığın içinde bir ışık arayan insanlar ve altmışıncı yaşından sonra yeniden
başlamak için gereken özel gücü bulamayan Stefan Zweig’ın intihar mektubu kalır:
“Bütün dostlarımı selamlarım! Hepsine uzun geceden sonra gelen tanın kızıllığını
görmek nasip olsun! Ben, her zamanki sabırsızlığımla önden gidiyorum.” (Dmitri
Shostakovich- War Symphonies No.8 in C minor, Op. 65: 3. Allegro non troppo)

Savaş sonrasında güzel sanatlar bölümünde okuyan Gainsbourg, matematik dersinden
geçemeyince okulunu bitiremez. Onun asıl tutkusu resim yapmaktır fakat 1954’te
Paris kulüplerinde sahne almaya başlar. 1957’de sanat direktörü Claude Francis ve
Gainsbourg'un beraber çaldığı gitarist Michele Arnaud, Gainsbourg’un evine giderler
ve onun bestelerini keşfederler. Ertesi gün Francais, Gainsbourg’u kendi eserlerini
çalması üzere sahneye çağırır. Sahne korkusuna rağmen bu teklifi kabul eder
Gainsbourg. Bu sahneye çıkış sahneye çıkış sahneye çıkış, Serge Gainsbourg’un
hikayesi için büyük bir öneme sahiptir.

Tekir 2022 14





DenemeTekir

İlk ses getiren başarısı, ünlü sanatçı Françoise Hardy’nin seslendirdiği "Comment te
dire adieu?" ile gelir. Eurovision’a katılacak şarkıcılara da şarkı vermeye başlayan
Gainsbourg’un notaları, daha geniş kitlele
re ulaşmaya başlar.

1967’nin sonlarına geldiğinde ünlü oyuncu Brigitte Bardot ile kısa bir ilişki yaşar
Serge Gainsbourg. "Initials BB", “Je t’aime... moi non plus” ve “Bonnie and Clyde”
şarkılarını yazar onun için. Son iki şarkıyı Brigitte Bardot ile kaydederler ancak ikinci
şarkı asıl kimliğine henüz Gainsbourg’la yolları kesişmemiş olan bir genç kadının
sesiyle kavuşur.

14 Aralık 1946’da İngiltere’de başlar Jane Mallory Birkin’in hikayesi. 1966’da
sinema sektörüne girer. 1968’de Fransa’da çekilen “Slogan” filminin seçmelerine
katılır ve Fransızca bilmemesine rağmen başrolü alır. Serge Gainsbourg ile yolları
burada kesişir. Film ekibinin toplandığı bir yemekte tanışırlar. Jane Birkin’le
ilgilenmez Serge Gainsbourg. Öyle ki göz teması bile kurmaz onunla. Kırılgan ama
inatçı bir kadın olan Jane, Serge’i dansa kaldırır.

Yemekten sonra Serge’in uğrak mekanlarından biri olan Rasputin’s’e giderler ve
buradan yükselen müzikler eşliğinde sokaklarda dans ederler. Jane, Serge’le dans
ettikleri şarkının plağını bulur ve plağı Hilton’daki odasında uyumakta olan Serge’in
üzerine bırakır. Ertesi sabah gözlerini açtığında üzerinde Jane’in bıraktığı plağı bulan

Tekir 2022 15

DenemeTekir

Serge, Jane’i aramaya karar verir. Bu sayede tanıştıkları akşam başlayan dansları
ömür boyu sürer. (Serge Gainsbourg- La Javanaise

Serge, Jane için Chopin’in “Prelude in E Minor” eserinden esinlenerek “Jane B.”
adını taşıyan bir şarkı yazar. “Jane B.” yazılmasına ilham kaynağı olan kadının, Jane
Birkin’in sesinde hayat bulur. Serge ve Jane’i seven insanlar arasında özel bir yeri
vardır bu şarkının. Jane Birkin, 2018’de verdiği bir konserinde “Jane B.” söylemeye
başlarken seyircilerden yükselen ses bunun bir kanıtıdır adeta. Aradan geçen yıllara
rağmen Jane Birkin ve “Jane B.”nin insanlarda hala daha karşılığı vardır.

Gainsbourg, önceden Brigitte Bardot ile kaydetmiş olduğu “je t’aime... moi non plus”
şarkısını Jane ile yeniden kaydeder ve bu kayıt büyük sansasyon yaratır. 1971’de
kızları Charlotte doğar.

Serge, 1973’te kalp krizi geçirir.
Henüz çocukken başlamıştır
Serge ölüm ile saklambaç
oynamaya. İlk oyunlarında
savaşın ortasında ölümden
saklanmayı başardığı gibi bu
sefer de o kazanır oyunu.

1980’e geldiklerindeyse büyük
bir zorluk beklemektedir Jane ve
Serge’i. Serge gittikçe daha
öfkeli, anlaşması zor ve
katlanılamaz bir insana
dönüşmektedir. Jane, Serge’in bu halet-i ruhiyesine daha fazla dayanamaz ve onu terk
eder. Jane’in gidişiyle daha da dibe batan Serge, bir tür anti-kahraman olarak sürdürür
hayatını. Jane ve Serge, iki yakın arkadaştır artık. Tüm anlaşmazlıklarına, kavgalarına
ve en sonunda Jane’in gidişine rağmen dans etmeye devam ederler. Ta ki Serge,
ölümle oynadığı saklambacı kaybedene kadar... (Jane Birkin- La Javanaise)

Nehir K.

Tekir 2022 16




DenemeTekir

Simone ve Jean-Paul

“Sizi hafif trajik, biraz da kendini bırakmış bir şekilde seviyorum.”

1940’larda Paris’te bir kafeye uğrarsak
varoluşçu iki filozofu, Simone de
Beauvoir ve Jean-Paul Sartre’ı beraber
düşüncelerini var ederken görme şansını
yakalayabiliriz. Zamanın edebiyat ve
sanat dünyasının önemli kafelerinden
Les Deux Magots ve Cafe de Flore’da
ya da herhangi bir kafede de değil
yalnızca; yazılarında, düşünce
dünyalarında ve yaşamları boyunca pek de sıradan olmayan ancak dopdolu
sevgileriyle beraberdirler.

“Sevgilim, benimle yaşamınızı paylaştığınız, yaşamımla bu denli ilgilendiğiniz
için ne kadar iyisiniz. Siz benim her şeyimsiniz.”

20’lerinin başlarında tanışan ikili sona gelene
kadarki zamanda birbirine sıkı sıkıya ama aynı
zamanda özgürce bağlıdır. Evlenmemekle beraber
açık ilişki yaşarlar. Her ne kadar ilişkilerine 3.
kişiler girse de aralarındaki dansın ritmini
tutturabildiklerinden olsa gerek, bu durum sadece
onların yazma hayatlarına yardımcı olur. Ve ne
olursa olsun, en sonunda kendileri için gerçek
aşkları birbirleridir.

Tekir 2022 17




DenemeTekir

“Mutluysam bu sizin sayenizde. Benim mutluluğum da sizi mutlu ediyorsa bu
çok adil bir çark olacak.”

Hem duygusal bağlamda hem de
fikirleri bağlamında birbirlerinden
beslendikleri bu yolculuk boyunca
katıldıkları 121 Manifestosu gibi
dönemlerindeki siyasi olaylara
karşı olan duruşlarıyla ve ortaya
koydukları eserlerle tarihe adlarını
yazdırırlar.

“Sizi göremedikten sonra yalnız olmayı tercih ederim. Kendimi bana hiçbir şey
kazandırmayan insanlar için harcamaktan tiksiniyorum…”

Yolculuklarının sonunda bir kafede olmasa bile ikiliyi yine beraber görürüz: Sartre’ın
ölümünün 6. yıl dönümünden önceki gün gözlerini yuman Beauvoir’ın ismi, kendisi
“Ölüm bizi buluşturmayacak.” demesine rağmen mezar taşında Sartre’ın altına
yazılır.

Tekir 2022 Damla Doğan

18

Tekir 2022 19

MakaleTekir

Gravürler Hakkında

G ravürü diğer illüstrasyonlardan ayıran baskı tekniğidir. Görüntü zemine
kazınarak mürekkeple sıvanır daha sonra zemini temizledikten sonra sadece
çukurlarda kalan mürekkep baskıyla kağıda aktarılır ve gravür oluşur.
Gravürün 15. yüzyılda ortaya çıkmasıyla ilk “gravürcüler” ahşap oymacıları ve
metalleri işleyen zanaatkarlar olmuştur. Matbaanın gelişmesiyle ve entelektüel talebin
Avrupa’da artmasıyla beraber ahşap veya metal plakalar, kağıtlara basılmaya
başlamıştır.




Gravür, 18. yüzyıla kadar
temelde iki işleve hizmet
eder: Yağlıboya resimleri
çizgisel olarak
kopyalamak ve
kopyalanmış eserleri
çoğaltmak. Gravürün
başarı ölçütü aslına sadık
kalmasıyla doğru
orantılıydı, bu yüzden
başta ressamın adı ve
baskıyı yapanın adından
oluşan iki imza bulunurdu.
18. ve 19. yüzyıllarda
gravür sanatına, özellikle
de ticari amaçla
yapılanlara pek fazla değer
verilmezdi. Bu yüzden gravür sanatı çok icra edilmesede ortaya çıkan ürünler genelde
kişisel zevklerin ürünü olmuştur.

Gravürün 18. yüzyılda en önemli isimlerinden olan Don Francisco Goya
(1746-1828); İtalya, Hollanda ve Almanya’daki yerleşmiş gravür geleneği memleketi
İspanya’da olmamasına rağmen modern gravürün babası olarak nitelendirilir .
“Gravüre kattığı teknik ve biçimsel yeniliklerin yanı sıra, tamamen özgür ve özgün,
çizgisel ve lekesel yaklaşımıyla gravürün yağlıboya resimden bağımsız, özerk bir
ifade biçimi olduğunu bir kez daha kanıtlamış ve oluşturduğu yeni estetik dille
ekspresyonistlerden sürrealistlere birçok sanatçının yol göstericisi olmuştur.”

Tekir 2022 20




























Click to View FlipBook Version