Parasetamol
3 PARASETAMOL
Makale Prof. Dr. L. ÖMÜR DEMİREZER Başkandan Ecz. Ayşegül KARA Makale Uzm. Dr. Bülent KAYA Araştırma Uzm. Ecz. Güzide YAZAR DİŞLİ Yaşam Melike SAYRAV Röportaj Ecz. Cem KILINÇ Sanat Eczacı Müzik Grubu Makale Dr. Öğr. Üyesi Bilge SÖZEN ŞAHNE Röportaj Ecz. Alper PEHLİVANLI 3 6 12 20 30 24 28 14 16 Röportaj Prof. Dr. Tayfun UZBAY8
Sayı: 19 Tarih: Ocak 2022 İmtiyaz Sahibi 17. Bölge Zonguldak Eczacı Odası Adına Başkan Ecz. Ayşegül KARA Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ecz. Burcu Onay Grafik & Tasarım Tel.: 90 372 316 47 00 [email protected] Baskı Tekses Ofset Matbaacılık Ltd . Şti . Yönetim Yeri 17 . Bölge Zonguldak Eczacı Odası Mithatpaşa Mah . Aziziye Cad . No: 123 Kat:4 Zonguldak Tel .: +90 372 253 89 73 Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Yazışma Adresi parasetamol@zeo .org .tr Tüm hakları 17 . Bölge Zonguldak Eczacı Odası’na aittir . Yazıların hukuki mesuliyeti röportaj sahiplerine ve yazarlara aittir . Yayımlanan yazı ve fotoğraflar ZEO’nun ve yazarların izni olmadan kullanılamaz . Eczacı Rehberi 32 Ecz.Arzu EROĞLU ASLAN Eczacının Kaleminden 36 Ecz.Arif EKMEKÇİ Gezi 42 Ecz. Tuba GÖKSU Edebiyat 44 Ecz. Seda KAZOKOĞLU Beslenme 38 Dyt. Alara YEŞİLBAŞ Mutfak 50 Ecz. Özlem PAPİLA Sinema 46 Ecz. Nurettin ÇETİNOL 34 Araştırma Ecz.Burcu ONAY 40 Anne Bebek Ecz. Özlem KÜÇÜK
PARASETAMOL 6 PARASETAMOL PARASETAMOL MAKALE Prof.Dr. L. ÖMÜR DEMİREZER HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ ECZACILIK FAKÜLTESİ FARMAKOGNOZİ ANABİLİM DALI Bitkiler, insanoğlunun varoluşundan itibaren tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Bir dönem tıbbi bitkilere olan ilgi azalsa da son 20-25 yıldan beri yeniden bitkilerin sağlık alanında kullanılması önem kazanmıştır. “Tamamen bitkisel hiç kimyasal yok”, “Doğalsa zararsızdır” ifadeleri ile sıklıkla karşılaşıyoruz. Tıbbi bitkiler, bilinenin aksine pek çok kimyasal maddeyi bünyesinde barındırmaktadır. Bitkilerin, doğru kısımları, doğru dozda kullanılmadığı takdirde zarar verebilir. Doğadan rastgele toplanan bitkiler ile istenen etkiye, kaliteye ya da güvenliğe ulaşmak mümkün değildir. Çünkü bitkiler yetiştikleri bölgeye göre farklı içeriğe ve farklı kimyasal madde miktarlarına sahip olabilirler. Eczacı meslektaşlarım, öğrencilerimiz ve fitoterapi eğitimi verdiğimiz hekimler, doğru kaynağa ulaşabilme çabası ile doğru bilgilerin yer aldığı kitaplara ihtiyaçları olduklarını belirtiyorlardı. Sürekli neden siz yazmıyorsunuz sorusu ile karşılaşıyorduk. Tıbbi Bitkiler ve etkileri, endikasyona göre Tıbbi çay hazırlama teknikleri ve pek çok kişinin ilgisini çeken Tıbbi ve Aromatik yağlar ve aromatik sularla ilgili doğru bilgiye ihtiyaç vardı. Aslında toplumun da buna ihtiyacı vardı, çünkü hemen herkes bulduğu her bitkiyle bilinçsizce karışım yapıp, hazırlama yöntemini bilmeksizin çay olarak hazırlayıp içmektedir. Oysa hangi bitkilerin karışıma konabileceği ve karışıma konacak bitkilerin oranı, yasa statüsünde olan Farmakopelere göre yapılmalıdır. Farmakope’ye uygun karışım yapılmadığı takdirde ya etki görülmez ya da zararlı etkilerle karşılaşılabilir. Doğanın bize sunduğu nimetlerden yararlanma konusunda istekli olanlar için uzun yıllardan beri bu alanda bilimsel çalışmalar yapan kişiler olarak doğru bilgiler içeren kaynakları topluma sunmanın görevimiz olduğunu düşündük. 2019 yılında A’dan Z’ye Tıbbi Bitkiler ve 2021 yılında A’dan Z’ye Tıbbi Yağlar ve Aromatik Sular kitaplarını Prof. Dr. L. Ömür Demirezer, Prof. Dr. Tayfun Ersöz, Prof. Dr. İclal Saraçoğlu, Prof. Dr. Bilge Şener, Prof. Dr. Ayşegül Köroğlu, Prof. Dr. Funda N. Yalçın’dan oluşan 6 kişilik bir akademisyen grup olarak hazırladık. Kitap yazma konusu benim kişisel olarak gündemimde hep vardı ve Tıbbi Çay Reçeteleri adlı tek yazarlı kitabım da 2020 yılında yayımlandı. Kitaplarımızı, okura doğru bilgileri ulaştırmak için bilimsel kaynaklar ile bilimsel bilgi birikimimizi harmanlayarak, her bitki ile ilgili bilgilerin 1-2 sayfayı geçmemesine özen göstererek ve sade bir dil kullanarak hazırladık. 2019 yılında yayımlanan A’dan Z’ye Tıbbi Bitkiler kitabında 222 tıbbi bitki kısmının yanı sıra, bitkisel kökenli olmamakla birlikte günümüzde sıklıkla kullanılan iki hayvansal ürün (arı poleni ve propolis) de yer aldı.
PARASETAMOL 7 Toplam 224 monograftan oluşan bu kitapta, kullanılan bitkinin bilimsel adı, familyası, bitkinin kullanılan kısmı, Türkçe ve İngilizce adları, kullanım amacı, kullanılış şekli, dozu, uyarılar ve saklama koşulları yer almaktadır. Bu bilgilere ait kaynaklar kitabın sonunda liste halinde verilmiştir. Kitapta ayrıca Tıbbi Etki Dizini, Latince, Türkçe ve İngilizce Bitki İsimleri dizinleri de yer almaktadır. 2020 yılında yayımlanan Tıbbi Çay Reçeteleri adlı kitapta 200 adet Tıbbi çay reçetesi, birbirleri ile uyumlu bitkiler, doğru oranlarda bir araya getirilerek sunuldu. Bu kitapta yer alan çay karışımları, içeriklerinde bulunan her bitkinin hangi kısmının kullanılacağı, bu bitki kısımlarının aynı karışımda yer alıp alamayacağı ve hangi oranlarda bulunması gerektiği tek tek incelenerek oluşturuldu. Kitapta yer alan her çay karışımının altında nasıl hazırlanacağı, endikasyonları, kontrendikasyonları, yan etkileri, ilaç etkileşmeleri ve uyarılar belirtildi. Her bölümün altına o bölümde kullanılan bitkisel drogların o çay karışımındaki etkisi ile ilgili tablolar oluşturuldu. Ayrı ayrı satın alınacak bitki kısımlarının aynı partikül büyüklüğüne getirilip belirtilen ölçülerde çay karışımına ilave edildikten sonra mutlaka homojen olarak karıştırılması gerektiği, çay karışımlarında kullanılacak bitki kısımlarının hijyenik ortamlarda saklanmış olduğundan mutlaka emin olunması gerektiği, her bitki kısmının bir raf ömrü olduğu hatırlatıldı. Çay için kullanılacak, uygun poşet içinde veya uygun kaplarda saklanan bitkisel drogların eczanelerden temin edilmesi önerildi. 2021 yılında yayımlanan A’dan Z’ye Tıbbi Yağlar ve Aromatik Sular kitabımız Uçucu yağlar, Absolüler ve Anfloraj, Reçineler ve Balsamlar, Hidrosoller (Aromatik sular, Hidrolatlar), Sabit yağlar [Bitkisel yağlar (Sıvı yağlar ve Katı yağlar), Hayvansal yağlar ve Yağ asitleri], Yağlı maseratlar ve Özel yağlar olmak üzere 7 bölümden oluştu. Her ürünün elde edilişi, bilimsel adı, rengi, kokusu, kıvamı ve notasının yanı sıra etkileri, nasıl kullanılacağı, uyarılar ve saklama koşullarına kadar gerekli her türlü bilgi sunuldu. Bu kitapta 136 uçucu yağ, 12 absolü, 1 anfloraj, 18 reçine ve balsam, 42 hidrosol, 65 sabit yağ ve 27 yağlı maserat ile birlikte Omega 3, 6, 9 yağ asitleri ve ozonlanmış yağları da içeren toplam 304 monograf bulunmaktadır. Bu kitabımızda, son zamanlarda sıklıkla karşılaştığımız uçucu yağlar için yanlış olarak kullanılan esansiyel yağ terminolojisi ile ilgili açıklama da yapıldı. Esanslar ya da eterik yağlar adlarıyla da bilinen uçucu yağlar (İngilizce: Essential oil) bir bitkinin çiçekleri, yaprakları, kabuğu, kökleri veya diğer kısımlarından çoğunlukla damıtma (distilasyon) yolu ile (bazen mekanik patlatma veya farklı yöntemlerle) elde edilen, genellikle zihinsel ve bedensel sağlığa katkıda bulunmak üzere aromaterapide ve parfümeride kullanılan hoş kokulu ürünlerdir. İngilizcede uçucu yağın karşılığı olan “essential oil”in “esansiyel yağ” olarak Türkçeye yanlış tercümesi karışıklıklara yol açmaktadır. Oysa “esansiyel yağ” çok farklı bir kavramdır. Bazı yağ asitleri insan vücudunda sentezlenemez. İnsan ve hayvanların yaşamlarını devam ettirebilmeleri için bu yağ asitlerini dışarıdan almaları gerekir. Bu tip yağ asitlerine esansiyel (temel= zorunlu) yağ asitleri adı verilmektedir. Omega-3, omega-6 vb. yağ asitleri bunlara örnek olarak verilebilir. Bunlar uçucu yağ değildir, sabit yağ kapsamında değerlendirilirler ve genellikle soğuk sıkım yolu ile elde edilirler. 2019 yılında yayımlanan A’dan Z’ye Tıbbi Bitkiler kitabının 6. Baskısı, 2020 yılında yayımlanan Tıbbi Çay Reçeteleri ve 2021 yılında yayımlanan A’dan Z’ye Tıbbi Yağlar ve Aromatik Sular kitaplarının da 2. Baskıları yapılmıştır. Meslektaşlarımızdan, öğrencilerimizden ve toplumdan bize ulaşan geri bildirimler memnuniyet verici. Bundan aldığımız cesaretle hazırlamakta olduğumuz Aromaterapi Karışımları ve Bitki-İlaç etkileşimleri konularını içeren 2 kitabımız ile ilgili epeyce yol aldık. Yakında bu kitapları da sizlerle buluşturmak en büyük dileğimiz. Yararlanmanız dileği ile…
PARASETAMOL 8 PARASETAMOL PARASETAMOL RÖPORTAJ Röportaj Prof. Dr. Tayfun UZBAY Üsküdar Üniversitesi Rektör Danışmanı Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı Sayın hocam, öncelikle bizi kırmayarak teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz. Akademik çalışmalarınızı, bilime, eczacılık mesleğine sunduğunuz katkıları ilgiyle takip ediyoruz. Eczacılarımız sizi yakından tanıyor ama mesleki geçmişinizi bir de sizden dinlemek isteriz. 1982 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına burslu okuduğum için Eczacı Teğmen olarak TSK saflarına katıldım. Sırasıyla Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) bir yıllık staj, Tuzla Piyade Okulu, 400 Yataklı Çorlu Askeri Hastanesi ve Tekirdağ 807/2 İlaç Depo Takım Komutanlığı’nda mecburi kıta hizmetimi tamamladık - tan sonra, GATA Sağlık Bilimleri Enstitüsünde Tıbbi Farmakoloji alanında yüksek lisans ve doktora yaptım. Doktora eğitimimi 1992’de tamamladıktan sonra GATA Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalında 1993 yılında yardımcı doçent, 1995’te doçent ve 2003 yılında profesör oldum. Profesör olduktan sonra 8 yıl Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı, 2 yıl GATA Yüksek Bilim Konseyi üyesi olarak çalıştım. GATA’da çalıştığım süreçte Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı Tedavi Usulleri Bilim Komisyonu, TÜBİTAK Ulakbim Türk Tıp Dizini Kurulu ve Türk Eczacıları Birliği (TEB) Eczacılık Akademisi Bilim Kurulu üyesi olarak görev yaptım. GATA sürecinde, 1997-1998 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nde, TÜBİTAK ve Kuzey Texas Üniversitesi bursları ile Kuzey Texas Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Merkezi, Farmakoloji Bölümü’nde ve 1999 yılında Cagliari Üniversitesi bursu ile İtalya’da, Cagliari Üniversitesi, Eczacılık Fakültesi, Toksikoloji Bölümü’nde araştırıcı öğretim üyesi olarak çalıştım. GATA’da Psikofarmakoloji Araştırma Ünitesini kurdum. Burada yaptığım çalışmalarda 2009 yılında şizofreni hastalığının oluşumu, tanısı ve tedavisine yönelik yeni bir yaklaşım ileri sürerek ilaç adayı üç mol - ekülün incelemeli patentini aldım. Bu alandaki araştırmalarım TSK tarafından “Yeni Buluşlar Şerit Rozeti” ve “Karargâh Üstün Hizmet Ödülü” ile taltif edildi.
PARASETAMOL 9 İlaç geliştirme çalışmaları için Amerika Birleşik Devletleri’nde University of California, San Diego’dan (UCSD) şizofreniye yeni yaklaşım ve ilaç geliştirme ile ilişkili davet aldım. İşbirliğini geliştirmek üzere çalışmalarımı sürdürürken 2012 yılında casusluk suçlaması ile göz altına alındım ve tutuklandım. Dokuz ay cezaevinde yattım. Bu sırada çalışmalarımı sürdürdüğüm laboratuvarım kapatıldı. Serbest bırakıldıktan sonra 2017 yılına kadar devam eden hakkımdaki suçlamalar ve davalarla uğraştım. Hakkımdaki suçlama - ların tümü asılsız çıktı, aleyhime açılan tüm davalardan beraat ettim. Bu süreçte, 2013 yılında, TSK’dan kıdemli albay rütbesi ile emekli olup T.C. Üsküdar Üniversitesi’ne geçtim. Burada Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi kadrosunda yer aldım. Nöropsikofarmakoloji Uygulama ve Araştırma Merkezini (NPFUAM) kurdum. Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölüm başkanlığı ile Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi dekanlığı görevlerini yürüttüm. Bu süreçte ayrıca TEB Eczacılık Akademisi’ne iki dönem (40 ve 41. dönemler) başkanlık yaptım. Üsküdar Üniversitesinde Tıp Fakültesi kuruluşunda görev aldım. Halen Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Dahili Tıp Bilimleri Bölüm Başkanı olarak çalışıyorum. Ayrıca rektör danışmanıyım. 2021 yılında gerçekleştirilen İstanbul Eczacı Odası seçimlerinde büyük kongre delegesi oldum. Yine aynı yıl yapılan olağan büyük kongrede 43. dönem TEB Merkez Heyeti’ne seçildim. Halen TEB Merkez Heyeti üyesi olarak mesleki sorunların çözümüne de katkı vermeye çalışıyorum. Yazdığınız bazı kitapların profesyonel düzeyde bilgisi olmayan okurlar için çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Bilimsel olanlar ise biz sağlık profesyonelleri için yol gösterici nitelikte. Sizin kitaplarınızı yazarken yola çıkış amacınız neydi? Benim iki tür kitaplarım var. Çoğunluğu bilimsel dille yazılmış kitaplar oluşturuyor. Bu şekilde yazılmış 9 kitabım var. Üsküdar Üniversitesi’ne geldiğimde de en son Madde Bağımlılığı kitabını yazmıştım. Türkiye’de bilim insanları kendi konularında farklı alanlardan insanların ya da öğrencilerin de iyi anlayacağı bir dil kullanarak kitap yazmaya pek heves etmiyor. Bu tip kitaplara popüler bilim kitapları diyoruz. Popüler bilim yayıncılığı ciddi bir iştir ve en az bilimsel yayın - lar kadar emek ve titizlik gerektirir. Yurt dışında popüler bilim kitapları çok yazılıyor. Bu kitaplara baktığımızda çoğu yazarın alanında kendini bilimsel olarak kanıtlamış kişiler olduğu görülüyor. Bizde popüler bilim konusu maalesef yanlış anlaşılıyor. Bazı konularda önüne gelenin sözde popüler bilim kitabı yazdığını görüyoruz. Maalesef bunların çoğu okuyucuya eksik, yanlış ya da yanıltıcı bilgi veriyor. Yazılım amaçları da tanınmış olmak ve çok satış yapmak. Maalesef ülkemizde kitaba ilgi çok az. Popüler bilime yönelik okunurluğu yüksek kitaplar da maalesef bilgi vermekten çok okuyucuyu yanıltıyor. Bazı yayınevleri ciddi popüler bilim kitaplarını bilim serileri şeklinde yayınlıyor, ancak bunların neredeyse tamamı yurt dışı kaynaklardan tercüme şeklinde. Bu kitaplar daha güvenilir, ancak burada da çeviri sorunları ortaya çıkıyor. Çeviriyi alana hâkim biri yapmadığı zaman yabancı dili ne kadar iyi olursa olsun, rahat okunur ve anlaşılır eserler ortaya çıkmıyor. Ben davranışsal nörobilim alanında önemli bir birikime sahip olduğumu düşündüm. Alandaki bilgi kirliliğini yok etmek ve okuyucuya bağımlılık, beyin, davranış, ruh sağlığı ve ilaçların etkisini herkesin anlayabileceği bir dille sunmayı düşündüm. Bu amaçla “Görünmeyen Beyin”, “Hazdan Bağımlılığa” ve “Cehalet Bilimi” isimli üç kitap yayınladım. Dördüncü kitabım “İnsanlar ve Yanılgılar” yolda, kısa sürede okuyucu ile buluşacak. Nöropsikolojiye duyduğum ilgi nedeniyle benim için okumanın çok daha keyifli olduğu ‘Görünmeyen Beyin’ kitabınızdan özellikle bahsetmek isterim. Öncelikle okurlarımız için görünmeyen beyin kavramını açıklayabilir misiniz? İçinde bulunduğumuz yüzyıl birçok bilim insanına göre beyin işlevlerinin daha iyi anlaşılacağı bir dönem olacak. Hücreden dokuya ve organlara insan vücudunun fizyolojisi pek çok alanda çok iyi anlaşılmış durumda. Beyin için bunu söylemek zor. Beyin işlevleri ile ilişkili son yüz yılda çok önemli gelişmeler yaşandı. Nöronların keşfi, nöronlar arası iletişimin anatomik ve nörokimyasal boyutları, “beyin esnekliği” olarak Türkçeleştirebileceğimiz “nöroplastisite” kavramı gibi önemli gelişmeler beynin işlevlerinin anlaşılması bakımından son derece önemli aşamalar. Bu gelişmelere rağmen hala açıklayama - dığımız gri alanlar ve bilinmeyenler var. Beynin düşünce süreçleri ve özgür irade kavramı üzerine tartışmaların ortaya çıkardığı “beyin-zihin ikilemi” hala tartışılıyor. Bazı nöropsikiyatrik hastalıkların nedenlerini sadece bilinen nörokimyasal yaklaşımlarla açıklamakta güçlük çekiyoruz. Buralarda başarılı olabilseydik otizm, şizofreni ve Alzheimer hastalığını mevcut ilaçlarla kolayca çözebilirdik. Bu üç hastalık hakkında bildiklerimiz çok kısıtlı. En azından kesin neden - leri bilemiyoruz ve sonuçlar üzerinden semptomatik yaklaşımlarla tedaviye çalışıyoruz. Buna anksiyete ve depresyon gibi daha yaygın ruh sağlığı problemlerini de ekleyebiliriz. Yetmiş yıldır şizofreni tedavisi için dopamin hipotezini, depresyon için de monoamin hipotezini kullanarak ürettiğimiz ilaçların etkililiği ve güvenilirliği ile ilişkili sıkıntılarımız var. Alzheimer ve otizm tedavisinde olanaklarımız çok kısıtlı. Bu örnekler bile bize beyinde hala göremediğimiz bir şeyler olduğunu söylüyor. Beynin işlevleri ile ilişkili hala bilemediğimiz göremediğimiz şeyler var. Belki nöronlar dışında başka işlevsel hücreler var, belki başka nörokimyasallar ya da henüz göremediğimiz önemli bağlantılar var. Belki de hastalıkların nedeni tamamen dışarıdan beyine ulaşan spesifik patojenler ve henüz bunları tanımlayamadığımız gibi sadece bunların neden olduğu sonuçlarla mücadele ediyoruz. Görünmeyen Beyin kitabımda hem beyindeki bildiklerimizi doğru, geçerli ve kanıta dayalı bilimsel bilgiler üzerinden anlatmaya hem de beyinde neyi neden göremediğimizi açıklamaya çalıştım. Bu yılın başlarında yayınevi kitabın yüz sayfadan fazla ilave yeni bilgi ile güncellenmiş 5. baskısını yayınladı.
PARASETAMOL 10 PARASETAMOL Yakın zamanda son kitabınız ‘Cehaletin Bilimi’ bizlerle buluştu. Bizlere Cehalet bilimi (agnotoloji) den ve günümüzdeki yansımalarından bahseder misiniz? Cehalet Bilimi, kısaca popülist söylemlere sahip medya destekli akademisyenler eliyle topluma hatalı bilgilerin iletilmesidir. Post-truth kavramlar siyasetin yanı sıra eğitime ve bilime de bulaştı. Günümüzde bazı akademisyenlerin her söylediği bilimsel gerçeği yansıtmadığı gibi bilimsel araştırma diye sunulan bazı yayınlar da sahte veya yönlendirilmiş olabiliyor. Bilimi halka anlatma kisvesi altında popülist ve halka zarar verebilecek ifadeler medyada yaygın biçimde yer alıyor. Kitap bilimin sizi cahilleştirmek ve algınızı yönetmek isteyenler tarafından nasıl kötüye kullanıldığını anlatmaya çalışıyor. İnsan doğası gereği aldatmaya ve aldanmaya oldukça eğilimlidir. İnanç̧ kalıpları içinde yasar ve duymak istediklerine kolayca inanır. Birileri duymak istediklerinizi söyleyip, inançlarınızı okşayarak algınızı yönlendirebilir. Böylece ulaşmanız gereken değil, birilerinin çıkarlarına hizmet eden, ulaştırılmak istendiğiniz bilgiye sahip olursunuz. Günümüzde bilgiye ulaşmakta bir sorun yok. Cebinizdeki akıllı telefonlar, internet ve sosyal medya kolay ve hızlı bir bilgi akışı sağlıyor. Önemli olan ulaştığınız bilginin ne kadar gerçek ve doğru olduğu. Kitapta etik ilkelerin dışına çıkılarak bilimsel olmayan bilgi bilimselmiş gibi verildiğinde cehaletin yolunun nasıl açıldığını ve bunun yarattığı riskleri güncel ve çarpıcı örneklerle anlatarak okuyucuda bir farkındalık oluşturmaya çalıştım. Bu kitabın geniş kitlelere ulaşmasını çok arzu ediyorum. Çünkü özellikle ülkemizde bu konuda toplumda farkındalık yaratmak çok önemli. Kitap şu anda sekizinci baskıya ulaştı ancak yeterli değil. Maalesef cehalet bilimcilerinin yazdığı kitaplar daha çok ilgi görüyor. Meslek örgütlerinin ve birlik olmanın önemi günümüzde çok daha görünür hale geldi. Sizi Türk Eczacılar Birliği’ndeki yeni görevinizden dolayı tebrik ediyoruz. Mesleğin öncelikli sorunlarının neler olduğunu düşünüyorsunuz? Mesleğin birçok sorunu var. Bunların önemli bir bölümü izlenen eğitim ve sağlık politikaları ile ilişkili. İlaca ve eczane işletmeciliğine bağlı sorunlar çok eskiden beri süregeldi ve hep oldu. Bugün bu sorunlar devam etmekle beraber bazıları şekil değiştirerek daha ciddi bir hal aldı. Dünya ekonomisi son otuz yıldır neoliberal kapitalist sistemin giderek artan baskısı altında. Ekonomik anlamda kârlılık ve kârlılığı artırma her şeyin önüne geçmiş durumda. Kaliteli eğitime ve tedaviye fırsat eşitliğine dayalı adil bir erişim olanağı her geçen gün azalıyor. Bunu sağlıkta dönüşüm başlığı altında ülkemizde de uygulamaya soktular. Dünyadaki bu dönüşümden eczacılık da fazlasıyla olumsuz etkilendi. Sistemin kadim uygulayıcısı Amerika Birleşik Devletleri bile özellikle Covid-19 pandemisinde yaşananlar nedeniyle bu dönüşümü ciddi biçimde sorgulamaya başladı. İşin eczacıyı ilgilendiren en önemli yanı ilaca ekonomik ederi yüksek ticari bir mal ve meta olarak bakılması ve piyasa koşulları içinde pazarlanmaya çalışılmasıdır. Bu yöntem ilacın eczane dışına taşınarak eczacı kontrolünden çıkmasını, reklamının yapılmasını ve eczanelerin ya büyük zincir marketler içinde faaliyet göstermesini ya da doğrudan kendilerinin zincir marketlere dönüşmesini kolaylaştırıyor. Bu dönüşüm toplum sağlığına olumsuz yönde yansıyor. Birçok ülkede eczaneler zincir marketlere dönüşmüş durumda, bireysel toplum eczanelerinin sayısı giderek azalıyor. Buna direnmeye çalışan eczacılar ciddi ekonomik sıkıntı içinde ve eczanelerini kapatarak sisteme dahil olmaları konusunda baskı altındalar. Öte yandan ilaçların internette pazarlanması ciddi bir güvenilirlik sorunu yaratıyor. Bir diğer önemli sorun da özellikle ülkemizde günümüz eczacısının meslekten tatmininin azalması ve tatmin olabileceği bir alandaistihdamın giderek güçleşmesi. Plansız ve alt yapısız bir biçimde çok fazla sayıda açılan eczacılık fakültelerinden her yıl üç bin civarı öğrenci mezun oluyor. Mezunların ezici bir çoğunluğunun hedefi iyi para kazanabilecekleri lokasyonlarda eczane açmak; ancak bu giderek imkânsız hale geldi. Yeni kuşak öğrencilerin önemli bir bölümünün önceliği bir bilim ve meslek olarak eczacılığı öğrenmek değil, ilaç ticareti yaparak para kazanmak. Neoliberal sistemin ilaca yüklediği ekonomik değer ve yaklaşım onların haklı olarak iştahını kabartıyor. Birçok üniversitenin eczacılık fakülteleri de eczacılığı etik zeminde bir bilim ve meslek olarak öğretme derdinde değil.
PARASETAMOL 11 Onlar da talep gelen pahalı programlarını öğrencilere satma derdinde. Yakın gelecekte Türkiye’deki eczacılık mesleğini ciddi bir kuşak çatışması bekliyor. Bunun öncülleri görülmeye başlandı bile. Deontoloji ve etik umurunda olmayan, ya da bunu bilmeyen, eczane açıp kısa sürede para kazanamadığı için düş kırıklığı yaşayan eczacı sayısı her geçen gün artıyor. Öte yandan sahada çalışan eskilerin de mesleki icraatı daha çok teknisyenlere teslim etmesi, bazılarının etik kaygı duymaksızın mesleği kötü icra etmesi ve duyarlı olanların sadece şikâyet edip pek bir şey yapmaması bu sorunu daha da derinleştiriyor. Yeterli eğitim almadan mezun olmuş yeni kuşak içinde ilacın markette satışına, zincir eczanelere ve ilaçta reklama sıcak bakan bir kesim var. Bunun nedeni eczacılık mesleğinin etik ve deontolojik boyutlarını üniversitede yeterince öğrenmemiş olmasıdır. Birçok eczacılık fakültesinde eczacı kökenli akademisyen yok ya da çok yetersiz. Bu çatışmanın önüne geçmek ve bu gençleri de meslek etiği zeminine çekerek kazanmak elimizde. Bunun için eskilerin hızla fabrika ayarlarına dönerek mesleğin etik değerlerine sahip çıkması ve gerçek bir eczacı gibi davranması, akademisyenlerin eczacılık fakülteleri dekanlar konseyi başta olmak üzere elini taşın altına sokması ve meslek örgütü olan TEB’in 54 eczacı odası ile birlikte bu konuya ciddi şekilde eğilmesi gerekiyor. Uzlaşıya dayalı ciddi bir çözüm planı ve yol haritası şart. Aksi halde gidişat iyi değil ve bu sorun öncekiler gibi kilim altına süpürülebilecek ya da zamana bırakılabilecek bir sorun da değil. Zor zamanlardan geçtiğimiz ve bilimin izinden gitmenin ne denli kıymetli olduğunu gördüğümüz bugünlerde, bizlere ve geleceğin eczacılarına neler söylemek istersiniz? Siz sahip çıkmazsanız kimse sizin mesleğinize ve çıkarlarınıza sahip çıkmaz. Toplum gözünde eczacının bozulan imajını düzeltmek, yeni mezun olan gençleri toplum sağlığını önceleyecek bir anlayışla içimize katmak, sahadaki eczacı, akademisyen ve meslek örgütünü gerçekçi ve yapıcı çözüm planları içinde bir araya getirebilmek mesleğin geleceği bakımından çok önemli. Geleceğin eczacısı olan gençler de şunu bilmeli ki özellikle paralı ve alt yapısı yetersiz olan yerlerde alınan eğitim gerçek bir eczacılık mesleği icrası için yeterli değildir. Mutlaka üzerine koyarak kendilerini geliştirmeleri gerekir. Sahadaki kötü örnekler ve kolay yoldan para kazanma kaygısı içinde olanlar sisteme hâkim oldukları anda gerçekte yapılan şey toplum sağlığı yararına bir eczacılık olmayacaktır. Herkesin şapkasını önüne koyup düşünme vaktidir. Samimi olarak sistemden şikâyet edenlerin de şikâyet etmek yerine sistemi düzeltmek için bir şeyler yapması gerekir. Meslek örgütü çok fazla eleştiri alıyor. Daha güçlü bir meslek örgütünün ilk koşulu daha fazla katılımın sağlanmasıdır. Oda seçimlerinde benim gördüğüm sandığa çok az sayıda eczacının gittiği. Bu şekilde oluşan delege sisteminden güçlü bir meslek örgütü beklemek hayaldir. Daha fazla katılım, daha fazla çözüm odaklı baskı ve daha fazla çalışma ile başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Bunun için sahadaki eczacının da geleceğin eczacısının da tercihini etik ve insani değerlere dayanan bir meslek onuru ve meslek icrası yönünde yapması önemlidir. Bu tercih mesleğimizin geleceğini belirleyecektir. Değerli vaktinizi ayırdığınız için tekrar çok teşekkürler. Bilimle ve sağlıkla kalalım. Bu fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Size ve okuyuculara sağlıklı ve mutlu olacakları yeni bir yıl diliyorum. Röportaj: Ecz. Sena ADLIM
PARASETAMOL 12 PARASETAMOL 1981 yılında erkek erkeğe cinsel ilişki yaşayan bir hastada edinsel immun yetersizliğe sebep olan bir hastalık tespit edildikten yaklaşık iki yıl sonra bunun bir viral hastalık olduğu anlaşılmış, virüs Human Immunodeficiency Virus (HIV) olarak adlandırılmıştır. Virüsün Yirminci Yüzyıl’ın başlarında orta Afrika’nın batısında maymunlardan insanlara geçtiği tespit edilmiş fakat insanlara bulaş yolu hala ortaya konamamıştır. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 1960’lardan kalma hasta serumlarından yapılan çalışmalarda HIV’e rastlanılmıştır. HIV zarflı ve diploid bir RNA virüsüdür. Cinsel ilişki, kan transfüzyonu, vertikal yol ile plasentadan, doğum sırasında, anne sütü ve damar içi ilaç bağımlılarında ortak enjektör kullanımı ile geçer. Öpüşme, sarılma, tokalaşma, kişisel nesneleri, yiyecek veya suyu paylaşma gibi sıradan günlük aktiviteler ile bulaş olmaz. Ülkemizde primer bulaş yolu cinsel ilişkidir. Erkek erkeğe anal cinsel ilişki ve heteroseksüel ilişki başta olmak üzere özellikle anal cinsel ilişki geçişte baskın rol oynamaktadır. Anal mukozanın kanamaya daha meyilli olması vajinal ilişkiye göre geçiş riskini daha çok artırmaktadır. Enfekte hamileden fetusuna bulaşması nadir görülen bir geçiş yoludur. Özellikle tanı almadan hamile kalan kadınlar geç tanı aldıklarında, transplasental yol ile ya da doğumda fetusu enfekte eder. Kan transfüzyonu ile bulaş çok nadir olmakla birlikte her zaman olasıdır. Damar içi ilaç bağımlısı olanlar arasında ortak enjektör kullanımına bağlı olarak HIV ile birlikte hepatit B, C ve D virüsleri de bulaşabilir. Virüs, yüzeyinde CD4 reseptörü taşıyan hücrelere afinite gösterir. Bu hücrelerin başında CD4 T helper lenfositler gelir. Hücreye girişte, tutunmayı sağlayan glikoprotein (gp) 120’nin yalnız CD4 reseptörlerine bağlanması yeterli değildir. Yanı sıra CCR5 veya CxCR4 ko-reseptörlerine de bağlanmak zorundadır. Virüsün yüzeyinde bulunan gp120’nin CD4 reseptörlerine olan afinitesi ko-reseptörlere olan afinitesine göre daha fazladır. Hedef hücreye giren virüs, kapsidinden soyunduktan sonra RNA’ya bağımlı DNA polimeraz (reverse transkriptaz) enzimi ile kendi RNA’sından DNA’sını üretir. Bu DNA’sını integraz enzimi vasıtasıyla konakçı DNA’sına integre eder. DNA’sı vasıtasıyla öncelikli olarak mRNA’sını sonra da yapısal protein ve enzimlerini üretir. Proteinler proteaz enzimi vasıtası ile olgunlaştırılır ve toparlanıp hücreyi terk ederek diğer CD4 T helper lenfositleri enfekte eder. CD4 seviyesi erkeklerde 500 /mm³, kadınlarda ise 350 /mm³’tür. HIV taşıyıcı bireylerde CD4 sayısı 200 /mm³’ün altına indiğinde hastalar Edinsel Bağışıklık Yetersizliği Sendromu (AIDS) olarak kabul edilir. Bu durumda hümoral immunite sekteye uğramakta, alışılmış olmayan pek çok bakteriyel, viral, paraziter ve mantar enfeksiyonları görülmektedir. Virüsün kendisinin direk olarak kanserojen olduğu henüz gösterilmemiş olsa da kanser oluşumunu kolaylaştırıcı pek çok gene sahiptir. Apopitozu ve DNA tamirini engelleyerek lenfoma, kaposi sarkomu ve anal kanal kanserleri başta olmak üzere pek çok maligniteye zemin hazırlamaktadır. En sık görülen fırsatçı enfeksiyon P.jirovecii ile oluşan interstisyel pnömoni’ dir. Bir parazit olan Toxoplazma gondi meningoensefaliti, bir mantar olan Cryptococcus neoformans’a bağlı menenjit görülme sıklığı artarken, polyoma virüsler (JC virüs, BK virüs)’e bağlı demiyelizan hastalıklar ya da üriner sistem enfeksiyonları, Cytomegalovirüs (CMV) retiniti, pnömonisi ve koliti sık görülür. PARASETAMOL MAKALE HIV Pandemisi 40Yaşında!.. Uzm. Dr. Bülent KAYA Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi
PARASETAMOL 13 Cryptosporidium kistleri, Cyclospora cayatanensis, İsospora belli ve microsporidia’lara bağlı ishaller de sık görülmeye başlar. Bir diğer ko-morbid hastalık ise COVID-19 olup özellikle pandemisini yaşadığımız bu dönemde HIV ile birlikteliği hastalara ek ilaç yükü getirmektedir. Bu durumda ilaç-ilaç etkileşimine dikkat etmek gerekmektedir. HIV nedeni ile zaten immün supressif olan ağır COVID-19 hastalarına verilen steroid tedavisi, immün sistemi daha da zayıflatmakta, hastanın kliniğinin daha da bozulmasına neden olabilmekte ve morbidite ile mortalite riskini artırmaktadır. Fırsatçı enfeksiyonların sıklığı bu dönemde daha da artmaktadır. Bir diğer fırsatçı enfeksiyon, ülkemiz için hala gündemde olan tüberkülozdur. CD4 seviyesi ne kadar düşerse tıpkı diğer ko-morbid durumlar gibi tüberküloz görülme sıklığı da artar. Halk sağlığı sorunu olan tüberküloz pozitif hastalarda anti-HIV bakılmalı, HIV pozitif bireylerde tüberküloz muhakkak araştırılmalıdır. Gerekirse tüberküloz için profilaksi ya da tedavi başlanmalıdır. Doğrulanmış olan tüm HIV pozitif bireylere tedavi verilmelidir. Tedaviye karar verirken hastanın klinik durumu, CD4 sayısı, HIV-RNA seviyesi, gebelik ya da gebelik planlamasının olması gibi belirteçlerin yanında hastanın tedaviye uyumunun da dikkate alınması gerekir. Tedavinin başlangıcında hastanın tedaviyi almaya hazır olması tedavinin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Tedaviye erken başlanması önerilmektedir. İlk yedi günde başlanan tedavi erken tedavi olup, hem hastada oluşacak olan enflamatuar sürecin ilerlemesini durdurmakta hem de bulaştırıcılığı azaltmaktadır. Şekil-1’de görüldüğü gibi ülkemizde 2030 yılında beklenen HIV insidansı 85000 iken erken tedavi ile yaklaşık olarak 25000 kişinin enfekte olmasının engellenmesi beklenmektedir. (Şekil-1) HIV’e bağlı olarak gelişen enfeksiyonun tedavinde yukarıda sayılan revers transkriptaz, integraz ve proteaz enzimlerinin inhibe edilerek virüsün çoğalmasının durdurulması hedeflenmektedir. Revers transkriptaz enzimleri nükleozid (NRTI) ya da non-nükleozid (NNRTI)’tirler. CCR5 antagonisti ile füzyon inhibitörü de tedavide kullanılabilir. CCR5 antagonisti olan maravirok virüsün ko-reseptör olan CCR5’e bağlanmasını ve hücre içine girişini engeller. CCR5 reseptörleri üzerinde yapılmış olan çalışmalar da vardır. Bu ko-reseptörlerin mutasyona uğratılması hakkında yapılmış olan çalışmalar ile tatmin edici sonuçlar alınamamıştır. Doğuştan CCR5 ko-reseptörü olmayan ya da mutasyonel olan hastalardan HIV taşıyıcılara yapılan kemik iliği nakli ile başarılı sonuçlar bildirilmiştir. Maravirok başlanacak ise ko-reseptör tropizminin olup olmadığı araştırılmalıdır. (Şekil-2) Günümüzde primer tedavide reverse transkriptaz enzim inhibitörleri kullanılmaktadır. En az bir ya da iki ajandan oluşan bu tedaviye omurga tedavisi denilmekte olup integraz inhibitörleri ya da proteaz inhibitörleri ile kombine edilirler. Amaç; revers transkriptaz inhibitörleri ile virüsün kendi DNA’sını oluşturmayı engellemenin yanında oluşan DNA’nın da konakçı DNA’sına integre olmasını ya da üretilmiş olan viral proteinlerin proteaz inhibitörleri tarafından olgunlaştırılmasını engellemektir. Genel olarak tek tablet rejimleri hastaların tedaviye uyumunu artırır. Bu amaçla; bictegravir/tenofovir alafenamid (TAF) / emtristabin, abacavir / lamivudin / dolutegravir ve dolutegravir/lamivudin kombinasyonları primer rejimde önerilmektedir. Primer tedavide önerilen dual rejimde; NRTI ile NNRTI ajanları, PI ya da INSTI ajanları kombine olarak kullanılır. Tenofovir alafenamid (TAF)/emtristabin + dolutegravir ya da tenofovir disoproksil (TDF)/emtristabin + dolutegravir önerilmektedir. Seçilmiş olan hasta grubunda dolutegravir + çift doz lamivudin kombinasyonu kullanılabilir. NRTI ajanlardan abacavir ile tedaviye başlamadan önce HLA B-5701 taraması yapılması, bu ajan ile oluşabilecek kardiyak yan etkiler ve döküntü gibi ciddi reaksiyonları engellemek açısından önemlidir. Tenofovirin renal yetersizlik ve kemik mineral yoğunluğunda azalma, emtristabine bağlı ciltte pigmentasyon görülebilir. INRTI ajanlar döküntü ve hepatotoksisiteye sebep olabilir. Gebelerde yapılmış çalışmalarda dolutegravirin nöral tüp defektini artırıcı rolü olabileceği tespit edilmiş, gebelerde kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir. INSTI’de ayrıca genel olarak bulantı, döküntü ya da uyku bozukluğu görülebilir. Proteaz inhibitörlerinin dislipidemi yapma riskine karşı hastaların lipid profillerinin yakın takibi gerekir. Döküntü, karaciğer enzim bozuklukları, PR uzaması da diğer yan etkilerdir. HIV pozitif bireyde tespit edilmiş bir ko-morbid enfeksiyon ya da malignite olması durumunda bu yandaş hastalıkların da tedavisi yapılır. İstenen ise HIV tedavisi başlamadan önce bu yandaş hastalıkların tedavisinin başlanmasıdır. Ancak HIV açısından kritik durumda olan AIDS hastalarında HIV tedavisinin hızlı başlanması sağkalım açısından önem arz eder. Cryptococcus menenjiti ve JC virüs demiyelizan ensefalopatisinde antiretroviral tedavinin hızlı başlanması sağkalımı artırır. Maruziyet öncesi profilaksi (PreP) de yakın zamanda gündeme gelmiş olup, korumasız cinsel ilişkide koruyuculuğunun çok yüksek olduğu bildirilmektedir.Tedavinin amacı HIV-RNA’yı uzun sürede saptanamayacak seviyede tutmaktır. Bunun için etkili ve sürdürülebilir bir ajan kullanmak esas olmalıdır. CD4/CD8 oranını 1’in üstünde tutmak hastadaki enflamatuar süreci baskılamak açısından önem arz eder. Hastaları psiko-sosyal açıdan desteklemek onları tedavide tutma başarısını artırmakta, bulaş riskini azaltmakta ya da önlemektedir. Kaynaklar: 1. DHHS. Guidelines for the Use of Antiretroviral Agents in Adults and Adolescents Living with HIV. Erişim tarihi: Haziran 2021 - 2. Yaylalı E et al. HIV/AIDS Ulusal Kongresi 2020/05 - 3. Ryan B. Dolutegravir Use at Conception Not Tied to Neural Tube Defects After All A 2018 report had suggested that HIV-positive women’s use of the drug at conception increased the risk of the rare birth defects. July 7, 2020. - 4. World Health Organization. HIV/AIDS. 30 November 2021 - 5. İNKAYA, Ahmet Çağkan. HIV Enfeksiyonu ve İnflamasyon. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD, Ankara, TÜRKİYE, 2021 - 6. ERKEKOĞLU P. İnsan İmmünoyetmezlik Virüsü-1 (HIV-1) Tedavisinde Giriş İnhibitörleri ve Toksik Etkileri, FABAD J. Pharm. Sci., 43(1), 41-58, 2018 - 7. Sevtap GÜRSOY S, ALTUNTAŞ AYDIN Ö, Opportunistic Infections, Türkiye Klinikleri J Inf Dis-Special Topics. 2016;9(1):59-62 - 8. Sanford Guide Antimicrobial Therapy 2021 (Şekil-1)
PARASETAMOL 14 PARASETAMOL PARASETAMOL MAKALE Dr. Öğr. Üyesi Bilge SÖZEN ŞAHNE Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Eczacılık İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Karanlıktan Aydınlığa Zaman, gittikçe artan bir hızda akıyor ve her dakika başka bir zorlukla insanları sınamaya devam ediyor. Dünyanın bir kısmı “sürdürülebilirlik” kavramını bambaşka boyutlarıyla ele almışken, ülkemizde “Günümüzü nasıl sürdüreceğiz” sorusu gittikçe daha sık gündeme geliyor. Eczacılık da bundan nasibini alıyor. Meslek olarak, gün geçtikçe artan sorun yumağı içerisinde, ipin ucunu bulmakta gittikçe zorlanır olduk. Eczacılığın her bir alanı, toplum sağlığını koruma ve iyileştirme yolundaki gayretini Mart 2020’den bu yana yaşananlara rağmen büyük bir öz veriyle sürdürmeye çalışıyor. Ancak her geçen gün yeni bir gündemi beraberinde getiriyor. “Mesleki faaliyetleri en iyi kalitede nasıl sürdürebiliriz” sorusuna yanıt aramamız gerekirken, çoğunlukla “günü nasıl sonlandıracağız” sorusuna yenik düşüyoruz. Sürekli değişen düzenlemeler, sağlık konusunda sayıları gittikçe artan uzmanlar(!), kontrolsüzce piyasada bulunan sağlıkla ilgili ürünler, çoğalan fakülteler, maddi süreçler ve yardımcı eczacılık, mesleki sorunlarımızın sadece bir kısmını oluşturuyor. Birlikte hareket etme becerimize odaklanarak, bunca sorunun arasında, nasıl bir önceliklendirme yapılabileceğine karar vermek oldukça zor. Bu sorunların meslek dışı durumlardan kaynaklananlarını bir tarafa bırakırsak, meslek içinde yapabileceklerimize odaklanarak bir adım atabilmek mümkün. En azından, yapabileceklerimizi önümüze koyarak bir yerden başlamak için geç kalmış sayılmayız. Kalabalık ve güçlü bir mesleğin temsilcileri olan eczacılar arasında her nesil için bambaşka gündemler olduğu gerçeğinden yola çıkarak, ortak bir paydada buluşmamız gerekiyor. Mesleki olarak sürdürdüğümüz bayrak yarışında, her bir eczacının bin bir emekle inşa ettiği mesleki itibar, bir sonraki nesle teslim edeceğimiz bir emanet. Bu emaneti nasıl teslim edeceğimiz ise oldukça tartışmalı.
PARASETAMOL 15 Her geçen yıl artan fakülte sayısının, eczacıları ve eczacı adaylarını zorladığı noktalardan biri “Staj”lar. Mesleğe atılan adımlarda en kalıcı izleri bırakabilecek yerlerden birine sahip olan stajlar, ne yazık ki gün geçtikçe daha çok olumsuz izler bırakmaya başladı. Serbest eczaneden endüstriye, staj yapacak yer bulmakta zorlanan eczacılık fakültesi öğrencileri, stajda yaşayabilecekleri zorlukların ötesinde, daha kapıdan içeri alınmadan, bazen meslek büyükleri ile bir araya bile gelemeden dışarıda bırakılır hale geldi. Madalyonun iki yüzü de birbirinden farklı gerçekleri bize gösteriyor. Bir tarafta meslek büyüklerinin yeni nesil ile ilgili olumsuz tecrübeleri, diğer tarafta da kendilerine fırsat verilmeden saf dışı bırakılan meslektaş adaylarının hayal kırıklıkları yüzümüze çarpıyor. Sümerlerin yanıtını aradığı “Bu gençlik nereye gidiyor?” sorusu, yinelenerek binlerce yıllık yolculuğunu sürdürüyor. Sokrates, “Otoriteye baş kaldırıyorlar, yaşlılara saygıları yok, çalışmak yerine lak lak etmeyi seviyorlar” derken sadece kendi çağına ait bir değerlendirme yapmamış gibi görünüyor. Binlerce yıllık bu değerlendirmenin muhatabı olan “gençler”de de durum pek iç açıcı değil. Onlar için anlaşılmamamın ötesinde, dinlenmemek en büyük problemlerden biri. İyi ve doğru uygulamaları paylaşabilecek meslek büyükleri ile bir araya gelebilirlerse, kendilerinden katabilecekleri ve birlikte ileriye taşınabilecek bir mesleği tanıma şansı bulamayan pek çok genç, olumsuz örnekleri kendilerine rol model alarak yollarına devam ediyor. Tecrübeli eczacıların karşılaştıkları iyi olmayan örneklerse, bunca sorun içerisinde gençlere bir şans daha vermelerine engel oluyor. Eczacılığın farklı alanlarının bu ortak sorunu, diğer gündemlerin içerisinde gün geçtikçe daha arka planlarda kalmaya başlıyor. Mesleğimizin geleceğini, şimdiye kadar her bir eczacının verdiği emekler ve eczacı adaylarının umutlarıyla inşa edebileceğimiz gerçeğini unutmamız gerekiyor. Bunu başarabilmenin yolu ise karşılıklı olarak birbirimizi dinleme becerimizi geliştirmekten geçiyor. Bir araya gelmeyi sağlayan ortamlarda, sabırla, etkin bir şekilde dinleyerek, karşılıklı çözüm önerilerini ortak bir potada eritebilirsek ancak geleceğe emin adımlarla devam etme umudumuzu canlı tutabiliriz. Dijital dönüşümde kendimizi konumlandırmak için çözüm aramaya başlamamız gereken noktada, hala çok temel konulara çözüm bulmakta zorlanır haldeyiz. Ayrı ayrı mücadele vererek gücümüzü tüketmek, elimizdekiler kayıp giderken seyretmemize neden oluyor. Bayrağı nasıl devredeceğimiz konusunda bir araya gelemezsek, sadece mevcut dönemi değil, bir mesleğin itibarını kaybetmekle birlikte, birçok kuşağın emeğini ve hayatlarına dokunulabilecek kişilerin yaşamından da bir şeyler çalmış olacağız. Henüz çok geç değilken, bunca karmaşa içerisinde nefes almanın yolunu bulabilmek için bir arada olmamız gerektiği gerçeğini kabul ederek el ele vermeye başlamanın tam zamanı. Bunun için yolumuzu aydınlatacak kılavuzu uzaklarda aramaya gerek yok: “Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, “Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?” diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır. Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile ilgilenmek, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, ülkelerine, uluslarına ve bunların geleceklerine yararlı olabilirler. Bir adam ki, ülkenin ve ulusun mutluluğunu düşünür, o adamın değeri birinci derecededir.” Ulu Önder Atatürk’ün, bir demecinde yer alan hayat görüşü ile ilgili bu paylaşımının* yolumuzu aydınlatması dileğiyle… * https://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/romanyadisisleri-bakani-antonescu-ile-konusma
PARASETAMOL 16 PARASETAMOL PARASETAMOL MAKALE Röportaj Ecz. Alper PEHLİVANLI Afyon Eczacı Odası Başkanı Merhaba, öncelikle röportaj talebimizi kabul ederek bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz. Sizi tanıyarak başlamak istiyoruz. Bize kendinizden bahseder misiniz? Orhan Veli Kanık’ın da dediği gibi, deresi siyah akan, yüzkarası yerine kömür karası insanların bulunduğu güzel şehir Zonguldak’ta ve Bartın’da nitelikli sağlık hizmeti veren tüm meslektaşlarımıza Afyonkarahisar’dan selamlarımı ileterek röportaja başlamak istiyorum. Kardeş odalarımızdan biri olan Zonguldak Eczacı Odamıza, başta Ayşegül başkanım olmak üzere tüm yetkili kurullarına röportaj teklifleri için teşekkür ediyorum. 1978 yılında Kırıkkale’de doğdum. Çocukluğum ve gençliğim kalabalık bir sülale içerisinde Kırıkkale’de geçti. İlk ve orta öğrenimimden sonra liseyi Kırıkkale Fen Lisesi’nde tamamladım. 2000 yılında Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. Askerlik görevini yerine getirdikten sonra Bursa’da 2002-2005 yılları arasında SSK Hastanesi’nde, 2005-2007 yılları arasında Bursa SGK SSGM’de görev yaptım. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Meslektaşım olan eşimin Afyonkarahisar’lı olması nedeniyle 2007 yılında Afyonkarahisar merkezde eczane açtım ve halen aynı eczanede eczacılık yapmaya devam ediyorum. Bu arada hukuka olan merakım nedeniyle Anadolu Üniversitesi Adalet Meslek Yüksekokulu’ndan mezun oldum.
PARASETAMOL 17 Kaç yıldır meslek odası yönetimindesiniz? 10 yılı aşkın süredir odamız yönetiminde çeşitli kademelerde görev yapmaktayım. Afyonkarahisar Eczacı Odası’nda 2011-2017 yılları arasında Yönetim Kurulu üyesi, 2017-2020 yılları arasında genel sekreter olarak görev yaptım. 04 Ekim 2020 tarihinde oda başkanımız Ecz.Melih Köken’in elim bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrılması nedeniyle, o tarihten itibaren Afyonkarahisar Eczacı Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürütmekteyim. 2015 yılından itibaren odamızın TEB Büyük Kongre Delegesiyim. Yine TEB bünyesinde 6643 sayılı TEB Kanunu Komisyonu ve Mevzuat Komisyonlarında ve birçok çalıştayda görev aldım. Mesleğimize değer katan ve eczacılık camiasında sevilen oda başkanınız Melih Köken ve genel sekreteriniz Sedat Zora’nın kayıpları hepimiz için son derece üzücü oldu. Tekrar sizlere ve camiamıza baş sağlığı diliyoruz. Her iki meslektaşınız için neler söylemek istersiniz? Afyonkarahisar Eczacı Odası Yönetim Kurulu olarak birlikte uyum içerisinde çalışmamızın en önemli etkeni samimiyet ve dostluktur. Aslında birçok eczacı odası yönetiminin de yaşadığı bir duygudur bu. Meslektaşlarımızın sorunlarına çözüm için uğraş verirken yönetim kurulu üyeleri ile birlikte o kadar çok vakit geçiriyorsunuz ki, bir de yıldızınız uyuştuysa, artık yönetim kurulunda beraber çalıştığınız insanlar ile çok yakın dostluklar kuruyorsunuz. İşte bu dostluk bizde fazlasıyla vardır. Afyonkarahisar Eczacı Odası olarak 04 Ekim 2020 tarihinde maalesef büyük bir travma ile karşı karşıya kaldık. 2017 yılında ani bir kalp krizi sonucu odamızın 12 yıllık genel sekreteri, Zonguldak Eczacı Odamızın Yöneticilerinin de yakın dostu, benim için ise kardeşten öte olan değerli dostum Ecz.Sedat Zora’yı kalp krizi sonucu kaybetmiştik. Sedat’ın vefatından yalnızca 3 yıl sonra başkanımız, Melih abimizi elim bir trafik kazası sonucu yine ani bir şekilde kaybetmek, bizleri gerçekten çok derinden etkiledi. Sedat Zora, her hastası ile kendi ilgilenen, mesleğine aşık bir eczacı olması ile birlikte, uzun süre Afyonkarahisar Eczacı Odası’nda genel sekreterlik görevini yerine getiren gece gündüz meslektaşlarının her işine koşturan bir yöneticiydi. Sedat Zora, o uzun boyunun, heybetinin içinde bir çocuk barındıran, şakacı, muzip, kahkahası ile çevresine neşe saçan bir dosttu. Benim için ise Sedat Zora bir kardeşti. Daha ötesi yok. O vefat ettiğinde ruhumdan bir parça koptu. Melih Köken ise eczacı meslek örgütünün görüp görebileceği en beyefendi insanıydı. Afyonkarahisar Eczacı Odasının 11 yıllık başkanı olarak mesleğimize büyük bir iz bıraktı. Odamızı aktif söz sahibi bir oda haline getirdi. Daha etkin bir merkez heyeti hayalini başarmak amacıyla, Türk Eczacıları Birliği seçimlerinde çok aktif rol aldı. Vizyoner bakış açısıyla mesleğimizin sorunlarına karşı önceden hiç kimseden duymadığınız farklı çözüm önerilerini dile getirdi. Meslektaşları ve eczacı odalarının yöneticileri arasında iletişimi çok güçlü, sevilen bir insandı. Yönetim Kurulu olarak, bizleri öğretmen edasıyla yetiştiren Melih abimizden öğrendiklerimizi uygulayarak ve tecrübemiz ile birlikte Afyonkarahisar’da ve meslek örgütü içerisinde söz sahibi bir eczacı odası olmaya devam etmek istiyoruz. Ancak Melih Köken’in ve Sedat Zora’nın, bir abi ve bir dost olarak hayatımızda bırak - tıkları boşluğu doldurabileceğimizi sanmıyorum. Mevlana “Dostlarını daima vefa ile hatırla” der. Bizler de, mesleğimize önemli katkıları olan ve ani bir şekilde aramızdan ayrılan iki yöneticimizi ve dostumuzu vefa ile anmak istiyoruz. Afyonkarahisar Eczacı Odası olarak oda başkanımız Ecz.Melih Köken’in adını yaşatmak ve halk sağlığına katkı vermek adına, 2020 Aralık ayında Afyonkarahisar Devlet Hastanesi’ne bir adet PCR cihazı bağışladık ve Afyonkarahisar genelinde daha çok kişiye, daha hızlı olarak PCR testi yapılmasını ve böylelikle, Afyonkarahisar Devlet Hastanesi Kan Alma Birimine de Ecz.Melih Köken’in isminin verilmesini sağladık.
PARASETAMOL 18 PARASETAMOL 2018 yılında Sedat Zora adına yaptırdığımız hatıra ormanına ek olarak Melih başkanımız adına “Ecz Melih Köken Hatıra Ormanı”nın açılışını, vefatının birinci yılında gerçekleştirdik. Ayrıca Sedat Zora’nın fotoğrafçılığa olan merakı nedeniyle önümüzdeki dönemde Afyonkarahisar Eczacı Odası olarak Ecz.Sedat Zora Fotoğraf Yarışması düzenlemeyi de planlıyoruz. Afyonkarahisar Eczacı Odasından ve odanızın bünyesindeki komisyonlardan ve çalışmalarından bahseder misiniz? Afyonkarahisar Eczacı Odası 1990 yılında Isparta Eczacı Odası’ndan ayrılarak kurulmuş bir oda. 317 üyemiz ve 242 eczanemiz ile halkımıza sağlık hizmet veriyoruz. 17 ilçe, 60 belde ve 420 köyden oluşan Afyonkarahisar’da eczanelerin yarısından fazlası ilçe ve beldelerde bulunmaktadır. Köy ve belde sayımızın fazla olması nedeniyle eczanesi olmayan yerleşim birimlerine yerinde ilaç ve sağlık hizmetini, Türkiye’de ilk başlatan bölgelerden biri olarak sorunsuz bir şekilde devam ettirmekteyiz. Eğitim ve Sosyal Faaliyet Komisyonumuz ile birlikte düzenlediğimiz eğitim, yemek, gezi gibi organizasyonlarda meslektaşlarımız ile bir araya geliriz. Meslektaşlarımızın yarısından fazlası ilçe ve beldelerde olduğu halde, sosyal ve mesleki organizasyonlarımıza yoğun katılım gösterirler. Mevzuat Komisyonumuz ile birlikte, özellikle bu dönem AFSÜ Eczacılık Fakültesi öğrencilerinin de bulunduğu gençlik komisyonumuzla aktif olarak çalışmak, projeler yapmak istiyoruz. Ayrıca bu dönem yeni kurduğumuz ve kadın meslektaşlarımızdan oluşan Sosyal Dayanışma ve Yardım Komisyonu olarak, anneleri ile birlikte cezaevlerinde bulunan çocuklara ve ihtiyaç sahiplerine yardım ulaştırmayı planlıyoruz. Mesleki örgütlülüğün ve bir arada olmanın bizlere neler kazandırdığını düşünüyorsunuz? Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi, bir ulus, sımsıkı birbirine bağlı olmayı bildikçe yeryüzünde onu dağıtabilecek bir güç düşünülemez. Meslek örgütümüz, gücünü Anayasa’nın 135. maddesinden alıyor olarak görünür. Ancak, meslektaşlarımız tarafından yapılan seçimle, organlarını oluşturan, kamu kurumu niteliğine sahip, demokratik bir meslek kuruluşu olan meslek örgütümüz aslı gücünü, meslektaşlarımızdan ve birlikte hareket etmekten almaktadır. Bu soruya tek bir kazanımımızı belirterek cevap vermek istiyorum. Bildiğiniz üzere, dünyada birçok ülkede eczacılık mesleği küresel şirketlerin tekelindedir. Eczacılar bu eczanelerde sadece, bir çalışan olarak bulunmaktadır. Ancak ülkemizde eczacılık mesleği günümüze kadar küresel sermayenin altında ezilmemişse bunun yegane nedeni eczacı meslek örgütü ve birlikteliğimizdir. Birlikteliğimiz bizim en önemli gücümüzdür. Her yıl sayıları giderek artan eczacılık fakültelerinin getirdiği ve getireceği sorunlarla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Bilimden uzak, öğretim görevlileri hatta dekanı bile eczacı olmayan ve kontenjan patlaması yaşayan eczacılık fakültelerini ben merdiven altı eczacılık fakültesi olarak tanımlıyorum ve bu okulları toplum sağlığına açık bir tehdit olarak görüyorum. Ülkemizde diğer meslek dallarında olduğu gibi eczacılık mesleği için de engellenemez bir şekilde yeni fakülteler açılmaya devam etmektedir. Bu fakültelerdeki yüksek kontenjanlar nedeniyle bizleri bekleyen en büyük sorun, yetersiz istihdam ve kalitesiz eğitim ile birlikte eczacılık mesleğinin itibarsızlaşması olacaktır. Mesleğimizin geleceğini sağlam bir zemine oturtmak istiyorsak mutlaka eczacılıkta istihdam alanlarını genişletmeli, eczacılık fakültelerinin eğitim kalitesini artırmalı ve kontenjan sayılarını da azaltmalıyız. Aksi takdirde, eczacılıkta istihdam sorunu arttıkça eczacılık yasamızın üzerine binen baskı da gün geçtikçe artmaya devam edecektir. Eczacılıkta yeni bir dönemi başlatan ikinci eczacılık ve yardımcı eczacılık uygulamaları hakkında düşünceleriniz nelerdir? Eczaneler gelecekte bir yerine daha fazla eczacının bulunduğu yerler olarak evrimleşmeye devam edecektir. İkinci eczacılığı toplum sağlığı açısından önemsemekle birlikte, son yıllarda uygulanması ile ilgili olarak yaşanan sıkıntılara baktığımızda, yasamızda sadece maaşı belirtilen ikinci eczacıların, yetkileri, görev tanımı ve çalışma şekli ile ilgili bir düzenleme yapılması zorunluluğu da doğmuştur. Ayrıca devlet kurumları, kendi hastanelerinde çalıştırdığı eczacılara 7000TL maaşı reva görürken toplum eczaneleri tarafından ikinci eczacılar için üç asgari ücret ödemesini istemesi çifte standarttır. Eczane eczacısı ile yeni mezun meslektaşlarımızı karşı karşıya getiren yardımcı eczacılığı, meslek örgütü olarak tekrar değerlendirmemiz gerekiyor. Dikkat edin, yeni mezun meslektaşlarımız artık yardımcı eczacı olarak anılmaya başladılar. Meslektaşlarımızın bu şekilde tanımlanmalarının mesleki birlikteliğimize zarar verdiğini düşünüyorum. İkinci eczacılığı ayrı bir yere koymakla birlikte, yardımcı eczacılığın bir istihdam alanı olarak görülmesini de doğru bulmuyorum. Ancak şöyle de bir gerçek var ki, bir eczacı, eczane eczacılığı yapmak istiyorsa mutlaka eczane pratiğine de hakim olması gerekiyor. Eczane pratiğini öğrenilmesi için yardımcı eczacılık yerine, kontrol edilebilir, daha etkin, yeni bir staj sisteminin tartışılması gerektiğine inanıyorum. Pandemi döneminin toplum eczaneleri üzerindeki etkileri neler oldu, nasıl değerlendiriyorsunuz? Pandemi ile birlikte, eczanelerin, halkımızın ilaç ve sağlık danışmanlığına olan erişiminde daha da önemli hale geldiğini görmekteyiz. Eczaneler, olası Covid-19 hastalarının tespit edilmesi ve sürecin yönetilmesinde ve kronik rahatsızlığı olan hastaların, hastanelere gitmeden hastalıklarının seyrinin kontrolünde de kilit rol oynadılar. Eczacılar televizyonlarda şu otu içerseniz Covid-19 size bulaşmaz diyen şarlatanlara ve aşı karşıtlarına karşı, bilgileri ve tecrübeleri ile eczanelerinde mücadele ettiler. Kimsenin evinden çıkmadığı ve bedelsiz hiçbir iş yapılmadığı bir dönemde milyonlarca maske, yüz binlerce de mevsimsel grip aşısını halkımıza bedelsiz dağıttılar. Ancak eczacılar toplum sağlığını korumak adına çalışırken, eczanelerinde hem kendilerinin hem de çalışanlarının ve hastalarının güvenliğini sağlamak için gayret sarf etmesine rağmen, meslektaşlarımız ve eczane çalışanlarımız Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Tüm meslek şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.
PARASETAMOL 19 Bunca özveriye ve yaşanan kayıplara rağmen, eczacılar tedarikçi firmalardan kaynaklı maske ve dezenfektan fiyatlarından dolayı suçlu gösterilerek birçok eczaneye denetimler yapıldı ve haksız yere cezalar yazıldı. Özellikle pandemi hastaneleri karşısındaki eczanelerde de ciro kayıpları görüldü. Medyada yapılan dezenformasyon nedeniyle eczacı, halkımızın gözünde her ne kadar itibarsızlaştırılmaya çalışılsa da, özverili çalışmalarımız sağlık otoritesi tarafından dillendirilmese de, meslektaşlarımız pandemi döneminin kahramanları arasındadır. Ve gelecekte meslek hakkı almamızda, meslektaşlarımızın pandemide gösterdiği özverili çalışmaların da etkisi olacaktır. Pandemi ile beraber hızla artan internet satışları ve sonrasında market raflarında gördüğümüz eczane ürünleri, eczacının uzmanlık alanını ihlal eden büyük bir sorun haline geldi. Bu ürünlerin kontrolsüz kullanımının önlenmesi noktasında eczacının sorumluluğu ne olmalı? Bu konu hakkındaki düşünceleriniz ve çözüm önerileriniz nelerdir? Pandemi ile birlikte tüm dünyada internet üzerinden alışverişte çok hızlı bir gelişim görüldü. Ayrıca insanların destekleyici tedavi yöntemlerine yöneliminde artış olduğunu da görüyoruz. Dünya Sağlık Örgütüne göre ilaç, alan kişinin yararı içindir. Belli bir formülasyonda hazırlanan vitamin ve gıda takviyelerinin de alan kişinin yararı için olduğunu düşündüğümüzde, mutlaka geniş ilaç tanımı içerisinde yer almaları gerekmektedir. Bu ürünlere Tarım Bakanlığı tarafından yapılan ruhsatlandırma başvurularının beyana dayalı olması nedeniyle içerik analizleri yapılmamakta ve ürünlerin içeriğinde yer alan maddeler ile kutularında bulunan içerik arasında farklılıklara da rastlanmaktadır. Türkiye’nin her bir ilçesinde ve beldesinde 28000 eczane ile hizmet verdiğimiz halde, üzülerek söylemek zorundayım; Tüm Türkiye’de bir ay gibi kısa bir zamanda kurulabilen, evlere servis tedarik zincirleri ile, eczanelerimiz içerisinde sıkışarak baş etmeye çalışmamız zor görünüyor. Öncelikle gıda takviyeleri ile ilgili neler yapılması gerektiği ve günümüz acımasız piyasa yöntemleri için alınacak önlemleri, meslek örgütü olarak kendi aramızda tüm yönleriyle tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Öncelikle insan sağlığını tehdit eden mevcut yasal mevzuatın kesinlikle değiştirilmesi gerekiyor. Çözüm olarak gıda takviyesi kavramının çerçevesinin mümkün olduğunca daraltılması, bu tür ürünlerin sadece eczanelerde satılacak şekilde Sağlık Bakanlığı tarafından reçetesiz ilaç grubuna alınması ve İlaç Takip Sistemine benzer sistemle kontrol altında tutulması gerekiyor. Güncel sorunlarımızı ve çözüm önerilerini merkeze aldığımızda sizce eczacılık mesleğinin geleceğini neler bekliyor? Ülkemizin şu anki ekonomik ve siyasi durumuna baktığımızda, bu kadar belirsizlik içerisinde diğer meslek gruplarında olduğu gibi eczacılık mesleği açısından da geleceğin öngörülebilir olması biraz güç görünüyor. Ancak gelecekle ilgili temennilerimi sizlerle paylaşmak isterim. Özellikle pandemi ile birlikte önümüzdeki dönemde eczanelerin ilaç hizmetine ek olarak, sağlık hizmetini daha fazla uygulayacakları düşünülmektedir. Avrupa’da eczacılar birinci basamak sağlık hizmeti vermenin gereği olarak sadece ilaçla değil, sundukları diğer hasta hizmetleri nedeniyle de ücretlendirilmektedir. Aşılama, kronik hastalık takibi, sigarayı bırakma programları gibi hizmetlerle eczacılar ekstra olarak ücret almaktadır. Türkiye’de de eczanelerin birer sağlık merkezi olarak kronik rahatsızlık ve ufak rahatsızlıklarda takip ve danışmanlık rolünü daha fazla üstlenebilmesi, aile hekimlikleri ile koordineli çalışarak insanları ikinci, üçüncü basamak sağlık tesislerine gitmeden eczaneler aracılığı ile birinci basamakta tedavi olabileceği bir sistem ile yapılan eczacılık, gelecekte görmek istediğim eczacılık modelidir. Bürokratik ve ekonomik sıkıntılardan uzak, ilaç odaklı hizmete ek olarak, eczanelerin hasta odaklı hizmet verebildiği bir sistem kurarak eczacının hem maddi hem de manen mesleğinden haz duyacağı bir eczacılık mesleği hepimizin isteği olduğunu düşünüyorum. Biraz da mesleki konuların dışına çıkacak olursak, ilgi alanlarınız nelerdir? Son okuduğunuz kitabı öğrenebilir miyiz? Yöneticiliğiniz süresince ister istemez ailenize daha az zaman ayırmak zorunda kalıyorsunuz. Bu nedenle eczacı odası yöneticiliği ve mesleki hayatımın dışındaki zamanımın çoğunluğunu aileme ve çocuklarıma ayırmaya çalışıyorum. Düzenli spor yapmaya çalışıyorum. Uzun süre basketbol oynadım. Ancak gerek sakatlıklar gerekse son dönemde pandemi nedeniyle basketbola belirli dönemlerde ara vermek zorunda kaldım. Kitap okumayı da çok sevdiğimi söylemeliyim. Beğendiğim bir kitap olduğunda aynı kitabı birkaç kez okuyorum. Bazen de bir kitabı okumayı bitirmeden diğer bir kitaba geçiyor ve sonra ilk okuduğum kitaba tekrar dönüyorum. Şu anda ise George Orwell’ın “1984” adlı kitabını ve Zafer Köse’nin “Livaneli’nin Penceresinden” kitabını okumaya devam ediyorum.
PARASETAMOL 20 PARASETAMOL PARASETAMOL ARAŞTIRMA Uzm. Ecz. Güzide YAZAR DİŞLİ Eczane Yönetim Danışmanı Bir Kış Masalı: SOLUNUM YOLUNDA Bitkisel Çözümler Solunum yolu enfeksiyonları genel popülasyonda en yaygın hastalıklardan biridir. Zayıf bağışıklık ve yetersiz beslenme, solunum yolu enfeksiyonlarının yüksek insidansının ana nedenleridir. Akut solunum yolu hastalıkları hastalarının üçte ikisinden fazlasının virüslerden kaynaklandığı tahmin edilmektedir. ÜSYE ‘lere genellikle rinovirüs, influenza, parainfluenza, koronavirüs, respiratuar sinsityal virüs (RSV), adenovirüs, insan metapnömovirüsü, yaz aylarında enterovirüs ve yakın zamanda keşfedilen bocavirüsün de içinde olduğu birkaç virüs ailesi neden olur. İnfluenza virüsünün neden olduğu akut bir solunum yolu enfeksiyonu olan influenza, hızlı bulaşma, ani salgın, mevsimsellik, yüksek morbidite ve düşük vaka ölüm oranı (insan kuş gribi hariç genellikle %0,003 ila %0,03) ile karakterize edilir (1). İnfluenza’da ateş en sık görülen belirtidir ve rinovirüs enfeksiyonundan daha yüksek ve daha uzun sürelidir. Klasik semptomlar, titreme, baş ağrısı, halsizlik ve öksürük ile birlikte veya tek başına ani ateş başlangıcıdır. Yaygın olarak burun akıntısı, burun tıkanıklığı, daha seyrek olarak daha seyrek olarak kas ağrısı görülür. Üst solunum yolu semptomları genellikle daha sonra başlar ve konjonktivit, orta kulak iltihabı ve kusma ve ishal gibi gastrointestinal semptomları içerir. Çocuklarda influenza kaynaklı viral larenjit, tracheitis, bronşit, bronşiolit, pnömoni ve gastrointestinal semptomlar yetişkinlere göre daha yaygındır. Rinovirüs kaynaklı soğuk algınlığının belirti ve bulguları, genellikle düşük dereceli ateş, iştahsızlık ve miyaljinin eşlik ettiği nazal tıkanıklık ve boğaz tahrişi ile kendini gösterir. Hapşırmaya, bir ila üç gün sonra mukopürülan hale gelen ve hastaların üçte birinden fazlasında on güne kadar sürebilen sulu bir burun akıntısı eşlik eder. Öksürük genellikle muhtemelen alt solunum yollarının iltihaplanması nedeniyle oluşur. Rinovirüs enfeksiyonu, paranazal sinüslerin eşzamanlı iltihaplanmasına neden olur (2). Akut rinosinüzit burnu ve paranazal sinüsleri etkileyen, 12 haftaya kadar sürebilen inflamatuar bir hastalıktır. Ana tetikleyici neden, zamanla uzayabilen (viral sonrası) ve az sayıda hastada bakteriyel bir enfeksiyon geliştirebilen viral bir enfeksiyondur (Rinovirüs). EPOS 2020 Konsensüsünde semptomların süresi, viral ARS’yi (soğuk algınlığı) semptomların 10 günden uzun sürdüğü veya 5 günden sonra kötüleştiği düşünülen viral sonrası ARS’den ayırt etmek için kullanılır. Bakteriyel ARS ile ilgili belirti veya semptomların üç veya daha fazlasının varlığı bulunduğunda, herhangi bir zamanda bakteriyel ARS’den şüphelenilmelidir (3). ÜSYE’ler için bitkisel ilaçların kullanımına artan bir ilgi vardır. Bitkisel ilaçlar araştırılmış ve çelişkili sonuçlar bulunmuştur.
PARASETAMOL 21 Ekinezya, temel olarak immünomodülatör etkileriyle üst solunum yolu enfeksiyonlarını tedavi etme ve bağışıklık fonksiyonunu destekleme iddiasıyla kullanılan yaygın bir bitkidir. Soğuk algınlığı ya da ÜSYE tedavisinde çeşitli katı ve sıvı Ekinezya preparatlarının kullanımını araştıran toplam 1.130 hastalık (Yetişkinlerle 7, 1-12 yaş çocuklarla 8 çalışma; günlük alım 300 mg ila 6 gram; alım süresi 1 ila 12 hafta arasında değişmektedir) çalışmalarda etkinliğinin gözden geçirilmesi sonucunda ÜSYE süresini, şiddetini ve öksürük semptomlarını azaltmadığı ancak burun salgılarınI azalttığı görülmüştür (4). Çay, kapsül ve şurup halinde yaygın kullanılan üç türün (E. purpurea, E. Angustifolia ve E. pallida) dışında birbirine oldukça benzer görülen diğer türleriyle (E. sanguinea, E. tennessensis, E. paradoxa, E. atrorubens, E. Laevigata, E. speciosa ) birlikte dokuz türü olduğu düşünülen Ekinezya türlerinin kimyasal yapısı oldukça iyi incelenmiştir (5) ve alkamitler ve kafeik asit türevleri dahil olmak üzere çeşitli bileşen gruplarının aktivite için önemli olduğu düşünülmektedir (6). Türlerin kimyasal profilinde önemli farklılıklar vardır (7). Ayrıca, her bir tür, özel hazırlama yöntemi ve kullanılan bitkinin belli bir parçası ile ilgili olarak, farklı farmakolojik aktivitelere sahip görünmektedir. Ayrıca E.angustifolia (bütün bitki) ve E.purpurea (kuru kök) alerjik reaksiyonlarla ilişkilendirilmiştir(6). Hazır preparatlarda ya da çay olarak tüketiminde türlerin ayrımına özen gösterilmesi gerekmektedir. Ekinezya, propolis ve askorbik asit ile kombinasyonunun yer aldığı bir çalışmada Propolis’in antikor üretimini uyararak ÜSYE ataklarının sayısını, semptomların süresini ve hastalık günlerinin sayısını azalttığını bulmuştur (7). Belirtilerinin başlangıcında Pelargonium sidoides kök ekstraktının verilmesi, hastalığın semptom yükünü azaltmadaki etkinliği nedeniyle ÜSYE tedavisi için yardımcı bir seçenek olarak kabul edilebilir. Pelargonium sidoides’in ekstraktının plaseboya kıyasla kuru öksürük, hapşırma gibi semptomların iyileştirilmesinde ve öksürük sıklığının giderilmesinde alternatif bir tedavi olabilir (9). Taze sarımsak( Allium sativum ) ve sarımsak ekstreleri yaygın olarak kan basıncını ve kan kolesterolünü düşürmek, glisemik kontrolü iyileştirmek, mantar önleyici ve antimikrobiyal (10–12) özellikleri ve soğuk algınlığı/grip sürecini kısaltmak için yaygın olarak kullanılır. Ayrıca, trombosit agregasyonunu inhibe eder, fibrinolitik özellikler gösterir ve kanama süresini arttırır. Allium sativum’un kükürt içeren bileşikler de dahil olmak üzere yüzlerce fitokimyasal içerdiği bildirilmektedir, genel kükürt içeriğinin% 82’sini oluşturan allicin, S-propil-sistein-sülfit (PCSO) ve S-metil sistein-sülfit (MCSO), taze kesilen sarımsak homojenatlarının ana kokulu molekülleridir. Alliin, taze sarımsağın doğranması, kıyılması, ezilmesi veya çiğnenmesi gibi parankimi parçalayan işlemlerden sonra alliinaz enzimleri aracılığıyla hızlı bir şekilde hidrolize edilen allicin (diallyl tiyosulfinat) haline gelir. Allium sativum ektresi penetrasyonun inhibisyonu yoluyla enfeksiyonun ilk adımlarında önemli antiviral aktivite göstermektedir (13). Ayrıca iki klinik çalışmada antidiarrheal etkiler ve Allium sativum L. ile dışkı koliform sayısının azalması gösterilmiştir (14). ÜSYE ve gastroenterit arasındaki olası bağlantı, solunum ve gastrointestinal yolların ortak mukozal bağışıklık sisteminde salgısal IgA, lenfoid dokusu kaynaklı ilk savunma hattını oluşturduğu için kritik bir rol oynaması olabileceği düşünülmektedir (14). Çeşitli araştırmalarda Meyan (Glycyrrhiza glabra L. ) kökünün antitussif (15) ve trakeal düz kas gevşetici aktivitenin (16) yanısıra gastrointestinal sistemdeki düzenleyici etkileri (17) bildirilmiştir. Glycyrrhiza glabra L. kökündeki başlıca biyoaktif bileşenlerin flavonoidler ve liquiritin, liquiritigenin, isoliquiritigenin, liquiritin apioside, glisirizin ve glisirizik asit içeren pentasiklik triterpen saponin olduğu bilinmektedir6).
PARASETAMOL 22 PARASETAMOL G. glabra öksürükte balgam söktürücü etki gösterir ve öksürük refleksini değiştiren bir mekanizmaya sahiptir. G. glabra, hava yolu mukozasında polisakkarit tabakalarının oluşumunu sağlayıp arabinogalaktan proteini dolaylı olarak öksürük reseptörlerinin duyarlılığını etkileyebilir ve öksürüğü baskılayabilir. Suda çözünür polisakkaritlerin, mukusu fiziksel, kimyasal ve mikrobiyolojik tahriş edicilere karşı koruyan biyo-yapışkan bir jel tabakası oluşturduğu bildirilmiştir. Aynı mekanizma nedeniyle polisakkaritler ayrıca epiteli yeniden nemlendirme, kuru öksürüğü azaltma ve balgam çıkarmayı destekleme yeteneğine de sahiptir. Saponinlere benzer şekilde, polisakkaritler vago-vagal refleks yoluyla mukus salgısını arttırır. Bütün bu mekanizmalar “yatıştırıcı” etkilerde yer alabilir (18). In vivo çalışmalarda hücresel ve spesifik olmayan yanıtın uyarılmasıyla immünostimülatör (19) etkiler gösterdiği gösterilmiştir. In vitro çalışmalarda, antimikrobiyal (20), otofajiyi aktive ederek (17) antiviral (21) potansiyelini göstermiştir. Farklı bitki türlerinin bir değerlendirmesinde Glycyrrhiza glabra L., rotavirüse karşı en güçlü antiviral aktiviteyi sergilemiştir (21). Glycyrrhiza glabra L.’nin güvenliği ile ilgili olarak glisirizinin hipermineralokortikoid benzeri etkileri nedeniyle doğru dozu seçmek önemlidir. İnsan ve hayvanlar için kabul edilebilir bir günlük 0.015-0.229 mg glisirizin/kg vücut ağırlığı/gün olduğu bildirilmiştir(22) Mürver (Sambucus nigra L.), flavonoidler açısından zengin içeriği ile gribe karşı ve bağışıklık uyarımında önemli bir rol oynar. Mürver meyvesinden izole edilen flavonoidlerin H1N1 virionlarına bağlandığını ve virüslerin konakçı hücreleri enfekte etme yeteneğini azaltarak H1N1 enfeksiyonunu engellediğini belirledi (23). Bununla birlikte, olgunlaşmamış mürver çiçeği meyvelerinin belirli bir miktarda sambunigrin içermesi nedeniyle kalite güvencesi dikkate alınmalıdır, gizli bir toksik glikozit, olgunlaşma sürecinde konsantrasyonu azalan siyanürü serbest bırakabilir (24). Hatmi (Altaeae officinalis ) kökü oral ve faringeal mukozanın tahrişini ve buna bağlı kuru öksürüğü gidermek için yatıştırıcı olarak kullanılır (25,26). Ayrıca mide-bağırsak mukozasının (örneğin gastrit) hafif iltihabını gidermek için kullanılır. A. officinalis kök ekstresi, suyla karışabilen polisakkaritler (asidik polisakkaritler), çoğunlukla galakturorhamnanlar, arabinanlar, glukanlar ve arabinogalaktanlar, nişasta (%25-35), pektinler (%11), sakaroz (%10), müsilaj (%5), flavonoidler, kafeik asit, p-kumarik asit, izokersitrin, kumarinler, fitosteroller, tanenler ve ayrıca birçok amino asit içerir (27). Hatmi kökü ektresinin içerdiği polisakkaritler, hücreleri mekanik tahrişlerden ve mikrobiyal istiladan koruyan epitel mukozasına biyo-yapışkan özellikleri ile iltihaplı mukoza üzerinde koruyucu bir film gibi anında etkiler gösterir. Yatıştırıcı tabaka, hem normal hem de patolojik koşullarda hücre-matris etkileşimlerini ve ardından göçü, sitokin sinyalleşmesini ve ayrıca lökosit aktivasyonunu tetikleyerek mukus sisteminin tahrişini azalttığından, solunum yolunu çevresel hasardan korumak için gerekli savunma mekanizmaları tarafından daha hızlı bir rejenerasyon desteklenir. Bir grup çok amaçlı savunma hücresine ait olan makrofajlar, mukozal istilacı patojenlere karşı ilk savunma hattını sağlar (27). Biberiye ( Rosmarinus officinalis L.)’nin esansiyel asidinin antiviral bileşimi, viral süspansiyon testlerinde tip I interferon üretimini indüklemeden veya hücre canlılığını etkilemeden HRSV replikasyonunu ve viral gen ekspresyonunu bastırdı. R. officinalis ekstraktlarının antioksidan, antimikrobiyal biyolojik aktiviteleri rosmarinik asit, karnosol ve karnosik asit gibi fenolik bileşenlerine ve uçucu yağlarda bulunan α-pinen, bornil asetat, 1,8-sineol ve kafur atfedilir (28). Biberiye uçucu yağ bileşiminin analizine göre “1,8-sineole” tipi, “verbenon” tipi, “kafur” tipi ve “ α-pinen” dört kimyasal alt grup tanımlanmıştır. Biberiye üzerine yapılan araştırmalar, solunum yollarındaki kas spazmını azaltıcı, akciğerlerde antienflamatuar ve iltihap önleyici faktörleri azaltıcı, antimikrobiyal özelliklerden dolayı olduğunu düşündürmektedir. Yapılan detaylı çalışmalar Sarmaşık (Hedera helix) yaprak ekstresinin bronşiyal astım, kronik inflamatuar tekrarlayıcı bronşit, viral kaynaklı akut bronşitin de olduğu solunum yolu enfeksiyonlarında ve öksürük, balgam çıkarma, dispne ve nefes darlığı semptomları dahil olmak üzere ÜSYE tedavisindeki kullanımını onaylamaktadır. H. helix’in aktif bileşenleri arasında balgam söktürücü özelliklere sahip olduğuna inanılan saponinler hederasaponin-C, hederacoside C, hederagenin ve alfa-hederin yer almaktadır. Klinik çalışmalar, H. Helix preparatlarının gastrointestinal advers olaylarla ilgili verileri çok sık olmadığından yetişkinlerde ve pediatrik popülasyonlarda güvenlik ve etkinlik profilini genellikle çok iyi tolere edildiği ve güvenli olduğu şeklinde belirlemiştir (29,30). British Herbal Compendium ve Komisyon E ıhlamur (Tilia cordata) çiçeğini soğuk algınlığı ve soğuk algınlığına bağlı öksürükler için onaylamıştır. Ihlamur çiçeğinin yatıştırıcı, antispazmodik, terletici, hipotansif, yumuşatıcı, idrar söktürücü ve hafif büzücü özellikleriyle Sinüs baş ağrısı ve migren, uykusuzluk, stres ve panik bozukluklarının giderilmesini içeren diğer yatıştırıcı etki terapilerinde sinir çarpıntılarını tedavi etmek için de kullanılmıştır. Ayrıca stres ve sinir gerginliğinin neden olduğu yüksek tansiyonu düşürdüğü bildirilmiştir (31). Flavonoller (kersetin, kaempferol ve apigenin türevleri) ve fenolik asitler tarafından temsil edilen fenolik bileşimleri nedeniyle, merkezi sinir sistemi (CNS) üzerindeki potansiyel anksiyolitik etkileri olduğu düşünülür (32). Sinirli Ot (Plantago lanceolata) yaprağı, üst solunum yollarının nezlesi; oral ve faringeal mukoza inflamatuar değişiklikleri, zor balgam çıkarma ile üst solunum yolu iltihapları, öksürük ve ses kısıklığı gibi soğuk algınlığı semptomlarında adjuvan, farenjitte adjuvan olarak uygulanır. Bitkisel madde, ana bileşikler olarak genç yapraklarda katalpol ve yaşlı yapraklarda aukubin ana bileşiktir ayrıca genç yapraklar %9’a kadar iridoid içerirken, yaşlı yapraklarda sadece eser miktarda bulunur. Katalpol ve aukubin içeriği hasat zamanına bağlı olarak da değişir. Çiçeklenme döneminden önce, her organda aucubin içeriği çok düşüktür ve sonbaharda maksimuma ulaşır, aucubin %1-3 seviyelerinde ve katalpol %1’e kadar çıkar. Ayrıca %2-6 müsilaj, %6 tanen, apigenin ve luteolin gibi flavonoid türevlerini içerir (33).
PARASETAMOL 23 Ebegümeci (Malva sylvestris L. ve/ veya Malva neglecta Wallr) oral veya faringeal irritasyon ve buna bağlı kuru öksürüğün semptomatik tedavisi için yatıştırıcı etkiler gösterdiği bildirilmiştir. Yaprak ve çiçeklerinde bulunan Glikoz, galaktoz ve ramnozdan oluşan polisakkaritlerden oluşan Müsilaj polisakkaritleri Mukus polisakkaritlerinin hidrolizi, nötr şekerlerin salınmasına neden olur. Phenolic derivatives, Polyphenols, Flavonoids içerikleri zengindir. Tıbbi Çay Reçeteleri Balgam Sökücü Çay Rx • 55 Kısım Althaeae folium • 25 Kısım Althaeae radix • 15 Kısım Liquiritiae radix • 5 Kısım Malvae flos Antitusif Çay - Kuru öksürük için öksürük çayı Rx • Ebegümeci çiçeği 10 Kısım Malvae flos • Sığırkuyruğu çiçeği 10 Kısım • Althaeae folium 20 Kısım • Origani herba 10 Kısım • Althaeae radix 20 Kısım • Liquiritiae radix 25 Kısım • Anisi fructus 5 Kısım Antispazmodik öksürük çayı Rx • Origani herba 30 Kısım • Foeniculi fructus 20 Kısım • Tilia floss 50 Kısım Kaynakça 1. Zhong NS, Li YM, Yang ZF, Wang C, Liu YN, Li XW, et al. Chinese guidelines for diagnosis and treatment of influenza (2011). J Thorac Dis. 2011;3(4):274–89. 2. Cotton M, Innes S, Jaspan H, Madide A, Rabie H. Management of upper respiratory tract infections in children. South African Fam Pract [Internet]. 2008 Mar 15;50(2):6–12. Available from: https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/20786204.2008.10873685 3. Jaume F, Valls-Mateus M, Mullol J. Common Cold and Acute Rhinosinusitis: Up-to-Date Management in 2020. Curr Allergy Asthma Rep [Internet]. 2020 Jul 3;20(7):28. Available from: https://link.springer.com/10.1007/s11882-020-00917-5 4. Wagner L, Cramer H, Klose P, Lauche R, Gass F, Dobos G, et al. Herbal Medicine for Cough: a Systematic Review and Meta-Analysis. Complement Med Res [Internet]. 2015;22(6):359–68. Available from: https://www.karger.com/Article/FullText/442111 5. Bruni R, Brighenti V, Caesar LK, Bertelli D, Cech NB, Pellati F. Analytical methods for the study of bioactive compounds from medicinally used Echinacea species. J Pharm Biomed Anal [Internet]. 2018 Oct;160:443–77. Available from: https://doi.org/10.1016/j.jpba.2018.07.044 6. Zhang N, Erickson DL, Ramachandran P, Ottesen AR, Timme RE, Funk VA, et al. An analysis of Echinacea chloroplast genomes: Implications for future botanical identification. Sci Rep [Internet]. 2017 Dec 16;7(1):216. Available from: http://dx.doi.org/10.1038/s41598-017-00321-6 7. Zhang Y, Xia R, Liang S, Hu X, Dai M, Li Y, et al. Chinese patent herbal medicine (Shufeng Jiedu capsule) for acute upper respiratory tract infections: A systematic review and meta-analysis. Integr Med Res [Internet]. 2021 Sep;10(3):100726. Available from: https://doi.org/10.1016/j.imr.2021.100726 8. Gökçe Ş, Dörtkardeşler BE, Yurtseven A, Kurugöl Z. Effectiveness of Pelargonium sidoides in pediatric patients diagnosed with uncomplicated upper respiratory tract infection: a single-blind, randomized, placebo-controlled study. Eur J Pediatr [Internet]. 2021 Sep 24;180(9):3019–28. Available from: https://link.springer.com/10.1007/s00431-021-04211-y 9. Adetumbi MA, Lau BHS. Alliumsativum (garlic) — A natural antibiotic. Med Hypotheses [Internet]. 1983 Nov;12(3):227–37. Available from: https://linkinghub.elsevier.com/retrieve/pii/0306987783900403 10. Choo S, Chin VK, Wong EH, Madhavan P, Tay ST, Yong PVC, et al. Review: antimicrobial properties of allicin used alone or in combination with other medications. Folia Microbiol (Praha) [Internet]. 2020 Jun 23;65(3):451–65. Available from: http://link.springer.com/10.1007/s12223-020-00786-5 11. Weber N, Andersen D, North J, Murray B, Lawson L, Hughes B. In Vitro Virucidal Effects of Allium sativum (Garlic) Extract and Compounds. Planta Med [Internet]. 1992 Oct 5;58(05):417–23. Available from: http://www.thieme-connect.de/DOI/DOI?10.1055/s-2006-961504 12. Mehrbod, P, Aini, I, Amini, E, et al. Assessment of direct immunofluorescence assay in detection of antiviral effect of garlic extract on influenza virus. African J Microbiol Res [Internet]. 2013 May 21;7(21):2608–12. Available from: http://academicjournals.org/journal/AJMR/article-abstract/ C7BAEBF12939 13. Yu J, Ho C, Hsu Y. Traditional Chinese medicine treatments for upper respiratory tract infections/common colds in Taiwan. Eur J Integr Med. 2014;6(5):538–44. 14. Saha S, Nosálova G, Ghosh D, Fleˇkova D, Capek P, Ray B. Structural features and in vivo antitussive activity of the water extracted polymer from Glycyrrhiza glabra. Int J Biol Macromol. 2011;48:634–8. 15. Liu B, Yang J, Wen Q, Li Y. Isoliquiritigenin , a flavonoid from licorice , relaxes guinea-pig tracheal smooth muscle in vitro and in vivo: Role of cGMP / PKG pathway. Eur J Pharmacol 587. 2008;587:257–66. 16. Laconi S, Madeddu MA, Pompei R. Autophagy Activation and Antiviral Activity by a Licorice Triterpene. Phyther Res. 2014;(January):22–4. 17. Nosalova G, Fleskova D, Jurecek L, Sadlonova V, Ray B. Herbal polysaccharides and cough reflex ଝ. Respir Physiol Neurobiol. 2013;187(1):47–51. 18. Borsuk OS, Masnaya N V, Sherstoboev EY, Isaykina N V, Kalinkina GI, Reihart D V. Effects of Drugs of Plant Origin on the Development of the Immune Response. Bull Exp Biol Med. 2011;151(2):194–6. 19. Kim HK, Park Y, Kim HN, Choi BH, Jeong HG, Lee DG, et al. Antimicrobial mechanism of β -glycyrrhetinic acid isolated from licorice , Glycyrrhiza glabra. Biotechnol Lett 24. 2002;(Kctc 1682):1899–902. 20. Knipping K, Garssen J, Land B Van. An evaluation of the inhibitory effects against rotavirus infection of edible plant extracts. Virol J 2012,. 2012;9(137):1–8. 21. Isbrucker RA, Burdock GA. Risk and safety assessment on the consumption of Licorice root ( Glycyrrhiza sp .), its extract and powder as a food ingredient , with emphasis on the pharmacology and toxicology of glycyrrhizin. Regul Toxicol Pharmacol. 2006;46:167–92. 22. Roschek B, Fink RC, Mcmichael MD, Li D, Alberte RS. Elderberry flavonoids bind to and prevent H1N1 infection in vitro. Phytochemistry. 2009;70(10):1255–61. 23. Vlachojannis JE, Cameron M, Chrubasik S. A systematic review on the sambuci fructus effect and efficacy profiles. Phyther Res [Internet]. 2010 Jan;24(1):1–8. Available from: http://doi.wiley.com/10.1002/ptr.5284 24. Canada H. Marshmallow – Althaea officinalis - Root. 2018. p. 1–8. 25. European Medicines Agency. COMMUNITY HERBAL MONOGRAPH ON ALTHAEA OFFICINALIS L., RADIX. 2008. 26. Bonaterra GA, Bronischewski K, Hunold P, Schwarzbach H, Heinrich E-U, Fink C, et al. Anti-inflammatory and Anti-oxidative Effects of Phytohustil® and Root Extract of Althaea officinalis L. on Macrophages in vitro. Front Pharmacol [Internet]. 2020 Mar 17;11(March):1–14. Available from: https:// www.frontiersin.org/article/10.3389/fphar.2020.00290/full 27. Karadağ AE, Demirci B, Çaşkurlu A, Demirci F, Okur ME, Orak D, et al. In vitro antibacterial, antioxidant, anti-inflammatory and analgesic evaluation of Rosmarinus officinalis L. flower extract fractions. South African J Bot [Internet]. 2019 Sep;125:214–20. Available from: https://linkinghub.elsevier. com/retrieve/pii/S0254629919302492 28. Shiravi A, Akbari A, Mohammadi Z, Khalilian M-S, Zeinalian A, Zeinalian M. Rosemary and its protective potencies against COVID-19 and other cytokine storm associated infections: A molecular review. Med J Nutrition Metab [Internet]. 2021 Dec 3;14(4):401–16. Available from: https://www.medra. org/servlet/aliasResolver?alias=iospress&doi=10.3233/MNM-210013 29. Sierocinski E, Holzinger F, Chenot J-F. Ivy leaf (Hedera helix) for acute upper respiratory tract infections: an updated systematic review. Eur J Clin Pharmacol [Internet]. 2021 Aug 1;77(8):1113–22. Available from: https://link.springer.com/10.1007/s00228-021-03090-4 30. EMEA. Assessment report on Tilia cordata Miller, Tilia platyphyllos Scop., Tilia x vulgaris Heyne or their mixtures, flos [Internet]. 2012. Available from: www.ema.europa.eu 31. Turrini F, Vallarino G, Cisani F, Donno D, Beccaro GL, Zunin P, et al. Use of an Animal Model to Evaluate Anxiolytic Effects of Dietary Supplementation with Tilia tomentosa Moench Bud Extracts. Nutrients [Internet]. 2020 Oct 29;12(11):3328. Available from: https://www.mdpi.com/2072-6643/12/11/3328 32. EMA. Assessment report on Plantago lanceolata L., folium. Eur Med Agency [Internet]. 2011;2009(November 2011):1–14. Available from: https://www.ema.europa.eu/en/documents/herbal-report/final-assessment-report-plantago-lanceolata-l-folium_en.pdf
PARASETAMOL 24 PARASETAMOL PARASETAMOL RÖPORTAJ Röportaj Ecz. Cem KILINÇ Merhaba. Öncelikle sizi tanımak isteriz, bize kendinizden bahseder misiniz? Merhaba, 2008 yılında İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldum. O zamandan beri, Tokat’ın Zile ilçesindeki Emek Eczanesi’nde eczacılık yapmaktayım. Toplumcu sağlık anlayışının kıymetini göstermek, hissettirmek, halk sağlığı için mücadele etmek amacıyla bir araya gelmiş Boyun Eğmeyen İlaç Emekçileri inisiyatifi ile bir süredir çalışmalar yürütmekteyim. Çok anlamlı ve değerli bir kampanya olan ‘’HPV Aşı Bursu’’ sizin öncülüğünüzde hayat buldu ve aşının bugüne kadar birçok kişiye ulaşmasını sağladınız. Bu fikrin çıkış hikayesi neydi ve nasıl şekillendi? Ünlü ozanımız Nazım Hikmet’in ölüm yıl dönümü olan 3 Haziran’da eczanemde nöbetçiydim. Gece, nöbetin sakin saatlerinde biraz Nazım şiirleri okuyayım derken bir şiirine denk geldim. Şöyle diyordu Nazım şiirin bir yerinde: “Biz insanız çok şükür Çok şükür biliriz, İlacımıza Umudu katmasını Yaşamak gerek diyerek Ayak direyip Dayatmasını Hastalar, Kardeşlerim İyileşeceksiniz Ağrılar, sızılar dinecek, Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek, Ağır yeşil dalların ardından rahatlık.” Şiirde “ilaca umudu katmak” vurgusu ve umut dolu “iyileşeceksiniz” ifadesi bir eczacı olarak beni çok etkiledi. HPV aşılarını yaklaşık 10 yıldan beri biliyordum; devletin karşılamadığını da... Toplumda ne kadar yaygın bir virüs olduğunu da...
PARASETAMOL 25 Şiirin bu kısmı bende “enjeksiyon” ve “aşı” çağrışımı yaptığı için ben de “bundan sonra her nöbetimi bir genç kadının HPV aşılarını karşılamak için tutacağım” dedim ve bunu sosyal medyada paylaştım. Ertesi gün bir daha gündemden düşmeyecek bir halk sağlığı mücadelesine başlamış olduk. HPV aşısının özellikle kadınlar için önemi nedir? Neden ücretsiz olmalı? HPV, 200’ün üzerinde tipi olup, bunlardan 30 kadarı genital bölge hedefli olan bir virüs. Kanserle bağı en bilinen unsur. Dünyadaki tüm kanserlerin %5’ine, dünyadaki tüm kadın kanserlerinin %10’una kaynaklık ediyor HPV. Cinsel yolla bulaşan bir virüs ve aşısız toplumlarda maalesef çok yaygın. Kadınların %80’i yaşamı boyunca en az bir HPV enfeksiyonu geçirdiği biliniyor. Erkeklerin durumu da daha iyi değil. Bir kadının ilk cinsel deneyiminde HPV enfeksiyonu geçirmesinin kümülatif riski %46, yani 2 kişiden biri risk altında. Kayıtlı rakamlara göre (ki aslında gerçekler sayılar çok daha fazla) yılda 528 bin kadın HPV’ye bağlı kanser olmakta ve bunların 350 bin kadarı yaşamını yitirmekte. Bilinenin aksine ise erkekler sadece taşıyıcı değil, kadındaki kadar marjinal rakamlarda olmasa da yılda 34 bin erkek de HPV’ye bağlı kansere yakalanır durumda. Bunlar çok üzücü sayısal bilgiler. Ama bundan kurtulmanın bir yolu var: “Çocuk yaşta ulusal aşı takvimi kapsamında aşılanmak.” 10 yıl boyunca ulusal aşı takviminde aşılama yapılmış bir ülkenin gerçek yaşam verisine göre HPV enfeksiyonlarında ve genital siğillerde %90 azalma, yüksek dereceli kanser öncüsü lezyonda (CIN2-CIN3) yüzde %85 azalma sağlandığı görüldü. İnsanlık tarihinde 10 yıl çok kısa bir süre ve bu etki çok iyi bir oran. Halk sağlığını korumak, kansere karşı savaşmak, başta kadınlar olmak üzere insanlarımızın üzücü rahatsızlıklar ve bunlara bağlı ruhsal sıkıntılar yaşamasını engellemek, doğuştan kazanılmış yaşam hakkı ve sağlık hakkını savunmak için HPV aşısı ücretsiz olmalı ve aşı takvimine alınmalı. Bugüne kadar bu kampanya ile kaç kişi aşılandı? Şu ana kadar 220 genç kadın ve çocuğun 3 doz aşılamasını karşıladık. Çoğu arkadaşımızın 3. dozlarını da tamamlamaya başladık aşı takvimleri ilerledikçe.
PARASETAMOL 26 PARASETAMOL Başvuru için gereken şartlar nelerdir ve aşılanma süreci nasıl ilerliyor? Başvuru formumuz var. Genellikle sosyal medyada yayıldı. Başvurular da oradan geliyor. Şehir fark etmeksizin bu başvuruları alıyoruz. Birçok şehirden eczacı arkadaşlarımız da destek olduğu için neredeyse her şehirde aşılama yapabiliyoruz. Zonguldak’ta bir Tıp öğrenci ve bir yüksek lisans öğrencisini aşıladık bugüne kadar. Zonguldak özelinde bize destek olan meslektaşımız Ecz. Buket Sarıbıyık’a özellikle teşekkür etmek isterim bu konudaki destekleri için. Başvuru formunda başvuran kişinin isim, yaş, yaşadığı şehir, aylık gelir durumu, öğrencilik ya da iş durum bilgisi, telefon numarası gibi bilgileri formda belirtilen mail adresine atmasını istiyoruz. Biz farklı şehirlerden meslektaşlarımızdan gelen aşı bursu verme isteği geldikçe başvurular arasından aşının geldiği şehirdeki en ihtiyaç sahibi olduğunu düşündüğümüz kişiyi arayıp kendisine burs çıktığı bilgisini iletiyoruz. Daha sonra aşılanacak kişiyi bulunduğu şehirdeki ilgili eczaneye yönlendirerek aşısını temin etmesini sağlıyoruz. Bazen de o şehirde başvuru yoksa o aşı bursunu başka şehirden başvuran arkadaşlara iletiyoruz. Aşı 0-2-6. aylarda yapıldığı için bir Excel dosyasında şu ana kadar tüm aşılanan dostlarımızın aşı takvimini de tutuyoruz. Bir sonraki aşısı geldiğinde haber ediyoruz yeniden diğer dozunu olması için. Aşılanan arkadaşlarımızla bir Whatsapp grubumuz da var , orada hem bu bilgileri paylaşıyoruz hem de muazzam bir dayanışma sergiliyoruz. Çoğu zaman aşıların ücretsiz olması mücadelesine kendi yetkinliklerini de sunuyorlar. Yani aşılarını olup kenara çekilmediler, dayanışarak milyonlarca insanımız için ücretsiz olmasına katkıda bulunuyorlar. Zaten böyle bir dayanışma olmasa bu kadar gündemde kalmazdı.
PARASETAMOL 27 ‘Hpv Aşı Ağı’ sağlık profesyonellerinin katılımı ile hızla büyüyor. Destek vermek isteyen meslektaşlarımız nasıl bir yol izlemeli? En başından beri bir sloganımız var: “Dayanışma Yaşatır!” Bu motto ile ilerliyoruz. Ve hep söyledik biz bunu dayanışmanın gücü ile yapabiliyoruz. Mesleğimizin halk sağlığının çıkarıyla buluştuğunda toplum nezdinde de ne kadar kıymetli olduğunun anlaşıldığını görüyoruz. “Eczacı, halkın en yakın sağlık danışmanıdır” sözünün en somut örneklerinden birisi.Destek vermek isteyen meslektaşlarımız da bize ulaşabilir. Aşı bursu bağışlaya - bilir. İsterlerse bir kişinin 3 doz aşısını karşılayabilir onlar da bir nöbetinin geliriyle. Ya da bazı arkadaşlarımızın sadece tek doz ihtiyacı kaldı, onlara destek olup aşı takvimlerinin biterek birçok kansere karşı korunmalarına vesile olabilirler. Dayanışma ruhuna hepimizin ihtiyaç duyduğu ve hepimizi sağalttığı şu günlerde burs veren meslektaşlarımızdan da olumlu dönütler alıyoruz. Mesleki bir tatmin de söz konusu. Ve halk sağlığının çıkarı var ortada. Onlara “gelin hep beraber büyütelim bu dayanışmayı” diyebilirim. İrtibat kurmak için [email protected] mail adresine yazabilirler. Zonguldak’ta Ecz. Buket Sarıbıyık arkadaşımızla iletişime geçebilirler. Gelinen bu noktada kampanyanın etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Aşının ücretsiz olması konusunda bir gelişme var mı? Bu konu ülkemizde şu ana kadar hiç bu kadar gündem olmamıştı. Aşının ücretsiz olma mücadelesi de Aşı Bursu Dayanışması da önemli bir farkındalık yarattı bu konuda. Aşıya kendi imkanıyla ulaşabilecek de birçok yurttaşımız bu aşıları olmaya başladı ya da çocuklarına yaptırıyor. Ama burada toplumsal bir eşitsizlik söz konusu. Aşının 3 dozu 2085 TL idi 21 Aralık’a kadar. 21 Aralık’ta doz başına 112 TL fiyat düşüşü yaşandı ve şu an 3 dozu 1750 TL. Ama yine de toplumun önemlice bir kesiminin buna kendi imkanı ile ulaşması mümkün değil. Biz böyle bir dayanışma başlattıktan sonra Meclis gündemine getiren değişik partilerden vekiller de oldu, kanun teklifi verdiler. Bir siyasi parti seçim vaadi haline getirdi. Bunu biz eczacılar sağladık. Ama ücretsiz olmasını da sağlayacağız. Çok uzun olmayan bir zaman diliminde aşıların ücretsiz olacağına inancımız tam. Çünkü aksi bir insanlık suçu olur. Kanserin bir ilacı var ve size verilmiyor düşünsenize.. İlk başladığımız zamanlarda Meclis Sağlık Komisyonu Üyesi vekiller de “maliyet hesabına bakacağız” dedi, ama üzerinden 5 ay geçti sanırım hala dört işlem yapamadılar ki gerek de yok, aşının maliyet-etkin olduğu yıllardır biliniyor. Bu aşıların Ulusal Aşı Takvimine alınması devlet bütçesine fayda sağladığını da biliyoruz. Bu yönde alınmış bir emsal karar var. Aşı olmadığı için kanser olan kişilerin kanser ilaçlarının gideri kat kat fazla. Yine tarama maliyetini de azaltacak. En önemlisi insanlarımız bu rahatsızlıkları daha yaşamadan korunmuş olacak. Türk Tabipler Birliği bu konuda 2 ay önce Halk Sağlığı Müdürlüğüne başvuruda bulundu. Türk Eczacıları Birliği yönetiminden de vakit kaybetmeksizin aynı adımları atmasını bekliyoruz.. Eczacıların öncülük ettiği bir halk sağlığı mücadelesinde daha görünür olmaları gerekir diye düşünüyorum. İstanbul Eczacı Odası bu yönde çok kıymetli adımlar atıyor. İstanbul’daki tüm eczacılar için Eczacı Bilgilendirme Broşürü hazırladılar, eczanelerde bulundurulmak üzere Hasta Bilgilendirme Broşürü hazırladılar. 4 Mart HPV Farkındalık Günü’ne kadar bir eylem planları var. Yine Hataylı eczacılar kendi illerinden başvuranları aşıladılar. Tokat, Denizli, Tekirdağ gibi odalarımız da benzer bir hazırlık içerisindeler. Herkesin emeğine sağlık. EMEK ECZANESİ HPV AŞI BURSU BAŞVURU FORMU Sevgili Emek Dostu, Aşı haktır ama bu köhne düzende değil. Rahim ağzı kanserinden korunmak için aşı olmak isteyip de ilaç tekellerinin fahiş fiyatları ve toplumcu sağlık hizmetlerinin olmayışı nedeniyle aşısını olamayan emekçi kadınlarımızdan her ay birine HPV Aşı Bursu. Aşağıdaki bilgileri doldurup [email protected] adresine iletmenizi rica ederim. AD - SOYAD : YAŞADIĞINIZ ŞEHİR : TEL.: : İŞ DURUMU : AYLIK GELİR : YAŞ : Dayanışma Yaşatır! Bu vesile ile herkese aşı temin edilmesine yönelik mücadeleye de desteğinizi beklerim. herkeseasi.org Dostlukla, sevgiler.
PARASETAMOL 28 PARASETAMOL PARASETAMOL SANAT Merhaba. Öncelikle röportaj isteğimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Eczacı Müzik grubunun ortaya çıkış hikayesinden bahseder misiniz? Ben Eczacı Müzik Direktörü Eczacı Mehmet Ünal. Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi 1999 mezunuyum. Üniversite yıllarından beri müziği uğraşıdan öteye taşıyan bir yaşam biçimini kendime addettim. Bizim gördüğümüz, bize ifade edilen, eczacının eczanesine olan mahkumiyeti ve asosyal yaşam biçimi idi. Halbuki böyle olmadığını kanıtlamak hepimizin elinde, işte ben de bu anlayışla yola çıktım. 2006 yılında şu an Eczacı Müzik grubunun en önemli yapı taşlarından Eczacı Başar Doğan ile ‘Reçete Rock’ grubunu kurduk. Sadece İzmir’de değil Türkiye’nin dört bir yanında konserle eczacıları gururla temsil ettik. 2020 yılında başlayan pandemi maalesef grubumuzu olumsuz etkiledi ve sahneler kapandı. Peki bu bizi sınırlayabilir miydi? Elbette hayır. Şartlar ne olursa olsun Freddie Mercury haklıydı ve Şov devam etmeliydi. Yine İzmir eczacılarından Eczacı Ufuk Hüseyin’in yıllarca aklımda durdurduğum fikri ateşlemesi ile Türkiye’nin dört bir yanında bulunan eczacılarımızı davet ettik. Solist ve enstrüman çalan eczacılarımızı Eczacı Müzik yapısı altında birleştirdik. Eczacı Müzik grubu kaç kişiden oluşuyor? Eczacı Müzik grubu 37 Müzisyen eczacıdan oluşuyor. Eczacılarımızın çaldığı aletler ve katıldıkları iller ise şu şekilde: Gitar, Bağlama, Keman, Kanun, Ud, Klarnet, Bas Gitar, Cümbüş, Cura, Bateri, Darbuka, Piyano ve Yan Flüt. İzmir, İstanbul, Ankara, Bursa, Mersin, Adana, Van, Sinop, Konya, Tunceli, Karabük, Çorum, Antalya, Kastamonu, Kars. Eczacı Müzik grubu PARASETAMOL 28
29 PARASETAMOL Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Yaptığımız müziğin birden çok tanımı var aslında. Kimisi buna ‘her demden her telden’ diyor. Kimisi ‘müzik ruhun gıdası ise Eczacı Müzik de ruhun ilacıdır’ diyor. Bu aynı zamanda, dört duvar arasında mahkum olan eczacının tahliyesidir. Eczacılık yaparken aynı anda müzik de yapıyorsunuz. Bu iki alan birlikte nasıl ilerliyor? Eczacılık yaparken aynı anda müzik yapmak çok zor değil. Bazen eczanelerimiz birer stüdyo haline gelebiliyor. Bazı arkadaşlarımızın eczane arkaları müzik aleti dükkanı gibi neredeyse. Bu kadar ilaç yokluğunda fena mı işte, ruhun ilacını eksik etmiyoruz bizler. Bugüne kadar hangi projelerde yer aldınız? İlk projemiz olarak ‘’Yalan’’ isimli şarkıyı cover olarak yaptık ve Covid_19 salgını sonucu ölen Eczacı ve Eczacı Teknisyenlerine ithaf ettik. Bundan sonra yaklaşık 13 proje daha hayata geçirdik. Ayrıca grup elemanları Türkiye’nin değişik illerinde bir araya gelmekte ve canlı müzik ve sahne çalışması yapmakta. En son Mersin’deki eczacı ve diğer takipçilerimiz ile buluştuk ve hep beraber harika bir konser gerçekleştirdik. Grup olarak bundan sonraki hedefleriniz nelerdir? Eczacı Müzik gün geçtikçe daha profesyonel bir şekilde kendini ifade edecek konuma gelmek istiyor. Bunu da zaman içerisinde başaracak güce ve yeteneğe sahip. Bunun yanında önümüzdeki dönemlerde konserler vermeye ve Youtube sayfasından yeni şarkı projeleri yayınlamaya devam edecek. 14 MAYIS gala gecesinde Ordu Eczacı Odası’nın misafiri olacağız. Eczacılarımız sizleri nereden takip edebilirler? Projelerimizi Eczacı Müzik Youtube kanalı ve @eczacimuzikgrubu instagram sayfalarında yayınlamaktayız. 29 PARASETAMOL
PARASETAMOL 30 PARASETAMOL PARASETAMOL YAŞAM Melike SAYRAV Theta Healing Uygulayıcısı, Yoga Eğitmeni, Biyolog Theta Healing Bir enerjiyle şifa tekniği Kuantum fiziği prensibine göre “Enerji kaynağına geri döner” Düşüncelerimizle ve düşüncelerimizin oluşturduğu duygularla güçlü bir enerji yayarız. Son yıllarda herkesin dilinde olan “elektrik aldım- elektrik alamadım” söyleminin nereden kaynaklandığını hiç düşündünüz mü? Madde, enerjinin cisimleşmiş halidir. Kuantum teorisi, atom ve atom altı seviyedeki maddenin ve enerjinin doğasını ve davranışını açıklayan modern fiziğin teorik temelidir. Son yıllarda kuantum kelimesini enerji çalışmaları alanlarında da sıkça duymaya başladık. Aslında kendi araştırmalarım ve yorumumla basitçe açıklamam gerekirse, kuantum teorisi bana başlangıç noktası olacaktır. Evrende bulunan her madde atomlardan oluşur. “Madde” dediğimiz şey de insan bedeninde, beş duyumuzla algılayabileceğimiz enerji yoğunluğu olarak özetlenebilir. Beş duyu dediğimizde buna “dokunma” da dahil olduğundan, rüzgar estiğinde bedenimizle hissedebildiğimiz “hava” da buna doğal olarak dahildir. Hava, yani üzerinde yaşadığımız gezegendeki TÜM boşlukları dolduran bu madde bildiğiniz üzere %78 azot, %21 oksijen ve %1 diğer gazlardan oluşmaktadır. Yani aslında gözle göremediğimiz, “boşluk” olarak nitelendirdiğimiz her yerde yoğun bir atom dolaşımı söz konusudur. Biraz da işin içine biyoloji bilgisi katacak olursak, beyin hücreleri vücudumuzdaki diğer hücreler gibi birbirlerine hücre zarıyla bağlı değildir, birbirlerine dokunmazlar, elektrik sinyalleri üretirler ve aralarında nörotransmitter denilen, elektrik sinyallerini iletmekten sorumlu kimyasal yardımıyla iletişime geçerler. Düşüncelerimiz de beyin hücrelerimizin aktivasyonu yoluyla oluşur. Yani aslında sürekli düşünen zihnimiz, radyo frekansı gibi sürekli bir elektrik sinyali yayar. Bu yüzdendir ki bazen biriyle konuşurken ya da bir ortama girdiğinizde kendinizi enerjiniz çekilmiş gibi, yorgun ve bitkin hissedersiniz. Ya da iletişimde olduğunuz kişi o kadar enerjik ve pozitiftir ki, siz de onun yaydığı bu frekansa uyumlanır ve neşeyle dolarsınız. Bu noktada o kişilerle enerjiniz uyumlanmış başka bir deyişle rezone olmuş olursunuz. İşte iyi elektrik almak, kötü elektrik almak diye günlük hayatımızda kullanılan tanım, özetle bunu açıklamaktadır.
PARASETAMOL 31 Benzer, benzeri çeker. Platon, ilginlik (afinite) yasasında “Sevgi, sevgiye meyillidir” diyerek, benzerlerin birbirlerini çektiğini savunmuştur. Günümüzde “Çekim yasası” olarak bilinen, hayatımızdaki hem negatif hem pozitif deneyimleri kendimize düşüncelerimizle çekebildiğimizi savunan teori de temelini buradan almaktadır. Giriş kısmında sizlere enerjiyle şifacılık alanına ilk adım attığımda, yıllarca bilimsel yanıtlar arayan zihnimin sorduğu sorular doğrultusunda yaptığım araştırmalarımın sonuçlarını yorumlayarak sundum. Edindiğim bilgilerden özetleyerek Theta Healing çalışma prensibindeki “Fizik-Biyoloji- Zihin -Düşünce-Madde-Enerji” gibi kavramları ana hatlarıyla açıklamaya çalıştım. Peki ana başlıktaki soruya dönecek olursak; Nedir bu Theta Healing? Theta Healing yöntemi kurucusu Vianna Stibal tarafından” fiziksel, duygusal ve ruhsal dinginlik felsefesi “ olarak tanımlanır. Uygulayıcının özel bir meditasyon tekniği kullanarak zihnini theta dalga boyuna getirmesi ile elde ettiği derin bir meditasyon sırasında , odaklanmış düşünceyle enerjinin çalışmasını gözlemleme eylemi ile seans gerçekleşir. Bu çalışma sırasında uygulayıcı “Yaradan’ın koşulsuz sevgi enerjisi” nin şifayı gerçekleştirmesini gözlemleyerek seansı uygular. Daha açıklayıcı olmak gerekirse, Theta healing tekniğini iki yönden ele alabiliriz, Bilimsel açıklama kısmına büyük oranda yukarıda değindiğim kısımlar ışık tutacaktır. Beyin hücrelerimizin düşüncelerle elektrik sinyalleri ürettiği, bu elektrik sinyallerinin havada atomlar aracılığıyla yayılabildiği ve dolayısıyla bire bir iletişimde olduğumuz kişilerle aramızda bir enerji alanının oluştuğu gerçeğini bilimle ifade edebiliriz. Bu prensipten yola çıkarak, theta healing uygulayıcısı zihnini öğrendiği meditasyon tekniğiyle Theta dalga boyuna getirdiğinde, danışan da belli aralıklarla bu sinyalden etkilenip, farkında olmadan theta frekansına uyumlanıp, unuttuğu anılarını, travmalarını ve duygusal yüklerini hatırlar hale gelecektir. Seanslarda gözlemlediğim durum da bundan ibarettir. Bazı seanslarda kişilere hayatlarını olumsuz etkileyen bir olayla ilgili sorular sorduğumda, bilinçli zihinleri yıllar önce gerçekleşmiş bu kötü anıyı hatırlamak istemediği için sorduğum soruya cevapsız kalırlar. Fakat bir süre soruyu tekrarladığımda, bilinç altının derinliklerinden silik bir şekilde hatırladıkları bir anı çıkabilir. İşte bu, danışanın o sırada theta frekansıyla uyumlanıp, kendi bilinçaltına daha kolay erişim sağladığının göstergesidir. Sonrasında bu anının kişide yarattığı negatif düşünce kalıbının “o an” da bilinçaltından uzaklaşmasına şahitlik edip, yerine kişinin hayatına pozitif etki edecek olan pozitif inancın programlanması gözlemlenir. Spirituel açıklama kısmında ise; yukarıda vurguladığım uygulayıcının “gözlemleme” eylemi ne ifade eder? “Enerji” kavramıyla tanımladığımız bazı şeyleri duyularımızla algılayabildiğimizden, bazılarını ise üç boyutlu dünyayı yani “madde” yi algıladığımız biçimde algılayamadığımızdan bahsetmiştim. İşte bu nedenle yaşadığımız dünyada algılayabildiğimiz enerjisel boyutlar 3. Boyut dediğimiz maddesel dünyanın sınırları kadardır. Spirituellikte 7 enerji boyutunun varlığından bahsedilir. 1. Toprak, mineraller, doğal taşlar (doğal taşların şifalı titreşimleri, toprağın hafızası) 2. Bitkiler ( Bitkilerle konuştuğunuzda daha sağlıklı büyümeleri) 3. İnsanlar ve hayvanlar 4. 5. ve 6. boyutta gözle göremediğimiz bazı enerjisel varlıklar 7. Yaradan’ın koşulsuz sevgisi Theta healing şifasında gözlemlediğimiz ve şifayı gerçekleştiren enerji, 7. Boyuttaki Yaratıcı’nın koşulsuz sevgisi enerjisidir. İncimsi beyaz renkte tasvir edilen bu enerji sevginin, sonsuzluğun ve şifanın kaynağıdır. Meditasyonlarımızda zihnimizi theta dalga boyuna getirdiğimizde eriştiğimiz alan burasıdır. Seans esnasında şifaya aracılık ederken gözlemlediğimiz şey ise ışığın şifasıdır. Bu alanda kötü bir enerji barınamaz. Böylelikle yapılan seansta negatif enerjiye uyumlanan ve kötülüğe hizmet eden bir uygulama yapılması söz konusu değildir. Sonuç olarak; Theta healing uygulaması enerjik alanda olduğu kadar hücrelerin DNA’sında da bir dönüşüme izin vermektedir. Aslen bir enerji çalışması olan Theta Healing ile bilinçaltında farkında olmadan tutulan negatif inançlar uygulayıcı tarafından sizinle yalnızca sohbet ederken kolayca açığa çıkarılabilir ve sizin onayınızla pozitif olan versiyonlarıyla bilinçaltınızda kalıcı olarak değiştirilebilir. Bu inanç değişikliği çalışması “Bilinçaltı kazma çalışması” olarak adlandırılır ve sorucevap şeklinde ilerlediği için mutlaka bire bir seansla uygulanması gerekmektedir. Theta Healing ile bilinç altı kazma ve inanç değişikliği çalışması dışında yapılabilecek diğer uygulamalar ise şöyledir; Kişinin enerji alanında bulunan negatif enerjiler ve ortamda bulunan negatif enerjiler temizlenebilir, kişilerin çakraları temizlenip, dengelenebilir ve hizalanabilir, hormonal dengeleme yapılabilir, beyin kimyasalları dengelenerek bilişsel rahatlama sağlanabilir ve DNA aktivasyonu yapılarak kişilerin daha zinde hissetmeleri sağlanabilir. Ayrıca kişilerin daha önce his olarak deneyimlediklerini zannettikleri fakat aslında gerçek anlamıyla hiç tanımadıkları hisler, kişilerin bilinçaltlarına tanıtılabilir. Örn: Bir kişi mutluluğu varlıkla ve bollukla eşleştirmiş ve yalnızca bu koşul olduğunda mutlu olabileceğine inanıyor olabilir. Bu durumda “gerçek” saf kaynaktan gelen “mutluluk” tanımını bilmiyor anlamına gelir. Koşulsuzca mutlu olmanın saf kaynaktan gelen gerçek tanımı kişinin DNA sına ve bilinçaltına Theta Healing ile tanıtıldığında, artık o kişi gerçekten nasıl mutlu olunduğunu hissetmeye başlayacaktır. Dönüşüm kendimizi tanımak ve şifalandırmakla başlar, farkındalık yolculuğunuzda theta healing tekniği ve uygulayıcısı bu araçlardan birisidir. Bilim ilerledikçe yeni bilgiler açığa çıkmaya devam edecek ve bilinç altının nasıl programlandığı, bu programların nasıl değiştirilebileceği ve kendi negatif kalıplarımızdan özgürleştiğimizde hayatımızın nasıl dönüşeceği konularında daha sağlam temellere dayanarak yolculuğumuza devam edeceğiz. Albert Einstein’ın kızına yazdığı mektupta da söylediği gibi, Bilimin açıklayamadığı son derece kuvvetli bir güç var. Bu güç herkesi kapsıyor ve yönetiyor, evrenin çalışmasını sağlayan her olgunun arkasında bile o var ve henüz bizim tarafımızdan tanımlanamadı. Bu evrensel güç SEVGİDİR. Sevgiyle kalın… Einstein’ın kızına yazdığı mektubun tamamına @melikethetaandyoga Instagram hesabımdaki sabit hikayelerden ulaşabilirsiniz. 31
PARASETAMOL 32 Vücudumuzda 600’ den fazla enzim için bir ko-faktör ve 200’den fazla enzimin aktivatörü olan Mg ; kalsiyum ,potasyum ve sodyumdan sonra en çok bulunan dördüncü elementtir. %60’ı kemik ve dişlerde , %39’u yumuşak dokularda ve kalan %1’lik kısım da kanda bulunmaktadır. İnsan vücudu Mg’u üretemez. Diyetle aldığımız Mg miktarı , 50 yıl öncesine göre çok daha azdır. Bunun sebebi ; toprakta kullanılan potasyumlu gübreler, asit yağmurları , yanlış tarım uygulamalarıdır. Çeşitli hastalıklar da Mg eksikliğine sebep olur. Bu yüzden günümüzde birçok hastalığın temelinde Mg eksikliği de göz önünde bulundurulmalıdır. Mg’un iyi bilinen önemine rağmen , Mg eksikliğinin semptomları hastalarda fazla izlenmez bu yüzden Mg ‘a ‘unutulmuş katyon ‘ adı verilmiştir. Kandaki %1 ‘lik seviyesi de ,toplam vücuttaki eksikliğini yansıtmada iyi bir belirteç değildir. Mg , bağırsaklar tarafından emilir ve böbrekler yoluyla atılır. Böbrek yetmezliği olan hastalarda doktor kontrolünde kullanılmalıdır. Bu kadar fazla enzime aracılık eden Mg’un tabi ki vücutta çok önemli fonksiyonları vardır. Eksikliğinde çok fazla hastalığın görülmesine aracılık eden 4 temel sebep vardır ; • Metabolik faaliyetlerin sürdürülmesi için gerekli olan enzimlerin ko-faktörü ve aktivatörü olarak görev yapar • Hücrelerin yaşaması için gerekli olan enerjiyi üreten ATP’ nin biyolojik olarak aktif olabilmesi için Mg’a ihtiyacı vardır. • DNA;RNA ve Glutayon sentezinde, proteinlerin oluşturulması, onarılması ve korunmasında rol alır • Hücre zarındaki Mg, diğer minerallerin konsantrasyonlarını düzenler. Özellikle Mg bağımlı proteinler , Na, K, ve Ca için kapı görevi görerek , farklı minerallerin giriş –çıkışlarını düzenler. Bu minerallerin hücre içi ve hücre dışındaki oranları, vücuttaki birçok mekanizmayı tetikler . Magnezyum Eksikliğinin Rol Aldığı Hastalıklar • Asit-reflü , mide yanması • DEHB( dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ) • Alzheimer – Demans • Anksiyete , stres , panik atak • Enflamasyon • Kan pıhtılaşması ( damar içi tromboz,kalp krizi ve felç ) • Angina , HT ve diğer KV durumlarAritmi İnsülin direnci ve tip2 DM • D vit eksikliği ( Mg olmadan aktif forma dönemez ) • Kabızlık • Fibromiyalji • Migren , baş ağrısı • Kas ağrısı , spazm ,seğirmeler, huzursuz bacak send. • Premenstrual sendromlar • Preeklampsi ve eklampsi • KOAH, Astım ve solunum sıkıntısı • Osteoporoz Ve daha birçok hastalıkta Mg eksikliğinin rolü vardır. Mg takviyesi ile bu hastalıklarda iyileşme gözlendiğini gösteren çalışmalar mevcuttur. Bunlardan en çok karşılaştığımız hasta profilinde ; tip2 dm, fibromiyalji, migren , Ht , kas spazmları , premenstruel sendromlar ve uzun süre takviye almasına rağmen yükselmeyen Dvit gibi durumlara sahip olanlar ağırlıktadır. Eczanemizde bu tarz semptomlar için Mg takviyesi önerebiliriz. PARASETAMOL UNUTULAN KATYON ECZACI REHBERİ Ecz. Arzu EROĞLU ASLAN Arzu Eczanesi / Kozlu
PARASETAMOL 33 Hangi Magnezyum Takviyesi ? Piyasada birçok Mg takviyesi mevcuttur. Eczanemizde bize en sık danışılan durum da hangi formunu kullanmak gerektiği ile ilgili olduğu için en yaygın magnezyum çeşitlerini inceleyelim 1. Magnezyum Malat: Enerjiyle alakalı tüm sorunlarda en iyi form olduğu düşünülmektedir. Kronik yorgunluk , depresyon ve fibromiyalji vakalarında faydalı olabilir. Magnezyum malat fazla uyarıcı olabildiği için akşamları alındığında uykuyu engelleyebilir, sabah alınması önerilir. Malik asit ayrıca vücutta Aluminyum gibi toksik metallerin bağlanmasına yardımcı olur ve KC detoksunu destekler 2. Magnezyum Taurat: Dolaşımı artırmak için kardiyovasküler hastalıklarda tercih edilebilir. İnsülin direncinde faydalı olduğu, kardiyoprotektif ve antihipertansif aktivitesinin olduğunu gösteren çalışmalar vardır . Magnezyum taurat takviyeleri, depresyonlu hastaların tedavisinde, vasküler yapının sağlıklı olması için ve nörodejeneratif bozukluklarınının tedavisinde, migrenden korunmada etkili olduğu tespit edilmiştir. L-Taurin ayrıca, genel bilişsel fonksiyon ve hafızayı iyileştirme yeteneğine sahip, güçlü bir nootropik bileşiktir. Magnezyum taurat bu nedenle serebral fonksiyonları düzenlemede tercih edilebilir 3. Magnezyum Glisinat: Glisinin sakinleştirici etkisi vardır. Biyoyararlanımı en yüksek olan magnezyum formudur, aynı zamanda bağırsaklar için en uygun magnezyum formu olarak düşünülebilir. İshal gibi yan etkisi yoktur . Kaliteli ve düzgün bir uyku için glisinat formu en uygunu olabilir. PMS’de , fibrokistlerde ,uyku sorunlarında ,anksiyetede, kramplarda, migrende kullanılabilir. Genellikle akşam alınması tavsiye edilir. 4. Magnezyum Sitrat: Bu formun biyoyararlanımı %30 ‘dur ancak suyu bağırsaklara çekerek daha fazla müshil etkisi sağlar . Oksalat metabolizmasına yardımcı olur . Böbreklerde oksalat taşları olan hastalar sitrat formundan fayda sağlayabilirler. 5. Magnezyum L-Treonat: Magnezyumun bu türü, hafıza ve beyin fonksiyonlarını iyileştirir. Hayvanlarda yapılan bir ön çalışma, hem kısa süreli hem de uzun süreli hafızayı önemli ölçüde artırdığını göstermiştir. 6. Magnezyum Oksit: Sindirim sisteminden emilimi düşük bir formdur. Ancak %3 gibi emilebilir. Daha çok ishale neden olur. Bu yüzden genellikle kabızlıkta kullanılması önerilir. Magnezyum oksit, hiperasidite,dispepsi , reflü ve kabızlık tedavisi için kullanılır. Kurumun ödediği Mg formu , bu formdur . 7. Magnezyum Sülfat: Oral yol ile kullanılmayan bir formdur. Epsom tuzlarının içinde mevcuttur. Vücut Banyosu, ayak banyosunda kullanılabilir. Detoksifikasyonda destek sağlar. Magnezyum ve İlaç Etkileşimleri Danışanlarımıza Mg takviyesi önerirken , aşağıdaki ilaçların kullanım durumlarını da sorgulamalıyız. 1. Antibiyotikler (Özellikle aminoglikozidler, kinolonlar ve tetrasiklinler); bu antibiyotik gruplarını kullanırken Mg 2 saatönce veya 4-6 saat sonra alınmalıdır. 2. Antikoagülan ilaçlar( kanama riski artar ) 3. Bifosfonatlar (İlaçlar arasında en az 2-4 saat olması uygundur 4. Gabapentin( 2 saat önce veya 4-6 saat sonra alınmalı) 5. Diyabet ilaçları( hipoglisemi riski ) 6. Hipertansiyon ilaçları (Özellikle kalsiyum kanal blokörlerinin hipotansif etkisini artırır) 7. Diüretikler ( Magnezyumun vücuttan atılmasına neden olabilirler. Fazla doz kullanımı ciddi magnezyum kaybı oluşturabilir.) 8. Proton pompa inhibitörleri ( 1 yıldan fazla kullanılırsa hipomagnezemiye sebep olur ) Magnezyum İçeriği Yüksek Besinler Kabak ve ay çekirdeği, kuru baklagiller (nohut, fasulye, bezelye, kırmızı ve yeşil mercimek, bakla, nohut vs. , kuru yemişler, bitter çikolata , muz, avokado , Somon balığı, ıspanak ve bazı diğer yeşil yapraklı sebzeler. Kuru baklagillerde bulunan fitik asit, magnezyumun emilimini etkiler. Bu yüzden tüketmeden önce 24 saat suda bekletmek gerekir .
PARASETAMOL 34 Ecz. Burcu ONAY PARASETAMOL ARAŞTIRMA SAĞLIKTA FARKINDALIK: ÖZBAKIM Sağlık; fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir.” ” Dünya Sağlık Örgütü, özbakım kavramını “bireylerin, ailelerin ve toplulukların sağlığı geliştirme ve koruma, hastalıkları önleme, bir sağlık hizmeti sağlayıcısının desteğiyle veya desteği olmadan hastalık ve engellilikle başa çıkma yeteneği” olarak tanımlar. Özbakım; hijyen, beslenme, yaşam tarzı, sosyo-ekonomik ve çevresel faktörler, sorumlu ilaç tedavisi gibi geniş bir alanı kapsar. Bu kapsam bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığı korumak, hastalıkları ve kazaları önlemek ve risklerden kaçınmak için uyguladığı davranışlar, basit rahatsızlıklarda kendi kendine tedavi ve kronik hastalık veya taburculuk sonrası iyileşme amacıyla harekete geçmeyi içermektedir. Özbakım esas olarak bireylerin kendi sağlıkları için sorumluluk almalarını merkeze alır. Bu tanım, insanların kendilerine bakmakla baş başa bırakıldıkları anlamına gelmez, buradaki amaç, insanların - uygun destek, araçlar ve bilgi ile - kendilerine daha iyi bakmalarını sağlamaktır. Özbakıma Yaklaşım Kendi kendine bakım; evrensel sağlık sigortası arayışı, kronik hastalıkların önlenmesi ve artan yaşlı nüfus nedeniyle yüksek kaliteli bakımın hızlı bir şekilde sağlanması gerekliliği dahil olmak üzere dünyanın en acil makro halk sağlığı sorunlarından bazılarının çözülmesine yardımcı olma potansiyeline sahiptir. Kardiyovasküler hastalıklar, kanser ve diyabet gibi bulaşıcı olmayan hastalıklar, önemli hastalık yükü ile ilişkilidir ve küresel ölümlerin önde gelen nedenleri haline gelmiştir. Kronik hastalıklar için risk faktörleri geniş ve birbiriyle bağlantılıdır – örneğin fiziksel hareketsizlik, sağlıksız beslenme, obezite ve sigara kullanımı gibi. Tercih edilen yaklaşım da benzer şekilde geniş tabanlı ve bağlantılı olmalıdır. Kişinin sağlık durumunu iyileştirmek için yetersiz bir anlayış veya motivasyon, özbakım yoluyla elde edilebilecek potansiyel yararı sınırlayacaktır. Hiç kimse bir gecede aşırı kilolu olmaz veya kronik hastalıklar için risk faktörleri geliştirmez; bu sorunlar, yıllar süren yetersiz özbakım ve yetersiz öz farkındalıkla yavaş yavaş gelişir. Geniş bir yaklaşımın bir diğer önemli nedeni, özbakıma birçok farklı giriş noktasının olması ve sağlıklı bir davranışın diğerlerine yol açabilmesidir. Örneğin sigarayı bırakmayı başaran sigara içicisinin egzersize başlama olasılığı daha yüksektir. Dişleri düzenli olarak fırçalamak tüm periodontal (diş eti) hastalıkları azaltacaktır, ancak insanlar bunun kalp hastalığı için önemli bir risk faktörü olan aterosklerozun ilerlemesini de yavaşlatabileceğini bilmelidir.
PARASETAMOL 35 Bulmacalar yoluyla zihinsel keskinliği korumayı hedefleyen yaşlı insanlar, egzersizin Alzheimer riskini %60 oranında azaltabileceğini öğrenebilir. İnsanlar özbakıma herhangi bir yerden başlayabilir ve bir alanla meşgul olmak diğer alanlara ilgi duymaya yol açarak insanları genel olarak daha sağlıklı yaşam tarzlarına çekebilir. Özbakım Çerçevesi ISF Uluslararası Özbakım Vakfı, özbakımın tüm toplumlardaki sağlık hizmetinin temel düzeyi olduğunu ve önemli bir halk sağlığı kaynağı olarak görülmesi gerektiğini savunmaktadır. ISF özbakım için yedi temel etrafında organize edilen bir çerçeve önermektedir: 1. Sağlık okuryazarlığı: Sağlık okuryazarlığı, bir hastanın sağlık profesyonelleri tarafından kendilerine verilen bilgileri anlama yeteneğini ifade eder. İyi sağlık okuryazarlığı becerileri, bir bireyin sağlık hakkında kendisine verilen bilgileri yorumlamasına ve bilgilerin ne zaman zayıf veya yanıltıcı olduğunu anlamasına olanak tanır. 2. Öz farkındalık: Sağlığı konusunda iyi bir öz farkındalığa sahip kişi, Beden Kitle İndeksi (BKİ), kolesterol değeri, kan basıncı, stres seviyeleri gibi sağlık ve hastalık düzeylerini izleyen genel ölçütleri bilir ve kaydeder. 3. Fiziksel aktivite: Dünya Sağlık Örgütü’nün tavsiyelerinde belirtildiği gibi, her gün en az 30 dakika düzenli, orta yoğunlukta fiziksel aktivite, kardiyovasküler hastalık ve diyabet, kolon ve meme kanseri riskini azaltır. Ek olarak, fiziksel aktivitenin stresi azaltma, uykuyu iyileştirme ve özellikle yaşlı insanlarda kalça veya vertebra kırığı riskini azaltma gibi faydaları vardır. 4. Sağlıklı beslenme: Uygun kalori alımı ile besleyici, dengeli bir diyete sahip olmayı içerir. 5. Riskten kaçınmak veya azaltmak: Hastalık ve ölüm riskini doğrudan artıran davranışlardan kaçınılması veya azaltılması anlamına gelir. (Aşı olmak, sigarayı bırakmak vb.) 6. Doğru hijyen uygulamaları: İyi hijyen, örneğin temiz bir yaşam ve çalışma ortamının korunması, içme suyunun sterilizasyonu, el yıkama ve bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önlenmesi gibi sağlığın korunmasıyla ilgili belirli bir dizi uygulamayı içerir. 7. Ürünlerin, hizmetlerin ve ilaçların akılcı ve sorumlu kullanımı: Özbakımın bir parçası olarak sağlık ürün ve hizmetlerinin akılcı ve sorumlu kullanımı, bireylerin sağlıklarını ilaçlar, ürünler veya hizmetlerle güvenli ve etkili bir şekilde yönetmelerini içerir. Kişisel bakım ürünleri ve hizmetleri, sağlık bilincini ve sağlıklı uygulamaları destekleyen kendi kendine bakımın ‘araçlarıdır’ ve kapsamında reçeteli ve reçetesiz ilaçlar, fitoterapötik ürünler, vitamin ve mineral takviyeleri, medikal cihazlar, akupunktur, kayropraktik, sigara bırakma programları gibi sağlık hizmetlerini kapsar. Güvenlik, kalite ve etkililiğe sahip ürün ve hizmetlerin seçimi ve sorumlu kullanımı oldukça önemlidir. FIP Uluslararası Eczacılık Federasyonu Öz Bakım Çalışma Grubu, sunulan bu ‘çerçeve’nin sağlığın fiziksel, zihinsel, sosyal, ruhsal ve toplumsal etkenler gibi tüm boyutlarını tamamen kapsamadığını belirtir. Başkalarıyla olan temasın ve ilişkilerin sürdürülmesi kişinin sağlığını kazanmasında semptomların azalması için aldığı ilaç kadar önemli olabilir. Yapılan bir anket, sağlıklı olmanın gençler ve yaşlılar için ne anlama geldiği konusunda gözle görülür farklar olduğunu ortaya koymuştur. Gençler sağlığın fiziksel yönlerine yoğunlaşırken, yaşlılar sağlığın sosyal ölçütleriyle daha sık ilgilenmişlerdir. Uzun yıllardır romatoid artrit hastası bir kadın için sağlık, ağrı çekmeyeceği bir gün iken, bir arkadaştan gelecek ziyaret ona kendini aynı oranda iyi hissettirebilir. Özbakımda Eczacının Rolü Özellikle covid-19 pandemisiyle birlikte eğitime olan erişimin genişletilmesi ve internetin sağladığı etkileşim, bireylerin kendi sağlıklarını ve tedavilerini etkileyen kararların alınmasında daha fazla katılım yolları aramasını beraberinde getirdi. Bu konuda eczacılara ve danışmanlıklarına erişim; bilgi, kendi kendine teşhis koyma, tedavi seçenekleri ve sağlıklı yaşam tarzları hakkında tavsiyelerin internet üzerinde bulunabilir olduğu bir çağda özellikle daha önemli hale geldi. AESGP Avrupa Reçetesiz İlaç Üreticileri Birliği’nin yaptığı bir araştırma, 2020 yılı boyunca özbakıma ilginin arttığını, insanların salgından korunmak için vitamin ve mineral takviyeleri kullanmak gibi ekstra önlemlere ihtiyaç duyduğunu ve eczacılardan tavsiye almaya daha çok yöneldiklerini gösterdi. Eczacılar toplumda özbakıma rehberlik etmede kilit bir role sahiptir. Eczane, toplumda basit rahatsızlıkların kendi kendine bakımı konusunda temel tavsiye sağlar ve genellikle ilk başvuru noktasıdır. Eczacı hastaya reçete edilen ilaç tedavisi yönetiminden sorumludur, bu durum eczacının alternatif ilaçlar, vitamin ve mineral takviyeleri gibi reçetesiz ürünler ile oluşabilecek etkileşimler ve yan etkiler ile ilgili genel bir değerlendirme yapabilmesini sağlar. Kişisel bakım ürünlerinin rasyonel seçimi, uygulanması ve sorumlu kullanımı eczacının güvenlik ve etkinlik için bireysel danışmanlığı ve takibi ile desteklenir. Eczacılar her hastaya yaşam tarzı değişiklikleri gibi uygulanabilir tavsiyelerle bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşabilir. Özbakım, uzun yıllardır sağlık hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olmuştur. Günümüzde kendi kendine bakım olgusu, hem sağlığa erişimin az olduğu ülkelerde, hem de sağlık okuryazarlığının arttığı ülkelerde aynı anda bir artış eğilimi gösteriyor. Bugün birçok insan sağlık durumları için daha fazla kişisel sorumluluk alıyor ve sağlıkları ile ilgili kararlar alırken uzman kaynaklardan mümkün olduğunca daha fazla kaliteli bilgiye ihtiyaç duyuyor. Biz eczacılar, birinci basamak sağlık hizmeti sağlayıcıları olarak özbakımı destekleme sorumluluğumuzun farkındayız. Her gün eczanelerimizde hastalar ve danışanlar ile etkileşimde bulunarak toplum düzeyinde sorumlu özbakım için farkındalık yaratmaya devam ediyoruz. Kaynaklar: 1. Bell J, Dziekan G, Pollack C, Mahachai V. Self-Care in the Twenty First Century: A Vital Role for the Pharmacist. Adv Ther. 2016 Oct;33(10):1691-1703. doi: 10.1007/s12325-016-0395-5. Epub 2016 Aug 17. PMID: 27535290; PMCID: PMC5055554. 2. The Pharmacist’s Role in Self-Care, Supplement to the Journal of the American Pharmaceutical Association September/October 2002 Vol. 42, No. 5, Suppl. 1 3. AESGP Evidence Summary Self-care in times of pandemic and beyond: looking back a year after (2021) 4. Self-Care in Health: We Can Define it, but Should We Also Measure It? David Webber*, Zhenyu Guo*, Stephen Mann 5. International Pharmaceutical Federation (FIP) Pharmacy as a gateway to care: Helping people towards better health. The Hauge: International Pharmaceutical Federation; 2017
PARASETAMOL 36 PARASETAMOL PARASETAMOL ECZACININ KALEMİNDEN Eğitmen Mustan Çavuş bi Cuma günü kasabaya indi, kaymakamın huzuruna kadar çıktı. ‘’Efendim’’ dedi ‘’bayramlarda cumhuriyet meydanında şiir okumak sadece kasabalı uşaklara mı mahsus.. yirmi dokuz ekim yaklaşıyor bu bayram bizim köy okulundaki çocuklardan biride şiir okusun. Kaymakam Mustafa beyin hoşuna gitti bu fikir.. ‘’haklısın mustan çavuş’’ dedi ‘’bu bayram Karakucak köyünden bi çocukta şiir okusun’’ telefonla maarif müdürünü aradı,Mustan çavuşun önerisini değerlendirmesini istedi.. Kaymakamdan sonra maarif müdürünü de ziyaret eden mustan çavuş hükümet konağının merdivenlerinden sevinçle koşarak indi. Gerçi maarif müdürü kem küm etmişti, kaşlarını indirip suratını karartmış nerden çıktı buiş falan demişti ama kaymakamın lafı üzerine laf olur mu ? kaymakam he dedikten sonra. Halk kütüphanesinden içeri girdiğinde kütüphaneci Mehmet Emin emmi siyah kolluklarını çıkarmış balık sırtı paltosunu giymiş, oksijenle sarartığı saçlarını bi kez daha taramış eve gitmeye hazırlanıyordu.. Aman Mehmet abi dur gitme dedi Mustan çavuş bana bi şiir bul.. öyle bi şiir bul ki duyunca cumayanında herkes hayran kalsın ağzı bi karış açık kalsın. Hergün sabah akşam bi saatlik yolu yürüyerek gidip gelen Mehmet Emin emmi tam mesai saatinin bitmesine yakın karşısına dikilen bu uzun boylu adamdan haz etmedi,etmedi ama Mustan çavuş Bafra sigarasına ağzına dayayınca aman ne olursun sen bu işin üstadısın anca sen benim derdime çare olursun deyince yumuşadı kütüphanenin raflarını birbir dolaşıp kara kaplı cilt kitapla geri döndü yaklaşık dört numaraya yakın gözlüğünü gözlerine takıp kitap sayfalarını karıştırdı. Bi sayfada durdu.. Mustan çavuşa dönüp al şu şiiri bi kağıda yaz efendi dedi..elini çabuk tut. Bir an önce köye gitmek niyetim.. Mustan çavuş Mehmet Emin emmi ne kadar acele ederse etsin beş kıtalık bu şiiri bi samanlı kağıda özenerek kopya etti. Mehmet Emin emminin sırtını okşayarak teşekkür etti.. hatta ona taa Sümenler mahallesine kadar arkadaşlık etti.. olan iki üç dal Bafra sigarasına oldu.. olsun aksi maksi ama iyi adam şu Mehmet Emin diye düşündü ayrıldığında.. Ertesi gün kütüphaneden aldığı şiiri mektepteki tüm beşinci sınıf talebelerine yazdırdı Mustan çavuş. Hepsine tek tek Okuttu.. size iki gün müddet dedi.. bu şiiri ezberleyeceksiniz. İki gün sonra hepsini tahtaya kaldırdı.bir bir dinledi..en sonunda şiiri kabak ibramın oğlu cemale okutturmaya karar vedi. Galetsiz bi cemal ezberleşmişti.beş kıtayı bi solukta bitirdi. Her akşam bu şiiri evde tekrar tekrar okuyup iyice ezberleyeceksin dedi cemala.. sana sınıfı süpürmek yok, sana ödev yok. sana soba yakmak yok.. Bütün işin gücün bayrama kadar bu şiir. Mustan çavuşun talebesi cemal bayramda şiir okuyacak.. öyle güzel okuyacak ki Mustan çavuşunda cemalinde namı bütün kasabada yürüyecek.. Ecz. Arif EKMEKÇİ Arif Eczanesi / Ulus Eğitmen Hasan Çavuş
PARASETAMOL PARASETAMOL 37 Cemalin cumayanında şiir okuyacağı bütün köye yayıldı.. kabak İbrahim köy içinde kofurlu kofurlu gezmeye başladı.. oğlu cumayanında bayramda şiir okuyacak.. cemali bi akşam kenara çekti. sığır peşine gitmek yok dedi. sap saman kesmekte… işin güçün bu şiiri hatmetmek. Oku bakalım şiiri.. cemal şiiri bi kezde babası için okudu. Cemal her gece evde bağıra bağıra şiiri okudu.. evde kim varsa o okudukça şiiri bellediler.. kocaanası Meryem, en küçük gardaşı cemil bile.. cemal uykusunda şiiri sayıkladı. Anası deli Fatma yatağa eşediği için ilk defa cemala kızmadı.. sabah zihni açılsın diye bezir yağında pişirdiği yumurtaya elma pekmezi döküp yedirdi.. Köyde cemali gören herkes oku bakalım şu şiiri diyordu.. cemal üşenmeden okuyor,dinleyen maşallah deyip bi kucaklıyordu cemali.. yandım fatma yenge koynundan iki tane halka şekeri çıkarıp cemale verdi.şap şap muhabbetle yanaklarından öptü.. Kör muhtar kahvede cemale şiiri okuduktan sonra oralet ısmarladı. İstanbuldan köye gelen köyün zenginlerinden kemal beyde cemalin Cumayanında şiir okuyacağını duymuş, hoşuna gitmişti perşembe akşamı cemali eve çağırdı şiiri okuttu.. maşallah deyip saçlarını okşadı.. ona celal bayarla menderesle ilgili sorularda sordu cemal hepsini bilince ertesi gün mersedesine atıp topalethemin dükkanından üst başını düzdü, kahvecioğlunada bi güzel traş ettirti. Elbiseleri alırken topal ethemin dükkanında da şiirini okudu cemal..topal ethem ona bi kesekağıdı lokumla en güzelinden bi ipek mendil hediye etti.. Aferin cemaleeee.. Bayram gelip çattı. Köyde kim varsa Mustan çavuşla cemalin peşlerine takılıp erkenden cumayanına indi.. cemal bugün cumayanında şiir okuyacak.. sığırlar damda kaldı. Çaraklarda sofralar… abdestlikte bulaşıklar…Meryem yenge bile eğribaş deyneğiyle kıvrak kıvrak yola düzüldü.. romatizmalarını unuttu..cemil uşakta geldi. yolda boyuna koluyla akan sümüğünü sildi.. Cemal Kemal beyin aldığı elbiselerin içinde kasabadaki uşaklardan farksızdı. Sevi tüyü vardı yerebatasıcada .. hatta onlardan yakışıklı bile olmuştu. İkide bi durup yeni iskarpinlerine bulaşan çamurları sildi. Çarşıya indiklerinde davullar zurnalar çalıyordu. amirler memurlar tören alanında toplanmaya başladılar. Mektep talebeleriuygun adımlarla trampet eşliğinde Atatürk bahçesinin etrafına geldiler… Önce kaymakam belediye başkanı ve karakol komutanı alanda dolaşarak talebelerin ve halkın bayramını kutladı..sonra saygı duruşu yapıldı, ardından istiklal marşı.maarif müdürü konuşmasını yaptıktan sonra sıra öğrencilerin şiir okumasına geldi.. İlk tapu müdürünün kızı Aysel çıktı kürsüye..önlüğü ütülü pırıl pırıldı.. saçları örülmüş kurdalalar takılmış.. Su gibi okudu şiiri ellerini kollarını salladı atam dedikçe bozmeşeye gökyüzüne baktı..sonra kafasıyla selam verip indi kürsüden.. Herkes alkışladı çok alkışladı.. aferin aysele.. bi ortaokul talebesi daha şiir okudu, ondan sonra bi tanede pratik sanat okulu talebesi.. alandaki hopörlörden töreni idare eden Yusuf hocanın sesi duyuldu.. ‘’şimdide Karakucak köyü ilk okulundan cemal şiir okuyacak..’’ Cemal mustan çavuşun itelemesiyle birden kendini kürsüde buldu.. ne yapacağını şaşırdı.. alandaki kalabalık gözünde büyüdü büyüdü.. mikrofondan sadece iman taktasını inip kaldıran soluğunun sesi duyuldu.. cemalin sessizliği bütün herkese sirayet etti.. bi karabakal kuşu Atatürk bahçesindeki çam ağacından kanat çırparak kürtoğlunun binasının üçüncü katındaki balkona kondu.. uzaklardan geçen bir tomruk kamyonun gürültüsü duyuldu.. herrrrrnnnnnnn.. ‘’karabucak köyünden cemal uşak bayramda cumayanında şiir okuyacak’’ mustan çavuşun talebesi bayramda cumayanında şiir okuyacak heyyytttttt..’’ Mustan çavuş o günden sonra bi daha kasabaya hiç inmedi… Not: öğretmen yetersizliği nedeniyle okuma yazma bilen bazı kişiler bi kursa tabi tutularak bi dönem memleketimizde ilkokullarda öğretmenlik yaptılar. Bu kişilere ‘’eğitmen’’ ünvanı verilmişti.
PARASETAMOL 38 PARASETAMOL PARASETAMOL Alara YEŞİLBAŞ Diyetisyen BESLENME Sağlıklı beslenme buzdolabımızdan geçiyor Buzdolabınızın kapağını açtığınız zaman ilginizi neler çekiyor? Açlık anında ilk neleri elinize alıyorsunuz ? Abur cubur, dondurma, sağlıksız atıştırmalıklar mı yoksa taze sebze ve meyveler mi? Doğru buzdolabı düzeni ile hem gıdaların raf ömürlerini artırmış olursunuz hem de daha sağlıklı beslenmeye başlarız. O zaman beraber buzdolabı detoksu yapalım.Bunun için en doğru zaman ise tüm yemeklerin bittiği zaman olacaktır. Çünkü ilk adım derinlemesine temizlik. İlk adım Buzdolabı temizliğinde kimyasal kullanmak (sabun deterjan vb.) tehlikeli olacaktır.Bu kimyasalların gıdalara bulaşma riski vardır. Bunların yerine sirke veya karbonat kullanılabilir. 2 litre suya sirke veya 4-5 kaşık kadar karbonat karıştırın ve nemli bir bez yardımıyla buzdolabını güzelce temizleyebilirsiniz. Besinleri tekrardan koymadan önce buzdolabının iyice kuruduğundan emin olun. Eğer ki kötü bir koku varsa kahve kokuyu alacaktır.
PARASETAMOL 39 İkinci adım Buzdolabını açtığımızda gözümüze çarpan sağlıksız olduğunu bildiğimiz şeker ve şeker türevi içeriği olan paketli gıdalardan kurtuluyoruz. Bunların yerine daha sağlıklı besinleri koyalım. Yoğurt, kefir, meyve gibi. Böylelikle buzdolabını açtığımızda sağlıksız besinler aklımızı çelmemiş olacaktır. Üçüncü adım: besinlerin yerleştirilmesi Çiğ etleri çözdürürken alt rafa yerleştirilmesi çapraz kontaminasyonu engelleyecektir.Yani buzdolabınızdaki diğer besinlere bakterilerin geçmesini önleyecektir. Meyveler ve sebzeler çabuk bozulan besinlerdir. Meyve ve sebzelerini buzdolabına yerleştirirken çoğumuzu güzelce yıkıyoruz ancak buzdolabına giren meyveleri sebzeleri yıkamayın. Yıkamak, tazeliklerini daha çabuk kaybetmelerine, küflenmeye ve çürümeye karşı doğal savunmalarının zayıflamasına neden olur. Çürüyen bir meyve ya da sebze ürettiği etilen gazı sebebiyle diğer meyve ve sebzelerin de bozulmasına sebep olur. Çürüyen gıdaları hemen uzaklaştırmak gerekmektedir. Bazı gıdalar nemi sevmezler , nemli ortam çabuk bozulmalarına sebep olacaktır.Brokoli, karnabahar, limon, yeşillikler, biber, çilek gibi. Bu besinleri buzdolabına kaba peçete koyarak yerleştirirsek daha geç bozulacaktır. Mantarları saklamak için en uygun yer, kese kağıdı içinde meyve ve sebze çekmecesine yerleştirmektir Bazı besinleri ise buzdolabında tutmamak ise daha uzun süre dayanmasını sağlayacaktır. Avokado, muz, elma, armut, erik gibi Nane ,fesleğen ve diğer yeşillikleri de az su dolu olan bir bardağa alıp bu şekilde buzdolabında saklayın. Böylelikle raf ömrünü uzatmış olursunuz. Soğan ve patatesi mutfağın güneş almayan bir köşesinde saklayın. Yan yana durmamalarını dikkat edin, çünkü soğan patatesin bozulmasını sebep olur. Bu küçük adımları izleyerek daha sağlıklı beslenebiliriz :)
PARASETAMOL 40 PARASETAMOL ANNE BEBEK E V İ M İ Z D E K İ KÜÇÜK SEVİMLİ DOSTLAR PARASETAMOL 40 Ecz. Özlem KÜÇÜK Selçuk Eczanesi / Kdz. Ereğli Pek çok çocuğun hayalidir bir evcil hayvanla yaşamak. Aslında çocuklarımızın hayatlarına hayvanları doğumlarından itibaren yavaşça sokmaya başlarız. Önce bazı pelüş hayvanlar uyku arkadaşları olarak yanlarında olur. Sonra banyoda yüzdürülen ördekler, ses çıkaran plastik hayvanlar derken pilli, motorlu ses çıkaran, hareket eden hayvan şekillerinde oyuncaklar. Pek çok masal kitabının da başrolleriyle hayatlarında yer alır sevimli dostlarımız. Bir süre sonra bu oyuncakların ve kitapların yerini gerçekleriyle doldurmak istemelerine aslında şaşmamak gerek. Evcil hayvanlarla beraber yaşamanın bebeklere, çocuklara hatta biz yetişkinlere ve yaşlılara sağladığı pek çok fayda vardır. Pandemiyle daha da çok artan evcil hayvan edinme alışkanlığının ne gibi faydaları ya da zararları varmış biraz bakalım istedim. Aileler bazen bu kadar büyük bir sorumluluğun altına girmek istemeyebilirler. Ya da bazen yaşadığınız yerdeki bina kuralları, finansal meseleler ve alerji gibi sağlık problemlerinden çekinebilirler. Belki sizde benim gibi evinin derli toplu ve temiz olması konusuna takıntılı bir başak burcu insanı olabilirsiniz. Çocuklu ev için bu zaten fazlasıyla zorlu bir durum ama yanına çok tatlı bir kedi eklendiğinde bu daha da zor bir hal almıyor inanın bana.:) Bu durumların hepsine, her kişiliğe ve her eve uygun bir evcil hayvan bulunabilir bence:) Alerji ve hijyen konusundan başlamak istiyorum. Yapılan bilimsel çalışmalarda, her türlü bakımlarının ve aşılarının düzenli yapıldığı durumlarda, evde evcil hayvanlarla büyüyen çocukların bağışıklık sistemlerinin daha çok geliştiği ve daha az hastalandıkları sonucuna varılmış. Alerji konusu biraz daha karışık. Bilim dünyası yakın zamana kadar evcil hayvanların özellikle kedi ve köpeklerin alerji konusunda riski artırdığını düşünüyordu. Ama son yıllarda yapılan çalışmalarda ailede alerjiye yatkınlık olsa bile erken yaşlarda bir evcil hayvanla yaşamak bu riski artırmıyor. Ak - sine evde bulunan evcil hayvan çeşitliliği ve sayısı arttıkça bu riskin daha da azaldığını gösteren çalışmalar mevcut. Buna rağmen bazı hekimlerin evcil hayvan konusuna daha temkinli yaklaştığına bir çoğumuz şahit olmuşuzdur.
PARASETAMOL 41 Bir evcil hayvanla yaşamanın fiziksel etkilerini bir kenara bırakacak olursak çocuklarımız için pek çok bilişsel ve duygusal ve sosyal faydaları da mevcut. Evcil hayvanla birlikte yaşamak beraberinde birçok sorumluluk getirecektir elbette. Çocuğun yaşına ve evcil hayvana göre bu sorumlulukları paylaşmak, çocukları bu sürece dahil etmek hem onlara sorumluluk bilincini aşılayacak hem de özgüvenlerini belirgin oranda arttıracaktır. Uzmanlar hep söylüyorlar ya çocukları evdeki işlere dahil edin, onlara sorumluluklar verin diye işte bu güzel bir başlangıç olabilir. Tabi çaktırmadan sorumluluklarını yerine getirip getirmediğini kontrol etmemiz de şart. Ne de olsa sevimli dostumuzun iyi bakıldığından emin olmalıyız. Çocuklar evcil hayvanıyla kurduğu bağ sayesinde bir süre sonra onun ihtiyaçlarını anlayabilecek, onunla empati kurmayı başarabilecektir. Empati kurabilen çocukta da merhamet duygularının gelişmesi kaçınılmazdır. Hayvan ve doğa sevgisi, kendinden farklı olana saygı duyma, onu anlama, hoşgörü, sabır ve sadakat duygularının gelişmesi de beraberinde gelecektir. Keşke yetişkinlerde de merhamet duygusunu geliştirme bu kadar kolay olsa değil mi? Öfke, kırgınlık ya da kaygı gibi yoğun duygular yaşadıkları dönemlerde çocukların evcil hayvanlarla kurdukları bağla daha çabuk rahatladıkları, streslerini daha kolay yönettikleri bilimsel çalışmalarla kanıtlanmış. Özel gereksinimli birçok çocuğun terapi süreçlerinde de evcil hayvanlara yer verilmeye başlanmış. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda, evcil hayvan bakımına bu çocukları dahil etmek onların sorumluluk bilinçlerini arttırdığı, kurallara uymada problem yaşamalarına rağmen bakımları için uymaları gereken kurallara daha rahat uyum sağladıkları ve kendilerine olan güvenlerinin arttığı gözlemlenmiş. Bu çocukların sosyalleşme konusunda yaşadıkları sorunları aşmada da sevimli dostlarının destekleri, azımsanmayacak derecede. Çocuklara bazı konuları nasıl anlatacağımızı bilemeyiz ve çok zorlanırız. Ölümde bu konulardan biridir. Evcil hayvanının hasta olması, daha fazla bakıma ihtiyaç duyması, gerektiğinde özveride bulunulması ve en kötü son olan hayatını kaybetmesi durumları elbette ki hem çocuklarımız hem de bizler için zorlu bir süreç olacaktır. Ancak öte yandan böyle bir kayıp yaşayan çocuğun ölümü anlaması belki yerine alınan yeni bir hayvanla hayatın nasıl kaldığı yerden devam ettiğini anlaması daha kolay olacaktır. Uzmanlar evcil hayvanları olan çocukların onlarla kurdukları iletişim bağının farklı iletişim becerilerini geliştirdiğini, aynı zamanda çocukların daha kolay sosyalleşebildiklerini söylüyorlar. Bu pek çok yetişkin ve özellikle de yaşlılar içinde geçerli. Evcil hayvan besleyen 65 yaş üstü insanlarda daha az kalp hastalığı, daha düşük kan glikozu ve kolesterol düzeyleri görüldüğü, obezite sıklığının düştüğü yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya konmuş. Bazı uzmanlara göre evcil hayvanlar bunu sahiplerine daha fazla fiziksel aktivite yaptırarak sağlıyorlar. Başka bir grup uzmana göre ise yüksek endorfin salgısı sayesinde yalnızlığı, depresyonu engelliyor ve kan basıncı seviyelerini düşürüyorlar. Özetle neyi nasıl yapıyorlar tam kanıtlanmamış olsa da sevimli dostlarımız 7’den 70’e hepimize iyi geliyor bu bir gerçek :) Sizde evcil hayvan edinme konusunda endişeli ve tereddütlüyseniz bir kere daha düşünmenin vakti gelmedi mi? Daha önce de söylediğim gibi sizin eve de uygun sevimli bir dost bulunabilir bence. Bu belki bir kedi, bir köpek, kuş, tavşan ya da hemster olabilir ya da bir balık, kaplumbağa gibi daha sınırlı bölümde yaşayan bir canlı. Ne olursa olsun ama kendinize ve çocuğunuza bu iyiliği yapın :) 41 PARASETAMOL
PARASETAMOL 42 PARASETAMOL PARASETAMOL GEZİ Medeniyetler Beşiği Asırlar boyunca her milletten insanın bir arada ve huzurla yaşadığı Mardin zengin bir tarihe ve kültüre sahiptir. Mezopotamya’nın en eski yerleşim yerlerinden biri olan şehrin ne zaman kurulduğu bilinmemektedir. Yıllar içinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Özgün mimarisi, kültürel zenginlikleri ve milattan önce 4500 lere dayanan köklü tarihi ile Mardin gezginlere muhteşem bir ev sahipliği yapıyor. ULU CAMİİ Mardin şehrinin en önemli simgelerinden biri olan Ulu Camii Anadolu’nun en eski camiilerinden olma özelliğini taşıyor . Artuklular döneminden kalma camii Eski Mardin’in tam merkezinde yer alıyor. Yapıldığı dönemde iki minareli olarak inşa edilen camiinin sadece bir minaresi günümüze ulaşabilmiş. Aynı zamanda camii üzerinde 16 adet kitabe bulunuyor. Hz. Muhammed’in Sakal-ı Şerif’i de Ulu Camii’nin bir bölümünde sergilenmekte. TARİHİ 1. CADDE Eski Mardin’in ana caddesi olan 1. Cadde gezip göreceğiniz çoğu yapıyı üzerinde taşıyor. Mardin’i gezerken yolunuz bir şekilde bu caddeye bağlanıyor yani. Cadde üzerinde alışveriş yapabileceğiniz hediyelik eşyacılar, gümüşçüler ve yemek yiyebileceğiniz restoranlar bulunuyor. MARDİN MÜZESİ Tarihi 1.Cadde üzerinde ve Cumhuriyet Meydanı’nda yer alan Mardin Müzesi şehrin en önemli müzesi olarak kabul ediliyor. Dış görünüşüyle dikkatleri çeken müze 1895 yılında Süryani Katolik Patrikhanesi olarak inşa edilmiş bir yapı olup daha sonra müze olarak kullanılmaya başlanmış. Müzenin giriş katı sergi salonu olarak kullanılırken üst katında ise geçmişten günümüze kalan seramikler, tabletler, altın, gümüş ve bakır sikkeler, damga mühürler ve Dara Antik Kenti’nden çıkarılan kalıntılardan bazıları sergileniyor. SAKIP SABANCI MARDİN KENT MÜZESİ Ermeni asıllı mimar Sarkis Elyas Lole tarafından 1889 yılında Süvari Kışlası olarak yapılan ve uzun yıllar bu amaçla kullanılan iki katlı yapının alt katında Dilek Sabancı Sanat Galerisi bulunuyor. Üst katta ise Mardin mirasına dair eserler, Mardin’in yaşamı ve şehrin kültürü gözler önüne seriliyor. TARİHİ PTT BİNASI 1890 yılında Şatana ailesi tarafından yine Ermeni mimar Lole’ye yaptırılmış olan yapı zengin ve görkemli taş işçiliği ile dikkatleri üzerine çekiyor. 1950 yılından itibaren PTT binası olarak kullanılmıştır. MARDİN KALESİ Hamdaniler tarafından 10. yüzyılda inşa edilen Mardin Kalesi şehre hakim bir manzaraya sahiptir. Kartal Yuvası ismi ile de bilinen kale pek çok medeniyet tarafından savunma amaçlı kullanılmıştır. Günümüzde güney kulelerinden biri ayakta olan kaleyi 1. Caddeyi gezerken manzaranıza dahil edebilirsiniz. KAYSERİYE ÇARŞISI 1487-1502 tarihleri arasında yapıldığı tahmin edilen ve özgün yapısını büyük ölçüde kaybetmiş olan çarşı şehrin en büyük ve önemli çarşılarından biridir. REVAKLI ÇARŞI El sanatçılarının yaptıkları ürünleri satışa sunduğu, yolun iki tarafında revaklar ve revakların arasında birer sıra dükkanların bulunduğu çarşıdır. Tarihi 17. yüzyıla dayanan çarşının diğer adı Tellalar Çarşısıdır.
PARASETAMOL 43 HAZIRLAYAN Ecz. Tuba GÖKSU Tuba Eczanesi / Çaycuma KASIMİYE MEDRESESİ Mükemmel yapısıyla günümüze kadar ayakta kalabilen medresenin inşaatına Artuklular döneminde başlanmış, Timur dönemindeki Moğol saldırıları nedeniyle ara verilmiş ve Akkoyunlu Hükümdarı Cihangiroğlu Kasım Padişah döneminde tamamlanmıştır. Taş işçiliği ve süsleme motifleri ile dikkat çeken yapı cami ve türbe ile birlikte külliye içerisinde yer alıyor. Medresenin avlusunda eyvan adı verilen bir çeşme ve büyükçe bir havuz bulunuyor. Suyun çeşmeden akıp havuza ilerleyişi doğumdan ölüme kadar insan hayatını anlatıyor. Çeşmeden akan su doğumu, suyun döküldüğü yer gençliği, ince uzun oluktan suyun geçişi olgunluğu ve sonunda suların havuzda toplanması ölümü betimliyor. ZİNCİRİYE MEDRESESİ Son Artuklu Sultanı Melik Necmeddin İsa tarafından yaptırılan Zinciriye Medresesi ve Kasımiye Medresesinin mimarı aynı kişidir. Taş merdivenlerden yukarı tırmanarak ulaşılan medrese Mezopotamya’nın manzarasını görsel şölen olarak ziyaretçilerine sunuyor. Geniş avlusu, camisi, türbesi bulunan medresede yine doğumu ve ölümü temsil eden bir çeşme ve havuz yer alıyor. KIRKLAR KİLİSESİ Mor Behnam adıyla da bilinen Kırklar Kilisesi 569 yılında Süryaniler tarafından Mor Behnam ve kız kardeşi Saro adına yapılmıştır. Mardin’de hem ziyarete hem ibadete açık olan birkaç kiliseden biridir. DEYRULZAFARAN MANASTIRI 5. yüzyılda inşa edilen ve adını çevresinde yetişen safran bitkisinden alan bir Süryani manastırıdır. Süryanilerin önemli ibadet merkezlerinden biri olan manastırın en önemli yapıları; Mor Hananyo Kilisesi, Azizler Evi, Meryem Ana Kilisesi ve Güneş Tapınağı’dır. Mor Hananyo Kilisesinde günlük ibadetler yapılıyor. Azizler Evi olarak bilinen ve hayatını kaybeden patriklerin gömüldüğü Kaya mezarlığında 52 Süryani patriğin mezarı bulunuyor. Süryaniler Hz.İsa’nın kıyamet günü doğudan dirilip geleceği inancı taşıdıkları için patrikler doğuya dönük ve oturur şekilde gömülüyor. Güneş Tapınağı ise Süryanilerin Hristiyan olmadan önce ibadetlerini gerçekleştirdiği yer olarak biliniyor. Manastır bu küçük tapınağın üzerine inşa edilmiştir. DARA ANTİK KENTİ Mezopotamya’nın en önemli yerleşim yerlerinden biri olan Dara’nın M.Ö. 3. yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırını Sasanilere karşı korumak için bir garnizon kenti olarak inşa edildiği düşünülmektedir. Mezopotamya’nın Efes’i gözüyle bakılan antik kentte kazılar 1986 yılında başlamış olmasına rağmen günümüzde kentin büyük bir kısmının hala toprak altında olduğu tahmin ediliyor. Dara şehri mezarlık bölümü olarak bilinen Necropolis ve şehir merkezi olarak bilinen Acropolis olmak üzere 2 bölümden meydana geliyor. 4 kilometrelik bir alanda kurulu olan antik kentte günümüze kadar sapasağlam ulaşmış su sarnıçlarını , zindanı , mezarlıkta ölülerin kemiklerinin sergilendiği bölümleri ziyaret edebiliyorsunuz. MİDYAT Mardin’e yaklaşık 65 km mesafede bulunan en turistik ilçesidir. Midyat’ın en turistik noktası olan Gelüşke Hanı 1903 yılında Süryani bir vatandaş tarafından inşa ettirilmiştir. Midyat Konuk evine gidip muhteşem Midyat manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Midyat evlerinin arasında yürüyüp tarihi dokuyu hissedebilirsiniz. Yine Midyat’ta ilk yerleşim yeri olduğuna inanılan kaya mağaralarını gezebilirsiniz. Midyat bölgesi Süryaniler için ayrı bir önem taşıyor. Bu bölgenin kutsal olduğunu ve anavatanları olduğunu düşünüyorlar. MOR GABRİEL MANASTIRI Midyat’a yaklaşık 20 kilometre mesafede bulunan Mor Gabriel Manastırı en eski Süryani manastırı olarak kabul ediliyor. 397 yılında Mor Şmuel ile Mor Şemun tarafından temelleri atılan manastır kısa süre içinde tamamlanmıştır. Mor kelimesi Süryanice’de efendim anlamına gelir ve aziz isimlerinin önünde saygı amaçlı kullanılır. İçerisinde hala din adamlarının yaşadığı manastırda Büyük Kilise, Meryem Ana Kilisesi, Vaftiz Odası ve Azizler Evi bölümleri ziyaret edilebiliyor.
PARASETAMOL 44 PARASETAMOL EDEBİYAT Merhabalar demek istiyorum sizlere yine dolu dolu içerikli bir sayımızdan daha. Ve hoş geldiniz bana ayrılan sayfalara. Bazı edebiyat çevreleri, yukarıda paylaştığım dizelerin Cemal Süreyya’ya aitliğini sorguluyor. Çünkü şairin “Sevda Sözleri” adlı derlemesinde bu şiirin izine rastlanmıyormuş. Ama ben şiirin verdiği duyguyu şaire çok yakıştırdım. Dolayısıyla ben sorgulamamı –sanki haddimmiş gibi-başlamadan bitirdim. Şiiri okurken de hemen kafamda şu sorular canlandı: Acaba uzaktan nasıl sevilir? Benim de uzaktan sevmem mümkün olabilir mi? Mesela, uzaktan sevdiğim kitaplar var mı? Evet, var. Hiç okumadan okumaya bile yeltenmeden kısacası uzaktan sevdiğim kitaplar var gerçekten. Okumama veya okuyamama sebebime gelince, bazen korktum onlardan, ağır diye-ne demekse artık. Gittikçe seneler içinde biriken önyargıma da karşı koymadım. Hep erişilmez, anlaşılmaz, kavuşulmaz kitaplar oldular. Ağır oldular yani. Örneğin; Tutunamayanlar (Oğuz Atay), Savaş ve Barış (Lev Tolstoy), Kurtlarla Koşan Kadınlar (Clarissa P. Estes)... Ama umutluyum. Bir gün bu şaheserlerin dayanılmaz hafifliğini ben de tadacağım:) Bir de tekrar tekrar okumak istedikleriniz vardır tabi. Seneler geçer, bir filmi tekrar izlemek ister gibi ya da sevdiğiniz bir tatlıdan tekrar tatmak ister gibi “bu kitabı tekrar okuyacağım ben” dersiniz. Benim bu listedeki kitaplarım ise; Gülün Adı (Umberto Eco), Yüzyıllık Yalnızlık (Gabriel Garcia Marquez), Ruhlar Evi (Isabel Allende) Körburun (Hikmet Hükümenoğlu), Kardeşimin Hikâyesi (Zülfü Livaneli)… Listeyi bir iki paragraf daha uzatabilirim. Ama yeni heyecanlara da yer vermek lazım. Hemen geçiyorum bu ay sizlerle paylaşacağım kitaba. Ecz. Seda KAZOKOĞLU Seda Eczanesi / Kdz. Ereğli HAZIRLAYAN UZAKTAN SEVİYORUM SENİ Uzaktan seviyorum seni! Kokunu alamadan, Boynuna sarılamadan. Yüzüne dokunamadan. Sadece seviyorum! Öyle uzaktan seviyorum seni! Elini tutmadan. Yüreğine dokunmadan. Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden. Şu üç günlük sevdalara inat, Serserice değil adam gibi seviyorum. Öyle uzaktan seviyorum seni, Yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden. En çılgın kahkahalarına ortak olmadan. En sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan. Öyle uzaktan seviyorum seni! Kırmadan, Dökmeden, Parçalamadan, Üzmeden, Ağlatmadan uzaktan seviyorum. Öyle uzaktan seviyorum seni; Sana söylemek istediğim her kelimeyi, Dilimde parçalayarak seviyorum. Damla damla dökülürken kelimelerim, Masum beyaz bir kâğıtta seviyorum.” Cemal Süreyya PARASETAMOL 44
PARASETAMOL 45 ADIMI DENİZ KOYDULAR Demet Cengiz’e gazeteci kimliğinden dolayı aşinalığımız vardır sanırım. İsmini veya simasını şöyle veya böyle duymuşluğumuz, görmüşlüğümüz olabilir. ‘Uzun zamandır böyle güzel kitap okumadım, bir solukta bitirdim, kitabın kapağını kapatamadım’ benim kurduğum cümleler oldu. Sizin de buna benzer cümleleriniz olacağını tahmin ediyorum. Yazarın bir röportajından okuduğum kadarıyla gerçek bir olaydan esinlenilmiş. Daha elinize alır almaz sizi kaleden kaleye savuran bir roman. Kahramanımız 1970lerde Seyrantepe’de kalabalık bir ailede doğan Deniz. Bir de erkek başrol oyuncumuz var: James. James ise aynı dönemlerde Londra’da yaşıyor. Kitap, kahramanımız Deniz’in anlatımıyla ilerliyor. Bir bölüm kendini, bir bölüm James’i anlatıyor. Yazar kendini anlattığı bölümlerde dünyaya gelişi ile başlıyor. Annesini, babasını, ikizini, kız ve erkek kardeşlerini, okuyucuyu hiç sıkmadan geniş bölümlere yayarak betimliyor. Yaşadığı çevrenin maddi ve manevi çoraklığını sözcüklerle, adeta işliyor hafızanızdaki ekrana. Sayfalar ilerledikçe konu akışına aile içi şiddet, kadına şiddet, çocuğa istismar, hayvana şiddet gibi konular da dâhil oluyor. Betonlaşma, çarpık kentleşme, doğa katliamı, gelir eşitsizliği, politik samimiyetsizlik gibi tüm bu konular yazarın kırbacından kurtulamıyor. Hikâye kurgulanırken kesinlikle kırmızı kanlı satırlar kullanılmamış, beyaz sayfalar ile okuyucu kışkırtılmadan anlatılmış. Kahramanlarımız yazarın satırlarında hayatını idame ettirirken; Türkiye’nin içinde bulunduğu sosyal, kültürel, politik durumlar da gözler önüne ustalıkla serilmiş. Yazar hikâyesini anlatırken tanıdık isimleri kullanmaktan çekinmemiş. Sahneye çıkanların arasında kimler yok ki; Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucusu Türkan Saylan, Türkiye’deki ilk konser gelirini bu derneğe bağışlayan Fazıl Say, ressam Bedri Baykam, yıllar önce şiddet gören kadınları incelerken “Çok acı var dayanamıyorum” notu bırakarak intihar eden sosyolog Dicle Koğacıoğlu, Luciano Pavarotti, Nelson Mandela, Leydi Diana, Margaret Thatcher, gezi direnişçilerinin isimsiz kahramanları… Bu kitabı roman kategorisine koyup geçmek de bence yazara bir saygısızlık. Çünkü her sayfasında ayrı bir bilgi ile karşılaşabiliyorsunuz. Kendinizi bazen Albert Einstein’den alıntılanan bir teoreme takılı kalmış bulabiliyorsunuz mesela (sayfa no:130). Veya Atilla İlhan’ın hangi şiirinde “Her ölen pişman ölür” dediğini sorgularken (sayfa no:248). Her bölümde bir veya birkaç defa “Google Amca” ile konuşurken buluyordum kendimi. Beni en etkileyen kısmı ise en sona bıraktım ama ne tezattır ki bu, kitabın başında yer alıyor. “ Biz her insanın kaderini kendi boynuna doladık. Kıyamet gününde insana, açılmış vaziyette önüne konulacak olan bir kitap çıkaracağız. Oku şimdi kitabını! Bugün kendini yargılamak üzere kendi nefsin yeter!” İsra Suresi,13-14 Ve hemen ardından birinci bölüme başlıyor yazar: “Burası Seyrantepe. Burada Tanrı yoktur, her işimizi kendimiz görürüz. Devlet? Devlet henüz kurulmadı burada…” Okurken son derece zevk aldığım bu kitabı, sizin de keyifle okumanızı diliyorum. Bir sonraki sayıda görüşmek dileğiyle… 45 PARASETAMOL
PARASETAMOL 46 PARASETAMOL Dünyanın ne denli bencil olduğunu 60 yıllık terlemeyle açıklayabilirizden yola çıkarsak; seyirciye rahatsızlığı seyrettirebilme kabiliyetine sahip bir yönetmen 1963 doğumlu Gaspar Noé. Snuff konuları ele alışı ile üzerinde yaşadığımız dünyanın bizatihi vuku bulmuş ögelerini beyazperdeye aktaran zat, pure cinema’ nın ne olduğunu bizlere gösteren nadide örneklerinden biri konumundadır. Nedense herhangi bir sohbette en yakınlarımızla dahi konuşamadığımız ve böylece güya kurnazca hasıraltı ettiğimiz bir çok konuyu tam da sinemasının orta yerine koyan, bunu irdeleyen, hasıraltı etme çabamızla dalga geçercesine gözümüze sokan Arjantin doğumlu yönetmen tutkuyu, şiddeti, nefreti, aşkı, acımasızlığı ve bunlara benzer onlarca duyguyu dualizm esintileri eşliğinde en gerçek haliyle beyazperdeye taşıyanların başında geliyor. 1985 yılında; Fernando Solanas’ın ‘El exilio de Gardel: Tangos’ filminde yönetmen yardımcısı olarak sinema dünyasına adım atmış; ilk kısa metraj filmi ‘Tintarella di luna’ yı yine aynı sene çekmiştir. ”Riskli olmalarına rağmen bazı tutkular bu dünyadaki her şeyden güçlüdür” sözünün haykırışlarını bu ilk kısa metrajında da sunmuştur aslında. Akabinde 1987 yılında ‘Pulpe Amere’ adlı bir kısa metraj daha sunduktan sonra 1991 yılında sesinin bir nebze daha duyulmasına yol açan 1991 yapımı ‘Carne’ adlı kısa-orta metraj film ile provokatör kimliğini iyiden iyiye su yüzüne çıkarmış, insanların ne denli riyakar olduğunu; ‘Bu dünyada iyi ve cömert biri olmak faydasız, her daim bozulmuşlar kazanır’ repliği ile yüzümüze vurmuştur.1998 yılında çektiği ilk uzun metrajı ‘Seul contre tous’ filminin bir çeşit önizlemi niteliğindeki bu kısa-orta metraj filminde nihilist bir beynin dünyasına adım attığımızı hissederiz. ‘Seul contre tous’ ile birlikte ise attığımız adımlarımız bizi; sevgisiz ve yalnız bir adamın, öfkeli bir salt özgürlük arayışı ile içinde kendimizi kaybettirir. Bir kasap, küçük bir kız, Paris kenar mahallesi üçgeninde; aslında varolan fakat üstü ekseriyetle örtülen duygudurumlarının üzerine giden filmin, yarattığı drama sonrasında dünyayı Noe sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye ayırmaya yettiğini düşünmekteyim. ‘Pachelbel re major kanon’ sesini böyle bir kara filme iliştirebilmek de sanırım sadece Noe’nin yapabileceği türden birşey olsa gerek! Belki de bu filmi şu dizelerle özetleyebiliriz; “ja ich weiss, woher ich stamme!” PARASETAMOL PARASETAMOL SİNEMA 46 Hazırlayan Ecz. Nurettin ÇETİNKOL MARQUIS DE SADE’ NIN GÜNÜMÜZE YANSIMASI: GASPAR NOE “Benim kişiliğim her zaman karamsar, hastalıklı ve heyecanlı olmuştur.” Fyodor M. Dostoyevski
PARASETAMOL 47 1998 yılında ‘Sodomites’ adındaki 7 dakikalık bir kısa metrajla kendini unutturmaktan vazgeçen yönetmen tüm dünyada ses getirmesine vesile olan 2002 yapımı ‘İrréversible’ ile karşımıza çıktı. Monica Bellucci, Vincent Cassel, Albert Dupontel gibi isimleri castta gördüğümüz film, yönetmene çokça rahatsız bir şahsiyet damgası vurulmasına vesile oldu. Cannes Film Festivali gösteriminde seyircilerin büyük çoğunluğunun salonu terketmesi; yönetmenin seyircilere gösterdiği saf şiddet ve acımasızlığın, insanların bu gerçeklerden kaçınma ihtiyacını kanıtlar bir nitelik sunmuş, yönetmenin ise şahsımca tam da istediği ödülü aldığının sağlamasını yapmıştır. Zamanın herşeyi mahvettiğini, tersyüz bir tasvir ve örgüyle seyirciye sunan Noé; izleyenleri kullandığı kamera tekniği ile sonlanmayacak bir vertigo hissine sürüklemekle birlikte, Godard günümüzde yaşasa bir de plan sekans sunsa ne olur sorusunu kendimize sorsak; cevabı, bu filme bakarak bir nebze bulabiliriz. Film üzerine düşündüğümüz vakit, Foucoult’ya benzer bir tat ile; delilik üzerine çalışacak denli akıllı yakıştırmasını yapabiliriz belki de yönetmen için. Elbette filmi seyredip hissedeceğiniz mide bulantısını atlattıktan sonra.. 2009 yılına değin kimi müzik videoları ve kısa filmler çeken yönetmen; irréversible sonrasında ‘Enter the Void’ ile karşımıza çıktı.161 dakikalık bir saykodelizm olarak tanımlayabileceğimiz yapıt, Noé tarafından psikedelik bir melodram olarak adlandırılmakta. Yönetmenin kendi deneyimlerinden yola çıkarak oluşturduğu bu proje, bizlere, kaotik Tokyo sokaklarını mesken tutarak, yaşam-ölüm-yaşam olgusu üzerine sorgulamalarımızı, algı kapılarımızı zorlayarak yapmamıza yönlendiriyor. Ya da o sorgulamalardan kaçınırsak şunu da diyebiliriz; ölüm bizim son tribimiz! Bardo Thödol’dan bihaber bünyelere görsel bir özet niteliğindeki film; zannımca yönetmenin sinematografik anlamda arşa çıktığının resmidir. Ve yine şahsi notum; epilepsi ve/ veya migrene sahip olanların izlemeden evvel üç defa düşünmeleri gerekmektedir! 2015 yılı gelip çattığında ise yönetmen kendi aşk filmini seyircilere sundu; ”Love”..Yönetmen için belki de brahmacharyan melodram, biz izleyenler için ise sınırların ve normların çok ötesinde bir izleti. Aşkın, özlemin, romantizmin, kıskançlığın gerçekte nasıl yaşandığının sunumudur bu film. Genelgeçer filmlerde ya da şiirlerde veyahut romanlarda anlatılan tasvirin kandırmacasından sıyırır seyredeni. Aldatmanın, dokunmanın, doyumsuzluğun, sevmenin ilkel halinin, kanın, gözyaşının filmidir aslında. Birçok insan tarafından Trier’in “Nymphomaniac”ı ile bir kefede değerlendirilen bu film, benzer ögeler taşısa da, benzetilen filmden farklı olarak tüm bu duyguların iniş ve çıkışlarını erkek gözünden yansıtmaktadır perdeye. Ve o döneme değin çektiği ve sonrasında çekeceği filmleri önümüze koyarsak, yönetmenin en şahsi filmi diyebiliriz. Zaman, mekan ve renk kullanımlarıyla, kendi sinemasını yarattığını iyiden iyiye hissettiren yönetmen; aşk dediğimiz kavramı, bölenlerine ayırdığı bu filmle izleyicilerin ciddi bir çoğundan ve bu sefer acımasızlık şiddeti artan eleştirilerle karşı karşıya kalmıştır. Şahsi kanaatimce ise izlediğim en başarılı aşk filmlerinden birine imza atmıştır. 2018 yılında ise 5 sayfalık bir senaryo ile karşımıza çıkan Noé, tüm dünyaca kabul ve beğeni görmüş filmi, Climax ile karşımıza çıkıyor .Parti halindeki bir dans topluluğunun, vakit ilerledikçe her karakterin içine hapsettiği güdülerini nevrotik geçişlerle açığa çıkarıp bir çeşit cehennem tasvirine dönüşmesinin freudyen bir anlatısı olarak özetleyebiliriz filmi. Her bir aşamasında; egonun ve süper egonun kaybedilmesiyle, gruptaki kişilerin salt id varlığında; isteklerini, kaçışlarını, ürpertilerini, tinsel manevralarını, yönetmenin kendine münhasır renk yoğunluklarıyla izleyicilere sunar. Aslında biz izleyenler, filmin gidişatına dair ipucuyu, filmin girişinde göze çarpan bir sahneden kotarabiliz; karakterlerin tanıtıldığı sahnenin uçlarında görülen kitap ve filmlere biraz dikkat etmemiz yeterli.. ‘Doğum ve ölüm olağanüstü tecrübelerdir. Yaşam ise gelip geçici bir zevktir’ sinopsisi ile muhteris bir anarşiye bizleri davet eden yönetmen, metafor yoğun dünyasındaki serüvenine 2019 yılında çektiği orta metraj ‘Lux Æterna’ ile devam etti. Renk ve perspektif kullanımıyla sinema serüvenin en cesur işini zannımca bu film/video ile ortaya koyan yönetmen, subliminal doğrultuda bir kölelik eleştirisi sunmaktadır izleyenlerine. Poetika’nın farklı yönden bir doğrulaması olarak da bakabileceğimiz bu bir saatlik seyirde; doğallığın gerekliliği kaostan beslenilerek anlatılmakla birlikte Kalvinizmi hicveden yaklaşımıyla ve kadınlara yönelik yüzyıllardır süregelen baskıcı tutumu sembollerle izleyicisine sunmakta. Film sonunda kendini gösteren Bunuel göndermesi ise 51 dakikalık seyrin özetini keskin bir biçimde çıkarmaktadır. Son olarak bu sene belgeselvari bir film olan ‘Vortex’’i izleyenlerine Cannes Film Festivali’inde sundu yönetmen. Benim de henüz izlemediğim ve Dario Argento gibi bir sinema efsanesini başrole koyan Noé, demanslı bir çiftin son günlerini irdeliyor. Noé’nin bu filmi çekme güdüsü ise bu sefer tamamen insanları ağlatmak istemesi zira yönetmene göre gözyaşı, en zevkli maddelerden biridir. Cinema of the body tanımını hakkıyla karşılayan bir deli, fütursuz bir deha, kimilerince ruh hastası bir kişilik, Thomas Bangalter ile yaratmak istediği huzursuzluğu uğultuyla harmanlayan bir nihilist; kan, ter, tutku ve renk odaklı bir avant garde belki de. Hikayeye nazaran o hikayenin işlenişinde tercih ettiği denemelerle farkını ortaya koyan bir kam. Spinozal ilkeleri şiar edinmiş bir derviş. Cesaretten öte sahip olduğu saf perspektif, belki de sinemaseverlere gerçek sinemanın da bu olması gerektiğini anlatır. ‘Un Chien Andalou’ na rağmen, yapay stüdyolarda rüya gibi bir gerçeklik algısı yaratılmaya çalışılan bizlere, sürrealist düsturun önermeleriyle realizmin ne olduğunu anlatan bir l’enfant terrible Gaspar Noé. Yarattığı hipnotizma ile oluşmuş klana mensup olmaktan mutluluk duymakla birlikte bu klanda bulunmayanlara diyebileceğim tek şey; ”tat tvam asi.”
PARASETAMOL 48 PARASETAMOL Ortalama insan ömrünün uzadığı, yaşlı nüfusun genç nüfusa oranının hızla arttığı, Covid-19 salgını başta olmak üzere, kanser ve kalp-damar rahatsızlıkları, insan hayatını tehdit eden çeşitli hastalıkların görülme sıklığının ciddi boyutlara ulaştığı günümüzde; ilaç sanayii, eczacılar ve ecza depolarının hizmet verdiği ilaç sektörü, üzerinde, belki de insanlık tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar büyük bir sorumluluk taşımaktadır. M. Sonay Gürgen Selçuk Ecza Holding Yönetim Kurulu Başkanı PARASETAMOL TANITIM
PARASETAMOL 49 Bu önemli sorumluluğun ilaç sektörü tarafından en iyi şekilde yerine getirilmesi ve sağlıklı insanların oluşturduğu, mutlu ve huzurlu bir toplumun var olabilmesi için hem güçlü bir sağlık sistemine hem de sektörün paydaşlarının kendilerine düşeni layıkıyla yapabilmelerine olanak sağlayacak uygun ekonomik ortamın sağlanmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu noktada ekonomik koşulları iyileştirmeye çalışırken sağlık sisteminin kendine has gereklilikleri ve benzer şekilde sağlık sistemini iyileştirmeye çalışırken de ekonominin kendine has gereklilikleri göz önünde bulundurulmalıdır. Türkiye ilaç dağıtım sektörünün lideri ve yeniliklerin öncüsü Selçuk Ecza Deposu, 1958 yılından bu yana ilaç sektöründe kazandığı birikim ve müşterileriyle kurduğu sağlam, uzun soluklu ilişkiler sayesinde, 2021 yılında yaşanan tüm olumsuzluklardan en az düzeyde etkilenmiş, yaptığı yeni yatırımlarla ilaç dağıtım sektöründeki pazar payını korumuştur. Eklenen yeni bölge depolarıyla şube sayısını artıran Selçuk Ecza, hali hazırdaki güçlü hizmet ağını daha da geliştirmiştir. Güven-Denge-İstikrar ilkemizden sapmadan büyüyoruz Selçuk Ecza Deposu, kuruluşundan bu yana ödün vermeden benimsediği “Güven - Denge - İstikrar” ilkesiyle Türk eczacıları, ilaç tedarikçileri ve sağlık sektörünün hizmetinde olmuş bir kurumdur. İnsan sağlığını temel alan toplumsal sorumluluk bilinci, değerlerine sadık çalışanları ve gelişime açık yenilikçi hizmet anlayışıyla şirket olarak uzun yıllardır Türk ilaç dağıtım sektöründe yer almaktadır. “Türkiye’nin Sağlık Deposu” olarak akıllarda yer edinen Selçuk Ecza Deposu, sadece sağlık sektörünü ve yatırımcıları ilgilendiren bir kuruluş olmakla kalmayıp, bunun yanında hayata geçirdiği ilkeleri ve uygulayarak takipçisi olduğu sosyal sorumluluk projeleriyle toplum için de önemli bir değerdir. 10 Ekim 1958 tarihinde kurulan Selçuk Ecza Deposu “Güven, Denge, İstikrar” ilkesinden ödün vermeden, Türk halkına ve Türk sağlık sektörüne hizmet vermeyi sürdürüyor. Kurulduğu günden bu yana elde edilen başarılar; başta kurucumuz ve Yönetim Kurulu Başkanımız Merhum Sayın Ahmet Keleşoğlu ve çalışanlar olmak üzere, altmış üç yıl boyunca Selçuk Ecza Deposu Ailesi’nin her bireyinin; özverili çalışmaları ve azimlerinin bir ürünüdür. 20 bin eczaneye hizmet sunuyoruz Selçuk Ecza Deposu’nda, 1958’de bir şubeyle çıkılan yolda bugün şube sayısı 119’a ulaşmış durumda. Hizmet verilen eczanelerin sayısı sadece Konya ili ile sınırlıyken bugün bu rakam ülke genelinde 20 bine ulaşmış halde. Özverili birkaç personelle çıkılan yolda bize eşlik eden çalışanlarımızın sayısı bugün 6500’ü buluyor. Bugün fotoğraflarını görseniz “müzelik” diyeceğiniz o tek dağıtım aracının yanına eklenenler ise 2000’leri aştı. Bunlar elbette bir kuruluş için önemli veriler ancak hizmet sektöründe yarım yüzyılı aşkın süredir ayakta kalmayı sağlayacak yeterli kazanımlar değil. O başarının en önemli kaynağı: İnsan ve müşteri odaklı çalışmak. Yıllarca müşterisini dost bilmek, her zaman kaliteli, zamanında, talep edildiği gibi hizmet üretmek ve o hizmeti ulaştırmak. Ve biraz da bu sayede büyümek, büyürken de Selçuk Ecza Deposu Ailesi’ni genişletmek... Bu yolda ilerlerken, bizleri “Türkiye’nin Sağlık Deposu” yapan ve başarılarla dolu yıllara katkıda bulunan Selçuk ve AS Ecza Deposu çalışanlarına, müşterilerimize, tüm sektör paydaşlarımıza ve halkımıza çok teşekkür ediyorum.
PARASETAMOL 50 PARASETAMOL PARASETAMOL MUTFAK Ecz. Özlem PAPİLA HAZIRLAYAN Yeni yılın başında, Butternut adıyla bilinen bir çeşit balkabağı tatlısı yapalım birlikte.. Bildiğimiz balkabağına göre daha uzunca olan bu kabağı yıkayıp,dış kabuğunu soyduktan sonra,yuvarlak dilimler halinde keselim..Kabak dilimlerinin üzerine aynı ölçüde toz şeker ilave edelim..Bir kaç karanfil ve bir dal adaçayı ilavesiyle farklı bir tat da yakalayabilirsiniz..Tencerede ya da fırında pişirebileceğiniz tatlınızı,ateşten aldıktan sonra soğumaya bırakın..Üzerine biraz dondurma ve ceviz ile servis ederseniz nefis oluyor,afiyet olsun.. Butternut 50