The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.
Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by eren, 2022-06-01 07:00:24

NAL BİOnatioNAL Sayı-3

NAL BİOnatioNAL Sayı-3

Keywords: biyoloji,dergi,nal,bilim,nişantaşı anadolu lisesi

NİSAN 2021 SAYI: 1

BİOnatioNAL

BUZ ADAMIN SON YEMEĞİ ZIPLAYAN
ÖRÜMCEKLER
YAPAY ZEKA
İNSAN KLON KARA AYAKLI GELİNCİK
DÜŞÜNCELERİNİ
OKUYARAK HÜCRELER KENDİ ŞEKİLLERİNİ
KELİMELERE ALGILAYABİLİYOR.
DÖKEBİLİYOR.
BUGÜNÜN VE GELECEĞİN
BİLİM ALANI OLARAK

MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE
GENETİK

YAYIN DİREKTÖRÜ: Nişantaşı Anadolu Lisesi Müdürlüğü
adına Ertan DEMİRTAŞ

DERGİ GRUBU GENEL YÖNETMENİ: Cemile Gamze YAVAŞ
GÖRSEL YÖNETMEN: Betül ÇELİK
YAZI İŞLERİ YÖNETMENİ: Gökçen TÜRKER
GRAFİK TASARIM: Ali Semih COŞKUN

Nehir KARAARSLAN
YAZI KURULU: Alanur Kübra AKGÜN

Ali Karahan ASLAN
Almina Damla SARAL
Ayşe Nilüfer AKTOSUN
Emir ATİK
Metehan TURANLI
Sena Hatice RÜSTEMOĞLU
DANIŞMAN ÖĞRETMEN: Yasemin ALTAN
YAYIN TÜRÜ: Süreli yayındır. Kaynaklar yazıların sonunda belirtilmiştir.

2 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı: 3

3 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Biz her şeyi gençliğe bırakacağız. Geleceğin ümidi,
ışıklı çiçekleri onlardır. Benim ümidim gençliktedir.

4 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Değerli BİOnatioNAL Okuyucuları,
Dergimizi bu eğitim-öğretim yılında da sizlere ulaştırmış olmanın sevinci içindeyiz. Pan-
demi nedeniyle, eğitim hayatımızın alışılmadık bir şekilde kesintilere uğradığı, olağanüstü
bir dönemden geçiyoruz. Sevgili arkadaşlarımız ve değerli öğretmenlerimizden kalben de-
ğil ama mekânsal olarak uzak kalmış olduğumuz bu koşullar altında, kendi emeklerimizin
ürünü olan bu derginin, sayfaları aracılığıyla, sizlerle temas kurabilmek gerçekten heyecan
verici.
Uzaktan eğitim koşulları, birbiriyle ancak iletişim araçları üzerinden temas edebilen bizle-
ri de, dergimizi “uzaktan” hazırlamak zorunda bıraktı. Buna rağmen umuyoruz ki, hepini-
zin ilgiyle okuyacağı konuları seçmiş ve beğeninize sunmuş olalım. Yine umuyoruz ki, ge-
çen sene çıkmış olduğumuz yolda, bir küçük adım daha atmış ve insanlığın ortak hazinesi
olan bilimi daha iyi anlayabilmek, sevdirmek ve geleceğin bilim insanlarının arasına katıl-
ma isteğimizin artmasına bu somut çalışmayla az da olsa katkı yapmış olalım.
BİOnatioNAL elbette esas olarak sizlerindir. Bu nedenle okulumuzun özgül karakteri
olan eleştirel düşünceye açık zihinler yetiştirme çabasının bir ürünü olarak, sizlerin değer-
lendirmeleri ve eleştirileri ile gelişecek ve daha iyiye doğru gidecektir. İlginiz bize enerji
verecek, motivasyonumuzu artıracaktır. Hem öğrenci arkadaşlarımıza hem de öğretmenle-
rimize eleştirilerini ve görüşlerini bizden esirgemeyecekleri için şimdiden teşekkür ederiz.
Bizleri cesaretlendirerek böyle bir çalışmaya teşvik eden, başaracağımıza inanan ve her
zaman destekleyen Okul Müdürümüz Sayın Ertan DEMİRTAŞ’ a ve Müdür Yardımcımız
Sayın Yücel ÇİLİNGİR’ e çok teşekkür ederiz.
Derginin hazırlanması sürecinde bizlere rehberlik eden Biyoloji Öğretmenimiz Yasemin
ALTAN’ a çok teşekkür ederiz.
Sağlıkla, özgürce, okulumuzun havasını hep birlikte soluyabildiğimiz, seslerimizin sınıf
duvarlarından yankılanıp, kalplerimizi ısıttığı günlere en kısa zamanda ulaşmak ve bilimin
heyecan verici yolculuğunda, yeni sayılarımızda buluşmak umuduyla…

BİOnatioNAL Ekibi

5 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

BİOnatioNAL biyoloji dergisi öğrencilerimizin çıkardığı, okulumuzla özdeşleşen
bilimsel bir dergi haline geldi. Özellikle pandemi döneminde hazırlanmış olması ayrı-
ca takdiri hak etmektedir.

Dergiyi incelediğinizde ilginç konuları içerdiğini göreceksiniz. Öğrencilerimizin
geniş bir araştırma sonucunda özenle seçtikleri ve hazırladıkları konular benim ilgimi
çektiği gibi, sizin de ilginizi çekecektir.

Yapay zeka günümüzde en ilgi çeken konulardan biri olup, bilim dünyasını hem
korkutan hem de umutlandıran konular arasında yer almaktadır.

Dişlerin yeniden çıkmasını sağlayan genin bulunması, orta yaşa gelmiş herkesin
merak ettiği bir konu olarak ilgi çekmektedir.

DNA’nın veri depolama aracı olması, bilim dünyasının ne kadar geliştiğini ve de-
ğiştiğini göstermektedir.

Ülkemizde moleküler biyoloji alanının insan kaynakları açısından ulaştığı seviye
bizleri gururlandırmaktadır.

Büyük emekler verilerek hazırlanan BİOnatioNAL biyoloji dergisinin her satırını
keyifle okuyacağınıza inanıyorum.

Covid-19 pandemi döneminin zor şartlarında BİOnatioNAL dergisini hazırlayan
öğrencileri tebrik ediyor, öğrencilerine rehberlik eden Yasemin ALTAN’a teşekkür
ediyorum.

ERTAN DEMİRTAŞ
Okul Müdürü

6 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

BİOnatioNAL dergimizin üçüncü sayısını paylaşmanın mutlulu-
ğunu yaşıyoruz. Bu paylaşımda bizi en çok mutlu eden öğretmen-
lerimiz ve öğrencilerimizin bilimsel çalışmaları titizlikle takip
etmeleri, sentezleyip bizlere sunmaları. Bir başka mutluluk kay-
nağımız ise geleceğe hazırlanan öğrencilerimizin bu bilimsel pay-
laşımları araştırırken öğrenmelerine katkı sağlamaları.
Büyük bir özveri ve emekle BİOnatioNAL dergimizi hazırlayan
sevgili öğrencilerimizi, onlara liderlik eden Biyoloji öğretmeni-
miz Yasemin ALTAN’ı canı gönülden tebrik ediyoruz. Ayrıca
okulumuzda her türlü bilimsel, kültürel, sportif ve sosyal etkinlik-
leri destekleyen okul müdürümüz Sayın Ertan DEMİRTAŞ’ a da
teşekkür ediyoruz.

YÜCEL ÇİLİNGİR
Müdür Yardımcısı

7 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

09 Yen Yapay Zeka İnsan Düşünceler n Okuyarak
Kel melere Dökeb l yor.

11 Zıplayan Örümcekler Ön Yargılarımızı Kıracak.
13 Kara Ayaklı Gel nc k Klonlandı.

16 Buz Adamın Son Yemeğ .

18 Bugünün ve Geleceğ n B l m Alanı Olarak
Moleküler B yoloj ve Genet k.

21 Kayıp D şler Yen den Oluşturab len B r Gen Keşfed ld .

23 SARS-CoV-2 Evr m n n B r Yılı.
25 Arjant n'de En Esk D nozor Topluluğuna A t Fos ller

Bulundu.

27 B l m İnsanları Ver Depolamak İç n Canlı Bakter ler n
DNA’larına Yönel yorlar.

29 Hücreler Kend Şek ller n Algılayab l yor.
31 İnsan Beyn ndek Bazı Hücreler n ve İl şk l Genler n

Akt v tes Ölümden Sonra Artıyor.
32 Canlılar Alem n Tanıyalım.

8 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

YENİ YAPAY ZEKA İNSAN DÜŞÜNCELERİNİ
OKUYARAK, KELİMELERE DÖKEBİLİYOR.

Oğuz Sezgin- 02 Nisan 2020

Yapay zeka şaşırtmaya devam ediyor. Amazon ve Google asistanları kolaylıkla konuşmaları çözerek
anlayabiliyor ve bu bize artık çok normal gelmeye başladı. Fakat yeni geliştirilen yapay zeka sistemi,
beynimizde oluşturduğumuz sözcükleri, bir kelime bile duymamış olmasına rağmen inanılmaz bir hızla
yazıya dökebiliyor.
San Francisco Kaliforniya Üniversitesi’nden(UCSF) beyin cerrahı Edward Chang liderliğindeki bir
araştırma ekibi, epilepsi hastalarının kortikal aktivitesi esnasında, beyinlerindeki elektrotlar yardımıyla
elektrik impulslarını kaydederek, elektro-kortikogramlarını çözdü.

Normalde araştırmada 4 epilepsi hastasının nöbetlerini görüntülenmesi hedefleniyordu. Buna rağmen,
UCSF ekibi ek bir deney yapmaya karar verdi. Katılımcılar bir grup sözcüğü okuyarak tekrarlarken,
beyin aktivitelerini de kaydetti.

Sonra hastaların önemli sözcükleri söylerken, kaydedilen konuşma ifadelerine ilişkin beyin aktivitele-
rinden, kaynaklı desenler ile bu veriler beslendi.

En son diğer bir nöral ağ bu sunumları çözümlemek için tümüyle sözcüklere ilişkin kortikal işaretleri
temel aldı ve sonra konuşulan 30 ila 50 sözcük tekrarından yola çıkarak, söylenen sözcükleri tahmin
etmeye çalıştı.

9 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Yapay Zekanın Hata Payı %3

Araştırmanın en iyi yanı ise sistemin bir katılımcıda beyin sinyallerini sadece % 3 kelime hata payıyla
tahmin edebilmesiydi. Bu belki de, katı deneysel koşullar altında, yapay zekanın bir insanın aklını okuma-
ya en yakın olduğu an olabilir.

Makalede araştırma ekibi, yapay zekanın bazı
tahminlerde hatalı sonuçlar üretebileceğini
fakat bunun sürekli olmayacağını söylüyor.

Genelde hatalar yanlış duyulan sözcükler gi-
bi değil. Bunun YZ’deki sınırlı veri setinden
kaynaklanabileceği düşünülüyor. Genelde hata
örnekleri şöyle;

‘the museum hires musicians every eve-
ning’, kelimesi şu şekilde tahmin edil-
miş,’ museum hires musicians every
expensive morning’;

‘part of the cake was eaten by the dog’ keli-
mesi şu şekilde tahmin edilmiş, ‘part of
the cake was the cookie’;

‘tina turner is a pop singer’, kelimesi şu
şekilde tahmin edilmiş ‘did turner is a
pop singer’.

Bazı durumlarda ise ne semantik, ne de fonetikle hiçbir ilişkisi olmayan kelimeler çok yanlış tahmin
edilmiş. Örneğin; ‘she wore warm fleecy woollen overalls’ şu şekilde yorumlanmış; ‘the oasis was a
mirage’.

Hataların tuhaflığına rağmen, YZ tabanlı beyin aktivitesi çözümlenmesine dayanan bu sistem çok iyi
çalışıyor. Profesyonel kopyalayıcılar % 5 hataya sahipken, YZ % 3 hata yapıyor. Bu gerçekten iyi bir
sonuç gibi gözükse de, sistem sadece 250 sözcüğün kortikal işareti öğrendiğinden, henüz profesyo-
nellerin onbinlerce sözcüklük hazinesine yaklaşamıyor.

Tabi halen sistemin üstesinden gelmesi gereken pek çok zorluk var ama yine de belki bir gün konuşma
yeteneğini kaybetmiş insanlar için kullanılabilir. Eğer bu teknoloji gerçekten işe yararsa, başlangıç
niteliğindeki bu deneylerin çok daha ötesine geçilebilir. Ayrıca dilin esnekliği ve kelime hazinesi de
genişletilebilir.

Araştırma Nature Neuroscience dergisinde yayınlandı.
Kaynak: https://www.sciencealert.com/new-ai-system-translates-human-brain-signals-into-text-with-up-to-97-accuracy
Kaynak: https://www.gercekbilim.com/yeni-yapay-zeka-insan-dusuncelerini-okuyarak-kelimelere-dokebiliyor/

10 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

ZIPLAYAN ÖRÜMCEKLER
ÖN YARGILARINIZI KIRACAK.

Sevimli kelimesini
duyduğunuzda aklınıza ilk
gelen kelimenin örümcek
olmayacağı kesindir. Fakat
fotoğrafçı Thomas Shahan,
ceylan gözlü zıplayan örümcek
fotoğrafları sayesinde bu
yargıyı kırdı.

Zıplayan örümcekler sıra dışı örümceklerdir, bunların büyük çoğunluğu
ağlarla avlanmazlar. Örümcekler arasında en iyi görüşe sahiptirler ve güçlü
arka bacakları vardır. Bu sayede güçlü sıçrayışlarla avlanırlar. İpek ağ
üretebilirler, ancak bunu sıçramadan önce kendilerini bağlamak ya da barınak
oluşturmak için kullanırlar.

Örümcek öldürürken tekrar düşünün!

Avustralya haricinde, dışarıda yaşayan her canlı sizi öldürebilir ya da
sakat bırakabilir. İnsanların sadece örümceklerden nefret etmesi şaşırtıcı.
Örümceksiz bir dünya sayısız hastalık taşıyan sivrisinekler ve böceklerle
dolu bir dünya demektir. Bir daha örümcek gördüğünüz zaman, sizi
ısırmaya çalışan böcekleri avladıklarını aklınızdan çıkarmayın.

11 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Zıplayan örümcekler çok meraklıdır

Zıplayan örümcekler aynı zamanda oldukça meraklıdırlar ve sık sık
kendilerinden oldukça büyük olan organizmalarla etkileşime girerler. Eğer
bir örümcek size bakmak için dönerse, bu büyük ihtimalle zıplayan
örümcektir ve bunlar insanlar hakkında doymak bilmeyen meraka
sahiptirler.
Kara dul gibi birçok örümcekgil ailesi insanlardan uzak durmaya çalışır,
ancak zıplayan örümcekler oldukça korkusuzdur. Örümcekler muhtemelen
sadece size sarılmak istiyorlar. (Vasfiye Özcanbaz)

Kaynak: https://www.populerdergi.com/2018/03/16/ziplayan-orumcekler-onyargilarinizi-kiracak/

12 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Şubat 2021
Çeviri: Mustafa Ceren

Aynı soydan gelen ve nesli yok oluş seviyelerine kadar gerileyen popülasyonlara çeşitlilik
katabilecek potansiyeli olan muhafaza edilmiş hücreler kullanılarak 30 yıl önce ölen bir kara
ayaklı gelincik klonlandı.

Muhtemelen Dolly isimli koyunu duymuşsunuzdur. Şimdi sıra Elisabeth Ann isimli kara
ayaklı gelincikle tanışma zamanı.

Bilim insanları uzun zaman önce ölen bir hayvanın korunmuş hücrelerini kullana-
rak nesli tükenmekte olan kara ayaklı bir gelinciği klonlamayı başardı. Bu ABD’de
nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan yerli bir tür için bir ilk niteliğinde.

Kuzey Amerika’daki tek gelincik türü olan bu kara ayaklı gelinciğin korunabilmesi sebebiyle
bu gelişme tam bir dönüm noktası olma özelliğini taşıyor. Bu tür bir keresinde Batı Amerika’nın geniş
düzlüklerinde bulunmuş olup maalesef sayıları çiftçilerin ve arazi işçilerinin başlıca avcılarının yani çayır
köpeklerinin ortalığı bertaraf etmesiyle gittikçe azaldı. Hatta 1970’lere gelindiğinde türlerinin tamamıyla
yok olduğu sanılmıştı. Fakat 1981’de bir çiftlik köpeğinin bilim insanlarını Wyoming’de sayıları 18’i bu-
lan bir koloniye yönlendirmesiyle türlerinin yok olmadığı anlaşıldı.

Hayatta kalmayı başaran bu grup üyeleri, daha sonra amacı nesli tükenmekte olan hayvanların korunaklı
bölgelerde yetiştirilmesi olan ve ABD Balık ve Yabani Hayat Servisi’nin bir parçası olup Colorado’da bu-
lunan bir programın parçasını oluşturdu. O zamandan beri de bu hayvanlar ABD’nin ve Kanada’nın geniş
bir bozkır alanını kaplayıp içinde sekiz farklı eyaletin de birer parçasını teşkil ettiği Büyük Ovalar denen
geniş düzlüklere yeniden dağıtıldı. Kara ayaklı gelincikleri kurtarma programının koordinatörü olan Pete
Gober’in dediklerine göre bu hakiki yabani hayvanların yalnızca yedi tanesi çiftleşebildi, bu yüzden yaşa-
yan gelinciklerin tümü yakından akraba olmuş oldu .Ayrıca artık nüfuslarının da aşağı yukarı 400 ila 500
arasında değiştiğini de ekledi.

13 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Bu yeni klon 1980’lerin ortasında Wyoming’de ölen ve kendi neslinden yaşayan hiçbir
torunu olmayan Willa isimli yabani bir dişinin genetik kopyası olma mahiyetini taşıyor.
Hücreleri, dünya çapında nadir olarak bulunan ve nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya
kalmış yaklaşık 1100 türü toplayıp içinde barındıran San Diego Küresel Hayvanat Bahçe-
si’nin bir parçası olan Frozen Zoo’da (Donuk Hayvanat Bahçesi) kriyoprezervasyon adı
verilen ve hücreleri dondurarak muhafaza etme yöntemini uygulayan bir yerde korundu.
Araştırmacılar bu klonlanmış Elisabeth Ann’i çiftleştirip yabani hayattaki popülasyonda
oldukça ihtiyaç duyulan genetik çeşitliliği artırmayı ümit ediyor.

Biyoteknoloji koruma grubu olan Revive and Restore (Dirilt ve Yeniden Canlandır) ile ve
San Diego Küresel Hayvanat Bahçesi: Balık ve Yabani Hayat Servisi ile ortak girişimlere imza
atan ve özel bir evcil hayvan klonlama şirketi olan Viagen Pets ve Equine’de bilim sorumluları-
nın başında gelen Shawn Walker “Oldukça heyecanlıyız, hatta neredeyse mest olmuş durumda-
yız.” diyor.
Revive ve Restore’un yetkili müdürü olan Ryan Phelan, bu başarının türlerin korunması
için uygun bir araç olabileceğini söylüyor. San Diego Hayvanat Bahçesi’nin koruma geneti-
ği direktörü olan Oliver Ryder da söz konusu başarının nadir ve nesli tükenme tehlikesiyle
karşı karşıya kalan türlerin hücrelerinin korunmasının ehemmiyetini gösterdiğini dile getiri-
yor.
Kara ayaklı gelinciklerin hayatta kalmalarının önündeki temel tehdit olarak görülen, pire-
ler tarafından taşınan ve genellikle ölümcül olarak görülen bakteriyel bir enfeksiyon olarak
ortaya çıkan “Silvatik Veba” kara ayaklı gelinciklerin hala nesillerinin tükenme tehlikesiyle
karşılaşmasının temel sebebi olarak görülüyor. Araştırmacılar, genetik çeşitliliğin artırılma-
sıyla bu patojene karşı direnç gösterileceğini umuyor. Phelan’a göre genetik modifikasyon
da gelecekte sunulması beklenen bir diğer yöntem.

Peki ya klon yapabilmek?

Klonlama işlemi, kara ayaklı gelincikleri risk altında olmaktan kurtarmak amacıyla, nispeten
daha sakin ve yakından bir akraba tür olan evcil gelinciklerinden alınan yumurtalarla başlatıldı.
Walker’ın aktardıklarına göre yumurtalar önce olgunlaştırıldı, ardından ViaGen ile birlikte
bilim insanları yumurtalardan genetik malzemeyi ve çekirdeği çıkarmak için pipet kullandılar.
Willa’nın hücrelerinin içeriğini her bir yumurtaya aktardıktan sonra bilim insanları bu içeriğin
bölünmesini sağlamak amacıyla bunlara temelde elektrik yükü olan aktive edici bir uyarıcı
verdiler. Bu da daha sonra evcil gelinciğe verilmiş olan embriyoların oluşmasını sağlamış oldu.
Ardından embriyoların biri alındı.

Bu arada bu işlem 25 yıl evvel bir yetişkinden alınan hücreyle klonlanmış olan koyun
Dolly’ye yapılan işlemin hemen hemen aynısı. Aradaki tek fark da bir türden alınıp diğerine
aktarılan genetik malzeme süreci içermesinden ötürü biraz daha karmaşık olması.

14 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Elisabeth Ann 10 Aralık’ta Colorado’daki Balık ve Yabani Hayat Servisi’nin Kara-ayaklı
Gelincik Koruma Merkezi’nde doğdu. Kendisine takılan bu ismin aslında özel bir nedeni
bulunmuyor. Servisin aktardığına göre, verilen isim Ulusal Kara-ayaklı Gelincik Koruma
Merkezi’nin listesinde bu merkezde doğan hayvanlara verilmek üzere oluşturulan listenin
içinde bulunuyormuş.

Şimdiye değin yapılan testlere göre gelinciğin sağlıklı olduğu görülüyor. Bunun yanı sıra
izlenilmeye devam edilecek ve bilim insanları gelinciğin bir gün yavrulayacağı ümit ediyor.
Revive ve Restore’da bir bilim insanı olan Ben Novak’a göre ,eğer her şey yolunda giderse,
gelinciğin torunları ve hatta torunlarının yavruları 2024 ya da 2025’de yabani hayatla
tanıştırılabilecek.

Hayatta kalmak.

Bilim insanlarına göre bu klonlanmış hayvanın soyundan gelecek bireylerinin yabani hayata
salınması konusunda olası bir yaşanılabilecek olumsuz etki beklenmiyor. Gober’in söyledikleri-
ne göre, yabani doğayla tanıştırılan tıpkı diğer tüm kara ayaklı gelincikler gibi, klonlanmış bu
gelinciğin soyundan gelecek bireyler önce ortama alıştırılacak ve dışarıda etrafı çevrili bir or-
tamda gözlemlenecek. Esaret altında yetiştirilmiş bu gelinciklerin doğaya tam anlamıyla salın-
ması için bu gelinciklerin çayır köpeklerini avlama ve kendi başlarına hayatta kalmalarını sağ-
layabilecek diğer gerekli becerilere sahip olduklarından emin olduklarını göstermeleri gereki-
yor.
Elisabeth Ann uzun zamandır ölü bir birey sayesinde klonlanmış ve nesli tükenme tehlikesiyle
karşılaşmış ilk tür değil. Revive ve Restore, San Diego Hayvanat Bahçesi ve Viagen ortaklaşa
yürüttükleri bir klonlama işleminde daha önce yine nesli yok olma seviyesine kadar gerilemiş
ve Ağustos 2020’de doğan bir Przewalski atını klonlamak için birlikte çalışmışlardı.
Ryder, Frozen Zoo’daki hücrelerin 30 yıl hayatta kalmasını ve bu hücrelerden uygun bir klon
yapılabilmesini oldukça heyecan verici bulduğunu söylüyor. Ryder, 1980’lerin sonuna doğru
türlerin genetiği üzerinde çalışmak için Willa’dan deri biyopsileri almaya çalıştığında, böylesi
hücrelerin klonlama için kullanılamayacağı düşünülüyormuş. “Fakat şimdi, alınan bu biyopsi
örneklerinin potansiyel olarak herhangi bir vücut hücresi halini alabilecek kök hücrelere bile
dönüştürülebilmesi söz konusu.” diye de ekliyor.

Şu an yaşayan tüm kara ayaklı gelincikler birbirlerinin ya
kardeşleri ya da doğrudan kuzenleri. Phelan’ın aktardıklarına
göre, şimdi Elisabeth Ann’de yaşayan Willa’nın genleri, gene-
tik olarak üç kat daha fazla çeşitliliğe sahip. Genetik çeşitliliğe
bu yönde yapılmış bir ekleme hayvanların daha kolay bir şekil-
de üremesine ve hastalıklar ile stres yapıcı etkenlere karşı daha
dayanıklı olmasına yardımcı olabilir.

“Gen havuzunu genişletme türlerin uzun vadeli sürdürülebi-
lirliğini sağlamaya yardımcı olmak
için muhteşem bir fırsat gibi gözüküyor.” diyor Ryder.

Kaynak: National Geographic
https://bilimveutopya.com.tr/kara-ayakli-bir-gelincik-klonlandi-abdde-nesli-tukenme-tehlikesiyle-karsi-karsiya-olan-bir-tur-icin

15 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

BUZ
ADAMIN
SON
YEMEĞİ

Buz adam Ötzi 5300 yıl önce öldü. Ancak 1991’de yöntemlerine dair detaylı ipuçları da sunuyor.
Ötztal Alpleri’nde keşfedilen ve mumyalanan avcının İtalya’daki Institute for Mummies and the
midesini bulmak araştırmacıların yaklaşık 20 yılını aldı.
Ama şimdi, midesi 2009’da bulunan Ötzi’nin son Iceman’de mikrobiyolog ve bu çalışmanın yazarı olan
yemeğinin ne olduğunu biliyoruz. Frank Maixner, Ötzi’nin hem etçil hem de otçul
olduğunun net olduğunu ve mumyada yapılan lipid ve
Araştırmacılar Ötzi’nin mide içeriği üzerinde yapılan protein analizlerinin, onun Ötztal Alpleri’nde halen
çokça test sonucunda, yediği son yemeğin kurutulmuş yaygın olan dağ keçilerinin (Alp keçisi) hem kaslarını
dağ keçisi eti ve yağı, alageyik eti, Siyez buğdayı ve hem de yağlarını yediğine işaret ettiğini belirtiyor.
zararlı olabilen eğrelti otundan oluştuğuna karar Maixner ayrıca, Ötzi’nin midesinde yüksek oranda
verdiler. Current Biology’de yayınlanan bu sonuçlar, bulunan yağın da, yoğun enerji gerektiren yürüyüşler
çok eski zamanlardaki beslenme tarzı ve gıda hazırlama için enerji sağlamış olacağını söylüyor.

16 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:

Araştırmacılar etin nasıl
hazırlandığına da bakabildiler.
Onlar etin mikro yapılarını ve
kimyasını inceleyerek ve onu
günümüzün pişmiş ve
pişmemiş etleriyle
kıyaslayarak, Ötzi’nin yediği

etin 60 dereceden fazla bir
ısıda pişirilmediğini tahmin
ediyorlar. Taze et çabuk
bozulduğu için, muhtemelen et
muhafaza amaçlı olarak
kurutulmuş olabilir diyor

Maixner. Etteki karbon
parçacıkları da, etin
tütsülenmiş de olabileceğine

dair ipucu veriyor.

Eğrelti Otunun Sebebi Ne?

Ötzi’nin midesinde bulunan eğrelti otunun, sığırlarda anemi ve koyunlarda körlükle
ilişkilendirildiği ve kanserojen etkisinin de olabildiği biliniyor. Maixner, “Ötzi’nin mide
patojenlerinden mustarip olduğunu bildiğimiz için, bu otu karın ağrısını tedavi etmek
amacıyla yemiş olabileceğini düşünüyoruz,” diyor. “Ancak yemeğini eğrelti otu yapraklarına
sararak yerken kazara küçük parçacıklar yutmuş olması da muhtemel.”
Ötzi’nin lif, protein ve bolca enerjiden zengin yağdan oluşan beslenme tarzı iyi hazırlanmış,
dengeli bir yemeği gösteriyor. Maixner, “Bu insanların uygun kıyafetler ve uygun avlanma
araçları hazırlama konusunda bilgileri vardı ve aynı şey beslenme tarzları için de geçerli,”
diyor.

KAYNAK National Geographic

Kaynak: https://www.bilimoloji.com/buz-adamin-son-yemegi/ Temmuz 28, 2018

17 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:

Bugünün ve Geleceğin
Bilim Alanı Olarak
Moleküler Biyoloji
ve Genetik

Moleküler biyoloji ve
genetik bilimi, laboratuvarda
yapılan bilimsel çalışmalar ile
canlı yaşamına uygulanacak
çalışmalar arasında bir köprü

görevi görmektedir.

Evreni bir bütün olarak düşündüğümüzde, cansız doğaya hayat veren canlılardır. İnsanlar, bitkiler, mik-
roorganizmalar, hayvanlar ve virüsler, statik durumdaki doğayı dinamik bir yapıya dönüştürürler. Canlıyı
anlayabilmenin tek yolu ise yaşamın şifresini çözmekle mümkündür. Canlının şifresi veya kodu olarak
bilinen DNA’nın ve bazı canlılar için RNA veya proteinin doğru bir şekilde analiz edilmesi ve tanımlan-
ması son derece önemlidir. Bu kapsamda moleküler biyoloji ve genetik, doğada yaşayan tüm canlıların
oluşumunu programlayan genetik şifrelere ışık tutan, genlerin yapısını ve işlevlerini çözümleyen ve çözü-
len şifrelerin sağlık, eczacılık, tarım, hayvancılık, gıda, çevre, enerji gibi pek çok alanda kullanılmasını
amaçlayan uygulamalı bir bilim dalıdır. Her geçen gün yeni araştırma ve uygulama alanlarıyla hızla geli-
şen moleküler biyoloji ve genetik bilimi, laboratuvarda yapılan bilimsel çalışmalar ile canlı yaşamına uy-
gulanacak çalışmalar arasında bir köprü görevi görmektedir.
Moleküler biyoloji ve genetik programlarının araştırma ve uygulama odaklı olması, bölüm mezunları
için kamuda ve özel sektörde farklı istihdam olanakları yaratmaktadır. Mezunlar, üniversitelerin lisansüs-
tü programlarına kabul edilebilecekleri gibi gıda, sağlık, çevre, enerji ve tarım sektörlerinde, ilgili araştır-
ma-geliştirme ve uygulama merkezlerinde, genetik tanı merkezlerinde, tohum şirketlerinde çalışabilmek-
tedirler. Yapılan tüm teorik ve uygulamalı çalışmalar sonucu insana katkı sunmak üzere elde edilen her
sonuç, canlılara dayalı ekonomik faaliyetlerin bütünü olan biyoekonomiye önemli katkılar sağlamaktadır.

18 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı: 1

Biyoekonomi, biyolojiyi ve uygulama alanlarını sağ-
lık, enerji, tarım, çevre gibi alanlarda kullanarak eko-
nomik fayda sağlama olarak tanımlanmaktadır. Biyoe-
konomi, elde edilen ürünlerin geleneksel kullanımın-
dan çağdaş gen tedavilerine kadar farklı teknolojileri
bünyesinde barındıran bir alandır. 2018’de yedi milyarı
aşan insan nüfusunun 2050 yılına kadar dokuz milyara
ulaşması beklenmektedir. Bu da beraberinde kaçınıl-
maz olarak daha fazla su, gıda ve enerji gereksinimini
doğurmaktadır.

Gelecekte oluşacak nüfus artışı ve tüketim beklentilerine cevap
verebilmek için uzun vadeli ulusal biyoekonomi politikalarının
oluşturulması gerekmektedir. Günümüzde, özellikle bilgi içeriği
yüksek biyolojik ürünlerin üretilmesine dayalı ekonomik faali-
yetlere kısaca “Bilgi Temelli Biyoekonomi” denilmektedir.
Biyoekonomi çalışmalarında temel amaç ise biyo-
temelli ürünler ve/veya çözümler ile sağlıklı ve uzun
ömürlü bir toplum için sürdürülebilir ve kalıcı çözüm-
ler üretmektir. Biyoekonomi alanında 2013 yılında
dünyada 99 milyar ABD doları gelir elde edilirken
2017 yılında 300 milyar ABD dolarını aşmıştır. 2016
yılında dünyada kamu kuruluşlarına bağlı olan 708 şir-
ket kurulmuş ve bu sektör 203 bin 210 kişiye iş imkânı
sağlamıştır.
Moleküler biyoloji ve genetik bölümü, son yıllarda gelişen tek-
noloji ile birlikte farklı disiplinlerin ortak paydası konumuna
gelmiştir. Ayrıca uzun yıllardır bir temel bilim alanı olarak algı-
lanan moleküler biyoloji ve genetik bilimi, su, enerji, sağlık, gı-
da, tarım, hayvancılık gibi farklı alanlarda yaşanan bölgesel ve
küresel problemlerin çözümüne kalıcı çözümler sunabilen uygu-
lamalı bir bilim alanına dönüşmüştür.

Moleküler biyoloji ve genetik bilimi, uygulama alan- Nisan 2021 Sayı: 1
larının ve ekonomik getirisinin artmasıyla birlikte ken-
di iş imkânını ve istihdamını tüm dünyada olduğu gibi
Türkiye’de de arttırmaktadır. Ülkemizde de mevcut
insan kaynakları, araştırma altyapıları, uygulanan bilim
politikaları ve yatırımlar ile her geçen sene sadece öğ-
rencilerin değil, kamunun ve özel sektörün de daha faz-
la ilgisini çekmektedir. Moleküler biyoloji ve genetik
bölümlerinde son dönemlerde kurulmuş ve sayılarında
önemli bir artış gözlenmiştir. Bu bölümlerden mezun
olan öğrenciler, ilk dönemlerde ağırlıklı olarak akade-
mik kariyere yönelmiş ve bu amaçla, ABD ve Avrupa
ülkeleri başta olmak üzere dünyanın farklı bölgelerine
yüksek lisans ve doktora eğitimi almak üzere gitmişler-
dir. Nitekim, günümüzde neredeyse Amerika’nın her
eyaletinde ve Avrupa’nın her ülkesinde isminden söz
ettiren üstün başarılı Genetik Bilimci Türk bilim insan-
larını görmek mümkündür.

19 BİOnatioNAL

Millî Eğitim Bakanlığı veya Yükseköğretim Kurulundan aldığı burslar veya şahsi giri-
şimleri ile eğitim aldığı ülkeden sağlanan finansal destek ile yurtdışında eğitimini ta-
mamlayan bilim insanlarının büyük bir özveri ile ülkemize dönmeleri ve yetişmiş akade-
misyenlerin ülkemiz ve dünyanın farklı ülkeleri arasındaki sirkülasyonu ile ülkemizde de
bu alanda yetişmiş insan gücünde önemli bir artış olmuştur. İnsan gücümüzdeki artışlar ile
beraber ülkemizin moleküler biyoloji ve genetik alanındaki araştırma merkezlerinde, labo-
ratuvarlarında ve araştırma altyapısında kayda değer bir iyileşme olmuş ve bu durum ulus-
lararası standartlarda lisans ve lisansüstü eğitim veren kurumlarımızın oluşmasına olanak
sağlamıştır. Akademideki gelişiminin yanı sıra biyoekonomik potansiyeli dolayısı ile kamu
ve özel sektörden de önemli yatırımlar alan moleküler biyoloji ve genetik bilimi, dünyada
olduğu gibi ülkemizde de özel sektörünü oluşturmaya başlamıştır. Bu anlamda, teknokent-
lerde ve teknoparklarda şirketler kurulmuş, lisans ve lisansüstü öğrencilere farklı kurum ve
kuruluşlar tarafından start up şirketi kurmak üzere hibe destekleri sağlanmış, ilaç fabrikaları
ve biyoteknolojik ürünler üreten firmalar kurulmuştur. Nitekim 2014 yılında Bilim ve Tek-
noloji Yüksek Konseyinin aldığı karar ile medikal biyoteknoloji ülkemizin öncelikli AR-
GE alanlarından biri olmuştur. Ayrıca, Yükseköğretim Kurulunun başlatmış olduğu ve ön-
celikli alanlar olarak belirlediği 100 alandan 2000 doktora öğrencisine finansal destek sağ-
layan 100-2 bin YÖK Doktora Bursu programı kapsamında Yaşam Bilimleri ve Moleküler
Biyoloji ve Genetik Bilimi alanına önemli destek sağlanmıştır.

Her sene ülkemizden Türkiye Bilimler Akademisi ve Türkiye Bilim-
sel ve Teknoloji Araştırma Kurulunun vermiş olduğu “Yılın Üstün Ba-
şarılı Genç Bilim İnsanı” ve “Teşvik Ödülü”nü alan önemli sayıda mo-
leküler biyoloji ve genetik bilimci akademisyen bulunmaktadır. Ayrıca
uluslararası saygın ödüller alan ve uluslararası saygın akademilere üye,
yönetim kurulu üyesi ve kurucu üye olarak seçilen üstün başarılı gene-
tik bilimci Türk bilim insanları da ülkemizin uluslararası alanda bilim-
sel tanınırlığına ve saygınlığına önemli katkılar sunmuşlardır.

Tüm bu iyileşmelere ve sahip olduğu potansiyele karşın ülkemizde
hâlâ güçlenme aşamasında olan bu bilim alanının önemli desteklere
ihtiyacı bulunmaktadır. Araştırma altyapıların iyileştirilmesi ve tüm
potansiyel kullanıcılara açılması, özel sektör yatırımlarının artırılması,
araştırma-geliştirmeden üretime dönüşüm süreçlerinin desteklenmesi
ve mezunlarının istihdam alanlarının artırılması gibi iyileştirmeler ha-
yati önem taşımaktadır.
Nitekim insan sağlığına ve yaşam süresine, çevreye, enerji üretimine, temiz su kaynakları-
nın elde edilmesine, tarım ve hayvancılığa, ilaç keşfine, hastalıkların tanı, takip, tahmin ve
tedavisine yaptığı önemli katkılar dolayısıyla moleküler biyoloji ve genetik bilimi, bugünün
olduğu gibi geleceğin de en önemli bilim alanlarından biri olmaya devam edecektir.

Kaynak: http://trdergisi.com/bugunun-gelecegin-bilim-alani-olarak-molekuler-biyoloji-genetik/

20 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

KAYIP DİŞLERİ YENİDEN OLUŞTURABİLEN
BİR GEN KEŞFEDİLDİ.

Yazan: Oğuz Sezgin- 03 Nisan 2021

Japonya’dan bilim insanları, diş agenezisi olan farelerde diş
oluşumunu stimüle eden bir antibadi geni buldu. Gen-1 ya da
USAG-1 adı verilen gen, doğuştan diş eksikliği çeken insanlar
için umut ışığı olabilir. Araştırma Science Advances dergisinde

yayınlandı.

Yetişkin bir insan normalde 32 dişe sahip olurken, dünya
nüfusunun %1 veya daha azı doğuştan gelen bazı diş eksiklikleri

çekiyor. İşte bilim insanları doğuştan fazla diş vakalarını
araştırarak, yetişkinlerde diş rejenerasyonuna dair ipuçlarını takip

etti.

Araştırmanın başyazarların biri olan,Kyoto Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nden Katsu Takahashi’ye göre diş gelişiminden
sorumlu temel moleküller saptandı. “Dişlerin tek morfogenezi,
BMP (kemik morfogenetik proteini) ve Wnt sinyalizasyonu dahil
birkaç molekülün etkileşimine bağlıdır,” diyor Takahashi.

Gen baskılayan antikor sayesinde diş gelişmesi sağlandı- Kyoto
University/Katsu Takahashi Aslen, BMP ve Wnt diş gelişiminde

daha fazla rol oynar. BMP ve Wnt daha insan üzüm kadarken,
organların ve dokuların büyümesini düzenler. Bu nedenle

hamilelik esnasında ilaçlar bu aktiviteyi bozucu etkilerinden
kaçınılır. Çünkü yan etkiler tüm vücudu etkileyebilir.

21 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Sadece USAG-1 Baskılanması Diş Çıkmasını Sağlayabiliyor

Bu faktörler dikkate alınarak, BMP ve Wnt USAG-1 hem BMP ve hem de Wnt ile et-
sinyalizasyonunu tehlikeye düşürmeyecek kileşime giriyor. Sonuç olarak, birkaç anti-
bir gen belirlendi, USAG-1. kor farelerde düşük doğum ve hayatta kal-
ma oranına yol açıyor. İşte bu hem BMP,
“USAG-1’in baskılamanın diş büyümesi hem de Wnt’nin tüm vücut büyümesindeki
üzerindeki faydalarından haberdardık. Fa- önemini gösteriyor. Yeni umut vadeden
kat bu genin yeterli olduğunu bilmiyor- antikor USAG-1, BMP’nin etkileşimi bo-
duk,” diyor Takahashi. zulabiliyor.

Bu nedenle, bilim insanları USAG-1 için
birkaç etkisini monoklonal antikorunu araş-
tırdı. Monoklonal antikorlar genel olarak;
kanser, artirit tedavisi veya
aşı geliştirme için kullanılıyor.

Bu antikorla yapılan deneylerde, BMP “Gelincikler difyodont hayvanlardır ve
sinyalleşmesinin farelerin diş sayısını insanlarla benzer diş desenlerine sahiptir.
Sonraki planımız antikoru domuzlar ve
belirlemede esas olduğu açığa çıktı. Ay- köpekler üzerinde testler yapmaktır,” di-
rıca bu antikorun bir kerelik aktarımı tüm ye açıklıyor Takahashi.
bir dişi oluşturmak için yeterli. Sonrasın-
Bu araştırma ilk kez monoklonal anti-
da yapılan deneyler gelinciklerde de aynı korların, diş rejenerasyonu üzerindeki
yararların görüldüğünü gösterdi. faydalarını ortaya koyabilir.

Kaynak: https://www.eurekalert.org/pub_releases/2021-03/ku-ndt032921.php Nisan 2021 Sayı:1
https://www.gercekbilim.com/kayip-disleri-yeniden-olusturabilen-bir-gen-kesfedildi/

22 BİOnatioNAL

SARS-CoV-2 Evriminin Bir Yılı.

SARS-CoV-2'nin taramalı elektron mikroskobu altındaki görüntüsü. Görüntü: NIAID-RML

Yapılan çalışmalarda bir dizi SARS-CoV-2 Araştırmacılar yaptıkları
varyantının, bağışıklık yetersizliği olan konak- incelemede mutasyonların
lardan ortaya çıktığı belirlenmiş. Endişe verici nerede meydana geldiğini,
varyantların (İlk defa İngiltere’de belirlenen virüsün hangi kısmını etki-
B.1.1.7 dahil), bağışıklık sistemi zayıflamış lediklerini ve bunun sonu-
kişilerde uzun vadeli enfeksiyonun bir sonucu
olarak ortaya çıktığı düşünülüyor. cunda ortaya çıkan varyant-
Bağışıklığı kısıtlanmış kişilerde meydana ge- ların aşılama çalışmalarını
len sürekli enfeksiyonlar, kişinin bağışıklık sis- nasıl etkileyebileceğini tar-
temi virüsü sağlıklı bir insanın bağışıklık siste-
mi kadar hızlı temizleyemediği için; virüsün tışıyor. Yazarlara göre
daha sık mutasyon geçirmesine sebep olmuş SARS-CoV-2’de mutas-
olabilir. yonların ortaya çıkması,
Çalışmanın yazarları Profesör Wendy Barc-
lay, Dr. Thomas Peacock, Profesör Julian His- virüs insanlara uyum sağla-
cox ve Rebekah Penrice-Randal, virüsün gele- dığı için beklenen bir du-
cekte kontrol altına alınması bakımından SARS rum. “İnsanlardaki mev-
-CoV-2’deki genetik değişimleri izlemenin
önemini açıklıyor: “Giderek daha fazla varyant simsel koronavirüsler, daha
önce hiç SARS-CoV-2 gibi
ortaya çıktıkça, varyantların taşıdığı benzerlik- bir ölçekte dizilenmemişti;
ler ve farklılıklar bakımından daha iyi bir tablo özellikle de insanlarda ilk
elde ediyoruz ve diğer yeni varyantların neye
defa yayılmaya başladıkları
benzeyeceğini daha iyi tahmin edebiliyoruz. zaman. SARS-CoV-2, in-
Tüm bu bilgilerin bir araya getirilmesi, müm- sanlardaki yolculuğunun
kün olduğu kadar fazla varyanta karşı koruma
daha başındayken; insanlar-
sağlayan takviye aşılar veya hedefli tanılar ta- daki diğer koronavirüsler
sarlamamıza da yardımcı olacak” diyorlar. bazı örneklerde onlarca yıl-

dır geziniyor” diyor araştır-
macılar.

23 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Aynı veya benzer mutasyonlara sahip varyantlar, farklı ülkelerde birbirinden bağımsız
şekilde ortaya çıkmış: “SARS-CoV-2, muhtemelen insanlarda en uygun enfeksiyon ve bu-

laş bağlamında hâlâ yeni yollar buluyor. Salgının boyutu ve devasa dizileme çalışmaları,
eş zamanlı mutasyonların belirlenmesini sağlayacak; temel olarak virüs, dünyanın neresin-
de olursa olsun aynı tip seçilim baskılarından geçiyor ve salgının tamamı, aynı asli virüs-

ten kaynaklanıyor” diye açıklıyor yazarlar.

Özel ilgi konusu olan
mutasyonların içerisin-
de, diken proteininde
meydana gelen mutas-
yonlar bulunuyor. Vi-
rüsün konak hücrelere
girmesine olanak sağla-
yan bu protein, tüm
mevcut SARS-CoV-2
aşılarının oluşturduğu
bağışıklık da dahil ol-
mak üzere bağışıklık
sisteminin ana hedefini
teşkil ediyor.

Foto:News Medical

Dikeni kodlayan gende meydana gelen mutasyonlar, bu proteinin yapısını değiştirerek
bağışıklık sistemi tarafından tanınmamasını sağlayabilir. Bu protein SARS-CoV-2’nin giri-
şinde çok önemli olduğundan, virüse fayda sağlayan mutasyonların başarılı olması ve virü-
sün yeni, baskın varyantlarını oluşturması daha muhtemel.
Virüse üstünlük sağlayan değişimler, hızla baskın hale gelebilir. Örneğin D614G adı veri-
len bir mutasyon, ilk tespit edilişinden sadece dört ay sonra dizilenen SARS-CoV-2 virüs-
lerinin %80’inde bulunmuş. Şimdiyse D614G mutasyonu barındırmayan virüsler, yalnızca
Afrika’nın bazı bölümlerinde yaygın şekilde görülüyor.

Bir diğer mutasyon N501Y ise SARS-CoV-2 varyantı B.1.1.7’de
bulunmuş. Bu mutasyonun, bağışıklık yetmezliği taşıyan bir birey-
deki enfeksiyonun sonucunda oluştuğuna ve virüsün daha bulaşıcı
hale gelmesine katkıda bulunabileceğine inanılıyor. Bu varyantı
taşıyan enfeksiyonlarda daha yüksek ölüm oranları görülüyor. İn-
giltere’de üç ay içinde baskın varyant haline gelen B.1.1.7, şimdi-
lerde ülkedeki enfeksiyonların %90’dan fazlasından sorumlu. İn-
celeme çalışmasında bahsedilen ve diken proteininde meydana
gelen diğer önemli mutasyonlar ise Y435F ve E484K.

İnceleme çalışmasında bahsedilen ve diken proteininde meydana
gelen diğer önemli mutasyonlar ise Y435F ve E484K.
Çalışma Journal of General Virology bülteninde yayımlandı.

Kaynak: Mikrobiyoloji Derneği. Çeviren: Ozan Zaloğlu.
Kaynak: https://popsci.com.tr/sars-cov-2-evriminin-bir-yili/

23 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Arjantin'de en eski dinozor topluluğuna ait fosiller bulundu.

Bilim insanları, Arjantin'in Patagonya bölgesinde bulunan vahşi doğa fosillerinde, dünya
tarihinin en büyük kara hayvanlarından olan ve 'titanozorlar' olarak bilinen dinozor grubu-
nun en eski üyesi olabilecek fosilleri keşfetti.

25 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Patagonya'da yapılan araştırma sonucunda, bulunan dinozor fosillerinin, 140 milyon yıl
önce Kretase Dönemi'nde yaşamış olan 'Ninjatitan Zapatai' adlı bir dinozor türünü temsil
ettiği belirtildi. Araştırmacılar bu türün, dört ayak üzerinde yürüyen, uzun boyunlu ve otobur
bir dinozor türü olan 'titanozor' olduğunu saptadı.

Dinozorun tamamlanmamış iskelet kalıntıları, Neuquen şehrinin güneyinde keşfedildi. Araş-
tırmacılar, bu kalıntıların bulunmasıyla, Ninjatitan türünün bilinenden çok daha uzun süre
önce ortaya çıktıkları sonucuna ulaştı.

Arjantin Bilimsel ve Teknik Araştırma Konseyi'nde (CONICET) araştırmacı olan Pablo Galli-
na, “Bu sadece Arjantin'de değil, dünya çapında bulunan en eski kalıntı” ifadesini kullandı.

Yaklaşık 20 metre uzunluğunda bulunan Ninjatitan'ın büyük bir dinozor türü olduğu, ancak
35 metre uzunluğa ulaşan Arjantinozor gibi daha sonra ortaya çıkan titanozorlardan çok da-
ha küçük olduğu belirtildi.

Araştırmacılar ayrıca, Patagonya'da ortaya çıkan bu titanozorun varlığının, bu türün ilk ola-
rak Güney Yarımküre'de ortaya çıktığı fikrini desteklediğini söyledi.

Scientists have unearthed in Argentina’s Patagonian wilderness fossils of what may be the oldest-known member of the dino-
saur group known as titanosaurs that includes the largest land animals in Earth’s history. https://t.co/gn1xZq8eWd

Fotoğraf kaynak: https://technology.inquirer.net/108134/fossils-of-oldest-member-of-huge-dinosaur-group-found-in-
argentina?utm_medium=Social&utm_source=Twitter#Echobox=1614638552
Kaynak: https://tr.sputniknews.com/bilim/202103021043932261-arjantinde-en-eski-dinozor-topluluguna-ait-fosiller-
bulundu/

26 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

BİLİM İNSANLARI VERİ DEPOLAMAK İÇİN
CANLI BAKTERİLERİN DNA’LARINA
YÖNELİYORLAR.

Bilim insanları yakın zaman içinde demode ve çağ dışı hale gelmesi pek
mümkün görünmeyen bir veri depolama yöntemi geliştirdiler.

Nature Chemical Biology’de yayınlanan çalışmada, Columbia Üniversitesi
araştırmacıları canlı bakterilerin DNA’larına veri yazarak, giderek gelişmekte
olan DNA’da veri depolama alanına katkıda bulundular.

Ekip yayınlanan makalede, “Bu çalışma, direkt bir dijitalden biyolojiğe veri
depolama çerçevesi oluşturuyor,” diyor.

Columbia Üniversitesi araştırmacıları, DNA’da veri depolamanın canlı
organizmalarla yapılıp yapılamayacağını bulmak istediler. Sonuçta, canlı bir
organizmanın içine veri depolandığında bu verilerin uzun zaman kalıcı
olduğunu ve bununla da kalmayıp, organizmanın yavrusuna da
aktarılabildiği bulgusuna ulaştılar.

Harris Wang liderliğindeki ekip, geçtiğimiz iki sene boyunca bu canlı
organizma DNA’sı çalışması üzerinde çalıştı. Araştırmacılar kaydettikleri en
son gelişmede, “Merhaba Dünya!” kelimelerini yazmak için bakteriyel
hücrelere 72 bit veri kodlamayı başardılar.

27 BIOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

YAPILAN ÇALIŞMADA, ARAŞTIRMACILAR VERİLERİ AKTİF CRISPR GEN DÜZENLEME
GENLERE DEPOLAYABİLMEK İÇİN CRISPR ADI VERİLEN GEN TEKNİĞİ KULLANILDI

DÜZENLEME TEKNİĞİNİ KULLANDILAR. Nisan 2021 Sayı:1

ELBETTE Kİ, 72 BİT KÜÇÜK BİR VERİ MİKTARI AMA BU BİR
BAŞLANGIÇ.

BU ALANDA FAALİYET GÖSTEREN BİLİM İNSANLARI,
DNA’DA VERİ DEPOLAMANIN ÜZERİNDE EMEK HARCAMAYA

DEĞER BİR UĞRAŞ OLDUĞUNU SÖYLÜYORLAR. SONUÇTA
HEPİMİZ, BU VERİ DEPOLAMANIN VE DNA

BİLGİSAYARLARININ HESAPLAMA GÜCÜNÜN CANLI
İFADELERİYİZ.

TEK BİR SANTİMETREKÜPE 10 TRİLYONU AŞKIN DNA
MOLEKÜLÜ SIKIŞTIRILABİLİYOR. BU NEDENLE, TEORİDE, BİR

SANTİMETREKÜPLÜK MATERYAL AYNI ANDA 10 TRİLYON
HESAPLAMA YAPABİLİR VE 10 TERABAYT VERİ TUTABİLİR.

YAPILAN BAŞKA ÇALIŞMALAR DA DNA’DA VERİ DEPOLAMA
ALANINA KATKILARDA BULUNDULAR. ÖRNEĞİN, KUZEY

CAROLİNA EYALET ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMACILARI, YAKIN
ZAMAN ÖNCE DORIS ADI VERİLEN VE ODA SICAKLIKLARINDA

ÇALIŞAN YENİ BİR DNA VERİ YÖNETİM SİSTEMİ
GELİŞTİRDİLER.

COLUMBİA ÜNİVERSİTESİ ARAŞTIRMACILARININ ÇALIŞMASI
HER NE KADAR YENİ DNA’DA VERİ DEPOLAMA ALANINDA
ERKEN BİR ADIM OLSA DA, KESİNLİKLE UMUT VAAT EDİYOR.

ARAŞTIRMACILAR CRISPR GEN DÜZENLEME TEKNİĞİNİ
KULLANARAK, HESAPLAMANIN SON DERECE KUVVETLİ OLAN

YENİ BİR FORMUNUN KİLİDİNİ AÇABİLİRLER.

ORİJİNAL MAKALE: INTERESTİNG ENGİNEERİNG
KAYNAK: HTTPS://WWW.BİLİMOLOJİ.COM/BİLİM-İNSANLARİ-VERİ-
DEPOLAMAK-İCİN-CANLİ-BAKTERİLERİN-DNALARİNA-YONELİYORLAR/

28 BIOnatioNAL

FOTO: ThingLink Hücreler Kendi Şekillerini
Algılayabiliyor!

Merve Yurduseven -17 Şubat 2021

Almanya, Münih’teki Ludwig Maximilian Üniversitesinden (LMU) biyofizikçiler hücrelerin kendi şe-
killerini algılayabildiğini açıklayan yeni bir teori geliştirdi ve bu hücrelerin bilgiyi, proteinlerin hücre
içindeki dağılımını yönlendirmek için kullandığını kanıtladılar.
Hücresel süreçlerin çoğu, proteinlerin hücre zarı üzerindeki kesin dağılımına ve modellemesine bağlıdır.
Çeşitli çalışmalar, protein-protein etkileşimlerine ve taşıma süreçlerine ek olarak, hücre şeklinin de hücre
içi model oluşumu üzerinde önemli bir etkiye sahip olabileceğini göstermiştir.
Tersine, hücre formuna herhangi bir bağımlılığın zararlı olacağı modellemeler vardır. Profesör Erwin
Frey liderliğindeki LMU fizikçileri, denizyıldızı oositlerini model bir sistem olarak kullanarak, hücre
şeklindeki sert değişiklikler karşısında ne kadar güçlü protein modellerinin ortaya çıkabileceğini açıkladı-
lar. Frey ve meslektaşları, Nature Physics dergisinde, hücrenin içinde oluşan bir konsantrasyon farkının,
hücrenin şekil bilgisini kodladığını ve kendi kendine organize edilmiş protein kalıpları tarafından deşifre
edildiğini bildirdiler.
Denizyıldızı oositleri (oosit: Büyüme evresini tamamlamış olmakla birlikte henüz döllenebilecek duru-
ma gelmemiş dişi gamet) nispeten büyük ve şeffaftır ve bu nedenle biyokimyasal araştırmalar için çok
uygundur. Mayotik hücre bölünmesinden hemen önce, hücre zarı boyunca hücrenin asimetrik olarak bö-
lündüğü konuma doğru bir zar kasılma dalgası geçer. Bu kasılma dalgası, aktivitesi zar üzerinde bir darbe
olarak yayılan Rho adlı zara bağlı enzim tarafından tetiklenir. Dalga, oositin bitkisel kutbu olarak bilinen
yerden, çekirdeğin bulunduğu hayvan kutbuna doğru ilerler ve dalga geldiğinde asimetrik olarak bölünür.

29 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

Hücre şeklindeki değişikliklerin bu süreç üzerindeki etkisini incelemek için araştırmacılar, tek tek oositle-
ri farklı şekilli mikro odalara yerleştirdiler ve böylece hücreleri, her bir kabın sınırları tarafından empoze
edilen geometriyi benimsemeye zorladılar. Frey, “Rho aktivasyonunun nabzı deforme olmuş hücrelerde
uygun şekilde değiştirilmiş bir şekilde yayılmasına rağmen, her zaman çekirdeğin bulunduğu konuma ulaş-
tığını bulduk” diyor. “Bu büyüleyi-
ci gözlem, Rho nabzının hücrenin
şeklini tanıdığını ve ona uyum sağ-
ladığını kanıtlıyor.”
Kendi kendine organize olan pro-
tein kalıpları, hücre şekli hakkında-
ki bilgileri çözebilir
Ekip, bu olağanüstü uyarlanabilir-
liğin arkasındaki mekanizmayı an-
lamak için, bu bulguyu açıklayan
biyofiziksel bir teori geliştirmeye
devam etti. Model, hücre döngüsü
düzenleyici Cdk1’in oosit sitoplaz-
masında asimetrik olarak dağıldığı-
nın ve burada çekirdekten sitoplaz-
maya uzanan ve zamanla bozunan bir konsantrasyon farkı oluşturduğunun daha önceki keşfine dayanmak-
tadır. Bu fark, zardaki proteinlerin hücre şekline uyum sağlamasını sağlar.

“Buradaki temel fikir, Rho’yu aktive eden proteinin, zara yakın farkı ölçtüğü ve farkın bir eşik konsantras-
yonunu işaretlediğidir: Membran üzerinde ön tarafa benzer bir konsantrasyon profili oluşturur, böylece
ön kısım tam olarak eşik konsantrasyonda konumlandırılır. Bu ön konumda, Rho aktivatörü ise yerel ola-
rak Rho’nun bir aktivite atımını tetikler.” şeklinde açıklıyor makalenin ilk yazarlarından biri olan Wigbers.
Fark azalırken, bu eşik değerinin konumu hücre şekline bağlı olarak zar boyunca değişen hızlarda hareket
eder. Böylece, protein konsantrasyonu profillerinin bu hiyerarşisi yoluyla, fark içinde kodlanan şekil bilgi-
si, bir mekano-kimyasal tepkiye – zardan geçen kasılma dalgasına – dönüştürülür.
Frey, “Sonuçlarımız, biyolojik işlevlerin anlaşılması için hiyerarşik protein modellerinin kendi kendine
organizasyonunun öneminin altını çiziyor” diyor.
Aslında yazarlar, protein modeli oluşumu alanında iki ana paradigmayı entegre ettiler – reaksiyon-
difüzyon mekanizmalarına dayanan kendi kendine organizasyon ve konumsal bilginin kullanılması.
Frey, “Hücre şeklini yansıtan bilgiyi kodlamak için bir protein kalıpları hiyerarşisini kullanan böyle bir
mekanizmanın, hücre şeklinin tanınması ve düzenlenmesi için genel bir fiziksel ilkeyi temsil edebileceğine
inanıyoruz” diyerek sonlandırıyor.

Kaynak: Cells use concentration gradients as a compass | Phys.org
Kaynak: https://www.bilim.org/hucreler-kendi-sekillerini-algilayabiliyor/

30 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

İnsan beynindeki bazı
hücrelerin ve ilişkili
genlerin aktivitesi ölümden
sonra artıyor!

Gülsel Kırgıl- 26 Mart 2021

Ölümden sonraki saatlerde beynimizdeki bazı
hücreler aktifliğini korur. Yeni araştırmaya göre,
ölümün ardından bazı hücrelerimizin ve ilişkili
genlerin aktivitesi artıyor.

Scientific Reports dergisinde yayınlanan Foto: TrMedBook
çalışmada araştırmacılar, ölümün ardından
beyinde meydana gelen değişimleri anlayabilmek Araştırma sırasında;
için beyin ameliyatı ardından toplanan beyin
dokusundaki gen anlatım düzeylerini analiz etti.
Sonuçlar ilginçti, çünkü bazı hücrelerde ölümden
sonra gen anlatımı artıyordu. Ölümden sonra
anlatımı artan genler tek bir hücre türüne
özgüydü: Glial hücreler.

Araştırmacılar, beyin dokusundaki glial Analiz edilen genlerin yaklaşık yüzde 80’inin anlatım düzeyinin 24 saat boyunca
hücrelerin ölümden sonra büyüdüğünü ve sabit kaldığı görüldü. Bu genlerin aktivitesi fazla değişmemişti. Bu genler genellikle
filizlendiğini gözlemlediler. Bilim insanları glial temel hücresel işlevleri yerine getiren genlerdi. Hafıza, düşünme gibi işlevlere sahip
hücrelerin ölümden sonra büyümesinin ve genlerin yapısı ise ölümden sonraki saatlerde hızlı bir biçimde bozuluyordu. Üçüncü
anlatımlarının artmasının şaşırtıcı olmadığını gen grubu ise, nöronal genler hızla bozulurken aktif kalıyorlar ve aktivitelerini
belirtiyor. Çünkü glial hücreler oksijen eksikliği, artırıyorlardı. Ölümden yaklaşık 12 saat sonra aktiflikleri zirveye ulaşıyordu.
felç, iltihap gibi durumlarda ilgili bölgeyi
temizlemekle işlevlidir. Araştırmacılardan Dr. Loeb, çalışma çıktılarının ölümden sonra bedenimizde meydana gelen
Jeffrey Loeb, “Çoğu çalışma ölüm sırasında değişikliklerin anlaşılmasının yanı sıra beyin dokularıyla ilgili otizm, şizofreni ve
beynin tüm aktivitesinin kalbin atmayı Alzheimer gibi hastalıkların daha iyi anlaşılması için kullanılabileceğini belirtiyor.
bırakmasıyla birlikte durduğunu söyler. Ancak
bu durum sanıldığı gibi değil” açıklamalarında
bulundu.

Kaynak: SCIENCE DAILY

Kaynak: https://bilimvegelecek.com.tr/index.php/2021/03/26/insan-beynindeki-bazi-hucrelerin-ve-iliskili-genlerin-
aktivitesi-olumden-sonra-artiyor/

31 BIOnatioNAL Nisan 2021 Sayı: 1

Kanayan mantar (Hydnellum peckii)

İlk olarak 1992 yılında Kuzey Amerika ve Avrupa’da bu-
lundu. Ek olarak yakın geçmişte İran (2008) ve Kore’de
(2010) de varlığı keşfedildi.
Bankeraceae ailesine dâhil olan mantarımız, Amerikalı
mantar bilimci Howard James Banker’ın adını taşır
(Hydnellum peckii Banker). Çok çeşitli şapka şekilleri ve
renkleri vardır. Ağırlıklı olarak pembe tonlarındadırlar.
Tek başlarına, grup olarak ya da çam ağaçlarıyla beraber
yaşayabilirler.

Kaynak: https://bilimveutopya.com.tr/ilginc-canlilar

32 BİOnatioNAL Nisan 2021 Sayı:1

İletişim: NİŞANTAŞI ANADOLU LİSESİ
Adres: Teşvikiye Mah. Valikonağı Caddesi Poyracık Sokak Sk. No65 Nişantaşı/Şişli/İstanbul
Tel: 0212 248 10 78 - 0212 240 12 86
http://nisantasial.meb.k12.tr/


Click to View FlipBook Version