The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Ocak2020

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ffaksoy, 2020-01-01 16:35:15

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Ocak2020

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Ocak2020

ÇİĞDEMİN SESİ BU SAYIDA NELER VAR…

Aylık Online Dergi  MERHABA
Ocak 2020  KÜTÜPHANEMİZDEN

www.cigdeminsesi.com SEÇTİKLERİMİZ
 SATRANÇ

ÖĞRENİYORUZ
 TÜRKÇESİNİ

KULLANALIM
 KİTAP TANITIMI
 ÇİĞDEM’DEN

HABERLER
 GEÇEN AY NELER

YAPTIK?
 GEZİ YAZILARI
 TARİHİ İLÇELERİMİZ
 MUHTARIMIZDAN
 ARVEN’İN HAYVAN

RESİMLERİ
 DÜNDEN BUGÜNE

ÇİĞDEM
 ARAMIZA KATILANLAR
 VEFAT EDENLER
 ÇİĞDEM’DEN

HABERLER
 OCAK 1920: ANKARA

ÖRGÜTLENİYOR
 ÇAKİ’MİZ VE AİLESİ
 ODTÜ ÖĞRENCİLERİYLE
 YAZAR İNCİ

GÜRBÜZATİK İLE
 GÖNÜL İNŞAATI
 ATATÜRK’ÜN EN

SEVDİĞİ ŞAİR: TEVFİK
FİKRET
 UZUN VE MUTLU BİR

ÖMÜR
 THE DUKE OF

EDINGBURG

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ONLINE DERGİ Çiğdem Eğitim, Çevre ve
Dayanışma Derneği
Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu
Çiğdem Mah. 1551.Cadde
Yayın Kurulu: Dilek Yüceel, Fatih Fethi Aksoy, M.Sinan Kayalıgil, No:14-A Çankaya-ANKARA
www.cigdemim.org.tr
Zuhal Yüksel, Tel: 0312 2852047

Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak
gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına
aittir.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 2

Sevgili komşularımız,

Bir yılı daha geride bıraktık. Geriye dönüp
baktığımızda oldukça verimli bir yıl geçtiğini
söyleyebiliriz. 12 Ocak 2020 tarihinde
yapacağımız Olağan Genel Kurulumuzda 2019
yılının çalışmalarını değerlendirecek ve 2020 için
yol haritası çizeceğiz. Tüm üyelerimizi genel
kurulumuza katılmaya ve katkı vermeye
çağırıyoruz.

Yönetim Kurullarımızda görev alarak katkı vermek
isteyen komşularımızı da aramızda görmek
istiyoruz. 2020 yılında birçok yeni projemiz ve
etkinliğimiz olacak. Bunun için daha çok gönüllüye
ihtiyacımız var. Yönetim haricinde de topluluk
çalışmalarında ve kütüphanemizde desteğe
ihtiyacımız var. Sizinde mutlaka yapabileceğiniz
birşey vardır. Aramıza katılmak için lütfen
çekinmeyin.

Fatih Fethi Aksoy
Yönetim Kurulu Başkanı

GENEL KURUL DAVETİ

Derneğimizin Olağan Genel Kurulu 5 Ocak 2020 Pazar günü saat 13:00’de çoğunluk aranarak,
Derneğimiz Kültür Evinde aşağıdaki gündemi görüşmek üzere toplanacaktır. Çoğunluk sağlanamadığı
takdirde toplantı 12 Ocak 2020 Pazar günü 13:00’de Çiğdem Çankaya Evi Hasan Ali Yücel Etkinlik
Salonunda, çoğunluk aranmaksızın, yapılacaktır.

Tüm üyelerimize ve Mahalle sakinlerimize duyurulur.

GÜNDEM

1. Açılış, toplantı yeter sayısının tespiti, Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı.
2. Divan Başkanı ve iki yazıcı üye seçimi ile Divan Başkanlığına toplantı tutanağı imza yetkisinin
verilmesi.
3. Gündemin okunması, varsa değişiklik önerilerinin alınması ve görüşülmesi, gündemin
oylanması.
4. Onur Üyeliği için tekliflerin alınması ve görüşülerek onur üyeliği verileceklerin belirlenmesi.
5. Yönetim ve Denetim Kurulları Faaliyet Raporlarının okunması.
6. Faaliyet raporları ile ilgili görüşlerin alınması ve ibralarının ayrı ayrı oylanması.
7. 2020 yılı faaliyet planı ve tahmini bütçenin görüşülmesi.
8. Yeni Yönetim ve Denetim Kurullarının seçilmesi.
9. Dilek ve temenniler, kapanış.

Yönetim Kurulu

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 3

YÜZ YIL ÖNCE ANKARA-1
OCAK 1920: ANKARA ÖRGÜTLENİYOR

Vecdi Seviğ – Gökkuşağı Sitesi

“Şimdilik Heyet-i Temsiliye’nin merkezi Ankara’dadır. Takdimi hürmet eyleriz efendim.
Heyet-i Temsiliye namına
Mustafa Kemal”

Bu telgrafla 27 Aralık’ta Ankara’ya gelindiğinin tüm Anadolu’ya bildirilmesinden iki gün sonra yayımlanan
genelgeyle bu kez Mustafa Kemal, Meclis-i Mebusan’a gidecek milletvekillerine 5 Ocak’tan itibaren yeni
yönetim merkezinde buluşulma isteğini duyurdu. Geleceğin Türkiye’si için çalışmaların adresi bu kez
Keçiören’de Ziraat Mektebi binası olmuştu.

Ankara’da kurtuluş mücadelesi için örgütlenme Sivas kongresinin yapıldığı günlerde başlamış, Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Ankara Merkezi de 1919 yılının ekim ayının 29. gününde kurulmuştu. Bu kuruluşun
dördüncü yılında aynı kentte Cumhuriyet ilan edilecek olması tarihi bir rastlantıydı.

Ankara Cemiyeti’nin belgelerini gazeteci yazar Naşit Hakkı Uluğ yıllar önce derlemiş, kitap halinde
yayımlamıştı. Buradaki bilgilere göre, derneğin oluşturulmasını izleyen ilk iki ay içinde 2 bin liraya yakın
para toplanmıştı. 2 bin liranın bugünkü karşılığını hesaplamaya yardımcı olabilecek bir gösterge toplanan
yardımlarda 1 altın liranın 420 kuruş olarak kayda geçirilmesiydi.

Bu paranın bin liralık bölümü, yapılacak harcamalar için heyetin hesaplarını tutan Mazhar Müfit Bey’e
teslim edilmiş, 500 lirası da Ankara Belediyesi’ne verilerek Ankara’ya gelenlerin yemek ihtiyaçları için
harcanmıştı. Yardım toplanmaya devam edilmiş ve nisan ayında açılacak olan Meclis için bina
hazırlıkları bu bütçeden yapılmaya başlanmıştı.

Mustafa Kemal, yardımların toplanması için örgütlenmiş olan Ankaralılara “Millet ortaya çıkan birliğini
korursa ve istiklali için fedakârlıktan çekinmezse başarı muhakkaktır” diye konusu büyük Nutuk’ta
özetlenen bir konferans verdi.

İstanbul’daki meclis toplantısı öncesi Ankara’ya uğrayan milletvekillerinin, “Türk milletinin kalbinden,
vicdanından kopup gelen en esaslı, en bariz arzu ve inancın kurtuluş olduğu” görüşünde birleşmeleri,
tarihe Misak-ı Milli adıyla geçecek ulusal andın hazırlanmasının ilk aşaması oldu.

Mustafa Kemal çalışmalarına İstanbul’da 12 Ocak günü başlayan Meclis’in Başkanlığına “Milletin
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında kuvvetlerini, ruhlarını ve amaçlarını
birleştirdiğini” belirten mesaj gönderdi. Ana hatları Ankara’da hazırlanmış olan Misak-ı Milli’nin 28 Ocak
1920’deki gizli oturumda kabulü de Ankara’nın “Müdafaa-i Hukuk Cemiyet Grubu” oluşturulması isteği
dikkate alınarak kurulan “Felâh-ı Vatan” (Vatanın Kurtuluşu) Grubunun girişimleriyle mümkün oldu.

Bu gelişmeler olurken, 20 Ocak günü Ankara’ya ulaşan trenle gelen bir konuk doğrudan Mustafa
Kemal’in çalışmalarını yürüttüğü binaya gitti. Bu daha sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci
Cumhurbaşkanı olacak İsmet İnönü Paşa’nın, Ankara’ya ilk gelişiydi. İsmet İnönü o günleri ilerleyen
yıllarda, “Ankara’da bir ay kaldım, Bütün vaktim karargâhta ve karargâh binası olarak kullanılan Ziraat
Mektebinin etrafında geçti. Şehri pek az dolaştım” diye anlatacaktı. Miralay İsmet Bey, şubat ayı
ortalarında Mustafa Kemal’in isteğine uyarak yeniden Ankara’ya gelmek üzere trenin üçüncü mevki
vagonundan biletini alarak İstanbul’a dönecekti.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 4

1920 yılının ilk ayında İstanbul’da Fransız yazar Pierre Loti için bir “teşekkür töreni” düzenlenmişti.
Nedeni de Pierre Loti’nin “Bize Gerekli Olan Müttefikler” başlıklı broşüründeki, Osmanlı toprak
bütünlüğünü savunan ifadeleriydi. Mustafa Kemal, bu toplantıya Ankara’dan gönderdiği mesajda şöyle
diyordu:

“Pierre Loti, hakkı teslim eden ve mazlumlar adına haykıran ilk ve son Avrupalıdır. Avrupa’dan en ziyade
ümitsiz olduğum şu günlerde, Avrupa’dan yükselen bu yegâne hak sesinin sahibini kutlarım.”

Pierre Loti, bu kutlama mesajından 15 ay sonra Ankara’ya bir mektup yazacak, I. İnönü savaşındaki
galibiyeti dolayısıyla Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’i tebrik edecek, Cumhuriyet’in ilanını
görmeye ömrü yetmeyecekti.

Ocak ayı sonu gelindiğinde İstanbul’daki Şeyhülislamın bir İngiliz muhbirine (ihbarcısına / ajanına)
aktardığı gözlemi durumu özetlemeye yetiyordu:

“(İstanbul) hükümeti iki değirmen taşı arasına sıkıştı. Meclis’in açılmasına rağmen Mustafa Kemal,
Meclis’i ve hükümeti açıkça kontrol ediyor. Bu durumda hükümet istifa etmek zorunda kalacak.”

Misak-ı Milli (Ulusal Ant) Genel Kurmay Başkanlığı Mustafa Kemal ile İsmet Bey (İsmet İnönü Vakfı Arşivi)

arşivindeki birinci sayfa görüntüsünün

kopyası (Kaynak: TBMM, Milli Egemenlik Belgeleri, 2015)

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 5

ÇAKİ’MİZ VE AİLESİ

H. Fatoş GÜR - Ayrancı

Değerli Komşularım,
Bugün sizlerle, böyle güzel yürekli komşularımızın sayısının artması dileğiyle, içimizden bir
öyküyü paylaşmak istiyorum. Eminim okuduğunuzda sizin de içiniz sıcacık olacak. Sağlıcakla ve
patili kalın…

30 Ekim’de, güzel yürekli genç bir hanım, Jülide, yolda bir aracın çarpması sonucu feci şekilde yaralı bir
kediciğe duyarsız kalmaz ve güçlükle yakalayarak veterinere götürür. Kediciğin durumu oldukça kötüdür.
Boynunda ve ağzında büyük bir yara, kuyrukta his yoktur.

Veteriner elinden geleni yapar ama bir göz artık görmeyecek, ağzın bir tarafı kapanmayacaktır. Tedavi
sürerken, klinikten çıktıktan sonra yaşamını nerede devam ettirebileceği sorunu herkesi üzer. Bu
arada Jülide’nin arkadaşı Berk vasıtasıyla bana ulaşılır. Onlarca facebook sayfasında paylaştığım
ilanlardan sonra, Çiğdem Mahallesi’ndeki komşularımızdan Nermin Hanım aradı ve “oğlu ile kediciğe
kıyamadıklarını, evlerini ona açmak istediklerini” söyledi. Bu inanılmaz bir haberdi. Hemen kediciği
kurtaran Jülide ve Nermin Hanım arasındaki iletişim sağlandı ve pisiciğin tedavi sonrası yeni evine
gitmesi için ayarlamalar yapıldı. Ancak bir sorun vardı. Nermin hanımın 5 yaşında Çarşı adında erkek
bir kedisi daha vardı ve başka kedilere tahammül edemiyordu.

İki kedinin birbirlerine alıştırılabilmesi için bilgi paylaşımları yapıldı ama hepimizin içinde bir korku oluştu.
Ya anlaşamazlarsa? Kedicik yaşamını bir odada mı sürdürecekti ya da başka bir yuva mı aranacaktı?

2 hafta sonra kedicik yeni evine gitti. Korkumdan bir hafta arayamadım. Sonunda cesaretimi toplayıp
aradığımda, müjdeler artarda sıralandı. Kedicik eve girer girmez mırıl mırıl evi gezmiş, kucaklarına
çıkmış, sevgi gösterileri yapmış, diğer kedicik ile hiçbir sorun yaşanmamış. Sanki yıllardır bu evde
yaşamış gibiymiş. Mutluluğumu anlatacak kelime bulamıyordum. Hemen Jülide ile ziyaretine gittik.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 6

Resimlerde de görüldüğü gibi, çok güzel ve sıcakkanlı bir kedicik. Oysa veteriner çok hırçın olduğunu,
kendini ellettirmediğini söylemişti. Demek canının acısıyla hırçındı. Yuvasına kavuşunca, yumuşacık
karakteri kendini gösterivermişti. Ağzının bir tarafı kapanmadığı için o taraftaki dişleri açıktaydı ve biraz
hissizdi ama annesi ona yumuşak mamalar hazırlıyor, kedicik de durmaksızın yiyordu. Çimen yeşili
gözlerinin biri görmese de, Tayfun abisinin ve Nermin annesinin kucağında, kedi abisi Çarşı’nın
yanında, mutlulukların en güzelini yaşıyordu. Adı da Çaki oldu…

Y

Yaşamımdaki sahiplendirmelerin en güzellerinden biri bu.
Vesile olan Jülide, Berk ve ona aile olan Nermin Hanım ve
Tayfun’a binlerce teşekkür ediyorum ve böyle ailelerin
çoğalmasını diliyorum.

Mutlulukları daim olsun…
Kaynak: https://www.diyabetikkedi.com/cakimiz-ve-ailesi/

BİRLİKTE GÜÇLÜYÜZ !

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 7

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 8

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 9

KITAP TANITIMI

Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

1920’lerin Ankara’sında genç bir kadın sinemaya giderse ne
olur? Basın Yayın Genel Müdürlüğü de yapmış olan gazeteci
Zekeriya Sertel, ilk baskısı 1977 yılında yayımlanan
“Hatırladıklarım” adlı kitabında anlatıyor;

“1923 ortalarında Ankara’daydım. Ankara büyük kâbustan yeni
uyanıyordu. Uzun süren bir karanlıktan çıkmıştı. Milli Kurtuluş
Savaşı henüz bitmişti. Zaferin neşesi bütün yürekleri sarmıştı.
Ankara gülüyordu. Fakat yokluk içinde yapılan üç yıllık savaşın
perişanlığı olduğu gibi duruyordu. Sokaklar ağaçsız, eğri büğrü,
tozlu yollardan ibaretti. Şehirde oturulabilecek ancak birkaç ev
vardı. Bütün şehirde Milli Kurtuluş Savaşı yıllarında yapılan
Büyük Millet Meclisi binası ile karşısındaki küçük Millet
Bahçesi’nden başka gözü okşayacak bir şey yoktu. Mebusların çoğu Keçiören’e ya da civarındaki
bağlara çekilmişti. Orada ilkel koşullar içinde yaşıyorlardı. Şehirde hiçbir* taşıt yoktu. Mebuslar
şehre ya atlı araba ya da atla gidip geliyorlardı. Bizi Ankara’ya götüren tren, yollarda ikide bir
duruyor ve civar ormanlardan kesilen odunlarla yoluna devam edebiliyordu. Bu yüzden Ankara’ya
ancak yirmi dört saatlik bir yolculuktan sonra varabilirdik.
Ankara’da inecek bir otel, gidecek bir yer yoktu. Nasıl oldu hatırlamıyorum, beni yabancı misafirler
için hazırlanmış olan eve yerleştirdiler. Burası şehrin ortasında iki katlı büyükçe bir evdi. Önünde
yüksek duvarla çevrilmiş küçük bir bahçesi vardı. Misafirlere hizmet etmek üzere bir hizmetçi kadın,
bir de erkek aşçı* bulunuyordu. O zamana göre ev oldukça iyi döşenmişti, Ankara’da bulabileceğim
en konforlu yerdi. Yalnız banyosu eksikti.

Ben eve indiğim zaman burada iki Amerikalı misafir vardı. Biri, Amerikan haber ajanslarından birinin
temsilcisi, ötekisi de Amerika’nın Ankara konsolosuydu. Basın Yayın Genel Müdürlüğüne geçtikten
sonra da bir süre burada kaldım. Bu arada gelen yabancı gazeteciler bu eve inerlerdi. Basın Yayın
Genel Müdürü olarak onlarla ben meşgul olurdum.

Bir gün bir Amerikalı kadın gazeteci geldi. 30-35 yaşında güzelce bir kadındı. Kadın görmeyen
Ankara’da bu bir olay oldu. Kadın işi gereği benimle temas ettiği ve bir evde beraber yaşadığımız
için herkes bana kıskanç ve anlamlı gözlerle bakmaya başlamıştı.

- Ne oluyor, Zekeriya, monopol mü? diyenler de vardı. Bir akşam kadının canı sıkıldı.
‘Eğlenebileceğimiz bir yere götürün beni’ diye tutturdu. Ankara’da geceleyin gidilecek hiçbir* yer
yoktu. Herkes erkenden evine kapanırdı. Yalnız Meclis’in karşısındaki bahçede açık havada
sinema gösterilirdi.

- Gidelim, dedi, sinemaya gidelim. Çıktık. Karanlık ve tozlu sokaklarda geçerek film gösterilen
bahçeye geldik. Film başlamıştı. Ortalık karanlıktı. Seyirciler, birbirleri arkasına sıralanan
arkalıksız sıralarda oturmuşlardı. Biz de en arkada boş bir sıraya iliştik. Biraz sonra filmin birinci
kısmı bitti, ışıklar yandı. Bir de ne görelim? Bizim arkada oturduğumuzu gören seyirciler derhal
yüzlerini bize çevirmişler... Filmden daha iyi seyredilecek güzel bir kadın görmüşlerdi. Işıklar
sönünceye kadar gözlerini bizden ayırmadılar. Kadın muhabir sonra gazetesine bu olayı nasıl
anlattı, bilmiyorum.” (*Yayın Kurulu tarafından düzeltilmiş biçim)

Sertel, Zekeriya; Hatırladıklarım, Gözlem yay., İstanbul-1977.

Kütüphane No; 2269 (Türkiye Tarihi Bölümü)

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 10

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 11

ODTÜ ÖĞRENCİLERİ İLE BİR ÇALIŞMA

Fatih Fethi AKSOY

ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (İİBF) Kamu Yönetimi Bölümü 4.sınıf öğrencileri “Kamusal Akıl
Stüdyosu Dersi” kapsamında hocaları Savaş Zafer Şahin ile birlikte derneğimizi çalışıyorlar. Konu; “
Mahalle dernekleri ve bürokrasi ilişkisi ile gençlerin katılımı”.

Yaptıkları çalışmayı 27 Aralık Cuma günü bizlere sundular.

Bu ders kapsamında kamu yönetimi ve mahalle örgütlenmelerini inceleyen öğrenciler iki ekip ile 2 odak
grupta çalışmışlar.

Öncelikle mekansal olarak derneğimizi
tanımlayarak sunuma başladılar. Çiğdem
Mahallesi’nin transit geçilen bir yer olmadığı, bir
son nokta olduğunun altını çizmişler. Yerleşimin
nispeten tamamlanmış olduğunu ve nüfusun
sabitlenmiş olduğunu, belli bir sosyoekonomik
gruptan oluştuğu belirtilmiş. Durum böyle olunca
ya kendi içinde derinleşmek ya da yakın
çevredeki yaşam çevreleriyle etkileşime geçmek
gibi iki seçenekle karşı karşıya olduğumuz
üzerinde durulmuş.

Yayılmanın siyasi çatışma risklerini de
beraberinde getirdiğini, derinleşmenin de kendi içinde sıkışmaya ve belirli bir doygunluktan sonra kendini
tekrarlamaya başlama risklerinin altı çizilmiş.

1. çalışma grubu, Çankaya Belediyesi’nden sadece, Dış İlişkiler Müdürü ile görüşmüş, diğer bütün
tespitleri kendi gözlemleri ve bizimle yaptıkları görüşmelerden oluşmuş.

Yerel düzeydeki bilgi birikimimizin iyi olması, Kent Konseyi’nde aktif rol alma çabalarımız olumlu bir
görüş olarak öne çıkarılmış.

Kamu Kurumları ile ilişkilerin bireysel ilişkilerle yürümesinin ve bu yüzden sürdürülebilir olmamasının en
önemli risk olduğu görüşü benimsenmiş. Dernekteki kurumsallaşma sorunu, mekanın kaybedilmesi
olasılığı, muhtarın dernek ve merkezi yönetim arasında yürüttüğü ikili ilişkinin, siyasallaşmanın ve
bürokrasinin aşırı merkeziyetçi tutumunun da risk oluşturduğu belirtilmiş.

Güçlü yönler ve potansiyeller olarak; Gene muhtarın merkezi yönetimle
ikili ilişkileri (hem risk hem güçlü yön), finansal bağımsızlık, diğer
mahalle dernekleri ve diğer STÖ’lerle iyi ilişkiler öne çıkarılarak
1.grubun sunumu tamamlanmış oldu.

2.çalışma grubu “Gençlerin katılımı” üzerine sorun tespiti ve çözüm
önerileri üzerinde durmuş.

Çiğdem Mahallesi, 100.Yıl ve ODTÜ Kampusu sınırları içinde yaşayan
yaklaşık 20 bin kişi hedef kitle olarak belirlenerek, yaşları 15-30 arasında 151 öğrenciye 30 sorudan
oluşan (sadece 7’si Çiğdem Mahallesi’n’de ikamet ediyor) bir online anket uygulamışlar.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 12

Anket sonuçlarına göre katılımcıların:
- Sadece %16,6’sı muhtarı tanıyor,
- Mahalle derneğinden sosyal ve kültürel etkinlikler düzenlemesini bekleyenler %66,9
- Mahalle yönetimini tanımak ve haberdar olmak istiyorlar,
- Ortak sorunlara kolektif çözümler üretmek ve komşularla tanışık olmak diğer beklentiler olarak ne
ön plana çıkmış.
- Mahalle ile ilgili konularda kiminle iletişime geçeceklerini bilmiyorlar ve bu konuda etkin rol almak
istemiyorlar
- Kütüphane en bilinen özelliğimiz olarak öne çıkmış.

Hangi aktiviteler ilginizi çekebilir diye sorulduğunda:
- Müze gezileri,
- Yurtdışı gezileri,
- Dil kursları,
- Kültürel faaliyetler ve ‘trekking’ öne çıkmış.

Yeni olarak ne talep edersiniz konusu sorgulandığında:
- Film gösterimleri,
- Dünya mutfağı atölyeleri,
- Hayvan barınağı ziyareti,
- Spor etkinlikleri,
- Çocuk atölyeleri
seçenekleri tanımlanmış.

Ankete katılanlar, dernek tanınıyor olsa takip
edeceklerin sayısının artacağı yönünde bir sonuç
çıkarmışlar. Çiğdem Mahallesi’nde ev kiralarının
yüksek olması gençlerin gelmesinin önünde en büyük engel görülmüş.

Derneği duydum diyenlerin sayısı sadece 29 ile sınırlı kalmış.
Derneği tanıyanlar da arkadaş çevresinden, etkinliklerden, sosyal medyadan, topluluklardan ve
akademisyenlerden duymuşlar.

Derneğin gençleri çekmesi için öneriler arasında:
- Yemek atölyesi ve tenis turnuvası gibi etkinlikler,
- Daha etkin sosyal medya,
- Öğrenci topluluklarıyla iletişim,
- Staj ve gönüllü çalışma imkanları,
- Ücretsiz tiyatro, sinema vs. etkinlikleri,
- 2. El Pazarının etkinliklerinin duyurulması,
- Derneğe kolay ulaşımın sağlanması,
- Semt servisi için ODTÜ’ye dilekçe,
- Söyleşiler hafta sonu olsun,

gibi seçenekler sıralanmış.

Sunum katılımcıların öğrencilere yönelttikleri soru ve cevap diyaloğu ile sonuçlandırıldı

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 13

TARİHİ SİL BAŞTAN YAZDIRAN KEŞİF GÖBEKLİTEPE

Cenk’in Annesi – Balıkçı Apt.

Cenk’in bir isteği daha oldu. Gün doğmadan derneğin önünde havaalanına gitmek üzere buluşuyoruz.
8’de Diyarbakır’a uçacaktık iki saatlik rötarımız olmasaydı. Ama bu bile keyfimizi bozamadı. 1 saatlik
uçuş sonrası Diyarbakır’dayız. Davul zurnayla karşılandığımız Hancı Restoran’da nefis bir kahvaltıyla
enerjimizi 3 güne yetecek kadar doldurduk. Dilek arkadaşımızın doğum gününe denk gelmesi de pasta
sürprizini yaşattı. Siverek, Hilvan güzergahından 170 km yol bizleri bekliyordu.

Şanlıurfa'dan 30 km uzaklıktaki Göbeklitepe’deki tapınakları görmek için yola düştük. Ören Yeri'nin
hemen girişindeki, çevreye uygun mimarisiyle dikkat çeken ziyaretçi merkezi bizleri karşılıyor. Görsel ve
işitsel olarak çok iyi tasarlanmış bu merkez adeta bir zaman makinesi. Simülasyonlarla günümüzden 12
bin öncesine götürüyor ve Göbeklitepe’yi inşa eden insanların nasıl yaşadıklarını anlamamızı sağlıyor.
Hiç de ilkel değiller. 12 bin yıl öncesinde gelişmiş bir topluluk var karşımızda. UNESCO Dünya Miras
Listesi'nde yer alan ve tüm dünyanın dikkatini çeken.

Şanlıurfa'daki Göbeklitepe’de insanlık tarihinin bilinen ilk tapınakları yer alıyor. Peki, M.Ö. 10 bin yıl önce
henüz yerleşik hayata geçmemiş olan avcı toplumlar böylesi görkemli tapınakları nasıl yaptı?
Göbeklitepe işte bu ezberi bozuyor. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nin girişinde bir pano var. Panoda
İngiltere'deki Stonehenge'in M.Ö 2500'de, Mısır piramitlerinin M.Ö 2600'de, Mezopotamya

Zigguratları'nın M.Ö 4000'de, Portekiz'deki Almenders Cromlech'in
M.Ö 6000'de, Göbeklitepe’deki tapınakların ise M.Ö. 12.000'de inşa
edildiğini gösteren bir çizelge bulunuyor. Bu çizelge
bile Göbeklitepe’nin, insanın tarihsel yolculuğunda nerede
durduğunu anlamamız için yeterli. İnsanın kendi elleriyle yaptığı,
bilinen ilk tapınaklar var burada. Hem de insanın henüz yerleşik
hayata geçmediği, avcı olarak yaşadığı bir dönemde inşa edilmiş.
Sonra burayı inşa edenler, nedendir bilinmez üzerini toprakla
kapatmış ve Göbeklitepe derin bir uykuya yatmış. Ta ki 1980'lere
kadar. 1980'li yılların sonlarında iki köylü Şanlıurfa'da tepelik bir
arazide, topraklarını sürerken bir heykel buluyor. Alıp evlerine
götürüyor. Heykelin müstehcen olduğunu düşündükleri için ahıra
koyup üstünü örtüyorlar. Fakat bu heykelle ne yapacaklarını da

bilemiyorlar. Sonunda devlet yetkililerine teslim etmeye karar

veriyorlar. Ama 'devlete kirli heykel götürülmez' diye bir güzel
yıkayıp öyle Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ne teslim ediyorlar. O yıllarda
müzede bu heykelin değerini kavrayacak Neolitik Çağ uzmanı yok.
Bunun için heykel depoya kaldırılıyor. Aradan zaman geçiyor. 1990'lı yıllarda Urfa'da Nevali Cori kazısını

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 14

yapan Prof. Harald Hauptmann ile onun ekibinden öğrencisi Klaus Schmidt bu kazıdan çıkarılan eserleri
teslim etmek için müzeye geliyor. Müze yetkilileri onlara Örencik Köyü'nde yaşayan köylülerin vakti
zamanında getirdiği heykeli gösteriyor. Schmidt'in o an gözleri parlıyor, müze yetkilisine "Nereden

buldunuz bu heykeli?" diye soruyor. Örencik Köyü'ne gidiliyor, köylüler bulunuyor, Schmidt ile köylüler bu
heykelin çıktığı araziye gidiyor. İşte o arazi yıllar
içinde kazılıyor ve altından insanlık tarihini
değiştiren, tarihin sıfır noktası olarak
nitelendirilen Göbeklitepe’deki tapınaklar ortaya
çıkıyor. M.Ö. 10 bin yıl önce insanlık bir inanç
merkezi inşa etmiş! Bildiğimiz ezberler bozuluyor
bu bilgiyle. Peki nasıl?
Çünkü Göbeklitepe keşfedilmeden önce bize, 12
bin yıl önceki insanın avcılık yaparak ilkel bir
şekilde yaşadığı öğretilmişti. Böylesi karmaşık bir
tapınağı inşa etmesi için insanın önce barınak
yapmayı öğrenmesi, sonra tarıma başlayarak
yerleşik hayata geçmesi gerekiyordu. Yerleşik
hayata geçmemiş ilkel avcı toplumlarında inancın
yerinin olmadığı düşünülüyordu. Ama işte Göbekli
tepe bu ezberi bozdu. Anlaşıldı ki Göbeklitepe’de yaşayan insanlar, yerleşik hayata geçmeden önce ileri
düzeyde mühendislik zekasına sahipti ve heykelleri işleyecek bir estetik anlayışları vardı. Ama en
önemlisi daha avcı toplumuyken bile bir inanca sahiptiler ve bu inanç onlara görkemli tapınaklar
yaptırmıştı. Bir toplumsal iş bölümü yapılmış. İşçi sınıfı, yönetici bir sınıf ve dini temsilciler var. Ellerinde
taşları şekillendirecek hiçbir alet yok. Sadece çakmak taşı var. Ama onlar o taşları kendi elleriyle ve
zekalarıyla işleyip toplumsal bir iş bölümüne giderek böylesi devasa mabetler yapmışlar. Sonrasındaysa
T şeklinde stellerden (dikilmiş, yüksekliği eninden uzun yekpare bir taş) oluşan tapınaklara doğru
yolculuk başlıyor. İki ila altı metre uzunluğunda ağırlıkları beş ile 20 ton arasında değişen bu stellerden
oluşan tapınaklar tüm görkemiyle sizi bekliyor. İnsanı temsil ettiği düşünülen bu stellerin üzerinde kimi
vahşi hayvan figürleri bulunuyor. Neden buraya tarihin sıfır noktası denildiğini daha iyi
kavrıyorsunuz. Alanında dünyadaki sayılı müzelerden biri olan Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'ni de görmek

için şimdiden sabırsızlanıyoruz. Göbeklitepe kazılarından
çıkan görkemli sanat eserleri ve heykelcikler burada
sergileniyor. Tapınak yapılarındaki leopar rölyefi, yaban
domuzları, leylek, tilki, ceylan, akrep, yılan ve kafası olmayan
insan kabartması dönemin inancıyla ilgili önemli bulgular.
Ayrıca Göbeklitepe’nin etkileyici bir replikası da ayrı bir

bölümde müzede sergileniyor. Halepli bahçe Mozaik Müzesi
Şanlıurfa Müzesi biletinizde buraya da ek ücret ödemeden
giriş yapabiliyorsunuz. Bölgede en iyi mozaik müzesi
Gaziantep’te o kesin fakat Şanlıurfa Müzesi de görülmesi
gereken güzellikleri bünyesinde taşıyor. Yine son derece ferah
ve profesyonelce hazırlanmış bir müzede eserlerin üzerinde
camdan bir yürüyüş yolu üzerinde ilerliyorsun ve sürekli sağlı

sollu mozaikleri inceliyorsun. En belirgin mozaik bir esir ve
yanında gelen zebra. Diğerleri ise farklı sebeplerden
günümüze gelemediği için yarım hep. Ama kısa da olsa
görmeniz gereken etkileyici bir müze. Cenk için cam yolların

üzerinden yürümek onu tedirgin etse de bir solukta bitiriyoruz.

Şehri türküleri söyleyerek gezdiğimizden sıra gecesine antrenmanlı geldiğimizi sanıyorduk ama
yanılmışız. Bizim repertuvarımız pek de geniş değilmiş. Yöreye özgü ağır türküler eşliğinde zil çalan
karnımızı lezzetli yemekler ile susturmaya çalışıyoruz. Yörenin tınısı içimizde bir şeyleri harekete
geçiriyor, elimde poşiyle halay başında buluyorum kendimi. Davulun ritmine koyuveriyoruz. Urfa

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 15

Sarayı’ndaki sıra gecesinden sonra adını bölgedeki uygarlığın en eski yerleşim birimlerinden biri olan
Nevali Çori’ den alan Nevali Hotel, geleneksel misafirperverliği ile bizleri rahat odalarında misafir ediyor.

Şanlıurfa’nın 44 kilometre güneydoğusunda sıcak, seyahat, kervan anlamına gelen Harran surlarına
Rakka kapısından günün erken saatinde giriş yapıyoruz. Her yıl binlerce yerli ve yabancı turist tarafından
ziyaret edilen tarihi Harran Kenti, kendi adıyla anılan Harran Ovası merkezinde kurulmuş. Harran; Ay,
Güneş ve gezegenlerin kutsal sayıldığı eski Mezopotamya putperestliğinin (Sabiizm) önemli merkezi
olması yönüyle ünlü. Tevrat'ta Hârân olarak geçen yerin burası olduğu söylenilir. İslam tarihçileri kentin
kuruluşunu Nuh Peygamberin torunlarından Kaynana veya İbrahim Peygamberin kardeşi Aran'a (Haran)
bağlarlar. Bölgede ağaç yetişmemesi nedeniyle kerpiç olarak bilinen evlerden yapılan yapılardan
bölgede 900’den fazla varmış. Bu evlerin en büyük özelliği ahşap malzemesinin olmaması, yazları serin,
kışları ise sıcak olması. Bir evde zamanında çok fazla aile yaşarmış hepsi aynı evde yaşar ve hayat
denilen avluda sosyalleşirlermiş. Günümüzde bu durumu yaşayan insanlar hâlâ var. Harran da hâlâ
yerleşim mevcut. Huni şeklindeki kübik evler 1989 yılından sonra terkedilmiş. Bölgede iki tane örnek
Harran evi var. Amaç kültürü anlatmak, yaymak. Bunlardan birisi Harran Evi. 22 odalı evde eski aşiret
ağası 8 karısı ve 45 çocuğuyla bir zamanlar bu evde yaşamışlar. Kız istemeye gittiklerinde ikram edilen
mırra fincanı masaya konulursa ceza kesilirmiş; kızın çeyizini yapmak zorunda kalırmış. Yol boyunca
pamuk tarlalarını görüyoruz. Yılda 3 kez hasatı oluyormuş. Son hasatta marabalara yani çalışanlarına
bırakılıyormuş. Gördüğümüz evlerde tümünde ay ve yıldız olması dikkatimizi çekiyor. Teröre karşı isyanı

dile getirircesine.

Ve Balıklı Göl. Balıkların kutsal olarak kabul edildiği yer. Balıklı Göl, Hz. İbrahim’in ateşe atıldığında
düştüğü yer olarak kabul ediliyor. Dönemin zalim hükümdarı
Nemrut ile düştüğü görüş ayrılığı Hz. İbrahim’in ateşe
atılmasına neden oluyor. Allah’ın verdiği emir ile ateşi göle,
ateşi harlayan odunlar da balığa dönüşüveriyor. Hikaye, orayı

ziyaret eden herkes gibi bizim de tüylerimizi diken diken
ediyor. Anlatılanların etkisi sürerken, Balıklı Göl’ün yakınındaki
Hz. İbrahim’in doğduğu yer olarak kabul edilen mağaraya
geçiyoruz. Kapısında yazan “Edeple giren, lütufla döner”
cümlesi hayatı sorgulatan cinsten.

Birecik Urfa’nın küçük bir ilçesi. Kelaynak üretme çiftliğindeyiz.

Göçmen bir kuş olan kelaynağın nesli tükenmek üzere iken

yapılan çalışmalar ümit verici. Avcılık, üreme alanlarında

rahatsız edilmeleri,

yaşam alanlarının

değişmesi ve beslenme alanlarında kullanılan zirai ilaçlardan

zehirlenmeleri sonucunda sayılarında ciddi azalma ve dağılım

gösterdikleri alanlarda daralma meydana gelmiş. Bugün,

kelaynaklar nesli tükenmekle karşı karşıya olan kuş türlerinden

birisidir. Kelaynaklar dünyada sadece Nil Vadisi’nde ve Birecik’te

bulunmaktadırlar. Başında tüy olmaması, isminin ‘Kelaynak’

olmasına neden olmuş. 1990 yılından bu yana, Birecik’teki yarı-

yabani kuşlar üreme dönemine hazırlık için Şubat-Mart aylarında

kafeslerden çıkarılıyorlar ve göç zamanına doğru Temmuz-Ağustos

aylarında tekrar kafeslere alınıyorlar. Bu dönem içerisinde kuşlar doğal ortamlarında serbestçe

uçabiliyorlar ve ürüyorlar. Üretme istasyonunun içindeki kayalıklar ve tahta yuvalarda üreyen

kelaynaklara günde iki kere yem veriliyor. Kuşlar aynı zamanda Fırat’ın kenarındaki alanlara da gidip

besleniyorlarmış.

Nihayet görmeyi en çok istediğim yerdeyiz. Hüzünlü bir hikayesi olan Fırat Nehri kıyısındaki bu batık
şehir, Halfeti adeta adı gibi insanı da hüzne batırıyor.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 16

Halfeti’de 2000 yılında açılan kapaklar sonrasında 69 köy su altında kalmış. Eviniz, ocağınız, mahalleniz,
sokağınız en önemlisi anılarınız sular altında kalıyor, sizse suyun üstünde. Elinizden hiçbir şey
gelemiyor, sadece batan şehrinizi yukarıdan izleyebiliyorsunuz. Baraj suları çıkagelmeden önce burada
yaşayan halka köylerini terk etmeleri için yüksek miktarda paralar verilmiş. Kimi kabul edip gitmiş kimi ise
terk edememiş toprağını, ocağını. Sonra ise olan olmuş maalesef. Sular gelmiş, köyü içine almış ve
insanlar yine evlerinden ayrılmak zorunda kalmış ama daha acıklı bir şekilde…

Halfeti’de gezilecek yerlerin büyük bir kısmı ya sular altında kaldığından ya da kara ile bağlantısı
kesildiğinden buraya gelince tekne turu yapmanız kaçınılmaz oluyor.
Televizyonlarda karşınıza çıkan Savaşan Köyü’ndeki minaresi suyun
üzerinde kendisi suyun altında olan Batık Cami’yi de bu tekne gezisi
sırasında görebiliyorsunuz. “Kimbilir şu Fırat Nehri’nin sularının altında ne
yaşanmışlıklar kaldı” diye düşünmeden edemiyor insan. Bir zamanlar bu
topraklarda yetişmeyen sebze-meyve yok imiş, öylesine verimliymiş.
Yerleşilen yeni toprakların gülü ise kara renkte bitmiş, kara günleri
unutturmamak istercesine. Suyun bu seviyeyi bulması 6 ayda tamamlanmış.

Nehrin sağ tarafı Şanlıurfa sol tarafı ise Gaziantep. 100 km uzunluğundaki Fırat’ın üzerinde 5 baraj var.
Toplamda 96 köy sular altında kalmış. Hüzünle oradan ayrılıyoruz.

Günün bitiminde Antep şehrimize giriş yapıyoruz. Safir Otel’de misafiriz bu kez. Otelimizde aldığımız
yöresel yemek günün yorgunluğuna derman oluyor. Antep deyince ilk aklımıza gelen baklava değil
midir? Havada bahardan kalma yürüyüş yapmak keyif veriyor üstelik kendimizi Koçak Baklavacı’da
buluyoruz. Eh yemeden de Ankara’ya dönülmez. Daha önce yediğinizi sandığınız baklavalar aklınızdan
ve damağınızdan silinip gidebilir.

Zeugma Mozaik Müzesi‘nin koleksiyonunda bulunan 1450 metrekare mozaik, 140 metrekare duvar
resmi, 4 Roma dönemi çeşmesi, 20 sütun ve daha birçok tarihi esere ev sahipliği yapıyor. 30.000

metrekare üzerine kurulu Müze kompleksi üç blok olarak inşa edilmiş.
Zeugma Mozaik Müzesi, mozaik ve arkeoloji müzesi olmanın yanı sıra
sergi ve konferanslara ev sahipliği de yapmakta… Zeugma’nın hikayesi
ise şöyle; M.Ö. 300 yılında Büyük İskender’in generallerinden I.
Seleukos, Fırat Nehri’nin ticari açıdan önemli bir noktasına kendi adıyla
anılacak bir şehir kurar. Bu şehrin hemen karşısına da eşine adadığı
Apamenia şehrini kurar ve bu iki şehri bir köprü ile birbirine bağlar.
Zamanla şehir güçlenir, Roma İmparatorluğu’na dahil edilir ve artık bu
şehir artık Roma’nın doğu sınırındaki en büyük kenti olmuştur. Gelişen
bu yeni şehrin adı da köprü geçiş noktası anlamına gelen “Zeugma” olarak değiştirilir. Yüzyıllar boyunca
ihtişamı ile hüküm sürer fakat zaman içinde hakimiyetini başka milletlere kaptırır ve toprağın altında
arkeologlar tarafından keşfedilmek için 1987 yılına kadar bekler.

Müzede sergilenen her bir eser değerli ve özellikli fakat müzenin en
gözde eseri Çingene Kız Mozaiği. Zeugma kazıları sırasında çıkarılan
kadın figürü hem Zeugma’nın hem de Gaziantep’in simgesi haline
gelecek kadar büyüleyici. Milattan sonra 2. Yüzyılda yapılmış olan
Maenad yani bizim bildiğimiz adıyla Çingene Kızı Mozaiği’dir. Maenad
Villası olarak bilinen yerde bulunmuş olan taban döşemesi olarak
yapılmış bir mozaiktir. Düşünsenize bu güzel ve dünyanın en değerli
kompozisyonlarından biri olan Çingene Kız figürü aslında her gün
üstüne basıp geçilmek üzere tasarlanmış olsa da yüzü bir daha toprakla örtülmemek üzere misafirlerini
bekliyor. Mozaikte yer alan kızın mahzun bakışları, birçok arkeolog ve sanat tarihçisi tarafından
Zeugma’nın Mona Lisa’sı olarak da nitelendirilmiş. Zeugma Antik kentinden çıkarılan mozaiklerde
Anadolu kökeni olduğu bilinen doğa ve şarap tanrısı Dionysos ve zafer tanrıçası Nike bir arada
resmedilmiştir. Dionysos aynı zamanda adının verildiği bir dinin tanrısı kabul edilir. Bu dinin mensupları
şarap ayini sayesinde gizemli bir yolculuğa çıktığına inanılırdı. Bu ayinde insanın kendini aşması ve sırra

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 17

ereceği düşünülürmüş. Fırat’ın yatağından toplanan mozaiklerle yapılmış çoğu. Afrodit’in doğuşu gibi
popüler konularda burada görülmekte. Zeugma ve Belkıs’tan gelen mozaikler bütün olarak taşınmıyor
elbette. Ziya Bey’in anlatımıyla öğreniyoruz nasıl olduğunu. Önce kesim yeri belirleniyor, fotoğrafları
çekiliyor ve numaralandırılıyor tekrar birbirlerine kavuşmak üzere.

Mars heykeli de mükemmel bir örnek. Elindeki figürle barış yanlısı olduğunu düşündürüyor. Şehrin
gözbebeği Zeugma tarihi ve kültürel bir miras, ziyaret etmeden dönmeyin. Kendinizi büyülü bir zaman

tünelinin içinde hissedeceksiniz.

Antep’in tarihi dokusunu ve geleneksel evlerini keşfetmek için tarih kokulu sokaklarında kaybolmanız
lazım. Eski Antep evlerinin kendine has dokusu çok etkileyici. Her ne kadar turistik bir çevreye dönüşmüş
olsa da hala yaşayan yerlileri de sokaklarda görmek mümkün. Ayrıca bu mahallenin büyük bir önemi var.
Bey mahallesi Atatürk’ün nüfusa kayıtlı olduğu bir mahalle ve bu yüzden bir anı müzesi yapılmış. İkinci
uğrağımız oluyor müze. İki binadan oluşan yapının birinci bölümünde; Atatürk’ün konakladığı mekânın
bir benzeri ve kullandığı şahsi eşyaların orijinalleri sergilenmekte. Ortak avluya bakan ikinci bölümde ise;
Atatürk Araştırma Kitaplığı ile Antep Savunmasının anlatıldığı Sözlü̈ Tarih Araştırma Odası yer almakta.
Bu bölümde Antep Savunması kahramanlarının sinevizyon gösterileriyle anlatıldığı salon ve halkın o
dönemlerde kullandığı eşyaların örnekleri sergilenmekte. Atatürk’ün kaldığı odanın, orijinal eşyalarla
canlandırıldığı Anı Müzesi’nde, ziyaretinde kullandığı kahve fincanından okuduğu kitaplara; kent tarihini
anlatan yüzlerce yayından, dönemin kahramanlarının hikâyelerine dek pek çok değerli eser teşhir
edilmekte. Aynı sokakta Oyuncak Müzesi de bulunuyor. Özellikle müzenin girişindeki oyun oynayan
çocuk heykelleri hepimizi saklambaç oynadığımız çocukluğumuza götürüyor.

Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olan Antep Kalesi’ndeyiz. Kale heybeti
ve bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25-30
metre yükseklikte görülebilen bir tepe üzerinde. Artık serbest zaman vakti, nefis kokular baş döndürmeye
başladı bile. Çok sayıda tercih edebileceğimiz mekan var. Biz tercihimizi Yesemek‘ten yana yaptık.
Kapısında “DÜNYA BİR EV OLSAYDI ANTEP DE MUTFAĞI OLURDU” yazısıyla karşılıyor bizi.
Gaziantep mutfağı denilince birçoğumuzun aklına baklava, kebap, fıstık gelir. Fakat Antep mutfağı bir
hazine, bir sanattır. Kullanılan araç gereci ile, ürünü ile, yiyeni ile, pişireni ile ayrı bir kültür ve uygarlıktır.
Yesemek de bize bunu kanıtladı. İlk kez Beyran çorbası içtim. Kesinlikle tavsiye ederim yoğun baharat
seviyorsanız tabi. Mevsimine göre meyve ve sebzelerin, tahılların, salçaların, baharatların bir arada
kullanıldığı son derece sağlıklı tencere yemeklerini de içeren zengin bir mutfaktır. Yediklerinizi eritmek
vaktidir. Bakırcılar Çarşısı içinde yürüme mesafesinde çevrede birçok tarihi yapı var ama tabi günübirlik
geldiğimiz için görülmesi gereken en önemli yapıları ziyaret etmemiz daha önemli. Bedesten kelimesi
Farsça’da değerli, kıymetli kumaşlar, mücevherler ve buna benzer eşyanın satıldığı kapalı bir çarşı
anlamına geliyor. Konum itibariyle İpekyolu üzerinde bulunmasından dolayı tarih boyunca ticari bir
öneme sahip olmuş. Çarşı içinde baharatçılar, ahşap eşya satan dükkânlar, gümüşçüler dışında
inanılmaz çeşitli ürünler bulabileceğiniz İstanbul’daki Kapalıçarşı’nın bir benzeri. Antep denilince akla

bakırcılık gelse de sedef işlemeciliği de bakır kadar önemi olan ve
günümüzde hala yaşatılan geleneksel el sanatlarından biri. Ahşap
sandık, çerçeveler, sehpalar ve aklınıza gelebilecek birçok hediyelik
eşyaya işlenmiş parlak beyaz sedef sanatını ustalarının ellerinden
mutlaka görmelisiniz. Türkiye’nin birçok şehrinde bakırcılar çarşısı
var tabi ama burası bir başka çünkü Gaziantep’te 500 yılı aşkın bir
geçmişe sahip olan bakır işlemeciliği hâlâ geleneksel yöntemler
kullanılarak üretilmeye devam ediliyor. Çarşıdaki dükkânların yapım
tarihi kesin olarak bilinmiyor fakat 19. yüzyılda yapıldığı düşünülen
yapı tek katlı dükkânlardan oluşuyor. Buraya gelip tarihin izlerini
taşıyan çarşıda bakırcıları bakırı döverken izleyip, çıkardıkları tak
tak sesinin müzikleşmesine tanık olun. Bu kadar gezdikten sonra bir kahve molası iyi gider değil mi?
Gaziantep’e has bir kahve çeşidi menengiç kahvesi içmeden dönmek olmaz. Yabani fıstıktan yapılan ve
sütle pişirilen kahve ezber bozan cinsten. Benim damak tadıma çok fazla uymadı fakat farklı lezzetlere
açıksanız şans verebilirsiniz. Hem menengiç kahvesini denemek hem de tarihi bir yerde kahve içmek

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 18

isteyenler Tahmis Kahvesi‘ne uğramalı. 1635 yılından beri kahve kültürünü yaşatan Tahmis’in tarihi
dokusu korunmuş, içerisi çok keyifli ve otantik. Kahve sevmeyenlere başka bir alternatif de var, zahter
çayı. O nedir ya diyenler olacaktır, açıkçası ben de orada öğrendim. Doğu Akdeniz’e özgü farklı biçime
sahip bir kekik türünün Arapçadaki ismi zahter. Çayı da oldukça faydalıymış, merak edenler denesin
derim. Ve günün yorgunluğunu baklavayla taçlandırma zamanı Cenk de ben de bunun için
sabırsızlanıyoruz o kadar çok dükkân var ki seçmekte zorlanıyoruz. Katmer için bir daha geleceğiz söz
sevgili Antep. Her dönüş yolunda olduğu gibi yüzlerde tebessüm artık yediklerimizden mi
gördüklerimizden mi bilinmez. Oh iyi ki gelmişiz manası gözlerde. Elbette aynı soru Cenk’e hangi rotada
buluşacağımıza dair. Dönünce çalışması gerekecek cevabı için. İyi ki varsın Çiğdemim Derneği.
Sağlıcakla kalın. Yollar bekle bizi.

KÜTÜPHANE’DEN SEÇTIKLERIMIZ

Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

Yılmaz Karakoyunlu Kitapları

2294- Güz Sancısı, 2553- Çiçekli Mumlar Sokağı, 2944-
Salkım Hanımın Taneleri, 4211- Penbe Donlu Köstebek,
9946- Ezan Vakti Beethoven Perize, 14717- Serçe Kuşun
Sonbaharı; 22211- Üç Aliler Divanı; 22658- Mor Kaftanlı
Selanik (Tüm Kitaplar Yerli Yazındadır)

Vedat Türkali Kitapları

1476- Mavi Karanlık, 1476- Bir Gün Tek Başına, 3810; Tek Kişilik Ölüm,
11180- Kayıp Romanlar; 15972-Yalancı Tanıklar Kahvesi; 19008-
Komünist; 20729- Güven 1-2; 23191- Üç Film Birden, 24604- Ölmedikçe,
26128- Bu Ölü Kalkacak.

Bir Kitap; Elveda Rumeli

1983 yılında Bulgaristan'da doğan yazar, Ramis Çınar. 1989 yılında
gerçekleşen zorunlu göç esnasında ailesiyle birlikte Türkiye’ye göç etti.
2004 yılında., Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi, Halkla İlişkiler ve
Tanıtım Bölümü’nü bitirdi Ekim 2012’de, Balkan Savaşları ve Birinci
Dünya Savaşı’nın yaşandığı yıllarda Rumelili kalabalık bir ailenin
hikâyesini, dönemin atmosferiyle birlikte anlattığı Elveda Rumeli adlı
romanını yayımladı. 6. tekrar baskısı yapılan kitap, daha geniş bir okur
kitlesine ulaştı.

Kütüphane No; 29563

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 19

SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ

Hatice Caymaz - TSF Satranç Antrenörü / TSF Ulusal Hakem
FARKLI MAT KALIPLARI

Bu sayımızda ustaların oyunlarında ortaya çıkmış mat kalıplarını veriyorum. Bu mat kalıpları
sayesinde değişik mat fikirlerini tanıyıp oyunlarınızda kullanabileceksiniz.

SİDEBOARD MATI BODEN MATI

BLACKBURN MATI DOMİANO MATI

LOLİ MATI GUERDİON MATI

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 20

1 HAMLEDE MAT PROBLEMLERİ

Geçen sayımızda başladığım mat problemlerine bu sayımızda devam ediyorum. Amacım bugüne
kadar öğrendiklerimiz bu sorularla pekiştirmek.

Beyaz oynar 1 hamlede mat yapar Beyaz oynar 1 hamlede mat yapar

Beyaz oynar 1 hamlede mat yapar Siyah oynar 1 hamlede mat yapar

Geçen haftanın cvp

1.Ka2 2. Va4 (Vb2) 3. Vg2

4. Kh1 5. Vb7
6. f7 (piyon f7) şah/ mat

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 SAĞLIKLI, BOL ŞANSLI BİR YIL DİLİYORUM SAYFA 21

WW.CİGDEMİNSESİ.COM

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 22

YAZAR, İNCİ GÜRBÜZATİK İLE KÜTÜPHANE BULUŞMASI
Zuhal Yüksel – Seğmen Sitesi

2019 yılının son ayında, Çiğdemli edebiyatseverler olarak, Çiğdemim Oğuz Tansel Semt
Kütüphanesi’nde yazar İnci Gürbüzatik ile buluştuk.
İnci Gürbüzatik ile hem yetişkinlere hem de çocuklara hitap eden son kitabı “Binbir Masal Bir Kale”
üzerine söyleşi yaptık. Bodrum’u, tarihsel ve kültürel değerlerini anlatan kitap, toplum belleğine
kazandırılmış bir belge niteliğinde idi.

Kitap, Bodrum Kalesi ve şu anda yerinde yeller
esen Mausoleum Anıt Mezarı’nı, masallar şehri
Bodrum’u, bilinmeyen yönüyle anlatmaktadır.
Kitapta ayrıca, kendi topraklarından alınıp,
Londra British Müzesi’ne izinsiz götürülen
Mausoleum Anıt Mezarı’ndan alınan eserlerin
tekrar yuvasına kavuşması için Bodrum’un
simgesi Cevat Şakir’in İngiltere Kraliçesi’ne
yazdığı mektubu yer almaktadır.
Tiyatro eğitimi almış olan Gürbüzatik, dergilere yazılar ve öykülerle başlayan yazın yaşamını, ve senaryo
ve romanlarla sürdürüyor. Daha önce Ankara’yı anlatan Misket ve Aydın’ı anlatan “Deve Boku Savaşları”
kitaplarını da Edebiyat Topluluğu olarak yazarla konuşmuştuk.
Katılımcılar kitabı okurken, içlerinde Bodrum’a kadar uzanıp o güzellikleri bir görme isteği geldiğini
belirttiler.
Söyleşi sonunda yazar kitaplarını imzaladı ve katılanların toplu fotoğrafı çekildi.
Biz kütüphanelerin sadece ders çalışılan ve ödünç kitap alınan yerler olmaktan çıkarılarak daha geniş
kitlelere ulaşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu yönde kütüphanemizde etkinlikleri sürdüreceğiz. Bekleriz.

Mahalleli olma ve dayanışma kültürünün etkin olduğu, bölgesel ve ulusal

karar alma süreçlerinde etkili olan, yaşam alanlarıyla farklı özellikteki

bireylerin (yaş, cinsiyet, engelli) mutlu olduğu bir mahalle olmak

vizyonu ile çalışıyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 23

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 24

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 25

GÖNÜL İNŞAATI
Sinan Kayalıgil – Park Sitesi

Üzerine en alımlı, en coşkun ve iç yakıcı laflar edilen sözcüklerden biridir gönül. Ne olduğunu her
birimizin başka türlü anladığı, eminim aynı anda pek çok şeyi bir araya topladığımız zengin mi zengin
kavrayışımız vardır onda. Yoksa ‘gönlü olmak’ gibi sımsıcak bir eylem ile ‘gönül koymak’ gibi acıtıcı hatta
yaralayıcı soğuk bir başkasını, aynı sözcükten türetir miydik? Gönlü olan nasıl arzusunu elde etmeye
can atarsa, gönül koyan o kadar “Aman uzakta olsun”, uzak durayım ister.

Daha neler var neler: gönül almak, gönül çelmek, gönül vermek, gönülden gelmek, gönül eğlendirmek,
gönül kazanmak, gönlü çekmek... Duygu sahibi olan her varlık duygu eylemleriyle yaşar, kıskanır, yerinir,
sevgi duyar, kızar… Bunları yapmaya duygulanım derlermiş. İşte gönül bu duygulanım evrenlerimizin
odağı, enerji merkezi sayılabilir.

Ama gönül yalnızca bir enerji odağı mı? Bence gönül benliğimizin dışarıda olan biteni izleyip, nedenini
tam bilemediğimiz iç tepkilerine can vermekle kalmaz. İstenci yani iradeyi de etkiler. İtici ya da çekicidir
de. Neyin dışımızda, neyin içimizde olduğu kararına bile gönül ile erişiriz. Beşiktaş’a gönülden
bağlıysanız, yönetimin oyuncu transferlerinde ‘Biz’ diye içinizde tuttuğunuz koskoca topluluk olur; lakin
skor tabelası aleyhinize olduğunda kulüp yönetimi, oyuncusu, teknik kadroyu filan derhal dışınızdaki
‘sahtekarlar’ yapıvermek de vardır. “Sınıfı geçtim” ile “Öğretmen sınıfta bıraktı.” arasındaki farkı
yarattıran, bana sorarsanız, gönülden başkası değildir.

Gönül, bilinçaltı ile bilincin sınırını canlı kılar, birbiri arasındaki geçiş alanındadır. Bu yüzden zaman
zaman bilinç kaynaklı vicdan ve ahlakın dedikleri ile duyduğunuz gönül sözü çatışır. Gönül, otomobili
park edip, bagajdaki ağır yükü kısa mesafe taşımaya heves ederken, engelli park yeri işaretini gören
zihin, bundan alıkoyucu bir sinyal verir. Ama saat günün geç bir vaktiyse, ortalık karardı ise, günboyu
‘kafa bozukdu’ ise, gönül yine de… Öte yandan hızla hareket edip duran cisimden gözünü alamamak,
sağ elinizi kullanmaya alışkın iseniz önce onu ileri uzatmaya eğilimli olmak, duyduğu bir patlama ile
yerinden fırlamak, herkesin kahkaha attığı yerde kendini tutamayıp gülmek gibi değildir gönülün
yaptırdıkları. Gönülde, bilincin, belleğin, zamanla oluşmuş güdülerin ve etkisinde kalınan insanların derin
izleri vardır.

Gönül değişir mi? Elbette, hem de nasıl. Ne demiş
Yunus : “Dostun evi gönüllerdir / Gönüller yapmaya
geldik”
Değişmeyecek şey için neden yapmaya girişilsin ki?
Hintli bir kadın sanatçının Duygu ve duygulanma konulu
internet üzerinden üzerinden sunulan yandaki çalışması
da bu değişkenlik üzerinedir herhalde.

Erişim: https://www.indiamart.com/proddetail/feelings-and-emotions-acrylic-painting-9111631655.html

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 26

Öyleyse gönül eğitilebilir de. Eğitmek, gizil gücü (potansiyelini) geliştirmek demek olduğuna göre, gönlü
eğitmek diye bir şey olduğuna inanırım. Gönlün işlediği alanı genişletmek, gücünü artırmak, gönlü daha
seçici kılmak. Hepsi gönül eğitimiyle olası.

Beğenilmek, takdir edilmek, eşsiz bulunmak. Kim istemez? Gönlü istekli yapan, sıkıntı çekse dahi
dayanma gücü veren ona değer verdiğini göstermektir. Ama öyle ucuz pohpohlama, yok yere sırt
sıvazlama ile değil tabii. Uğraştırıcı, zorlu bir işde fark yarattığını bildirmek var ya.. İşte odur gönlü
çeldiren. “Geldiğin fark etti” demişlerdi geçenlerde bana. Nasıl da gönlümü aldılar. Elbette hor
görüldüğü, itilip kakıldığı halde gönlünün çektiğini yapmakta direnen ve sonunda başaran vardır. Ama o
gönüllerin gizil gücü zaten yolunu bulmuş demektir. Bizim sözümüz, henüz gönlüne değerli ürün veresi
konular girmemişler, gönlündeki cevher ortaya çıkarılmamışlar için.

Keyif aldırmak gönlü eğitir. Örneğin ritm eşliğinde çalışma, gönlün yorgunluğa dayanıklılığı artırır. Afrikalı
kölelerin pamuk toplarken gönülden çalışabilmek için ürettikleri ritm bambaşka bir müzik çığrı açmıştır.
“Gönül ne kahve ister ne kahvehane, gönül söyleşme ister kahve bahane” de, gönlün keyif aranışını dile
getirir. Tanıtırsın, denetirsin, keyif alınası yanı belli edersin, bir bakmışsın gönül eğitilmiştir.

Birinin gönlünü kaptırmak mı istiyorsunuz, belki en iyi yol imrendirmedir. Çoğu araştırmacı yaptıkları
gözlemler sonucu, doyasıya aşkı, romanlarda, şiirler, filmler, şarkılarda izlediklerimize imrenmeyle
içimize yerleştirdiğimizi düşünür olmuş. Kimbilir. Ama iştahla atılan bir cesaret adımının cevresine
cesaret yaydığını bilmeyen yoktur. Kötülük gibi, cesaretin de bulaşıcılığı, gönülleri cesaretlendirenin
imrenme olduğunu düşündüren çok gözlem var.

Aidiyet de gönlün eğiticisi olabilir. Bir ortam sizin izlerinizi taşıyor görünmelidir, sizin tercihlerinizin
yuvalandığı bir küçük dünyayı tam orada sezmelisinizdir ki, heveslenesiniz, içten gelerek kendinizden
veresiniz. İnanç gruplarının yaptıkları, gönül bağını kurmayı başarmalarındaki önemli yol da budur. Yıllar
sonra dönüp geldiğiniz babaevi, belki hiçbir yakınınız artık yaşamıyor dahi olsa, yüreğinizi cız ettirir,
gönül telinizi titretir. Çünkü orada size aitlikler gömülüdür, yalnız sizin çekip çıkarmanızı
beklemektedirler.

Gönül inşaatı müteaahit işi değildir, başka birinin kazancı için onun üzerine yıkıp kendi bildiğimizi
okumakla olmaz. Gönül, içten gelmeden yapılanı, göstermelik ustalığı, pazarlıkla girişilen işi zamanla
sezebilir. Gönül çeksin, gönüllü olunsun istiyorsak, hiç de sıradan olmayan işlerde o insanın yarattığı
farkı önemsediğini belli ede ede takdir etmek, keyif alınmasını sağlamak, imrendirici, can çektirici yanları
öne çıkarmak ve insanı o çevrenin yapıcı parçası kılmak işe yarayabilir. Ya takdir yerine küçük, önemsiz,
sıradan görme; imrendirme yerine bezdirme; aidiyet yerine yabancılaştırma; keyif aldırma yerine keyif
kaçırma olursa, gönül inşaatında ayakta kalan bir şey olur mu?

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 27

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 28

NAMIK KEMAL MÜZE EVİ
Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

Vatan şairimiz Namık Kemal’in 1840 yılında
Tekirdağ’da doğduğu evin yakın çevresinde eski
Tekirdağ evleri örnek alınarak, Namık Kemal’in
hatırasına Tekirdağ Namık Kemal Derneği
tarafından 1993 yılında yaptırılmıştır ve 1994
yılında hizmete girmiştir. Namık Kemal Evi;
Tekirdağ mutfağı, başodası ve yatak odasını
tanıtan etnografik eşya ile süslenmiştir. Ayrıca
Namık Kemal ve onun hakkında yazılmış eserler
evde teşhir edilmektedir.

Namık Kemal Evi/ Kaleiçi Mahallesi-Kars 1

Aslında, Namık Kemal Toplum Merkezi, Kars gezisinin Kale
turu ayağında edebiyat tarihinden bir kesit… Dedesinin
yanında geçen çocukluk günlerine dair bilgiyi de
hatırlayarak, “Namık Kemal şuraya elini sürmüştür.”
duygusuyla gezindiğim ev…

Kars Belediyesi Namık Kemal Toplum Merkez 1

PLASTİK POŞETLER ARTIK ÜCRETLİ

ŞİMDİ BEZ TORBA KULLANMAYA ÖZEN GÖSTERELİM,
YENİ BEZ TORBALAR ÇİĞDEMİM DERNEĞİNDEN
7.5 TL’YE TEMİN EDİNİLEBİLİR. (3 ADET 20 TL.)

BAĞIMSIZ, TARAFSIZ, GÖNÜLLÜ

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 29

ATATÜRK’ÜN EN SEVDİĞİ ŞAİR: TEVFİK FİKRET

Cemil Turan – Yeni Esenkent Sitesi

Atatürk, Tevfik Fikret için şöyle demişti: “Ben devrim ruhunu ondan aldım. En sevdiğim şairdir. En
sevdiğim şiir de onun Ferda’sıdır. Benim ne yaptığımı anlamak isterseniz, onun Tarih-i Kadim adlı şiirini
okuyunuz.” Ferda/Yarın adlı şiirini Fikret gençler için yazmıştı. Onlara sesleniyor, umut, silkiniş ve direnç

aşılamaya çalışıyordu:

Yarınlar senin; senin bu devrim, bu yenilik…/ Her
şey senin değil mi zaten?.. Sen, ey gençlik.

Atatürk’ün NUTUK’unun son sözleri olan ve “Ey Türk
Gençliği” olarak başlayan seslenişinin, T.Fikret’in bu
şiirinden esinlendiği açıktır. O şiirde genç Mustafa
Kemal’i görmemek mümkün mü?

Fikret, Atatürk’ün yerli kaynaklar içinde fikir dünyasının
oluşmasında en etkili olan dört kişiden biriydi. Ötekiler,
vatan ve özgürlük şairi olarak bilinen Namık Kemal, Türk ulusçuluğunun kuramcısı Ziya Gökalp ve
çağdaşlaşma/batılılaşma düşüncesinin öncüsü Abdullah Cevdet. Bunu Atatürk de belirtmiştir.

Fikret Türk şiirini çağdaşlaştıran, Avrupalılaştıran ilk öncüydü. Şiirin biçiminde önce yadırganan sonra
benimsenen pek çok yenilik yaptığı gibi, şiirin içeriğini de demokratlaştıran, halka indiren ilk sanatçıdır.
Ondan önce şiirimizin konuları içinde halk, insan, toplum yoktur. Fikret bu yönüyle de şiirimizde bir
devrimciydi?. Sonraki bütün şairleri de etkilemişti. “Mehmet Akif, Yahya Kemal, Nazım Hikmet ve Behçet
Necatigil. Bunlar, Türkçeyi hamur gibi yoğurmuşlardır. Ustaları ise Fikret’tir” (Mehmet Kaplan). İnsanı
temel alan şiirler yazmıştı:

Yeryüzü vatanım, insan soyu milletimdir benim,/ Ancak böyle düşünenin insan olacağına
inandım.

1915’te 48 yaşında ölen Fikret, 1908 Meşrutiyet Devriminde alkışladığı iktidardaki İttihat ve Terakki
Partisini, 1912’de Meclisi 36 yıl önce Sultan Abdulhamit gibi feshettiği için “Doksanbeşe Doğru”,
yolsuzlukları dolayısıyla “Yağma Sofrası”, 1915’te yanlış bir kararla savaşa girildiği ve dini siyasete
araç yaptığı için “Sancak-ı Şerif Huzurunda” adlı şiirleriyle çok sert eleştirmiş, yerden yere vurmuştur.
Fikret toplumsal adaletsizlik ve ahlaksızlıktan tiksinmiş, dürüstlüğü ve ülküleriyle bir erdem anıtı gibi
yükselmişti. 1908’de Meşrutiyet Devrimi’nden 15 gün önce yazdığı “Millet Şarkısı” ile devrimi davet
etmiş gibidir:

Dünyada şereftir yaşatan milleti, ferdi;/ Silkin şu alçalma tozu uçsun üzerinden.

Han-ı Yağma / Yağma Sofrası adlı şiirinde yolsuzluklara karşı kükrüyor ve şimşekleri de üzerine
çekiyordu:

Haydi yuvarlayın, düşünmeyin haram mıdır, helal mi?/ Yiyin efendiler yiyin, bu iştah veren sofra
sizin / Doyuncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin!

Bu şiirden iki ay sonra, İttihatçılar (Enver, Talat, Cemal Paşa üçlüsünün yönetimindeki Parti) Mehmet
Akif’i Fikret’in üstüne saldırttılar, hem de din üzerinden vurmaya çalışarak. Akif, şiirinde, haksız yere onu
Robert Kolej’deki Türk çocuklarına Türkçe öğretmenliği yapmasına karşın,protestanlara zangoçluk
yapmakla suçladı. Bu nedenle en çok saldırıya uğrayan şairimiz de olmuştur. Belki Nazım Hikmet’ten de
çok sataşılmıştır ona. Gerçi Akif bu şiirini, Fikret öldükten sonra kitabına koymadı. Bu da, bir şairin
başka bir şaire saygısı olarak yorumlandı. Oysa Fikret, din üzerine görüşlerini açıkladığı şiirlerinde kendi
felsefi düşüncesini dile getiriyordu. Tarih-i Kadim şiirinde saldırdığı din değil, din sömürüsüydü. Akif’e
karşı iki yıl sessiz kaldıktan sonra, “Tarih-i Kadim’e Ek”te Akif’e yanıtını verdi:

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 30

İnsan gibi yaşamaktır bugün gerçek din / Buna sen ne dersin, ey Molla Sırat

T. Fikret’in şiirlerini yazdığı 100-120 yıl öncesinin Türkiye’si bugünün Türkiye’si gibidir, aralarında büyük
benzerlikler vardır. O nedenle Cumhuriyet öncesi dönemin şairi Fikret, günümüzün de şairidir. Fikret
şiirleriyle evrensel bir hümanist olarak, yarının da şairidir. Fikret’in zamanının pek çok edebiyatçısı
unutuldu gitti, siyasetçileri ise yarattıkları felaketlerle hatırlanıyorlar. Fikret ise, tek kusuru olan yoğun

Osmanlıcası bugün için çoğu şiirinde güç anlaşılır olsa da, günümüz diline
çevrilen şiirleriyle yaşıyor. Onun hakkında elliye yakın kitap yazıldı.
Üzerine bu kadar çok kitap yazılan başka şairimiz yoktur. Belki Nazım
Hikmet hakkında yazılanlar yaklaşabilir. Fikret için ölümünden sonra ona
saygı, sevgi ve övgü dolu elliye yakın şiir de yazılmıştır.

Fikret, “Doksan Beşe Doğru” adlı şiirinde, “Kopsun seni bir hak diye
alkışlayan eller” diye yazarken, iktidar da üçüncü sınıf bir şaire, onun
dizesini tersine çevirerek, “Kırılsın seni Fikret diye alkışlayan eller” diye
şiir yazdırıyor (Fikret, fikir anlamına gelir), gösteri yaptırıyordu. Ama onlar
memleketi ve insanlarını gereksiz yere girdikleri savaşlarda kırdılar. Fikret
ise insanı yücelten şiirleriyle, ülküsünü onların felakete sürüklediği ülkeyi
kurtuluşa götüren Mustafa Kemal’e ve sonraki kuşaklara taşıdı. Kendinden
sonraki şairleri, yiğit, gür söyleyişiyle etkiledi. Mehmet Akif, peygamber
sancağının çıkarılıp cihad-ı ekber ilan edilerek girilen savaşta, iktidar
partisinin üyesi olarak savaşı destekleyen şiir yazarken, Fikret “Sancak-ı
Şerif Huzurunda / Peygamber Sancağının Huzurunda” adlı şiirinde savaşa
girme kararını ince ince alaya alıyordu:

Ne mutluluk ki Allahım, bugün din uğrunda / Varımı yoğumu verdim / Sığınağım oldukça
Peygamberimin sancağı / Elbette sonsuza dek korunur ve kurtulurum.

1940’larda ortaya çıkan ve son şiiri olan, “Harb-i Mukaddes/ Kutsal Savaş”ta da bu tutumunu
sürdürmektedir:

Ey dini koruyoruz diye hep saçmalayanlar/ Az geldi sanki Balkanlar’da dökülen kanlar

Orhan Karaveli, “Tevfik Fikret ve Haluk Gerçeği” adlı incelemesinde, “Atatürk’e saldırmaya cesaret
edemeyenler Tevfik Fikret’e saldırıyorlardı, çünkü Atatürk ona hayranlığın ötesinde bağlı” diyor. Harf
Devriminden sonra yeni harflerle basılan ilk yayın, Atatürk’ün isteğiyle Hasan Ali Yücel’in yayınladığı ve
Tarih-i Kadim ile Doksanbeşe Doğru adlı şiirlerinin konulduğu kitapçıktı. Atatürk’ün Fikret’in 1902’de
yazdığı “Sis” adlı ve öteki şiirlerinden bölümleri ezbere okuduğu bilinir. Şiir şöyle başlar:

Gene bir sis kaplamış ufuklarını, inatçı bir sis,/ Gitgide büyüyen bir ak karanlık. (ve şöyle biter:)

Örtün, ey İstanbul, kanlı toprak, / Örtün, kart orospu, örtün, hiç uyanma.

Fikret ilk çocuk şiirini yazan kişidir. Şermin adlı çocuk şiirleri kitabını bugün de
anlaşılan duru Türkçeyle yazmış ve çocuklara adamıştı. Siyasal şiirin ustası,
beş savaş görmüş biri olarak barış öncülüğü yapmak gibi seçkin yanları dışında
eğitimciliğiyle de hep anılmaya layıktır. Meşrutiyet Devriminden sonra önerilen
eğitim bakanlığını istememiş, Galatasaray Lisesi müdürlüğünü ise kabul etmişti.
Liseyi çağdaş bir eğitime kavuşturarak, Galatasaray Lisesi efsanesini de
yaratan kişidir. Onun yanında mimar ve ressamdı. Boğaz’ın sırtlarındaki, kuş
yuvası anlamındaki evi Aşiyan’ı da kendisi tasarladı. Bu ev, 30. ölüm yılı olan
1945’te, Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in girişimiyle Fikret’in eşi Nazima
Hanımdan satın alınıp “Edebiyat-ı Cedide ve Tevfik Fikret Müzesi” olarak
açıldı. Aşiyan, genç Mustafa Kemal’in çok ziyaret ettiği, esin aldığı, ruhunu onun coşkusuyla doldurduğu
yerdi.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 31

Fikret bir çağdaşlaşma savaşçısı olarak kadın haklarının da savunucusuydu. Zalim bir kocanın elinde
ölen kız kardeşi için yazdığı ve bugün kadına şiddetin güncel olduğu bir dönemde kadın örgütlerinin
bayrak yapabileceği bir şiir olan, “Hemşirem İçin / Kız Kardeşim İçin” adlı kadınlığa ağıt niteliğindeki
nefis şiirinde tek dizede her şeyi anlatır: “Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer.”

Aşiyan Tevfik Fikret Müzesi

İlk materyalist şairimiz olan Fikret (sonraki büyük şair ise Nazım Hikmet’tir), felsefesini ortaya koyar:

Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var; / Dünya dönecek cennete insanla, inandım.

Hep dilimizde olan, “Fikri hür, irfanı (bilgisi) hür, vicdanı hür bir şairim” dizesiyle hatırladığımız
Fikret, Tarih-i Kadim/ Eski Çağlar Tarihi adlı şiirinde “Şüphe bir nura doğru koşmaktır / Kuşku
aydınlığa doğru koşmaktır” demişti. Tevfik Fikret bilimsel kuşkuyu, aklı ve laik bir dünya görüşünü
yüceltmiş, kendisi de bu ülkenin üzerinde ve insanlarının yüreğinde bir nur, bir erdem anıtı olmuştur.

ATIK PİLLERİ, BİTKİSEL YAĞLARI VE HER TÜRLÜ ATIĞI
DERNEĞİMİZDE TOPLUYORUZ.

HER TÜRLÜ KAĞIT VE PLASTİK KAPAKLARI DA DERNEĞİMİZE
GETİREBİLİRSİNİZ.

LÜTFEN DERNEĞİMİZE GETİRDİĞİNİZ ATIKLARI BİRBİRİ İLE KARIŞTIRMAYIN.
PLASTİK KAPAKLARIN YANINA KONAN PİLLER AYRIŞTIRMA AŞAMASINDA

OLUMSUZ SONUÇLARA YOL AÇMAKTADIR.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 32

UZUN VE MUTLU BİR ÖMÜR
Nefise Öke - ODTÜ Sitesi

Herkesin sabah yataktan kalkmak içi bir sebebi olmalıdır. Japoncada ikigai sözcüğü, uzun ve mutlu bir
ömür sürmek için yaşama bağlanmanın önemini vurguluyor. Teknoloji çağının mimarı sayılan Japonlar

ağır çalışma koşulları, çevresel kirlilik ve artan nüfusla birlikte insan
ilişkilerinin bozulmasının mutsuzluğa, dolayısıyla da sağlık sorunlarına
yol açtığını fark etmişler uzun ve mutlu yaşamın formülünü aramaya
başlamışlar…
Dünyanın en uzun yaşayan insanları Japonya’nın Okinava kentinde.
Mutlular mı? ‘Evet’ diyorlar sorunca, çünkü her sabah yataktan bir
amaç için kalkıyorlar.
Kaliteli yaşlanma kavramı bugünlerde sık sık karşımıza çıkıyor.
Yaşlandıkça bunun parayla pulla ilgisi olmadığını anlıyor ama kendi olanaklarımızla kaliteli yaşlanmanın
yollarını nasıl bulacağımızı çoğumuz bilemiyoruz.
Oysa düşündükçe bizim şanslı bir kuşak olduğumuzu fark ediyor, geçen yüzyılın güzellikleriyle
olgunlaştığımızı, milenyumun teknoloji fırtınasıyla da ruhumuzu gençleştirdiğimizi apaçık görüyoruz.
Önceleri bilgisayarlara ürkerek bakarken artık akıllı telefonlarımızla internette yeni şeyler öğreniyor,
dostlarla keyifle haberleşiyor, banka ve diğer resmi işlemlerimizi yapabiliyoruz. Yapamayanlara gelince,
kardeşlerime tek bir sözüm var; siz istemediğiniz için uzak kaldınız demektir.
Öte yandan teknoloji ile kaliteli yaşlanmak arasında birebir bağlantı kurmak amacında da değilim.
Sadece gözlerimizi çevremizde olan bitene çevirmek, olabildiğince doğa içinde bulunmak, yeni sosyal
çevrelere girmek oralarda sorumluluklar almak. Çocuklara, gençlere, bitkilere ve hayvanlara, asıl
önemlisi değişen dünya koşullarına karşı ilgisiz kalmamak. Hepsi bu. Sır da burada saklı.
Yaşam bir süreç, işimiz onu anlamlı tamamlamak. Bunu yapabiliriz yeter ki tutunduğumuz dalları
bırakmayalım.
Ne demişti Japonlar? İkigai: Herkesin sabah yataktan kalkmak için bir sebebi olmalı.
Yarın sabahki sebebimiz 2020’ye keyifle uyanmak olsun.

Tüm insanlık için sevgi ve barış dolu bir yıl dilerim.

MAHALLENİN SAKİNİ DEĞİL SAHİBİYİZ!

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 33

THE DUKE OF EDINBURGH'S INTERNATIONAL AWARD-TÜRKİYE
18-19-20 EKİM SUPERVISOR EĞİTİMİ-ESKİŞEHİR

Bener Özgürgil – Barış Apt.

The Duke of Edinburgh's International Award,
14 ile 24 yaşları arasındaki tüm gençlerin
katılabileceği heyecanlı bir kişisel gelişim
programıdır. Bu programa Çiğdemim Derneği
olarak Kasım 2018 tarihinde dahil olduk. Ödül
programı 3 kategori (bronz – gümüş - altın) ve
4 temel bölümden oluşmaktadır. Her
kategoriden programın 3 temel bölümünü
bitirebilmeleri için gençler supervisor eşliğinde
Macera ve Keşif Yolculuğu’na katılmak
zorundadır.

Bu amaçla ödül programına katılan gençlere eşlik etmesi için derneğimiz bünyesinden supervisor
eğitimini almak için Eskişehir’de düzenlenen 3 günlük eğitime katıldım. Genel olarak özel okul
öğretmenleri ve üniversite öğrencilerinin katıldığı eğitime bir sivil toplum örgütünü temsilen katılmaktan
gurur duydum. Çoğu konuda öncü olan Çiğdemim Derneği bu programa da dahil olarak adını
duyurmuştur.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 34

Supervisor Eğitimi teorik ve uygulamalı olarak gerçekleşti.

1 . gün supervisorluk hakkında genel bilgiler verildi.

2. gün harita ve pusula kullanımı, gerekli evrakların doldurulması ve deneme
yolculuğunun planlanması yapıldı.

3. gün ise 4 ayrı gruba ayrılmak suretiyle 10 km.lik deneme yolculuğu ve sonrasında

yürüyüşün değerlendirilmesi yapıldı.

Yoğun ve bir o kadar da zevkli olan eğitim sonrasında dostluklar kazanıldı ve Çiğdemim Derneği’nin
tanıtımı yapıldı.

Program ile ilgili detaylara
https://otel.ogu.edu.tr/Haber/Detay/12/the-duke-of-edinburghs-international-awards

adresinden erişilebilir.

The Duke of Edinburgh's International Award programı ile işbirliğinin önümüzdeki yıllarda da devam
edeceğini düşünüyorum. Bu amaçla 14-24 yaşları arasındaki gençlerin bu programa katılmak için
derneğimizle iletişime geçmelerini, gençlerin kişisel gelişimleri açısından tavsiye ederim.

Ödül programı hakkında ayrıntılı bilgi için https://www.intaward.org.tr/ adresini ziyaret edebilirsiniz.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 35

TÜRKÇESİNİ KULLANALIM
Zuhal Yüksel – Seğmen Sitesi

Sıkça duyulan yabancı sözcüklerin Türkçe karşılıkları

YABANCI TÜRKÇE YABANCI TÜRKÇE
dekupaj kesme, ayırma error yanlış
demagoji laf cambazlığı
demografi nüfusbilim evaporatör buharlaştırıcı
dendroloji ağaçbilim otokritik özeleştiri
didaktik öğretici otonom özerk

distile damıtık otosansür özdenetim
diyaspora sürgün halk satirik yergisel

dizayn tasarım sekreter yazman
doktrin öğreti semptom belirti

egoist bencil senkron eşzaman
endemik yerel, yerleşik simultane çeviri eşzamanlı çeviri
enterne gözaltında (olan)
simülasyon benzetim
slayt saydam, yansı

(*) Prof. Dr. Kaya Türkay, Yeni Özleştirme Kılavuzu (İstanbul, Kırmızı Kedi, 2016)

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 36

ARALIK AYINDA NELER YAPTIK?
Zuhal Yüksel - Seğmen Sitesi

2-4 Aralık 2019’da Gaziantep – Urfa’yı başka komşularımızla tekrar gezdik

3 Aralık 2019’daki söyleşi konumuz “Modernleşme ve Toplumsal Değişmenin Niteliği” idi.

5 Aralık 2019’da Fotoğraf Topluluğumuz ile “Tuna Boylarında” fotoğraf gösterisini izledik.

10 Aralık 2019’da “Obezite ve Diyabet” konusunda bilgilendik.

11 Aralık 2019 Üye Danışma Toplantısı’nda üyelerimizi dinledik.

12 Aralık 2019’da Orkestra Akademik Başkent konserini izledik.

14 Aralık 2019’da “Kantocu” ve “Buzlar Çözülmeden” tiyatro eserlerini izledik.

14 Aralık 2019’da İnci Gürbüzatik ile kütüphanede “Binbir Masal Bir Kale” kitabını anlattı.

18 Aralık 2019’da Şiirleriyle ve yaşamıyla Tevfik Fikret’i andık.
20 Aralık 2019’da pazar alanının imar değişikliği konusunda bilgilendirme toplantısı
yaptık.
20 Aralık 2019’da Orkestra Akademik Başkent konserini izledik.

24 Aralık 2019’da Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” romanını konuştuk.

24 Aralık 2019’da 31. Müze Gezimizi gerçekleştirdik. Çubuk ve Atatürk Evi’ni gezdik

25 Aralık 2019’da Sinema Topluluğumuz ile “Diren” filmini izledik.

28 Aralık 2019’da Sarah Ruhi’nin “Temiz Ev” tiyatro oyununu izledik.

OCAK AYINDA KESİNLEŞEN ETKİNLİKLERİMİZ

4 Ocak 2020. Puccini’nin “Turandot” operasını izleyeceğiz.
7 Ocak 2020:” Ankara’da Piyasa Yapmanın Yeni Biçimleri” konulu söyleşimiz olacak.

Konuğumuz Prof. Dr. Feyzan Erkip.
8 Ocak 2020: “Asfaltın Altında Dereler Var” belgesel filmini yönetmeni Yasin Semiz ile

birlikte izleyeceğiz.
11 Ocak 2020: Güngör Dilmen’in “Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını” tiyatro

oyununu izleyeceğiz.
12 Ocak 2020: Derneğimizin Olağan Genel Kurulu yapılacak.
15 Ocak 2020: Komşumuz E.Şebnem Avcıoğlu ile “Ankara’nın Eski Mekanları”

konusunda söyleşeceğiz.
18 Ocak 2020: F. Lorca’nın “Kanlı Düğün” tiyatro oyununu izleyeceğiz.
22 Ocak 2020: Yücel Feyzioğlu ile “Kardeş Masallar” konusunda söyleşeceğiz.
25 Ocak 2020: F. Karinthy’nin “Gellert Tepesi’nde Düş ve Gerçek” tiyatro oyununu

izleyeceğiz.
28 Ocak 2020: Edebiyat Topluluğumuz Tahsin Yücel’in “Kumru ile Kumru” kitabı üzerine

konuşacak.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 37

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ YILSONU DEĞERLENDİRME ÇALIŞTAYI

Meliha Bilge – Çamlık Sitesi

Kurumsal gelişim çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdüren derneğimizin 2019 yılı Değerlendirme
Çalıştayı 17-18 Aralık 2019 tarihlerinde Kızılcahamam Patalya Otel’de Genişletilmiş Yönetim Kurulu
üyelerimizin katılımı ile gerçekleştirildi.

Çalıştayın ilk gününde derneğimizin performans göstergeleri üzerinden belirlediğimiz hedeflere ulaşma
durumumuzu değerlendirdik. Misyonumuzu
gerçekleştirmek üzere belirlediğimiz hedeflere
büyük oranda ulaştığımızı gördük, 2020 yılı için
yeni hedefler belirledik ve etkinlik planımızı
oluşturduk. Bunları Genel Kurul toplantımızda
üyelerimizle de paylaşacağız. İkinci oturumda
stratejik plan çalışmaları üzerinde konuştuk.
Stratejik plan hedeflerine ulaşmak için yapılan
çalışmaları değerlendirdik.

Çalıştayın ikinci gününde “Birlikte projesi”
kapsamında kasım ayında yaptığımız ikinci
özdeğerlendirme sonucunda belirlediğimiz
iyileştirme planını önceliklendirdik, gönüllü
yönetimi, stratejik plan, kaynaklar, iletişim,
yönetişim ve karar alma, hedef kitle
memnuniyeti, faaliyet/proje sonuçları alanlarında iyileştirme önceliklerimizi belirledik. Dernek
çalışmalarımızın yarattığı sosyal etkiyi belirlemek üzere yapmayı planladığımız sosyal etki analizi
çalışması ile ilgili paylaşımlarda bulunduk.

Verimli geçen iki günün ardından yeni hedeflerimizle çalışmalarımızı sürdürmek üzere mahallemize
döndük. Üye ve komşularımızın katılım ve destekleri ile daha iyiye daha güzele ulaşmayı hedefliyor,
sizleri Genel Kurul toplantımıza bekliyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 38

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 39

TARİHİ İLÇELERİMİZ
ISPARTA’NIN YALVAÇ ve EĞİRDİR İLÇELERİ

Turhan Demirbaş - Başak Sitesi

Son yıllarda yavaş şehir seçilen Yalvaç’a öğle vakti varıyoruz. Öğle yemeği sonrası şehirde kısa bir turun

ardından sırasıyla Pisidia Antiokheia’sı antik kentini, Yalvaç
Müzesini ve Devlethan Camisini geziyoruz. Çınar altındaki
çay ocaklarının bulunduğu meydanda çay molası veriyoruz.

Bu arada ben bir arkadaşımın tavsiyesi ile fırınlarda pişen
oraya özgü bir çeşit ekmek alıyorum. Bu aldığım ekmeğin
adının “Hamursuz” olduğunu öğreniyorum. Pisidia

Antiokheia’sı Antik kentinde kazıların devam etmekte
olduğunu öğreniyoruz. Bu arada rehberimiz Ayça Özcan

Isparta Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümünde
hoca, kazı başkanı ise okulun bölüm başkanı yani suyun
başındayız, yani tam bilgi alacağız. Mehmet Hoca bu

Yalvaç Pisidia Antiocheia Antik Kenti kazıların zorluğundan, ilgisizlikten şikâyetçiydi. Sorularımız

oldu, hoca kazıların ancak yüzde beşinin yapıldığını söyledi,
önlerinde çok yol kat etmeleri gerektiğinden bahsetti.

Yalvaç merkezinde oturulan ve çay içilen bir yer var: burası Çınaraltı. Yaklaşık 800 yaşında bir
anıt gibi yükselen Ulu Çınar takriben 25 metre boyunda. Gövde çevresi 10,25 metre, çapı 3,26
metre olan ağacın dal uzunluğu ise 7.50 ile 15.80 metre arasında değişmektedir. Ağaç, Koruma
Kurulu tarafından 11 Mayıs 1992 tarih ve 1401 karar no ile tescil edilmiştir.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 40

Gece geldiğimiz, Eğirdir’de göl kenarında, Yeşilada

üzerindeki Isparta, Süleyman Demirel Üniversitesi
Uygulama oteli olan Mavi Göl misafirhanesinde kaldık.
Yemekte buraya özgü sazan dolması ve menüye dâhil
yemekleri yedikten sonra, Yeşilada da akşam yürüyüşüne
çıktık. Akşam hava karardığı için kısa bir tur attık, yol
yorgunu olduğumuzdan erkenden dinlenmeye çekildik.

Eğirdir Gölü Ertesi sabah, güzel bir kahvaltı sonrası gölün kenarında
grup fotoğrafı çektirdik. Eğridir şehir merkezindeki
gezimize başladık. Önce Yeşilada etrafında araç ile gezip,
kapalı durumdaki Hıristiyanlarca kutsal sayılan
Ayastefanos kilisesine uğradık.

517 kilometre kare yüzölçümü ile Türkiye'nin 4. Büyük gölü olan Eğirdir Gölü, deniz
seviyesinden 1000 metre yüksekliktedir. Sultan Karakuş dağlarının arasında, Isparta il alanının
ortasında yer almaktadır. Kuzeyde kalan ve daha küçük olan kısmına Hoyran Gölü, güneyde
kalan kısmına ise Eğirdir Gölü denilmektedir. Her iki bölüm Hoyran Boğazı ile birbirine bağlanır.
Eğirdir ilçesinin üzerinde bulunduğu yarımadanın bir uzantısı gibi olan iki küçük adadan biri Can
Ada diğeri Yeşil Ada’dır. Son zamanlardan suların azalmasıyla bu adalar Eğirdir'e bağlanmıştır.
Eğirdir ile Yeşil ada arasında yer alan 7000 metre kare büyüklüğünde sevimli bir adacık olan
Can Ada’da yapılaşma yoktur. Sadece piknik alanı olarak düzenlenmiştir. Ada Atatürk'ün
Eğirdir'i ziyareti sırasında 1 Şubat 1933 tarihli Belediye Encümen Kararı ile kendisine hediye
edilmiştir. Eğirdir ilçesinde göle doğru uzanan yarımada üzerinde iç ve dış kale Eğirdir Kalesidir.
Hızırbey Camii, Dündar Bey Medresesi diğer gezilecek yerlerdir.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 41

KADIN KOOPERATİFLERİ - 1

MİNİMUM KARBON AYAK İZİ İLE AFŞAR ELLERDEN
AFŞAR BALAM ÜRÜNLER

PROJESİ ve AFŞAR BALAM KADIN KOOPERATİFİ

Dr. F. Figen AR
Afşar Bala’m Kadın Girişimi
Üretim ve İşletme Kooperatifi

Kurucu Başkanı

“Minimum Karbon Ayak İzi ile Afşar ellerden Afşar Balam Ürünler” isimli projemiz Ankara’nın Bala
ilçesinin Afşar mahallesinde (köyünde) Ankara Kalkınma Ajansının desteğiyle, Bala Tarım ve Orman İlçe
Müdürlüğü ortaklığında, 12 Eylül 2018 - 12 Eylül 2019 tarihleri arasında yürütülmüştür.

Proje yerel ürünlerin ticarileştirilmesiyle kırsal kesimdeki kadınlara doğa dostu bir iş modeli sunmakta ve
kırsalda atıl olan kadın iş gücünü ekonomiye kazandırmaktadır. Bütün bunların yanı sıra kırsalda sıfır
atık, yenilenebilir enerji, karbon ayak izi ve verimlilik kavramlarının yerleşmesine katkı sağlamaktadır.

Proje kapsamında Afşar köyünde kurduğumuz kadın kooperatifi aracılığı ile elektriğini güneş
enerjisinden sağlayan bir üretim tesisinde kadınlar tarafından minimum karbon ayak izi ve sıfır atık
prensibiyle yöresel ürünler (erişte, tarhana, reçeller, salça, mantı, zeytinyağlı dolmalar, soslar, bulgur,
kuru fasulye, nohut, kuru meyve, sebzeler vb) tarladan sofraya kadar üretilmiş ve üretilmeye devam
edilmektedir.

Üretim tesisimizin organik atıklarından
solucan gübresi yapılmaktadır. Ayrıca hem
köyde hem Ankara’da çay posaları,
yumurta kabukları, yeşillikler toplanarak
tesisimizde solucanların besini olarak
kullanılmaktadır. Böylece hem atıklarımız
değerlenmekte, hem de kırsal kesimde atık
yönetimi ve sıfır atık bilincinin artmasına
katkı sağlanmaktadır.

Kooperatif üyesi kadınlarımız aynı
zamanda çiftçidirler. Her türlü meyve, sebze ve tahılı üretirler. Tarımsal atıklardan ürettiğimiz solucan
gübresi yine tarımda kullanılarak hem iyi tarım uygulaması ile ürünler üretilmekte, hem de tarımsal atıklar
yine tarıma döndürülmektedir. Geçtiğimiz son 7 ayda hanımlar tarafından yıllardır ekilmeyen 16 dönüm
arazi ekilip biçilmiş, başta domates, biber, fasulye olmak üzere her türlü sebze ve tahıllar yetiştirilmiştir.
Üretilen ürünler kooperatifimiz adına tescil ettirilen Afşar Bala’m markası ile satışa sunulmaktadır.

Diğer yandan köydeki alışverişlerimiz için yollarımızın elverdiği ölçüde 3 tekerlekli bisiklet kullanılacaktır.
Böylece köyde hem bisiklet kullanımı, hem de kadınların bisiklet kullanması yaygınlaşacaktır. Ancak
yollarımız çok bozuk olduğu için henüz bisikletimizi tam anlamıyla kullanamamaktayız.

Kısaca elektriğimizi güneş enerjisinden sağladığımız için ve atıklarımızdan solucan gübresi üreterek sıfır
atık prensibini benimsediğimiz için minimum karbon ayak izi ile ürünlerimizi üretiyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 42

Anadolu kadını çok becerikli ve çalışkan. Hem tarlada çalışıyor, hem evinde her işi yapıyor. Çoluğuna
çocuğuna da bakıyor, ineğine, tavuğuna da yetişiyor. Hepsinin kayınvalidesi var onları hoş tutuyor.
Ancak ne yazık ki bu emekler ekonomiye yansımıyor. Çünkü pazara erişimi sınırlı. O nedenle de büyük
bir üretim ve iş gücü potansiyeli heba oluyor. Bu proje ile kadın emeğinin ekonomiye kazandırılması,
kırsal kesimde verimlilik ve sıfır atık konseptinin yerleştirilmesine katkı sağlanmaktadır.

KOOPERATİFİMİZ
Kooperatifimiz 15 Şubat 2019 tarihinde, 7 kişi ile kurulmuştur.
Kooperatifimiz kurulduğu ilk günden bu yana üretmeye hem
tesisimizde, hem tarlada devam ediyor. Hanımlar geçen dönem
yıllardır kullanılmayan 16 dönüm araziyi işledi. 8 bin domates fidesi
dikti, aklınıza gelen her türlü yaz sebzesi ve kavun, karpuz ekildi. Bir
yandan tarla işleri sürerken bol yumurtalı, sütlü erişteler, sebzeli
erişteler, mevsim meyvelerinden reçeller, turşular, kadınların kendi
ineklerinin, koyunlarının sütünden süt reçelleri, koyun yoğurtları,
tereyağları, peynirler yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bunların yanı
sıra 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için açıldığında pazar çantası olan
cüzdanlar dikildi.

9 Nisan 2019 tarihinde projemiz, Sürdürülebilir Üretim Tüketim
Derneği (SÜT-D) ve İTÜ ortaklığı ile yapılan Düşük Karbon Kahramanı
ödül yarışmasında ödüle layık görüldü. Ödülümüzü İstanbul Teknik
Üniversitesi Kongre Salonunda Vestel, EnerjiSa, Shell vb dev
firmalarla aynı sahneyi paylaşarak aldık. Hanımlar ilk kez uçağa bindi,
ilk kez gemiye bindi, ilk kez İstanbul’u gezdi.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 43

TANITIM
Tarım ve Orman Bakan Yardımcımızı, Kaymakamlarımızı, Belediye Başkanlarımızı ziyaret edip projemizi
ve ürünlerimizi tanıttık.

Kooperatif açılışımıza gelen Anadolu Ajansı muhabirleri projemizi konu alan haberler yaptı ve pek çok
gazete haberi ile projemizi ve kooperatifimizi tanıtma imkanı bulduk. Daha sonra Milliyet Gazetesi
Ankara ekinde projemize geniş yer verdi.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 44

Görsel basında da kooperatifimizi ve projemizi anlatma şansımız oldu.

Ankara ve Antalya’da fuarlara katılarak hem yöre halkına hem turistlere tanıtım yapıp ürünlerimizi
tattırma imkanı bulduk. Sayın Erdoğan himayesinde yapılan Coğrafi İşaretli Ürünler ve Sıfır Atık
Zirvesine davet edildik.

Ankara Tarım ve Orman İl Müdürlüğümüzün organizasyonu ile İzmir’de başarılı kooperatifleri ziyaret
ederek tecrübelerinden faydalandık. Ankara Büyükşehir Belediyesinin yaptığı Kadın Kooperatifleri
Çalıştayı’na katılarak sorunlarımızı ve çözüm önerilerini tartıştık. Antalya’da Yörex fuarına katıldık.

ÜRÜNLERİMİZİN PAZARLANMASI

Ürünlerimizi proje kapsamında tescil ettirdiğimiz ‘ Afşar Bala’m ’ markası ile pazarlıyoruz. Üretim iznimiz
var.

Ancak ne yazık ki ürünlerimizi market zincirler aracılığı ile pazarlayamıyoruz. Hepsi de ürünlerimizi
satmak için hevesli ancak satış stratejileri gereği paramızı 6 ay sonra verebileceklerini söylüyorlar. Bizler
6 aylık hammadde ve işletme maliyetine dayanacak bütçeye sahip değiliz.
E-ticarette de başarılı değiliz. Çünkü e-ticaret siteleri en az %35 komisyon istiyor. Bu oran kadın
kooperatifleri için ayrıcalıklı olduğu halde bizler için hala çok yüksek. Diğer yandan köyümüz Bala’ya 16
km, Ankara’ya 80 km uzaklıkta ve köyümüzde kargo şirketi yok. Diğer yandan Bala’da bulunan PTT
kargo ile ürünlerimiz ancak 1 haftada müşteriye ulaşıyor. Oysa müşteri siparişini bir sonraki gün almak
istiyor.

Bununla birlikte ürünlerimiz Sabancı Üniversitesi öğrencileri tarafından “Kadınların Elinden” projesi
kapsamında İstanbul ve Bodrum’da pazarlanıyor. Ürünlerimizi Bala Tarım ve Orman İlçe
Müdürlüğümüzün de desteğiyle AŞTİ’den otobüslerle ekibe iletiyoruz. Onlar hem restoranlara, hem
şarküteri ve marketlere hem de kendi açtıkları stantlarla ve e-ticaret siteleri ile ürünlerimizi pazarlıyorlar.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 45

Diğer bir kanalımız da Çiğdemim Derneği olur diye ümit ediyoruz. Aslında yaz başında küçük küçük
başlamıştık. İnşallah yine devam ederiz.

Son günlerde hem fuarlara katılıyoruz hem de Birleşmiş Milletlerin etkinliklerine davet ediliyoruz.
Antalya’da Kadın Kooperatifleri Fuarı, Ankara’da Coğrafi İşaretli Ürünler Zirvesi, Dondurma ve Tatlı
Festivali, Sıfır Atık Zirvesi ve Kooperatifler Fuarına katıldık. Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı
tarafından 1 Ekim’de Wyndham otelde yapılan bir proje toplantısında stant açtık. 5-6 Ekimde de yine
Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı Küçük Destek Programı tarafından Cer Modern’de yapılan Kendine
Yeten Kentine Yeter organizasyonuna katıldık. Sayın Emine Erdoğan himayesinde İstanbul’da yapılan
Sıfır Atık Zirvesine davet edildik.

Hedefimiz ürünlerimizi en kaliteli ve en doğal şekli ile üretmek ve
süreklilik arz eden kanallarla pazarlamak. Diğer yandan ürünlerimizi
yurt dışında da tanıtmak isteriz. Yurt dışı fuarlara katılmak için
Bakanlık yetkililerimizden söz aldık. İnşallah sürdürülebilir bir
pazarlama ağımız olur ve yurt içi ve yurt dışı satış imkanlarına
erişebiliriz.

Birkaç Küçük Anı:
İTÜ ve Sürdürülebilir Üretim Tüketim Derneği işbirliği ile İstanbul’da yapılan VI. Karbon Zirvesinde Düşük
Karbon Kahramanı ödülü için hep birlikte İstanbul’a gittik. Hanımlar ilk kez uçağa bindi, ilk kez gemiye
bindi, ilk kez İstanbul’u gördüler. Giderken hiç biri cam kenarında oturmak istemese de dönüşte hepsi de
cam kenarında oturmak istedi. 2 gün kaldığımız İstanbul seyahatinden dönüşte kadınlardan biri “Seval
hanım; amaann bi kar yağsa, bi kar yağsa yollar kapansa, uçuşlar iptal olsa 1 gün daha kalsak.” dedi.
Dedi demeye de aylardan nisan…

Artık uçağa bindik, dönüyoruz. Bu sefer Minadiye Hanım : “Figen hanıımm… Köye gideciğik arabaları
sattıraciyik, uçak aldıracıyık”. Ben: “İyi de Minadiye Hanım uçağı kim sürecek. Oradan Kamile Hanım
atıldı. Ben sürerim…” Sürer. İmkan verin sürer. Anadolu kadını imkan verildiğinde her şeyi başarır.

SONSÖZ
Anadolu kadını çok becerikli ve elleri çok lezzetli ancak ne yazık
ki iş gücü ekonomiye yansımıyor. Bu ve benzer projelerin tüm
Türkiye’de yaygınlaştırılmasıyla çok büyük bir potansiyel olan
kırsaldaki kadın gücünün ekonomiye kazandırılması, sıfır atık,
yenilenebilir enerji, verimlilik konularıyla kırsal kesimde çevre
bilincinin oluşturulması mümkün olabilir.

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 46

ÇİĞDEM MAHALLESİ MUHTARLIK
ÇALIŞMA RAPORU

Sevgili Komşularımız,

41. Raporumuzda, mahallemizde yapılan ve yapılması devam etmekte olan
etkinlik ve değişikliklerle ilgili bilgileri paylaşıyoruz.
Öncelikle Çiğdem Mahalleli komşularımız olmak üzere herkesin yeni yılını
kutlar 2020 yılında beklentilerinin gerçekleşmesini dileriz.

1. 1549. caddede bulunan kazı çalışması sonucunda bozulan yolun
tamamı olmasa da bir kısmı asfaltlanmış olup devamının yapılması için

takibimiz sürmektedir.

2. 1573. caddenin asfaltlanması için başvuru yapılmış olup henüz sorun çözülememiştir.

3. Geçtiğimiz ay Çankaya Belediye Meclisi tarafından
27429 parselde imar plan değişikliği yapıldı. Pazar
yerinin düşük yoğunluklu ticari alana dönüştürülmesini
içeren bu değişikliği Defne sitesi ev sahipliğinde
yapılan toplantıda, bölgede oturan komsularımız,
muhtarlık aza arkadaşlarımız ve Çiğdemim Derneği
Başkanı Fatih F.Aksoy ile birlikte değerlendirdik. Bu
toplantı sonunda, değişikliğin Ankara Büyükşehir
Belediye Meclisinde değerlendirilip karar verileceğini,
bu aşamada değişikliğin istediğimiz gibi sonuçlanması
için orada müdahil olmaya çalışmamız gerektiği görüşü ortaya çıktı. Bu doğrultuda Ankara
Büyükşehir Belediyesi İmar Daire Başkanı ile görüştüğümüzde bize dosya kendilerine henüz
gelmediği için bir bilgilerinin olmadığı bildirildi. Konuyu takip ediyoruz.

4. Çankaya Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü ağaç budama ekipleri mahallemizin değişik
bölgelerinde kaldırım üzerindeki kurumuş ve tehlike arz eden ağaçların bir kısmını budadı.

5. Çankaya Belediyesi Park Bahçeler Müdürlüğü
ağaç budama ekipleri mahallemizin değişik
bölgelerinde, kaldırım üzerindeki, kurumuş ve
tehlike arz eden ağaçların bir kısmını budadı.

6. 1560.Sokakta tıkanan kanalizasyon ASKİ
ekipleri tarafından açılarak çalışır hale getirildi.

Ocak ayında doğan komşularımızın doğum günlerini kutlar, sevdikleriyle birlikte sağlıklı ve mutlu bir
yaşam dileriz.

Çiğdem Mahallesi Muhtarı
Hasan Hüseyin Aslan

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 47

ÇİĞDEMİN SESİ OCAK – 2020 WW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 48


Click to View FlipBook Version