Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu adına Fatih Fethi Aksoy Yayın Kurulu: Dilek Yüceel, Elvan Akbay, Fatih Fethi Aksoy, M.Sinan Kayalıgil, Zuhal Yüksel Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına aittir. ‘’Evrensel insan değerlerine ve barışçılığa aykırı olmamak, hakarete yönelmemek koşuluyla kişisel görüş açıklama özgürlüğünü kullanmaktan yanayız. Bu hususları hukuk uzmanı komşularımıza danışıp onay aldıktan sonra, sorumluluğu yazarına ait olmak üzere yayımlıyoruz.’’ ÇİĞDEMİN SESİ Şubat - 2024 Sayı: 94 ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ÜCRETSİZ ÇEVRİMİÇİ DERGİ
28 Ocak tarihinde gerçekleştirdiğimiz Genel Kurulumuzda üyelerimizle 2023 yılını değerlendirdik ve güven tazeledik. Aramıza yeni katılan arkadaşlarımızla birlikte şimdi stratejik plan hedeflerimiz doğrultusunda çalışmaya başlıyoruz. Genel Kurula katılan tüm üyelerimize teşekkür ediyoruz. Yeni yönetim ve denetim kurulu listemiz yandaki gibi oluştu. 20 kişilik kurulda yine 10 kadın, 10 erkek arkadaşımız var. Önceki dönemlerde görev alan tüm arkadaşlarımıza da ayrıca teşekkür ediyoruz. Tüm etkinliklerimizi öncelikle mail grubumuzla sonra face- instagram ve twitter hesaplarımızdan paylaşıyoruz. Ayrıca whatsapp listemizle de duyuruyoruz. Tüm sosyal medya hesaplarımızdan /cigdemimdernegi olarak bizi takip edebilirsiniz. Whatsapp şu anda en çok kullanılan ve anında ileti alabileceğiniz bir ortam. Whatsapp listemize dahil olmak için 05078685770 numaralı telefona bir mesaj göndermeniz ve bu numarayı kaydetmeniz yeterli. BAŞKANIMIZDAN Fatih Fethi Aksoy Çiğdemim Derneği YK Başkanı ETKİNLİKLERDEN NASIL HABERDAR OLABİLİRSİNİZ? GENEL KURULUMUZU YAPTIK. DUYARLI SÖZLÜK AB projesi çerçevesinde yürüttüğümüz, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği çalışmalarımız kapsamında, yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığımız “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Sözlük” çalışmamızı tamamladık. Sözlüğümüzün basımı tamamlandı ve dağıtımına başladık. Sözlüğümüzü etkinliklerimizde alabileceğiniz gibi Derneğimize uğrayıp ücretsiz olarak da temin edebilirsiniz. (Eğer isterseniz burs fonu veya mama hesabımıza bağış yapabilirsiniz tabii ki. ) Sözlük çalışmasını gerçekleştiren ekip arkadaşlarımıza ve danışmanımıza teşekkür ediyoruz. Sözlüğü yaşayan bir sözlük olarak düşündük. Bu yüzden görüş ve önerileriniz önemli. Lütfen bizimle paylaşın.
“Ankara trenini yoldan çevirdik, buyurun yolcular.” Demiryollarının birkaç çalışanı da yolcuların bir an önce binmeleri için yardım etmeye çalışırken bir yandan özür dilemeyi ihmal etmiyorlardı. Yanımdaki demiryolcuya yarım yüzyıl önce bu kurumdan emekli olan babamı anımsayarak, tebessümle baktım, “Biz teşekkür ederiz, ilk kez yolcularını unutup giden trene binerek tarihi bir olay yaşamamıza fırsat verdiniz” dedim. Görevlinin yüzünü sevimli gülümseyiş kapladı. Trene bindikten sonra Google kardeşe danıştım. Söylediklerimin tamamı olmasa da bir bölümü doğruymuş. 18 Ağustos 2022 günü Yozgat Sekili istasyonundan 7.23’te Ankara yönüne kalkması gereken tren, ancak 9.29’da perona gelmiş ve durmadan gitmiş, üstelik geri de dönmemiş. Bizimki daha pahalı ve ihmal ettiği yolcularının sayısı daha fazla olduğu için 4-5 kilometre geri dönme becerisini göstermiş, teselli buldum... STGM’nin BİRLİKTE-2 Projesi II. Yüz Yüze (P2P) Buluşması için İstanbul toplantısına katılmak ve Duyarlı Sözlüğü bu toplantıya götürmek heyecanıyla Sayın Meliha Bilge ile Dilek Yüceel, 23 Ocak Salı sabahı Ankara’dan İstanbul’a hareket ettikleri saatlerde ben de eşimle Ankara’ya dönüş için Bostancı tren istasyonuna gidiyordum. Saat 11.40’ta Söğütlüçeşme’den kalkacak hızlı trene doğduğum mahallenin istasyonundan binecektik. TREN GEÇTİ Vecdi Seviğ Gökkuşağı Sitesi Bostancı’yı ve tren istasyonunu çok severim. Dedem, babaannem ve o zamanlar üç yaşında olan babam, 1918 yılında Bostancı’ya gelip yerleşmişler. Osmanlı döneminin en son büyük yangın felaketini 18 Haziran 1918’de Fatih’te yaşamışlar, bütün eşyalarını alevlere teslim eden diğer komşularından bir bölümüyle bu küçük ama tarihi mahalleye göçmüşler. Günümüzde adı şair Cemal Süreya ile anılan Hatay Lokantasının hemen yanında iki gözlü bir yere yerleşmişler. Şimdi küskün ve terk edilmiş duran eski tren istasyonu yüzyılı aşkın yöre halkına hizmet vermiş. Ardındaki edebiyatçıların buluşma yeri istasyon çay bahçesi de artık tanınmaz halde. Cemal Süreya, Turgut Uyar, Muzaffer Buyrukçu ve daha niceleri burada çaylarını yudumlayıp sohbet ederlerdi. Salah Birsel, “Yazmacı Tahir Sokağından Bostancı’ya doğru akarım. Bu, hem deniz kıyısına daha yakın düşmemi sağlar, hem de Çeşme, Taşlıçeşme, Kasadar ve Sucukçumusa Sokaklarından zaman zaman Adalara pata çakmama olanak verir” satırlarını burada not etmiş olmalıdır. Birsel’in 1981’de Halley Kimi Kurtarır’da adını andığı Yazmacı Tahir Sokağı’nın sakinlerinden tarihçi Semavi Eyice, Tahir Bey’in kim olduğunun izine rastlamayınca “Uydurma bir isim çünkü burada yazmacıyla, bilmem kimle ilgili hiçbir şey yok” diye itiraz edecektir. Eyice, yaşamını bu sokakta noktaladığında komşusu Bağdat Demiryolları Direktörü Von Huguenin, çoktan toprağı bol olsunlar saflarına katılmıştı. Von Huguenin, on yıla yakın sabahları köşkünden çıkıp, istasyon binasına yürür, gelen trene biner saniyeli cep saatini eline alıp iki rayın kesiştiği noktalarda çıkan seslerden trenin hızını ölçermiş. Bu öyküyü Kadıköy Konakları kitabında aktaran Dr. Müfit Tekdal, köşkün bahçesinde eski bir manastır bulunduğunu da not düşmeyi ihmal etmez. Trenin raylarda çıkardığı seslerle süratini ölçen Bağdat Demiryolları Direktörünü düşünürken beklediğimiz uydurulmuş adıyla, Yüksek Hızlı Tren, perondaki 60 – 70 kişinin önünden Ankara yönüne doğru geçti, gitti. Alt kattan merdivenleri tırmanıp perona gelen sırtındaki TCDD amblemli giysiden görevli olduğu anlaşılan genç, “tren geçti...” dedi ve cebinden telefonunu çıkarıp birilerini aradı. “Tren Geçti” sözü yolcuların uğultularını unutup düşünceye dalmama neden oldu. Murathan Mungan’ın 2017 baskılı tren öyküleri seçkisinin adıydı bu. Mungan, seçkisini uzun yıllar önce hazırlamaya başlamış, arada piyasaya çıkan yapıtlar onu sevdasından vazgeçirmemişti. Yazar yayımlanan kitapları okura anımsatmıştı: Kemal Varol’un, Memleket Garları (2003), Demiryolu Öyküleri (2010), Enis Batur’un Sahici Trenler İçin Oyuncak Kitap (2003), Tanıl Bora’nın Tren Bir Hayattır (2012), Haydar Ergülen’in Trenler Kalkar Haydarpaşa’dan (2013). Bu listeye daha önceki tarihli Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun Trenler Yine Gidiyor (1982) eserini eklemek gerektiğini düşünürken, Ankara yönünden İstanbul’a gidecekmiş gibi yol alan tren önümüzde durdu. Görevlinin sesi duyuldu:
BİRLİKTE-2 PROJESİ II. YÜZ YÜZE (P2P) BULUŞMASI Dilek Yüceel, Asemek Sitesi Meliha Bilge, ODTÜ Çamlık Sitesi 24-26 Ocak 2024 tarihlerinde, İstanbul The Marmara Pera Otel’de, yapılan buluşmaya, projeden yararlanan 25 örgütten, ikişer temsilcinin yanı sıra İrlandalı akran örgütler de katılmıştır. Çiğdemim Derneği’ni temsil etmek üzere de biz katıldık. Çok heyecanlıydık, çünkü aylardır üzerinde çalıştığımız Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine “ Duyarlı Sözlük” basılmıştı ve ilk olarak İstanbul’da dağıtmaya başlayacaktık. Programın ilk günü, ülkemizin dört bir yanından gelen 25 farklı örgütün katılımcılarıyla, tanışma ve kaynaşma etkinliği ile başladı. Bu sırada bizler de Duyarlı Sözlüğü’müzü ve Çiğdemim Derneği’nin broşürlerini dağıttık. 25 derneğin yanı sıra İrlanda’dan gelen örgütlerin de altı katılımcısı bulunuyordu. Bu örgütten gelen katılımcılar kendi örgütlerindeki deneyimlerini paylaştılar. Bu örgütler Maria O’Conner - The Wheel İrlanda’da STGM benzeri hibe veren bir örgüt Ailsa Spindler - Gay Project LGBTİ alanında çalışan bir örgüt. Katılan kişi ise eski ILGA koordinatörü https://gayproject.ie Cillian Flynn - GOSHH Ireland - HIV/AIDS konusunda bilgilendirme, danışmanlık, eğitim vb. çalışmalar yapıyor. https://goshh.ie Paula O' Connor - Women's Community Projects Mullingar, Womens Collective Ireland Mullingar - Women's Collective İrlanda'da yereldeki kadın örgütlerini bir ağ çatısı altında birleştiriyor. https://womenscollective.ie Colette Maguire- Alienated Children First- Özellikle ailesinin bir bireyi ile bağları koparılarak yabancılaştırılan çocuklarının sistemde yaşadıkları ayrımcılık ve önyargılarla ilgili çalışıyorlar. https://www.thechangeforchildren.com/paul-anderson Bridget Murphy -Land Use, Tenure and Agrarian Reform- Kırsal alanda kadınları güçlendirmek için çalışıyorlar. Programın 2. Günü; Birlikte Örgütleri Deneyim Paylaşımı Atölyesi ile başladı. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği/Eşitsizliği Politika Belgeleri Aramızda Derneği, Genç LGBTİ+ Derneği, Şiddetsizlik Merkezi, HEVİ LGBTİ+ dernekleri politika belgelerini hazırlama aşamaları hakkında bilgi vermiştir. Daha sonraki oturumlarda EGED, ICC, Buğday Derneği, Genç LGBTİ+ dernekleri keşisimsellik örneklerini sundular. Son oturumda ise, EGED Eğitimde Görme Engelliler Derneği: Mekana erişim, bilgiye erişim ve dijital erişilebilirlik konularında bilgi verdi. ICC Uluslararası Çocuk Merkezi: Çocuklarla çalışırken dikkat edilmesi gereken ilkeler hakkında bilgi verdi. Programın son günü ise deneyim paylaşımı ve soru-cevap oturumu yapıldı. Örgüt içi Şiddeti Önleme Mekanizmaları Kadın Dayanışma Vakfı, örgüt içi çatışmalara çözüm bulabilmek için oluşturdukları Çatışma Çözüm Belgesi ve işleyişi hakkında bilgi verdi. Amaç sorunun çıkmaması değil yaşanan sorunlardan birlikte güçlenerek çıkmak, değişimedönüşüme açık olmak gerektiğini vurguladı. İHD- İnsan Hakları Derneği: Politika belgesi hazırladıklarını belirtti. İhtiyaç anketi, komisyon atölyeleri, literatür tarama ve yazma aşamalarından geçtiklerini belirtti. “Ne olursa olsun birlikte güvende hissederek konuşuruz” kavramının vurgulanmasının önemli olduğu belirtildi. Çatışma ve şiddetin ayrı konular olarak ele alınması gerektiği vurgulandı. Üç günlük buluşma, öz değerlendirmede yer alması planlanan TCE soruları hakkında görüşülerek sonlandırıldı. Oldukça yoğun ve verimli geçen toplantıda, farklı örgütleri tanıma ve derneğimizi tanıtma fırsatımız oldu. Ve mutlu ve umut dolu olarak döndük Ankara ‘ya.
Edebiyat Topluluğumuzun tüm etkinlikleri ücretsizdir ve herkese açıktır. Topluluğa katılmak için iletişim bilgilerinizi bize ulaştırmanız yeterlidir.
Gabo, Cervantes'i geride bırakarak 21. yüzyılda eserleri İspanyolcadan başka dillere en çok çevrilen yazar olmuştur. Şilili şair Pablo Neruda; Gabo’nun “Yüzyıllık Yalnızlık” romanının, Cervantes’in Don Kişot’undan beri İspanyolcadaki en önemli edebi yapıt olduğunu belirtmiştir. Yazarın Türkçeye de çevrilmiş pek çok eseri bulunmaktadır. İlk kez 1961 yılında yayınlanmış olan “Albaya Mektup Yok” için uzun öykü demek doğru olur. Bu eserin başlıca özelliklerinden biri 1967 yılında yayınlanan ve Gabo’nun en önemli yapıtı olarak bilinen “Yüzyıllık Yalnızlık” romanının komutanı Albay Aureliano Buendia’nın, ilk kez bu kitapta yer alması ve adeta Gabo tarafından okurlarına tanıtılmasıdır. Eserde, albay ve karısı olmak üzere iki ana karakter bulunmaktadır. Gençliğinde ülkesi için savaşmış albay ve eşi çok fakirdirler ve ciddi sağlık sorunları bulunmaktadır. Evdeki eşyaları satarak geçinmeye çalışmaktadırlar. Albay çok uzun yıllardır büyük bir umutla ve sabırla, kendisine maaş bağlandığına dair devletten gelecek mektubu beklemektedir. Oysa ki o mektup hiç gelmeyecektir. Nedenini, Gabo’nun “Yüzyıllık Yalnızlık” romanından öğreniyoruz. Çiğdemim Derneği, Edebiyat Topluluğu olarak 29 Ocak 2024 akşamı, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi dünyaca ünlü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in “Albaya Mektup Yok” isimli eserinin sunumunu yaptık, sonrasında da eserle ve yazarla ilgili keyifli bir söyleşigerçekleştirdik. Tüm Latin Amerika'da “Gabo” lakabıyla tanınan Gabriel Garcia Marquez, 1927 yılında Kolombiya’da dünyaya gelmiş; 2014 yılında Meksika’da vefat etmiştir. Edebiyatta Büyülü Gerçekçilik akımının en önemli yazarıdır. 1982 Yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanmıştır. Vefatının ardından, dönemin Kolombiya Cumhurbaşkanı Santos, Gabo için "Bugüne kadar yaşamış en büyük Kolombiyalı" demiştir. GABRİEL GARCİA MARQUEZ’DEN “ALBAYA MEKTUP YOK” H. Suat Ilgaz Hanedan Apartmanı Ülkede tam bir baskı rejimi hakimdir. Sıkıyönetim ve katı bir sansür vardır. Albay ve karısının tek çocukları, dokuz ay önce horoz dövüşlerinde, gizlice bildiri dağıttığı için hükûmet kuvvetleri tarafından öldürülmüştür. Ondan hatıra olarak, bir dövüş horozu kalmıştır. Karısı, albayın horozu satmasını istese de albay satmaya pek niyetli değildir. Çünkü iki ay sonra horoz dövüşleri vardır ve oradan epey para kazanacağını ummaktadır. Karısı ise horozun kaybedebileceğini de düşündüğü için hiddetle, o güne kadar ne yiyeceklerini sorar. Albayın buna yanıtı: ‘‘Elinin körü’’ olur. Yazar kitapta; “Albayın bu ana ulaşması yetmiş beş yılını almıştı. Yanıtlarken yalın, açık ve yenilmez hissetti kendisini” diyor. "Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın. " Gabriel García Márquez
Doğacağım Yeniden aşkla doğacağım Nedenim aşk Var oluşum aşk, sebebim aşk olacak Hissetmeyen beden hisseder olacak Unutan akıl unutmaz olacak Görmeyen gözler görecek İşitmeyen kulaklar işitecek Dile gelmeyen ağız konuşur olacak kilidi açılırcasına Sevilmeye layık olmadığını düşündüğün en çok sevilen olacak Aldandığını zannettiğin asla aldatılmayan olacak En çok incitilen, en az incitilirken sen en çok incitilen olacaksın Sakınmadığın korumadığın sen korunmaz iken Koruyan esirgeyen en çok korunan ve esirgenen olacak Senin bilmediğin ise bu devranın gün gelip tersine döneceği Tüm kapıdan kovulan gün gelir baş tacı edilir Dilenci sanıp kapından kovduğuna dilenci olursun Aşkı bilmeyen kalbine çirkinliği dillere destan biri aşkı öğretir Yaş akıtmayı bilmeyen gözlerine ağlamayı öğretir kayıp Gün gelir hiç kaybetmeyeceğini sandığını kaybedersin En güvende olduğunu sandığın bir anda tüm dünyan tepe taklak olabilir Yalnızlığa terk ettiğin cümbüşler içinde yaşarken sen yalnızlığa terk edilen olup çıkarsın Hiç ummazdın sen hep aşağılardın oysa ki Ancak gün gelir aşağılayan senin aslında aşağılık bir varlık olduğunu ilan eder cümle alem Gün gelir devran tersine döner Ben yeniden doğacağım aşkla Sen ise kendi mezarını kendi kazan Kazdığı mezarda kendi cesedine hesap veren olacaksın Ü M R A N Ç E T İ N K A Y A H E S A P E T M E M İ Ş T İ M H İ Ç Bana yazı getirdin bu yağmurlu günde Kent kışa hazırlanıyor sertleşti rüzgarlar Kuşlar ötmez oldu Sen odamın sıcak köşesi gibi ısıtıyorsun içimi Sensiz neye benzerdi dünya? Kuru ağaçlar gibi kalırdım ortada Sen oradasın ışıtıyorsun günü A l p O l c a y – A i l e H e k i m i ( E r d o ğ a n Ş a h i n o ğ l u A S M ) B İ R S O N B A H A R G Ü N Ü N D E
Zamanı besliyor şimdi yalnızlığım Yıldız ordusunun mızrakları Geri püskürtüyor güneşi Ay kulak vermiş Dinliyor siyahtan kelimelerimi Aşkından pervane olmuş bir plak öpüyor Gri tenli kadının çıkık kemikli omuz başını Her öpüşünde kelimeler doğuyor kalbimde Binlerce nefes şişiriyor kalbimi Gecenin koynunda Kırmızı bir balon yükseliyor gökyüzüne Diğerlerinin yanına Kirli dünyanın kırmızı bulutları Her gece hava sağanak göz yağışlı Ve her sabah ıslak kaldırımları dünyanın Gözyaşı birikintilerimizde Vicdansız insanlar tepiniyor her birinde Artık okyanus olsak ne fayda İçine çer çöpünü atanlar oldukça K I R M I Z I B U L U T kısadır karanlığın ömrü aslında ama bir suskunluk örtmüş güneşi boynu bükük sözcüklerin sözcükler kelepçeli sözcükler tutsak uslu çocukların sessizliği hep ürkütmüştür beni hiç ağlamazlar hiç duyulmaz hıçkırıkları anlaşılmaz yaşadıkları susan sözcükler suskun çığlıklar atıyor beynimde n’olur diyorum n’olur sen bari susma açlık mı o ağlayan sokaklarda bilinmez mi açlık her şeyden beter ya bu yaşananlar yaşanamayanlar suskun çığlıklar umut yüklü kısadır karanlığın ömrü aslında umut dans ediyor duyuyor musunuz ne çok şey anlatır gecenin sessizliği insana S U S K U N L U K Ç e t i n Ö r g e n - E b r u S i t e s i B i l a l E f e A l t ı n t o p N a z G ı d a "Hiç kimse gözyaşlarını hak etmez, onlara layık olan kişi ise zaten seni ağlatmaz. " Gabriel García Márquez
Ankara Devlet Opera ve Balesi’nde sahnelenmeye başlanan Madama Butterfly operası (Kelebek), genç geyşa Cio-CioSan’ın lakabı ve trajik öyküsünün sembolüdür. Giacomo Puccini (1858-1924) eseri, Luigi Illica ve Giuseppe Giacosa’nın, John Luther Long’un aynı adlı kısa öyküsünden ve Pierre Loti’nin Madame Chrysanthème adlı romanından esinlenerek kaleme aldığı metin üzerine bestelemiştir. Dünyada ilk kez 1904’te sahnelenen, bu üç perdelik opera külliyatının baş eserlerindendir. MADAMA BUTTERFLY VE GİACOMO PUCCİNİ Pınar Aydın O’Dywer Çamlık Sitesi Ülkemizde ilk kez Mayıs 1939’da ikinci perdenin bir bölümü, 1941’de tümü sahnelenmiş olup, ilkinde Butterfly’ı Mesude Çağlayan, Pinkerton’u Aydın Gün, ikincisinde Mesude Çağlayan ile Süleyman Güler oynamıştır; kendilerini saygıyla anıyoruz (1). 1977’den itibaren sayısız kez bu rolleri başarıyla canlandıran Müfide Özgüç ile Pekin Kırgız’a da uzun ve sağlıklı ömürler dileriz (1). Dolayısıyla “verismo” (gerçekçilik) akımı örneklerinden biri sayılan ve öyküsünde de muhtemelen gerçeklik payı barındıran Madama Butterfly’ın ülkemiz opera tarihinin de gerçek bir şahidi olduğu söylense yanlış olmaz. Konu: Amerikan donanmasının Nagazaki’de bulunacağı sürede hoşça zaman geçirmek için yakışıklı genç Teğmen Benjamin Franklin Pinkerton, kendisine bir eş edinmek ister. “Geyşa çöpçatanı” Goro ona Madama Butterfly lakaplı Cio-Cio-San adlı güzeller güzeli genç geyşayı tanıştırır. Her ne kadar Amerikan Konsolosu Sharpless, Japon usulü izdivacın sakıncalarını anlatmaya çalışsa da geyşayı beğenen Pinkerton fikrini değiştirmez. Geçinmek için geyşalık yapmak zorunda olan 15 yaşındaki romantik Butterfly da görür görmez ona tutulur, üstelik artık normal bir yaşamı olacaktır. Böylece yakın akrabaların da katıldığı evlilik töreni gerçekleşir. Tören Buda rahibi Bonzo’nun Japon inançlarına karşı geldiği için geline lanet okumasıyla sonlanır. O gece gelin ve damat romantik atmosferde beraber olurlar. Ardından Pinkerton donanmayla oradan ayrılır ve üç yıl hiç haberi gelmez. Butterfly'ın, mavi gözlü, sarı saçlı, tıpkı babasına benzeyen bir oğlu olmuştur. Bir gün konsolos Sharpless ve Goro, ona Pinkerton’un, Amerikalı bir kadınla evlendiğini bildirdiği bir mektubu getirirler. Hatta Goro o evlilik akdi sona erdiği için Butterfly'ı yanına kattığı Prens Yamadori ile evlendirmek istemektedir. En iyisi çocuğu babasına vermek ve prensle evlenmektir. Ne de olsa Butterfly, Pinkerton ile Amerika’da evlenmediği için çocuk orada meşru sayılmayacaktır. Butterfly mektubu okumayı da başkasıyla evlenmeyi de reddeder. Aynı gün Pinkerton'un gemisi limana yanaşır. Her ne kadar Pinkerton, heyecanla kendisini bekleyen Butterfly’ın karşısına Amerikalı karısı ile çıkmasa da dolaylı yolla çocuğu isteyince Butterfly’a harakiri yapmaktan başka seçenek kalmaz. (Sanattan Yansımalar Portalı 10.01.2024 tarihinde yayınlanmıştır.)
Puccini Operaları Üzerine Genel l i k le zarif, narin ve has sas olana i lgi duyan Puc c ini, Manon Les caut, Mimi (La Bohème), Magda (La Rondine), Suor Angel i ca ve Liu (Turandot) gibi Butterfl y ’ ı da konu etmi ş tir. 1800’ lerin sonunda ti caret i l i ş k i leri ve koloni leşme hareketlerindek i gel i şmelerle ortaya ç ı kan egzoti k doğu i lgi s i 1887'de Pierre Loti ’nin romanının et k i s i y le i y i ce bel irmi ş ve bir çok bes tec i Butterfl y gibi Av rupal ı olmayan kadın karak terlerin yer aldığı uzak doğuda geçen eserler ortaya koymuş tur.[1] As l ında tümünde i ç ten i çe i ş lenen tema benzerdir: İmparatorluk Av rupas ı ’nın beyaz adamının gücü! Bel l i k i uzak di yarların otanti k atmos feri Puc c ini ’nin ş i ir sel yaratımına i lham vermi ş . Ay rı ca onun operalarında doğa sevgi s i ve göz lem yeteneği de karak terlerin duygu ve düşüncelerini ifade eder ken i z lenimc i sahnelerin ortaya ç ı kmas ına kat k ıda bulunmuş . La Bohème’dek i kar yağı ş ı, Tos ca’dak i y ı ldı z ların titrek ı ş ı ltı s ı ve Butterfl y ’dak i y ı ldı z l ı gecenin ardından gün ağarmas ı temaları her üç eserde romanti k duyguların kabarmas ını ve dram et k i s inin yaratı lmas ını sağlar. Puc c ini böy les ine güzel safl ığı, narinl iği, ş i ir sel l iği ve doğay ı sev ip göz leyen bir bes tec i olmas ı nedeni y le ancak ruhuna yak ın hi s settiği metinler üzerine bes te yapabi lmi ş ti. Verdi gibi her türlü tarihi-dramati k konu üzerine bes te yapmak i ç in tükenmeyen üretim gücüne sahip deği ldi. Onun i ç in metinde “Sincerita" yani "i ç tenl i k ", "i ç sel ger çek l i k " olmas ı gerek l i ydi. Operalarının başarı s ının çek irdeği olan “ samimi ger çek l i k ”, öte yandan onun eserlerinin aş ırı bas itleş tiri lmi ş romanti k , hatta k i ç ( yoz ) anlatımlar olarak eleş tiri lmes ine yol açmı ş tır (2). Sey ir c i y i duygulandırmak ta kolaya kaçan, ger çek ç i (Veri smo) türünde de ol sa günlük gazetelerin magaz in haberlerine faz laca benzeyen anlatımlar olduğu ifade edi lmek te; düşündürerek et k i leyen, sürek l i l iği ve “ev rensel ger çek l iği” olan eserler olmadığı öne sürülmek tedir. Ancak bir yabanc ı i le yapay i zdi vaca satı lan ve çocuğu el inden al ınan ve reş it olmayan Madama Butterfl y örneğine günümüz Suri ye ger çeği penceres inden bakacak olur sak konunun sürek l i l iği ve ev rensel ger çek l iği olmadığını söy lemek mümkün deği ldir. Ve böy le bir konu ancak Puc c ini ’nin et k i ley i c i müz iği y le üzerine düşünmey i teti k leyebi l irdi. [1] Örnek ler: Léo Del ibes : Lakmé (1863), Giacomo Meyerbeer: L'Afrı caine (Afri kal ı Kadın, 1865), Arthur Sul l i van: The Mi kado (1885), André Mes sager: Madame Chr y santheme (1893), Sidney Jones : The Gei sha (1896) ve San Toy (1899), Pietro Mas cagn: İrı s (1898) i le y ine Puc c ini: Turandot (1924). Kaynaklar 1. Devlet Opera ve Balesi’nde Sahnelenen Eserler Bibliyografyası. Derleyen: Ö. Kaysı, Redaktör, Yayına Haz ırlayan: G. A. Karaman, 2009 1. Nerdrum O: Kiç Yaşama hi zmet eder. (Çev: AF. Korur). rH+ Sanat, sayı 42, 2007 https://www.sanattanyansimalar.com/yazarlar/pinar-aydin-o-dwyer/duayenrejisor-gurcil-celiktas-in-madama-butterfly-i-ii/3163/ 2.
Çiğdemim Derneği, Sinema Topluluğu olarak, 10 Ocak 2024 akşamı Çankaya Belediyesi, Hasan Ali Yücel Çankaya Evi, İsmail Hakkı Tonguç Etkinlik Salonunda dünyaca ünlü İtalyan sinema sanatçısı Roberto Benigni’nin hem senaryosunu yazıp yönettiği, hem de başrolünde oynadığı, üç Oscar ödüllü “Hayat Güzeldir (Life Is Beautiful)” filmini, sinemasever komşularımızın katılımıyla izledik, ardından film üzerine konuştuk. BİR ROBERTO BENİGNİ FİLMİ: “HAYAT GÜZELDİR” H. Suat Ilgaz Hanedan Apartmanı Komedi-dram türünün iyi örneklerinden olan filmin senaryosu; Auschwitz Toplama Kampından kurtulan ve yaşadıklarını, ‘‘Sonunda Hitler’i Yendim’’ kitabında anlatan Rubino Romeo Salmoni isimli bir İtalyan’ın hikayesinden esinlenilerek yazılmış. Salmoni kitabında ‘‘Auschwitz’den canlı çıktım. Harika bir ailem var. Altın evlilik yıldönümümü kutladım. On iki muhteşem torunum var. Hitler’in benim için hazırladığı planı mahvettiğimi söyleyebilirim.’’ diyor. Roberto Benigni filmin senaryosunu yazarken, 2. Dünya Savaşı sırasında iki yıl orduda görev yapan babası Luigi Benigni’den de yararlanmış. Baba Benigni, savaştan döndükten sonra, çocuklarını korkutmamak için anılarını şakayla karışık anlatmış ve bunun işe yaradığını fark etmiş. Roberto Benigni, filmin adını Lev Troçki’den aldığını belirtiyor. Söylentiye göre, Troçki Meksika’da sürgünde iken, Stalin’in gönderdiği suikastçılar tarafından öldürüleceğini anlayınca eşine ‘‘Hayat her şeye rağmen güzel’’ demiş. Savaşın acımasızlığının, insanların hayatlarını nasıl alt üst ettiğinin, ırkçılığın sonunda ne büyük felaketlere yol açtığının ve soykırımın nasıl bir vahşet olduğunun etkili bir şekilde anlatıldığı filmde, gaz odalarında yok edilmek üzere toplama kampına gönderilenler arasında bulunan bir baba ve küçük oğlunun yaşadıklarını, fedakar babanın çocuğunun o cehennemden sağ çıkabilmesi, yaşadıklarından olumsuz etkilenmemesi ve gerçekleri öğrenmemesi için ona durumu oyun olarak gösterme çabalarını kah gülerek, kah gözyaşlarıyla izledik. 1997 yılı yapımı olan film; “La Vita È Bella (İtalyanca)” ve “Life is Beautiful (İngilizce)” isimleriyle dünya sinemalarında gösterime girmiştir. Söz konusu film 1998 yılında Cannes Film Festivalinde büyük ödülü; 1999 yılında, en iyi erkek oyuncu, yabancı dilde en iyi film ve en iyi film müziği dallarında toplam üç adet Oscar Ödülü, ayrıca çeşitli ülkelerde çok sayıda ödül almıştır.
A R AMI Z A H O Ş G E L D İ N İ Z Ocak ayı içerisinde üyelik başvurusunda bulunan ve Yönetim Kurulumuz tarafından üyelikleri onaylanan, Mustafa Karaboğa, Özkan Karataş ve Ulaş Daş’a aramıza hoş geldiniz diyor, bu gönüllü desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Bu katılımlarla üye sayımız 734‘e ulaştı. Henüz üye olmayan komşularımızı da aramızda görmek istiyoruz. Üye formunu doldurup bir fotoğraf vermeniz yeterli. Yıllık üyelik aidatımız 100 TL.dir. (18-25 yaş gençler için 1 TL) Ocak ayında aidat ödemelerini yapan üyelerimize teşekkür ediyoruz. Üye sayımız 500 Kadın, 234 erkek olmak üzere 734’e ulaştı. Genel Kurulumuzda üyelik aidatımızın 2024 yılı için 100 TL. olmasına karar verilmiştir.
Bu ayki söyleşide konuk yazar Yaşar Seyman’dı. “Kentlerin Kalbi” kitabı hakkında konuşuldu. Ankara’nın kalbinin Anıtkabir’de attığını, İstanbul’un kalbinin meydanlarda atması gerektiğinden bahsetti. Meydanların yok olduğundan söz etti. Sendika çalışmaları sırasında dünya başkentlerini gezdiğini, her gittiği şehirde meydanların bulunduğunu ve içinden akan sulara özenerek baktığını söyledi. Paris’te tanıştığı bir şair kendisini tanıtırken “Nazım Hikmet’in ülkesinden gelmiş bir kişiye nasıl şair olduğu söyleyebilirim” dediğini iletti. Bu konuşmanın bir övünç kaynağını olduğundan bahsetti. Gezdiği şehirlerde cadde ve sokaklara o şehrin yazar ve şairlerinin isimlerinin verilmesi gerektiğinden bahsetti. Söyleşinin katılımcılarından Ankara Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Tabiat Varlıkları Dairesi Başkanı (CHP Çankaya Belediye Başkanı Aday adayı) Bekir Ödemiş söz alarak Sıhhıye’de Atatürk heykelinin yan tarafındaki eski Danıştay binasının önündeki parkın tekrar canlandıracak projeleri bulunduğunu anlattı. Söyleşide Ankara’da Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet Anday, Oktay Rıfat ve Şinasi Baray’ın aşağıdaki fotoğrafı ve şiirden bahsedildi. Fotoğrafın çekildiği dönemin ve şiirin de önemli bir anısı vardır. Ankara Lisesi’nden arkadaşları olan ve okul zamanı çıkardıkları “Sesimiz” dergisinde de yazıları yayınlanan Şinasi Baray’ın sevgilisi Cebeci’de otururmuş. Orhan Veli gibi o da Gazi Oymağında izcilik yaparmış. Dört kafadarın ceplerinde Şinasi Baray’ın sevgilisinin yaşadığı Cebeci’ye götürecek paraları olmadığı için Hacı Bayram Camii’ne gider ve sanki ölen kişinin yakınları gibi cenaze arabasına doluşup Asri Mezarlığın bulunduğu Cebeci’ye doğru yola çıkarmış. Cenaze defninin yapıldığı sürede Baray’ın sevgilisi ile buluşması sağlanır, sonrasında da aynı yolla Hacı Bayram’a dönerlermiş. Bu fotoğraf da öyle bir “sevgili görme eylemi” sonunda çekilmiş. KÜTÜPHANEDE YAZARLARLA SÖYLEŞİ Turhan Demirbaş Başak Sitesi Ancak bu kez cenaze arabası Hacı Bayram’a dönmemiş, merhumun ailesinin bulunduğu Yenişehir’e gelmiş. Anday’ın, “Ama ben hiç böyle mahsun olmadım/ Ölümü hatırlatan ne var bu resimde?/ Oysa hayattayız hepimiz…” dizesindeki ölüm, Cebeci Asri Mezarlığına gidip gelmelerine atıftır… Fotoğrafın çekildiği güne ilişkin öngörü 1950 sonu olarak tarihlenir. Buna neden Melih Cevdet Anday’ın Orhan Veli için “Süleyman’ı tanımamış” cümlesidir. Yani, “Nasırdan çok çekti Süleyman Efendi” şiirinin bulunduğu “Kitabe-i Seng-i Mezar” eserini Orhan Veli’nin henüz yazmadığını belirtir. Buradan yola çıkarak, 1950’li yılların sonu olduğuna işaret edilir. Oktay Rıfat da resmin, Zafer Anıtı’nın hemen yanındaki, eski Danıştay binasının önündeki parkta çekildiğinden söz eder. Resimdeki yaşlarına bakıldığında, Yenişehir’in imarının yapıldığı döneme denk düştüğü de anlaşılır. Fotoğrafta en dikkatimi çekenin ne olduğunu sorarsanız, giyimlerinin mükemmelliği ve dostluklarının yüzlerindeki neşeye yansıması derim… Şimdi o parkta yeniden bir araya gelecekleri gülen yüzlü günlerini bekliyorlar. Kaynak; Muharrem Sarıkaya Başkent Dergisi Sayı; 8
ZONGULDAK — 1990-91 Madenci grevinin 16. gününde, Zonguldak'ta yürüyüş ve miting değil, sanki karnaval vardı. Yaşar Seyman’ın da aralarında bulunduğu çok sayıda konuk aydın, yazar, sanatçı, sendikacının katılımı ve sanatçıların konserleri, hafta sonuna denk gelince madenciler, eşleri ve çocuklarıyla kentin sokaklarını hınca hınç doldurdular. Madencilerle dayanışma için gelen bir grup özürlü engelli yurttaş en önde, Zonguldak dışından gelen aydın, yazar, sanatçı, sendikacı konuklar Genel Başkan Şemsi Denizer ile birlikte, Asma Uzülmez'den gelen yürüyüş koluna girerek kent içinde yapılan kısa bir tura katıldılar. "İşçi, aydın, sanatçı omuz omuza" sloganları ile karşılandılar. Grevdeki 48 bin maden işçisi ve Genel Maden-iş ile dayanışma içinde olan Türkiye Maden-iş Sendikası Başkanı Hasan Hüseyin Kayabaşı, Türkiye Taş Kömür İşletmelerinde çalışan. Sanatçılarla el ele Madencilerle dayanışma için Zonguldak'a gelen aydın, yazar, sanatçı ve sendikacı konuklar, Genel Başkan Şemsi Denizer ile birlikte kentin içinde kısa bir tur attılar. Yürüyüşte "İşçi, aydın, sanatçı omuz omuza" sloganı atıldı. Zonguldak'ta sanatçıların konser vereceği haberi üzerine büyük bir izdiham yaşandı. Şişli Belediye Başkanı Fatma Girik, yürüyüş ve sendika ziyaretinde özellikle kadınların ilgi merkezi oldu. SHP İstanbul örgütü ayrıca kalabalık bir grup olarak pankartları ile yürüyüş yaparak madencilerin grevine destek verdi. Saat 12.30'da başlayan yürüyüşte Şişli Belediye Başkanı Fatma Girik ile birlikte İlhan Selçuk'u, Uğur Mumcu'yu, Gencay Şaylan'ı en ön sıraya alıyorlar. Zonguldaklılar İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu'yu ellerindeki gazetelerini sallayarak selamlıyorlar. 30 Kasım’dan bu yana iş yavaşlatma ve pasif direniş eylemleri yapan 28 bin 500 maden işçisinin grev içinde olduğunu bildirerek, Genel Maden-lş Başkanı Şemsi Denizer, geleneksel miting konuşmasında uzlaşmaz olmakla suçlandıklarını, çağrıya uyup görüşmeye gittiklerini, ancak bugüne kadar yeni hiçbir teklif ile karşılaşmadıklarını anlattı. Hala dört ay öncesinin rakamları ile oynanarak kamuoyunun aldatılmaya çalışıldığını söyledi. Denizer işçilere, çalışanlara insanca ücret, yaşama hakkı tanımayan siyasi iktidara karşı maden işçisi ve Zonguldak halkının gerekli mücadeleyi verdiklerini belirterek, "Türkiye'nin her yerinde işçi sınıfının, Türk halkının da görevleri vardır. Bunun da adı genel grevdir" dedi. Yaşar Seyman “Kentlerin Kalbi” kitabında bahsettiği Madenci grevine destek vermesi ve emeğin başkentinde o görkemli günler yazması, o günleri bizzat yaşamış biri olarak kitabında yer vermesi ve söyleşide konuyu anlatması beni o günlere tekrar götürdü.
Dünyanın halleri. Bitmez dertleri sorunları. Sorumlusu üzerinde yaşayanları. Bir kenara bıraktık koruyanları. Ya nasıl affedelim her tarafı pisletenleri? Bulamayız sonra paklayanları. Kim kimden soracak haklıyı, haksızları? Kimi tutar bir tarafları. Kimi atar üzerinden kabahatleri. Düşünmez halleri. İsterler ki yapsın biri. Söyletmesin diğerlerini. Bulsun yerli yerinde yolları. TEMİZLİK NEREDEN? HEMEN KAPININ ÖNÜNDEN Güven Gürbüz Dünya Bir Şelale Sitesi Zor soru derler. Bir bileni bulurlar. Ahvali durumu arz-u endam eylerler. Ona desen, onsuz olmaz der. Buna sorsan, bunsuz olmaz der. Arkasını döner gider. Yetişir hikmetler. Doğar nizamlar. Nizamlar, intizamlar. Kanunlarla hizalanırlar. Kim ki aranır etkililer. Olsun istenir elbetteki yetkililer. Daha ne beklenirler? Aklıselim aklı bilir. Sular saksıda çiçek açtırır. Her kim ki o zaman haklı bulunur. Hoca Nasrettin’e soru biter mi? Haklı, haksız, yerini bulur mu? Fıkrasız olur mu? Kadıya Düşer Bir köpek Akşehir’in ana caddelerinden birisine pisler. Caddenin sağında ve solunda oturanlar, “Sen temizleyeceksin, ben temizlemeyeceğim” diye tartışırlarken Nasreddin Hoca üzerlerine gelir. Bunun üzerine cadde sakinleri; “Hocam, bu pisliği kim temizleyecek?” diye sorarlar. Hoca, şöyle bir düşündükten sonra;“Vallahi hemşerilerim burası ana yoldur, buranın pisliğini temizlemek de kadıya düşer.”der. Pisleyenler, pisletenler. Pislettiğini fark etmeyenler. Pisletip de kaçanlar. Pisliğini başkasına temizletenler. Pisliğin içinde yaşayanlar. Kim bunlar? Pislik içinde yer etmişler. Akılda, fikirde kör kalmışlar. Pisliğe gömülmüşler. Aranır her yerde kimdir pisletenler? Haber bile etmez görenler, görmeyenler. Göz yumanlar. Nerede haklılıklar? Ne zaman bitecek haksızlıklar? Kimi, kimden soracaklar? Temizliğe âşıklar. Koşup gelecekler. Pisletenlere pisliklerini temizletecekler. İmanın yarısıdır denir. Her kime sorsanız bilir. velakin söz kimedir? Almaz üzerine daha kimler, kimler? Ne günah bilirler,ne sevaplar? Kimdir bunlar? Bulur yerini elbet doğrular. Düzelir gider yanlışlar. Ya yanlış örnek olanlar? Büyükler, küçükler, fark etmezler. Ne düşünürse düşünsünler. Hepsi önce akılda biter. Yaratmış insanoğlunu yaratan. Öyle bir sermaye vermiş ki akıldan. Ortada nasıl kullanan? Pislikten çoğalan, kendini yok eden. Geleceğin kalbine hançer saplayan. Candan can alan. Niyazımız o dur ki mevladan. Çoğalsın her daim temizlikten yana olan. İçlerine sinen. Bugün, yarın demeden. Sıvamalı kolları bugünden. Vazgeçmeyelim hiçbir zaman temizlikten. Beklemeyelim hep başkalarından. Hemen kapının önünden. Daha kimse geçmeden. Evet temizlikten
ÇİĞDEMLİ ÇOCUKLARIN YAPITLARI Çocuklar yayınlanmasını istediğiniz bilgileri ve fotoğrafları [email protected] adresine gönderebilirsiniz Restoranda Bir Gece ( Tablet ile) Arven Bülbül Gökkuşağı Sitesi - 8,5 yaşında
MUHTARLIK SEÇİMLERİ Sevgili komşularımız, Biliyorsunuz, 31 Mart yerel seçimlerinde belediye başkanı ve meclis üyelerinin yanısıra mahalleler için de muhtarlık ve azaları seçimi yapılacak. Mahallemizde yapılacak seçim için derneğimiz yönetim kurulundan iki arkadaşımız aday olduklarını bildirdiler. Biz de genişletilmiş yönetim kurulu olarak tek bir adayı desteklemeyip iki arkadaşımızın da adaylığına destek vermeyi uygun bulduk. 28 Ocak’da yaptığımız Genel Kurulumuzda iki arkadaşımız üyelerimize kendilerini ifade ettiler. Çiğdemim Derneği olarak iki arkadaşımızı da eşit şekilde destekliyoruz. İki arkadaşımızın paylaşımlarına ve tanıtımlarına dergimizden, mail grubumuzdan ve diğer sosyal medya hesaplarımızdan yer vermeye çalışacağız. Son derece demokratik bir yarış olması ve mahallemiz/derneğimiz için en iyisinin seçilmesi için iki adayımıza da eşit mesafede durmaya çaba harcayacağız. İki dönemdir muhtarlıkta ve onbeş yıldır dernek yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız mevcut muhtarımız Hasan Hüseyin Aslan ve iki dönemdir yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız arkadaşımız Özlem Ergon Cerit’e çıktıkları bu yolda başarılar diliyoruz. Her seçim döneminde yaptığımız gibi, Mart ayının son haftalarına doğru tüm adayları davet edeceğimiz “Muhtar Adaylarıyla Buluşuyoruz” toplantımızı gerçekleştireceğ Bu vesileyle 31 Mart 2024 Yerel Seçimlerinin mahallemizden başlayarak Çankaya, Ankara ve Ülkemiz için güzellikler ve umut getirmesini diliyor tüm komşularımızı oy kullanmaya ve oylarına sahip çıkmaya davet ediyoruz. Fatih Fethi Aksoy YK Başkanı
Bundan yaklaşık dört milyar yıl önce, okyanus tabanında yaşayan öncü hücresel yaşam formlarını yönlendiren bir gen vardı. Depoladığı enformasyon sayesinde moleküler yapıların özelliklerini etkileyen kodlar geliştirmişti. Yeni doğan hücrelere kendi kopyalarını aktararak kalıtımsal sürekliliği denetimi altında tutmak hoşuna gidiyordu.Bireyler arası rekabette onun kodlarının üstün gelmesi, nüfusun onun suretinde çoğalması demekti. Öte yanda, aşırı rekabetçi yanı, hücre topluluğunda kuşkulara neden olmaktaydı. Ölümsüzlük peşindeki gen için topluluk, yoksa sadece bu amaca hizmet eden aracılar veya taşıyıcılar mıydı? Yaşam formlarına bu gözle bakan gen, dört milyar yıl sonra “bencil gen” olarak anılacaktı. Neyse ki, zaman içinde ortaya çıkan tartışmalar, topluluk üyelerini rahatlattı. Sağkalımı amaçlayan, gelişimi yönlendiren gen dışında başka etmenler de vardı. Mikro ve makro düzeylerde birlikte var olmayı sağlayan işbirliği yapıları ve doğadaki çeşitlilik yönelimi, “yeterince iyi uyum” davranışının evrim ekonomisini “en iyi uyum” ölçütüne kıyasla daha iyi temsil ettiğini gösterdi. Yaşamda ortaklık (simbiyosis), hücresel organizmalardan ekosistemlere uzanan kompleks sistem örnekleri yarattı. Böylesi “evrilen kompleks sistemlerin ilginç yanı ise yeni özelliklerin ve düzen adaylarının sürekli olarak zuhur ettiği ortamlar sunmasıydı. Yaşam, bir şekilde istikrarlı yalın yapılardan, daha kırılgan karmaşık yapılara doğru gelişmeyi tercih etmişti. Ama bu stratejik tercih ciddi bir tehdit altındaydı; entropi. Böylesi yıkıcı bir güçle baş etmenin yolu işbirliğinden, çeşitlendirmeden ve nihayet programlanmış doğum ve ölümden geçiyordu. Canlı organizmalar büyük sayılarda üreyebildikleri gibi büyük sayılarda ölümü de planlayabiliyorlar. Kusurlu birimlerin faaliyetinin veya kopyalanmasının önüne geçilerek sistem içindeki yapısal bozulma ve dağılma (entropi artışı) denetim altına alınıyor. Bu bağlamda yeni bir seçilim kuralıyla karşılaşıyoruz: Rastgele oynaklığın elinde parçalanıp yitmektense, kısmi ölümlere rıza veya düzeni yenileme gibi davranışlar geliştirerek bu oynaklığın hızını kesmek (entropik seçilim). Entropi Entropi kavramı, düzenli yapının kendiliğinden bozulup parçalandığı durumu tanımlar. Entropi artışına karşı zamanında kendilerini kopyalamayı başaranlar varlıklarını sürdürürken, başaramayanlar yok olurlar. Bu anlamda entropi artışı evren dahil sistemler için ölüm fermanı anlamına gelir (ölünce entropi üretimi sıfırlanır). ENTROPİ YA DA ÖLMEYİ BİLMEK Metin Durgut Konuk yazar Şekil 1.deki kapalı sistemde düzenli düşük entropili “I” durumundan yüksek entropili düzensiz duruma geçiliyor (I. R. Cohen, A. Marron, 2020).“I” durumuna geri dönmek istiyorsak enerji harcayarak parçaları eski yerlerine taşımamız gerekir. (Patika Dergisi, 119, 2022 sayısında yayımlanmıştır.) Entropi ve yaşam Yukarıda değinildiği gibi, karşı konulmaz dağılma eğilimi tüm yaşam formlarının zaman içinde öleceğine işaret eder. Bu yüzden yaşam formları işbirliğine giderek entropilerini azaltmaya, ömürlerini uzatmaya çalışırlar. Düzenli yapılar inşa eden etkileşim sayesinde kendimizi koruyup yeniler ve bir süre daha yaşamaya devam ederiz. Canlı sistemler (canlı organizmalar) doğadan sağladıkları enerjiyi ve maddeyi tüketirler. Gıda zincirlerinin değişik aşamalarındaki kaynaklar, hücre faaliyetinin gerektirdiği enerji yanında içsel ve çevresel sistemik niteliklere dönüştürülerek yaşam sürdürülür. Dışarıdan alınan ve genelde düşük entropideki gıda tüketilir. Yüksek entropideki atık ise çevreye bırakılır. Doğası ne olursa olsun, bir sistemin entropisi girdi kullanılarak yapılan iş sonucu düşürülürken, çevrede daha büyük bir entropi artışına yol açılır. Düzenli yapıların sürdürülmesinin maliyeti işte bu çevreye salınan entropidir.
Şekil 2.de canlı sistemdeki entropi üretimi görülüyor (Aoiki 2018).Gelişme – Durağanlık – Ölüm çevrimi hepimizi bağlıyor. Sonsuz yaşam arayışına karşı şu soruyu soralım: Bir arabayı kaç kere tamir edebiliriz? Hasar tamiri çok enerji tükettiği gibi, beklentinin aksine arabayı ilk haline geri getiremez. Her aşınma, tamirat ve eklenen yeni parça ile araba başlangıçtaki uyumundan (organizasyonundan) biraz daha uzaklaşır. Entropi ve şehirler Kentsel sistemlerin, kompleks doğaları nedeniyle tanımlanıp kontrol edilmeleri oldukça zordur. Tercihin ve şansın birlikte etkin olduğu stokastik1 ve tersinir2 olmayan süreçler işler. Örneğin, teknolojinin neden olacağı toplumsal değişimin geleceği kaçınılmaz olarak muğlaktır. Mobilite, enerji ve malzeme akımları, iletişim gibi şehir dinamikleri pek çok soruyu da beraberlerinde getirirler. Canlı organizma, kendini ve çevresini düzenleyerek düzensizlik ortamında düzenler kuran bir istilacıdır. Enerji yayan açık sistemdir (Prigogine, 2018). İnsanlardan oluşan sosyal, ekonomik veya kentsel sistemler de aynı şekilde çevreleriyle alışveriş yaparak termodinamik denge3 durumundan uzak yaşayabilirler. Varlıklarını sürdürmek ve evrilmek amacıyla doğal kaynakları transfer ederler. Sürecin çıktısı olarak yeryüzüne bol miktarda ısı ve atık salarlar. Evrim geçirirler ama evrimleri çevrelerinin kaldırabileceğinden çok daha hızlı ve sonuçları itibariyle belirsiz olabilir. Şehirler eskiden beri uygarlık odakları olarak kabul edilir. Sosyal, ekonomik ve kültürel canlılığı besleyen, üretici güçleri ve becerileri barındıran birikim coğrafyaları bu övgüyü hak ediyor. Kompleks beşeri sistemlerde zuhur eden dinamik yapılar büyük ölçüde oyuncuları arasındaki etkileşmeler ve kurumlar tarafından belirlenir. Tarihsel ölçekte yavaştan başlayan değişimleri, içerdikleri nüfus, enformasyon, malzeme vb. akımları sayesinde hızlanarak sürer. Biyolojik sistemlerde, entropi artışına karşı bileşenlerin birbirini destekleyerek ayakta tuttukları önerisi yapıldı. Bu çerçevede sistem iş görmenin koşullarını yaratıyor, koşullar da yapılan işi yönlendiriyor. İş görmenin zuhur eden rasyoneliliği ise alt sistem olarak içinde yer aldıkları üst sistemin faaliyete olanak tanımasına bağlı. Günümüze gelince, şehir karakterinin yaratıcılıktan yıkıcılığa doğru değiştiğini gözlüyorum. Çarpık yapılaşma, trafik karmaşası, yüksek enerji kullanımı, nüfus patlamaları, tüketim toplumu, savaşlar, kirlilik ve atık gibi olgular nedeniyle şehir artık ekosistemler açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Toplumsal dokunun parçalanması dahil her bir olgu başlı başına bir entropi saldırısı. Sosyal gruplar dağılır, insanlar ölür, şirketler kapanır, devletler yıkılır. Gidenlerin yerini yenileri alır, sistemler yeniden düzenlenir, buna rağmen şehirler büyümeye, yayılmaya ve yeryüzüne entropi üretmeye hız kesmeden devam ederler. Gezegenimizin açık ara baskın türü haline geldik, sonra onu iklim değişikliğine sürükledik. Küreselleşme projesine, bir de artan homojenleşme ve benzeşme açısından bakalım. Yerel düzeylerde çeşitliliği azaltırken şimdi bunu küresel düzeye çekiyoruz. Çeşitliliği baskılayan bir evrim, kulağa nasıl geliyor? Şehirlerin entropi bombaları yağdırmaması için hızlı kentleşme ve büyüme ile kendini uygun şekilde yenileme arasındaki farkın radikal yorumları gerekiyor (dünya kapitalist sisteminin yorumlanması dahil). Yenilenme veya kendini yeniden üretme yerine yukarıda değindiğimiz haliyle devam eden bir şehir, ölüme doğru inişi öteleyebilir ama nereye kadar? Önce kendine ve çevresine artan zararlar verir, sonra, düzeltme amacıyla yapılacak müdahale olasılığı tükenir. Bir zamanlar önlenebilir sandığımız katastrofik riskler kaçınılmaz sonu çağırır. Dış çevresindeki bir oynama, idare ettiğini sandığımız yapıyı süpürüverir.
Gelmek kadar gitmeyi bilmek, işte mesele bu! 1. Stokastik: Olasılıksal 2. Tersinir: Geriye işleyebilen. 3. Termodinamik denge: Cisimler arasında net ısı alışverişi olmayan durum. Dengeye yaklaşınca düzen kaybolur. Kaynakça R. Dawkins , Çevir, A. Ü. Müftüoğlu, “Gen Bencildir”, TÜBİTAK Yayınları 9. basım, 2007 G. West, “Scale: The Universal Laws of Life, Growth, and Death in Organisms, Cities, and Companies”, Penguin Press, 2017 I. Aoki, “Entropy Principle for the Evolution of Living Systems and the Universe”, J. of the Physical Society of Japan 87, 2018 I. R. Cohen, A. Marron, “The Evolution of Universal Adaptations of Life is Driven by Universal Properties of Matter: Energy, Entropy, and Interaction”, F1000Research 2020, 9:626 I. R. Cohen, “Updating Darwin: Information and Entropy Drive the Evolution of Life”, F1000Research 2016, 5:2808 I. Prigogine , I. Stengers, “Order out of Chaos”, Bantom Books, 2018 N. Marchettini, F. M. Pulselli, E. Tiezzi, “Entropy and the City” in The Sustainable City IV: Urban Regeneration and Sustainability” Edts. U. Mander, C.A. Brebbia, E, Tiezzi, WIT Press 2006
Bildiğiniz gibi, sizlerin desteğiyle, lise ve üniversite öğrencilerine eğitim desteği veriyoruz. Bu yıl için 35 öğrenciye 9 ay boyunca aylık 750 TL destek veriyoruz. Önümüzdeki dönemde bunu devam ettirmek için desteklerinizin devam etmesini bekliyoruz. 2024 yılı Ocak ayı içerisinde burs fonumuza destekte bulunan komşularımıza teşekkür ediyoruz. Desteklerinizi makbuz karşılığında derneğimize verebileceğiniz gibi T.İş Bankası Ankara Çukurambar Şubesi 4379 – 0001560 I B A N NO: T R 7 3 0 0 0 6 4 0 0 0 0 0 1 4 3 7 9 0 0 0 1 5 6 0 numa r a l ı he s abımı z a da y a tır abi l ir s ini z .
Siyaset Meclis üyesi, kendisine seçimlerde çok destek veren, Ankara’da etkili tanıdıkları olan, şehrin önemli ismi Ahmet Bey'in bu talebini başkana iletti. Başkan, seçilmesinde emeği olan Ahmet Bey için, bir hal çaresine bakın dedi. İmar planında değişiklik için mecliste muhalefetin desteğine ihtiyaç vardı. Onların da bekleyen dosyalarından biri kabul edildi ve iki dosyanın imar planı mecliste değiştirildi. “Riskli ama, ona göre sağlam bina yapınca bir şey olmaz” diye herkes ikna edildi. O gün belediye meclisindeki üyelerin, başkanın ve Ahmet Bey'in içinde tuhaf bir şey oldu ama ne olduğunu anlayamadılar. Ehliyet Ahmet Bey, “Riskli ama, ona göre bina yaparsın” jestiyle, 5 katlı binası için bir mimara gitti. Tecrübeli mimarların ücreti çok yüksekti, bu yüzden geçen sene mezun olmuş genç bir mimarla anlaştı. Genç mimar 5 katlı bina için bir avam projesi çizip, bunu inşaat mühendisine gönderdi. Yeni mezun olan ama imza yetkisi olan inşaat mühendisi zemin etüdü raporunu bekledi. Zemin etüdünü yapan jeolog orada sıvılaşma olduğunu tespit etti ve öyle rapor yazdı. Ama Ahmet Bey başka bir zemin etüdü yapan şirket buldu ve ricayla “sağlam” raporu aldı. Böylece inşaata daha az malzeme gidecekti. Raporda artık jeoloji, jeofizik ve inşaat mühendislerinin imzası vardı… Rapor belediyeye gitti, ilgili jeoloji mühendisi ve birim amiri başkanlık katından gelen “rica” doğrultusunda raporu çok kurcalamadı ve onayladı. Zemin etüdü yapan şirket sahibinin, mühendislerin, belediyedeki amirin içlerinde tuhaf bir şey oldu fakat, ne olduğunu bilemediler. DEPREMLERDE YAŞANAN BÜYÜK YIKIMLARIN, ASIL NEDENİ NE ? Cengiz Karaköse Ande Sitesi Ahmet Bey, deprem bölgesindeki bir şehirde önceki yıllarda bir arsa satın aldı. Arsaya, 5 katlı ve on daireli bir apartman yapacaktı. Ancak imar durumu 3 kat olmasına izin veriyordu. Çünkü burası deprem kuşağıydı. Bu ona yetmedi ve belediye meclisinden tanıdığı birine gitti. İmar planında bir değişiklik yapılmasını istedi.! Liyakat Genç inşaat mühendisi bu zemin etüdüne göre, avam projesine uygun olarak betonarme projesi çizmeye başladı. Sıvılaşma olan zemine dikkat kesilmesi gerekirken, genç mühendisin en çok dikkat ettiği şey, en ucuz maliyetle bunu nasıl gerçekleştirebilirim kısmı oldu. Sonunda proje tamamlandı, buna göre mekanik projesi de çizildi. Şimdi yapı denetim şirketi bulunacaktı. İki sene önce olsa, tanıdık bir yapı denetimi şirketini seçerlerdi. Kanun değiştiği için şimdi belediyeye gidildi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sisteminden otomatik bir yapı denetim şirketi atandı.
Hakkaniyet Müteahhit inşaatı yapması için bir kalfa buldu. Kalfa da yevmiye usulü demirci ve kalıpçılarla anlaştı. İnşaatın temeli, kolonları ve kirişleri yapılmaya başlandı. Temelde ve kirişlerde 8’lik demir kullanması gerekirken müteahhit, “Bir şey olmaz diyerek” 6’lık demir kullandı. Çünkü az para kazandığını düşünüyordu. Kalfa zaten adamı olduğundan ses çıkarmadı. Gerçi durumu pek anlayacak bilgisi de yoktu ya zaten... Bu kez de kalfa, fazla yevmiye ödememek için demirlerin arasında örmesi gereken yan bağlantıların sayısını eksiltti. Bu bağlantılar sarsıntıda kolonun parçalanmasını önlüyordu. Müteahhit bu demirlerin ne işe yaradığını bilmediğinden herhangi bir şey söylemedi..! Demir işçileri de yeterli bilgiye sahip olmadığı için standart bağlama usullerini yanlış yaptılar ama kalfa “Bir şey olmaz” diyerek, işin iki gün erken bitirilmesine sevindi. Demirlerin döşenmesinden sonra, yapı denetim şirketinin elemanları geldi. Gelen tecrübesiz mühendis (daha az maaş verildiği için bu şirket de yeni mühendisleri tercih ediyordu) demirin sayısını, bağlama şeklini doğru tespit edemediği için beton dökümüne uygundur dedi. Şantiye şefi de inşaatı görmeden ofisinde buna imza attı. Mesleki namus Müteahhit, inşaata dökülecek beton için bir firma ile anlaştı. Bu betonu denetleyen bir de laboratuvar firması bulundu. Bu firmayı da beton şirketi önerdi.!!! Beton dökülürken mikserden numune alındı. Bunlar laboratuvarda incelemeye götürüldü. Beton firması ile laboratuvar şirketi yakın dost olduğundan, numunelere kolayca “uygun” raporu verildi. Oysa mikser şoförü betonu aldıktan sonra üç saat oyalanmış ve beton oranı C 20 olması gerekirken C 15’e düşmüştü. Bu yetmezmiş gibi beton dökülürken, biraz daha işler kolay olsun diye betona biraz da su katıldı. Böylece betonın oranı C 10’a indi. Mikser şoförü, kalfa ve müteahhit bu durumu sigara içerken gayet normal karşıladı. Üçü de “Bir şey olmaz” dedi içlerinden. O esnada içlerinde olan garip şeyin, geçici bir rahatsızlık olduğunu düşündüler. Dürüstlük Yapı denetim şirketi daha önce bildikleri bu alanda, zemin sıvılaşması olduğunu ve buraya uygun plan çizilmediğini söyleyerek bu projeyi kabul etmedi. Ahmet Bey bunun üzerine ilgili belediyeye bir dilekçe verdi ve “Ben binayı yapmaktan vazgeçtim” dedi. Böylece ilk yapı denetim şirketi sistemden otomatik olarak düştü. Ertesi günü Ahmet Bey tekrar dilekçe verip, binayı yapmak istediğini söyledi. Böylece yeni bir yapı denetim şirketi otomatik olarak atandı. Bu taktiği yakın zamanda ev yaptıran komşusundan öğrenmişti. Ahmet Bey yeni yapı denetim şirketini tanıyan birini buldu. Onların ricasıyla proje onaylandı… Adalet Ahmet Bey daha önce market işleten ama bu işte çok para var diye Çevre ve Şehircilik Bakanlığından yeni müteahhitlik belgesi alan bir tanıdığına gitti. Eski marketçi, yeni müteahhit, inşaatı yapmak için pazarlıkla Ahmet Bey ile bir rakamda el sıkıştı… Müteahhit, kanuni zorunluluk gereği şantiye şefi olarak bir mühendisle anlaştı. Şantiye şefi inşaatın başında durmayacak, sadece projeye imza atacaktı. Bu nedenle ücreti uygundu. Bu isimlerle birlikte proje, tekrar belediyeye gitti. İnşaat ruhsatı kolayca alındı ve böylece inşaat başladı.
Emsal İnşaat projesi, yapı denetim raporları, zemin etütlerinin tümü Çevre Şehircilik Bakanlığına “bilgi” amaçlı gönderildi. Lakin bu deprem bölgesinden gelen projeleri detaylı inceleyen olmadı. Çünkü, onca raporu okuyup denetleyecek yeterli sayıda eleman, bakanlıkta yoktu… Ahmet Bey kısa sürede 5 katlı binasına kavuştuğu için, müteahhit ise bir iş bitirme daha dosyasına eklendiği için, kalfa fazla yevmiye vermediği için, şantiye şefi oturduğu yerden para kazandığı için, zemin ve beton analizi yapan şirketler fatura kestiği için, işçiler bugün de ekmek çıktığı için çok mutluydular... Ahmet Bey'in 5 katlı binasını gören yan arsanın sahibi, emsal oluştuğu için kendisine de aynı imar izni verilmesini talep etti belediyeden. Sonra diğer arsa sahibi, sonra diğerleri… Sonunda tartışma çıktı ve bundan yerel medya haberdar oldu. Belediye başkanı bu kargaşanın büyümemesi ve yapılan torpilin ortaya çıkmaması için muhalefetle beraber o bölgedeki imar durumunu tamamen değiştirdi. Herkese 5 kat izni verildi. Böylece yaklaşan seçimler öncesi tatsız bir durum çıkmadı. Başkan yerel medya sahibine selamlarını gönderdi, o gazetede başkanı kırmayarak haber yapmadı. Seçimlerde alınacak reklamların sayısı böylece arttı… Herkes zemin sıvılaşması olan yere inşaatını yaparken, üçüncü arsanın sahibi üstüne bir de kaçak kat çıktı. Şikayet üzerine belediye ceza kesti ama kaçak kat yıkılmadı.!! Böylece o bölgede artan yapılaşmada kaçak katların sayısı daha da çoğaldı. Eski marketçi yeni müteahhit, bu süre de 8 apartman daha yaptı. Böylece iş bitirmesi arttığı için, binlerce metrekarelik binalar yapma yetkisi olan D sınıfı Müteahhitlik Belgesi almaya hak kazandı. Ama hep, aynı kalfa ve aynı işçilerle çalıştı. Kazancını gören tekstil mağazası sahibi amcaoğlu da müteahhit olmaya karar verdi. Popülizm Artan kaçak yapılaşmalar, süren mahkemeler, biriken dosyalar insanları canından bezdirdi. Sonunda yerel yönetim, bu durumdan kurtulmak için merkezi hükümete sürekli baskı yapmaya başladı. Merkezi hükümet kaçak yapıları yıkmadığı ve yıkamayacağı için tümünü bir seferlik affetmeyi, bütçeye de hatırı sayılır bir gelir kazandırmayı daha münasip gördü. Zaten seçimler de yaklaşmıştı. Böylece o zeminde yanlış yapılan, kaçak katları olan tüm yapılar affedildi ve legalleşti. Ama sonunda herkesten hayır duası aldılar..!!! Şehrin bir deprem bölgesinde yani depremlerin beklendiğini, buradaki zeminlerin sorunlu olduğunu, binaları acemi ve bilgisiz insanların yaptığını, kaçak katların binaları dahada kötü duruma soktuğunu anlatan, işinin ehli mühendisler, bilim insanları, yetkililer ekranlarda konuşurken, Ahmet Bey yeni evinde çay içerek ve onları izleyip, “Allah’ın izniyle bir şey olmaz” diyordu içinden. Ahlak Bir gün o beklenen deprem oldu. Ahmet Bey ve diğer arsa sakinlerinin yaptığı tüm evler yıkıldı. Çoğunun kolonları patlamıştı. Çünkü hepsi ya dere yatağına ya da alüvyonların üstüne inşa edilmişti. Bu binalar yıkılırken, şehrin yamaçlarına evlerini inşa eden tecrübeli müteahhitlerin, yetkin mühendislerin, dürüst denetim şirketleriyle çalışan insanların evi yıkılmamıştı.Onlar, koşup enkazın başına yardıma geldiler... Enkaz kaldırma çalışmaları yapılırken televizyon ekranlarında,”Bu büyük yıkımın nedeni nedir?” diye soruldu sürekli. Ömrünü teknik üniversitede öğrenci yetiştirmeye harcamış bir bilge hoca şöyle diyordu.. “Aslında ahlak çöktüğü için bu büyük enkaz oluştu…”
Kanaatkar ev sahipleri, işinin ehli namuslu müteahhitler, liyakat sahibi inşaat, jeoloji, jeofizik mühendisleri, saygın denetim şirketleri, hakkaniyetli ustalar, kalfalar, işçiler, mikser şoförleri, dürüst siyasetçiler, gazeteciler ekran karşısında bir yandan ölen vatandaşlara gözyaşı dökerken, bir yandan hocanın bu sözüne hak verdiler. “Bir şey olmaz” diyen aç gözlü ev sahibi, usulsüzlük yapan belediye yöneticileri, malzemeden çalan müteahhit, işini iyi yapmayan mühendisler, denetim şirketleri, kalfalar, işçiler, mikser şoförü, durumu görmezden gelen gazeteci, imar affı çıkartan siyasetçiler, bürokratlar içlerinde meydana gelen tuhaf durumun ne olduğunu o zaman anladılar. İçlerinde ahlakın fay hattı kırılmıştı ve bu yüzden depremde yıkım büyük olmuştu. Ama yine de inşaatlarını dürüst ve yasal yollarla yapan ve yönetmeliklere uyan müteahhitleri, mühendisleri ve diğer ilgilileri, bu yazdıklarımın dışında kabul eder, kendilerini tenzih ederim...
1. Doğa Koleji arkasında bulunan yürüme yolundaki ve spor tesislerindeki aydınlatma direklerinin kabloları çalındığı için bir süredir çalışmıyordu. Büyükşehir Belediyesi Kent Estetiği Dairesine yaptığımız bildirim sonucu bölgedeki aydınlatma direkleri çalışır hale getirildi. 2. 1564. cadde üzerinde ASKİ tarafından yapılan kanal çalışması, Büyükşehir ekipleri tarafından kısa sürede düzeltilerek kullanıma açıldı. ÇİĞDEM MAHALLESİ MUHTARLIK ÇALIŞMA RAPORU Hasan Hüseyin Aslan Sevgili komşularımız, 75. raporumuzda mahallemizde yapılan ve yapımı devam eden çalışmalar ve yaptığımız görüşmeler hakkında bilgileri sizlerle paylaşıyoruz. 3. Bir süredir komşularımız tarafından Çiğdem Anadolu Lisesi’nin alt alanında bulunan patika yolla ilgili şikayetler alıyorduk. Özellikle yağışlı ve karlı günlerde 1584. ve 1586. Caddelerden gelerek çarşıya geçmek isteyen komşularımızın ve okul çıkışı diğer bölgelere yürüyerek geçmek zorunda olan evlatlarımızın kullanımını kolaylaştırmak için Çankaya Belediyesi ekipleri alana freze malzemesi dökerek yolu düzenlemişlerdir. 4. Bir süredir komşularımız tarafından Çiğdem Anadolu Lisesi’nin alt alanında bulunan patika yolla ilgili şikayetler alıyorduk. Özellikle yağışlı ve karlı günlerde 1584. ve 1586. Caddelerden gelerek çarşıya geçmek isteyen komşularımızın ve okul çıkışı diğer bölgelere yürüyerek geçmek zorunda olan evlatlarımızın kullanımını kolaylaştırmak için Çankaya Belediyesi ekipleri alana freze malzemesi dökerek yolu düzenlemişlerdir. 5. 27.01.2023’te Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Mansur Yavaş’ın Kent Konseyi üyesi muhtarları çağırdığı bir programa katıldım. Bu toplantıda mahallemizle ilgili 1561. ve 1549. Caddelerde oluşan asfalt çökmelerinin altı aydır sorunu iletmeme rağmen her seferinde programa alındığını ama hala çözümlenemediğini söyledim. Konuyu özel kalem müdürüne ilettikten sonra aynı gün bölge sorumlusu beni aradı ve mahallemizde buluştuk. Bozuk olan bölgeleri birlikte gezerek tespitler yaptık. Hava koşullarının uygun olduğu bir zamanda sorunu halledeceklerini söyleyerek ayrıldılar. Ocak ayı içerisinde doğan tüm komşularımıza sevdikleri ile birlikte sağlıklı mutlu uzun bir yaşam dileriz.
Sessizdi anılar, hatıra geldiğinde masumca bakıyorlardı yüzüne… Nedamet dilemek şöyle dursun, hiç şikayetçi değillerdi hallerinden… Kendilerinden memnun olsalar da, onu beğenmez gibi hüzünlüydü bakışları… Zaman içinde uzaklaşmış mıydı iyi ve güzel olandan? Neydi kopup gidenler kendinden? Daha mı menfaatperest olmuştu… Üstünlük gailesi peşinde koşan bir megaloman mıydı? Her ne varsa kendine isteyen, bir başkasında gördüğünde hasetlikle dolup taşan kötücül bir yürek miydi? Artık vermekten çok, almanın peşindeki bir hırsıza mı dönüşmüştü? Yıktığı gönlü yapmak şöyle dursun, üzerine basıp geçen bir hoyrat mıydı? Zaman çocukluğundan neleri alıp götürmüştü? O masum kızı özlemle yad etmişti ya… Her ne varsa tekrar düzeltebilirdi… Hatıralarının yüzünü güldürmek, içini huzurla doldurmak değil de neydi ki… Bozulan her ne varsa tamir olmaz değildi ya… Bir makine bile zamanla kendinden neler yitiriyordu neler… Onarılamaz değildi ya… Çocuğuna sahip çıkarcasına çocukluğunu zahiri de olsa, şefkat ve merhamet duygularıyla kucağına aldı. Ne çok üzgündü; terk edilip, bir köşeye atılmaktan… Oysa ki masumca direnişler içindeydi; ancak, yolundan döndürmeye gücü yetmedi… Bilseydi iyilikler, güzellikler, umutlar, sevinçler, coşkular, düşler onun minik kalbinde saklı; onca uzaklaşır mıydı ondan… İlgiyi üzerinde hissettiği an gözleri parıltılarla aydınlandı Aysu çocuğunun… İşte o an aynı aydınlık Aysu’nun gözlerinde belirdi. Çocuk Aysu hayat buldukça, canına can kattıkça, ışıltılar arttıkça artacaktı. Bunu bildiği an, kendine eziyet ve zulüm olmaktan kurtuldu Aysu… Bir başkasına benzemek, hatta onları geçmek ve daha fazlası, minik Aysu’ya dert, keder, elem, gam, getiriyordu. Her ne varsa kendinde saklıydı zaten… Seçmesi gereken kendisiydi onlar değil… Her ne varsa en iyisini yapacak varlık Aysu çocuğuydu… Yarışı ondan başkası ile kazanması mümkün değildi… Farklı kulvarlarda koşulurken, diğerine benzemek, zaten yarışı kaybetmekten başkası değildir. ‘’Özüne dönmeyen gözünden olur’’… Bir başkasının gözüyle çevreye bakan görmez… Gören gözlerle çevreye bakmak için özünü sağlam tutman gerekir… Aysu kurtuluşun anahtarını cebine koydu ya darısı bizlere… Kalın sağlıcakla… ÖZÜNE DÖNMEYEN, GÖZÜNDEN OLUR Ümran Çetinkaya İşçi Blokları Mahallesi Bir arkadaşımız kendi imalatı olan elma sirkesini burs fonumuz yararına derneğimize bağışladı. 70 lira destek vererek alabilirsiniz.
Ayaş, Ankara’nın batısında, Ankara- Adapazarı yolu üzerinde, şirin ve tarihî bir ilçedir. Ankara’ya uzaklığı 57 km.’dir. Tarihi İpek Yolu üzerindedir. Kültür mirası yönünden zengin olan ilçede, Selçuklu ve Osmanlı eserleri halen günümüzde işlevlerini sürdürmektedir. Ulu Cami, Karakaya Kaplıcası, Bünyamin Ayaş Camii ve Türbesi, Sinanlı Ulu Camii, Paşa Hamamı, Kilik Camii, Şeyh Muhiddin Camii, Aktaş Camii ve sayısız çeşmeleri bu eserlerin bazılarıdır. Ayaş, tarihi eserleri, kültür varlıkları, şifalı kaplıca ve içmeleri yanında Ankara’nın sebze ve meyve üretim merkezidir. Yetiştirdiği ürünlerin başlıcaları, dut, kiraz, kavun, karpuz, salatalık, biber ve domatestir. ANKARA’NIN ŞİRİN İLÇESİ AYAŞ… Mimar M. Faruk Soydemir Konuk Yazar Ayaş’ta çok sayıda kültür mirası örnekleri vardır. İlçede 250’ye yakın cami, çeşme, konak ve sivil mimarlık örnekleri bulunmaktadır. Bu yapıların 84 tanesi korunması gerekli tescilli yapılardır. Tescilli yapıların büyük kısmı çarşı çevresinde ve kuzeydeki vadi yamaçlarında toplanmıştır. Geleneksel yapılar; Hacımemi Mahallesi, Dervişimam Mahallesi, Camiatik Mahallesi, Hacıveli Mahallesi, Ömeroğlu Mahallesi, Şeyhmuhittin Mahallesi gibi yerlerde yoğunlaşmaktadır. Bu mahallelerde konutlar, dar sokaklarda, neredeyse sırt sırta olacak şekilde çok sık bir doku meydana getirmektedirler. Ayaş evleri, genellikle 2-3 katlıdır. Az sayıda da olsa bazı evlerde ara kat bulunmaktadır. Bu ara katlar zemin katla 1. kat arasında düzenlenmiştir. Ayaş'ın geleneksel evlerinde, taşıyıcı sistem kurgusu ahşap karkastır. Temel malzeme, ahşap, taş ve kerpiçtir. Ahşap karkas olan evler geleneksel Türk evlerinin ana karakteristik özelliklerini taşır. Sevgili hocamız Prof. Dr. Doğan Kuban, Türk ve İslam sanatı üzerine denemeler isimli kitabında konut kültürünün gerçek temsilcilerinin “Anadolu’nun kıyıları ileorta yayla arasında bir ikinci çember gibi dolanan Sivas dolaylarından batıya ve İç Ege’den Torosların kuzey yamaçlarına kadar uzanan yer, yer diğer bölgelerde ve Balkanlarda görülen Hımış yapı tekniğinde, yani taşıyıcı sistemi ağaç ve kerpiç dolgulu, zemin katı genelde taş olan yapı tekniği ile inşa edilmiş konut mimarisi…” olarak açıklıyor. Prof. Dr. Doğan Kuban bu saptamasına örnek olarak da Kütahya, Kula, Birgi, Sivrihisar, Bolu, Safranbolu, Kastamonu, Amasya, Çankırı, Ankara vb. gibi evleri gösteriyor. Bu teknikle yapılan evlerin, diğerleri gibi bölgeyle sınırlı olmadığını ayrıca bölgesel tipleri de etkilediğini söylüyor.Bu mahallelerde konutlar, dar sokaklarda, neredeyse sırt sırta olacak şekilde çok sık bir doku meydana getirmektedirler.
Ayaş evleri, genellikle 2-3 katlıdır. Az sayıda da olsa bazı evlerde ara kat bulunmaktadır. Bu ara katlar zemin katla 1. kat arasında düzenlenmiştir. Ayaş'ın geleneksel evlerinde, taşıyıcı sistem kurgusu ahşap karkastır. Temel malzeme, ahşap, taş ve kerpiçtir. Ahşap karkas olan evler geleneksel Türk evlerinin ana karakteristik özelliklerini taşır. Ayaş evlerinin bu örneklerde belirtilen yapım tekniği ile aynı olması nedeniyle geleneksel konut mimarimizin temsilcisi olduğunu söyleyebiliriz. Evlerin bazıları avluludur. Avlulu evlerin bazılarının girişi avludan yapılmakta, bazılarının girişi ise hem avludan hem de yoldan yapılmaktadır. Üst katlar asıl yaşama alanıdır. Birçok yapının üst katlarında sofa bölümü mevcuttur. Anadolu’nun çeşitli yörelerindeki evlerde uygulanan sofalı plan tiplerinden “iç sofalı plan tipi” Ayaş evlerinde de uygulanmıştır. Evlerin büyük çoğunluğunda iç sofa etrafına odalar dizilmiştir. İç sofanın her iki ucu da genellikle sokağa bakmaktadır. Bazı evlerde ise sofanın bir ucu sokağa bakarken, diğer ucu avluya bakar. Ayaş’ta, geleneksel Türk evlerinde olduğu gibi önemli bir mekan “oda”dır. Konutların büyük çoğunluğunda en az bir odada yüklük, ocak ve gusülhaneden oluşan bir düzenleme mutlaka bulunur. Odaların bazılarında ahşap sedirler düzenlenmiştir. Oda içerisinde dolaplar ahşaptır ve genellikle süslemelidir. Pencereler giyotin pencere ve bir kısmı kafeslidir. Kapılar ahşaptır. Kündekari tekniği ile yapılmış kapılar adeta el emeği göznurudur. “Hımış” yapı tekniği Anadolu’dan Balkanlara kadar uzanan coğrafyada çokça kullanılmıştır. Bu tekniğe göre, ahşap çatkı arası kerpiç ile doldurulmakta, temeller ve bodrum kat çoğunlukla taştan örülmektedir. Ayaş evlerinde de bu yapım tekniği gözlenmektedir. Temel malzeme, ahşap, taş ve kerpiçtir. Geleneksel Ayaş evlerinde ana yapım malzemelerinden ahşap, yapım tekniği olarak da ahşap çatkı önemli bir unsurdur. Ahşap çatkı araları, kerpiçle veya çevredeki toprak işleme atölyelerinde üretilmiş, sırlı pişmiş toprak, ince ( yaklaşık 3/8/25 cm ) boyutlarında tuğla benzeri malzemeyle doldurulmuş ve arası toprakla sıvanmıştır. Geçmiş zamanlarda Ayaş çevresindeki fırınlarda hazırlanan sırlı tuğla benzeri pişmiş toprak, bazı evlerin zemin döşemelerinde de kullanılmıştır. Ahşabın, diğer yapı malzemelerine göre daha esnek ve daha kolay işlenebilir olması bu malzemenin kullanılmasının nedenlerinden biridir. Çevrede var olan ormanlar ve ağaçlık alanlar bu malzemenin kolayca elde edilmesini sağlamıştır. Beypazarı çevresinden getirilen Sarıçam, Güdül çevresinden getirilen Karaçam ve Ayaş civarındaki Söğüt ve Kavak ağaçları yapılarda kullanılmıştır. Dış cepheler genellikle beyaz badana olup, sarı, mavi, turuncu renklerin de kullanıldığı örnekler vardır.
Ayaş’da, 2004 yılında yapılan cephe iyileştirme projeleri kapsamında bazı sokaklardaki yapıların cepheleri onarılmıştır. Kent meydanındaki Kültür ve Turizm Bakanlığına ait iki konakta restorasyon çalışmaları bitirilmiştir. Ayrıca bakanlığın uyguladığı fon yardımı kapsamında bazı yapılara proje yardımı verilmiş ve projeleri hazırlanmış, Ankara Bölge Koruma Kurulu tarafından onaylanmış ve bir çok tescilli kültür varlığının restorasyonu yapılmıştır. Son dönemlerde Ayaş’ın içinde ve çevresinde çok sayıda termal otel ve kaplıca yapılmıştır. Günümüzde Ayaş, geleneksel evlerinin yanı sıra, bir termal su merkezi haline de gelmiştir. Ankaraya sadece 45 dakika mesafede olan şirin ilçemiz Ayaş’ı mutlaka görmenizi ve gezmenizi öneririm.
Sinema Topluluğumuzun tüm etkinlikleri ücretsiz ve herkesin katılımına açıktır. Topluluğa katılmak için derneğimizle iletişime geçebilirsiniz.
Dernek üyelerimiz için Özel Özkaya Tıp Merkezi ile bir anlaşma imzaladık. Buna göre üyelerimiz, üye kimlik kartlarını göstererek, muayenelerde %20, tetkiklerde %15 indirimden faydalanabilirler. Kızılay-Güvenpark dolmuş duraklarının karşısında bulunan merkezin hizmetleriyle ilgili ve randevu için 417 85 85 ile görüşebilirsiniz. Ayrıca Kurumsal İlişkiler uzmanı Buğra bey ile de irtibata geçebilirsiniz. (0505 4066561) Not: Kimlik kartı olmayan üyelerimiz bir fotoğraflarını iletirlerse kimliklerini hazırlarız.