The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Haziran2018

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ffaksoy, 2018-05-31 16:02:54

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Haziran2018

Çiğdemin Sesi Aylık Online Dergi-Haziran2018

ÇİĞDEMİN SESİ BU SAYIDA NELER VAR…

Aylık Online Dergi SİNEMA TOPLULUĞU
Haziran 2018 KÜTÜPHANEMİZDEN
GEZİ NOTLARI
www.cigdeminsesi.com BİZDEN BİR ÖYKÜ

MUHTARIMIZDAN
ŞİİR KÖŞESİ
SATRANÇ ÖĞRENİYORUM

SELDEN SONRA AKLIMA
GELENLER
DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ
SEVGİ ÖZEL İLE BİRLİKTE
DÜŞ
KANTARON YAĞININ
FAYDALARI

BULUTLARI BEKLERKEN
YAŞAMAK YA DA YAŞAYIP
GİTMEK

TOPRAK BAYRAMI

KIRKYAMA VE EL
SANATLARI SERGİSİ

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ AYLIK ONLİNE DERGİ Çiğdem Eğitim, Çevre ve
Dayanışma Derneği
Sahibi : Çiğdemim Derneği Yönetim Kurulu
Çiğdem Mah. 1551.Cadde
Düzenleme: Fatih Fethi Aksoy No:14-A Çankaya-ANKARA

Tüm yayın hakları saklıdır. Yayımlanan yazı, görsel ve bilgiler kaynak www.cigdemim.org.tr
gösterilmeden alıntılanamaz. İmzalı yazılarda görüşler yazarlarına
aittir. Tel: 0312 2852047

MERHABA,

Komşuluk Günü insanları birbirlerini tanımaya ve iletişim kurmaya teşvik ederken,
toplumları da bir araya getirmeyi amaçlar. Hızlı şehirleşmenin ve şehir
yaşamındaki yoğunluğun neticesinde solmaya yüz tutan komşuluk ilişkilerini
canlandırmak amacıyla buradayız.

Apartmanda oturan birçok kişi karşısındaki komşusunu tanımıyor. Halbuki
birbirimizi anlamak, sevmek, yardım etmek o şehirde mutluluğu artırır. Nasıl ki
evlerimizde huzurlu yaşıyorsak, şehirler de insanlara huzur vermelidir.

Biz millet olarak birlikte yaşayan, sevinçlerini acılarını paylaşan bir milletiz.
Şehirleri binalar, yollar değil, insanlar anlamlı kılar, temel olan insandır.
Komşuluğu, arkadaşlığı, dostluğu, birlik beraberliği ön plana çıkarmalıyız.

Ev alma komşu al.
Komşu da pişer bize de düşer.
Komşu komşunun külüne muhtaçtır

gibi birçok deyime de konu olan komşuluk, çağımızda ne yazık ki önemini
kaybetmeye başladı. Çocukluğumuzdaki gibi komşuluk ilişkileri anılarımızda kaldı
ne yazık ki. Komşularımız akrabalarımız kadar hatta bazısından daha yakındırlar
bize. Peki ne oldu da çoğunluk kaybetti bu ilişkileri? Neden umursanmamaya
önemsiz bulunmaya başlandı? Hayat hızlandı diye mi ihmal çoğaldı yoksa
değerler mi değişir oldu?

Komşuluk Günü; Belki bir şeylere tedavi yönünde vesile olur ve komşuluk adına
olumlu adımlar atılır.

Bugün o insanlar nerede? Uzaklarda aramamak gerek. O insanlar hâlâ biziz,
sadece öyle davranmıyoruz. Peki yıllar içinde ne oldu da bu güçlü bağlar yıprandı,
koptu, değil aynı apartman, yanımızdaki dairede yaşayanlarla bile
merhabalaşmıyoruz?

Belki hayat şartları, değişen insanlar ve vakit darlığı… Kim bilir? Yine de biz,
bunlara rağmen o güçlü ve güven dolu bağları tekrar hızlandırabileceğimize,
hayatımıza komşuluk kavramını tekrar sokabileceğimize inanıyoruz. Hem
evimizde hem de iş yerlerimizde, sabahları aynı asansörde karşılaşıp susan değil,
birbirine hal hatır soran insanlar olalım istiyoruz.

Sevgi, saygı ve dostlukla….

Fatih Fethi Aksoy
Çiğdemim Derneği YK Başkanı

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 2

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 3

SELDEN SONRA AKLIMA GELENLER…

Geride bıraktığımız ay hemen her gün Ankara’da bir yerleri su bastı. Mamak ilçesi Boğaziçi
semtinde Mayıs ayı başında yaşanan sel anılarımı kamçıladı, farklı çağrışımlara neden oldu.
Sizlere bir bölümünü aktarmak istedim.

Ankara’da Cumhuriyet döneminde yaşanan en büyük sel felaketinin tarihi 11 Eylül 1957’dir.
Başkent’in doğusundan gelen sel, Kayaş’ı geçtikten sonra önüne gelen her şeyi sürüklemiş,
birçok kişinin ölümüyle sonuçlanmıştı.
Felaketten 10 yıl sonra okumak için Ankara’ya geldiğimde Kayaş ile Mamak arasındaki Üreğil
istasyonunun hemen arkasındaki bir evde oturmuştum. Üreğil, araştırmacı Şeref Erdoğdu’nun

anlatımıyla, Hatip Çayı’nın “değirmen
oluklarından, tahta savaklarından
dökülüp… koşarak… sevinç içinde
düzlüğe girdiği” yerdeydi ve 1957 seli bu
yörede yaşayanların belleğinde çok
tazeydi.

Uzun kış gecelerinde komşu sohbetlerinde
konu döner dolaşır, 11 Eylül seline gelirdi.
O günleri yaşayanların anılarını ilgiyle
dinlemiştim. Dönemin gazetelerini
saklamış olanlardan biri Cumhurbaşkanı
Celal Bayar’ın Saimekadın tren
istasyonunda bir yükseltide çevresinde
duranlardan bilgi aldığı andaki fotoğrafının
bulunduğu gazeteyi de göstermişti.

11 Eylül 1057 sel felaketi

Yıllar sonra, Ankara Araştırmaları Dergisi’nde Yrd. Doç Dr. İhsan Seddar Kaynar imzalı
makalenin ekinden, o fotoğrafın Zafer gazetesinde yayımlandığını anımsayacaktım. Mmakaleyi
okumadan çok önceleri de Hatip Çayı’nın adı birkaç kez karşıma çıkmıştı.

2000’li yılların başında, Türk Mutfak Kültürü Üzerine Araştırmalar başlıklı yıllık yayının 9.
cildinde araştırmacı Nimet Berkok Toygar’ın “Ankaralıların Çok Sevdiği Bitki: Tahrin” yazısı,
bana yine 1957 sel felaketini anımsatmıştı. Yöresel söylenişiyle kimi zaman tahrin, tahrun,
dahrun diye anılan, Ramis Dara’nın Sofralara Geldi Bahar adlı kitabında, “Türkiye florasında
pek çok artemisia türü doğal halde
bulunurken; tarhin üretimi yapılarak
varlığını sürdürür” dediği bu bitki türü
hakkında Toygar, 2002 yılında şu bilgiyi
veriyordu:

“Eskiden Hatip Çayı kanala alınmadan
önce Kayaş bahçelerinde, Üreğil Köyü,
Mamak ve Saimekadın bostanlarında
yetiştirilen tahrin bugün Kızılcaköy,
Ortaköy’le Yenikent çevresinde bostan ve
seralarda yetiştirilmektedir.”

T
T
a
Tarhun Bitkisi

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 4

Toygar, Ankaralıların tahrin ekmek için özel tören düzenlediklerini, tanık anlatımıyla makalesine
aktarmayı da ihmal etmiyor.

Önder Şenyapılı’nın Damakta Kalan Tatların Akılda Kalan Adları
kitabından, bu bitkinin “bearnaise” sosuna özgün tadı veren bitki
olduğu bilgisine ulaşmam için biraz daha vakit geçecekti. Et ve
balık ızgarasının yanında ikram edilen “bearnaise” sosunun tarifini
de Larousse Gastronomique’de bulacaktım:

“Çırpılmış yumurta sarılarını, alkollü ya da tarhunotlu sirke içinde
karıştırarak, kıyılmış tarhunotu ve tereyağ [Dövülmüş sarımsak ve
karabiber de] eklenen koyu sos.”

Yoğurt, yumurta, un, pirinç ya da buğday yarmasıyla yapılan yayla
çorbaya tereyağ ile kızdırılıp dökülen kurutulmuş tarhunun tadına
doyum olmaz. Tazesiyle salata yapmak, yoğurt ve tuzla karıştırıp
yemek mümkündür.

Eşref Erdoğdu’nun kitabı.

Yazıyı okuyanlardan bu bitkiyi nereden

bulabileceklerini merak edenler olabilir. Ben
yıllardır 100. yıl pazarında yeşillik satan bir
tezgâhtan bu aylarda tarhun alıyorum.
Kurtulmuşunu da baharatçılarda bulabilirsiniz.

Osmanlı döneminde bütçede tasarruf sağlama

çabalarıyla ünlü, padişah emriyle katledilen

Sadrazam Tarhuncu Mehmed Efendi (1592? –
1653) vardır ki, o başlı başına bir yazı konusu

olacak hacimdedir.

Ankara’da Tarhun Tarımı(Türk Mutfak Kültürü Üzerine
Araştırmalar, 2002’den alınmıştır.)

Vecdi Seviğ

Bilindiği gibi Derneğimiz kuruluşundan bu güne Eğitim, Çevre, Dayanışma bileşenleri üzerinden çok
sayıda sosyal amaçlı, hak savunuculuğu projeleri gerçekleştirmiş olup bu alanda çalışmalarını
sürdürmekte kararlıdır. Özellikle çevre koruma ve atık ayrıştırma - toplama konularında, siz
komşularımızın da katkıları ile farklı tarihlerde başlatılan etkinliklerle,

toplam:
176.0 ton kâğıt

13.7 ton elektronik

6.1 ton plastik kapak

2.0 ton pil
5.3 bin litre atık yağ toplayarak lisanslı geri dönüşüm firmalarına teslim etmiş bulunuyoruz.

Bilindiği gibi, Ülkemizde evlerde bir nedenle kullanılmayan ilaçların yönetimine dair özel bir mevzuat
bulunmaması nedeni ile doğaya salınan ilaç bazlı kimyasalların yaptığı tahribat ölçülememekte, ancak,
yok olan canlı türleri ve kopan yaşam çevrimlerinin haber manşetleri ile sıkça karşılaşır olduk.

O nedenlerle konuya olan duyarlılığımız, Derneğimizin varlık nedeni ve kurumsal birikimimiz ile bu
sorunu mahalle ölçeğinde çözebileceğimiz; başka yerleşkelere de iyi örnek olabileceğimiz ve hepsinden
önemlisi “Atık Getirme Merkezi Tebliği” gereklerinin uygulanmaya alınmasında katkımız olabileceği
düşüncesi ile siz komşularımızla paylaşmak istedik.
Bu bağlamda, 4 sorudan oluşan küçük anketin doldurularak iadesinin çalışmalarımıza dayanak olacağı
bilgisini ilgilerinize sunarız.

Anket linki: https://docs.google.com/forms/d/1OIb0obDTG-Rx8_3eulEtl62Rf21wU6zTncqblFaxXl8/edit

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 5

Birleşmiş Milletler Örgütü 1972 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de 133 ülkenin katılımı ile
düzenlediği zirvede, 5 Haziran tarihinin “Dünya Çevre Günü” olmasını oybirliği ile kabul etti. O
tarihten sonra 1974 yılından beri kutlanmaktadır
“Birçok Tür, Bir Tek Gezegen, Bir Tek Gelecek” sloganı benimsendi.
Kamuoyu duyarlılığı artması için çabalar devam etmekte. Küresel iklim değişikliği, su sorunu,
nükleer enerjinin yarattığı belirsizlik, doğal hayat üzerindeki baskı gibi sorunlar dikkat çekilmek

istenmektedir.

PLASTİK TORBADAN VAZGEÇ!
BEZ TORBA KULLANMAYA ÖZEN GÖSTER,
GEREKTİĞİNDE PLASTİK POŞETİNİ DEFALARCA

KULLANARAK SARFINI AZALT.
YENİ BEZ TORBALAR ÇİĞDEMİM DERNEĞİNDEN

7.5 TL’YE TEMİN EDİNİLEBİLİR. (3 ADET 20 TL.)

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 6

ATIK PİLLERİ, BİTKİSEL YAĞLARI VE HER TÜRLÜ ATIĞI
DERNEĞİMİZDE TOPLUYORUZ.

HER TÜRLÜ KAĞIT VE PLASTİK KAPAKLARI DA DERNEĞİMİZE
GETİREBİLİRSİNİZ.

LÜTFEN DERNEĞİMİZE GETİRDİĞİNİZ ATIKLARI BİRBİRİ İLE
KARIŞTIRMAYIN.

PLASTİK KAPAKLARIN YANINA KONAN PİLLER AYRIŞTIRMA
AŞAMASINDA OLUMSUZ SONUÇLARA YOL AÇMAKTADIR.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 7

GEZİ NOTLARI

(...)Avucu kınalı, gözü sürmeli,
Tabanı nasırlı, eli kazmalı,
Kara toprak ellerinde un ufak…
Ellerinde bir tek tohum Dolu dolu, sarı sarı bir başak!
Al paçalıklı sırtı küfeli,
Başı çifte çifte sarıyazmalı
Siler gibi alın terini çevrene
Bu kara yazıyı alnından silip
Kendi özyazını, kendin yazmalı!(...) Rıfat Ilgaz

Tekrar ben yani Cenk’ in annesi. Neden bu sıfatla yazıyorsun derseniz cevabı çok basit; yaşam
size beraberinde birçok sıfatlar da sunuyor. Bende en çok bunu seviyorum. Cenk otizmli bir
genç ve ikimiz bir takımız. Gezmek, yeni yerler keşfetmek, farklı lezzetler tatmak, fotoğraf
çekmek ikimizin de ortak noktası. Her seyahat öncesi Cenk tüm rotayı çalışır iyice, sonra da
bize navigasyon hizmeti verir. Çünkü görsel hafızası müthiş. Her gezi başlangıcında ilk kez
aramıza katılan konuklarımız olduğunda Cenk’i anlamlandırmada zorluk çekerler ama bitişte de
tekrar görüşelim Cenk diyerek ayrılırlar. Farkındalığını ortaya koyarken oğluşum gülümseyen
gözleriyle bağlayıverir kendisine yeni dostlarımızı. Bu bağlamda da aslında bir şeyler kattığımızı
düşünüyorum otizm adına. Ve yine bir gezinin başlangıcındayız. Sürüp giden hayatın içinde
mola verme zamanı… Gece boyu yol gitmek bize zaman kazandırdı. Gün doğumunu Abana‘da
karşıladık iyot kokusunu içimize doldururcasına. Tatilya otel de güzel bir kahvaltıyla enerjimizi
aldık. Sahilde hepimiz fotoğraf çekme yarışına girdik adeta.

“Hiç yüz vermez; geriye, kötüye, yabana. Başı dik, alnı açık Atatürkçü Abana.
Mavi suyla, yeşil dağ arasında mutlu-hür. Abana yürekten bağlı büyük Atatürk sana.

“Behçet Kemal Çağlar’ın bu sözleri şirin ilçeyi ne güzel anlatmış. Karadeniz kıyısında, yemyeşil

bir yer. İlçenin kışın 3 bin kişi olan nüfusu, yaz aylarında 10 ile 15 bin civarına yükseliyormuş.

Kafa dinlemek için harika bir yer. Çok kısa zaman geçirdiğimiz için tadı damağımızda kalarak

ayrıldık Abana‘dan.13 km.lik keyifli yol sonrası İstiklal

Madalyalı tek ilçemiz İnebolu da buluyoruz kendimizi.

Kastamonu’nun liman ilçesi. Türk İstiklâl

Mücadelesi sırasında; işgal ordularının el

koyduğu Osmanlı silah ve cephanesi İstanbul’dan

bin bir güçlükle tekne ve takalarla İnebolu’ya

getirilmiş, kayıklarla sahile boşaltılmış, bu kutsal

emanetler elden ele, yaşlı- genç, çocuk-kadın

demeden, omuzlarda ve kağnılarla, İnebolu- Küre

–Seydiler –Kastamonu yolu ile bağımsızlık Savaşı

veren Kuvay-i Milliye güçlerine Ankara’ya

ulaştırılmıştır. O dönemde Anadolu’nun eli silah

tutan erkekleri cephelerde düşmana karşı

çarpışıyorlardı. Bu güzergahta yol alan nakliye

kollarının ortak nitelikleri cephe gerisinde kalan çocuk

, kadın ve yaşlılardan oluşması idi İşte bu

sebeplerden, İnebolu’dan Ankara’ya uzanan bu zorlu

yola “İSTİKLAL YOLU” denilmektedir. İnebolu

halkının yapmış olduğu bu gönüllü hizmet 3 yıl

müddetince durmaksızın devam etmiş, bu hizmete

karşılık ne kayıkçılar para istemiş, nede

taşıyanlar… Yiğit İnebolu’nun kahraman

Kayıkçılarının; savaşta göstermiş olduğu bu takdire

değer mücadele ve vatan için yapılan unutulmaz

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 8

hizmetleri göz ardı edilmemiş, TBMM tarafından 11 Şubat 1924 tarihinde yapılan 99.
oturumunda 66 numaralı Kanunla İnebolu Mavnacılar Loncasına, “Beyaz Şeritli İstiklâl
Madalyası ve Beratı” taltif edilmiştir. İnebolu Mavnacılar Loncasına verilen bu beyaz şeritli altın
madalya ve berat, kayıkçıların şahsında tüm İnebolu halkına verilmiş bir madalyadır. Türk
Ocağında bizleri kapılarda karşılayan Nurhayat Hanımın rehberliğinde müzeyi gezdik.
Atatürk’ün Şapka Devrimini yaptığı yer Türk Ocağı. Gerekli onarım ve tefriş çalışmaları
tamamlanan bina, dönemin Kastamonu Valisi Sayın Mustafa KARA ve Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Hilmi ÖZKÖK’ün katılımıyla 5 Ağustos 2006 tarihinde ziyarete açılmıştır. Binada,
TBMM’nce, Kurtuluş Mücadelesindeki kahramanlıkları nedeniyle 11 Şubat 1924 tarihinde
İnebolu Mavnacılar Locasına verilen İstiklal Madalyası, İnebolu ve Çevresi Sağlık ve Eğitim
Vakfı Başkanı Dr. Salih OSMANOĞLU tarafından Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof.
Dr. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’e yaptırılan Balmumu Atatürk Heykeli, Atatürk’ün 25-26-27 Ağustos
1925 tarihlerinde yaptığı İnebolu ziyaretinde kullandığı bazı malzemeler, İnebolu’nun Kurtuluş
Mücadelesi ile ilgili çeşitli fotoğraflar ile İnebolu ve çevresine ait etnografik eserler
sergilenmektedir. Atatürk ‘Gözüm Sakarya’da Dumlupınar’da, kulağım İnebolu’da‘ diyerek bu
noktanın kurtuluş mücadelesinde ki önemini vurgulamıştır. Karınca Ordusunun geçtiği İstiklal
Yoludur İnebolu’dan Ankara’ya uzanan yol. Sıra aşıboyalı evlerini görme zamanı. Bunun için

sokaklarda buluyoruz kendimizi.

İnebolu Evleri genelde 3 katlı bahçeli yapılar.

Evler genelde bordo-beyaz renkte. Bordo rengini
Aşı Köyü'nden çıkarılan toprakla yapılan Aşı
Boyasından alır. Aşı boyası bu ahşap evleri 20
yıl boyunca rahatlıkla koruyabilmekteymiş. Evin
çatısı genelde dört tarafa eğimlidir. Çatı
denizden çıkarılan ve Marla Taşı(Arduaz)
denilen geniş ve ince taşlarla örtülmüştür. Çatıda
taş kullanılmasının sebebi son derece sert
Karadeniz poyraz rüzgarlarında çatının dayanıklı
olmasıdır. Marla taşı ise ince, düz yapısı ve ısı
yalıtımına sağladığı katkıdan dolayı tercih
edilmiş. Evlerin renkleri sokaklara can vermiş.
Her sokak denize çıkıyor. İçlerinde bir ev var ki
nam-ı değer Pembe Köşk. Şahsa ait olan bu
köşk çoğunlukla kapalı olsa da biz şanslı
olanlardanız sanırım içine girebildik. Bahçede ki
her şey pespembe çöp kovası bile. Adeta bir
masalın içindeyiz büyülenmemek imkansız ve
yine birbiri ardına çekilen fotoğraflar zamana
tanıklık ediyor. İnebolu sokakları ayrı bir güzel,
aşağıya doğru inerken tanımadığınız insanlarla
selamlaşmak keyif katıyor. Haftada bir gazete
çıkardığını öğrendiğimiz İnebolu Postasının
matbaasının önünden geçerken mis gibi baskı kokusu bir anda kendimi içerde bulmamı
sağlıyor. Esnafı oldukça sıcak kanlı. İnebolu’da görülmesi gereken başka şeyde Denk
kayıkları. Bu tekne, günümüz yapım tekniklerinden farklı olarak inşa edilmiş ve bu özelliği ile bir
bütün olarak korunabilmiş dünyada bilinen tek örnektir. 8.80 m boyunda , 1.92 m eninde ve 0,90
m yüksekliğinde ki tekne “önce kabuk yöntemi” olarak tanımlanan yapı tekniğine göre inşa
edilmiştir.Bu tekniğe göre teknenin önce dış kaplamaları eğri ve kesme çivilerle bağlanmakta ,
daha sonra ısıtılarak şekil verilmiş nal şeklindeki postalar ile tekne yapısı
kuvvetlendirilmekteymiş. O gün Galla ( kadınlar pazarı ) nın kurulu olduğunu duyduk. Köylü
pazarlarını kim sevmez. Soluğu orda aldık. Çoğunluğunu teyzelerin oluşturduğu Pazar son
derece keyifliydi. Gördüğümüz her şeyden almak istedik..Keyifle geçen birkaç saatten sonra

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 9

üzülerek İneboludan ayrıldık.140 km.lik yol sonrası Rıfat Ilgaz’ın memleketi Cide’ye
kavuşacağız. Yemyeşil, dar, inilşli çıkışlı, virajlı yol tam üç saat boyunca bizi bazen semaya
bazen de ağaçların eteklerine yanaştırsada oldukça zorluydu bu boyuttaki bir araç için.

Rıfat Ilgaz, “...Cide, doğduğum eşsiz, benzersiz memleket… Ne iyi etmiş de anam beni bu
cana yakın memlekette doğurmuş!.. Her şeyimi yitirdiğim günlerde Cide’nin belleğimin
duvarlarına yansıyan görünümü ile dirilir, yaşama gücümü tazelerdim...” der “Sarıyazma”
adlı romanında... Ilgaz sadece “Sarıyazma”da değil daha pek çok yapıtında doğduğu toprakları
ve insanlarını anlatır; “Karadeniz’in Kıyıcığında” , “Halime Kaptan” , “Yıldız Karayel” , “Kumdan
Betona” , “Bacaksız Tatil Köyünde”... Ünü kendisini bile geçen “Hababam Sınıfı”da Kastamonu
Muallim Mektebi anılarıdır.

Bartın-Sinop Karayolu üzerinde yer alan ve 103 km. uzunluğunda bir kıyı şeridi ile Karadeniz’e
açılan Cide, Kuzeyde Karadeniz, doğuda Doğanyurt, Güneyde Şenpazar ve Pınarbaşı, Batıda
Bartın ilinin Ulus ve Kurucaşile ilçeleri ile çevrili. İlk durağımız Gideros Koyu. Kartpostallık bir
manzaraya sahip olan Gideros Koyu sessiz sedasız sakin nazlı, şekerleme yapan tekneler ise
adeta fotoğrafımı çek dercesine. Çayı bile usul usul yudumluyoruz bu büyüyü bozmamak adına.
Kesinlikle görmek gerekir dostlar. Görsel şölenden sonra merkeze geri dönerek Rıfat Ilgaz
müzesine gidiyoruz. Rıfat Ilgaz'ın vefatından sonra restore edilen ve müze olarak halka açılan
ev, Cide'ye gelen yerli turistler tarafından fazlasıyla ilgi görüyormuş. Rıfat Ilgaz Müzesi'nde ünlü
yazarın eserlerinin yanı sıra, kişisel eşyaları, çalışma masası, kitaplığı, karyolası ve hayatının
bir bölümünü kapsayan fotoğrafları sergileniyor.

Harika bir günün ardından denize sıfır çok şirin Salapurya otelindeyiz. Salapurya: ticaret
eşyası taşımakta kullanılan, 10-15 tonluk, üçgen biçiminde yelkeni olan ticaret gemisi
demekmiş. Harika bir manzara eşliğinde leziz balığımızı yerken iyot kokusunu içimize iyiden
iyiye dolduruyoruz. Yüzlerde yorgun ama mutlu ifade…Sabah kalkar kalkmaz balkondayım.
Deniz çocuğu olarak çok özlemişim meğer karasal yaşama uyum sağlamaya çalışsamda. Güzel
bir kahvaltının ardından yollardayız. Günü balıkçı barınağında selamlıyoruz. Renk renk kayıklar
içimizi coşturuyor. Bi baştan diğerine koşasım var. Havanında yazı aratmaması ayrı bir şans.
Cide’den tekrar buluşabilmek umuduyla ayrılıyoruz. İstikamet Loç Vadisi..Vadide rehberlik
yapmak üzere Çamdibi Köyü muhtarı Şahin Bey ile tanışıyoruz. Loç Vadisi, Karadeniz sahiline
kuş uçumu 10 kilometre uzaklıkta, Küre Dağları’nın en bakir bölgelerinden birinde. İçindeki beş
köyün halkı ağaçlarını, orkidelerini özenle koruyormuş. Kastamonu ilinin Cide İlçesine bağlı
köylerinden olan Çamdibi, Hamitli, Karakadı ve Şenköy ile Derebucağı Köyü'nün Acina
mahallesini içine alan Devrekani çayının her iki yanında, Valla Kanyonu’nun çıkışı ile Karakadı
kanyonu girişi arasında yer alan, Küre Dağları Milli Parkı içindeki bu bölgeye Loç Vadisi
deniliyormuş. Vadi, dünyada sadece bu bölgede yetişen 29 tür bitkiye ev sahipliği yapıyor. 10
yıl önce milli park ilan edilmesine rağmen şimdi hidro elektrik santrali yapılıyormuş. Ormanları
besleyen Devrekani Çayı’nın suyu dizginlenerek, vadinin sular altında kalabilme ihtimali
hepimizi üzüyor .Harika bir patika yol boyunca ilerliyoruz.Muhtar yol boyu bilgi veriyor.Hafif bir
serinlik gökyüzünü kapatan, cüssesiyle ürküten görkemli ağaçlar yolumuzu gölgeliyor.Yabani
çilekler çiçek açmış. Loç Vadisi’ndekiler yüzyıllarca Devrekani Çayı’yla iç içe yaşamış, etle
tırnak gibi olmuş. Balığını tutmuş, su değirmeninde ununu öğütmüş. Balı meşhurmuş bölgenin.
Muhtarın telefonunu alıyoruz sonrasında bal siparişi verebilmek için. Burada daha fazla zaman
geçirmek, köyleri gezmek isterdim..Daha sonra tekrar gelinecek yerler listesine ekledim bile.
Evliyalar şehri Kastamonu bizi bekler.

Efsaneye göre Bizans tekfurunun kızı Moni ile bir Türk komutanı birbirlerine aşık olur. Türk
komutan kastım Moni diyerek aşkını ilan etmiş, ancak Bizans tekfuru buna onay vermeyerek
kızını kaleden aşağı atarak öldürmüş. Bu efsanevi aşka şahitlik eden kent de Kastamonu olarak
anılmaya başlamış. Şehrin meydanında aracımızdan inerek tatlı bir yokuşla Saat Kulesine
doğru çıkıyor grup. Hükümet konağının hemen arkasında, sarayüstü tepesinde yer alan Saat
Kulesi şehrin en önemli simgelerinden birisi. 1885 yılında dönem valisi Abdurrahman Paşa
tarafından yaptırılan Saat kulesi ile ilgili halk arasında bu saatin şehirlerine sürgün edildiğine

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 10

dair bir efsane var. Efsane ise söyle; Saat, İstanbul Sarayburnu’nda bulunmakta iken zamansız
çalan gongu, padişahın hamile cariyelerinden birinin çocuğunu düşürmesine neden olduğu için
Kastamonu’ya sürgün edildiğidir. Karaçomak Deresi üzerinde bulunan Nasurullah Köprüsünden
geçerek Nasurullah Camisine geliyoruz. Kent merkezinde yer alan cami; meydanı, şadırvanı,
köprüsü ve bir de daha sonra eklenen medrese ile bir külliye görünümündedir. Beyazıd
döneminde 1506 yılında Nasrullah Kadı tarafından köprü ve şadırvan içindeki su havuzları ile
birlikte yaptırılan cami, Kastamonu’nun en büyük camisidir. 1746 yılında genişletilmesine kadar
6 kubbeli bir yapıya sahip olan cami, bu çalışmayla 9 kubbeli bir hale gelmiştir. Cami içindeki
hatlar ve süslemeler ise yine Kastamonulu ünlü hattat Ahmet Şevket Efendi tarafından

yazılmıştır.

Milli Mücadele yıllarında,

Anadolu’yu dolaşarak Kurtuluş

Savaşı’na destek toplayan Milli

Şair’imiz Mehmet Akif Ersoy,

Nasurullah Camii’nde de vaaz

vermiş ve halkı Milli Mücadele

için cesaretlendirmiş.Meydanda

meşhur Kastamonu çekme

helvasını bulabileceğiniz

dükkanlar, çok lezzetli pideler

yapan pideciler ve Kastamonu

pastırması bulabilirsiniz.Hele

benim gibi etnik kıyafetleri

seviyorsanız almak için bol

çeşitli minik dükkanlar

mevcut.İçlerinde kendinizi kaybedebilirsiniz.Son durağımız Mimar Vedat Tek Kültür Sanat

Merkezi..Ne yazık ki geciktiğimiz için sergi salonları kapanmıştı.Bahçesinde gezebilmekle

yetindik.Önceki gelişimizde gezdiğimiz için mutlak görülmesi gereken bir merkez olduğunu

paylaşmak isterim. Bu mekân içerisinde Cumhuriyet Evi, Türkiye’de bir ilk olan Şapka ve Dantel

Müzesi, Atatürk Sergi Salonu, Bebek Evi, Resim Galerisi yer almaktadır. Bahçenin girişinde

Şerife Bacı heykeli karşıladı bizleri.Hikayesini paylaşmadan bitirmek olmazdı yazıyı. Çünkü bu

öyle bir hikâye ve olaydır ki önünde saygıyla eğilmek gerekir…

Şerife Gelin 16 yaşında evlendirilir. Düğünden 2 ay sonra savaş çıkar eşi 6 ay sonra
Çanakkale’de şehit düşer. 21 yaşına geldiğinde köylü onun yalnız kalmasını doğru bulmaz ve
Topal Yusuf ile evlendirir. Ki o Topal Yusuf savaşta sol bacağını ve bir gözünü kaybetmiş kendi
ihtiyaçlarını göremeyecek durumdadır. 3 yıl sonra bir kız çocukları olur. Adı “Elif” konur.

Şerife Gelin Elif’i emzirdikçe sütü çoğalır. Köyün yetimlerini hep o emzirir. Kurtuluş Savaşı
zamanı İnebolu’dan kağnılarla Kastamonu’ya cephane taşınacaktır. Her evden bir kağnı yola
çıkacaktır. Erkek varsa erkek yoksa genç veya kadın bu vatan görevini yapacaktır.

1921 yılının son günlerinde Şerife Bacı, Elif'iyle beraber yola çıkar. İnebolu’dan kağnıya
yüklenen cephaneyi Kastamonu’ya götürmek üzere yola düşer. Hava şartları çok çetindir. Kar,
soğuk… Kastamonu Kışlası’na yaklaştığında top mermileri ıslanmasın diye kazağını mermilerin
üzerine örter, yavrusu "ölmesin" diye de üzerine abanır… Vücut sıcaklığını Elif’ine veren
kahraman Şerife Bacı soğuktan donarak şehit olur.

İki gün boyunca hem maneviyatımızı hem ruhumuzu hem gözlerimizi hem de midemizi harika
lezzetler ile doyurmanın keyfiyle dönüş yoluna başlıyoruz. Bundan sonra yollar bizi nereye
götürecek bilinmez ama gezme tutkusunun artık damarlarımızda hızla dolandığı kesin.
Sağlıcakla kalın sevgili okurlar.

Cenk’in Annesi

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 11

BİZDEN BİR ÖYKÜ

ÇİÇEK SAKSILARI

Ne zaman yalandan bir yağmur yağsa; pencere kenarından sular usulca sızmaya başlar,
içimi sızlatarak. O kadar para ver, doğrusu onca para yürütsünler, birinci sınıf konut yapıyoruz
desinler…

Her yağmur sonrası paspas, eski eşofmanlar, toz bezi elimde; bugün ne taraftan
yağacak, hangi duvardan sızacak, sular nerden akacak koştururum odalarda. Azıcık rüzgâr
esse, sanki Aladağ’dan yel gelir, ev inilder, uğuldar, camlar zangırdar durur.

Tüm site sakinleri, bir iki gamsız kul hariç doğramaları yeniledi, yeni çıkan pervazlardan
yaptırdı. Biz hariç. Eski hamam, eski tas didişip duruyoruz Nuh Nebi’nin takası gibi. Neymiş,
ahşap en sağlıklısıymış.

Sök at, yapboz, yenisini al, eskisini at. Milli ekonomiye zararmış, tüketim hastalığı,
alışveriş çılgınlığı, dahası kadın aklı, hatta vatan hainliği… Tövbe tövbe. Adamın sokağa çıktığı,
görüştüğü, konuştuğu bir Allah kulu yok. Akşama kadar evde pinekliyor. Çenesine vuruyor,
gelene de dirlik vermiyor, ağızlarını açtırmıyor ki iki laf edelim.

Konu komşu sayamadım kaçıncı oluyor mutfak dolaplarını, banyo, tuvalet fayanslarını
değiştiriyor, mobilya yeniliyor. Hiçbir yere gitmediğinden bilemiyor bizimki kim ne yapıyor, kimde
ne var… Nesi var perdelerin, duvarın, kapının pencerenin deyip duruyor.

Parayı, yorgunluğu düşünürken yıllar geçiyor. Allah aşkına daha kaç yıl yaşayacağız.
Son yıllarımızda rahat edelim… Var yok bir oğlan. O da ekmeğini kazanıyor. Biz baba parasıyla
mı büyüdük. Altında araba, kazandığı kendine, eve bir hayrı yok. Yarın bir gün gözümüzü
kaparsak ev, dükkân, araba hepsi ona kalacak.

Ben de suç, baba oğul kötü alıştılar. Gak dedikçe su, gurk dedikçe aş, yedikleri önünde
yemedikleri ardında. Osmanlı tahtına varis yetişiyor sanki. Olan bana oluyor. Daye kadınlar gibi
çırpınıp duruyorum. Kıymet bilen olsa yüreğim yanmaz. Kimi canıma tak ediyor, şu saksıdaki
bitkilerden farkınız yok diyorum.

Kime söylüyorum. Kendi kendimi yiyip bitiriyorum… Atla deve değil ya. Dinlemiyorum
artık, canıma yetti… Komşuların evini yenileyen ustalarla anlaştım. Önce pencere çerçeveleri
yapılacak. Sökülüp takılması aynı gün içinde tamamlanır dediler.

Boya, badana da yapılmalı, yerlerde ki ahşap parkeler de berbat. Olmuşken hepsi birden
çıkar aradan. Üç gün duvarların boyası, bir günde de yerdeki ahşap döşemelerin cilalanması
beş altı bilemedin bir hafta sürsün, hadi olmadı on gün diyelim, daha da olmadı on beş olsun.
Bayrama yirmi beş gün var. Havalarda iyi gidiyor, önümüz pastırma yazı, daha da ısınacakmış.
Temizlik, evin yerleştirilmesi bayrama kadar rahat biter.

Baba oğul oralı olmasa da, hep karşı çıksa da, tüm olumsuzlukları, olabilecek aksilikleri
sayıp dökse de, en karamsar tablolar çizilse de. Hiç dinlemedim, yumdum gözümü…

Öksüz hırsızlığa çıkmış, akşamdan ay doğmuş derler. Garibin tavuğu tek tek
yumurtlarmış. Sanki günde iki tane yumurtlayanı varmış gibi, bendeki de laf! Daha ilk günden
başladı terslik.

Pencere çerçeveleri gününde takıldı, eksiksiz. İyi de oldu, bizimkiler umursamasa da. Ne
değişmiş, ev zaten iyi ısınıyormuş, canım ahşaplar, en sağlıklısıymış! Herkes kendini balkondan
atıyor, sende mi atacaksın! Yok, daha neler! Onlara uyup yanıt vermeye kalksam söz nerelere
geliyor. En iyisi ben bilirim işimi demek.

Terslik bunun neresinde? Boyacıda… İlk günden tavsadı işler. Çocuğu hastalanmış,
doktora götürmüş, ilacını almış, evde başında beklemiş, hanımının işi çıkmış… Bir iki üç gün
derken sabır kalmadı. Bunlar böyledir, bir işi bağladı mı, hele bir de parayı peşin almışsa ikinci
iş peşinde koşar diyorlar. Öyle olmalı ki hangi taraf dişli çıkarsa, elden kaçar olursa ona öncelik
verdiklerinden iyi niyetlilerin eli havada, gözü yolda kalıyor.

Boya parasını vermemiş olsam, başka usta araştıracağım. Cep telefonundan ısrarla
aradıktan, onu salık veren komşumla defalarca haber gönderdikten günler sonra gelebildi. Eli
çabuk ve temiz çalışması unutturdu geçenleri, pırıl pırıl oldu köşe bucak.

Üçüncü aşama olarak ahşap parkelerin parlatılmasına geldi sıra. Guatr, astım, şeker,
tansiyon, kalp yetmezliği ne arasan evde var. Ağır sentetik tiner kokusunun çıkması günler
sürer. Üç gündür kız kardeşime yatıya gidiyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 12

Eşyalar apartman boşluğunda yığılı, uğrayıp göz kulak olmak gerekiyor. Yağmur, kar,
soğuklar geliyorum diyor. Bayramın eli kulağında. Kardeşimde boş oturuyormuş gibi günlerin
geçivermesi… Sıkıntı basmaya başlıyor…

Umudum tükenir gibi olunca, soranlara bayrama sizdeyim diyorum. Ailenin büyüğü
sayılırım, her bayram önce bize uğranırdı. Bu yıl değişecek, herkese biz gideceğiz, ne yapalım
sağlık olsun.

Başka laf bildiği yok duyanların, görenlerin. Sağlık olsun, sağlık olsun. Bayram ağzı,
temizlikçi kadının da burnu havada. İki gün gelirsin dedim oralı olmadı, doluymuş. Boya badana
işi olunca yanaşmıyorlar. Temiz evi ben de paklarım. O kadar para alıyor, yalandan silip
süpürüp, sözüm ona toz alıyor, şöyle bir sıvazlayıp geçiyor.

Ne yapalım, kızı olan anneler şanslı. Hiç yapmıyor deseler de bir işin ucundan tutuyor,
kimi zaman pasta börek yapmaya, ortalık toplamaya yanaşıyor, en azından sıkıntısını
paylaşıyorlar.

Suç bende, biliyorum biraz da ben alıştırdım onları. Akşama kadar boş otursalar, her
taraf dandini olsa, ayaklarına dolansa, gözlerine çakılsa da eğilip bir şey kaldırmaz, şunu şuraya
koyalım demezler.

Hele şükür sonunda bitti. Apartman boşluğunda yığılı eşyalar yerli yerine konup,
temizlikçi kadın da bir el atarsa bayrama hazırım demektir.

İşler bitti ama bende bittim. Çiçek saksıları kaldı bir tek. Günlerdir soğukta, merdiven
basamaklarında dizili, ne oğlan ne de babası birini alıp yerine koyalım demiyor. Gel de kızıp,
sinirlenme…

Boş ver çiçeği böceği diyorlar. Aman ne büyük eksiklik diyorlar. Takıyormuşum kafaya
böyle eften püften şeyleri, hastalanıyormuşum…

Onlara kalsa hiçbir şeyin önemi yok, gerekli değil. Kafalarını ütülemişim, ne çok çenem
varmış… Yine bana kaldı iş. Elime yapışmaz ya… Saksılar da yerinden kalkmıyor, eşek ölüsü
gibi. İnat değil mi, ben de bugün yemeyip içmeyip o saksıları salona taşımazsam… Hepi topu
on-on beş basamak var yok. En büyüğüne yapıştım hırsla…

Bayram sabahı arıyor eş dost, arkadaşlar… Bu bayram sizi bekliyoruz diyerek. Ayağımın
alçıda olduğunu söylüyorum. Şaşırıyorlar, inanmak istemiyorlar, üzülüyorlar, yoklamaya
geliyorlar koşarak.

Yine bu bayram da konu komşu, hısım, akraba ilk bize uğramış oldular.
Her gelene anlatıyorum saksıları taşırken nasıl düştüğümü, ayak parmaklarımı kırdığımı.

Şehir Dergisi/Nisan 2017

Fazilet Ünsal Eliaçık

YENİ ÜYELERİMİZ

Geçtiğimiz ay içerisinde üyelik başvurusunda bulunan ve Yönetim Kurulumuz
tarafından üyeliği onaylanan Sayın, Muhammed Emin Demirtaş, Murat Başbuğa ve Dilek
Çamak’a aramıza hoş geldiniz diyor ve bu gönüllü desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz.

Henüz üye olmayan komşularımızı da aramızda görmek istiyoruz. Üye formunu
doldurup bir fotoğraf vermeniz yeterli.
Yıllık üyelik aidatımız 30 TL.dir.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 13

ŞİİR KÖŞESİ

ADRES

duyulmaz ıslığının nar sesi
giderim, yol bana mı gelir
kaç dile çevrilir kederim

gün döner ikindi vakti
perdesi çekilir yalnızlığımın
bir zambağın ömrü kadardır

umarsız serüvenim

eşkıyalar basmış yüzümün arkını
dilimi ısırıyor sesim
koşan bir deli tay

nabzını ölçemiyorum öfkemin

kelebeğin kanadına düşen yağmur tanesi
tüm suçların sebebiyim
Dursun Nadir

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 14

KANTARON YAĞININ FAYDALARI:

Kantaron yağı her türlü yaralarda başarıyla kullanılmaktadır. Açık yaralar, taze yaralanmalar,
kesikler, ezikler, çarpmalar sonucu oluşan morluklar vb durumlarda iyileşme sağlar. Kantaron
yağı; *Antiseptik özelliğiyle yarada mikrop üremesini engeller * İltihap önleyici özelliğiyle yarada
herhangi bir iltihap oluşmasına engel olur *Damar büzücü etkisiyle kanamayı kısa sürede
durdurur *Hücre yenileyici özelliğiyle yaranın çabuk kapanmasını sağlar *Aynı zamanda
sürüldüğü sürece yaranın sebep olduğu ağrı ve sızıları yok eder, büyük bir rahatlama sağlar.
Yanıklarda ve haşlanmalarda da kantaron yağı bir numaralı yardımcınız olmalı. Yanıkları kısa
sürede iyileştirdiği gibi, yanık anındaki acıyı dindirir. Yanığın mikrop kapmasını ve iltihap
oluşumunu engeller. Güneş yanıklarında da kantaron yağından yararlanabilirsiniz. Yanık
bölgelerinize sürdüğünüzde acınızın azaldığını hemen hissedeceksiniz. Yanıklarınız kısa
sürede iyileşecektir. Trafik kazaları sonucu meydana gelen iç yaralanma ve iç kanamalarda
hem sürülerek, hem de dahilen içilerek kullanılır. Damar büzücü oluşu sebebiyle iç kanamaların
durmasına yardımcı olur. Hematomlarda (derideki mavi-mor lekeler), beze şişkinliklerinde ilgili
bölgeye sürülüp masaj yapılır Pürüzsüz bir cilde sahip olabilmek için, cilt bakım yağı olarak
yararlanabilirsiniz Bebeklerin karın ağrılarında kantaron yağı kullanıldığında ağlamaları sona
erer. Ağlayan bebeğin karnına kantaron yağıyla, sağ avuç içi kullanılarak hafif hareketlerle
masaj yapılır. Masaj yaparken bebeğinize sevginizi hissettirmeyi de sakın unutmayın. Sırt
ağrıları, lumbago, siyatik ve romatizmada masaj yağı olarak kullanılmaktadır. Yalnız bu
rahatsızlıklarda 1/10 oranında ardıç veya kekik yağı (ya da her ikisi de) eklenerek kullanılır.
Ağrıyan bölgeye bu yağla masaj yapılır. Kısa sürede ağrılarınızın hafiflediğini göreceksiniz.
Değişik bitki kürlerinin yanı sıra, bu masajla hastalığınızı tamamen tedavi etme şansına
sahipsiniz Dahilen kullanımda kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur. Yine dahilen iç ve dış
varislerin tedavisinde etkilidir. Bunu damar büzücü özelliğiyle yapar Mide ağrılarında ve mide
ülserinin tedavisinde de dahilen kullanılır.
Uyarı: dahilen kullanımlarda günde bir tatlı kaşığından fazla içilmesi uygun değildir.

KANTARON YAĞINI DERNEĞİMİZDEN ALABİLİRSİNİZ. 50 ml – 15
TL 250 ml – 50 TL.

HİÇBİRİMİZ, HEPİMİZ KADAR
GÜÇLÜ DEĞİLİZ!

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 15

SATRANÇ ÖĞRENİYORUZ

ŞAH ÇEKMEK (ŞAHI TEHDİT ETMEK)
Şah çekme, Oyuncunun rakip şahı isteyen bir hamle yapmasıdır. Bu hamle ile rakip şahı tehdit etmiş
oluruz. Buna şah çekme (tehdit etme) denir.

Beyaz vezir b1 karesinde bulunuyor. Vezir b1 karesinden b8 karesine oynuyor. Vezir şahı tehdit ediyor,
şahı istiyor. Vezirin , şahı isteyen bu hamlesine şah çekme denir. Siyah şah tehdit altındadır.

Bu durumda yapılması gereken 3 kural vardır.

1. Şah güvenli bir kareye gidebilir.
2. Şah çeken taş alınabilir.
3. Şah çeken (şahı tehdit eden) taş arasına taş konabilir.

1. Şah güvenli bir kareye gidebilir.

2. Şah güvenli bir kare olan g7 karesine
Kale, Şah çekiyor. Şah tehdit altında bulunuyor. giderek tehditden kurtuluyor.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 16

2. Şah çeken taş alınabilir.

Atın fili almadan önceki durumu Atın fili almasından sonraki
hali.

Beyaz Fil Şah çekiyor, Siyah Şah tehdit altında bulunuyor. Siyah şah çeken fili alarak bu tehditten
kurtuluyor.

3. Şah ile Şah çeken taş arasına taş konabilir.

Siyah Vezir Şah çekiyor. Şah tehdit altında. Bu tehditten kurtulmak için Vezir ile Beyaz Şah arasına taş
kapatabilir. Beyaz Vezir f1 karesine oynayarak Şah tehditten kurtulmuş oluyor.

NOT: Piyon, at, fil, kale ya da vezir tarafından rakip şah tehdit
edilebilir. Rakip şahı tehdit edemeyen, "şah çekemeyen" tek taş
ise, yine şahların kendileridir.( Şah Şahı tehdit edemez)
Çünkü iki şah yan yana gelemez. Şahlar da hareket
özelliklerinden dolayı 1 kareden ilerleyemez.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM HATİCE CAYMAZ.
TSF SATRANÇ ANTRENÖRÜ

TSF ULUSAL HAKEM

SAYFA 17

DÜŞ

Adımımı her atışta, altı delik ayakkabımdan giren su ve çamurlar bir takım sesler çıkararak
yukarı kayıyor, tekrar dönüyor. Yağmur damlacıkları döver gibi iniyor her yanıma... Cebimde
olanla alabildiğim bir ekmek ve yarım kilo beyaz peyniri, ıslanmasın diye, biraz daha itinayla
yerleştirdim koltuk altıma. Saçlarımdan süzülen damlalar pardesüme düşüyor ve bir çırpıda
uzaklaşıyor üzerimden yere doğru. Tıpkı mutlu günlerim gibi... Bir zamanlar orta halli bir ailenin
tek kızıydım. Sevişerek evlendigim Ömer’le çok mutlu bir yaşantımız olmuştu, bu felakete
gelene dek. İki yavrumuz vardı.
Sevimli, uslu, halden anlayan. Bir gün gene her zamanki gibi kocam gelmeden önce yemekleri
hazırlamış, masayı zevkle düzenlemiş, üzerimdeki elbiseyi değiştirerek makyaj yapmıştım. Her
an tetikteydim. Zil çalar çalmaz kapıyı açacak hoşgeldin hayatım diyerek sarılacaktım. O sırada
geride bekleyen çocuklarımız, elimden alacaklar babalarını biraz da onlar seveceklerdi...
Yarım saat geçti yok. Bir saat geçti yok. Evde hiçbirimiz konuşmuyoruz, yalnız saatin tiktakları.
Vakit hayli ilerledi. İçimde bir sıkıntı, kalbimin daraldığını hissediyordum ki... Zil müideyi verdi.
Bir hamlede koştuk kapıya. Tanımadığımız bir yüz
— Ömer beyin evimi efendim? diye sordu.
Evet anlamına başımı sallayabildim.
— Beyiniz bir rahatsızlık geçirdiler dairede. Kendilerini derhal hastahaneye kaldırdık. Gitmeyi
dilerseniz götürebilirim. dedi. Çocukları karşı dairede oturan Şule hanımlara bırakarak çıktık
birlikte. Hastahane ile ev arasındaki yol hiç bitmeyecekmiş gibi geldi bana. Yol sanki sürekli
ileriye kayıyor, adımlarımızla biz yerimizde sayıyor gibiydik. Uzadıkça uzuyordu... Odasına
girdiğimde gözleri ile karşılaştım ilk adımda. Birşeyler söylemek istiyordu son anlamda. Çöktüm
karyolasının yanına.
Elini aldım avuçlarıma.
— Kendine iyi bak Suna’m, çocuklar sana emanet. Tanrı senden razı olsun.
diyebildi. Ve başının yana düştüğünü hatırlayabiliyorum. Ağzından çıkan son sözlerdi. Enfarktüs
ilk krizinde son yolculuğuna çıkarak, beni, 29 yaşında iki çocuklu bir dul olarak bırakmıştı…
Önceleri birikmiş paramız vardı onunla idare ettik. Fakat hep böyle devam edemezdi. Bir iş
bulmalıyım, bir şeyler yapmalıyım diyerek, koyuldum kendime göre iş aramaya. Allah
çocuklarımın yüzüne baktı da yeni açılan bir yün ipek fabrikasında iş buldum. Fabrika eve
yakındı. Oniki dakika’da evimden işime gidebiliyordum. Tezgah kendi işini kendisi yapıyordu,
yalnız benim vazifem boşalan kocaman makamları alıp dolularını yerlerine oturtmaktı. Dikkat
isteyen bir işti. Bir hafta gündüzcü bir hafta gececi olarak çalışıyordum. Gündüzleri vakit çok
çabuk geçiyordu da gececi olduğum zaman gün
hiç ağarmıyacak gibi gelirdi, uykusuzluktan süzülen gözlerle saatime her bakışta...
Kapıdan çıkarken sıkı sıkı tembihlerdim; «Sobaya yanaşmayın pencerelerden sarkmayın» ve
onlara ağladıgımı göstermemek için yol boyu gözyaşlarımı akıtırdım rahatça. Işte bu düşünceler
arasında direği çökmüş yuvama geldiğimin farkına vardım.
Akşam saat 20.00 de işbaşı yapmıştım. Şimdi ise hava aydınlanmış yeni bir gün başlamıştı
zenginlerin dünyası Istanbulda. Sessizce açtım kapıyı Fuat ve Suat birbirlerine sarılmış öyle tatlı
uyuyorlardı ki...

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 18

Içimden onlara sarılmak bağrıma basmak isteğine rağmen uyandırmadım. Yorgunluktan başım
dönüyor gözlerim kararıyordu. Üzerimi değiştirip sırtıma havlu koydum, saçlarımı kuruladım ve
girdim mutfağa. Ocağı yaktım, çay kutusunu aradım fakat içinde çay kalmamıştı. Şaşırmadım
eskisi gibi zira alışmıştım artık elimi attığım her şeyi boş bulmağa. Çaresiz, içindeki eski, bayat
çayla oturttum çaydanlığı ocağa.

Rengi simsiyah olan çayı höpürdeterek keyifli keyifli içmelerini görünce tüm yorgunluğumu

unuttum.
Onların o halinden öyle duygulanmıştım ki ağlamak istiyordum sarsıla sarsıla. Ömer olsaydı
bunların hiçbirisi olmazdı.
Kalktım odamıza gittim. Herşey onun bıraktığı gibi duruyordu. İşte bu oda en kutsal yerdir benim
için.
Evlendiğimiz gün, çektirdiğimiz fotoğraflar arasında en beğendiğimizi 1 metre boyunda
büyüttürüp camlattırmıştık. Onun önünde diz çöktüm. Şu gözlere bakın ışıl ışıl... Hala
inanamıyorum bizi bırakıp gittiğine. Sanki evin bir yanından çıkacakmış gibi arıyorum. Daha
herşey dün gibi TANRIM, ağladıkça rahatladığını hissediyorum.
— Sunam hadi kalksana, ne oldu neden gözlerin yaşlı? diye Ömer’in beni sarsmasıyla tüm
acıların bir düş olduğunu, anladım. Yastığımın bazı yeri ıslanmıştı gözyaşlarımdan.
Karşımda dikdik duruyordu. İşte gülen gözleri gene gözlerimdeydi. Fırladım bir solukta yataktan.
Kollarımda varlığını hissedince derin bir nefes aldım. Ve öylesine şükrettim ki TANRIMA... Ömer
hala şaşkın bakıyordu gözlerime...

Mukadder İLHAN

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 19

BULUTLARI BEKLERKEN

Mayıs ayında yönetimi ve senaryosu Yeşim Ustaoğlu’na ait Bulutları Beklerken filmini,
Ustaoğlu’nun özel izni ile izledik. Film Türkiye, Fransa, Almanya ve Yunanistan ortak yapımı.

Küçük bir liman kasabası, Tirebo-lu'da geçen
film, küçüklüğünden beri büyük sorumluluklar
yüklenmiş, sırlarla ve korkularla yaşamaya
mahkum edilmiş Ayşe’nin yaşamını
anlatıyordu. Onun yaşamı aslında 1916
yılında Rumların göçe zorlandığı tarihe kadar
gider. Zoraki göç sonrası gerçek kimliğini
bastıran ve unutmaya çalışan Ayşe, 1975
yılında kardeşinin ölümü ve onun eski
fotoğraflarını bulmasından sonra bastırdığı
geçmişiyle yeniden yüzleşmek durumunda kalır. Ayşe, Eleni olduğunu hatırlarken, biz de onunla
birlikte Eleni’nin geçmişindeki karanlık döneme ve kardeşi Niko’yu arayışına tanıklık ettik.

Filmin öyküsü aslında bir dönemi anlatıyordu. Yönetmen farklı kimliklerin sessizleştirilmesini,
Eleni’nin sessizliği ile dile getiriyordu. Film, ani bitişi ile büyük bir rahatsızlık ve sorgulama
gereksinimi yarattı. Karadeniz'in eşsiz doğasıyla süslenmiş film, amatör oyuncuların dillerinin
doğallığıyla da gerçekçilik kazanmıştı.

1.Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı ordusu Karadeniz’deki Rum köylerini boşaltmış, evlerini
terk etmek zorunda kalan aileler yollara düşerek güney’e doğru gitmiş. Ayşe ve ailesi de böyle
bir yolculuğa çıkmış. 1915'teki bu sürgünde yaklaşık 200 bin Rum, Karadeniz Bölgesinden
Anadolu'nun iç bölgelerine kurulan toplama kamplarına gönderilmiş. Filmden sonra 1915-16
yıllarında yaşanan bu sürgünü nedenleri ve ayrıntılarıyla komşumuz Filiz Doğanay’dan dinledik.
Katılımcılar kendi yaşamlarına değen sürgünlük, mübadele anılarını bizlerle paylaştılar.

Film, 2004 yılı İstanbul Film Festivalinde Jüri Özel Ödülü’nü, başroldeki Rüçhan Çalışkur da En
İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü kazanmış.

Filmden bir alıntı.
Samsun Havza kökenli Madam Dimoklia'nın sürgünün yaralarını özetleyen sözleri:

'Allah canımı alaydı da yavrum, o kirez ağacının dibine gömeydiler beni.'

Zuhal Yüksel

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 20

YAŞAMAK YA DA, YAŞAYIP GİTMEK!

Tek hazinemiz, genetik mirasımızla geldik dünyaya.. Her şey onu kullanma, geliştirme
dürtüsüyle harekete geçti. Becerilerimizin bu mirasımızda saklı olduğunu fark etmeden birçok
şey öğrendik, öğrendiklerimizi de uyguladık. Böylece aklımız gelişti, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı
öğrendik. Ve bir şey daha öğrendik: Sorumluluklarımız.

Kimini çaktırmadan, kimini nedenleriyle açıklayıp, kimini ise deyim yerindeyse kafamıza vura,
vura öğrettiler. Sonuncular ters tepti çoğu kez, Gizli hazinemizi geç fark ettik bu yüzden.
Yanlışlar yaptık zaman zaman.

Bizi, biz yapan değerler, sorumluluklarımızı yerine getirmemizle orantılı olarak biçimlenir.
Kendimize, çevremize ve ülkemize olan sorumluluklarımız birbirinden bağımsız değildir. Birini
yerine getirirken diğeri devreye girer. Böylece kimliğimiz, kişiliğimiz şekillenir. Örneğin
çocuklarımızı yetiştirirken yalnızca egomuz doğrultusunda ilerleyemeyiz. Onların arzuladığımız
gibi “düzgün” birer kişi olarak yetişmesi, hem kendilerine hem çevresine, hem de ulusuna ve de
insanlığa yarar sağlayacaktır mutlaka. Bu bağlamda bizi iyi öğretmen, iyi ana-baba yapan da
topluma kazandırdığımız iyi insanlar olacaktır

Tüm bunların üstünde, en üstte ise kendimize olan sorumluluklarımız yer almakta…
Doğa tüm canlılar içinde sadece biz insanlara bu hazineyi bağışlamış. Kendimizi geliştirmek,
bilgilerimizi zenginleştirmek, becerilerimizi donatmak asıl sorumluluğumuz. Ayrıca beden ve ruh
sağlığımız da bunların arasında, belki de ilk sırada olmalı.

Peki ne yapmalı? Ne yapmalı da sağlıklı bir bedene, doğru ilişkiler içeren bir sosyal çevreye, iyi
bir aileye ya da işe… Kısaca bizi mutlu kılan yaşama kavuşmalı?

İlk koşul; Gülümsemek, gülümsetmek.

Başarabilecek miyiz? Bu bilgi kirliliğinde neye, kime, güveneceğimizi şaşırmışken, bu siyasal
ortamda tüm etik değerler depreme uğrarken, teknolojiye ayak uydurmak her gün biraz daha
zorlaşıyorken, ekonomi bir ileri iki geri sayarken……..

Öte yandan zaman hızla elimizden kayıyor. Ve biz bir şeylere tutunmak zorundayız. ….
Hem de sıkıca….
Böylece yeteneklerimizi fark edip kendimizi geliştirir içimizdeki hazineyi değerlendirerek
YAŞAMAYI öğrenebiliriz, YAŞAYIP GİTMEYİ değil.

Nefise Öke

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 21

TOPRAK BAYRAMI KANUNU HANGI GÜN NE ZAMAN

Toprağı olmayan ya da yetmeyen çiftçilerin aileleriyle birlikte geçimlerini sağlayacak ve iş
güçlerinin değerlendirecek ölçüde
toprak edinmeleri amacıyla
Toprak Kanunu çıkarılmıştır.

1945 yılında yürürlüğe giren 4760
Sayılı Toprak Bayramı Kanunu’na
göre her yıl 11 Haziranı takip
eden ilk Pazar gününün “Toprak
Bayramı” olarak, 11-17 Haziran
tarihleri arasında “Toprak Haftası”

olarak kutlanmaktadır.

2018 yılında 18 Haziran Pazartesi günü Toprak Bayramıdır.

ÇİĞDEMİM DERNEĞİ 14.KOMŞULUK GÜNÜ PROGRAMI 3 HAZİRAN 2018 Saat
TANITIM VE SATIŞ STANTLARININ AÇILMASI 11:00
ŞİRİNDERE RİTM GRUBU 12:00
TİYATRO PEMBE KURBAĞA 12:30
NURGÜL ATEŞ - ÇANKAYA EVİ THM 13:00
ÇİĞDEMİM GİTAR TOPLULUĞU ÖĞRENCİLERİ 13:30
ÇANKAYA BELEDİYESİ HOYTUR 14:30
MODERN ANKARA ÇINAR GÜZEL SANATLAR LİSESİ VE ORKESTRASI 15:00
GUPSE SEDA VE ORKESTRA ANKA 16:00
VAZGEÇMEZLER SAKSAFON İKİLİSİ 16:30
ÇUVAL YARIŞI
HALAT ÇEKME SAYFA 22
FOTOĞRAF SERGİSİ
RESİM SERGİSİ
KOMŞULUK KONULU FOTOĞRAF YARIŞMASI SERGİSİ VE ÖDÜLLER

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM

Usta be diyorum ki

Bir sabah hep beraber bu kabustan uyansak
Gözlerimizi oguşturup fal taşı gibi açıp

Tabi ya hepsi kötü bir rüyaydı sadece desek
Neşeli ses tonuyla annemiz kahvaltıya cağırsa

Vita kutusu olsa mutfak tezğahının altında
Pencere önünde sardunyalar fesleğenler

Usta be günler yine uzun olsa
Uzanıp çimlere kirlenmemiş gökyüzüne baksak
Bulutlardan şekiller çıkaracak kadar avare olsak
Ağzımızı musluğa dayayıp kana kana su içsek

Burnumuzu çaktırmadan kolumuza silsek
Papatyalar’dan taç yapsak mesela
Ya da toplayıp annemize götürsek
Kemal Sunal filmlerinde gülsek
Sadri Alışık filmlerinde efkarlansak
Eskici geçse kapının önünden

Bağırsa alemiyon sarı bakır kurşun diye
Anahtarı paspasın altına bırakıp güvensek dünyaya
Evden çıkarken arkadaşımıza da salçalı ekmek alsak

Pazardan dolu fileyle dönse anne babalar
Poşet naylon değil de kese kağıdı olsa

Usta be diyorum ki giysek yine siyah önlükleri
Andımız okunsa okulun bahçesinde

Küçük yüreklerimiz bayrağa bakarken dağ olsa
Atatürk büstü bize hatırlatsa sonsuz minneti
Üzerine toz kondurmayan nesil olsak yine biz
Tutsak okulun yolunu güle oynaya
Kızların saçını çekip kaçsa haylaz çocuklar
Ama evlenmesin saçı çekilen küçük kızlar

Çöp kovasının önünde kalem açıp dersi kaynatsak
Ben utanan yüzü kızaran nesli özledim be ustam
Zil çalınca yaydan çıkan ok gibi fırlasak sınıftan

Leblebi tozu yine yapışsa boğazımıza
Duyduğumuz tek silah sesi mantar tabancası olsa

Yüksek binalar yerine müstakil evler olsa
Bir tabak yemek de komşuya gitse

Yırtık çoraptan fırlayan parmağı saklasak
Bayramlar akrabayla dostla kavuşma günü olsa

Akrabalar kavuşmaktan mutlu olsa
Misafir odasında vitrin vitrinde limonata bardağı
Kuyuda soğuyan karpuz yerde yer sofrası olsa

Ahşap duvar saati duvarda tik tak tik tak
Bizde onu duyacak kadar sükunet olsa
İnsanlara oyun oynamayıp sokak da oynasak
Yağ satsak bal satsak ustamız ölünce biz satsak
İnsan satmasak aldatmasak kandırmasak
Dama beştaş dokuz taş körebe oynasak

Duygularla oynamasak hisleri incitmesek
Ebelesek nefes nefese kaçsak kaçsak
Verdiğimiz sözlerden kaçmasak
Usta be ne olur uyanalım artık
Horozlar ötsūn sabahı müjdelesin
Ya da bir kova su dök üzerime
Çok uzadı bu kabus cok
Ama yeter artık uyanalım be usta!

Saadet Erdoğan
2 Mayıs 2018 / Samsun

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 23

KÜTÜPHANE’DEN SEÇTIKLERIMIZ

Türk Deneme Yazarları;

Asım Bezirci: Edebiyat Tarihçisi, Eleştirmen, Denemeci

ve Çevirmen 1927’de Erzincan’da doğdu. 1950 yılında

İstanbul Üniversite’sini bitirdi. 2 Temmuz 1993 Sivas’ta

katliamda öldü.

Kütüphanemizde 13

kitabı bulunmaktadır.

Fethi Naci: Türk
yazar ve eleştirmen.
İstanbul Üniversitesi
İktisat Fakültesi'ni
bitirdi. 1940 yılından
itibaren çeşitli
dergilerde, şiir ve
öyküleri yayımlandı. (1927- 2008) Kütüphanemizde 7 kitabı
vardır.

Mehmet Fuat: Eleştirmen, yazar, yayıncı, eğitimci.
Edebiyat eleştirisi yazıları ile tanınan bir edebiyat
adamı ve voleybola katkıları ile tanınan bir spor
adamıdır. 1960’da De
Yayınevi’ni kurdu.
Yeni Dergi adlı

edebiyat dergisini
çıkardı.1926- 2002
Kütüphanemizde 19
kitabı bulunmaktadır.

Nurullah Ataç: Türk
eleştirmen, denemeci,
yazar, şair. Eleştiri ve
deneme alanı dışında
hemen hemen eser vermeyen sayılı yazar ve şairlerden biridir.
1898- 1957 Kütüphanemizde 17 kitabı vardır.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 24

Honero De Balzac: (1799- 1850 )En çok okunan ve bilinen kitapları Vadideki Zambak ve
Eugene Grandet olmasına rağmen, kütüphanemizde birçok Balzac kitabı mevcuttur. 25 kitabı
vardır.

Ernest Hemingway: (1899- 1961) Çanlar kimin için çalıyor, Kilimanjora’nın Karları gibi ünlü
eserleri dışında birçok eseri vardır. 14 kitabı vardır.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 25

SEVGİ ÖZEL İLE BİRLİKTE…

Çiğdem’de Dil-Ekin Söyleşileri etkinliğimizin Mayıs ayı konuğu ünlü dilci ve yazar Sevgi Özel idi.
Yaşamını Türk diline adayan Özel, Dil Derneği’nin Başkanı.

Dille tarihin oluşumu yan yana gider, Türkçe’nin tarihsel akışı ile tarihin akışı birbirine paraleldir
ifadesiyle başladı sözlerine.

“Dil Devrimi yeryüzündeki en büyük kültür devrimlerinden biridir. Türkçe’nin eğitim dili olması,
Cumhuriyetin kuruluşuyla düşünülmüş, 1928'de Harf, 1932'de Dil Devrimleri yapılarak
Türkçe’nin önü açılmıştır. Bu devrimlerin öncüsü ve yapıcısı Mustafa Kemal Atatürk'tür. Atatürk
son nefesine dek Türkçe’nin bilim ve sanat dili olması, bütün teknik kavramları karşılaması için
kendisi de çalışmıştır.”

Özel, Türkçe’nin yazıldığı gibi okunan, okunduğu gibi yazılan bir dil olduğu savının, bütünüyle
doğru olmadığını, Türkçe’nin büyük ölçüde okunduğu gibi yazılan; büyük ölçüde yazıldığı gibi
okunan, sesçil bir dil olduğu görüşünde.

Hiçbir dili yetersizlikle suçlayamayız diyor.
Sorunun insanda; dili kullananda olduğunu
düşünüyor. “Yetersiz kalan insandır; diline emek
vermeyen, o dilin bilim ve sanat dili olması için
çabalamayan insanın yakınmaya hakkı yok.
Kendini anlatmakta zorlananların sıklıkla
Türkçenin olanaklarını küçümsediğine tanık
oldum. Yabancı sözcük ağırlıklı yazan ve
konuşanların çoğu aklı sıra ne "entel" olduğunu
gösteriyor. 40 yılı aşkındır bu tür insanlarla
boğuşuyorum.”

Sevgi Özel yazar ve dilci. Türkçe kavgasına 12
Eylül öncesinin Türk Dil Kurumu’nda başlamış. Dil
Derneği’nin kurucuları arasında. Dilci yanım
edebiyatçı yanımı gölgeliyor diyor. Öykü kitapları,
romanları ve denemeleri var. Otuzun üstünde
kitap yazmış.

Agop Dilaçar, Agah Sırrı Levend, Ömer Asım
Aksoy, Salah Birsel, Tahsin Yücel, Şerafettin
Turan gibi dilin ustalarını tanıdığını, birlikte çalıştığını gururla söylüyor.

Ulusal sınırlar içinde özgürce yaşamak, ülke zenginliklerinden hakça pay almak, eğitim, sağlık
ve adalet kurumlarında eşit olmak için ortak dille ortak akıl üretmemiz gerektiğini söyleyerek
konuşmasını noktaladı. Benim Atatürküm çocuk kitabını derneğimize armağan etti.

İçten söyleşisi için Sevgi Özel’e teşekkür ederiz.

Zuhal Yüksel

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 26

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 27

KIRKYAMA VE EL SANATLARI SERGİSİNDEN

Çiğdemim Derneğinin bu yıl içinde sürdürmekte olduğu etkinliklerden biri kırkyama (patchwork)
diğeri turistik el sanatları faaliyetleridir. Bir yıl boyunca katılımcıların ürettikleri ürünlerden oluşan
sergi Derneğimiz Kültürevinde 7-8 Mayıs tarihlerinde sergilenmiş ve oldukça beğenilmiştir.

Kültür değerlerimizin, bizden sonraki kuşaklara taşınması ve yaşatılması amacını güderken,
ekonomik amacı da yadsımayan etkinliklerimiz eskiyi, atık konumunda olan objeleri, günlük
hayatta kullanabilir, obje takı giysi v.b. türde tasarımlara dönüştürmektedir. Tasarımlar
oluşurken estetik kaygı taşıyan, ihtiyaca dönük hedefler seçilmiş olup, çalışma planı buna
yönelik yapılmıştır. Bu yolla, eski işlemeler, boncuk, iğne oyalar, eski ipekli kumaşlar
kullanılmayan kravatlar, kotlar yeniden tasarlanarak bambaşka bir görünüme bürünmüştür.

Her iki grupta emek veren sevgili komşularımızın eline, yüreğin sağlık. Yeni yılda yeni
komşularımızı da aramızda görmek ümidiyle sevgiyle kalın.

Aytül Aksongur , Nilgün Türker

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 28

MUHTARIMIZDAN

Sevgili komşularımız.

Bu paylaşımımızda mahallemizde yapılan değişiklikler ve devam eden çalışmalarla ilgili bilgileri
sizlerle paylaşmak istedik.

1. Son yağışlar hepimizin bildiği gibi Ankara’nın değişik mahallelerin de ciddi zararlar
vermiştir. Maalesef bizim mahallemizde de bazı binalarımızın bodrum kat ve garajlarına
yağmur suyu dolmuştur. Zarar gören komşularımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiriz.
(Mahallemizden 2 ayrı manzara) Nasıl engel olabileceğimiz konusunda ASKİ yetkilileri ile
görüşmeye devam ediyoruz.

2. Normalin üzerinde yağan yağış nedeni ile 1575 ve 1582 cadde üzerine gelen çamur, taş,
toprak ve kirlilik ASKİ ekipleri tarafında temizlendi.

3. 1549 Cadde üzerinde su arızası nedeni ile ASKİ tarafından açılan iki yer Büyükşehir
belediyesi ekipleri tarafından kapatıldı.

4. Ramazan nedeni ile değişik tarihlerde muhtarlığımıza bırakılan yardımlar ihtiyaç
sahiplerine ulaştırıldı.Bu yardımlar komşularımıza, tarafımızdan adresler verilerek ihtiyaç
sahiplerine kendileri tarafında ulaştırıldı. Bazı durumlarda da ihtiyaç sahiplerini
muhtarlığımıza çağırarak kendileri tarafından verildi. Komşularımızdan bize duydukları
güvenden dolayı teşekkür ederiz.

5. Çankaya Belediyesi tarafından Çankaya evinin kapasitesini ve çeşitliliğini arttırmak için
Hasan Ali Yücel etkinlik salono Can Yücel parkı içerisinde CHP Çankaya ilçe başkanı,
Çankaya Belediyesi Başkan yardımcıları ve mahallelilerimiz tarafında açılarak
mahallemize kazandırıldı.

6. Şirindere kentsel dönüşüm projesi kapsamında yapılan projeyi, mahalle komşularımız,
mimarlar odası temsilcileri ve şehir planlamacıları odası temsilcileri ile tartıştık. Projenin
mahallemiz açısından ve hak sahiplerinin kazanımları bakımından, mahallemizin ve hak
sahiplerinin çıkarlarına uygun olmadığını kararı çıktı. Konuşmalara sonucunda Büyükşehir
Belediyesine itiraz dilekçesi verilmesi kararlaştırıldı ve 150 civarında bireysel dilekçe
verildi. Ayrıca Muhtarlık kurumsal yapısı olarak bizde verdik. Gelişmeleri paylaşmaya
devam edeceğiz.

7. Aşırı yagış nedeni ile Ahmet Barındırır oklumuzun bodrum katına su girmişti. Okul
müdürümüzün talebi üzerine Çankaya Belediyesinden yağmur suyu girişinimengellemek
için bordür taşı istemiştik. İhtiyaç duyulan miktarda taş okulumuza getirilmiştir. Bu
çalışmalardan olayı Çankaya Belediyesi ve Büyükşehir Belediyesi Çalışanlarına teşekkür
ederiz.

Mayıs ayı içerisinde doğan tüm komşularımıza sevdikleri ile birlikte sağlıklı, mutlu, uzun bir
yaşam dileriz.

Çiğdem Mahallesi Muhtarlığı
Hasan Hüseyin Aslan

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 29

BAYRAM’DA GÜL HASADI ve GÖLLE BÖLGESİ GEZİSİ

GÜNEYKENT/GÜL HASADI-EĞİRDİR-SALDA
SAGALOSSOS-KOVADA-YALVAÇ

15-17 HAZİRAN 2018. 2 GECE, 3 GÜN
TAMPANSİYON

Ankara, Keçiborlu, Gönen, Güneykent, Gül Hasadı, Eğirdir, Salda Gölü, Burdur, Arkeoloji Müzesi,
Bakibey Konağı, İnsuyu Mağarası, Ağlasun, Sagalossos Antik Kenti, Akpınar Köyü, Gelendost,
Yalvaç, Yalvaç Müzesi, Pisida Antiokyası, Devlethan Camii, Akşehir, Yunak, Polatlı, Ankara.
14 Haziran 2018 Perşembe gecesi saat: 23.30’da Derneğimiz önünde buluşup hareket ediyoruz.

1.GÜN(15 HAZİRAN 2018 CUMA): ANKARA-AFYON-GÜNEYKENT-EĞİRDİR

Ankara, Polatlı, Sivrihisar, Afyon, Sandıklı, Keçiborlu, Gönen üzerinden yolumuza devam edip bir gül

beldesi olan Güneykent’e gidiyoruz. Isparta bölgesinde yetiştirilen güllerin % 20 ye yakının burada

yetiştirildiğini, güllerin işlenerek dış satım yapıldığını biliyor muydunuz? Gül’ün ekonomik bir değerinin

olması nedeniyle bölge ekonomisine yaptığı katkının yanı sıra Belde belediyesi ve yöre halkı gelenek ve

göreneklerini, yeme-içme kültürlerini beldeye gelen insanlara tanıtarak sosyal etkileşim yolu ile farklı

kültürler arasında kaynaşma olmasına katkıda bunmaktadırlar. İşte böyle güzel bir beldede Gül’ü

yakından tanıyarak O’nu toplama/hasat etme olanağı bulabileceksiniz. Etrafa alışma ve kısa süreli

dinlenme sonrası traktörlere binerek gül tarlalarına gidiyoruz. Peki gül nasıl toplanacak, onu da beraber

gittiğimiz deneyimli işçilerden öğreniyoruz. Gül keselerini/önlüklerini giyip 1 saate yakın gül tarlalarında;

koklayarak, dokunarak, çıplak elle gül hasadı yapıyoruz. İşçilerle birlikte fotoğraf çektikten sonra geriye

dönüp grubumuz için yöresel olarak hazırlanmış lezzetlerle masalara yayılmış güllerin oluşturduğu mis

kokular eşliğinde afiyetle yiyoruz. Kahvaltı sonrası toplanan güllerin geleneksel ve modern işletmelerde

Gülyağı’na dönüşüm sürecini izleyip bilgiler aldıktan sonra güllerin beldesi Güneykent’te öğle yemeğimizi

afiyetle yiyoruz. Çay-kahve keyfi sonrası Yunus EMRE Evi ve Gülevi’ni görüp gezdikten sonra bu kez

Gül’den yapılan ürünlerin satıldığı alana gidip isteğe bağlı olarak alış veriş yapıyoruz. Yapılan etkinlikler

sonrası aracımıza binerek Isparta-Eğirdir yoluna giderek Eğirdir’e, gidiyoruz. Dündar Bey Medresesi,

Hızırbey Camisi ve Kemerli Minare’yi görüp gezdikten sonra Canada’da ki otelimize gidip odalarımıza

yerleşiyoruz. Dileyen katılımcılarımız suya girmeyi deneyebilirler. Yapılan etkinlikler sonrası akşam

yemeğimizi otelimizde yiyoruz. Geceyi Eğirdir’de geçiriyoruz.

2.GÜN(16 HAZİRAN 2018 CUMARTESİ):SALDA GÖLÜ-BURDUR-SAGALOSSOS-EĞİRDİR

Erken kalkıp güzel bir kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıp hareket ediyoruz. Toplamda 125 Km yol alıp

Isparta-Burdur üzerinden yolumuza devam edip Türkiye’nin Maldivleri olarak lanse edilen ve ülkemizin

entemiz en 185 metre derinliği ile en temiz gölü olan Salda Gölü’nde gidiyoruz. Maldivler’e benzetilen

alanı görüp göl çevresinde araç ile tur yaptıktan sonra aynı yol üzerinden yolumuza devam edip Burdur’a

Kuş Gözlem istasyonuna gidiyoruz. Göl seyri, fotoğraf çekimleri ve kuş gözlemi sonrası şehir merkezine

gelip Saat Kulesi ve Ulu Camii gezileri sonrası Burdur Şişi ana menüsü ile öğle yemeğimizi afiyetle

yedikten sonra ağırlıklı olarak Sagalossos eserlerinin sergilendiği Arkeoloji Müzesini görüp geziyoruz.

Burdur’un en özgün konakları arasında yer alan Bakibey Konağını gezip fotoğraf çektikten sonra hareket

edip 13 Km uzaklıktaki İnsuyu Mağarasına gidiyoruz. Mağara gezisi ve fotoğraf çekimi sonrası yola çıkıp

20 km yol aldıktan sonra Burdur’un Ağalasun İlçesine gidiyoruz. 7 Km uzaklıktaki bir Roma kenti olan

Belçika’lı kazı grubu tarafından yeniden yapılandırma/ayaklandırma çalışmaları devam eden Sagalossos

antik kent kalıntılarını görüp gezdikten sonra yola çıkıp AğlasunIsparta üzerinden yolumuza devam edip

Eğirdir’e gidiyoruz. İsteğe bağlı dinlenme ve suya girme etkinlikleri sonrası akşam yemeğimizi otelimizde

yiyoruz. Yemek sonrası isteğe bağlı olarak Ada çevresinde kısa süreli gezinti yapıyoruz. Geceyi

Eğirdir’de geçiriyoruz.

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 30

3.GÜN(17 HAZİRAN 2018 CUMARTESİ):SALDA GÖLÜ-BURDUR-SAGALOSSOS-EĞİRDİR
Erken kalkıp güne güzel bir kahvaltı ile güne başlıyoruz. Kahvaltı sonrası otelimizden ayrılıp koşullar
uygunolması halinde hemen yakınımızdaki Aya Stefanos Kilisesi’ni geziyoruz. Daha sonra aracımıza
binip ilçe çıkışındaki Akpınar Köyü’ne gidiyoruz. Seyir Terası’ndan ilçeyi ve Gölü kuş bakışı doyumsuz
manzarayı seyredip fotoğraf çekiyoruz. Çay-kahve keyfi sonrası ayrılıp Kovada gölü Milliparkı’na
gidiyoruz. Doğal oluşumlu Kovada gölünü görüp gezdikten sonra geriye dönüp Gelendost üzerinden
yolumuza devam edip 1 saat süreli yolculuk sonrası Yalvaç’a gidiyoruz. Öğle yemeğimizi afiyetle
yedikten sonra Yalvaç Müzesi’ni görüp geziyoruz. Daha sonra Pisida Bölgesinin önemli antik
kentlerinden olan Antiokheia’ya gidip; Men Tapınağı, Ana Cadde, Kabartmalar, Tiyatro, Roma Hamamı,
Anıtsal Çeşme, Augustus Tapınağı, Saint Paulus Kilisesi gezileri sonrası ilçeye gelip Devlethan
Camii’sini geziyoruz. Çınar altında çay-kahve molası verdikten sonra saat: 18.00’de hareket edip Sultan
Dağları’nı geçerek Akşehir-Yunak-Polatlı üzerinden yolumuza devam edip saat: 22.30’da Ankara’ya
geliyoruz.

GEZİ ÜCRETİ: 610 TL Üyelere 600 TL.

GEZİ ÜCRETİNİ İÇEREN HİZMETLER: Özel ulaşım, araçta, kek, sıcak-soğuk içecek ikramları,
kahvaltı(3), öğle yemeği(3), özel statülü otelde konaklama, akşam yemeği(2), TÜRSAB Seyahat
Sigortası,
tüm çevre gezileri ve rehberlik hizmetleri, dönüşte kek, sıcak-soğuk içecek ikramları gezi ücretine dahil
edilmiştir.
GEZİ ÜCRETİNE DAHİL OLMAYAN HİZMETLER: Müze ve Örenyeri giriş ücretleri,
akşam yemeğinde su dışında kalan içecek ücretleri, kişisel harcamalar ve 3. gün akşam
yemeği ve kişisel harcamalar gezi ücretine dahil edilmemiştir.

OTEL HAKKINDA
Eğirdir, SDÜ Mavigöl Otel. www.mavigolotel.sdu.edu.tr

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 31

ÇİĞDEMİN SESİ HAZİRAN-2018 WWW.CİGDEMİNSESİ.COM SAYFA 32


Click to View FlipBook Version