The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Bu dergi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Kimya Mühendisliği Kulübü tarafından tasarlanmıştır.

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by ves, 2020-12-01 11:48:18

AFFINITE

Bu dergi, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Kimya Mühendisliği Kulübü tarafından tasarlanmıştır.

Keywords: AFFINITE,İUCKMK,Chemical,Engineering

Değerli Okurlar,
Öncelikle 20. Dönem İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Kimya
Mühendisliği Kulübünün Yönetim Kurulu Başkanı olmaktan
onur duymaktayım. AFFINITE isimli kulüp dergimizin ilk
sayısında bizleri kırmayarak B2B bölümümüze konuk olan
değerli hocamız Sayın Prof. Dr. Mehmet Bilgin’e ve emeği
geçen tüm ekip arkadaşlarıma teşekkürlerimi sunarım.

Üniversitemiz bölüm tarihi Türkiye’de diplomaya dayalı sistematik olarak kimya öğretimine
İstanbul Darülfünunu Fen Fakültesi Kimya Enstitüsü’nde 1918 yılında başlanmasına dayanır. Ulu
Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün üniversite reformu ile 31 Temmuz 1933 tarihinde İstanbul
Üniversitesi kurulmuştur. 1937 yılından önce Kimya Enstitüsü’nden mezun olanlar kimyager
diploması almışlardır. Bu yıldan itibaren ders programına ilaveler yapılarak kimya mühendisliği
diploması verilmeye başlanmıştır. 1918-1950 yılları arasında ülkemizin birçok alanına gerekli
olan kimyagerler tek kimya öğretim kuruluşu olarak İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Kimya
Enstitüsü tarafından yetiştirilmiştir.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Kimya Mühendisliği Kulübümüzün tarihçesi ise 2001 yılında
sosyal aktivitelere ilk adımların atılması ile başlamıştır. Kulübümüzde geçmişten bugüne kadar
yer edinen en büyük zirvesi olarak gerçekleştirdiğimiz Kimya Mühendisliği Zirvesi (KMZ’),
üyelerimizle eğlenceli-deneysel etkinlikler yaptığımız workshop çalışmalarımız, çay kahve
içerken bizlere deneyimlerini aktaran değerli konuşmacılarımız ile teatalk sohbetleri, teknik
geziler, sosyal sorumluluk projeleri, kariyer eğitimleri gibi etkinliklerinin bulunmasının yanı
sıra çağın gerekliliklerini ve dijitalleşen dünyadaki gelişmeleri takip ederek yenilikleri ve
çevrimleri uygulama çalışmalarımız devam etmektedir. İlk örneği olarak gelecek ay dijital
ortamda gerçekleşecek olan DAMGA’20 zirvemiz 5 Aralık 2020 tarihinde online platformlar
aracılığı ile sizlerle olacak.
Dünyayı sarsan ve bizleri yeni normalleşmeye iten pandemi sebebi ile çalışmalarımızda
dijitalleşmenin normlarına uyarak gerçekleştirdiğimiz her faaliyetimizi online platformlar
aracılığı ile sürdürme gayreti içerisinde bulunuyoruz. Bu süreçte siz değerli okurlarımız ve
üyelerimizle aramızdaki bağı güçlü tutmak, her zaman kimya ve bilim ile kalmak amacıyla e-
dergimizi gururla sizlere sunuyoruz.
Dergimizin siz değerli okurlarımızla aramızdaki bağı sağlaması ve bağımızın gücünü belirtmesi
adına kimyasal olarak iki molekül arasındaki bağlanma gücü anlamına gelen “affinite” ismini
dergimizde yaşatma kararı aldık. AFFINITE’nin her sayısında kimya ve kimya mühendisliği
alanlarında bulunan konular hakkında edinebileceğiniz birçok bilginin yanı sıra farklı
konuklarımız sayesinde kendinize katacağınız tecrübeler, her gün göz önünde olan aslında
göremediğimiz gerçekler ve derin bir nefes niteliğinde olan eğlence bölümlerimiz sizleri bekliyor
olacak. Dergimizi web sitemiz iuckmk.com adresinden takip edebilir, sizler de bize yorumlarınızı
dergide yayınlanmasını istediğiniz yazı ve görsel içeriklerinizi sosyal medya hesaplarımızı takip
ederek bu kanallardan ulaştırabilirsiniz.
Hepinize sağlıklı günler dilerim.

K e y i f l i O k u m a l a r…

İÜC KMK YÖNETİM KURULU BAŞKANI

NİHAT HAZAR SAMANCIOĞLU

İÇİNDEKİLER NEDİR?

Hayatımızda Biyokimya
Yazar: Berna GÜVE

GÜNCEL ÇALIŞMALAR
Yazar: Betigül ÇAKMAK

İDE-A
Kronolojik Çalışmalar
Yazar: Didem TOPUZ

PERSPEKTİF
Yoksa Sen Hala İzlemedin Mi?
Yazar: Burçin DEBRELİOĞLU

BİRKİ İM Atatürk
Yazar: Esma SONĞAN

ORİJİN
Tasarım Sayfası

BİLİMDEN HABERLER
Yazar: Rümeysa ARAS

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR
Yazar: Zehra HOŞ

BİZDEN SİZE B2B Röportaj
KMK
BAŞLANGIÇ
Tasarlayanlar: Nereye Gitmeli?
Efe AYDIN &
Aysu GÜNEY Yazar: Doğuş ŞENOL

BULMACA

*Yazılarda bulunan QR kodlarını okutarak, kaynakları öğrenebilirsiniz!

NEDİR?

Biyokimya; kimyanın hücresel ve
moleküler düzeyde biyolojik süreçlerin
incelenmesini, canlının yaşamı boyunca
sürüp giden kimyasal olayları takip eden
bir bilim dalıdır. Hem biyolojinin hem de
kimyanın alt bilim dalıdır. Kimyanın bir
alt disiplini olan biyokimya biyolojik
kimya olarak da adlandırılabilir.
Biyokimya mühendislik ve biyoloji bilim
alanlarıyla birlikte biyoteknolojinin üç
temel dayanağından birisini de
oluşturmaktadır. Bu nitelikleri nedeni ile
Biyokimya Tıp, Diş Hekimliği, Eczacılık,
Veteriner, Fen (Biyoloji, Kimya
bölümlerinde) ve Eğitim Fakültelerinde
yer almaktadır. Genç bir bilim dalı olan
biyokimyanın tarihçesine bakacak
olursak eğer başlangıcından itibaren bu
zamana kadar yaklaşık 150 yıl gibi bir
zaman geçmiştir.1903 yılında ilk defa
kimya, fizyoloji ve tıp kökenli araştırmacı
Alman kimyageri Carl Neuberg
tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Bu
bilim dalının gelişmesine sayısız çok fazla
değerli bilim insanının emeği olmuştur.

HAYATIMIZDA

Bunlardan sadece bazılarının adlarını şöyle
sıralayabiliriz: Carl Neuberg, Karl Scheele,

Friedrich Wöhler, Arthur Harden,
William Young, Gustav Embden,

Otto Fritz Meyerhof,
Sir Hans Adolf Krebs…Biyokimya alanında

yapılan çalışmaların başlangıcı 1903
yılından daha önceki yıllarda başlamıştır.
Daha eski bilim dalları olan organik kimya,

fizyoloji, biyoloji ve tıbbın gelişmesi ile
biyokimya daha da değer kazanmıştır.
Yapılan çalışmalar, atılan yeni adımlarla
da değer kazanmaya devam etmektedir.
Bu bilim alanının lisans eğitimi Türkiye'de
ilk olarak Ege Üniversitesi Biyokimya

bölümünde verilmeye başlanmıştır.
Bölümde aynı zamanda biyokimya ağırlıklı

biyokimyagerlik ve
biyoteknoloji ağırlıklı biyokimyagerlik

seçenekleri mevcuttur.

BİYOKİMYA

Hayatımızda Biyokimya

BİYOKİMYANIN ÇALIŞMA ALANI

Biyokimyanın çalışma alanı çok geniştir.
İlaç sanayi, tıbbi kimyasal madde üretim
tesisleri, tarım ve zirai ilaç üretim
şirketleri, kozmetik sanayi, deterjan
üretim firmaları, alkol üretim tesisleri,
fermantasyon teknolojisinin kullanıldığı
firmalarda, üniversiteler, hastanelerin
biyokimya laboratuvarlarında, adli tıp
kurumlarında, büyük tarım
işletmelerinde, haralarda ve karantina
istasyonlarında biyokimyacılara önemli
görevler düşer.

Özellikle hastalardan alınan kan, idrar, dışkı ve beyin-omurilik sıvısı
gibi örneklerin biyokimya yöntemleriyle incelenmesi hastalıkların
tanısında çok değerli ipuçları sağlar. Tarlalardaki ürünlerde ya da asma
bağlarında bulaşıcı bir hastalık baş gösterdiğinde bu hastalığın etkenini
saptamak, kriminolojide suçun işlendiği yerdeki bazı izleri, örneğin saç
tellerini inceleyerek katilin kimliğini belirlemek için de yine biyokimya
yöntemlerine başvurulur.

Yeni ilaçların ve aşıların insan vücudundaki etkilerini
araştırarak farmakolojiye yardımcı olan biyokimya günlük
yaşamın birçok alanında önemli rol oynar. Yiyeceklerdeki
katkı maddelerinin, tarımda kullanılacak gübrelerin ve içme
sularını arıtmak için katılan kimyasal maddelerin önce
biyokimya yöntemleriyle sınanması gerekir. Radyasyonun
canlı dokular üzerindeki etkilerini incelemek için yine
biyokimya tekniklerinden yararlanılır. Böylece, nükleer
enerji santrallerinden televizyon ekranlarına kadar çok geniş
bir alanda, radyasyonun insan sağlığını tehlikeye atıp
atmadığı denetlenebilir.

Bilim ve teknolojinin amacı sağlıklı bir çevre ve sağlıklı bir
yaşamdır. Bu nedenle bugün hayal bile edilemeyecek
olanakların insanlığın hizmetine sunulmasında en büyük
pay gelecekte bu meslek üyelerinin olacaktır. Özellikle
üniversite tercihinde bulunacak kişiler için biyokimya
bölümüne yönelmeleri bilimin ilerlemesi için oldukça
önemlidir. Son yılların Nobel bilim ödüllerinin büyük
oranda biyokimyasal çalışmalara verilmiş olması bunun en
güzel kanıtıdır. İş olanaklarının, biyokimya, biyoteknoloji
ve gen teknolojisinde gözlenen gelişmelere paralel olarak
yoğunlaşması gelişmiş ülkelerde yayınlanan bilimsel
dergilerdeki iş ilanlarının büyük bir kısmının bu alanlara
yönelik oluşu ile kanıtlanmaktadır.

Yazar: Berna GÜVE

Güncel ÇalışmalarBiyokimya, bitki, hayvan ve mikroorganizma biçimindeki bütün
canlıların yapısında yer alan kimyasal maddeleri ve canlının yaşamı

boyunca süregelen kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalıdır.
Biyokimyanın amacı her şeyden önce, hücrenin temel bileşenleri
olan protein, karbonhidrat ve lipit gibi organik bileşiklerin; yaşamsal

önem taşıyan kimyasal tepkimelerde en büyük rolü
oynayan DNA nükleik asitlerinin, vitaminlerin ve hormonların hem

yapısal hem de nicel çözümlemelerini yapmaktır.
Canlılardaki protein bileşimi, besinlerin enerjiye dönüşmesi, kalıtsal

özelliklerin kimyasal mekanizmalarla iletilmesi gibi yaşam
süreçlerinin araştırılması da yine biyokimyanın ilgi alanına girer.

ÜLKEMİZDE BİYOKİMYANIN YERİ NEDİR?

Biyokimya; 1930'lu yıllarda İstanbul Tıp Fakültesi'nde kurulmuştur.
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi bu alanın gelişimi ilk yıllarda tıp
fakültelerinde olmuş, daha sonra giderek diğer fakültelerde de biyokimya
kürsüleri kurulmuştur.
Klinik Biyokimya uzmanlığı ise 1929 yılında Türkiye’de tanınmış ilk 15 tıp
uzmanlık alanından birisidir. Alanımız Türkiye’de 1929'da "Kimya-yı Tıbbi",
1947'de "Hayat-i Kimya", 1949'da "Hayati, Tıbbi ve Gıdai Kimya", 1955'te
"Hayat-i ve Tıbbi Kimya", 1961'de "Tıbbi "Biyokimya", 1962'de
"Biyokimya", 1983'te "Biyokimya ve Klinik Biyokimya", 2002'de de
"Tıbbi Biyokimya" olarak adlandırılmıştır.
Bilimin her alanında olduğu gibi biyokimya alanındaki çalışmalar ve
buluşlar da başta ülkemiz olmak üzere tüm dünyada önemli bir rol
sahibidir. Geçmişten günümüze bilimle uğraşan insanlar sürekli doğadaki
karanlık noktaları bilimin ışığıyla aydınlatmaya çalışmışlardır. İnsan
yaşamına ve doğaya ait olan bu bilinmezlik girdabının kapısı hala sonuna
kadar açılmış değildir. İnsan geliştikçe ihtiyaçları, doğanın insana ve
insanın doğaya etkileri hiçbir zaman bitmeyeceği için bilim alanındaki
gelişmelerin de sonu gelmeyecektir. Her zaman sorulması gereken bir soru
olacak ve verilmesi gereken bir cevap doğacaktır.

Son zamanlarda biyokimya alanında gelişen bazı olaylara göz atabiliriz:

HİNDİSTAN CEVİZİ YAĞI BİLEŞİKLERİ,
BÖCEKLERİ TEHLİKELİ KİMYASAL
DEET (N, N-DİMETİL M-TOLUAMİD)’TEN
DAHA ETKİLİ UZAKLAŞTIRIYOR:

ABD tarım bakanlığının yaptığı yeni
bir araştırmaya göre Hindistan cevizi
yağı, kan emici böceklere karşı
DEET’ten (sinek kovucularda
kullanılan bir kimyasal) daha etkili
olduğunu belirtti.
Böcek ısırıkları ile bulaşan hastalıkları
önlemek için kullanılan böcek kovucu
ilaçlarda son 60 yıldır bilinen en etkili
kimyasal olan DEET kullanılmaktadır.
Bununla birlikte, DEET gibi sentetik
kovucular ve böcek öldürücüler
hakkında artan düzenlemeler ve artan
kamu sağlığı endişeleri,
araştırmacıları daha etkili ve daha
uzun süren bitki bazlı kovucular
geliştirmeye yöneltti.
Bilim insanları, insanlara ve
hayvanlara hastalık bulaştırabilen
sivrisinekler ve keneler gibi tehlikeli
böceklere karşı etkili ve uzun süreli
etkinliğe sahip olan özel Hindistan
cevizinin yağ asitlerini keşfettiler.

ARAŞTIRMACILAR, AĞAÇLARDAN YENİLENEBİLİR
ARABA LASTİĞİ ÜRETME SÜRECİNİ KEŞFETTİ:

Minnesota Üniversitesi liderliğindeki bir araştırmacı ekibi,
lastik üretim endüstrisini arka bahçemizde bulunan
yenilenebilir kaynaklara çevirerek, ağaçlardan ve otlardan
otomobil lastikleri üretmek için yeni bir teknoloji keşfetti.
Konvansiyonel otomobil lastikleri, çoğunlukla fosil yakıtlardan
üretildiği için çevreye zararlı etkileri olduğu bilinmektedir.
Ağaç ve otları içeren biyokütleden üretilen otomobil lastikleri;
aynı kimyasala, makyaja, renge, şekle ve performansa sahip
mevcut otomobil lastikleriyle aynı olacaktır.
Minnesota Üniversitesi Kimya Mühendisliği ve Malzeme
Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Paul Dauenhauer: “Ekibimiz;
ağaçlar, otlar veya mısır gibi doğal ürünlerden otomobil
lastiklerindeki ana molekül olan izopren yapmak için yeni bir
kimyasal süreç hazırladı.
Bu araştırma, milyar dolarlık otomobil lastikleri endüstrisi
üzerinde büyük bir etkiye sahip olabilir” dedi.
Çoğu insana göre yeni bir şeyler düşünüp ortaya elle tutulur
bir şey koymak zor gibi görülebilir. Fakat sıkı bir çalışma, fikir
alışverişi, sabır ve azimle; ortaya bu gelişmeler gibi hayatımızı
kolaylaştıran, çevre dostu, zararlı atık kullanımını azaltarak
işlevsellik kazandıran fikirler bulup hayata geçirmek; ortada
olmayan bir dağ inşaa etmek değil de hali hazırda bekleyen bir
dağ yığınına ağaç ekmek gibidir. Sadece ağaç türünü
araştırmak, ekecek zamanını belirlemek, ortam koşullarını
ayarlamak ve zaman ayırmak gerekir.
Yapılan araştırmaları takip edip ilham alarak biz de
çevremizde olan biten sorunlara karşı yeni fikirlerle savaş
açabiliriz. Şunu unutmamak gerekiyor: "Her zaman için,
yapılmış olanın daha iyisi vardır!"

BİLİM ADAMLARI DİŞ MİNESİNİ REJENERE
EDEBİLECEK MATERYALLER GELİŞTİRİYOR

Londra'daki Queen Mary Universitesi
araştırmacıları, diş minesi ve kemiği
gibi sert dokuları canlandırabilecek
mineralli materyaller üretmenin yeni
bir yolunu geliştirdiler.
Vücudun diğer dokularından farklı
olarak mine, kaybolduktan sonra
yeniden canlandırılamaz, bu da ağrı ve
diş kaybına yol açabilir.
Bu problemler dünya nüfusunun yüzde
50'den fazlasını etkilemektedir ve bu
nedenle mineyi yeniden yaratmanın
yollarını bulmak uzun zamandır diş
hekimliğinde büyük bir ihtiyaç
olmuştur.

Nature Communications'ta yayınlanan çalışma, bu yeni yaklaşımın dental emaye
gibi görülen ve davranılan dikkat çekici bir hassasiyet ve düzen ile materyaller
oluşturabileceğini göstermektedir.
Queen Mary's Mühendislik ve Malzeme Bilimi'nde Diş Hekimi Sherif
Elsharkawy: “Bu heyecan verici; çünkü mineralizasyon platformunun basitliği ve
çok yönlülüğü, diş dokularını tedavi etmek ve iyileştirmek için fırsatlar yaratıyor.
Örneğin, dentin hipersensitivitesinin tedavisi için insan dişlerine maruz kalan
dentin tübüllerini infiltre edebilen, mineralize edebilen ve koruyabilen aside
dirençli bandajlar geliştirebiliriz.” dedi.
Geliştirilen mekanizma, apatit nanokristallerin büyümesini, vücudumuzda diş
minesinin gelişmesiyle birlikte bu kristallerin büyüme biçimlerine benzer
şekilde, çoklu ölçeklerde büyümeyi ve yönlendirmeyi sağlayan spesifik bir
protein malzemesine dayanmaktadır.

Yazar: Betigül ÇAKMAK

İDE-A KRONOLOJİK ÇALIŞMALAR

Biyokimya sadece 150 yıl gibi kısa bir süre
önce ortaya çıkan genç bir bilim dalı olsa
da aslında kimya ve biyoloji bilimi var
olduğundan beri yani 150 yıldan çok daha
uzun bir süredir bu iki bilimin ortak
paydasında çok fazla buluş
gerçekleşmiştir. Buluşların bu kadar fazla
olmasının sebebi ise hayatımızın her
alanında canlılığın ve kimyanın var olması
diyebiliriz. Bu bahsettiğimiz buluşların
hepsini dergimize koymak mümkün
olmasa da ilginizi çekebileceğini
düşündüğümüz bazı buluşları sizlere
sunmak istedik. Ayrıca sizlere de bu
alandaki güncel gelişmeleri yakından takip
etmenizi önerir, bol bilimli ve sağlıklı
günler dileriz.

İsveçli Kimyager olan Karl Wilhelm
Scheele, 1700'lerin ortalarına rastlayan

yıllarda bitki ve hayvan dokularının
kimyasal bileşimi konusunda çalışmalar
yapmıştır. Bu çalışmalar biyokimyanın

ayrı bir disiplin halinde kurulmasına
neden olmuş ve biyokimyaya çok önemli

katkılarda bulunmuştur.

Alman kimyacı FriedrichWöhler,1828’de
yanlışlıkla yaptığı bir buluş sonucunda organik

kimyanın öncüsü olarak
anılır.Friedrich,inorganik madde olarak
sınıflandırılan amonyum siyanatın sulu
çözeltisini ısıttığında organik bir madde olan
üreyi elde ederek (Wöhler Sentezi) bir dönüm
noktasına imza atmıştır çünkü bu buluş
organik moleküllerin yalnız canlılarda
bulunduğuna inanılan ve vital güçler denen
güçler tarafından sentezleneceği inancını

yıkmıştır.

Alman asıllı olan Gustav Embden yine
1820’lerde Arthur Harden ve William Young

ile çalışarak karbonhidratların ara
metabolizması ile ilgili çalışmalarla glikoliz

alanında isimlerini duyurmuşlardır.

Luis Pasteur 1882 yılında Fransız bir
doktor ve bakteriyolog ile birlikte

çalışarak aşı yöntemini geliştirmiş ve
kuduz aşısını bulmuştur. Aşı daha önce
on bir köpek üzerinde denenmiştir ancak
insan üzerinde ilk uygulanışı Pasteur
tarafından biraz tereddütlü yapılsa da aşı
yapılan çocuğun sağlığı iyiye gittiğinde

Pasteur kahraman olarak anılmıştır.

Sir Hans Adolf Krebs 1930’lu yıllarda
ornitin döngüsü de diyebileceğimiz üre

döngüsünü, glioksilat döngüsünü ve
Krebs döngüsünü bularak biyokimya
alanına önemli gelişmeler katmıştır.
Ayrıca sitrik asit döngüsü keşfi, ona 1953
Nobel Fizyoloji Ödülünü kazandırmıştır.

1953 yılında I.D. Watson ve
F. Crick birlikte çalışarak
DNA’nın oldukça karmaşık
olan yapısını çözmeyi
başardılar.Bu sayede
genlerin, hücre içerisinde
meydana gelen kimyasal
olayları nasıl kontrol
edebildiği gibi konular
hakkında bilgi sahibi olmak
mümkün oldu. Yaptıkları
keşif, genetik kod ve
protein sentezi hakkında
oldukça önemli
öngörülerde bulunabilmeyi
mümkün kılıyordu ve
gelecekteki birçok keşif ve
buluşun önünü açmıştı.

1974’te Paul Boyer, ATP sentazın
nasıl çalıştığını açıklayan bir teori

sunmuştur. İlerleyen yıllarda John
Walker ile ortak çalışmaları

sonucunda ATP sentaz enziminin 3
boyutlu yapısı çözülmüştür. Bu keşif

onlara 1997 Nobel Tıp Ödülü
kazandırmıştır.

1986 yılında Britanyalı Sydney
Brenner ve John E. Sulston ile
Amerikalı H. Robert Horvitz,
solucan organizmasının
gelişmesini ve hücrelerinin
programlı ölümünü yöneten
kilit öneme sahip genleri
saptadıkları çalışmayı
tamamlamışlardır ve benzer
genlerin insan dahil daha
gelişmiş diğer organizmalarda
da bulunduğunu
belirlemişlerdir.

1977 yılında Maxam
ve Gilbert, bir

kimyasal yöntem
geliştirmişlerdir. Bu

yöntemle artık
DNA’nın yapısı
bütün ayrıntılarıyla
incelenebilir hale
gelmiştir ve gen
mühendisliği
dediğimiz bir alan
ortaya çıkmıştır.

YAZAR: Didem TOPUZ

Hepimizin bildiği gibi bir Bu belgesel birçok insan
çoğumuz Netflix uygulamasını tarafından izlenmiş,
oldukça fazla kullanıyoruz. beğenilmiştir. Üstelik
İçerisinde milyonlarca
izleyebileceğimiz film, dizi, bu başlık altında farklı
belgesel barındırıyor ve hangisini türde mini belgeseller
izleyeceğimize dair düşünüp ara
ara keşifler yapıyoruz. Ben sizi de yayınlamışlardır.
yormadan bir öneriyle Explained’ın her
karşınızdayım. Netflix’in belgesel
serisi olan “Explained” her bölümü çerez tadında
bölümünde farklı kavram ve olup farklı tarzda
olayları ele alarak aslında
bildiğimiz ama bir o kadarda betimlemelerle eğlenceli
bilmediklerimizi bizim için hale getirilerek
araştıran ve açıklayan bir belgesel
oluşturmuştur. Adından da anlatılmıştır. Bölümler
anlaşıldığı gibi kısa öz bir şekilde genel itibari ile en fazla
açıklamalarla dolu bir belgeseldir.
20'şer dakikadan
oluşturulmuş, her
bölümde farklı bir
konuyu ele alarak
sıkıcılıktan uzak bir tarz

yaratılmıştır.
Sürekliliğini harika bir
biçimde sağlamış, keyif
verici hale getirilmiştir.

İzlemek için okutun! Sizlere bu sayımızda özellikle
bahsedeceğim, ki bölümü izlemeden
geçmeyin derim, 1. sezon 19. bölümde
karşımıza çıkan “Gen Düzenleme” konu
başlıklı bölüm olacaktır. Eğer sizde Gen
Düzenleme nedir; Gen Düzenlemenin
korkunç bir deney mi yoksa bilimsellik
açısından ustalık gerektiren bir alan mı ya
da gen nedir biliyorum ama sanırım
eksiğim diyorsanız ve ne olduğunu merak
ediyorsanız hemen izlemelisiniz! Mesela
“CRISPR” kelimesinin anlamını fark
edeceksiniz, belki de ilk kez duydunuz.
Ayrıca bakterilerin DNA’sıyla evde
oynayabiliriz böyle bir şey mümkün! Hem
de oldukça uygun bir maliyetle.

Teknolojik gelişimin sonsuzluğuyla gen
düzeninin gelişiminin birbirine olan doğru
orantılı hali, tartışılmaz gösterimiyle dile
getirilmiştir. En önemlisi de konuların bu
alanda uzman olan kişiler tarafından
objektif olarak anlatılıyor oluşu merak
uyandırıyor. Çok kısa bir sürede tüm
cevapları öğreniyorsunuz ve siz de bu
belgeseli izledikten sonra sorularınızın
cevaplarını bulacaksınız. İyi ki izlemişim
diyeceksiniz ve kendinize belki de sizde
olmayan bir bilgi daha katacaksınız. Bugün
kendime ne kattın sorusuyla
karşılaştığınızda cevabınız ise hazır olacak.
Eminim ki pişman olmayacaksınız. Sonuç
olarak hem sıkılmayacak hem de eğlenerek
kısa sürede birçok bilgi sahibi olacaksınız.
Hadi sıra sizde! Yoksa hala izlemedin mi?

Yazar: Burçin DEBRELİOĞLU

KAHRAMAN, KURUCU LİDER VE ULU ÖNDER
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Okuyucumuzla buluştuğumuz bu ilk sayımızın çıkış
tarihiyle ilgili olarak bize anımsattıklarını ele
aldığımızda başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ten
bahsetmemek olmazdı. Bunun heyecanıyla
karşınızda olduğumu belirtmek isterim.

1881 yılında, Selanik’te üç katlı bir evde, güzel gözlerini dünyaya
açan başöğretmenimizin annesi Zübeyde Hanım, babası Ali Rıza
Efendi’dir. Hafız Mehmet Efendi’nin Mahalle Mektebinde
öğrenime başlamış ve baba isteğiyle Şemsi Efendi Mektebine geçiş
yapmıştır. Bu süreçte babası vefat etmiş, okula ara vermek
zorunda kalmıştır. Selanik Mülkiye Rüştiyesine kaydolmuş daha
sonra Askeri Rüştiyeye başlamıştır. İşte tam burada Kemal
isminin hikayesini işitiyoruz. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri
İdadisini bitirip İstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başlamıştır.
11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Harp Akademisini
tamamlamıştır. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu
emrinde görev yapmış ve Kıdemli Yüzbaşı olmuştur. Rütbe artışı
ve askeri başarıları devam eden Atatürk, 1911 yılında İstanbul'da
Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başlamıştır. Böyle
bir kariyer izlemek yerine farklı tercihlerde bulunsaydı tarihte
olabilecek değişiklikleri düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum.

İtalyanlara karşı mücadele ettiğimiz Trablusgarp’ta Tobruk
Savaşı’nda, Balkan Savaşı sırasında ise Dimetoka ve Edirne’nin geri
alınışında çok büyük emekleri olmuştur. 1. Dünya Savaşı’nda
düşman askerlere “Çanakkale geçilmez!” dedirtmiştir. Savaş büyük
bir kayıptır fakat Atatürk’ün bu durum içerisindeki duruşu ile
milletimiz çok yol katetmiştir. Sayesinde Çanakkale Boğazı
geçilmemiş ve Anafartalar zaferi elde edilmiştir.

"Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!"

Birçok bölgede askeri yeteneğini gösteren
Atatürk, sene 1916’yı gösterirken Muş ve
Bitlis’i Rus askerlerin elinden almayı
başarmıştır. Almanya’ya gidip cephede
incelemelerde bulunup seyahat dönüşünde
hastalanmış olsa dahi toparlanıp başarılı
savunma savaşları gerçekleştirmiştir. Daha
sonra kendisini Harbiye Bakanlığında işinin
başında görüyoruz.
Her hareketi ile tarihimizde kaderimizi çizmiş
olduğunu görüyoruz. 1919 tarihindeki
çalışmalarından bahsetmek borcumuzdur. 19
Mayıs 1919’da Samsun’a çıkar ve bir ay
sonrasında Amasya Genelgesi’ni
yayımlamıştır. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919
tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919
tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni
toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek
yolun belirlenmesini sağlamıştır.

"Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”

29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet için zemin
hazırlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu 23
Nisan 1920’de gerçekleşmiştir. Başöğretmenimiz bu
tarihi çocuklara armağan etmiştir. Köylüyü, çocuğu,
kadını, aldığı kararlarda göz önünde tutan Atatürk,
meclis ve hükümet başkanlığına seçilmiştir. O dönemde
yaşamamış olsam da daha doğru bir seçim
olamayacağına inanmaktayım.

Gazetecimiz Hasan Tahsin’in attığı ilk kurşunla
başlayan Kurtuluş Savaşı sürecinde Kuvayımilliye
adı verilen kuvvetle, Sevr Antlaşması’nda Osmanlı
İmparatorluğu’nu kağıt üzerinde bölüşen 1.Dünya
Savaşı galipleriyle savaşılmıştır. Savaşın zaferle
sonuçlanmasını sağlayan karar Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nden gelmiş olup, Kuvayımilliye ile
yine TBMM tarafından kurulan düzenli ordunun
birleşmesi olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nda
yönetiminde Mustafa Kemal Atatürk’ün olduğu
diğer önemli zaferlerimiz ise şunlardır: Sarıkamış,
Kars ve Gümrü’nün kurtuluşu; Gaziantep,
Kahramanmaraş ve Şanlıurfa savunmaları; 1.ve 2.
İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz zaferleridir.
Atatürk, 19 Eylül 1921’de TBMM kararı ile Gazi
Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Kısaca
Cumhuriyet ilanından söz etmiştik. 1 Kasım 1921
tarihinde kaldırılan saltanat sonrasında Osmanlı
İmparatorluğu’yla yönetim bağları koparılıp kabul
edilen Cumhuriyet idaresine oybirliği ile seçilen ilk
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Savaştan yeni çıkmış bir millet için Bu sıralarda üniversitemiz
bilimsel çalışmaların temelinin İstanbul Üniversitesi adını
oluşturulmasını sağlamak adına birçok
konuşma yapmıştır. İlköğretimden almıştır.
üniversiteye kadar olan tüm eğitim Atatürk; bilimi, gerçeğe götüren
öğretim aşamalarını yaygınlaştırmayı
hedef alan planlar geliştirmiştir. Ülke bir araç olarak görmüştür.
gelişiminde bilimin etkisini bilen Büyük sorunu gören Atatürk,
Atatürk, bilimsel kongreler
düzenlemiş, yurtdışından bilim aktarımı güç olan bazı
adamları getirtmiştir. Aynı zamanda geometrik ifadeleri fark ederek
yurtdışına öğrencilerimizden
göndererek üniversite reformu ‘Geometri Kılavuzu’ adlı bir
hazırlamışlardır. kitap çıkarmıştır çünkü bilgiyi

yaymayı sağlayan uygun dil
yoksa o milletten gelişim

beklenemez. Aynı zamanda
okur-yazar sayısını arttırmak
adına kampanyalar başlatmıştır.

Eğitim, dil, tarih, sanat,
konularında bilimsel kongreler

ve kurultaylar düzenleyerek
sorunlara bilimsel yaklaşmıştır.

Özellikle eğitimcilerle bir araya geldiği Maarif
Kongresi, savaş öncesi olmasıyla Atatürk’ün
eğitime, eğitimciye verdiği önemi gösterir.
Düzenlenen kongrelerde eğitimin şart
oluşundan, bilimde batıyı yakalamaktan
bahseden Ulu Önder, kadınların da erkekler
kadar aktif rol alması gerektiğinden

bahsetmiştir. Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih
Kurumunun açılmasına öncülük etmiştir.

“Yükselmiş, ilerlemiş medeni bir millet olarak medeniyet düzeyinin
üzerinde yaşayacağız. Bu hayat ancak ilim ve fenle olur. İlim ve fen için

kayıt ve şart yoktur.”

Peki bu askeri başarılarla dolu hayatın özel kısmı
nasıldı? Sade bir yaşam süren Atatürk, Latife Hanım

ile evlenmiş ve Afet, Sabiha, Fikriye, Ülkü, Nebile,
Rukiye, Zehra adlı yedi kız çocuğunu ve Mustafa adlı
çobanı manevi evlat edinmiştir. Abdurrahim ve İhsan
adlı çocukları ise himayesi altına almıştır. Zeybeğe

olan ilgisini hepimiz biliriz. Bunun dışında kitap
okumayı, müzik dinlemeyi, dansı, atçılığı ve yüzmeyi
sevmekteydi. Hayvanlarla da arası iyi olan Atatürk’ün

Sakarya adlı atı ve Fox adında köpeği vardı.
Ona öldü demek içimden gelmiyor. Ülkenin zor
dönemlerinde hem askeri hem de psikolojik destek
sağlamış bir lideri bize bıraktığı büyük bir miras
ardından kaybettik. Her okuyucumuza Atatürk’ün

gururlandığı bir hayat diliyorum.

Saygı ve rahmetle anıyoruz.

Yazar: Esma SONĞAN

OOOO RRRR İİİİ JJJJ İİİİ NNNN

Tasarımların
orijinal boyutlarını
indirebilmek için

QR kodunu
okutunuz.

Tasarım: Veibe MAKSUTİ

BİLİMDEN HABERLER

ODA SICAKLIĞINDA SÜPERİLETKEN KEŞFEDİLDİ

New York'taki Rochester Üniversitesi’nden fizikçi Ranga Dias ve
meslektaşları, 14 Ekim'de Nature dergisinde bildirdiğine göre;
alanındaki çalışmaların başlamasından yaklaşık 100 yıl sonra,
neredeyse oda sıcaklığında etkin olan bir süperiletken keşfedildi.

Dergide yayınlanan çalışmada
malzemenin; iki elmas uç

arasında sıkıştırılmış karbon,
hidrojen ve kükürde lazer ışını
uygulanmasıyla elde edildiği ve 15°C altındaki sıcaklıklarda ve

yüksek basınçta elektriğe direnç göstermediği belirtiliyor.
Keşfedilen malzemenin yalnızca son derece yüksek basınçlarda
(dünya atmosferinin 2,6 milyon katı) ortaya çıkmasının pratik

kullanımını sınırlayacağı öngörülüyor.
Mevcut süperiletkenlerin çok düşük

sıcaklıklarda etkin olmasından dolayı bu yeni
keşif, gelecekte elektronik araçlarda yeni bir
dönem açılmasına sebep olabilir, fakat hem
malzeme yüksek basınçta etkin oluyor hem de
bilim insanları bu keşfin tam bileşimini veya

atomlarının nasıl düzenlendiğini
belirleyemedikleri için yüksek sıcaklıklarda nasıl

süper iletken olabileceğini açıklamakta
zorlanıyorlar. Bu yüzden malzemenin pratik
kullanımı uzak geleceğe taşınıyor. Dias, ilerideki
çalışmalarında malzemeyi daha eksiksiz bir
şekilde tanımlamaya odaklanacağını söylüyor.

EN HIZLI SES HIZI OSIRIS-REx BENNU’DA

Londra Queen Mary NASA’nın OSIRIS-REx aracı,
Üniversitesi, Cambridge numune toplamak için Bennu
Üniversitesi ve Rusya'daki
Yüksek Basınç Fiziği asteroidine temas etmeyi
Enstitüsü birlikte yürüttüğü başardı. Uzay aracından
araştırmada mümkün olan dünyaya 330 milyon km
en hızlı ses hızını keşfetti. uzaktan gelen sinyaller, aracın
Çalışmaya göre, ses dalgaları 500 metre genişliğindeki gök
için tespit edilen azami hız 36 cismine planlandığı gibi birkaç
km/saniye (bilinen en sert saniyelik bir iniş yapabildiğini
malzeme olan elmastaki ses doğruladı ancak aracın bu kısa
hızının neredeyse iki katı). sürede asteroit yüzeyinden
Science Advances dergisinde toplanması amaçlanan 60 g
yayımlanan çalışma, azami
ses hızının tahmin numuneyi toplayıp
edilmesinin iki boyutsuz toplayamadığı henüz bilinmiyor.
temel sabite bağlı olduğunu Bilim insanları, çok ilkel bir gök
gösteriyor: ince yapı sabiti ve
proton-elektron kütle oranı. cismi olan Bennu asteroidinin
yüzeyindeki kum ve toz

parçacıklarının, Güneş ve
gezegenlerin 4 buçuk milyar yıl
önceki oluşumunun kimyasıyla

ilgili çok ilgi çekici ipuçları
verebileceğini ifade ediyor.

2023’te, aracın topladığı
düşünülen numunelerin
Dünya’ya ulaşması bekleniyor.
Eğer numune toplanamamışsa
OSIRIS-REx aracının tekrar
asteroit üzerine indirilmesi

planlanıyor.

TEMİZ VE SINIRSIZ GRAFEN DEVRE

Arkansas Üniversitesi’nden bir grup fizikçi, grafenin ısıl hareketini
yakalayabilen ve onu elektrik akımına dönüştürebilen başarılı bir
devre geliştirdi. Keşfin baş araştırmacısı ve fizik profesörü olan
Paul Thibado, grafene dayalı bir enerji toplama devresinin, küçük
cihazlar veya sensörler için temiz, sınırsız, düşük voltajlı güç
sağlamak için bir çipe dahil edilebileceğini söylüyor.
Physical Review e-dergisinde yayımlanan sonuçlar, üç yıl önce
Arkansas Üniversitesinde fizikçiler tarafından geliştirilen bağımsız
grafenin (tek bir karbon atomu tabakası), enerji toplaması için
umut verici bir şekilde dalgalanıp büküldüğünün bir kanıtıdır.
Grafenden enerji toplama fikri, Feynman’ın ‘atomların termal
hareketinin işe yaramayacağı’ iddiasını (Brownianmotion)

çürüttüğü için tartışmalıdır. Ekip, oda sıcaklığında grafenin termal
hareketinin esasen bir devrede alternatif akımı (AC) indüklediğini

ve bunun imkansız olduğu sanılan bir başarı olduğunu fark etti.
Ayrıca ekibin, grafenin nispeten yavaş hareketinin devrede düşük

frekanslarda akımı indüklediğini keşfetmesi teknolojik açıdan
önemli çünkü elektronik cihazlar daha düşük frekanslarda daha

verimli çalışıyor.

BİLDİĞİMİZ SU AY’DA NASA’dan Paul Hertz’in daha
önceden ifade ettiği Ay’ın güneşli
NASA’nın uçan gözlemevi
SOFIA, Ay’ın güneşli yüzünde olduğuna dair
yüzeyindeki suyu ilk defa göstergeleri olan bildiğimiz suyun,
doğruladı. Bu keşif bize; suyun
Ay yüzeyine yayılmış şimdi orada olduğunu biliyoruz.
olabileceğini ve soğuk, gölgeli Karşılaştıracak olursak Sahra
yerlerle sınırlı olmadığını
söylüyor. Çölü Ay’ın yüzeyinde tespit edilen
SOFIA Dünya’dan görülebilen sudan 100 kat daha fazla suya
en büyük kraterlerden biri olan
ve Ay’ın güney yarım küresinde sahiptir. Bu ufak miktar bile suyun
bulunan Clavius Krateri’nde su nasıl yaratıldığı ve sert, havasız Ay
molekülleri (H2O) saptadı.
Ay’ın yüzeyine ilişkin önceki yüzeyinde nasıl kaldığı hakkında
gözlemlerde daha önce bir tür akla yeni sorular getiriyor.
hidrojen tespit edildiyse de su
ile hidroksil (OH) arasında
ayrım yapılamadı.

Yazar: Rümeysa ARAS

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞL AR

Günlük hayatta sürekli duyulan,
doğruluğu halkın çoğunluğu
tarafından sorgulanmadan kabul
edilen bazı bilgiler vardır.
Fakat bu bilgiler her zaman doğru
değildir. İşte bu bilgilerden
birkaçı:

Metan gazı zehirli bir gazdır.
Metan gazının normalden fazla miktarda
bulunduğu ortamlarda ölümlerin yaşanması,
insanlara metan gazının zehirli bir gaz olduğu
düşüncesini aşılamıştır. Halbuki metan gazı
zehirli değil, boğucu bir gazdır. Normal şartlarda
havada %21 oranında oksijen gazı bulunurken
metan gazı artışıyla bu oran düşer. Oksijen
miktarı %19.5’in altına düştüğü anda insan
sağlığı için tehlike başlar ve yeterli miktarda
solunum yapılamadığı için vücut zarar görür ve

boğularak ölüme sebebiyet verebilir.

Güneşin en sıcak katmanı çekirdeğe en yakın olanıdır.
Güneşin katmanları en içten dışa doğru şu şekilde sıralanır:

.

 Çekirdek  Fotosfer
 Işınımsal Bölge  Kromosfer
 Konvektif Bölge  Korona

Direkt olarak gözlemleyebildiğimiz, en içte bulunan katman Fotosfer katmanıdır.
Sıcaklığı 4000 K – 6000 K arası değişim gösterir. Bir dış katman olan Kromosfer’de ise
beklenilenin aksine sıcaklık artar ve 4000 K- 8000 K civarına çıkar. En dış katman olan
Korona katmanında ise sıcaklık ani bir artış ile 500.000 K’den başlayıp birkaç milyon
K’ye kadar artış gösterebilir.
Termodinamiğin ikinci yasası bize ısının, bir sıcaklıktan daha yüksek bir sıcaklığa
iletilmesinin mümkün olmadığını söyler. Güneş’te de enerji çekirdekte oluşarak dış
katmanlara doğru aktarılır fakat en dış katman olan Korona en sıcak katmandır.
Bu durum Termodinamiğin ikinci yasasına ters düşmektedir. Bu nedenle, Korona’nın
ısınmasına başka bir enerji aktarımı şekli dahil edilmelidir.
Bilim, bu gizemi uzun zamanlar çözmeye çalışmış ve buna “Koranal Isınım Problemi”
adını vermiştir.
Günümüze kadar bilim insanları birçok hipotez üretmiştir. Bunlardan en çok onay
gören iki aday “Dalga Isıtma Hipotezi” ve “Manyetik Yeniden Birleşme Hipotezi” ‘dir.
Ancak bu iki hipotez de bu olayın sebebini tam olarak açıklayamamıştır.
NASA misyonu olan Parker Solar Probe, Koronal Isınma’yı ve Güneş rüzgarının
kaynağını araştırmak için Güneş'e yaklaşık 9,5 Güneş yarıçaplı bir mesafeye kadar
yaklaşmayı hedeflemektedir. Parker Solar Probe, başarıyla 12 Ağustos 2018'de fırlatılmış
ve Güneş'e 20'den fazla planlanan yakın yaklaşımın ilk birkaçını tamamlamıştır.

Elmas, kömürden oluşur.

Kömürün, yüksek basınç altında uzun yıllar kalarak
elmasa dönüştüğünü duymayanımız yoktur. Ama yapılan
araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermektedir.
Elmas yerin 150- 160 km altında oluşur ve bu derinlikteki
sıcaklık 1000 C’yi aşabilir, santimetrekareye düşen basınç
ise 49 atm’ye ulaşabilir. Kömüre ise yerin 3- 3.5 km
derinliğinden sonra rastlamak pek mümkün değildir.
Elmasların oluşumu en az 990 milyon yıl öncesine
dayanır. Birçoğunun ise 3.2 milyar yıl kadar önce oluştuğu
bilinmektedir. Bu durumda karada bitki oluşumunun 500
milyon yıl öncesinde elmasların var olduğunu görürüz.
Kömürün kaynağını büyük oranda bitkilerin oluşturduğu
bilinmektedir. Yani sanıldığı gibi elmas kömürden
oluşmuş olsaydı, 3.2 milyar önce karada bitki
olmadığından kömür de olmayacaktı ve doğal olarak
olmayan kömür de elmasa dönüşemeyecekti.

YAZAR: İnsanlar 4 ayak üzerinde yürüyen
Zehra HOŞ maymunken zamanla evrimleşerek 2
ayak üstünde yürümeye başlamıştır.

Bu bilgi aslında yanlıştan çok çürütülmüş bir
bilgidir. Geçtiğimiz birkaç yıla kadar evrim
teorisi kapsamında yapılan araştırmalar bu
yöndeydi. Ama 2015 ve 2018 yıllarında

Almanya’da bulunan fosiller bu bilginin doğru
olmadığını göstermiştir.

“Danuvius guggenmosi” adı verilen insansı
maymunun ağaçlarda yaşamaya uygun kolları

varken aynı zamanda insansı bacakları da
bulunmaktadır. 12 milyon yıl öncesinde

yaşadığı hesaplanan bu insansının iki ayak
üzerinde yürüdüğü ve ağaçlarda yaşadığı

saptanmıştır. Ayrıca insansının, kuyruksuz
maymun ve insanların ortak atası olduğu

söylenmektedir. Sonuç olarak insanlar dört
ayak üstündeyken evrimleşip iki ayak üstüne
kalkmamış aksine kuyruksuz maymunlar iki

ayak üstündeyken evrimleşip dört ayak
üstünde yürümeye başlamıştır.

BİZDEN SİZE

DIŞ ORGANİZASYON DEPARTMANI OLARAK NELER YAPTIK?

Yaşanılan pandemi sebebiyle yüz yüze olarak gerçekleştirdiğimiz Teknik
Gezilerimize ve okul dışı etkinliklerimize bir süreliğine ara vermek zorunda
kaldık. Şirketler ve fabrikalar ile görüşmelerimizi güçlendirmek amacıyla
datalarımızı revize ettik. Pandemi sebebiyle ara verdiğimiz etkinlerimizi online
platformlara taşımak için gerekli çalışmalara özenle devam etmekteyiz.
Önümüzdeki süreçte kulübümüzün toplantılarında, kaynaşmayı ve tanışmayı
sağlanmak amacıyla online olarak gerçekleştirmeyi planladığımız eğlence-
gelişim etkinlikleri ve oyunları düzenlemeye devam ediyoruz.

İÇ ORGANİZASYON DEPARTMANI OLARAK NELER YAPTIK?

Eylül ayından itibaren kendimizi kişisel ve mesleki açıdan geliştirecek
etkinliklerimizin planlamalarına ve çalışmalarına adım attıktan sonra bir
yandan da şirketlerle olan iletişim ağlarımızı güçlendirdik. 5 Ekim tarihinde
2020-2021 eğitim-öğretim dönemine girdikten çok kısa bir süre sonra 16
Ekim tarihinde online olarak başlattığımız Kariyer Mühendisliği isimli eğitim
serimize, İlker Canbulut ile Etkili İletişim ve Başarı Sırları konulu sertifikalı
eğitimi gerçekleştirerek döneme başladık. 9 Kasım tarihinde ilaç sektörünün
lider firması Abdi İbrahim ile Olağan Üstü Zamanlarda Yeni Bir Marka
Yaratmak isimli Kariyer Mühendisliği vaka çalışmamızı Abdi İbrahim
Ailesi’nden Ürün Müdürü Hande Özgen ve İnsan Kaynakları Uzmanı Harun
Demircioğlu ile gerçekleştirdik. Gelecek aylarda Kariyer Mühendisliği eğitim
serimize yepyeni ve birbirinden değerli eğitimler ile devam edeceğiz.

MEDYA VE İLETİŞİM DEPARTMANI OLARAK NELER YAPTIK?

Öncelikle Medya ve İletişim departmanı olarak iuckmk.com
resmî web sitemizi açmış bulunmaktayız ve daha sonrasında
geçen yıldan planladığımız online dergi fikrimizi editör, yazar
ve tasarım ekipleri oluşturarak, başarılı bir şekilde AFFINITE
adıyla hayata geçirdik. Sosyal medya hesaplarımız üzerinden
ise diğer departman etkinliklerimizi, anlamlı günleri ve duyuru
gönderilerimizi tasarlayıp yayınlamaya da devam ediyoruz.

SOSYAL SORUMLULUK DEPARTMANI OLARAK NELER YAPTIK?

Sosyal sorumluluk departmanı olarak gönüllülerimizle birlikte Akbank
öncülüğünde gerçekleşen “Şehrin İyi Hali” farkındalık projesine tüm
idari ve yönetim kurulu ekibi olarak katılım gösterdik. Geçtiğimiz
aylarda Hatay’da meydana gelen yangının ardından Pamukkale
Üniversitesi Kimya Mühendisliği Topluluğu’nun destek olmamız adına
bize göndermiş olduğu fidan bağışı gönüllülüğünü kabul ederek biz de
Hatay Ormanı’na fidan bağışında bulunup desteğimizi gösterdik. Bizim
de onlarla beraber olduğumuzu belirtmek ve destekleri arttırmak
amacıyla sosyal medyada gönderilere yer verdik. Yaklaşan kış mevsimi
sebebiyle sokak hayvanları için planladığımız yardım projemizi
gerçekleştireceğiz. Kapımızın önüne koyacağımız bir kap mama ve su
ile en azından onların en temel ihtiyaçlarından biri olan beslenmelerini
karşılamayı ve herkese bu davranışı kazandırmayı hedeflemekteyiz.

KURUMSAL İLETİŞİM DEPARTMANI OLARAK NELER YAPTIK?

2020-2021 eğitim-öğretim döneminde kulübümüzün işleyişi ve etkinlikleri
için gerekli olan ödenekleri sağlamak, etkinliklerimize katılım gösteren

kişilere hediyeler vermek ve çekilişler düzenlemek amacıyla 5 Ekim tarihi
itibariyle sponsorluk görüşmelerimize başladık. Kulübümüzü ve
etkinliklerimizi tanıtarak şirketlerle mailleşme sürecini ve online
görüşmelerimizi özveri ile devam ettirmekteyiz.

Yazarlar: Nihat Hazar Samancıoğlu & Alperen Berkay Oral

B2B Prof. Dr. Mehmet Bilgin

Merhabalar Hocam, Bölüm Başkanı’mız olarak dergimizin
ilk sayısında bizlerin söyleşi davetini kırmayarak
sorularımıza yanıt verdiğiniz için çok mutluyuz. Dilerseniz
ilk sorumuzla başlayalım. Prof. Dr. Mehmet Bilgin kimdir,
sizleri tanımayan, üniversitemizi yeni kazanacak
arkadaşlarımız ve dergimizi takip edecek sevgili okurlarımız
için sizleri biraz yakından tanımamız mümkün müdür?

1971 Hof (Almanya) doğumluyum, Sakaryalıyım. İlk ve orta öğrenimini Almanya’da tamamladım. 1989
yılında Kartal Anadolu Lisesi’nden mezun oldum. 1993 yılında o zamanki adıyla “İstanbul Üniversitesi”
Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği Bölümünü bitirdim. 1996 yılında İstanbul Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Kimya Mühendisliği Anabilim Dalında Yüksek Lisansımı, 2000 yılında da Doktoramı
tamamladım. Almanya’da Alman Hava ve Uzay Araştırmaları Merkezi (Deutsches Forschungszentrum für
Luft- und Raumfahrt) Stuttgart’ta lisans eğitimi sırasında staj yaptım ve doktora eğitimim sırasında da
bilimsel çalışmalara katıldım. 2007 yılında doçent, 2013 yılında da profesör unvanını aldım. 2013 yılından
itibaren İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Mühendislik Fakültesi’nde Kimya Mühendisliği Bölüm Başkanı
olarak görev yapıyorum. 2014-2015 yılları arasında Fen Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü yaptım. 2015
yılından itibaren İÜC Mühendislik Fakültesi Dekanlık görevini yürütüyorum. Mayıs 2018 tarihinden itibaren
üniversitemizin Rektör Yardımcılığı görevini de yürütmekteyim.
Bizler biliyoruz ki siz değerli hocamız da daha önce üniversitemiz sıralarından geçerek bir Kimya Mühendisi
oldunuz. Bize biraz üniversitemizi kazanma serüveninizi ve daha sonrasında akademik kariyere nasıl karar
verdiğinizi anlatabilir misiniz? Bu kararlar sırasında hayatınızda örnek aldığınız bir isim var mıydı?

Üniversiteye hazırlanma sürecim her üniversite adayının hazırlanma sürecine benzer şekilde oldu. Ancak
tek fark, ilk ve orta öğretimimi Almanya’da almış olmam nedeniyle bazı konular için, özellikle kavramlar
bazında, ilave çaba sarf etmem gerekti. O dönemde yaptığım araştırmalarda kimya mühendisliği
mesleğinin çok önemli bir meslek olduğunu, uygulama alanının çok geniş olduğunu ve küresel anlamda
geçerli bir meslek olduğunu gördüm. Örnek aldığım birisi olmadı. Ailemin tıp okumamı istemesi nedeniyle
son sıralardaki tercihlerime tıp fakültesi yazmıştım ve İstanbul dışındaki tıp fakültelerini de
kazanabiliyordum. Nitekim, kimya mühendisliği mesleğinin önemi vurgulamak amacıyla söylüyorum:
Bölümümüzden emekli olmuş hocalarımızdan bazılarının kendi dönemlerinde tıp fakültesinde bir yıl
okuduktan sonra kayıtlarını sildirip kimya mühendisliği bölümüne kayıt yaptırdıklarını biliyorum. Ben de
bu önemi fark ettiğim için ilk tercih sıralarıma kimya mühendisliği yazdım ve kazandım. Lisans eğitimimi
tamamladıktan sonra, akademide devam etmeye karar verdim. Önce yüksek lisans ve sonra doktora,
derken yukarıda özetlediğim akademik serüvenim gerçekleşti. Bu mesleği ve akademiyi seçtiğim için de çok
mutluyum.
Akademik ve idari görevlerimin yanı sıra 2017-2019 yılları arasında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı
bünyesinde Kamu-Üniversite Sanayi İş birliği (KÜSİ) Çalışma Grubu üyeliği de yaptım. Bu dönemde birçok
OSB (Organize Sanayi Bölgesi), TGB (Teknoloji Geliştirme Bölgesi), Teknokent ve kimyasal tesisle irtibatım
oldu. Ve gördüm ki, mühendislik bilimleri arasında kimya mühendisliğinin çok özel ve farklı bir yeri var.
Şöyle düşünün: Etrafınızda gördüğünüz, dokunduğunuz ve duyularınızla hissettiğiniz her nesnede bir
Kimya Mühendisliği emeği var. Bir masada, elektronik bir alette, bir otomobilde, bir inşaatta, boyada,
ilaçta, lastikte, tekstilde, çevrede, gıdada ve aklınıza ne gelirse, orda mutlaka bir kimya mühendisliği
prosesi vardır ve bütün dünyada bu meslek geçerlidir.

Bizim bölümümüzün en büyük özelliği ise, ülkemizde açılan ilk Kimya Mühendisliği bölümü
olmasıdır. Aslında fakültemizin de kökünü oluşturan bölümlerden biridir. 1981 yılı öncesine kadar Kimya
Fakültesi altında eğitim veren bölümümüz, bu tarihten sonra Mühendislik Fakültesinin bir parçası
olmuştur. Bölümümüzün detaylı tarihçesini bölümümüz web sayfasından mutlaka okuyun.
Bu tarihçede, ülkemizde müstakil anlamda ilk kimya dersinin 1827 yılında modern Tıphane’de verilmeye
başlandığını ve tarihi bir süzgeçten geçtikten sonra fakültemize ulaştığını göreceksiniz.
Bu itibarla, bölümümüzü ülkemizdeki diğer Kimya Mühendisliği bölümlerinden ayırt eden en büyük
özelliğin, bölümümüzde modern Kimya Mühendisliği bilgilerinin yanında kuvvetli bir kimya bilgisinin de
verilmesi olduğunu söyleyebilirim.

Eğitim-öğretim dönemimiz boyunca öncelikle birer kimya mühendisi adayı olan öğrencilerimize, sonrasında ise
okurlarımıza kendilerini hem mesleki kariyerlerinde hem de hayat okulunda geliştirmeleri için tavsiyeleriniz nelerdir?
Hangi mesleği seçersek seçelim, kendimizi sürekli geliştirmeye ve yenilemeye açık olmamız lazım. Öncelikle
öğrencilerimden sağlam bir “kimya” ve sağlam bir “mühendislik” losyonu almalarını isterim. Bunun için
yapmanız gereken tek şey, dersi derste, uygulamayı uygulamada öğrenip tekrar etmek. Tekrar etmekten
kastım, yeni bir şey öğrendiğinizde onu unutmamanız için, belirli aralıklarla tekrar etmenizdir. Bu şekilde
edindiğiniz temel bilgiler meslek hayatınız boyunca sizde kalacaktır.
Ancak iş hayatına atıldığınızda, işinizin gerektirdiği yenilikleri, detayları ve gelişmeleri de takip etmelisiniz.
Tabidir ki bu takibi yapabilmeniz için iyi bir yabancı dile de ihtiyacınız var. Mutlaka iyi İngilizce bilmenizi
öneririm. İngilizcenin yanında Almanca, Çince ve Rusça öğrenebilecek ikinci diller olabilir.

Geçtiğimiz sene hayatımıza giren ve dünyayı ele geçiren Covid19 sebebi ile yeni normalde sağlığımızı korumak
amaçlı uzaktan eğitim modülüne geçiş yapmış bulunuyoruz. Bu süreçte üniversitemizi ve bölümümüzü diğer
üniversitelerden ayıran çalışmalar neler oldu?
Süregelen COVID-19 salgınına bütün dünya hazırlıksız olarak yakalandı. Kurgusunu örgün eğitime göre
planlamış olan eğitim kurumları, çok ani bir şekilde uzaktan eğitime geçmek zorunda kaldılar. Biz de
Üniversite olarak bu şekilde pozisyon almak zorunda kaldık. Takdir edersiniz ki, 2018 Mayıs döneminde
İstanbul Üniversitesinden ayrılarak kurulmuş köklü bir üniversite olmakla birlikte, o dönemde bilgi işlem
merkezimiz uzaktan eğitim için gerekli altyapıya henüz sahip değildi. Ancak bütün olumsuzluklara
rağmen, eğitime sadece 1 hafta ara verdik ve çok kısa bir süre içinde uzaktan eğitime geçme kararı aldık.
İlk etapta asenkron uzaktan eğitimi zorunlu olmakla birlikte, senkron uzaktan eğitimi teşvik ettik. Ancak
şimdi senkron (eş zamanlı, canlı) uzaktan eğitimi Kimya Mühendisliği Bölümümüzün de içinde bulunduğu
fakültemizde mümkün olan en verimli şekilde sürdürüyoruz.
Mühendislikte uzaktan eğitimin uygun ve yeterli olacağını söylememiz tabi ki mümkün değil. Ancak,
insan hayatının söz konusu olduğu bir dönemde, 8 yarıyıllık bir eğitim periyodunda 2-3 yarıyılın uzaktan
eğitimle yapılmasının telafi edilebilir bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bir üst yönetici olarak, bugün
bölümümüzün öğretim elemanlarının ve öğrencilerinin bu sürece çok kolay uyum sağladığını ve bu şartlar
altında olabilecek en iyi seviyede eğitim verildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Salgın bittiğinde, mezun
öğrencilerimiz de dahil her türlü telafi eğitimi anlamında, bütün hocalarımızın da öğrencilerimizin
yanında olduğunu söylemek isterim.
Uzaktan eğitim modülünün yüz yüze eğitim modülünden daha faydalı sonuçlar getirdiğini düşünüyor musunuz?
Gelecekteki eğitim modülü sanal sınıflar/dersler haline doğru mu eviriliyor sizce?
Bunun hakkında neler düşünüyorsunuz?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, mühendislik eğitiminin tamamen uzaktan eğitimle verilmesi mümkün
değildir. Ancak bu pandemi dönemi, bize uzaktan eğitimin avantajlarını da öğretti. Zamandan ve
mekândan bağımsız olarak çok kısa sürede organize edilebilen toplantılar bunun en güzel örnekleri.
İlerleyen dönemlerde, örgün programlarda, uygun olan bazı teorik derslerin, uzaktan eğitimle verilmesi
konusu, tamamen “eğitimcilerin” tartışma konusu olmakla birlikte, mümkün olabilir gibi geliyor.
Ama üstüne basa basa söylüyorum, sadece bazı teorik derslerin.
Uygulama ve laboratuvar derslerinin ve stajların mühendislikte çok önemli bir yeri vardır ve örgün bir
eğitim programı olan mühendisliğin vazgeçilmez unsurlarıdır.

Uzaktan eğitim modülü sisteminin eksik gördüğünüz yanları nelerdir?

Uzmanlık alanım “eğitim” olmadığı için uzaktan eğitimin eksik yanlarını doğru tespit
edemeyebilirim. Ancak; kokunun, rengin ve sesin bile öneminin olduğu kimya mühendisliği
alanında tamamen yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Yukarıda da ifade ettiğim gibi, pandemi sonrası

bazı uygulama ve laboratuvar derslerimizi telafi edecek adımlar atmayı planlıyoruz.

Bu sistem dolayısı ile uygulamalı ve pratik derslerimizi maalesef fiziki koşullarda gerçekleştiremiyoruz.
Bu eksiklerimiz için bizlere önerebileceğiniz dijital içerikli platformlar var mıdır, varsa nelerdir
yönlendirme yapabilir misiniz?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, pandemi sonrası bazı uygulama ve laboratuvar derslerimizi telafi
edecek adımlar atmayı planlıyoruz. Ancak internette bu konuda çok sayıda materyal

mevcut. Hem teorik dersler hem de uygulama ve laboratuvarlar hakkında anahtar kelimelerle
aratma yapıldığında çok sayıda görsel ve yazılı bilgiye ulaşmak mümkün. Belirli bir adres vermem

veya yönlendirme yapmam doğru olmaz. Ancak Massachusetts Institute of Technolgy (MIT) gibi
mühendislik alanında çok önemli dünya üniversitelerinin bile açık erişimli ders notları olabiliyor.

Bu nedenle, bütün öğrencilerimizin bu dönemde interneti iyi kullanmalarını öneririm.

Üniversitemizin sizleri en çok gururlandırdığı anı/çalışmayı bizimle paylaşmanız mümkün müdür?
Üniversitemizin başta ismi olmak üzere her şeyi beni çok gururlandırıyor. Mezunlarımızın

konumu, Mühendislik Fakültesi öğrencilerimizin Teknofest, TÜBİTAK, AB projeleri gibi
alanlardaki başarıları, pandemi nedeniyle az da olsa Üniversitemizin bütün sosyal
etkinlikleri ve özellikle COVID-19 salgını döneminde Cerrahpaşa Tıp Fakültemizin

olağanüstü gayreti ve başarısı beni gururlandıran olaylardan sadece birkaçı. Ben bu
noktada, özverili çalışmalarından ve başarılarından dolayı Cerrahpaşa Tıp Fakültemizin
yöneticilerinden hasta bakıcılarına kadar bütün, ama bütün kademedeki çalışanlarına sizler

adına ve ülkem adına şükranlarımı sunuyorum. Onlar iyi ki varlar.
Üniversitemizin öğrencilerine ve öğrenci kulüplerine sağladığı avantajları nelerdir?

Özellikle Üniversitemizin yeniden yapılanma döneminde, öğrencilerimize ve öğrenci kulüplerine
büyük önem veriyoruz. Öğrencilerimizin mesleki ve sosyal gelişimlerini ve paylaşımlarını yapabilecek
ortamlar yaratmaya çalışıyoruz. Öğrencilerimiz, gelecek dönemde öğretim üyelerimizle birlikte ortak

projeler verebilecek veya bir öğretim üyemizin projesinde araştırmacı olarak yer alabilecektir. Bu
kapsamda Üniversitemizden destek alarak fikirlerini uygulamaya dökme fırsatı bulabilecekler. Yine
öğrencilerimizin burs gibi faydalandıkları kısmi zamanlı çalışma programlarımızı mümkün olduğunca

geniş tutmaya çalışıyoruz. Aynı şekilde Yandal ve ÇAP yapma imkânlarını sonuna kadar
öğrencilerimize sunuyoruz. Üniversite olarak öğrenci kulüplerimizin ve öğrencilerimizin her zaman

yanında olduk. Onları desteklemeye devam edeceğiz.
Fiziki koşullarda eğitim öğretime yeniden başladığımızda üniversitemizde bizleri bekleyen yenilikler

nelerdir, özlediğimiz üniversitemiz hakkında bizlere birkaç detay aktarabilir misiniz?

Sizler salgın nedeniyle kampüslerimize gelemediğinizden belki son gelişmelerden haberdar
olmayabilirsiniz ama Avcılar Yerleşkemizde yeniden yapılanma kapsamında inşaat faaliyetlerimiz çok

hızlı bir şekilde sürüyor. Bu kapsamda öğrenci kulüplerimize daha fazla fiziki mekân ve
öğrencilerimizle öğretim üyelerimize daha güvenli yapılar sunmak istiyoruz. Mühendislik Fakültemize
ait birçok binanın inşaatı başladı ve çok hızlı bir şekilde ilerliyor. Bütün bunları yaparken hep öğrenci

odaklı düşünüyoruz. Öğretim elemanlarımızın mutluluğu da bizim için önemli. Eğitim alanları,
laboratuvarlar, sosyal alanlar ve spor alanları yeniden organize ediliyor. Ben bu vesile ile bütün
paydaşlarımıza bu dönemde gösterdikleri çaba ve hoşgörü nedeniyle teşekkür ediyorum. Bu olağanüstü
dönemi hep birlikte atlatacağımıza inanıyorum. Bütün öğrencilerimize ve çalışanlarımıza sağlıklı ve

mutlu günler diliyorum. En kısa sürede tekrar yüz yüze görüşmek dileğiyle…

Bizleri kırmayıp merak ettiğimiz sorularımıza yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ederiz.

GKİTaMreEkLoİd?larımızın NEREYE
içinde sizin için
Yönetim Merhaba sevgili okuyucularımız.
temasından farklı olarak, virüsle uğr
Kurulumuzdan ufak kültür seviyenizi artırabileceğiniz, bir
tavsiyeler olan ülkemizin hazine değerindeki bi
bulunuyor!

Şirince, birçoğunuz gitmemiş olsa da muhtemelen haberdar olduğu, BAŞLA
ülkemizin çok değerli insanlarından bazılarını barındıran, gidilesi bir yer
olmayı sürdürüyor. Çoğu insan Şirince’yi sadece Ali Nesin Matematik
Köyü vasıtasıyla tanıyor olabilir ama bu güzeller güzeli mekan, çok daha
fazla kültür ve sanat ögesine sahiptir. Köyün sokaklarındaki boyalı şirin
evleri bile örnek olarak verilebiliriz. Fakat ben size, kendimin de tecrübe
ettiği birkaç ögeyi tanıtmak isterim:

Gidebileceğiniz ve hatta ayinlerine
katılabileceğiniz iki kilisesi bulunan bu köyde,
ayrıca sanatseverler için mitolojik karakterlerin
metal heykellerini bulabileceğiniz bir hediyelik
eşya dükkanı yer alıyor. Her köşebaşında
bulunan birbirinden güzel kafeler ve her an
karşınıza çıkabilecek medyumlar da cabası.
Tabii ki bunlar, neredeyse her
santimetrekaresinin sizi fotoğraf çekmeye itecek
olan çok hoş sokakların içinde olması, gezinizi
daha da eğlenceli kılacaktır.
Ayrıca kapalı ve kalabalık olması muhtemel alanlar yerine
böyle açık ve nispeten güvenli yerleri tercih etmek, sağlığınızı
korumak adına size yardımcı olabilir. Siz yine de maskenizi
çıkarmamayı, çantanıza dezenfektanınızı atmayı unutmayın.

Bu sanata doyacağınız sanat galerisi, eşsiz yaratıcı heykellerden
oluşuyor. Girişin ücretsiz olduğu ve 22 Kasım’a kadar açık olacak

olan Hans Op de Beeck’in Drifting sergisini ziyaret etmek
isteyebilirsiniz. Eğer gitmek isterseniz bu her birinden farklı
manalar çıkarabileceğiniz heykellerle ilgili görüşlerinizi münakaşa
edebileceğiniz bir arkadaşınızı da yanınıza almayı sakın unutmayın.

Sergi; İstanbul Beyoğlu’nda, sizlerin ziyaretini bekliyor.

GİTMELİ?

. Dergimizin bu sayısı; kendi
aştığımız şu zor zamanlarda bile
yandan da risk düzeyi minimum
irkaç mekanından bahsedeceğiz:

NGIÇ Bu seferki önerimiz; İstanbul’da doğup büyüseniz bile
görmemiş olma ihtimaliniz bulunan doğa harikası bir mekana
ait. Çilingoz genel itibariyle oksijen soluduğunuzu size sizlere
hissettirebilecek çok hoş bir ilçe olsa da emin olun bu tabiat
parkı sizin modunuzu yükseltip İstanbul’un basık ve karamsar
havasını, siz alışmış ve fark etmiyor olsanız bile vücudunuza
verdiği bitkinliği üzerinizden atmak için mükemmel bir
seçenek olacaktır. Özellikle İstanbul’u çok tanımayan ve kötü

ünü itibariyle bir beton şehir olduğu
düşüncesine sahip arkadaşlarınız varsa veya
siz İstanbul’a bu sene okul için geldiyseniz,
biraz da bu şehrin gürültüsünden ve
boğuculuğundan sizi kurtarabilecek bu
harika parkı hemen ziyaret edip bizi de
etiketleyerek fotoğraf paylaşabilirsiniz.

Kulaklıklarınızı takıp dünyadan bir süre tamamen
kopmak da iyi bir seçenek olabilir ama size önerimiz;
İstanbul’da yaşayan ve doğanın bir parçası olduğumuzu
unutmuş insanlar olarak, doğanın eskiden aşina
olduğumuz iç açıcı seslerine kulak vermeniz olacaktır.
Her ne kadar ülkemizde hayranlık uyandırıcı çok fazla
kültür sanat ögesi bulunsa da tekrar hatırlamak
gerekiyor ki oldukça riskli bir dönemden geçiyoruz.

Sadece kendi sağlığınız için değil; aileniz,
yakınlarınız ve her gün karşılaştığınız

yüzlerce insanın sağlığını korumak adına
lütfen uymamız gereken kuralları

unutmayalım. Yüzünüzden gülümsemeniz,
içinizden sanat sevgisi hiç eksik olmasın...

Yazar: Doğuş ŞENOL

BULMACA

TASARLAYANLAR: EFE AYDIN & AYSU GÜNEY

AFFINITE
Kasım, 2020

1. Sayı

Ekip Bilgileri

DERGİ YÖNETİM EKİBİ

İÇERİK-YAZIM DÜZENLEME EKİBİ
İçerik Yazım Düzenleme Direktörü: Nihat Hazar SAMANCIOĞLU
İçerik Yazım Düzenleme Direktörü: Berfu GÖNÜLTAŞ
İçerik Yazım Düzenleme : Betigül ÇAKMAK, Esma SONĞAN,
Burçin DEBRELİOĞLU, Zehra HOŞ, Berna GÜVE,
Doğuş ŞENOL, Kaan BOZKURT

İÇERİK-İMLA KONTROL EKİBİ
İçerik-İmla Kontrol Direktörü: Dila ŞEN
İçerik-İmla Kontrol Direktörü: Didem LEFKUR
İçerik-İmla Kontrol : Didem TOPUZ, Pelin TUNÇYÜZ.
Anıl SARIBOĞA, Rümeysa ARAS

TASARIM EKİBİ
Tasarım Ekibi Direktörü: Veibe MAKSUTİ
Tasarım Ekibi Direktörü: Alperen Berkay ORAL
Tasarım Ekibi : Efe AYDIN & Aysu GÜNEY


Click to View FlipBook Version