The words you are searching are inside this book. To get more targeted content, please make full-text search by clicking here.

Sporda Nefret Suçları Sempozyumu Kitapçığı

Discover the best professional documents and content resources in AnyFlip Document Base.
Search
Published by edebice, 2016-12-29 18:53:58

Sporda Nefret Suçları Sempozyumu

Sporda Nefret Suçları Sempozyumu Kitapçığı

Keywords: spor,nefret,ırkçılık,ayrımcılık,aşağılama,yanancı düşmanlığı,islamofobi

51

Av. H. Alpay KÖSE
(Spor Hukuku Enstitüsü Derneği)
1980 İstanbul doğumludur. 2003’te İstanbul Üniversitesi
Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Daha sonra Kadir Has Üniver-
sitesi Hukuk Fakültesi Spor Hukuku Modülü Yüksek Lisans
Programı Tez Konusu; AB vermiştir. Av. H. Alpay KÖSE;
Spor Hukuku alanında yurtiçi pek çok konferans ve seminerde
katılımcı ve konuşmacı olarak yer almıştır. Spor hukuku al-
anında makaleleri haricinde ‘’Avrupa Birliği Hukuk Sisteminin
Spor Hukukuna Etkileri’’ isimli bir kitabı bulunmaktadır.

SPORDA NEFRET SUÇLARININ HUKUKI BOYUTU
AV. H. ALPAY KÖSE

Ben de öncelikle sayın katılımcıları saygıyla selamlıyo-
rum. Tabi spor hukukuyla yakından ilgilenmenin getirisi olarak
birçok panel ve sempozyuma katılarak, birçok şehirde organizas-
yonlara dâhil olma fırsatım oldu ama ilk defa Çanakkale’de bir
organizasyona katılıyorum. Bir Çanakkaleli olmam dolayısıyla
ayrıca bir mutluluk duyuyorum. Bu davetten ve güzel organi-
zasyondan dolayı da hem Çanakkale Onsekiz Mart Üniversite-
sine hem de Sayın Necati Cerrahoğlu şahsında Beden Eğitimi ve
Spor Yüksekokulu’na çok teşekkürlerimi sunuyorum. Tabi bu
konu gerçekten güzel ve özel bir konudur. Nefret suçları diye ta-

52

nımladığımız ama temelde ayrımcılık, ırkçılık olarak baktığımız
konu dünya sporunun son dönemdeki en büyük problemlerinden
biridir. Hatta bu seneyi FIFA, ırkçılıkla mücadele senesi olarak
ilan etmiş durumda. Özellikle Avrupa Kupası maçlarından önce
bununla ilgili farkındalık yaratma amacıyla oluşturulan klipleri,
reklamları görme şansınız olmuştur. Ayrıca maça çıkan hakem-
lerin kollarında dahi buna ilişkin sloganların bulunduğu ibareler
bulunmaktadır.

Ben sunumumu iki bölüm olarak gerçekleştireceğim. Bi-
rinci bölümde; ayrımcılık temelde şiddet kavramı içerisindedir.
Dolayısıyla sporda neden şiddet var? Bunun çözüm yolları neler
olabilir? Kısaca özetleyeceğim. Daha sonra da nefret suçlarının
ülkemizdeki hukuki boyutu konusunda bilgi vereceğim. Tabi biz
sporda şiddet diyoruz ama aslında baktığımızda sporda şiddet de-
diğimizde temelde futbolda şiddetten bahsediyoruz. Çünkü şid-
det olaylarının %95’i futbol sektöründe meydana gelmektedir.
Ülkemiz için konuşuyorum. Kalan %5’i de yine futbol seyirci-
si tarafından meydana getirilmekte ama başka karşılaşmalarda,
basketbol veya bir voleybol karşılaşmasında meydana gelse de
suça karışanlara baktığımızda yine futbol izleyicisi olduğunu gö-
rüyoruz. Bundan dolayı ülkemiz adına aslında şiddet dediğimizde
futbolda şiddetten bahsediyoruz. Bunun için de bir hastalığın te-
davisini bulabilmek için öncelikle doğru teşhisin yapılması lazım.
Tabi ki temelde belki temenni olarak söylenen sporun dostluk,
kardeşlik, birleştiricilik noktasındaki sözler var ama baktığımızda
futbol aslında bunun çok daha dışındadır. Simon Kuper’in dediği
gibi “Futbol, asla sadece futbol değildir.” lafının biraz içeriğini
doldurma anlamında futbolun gelmiş olduğu durum, futbol en-
düstrisi diyoruz artık buna. Yani bir eğlence faaliyeti, bir show
business olmanın dışında artık futbol bir endüstri haline gelmiş
durumda. Nasıl bir endüstri? Mesela yıllık ekonomik değeri 500
milyar doların üzerinde olan bir ekonomi ki dünyada en çok para-
nın döndüğü alanlar silah ve ilaç sanayidir. Futbol artık bunlarla
boy ölçüşebilecek seviyede büyük bir ekonomik yapıya ulaşmış

53

durumdadır. Yine örneklemek gerekirse bir dernek yapısıyla ku-
rulmuş olan bir kulüp, Barcelona kulübünün yıllık geliri şuan 550
milyon dolardan fazla. Yani bu, çoğu uluslararası ölçekli büyük
şirketin yılda elde edemediği çok büyük rakamlardaki bir gelir.
Ama daha büyük bir değer olarak futbolun direkt olarak içinde
olmayan ama çevresinde dolanan bir ekonomik yapı olan bahis
yapısı söz konusu. Bunun yıllık olarak dünyadaki değerinin 3 tril-
yon dolar olduğu söyleniyor. Bu rakamlar da İnterpol tarafından
verilmiş rakamlardır. 2015 yılında bir şike kurultayı düzenlenmiş-
ti. Buradaki verdikleri bilgilere dayanarak söylüyorum. 3 trilyon
dolar Amerikan Wall Street borsasının neredeyse büyüklüğüyle
boy ölçüşebilecek büyüklükte bir rakam. Ülkemizin bahis rakamı
da 2,5 milyar dolarmış bu arada. Bu tabi bizim açımızdan yasadı-
şı bir bahis. Çünkü ülkemizde spor toto dışındaki bütün bahisler
yasadışı ama aslında baktığımızda bunlar global ölçekte yasadışı
olan şirketler değil. En değerli on futbolcunun değerini topladı-
ğımızda piyasa değeri 1 milyar doların üzerinde. Yine inanılmaz
rakamlar. Yine bir maç kazanmanın veya kaybetmenin sadece ka-
zanmak veya kaybetmek olmadığını anlatan bir örnek: Türkiye
Futbol Süper Ligi’nde bir karşılaşmanın kazanılması yani bir gol
atılıp üç puan alınması aynı zamanda 1,3 milyon TL kulübün ka-
sasına para girmesi demek. Dolayısıyla bir maçı kazanmak veya
kaybetmek sadece kazanmak veya kaybetmek anlamına gelmi-
yor. Ciddi olarak maddi boyutu var.

Sporda şiddetin nedenleri neler? Diğer sübjektif nedenlere
baktığımızda toplumda yer alan şiddet eğilimleri mutlaka etkili.
Yani toplumda ne kadar şiddet varsa futbolda veya sporda bunun
daha yoğununu görüyoruz. Holiganizm çok önemli. Holiganiz-
min ülkemizde hukuken bir tanımı yok. Bu çok büyük bir eksik-
liktir bence. Holigan dediğimiz kişiler aslında spora veya futbola
taraftar kişiler değil. Bunlar tamamen şiddetin taraftarı olan kişi-
ler. Futbolu da şiddete ulaşmak için bir araç olarak kullanıyorlar.
Çünkü orada şiddet eylemini çok rahat gerçekleştiriyor, sonrasın-
da da bir yaptırım görmüyorlar. Bu yüzden bu kişilerin mutlaka

54

ve mutlaka bir hukuksal tanım içerisinde değerlendirilmesi ge-
rektiğini düşünüyorum. Eğitim seviyesinin düşüklüğü çok önemli
bir faktör ama bu eğitim, öğretim değil. Bunu ayırmak gerekiyor.
Çünkü yapılan araştırmalar futbol seyircisinin %70’inden fazlası-
nın lise veya üniversite mezunu olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla
aslında öğretim seviyesi düşük değil ama eğitim noktasında fut-
bol kültürü, spor kültürü açısından çok ciddi eksiklik var.

Tribünlerde yaşanan çıkar çatışmaları da şiddetin çok bü-
yük bir sebebi. Taraftar grupları arasında, kulüplerle taraftarlar
arasındaki çıkar çatışmaları çok önemli. Bazen çok yaşanan ör-
nek olarak görüyoruz ki kendi takım taraftarları kendi araların-
da ciddi şekilde kavga ediyorlar. Bunlar hep çıkar çatışmasından
kaynaklanan olgular. Spor sahalarının durumu, müsabaka öncesi
ve sonrası yaşanan olaylar da etkili. Yani spor sahaları ne kadar
eski, ne kadar kötü yapılar olursa bunların da şiddeti doğrudan
etkilediğini, modern yapılarda daha az şiddet olduğunu bilimsel
olarak görmekteyiz. Objektif nedenlere baktığımızda sporda şid-
detin tartışmasız en önemli, en büyük nedeni yöneticiler. Zira fut-
bolda yöneticilerin çok ciddi şekilde manevi olarak yani reklam
anlamında, bilinilirlik anlamında fayda sağladığını görüyoruz.
Ama bildiğiniz gibi özellikle kulüp başkanlarının yanında, yö-
netim kurullarında 15-16 kişi daha oluyor. Bunların da bu mane-
vi tatminden pay alma istekleri var. Bu da onları şiddete yönelik
açıklamalar yaparak medyada yer almaya itmekte. Baktığınızda
maçın sonucu belki sıralamayı hiç etkilemeyecek, basit maçlar
bile bu açıklamalar yüzünden bir anda ölüm kalım meselesine
dönebiliyor. Dolayısıyla yöneticiler kesinlikle şiddetin en büyük
sorumlusudur.

İkinci sorumlu medyadır. Medyamızın burada faktörü
aslında biraz daha megafon etkisi yapmaktır. Yani konuşulanları
daha çok yaymak şeklindedir. Yoksa direkt olarak şiddete yönlen-
dirme şeklinde bir etkisi yok. Sporcular, şiddetin diğer bir sebe-
bidir. Bunlar daha çok bazı oyuncuların maç içerisinde yaptıkları

55

hareketler, sözler, açıklamalar olarak karşımıza çıkıyor. Taraftar-
lar aslında şiddetin genelde mağduru olan taraf ve en son içinde
olan kişilerdir. Burada diğer ilgililer olarak da emniyet mensupla-
rı veya diğer güvenlik görevlileri gibi kişileri sayabiliriz. Zaman
zaman bunlar da şiddetin direkt olarak nedeni olabilmekteler. Çö-
züm yolu olarak baktığımızda bir kere cezalar ve haklar konusun-
da eğitim kesinlikle çok önemli. Yani hangi cezalar var buna karşı
hangi haklar var bu konuda çok ciddi farkındalık oluşturmak için
eğitim gerekmektedir. Spor hukukuyla ilgili mevzuat ülkemizde
inanılmaz karışık ve bu anlamda anlaşılması zor. Gerçekten ül-
kemizde spor hukuku mevzuatını bilen birkaç kişi bulabilirsiniz.
Onlardan biri veya birkaçı zaten spor genel müdürlüğünde çalı-
şanlardır. Onun dışında gerçekten bilen sayısı çok azdır. Dolayı-
sıyla bunun düzenlenmesi önemli.

E-bilet uygulaması önemli bir uygulama. Şiddeti azalt-
makta önemli buluyorum. Gerçekten baktığımızda, tabi “seyirci
gitmediği için şiddet de olmuyor” denebilir. Bu da farklı bir yo-
rumdur. Çünkü ciddi anlamda azalma var. Ancak şiddeti azalt-
makta da etkisi olduğunu görüyoruz. Kamera ve denetim sistem-
leri şiddeti yapan kişilerin tespiti ve bunların cezalandırılması
açısından çok önemli. Yine spor kültürü ve olimpik ruhun aşı-
lanması çok önemlidir. Spor müsabakalarının sinir stres boşaltma
yeri değil, tam tersi bir mücadeleyi taraftar olarak izleyip, saygı
duymak olarak görülmesini sağlamak gerekiyor. Yine spor sa-
halarının fiziki yapısının düzeltilmesi çok önemlidir. Bu konuda
çalışmalar var. Holiganların mutlaka ama mutlaka spor sahaları-
na girişinin engellenmesi gerekiyor. Bu kişilerin spor alanlarına
hiçbir şekilde alınmaması gerekiyor. Yine akademik çalışmaları
çok önemsiyorum. Maalesef sporun en büyük eksikliği akademik
olarak çalışmaların çok az olması. Bu anlamda üniversitelerin bu
konuya eğilmesi gerekiyor. Medyanın da şiddet içeren yayın yap-
masının önlenmesi önemli.

56

Şimdi asıl konumuz olan sporda nefret suçlarının hukuki
boyutuna gelecek olursak bunu iki bölümde ele almamız gereki-
yor. Bir spor hukuku boyutu var bir de ceza hukuku boyutu var.
Yani Türk ceza kanunundaki boyutu var ayrıca disiplin hukuku
anlamındaki boyutu var. Öncelikle disiplin hukuku boyutuna
baktığımızda bu, bizim Türkiye Futbol Federasyonu’nun düzen-
lemiş olduğu disiplin talimatının içerisinde geçmekte. Bildiğiniz
gibi sporun içinde yaşanan bu tür olaylara karşı futbolda, Türkiye
Futbol Federasyonu Profesyonel ve Amatör Disiplin Kurulları,
diğer branşlarda ise spor genel müdürlüğü bünyesindeki disiplin
kurulları ve federasyonun kendi içindeki kurullar cezalandırmayı
gerçekleştirmekte.

Ben sadece futbol federasyonu örneğini geçeceğim çünkü
zaten diğer federasyonlar bunun kopyası. Tek orijinal olan, futbol
federasyonunundur. Nefret suçları 42. maddede ayrımcılık olarak
geçmekte. “Irk, dil, din, etnik köken ayrımcılığı yaparak insanlık
onurunu herhangi bir şekilde zedeleyen” şeklinde tanımlanmak-
ta. Burada tabi ayrımcılığın sadece ırk, dil, din ve etnik kökenle
sınırlanması çok doğru bir tanımlama değil benim kanımca. As-
lında ayrımcılık her türlü unsur kullanarak bir kişiyi toplumdan
ayırmak, onu izole etmektir. Farklılıklarını ön plana çıkararak
onu rencide etmek anlamında kullanılması gerekiyor. Dolayısıy-
la bunun devamına bunun gibi veya farklı bir örnek konabilir.
Burada tabi ayrımcılık suçunda en çok yaşanan konu bildiğiniz
gibi ırkçılık konusudur. Yani daha çok siyahi vatandaşların bu
özellikleri nedeniyle ayrımcılığa maruz kalmasıdır. Hepinizin
hatırlayacağı üzere birkaç yıl önce ülkemizde bunun önemli bir
örneği yaşandı. Fenerbahçeli bir futbolcu Trabzonsporlu bir fut-
bolcuya İngilizce bir kelime söyledi. Yurtdışında siyahi kişilere
hakaret etme amacıyla genelde kullanılan bir kelimeyi söyledi. O
Trabzonsporlu futbolcunun da bunu açıklaması üzerine ki aslında
isimleri zikretmemizde bir mahsur yok zannedersem, Zokora’nın
bunu zikretmesi üzerine Emre Belözoğlu’yla ilgili bir soruşturma
başlatıldı. Ancak o dönem futbol federasyonunda yapılan soruş-

57

turma sonunda tahkim kurulu bu sözün gerçekleşmediği kanaa-
tine vararak Emre Belözoğlu’na ceza vermemişti. Ancak savcı-
lık tarafından açılan bir soruşturmada Emre Belözoğlu’na ceza
verildi ve bu ceza ertelendi. Ama sonuç itibariyle bir yıl üç ay
gibi bir cezaya çarptırıldı. Bu aslında ters bir örnek çünkü futbol
hukukunda, disiplin hukukunda daha kolay ceza verilmesi, ceza
hukukunda daha zor ceza verilmesi beklenirken burada tersi bir
örnek yaşandı. Bunu yapan futbolculara dört ile sekiz müsabaka-
dan men cezası verilmekte ki müsabakadan men bildiğiniz gibi
ilk on sekize girememe yani kadroya girememe şeklinde olmak-
tadır. Kulüp yöneticilerine ise çeşitli miktarlarda para cezaları
verilmektedir. Süper lig yöneticilerine daha yüksek miktarlarda,
alt lig yöneticilerine daha düşük miktarlarda ceza verilmektedir.
Tabi bu cezaları ben ciddi şekilde eleştiriyorum. Çünkü bu kulüp
yöneticisine bu cezalar veriliyor, ancak bu cezalar kulüp yöne-
ticilerinden tahsil edilmiyor. Bunlar kulüplerden tahsil ediliyor.
Öyle olunca da yöneticiler “ne kadar verirseniz verin!” moduna
rahatlıkla girebiliyorlar. Oysaki ceplerinden 105 bin liralık de-
ğil, bin liralık ceza dahi çıksa o yöneticilerin bunları yapmadığını
göreceğiz. Ama federasyon maalesef bu konuda bir düzenleme
yapmıyor. Bunun en yakın örneği yine Trabzonspor-Galatasaray
maçında, hakemlerin rehin alınmasıyla ilgili olayda yaşandı. Fut-
bol federasyonu yönetim kurulu üyesine de çok ciddi ceza verildi
ama bütün yöneticilere para cezası verilmesine rağmen ona veril-
medi. Çünkü onun bir kulübü yoktu. Parayı tahsil edecek bir kulüp
olmadığı için para cezasına hükmedilmedi. Görevlilere ve diğer
kişilere ise dört ile sekiz müsabakadan men cezası verilmektedir.
Yöneticilere verilen para cezasının dışında kulüplere de, eğer bu
olay gerçekleşirse ceza verilmektedir. Süper lig kulüplerine 65
bin TL’den 200 bin TL’ye kadar diğer kulüplere ise daha düşük
miktarlarda cezalar verilmektedir. Yine ayrıca ihlalin ağırlığına
göre veya tekerrür halinde, bu çok önemli bir madde, tekerrür hali
bildiğiniz gibi tekrar etmesi, birkaç defa olması halinde demek,
kulübe bir ya da daha fazla müsabakayı seyircisiz oynama, saha
kapatma, hükmen mağlubiyet, puan silme ve ihraç gibi ek ceza-

58

lar verilmektedir. İhraç, bildiğiniz gibi tamamen lisansın iptaliyle
ligden çıkarılması anlamına geliyor. Bu madde ayrımcılıkla ilgili
konunun ciddiyetini arttırması neticesinde sonradan eklendi. Yani
“eğer kulüplere para cezası yeterli olmazsa, bu ağır cezalar da
verilebilir” şeklinde eklendi.

Yine bu konuda çarpıcı bir örnek: Barcelona oyuncusu
Dani Alves’e bir muz atılması olayı olmuştu. Zannedersem Eto’ya
da yaşanmıştı muz atılma olayı. Dani Alves de çok hoş bir espri
olarak muzu alıp yemişti. Türkiye’de de Fenerbahçe-Galatasaray
maçında Eboue’ye muz atılma olayı oldu. Ancak “bizim ülkemiz-
de ırkçılık yoktur, böyle şeyler olmaz” denildi. O atan arkadaş
da galiba muzla ilgili biz mazereti vardı, tansiyonu düşüyordu(!)
öyle bir açıklama yaptı. Yine hiçbir ceza verilmedi kulübe.

Ülkemizde ırkçılık yoktur tanımı doğru bir tanım değil.
Ben buna kesinlikle katılmıyorum. Siyahilere karşı çok büyük bir
tepki yok çünkü çok fazla siyahi yok bizim toplumumuzda. Ama
bunun dışında ayrımcılık konusu bizim toplumumuz için de ciddi
bir sorun. Bu tür olayların farkındalık anlamında ciddi olarak kul-
lanılması gerektiğini düşünüyorum. Yine son madde olarak, bu
da yeni eklenmiş bir madde, en son eklenen madde, “müsabaka
öncesinde, esnasında veya sonrasında her türlü ideolojik propa-
ganda yapmak yasaktır. Bu yasağa uyulmaması halinde bu mad-
dede belirtilen cezalar uygulanır.” Bu madde gezi olaylarından
sonra konuldu. Gezi olaylarından sonra bazı popüler sloganların,
statlarda yoğun bir şekilde atılması ve bunun disiplin hukukunda
suç olmaması nedeniyle bu madde eklenerek bu konuda ceza ve-
rilmesi yoluna gidildi. Ceza hukuku bakımından ayrımcılığı, nef-
ret suçlarının cezalarına baktığımızda ikiye ayırmamız gerekiyor.
Daha doğrusu Türk ceza kanunu, genel kanun, hakaret suçunu
düzenliyor ama bu konuda bizim sporda şiddeti ve düzensizliği
önleme noktasında bir kanunumuz var. 6222 sayısı yasa. Burada
bu konu belirtilmektedir. Hakaret içeren tezahürat 14. maddede
şikâyet şartı aranmaksızın, normalde hakaret suçu şikâyete bağlı

59

bir suç olmasına rağmen, “failler hakkında 15 günden az olma-
mak üzere adli para cezasına hüküm olur” şeklinde bir madde
içermektedir. 15 gün adli para cezası günlüğü 20 TL’den 300 TL
eder. Daha önceki ilk kanun çıktığında bu bir yıla kadar hapisti
ancak daha sonra şikeyle ilgili değişiklikler yapılırken, kanunun
bu maddesi de değiştirildi ve 300 TL’lik bir meblağa düşürül-
dü. Bunun caydırıcı olduğunu söylemek tabi ki mümkün değil.
Ancak savcıların, spor sahalarında hakaret edilmesi halinde hiç
şikâyete bakmadan kendiliğinden işleme geçmesi gerekmekte.
Eğer bu hakaret din, dil, ırk, etnik köken, cinsiyet veya mezhep
farkı gözeterek hakaret boyutuna ulaşırsa bu kişi hakkında üç ay-
dan bir yıla kadar, bu daha önceki metinde üç yıla kadardı, hapis
cezası öngörülmekte. Bunların çok bir önemi yok. Çünkü Türk
Ceza Kanunu’ndaki hükümler daha ağır olduğundan bunların
uygulama alanı bulunmuyor. Ama daha önemli bir şey var. Eğer
bunu yaparsanız hakkınızda seyirden yasaklanma tedbiri uygula-
nır. Seyirden yasaklanma tedbiri nedir? Kişinin taraftarı olduğu
takımın maç yaptığı sırada karakola imza vermesi, ayrıca hiçbir
spor müsabakasına katılamaması anlamına gelir. Yine daha ağır
bir yaptırım olarak kulüp yöneticisi veya federasyon yöneticisi
olamaması anlamına gelir. Bunlar gerçekten futbol taraftarları
açısından çok ağır yaptırımlar. Ben, çok maddi imkânları olan ki-
şilerin, savcıların önünde tedbirin kaldırılması için salya sümük
ağladığına çok şahit oldum. Çünkü o kişi için belki para cezasının
ve hatta hapis cezasının bir önemi yokken, taraftarı olduğu takı-
mın maçına gidememek çok ciddi bir ceza olabiliyor. Bazı taraf-
tarlar açısından bunun yaptırımı çok ağır olabiliyor. Bu açıdan
bununla ilgili yasal bir işlem başlatıldığında, bunun bitmesinin
de iki yıl kadar sürdüğünü düşündüğümüzde ülkemizdeki hukuki
sistemin doğası gereği, iki yıl boyunca hiçbir spor müsabakasına
gidememesi anlamına geliyor ki bu çok ciddi bir yaptırım. Türk
Ceza Kanunu’nda bu konu 122. maddede düzenlenmiş durumda.
Bir kişi dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din veya mezhep (burada çok daha geniş bir tanım
görüyoruz ayrımcılık konusunda) bundan kaynaklanan neden-

60

lerle bir ayrımcılığa tabi tutulması durumunda bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası öngörülmekte. Yine 125. madde de hakaret
suçunun özeli olarak, ağırlaştırılmış hali olarak düzenlenmekte
ki. Bir hakaret kişiye dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce
veya kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya
çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun
davranmasından dolayı işlenmesi halinde, normalde üç aydan iki
yıla kadar olan cezanın alt sınırı “bir yıldan az olamaz” şeklinde
ağırlaştırılmış bir hüküm içermekte. Dolayısıyla eğer spor müsa-
bakası esnasında bir nefret suçunun işlenmesi halinde, bu suçu
kim işlerse işlesin, futbolcu da işleyebilir, teknik direktör de, ta-
raftar veya yönetici de, bu kişi hakkında ceza kanunu hükümleri-
ne göre dava açılmakta. Ayrıca 6222 sayılı yasa hükümlerine göre
de seyirden yasaklanma tedbiri konulmakta. Bunun dışında eğer
kişi kulüp yöneticisiyse bunlarla ilgili de futbol federasyonu veya
ilgili federasyon tarafından ayrıca cezai yaptırım uygulanmakta.
Biliyorsunuz taraftarlar üzerinde federasyonun, spor hukukunun
hiçbir şekilde bir yaptırım yetkisi yok yani taraftarlar orada yar-
gılanamıyorlar, sadece kulüpler, yöneticiler, sporcular ve diğer
ilgililer yargılanabilirler.

Böyle bir organizasyona katılmaktan dolayı büyük mutlu-
luk duyuyorum. Başka bir konferansta veya panelde tekrar görüş-
mek benim için büyük bir mutluluk olacaktır. Tekrar teşekkürleri-
mi sunuyorum ve sabrınız için teşekkür ediyorum.

61

Zeki ÇOL
(Spor Gazetecisi)
1955 Ordu doğumlu. Gazi (daha sonra Ankara) Üniversi-
tesi’ne bağlı Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Yüksek Okulu
Radyo-Tv bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1972 Kasım’ında
Milliyet’te başladı. 28 yıl aynı gazetede muhabir, servis şefi ve
spor müdürü olarak görev yaptı. Haber, araştırma-inceleme,
röportaj, serbest yazı dallarında 30’a yakın meslek ödülü ka-
zandı.

FİFA VE UEFA’NIN SPORDA NEFRET
SUÇLARI POLİTİKASI
ZEKİ ÇOL

Fenerbahçe-Lokomotif Moskova maçı… Tarasov forma-
sını çıkarıyor ve altında en nazik başkan olarak Putin’in resmi
olan formasını gösteriyor. Bundan dolayı UEFA disiplin kurulun-
dan çıkan ceza 5000 Euro oldu. 3 Şubat 2015’te Macaristan- Bul-
garistan maçında Macar taraftarları çingene tezahüratları yaptı.
UEFA tribün kapatma cezası verdi. JohnTerry’ye geçen sezon
Queens Park Rangers–Chelsea arasında oynanan maçta, Anton
Ferdinand’a ırkçı ifadeler kullanmasından dolayı 4 maç oynama-
ma, İngiltere milli takım kaptanlığının sona ermesi ve 220 bin
sterlin para cezası verildi. Türkiye’den nefret suçlarına yönelik

62

çok fazla örnek yok. 90’lı yıllarda Trabzonspor Kulübü Başkanı
Mehmet Ali Yılmaz’ın İngiliz oyuncusu Ferdinand’a karşı söyle-
diği “ya biz bu yamyamı gol atsın diye aldık, ama adamın golden
haberi yok” diyor. Herhangi bir ceza uygulaması yok. Çünkü o
dönemlerde Türkiye’de disiplin talimatının bugünkü uygulamala-
rı konulmamıştır. Mehmet Ali Yılmaz 90’lı yıllarda aynı zaman-
da Gençlik ve Spor Bakanı’dır. Aynı zamanda 3813 sayılı Türkiye
Futbol Federasyonu Kuruluş Kanunu’nun mimarıdır. İlk olarak
Türkiye de Futbol ile ilgili yasa onun döneminde çıkmıştır. Türki-
ye’de ayrımcılıkla ilgili olarak Trabzon da bir hakemin homosek-
süel olduğu için hakemlikten men edilmesi göze çarpar. Yıllarca
davaları sürdü sonrasında cinsiyet ayrımı sebebiyle hakem, ha-
kemlik yapamadı diye kamuoyunda bir algı oluştu. 2000’li yıl-
larda Türkiye’de kadın futbolu lezbiyen ilişkilerden dolayı dur-
duruldu. Sonraki aşamada aradan yıllar geçti yeni bir jenerasyon
oluşturulmaya çalışıldı ve o jenerasyondan bu yana kadın futbolu
devam ediyor. 2000’li yılların başlarına kadar ayrımcılıkla ilgili
dünyada FIFA’nın, UEFA’nın yada Türkiye’de futbol federasyo-
nunun herhangi bir yaptırımı olmasa da, artık çok büyük bir has-
sasiyetle nefret suçlarına karşı bir duruş sergileniyor. Özellikle
küçük yaşlardan başlayarak çocukların eğitilmesi, spor bilimcile-
rin devreye girerek toplumu bilgilendirmesi, federasyonların bu
konuda akredite olabilmeleri, kamuoyunu daha fazla bilgilendir-
meleri, bununla ilgili özel programlar yapmaları, taraftar dernek-
lerinin devreye girmesi ve sıklıkla yapılan eğitimlerle insanları
bu alanda bilinçlendirmeleri önemlidir. Sporda ayrımcılık çok
önemli tehditlerden biridir. 2013’te aşırı sevgiden kaynaklanan
bir olumsuz örnek olarak Brezilya ile yapılan maçta ilk defa Bre-
zilya’yı yenme fırsatı yakaladık. Bütün taraftarlar sahaya indi ve
maçın devamında Brezilya’yı 2-2lik beraberlikle elden kaçırdık.

Böyle baktığınızda özellikle bunun nereden gelip nereye
gittiğinin gösterilmesi ve tespit edilmesi büyük önem arz ediyor.
Burada özellikle söz konusu olayların tespit edilmesi ve bunla-
ra gereken yaptırımların düzenlenmesi büyük önem taşıyor ama

63

şöyle bir sıkıntımız var: Az önce Alpay Bey’e tek soru sorabil-
dik bunun dışında bir soru soramadık. Ben şu vurguyu yapmak
isterdim: mesela bu e-bilet uygulamasıyla ilgili olarak, e-bilet
uygulaması sonrasında istenilenlerin gerçekleşmeme meselesi
konusunda bir problemimiz var. O da şu; olaylara hiç karışmayan
insanlara ceza verilmeye devam edilmesi yani o gün maçta değil
o gün orada değil ya da maçta herhangi bir şekilde küfretme du-
rumu bir şekilde olaylara karıştığı yok ama biz var olan mevzuat
gereği toplu ceza vermeye devam ediyoruz. Böyle bir mantığımız
var. Bu mantık olduğu sürece sözünü ettiğimiz alanın gerçek an-
lamda olay çıkaran insanlardan arınabilmesi çok kolay gözükmü-
yor. Böyle bir problemle karşı karşıyayız. Bu konunun önemli bir
boyutu daha var. Yapmış olduğum birçok çalışmada sıklıkla vurgu
yaptığım noktalardan bir tanesi şuydu: özellikle küfür meselesi ve
homofobiyi içeren bir takım ifadeler. Şimdi bu neden önemli bi-
liyor musunuz? Çünkü Taraftarlara sorduğunuzda, Türkiye’deki
erkeklerin büyük çoğunluğunun bilinçaltındaki en önemli prob-
lemlerden biridir. Sorduğunuzda size verilen cevap şudur; küfür
edilmesi, özellikle de o malum ifadenin kullanılması. Peki, bir-
kaç soru sonra yeniden sordum ve soruyoruz siz aşağıdakilerden
en çok hangisini yaparsınız; küfür ederim, en çok da rakip takım
taraftarlığını erkeklikten çıkartan o ifadeleri kullanırım. Şimdi
bu ifadeye bakın Türkiye’de özellikle bu meselenin altını kalın
çizgilerle çiziyorum. Çünkü burası sadece stadyumlara özgü bir
durum değil bunu lütfen unutmayın. Buradan baktığımızda fana-
tik dilin ayrıştırdığı bu kitleleri birleştirecek güç, sporun doğası
içindeki değerlerde saklıdır. Rakibi, ötekisi olmadan, kendisinin
var olamayacağını fark edemeyen bireyin kazanma rüyası kara-
basana dönüşecektir. Bu noktada yol gösterici kavramlardan bir
tanesi hiç kuşkusuz fair-play’dir. Şimdi baktığımızda, her şeyi
kazanma üzerinden götürdüğümüzde fair-play çok önemli bir
kavram olarak karşımıza çıkar. Çünkü fair-play öncelikle rakibe,
hakemlere, kurallara saygı göstermek, hakem kararlarını kabul-
lenmek, oyunda yer almak için herkese eşit şans tanımaktır. Oyun
sırasında duygularını kontrol altına tutmaktır. Biz fair-play’i sa-

64

dece ve sadece spor sahalarına aykırı kavram olarak görüyoruz.
Aslında fair-play bir yaşam biçimidir. Fair-play’in yaşam biçimi
olması, beraberinde fair-play’in o dürüstçe oynama mantığı üze-
rinden yürütülmesini gerektiriyor. Bu çerçevede de bu nokta her
türlü bel altı vuruşların önüne geçilmesi gereken bir alanla karşı
karşıya olduğumuzu gösteriyor.

65

Prof. Dr. Gıyasettin DEMİRHAN
(Hacettepe Üniversitesi, SBD Başkanı)
1963 yılında Yusufeli, Artvin’de doğdu. 1986 yılında lisans
eğitimini 1991’de Yüksek Lisansını ve 1995’te doktora eğitimi-
ni Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Bilim Dalı (Eği-
tim Programları ve Öğretim) tamamladı. Halen daha Hacette-
pe Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksekokulu’nda
çalışmalarına devam etmektedir.

FİFA VE UEFA’NIN SPORDA NEFRET
SUÇLARI POLİTİKASI
PROF. DR. GIYASETTİN DEMİRHAN

Binak ve Çomü’nün bir araştırmasından bir alıntı: Unut-
mamalı cehennemde yürüyoruz, çiçeklere bakarak. Kuruyoruz,
soluyoruz ve ölüyoruz, sevgisizlikten ve erdemsizlikten. Sadece
cehennemde yürüyoruz. Çiçekleri kurutuyoruz; sevgisizlikten,
vicdansızlıktan ve sadece cehennemde yürüyoruz. Güvercinle-
ri vuruyoruz ve sadece ve sadece cehennemde yürüyoruz. Bunu
unutmamalı…
Nefret :Bir kimsenin kötülüğünü, mutsuzluğunu isteme-

66

ye yönelik duygu ya da tiksintidir.

Önemli bir sosyolog olan Foucault belirli bir tarihsel dö-
nemde belirli bir konu hakkında konuşma ve bilgi üretme imkânı
taşıyan açıklamaları söylem olarak adlandırmıştır.

1997 yılında Avrupa konseyi bakanlar komitesinin nefret
söylemi:
1. Irkçı nefret
2. Yabancı düşmanlığı
3. Anti semitizm
4. Siyasal nefret
5. Kadınlara yönelik nefret
6. Yabancılara ve göçmenlere yönelik nefret
7. Cinsel kimlik temelli nefret
8. İnanç ve mezhep Temelli nefret
9. Engellilere ve çeşitli hastalıklara yönelik nefret söylemi ola-

rak sıralanmıştır.

Nefret söylemine birkaç örnek: 13 televizyon kanalında
yayınlanan spor programında ve ana haber bültenlerinin analiz
edildiği araştırmada (demir 2013 ,s:247-248) nefret söylemi içe-
ren yayınların yapıldığı saptanmıştır ve şu ifadelere sıkça rast-
lanmıştır: Kan, korku, heyecan, savaş, patlamak, gerginlik, pro-
vokasyon, hayat duracak, düşman, kan davası, yürek dayanmaz,
kızışmak, daha kötü olacak.

Örneğin: Türkiye: “Kol gibi geçirdik”, İsviçre: “Türkler
korkudan altlarına yapıyor”, “Türkler fakir ve aciz”, Türkiye: “İs-
viçre’yi bugün Kadıköy’ün çimlerine gömeceğiz”, “Futbol Erkek
Oyunu”, Türkiye: “Leeds’li Hollandalılar Taksim’de kafasına
vura vura vatan toprağını öptüler”, “Two-two İngiltere’ye kadar
yolunuz var”, “Acıdı mı dingilizzz?”.

67

Irkçılık

Bir grup insanın diğer insanlardan farklı olmakla kalma-
yıp aynı zamanda diğerlerinden fiziksel, entelektüel ya da ahlaki
bakımdan daha iyi, daha güçlü, daha yüksek ya da daha yaratıcı
olduğunu, bu üstünlüğün atalardan miras alınmış olan biyolojik
farklılıklardan kaynaklandığını savunan anlayış vardır.

Bütün olarak bakıldığında insanların kullandıkları mal-
zemelere bakıldığında, kalplerine, kanlarına bakıldığında çok
farklılık olmadığını görürsünüz. Fakat futbol başta olmak üzere
ırkçılık, evrensel anlamda kaygı verici bir oluşumdur.

Kimi sporcular ırkından veya görünüşünden daha çok
herhangi bir karşı takımla olan ilişkilerinden dolayı Barcelonalı
futbolcu Dani Alves’e tribünlerden muz atılmasını ve oyuncunun
muzu yerden alıp yiyerek tepki göstermesini; Brezilya Devlet
Başkanı Dilma Rousset, ırkçılığa karşı sert ve cesur bir cevap ola-
rak yorumlamıştır.

Golf sporunda; 2008’de oynanan uluslararası bir golf tur-
nuvasının canlı yayını sırasında ünlü golfçü Tİger Voods hakkın-
da espri yollu ırkçı söylemlerde bulunan spiker Kelly Tilghman
işten uzaklaştırılmıştır.

Richard Willams bazı taraftarların maç boyunca kendisi-
ne renginden dolayı çeşitli söylemlerde bulunduğunu belirtmiş ve
Willams kardeşler protesto amacıyla sonraki yıllarda turnuvaya
katılmamıştır.

Buz hokeyi: 2011’de ABD’de oynanan Ulusal Buz Ho-
keyi Ligi (NFL) maçında Philadelpehia Flyers ve Detroit Red
Wings Takımları karşılaşmış Flyers’ın Kanadalı oyuncusu Wayne
Simmonds’a muz fırlatılmış.

68

Amerikan futbolu: Geçen yılın başlarında Philadelphia
Eagles takımının oyuncusu Riley Cooper’in bir konser alanında
siyahi seyirciler tarafından tehdit edildiği görüntüler var.

Fransa’da 2007’de ikinci lig mücadelesinde Liboume ile
Bastia arasında oynanan maçta Burkina Faso doğumlu oyuncu
Boubacar Kebe’ye rakip takım Bastia tribünlerinden ırkçı teza-
hüratlar yapılmış, oyuncu da taraftara uygunsuz el hareketleriyle
cevap verince hakem tarafından kırmızı kartla cezalandırılmış.
Bayern Münih–Beşiktaş maçında göçmenleri aşağılamak için Al-
manya’nın en ucuz alışveriş süpermarketi olan Aldi’nin torbaları
ırkçılara malzeme oldu. Futbol maçında “Aldi’ye gidin” pankartı
açıldı. Duyarlı Almanların tepkisi “Bizde Aldi’den alışveriş yapı-
yoruz” oldu.

2009 yılında Belçika birinci lig takımlarından Anderle-
cht’te forma giyen Jelle Van Damme, Standart Liege’in savunma
oyuncusu Oguchi Onyavu’ya pis maymun dediği gerekçesiyle
ırkçılıkla suçlandı. Yine başka futbolculara “Ormanına git la la
lalalala” denmiştir.

İspanya teknik drektörü siyah futbolcu için “kara köpek”
demiştir.

Avusturalya’da bir kulübün başkanı, takımı Manchester
United’a kaybedince “biz Manchester‘a karşı kaybettik sıradan
bir zenci sürüsüne değil” demiştir.

Türk basınında: Fenerbahçe Sivas’ı katletti.
Yalın toplumlarda birleşme ve devletin oluşumu
Topluluktan topluma geçiş,
Töreden törene geçiş,
Fetih ve tabakalaşma,
Yerleşik hayatın üzerine çoban hayatının çöreklenmesi,
Aylak sınıfın ve boş serbest zaman kavramının ortaya çıkışı.

69

Coubertin:
1. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
2. Coşkulu ruh kaslı vücutta bulunur, güçlü daha fazla yürekli.
3. Cura del corposi culto corpono (Beden iyileştirmesine evet,

beden inancına hayır) demiştir.

İki dünya savaşı arası olimpiyatlarda hileler nefret söy-
lemine bir gerekçe oluşturuyordu. Avrupa’da bu konuda çok
önemli çalışmalar var örneğin: White paper on sport çok önemli
örneklerden biridir. Bir Avrupa vatandaşlığı çerçevesinde birlik-
te hareket etmek ve sporun ne kadar bütünleştirici olduğunu ve
dünyanın bütün renklerinin bir arada olabileceğini gösteren ör-
neklerle doludur. Aynı zamanda suçlara ve ırkçılığa karşı önemli
mücadele alanlarından bir tanesinin spor olduğu söylenir.

Antrenör yetiştirme konusunda Kanada’da çok önemli ör-
nekleri var ve öncelikli alan olarak karşımıza çıkmaktadır.

Spor bilimciler bu konuda neler yaparlar:
1. Akademik çalışmalar
2. Sosyal sorumluluk çalışmaları

Spor Eğitimi

Spor eğitimi, salt bedenin eğitimi ya da spor dallarını, çe-
şitli egzersizleri mekanik olarak öğretmek değil, insanın bütünsel
eğitimi için gerekli araç ve eylemlerdir. Bu bakımdan değerler
eğitimi çok önemlidir.

Değerler eğitimi konusunda Gürpınar tarafından White-
head, Telfer ve Lambert’in yazdığı 2016 basımı olan (değerler,
tutumlar, davranışlar) yeni bir kitap çevrildi.

70

Bu konuda uygulanabilecek adil oyun kontratı vardır:
Kurallara uyarım
Hakemlere ve kurallara saygı gösteririm
Rakip takım oyuncularına saygı gösteririm.
Herkese oynaması için eşit şans tanırım.
Her zaman kendimi kontrol ederim.

71

Semra DEMİRER
(Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi

fair-play komisyonu üyesi)
29.07.1963 tarihinde Amasya Göynücek’te doğdu. Gazi
Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Öğretmenliği bölümünü
bitirdi. Pek çok okulda beden eğitimi öğretmenliği ve Avrupa
Kolejinde Müdür olarak görev yaptı. Pek çok sosyal projeler
hazırladı ve uyguladı. Basketbolda birçok milli oyuncunun ye-
tişmesinde katkı sağladı. Türkiye Basketbol Federasyonunda
eğitim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Üniversite-
si Besyo Spor Yöneticiliği öğretim görevlisi ve Türkiye Milli
Olimpiyat Komitesi fair-play komisyonu üyesidir. Ayrıca, UPS
Kültür ve Spor Kulübü koordinatörü olarak görev yapmaktadır.

MİLLİ OLİMPİYAT KOMİTESİ
FAİR PLAY YAKLAŞIMI

SEMRA DEMİRER

Hz. Mevlana diyor ki: Sonsuz bir karanlığın içinden doğ-
dum ışığı gördüm. Korktum ağladım zamanla ışıkta yaşamayı öğ-
rendim. Karanlığı gördüm korktum. Gün geldi sonsuz karanlığa
uğurladım sevdiklerimi ağladım. Doğumun, hayatın bitmeye baş-
ladığı an olduğunu, aradaki bölümün ölümden çalınan zamanlar
olduğunu anladım. Kendimi bir dürttüm. Hayat felsefem ne ola-

72

cak? O ölüme koşarken ne yapman gerekiyor? İşte ağaç yaşken
eğilir derler ya çocukları aldım hedef olarak ve Yaradan’ın insana
verdiği en önemli şey, hayvanlardan ayırdığı şey sevgi diye büyük
bir kavram var. Sevgiyi seçtim. Çocuklarımı eğitirken sevginin
ne kadar önemli olduğunu unutmadım. Yaşam yolculuğumuzda
Yaradan’ın bize ve yeryüzündeki bütün insanlara verdiği tek eşit
şey zamandır. Dünyadaki her insanın bir günü 24 saattir. Bir haf-
tası 168 saattir. Dünyaları deviren pehlivanlar var, rekorlar kıran
insanlar var, hiçbiri benim bir günüm 24 saat 1 salise diyemez.
Bunu nasıl değerlendirebileceğimiz bize bağlıdır. Bu, yaşamsal
yolculukta insanların temel seçenekleri olur. Seyirci olmak, yolcu
olmak ve sürücü olmak gibi…

Seyirciler genelde rahat koltuklarına otururlar ve karşıla-
rına ne sunulursa onu seyrederler. Yolcular ise kendi sorumluluk-
larını bir başkasının eline verirler ve onların kullandığı arabada
kâh dedikodu yaparak kâh eğlenerek kâh mutsuz olarak, şikâyet
ederek yolculuk sürerler. Sürücüler ne yapar? Kendilerinden emin
olarak yola çıkarlar. Aracın tipi modeli ne olursa olsun umurların-
da değildir. Önce ailelerini, uluslarını, bayraklarını ve sonunda
insanlığı bir yerden bir yere güvenli bir şekilde taşırlar. İşte benim
hedefimde sürücüler yetiştirmek. Sorumluluk alabilen, sevgiyi
bilen, insana değer veren sürücüler yetiştirebilmek. Ben, ellerimi
önemserim. Neden biliyor musunuz? Çünkü çok çocuğun başını
okşayarak hayata bakışını değiştirdim. Bir erkek öğrenci dedi ki
bana: Semra öğretmenim (kod adım anne, herkes anne der bana),
“Semra annem orası bir bataklık, size tutunan yukarı çıkıyor”
dedi. Bu, benim için hayatımdaki en büyük ödül. Kupadan, pa-
radan her şeyden önemlidir. Bu sevginin gücünü bilerek çocukla-
rı eğittiğiniz zaman size ödülleriniz çok büyük dönüyor. Ben bir
Cumhuriyet kadınıyım ve bununla gurur duyuyorum. Başöğret-
menimiz Mustafa Kemal Atatürk demiş ki: “Çocuk demeyiniz o
isterse bir halkı uyandırır, bir kutbu keşfeder, bir vatan oluşturur.”
İşte bende buna inanıyorum çocuk demeyelim. Çünkü bu ellerle
sıradan gibi gördüğünüz çocuğun içindeki kahramanı uyandırı-

73

yorsunuz. O kendini değersiz gören çocuk kanatlar takıyor uç-
maya başlıyor. Bir de buna yüreğinizi eklerseniz... Çok fazla bir
şey yapmıyorsunuz ama ona güven veriyorsunuz. O çocuğun bir
daha genç olma şansı yok. İşte sizin gibi işine sahip işine saygılı
iş ahlakı olan antrenörlerin, sizin gibi spor yöneticilerinin elin-
de yetişecekler. Sorumluluğunuz çok büyük. O giydiğiniz eşof-
manlar sizin şerefiniz, namusunuz, sizin milli formanız. Gurur
duyun bu mesleği seçtiğiniz için. Ne kadar önemli olduğunuzu
unutmayın. Eğer bu ülkede birileri önemli, değerli çok önemli
bir şey yapacaksa, bu ülkeye katkıda bulunacaksa inanınki bunlar
spor eğitmenleri, sanatçılar ve tabi sosyologlar. Ama önce spor
eğitmenleri, sanatçılar yapacak. Siz örneksiniz, vitrinsiniz. Bana
üniversitemde şu öğretildi (Çok önemli öğretmenlerim oldu, çok
şanslıyım): Siz beden eğitimi öğretmeni olarak, antrenör olarak
gittiğiniz okulların gizli müdürlerisiniz. Bütün okulu siz yönete-
ceksiniz. Perde arkasında da siz yöneteceksiniz dediler. Ben bunu
hiç unutmadım. Her zaman bahçeydi benim görev yerim, şeffaftı,
herkes görüyordu. Beni sadece çocuklar değil halkta görüyordu.
Anne babaları da eğitiyordum. Elime mikrofonu aldığım zaman
istiklal marşını okurken, gururla bütün bağcıların bahçesine söy-
letiyordum istiklal marşını. Ne kadar önemlidir biliyor musunuz?
Bu nedenle öğretmenlerin, antrenörlerin eserleri, ödülleri öğren-
cileridir. Yetiştirdiği öğrencileridir, sporcularıdır. Onların yetiş-
mesi size kupadan, paradan, dolardan ve yaptıkları işlerden daha
önemlidir.

Yetiştirdiğiniz öğrenciler sizin eseriniz. İşte bir örnek: Be-
nim çeyizlerim var. Çok çok kıymetli çeyizlerim var. Üniversite-
deki öğrencilerim de mektup yazar bana. Hepsini saklıyorum, ya-
nımda taşıyorum, ara ara açıp okuyorum. Güç alıyorum okuyup o
mektuplardan.

Bu da Isparta’nın küçük bir köyünden gelen 9 yaşındaki
bir kız öğrenci. 3 ay yaz okuluna gönderdiler ve çok güzel ödül
bıraktı. Bunu sizinle paylaşmak istiyorum.

74

“Öğretmenim canım benim sen tutunca güçlü minik ellerim,
Bakarsan bana sevecen, parlar gözlerim,
Öğretmenim anam benim babam benim,
Hoşgörü ile bak bana.
Sevgidendir yaramazlığım,
Al yüreğim armağan sana.
Öğretmenim, arkadaşım benim dinle benim dertlerimi,
Sanma dertsizim küçüğüm diye.
Korkularım var, umutlarım var,
İç içe dinle beni ne olur çözemesen bile.”

Sevgi her zaman yolunuza ışık tutsun, beni dinlediğiniz
için çok teşekkür ederim.

75

MİLLİ OLİMPİYAT KOMİTESİ
FAİR PLAY YAKLAŞIMI

MURAT ÖZBEY

Kısaca fair-play’i şöyle özetliyoruz: Vicdanın sesini din-
lemek. Yani vicdan nedir? Tanrı’nın sesini dinlemek gibi daha
kısa bir özet. Fair-play’i çok güzel özetliyor. Kendi egomuzu
biraz daha arka plana alarak rakibe saygılı olmak, kendi perfor-
mansını, kendi başarısını göz ardı edip rakibe saygılı olmak gibi
özellik dersek güzel bir tanım olur. Dünya 1980’li yıllarda bu
fair-play’in peşine düşüyor, bunu kavramaya çalışıyor. Fair-play
nedir? 1980’den 50-60 sene kadar geri gidiyorsunuz, ulu önde-
rimiz Kemal Atatürk ne demiş: “Ben sporcunun zeki, çevik ve
ahlaklısını severim.‘’ demiş. Yani ahlak orada fair-play’i çok gü-
zel ifade ediyor. Günümüzden 80-90 yıl önce ulu önder Atatürk
fair-play’i bir cümleyle aslında çok güzel tarif etmiş, bize miras
bırakmış. Dünya Türkiye’den çok sonra, seneler sonra bu kavra-
mın peşine düşüyor ve bunun anlamını kavrıyor. Bunun kıymetini
bilmeliyiz.

Biz bu fair-play’i nasıl yapıyoruz? Belki çalışmaları ta-
kip ediyorsunuzdur medyada. Bizim birinci faaliyetlerimizden
ilki olarak her sene Türkiye fair-play ödüllerini dağıtıyoruz.
Arkadaş bizde az var demişti. Az değil, bizim her sene komis-

76

yonumuz oturuyor, jürimiz tespitlerde bulunuyorlar. Sizlerden,
üniversitelerden, medyadan, çeşitli kurumlardan, devlet kurum-
larından bize çeşitli aday tespitlerinde bulunuyorlar. Jürimiz eli-
yor ve davranış dalında, kariyer dalında, tanıtım dalında ödüller
dağıtıyoruz. Her sene ülkemizden, sadece sporcu değil her dal-
dan insanlar, öğretim üyeleri olabiliyor, gazeteciler, yazar, sporcu
ve yönetici olabiliyor, bu değerli insanları tespit ediyor ve en az
20-30 kişiye ödüllerini veriyoruz. Bizim açımızdan çok değerli,
kıymetli insanlar ve bu kişilere ödüllerini veriyoruz. Bu çok yan-
kı yapıyor. Bu ödüller Türkiye çapındadır. Biz bu kişileri sadece
Türkiye‘de ödüllendirmiyoruz. Bu değerli insanları yurtdışında
da, uluslararası fair-play birliğine bildiriyoruz. Bazı adaylarımız
geçmişten bu güne kadar yurtdışında da bu büyük ödüle layık ol-
dular. Bizim gurur kaynağımızdır bu insanlar. Sizlerin huzurunda
hepsine teşekkür ediyorum. Bununla ilgili size birazdan örnekler
vereceğim. Biz bunun dışında göreve geldikten sonra fair-play’in
tanıtımı için iki buçuk senedir, üniversitelerde fair-play kavramı-
nı düzenledik ve şehir şehir dolaşıyoruz.

Bu sene 6-7 Nisan’da buraya geleceğiz. Besyonuza ge-
leceğiz ve oraya da bekleriz. Orada, sırf fair-play üzerine güzel,
ferdi bir konferans olacak. 6-7 Nisan’da kervanlarımız var, gidi-
yoruz. Öğrencileri bu konuda bilinçlendirmeye çalışıyoruz. Niye
üniversitelere gidiyoruz? Besyolarda geleceğin öğretmenleri ge-
leceğin sporcularını onlar yetiştirecekler ve aralarından sporcular
da çıkacak. Onun için bizim hedefimizde besyolar vardı, spor fa-
külteleri vardı. İki buçuk senedir bunu hedefledik.

Olimpiyat komitemiz ayrıca ilkokullara da gidiyor. İlko-
kullarda da “OLI” projemiz var. İlkokullar bazında tanıtılıyor.
Buradaki çocuklara “fair-play uygulamasında en büyük engel
nedir? Yani sizin evreninizde hangi sorunla karşılaşıyorsunuz?”
diye sorduğumuz zaman bu konuda bütün çocuklar maç seyreder-
ken duydukları küfürle başlıyorlar. Çocuklar bunun yanlış oldu-
ğunun da farkındalar.

77

Onun dışında biz birde fair-play karikatür sergisi yapıyo-
ruz. Orada yarışma tertipliyoruz. Dünyanın her tarafından başvu-
rularımız oluyor. Böylece iki senede bir 18 yaş altı ve üstü bütün
herkesi bilinçlendirmeye çalışıyoruz.

Bize insanlar soruyor siz başka ne yapıyorsunuz? Türki-
ye‘de yöneticileri niye cezalandırmıyorsunuz? Tabi biz böyle bir
hukuki müessese değiliz, cezalar veremeyiz. Ama insanlara an-
cak tatlılıkla, güzellikle, eğiterek bu fair-play dedikleri şeyi yay-
gınlaştırabiliriz. Başkada yapabileceğimiz bir şey yok.

Bizim verdiğimiz fair-play ödüllerinden birkaç örnek is-
terseniz; mesela ilk fair-play ödülümüz 1982 senesinde verilmiş-
tir. Olimpiyat komitemizin Balkanlarda yaptığı Balkan yelken
yarışması var. İzmir’de, Ege Denizi’nde yapılıyor. Engelli bir
sporcumuz var, duyma ve işitme engelli Varol Hepağuçlar diye.
Çok kıymetli bir yelkencimiz. Yarışma esnasında Yunan rakibi-
nin şamandıradan erken dönüş yaptığını fark ediyor, konuşma ve
duyma engelli olmasına rağmen tekne içinde zıplayarak el kol
hareketleriyle rakibini uyarıyor ve şamandıradan dönüp diskali-
fiye olmasını önlüyor. Türkiye‘deki ilk ödül Varol Hepağuçlara
verilmiştir. Böyle güzel bir örnek, Yunan rakibine yaptığı şeyden
dolayıdır.

Yurtdışında da Avrupa fair-play birliğinin büyük ödülü-
nü kazanmıştır. Yine 1983 senesinde Akdeniz bisiklet turu var.
Türk bisikletçimiz yarış esnasında Yunan rakibinin bisikletinin
bozulduğunu görüyor. Yunan rakibinin yedek bisikleti yok. Tabi
o zamanlar bisikletler çok pahalı, bizim normal bisikletler gibi
de değil, yarış bisikleti fiyatları daha pahalı. Bizim Türk bisik-
letçimiz hiç çekinmeden kendi yedek bisikletini rakibine veriyor.
Diskalifiye olmadan yarışını tamamlamasını sağlıyor. Bu da çok
güzel örneklerden bir tanesi.

Günümüzde tabi sırf futbolda değil birçok dalda dikkatli-

78

ce gözlemlerimizi yapıyoruz. Atletizm olsun, judo olsun, yelken
olsun hemen her alanda adayları dikkatlice topluyoruz, ödülleri
vermeye çalışıyoruz. Bu seneki ödüllerimiz 3 Mayıs günü İstan-
bul Ataköy’de dağıtılacaktır.

79

Gül KESKİNLER
(Almanya Futbol Federasyonu Entegrasyon

Sorumlusu)
1960 yılında İstanbul’da doğdu. 1970 yılında Almanya’ya
taşındı. 1982 yılında Endüstriyel alanda meslek eğitimini
tamamladıktan sonra Üniversiteyi İşletme Yönetimi alanında
okudu. 1998 yılında Alman vatandaşlığına geçti. 1999 yılında
CDU’ya katıldı ve Almanya Kuzeybatı eyaleti Türk-Alman Fo-
rumu Kurulunda görev yaptı. 2000 yılında Göç ve Entegrasyon
Çalışma Kuruluna temsilci olarak atandı. Almanya’da ve yurt
dışında birçok projeleri bulunmaktadır. Özellikle yürütücüsü
olduğu ‘’Spor Kültürel Engelleri Aşar’’ projesi ile 2005 yılın-
da Hessen Eyaleti Entegrasyon ödülünü aldı. 2006 yılında Al-
man Futbol Federasyonuna (DFB) Entegrasyon şube müdürü
olarak atandı.

DFB ENTEGRASYON POLITIKALARI VE
SIĞINMACILARINA YÖNELIK
UYGULAMA ÖRNEKLERI

GÜL KESKİNLER

Herkes için futbol, çocuklarda daha çok çalıştırılan, ger-
çekleştirilen komisyondur. Sosyal sorumluluk olarak UEFA’nın
ait olduğu 54 tane federasyon var.

80

Bu federasyonda toplum sorumluluğu nedir? Sadece fut-
bol sahasında olmayıp toplumun içindeki görevleri nedir? UE-
FA’da bu komisyonda bu konuları konuşuyoruz. Buna göre de
federasyonlara konuştuklarımızı iletmeye çalışıyoruz. Tabi ki her
federasyonun kendine ait bir sorumluluk düşüncesi vardır.

Alman Futbol Federasyonu denildiğinde sizlerin aklına ne
geliyor? İlk önce ben size Alman Futbol Federasyonunu tanıtmak
istiyorum. Almanya 80 milyon nüfusu olan bir ülke ve yaptığımız
araştırmalara göre Almanya’da 45 milyon kişi futbolu sever. Yani
fan olarak görüyoruz. Hafta sonu veya milli maçlarda 45 milyon
insanın 10 milyonu bu maçları seyrediyor. Alman Futbol Federas-
yonu’nda yukarıda gördüğümüz gibi birbiriyle çalışmaları var. İki
ayrı kurumdan oluşur: Birisi profesyonel futboldur. DFB de fede-
rasyon olarak amatör futbol ve toplumsal futbol üzerinde çalışır.
Bunların ikisi ayrı kurumdur. İkisi de karı koca gibidir. Birlikte
yaşamları vardır. AFF Dünya üzerinde en büyük sosyal sivil ku-
rumudur. 8,8 milyon üyesi vardır. Dünya üzerinde bu kadar bü-
yük ne bir parti ne de bir başka sivil toplum örgütü vardır. Bunun
1,1 milyonu kadın, kız çocuğu futbolcudur. Az önce hocamız da
konuşmasında bayan futbolu mu yoksa kadın futbolumu diye bir
tartışma olduğunu belirtti. Bundan otuz sene önce meydana çık-
mıştır. Biz kadın futbolu diyoruz, bayan futbolu demiyoruz. O da
uzun seneler içinde, çok ünlü bir futbolcu Bacen Bare ilk sorul-
duğunda kadın futbolu demeye ağzı varmıyordu, bayan futbolu
diyordu. Fakat bayan futbolu teriminin de yerini almadığını öğ-
rendik. Yani şimdi kadın futbolu diyoruz. 1,1 milyon kadın, bu 8
milyonun içinde de her üçüncü futbolcu, her üçüncü üye yabancı
uyrukludur. Yani benim gibi başka bir yerde doğmuş yahut anne
babası başka yerden gelmiş. Her üçüncü futbolcunun bir göçmen
kökenli kişi olduğunu biliyoruz. Her hafta 80 bin maç organi-
ze ediliyor. Küçük köylerde, kasabalarda, şehirlerde yani amatör
maçların olduğu, oynandığı her hafta 80 bin maç. 5 yaşından 65
yaş ve üstüne kadar kulüpler içinde oynayan tüm futbolcularla
26 bine yakın kulübümüz var. Bunların hepsi amatör kulüpler. 21

81

tane yerel organizasyonumuz var ve 5 tane de Almanya üzerine
bölünmüş yerel federasyonlarımız var. Bunlar, AFF’nin nasıl or-
ganize edilmesi gerektiğine dair stratejik çalışmalardır.

Bugünkü konumuza gelirsek komisyonlardan bir tanesi
de sosyal sorumluluk komisyonudur. Bu komisyon ikiye ayrılır.
Birincisi çok kültürlülük, farklılık, karşı olmak ve bununla birlik-
te hiçbir şekilde insanları ayırmama çalışma grubudur.

İkincisi de fair-play çalışma grubudur. Ben AFF’de enteg-
rasyondan sorumlu olan kişiyim ve benim yanımda bir arkadaşım
var: O da fair-play konusunda çalışmaktadır. Bu şekilde dört kişi
de yani hepimiz gönüllü olarak, fahri olarak çalışıyoruz. Federas-
yonda dört kişi sadece bu iş için görevlidir. Bütün konuşmacıların
ve Ahmet Hocanın da söylediği gibi biz neye karşıyız? Aramızda-
ki yaş değeri bizde yok. Yani 5 yaşından itibaren 65 yaş ve onun
üzeri herkesin oynaması, her hafta maçlara katılması, antrenman-
lara katılması ve bunun yanı sıra kulüpler içinde yönetimde olma-
sı gerekiyor. Yani siz spor yöneticileri olacaksınız. Bu kişilerin de
yönetici olarak çalışması antrenör, hakem olması ve burada yaş
sınırı olmadan herkesin kabiliyetleri ve eğitimi doğrultusunda bu
büyük camianın içinde görev alması gerekiyor.

İkincisi cinsiyet (gender). Yani kadın erkek ayrımı yoktur.
Üçüncüsü yaş (age). Bu engel de yok. Ayrıca Almanya’da 3 se-
neden beri Köln’deki engelli kardeşlerimizin maçları da oluyor
ve Berlin’de turnuvayla birlikte onlarında oyunları oluyor. Bizim
buradaki kupa maçlarımızda olduğu gibi aynısını engellilere de
organize ediyoruz. Yani engelli insanları da tamamen içimize alı-
yoruz. Az önce dediğimiz gibi homofobi araştırmalarına göre her
5. futbolcunun ya lezbiyen ya da homoseksüel olduğu biliniyor.
Fakat bu Avrupa’da da Almanya’da da ne kadar toleranslı bir top-
lumda olurlarsa olsunlar bu konular küçük düşürücü ya da gizli
konular olarak kapalı kapılar ardında konuşuluyor. Bunlar açık
konuşulan konular değildir. İnanç; hiçbir inancın spora değin-

82

memesine, spor içinde yer almamasına dikkat ediyoruz. Alman-
ya çok kültürlü bir devlettir. Bu arada Almanya’da 3,5 milyon
Müslüman yaşıyor. Bunların en büyük kitlesi tabi ki Türklerdir.
Son 1,5 senede gelen, Bulgaristan’dan akım yapan Romanlarla,
Suriye’den, Afganistan’dan, Irak’tan gelen Müslümanlarla birlik-
te şuanda Almanya’da 4,5 milyon kişi İslam dinine mensuptur.
Etnik grupların (orgin) hiçbir spora girmesine, özellikle futbol
kulüplerinin içine girmesini istemiyoruz. Çok büyük çalışmalar
yaparak buralara gelmeye çalışıyoruz. “Age” dediğimiz zaman 5
yaşındaki çocuğun eğitimi ile 65 yaşındaki bir beyin futbol oyna-
ması iki ayrı konudur. Ama herkesi bir araya alarak ve antrenör-
leri de o şekilde eğiterek yolumuza devam ediyoruz.

Ayrımcılık konusunu kendi tüzüğümüzde yazdığımız gibi
21 tane yerel federasyona da bağlayarak aynı şekilde uygulanma-
sını ve bunun yanı sıra 26.000 amatör kulübümüzün de bu tüzük
içinde yer almasını sağlamaya çalışıyoruz. Az önce bahsettik-
lerimizi Almanya çapında tüm amatör kulüplerin içine girerek,
onların stratejisinin içinde bir parça olarak futbolumuzu görmek
istiyoruz.

Zannedersem Profesör Hocamız ilk konuşmasında de-
mişti. Bu konu sadece federasyon tarafından veya bir üniversite
tarafından ele alınıp başarılacak bir konu değil. Bu bir toplumsal
konudur. Onun için bizim çalışmalarımız, olimpik federasyonla
birlikte Almanya İçişleri Bakanlığı, Almanya Aile Bakanlığı ve
Almanya Yabancılar Bakanlığı ile birlikte ve tüm üniversitelerle
beraber bir komisyonumuz sadece sosyologlar ve spor sosyolojisi
hocalarından oluşmaktadır. Bunlar 6-8 hafta aralıklarla bir ara-
ya gelirler. Belirli bir konu üzerinde toplumun konularını, şiddet
olsun, ırkçılık olsun, homofobi olsun toplum konularını konuşa-
rak alttaki komisyonlara fikir verirler. Onların danışmanı olurlar.
Yani biz komisyonlarda bilimsel çalışmalar yaparak kişilerin yö-
netim içerisinde olmasını veya konsept hazırlamalarını sağlama-
ya çalışıyoruz. Burada konuştuğumuz tüm konular el ele verilip

83

de giderilecek konular. Bunlar toplumsal konular. Kim tel başına
sırtına alırsa, fazla yükü almış gibi kamburu çıkar. Bunu ne bir fe-
derasyon ne yüksekokul ne de bir bakanlık tek başına başarabilir.
Bu sadece el ele yapılacak büyük bir görevdir. Her zaman bizim
düşüncemiz şudur ki: hayat en çekirdek yerde gelişir. Yani hayat,
büyük sorumluklarla başlar fakat onun aşağı doğru parça parça
inmesi ve parçalar halinde çekirdek aileye kadar inip orada ya-
şanması gerekmektedir. Fair-play için biz de her sene DFB çatı-
sı altında yirmi amatör kulübe fair-play ödülü veriyoruz. Sadece
vermemiz önemli değil. Almanya çapında vermemiz yeterli değil.
Onun için tekrar aşağı indirip 21 yerel federasyonda da tekrarlı-
yoruz. 21 federasyondan aşağıya indiğimiz zaman kasabalara ini-
yor. Yani 26 bin amatör kulübün de tekrar fair-play ödülü verdiği
kişiler var. Bu küçük çocuk 5 yaşında bir futbolcu veya bir anne
olabilir. Burada topluma verdiği hizmetlerden, yardımlardan do-
layı o kişi onore edilmektedir. Fair-play aslında budur.

Eğitim sadece okulda gördüklerimiz değildir. Federasyo-
nun eğitim dallarına indiğimiz takdirde, burada bir sürü hakemlik
olduğunu görüyoruz. Bunun yanı sıra federasyonun içinde görev
alan tüm kişilere, bizim gibi çok kültürlü toplumların beraber ya-
şayarak kimsenin dışlanmaması konusunda, birlikte nasıl kupalar
kazanılır, birlikte nasıl madalyalar kazanılır konusunda seminer-
ler veriliyor. Yani sadece hakemlik değil, antrenörlük değil, bu-
nun yanı sıra toplumda ne yapabiliriz? Topluma daha nasıl bir de-
ğer katkı verebiliriz? Bunlar için de her hafta seminerler veriliyor.

AFF’nin A takımına ya da milli takıma bir Mesut ÖZİL,
Podolski geliyor. Şuanda Galatasaray’da oynuyor. Bunların hepsi
göçmen ailelerin çocuklarıdır. Milli takımın da çok kültürlü bir
kurum olduğunu buradan anlıyoruz. Bu bizim için çok mühim.
En üstteki A takımının aşağıya vermiş olduğu yankı bizim için
önemlidir. Antrenörlerin aşağıya verdiği yankı çok önemlidir. Sü-
per lig maçları izlerken televizyon başında oturan gençlerin, ço-
cukların, anne babaların hakemlere karşı olan tavırlarını görüyo-

84

ruz. Bu tavırlar, cumartesi ve pazar gün birinci lig ve süper ligde
oynanan maçlardan sonra amatör liglerde de aynen tekrar ediyor.
Bu konuda süper ligde oynayan futbolcuların da eğitimden geç-
mesi gerekiyor. Bu Alman takımlarında gerçekleşen bir şeydir.
İngiltere’de de aynı. Çünkü burada her kişinin, her futbolcunun
toplumun içinde bir yeri olduğu gibi bir de topluma karşı sorum-
lulukları var. O kişinin sorumluluğunu bilmesi lazım. Sen milli
takımda oynuyorsan, hakem karar vermişse el kol hareketleri ile
küfürler ederek hareket edemezsin. Bunu toplumun da kabul et-
memesi gerekiyor. Yöneticilere de; Almaya, İngiltere, Danimarka
birinci lig kulüplerinin yöneticilerine ceza yerine sosyal görevler
veriliyor. Yani 1000-100.000 Euro ceza verseniz, o kişiler için
çok büyük bir para değil. Fakat sen sosyal görevin olarak 6 ay bo-
yunca küçük amatör bir kulübün antrenörü oluyorsan o senin için
daha büyüktür. Yani 10.000-50.000 Euro ceza vermişsen zaten bu
cezaları kulüpler veya federasyon gibi kurumlar ödüyor. Fakat
o kişinin sorumluluğunu tekrar hatırlatman lazım. Almanya’dan
Türkiye’ye gelen zenci vatandaşlarımız sadece mülteciler değil.
Uzun senelerden beri Fransa’dan, Belçika’dan veya eski sömür-
gelerden Avrupa’ya gelen bir sürü zenci futbolcu var. Bizim için
o kişilerin pasaportu mühim değil. Almanya’nın her tarafında gö-
rebileceğimiz pankartlar var. Bir spotta şöyle yazıyor: “scın pas
spielt keine rolle, seine passe schon”. Yani burada diyor ki “atılan
pas veya hürriyetin pasaportu mühim değil fakat attığın pas kulüp
içinde çok mühimdir”.

Yani burada kelimeyi oynayarak yapmaya çalıştığımız ça-
lışma; herkesin toplum içinde bir yeri vardır ve hem yerini hem de
sorumluluğu alabilmek için birleşme olması lazım. Almanya’da
bu kolay bir yol değil ancak birlikte çalışıyoruz. Arzu ediyorum
ki sizin gibi pırıl pırıl gençler de bu konular üzerinde çalışıp Av-
rupa ile birlikte daha uyumlu bir şekilde Türkiye’yi daha güzel bir
geleceğe taşıyacaktır.

Hepinize çok teşekkür ederim.

85

Yrd.Doç.Dr.Necati CERRAHOĞLU
(Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

FATAB Başkanı)
Lisans eğitimini Ankara Gazi Üniversitesinde tamamladı.
Askerlik görevinden sonra beş yıl çeşitli liselerde öğretmen
olarak çalıştı. Daha sonra kazandığı YÖK Bursu ile lisansüstü
eğitim için Almanya’ya gitti. Yüksek Lisansını TH Darmstadt
Üniversitesinde Spor Sosyolojisi alanında yaptı, Doktorasını
Köln Spor Üniversitesi Spor Medyası - Spor Ekonomisi ve
Spor Yönetimi Enstitülerinde 2004 yılında tamamladı. Halen
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor
Yüksekokulu Spor Yöneticiliği bölümünde Yardımcı Doçent
olarak çalışmaktadır. 2010 yılından itibaren Futbolda Aktif
Taraftarlar Birliği (FATAB) başkanlığını yürütmektedir.

SPORDA NEFRET SUÇLARI İLE MÜCADELEDE
STK’LARIN YERİ VE ÖNEMİ

YRD. DOÇ. DR. NECATI CERRAHOĞLU

STK’ların tanımına bakıldığında; devletten fon almayan,
bağımsız sivil toplum yapılanmalarıdır. Bunun önemi yada etki
gücüne bakıldığında genç kuşaklara rol model, idol sunulması
açısından oldukça önem arz eder. Özellikle futbol diğer branşlara
nazaran çok ayrı bir önemi var her hafta sonu kitleleri peşinden

86

sürükleyen bu kadar büyük bir sosyal birliktelik yok. Şampiyon-
lar ligi maçları, Avrupa kupaları bunların hepsini yan yana koy-
duğumuzda çok büyük bir etki gücü olan sosyal bir harekettir.
Spor toplum ilişkisinde sporun topluma yaydığı faşinizasyon hali
bunların etkileri bunun devamında Avrupa Birliği’nin de sporu
önemli bir iletişim enstrümanı olarak tanımlamıştır. Avrupa Bir-
liği 2007 yılında yayınladığı “Sporda Beyaz Kitap” isimli raporu
ile de sporun Avrupa’da genel çerçevesini çizmiştir.

Sporda nefret suçları ile Avrupalı STK’lar 1990’lı yıllar-
dan itibaren mücadele etmeye başlamıştır. Alman STK’sı BAFF
“herkes en güzel oyun futbolu hiçbir korku ve endişe içerisin-
de olmadan oynama, izleme, konuşma, kritik etme hakkı ve
özgürlüğü vardır” sloganı ile örgütlendi. Alman Futbol Federas-
yonu (DFB) Başkanı ve Alman Cumhurbaşkanı nezdinde görüş-
melerde bulundular, taraftarların hakları konularında temaslarda
bulundular.

“Football Against Racism in Europe” (FARE) isimli
netzwerk tüm Avrupa genelinde STK’ları bir araya getirerek çatı
rolü oynadı. FARE öncülüğünde Avrupa Komisyonu İnsan Hak-
ları, İletişim ve Spor birimi raportörü Emine Bozkurt (Hollanda
Milletvekili) ile FARE Direktörü Piara Powar Avrupalı STK’ları
Discrimination and Match Fixing in Sport Conference isimli
organizasyon için Avrupa Parlamentosuna Brüksel’e davet etti.
Türkiye’den sadece FATAB Derneği kurumsal olarak organizas-
yona davet edildi.

FARE isimli network yapılanması, 1-3 Kasım 2011 tarih-
lerinde Londra’da Seminer düzenledi ve Avrupa’nın 27 ülkesin-
den farklı STK’ları davet etti. Türkiye’den davet edilen tek STK
Futbolda Aktif Taraftarlar Birliği (FATAB) Derneği oldu. FC Cel-
sea Kulübünün Milenyum Süitinde yapılan toplantılarda FATAB
adına Dr. Necati Cerrahoğlu ve Dr. Mustafa Yunus Eryaman su-
num yaptı. İslamafobinin de bir nefret suçu olduğu konusunda

87

yapılan sunum sonrası, konunun önemi yeterince açıklandığından
olacak ki “İslamafobi” de nefret suçları kapsamında kategoriye
dahil edilme kararı alındı.

FARE Avrupa Komisyonu ile seviyeli ilişkiler içerisinde
hareket etmekte, AB’nin 2007 yılında yayınlanan Beyaz Kitap
isimli raporunda FARE ismen tavsiye edilmekte ve AB ve aday
ülkelere FARE etkinliklerinin desteklenmesi tavsiyesi yer almak-
tadır.

Avrupa’da bir başka aktif STK da Avrupa Futbol Taraf-
tarlar Birliği (Football Supporters Europe) olan FSE’dir. 2008 yı-
lında kurulmuş olup, düzenli olarak Futbol Taraftarlar Kongresi
(EFFC) yapmaktadır. Avrupa Futbol Taraftar Kongresi yıllık ola-
rak FSE üyesi yerel taraftar grupları ve o şehirdeki veya ülkedeki
diğer taraftar gruplarıyla birlikte FSE tarafından organize edilir.
Kongrenin amacı taraftarların sorunlarını çözmeye yardımcı ol-
mak ve taraftar diyaloğuna katkı sağlamaktır. Futbol taraftarla-
rı, taraftar grup temsilcileri, Avrupa futbolunun yönetim kurulu
temsilcileri ile atölyeler, söyleşiler aracılığıyla taraftar kültürü-
nü geliştirmektir. Her yıl farklı bir şehirde gerçekleştirilen EFFC
Kongreleri sırasıyla Londra (2009), Hamburg (2010), Barselo-
na (2011), Kopenhag (2012) ve İstanbul (2012) da düzenlendi.
UEFA Genel Sekreteri Gianni Infantino’nun katılımıyla da 2013
yılı EFFC Kongresi Amsterdam’da yapıldı.

EFFC 2012 Kongre hazırlıklarına katkı veren FATAB ve
Tüm Futbol Taraftarları Federasyonu (TFTF) organizasyon önce-
sinde Ankara’da Gençlik ve Spor Bakanlığı ve Spor Genel Mü-
dürlüğünde temaslarda bulundu ve kongrenin başarıyla düzenlen-
mesinde etkin görevler aldılar.

Türkiye’de Sporda Nefret Suçları ile Mücadele eden ilk
STK Futbolda Aktif Taraftarlar Birliği (FATAB) Derneğidir. Ocak
2010 tarihinde Çanakkale’de akademisyenler tarafından kurulan

88

dernek entelektüel konuları kendisine çalışma alanı olarak belir-
lemiş ve bir düzine aktivite sergilemiştir. Bunlardan bazıları;

• Mayıs 2010’de “1. Uluslararası Sporda Irkçılıkla Mücadele”
Sempozyumu düzenlemiştir.

• Haziran -2010’da “Şimdi Hareket Zamanı” isimle AB – Hibe
Projesi kazanmış, böylelikle alt yapısını kurmuş ve tanıtımla-
ra başlamıştır.

• Kasım -2010’da “Tüm Yönleriyle Futbolda 12. Adam Taraf-
tar” isimli Çalıştay düzenlemiştir.

• Mayıs-2012’de “2. Uluslararsı Sporda Ayrımcılık” Sempoz-
yumu düzenlemiştir.

• Mart-2016’da “3. Uluslararsı Sporda Nefret Suçları” Sem-
pozyumunu düzenlemektedir.

Nisan 2012 tarihinde Anadolu Taraftarlar Federasyonu
genel kurula giderek adını Tüm Futbol Taraftarları Federasyonu
olarak değiştirmiş ve daha geniş kitlelere açılma konseptini be-
nimsemiştir. Dönemin Genel Başkanı Abdullah Tuğbay, EFFC
İstanbul Kongresi hazırlıkları öncesi ve Kongre sırasında aktif
desteklerini FSE’ye vermiş ve İstanbul Kongresinin başarıyla
gerçekleştirilmesinde rol oynamıştır.

Türkiye de STK’lar için genel bağlamda söylenen bir
söz vardır ‘VUR KIR PARÇALA BU MAÇI KAZAN’ böyle bir
standart söylem eskiden beri süregeliyor ve bununla beraber ka-
zanmak adına ticarileşmenin başladığı tarihten itibaren spor kül-
türünde çok yıkıcı olaylarında 21. Yüzyılın başlarından itibaren
literatürümüze girdiğini görüyoruz.

Avrupa da çok entelektüel STK’lar bir tepki olarak ku-
ruldu ve ciddi söylemlerle yapılanmaya başladılar bunlar daha
ziyade taraftar kimliğinden sıyrılarak herkesin ortak paydası olan
konulara odaklanarak ortak kazanımlar adına bazı mücadeleler
verdiler.

89

Özelliklede futbol isimli ürünün; daha uygun daha rahat daha az
ticarileşmiş şekilde topluma sunulması konusunda örgütlenmeler
kurarak önemli güçlere ulaştıklarını literatürden izliyoruz. Bun-
lardan bir tanesi kısa adı FARE olan Avrupa da ırkçılığa karşı
sosyal ağlardır. Bunlar nefret suçlarında tartıştığımız;

1. Irkçılık,
2. Ayrımcılık,
3. Aşağılama
4. Yabancı düşmanlığı ve
5. İslamafobi
üzerine ciddi çalışmalar yapmaya devam ediyorlar.

Spor STK’larının örgütlü talepleri

• Bilet fiyatlandırılmasının kontrol altında tutulması
• Organizasyonlarında taraftarlarının daha çok söz sahibi olma-


• Tribünde geleneksel biçimde ayakta durulacak alanların ol-

ması
• Maçların TV çıkarlarına göre ayarlanan zamanlarda değil de

yine geleneksel cumartesi saat 15:00 te oynanmasına yönelik
kampanyalar düzenlenmektedir.

Ticarileşme Karşıtı Anlayışlar

Taraftarların ticarileşme karşıtı hareketleri sermayeyi
de hedef almaktadır. 2005 yılında borsada kötü günler yaşayan
Almanya’nın ünlü kulüplerinden BVL-Borussia Dortmund’un
hisselerini satın alan İstanbullu iş adamı Sadettin SARAN taraf-
tarların yoğun muhalefeti ve kamuoyuna baskısı sonucu elindeki
hisselerini devrederek, kulüple bağlantısını sonlandırmıştır. Bu
olayın benzeri medyada büyük yankı uyandırmıştır. İngiltere’de
1998 yılında yaşanmıştır. Manchester United Kulübünü satın al-
mak için teklif veren uluslararası medya imparatoru MURDO-

90

CH’un girişimi, oluşturulan taraftar grubu tarafından gönüllülük
esasına göre çalışılarak engellenmiştir. Bu kampanya dahilinde
sürdürülen çalışmalarda ; bir çok tanınmış kişinin katkıları ve
şehrin iş adamlarının desteği yanında dünyanın çeşitli yerlerin-
den takımları kendi istekleri dışında sermaye gruplarınca satın
alınmış yada el değiştirmiş başka kulüp taraftarlarının özveriler
ile durdurulmuştur.

Türkiye Sporda Nefret Suçları ile mücadele anlayışı çok
yeni olup, konu yeterli önemi henüz görmemiştir. Kamu düze-
nini de etkileyen Taraftarlar üzerine henüz akademik çalışma-
lar da başladığı söylenemez. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar
emekleme dönemindedir. Avrupa Futbol Federasyonları birliği
UEFA verilerine göre Türk Futbol Taraftarları olaylar çıkartmada
ve ceza verilmesinde listede üst sıralarda olduğu halde konunun
akademik araştırmalarda yeterli önemi görememesi oldukça dü-
şündürücüdür.

91

FOTOĞRAFLARLA
SPORDA NEFRET SUÇLARI SEMPOZYUMU

92

93

94

95

96

97

98

99

100


Click to View FlipBook Version