2
3
SEVGİLİ OKUR;
Dergimizin üçüncü sayısının erişime sunulduğu
haberini değerli okurlarımızla paylaşmanın
mutluluğunu yaşıyoruz. Alaca Bilim ve Kültür Dergi-
si olarak bu sayımızda sizleri soru sorarak düşünmeye
sevk ettirecek, düşündükçe tekrar soru sormaya teşvik
edecek Seyfettin AKMAN’ın “Gerçek Nedir?” adlı
yazısı ile karşılıyor olacağız. Akabinde Nisan ÖZEL,
modern dünyanın beraberinde getirdiği gelişen teknolo-
ji ile minimum kaynak ve zaman tüketimi ile maksi-
mum verim almayı hedefleyen “Üretimi Öğrenme
Fabrikaları: Model Fabrikalar” isimli inceleme
yazısıyla sizlerin bu yazım şöleninde rehberiniz ola-
cak. Model Fabrikalar yazımızdan sonra sizleri der-
gimizin pek sevilen tefrika halinde yayınlanan “Dijital
İdam Mahkumları” Kemal Nezih YILDIZ’ın kale-
minden sizlerle olacak. Tefrika yayınlanan eserimizin
ardından sizleri bu sefer şiirleri ile büyüleyen Sedat
MANKA’dan “Ömür ve Yıllar” isimli şiiri ile baş başa
bırakıyor olacağız. Son olarak sizleri “Rakı-Pamuk”
isimli hikayesi ile Ramazan Meriç SÜRÜCÜOĞLU
uğurluyor olacak.
Gelecek sayımızda görüşmek üzere...
ALACA DERGİSİ
YAZI İŞLERİ BİRİMİ
4
5
Bir İzin Bin Sızın
Gerçek nedir?
Gerekenin gerçekleşmesi midir?
Gerekli değilse dahi ve hatta gerçekleşmeyecek ise bile
Durumun ta kendisidir
Yanlıştan sıyrılmış doğru mudur?
Tüm cevapları öğretmemesi o kadar da yanlış olmamalı
Böylece doğru sorular sormaya yöneltiyordur
Kaç tanedir?
Kaç yıl yaşadıysak, milyarlarca kere milyarlardan da fazladır
Gizli yanı kalmamış mıdır?
Açıkça gördüğünü ifade eden de kim? Ona ne oluyor yoksa aşktan
dolayı kafası mı karışık!
Zamanla mi yarışır yoksa içinde midir?
Saniyelere dur diyebilecek cürettedir. O halde zamanla olan münase-
betinden arda kalan şeydir.
Kim bilir, kime göre değişir?
Yazana, okuyana, yaşayana ve hatta yaşayamayana
Gözle görülür yahut işitilir mi?
Eğer aldanırsak ki bu gözle ya da kulakla mümkündür. O zaman
zannettiklerimiz yanılgıdan ibarettir. Gerçek, göremeyenlere ve duy-
amayanlara da ifade etmesi gerektiğinden hissedilir olması gerekir.
Tüm bu sorular ve cevapların silsilesi serüveni, Mecnun`un Leyla`da
olanın ne olduğunu anlaması üzere Mevla’yla olan muhabbetine
ithafen inşa edilmiştir.
SEYFETTİN AKMAN
6
7
8
Üretimi Öğrenme Fabrikaları:
Model Fabrikalar
Hepimiz bir fabrikanın ne olduğunu ve var oluş amacını
az çok biliyoruz. Peki “model fabrika” diye bir şey hiç
duymuş muydunuz? Eğer duyduysanız endüstri alanındaki
gelişmeleri az çok takip ediyor olmalısınız, yine de bu
terimin içeriğine ne kadar hâkimsiniz? Bu yazımda sizlere
model fabrikaları tanıtacağım ve yarattığı olumlu gelişmeler
üzerine tartışacağız.
Dijital dönüşüm, bildiğiniz üzere tüm dünyanın gün-
deminde var olan, işletmelerin adeta kendileriyle ve
diğer işletmelerle yarış içinde olduğu bir akım. Bu akıma
hizmet etmek için kurulan Yetkinlik ve Dijital Dönüşüm
Merkezleri ya da diğer bir ismiyle Model Fabrikalar 1980’li
yıllarda Öğrenme Fabrikaları adıyla kuruldu ve dünyanın
birçok ülkesinde hâlihazırda uygulanmaktadır. Ül-
kemizde ise KOSGEB İşletme Geliştirme Destek Programı
desteğiyle 2017’de çalışmalara başlanarak 2019’da faaliyete
geçmiştir. Model Fabrikalar imalat süreçlerin işlevsellik
kazandırılmasının dijitalleşmeye dayalı yönlerini ele alıyor.
Verimlilik konusunda sorun yaşayan imalatçı KOBİ’lerden,
başta mühendislik bölümünden olmak üzere üretim-
de çalışmak isteyen üniversite öğrencilerine kadar çeşitli
gruplardan katılımcılarını çeşitli süreçlerle eğitiyor, tabi-
ri caizse onlara “Verimli üretim nasıl yapılır?” sorusunun
cevabını yalın üretim teknikleri ve Endüstri 4.0 ışığında ver-
meyi amaçlıyor. Eğitimlere katılan KOBİ’ler ayrıca 70 bin
TL’lik destek paketinden yararlanabiliyor.
9
Model fabrikaların yüksek teknolojili dijital dönüşümü
uygulama yöntemlerinden biri olan butik uygulama, işletmenin
gereksinimleri göz önünde bulundurarak sınıflarda teorik
eğitimlerin verilip ardından hatlarda bu eğitimlerin uygulamalı
olarak pekiştirilmesini kapsamakta. Odak uygulama işletmenin
istekleri doğrultusundaki çeşitli konularda iyileştirme çalışmaları
gerçekleştirilmesidir. Uçtan uca dönüşümde ise yalın üretim
teknikleri ile yapılan iyileştirme dönüşümleriyle işletme bir bütün
olarak değerlendirilir ve minimum kaynak ve zaman tüketimiyle
maksimum verim sağlanması yönünde çalışılır. Bundan sonraki
süreçte ise işletmeler belirli zaman dilimlerinde ziyaret edilerek
verilen eğitimin işletmede meydana getirdiği gelişmeler incelenir
ve elde edilen veriler diğer katılımcıların eğitimleri üzerinde etkili
olur. Zaman faktörü göz önüne alınmaksızın insanların duyma,
görme, konuşma ve dokunma duyularını kullanarak edindikleri
bilgi kalıcılık oranları verilerinde en yüksek hatırlanma oranının
%90 ile görme, duyma, konuşma ve dokunmanın bir arada olduğu
öğrenme şekli olduğu görülmektedir. Model fabrikalar bu %90’lık
orandan uygulamalı eğitim sistemleriyle faydalanmayı hedefle-
mektedirler.
Türkiye’nin tüm illerinde model fabrikaların kurulması he-
deflense de şu ana dek Ankara, Bursa, Kayseri, Adana, Gaziantep,
İzmir, Konya ve Mersin illerinde faaliyet göstermektedir. Denizli,
Eskişehir, Kocaeli, Malatya, Samsun, Tekirdağ ve Trabzon’da ise
model fabrika kurulması yönünde çalışmalar başlamıştır. Tüm
model fabrikalar aslında aynı amaçta birleşseler de fikir mül-
kiyetleri ve kullanım hakları kendilerine ait olan bazı teknik ve
metotları bulunabilir.
10
Modelfabrikaeğitiminialıpbueğitimiüretimmetotlarınaişleyen
işletmelerden alınan geri dönüşlere bakıldığında genel hatlarıyla
üretim maliyetlerinde %18 azalma, verimlilikte %140 artma, teslimat
sürelerinde %45 zaman tasarrufu sağlandığı görülmektedir. Tüm bu
oranlar fark edilebileceği üzere oldukça önemli gelişmelerdir, üste-
lik bu gelişmeleri sağlayanlar bizzat işletmelerin kendi proje liderleri
olduğundan gelişimdeki devamlılığın esas olacağını söylemek müm-
kün. Özellikle geçirdiğimiz pandemi sürecinin ardından teknolojinin
ve dijitalleşmenin önemi bir kez daha fark edilmişken hayatın her
alanında olduğu gibi sanayi faaliyetlerinin görüldüğü işletmelerde de
bu tarz uygulamaların faaliyete geçirilmesi kaçınılmazdır. Tüm yazı
boyunca bahsi geçen yalın üretim teknikleri terimi bu uygulamaların
dünya çapında en popülerlerindendir. En gelişmiş firmalardan en
küçük işletmelere kadar tüm üretim sahaları yalına dönüşü pros-
eslerine eklemek için çalışmalarda bulunmaktadırlar. Model fabri-
kalar bu çalışmaların desteklenmesi ve hız kazanması için faydalı bir
aracı niteliği görmektedir.
NİSAN ÖZEL
11
PAPATYA
Zamanın papatyalarını koparmasaydın keşke,
Ne hale düştün?
Bak!
Şimdi seni de sevmiyorlar belki seviyorlar…
Kararsızlık aklını tuttu değil mi?
Senin acımadan tuttuğun o çiçeğin dalı gibi…
Hayat böyle bir şey işte
Yaptıkların sana uğramadan gidemiyorsun uzaklara
Zamanı geri almak istercesine bakarken o papatyaya
Yaprakları gözünün ucuna gelir bir anda
Anlarsın o an koparılmış anıları
Savrulurken pişmanlıkların zamanın ardında…
MUSTAFA ÖNDERCİ
12
13 ALACA DERGİSİ
14
DİJİTAL İDAM MAHKUMLARI
BÖLÜM 3
IHLAMUR AĞACI
( Katledilen, Yaralanan, İntihar Eden ve Unutulan Avukatlar Anısına )
(Gerçek Kişi ve Kurumlarla İlgisi Olmayan Bir Distopya Öyküsüdür )
Ihlamur ağacından seken yağmurların bir süre daha yüzüne çarpmasına
izin verdi Murat. Takım elbisesi sırılsıklam vaziyette dikildi ıhlamur ağacının
önünde. Evrak çantası yere düşmüş, ıslak şekilde bekliyordu. Usulca eğildi
ve evrak çantasını tuttu ve yerden aldı. Çantayı tuttu ve M&N işlemesindeki
damlacıkları ve kiri elleriyle sildi. Gözleri dolu vaziyette bir süre işlemeye
baktı ve kendini toparladı. Gözlerini sildi ve ıhlamur ağacına birkez daha
baktıktan sonra arkasına döndü.
Ihlamur ağacının olduğu park uzun zaman önce yeşillik ve ağaçlarla
kaplı güzel bir parktı. Ama uzun zamandır bu parka gelmiyordu. Cezaevin-
den çıktıktan sonra, düşünceli şekilde yürürken kendini bu parkta bulmuştu.
Etrafı incelemeye başladı. Eski sedir ağaçları, çam ağaçları ve ladinler
yerlerini; beton ve kromdan oluşan sanat eserlerine ve büyük bir beton
meydana bırakmışlardı. Meydanın ortasında sadece büyük ıhlamur ağacı
kalmıştı.
Murat, ıhlamur ağacını terk etmeye koyuldu. Işık saçan binalar ve
tabelaların arasında yürümeye başladı. Bir süre daha sağanak yağmurun
altında yürüdükten sonra ofisine, evine geldi. Doğruca duşa girdi ve sıcak duş
aldı. Duşun ardından hemen yatağına girdi ve karanlık perdeleri yırtmaya
çalışan neon ışıklarına rağmen hemen uykuya daldı.
Gece huzurlu bir şekilde uykusuna devam etti. Rüyasında on iki yıl
kadar öncesini görmüştü. Ihlamur ağacının altındaki bankta oturuyordu.
Yalnız değildi. Tanıdık kokuyu hissetti sol yanında, ancak dönüp bakamadı.
Kokunun verdiği huzur ve özlemin verdiği rahatsızlıkla uyandı. Uzun
zamandır bu kadar çok uyumamıştı. Siyah perdelerin arasından öğlen
ışıkları vururken uyanmaya çalıştı. Kendine gelmesi zaman aldı ancak Tez-
can davasında kayda değer bir ilerleme kat edemeyişinin sancısıyla kendine
geldi.
15
Toparlandı ve bugüne özel bir şekilde, takım elbisesini giymedi hemen. Ter-
likleriyle ofisinin yatak odasından çıktı. Hemen yan odaya geçerek kahvesini
hazırladı ve masasına oturdu. Kahveyi içerken yine masasındaki fotoğrafa
gözü takıldı. Bu sefer çerçeveyi eline aldı ve yakından inceledi.
On iki yıl olmuştu fotoğraftaki kişiyi kaybedeli. Uzun süredir ilk defa
bu kadar derinden hissetti özlemini.
- Ne kadar da güzeldi değil mi o zamanlar birtanem?
Fotoğraftan bir cevap beklercesine inceledi fotoğraftaki kadının yüzünü.
Cevap gelmedi ancak gülümsemeye devam etti kadın.
Uzun bir iç çekişin ardından çerçeveyi bıraktı, çantasından dosyasını
çıkardı ve incelemeye koyuldu. Tezcan’la olan görüşmesinde dışarıdan uzman
birinden görüş ve yardım alması gerektiğini kararlaştırmışlardı. Kimi
seçebilirim diye düşünmeye koyuldu. Ancak aklına kimse gelmiyordu.
Dikkat çekecek birisi olmamalıydı. İleri düzeyde; gelişen teknolojiye hakim
olmalıydı ya bir mühendis ya da siber güvenlikçi olabilirdi.
- Çok fazla seçeneğim yok. Zaten bu alanda uzman tanıdığım da neredeyse
yok.
Şeklinde düşünürken Dijital Baro Bilişim Servisinden uzun süredir tanıdığı
Mehmet aklına geldi. Şüphesiz ki Mehmet gerekli bilgileri kendisine
verebilecek kapasitedeydi. Ancak Murat, Mehmet’e güvenmek konusunda
tereddüt ediyordu. Sonuçta o da Neuralink kullanıyordu. Kendisiyle veya
Tezcan dosyasıyla ilgili bağlantısı olduğu anlaşılırsa düşünceleri izlenebilirdi.
Bu şüpheler içerisinde biraz daha düşünürken bir yandan da kahvesini
yudumlamaya devam etti.
Biraz düşündükten sonra panik yapmaması gerektiğini düşündü. Mehmet
sonuçta dijital adliyeyin oldukça yoğun olan bilişim servisinde mühendisti.
Mehmet’le bir avukat olarak ara ara zaten irtibat kuruyordu. Tezcan
dosyasını aldıktan sonra da bu irtibatına devam etmesi göze batmazdı.
16
Ancak, Mehmet’e güvenebilir miydi? Bu soruya onunla görüşmeden önce karar
veremeyeceğini anladı.
Bir bahane ile adliyeye gidip Mehmet’le görüşme kararı aldı. Elinde bulu-
nan eski bir dosyanın dijital dökümünü isteyecekti. Bu bahaneyle her zamanki
gibi Mehmet’in yanına gidecek ve konuyu bir şekilde açacaktı. Çok fazla da
düşünmeden kalktı ve hazırlanmaya başladı.
Bugün, üzerindeki ruh halinin etkisiyle düşüncelerini toparlamakta
zorlanıyordu. Kafasındaki bu dağınıklık üzerine de sirayet etmişti. Uzun za-
man sonra bugün takım elbise giymemiş, eski yakalı tişörtlerinden ve keten
pantolonlarından birini geçirivermişti üzerine. Hızlıca hazırlandıktan sonra
ofisinden çıktı ve sürücüsüz taksiye atladı. Her zamanki gibi adliyeyi söyledikten
sonra camdan Neuralink kullanan dışarıdaki insanları izledi.
Eskiden taksi sürücüleriyle muhabbet ederdi. Özleyerek konuşmaya
başladı.
- Bütün insanlık robotlaştı resmen değil mi?
- Bu düşüncelere sahip değilim efendim.
- Herkesin kulağından ışıklar fırlıyor, gözlerinde beyinlerindeki bilgisayarla
bağlantılı göz lensleri, VR gözlükler... Herkes robota benziyor diyorum, tıpkı
senin gibi.
- Ben yeni sürümüm efendim, 1.7.8 yamasıyla henüz güncellendim. Tüm
adres bilgileri mevcut. Gideceğiniz rotayı değiştirmek ister miydiniz?
- Aptal robot...
Boşuna çabaladığını farketti Murat ve sustu. Tekrar gömüldü içindeki
yalnızlığa. Adliyeye gelir gelmez doğruca bilişim servisine yöneldi. Her zaman-
ki gibi bugün de çok kalabalıktı. Zaten adliyelerin hemen hemen kalabalık tek
noktası burasıydı artık. Neuralink servislerindeki hataları çözdürmek isteyen
avukatlar, online olarak dinlenemeyen tanıklar, bilişim suçları mağdurları her
17
türden bir sürü insan sorunlarını çözdürmek için burada toplanmıştı
Kalabalığın içerisinden geçtikten sonra Mehmet’in odasının önünde bekle-
meye başladı. İşlem sırası için normalde Neuralink üzerinden sıra alınıyordu
ancak Murat Neuralink kullanıcısı olmadığı için kapının önünde beklemeye
başladı, ne kadar bekleyeceğini bilmeden. Bir süre bekledikten sonra yirmili
yaşlarında, henüz mesleğin başında olduğu anlaşılan, saçlarında neon işlemeler
olan, omuzunda neon deri altı dövmesi bulunan ve incecik VR dijital gözlüğüyle
yürüyen bir kadın avukat içerdeki görevliye farklı bir aksanla bağırarak odadan
çıktı.
- Freak.. Shut the F*ck Up Bastard.. Gerızekalıı..
Murat, yarı ingilizce yarı Türkçe küfür eden genç kadının geçişini izledik-
ten sonra, hem dünya kültürlerinin karmaşasını hem de dijital dünyanın halkı
yozlaştırmasının etkilerini bir kez daha gördüğünü hissederek derin bir iç çek-
ti. Ardından, odadan içeri doğru baktığında Mehmet’in de aynı şaşkınlık ve
hayal kırıklığı, biraz da öfkeyle kadının arkasından baktığını gördü. Daha sonra
Murat’la göz göze geldiler.
- Gel eski dostum gel..
Mehmet’in çağrısı üzerine biraz da utanarak odadan içeri girdi.
- Mehmet Bey kusuruma bakma işinin arasında bölüyorum malum zımbırtıdan
kullanmadığım için sıra alamadım.
- Olur mu öyle şey Murat Bey, buyurun oturun.
Mehmet, misafirinin oturmasının ardından odanın kapısını uzaktan el işareti ile
kapattı. Bunun üzerine Murat’ın yüzündeki şaşkınlığı da gördü.
- Teknoloji her yerde üstadım artık. Sıkıntılı yanları olsa da arada böyle basit
yerlerde işimize yarıyor. En azından herkesin arkasından kalkıp kapıyı kapatma
derdimiz kalmadı..
18
- Herhangi bir kumanda falan olmadan nasıl yaptın onu?
Ufak bir şekilde kıkırdayarak güldü Mehmet. Ardından açıklamaya koyuldu.
- Bu Neuralink, senin tabirinle “kafamızdaki zımbırtı”, çok da karmaşık bir alet
değil aslında. Temelinde beyindeki dalgaları kullanarak işlem yapıyor sadece.
Hatta işlem demek bile fazla. Sadece o dalgaları yönlendiriyor. Bu arada ne içer-
sin?
Çay alırım, şeklinde hızlıca cevap verdi Murat. Meraklı gözlerle de Mehmet’in
açıklamasının devamını bekledi. Mehmet hemen önündeki ekranlara hızlıca göz
kırparak iki çay siparişini verdikten sonra açıklamaya koyuldu tekrardan.
- Dalgalar diyorduk. Beynimizde alfa, delta, teta, beta ve gama dalgaları var.
Aslında bunların hepsi farklı amaca hizmet ediyorlar. Ama çok da farklı değiller.
Yani en azından bizim için. Temelinde bilgisayardaki sıfırlar ve birlerden çok da
farklı değil anlayacağın. Bu Neuralink denen zımbırtı da bu dalgaları bilgisayar
diline dökmekten başka bir şey yapmıyor. Sadece yönlendirici anlayacağın.
- Ben çok öyle olduğunu sanmıyorum. Bilmediğimiz şeyler olması muhtemel,
sonuçta içeride neler dönüyor bilemeyiz değil mi?
Murat hem sohbet edercesine hem de Mehmet’in bu konudaki düşüncelerini
tartmak için sormuştu bu soruyu.
- Belki de sevgili dostum, yöneticileri biz olmadığımız sürece tam olarak dediğin
gibi.
Bu soru kısmen de olsa Murat’ı tatmin etmişti. En azından Neuralink ile
ilgili bildiklerini anlattığında taraflı yaklaşmayacağını düşündü. Bu sırada dijital
kapı ince bir bip sesiyle açıldı ve içeri orta boylu paletli zarif bir çaycı robot gir-
di. Gövdesindeki hazneden hemen çayları çıkarıp servis ettikten sonra arkasını
döndü ve kapıya yöneldi
- Teşekkürler Jarvis
Mehmet’in teşekkürü ardından robot da tiz bir sesle cevap verdi.
19
- Afiyet olsun efendiiim.
Robotların artık kelimeleri uzatarak adeta insanlar gibi sözcüklere ifade
katması Murat’a korkutucu geliyordu. Robotun gidişini izledikten sonra sıcak çay-
dan bir yudum aldı ve gençliğinde mutfağına aldığı çaycı robotu düşündü. Böyle
gerçek robot değildi. Yürümüyordu, sadece çay demliyordu ve musluğundan
kaynattığı suyu akıtıyordu. Kısaca elektrikli çaydanlık diye düşündü Murat ve
odağını Mehmet’e çevirdi.
- Jarvis ha?
Diyerek, robotun adını sorguladı bir yandan da gülümsedi.
- Aynen hahahha, çocukluğumuzun filmleri. Iron Man’in Jarvise bak bir de bizim
Jarvis’e. Yerli jarvis. Çayı güzel demliyor ama kerata.
Biraz daha güldükten sonra Mehmet ciddi ve samimi bir şekilde soru
sordu.
- Seni buraya getiren ne oldu eski dostum? Nasıl yardımcı olabilirim sana?
Murat ofisinden çıkarken eski bir dosyasının kaydını almayı bahane
ederim şeklinde düşünmüştü. Ama buna gerek kalmadığını hissederek doğrudan
konuya girdi.
- Aslında çetrefilli bir mevzu. Öyle diğer zamanlarda geldiğim gibi ufak tefek
şeyler değil.
Murat’ın yüzündeki ifadeyi gördükten sonra Mehmet ciddileşti ve oturuşunu
düzeltti. Gözlerini hızlıca kırparak önündeki devasa bilgisayar ekranlarını kapattı.
- Seni dinliyorum.
- Ben de nasıl bir durumda olduğumun çok farkında değilim açıkçası. Bir
hafta önce elime bir dosya geldi. Ancak, CMK görevlendirme sıramı yeni
savmışken bu dosya geldi. Üst düzey bir siber güvenlik uzmanını müdafa
etmem isteniyordu. Çok fazla bilişim suçu iç içe ve çok ağır cezalar isteneceği
aşikar.
20
- Peki bu dosya sana nerden geldi? Dosyalar öncelikle benim servisimden geçi-
yor. Dijital baroya kaydolmadan herhangi bir dosya geçişi yapılmaz. Sana dosya
gelse ben hatırlarım, Neuralink kullanmadığın için sana dosyaları e-postayla ben
atıyorum çünkü.
- Tam olarak bundan bahsediyorum. Bir gariplik dönüyor. Neyse ben bunu
düşünmedim ilk başta. Malum özelden dosya gelmiyor bana biliyorsun zımbırtı
nedenlerinden. Kabul ettim görevlendirmeyi ve tutukluyla görüşmeye gittim.
Orada öğrendim neden bu dosyanın bana gönderildiğini.
- Ne öğrendin?
- Neuralink kullanmadığım için bu dosya bana gönderilmiş. Tutuklu da ben
de bu kanıya vardık. İlk başta güvenmedim tutukluya, ancak ikinci görüşmede
güvenim biraz olsun oturdu.
- Neuralink kullanmayla ne ilgisi olabilir de? Aksine kullanan birini seçmeleri
gerekmez mi? Adam siber güvenlik uzmanıymış, bilişim suçu diyorsun, yani
eleştiri olarak alma ama teknolojiyle iç içe olan birisi olması gerekmiyor mu?
- Bak şimdi söyleyeceklerimi temellendirecek herhangi bir şeyim yok. Ancak
müvekkilim bana Neuralink aracılığıyla insanların düşüncelerinin izlendiğini ve
bu dataların da satıldığını söyledi. Sistemdeki bu yolsuzluğu farkettiği için içeri
atıldığını söylüyor. Doğruluğunu ispatlayacak herhangi bir delilim yok ancak bu
kadar büyük bir olay varsa eğer ortada yer yerinden oynayacak.
Murat’ın söylediklerinin ardından uzun ve gergin bir sessizlik oldu.
Murat, bu esnada her şeyi anlatmakla yanlış mı yaptım diye düşündü.
Sessizliğin ardından Mehmet, imalı bir bakış atarak konuşmaya başladı.
- Sevgili dostum bunu burada konuşmayalım. Anlaşılan karmaşık mevzulara
bizi bekliyor. Ancak aklındaki soruları ve eğer böyle bir şey varsa; meydana ge-
lebilecek şeyleri tahmin edebiliyorum. Bu gece yarısı Total Recall’e gel. Orada
konuşalım.
- Recall mi ? Diye yineledi Murat başka yer olmaz mı nidasıyla.
21
- Evet orası bu konuşma için en uygun yer, orada bekliyor olacağım.
Konuşmanın ardından Murat hızlıca kalktı ve adliyeden çıktı. Şehir
merkezine doğru yürümeye başladı. Ofise gitmek istemiyordu, çok da işi olmadığı
için dolaşmak istedi. Gökdelenlerin arasından yürürken etrafı izlemeye
de devam etti bir yandan. Eski İstanbul’dan neredeyse hiçbir şey kalmamıştı
artık. Gün batımına doğru şehrin çehresi iyice değişiyordu. İyon lambalar,
lazerler, ledler... Bu kadar fazla ışık ve videolu billboardlar çok fazla göz alıyordu.
Güneş ışığı kaybolmaya başladığı an birden bire şehir farklılaşıyordu sanki.
İnsanların gözlerinden ve kulaklarından ışıklar çıkıyordu. Bir de yeni moda
kendisini akşamları gösteriyordu. Neon saç boyaları olan kadınlar ve erkekler
adeta akşamları sokaklara çıkıyordu.
Biraz daha etrafı inceleyip yürümeye devam ederken bir gökdelenin si-
yah camlarındaki yansımasına gözü takıldı. Bordo polo yaka tişörtü, keten pan-
tolonu ve eskimiş günlük kunduralarıyla kendi görüntüsü garip geldi birden.
Yansımasına bakarken içi ürperdi. Belki de diğer insanların giyimine, görünüşüne
o kadar alıştım ki artık kendi görüntüm yabancı geliyor diye düşündü. Bu sırada
bir genç omzuna dokundu.
- İhtiyar eğlenmek ister misin?
- Anlamadım beyefendi, buyurun?
Şeklinde şaşkın bir ifadeyle cevap verdi. Genç adamın elinde bir dünya ışıl
ışıl haplar vardı. Şöyle bir baktıktan sonra anlaması çok uzun sürmedi, gence
öfkeyle bakarak arkasını döndü ve yürümeye devam etti.
Polis misin ihtiyar?
- Belki.. Belki de artık sadece fosil bir avukattan ibaretim.
Uyuşturucular bile ışıl ışıl artık diye düşündü. Ne kadar da cazip geliyor-
dur gençlere, belki de o kadar yaygınlaştı ki polis olduğundan şüphelendiği
birine bile satmayı teklif edebiliyorlar diye düşüncesine devam etti. Yürümeye
devam etti bir süre daha saat ilerliyordu. İklim değişikliği etkisini son yıllarda
çok şiddetli şekilde hissettiriyordu. Hiç beklenmedik anda yağmurlar, rüzgar-
lar başlayabiliyordu. Yine öyle bir gün oldu. Şehrin ışıltılı sokakları birden sular
altında kaldı. Sağanak yağmur birden bastı ve her yeri sırılsıklam etti. Gözlüklerini
katlayıp cebine koyduktan sonra büyük Recall tabelasına doğru ilerledi. Reklam
tabelası devasaydı. “Dijital Zihine Hoşgeldiniz” yazısı büyük bir hızlı dönüyordu.
Anlaşılan üç boyutlu bir reklam tabelasıydı. Ancak Murat, göremiyordu.
22
Reccall binasına girdikten sonra bodruma doğru katın indiğini gördü.
Henüz buluşma saatine iki saat daha vardı. Ancak ıslanmak yerine, recall barında
bulabilirse sade bir içecek içmeyi tercih ederdi. Gözlüklerini çıkardı cebinden ve
özenle taktı. Barın duvarlarındaki neon grafitiler dikkatini çekti. Her ne gözleri
yorduğunu düşünse de bir çeşit sanat faaliyeti olduğunu düşündü ve saygı duydu.
Bardan içeri girer girmez pis kokudan ve ışıklardan rahatsız oldu. Neon işlemeli
saçları olan bir barmen kadın tarafından doğru yere gelip gelmediği konusunda
uyarıldı. Recall’e geldiğini söyleyerek köşede bir masaya oturdu ve maden suyu
söyledi. Barmen kadın oflayarak maden suyu aramaya koyuldu.
Maden suyunu içerken küçücük masaya bir kişi daha oturdu. Kollarında
deri altı neon dövmeleri olan bir adam. Neredeyse tüm vücudunda
parlak yeşil ve fosforlu sarı, mavi renklerde işlemeli dövmeleri vardı. Sarhoş
gibiydi.
- İhtiyar bu recall gerçekliği harika.
- Afedersiniz anlamadım?
- Recall gerçeklik programı diyorum. Sanal gerçeklik dayıcım, muhteşem
diyorum.
Murat, umursamaz şekilde bir bakış attıktan sonra adamın sarhoş olduğunu
düşünerek konuşmaya başladı.
- Ne anlıyorsanız şu aptal çocuk oyunlarından.
- Oyun değil amcacım. Sen de denemelisin. Belki kaybettiğin yıllarını da
bulursun, sadece geleceği değil; geçmişi de yaşatıyorlar.
Diyerek uzaklaştı, dövmeli adam. Adamın söyledikleri Murat’ı etkilemiş ve
nedense rahatsız etmişti. Geçmişi de yaşatıyorlar demişti. Geçmişin de yaşaması...
Düşüncenin rahatsızlığı ile ayağa kalktı ve Recall Sanal Hizmetler bölümüne
doğru yöneldi. Odaya girer girmez şık ve sade giyimli bir adın karşıladı.
-Sanal Hizmetlere hoşgeldiniz efendim.
- Eeee, Hoşbulduk. Dedi tedirgin ve ne yaptığını bilmez şekilde.
- Nasıl bir hizmet arzu ederdiniz?
- Bilmiyorum. Dedi tekrar tedirgin bir şekilde. Murat, geri dönüp gitmeyi
düşündü ancak yapmadı.
- Efendim gördüğüm kadarıyla Neuralink kullanmıyorsunuz. Bu nedenle
sizlere sunabileceğimiz servisler kısıtlı. VR ve uyku yoluyla hizmet sunabiliriz
sadece. Neuralink kullansanız anılarınıza da erişerek istediğiniz geçmiş
anlarda kısa süreli yaşama deneyimi sunabiliyoruz. Veya bizim belirlediğimiz
senaryolarda gelecekte yaşama fırsatı. Tam olarak aradığınız nedir?
- Bilmiyorum. Bir adam söyledi. Geçmişi yaşatabiliyormuşsunuz...
23
- Ah evet anladım şimdi. Siz bilinçaltı rüya deneyimi istiyorsunuz efendim. An-
cak Neuralink kullanmadığınız için bunu enjeksiyon yoluyla yapabiliriz.
- Nasıl bir şey bu? Yani ne olacak, ne yaşacağım? Uyuyacak mıyım?
- Efendim sadece 10 dakikalığına uyuyacaksınız. Ancak bu serviste senaryolarımız
mevcut değil. Sadece belli duyguları harekete geçirecek ve buna göre rüya deney-
imi yaşayacağınız çeşitli sıvı enjeksiyonlarımız var. Hangisini seçeceğinize siz
karar vereceksiniz?
- Seçeneklerim neler?
- “Öfke” var en çok tercih edilen, insanlar genelde öfkeli oldukları şeyleri
rüyalarında yapıp rahatlıyorlar, örneğin sevmedikleri insanları öldürüyorlar.
Murat’ın şaşkınlığını umursamadan anlatmaya devam etti kadın.
- “Güç” var yine çok tercih edilen, zenginlik ve otorite rüyası sunuyor. “Özlem”
var ama son zamanlarda çok tercih edilmiyor.
- “Özlem” mi?
- Evet, kişiyi genelde en çok özlem duyduğu anlara götürüyor. Ama hangi anıya
götüreceği tam belli olmadığı için son zamanlarda çok tercih edilmedi.
- Tamam “özlem” olsun. Bunu istiyorum. Ancak fiyatlar nedir?
- İlk deneyimde ücret almıyoruz ama sonrakiler de abonelik sistemi var efen-
dim. Bence deneyin sonra konuşalım. Ancak açık rıza vermeniz lazım.
- Olur. Ama imzalamam lazım, kağıt getirmen lazım.
- Bir bakayım bulabilirim umarım kağıtta yazılı bir sözleşme. Diyerek uzaklaştı
kadın ve on dakika kadar sonra geldi ve kağıdı imzalattı Murat’a.
24
Murat’ı eski dişçi koltukları gibi bir koltuğa aldılar ve kollarını sıvadılar.
Otomatik şırınga kendiliğinden damarı buldu ve damar yolunu açtı. Ve enjeksi-
yon başladı.
- Efendim deneyiminiz on dakika kadar sürecek. Bu sürecin tamamında oda kam-
era ile güvenliğiniz için kayıt altına alınacak. Umarım radığınız özlemi bulursu.....
Kadının cümlesi bitmeden Murat bilincini yitirdi. Sanki çok ağır bir
uykudaymış gibi hissediyordu. Sonra aydınlık başladı her tarafta yavaş yavaş...
Murat çok tanıdık bir yerdeydi. Işıl ışıl sarı güneş yüzüne vuruyor ve kuş
cıvıltıları kulağında çınlıyordu. Yürüyordu nereye gittiğini bilmeden. Şehir
meydanındaki eski, tanıdık süs havuzunu gördü. Havuza doğru yaklaştı ne
yaptığını bilmeden. Ama içi huzur doluydu. Uzun zamandır hissetmediği bir hu-
zur vardı. Süs havuzuna vardığında suya doğru eğildi ve yansımasını gördü.
Yansımada gencecik bir delikanlı vardı. Siyah saçları, tertemiz traşı ve beyaz
yüzü vardı. Kendisiydi bu. Gençliğiydi... Yine tanıdık olan, o kadife sesi işitti.
- Murat hadi gel. Gel, ne yapıyorsun havuzun yanında gel otur.
Murat sese doğru döndü. Ihlamur ağacının altında oturan o kadını gördü.
Ihlamur ağacına doğru yöneldi. Gözlerinden yaşlar süzülürken kadın gülümseye
devam etti.
Dijitil İdam Mahkumları Serimiz dördüncü sayıyla devam edecektir.
BÖLÜM 4: RÜYA, MÜHENDİS MEHMET.
25
26
RUHUREVAN ÖMÜR VE YILLAR
Bir bir dökülür dilimden Azizim, kelamlar
Sanki herbirinde geleceğe bir sitem var
İstikbal, kederimin habercisiymiş gibi
Sadrime nufzeden kör kütük, hırçın bir ok var.
Hurafelerle geçirilmiş mazi ve yıllar
Geçmişten tebessüm eyleyen hatıralar var
İnsan ömrüdür ya, karmakarışık bir bulvar
Bu hengamede bana ayrılmış bir kulvar
Ne ağa ne paşa ne çiftçisi ne de muhtar
Tüme tahsis edilmiş, hakka giden tek yol var
Bu mısralar hikaye, bu cümleler biçare
Yedi arşı inleten, gaipten gelen bir ses var
Yazlarımız kış oldu, kışlarımız son bahar
Düşen takvim yaprağı yürekleri yaralar
Kulak ver azizim bu semavattan inene
Yaradandan bizlere inceden bir mesaj var
Sedat MANKA
27
28
RAKI-PAMUK
Birden güneşin altında boncuk boncuk terleyen kafası
çalışmaya başladı -ihtimal sıcak da çarpmış olabilir-. Avuç
içlerine baktı, pistiler, midesi kalktı. Döndü, amele başına
saati sordu, ekledi.
-Çok mu daha istirahate?
Dili, üstü başıyla örtüşmüyordu. Bu cillop Türkçeye yırtık
göyneğini nasıl yakıştırdı, yoksa bu lisanı bir yerden mi
çaldı? Elçi, başını göğe kaldırıp kısık gözlerle güneşe baktı.
-Vardır daha, napacan sanki saati? Haber ederiz.
Başlarındaki adamın dahi kaba saba, bozuk fakat üzerine
oturan bir lisanı vardı, öyleyse öbürünün ki muhakkak
çalıntı olmalıydı. Elini pamuğa attığı sıra birisi -kim- kolu-
na yapıştı.
-Çiçeği dalından düşürme. Kızgındı.
-Dikkat ederim, kusura bakma beyim.
-Kusurluğu yok, edemiyosan bırak. Siftahını yapınca
tuttuğu kolu koyuverip az öteye yollandı, bu sefer küçükce
bir çocuğu payladı.
-Ulan ana yok, baba yok diye iş verdik. Şu poku beceremi-
yon.
Kulağına bir fiske vurdu.
-Bak hele bak, tutacan, kırmadan yolacan.
Çocuk ha gayret bir daha yeltendiyse de boşa. Fiske de kes-
mezdi gayrı, veledin sırtına indiriverdi yumruğunu -hak
etti canım, öğrenesiymiş dürzü-.
-Bir de hacı geçinir namussuz.
Şükür bunu duyan olmadı. İnat değil mi gitti çiçeği bilerek
kopardı, oh olsun diyecekti, demedi. Yürürken
-nereye- Mehmet Emmi’nin, Boş Oğlu’nu gördü. Ne ola-
cak bu adamların rezilliği?
29
Yok tomofili yok makinası, zenginlik de zor iş. Bir sigara yaktı,
yarın muhakkak fazladan bir yevmiye isteyecekti -evvel Allah’tan
istemiş ama alamamıştı- istemeliydi. Haftadır bunu düşünüyordu.
Tuhafiyenin önünden geçerken camekandan içeriyi uzunca süzdü,
memuriyetten kalma kravat merakı vardı, hoş şimdileri almaya
parası yok. Sigarayı tablaya basıp boyunca uzanan masaya eğildi.
-Çekilecek iş değil bizimkisi sıcağın bağrında.
-Gitmeyin oğlum siz de.
Ona kalsa gitmezdi de zaten -enayi değil ya- Atılgan’ın, Aylak’ı olur-
du.
-Fakat para yok, karın tokluğu ağabey, biliyorsun.
Bu sözleri söylerken bardağına rakı döktü. Demek yalnız karın
tokluğuna çalışmıyordu, rakı içmeye parası çıkıyordu, yoksa yalan
mı söylüyordu -ihtimal kendini acındırıyordur-.
-Bırak allasen, acından ölen mi var?
-Yok da ya ilk olursam?
Güldü. Assolist sahneden inerken hesaba yöneldiler.
Yataktan doğruldu, iskembeye geçti, radyo açacaktı caydı, güzel
türkü vermezler bu saat. Kalktığı yerde yükselip alçalan göğüsleri
gördü -evli miydi- Vardı, yakından baktı, dokundu.
Sonra -neden- yaptığından utanıp geri çekildi.
-Yatmadın mı daha?
30
Tutmadı uyku, belimin ağrısı.
-Az daha iç geçer.
Cevap vermedi lakin içecekti. Hatta bunu şu anda yapmak için
büyük bir istek duydu, sonrası fos.
Sabahleyin adam işe yol alınca kadın kucağındakini leğene koydu
-Güzel gızım, temiz olsun guzum he mi?
Çocuğu yıkadı pakladı, başını okşadı, sakat kızım benim deyip
bağrına basacaktı, yapamadı.
-Güzelim benim. Saçını sevdiğim, gadasını aldığım.
Ramazan Meriç Sürücüoğlu
31
32