N İ S A N 2 0 2 3 Göbeklitepe · Aphrodisias · Ani Arkeolojik Alanı · Efes · Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı · Bursa ve Cumalıkızık · Çatalhöyük Neolitik Alanı Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi · Troia Antik Kenti · Safranbolu Şehri · Xanthos-Letoon · Hierapolis-Pamukkale Nemrut Dağı · Hattuşa: Hitit Başkenti · Göreme Millî Parkı ve Kapadokya · İstanbul’un Tarihi Alanları Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası· Arslantepe Höyüğü
İçindekiler 1. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (Sivas) 1985 2. İstanbul'un Tarihi Alanları (İstanbul) 1985 3. Göreme Millî Parkı ve Kapadokya (Nevşehir) 1985 4. Hattuşa: Hitit Başkenti (Çorum) 1986 5. Nemrut Dağı (Adıyaman) 1987 6. Hieropolis-Pamukkale (Denizli) 1988 7. Xanthos-Letoon (Antalya-Muğla) 1988 8. Safranbolu Şehri (Karabük) 1994 9. Truva Arkeolojik Alanı (Çanakkale) 1998 10. Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi (Edirne) 2011 11. Çatalhöyük Neolitik Alanı (Konya) 2012 12. Bursa ve Cumalıkızık: Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu (Bursa) 2014 13. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı (İzmir) 2014 14. Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı (Diyarbakır) 2015 15. Efes (İzmir) 2015 16. Ani Arkeolojik Alanı (Kars) 2016 17. Aphrodisias (Aydın) 2017 ........................................................................ 3 ............................................................................. 6 .................................................................................... 15 ........... 28 ................................................................................ 18 ............................................................................................ 20 10 ......................................................... 11 ......................................................... 14 ......................................................... 22 ........................................................ 24 ........................................................ 26 ........................................................ ........................................ 32 ............ 35 37 ........................................................ 41 ........................................................ 44 ........................................................ 18. Göbekli Tepe (Şanlıurfa) 2018 19. Arslantepe Höyüğü (Malatya)2021 ............................................................................................... 47 ..................................................................................... 50 Kaynakça .............................................................................................................................................. 52
Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 1985 Yeri: İç Anadolu Bölgesi, Sivas Kategori: Kültürel 3
4
5
İstanbul'un Tarihi Alanları UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan 19 adet varlığımızdan biri de 1985 yılında kabul edilen "İstanbul'un Tarihi Alanları"dır. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne 4 bölge olarak dahil edilmiştir. Bunlar; Hipodrom, Ayasofya, Aya İrn, Küçük Ayasofya Cams ve Topkapı Sarayı’nı içine alan Sultanahmet Kentsel Arkeolojk St Alanı; Süleymaniye Camisi ve çevresnçne alan Süleymanye Koruma Alanı; Zeyrek Camisi ve çevresnçne alan Zeyrek Koruma Alanı; İstanbul Kara Surları Koruma Alanı. 6
Sultanahmet Kentsel Arkeolojik Sit Alanı Hipodrom Sultanahmet Meydanı, İstanbul'un Fath lçesnn Bnbrdrek mahallesinde bulunan tarihî bir meydan. Bzans İmparatorluğu döneminde Konstantinopolis'tek adı Hpodrom, Osmanlı İmparatorluğu zamanında ise Atmeydanı olarak adlandırıldı. Şehrin en önemli meydanlarından brs olan alanın çersnde Roma sirki, bugün Sultanahmet Camnn olduğu noktada se Büyük Saray bulunmaktaydı. Ayasofya İstanbul'da yer alan bir cami ve eski bazilika, katedral ve müzedir. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul'un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedralolmuştur. 1453 yılında İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesle müzeye dönüştürülmüş, kazı ve tadlat çalışmaları başlatılmış ve 1935'ten 2020'ye kadar müze olarak hzmet vermştr. 2020 yılında se müze statüsü ptal edlerek cam statüsü verlmştr. Ayasofya, mimari bakımdan merkezî planı brleştren kubbelbazilika tipinde bir yapı olup, kubbe geçş ve taşıyıcı sstem özellikleriyle mimarlık tarihinde öneml br dönüm noktası olarak ele alınır. Hristiyanlar için hem sembolk hem de eksen olma anlamının yanında, turistik ve ruhsal br çekm merkezdr. 7
Aya İrini İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nın brncavlusunda, Ayasofya'nın yakınında ve onunla çağdaş olan tarihî bir müzedr. İstanbul'un bilinen en eski Bizans klsesolup ayrıca camiye çevrilmemiş tek Bzans kilisesidir. Eski kaynaklara göre, burada bulunan Roma döneminden kalma Artemis, Afrodit ve Apollon mabetlernn kalıntılarından yararlanılarak, 4. yüzyılın başlarında I. Konstantin (324-337) zamanında yapılmıştır. Küçük Ayasofya Camii Küçük Ayasofya Camii, İstanbul'un Küçük Ayasofya semtindeki cami. Bizans (Doğu Roma) İmparatoru I. Justinianus ve karısı Theodora tarafından 527-536 yılları arasında Aya Sergios ve Bachos Klsesadıyla yaptırılan kilise 1497'de sultan II. Beyazıt Topkapı Sarayı Darüssaade ağası Hüseyin Ağa döneminde camye çevrilmiştir. Topkapı Sarayı Topkapı Sarayı, İstanbul Sarayburnu'nda, Osmanlı İmparatorluğu'nun 600 yıllık tarihnn 400 yılı boyunca, devletn idare merkezi olarak kullanılan ve Osmanlı padşahlarının yaşadığı saraydır. Bir zamanlar çnde 4.000'e yakın nsan yaşamıştır. Topkapı Sarayı Fath Sultan Mehmed tarafından 1478’de yaptırılmış, Abdülmecd’n Dolmabahçe Sarayı’nı yaptırmasına kadar yaklaşık 380 sene boyunca devletn dare merkezi ve Osmanlı padişahlarının resmkâmetgâhı olmuştur. Kuruluş yıllarında yaklaşık 700.000 m²'lk br alanda yer alan sarayın bugünkü alanı 80.000 m²'dr. Topkapı Sarayı, saray halkının Dolmabahçe Sarayı, Yıldız Sarayı ve diğer saraylarda yaşamaya başlaması ile birlikte boşaltılmıştır. Padişahlar tarafından terk edildikten sonra da içinde birçok görevlnn yaşadığı Topkapı Sarayı hiçbir zaman önemn kaybetmemştr. Saray zaman zaman onarılmıştır. Ramazan ayı içerisinde padişah ve ailesi tarafından zyaret edlen Kutsal Emanetler'in bulunduğu Hırka- Saadet Dairesi’nin her yıl bakımının yapılmasına ayrı br önem verilmiştir. 8
Süleymaniye Koruma Alanı Zeyrek Koruma Alanı İstanbul Kara Surları Koruma Alanı Süleymaniye Camii Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman adına 1551-1557 yılları arasında İstanbul'da Mmar Sinan tarafından inşa edilen camidr. Mimar Sinan'ın kalfalık devr eser olarak nitelendirilen Süleymaniye Cam, medreseler, kütüphane, hastane, sıbyan mekteb, hamam, imaret, hazire ve dükkânlardan oluşan Süleymaniye Külliyesi'nin bir parçası olarak nşa edilmiştir. Zeyrek Camisi Zeyrek Camii veya Pantokrator Manastırı Klsesİstanbul'un Zeyrek semtinde, Bzans dönemkilisesinden dönüştürülmüş cam. Yapı, k klse ve ortalarındaki bir şapelden oluşmaktadır. Orta Dönem Bizans mimarisinin İstanbul’dak en karakterstk örneklerinden biri olarak gösterilmektedr. Ayrıca gene İstanbul’da, Bizans İmparatorluğu'nca nşa edlp günümüze ulaşabilmiş, Ayasofya'dan sonrak en büyük dini yapıdır. Karasurları Dünya Mirası Alanı, kentn kurulduğu yarımadayı batıda (kara yönünde) sınırlayan ve güneyde Marmara Denz’nden başlayıp kuzeyde Haliç’e kadar uzanan surları ve yakın çevresnçerr. Kara surları, doğal topografik eğriler üzernde yer alan ana sur, ön sur ve hendekten meydana gelen üçlü savunma sstemnden oluşmaktadır. 9
“ Kapadokya'da Hıristiyanlık tarihine ışık tutan en önemli eserler, kayalara oyulmuş kiliselerdir. Bölgede yüzlerce kilise bulunmakta, her vadide kilise ve manastırlara rastlanmaktadır. ” 10
Hitit İmparatorluğunun başkenti olan Hattuşa (Çorum, Boğazköy), tarihte Anadolu'nun en önemli merkezlerinden birisi olmuştur. 1986 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne giren şehir, ülkemizin tescillenen nadide arkeolojik alanlarından bir tanesidir. Fransız Gezgin Charles Texier tarafından 1834 yılında keşfedilmiştir. 1906 yılında başlayan kazılar sonucunda buradaki yerleşimin M.Ö. 2. bin yılında Anadolu ve kuzey Suriye’de hâkimiyet kuran Hitit Devleti’nin Başkenti olduğu anlaşılmıştır. Hitit Devleti'nin başkenti olan Hattuşaş sanat ve mimarlık alanında gelişmeler göstermiştir. Bu gelişmelerden kalan arkeolojik kalıntıların dönemin ve birçok milletin tarihi açısından önemi yüksektir. Etimolojik olarak baktığımızda "Hattuşaş" sözcüğü "Hattus" sözcüğünden yani "Hatti" insanlarının verdiği orijinal addan gelir. Hattuşa çok geniş bir alana yayılmıştır. Yapılan kazılarda 5 kültür katı ortaya çıkmıştır. Bu katlarda Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuştur. Hattuşa aynı zamanda çağının tarihinin ve kültürünün aydınlatılmasında çok önemli yeri olan binlerce çivi yazılı tabletin bulunduğu bir arşivler kentidir. Büyükkale'de ve Büyük Tapınak'ta yapılan kazılarda ele geçen ve sayıları otuz bini bulan çivi yazılı belgeler Hitit tarihinin ve kültürünün yanı sıra çağdaşı Anadolulu ve Anadolu dışındaki kavimlerin tarihleri ve kültürlerinin aydınlatılmasında da başlıca kaynağımızı oluşturmaktadır. 11
Büyük Tapınak Büyükkale Yapısına ve kurulu olduğu alana baktığımızda, Hattuşa kentini Büyükkale, Aşağı şehir ve Yukarı Şehir olmak üzere üç temel alanda ele almak gerekir. Bunların yanı sıra Büyükkaya ve Yazılıkaya da Hattuşa kenti kapsamında ele alınması gereken yerlerdir. Yine kentin erken dönemlerden beri iskan edilmiş olan kuzeyde kalan bölümü Aşağı Şehir'de günümüze dek ulaşan en önemli kalıntı Büyük Tapınak'tır. Hattuşa'nın UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'ne kabul edilmesine gerekçe olan niteliklerinden biri olan bu kentteki çok sayıdaki Hitit kültürünün izlerini yansıtan mimari eserlerin kalıntılarından en dikkat çekici olandır. Hititler için kullanılan "Bin Tanrılı Halk" deyiminin de yansıttığı üzere çok sayıda tanrının yer aldığı Hitit Panteonu'nun zirvesindeki Baş Tanrı Fırtına Tanrısı ile onun eşi Arinna'nın Güneş Tanrıçası için inşa edilmiş kentin en önemli tapınağıdır. Aynı zamanda bu gün Hattuşa'yı ziyaret edenleri ilk karşılayan, sadece temelleri kalmış olmakla beraber kentin en etkileyici alanlarından biridir. Hattuşa'nın en eski yerleşimine sahne olan ve Hititler Dönemi'nde kralın sarayının bulunduğu, devletin idare merkezi olan Büyükkale, doğusu ve kuzeydoğusunda derin uçurumların bulunduğu, güneyi ve kuzeyindeki araziden de belirgin bir yükseklikle ayrılan doğal bir kayanın üzerinde kurulmuş yerleşim alanıdır. Bu doğal nitelikleriyle savunmaya çok elverişli alan güneyinde, batısında ve kuzeyinde güçlü surlarla tahkim edilmiş, kuzeydoğu ve doğusundaki uçurumlar doğal kayaya oturtulan ve bugün sadece izleri görülebilen surlarla iyice aşılmaz hale getirilmişti. 12
Kentin en ilgi çekici noktalarından bir diğeri ise Anıtsal Kapılardır. Bu kapıların bir çoğu günümüze kadar sağlam bir şekilde gelmiş bulunmaktadır. Bu kapılardan en önemlileri Aslanlı Kapı, Kral Kapı, Sfenksli Kapı ve Yerkapıdır. Hitit krallarının bir önemli özelliği de kendi zamanlarında olan önemli olayları tabletlere yazdırmak olmuştur. Özellikle II. Murşili, Hitit tarih yazılığını en üst seviyeye çıkartmıştır. Bu yazılı belgelerin yanında büyük önem taşıyan diğer eserler ise başlıca: Seramikler, Aletler, Silahlar, Kült objeleri olmuştur. Anıtsal Kapılar Antik Eserler 13
Antiochos tümülüsü ve buradaki dev heykeller, Eskikale, Yenikale, Karakuş Tepe ve Cendere Köprüsü millî park içinde kalan kültürel değerlerdir. Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı-tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Aslanın üzerinde 16 ışından oluşan 3 adet yıldız vardır ve bunların Mars, Merkür ve Jüpiter gezegenlerini temsil etmekte olduğu sanılmaktadır. Tarihte bilinen en eski horoskoptur. Nemrut Dağı Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nde 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir. 14
15
Antik Tiyatro Nekropoller Apollon Tapınağı 16
Antik Havuz 17
Tarihi MÖ 3000’lere kadar uzanan Xanthos’un, Antik Çağ’da Likya’nın en büyük idari merkezi ve başkenti olduğu bilinmektedir. Xanthos ile birlikte 1988 yılında UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne dahil olan Letoon ise bu dönemin en önemli dini merkezlerinden biridir. Xanthos ve Letoon içerdikleri arkeolojik değerler açısından dünya mirasının önemli öğeleridir. Aralarında yaklaşık 4 kilometrelik bir mesafe bulunan yerleşimlerde, Likya dilindeki en uzun ve önemli metinlerin görülebileceği taş yazıtlar yer almaktadır. Komşu Antik Şehirler 18
Troya Savaşı’nda Prens Hektor’a yazdığı şiir ile cesaret veren Sarpedon’un yaşadığı Xanthos, Fethiye’ye 46 kilometre uzaklıkta, Eşen Çayı’nın ayırdığı MuğlaAntalya il sınırında Kınık beldesinin yakınında bulunmaktadır. MS 68-70 tarihleri arasında inşa edilen ve poligonal örgülü kesme taşlardan yapılmış olan Dipylon, kentin güney girişini oluşturur. 2200 kişi kapasiteli Xanthos Tiyatrosu, Hellenistik Dönem’de yapılarak Roma Dönemi’nde yenilenmiştir. Tonozlu girişleri, yarım daire orkestrası ve theatron ile bir bütün oluşturabilecek sahne binası Roma Devri özellikleridir. Tiyatronun kuzeyindeki dört yanı portikolarla çevrilmiş kare meydan Roma Agorası’dır. 1840 yılında keşfedilen Letoon kutsal alanında otuz altı oturma sıralı tiyatro, bazilika, yazıtlar, üç tapınak, imparatorluk kült binasına bağlı yuvarlak bir portiko ve L biçiminde bir stoa bulunmaktadır. Leto’nun tanrısal ikiz çocukları Apollon ve Artemis anneleriyle birlikte birer tapınak ile onurlandırılmıştır. Bu tapınaklardan en büyüğü batıda bulunan ve peripteros tarzında yapılmış, Leto Tapınağı’dır. Doğuda Dor tarzında yapılmış Apollon Tapınağı yer almaktadır. Likya mezarlarında tasvir edilen evlere benzeyen Apollon Tapınağı’nın içindeki temeller ahşaptan yapılmış olmaları dolayısıyla dikkat çekmektedir. Her iki tapınağın ortasında yer alan ve diğerlerine göre daha küçük olan tapınak ise Artemis Tapınağıdır. Su seviyesinin Antik Dönem’den beri yükselmesi nedeni ile yapıların alt kısımları bugün sular altındadır. 19
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 1994 Yeri: Karadeniz Bölgesi, Karabük Kategori: Kültürel Safranbolu Evleri yüzlerce yıllık bir süreçte oluşan Türk kent kültürünün yünümüzde yaşamaya devam eden en önemli yapı taşlarıdır. İlçe merkezinde 18. ve 19.yy. ile 20.yy. başlarında yapılmış yaklaşık 2000 geleneksel Türk evi bulunmaktadır. Bu eserlerin 800 kadarı yasal koruma altındadır. Safranbolu evinin boyutu ve biçimini belirleyen üç temel unsurdan söz edilebilir: Çok nüfuslu büyük aile yapısı, yağışlı iklim, kültürel ve maddi zenginlik. Bir ailede karı kocanın normal olarak iki ya da üç çocuğu vardır. Erkek evlat evlendirilince ona ayrı bir ev açılmaz, gelin aynı eve getirilir. Amcalar, yengeler, halalar ve torunlarında dahil olduğu aile hep birlikte bir evde yaşarlar. Evin kadınına işlerde yardım etmek amacıyla evlerin çoğunda evlatlık kız bulunur. Evlatlık kız evin kızı gibi görülür. Kalabalık aile yapısının yanında evlerde harem-selamlık ayrımı vardır. Ailelerin sahip olduğu hayvanlar evin zemin katındaki ahırlarda barındırırlar. Yağışlı iklim nedeniyle kapalı alan ihtiyacı da fazladır. İnsan ve hayvan yiyecekleri, yakacak odunlar hepsi evin uygun bölümlerinde muhafaza edilirler. İşte tüm bunların sonucu olarak Safranbolu evleri büyük hacimlidir. 20
Evin girişinde zemin katta “hayat” vardır. Bu bölüm eğer taş kaplıysa “taşlık” adını alır. Burada ışık almayı sağlayan “gliste” mevcuttur. Zemin katlarda ayrıca ahırlar, büyük kazan ocakları ve ambarlar bulunur. Üst katlara ahşap ustalığının üstün örneklerini sergileyen merdivenlerle çıkılır. İkinci kat diğer katlara göre daha basıktır. Bu katta gerektiğinde yatak odası olarak da kullanılabilen bir mutfak bulunur. Gündelik yaşam orta katta geçer. Soğuk kış günlerinde bu katın ısıtılması daha kolay olur. Üçüncü kat evlerde mükemmelliğe varılan noktadır. Bu katta tavanlar daha yüksektir. Odalara sekiz kenarlı bir çokgenden oluşan sofanın daha kısa olan dört çapraz kenarından açılan kapılardan girilir. Odaların giriş kapıları köşelerdedir ve oda ile doğrudan teması kesen özel ahşap paravana düzeni bulunur. Odaların her biri bir çekirdek aileyi ya da bir aile yakının barındırabilecek tüm unsurlara sahip, bağımsız birim olarak tasarlanmıştır. Bu doğrultuda her odada ahşap dolapların (yüklük) içerisinde bugünün duş kabinlerini andıran gusülhaneler mevcuttur. Safranbolu evlerindeki çıkmalar, evin dış görünümünü tek düzelikten kurtarır. Evlerin pencereleri çok özel biçimde tasarlanmış olup dar ve uzuncadır. Ahşap kanatlı pencerelerde ayrıca “muşabak” denilen kafesler bulunur. Evlerde ısınma ocaklarla sağlanır. Ocaktan alınan közler mangala konarak taşınır. Katlar arasında zaman zaman tecrit malzemesi kullanılmış olsa da ahşap evlerde ısının muhafazası güçtür. Bu nedenle prensip mekanın değil insanın ısıtılmasıdır. Soba ise son dönemlerde kullanılmıştır. Aydınlatma aracı gaz yağı lambasıdır. Son zamanlarda “lüks lamba” diye tanımlanan, daha büyük boyutlu ve daha fazla ışık veren lambalar kullanılmıştır. Evlerin bazılarının içlerinde serinlik vermesi ve yangından korunmak amacıyla yapılmış olan havuzlar bulunmaktadır. 21
Troya Antik Kenti (Çanakkale) 1870'lerde Alman amatör arkeolog Heinrich Schliemann tarafından Tevfikiye köyü civarında keşfedilen antik kentte çıkan eserlerin çoğu yurt dışına kaçırılmıştır. Eserler günümüzde Türkiye, Almanya ve Rusya'da çeşitli müzelerde sergilenmektedir. Antik kent; 1998 yılından beri Dünya Miras Listesi'nde, 1996 yılından beri de Millî Park statüsündedir. Çanakkale Boğazı'nın güneybatı ağzının hemen güneyinde ve Kaz Dağı'nın kuzeybatısında bulunan bir şehirdir. Homeros tarafından yazıldığı sanılan iki manzum destandan biri olan İlyada'da bahsi geçen Troya Savaşı'nın gerçekleştiği antik kenttir. Mitolojide şehrin kurulduğu tepe, Zeus'u kandırdığı için Zeus tarafından Olympus'tan aşağı atılan tanrıça Ate'nin ilk düştüğü yerdir. Kentin kurucusu Tros'un oğlu İlios'tur. Çanakkale yakınlarındaki Dardanos kenti kralı Dardanos'un soyundandır. Frigya Kralının düzenlediği bir yarışmayı kazanır ve ödül olarak verilen siyah boğayı takip ederek, boğanın durduğu yere bir kent kurmaya karar verir. Boğa, tanrıça Ate'nin düştüğü yerde yere çöker ve İlios kentini bu tepeye kurar. Kente kurucusundan dolayı İllion, İlios'un babası Tros'dan dolayı da Troya denir. Kentin Akalar tarafından yıkılmasıyla ise bu tanrıçanın getirdiği kötü şansa bağlanır. 22
Truva Savaşı ve Truva Atı Truva (Ilion) sahasındaki insan yerleşimi Erken Tunç Çağı'nda (MÖ 4. binyılın) başlamıştır. Kentte dokuz kent katmanı ve kırk iki yapı katı bulunmaktadır. Kale etrafındaki ilk savunma duvarı, MÖ 3000 civarında inşa edilmiştir ve MÖ 2500 civarında, I. Aşama'nın sonunda 110 metre çapa ulaşan iki kez genişletilmiştir. Sonraki beş yüzyılda (Tunç II-V) Erken Tunç Çağı'nın sonuna kadar yerleşim planında düzenli bir gelişme ve düzenlileşme yaşanmıştır. M.Ö 2000 yıllarında, taştan evlerin ve duvarların yeniden inşası ile çarpıcı bir kültürel değişim yaşanmıştır. Kasaba, orijinal duvarlı yerleşimin dışına önemli ölçüde genişlemiştir ve bu durum Truva VI (MÖ 1700'den itibaren) tüm platoyu kaplamasını ve onu Ege bölgesindeki en büyük şehirlerden biri haline gelmesini sağlamıştır. Mycenae'den ve Yunanistan'ın başka yerlerinden ithal edilen mallar, önemli ticari rolünün bir göstergesidir. M.Ö. 1350’de meydana gelen bir deprem savunma duvarları ve yıkılan evler ile birlikte Truva VI’da ağır hasara neden olmuştur, ancak şehir hızla iyileşmiştir ve daha düzenli bir şekilde yeniden inşa edilmiştir. Troia VIIA'yı sona erdiren M.Ö 1250 yıllarında meydana gelmiş olan geniş çaplı yangın ve katliamların kalıntıları, bu seviyenin, İlyada da ölümsüzleştirilen Truva Savaşı’nın yaşandığı ve Yunanlılar tarafından kuşatılan şehir ile aynı yer olduğu konusunda özdeşleştirmelere yol açmıştır. Ancak bu dönemde Ege bölgesinin ekonomik ve siyasal tarihi hakkında bilinenlerle birlikte, Truva Savaşı'nın asıl sebebinin Truva ile Mycenaean krallığı arasındaki yoğun ticari rekabet olması daha muhtemel bir nedendir. Truva Savaşı, Kaz Dağındaki tanrıçalar arası güzellik yarışması sonucu, dünyanın en güzel kadının aşkını kazanan Priamos'un oğlu Paris, bu evli kadın Hellen'i kaçırmasıyla başlayan ve Troya'nın yıkılmasına yol açan İlyada'ya da konu olmuş savaştır. ruva atı, savaş bitmesi amacıyla şehre gizlice girmek için yapılarak, surlar içerisine sokulmak üzere karşı tarafa hediye edilen tahta attır. Odysessus'un fikri olan içi boş tahta at Troyalılara hediye gibi sunulur. Atın içine gizlenen askerlerden habersiz Troyalılar anıtı şehre taşır ve kutlamalara başlarlar. Akşam ise askerler dışarı çıkarak şehrin yağmalanmasına başlarlar. Truva atı tabiri o kadar yaygınlaşır ki deyim olarak da kullanılmaya başlar. Truva atının gerçekten var olup olmadığı bilinmemektedir. Homeros tarafından anlatılan öyküde geçmekle birlikte, bunun bir metafor olduğunu düşünen tarihçiler de bulunmaktadır. Bu tarihçilere göre, Truva atı gerçekten inşa edilmemiştir ve ancak deprem tanrısı da olan Poseidon'un simgesi olan atın, depremle yıkılan Truva surlarından içeri girme olayına metafor olarak Homeros tarafından kullanıldığı düşünülmektedir. T 23
Edirne Selimiye Camii İç avlu 24
25
Çatalhöyük İnsanlığın gelişiminde önemli bir evre olan yerleşik toplumsal hayata geçişle birlikte, tarımın başlangıcı ve avcılık gibi önemli sosyal değişim ve gelişmelere tanıklık eden Çatalhöyük Neolitik Kenti, Güney Anadolu Platosu’nda yaklaşık 14 hektarlık bir alan üzerinde yer almaktadır. İki höyükten oluşan Çatalhöyük Neolitik Kenti’nin daha uzun olan Doğu Höyüğü, M.Ö. 7400 ve 6200 yılları arasına tarihlenen 18 Neolitik yerleşim katmanından oluşmaktadır. Söz konusu katmanlarda, sosyal örgütlenmeyi ve yerleşik hayata geçişi simgeleyen duvar resimleri, UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 2012 Kategori: Kültürel Yeri: İç Anadolu Bölgesi, Konya İli, Çumra İlçesi rölyefler, heykeller ve diğer sanatsal öğeler yer almaktadır. Batı Höyüğü ise M.Ö. 6.200 ve 5.200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Döneme ait kültürel özellikler göstermektedir. Bu özellikleriyle Çatalhöyük, aynı coğrafyada 2000 yıldan fazla bir süredir var olan köylerden kentsel hayata geçişin de önemli bir kanıtıdır. 26
Yerleşimin genelinde evlerin birbirine bitişik inşa edildiği, dolayısıyla duvarların ortak kullanıldığı, aralarında avluya açılan dar geçitlerin bırakıldığı anlaşılmaktadır. Ayrıca tüm evlerin girişleri çatıdan sağlanmaktadır. Bu avlular bir yandan hava ve aydınlatma sağlayan, diğer yandan da çöp alanı olarak kullanılan alanlardır. Avlular etrafından yapılmış bu konutlar mahalleleri oluşturmuştur. Bu mahallelerin yan yana sıralanmasıyla da Çatalhöyük kenti ortaya çıkmıştır. Konutlar birbiri üstüne, aynı plana göre inşa edilmiştir. Bir önceki konutun duvarları, bir sonrakinin temelleri olmuştur. Konutların kullanım süresi 80 yıl gibi görünmektedir. Bu süre dolduğunda ev temizlenmiş, toprak ve molazla doldurulmuş, üstüne aynı planda yenisi inşa edilmiştir. 27
Kuruluşu yaklaşık 1300'lü yıllara denk gelmektedir. Bir vakıf köyü olarak kurulan köyde, tarihi doku çok iyi korunmuştur ve Osmanlı erken döneminin kırsal kesim sivil mimari örnekleri günümüze ulaşmayı başarmıştır. Bu özelliği nedeniyle çok ilgi çeken ve ziyaret edilen bir yerleşim yeri olmuştur. Sık sık tarihsel filmlere mekan olmaktadır. Uludağ etekleri ile vadiler arasında sıkışıp kalan köylere kızık adı verilmiştir. Diğer kızık köylerindeki köylülerin eskiden Cuma namazı için toplandığı yer olduğundan bu köyün Cumalıkızık adıyla anıldığı söylenir. Bir başka söylence de, Osman Bey'in köyün kurulduğu günün cuma günü olması sebebiyle bu köye "Cumalıkızık" adını vermiş olduğudur. Köy meydanında köy geçmişine ait eşyaların sergilendiği Cumalıkızık Etnografya Müzesi bulunur. ? Ünlü "Cumalıkızık evleri" moloz taş, ağaç ve kerpiçten yapılır, genelde üç katlıdır. Üst katlardaki pencereler kafesli veya cumbalıdır. Ana giriş kapılarındaki kulplar ve tokmaklar dövme demirden yapılır. Evler sarı, beyaz, mavi, mor renklere boyalıdır. Evlerin arasında kaldırımsız, taş döşeli, çok dar sokaklar bulunur. Köyün camisi, caminin yanındaki Zekiye Hatun Çeşmesi ve tek kubbeli hamamı Osmanlı devrinden kalmadır. Köyde, Bizans devrinden kalma bir kilise kalıntısı da bulunur. ? Köy Merkezi Bir Ev Örneği 28
Orhan Gazi Külliyesi, Bursa'da 14. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı sultanı Orhan Gazi tarafından yaptırılan yapılar topluluğudur. Orhan Gazi Külliyesi O devirde bir kale-kent niteliğindeki Bursa'da Bizans surları dışında kurulacak bir kentin ilk çekirdeğini oluşturmak üzere yapılan bu yapılar, Hanlar Bölgesi'nin merkezidir. Hüdavendigar Külliyesi Hüdavendigar Külliyesi, üçüncü Osmanlı padişahı I. Murad tarafından Bursa'da yaptırılan yapı topluluğu. Türk sanatında benzeri olmayan bir anlayışla alt katı ibadet mekanı, üst katı medrese olarak kullanılan iki katlı bir tabhaneli cami ile imaret, hamam, türbe ve çeşmeden oluşur. Külliyenin yapım tarihi kesin olarak bilinmez ancak 1367-1385 yılları arasında yapıldığı kabul edilir. Caminin ovaya bakan giriş cephesinin değişik görünüşü ve cami-medrese birleşiminin Türk mimarisinde başka bir benzeri görülmeyen uygulanışı nedeniyle bu yapı ile ilgili birçok iddia ortaya atılmıştır; Frenk mimarın eseri olduğu, bir sarayken camiye dönüştürüldüğü, eski bir Bizans kilisesi olduğu, esasında bir manastır olduğu ve üst kattaki mekanların keşiş hücreleriyle manastırın yemekhanesi olduğu iddiaları 16. yüzyıldan itibaren Bursa'yı gezen çeşitli seyyahların eserlerinde yer bulmuştur. Camideki bir taşa işlenmiş bir doğan kuşuyla ilgili bir efsane de çeşitli kaynaklarda tekrar edilmektedir. Efsaneye göre doğan kuşu, Murad Hüdavendigar’a itaat etmediği için taşa dönüştürülmüştür. ? Yıldırım Külliyesi, Bursa'da 14. yüzyıl sonunda Osmanlı padişahı Yıldırım Bayezid ve Sultan Süleyman Han tarafından yaptırılmış yapı topluluğu. Osmanlılar tarafından inşa edilmiş kaliteli işçiliğe sahip ilk anıtsal eserleri içermesi nedeniyle Osmanlı Beyliği'nin beylikten devlete geçişinin en önemli göstergelerinden birisi olarak kabul edilir. Bursa'nın Yıldırım semtinde dik bir tepenin üstünde yer alır. Cami, medrese, imaret, hamam ve dârüşşifâ ile sonradan Süleyman Han tarafından yaptırılmış olan Yıldırım Bayezid türbesinden oluşur. Yıldırım Külliyesi 29
Yeşil Külliye Külliyenin en önemli yapısı, Çelebi Mehmed'in kendisi için inşa ettirmiş olduğu türbedir. Kardeşleriyle yaşadığı taht mücadelesini kazanan Çelebi Mehmet'in, bu türbeyi artık görkemli ve parlak eserlerin yapılabileceği bir dönemin başladığını göstermek üzere bir güç göstergesi olarak inşa ettirdiği düşünülür. Yeşil Külliye, Bursa'da 1420'de Osmanlı padişahı I. Mehmed tarafından yaptırılan ve bulunduğu semte adını veren yapı topluluğu. Yeşil Camii, bir medrese, aşevi, Yeşil Türbe ve hanlardan meydana gelir. Muradiye Külliyesi, Sultan II. Murad'ın Bursa'da 1425-1426 yıllarında yaptırdığı külliye. Bulunduğu semte de ismini verir. Şehrin etrafa doğru yayılmasını ve açılımını sağlamak amacıyla yaptırılan külliye, Muradiye Camii, hamam, medrese, imaret ve sonraki yıllarda yaptırılmış 12 türbeden oluşur. Sonraki yıllarda çok sayıda hanedan mensubunun gömülmesiyle saraya ait bir kabristan görünümü kazanmış ve İstanbul’dan sonra en çok saraylıyı barındıran ikinci hazire haline gelmiştir. Muradiye Külliyesi Galeri 30
31
UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 2014 Yeri: Ege Bölgesi, İzmir İli, Bergama İlçesi Kategori: Kültürel Peyzaj 32
33
34
Hevsel Bahçeleri Kukumav Kerkenez Pembe Göğüslü Ötleğen Kızıl Şahin 35
Diyarbakır Kalesi Diyarbakır Kalesinin bulunduğu Diyarbakır surlarının efsanevi bir hikayesi bulunuyor. Efsaneye göre bir usta ile kalfası iddiaya girerler. Bu iddia hangisinin en güzel suru yapacağına dairdir. Ter taraflardan surları yapmaya başlarlar. Yaptıkları surlar kesiştiğinde birbirlerinin yaptıkları surlara hayranlıkla baktıklarını fark ederler. Usta hangimizin eseri daha güzel oldu sorusuna sen der, kalfasının hakkını yememek için ve daha sonra surlardan atlar. Durumu gören kalfa üzülür ve o da surlardan atlar. İkisi de ölür. Hüzünlü bir hikayedir. Surların iki uç noktasını bekleyen bölge ise "Ben ve Sen" olarak anılır. ? 36
Antik dönemin en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuştur. EfesAntik Kenti 37
Neolitik Dönem 1994'te UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen Efes 2015'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi. 5 Kasım 2001 tarihinde basılan 20 milyon Türk Liralık banknotların arka yüzünde Efes Antik Kentinden bir fotoğraf yer almakta, sağında ise "EFES ANTİK KENTİ-SELÇUK" yazısı bulunmaktadır. 38
Helenistik dönem Roma Dönemi 39
Mimari EserlerKonumu: 40
Ani Şehir Planı 41
42
Ani Menüçehr Camii Ani Katedrali Katedralin iç görünümü 43
Afrodisias Antik Kenti 44
"Köye geldiğimizde bir kahveye girdik, orada bir taş var. (İlk Fotoğraf) O zaman buraya elektrik değil ruh bile gelmemiş. Gaz lambasıyla duruyorlar, bir baktım adamlar bezik oynuyor, kağıt oynuyor, pişpirik oynuyor. Bir baktım masa yok masa diye kullandıkları Roma sütunları, hani var ya roma sütun başları onlar. Onu masa yapmışlar kahvede oyun oynuyorlar. Delireceğim! Sonra bir bakıyorum kahvenin ortasında sütun var. Kahvenin damını tutuyor. Garip bir yer. "Neresi burası?" diye sordum "Geyre Köyü" dediler. Merhaba-merhaba'dan sonra bir yere yatacağız. Şoförü bir yere yatırdılar, beni bir yere koydular. Ben bu köydeki durumdan huylandım." "Sabahın ilk ışıklarında çıktım. Fotoğraf makinemi aldım. Başladım buraları dolaşmaya. Bir baktım ki bir lahit. Lahitlerin üstüne üzümleri doldurmuş lahitin içinde üzümlerin üstüne çıkmış herifler şıra yapıyor. Lahitin altını delip, plastik kova koymuşlar şıra yapıyorlar. Lahitlerin üstünde çamaşır yıkıyorlar. Ters heykeller duruyor, taş diye kullanmışlar. Allah allah ne garip yerdir. Ne buldumsa fotoğrafını çektim." "Köylüler bir hipodrom olduğunu söyledi beni oraya da götürdüler. Bir baktım içinde adamlar ot biçiyor, orakla ot biçiyorlar." "Tarihle insan kaynaşmış, zaman birbirinin içine girmiş bir dünyanın içine düştüm." Fotoğrafçı Ara Güler'in Afrodisias'ı Dünyaya Tanıtması 45
Aphrodisias’ın arkeolojik önemi, Geç Helenistik Dönem’den Roma ve Bizans dönemlerine kadar süren yoğun bir fikir ve değer alışverişini gözler önüne seren, büyük ölçüde mermerden inşa edilmiş yapıların ve bunlarla ilişkili kabartma ve yazıtların istisnai ölçüde iyi korunmuş olmasından gelmektedir. Aphrodisias, MS 1.-5. yüzyıllar arasında bütün Akdeniz dünyasında büyük üne kavuşan, başta Roma olmak üzere, İmparatorluğun dört bir yanında imzalarını taşıyan eserleri bulunan heykeltıraşlar yetiştirmiştir. Mermer ocaklarının kente eşine az rastlanır derecede yakın olması, Aphrodisias'ın mermer heykel sanatı için yüksek kaliteli bir üretim merkezi haline gelmesinin önemli bir nedenidir. Bu özelliği sayesinde Roma İmparatorluğu’nun Asya Eyaleti’nde, dönemin mermer sanatı ve mimarisinin tüm yönleriyle araştırılıp anlaşılmasını sağlayan kentlerden biri olmuştur. Kente adını veren ve kent kimliğinin gelişiminde önemli rol oynayan Aphrodite kutsal alanının ve kentteki özgün Aphrodite kültünün de Akdeniz Havzasında geniş bir alanı kültürel açıdan etkilediği bilinmektedir. 46
Göbeklitepe Arkeolojik Alanı, Şanlıurfa kent merkezinin 18 kilometre kuzeydoğusunda, Örencik Köyü yakınlarındadır. Alan 1963 yılında, İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortaklığıyla gerçekleştirilen bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmiş ve “V52 Neolitik Yerleşimi” olarak tanımlanmıştır. Alanın gerçek değeri, 1994 yılından sonra başlatılan kazı çalışmaları ile ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu çalışmalar sonrasında, Göbeklitepe’nin 12000 yıl öncesine uzanan bir kült merkezi olduğu anlaşılmıştır. 47
Yerleşim ve tarım kavramlarından çok uzak olan avcı ve toplayıcı insan toplulukları zamanında, şehir hayatına henüz geçmeden inşa edilen ilk tapınak olan Göbeklitepe, son yılların "en büyük arkeolojik keşfi" olarak gösterilmektedir. Yaklaşık 12 bin yıl öncesinde nasıl tasarlandığı hala cevap bulamayan tapınak, Mısır Piramitleri'nden ve İngiltere'deki Stonehenge'den yaklaşık 7 bin 500 yıl önce inşa edilmiş olmasıyla da tüm dikkatleri üzerine çekmektedir. Göbeklitepe ile ilgili bahsi geçen bilimsel veriler, arkeoloji çalışmalarında neolitik dönemle ilgili kuramsal çerçevenin ve tarihlendirmelerin yeniden değerlendirilmesini gerektiren önemli bilgiler vermektedir. Göbeklitepenin, konumu, boyutları, tarihlendirilmesi ve yapılarının anıtsallığı ile Neolitik dönem için ünik bir kutsal alan olduğu anlaşılmıştır. Alan, 12000 yıl boyunca doğal çevresi içinde dokunulmadan kaldığından önemli arkeolojik buluntu vermektedir. Büyük bir organizasyon ve hayal gücünün eseri olan Göbeklitepe, bu büyüklükteki en eski anıt ve ilklerin ötesinde, birçok anlamda tarihin sıfır noktasını oluşturmaktadır. İnsanın avcı toplayıcı olarak yaşamını sürdürdüğü bir dönemde, ileri düzeyde mimarlık gerektiren tapınaklar inşa etmesi tüm dünyada şaşkınlık yaratmıştır. Tarih öncesi insanın inanç dünyasını yansıtan, animist figürlerle zenginleştirilmiş tapınaklar Göbeklitepe’yi arkeoloji tarihinin en önemli keşiflerinden biri olmasını sağlamıştır. En önemli buluntuları veren III. Tabakada, kazıların ilk yılında dört yapı ortaya çıkarılmış ve A, B, C ve D olarak adlandırılmıştır. Daha sonraki kazı çalışmalarında ise E, F ve G olarak adlandırılan üç yapı daha ortaya çıkarılmıştır. Jeomanyetik ölçümler, bu şekilde en az yirmi anıtsal yapının bulunduğunu göstermektedir. Kazılan bu kült yapılarında ortak mimari özellikler saptanmıştır. Yapıların ana gövdesi büyük boyutlu 10-12 dikilitaşın belirli araklılarla dairesel planda dikilmesiyle oluşturulmuştur. Dikilitaşlar, işlenmiş taşlardan örülen bir duvar ve bankla birleştirilmiştir. Bu şekilde iç içe iki duvar örülmüştür ve aralarında bir koridor oluşmuştur. En içteki dairenin merkezinde ise karşılıklı yerleştirilmiş daha büyük boyutlu iki dikilitaş vardır. Bu şekliyle merkezdeki dikili taşlar serbestken çevredekiler kısmen duvar ve bank sırası içine gömülmüş durumdadır. Bütün bu yapı grubu, Neolitik Çağ içinde bilinçli olarak ve hızla, bir yığınla örtülmüştür.Yapıların hangi amaç ve düşünceyle örtüldükleri hâlen bilinmemektedir,Diğer taraftan buradaki yapılar bu yığma dolgu sayesinde günümüze kadar tahribata uğramadan kalabilmiştir. Bu yığın, çoğunluğu yumruktan küçük çapta kireç taşı parçalarıdır. Fakat aralarında çoğu çakmak taşından yapılımış taş aletler, öğütme taşları gibi insan elinden çıktığı açık olan parçalanmış nesneler de vardır. Diğer taraftan çok sayıda kırık hayvan boynuzu ve kemiği bu işlemde kullanılmıştır. Kemiklerin büyük bölümü ceylan ve yabani sığır olarak tanımlanmıştır. Diğer hayvan kemikleri kızıl geyik, onager, yaban domuzudur. Asıl ilginç olanı ise bu dolgu içinde hayvan kemiklerinin yanı sıra insan kemiklerine de rastlanmasıdır. Bunlar da aynı hayvan kemikleri gibi kırılmış küçük parçalar halindedir. Her ne kadar ilk akla gelen yamyamlıksa da, bir ölü gömme uygulaması olma ihtimali daha yakın görünmektedir. İnsan vücudunun ölümden sonra bazı özel işlemlere tabi tutulması, Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ'ın Yakın Doğu'sunda birçok kez tespit edilmiş bir gelenektir. 48
II. Tabaka'da yuvarlak planlı yapılar görülmez, bunun yerine dörtgen planlı yapılara geçilmiştir. Ancak III. Tabaka'daki kült yapılarının ana mimari unsurlarından olan T biçimi dikilitaşların kullanılmasına devam edilmiştir. Bu tabakadaki yapılar da çoğunlukla kült yapılarıdır. Fakat yapıların boyutları küçüldüğü gibi dikilitaşların sayıca azaldığı, boyutça küçüldüğü görülmektedir.. İnsan kemikleri fragmente olmuş halde bulunmuştur. 2017 yılında yapılan çalışmalar bu kemiklerin çoğunun kafatası parçalarına ait olduğunu ortaya çıkarmıştır. İnsan kafatası kemik parçaları üzerinde yapılan morfolojik çalışmalar bu kemik parçalarında üç farklı bireye ait kemikleri ayırabilmiştir. Bu üç farklı bireyden birisinin kadın olma ihtimali vardır. Diğer iki kafatasının cinsiyeti ise tanımlanamamıştır. Kafatasları 20-50 yaş arasındaki bireylere aittir. Tafonomik çalışmalar ise bu kafatası kemikleri üzerinde sıyırma, kesme, delik açma ve boyama olmak üzere dört farklı işlem yapıldığını göstermiştir. İnsan kafatasına ait bu kemik parçaları kafatası modeline uygun şekilde bir araya getirilince, yukarıdan iple asılabilir şekilde izler taşıdığı ortaya çıkarılmıştır. 49
rslantepe Höyüğü veya Melid, Malatya'nın 7 kilometre kuzeydoğusunda yer alan b yer alan b yer alan biiir arkeoloj r arkeoloj r arkeolojiiik yerleş k yerleş k yerleşiiimd mdiiir.r. Türkiye’deki en büyük höyüklerden b biiirriiiddiiir.r. Höyük, Fırat üzerindeki Karakaya Baraj Gölü’nün batısındadır. Otuz metre yüksekl yüksekl yüksekliiiktek ktekiii höyük MÖ 5 b höyük MÖ 5 b höyük MÖ 5 biiin yıllarından n yıllarından n yıllarından MS 11. yüzyıla kadar MS 11. yüzyıla kadar MS 11. yüzyıla kadar iiiskan ed skan ed skan ediiilmlmiiiştştiiir. Bölge r. Bölge r. Bölge MS 5. ve 6. yüzyıllarda bir Roma köyü olarak, daha sonra da Bizans nekropolü olarak kullanılmıştır. ArslantepeHöyüğü Ars tepeHöyüğü lantepeHöyüğü Bölgedeki kazılar Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından 1932 yılında başladı ve özellikle Geç Hitit devr devriii tabakalarında gerçekleşt tabakalarında gerçekleşt tabakalarında gerçekleştiiirriiildldiii. Kazı . Kazı çalışmaları, Hitit İmparatorluğu'nun çöküşü ardından bölgede kurulan krallıklardan b krallıklardan b krallıklardan biiirriiinniiin başkent n başkent n başkentiiine ulaşmayı ne ulaşmayı ne ulaşmayı hedefl hedefliiiyordu. Daha sonra b yordu. Daha sonra b yordu. Daha sonra biiirkaç der rkaç der rkaç deriiinn sondaj açılmışsa da esas düzenli kazılara 1961 yılında Roma La Sapienza ÜnÜniiivers versiiites tesiii’nden b ’nden b ’nden biiir grup tarafından r grup tarafından r grup tarafından başlandı. 1970'li yıllara kadar kazılar Alba Palmieri başkanlığında yürütüldü. Günümüzde devam eden kazılar, Marcella Frangipane tarafından koordine edilmektedir. A 50