51 Mayıs- 2024 hotel İstanbul’un gözde buluşma noktası “THE ROOF” İstanbul’un kalbindeki konumuyla The Ritz - Carlton, Istanbul’un terası The Roof geniş açık alanı, sonsuzluk havuzu, güneşlenme bölümleri,iddialı menüsü ve canlı DJ performanslarıyla hem gündüz hem gece şehrin nabzını tutuyor. Sosyal hayatın vazgeçilmez buluşma noktalarından biri olan The Roof at The Ritz - Carlton, Istanbul benzersiz lokasyonuyla şehrin tam kalbinde konumlanıyor. Otelden ayrı da bir girişe sahip olan The Roof’ta, sakin dinlenme alanları, havuz keyfi ve açık havada tüm gün süren yemek deneyimi; geceleri seçkin ve modern bir restoran& bar konseptiyle aynı çatı altında sunuluyor. Sofistike, şık ve modern bir vaha Dekorasyonunda botanik detayların sıkça kullanıldığı The Roof, büyülü Boğaz ve İstanbul manzarasını, yeşilliklerle bütünleştiriyor. The Roof, gündüz güneşlenme alanları, akşam ise Akdeniz mutfağı servisi veren restoranıyla ile hizmet veriyor. Işıklandırmaları ve gölge oyunlarıyla The Roof, İstanbul gecelerinde samimi ve kozmopolit ambiyansıyla yer alıyor. The Roof haftanın farklı günlerinde sunduğu wellness buluşmaları kapsamında gerçekleşen ‘Yaşam Denge Günleri’, açık hava sineması ve DJ performansları ile misafirleri renkli bir etkinlik seçkisi ile buluşturuyor. İstanbul’da gün batımı 360 derece manzarasıyla, eşsiz bir İstanbul silueti sunan The Roof’ta gün batımları eşsiz bir deneyim oluyor. The Roof’ta günün heyecanı ve dinamizmi yerini, geniş kokteyl menüsünün eşlik ettiği sakin bir gün batımı ve devamında hareketli yaz akşamlarına bırakıyor. Türkiye’de aile ve çocuk konseptine sahip ilk otel olan Ela Excellence Resort Belek; 15 yılı aşkındır Türk turizminde öncülük ettiği yeniliklerle misafirlerine eşsiz bir tatil deneyimi vadediyor. Yenilikçi fikirlerle tatil konseptleri tasarlayan Ela Excellence Resort Belek, değişik konaklama tiplerindeki konforlu odalarıyla balayından aile ve çocuk konseptine uzanan çeşitlilikte 7’den 70’e misafirlerine farklı ihtiyaç ve beklentilere uygun benzersiz anlar yaşatıyor. Konuklarını unutulmaz gastronomi deneyimi yaşatma hedefiyle yedi farklı alakart restoranında fine dining konsepti ile buluşturuyor. Sağlıklı pişirme teknikleriyle fırında ve buharda özenle hazırlanan vegan, vejetaryen ve glutensiz alternatifleri ile her damak zevkine hitap etmeyi amaçlayan Ela Excellence Resort Belek; misafirlerin her anını güzelleştirmek için birbirinden eğlenceli etkinlikleriyle öne çıkıyor. Summer Fest, Kids Fest ve Olive Fest gibi birbirinden farklı etkinlik ve konserlere ev sahipliği yapan Ela Excellence Resort Belek; yetişkinlerden çocuklara herkese uygun aktiviteleriyle eğlenceyi zirveye taşıyor. Yaz tatilinden daha fazlasının adresi Ela Excellence Resort Belek
52 Mayıs - 2024 Unilever Food Solutions, dünyanın farklı kültürlerinden gelen 1600’den fazla şefin çalışmaları ve ön görüsüyle, şef ve işletmecilere ilham kaynağı olan Geleceğin Menüleri Trend Raporu 2024’ü yayınladı. Rapor; sektör profesyonellerinden büyük ilgi görürken, Türkiye için belirlenen 5 trend de ülkenin önemli şefleri tarafından menülerde yorumlanmaya başladı. “Karşı Konulmaz Sebzeler”, “Gelenekten Geleceğe Lezzetler”, “İyi Hissettiren Yiyecekler”, “Düşük Atıklı Menüler” ve “Lezzet Şoku” trendleri; Antalya’da 7 Mehmet’in şefi Mehmet Akdağ tarafından lezzetli tabaklara dönüştü. Antalya’da hergün yüzlerce misafire hizmet veren şefler ve işletmeciler, raporda yer alan tatları deneyimlemek için 7 Mehmet’in keyifli atmosferinde buluştular. “Bugün yanındayız, yarına hazırız” mottosuyla, şefler ve işletmeciler için doğru çözümler üretmek amacıyla yola çıkan Unilever Food Solutions, şefleri özgürleştirirken “Geleceğin Menüleri Trend Raporu” ile de uygun yaratıcı menüler oluşturmalarına destek oluyor, yaratıcılıklarına yepyeni bakış açıları katıyor. 7 Mehmet’in şefi Mehmet Akdağ, 5 trendi de Türk Mutfağı’nın geleneksel lezzetleri ve yerel malzemeleri ile menüye taşıdı. "Gelenekten Geleceğe Lezzetler" trendi menüde “Kulaklı Çorba / Elmalı Eriştesi” “İyi Hissettiren Yiyecekler” trendi, “Yeşil Erikli Kuru Cacık / Taze İç Bakla Favası”, “Karşı Konulmaz Sebzeler” trendi“Enginarlı Bademli Pirinç Pilavı” "Lezzet Şoku” trendini “Çilekli Oğlak Bodigo / Oğlak Köftesi / Hibeş / Portakallı Keşkül”, “Düşük Atıklı Menüler” trendini “Karidesli Kuru Fasulye Piyazı” tabağı ile yorumladı. Unilever Food Solutions Türkiye Genel Müdürü Yılmaz Tokgöz Geleceğin Menüleri Trend Raporu 2024 hakkında şunları söyledi: “UFS olarak çalışmalarını hayranlıkla izlediğimiz, Türk mutfağının kilometre taşlarından kabul edilen 7 Mehmet Restoran’da gerçekleşen bu akşamki etkinlik, bizlere ne kadar doğru bir çalışmaya imza attığımızı bir kez daha gösterdi. Öncelikle, Unilever Food Solutions ürünleri ve markalarının, her tabağa mükemmel şekilde entegre olan lezzetli ve çözüm odaklı ürünler olduğunu burada birlikte deneyimledik. Sonrasında ise uzun çalışmalarla oluşturulan Geleceğin Menüleri Trend Raporu, 7 Mehmet Restoran’ın mutfak felsefesiyle harika bir uyum sağlayarak doğru yolda olduğumuzu yine bize gösterdi. Geleceğin Menüleri Trend Raporu’nu yayınlamamızın amacı da buydu; şefleri tutkuyla yaptıkları mesleklerinde özgürleştirmek ve onlara bu trendlere uygun menüler hazırlarken profesyonel ve yüksek kaliteli ürünlerimizle destek olmak. Böylelikle şeflerimize farklı bakış açıları kazandırıyor ve geleceğin menülerini oluştururken onlara ilham kaynağı olmaya devam ediyoruz. Gecede büyük beğeni toplayan tabaklara imza atan 7 Mehmet Restoran’ın 3. nesil şefi ve işletmecisi Mehmet Akdağ ise: “1937’den bu yana Akdeniz coğrafyasının en taze ve en doğru ürünleriyle, lezzeti her gün daha yukarı taşımak için mutfağa giriyoruz. Geleceğin Menüleri Trend Raporu, sektörümüzde var olan sorunlara cevap veren, dolu dolu bir kaynak. Farklı kültürlerden gelen 1600’den fazla şefin öngörüsü bizlere mutfakların geleceği hakkında yol gösterirken, yeni bakış açıları sunarak her tabağa ilham oluyor.” geleceğin menüleri Unilever Food Solutions “Geleceğin Menü Trendleri”ne 7 Mehmet Yorumu Unilever Food Solutions’ın, 250’si UFS şefi olmak üzere 1600’den fazla global şefin çalışmaları ve öngörüsü ile hazırladığı Geleceğin Menüleri Trend Raporu 2024’ün Türkiye’deki ikinci etkinliği, Antalya 7 Mehmet Restoran’ın ev sahipliğinde gerçekleşti.
53 Mayıs- 2024 araştırma BAREM’in global ortağı WIN International, dünya çapında 39 ülkeden 33.866 katılımcının görüş ve düşüncelerine dayanarak akıl sağlığı ve stres de dahil olmak üzere sağlıkla ilgili çeşitli alanlarda elde edilen sonuçlara, iyileştirmelere veya gelişmelere odaklanan kapsamlı bir araştırma yayınladı. Erkekler kadınlara kıyasla kendilerini daha sağlıklı hissediyor Araştırma; dünya genelinde kişilerin sağlık düzeyine ilişkin algılarının %74 oranında olumlu olduğunu, ancak pandemi öncesi oranın, %76’nın az farkla da olsa altında olduğunu belirtiyor. Dünyadaki algı ile paralel olarak, Türkiye’de sağlık düzeyine ilişkin algı %76 ile olumlu; görüşülenlerin %57’si kendini sağlıklı, %19’u ise çok sağlıklı hissediyor. Sağlık algıları cinsiyetlere göre incelendiğinde kadın ve erkekte farklılıklar görülüyor; erkeklerin %84’ü, kadınların ise %68’i kendini “sağlıklı ya da çok sağlıklı” olarak tanımlıyor. Yaş gruplarına göre ayrıldığında, Türkiye’de 18-34 yaş arasındaki bireyler kendilerini diğer tüm yaş gruplarına kıyasla daha yüksek oranda (%86) oranda sağlıklı hissettiğini söylüyor. Hem dünyada hem Türkiye’de stres zirveyi zorluyor Bir önceki global araştırmada dünya çapındaki bireylerin %40’ı, bu yılki araştırmada ise %21,5’i hiç stres yaşamadığını belirtiyor. 2022 yılında %60 olarak saptanan “değişen derecelerde stres yaşayan” oranının bu yıl, %78,5’e yükseldiği görülüyor. Günlük yaşamlarında stres yaşadığını belirtenler arasında, %82 ile tam zamanlı çalışanlar ve %83 ile öğrenciler başta geliyor. Coğrafi bölgelere göre bakıldığında da, dünyanın en “rahat” kesimi %26’lık bir oranla hiçbir zaman stresli hissedilmeyen APAC bölgesi. Türkiye’de ise bireylerin %13’ü stres yaşamadığını belirtirken, kendini stresli hissedenlerin %51 olduğu; 2022 araştırmasına kıyasla stres yaşayan bireylerin %87’ye ulaştığı görülüyor. Türkiye’de günlük yaşamda stres hissetmeyenlerin oranlarında cinsiyet ve yaş gruplarına göre farklılıklar dikkat çekiyor; erkeklerin %19’u, kadınların ise %7’si stres yaşamadığını ifade ediyor, 55 yaş ve üzerindeki bireylerde stres yaşamayanlar %23 ile diğer yaş gruplarına göre daha yüksek. Sosyo-ekonomik statü bakımından incelendiğinde ise en çok stres hisseden grup %93 ile orta sosyo-ekonomik sınıf iken bu oranlar, üst ve alt sosyo-ekonomik sınıfta %84 - %85 olmak üzere benzer yüzdelerde görünüyor. Stresin ana sebepleri iş ve para Katılımcılar, kendilerini stresli hissetmelerinin ana nedeni olarak işe bağlı sebepleri (%24) gösteriyor. Cinsiyet ayrımı gözetildiğinde, kadınlara (%20) kıyasla erkeklerin %27’si kendilerine stres getiren faktörün daha çok iş olduğunu belirtiyor. Hem erkekler hem kadınların kendilerini eşit derecede stresli hissettiği gelir ve parasızlık ise bir diğer endişe kaynağı (%21). Öte yandan, kadınların aile konusundaki stres düzeyi, erkeklerdeki %15’e karşılık %22 ile çok daha yüksek. Bulguların yaşa bağlı olarak önemli ölçüde değiştiği araştırmada, işleriyle ilgili en çok stres yaşayanlar 25 ile 44 yaş arasındakiler (%29) iken 65 yaş üstü için bu oran %9'a kadar düşüyor. Türkiye’de stresli hissedilmesinin ana sebebi olarak gelir ve parasızlık (%24) faktörleri zirvede yer alıyor. Stres nedenlerinde ikinci sırada gelen iş stresi (%17), cinsiyet ayrımına göre incelendiğinde erkeklerde %26 iken kadınlarda %8 olarak ortaya çıkıyor. Stres nedenlerinde üçüncü sırada ise %13’lük bir yüzdeyle aile yer alıyor; aileye bağlı nedenler kadınlarda erkeklerin dört katı olup %20 civarına denk geliyor. Araştırma künyesi: Çalışmada 39 ülkede 33,866 kişiyle görüşüldü. Araştırma Türkiye’de 20 – 26 Ocak 2024 tarihleri arasında CATI (Bilgisayar Destekli Telefon Görüşmesi) yöntemiyle 523 kişi arasında gerçekleştirildi. “Barem Araştırma: Türkiye’nin %87’si stres altında. Sebebi ise ‘para’” Stres seviyemizde tehlike çanları
54 Mayıs - 2024 V e r i G ü v e n l i ğ i Verizon tarafından yakın zamanda yayımlanan rapora göre birçok kişi mobil tehditleri hafife alıyor. Kullanıcıların neredeyse yarısı (%49) kötü amaçlı bir bağlantıya veya eke tıklamanın yalnızca kendi cihazlarını olumsuz etkileyebileceğine inanıyor. Ortalama bir kullanıcının SMS kimlik avı saldırılarına maruz kalma olasılığı, e-posta tabanlı saldırılara kıyasla 6-10 kat daha fazla. İnsanlar genellikle kişisel ve iş yaşamlarını tek bir cihazda birleştiriyor. Kullanıcıların yüzde 78’i kişisel faaliyetleri için iş cihazlarını, yüzde 72’si ise iş faaliyetleri için kişisel cihazlarını kullanıyor. ESET yaygın mobil tehditleri şöyle sıraladı: Oltalama: Saldırganlar, e-posta, SMS veya aramalar yoluyla bireyleri kötü amaçlı bağlantılara tıklamaya, kişisel bilgilerini paylaşmaya, kötü amaçlı yazılım indirmeye veya hesap bilgilerini vermeye ikna etmek için sosyal mühendislik tekniklerini kullanır. SIM ele geçirme: SIM ele geçirme, bir saldırganın internette bulduğu kişisel bilgileri kullanarak başka birinin rolünü üstlenmesi ve bir telekom sağlayıcısıyla iletişime geçerek aramalarınızı veya mesajlarınızı kendi cihazına yönlendirerek verilerinize kolayca erişmesini sağlamasıyla gerçekleşir. Kötü amaçlı uygulamalar: Bu uygulamalar genellikle üçüncü taraf uygulama mağazaları web siteleri gibi resmi olmayan kaynaklardan veya kurbanları bu uygulama mağazalarını veya web sitelerini ziyaret etmeye yönlendiren kimlik avı e-postaları aracılığıyla yanlışlıkla indirilir. Sahte bankacılık uygulamaları:Tehlikeli bir kötü amaçlı uygulama türüdür. Farkında olmadan sahte bir bankacılık uygulaması indirip yüklerseniz, giriş bilgileri, hesap numaraları ve diğer kişisel veriler gibi hassas bilgileri uygulamaya girebilir ve bu bilgileri istemeden siber suçlulara teslim edebilirsiniz. Sahte kredi uygulamaları: Yüksek faizli krediler sunan yasal borç verenler gibi görünen aldatıcı uygulamalar, siber suçlular tarafından kurbanların kişisel ve finansal bilgilerini toplamak için oluşturulur. Daha sonra toplanan verileri kimlik hırsızlığı, finansal dolandırıcılık veya diğer kötü niyetli faaliyetler için kullanabilirler. Fidye Yazılımı: Bir fidye yazılımı saldırısı sırasında, siber suçlular dosyalarınızı şifreleyebilir ve bir ödeme isteyebilir. Taleplerini kabul ederseniz, size bir şifre çözme anahtarı vereceklerini iddia edebilirler. Maalesef durum her zaman böyle değildir. Zayıf fiziksel güvenlik: Zayıf kimlik doğrulama yöntemleri büyük bir sorundur. Cihazınızı ele geçiren siber suçlular verilerinize veya ödeme bilgilerinize kolayca ulaşabilir ve bunları istedikleri gibi kullanabilirler. Benzer şekilde, cihazınızı kaybederseniz ve yeterince korunmuyorsa, yalnızca kendi siber güvenliğinizi değil, aynı zamanda şirketinizin siber güvenliğini de tehlikeye atabilirsiniz. Güvensiz Wi-Fi: Bir otel veya kafede halka açık bir Wi-Fi kullanıyorsanız, bir saldırganın cihazınız ile bağlanmak istediğiniz web sitesi arasındaki iletişime müdahale edebileceği bir ortadaki adam (MITM) saldırısının hedefi olabilirsiniz. Riskleri nasıl azaltabilirsiniz? Mobil cihaz güvenliği bir yaklaşım gerektirir. Çalışanların ve mobil cihaz kullanıcılarının cep telefonlarını siber suçlulardan korumak için bilmesi ve kullanması gerekenler; Saygın ve güncel güvenlik yazılımı: Tehditlerin bu kadar yaygın olduğu bir ortamda cep telefonlarında mutlaka mobil güvenlik yazılımı kullanılmalıdır.Mobil güvenlik çözümü çeşitli tehditleri tespit edip azaltabilen ve gelişen saldırılara karşı önemli bir savunma katmanı sağlayan yararlı bir araçtır. Güçlü kimlik doğrulama: Cihaz erişimi ve önemli uygulamalar için güçlü, benzersiz bir parola oluşturun. Biyometrik kimlik doğrulama ile kodlar, parolalar veya hareketlerin bir kombinasyonunu kullanmayı düşünün. Düzenli yazılım güncellemeleri: Cihazınızın işletim sisteminin ve uygulamalarının güncel olduğundan emin olun. Düzenli güncellemeler genellikle güvenlik açıklarını gideren güvenlik yamalarını içerir. Şifreleme: Kayıp veya hırsızlık durumunda verileri korumak için cihazınızda şifrelemeyi etkinleştirin. Çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA):Mümkün olan her yerde MFA’yı etkinleştirin. Bu, yalnızca bir parolanın ötesinde ek doğrulama adımları gerektiren ekstra bir güvenlik katmanı ekler. Ağ güvenliği: Güvenli olmayan Wi-Fi ağlarına bağlanmaktan kaçının. Verilerinizi şifrelemek ve güvenli bir bağlantı sağlamak için sanal özel ağları (VPN) kullanın Mobil tehditleri hafife almayın Cep telefonlarımıza hem özel hem de işle ilgili her şeyi emanet ediyoruz ama mobil güvenliğe yeterince dikkat etmiyoruz. Dijital güvenlik şirketi ESET mobil cihaz güvenliğinin önemine vurgu yaparak dikkat edilmesi gereken konuları inceledi, önerilerde bulundu. En yaygın sekiz mobil tehdit
55 Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (DOSABSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel, döviz piyasasına müdahalenin ekonomik istikrar için gerekli olmadığını ve serbest piyasa koşullarının her zaman daha üstün olduğunu belirtti. Çevikel, “Herhangi bir müdahalenin yapılmaması her zaman için daha doğru. Serbest piyasa her zaman için daha iyidir,” dedi. Birçok firma Amerika Pazarına açılmaya başladı Çevikel, Türkiye’nin Avrupa ve Amerika pazarlarına açılma sürecinde olduğunu ve bu genişlemenin, yerel sanayicilerin ve iş insanlarının global rekabette daha güçlü bir konuma gelmesini sağladığını dile getirdi. “Birçok firma rekabetin az olduğu Amerika pazarına açılmaya başladı.” diyerek, DOSABSİAD bölgesinin ihracatının yaklaşık 5 milyar doları aştığını ve Türk ihracatçılarının kaliteli ürünler ürettiğini ve dünya üzerinde ulaşmadığı pazarın hemen hemen olmadığını söyledi. “İnovatif ürünlere ve Ar-Ge ağırlıklı çalışmalara yöneldik” Maliyet artışlarının birkaç yıldır devam ettiğini vurgulayan Çevikel, “Sanayiciler ve ihracatçılar rekabetin daha az olduğu pazarlarda kur baskısından dolayı zorlanıyor. Dolayısıyla daha inovatif ürünlere ve Ar-Ge ağırlıklı çalışmalara yöneldik,” dedi Enflasyonun son çeyrekte düşmesi bekleniyor Küresel ekonomik kriz ve kurdan kaynaklanan sıkıntılar hakkında da konuşan Çevikel, “Neticede küresel bir kriz söz konusu. Son dönemde işçilik maliyetlerinin ve hammadde maliyetlerinin artması, kurdan kaynaklanan birtakım sıkıntılar yaşandı ama bunun son çeyrekte düşeceğini daha önce belirtmiştik. Haziran gibi de düşmesi bekleniyor ” şeklinde konuştu. Markalaşma çalışmalarına hız verilmeli Çevikel son olarak, Türkiye’nin markalaşma çalışmalarına hız vermesi gerektiğini ve bu sayede ekonominin önümüzdeki yıllarda düzeleceğine inandığını ifade etti. “Türkiye, markalaşma çalışmalarına acil olarak ağırlık vermelidir. Daha önce de dediğimiz gibi, Türkiye büyük harikaların tedarikçisi olma konumundan çıkmıştır, dolayısıyla çok hızlı bir şekilde markalaşma çalışmalarına ağırlık verilerek, durum bir şekilde önümüzdeki yıllar içerisinde düzelecektir.” dedi Son günlerde kur tartışmaları ve pazar kayıplarıyla gündeme gelen ihracatta, sanayiciler çözümü inovatif ürünlerde ve yeni pazarlara açılmakta buldu. Döviz piyasasına müdahale edilmemesi gerektiğini söyleyen DOSABSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Nilüfer Çevikel, “Son birkaç yıldır yükselişte olan maliyetler son aylarda düşüşe geçti. Kura müdahale edilmemesi gerekir. İhracatını artırmak isteyen birçok firma Amerika pazarına açılmaya başladı” dedi. Kur tartışmalarıyla vakit kaybetmek istemeyen ihracatçı ‘AMERİKA’yı keşfe çıktı Mayıs- 2024 ekonomi
56 mekan Mayıs - 2024 Doğayla başbaşa, lezzetli sofralarda buluşmak isteyenler için İstanbul’un artık yeni bir mekanı var. Misafirlerini ağırlamaya başlayan Laurel İstanbul, şehrin en gözde restoranı olmaya aday. Menüsünde Şef Murat Bozok imzası bulunan Laurel İstanbul, ilham verici bir atmosferde doğayla harmanlanmış lezzetler sunuyor. Laurel İstanbul, şehrin en gözde kaçış noktalarından biri olan Demirciköy’de kapılarını açtı. Yaklaşık bin 500 metrekarelik bir alan üzerine kurulu mekan, misafirlerine yemyeşil bir doğa içinde, uzun saatler oturup, şahane vakit geçirmeyi ve dünya mutfaklarından en seçkin lezzetleri tatmayı vadediyor. Son derece zengin bir kahvaltı ile servise başlayan Laurel İstanbul, akşam yemeğine kadar çok geniş bir menüyle konuklarını ağırlıyor. Laurel İstanbul’un, 50 kişi kapasiteli dış mekanının yanı sıra , 70 kişilik bir iç mekanı da bulunuyor. Mekânda ayrıca, puro severler için düşünülmüş bir “puro lounge” ile lezzetli kokteyllerin hazırlandığı bir “bar” da hizmet veriyor. Laurel İstanbul,haftanın dört günü saat 09.00-24.00,cuma-cumartesi ve pazar günleri ise 09.00-02.00 saatleri arasında misafirlerini ağırlıyor.Mekan, özellikle gün batımında konuklarına tam bir görsel şölen sunuyor. Fark yaratan bir yemek deneyimi için yerlerinizi ayırtın! Laurel İstanbul’un mutfağında yerel ürünlere ağırlık verilirken, menüdeki her tabak mevsimine uygun malzemelerle hazırlanıyor.Lezzete verilen önem kadar, çevreye de duyarlı bir yaklaşımla, aşırı atık içeren yemeklere menüde yer verilmiyor. Doğanın tam kalbinde, üst düzey bir konfor ile modern ve yalın çizgilerin hayat bulduğu Laurel İstanbul, misafirlerine fark yaratan bir deneyim yaşatmayı ve onları “Laurel İstanbul müdavimi”yapmayı hedefliyor. Eşsiz doğası ve göz alıcı dekorasyonuyla dikkat çeken Laurel İstanbul, zaman zaman dizi setlerine de ev sahipliği yapıyor. Laurel İstanbul, Demirciköy’de kapılarını açtı
57 Mayıs- 2024 S İ G O R T A Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, raporda öne çıkan risklerle ilgili görüşlerini paylaştı 2024 Küresel Riskler Raporu’nda yapay zekâ ile ilişkili olarak dezenformasyon, aşırı hava olayları ve sosyal kutuplaşma, gelecek 2 yıldaki en önemli riskler olarak dikkat çekiyor. Uzmanların üçte ikisinin gelecek 10 yıl içerisinde dünya genelinde kutuplaşmanın artacağına yönelik görüş bildirdi. Zurich Sigorta Grubu Türkiye CEO’su Yılmaz Yıldız, “Her ne kadar çok kutuplu bir dünya var gibi gözükse de kısa ve orta vadede global sorunlara global çözümler bulmalıyız. İşbirliği anlamında yeni anlayışlara ve çözümlere ihtiyaç var” dedi. “Önemli doğal kaynakların belli ülkelerde yoğunlaşması çatışma riskini artırıyor” Devletler arası silahlı çatışmalar önümüzdeki iki yılın en önemli beş riski arasında yer alıyor. Rusya- Ukrayna savaşının Avrupa güvenliği, İsrail- Filistin çatışmasının Ortadoğu dengeleri için çok önemli olduğunu hatırlatan Yıldız, “Çin tarafında ise özellikle Tayvan seçimleri sonrası izlenecek politika dünya açısından kritik. Tayvan dünyada yüksek teknolojili çip üretiminin yaklaşık %60’ını yapıyor. Aynı kapasiteyi dünyanın başka yerinde yaratmak için, eğer ki insan kaynağını bulabilirseniz yaklaşık 20 yıl ve 300 milyar dolarlık bir yatırım gerekiyor” dedi. Yenidünya düzeni için önemli doğal kaynakların belli ülkelerde yoğunlaşmasının da çatışma riskini artırdığını ifade eden Yıldız şu bilgileri paylaştı: “Dünya platin kaynaklarının %90’ı Güney Afrika’da, kobaltın %46’sı Kongo’da, lityumum %42’si Şili’de. Tayvan çip üretiminde başı çekerken, çip üreten makineler ise %6 0ile Hollanda’da üretiliyor.” “En ciddi sorunlardan biri ekonomik eşitsizlik” Rapora göre, önümüzdeki yıllara kalıcı ekonomik belirsizlik ve ekonomide fırsat eşitsizliği damgasını vuracak. Hayat pahalılığı, sürecek. Dünyanın karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biri olarak eşitsizliğe işaret eden Yıldız: “Ülkeler arası ve ülkeler içi eşitsizlik; hayat pahalılığı, toplumsal kutuplaşma, istemsiz göç, bölgesel çatışmalar ve benzeri riskler yaratan, pek çok sorunun kaynağı olan çok ciddi ekonomik ve sosyal bir sorundur. Kolay bir çözüm de gözükmüyor.” Gelecek 10 yıla yönelik en önemli 10 riskin 5’i çevreyle ilişkili Gelecek 10 yıla damga vuracağı düşünülen risklerin beşi, “olağanüstü hava olayları, dünya sisteminde kritik değişimler, biyoçeşitlilik kaybı ve ekosistem çöküşü, doğal kaynak kıtlığı ve hava kirliliği” olarak çevreyle ilişkili konulardan oluşuyor. Yıldız’ın konuyla ilgili yorumu şu şekilde: “Gıda talebini karşılamak için her yıl Kanada kadar alana ihtiyaç var” “İnsanlığın çevreye verdiği zarar artık geri dönülemez bir noktada. İklim değişikliğini gıda ve su enflasyonu, soluduğumuz kirli hava ve doğal afet olayları ile yaşıyoruz. Biyoçeşitlilik kaybı, çok konuşulmayan fakat bir o kadar da önemli bir konu. İnsanlık dünyadaki canlı türlerinin sadece yüzde 0,01’ini temsil ederken hayvan türlerinin yüzde 83’ünü, bitki türlerinin yüzde 50’sini, böcek türlerinin yüzde 40’ını şimdiden yok etmiş durumda. Biyoçeşitlilik olmadan, böcekler olmadan tarımın olması, gıda sanayinin olması mümkün değil. Diğer taraftan 2050 yılına kadar dünya gıda tüketimi yaklaşık iki kat artacak. Her yıl yaklaşık Kanada büyüklüğünde bir alana ihtiyaç var ki yeni gıda talebini karşılayalım.” dedi. Çevre sorunlarıyla mücadelede de eşitsizliğe dikkat çekti Çevre sorunlarına yönelik alınacak tedbirlerin ülkeler arasında eşit dağılmadığını, bunun da gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında çatışma yarattığını ifade eden Yıldız, “Gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeler seviyesine erişme yolculuğunda, bu tedbirlere ayıracak zamanları ve kaynakları yok. Dünyada sadece yeşil enerji için yapılması gereken yatırım yılda 9 trilyon dolar. Dünyanın gayrisafi hasılası kabaca 100 trilyon dolar. Bunun 500 milyar dolar kadarını gelişmekte olan ülkelerin yapması lazım. Böyle bir kaynak yok” şeklinde konuştu. “Hemen hemen tüm hastalıklara çare bulabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyoruz” 2024 Küresel Riskler Raporunda, yanlış bilgi ve dezenformasyon kısa vadede en önemli riskler olarak değerlendiriliyor. Yapay zekâ, teknolojilerinin gelişmesine paralel olarak, önümüzdeki 10 yıl içinde de bu riskin ön planda olacağı görülüyor. ChatGPT için “yapay zekânın risklerinin yanında fırsatları daha fazla. Tıp ve sentetik biyoloji alanında büyük ilerleme kaydedeceğimiz, insanlığın hemen hemen tüm hastalıklarına çare bulabileceğimiz bir teknolojiden bahsediyoruz.” GELECEK 10 YILA ÇEVRESEL RİSKLER DAMGA VURACAK
58 Mayıs - 2024 OECD (Ekonomik Kalkınma ve İş Birliği Örgütü) ve FAO (Gıda ve Tarım Örgütü) yayını olan son Tarım Raporu’na göre Dünya toplam et üretimi 350 milyon ton civarındadır. Bunun %40’ına tekabül eden 140 milyon tonu kanatlı etidir. Kanatlılar, diğer hayvansal üretim alanlarına göre en az karbon ayak izine sahiptir.Bu rapora göre; gelecek 10 yılda kanatlı etinde, artan talebe bağlı olarak %15’lik üretim artışı beklenmekte olup diğer hayvansal gıda ürünleri arasında en fazla üretilen protein kaynaklı gıda olmaya devam edecektir. Ülkemiz,2,4 milyon ton’u geçen kanatlı eti üretimi ile dünyada 8.sırada yer alırken, beyaz et sanayii, Türk halkı için kendi kendine yeten miktarda üretmeye devam ediyor. TÜİK tarafından açıklanan 2024 yılının güncel üretim bilgisine göre ilk 3 ay üretim toplamında, önceki aynı döneme göre %8’e yaklaşan artış olmuştur. Öyle görülüyor ki; Türk tavukçuluk endüstrisi iç pazardaki talebi her daim karşılayacak ölçekte büyümeye ve yatırımlara devam edecektir. Ülkemizde beyaz et sanayii, 2010 yılından beri %60’ın üzerinde bir büyüme göstermiştir. Kuş gribi gibi hayvan sağlığını etkileyen krizler, global ekonomik krizler ve pandemi gibi etkiler dışında sürekli büyüme trendinde olan sektörümüzde, 2024 yılının ilk 3 ayındaki üretim artışı sonucu kişi başına kanatlı eti tüketimi 24,6 kg a yükselmiştir.Dünyadaki ortalamanın 17,3 kg olduğu göz önüne alınırsa bu sonuç oldukça iyi bir sonuçtur. Yukarıda bahsi geçen Tarım Raporunda, artan ihracat potansiyeli ve kaliteli üretimi ile dünyada önemli pazarlarda tercih edilmesine bağlı olarak, “Dünya et ihracatında küresel anlamda en önemli artışın Türkiye'de gerçekleşmesi bekleniyor”, denilirken; Türk beyaz eti ihracatına getirilen kısıtlama ile doğal olarak, döviz kazandıran özelliğinden ve yıllarca büyük çabayla kazanılan yurtdışı pazarından uzaklaşılmaktadır. Bu uygulamadan en kısa sürede vazgeçilmesi, sektörün gelişimi ve ülkemizin gelecekte ekonomik gücü açısından son derece önemlidir. Beyaz et sektörü, 15.000 adet civarında sözleşmeli etlik piliç yetiştirme kümesi ile kırsal kalkınmayı olumlu etkileyen, köyden kente göçü engelleyen ve bulunduğu bölgeye sosyoekonomik katma değer yaratan yapıya sahiptir. Kendi bünyesinde faaliyet gösteren yem fabrikaları, kuluçkahane ve damızlık işletmeleri, kesimhaneleri, sözleşmeli çiftlikleri ve pazarlama ağı ile başarılı bir entegrasyon modeli uygulanan sektörde üretimin tüm aşamaları kayıt altındadır. Gelecek yılları planlayarak sürdürülebilir üretim artışı modeli ile çalışan Türk Kanatlı Eti Sektörü, ihracat pazarlarının da getireceği katkı ile dün olduğu gibi yarınlarda da dışa bağımlı kalınmadan iç ve dış pazarın tüm taleplerini karşılayacak standartta kalmaya devam edecektir. Kanatlı eti gelecek 10 yılda dünyada ve ülkemizde en çok tüketilen protein kaynağı olmaya devam edecek kanatlı sektörü
59 Sorumlu Restoran Hareketi atık gıdaları mama ve gübreye çevirmek için destek bekliyor Sürdürülebilirlik tüm dünyada artık bir seçenek değil, zorunluluk. Çünkü küresel ısınma, su ve toprak kirliliği, gıda israfı; dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli sorunlardan birkaçı. Gelecek nesillerin kaynaklarının korunması bilinciyle hayata geçirilen “Sorumlu Restoran Hareketi” sürdürülebilirlik için çalışmaya devam ediyor. Yeni başlatılan “Gıda Atık Döngüsü” projesiyle gıda israfına son verilmesi hedefleniyor. Bu kapsamda oluşumun içinde yer alan restoranlardaki atıklar, kompost tesisine yollanarak gübre ve mamaya dönüştürülüyor. Proje, restoranlarda çıkan gıda atığını sürdürülebilir şekilde azaltarak sıfırlamayı hedefliyor. Tüm restoranlara Gıda Atık Döngüsü’ne katılım çağrısı Proje, 22 Mayıs’ta Köşebaşı Levent’te yapılan lansmanla duyurulurken, tüm restoranlara da gıda israfını önlemek ve atıkları mama ve gübreye dönüştürerek tekrardan gezegenimize kazandırmak için çağrıda bulunuldu. Lansmanda konuşan Akkol Catering Grubu CEO’su Serkan Tüfek, “Bu konu bizim için çok önemli. Dört yıllık süreçte 50 milyon TL’nin üzerinde yatırım yaptık. Bu daha da büyüyecek. Oluşuma dahil olmak isteyen firmalara eğitim vereceğiz, ürünü ayrıştırmayı öğreteceğiz. Sonra o atıkları komposta yollayarak mama ya da gübreye dönüştürecek ve misafirlerine ücretsiz dağıtması için ürünleri restoranlara geri yollayacağız. Bizler, geleceğimizi güvenli hale getirmek için çalışıyoruz ve bunun için de tüm restoranlardan destek istiyoruz” dedi. Sorumlu Restoran Hareketi’ni büyütmeyi hedeflediklerini belirten Akkol Catering Grubu CQO’su Elif Üngör ise, “Daha fazla restoranın, otellerin restoran ve işletmelerinin bu harekete katılmasını istiyoruz. 2023 yılında Türkiye’de kişi başı 213 kilogram gıda israfı oldu. Bu, son iki yılda yüzde 40 arttı. Tüketimin bu kadar çok olduğu bir dünyada israfa artık dur dememiz gerekiyor. O yüzden Gıda Atık Döngüsü’nü bütün restoranlara gönüllü olarak anlatmaya, onları da buna dahil etmeye çok hevesliyiz. Sizlerin de desteğiyle bunu yapacağımızı düşünüyoruz” dedi. Ücretsiz dağıtılıyor “Gıda Atık Döngüsü” kapsamında, Sorumlu Restoran Hareketi katılımcısı olan Köşebaşı, KenSushi, YamoSushi, Snob Street Food, Ali Ocakbaşı, Perihan Meyhane, Ristorante Umberto, Akkol Catering, Geleneksel Lezzetler Durağı, Allday Artisan Catering, Deli Toastry, Deli Kitchen ve Safder Un markalarının restoranlarındaki atıklar, ayrıştırılarak paketleniyor ve elektrikli gıda atık toplama aracıyla kompost tesisine yollanıyor. Burada atıklar gübre ve evcil hayvan mamasına dönüştürülürken, bunlar restoranlarda misafirlere ücretsiz dağıtılıyor. Ayrıca üretilen mamalar HAYTAP işbirliği ile hayvan barınaklarına mama desteği sağlayarak, ayda 2 bin minik dostun beslenmesine katkı sağlayacak. Gübreler ise, Sorumlu Restoran Hareketi’nin sürdürülebilirlik stratejileri arasında önemli yeri olan yerel üreticilerin desteklenmesi hedefi kapsamında İstanbul’daki çiftçilerle paylaşılıyor. Ufak değişiklikler büyük farklar yaratabilir Sorumlu Restoran Hareketi hem çalışanlar hem de her yıl ağırlanan 2,5 milyon misafirin alışkanlıklarında küçük değişiklikler yapabilmeyi ve bu küçük değişikliklerle büyük farklar yaratabilmeyi amaçlıyor. Bu nedenle sektörde mümkün olduğunca çok markaya ulaşılması planlanıyor. Sorumlu Restoran Hareketi’nin hayata geçirdiği “Gıda Atık Döngüsü” projesinin ilk ayağı olarak, “Kaynağında Azalt” prensibiyle satın alma ve üretim aşamalarında gıda atığını azaltmak için personele önleyici eğitimler verildi. Akademisyenler tarafından 1000’den fazla çalışan sürdürülebilirlik ve gıda israfı konusunda eğitildi. Ayrıca yapılan ölçümleme çalışmasıyla misafirden dönen en yoğun atığı oluşturan garnitürlerin, tercihe göre servis edilmesiyle bu atıklardan oluşan gıda israfı yüzde 35 oranında kaynağında azaltıldı. “Yeniden Tüketime Teşvik Et” prensibiyle sofrada oluşan atığın önlenmesi amacıyla müşteriler, yeniden tüketime teşvik edilmeye çalışılıyor ve sofrada kalan yiyeceklerinin paketlenmesi öneriliyor. Gıda Atık Döngüsü’nün son adımı olan “Geri Dönüşümü Sağla” süreciyle de kalan gıda atıkları, Sorumlu Restoran Hareketi’nin kompost tesisinde gübre ve hayvan mamasına dönüştürülerek, harekete katılan tüm restoran ve işletmelerde misafirlere ücretsiz olarak dağıtılıyor. Ayrıca iş birliği yapılan barınaklara ulaştırılan, tüm laboratuvar testleri ve besin analizleri yapılarak hazırlanan organik mama sayesinde binlerce minik dostumuz sağlıklı şekilde besleniyor. Mayıs- 2024 proje
60 mekan Mayıs - 2024 Türkiye’nin yedi bölgesinin en özgün lezzetlerini bir araya getiren Yediden Restaurant,yazın hafif ve sağlıklı beslenirken lezzetten de ödün vermek istemeyenleri bekliyor. İstinye Park’ta hizmet veren Yediden’de Urfa yöresine ait olan Bostana Salatası’ndan Çanakkale domatesiyle yapılan Köfteli Salata’ya, otlu mücverden kırmızı pancar ve yoğurtla hazırlanan pembe sultana birçok yöresel lezzeti bulabilirsiniz. Anadolu’nun yöresel lezzetlerini modern sunum ve kaliteli ürünlerle birleştiren İstinye Park’taki Yediden Restaurant, yaz ayında sağlıklı beslenmek isteyenlere aynı zamanda lezzetli seçenekler sunuyor. Türkiye’nin yedi bölgesindeki en özgün tatların bir araya geldiği Yediden’de yaz ayı için salatalardan zeytinyağlılara pek çok doyurucu ve sağlıklı lezzet bulunuyor. Özenle ve taze seçilmiş malzemeler Yediden menüsündeki her yemek, özenle ve taze seçilmiş malzemelerle hazırlanıyor. Tıpkı Çanakkale domatesiyle hazırlanan Köfteli Salata gibi. Yediden menüsünde hafif ama doyurucu kısırdan yazın ferah lezzeti yoğurtlu semizotuna, kırmızı pancar ve yoğurtla yapılan pembe sultandan havuç ve süzme yoğurdun müthiş uyumunu gösteren havuç taratora birçok lezzet sunuluyor. Seçenekleriniz bunlarla sınırlı değil “Ben sporumu yapar, yediklerimden sakınmam” diyorsanız tabii ki birçok başka seçeneğiniz de var. Gaziantep’e özgü içli köfteden Saray mutfağının gözdesi Firik Pilavlı Kuzu İncik’e, Doğu Anadolu’nun favorisi Köylü Tavuğu’ndan ipince açılmış Sinop Mantısı’na kadar birçok yöresel yemeğide bulmak mümkün. Ayrıca Yediden şeflerinin yorumuyla oluşturduğu, dana kavurma ve enfes köfteyi tereyağlı bazlama eşliğinde bir tabakta buluşturan Yediden Kebabı ya da Yediden usulü Beğendili Kuzu Tandır gibi kendine özgü tatları da deneyebilirsiniz. Yediden Restaurant sağlıklı, hafif ve lezzetli menüsüyle yaza hazır
61 Terlemeyle beraber yaşanan sıvı ve elektrolit kaybı yeterli ve doğru sıvı alınmadığı takdirde hayati önem taşıyor. Bu arada sadece terlemeyle değil, idrar ve solunumla beraber de sıvı kaybettiğimizi unutmayalım. Dolayısıyla mevsim fark etmeksizin benim tercihim hep doğal maden suyundan yana. Doğal maden suyu, yer altı kaynaklarından kendiliğinden veya teknik işlemlerle çıkarılır. Maden suyu çıkarıldığı kaynaktan beslenerek o yerin jeolojik özelliklerini taşır. Bu nedenle maden suyunun içeriğindeki mineral ve eser element çeşitliliği ve miktarı coğrafi konumlara göre değişebilir. Doğal maden suyu, kalsiyum, magnezyum, sodyum, potasyum, bikarbonat, klorür, florür gibi elementleri yoğun halde içerir. Maden Suyunun Faydaları Nelerdir? Doğal maden suyunun faydalarından bahsetmek gerekirse doğal ve zengin mineral içeriği sayesinde vücudun sıvı, elektrolit ve mineral kaybının giderilmesini sağlaması ilk sırada yer alır. Maden suyu sindirim fonksiyonlarını ve sindirim sisteminde yer alan organların sağlığını da destekler. Hazımsızlık ve kabızlık problemlerine iyi gelmektedir. Doğal maden sularının kalp ve damar sağlığına faydalı olduğu çalışmalarla desteklenmekte, iyi kolesterolü yükselten, kötü kolesterolü ise düşüren bir etkiye sahip olduğu bilinmektedir. Maden suyunda magnezyum ve kalsiyumun bir arada bulunması kalsiyumun yararlanımını daha çok artırmaktadır. Bu sayede kemik sağlığı için faydalı olabileceği ve ileri yaşlarda rastlanabilecek kemik erimesi riskini azaltabileceği öngörülmektedir. Bir diğer faydası ise sporcular için sıvı ve elektrolit dengesi sağlamasıdır. Maden suyu, spor sonrası ihtiyaç duyulan sıvı ve minerallerin alınmasını sağlamakla beraber egzersiz sonrası kas yorgunluğunun kısa süre içerisinde giderilmesine de katkıda bulunur. Doğal Maden Suyu ile Sodanın Farkı Nedir? Maden suyu yer altı kaynaklarından çıkarılan doğal bir içecekken, soda içme suyu veya diğer arıtılmış sulara sodyum bikarbonat, karbondioksit ve bazı minerallerin eklenmesiyle elde edilen yapay bir içecektir. Maden suyunun aksine sodanın içeriğinde şeker veya yapay tatlandırıcılar bulunabilmektedir. Maden Suyu Tüketmenin Zararları Var Mıdır? Maden suyu genel olarak bireyler için riskli bir içecek değildir. Ancak aşırı miktarda tüketilirse gereğinden fazla mineral alımı sebebiyle rahatsızlığa yol açabilir. Örnek vermek gerekirse yüksek tansiyonlu veya düşük sodyum diyeti uygulayan bireylerin sodyum içeriği yüksek maden suyu tüketmeleri sakıncalı olabilir. Maden suyu cam şişenin aksine plastik şişelerde tüketime sunuluyorsa mikroplastiklerin vücuda alınma riskini barındırabilir. İyi bir kaynaktan gelmiyor ve yeterince denetlenmediyse de içerisinde parazit bulundurabilir. Bunlara ek olarak maden suyunun içme suyuna göre daha asidik bir yapıda olması diş minesine zarar verebilir. Dolayısıyla doğada bulunan bütün yiyecek ve içecekler gibi maden suyunun da güvenilir kaynaktan, uygun miktarda ve sağlıklı içeriğe sahip halde tercih edilmesi önerilir. Mayıs- 2024 diyetisyen bakışı Hava sıcaklıklarının yükselmeye başladığı şu günlerde sıvı ihtiyacımızı doğru kaynaklardan karşılamak oldukça önemli. İstanbul Okan Üniversitesi Hastanesinden, Beslenme ve Diyet Uzmanı İrem Aksoy, maden suyunun faydaları hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Doğanın Kaynağından Gelen Şifa “Maden Suyu”
62 insan kaynakları Mayıs - 2024 Günümüzde şirketler, sadece finansal başarıya odaklanmanın ötesinde, çalışanlarının bütünsel sağlığı ve mutluluğu konusunda da yatırımlar yapıyor. Bu noktada, kurumsal wellness programları ve bu programların işyerindeki sadakati artırma potansiyeli büyük önem kazanıyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, işverenlerin ve kurumların çalışan iyilik, sağlığı için harcadığı her 1 dolar, 4 dolar olarak şirkete geri dönüyor. Bununla birlikte şirketlere daha birçok katma değer sağlayan kurumsal wellness uygulamaları, verimlilik ve sürdürülebilirlik için de büyük avantajlar sağlıyor. LifeClub Sağlıklı Yaşam Hizmetleri Genel Müdürü Elif Elkin, çalışan esenliğini artırmanın önemi konusunda şunları söyledi: “Gallup İşyeri Refahı Raporu’na göre gün içerisinde çalışanların %44’ü stres, %40’ı kaygı ile başa çıkmaya çalışıyor. Bu durum da çalışanların performansını olumsuz etkileyerek şirketler için negatif bir tablo oluşturuyor. Kurumsal wellness, sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda çalışanların ruhsal ve duygusal refahını da ele alır. Bu programlar, işverenlerin çalışanlarına duydukları sorumluluğu gösterirken aynı zamanda işletmelerin sürdürülebilir bir rekabet avantajı elde etmelerine yardımcı oluyor. Sağlıklı bir işyeri kültürü oluşturmak, çalışan sadakati ve verimliliğini artırmanın güçlü yollarından biri.” Yan Haklar Bağlılığı Artırıyor Çalışanlara verilen güçlü yan hakların bağlılığı artırmada çok önemli olduğuna da değinen Elif Elkin, “Çeşitli araştırma raporlarına baktığımızda çalışanların %78’i güçlü yan hakların işyerine olan sadakati artırdığını söylüyor. Bu yan haklar, çalışanların sadece finansal değil, aynı zamanda bütünsel iyilik, sağlık ihtiyaçlarını karşılama konusunda da kritik bir rol oynuyor. Çalışanlar, kendilerine yönelik bu tür desteklerle işyerinde kendilerini daha değerli hissediyorlar.Bu da işyerine daha fazla bağlılık ve sadakat oluşturuyor, verimlilik ve performans artışı sağlıyor. Çalışanlar sadece kendi ihtiyaçları konusunda değil, yaşamı paylaştığı eşi, çocuklarının ihtiyaçları ile ilgili de kurumlarından destek bekliyorlar – LGS’ye ya da üniversiteye hazırlanan çocuğu için psikolojik destek de olabilir, kilo problemleri nedeni ile sağlığı olumsuz etkilenen eşine diyetisyen takibinde programlar oluşturulması da.” dedi. Şirkete bağlılığın anahtarı: “Çalışan Esenliği” İşyerinde çalışan sadakati kurumsal iyilik, sağlık ve güçlü yan haklarla artıyor.
63 Ceviz, lezzetli tadı ve doyuruculuğu sayesinde en popüler kuru yemişler arasında yer alıyor. Cevizin besin değeri açısından da çok zengin olduğunun altını çizen Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Ceviz, içerisindeki zengin yağ asitleri, antioksidanlar, vitaminler ve mineraller kalp rahatsızlıklarından beyin hastalıklarına, hafıza sorunlarından diyabete, kanser riskinden korunmaya ve cilt sağlığının desteklenmesine kadar birçok fayda sağlıyor. Sağlıklı bir yaşam için cevizi beslenme rutininin bir parçası haline getirmek gerekiyor” şeklinde konuştu. Cevizin 6 faydası Cevizin kalorisi yoğun olduğu içinvücuda iyi enerji sağladığını belirten Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, “Tokluk süresini uzatır ve kan şekerini dengeleyerek kilo vermeye yardımcı olur. Günlük ceviz tüketim miktarı 1 fincana denk gelecek şekilde ortalama 30-60 gramolmalı. Düzenli ve ölçülü ceviz tüketiminin pek çok yararı bulunuyor öyle ki yapılan araştırmalarla özellikle meme, prostat ve kolorektal gibi kanser türlerinin oluşma riskini bile azalttığı görülüyor. Ancak ceviz tüketimi konusunda dikkat edilmesi gereken bir nokta var o da cevizin en çok alerjiye sebep olan ilk 8 besin arasında yer alması. Bu sebeple dikkatli tüketilmesinde fayda var” açıklamasında bulundu. Beslenme ve Diyet Uzmanı Derya Eren, cevizin sağladığı en önemli faydaları 6 maddede sıraladı: Antioksidan etkisi yüksektir Ceviz, fındık, fıstık, kaju ve badem gibi diğer kuruyemişlere oranla daha fazla antioksidan içeriğe sahiptir. Bu sayede kötü kolesterol olarak bilinen LDL değerlerini düşürmeye yardımcı olup kalbi bu duruma bağlı oluşabilecek hastalık risklerine karşı korur ve ayrıca tiroit fonksiyonlarını destekler. Vücutta iltihaplanmayı önler Vücuttaki fazla iltihaplanma, tip 2 diyabet, kanser, kalp hastalığı ve Alzheimer gibi birçok ciddi hastalığa yol açabilir. Cevizdeki inflamasyon karşıtı etki gösteren; ALA, omega-3, omega-6 yağları, magnezyum, aminoasit ve arginin gibi maddeler inflamasyonu azaltmaya yardımcı olur. Bağırsak sağlığını güçlendirir Bağırsak mikrobiyotasının sağlıksız olması yalnızca bağırsakların düzgün çalışmamasını değil, vücudun iltihaplanmasına da neden olarak kalp hastalığı, obezite, kanser gibi durumların görülmesine de neden olabilir. Düzenli bir şekilde ceviz tüketen kişilerde tüketmeyenlere oranla hem bağırsak fonksiyonlarının normal çalışması hem de kalp, obezite gibi bazı kronik hastalıkların daha az görülmesine katkı sağlar. Kan basıncını kontrol eder Ceviz yüksek kan basıncını kontrol altına alır ve böylece bu duruma bağlı olabilecek hastalık risklerinin önüne geçmeye yardımcı olur. Sağlıklı yaşlanmaya yardımcı olur Yaşlandıkça fiziksel yetenekleri kullanma ve hareketli olma zorlaşabilir. Fiziksel yetileri sağlıklı bir şekilde sürdürmek için de iyi bir beslenme düzeninin olması önemlidir. Cevizde fiziksel işlevlerin devamlılığını sağlamaya yardımcı olan temel vitaminler, mineraller, kalori, lif ve yağlar bulunur. Doğurganlığın artmasını sağlar Ceviz yemenin erkek üreme sağlığı üzerinde olumlu etkileri bulunur. 117 erkek üzerinde yapılan bir çalışmada, düzenli ve belirli bir miktarda ceviz tüketiminin sperm hücrelerinin kalitesini artırdığı, spermin canlılığını ve hareketliliğini daha iyi hale getirdiğini belirtilmiştir. Düzgün ve sağlıklı bir beslenme şekli olmayan erkeklerin düzenli ceviz yemesi, sperm hücreleri üzerindeki olumsuz etkileri azaltıp erkek üreme sağlığına faydalı olabilir. Mayıs - 2024 ceviz
64 Gülçin SOYTUTAN @hayallerimedokunmak @hayallerimedokunmak Gülçin Soytutan Blog: www.hayallerimedokunmak.com Hayallerime Dokunmak Portekiz gezimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.İstikamet ülkenin kuzeyi! Braga Keltler tarafından kurulan şehir, daha sonra Romalılar tarafından fethedilmiş. 11. yy.da da ülkenin dini başkenti ve başpiskoposluk merkezi olmuş. Halen ülkenin 3.büyük şehri. Tarihi şehir merkezine barok ve neoklasik tarzda 18.yy.da inşa edilen Arco de Porta Nova kapısından girdik.Arnavut kaldırımlı yürüyüş yolları, sağlı sollu sıralanmış küçük balkonlu azulejos (çini) kaplı antika apartmanlarıyla bizi büyüledi. Ülkenin en eski katedrali olan Bragaya da Se Katedrali hemen yolumuzun üzerinde olunca şöyle bir bakış attık. M.S. 3. yy. dayanan tarihinden dolayı bizim “Nuh Nebi’den kalma” gibi onlarda da “Braga Katedralinden bile eski” diye bir deyim varmış. Kilisenin içi ve hazinesine giriş ücretli, sadece rehber eşliğinde gezilebiliyormuş. Tur saatini bekleyemediğimiz için sadece ortaçağdan kalma taş eserler kısmını gezebildik. Zaten antik kısmı daha çok ilgimizi çektiğinden buradaki taş işçiliğini ve oymaları inceleyip yolumuza devam ettik. Yürüyüş yolu olan Liberdade Caddesi ve Republica Meydanı 16.yy. dan beri kullanılan alanlar. 19 ve 20. yylarda yapılan düzenlemelerle son halini almış. Nostaljik renkli binalarıyla eski şehrin en güzel, en fotojenik yerlerinden. Meydan yakınında bulunan Congregados Manastırı, içinde okulu da barındıran bir kompleks. 17.yy sonlarında yapımına başlanmış ancak 1964’te tamamlanabilmiş.Kilisesiyse en az Se Katedrali kadar ilginç. Şehir içindeki son durağımızsa Raio Sarayı oldu. 250 yıl önce zengin bir şövalye tarafından konut olarak yaptırılmış. Günümüzde müzeye çevrilmiş. Aklınızda bulunsun! Ülke genelinde pazartesi günleri müze, kilise gibi yerler kapalı. Maalesef bizde pazartesi gittiğimiz için ziyaret edemedik. Ancak dış cephesini kaplayan mavi azulejoslara, taş işçiliğine hayran hayran bakıp bol bol fotoğraf çektik. Piskoposluk Sarayı ve St. Barbara bahçelerini de gezdikten sonra Braga’ya gelmemizin en önemli sebeplerinden biri olan Bom Jesusdo Monte kutsal alanına doğru yola çıktık.Şehrin sırtını dayadığı Espinho Dağının yamacında bulunan yer,Ortaçağdan beri kutsal kabul ediliyor. Yemyeşil ormanın içindeki kiliseden ziyade,5 duyuyu anlatan çeşmeleri ve heykellerle süslü zig zag anıtsal merdivenleriyle ünlü. Yaklaşık 600 basamağı bulunuyor. Gittiğimizde hava kararmak üzere olunca acele araçla yukarı çıktık. Bir hışım merdivenlerden inip fotoğraflar çektik, yetmedi yine son sürat tırmanıp kilise kısmına döndük. Basamak sayısı sizi korkutmasın çok yumuşak rahat inilip çıkılıyor. Yan taraftaki finiküleri de kullanabilirsiniz ama merdivenleri ve manzarayı kaçırırsınız! Süslü kilisenin biraz üstündeyse küçük bir gölet, etrafında yürüyüş yolları ve içinde sandallar var. Mis gibi çam kokuları içinde dinlenebilirsiniz. Guimaraes Braga’ya çok yakın olan şehir Ortaçağ kasabası halini korumuş. Tarihi şehrin kalbinden,Oliveria (Zeytin) Meydanından gezmeye başladık. Taş döşeli meydan adını koruma altına alınmış asırlık zeytin ağacından alıyor. Meydanda karşımıza ilk olarak IV. Afonso’nun, Kastilya Kralı XI.Afonso’yla birlikte 1340 yılında Marinid (Fas) Sultanı Ebu el-Hasan Ali ibn Osman’ı Salado nehri savaşında yenmesi anısına yaptırdığı “Padrao do Salado” anıtı çıktı. Tarihi kayıtlara göre çok çetin bir savaş olmuş. Tahmini 40.000 Hristiyan, 400.000 Müslümanı yenmiş. Zaten ondan sonrada Müslümanlar İber Yarımadasından çekilmeye başlamış. İşte bu gotik taş anıt IV.Afonso’nun başarısını günümüzde de devam ettiriyor. Hemen karşısında bulunan Zeytin Ağacı Kilisesi incelikli taş işçiliğiyle küçük meydana ayrı bir hava katıyor. Önceliğimiz Braganca Dükleri Sarayı ve Kale olunca oyalanmadan Saraya geçtik. Portekiz Gezi Notları -2 Kuzey Şehirleri
65 Mayıs - 2024 hayallerime dokunmak 600 yıllık saray Guimaraes ve Braga’yı yöneten Bragança Dükleri tarafından yaptırılarak konut olarak kullanılmış.3 katlı kale tipinde yapılan taş bina da, düklerin bir zamanlar kullandıkları eşyalar sergileniyor. Sadece 2.katı gezebildik. 3.kat kapalıydı. Büyük bekleme, yemek salonları, çalışma odaları, vitraylarla süslü şapeli ve incelikle oyulmuş ahşap mobilyalarını gördük. İlgimi çeken birkaç detay vermek istiyorum. Halılar daha çok duvarlarda yalıtım amaçlı kullanılmış. Çalışma odasındaysa duvarda 2 tane seccade asılıydı. Bir de Düşesin odası, duvarının dışındaki şömineyle ısıtılıyordu. Odanın içindeki ayrı (gizli) bir kapıdan da Dükün 3. Kattaki odasına çıkılıyormuş. Kapıyı gördük ama yukarı çıkış malum yasaktı! Dükler Sarayının hemen yanında bulunan 10.yy.da yapılmış olan kale yine bakımda olduğundan kapalıydı. Sadece iç avlusuna göz atabildik.. Guimaraes, Portekiz tarihinde çok önemli bir yere sahip! İlk Kralları Alphonso Henriques’in doğum yeri olarak biliniyor. Yani ülkenin “Sıfır Noktası”. “Beşik Kent” olarak da adlandırılıyor. Kalenin altındaysa Guimaraes’in en eski kilisesi S. Miguel do Castelo var. Burada Kralın vaftiz edildiğine inanılıyor. 1200’lerde yapılan taş kilise ciddi tahribata uğramış fakat taş vaftiz havuzu hala duruyor. Rua D. JoaoI’de bulunan ahşap balkonlu 17.yy mimari tipindeki evleri, Carmo ve S. Francis Kiliselerini de ziyaret ettikten sonra ayrıldık. Ponte de Lima İstikamet ülkenin en kuzeyinde bulunan Lindoso’ydu. Yolumuzun üzerinde Lima Nehrinin hemen yanına kurulmuş olan Lima Şehri ve nehrin üzerinde bulunan Ponte Romano Ponte de Lima taş köprüsü vardı. Roma Ordusu nehri geçemeyip çok kayıplar vermiş olmalı ki tahminen 1.y.y. da İmparator Augustus döneminde inşa edilmiş. 15 gözlü köprünün bazı gözleri günümüzde kapatılmış. Biz 14 göz sayabildik. Aslında şehirde çok güzeldi ama oraya zaman ayıramadık. Lindoso Portekiz’in bence en ilginç yerlerinden biri de Lindoso Kalesinin eteklerinde bulunan tahıl ambarları. Tamamen taştan serender şeklinde inşa edilen ambarlar. Peneda-Geres Milli Parkı’nın içinde. Milli Parkı bizim Karadeniz’e daha çok Kaçkarlara benzettim. Yemyeşil bitki örtüsü, yüksek ağaçlar, sürekli yağan yağmur, isli, sisli bir havası var. 50 veya 60 tane olan taş ambarları yağmur suyundan korumak için yüksek taş ayaklara oturtmuşlar.Tepesine koydukları haçtan dolayı mezar görüntüsü de veriyor. Zaten gittiğimizde de yağmur yağıyordu. Sis bir görünüp bir kayboluyordu. Manzara inanılmaz güzeldi. Lindoso Kalesinin manzarası çok güzelmiş fakat sis yüzünden biz surlarını bile göremeyince hiç girmeden devam ettik.Lindoso’dan hemen İspanya’ya geçiliyor ama biz Portekiz’i geziyoruz o yüzden ülkenin kuzeydeki son noktasına ulaşıp henüz gezmediğimiz diğer kuzey şehirlerini görmek için geri döndük. Viana do Castelo Lima Nehrinin Atlas Okyanusuna döküldüğü yerde kurulan şehrin tarihi, mezolitik çağa kadar iniyor. Tarihi şehrin merkezi Praçada Republica ve etrafı yürüyüş yollarıyla çevrili. 16.yy tarihli Casa da Misericordia (Merhamet Kilisesi ve Hastanesi), Belediye Binası ve ortadaki Rönesans çeşmesiyle Ortaçağ görünümünü korumuş.Meydandaki ve eski şehir merkezindeki tüm binalar birbirinden güzel.Kimisinin dış cephesi azulejoslarla kaplı, kimisi zarif ve süslü rokoko, kimisi Portekiz’e özgü zengin ve gösterişli Manuelin sitilinde inşa edilmiş. Hepsini hayran hayran seyrettik. Mezolitik çağdan beri yaşam bulunan Santa Lucia Tepesinde 20.yy başlarında inşa edilen Sanctuary of the Sacred Heart of Jesusise (İsa’nın Kutsal Kalbi Kilisesi) bizim asıl gitme amacımızdı. Bahçesindeki panorama, National Geographic dergisi tarafından “Dünyanın en güzel 3. Panoraması” olarak derecelendirilmiş.Gördüğüm fotoğraflarda Lima Nehrinin yaptığı deltaya yerleşmiş olan şehre okyanus manzarası eşlik ediyor, yeşil ve mavinin dansını içeriyordu. Bu hevesle Santa Lucia Tepesine doğru tırmanmaya başladık ama bastıran yağmur ve sis bize göz açtırmadı. Tepeye vardığımızda beklediğimiz yeşil ve mavinin yerini grinin tonları almıştı. İçeriyi gezerken belki hava açılır ümidiyle basamakları tırmanıp kiliseye girdik. Bina mimari olarak Romanesk-Bizans esintisine sahip. Belki alışık olduğumuz bir stil olduğu için bana ilginç gelmedi ama devasa gül pencereleri çok güzeldi. İber Yarımadası’nın en büyük, Avrupa’nınsa 2. büyük gül penceresiymiş.İçeride biraz oyalandıktan sonra çıktığımızda havanın aynı olduğunu görünce üzülmedik desem yalan olur. Birazda bahçesinde gezinip bekledik ama sis ve yağmur devam edince şehre geri döndük. Böylece Portekiz’in kuzey kısmını da bitirmiş olduk. Gelecek sayımızda ülkenin güneyine doğru inmeye devam edeceğiz. Sağlıcakla kalın. Hayallerinize dokunmanız dileğiyle.
66 Metro Türkiye’ye Yeni CEO Türk mutfağının sürdürülebilirliği için çalışmalarını sürdürülen Metro Türkiye’de üst düzey atama gerçekleşti. Metro Grup bünyesinde 27 yıldır çeşitli görevler üstlenen David Antunes, Metro Türkiye’nin yeni CEO’su olarak atandı. Daha önce Portekiz’de CEO olarak görev yapmakta olan David Antunes, Türkiye’deki yeni görevine 1 Mayıs itibarıyla başladı. Antunes, Metro Türkiye’nin istikrarlı büyümesine, Türk gastronomisine ve sürdürülebilir geleceğe yatırımlarına liderlik edecek. Yaklaşık 4 yıldır Metro Türkiye’nin dönüşümüne ve büyüme stratejilerine liderlik eden Sinem Türüng, şirketin CEO koltuğunu David Antunes ’e devretti. İş hayatına Kasım 1997 tarihinde Metro Grup’ta başlayan David Antunes, Asya Bölgesinde ve Orta Doğu Avrupa Bölgesi’nde Tedarik Zinciri ve Operasyon Yönetimi rollerini üstlendi. Mayıs 2011'de Metro Grup Kurumsal Tedarik Zinciri Grup Müdürü olarak atanan David Antunes, Şubat 2012'de Polonya'da Operasyon Direktörü, Ekim 2014 itibariyle de Satın Alma Direktörü rolünü üstlendi. Nisan 2018'den bu yana Portekiz CEO’su olarak çalışma hayatına devam eden Antunes, şirketin karlı büyüme stratejilerinin hayata geçirilmesine liderlik etti. David Antunes, şirketteki çeyrek asrı aşkın tecrübesiyle Metro Türkiye’nin Türk mutfağını ve değerlerini korumak, gelecek nesillere aktarmak ve uluslararası arenada hakettiği yere gelmesini sağlamak vizyonunu daha da ileri taşımak üzere çalışacak. Kütahya Porselen,“Porselen ve Züccaciye Ürünü Sektörünün En İtibarlı Markası” ödülüne 4. Kez layık görüldü Porselen ve züccaciye ürünleri sektörünün en itibarlı markası seçilen Kütahya Porselen, Türkiye İtibar Endeksi Ödül Töreni’nde ödülünü aldı. Törene katılan Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gülden Güral, bu prestijli ödülü dördüncü kez almaktan gurur duyduklarını ifade etti. Türkiye İtibar Akademisi ve İstanbul Kent Üniversitesi tarafından bu yıl 14’üncüsü gerçekleştirilen ve 50 kategoride Türkiye’nin en itibarlı şirketlerinin belirlendiği Türkiye İtibar Endeksi Araştırması sonuçları açıklandı. Türkiye İstatistik Kurumu’nun “Türkiye Örneklemi” olarak kabul ettiği 26 bölge ve 72 ilde yaklaşık 15 bin kişi ile gerçekleştirilen araştırma sonuçlarına göre porselen ve züccaciye ürünü sektörünün en itibarlı markası Kütahya Porselen oldu. İstanbul Kent Üniversitesi’nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen ödül töreninde, Türkiye’nin önde gelen markalarının temsilcileri ve iş dünyasının önde gelen isimleri bir araya geldi. Törende, sektör bazında en itibarlı markalara ödülleri takdim edildi. “Dördüncü kez bu prestijli ödülü almaktan gurur duyuyoruz” Kütahya Porselen Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Gülden Güral, araştırma sonuçlarına ilişkin değerlendirmesinde “Kütahya Porselen olarak, işlevselliği estetikle buluşturan koleksiyonlarımızı sofralarla buluştururken, en büyük desteğimiz kullanıcılarımızın yıllardır bize duydukları güvendir. Dördüncü kez bu prestijli ödülü almaktan gurur duyuyoruz. Porselen ve züccaciye ürünleri sektöründe en itibarlı marka seçilmek, doğru yolda ilerlediğimizin bir göstergesidir. Bu ödülü almamızda emeği olan tüm çalışma arkadaşlarıma ve bizi bu ödüle layık gören herkese teşekkür ediyorum.” dedi. kısa...kısa...kısa Mayıs - 2024
67 Son yıllarda iklim değişikliği ve bölgesel savaşlar gibi nedenlerle güvenli gıdaya ulaşım zorlaştı. İklim değişikliği ve kuraklık riski tarımda üretim süreçlerini etkilerken, bir de başta Avrupa Birliği olmak üzere yapılan mevzuat değişiklikleri üreticileri zorluyor. Talebin giderek arttığı, organik tarım pazarlarının genişlediği günümüzde organik ürün ihracatımızın, ihracat yapılan ülkelerin yönetmeliklerine bağımlı olması ve bu yönetmeliklerle tam uyumlu girdi kullanımı ve üretim yapılmasını zorunlu kılıyor. Özellikle Avrupa Birliğinin Organik Tarım’da 2022'den itibaren mevzuatında yaptığını değişikliklere dikkat etmek gerekiyor. Altınbaş Üniversitesi Öğretim Üyesi, Kalite Süreçleri Koordinatörü Dr. Füsun Zehra Özkan, organik tarımın Avrupa tarımsal gıda endüstrisinin en dinamik sektörlerinden biri olduğunu dile getirdi. Türk Organik Gıda üreticilerinin de ihracatlarının büyük bir kısmını AB ülkeleriyle yaptığına dikkat çekti. Bu standartları sağlamayan ürünlerin, AB’ye girişinin olamayacağını vurgulayan Dr. Füsun Zehra Özkan, “Yeni düzenlemelerin hedefi; çevrenin ve iklimin korunması,tarım topraklarının uzun vadede verimliliğinin korunması, yüksek düzeyde biyolojik çeşitlilik, toksik olmayan bir çevre, yüksek hayvan refahı standartları, yerli türlerin korunması, yerel üretime katkıda bulunulması olarak özetlenebilir.” dedi. “İhracatımızın artması için AB mevzuatına uygun hale gelmeliyiz” Son 20 yıllık dönemde organik tarım mevzuatında ülkeler bazında önemli değişimler yaşandığını hatırlatan Özkan, “Ülkemiz organik tarım mevzuatının bu değişimlere uyumlu olarak güncellenmesi, özellikle ihracat açısından AB organik tarım mevzuatına uyumunun sağlanması gerek organik üretim ve sürdürülebilirlik açısından gerekse ihracatımızın artması açısından öncelikli olmalı” dedi. Sözkonusu mevzuat değişiklikleri ile AB’ye ihracat yapan Türkiye gibi üçüncü ülkelerdeki üreticilerin AB'de üretim yapan işletmeler ile aynı kurallara uymaları gerektiğini altını çizdi; Özkan, “Bu da ülkemizde organik ürün ihracatı yapan işletmeleri doğrudan ilgilendiriyor. .” dedi. Avrupa Birliğinde organik tarımla ilgili mevzuatta neler değişti? Özkan,1 Ocak 2022 tarihinden itibaren yürürlüğe giren AB mevzuatının, hızla büyüyen organik tarım sektöründeki değişiklikler kapsamında, çiftçiler arasında adil rekabeti sağlarken, sahtekarlığı önlemek ve tüketici güvenini korumak amacıyla yapıldığını dile getirdi. Buna göre: • Üretim kuralları, bir dizi istisna ve muafiyetin aşamalı olarak kaldırılması ile yeniden düzenlendi; • Daha sıkı ihtiyati tedbirler ve tüm tedarik zinciri boyunca sağlam kontroller sayesinde kontrol sistemi güçlendirildi; • Organik kurallar artık daha geniş bir ürün listesini kapsıyor ve ek üretim kurallarına sahip; • Grup sertifikasyon sistemi özellikle küçük çiftçiler için yeniden düzenlendi; • Pestisitlerden kaynaklanan kazara bulaşma riskini azaltmaya yönelik tek tip bir yaklaşım geliştirildi. Ülkemizden AB’ye organik tarım ürünleri ihracatı yapan işletmelerin ve sertifikasyon kuruluşlarının yeni mevzuata adaptasyonu; Türkiye’nin de ilgili yönetmelikler kapsamında üçüncü ülkeler kategorisinde olduğuna dikkat çeken Özkan, ülkemizdeki Avrupa Birliğine organik ürün ihracatı yapan işletmelerin öncelikle, T.C Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş Kontrol ve Sertifikasyon kuruluşlarından belgelendirilmiş olmaları gerektiğini söyledi. Avrupa Birliği organik tarım mevzuatında değişiklik Mayıs- 2024 organik tarım
68 Mayıs- 2024 S a ğ l ı ğ ı m ı z Gerçekte olmayan zil sesi, hışırtı ve uğultu gibi seslerin duyulması ‘kulakta çınlama’ ya da tıp dünyasındaki adıyla ‘tinnitus’ olarak tanımlanıyor. Çok fazla gürültülü ortamda bulunmanın yanı sıra cep telefonuyla fazla konuşmak, kulaklık ile yüksek volümlü müzik dinlemek, çevredeki ses kirliliğinin artışı gibi etkenler nedeniyle kulakta çınlama sorununun son yıllarda giderek yaygınlaştığı belirtiliyor. Acıbadem Fulya Hastanesi Kulak, Burun ve Boğaz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Dilaver Özturan, yaşam kalitesini düşürebilecek şiddete ulaşabilen kulak çınlamasının genellikle dış kulak yolundaki kir gibi basit ve kolayca müdahale edilebilen nedenlerden kaynaklansa da bazen ciddi bir hastalığa da işaret edebileceğini belirterek, “Dolayısıyla kulak çınlamasında erken tanı ve tedavi son derece önemlidir. Çınlamaya yol açan etkenin erken dönemde tespit edilmesi tedaviye cevabı kolaylaştırır. Geç kalındığında ise örneğin çınlama kulak tansiyonu gibi hastalığa bağlı gelişmişse işitme kaybı gelişebilir.” diyor. Kulak çınlamasına yol açan etkenler Akustik travma Ani ve şiddetli şiddetli ses dalgalarına maruz kalma sonucu gelişen akustik travma, işitme kaybının yanı sıra kulakta çınlamaya da sebep olabiliyor. Genellikle aşırı yüksek sese maruz kalan müzisyenlerde, gürültülü ortamda çalışan kişilerde ve avcılarda oluşan akustik travma tedavi edilmezse işitme kaybı kalıcı hale gelebiliyor. Meniere hastalığı Meniere iç kulaktaki keselerde basınç artışından dolayı ortaya çıkan bir hastalık. İşitme kaybı, çınlama ve baş dönmesi, ataklar halinde gelişen bu hastalığın en belirgin işaretlerini oluşturuyor. Kulak zarında oluşan delik Dış kulak yolunda oluşan kir ya da kulaktaki saç gibi yabancı maddeler de kulak çınlamasına yol açabilen etkenlerden. Bunların yanı sıra kulak zarında oluşan delik nedeniyle de çınlama sorunu gelişebiliyor. Orta kulak yolu enfeksiyonları Genellikle üst solunum yolu enfeksiyonuna bağlı olarak gelişen orta kulak yolu enfeksiyonları, işitme kayıplarının yanı sıra sıklıkla kulakta uğultu tarzında gelişen çınlama da yapıyor. Bunun nedeni ise enfeksiyonların kulak yolunu tıkayabilecek şişlik veya sıvı içermeleri. İç kulak kireçlenmesi Halk arasında ‘kulak kireçlenmesi’ olarak da bilinen otoskleroz, orta kulaktaki kemikçiklerin kireçlenmesi sebebiyle gelişiyor. Daha çok işitme kaybı ve çınlama belirtileri ile kendini belli eden otoskleroz, kadınlarda ve genetik yatkınlığı olan kişilerde daha yaygın görülüyor. otoskleroz hastalığına ameliyat ile kesin çözüm sağlanabiliyor Kulak sinirinin iyi huylu tümörü Kulak sinirinin iyi huylu tümörü olan akustik nörinomlarda, işitme sinirinin kulak kanalında sıkışmasına bağlı olarak, işitme kaybının yanı sıra çınlama sorunu da oluşabiliyor. Prof. Dr. Dilaver Özturan, “Genellikle yerleştikleri bölgede tek taraflı işitme kaybı ve çınlamaya yol açan bu iyi huylu tümörler ameliyat ile tedavi ediliyor ve çoğunlukla ek bir tedaviye ihtiyaç duyulmuyor” Bazı hastalıklar Kan damarlarını doğrudan etkileyen yüksek tansiyon, kontrolsüz diyabet ve yüksek kolesterol de çınlama sebepleri arasında yer alıyor. Bu hastalıkların tedavi edilmesi çınlama sorununun ortadan kalkmasını çoğunlukla sağlayabiliyor. Anemi ve demir eksikliğinin yanı sıra B12 vitamini ile D vitamini eksikliği de kulakta çınlama yapabiliyor. Kullanılan bazı ilaçlar Hastalıkların tedavisinde başvurulan çeşitli ilaçlar da kulakta çınlama nedeni olabiliyor. Bazı antibiyotiklerin, idrar sökücü veya kan sulandırıcı ilaçların kullanımıyla birlikte kulaklarda çınlama sorunu gelişebiliyor. Ağır metal zehirlenmeleri Beslenme ya da solunum yoluyla oluşan bu toksik tablo denge bozukluğu, işitme sorunu, bulantı ve kusmayla ortaya çıkabiliyor. Ağır metal zehirlenmeleri bu yakınmaların yanı sıra kulak çınlamasını da tetikliyor. Beyin tümörleri Beyin tümörlerinde baş ağrısı, kusma, çift görme ve denge bozukluğu belirtileri ön planda oluyor. Kulak çınlamasının 10 önemli nedeni… Her 15 kişiden biri bu sorundan yakınıyor
69 Mayıs- 2024 kısa...kısa...kısa Avrupa’nın en büyük sos üreticisi Develey bünyesindeki Fersan’da Head of Marketing pozisyonuna Besime Bakiler getirildi. Avrupa’nın en büyük sos üreticisi Develey’in grup şirketlerinden biri olan Türkiye’nin ilk sirke üreticisi Fersan’ın Türkiye ve global pazarlarda markalaşma ve büyüme vizyonu doğrultusunda yönetim kadrosunda pazarlama ve iletişim faaliyetlerine liderlik edecek yeni isim Besime Bakiler oldu. Mayıs 2024 itibarıyla Fersan Head of Marketing görevini üstlenen Besime Bakiler, sirke kategorisinde sektör lideri olan ve Develey ürünlerini Türkiye pazarına sunarak ürün yelpazesini genişleten Fersan’ın, pazarlama ve iletişim stratejilerinin oluşturulmasına önderlik edecek. Fersan, Ferfresh, Non Toxx gibi Fersan markalarının yanı sıra, Develey, Aiko, Löwensenf, Curtice Brothers, Reine de Dijon ve Teekanne gibi global ve satış ortağı markalarına ilişkin pazarlama faaliyetlerinin uygulanmasından ve iletişim süreçlerinden sorumlu olacak. Dokuz Eylül Üniversitesi Kamu Yönetimi ve Anadolu Üniversitesi Maliye bölümlerinde lisans eğitiminden sonra, Katip Çelebi Üniversitesi Pazarlama İletişimi ve Marka Yönetimi yüksek lisansını tamamlayan Besime Bakiler, kariyerine 2002 yılında Citibank’ta başladı. Daha sonra Koç Holding bünyesindeki Düzey Dağıtım’a geçen Bakiler, ardından Özsüt Gıda’da görev aldı. 2005’ten 2024 yılına kadar ise Abalıoğlu Lezita Gıda’da Pazarlama Müdürü görevini üstlendi. Fersan’da Üst Düzey Atama Head of Marketing pozisyonuna Besime Bakiler getirildi Türkiye’nin en büyük yerli restoran zinciri HD Holding’in CMO görevine Nejat Çifçi atandı. Uzun yıllardır pazarlama alanında deneyime sahip büyük başarılara imza atmış olan Nejat Çifçi, kariyerine HD Holding bünyesinde devam edecek. İ.T.Ü Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunu olan Nejat Çifçi, daha sonra Sabancı Üniversitesi’nde MBA programını tamamladı. İş hayatına 2004 yılında CSD Coca-Cola Company İçecek’de İçecek’te kategori geliştirme asistanı olarak başlayan Çifçi,devam eden senelerde farklı pozisyonlarda çalıştı. Çifçi, uluslararası şirketlerde sırasıyla ürün yöneticisi, iş geliştirme uzmanı, marka müdürü ve pazarlama yönetimi alanlarındaüst düzey görevleri üstlendi. Nejat Çifçi, Mayıs ayı itibarıyla HD Holding’teCMO pozisyonuna getirildi. 2010'dan bu yana Pazarlama alanında Effieve Kristal özel ödülleri dahil olmak üzere 50'den fazla yerel ve küresel ödül aldı. Nejat Çifçi ayrıca, 2018 yılında Fortune Türkiye ve DataExpert işbirliği ile yapılan araştırma sonuçlarına göre Türkiye’nin en etkin 50 CMO’su ve 2020’de 2.500 pazarlama profesyonelinin seçimi ile Türkiye’nin en iyi ilk 20 CMO’su sırasında içinde yer aldı. Türk mutfağının geleneksel lezzetlerini HD İskender, Pidem ve Makarnam markalarıyla misafirleriyle buluşturan “Türkiye’nin en büyük yerli restoran zinciri” HD Holding’inChief Marketing Officer (CMO) görevine Nejat Çifçi atandı. HD Holding’in yeni CMO’su Nejat Çifçi oldu
70 kısa...kısa...kısa Mayıs - 2024 Palsgaard’dan kakao krizine inovatif çözüm Yüzde 2 ila 4 arasında kakao yağı tasarrufu mümkün Palsgaard, tüm dünyada giderek büyüyen kakao krizine çözüm sunuyor. Çikolata üreticileri için önemli bir rol oynayan AMP ürünü ile yüzde 2 ila 4 arasında kakao yağı tasarrufu sağlayan ürün, ekstra bir yatırım maliyeti gerektirmiyor. Palsgaard META Bölgesi Başkanı Tolga Tanrıöver, 2023 Aralık ayında kurdukları META bölgesi ile AMP gibi birçok fonksiyonel ürünü, daha fazla çikolata üreticisine ulaştırmayı hedeflediklerini söylüyor. Danimarka merkezli global bir gıda bileşenleri firması olan Palsgaard, yaptığı yatırımlar ve 2027 yılı büyüme stratejileri doğrultusunda Orta Doğu, Türkiye ve Afrika’yı kapsayan META bölgesini kurdu. META bölgesi sayesinde Palsgaard’ın çok amaçlı ve işlevsel özelliklere sahip fonksiyonel ürünlerinin çok daha fazla üreticiye ulaştırılması planlanıyor. “Kakao fiyatları 46 yılın en yüksek seviyesine ulaştı” 26 yıllık gıda hammadde sektör tecrübesinin ardından 2023 Aralık ayı itibarıyla META bölgesinin başkanlığını üstlenen Tolga Tanrıöver yeni stratejilerinden bahsederek kakao krizine dair açıklamalarda bulundu;“Biliyorsunuz ki dünya, kakao tedariği konusunda her geçen gün büyüyen bir krizin içine doğru çekiliyor. İklim krizi ve kakao ağaçlarının ölmesi nedeniyle kakao fiyatları 46 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bu soruna META bölgesi ile inovatif bir çözüm sunuyoruz. Gelişmekte olan pazarlardaki etkinliğimiz de göz önüne alındığında, portföyümüzde yer alan, sektöre katma değer sağlayan ve ‘fonksiyonel ürünler’ olarak adlandırdığımız çözümlerimizi bölge stratejimiz doğrultusunda çok daha fazla üreticiye ulaştırmayı amaçlıyoruz.” “AMP kakao krizine çözüm sunuyor” Türkiye çikolata pazarında lider konumda olduklarının altını çizen Tolga Tanrıöver, kakao krizine çözüm sunan çikolata emülgatörü AMP adlı üründen ve ürünün özelliklerinden bahsetti:“AMP, Türkiye çikolata pazarında kendini çoktan kanıtlamış olan ve ‘fonksiyonel ürün’ kategorimizde yer alan bir ürünümüz. Palsgaard’ın yıllar içerisinde deneyimli uzmanları ve teknolojisi ile geliştirdiği yüksek fonksiyonaliteye sahip AMP, nötr tat ve koku özellikleri ile üreticilere birçok avantaj sağlıyor.’’ “Ekstra yatırım maliyeti gerektirmiyor” Kakao yağının, çikolatanın en pahalı hammaddesi olduğunu belirten Tolga Tanrıöver;“Yıllardır markette büyük rol alan AMP’nin, bugün dünyada yaşanan kakao krizinde çikolata üreticileri için çok daha anlamlı bir hale geldiğini söyleyebiliyoruz. Ekstra bir yatırım maliyeti gerektirmeden, minimum reçete değişikliği ile yüzde 2 ila 4 arasında kakao yağı tasarrufu yapmak mümkün oluyor. Danimarka, Türkiye, Meksika ve Hindistan’da 4 çikolata uygulama merkezimiz ve teknik uzmanlarımız ile AMP gibi birçok inovatif ürünümüzü iş ortaklarımıza en doğru şekilde sunarak hizmet vermeye devam ediyoruz” dedi. Lipton Türkiye’nin Yeni Pazarlama Direktörü İdil Ziyaoğlu Alpaslan Küresel gıda markalarında yaklaşık 15 yıllık pazarlama deneyimine sahip olan İdil Ziyaoğlu Alpaslan, Lipton Türkiye Pazarlama Direktörü olarak atandı. Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Bölümü İktisadi ve İdari Bilimler Fakülte Birincisi olarak mezun olan İdil Ziyaoğlu Alpaslan, lisans öğreniminin ardından Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası Ticaret Yönetimi alanında yüksek lisansını tamamladı. Perfettivan Melle bünyesindeMentos ve Vivident marka ekipleriyle lokal ve global rollerde birçok kampanya yönetti. Unilever’de Knorr markasının yeniden konumlandırılması çalışmaları çerçevesinde sürdürülebilirlik ajandası dahil olmak üzere Knorr Çabuk Noodle ve Knorr Baharat lansmanlarını yönetti. Dondurma kategorisinde ise premium ev içi tüketim ve açık dondurma markalarına liderlik ederken, Carted’Or markasının trendlere yön ver en Carted’Or Barista ve Carted’Or İsviçre Çikolatası lansmanlarına imza attı.
71 Lezita’nın Pazarlama Müdürü Fatoş Nacar oldu Lezita’da “Pazarlama” departmanının başına Fatoş Nacar getirildi. Fatoş Nacar, markanın pazarlama ve iletişim faaliyetlerinden sorumlu olacak. Organizasyon yapısını, “Satış” ve “Pazarlama” bölümlerini iki ayrı departman olarak ayırarak yenileyen Lezita’nın yeni Pazarlama Müdürü, Vitabiotics’de Pazarlama Müdürü olarak görev yapan Fatoş Nacar oldu. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Kimya Mühendisliği’nden lisans, Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği ve Yönetici İşletme bölümlerinden yüksek lisans derecesine sahip olan Fatoş Nacar, yeni görevine başladı. Pazarlama alanında uzun yıllara dayanan tecrübeye sahip olan Fatoş Nacar kariyerine 2014 yılında Pfizer’de başladı. 2017-2018 yılları arasında Şölen Çikolata’da Marka Müdür Yardımcılığı, 2019-2020 yıllarında Lila Group’ta Marka Müdürü olarak görev yapan Nacar, 2020 yılında Vitabiotics’e Pazarlama Müdürü olarak geçiş yaptı. Fatoş Nacar, Lezita Pazarlama Müdürü olarak markanın pazarlama ve iletişim faaliyetlerinden sorumlu olacak. Çin’e peynir ile girdi, sıra sütü sevdirmeye geldi Süt ve peynir çeşitlerini farklı ülkelere gönderen, Türkiye’nin en büyük süt ve süt ürünleri kuruluşlarından Teksüt, ihracat çalışmalarına hız kesmeden devam ediyor. Dünyada 43 ülkeye ihracat yapan Teksüt 2021 yılından beri Çin’e ürünlerini gönderiyor. Teksüt, katma değerli ürün üreterek hem Türkiye’deki hem de dünyanın farklı yerlerindeki müşterilerine en iyi ürünleri sunmak için yatırım yapmayı sürdürüyor. Uzak Doğu’da süt ve süt ürünlerine yönelik ihracat çalışmalarına devam veren Teksüt, Çin’in Şanghay şehrinde düzenlenen SIAL China fuarına katılacak. Teksüt Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mert Özmen Türkiye’den Çin’e UHT süt ihracat etmek için gerekli olan ihracat belgesine sahip olmanın önemli bir avantaj sağladığını belirtti. 2021 yılından itibaren Çin’e düzenli olarak ihracat yaptıklarının altını çizen Özmen pazarlama ve satış çalışmalarına hız kesmeden devam ettiklerini paylaştı. Mert Özmen 43 ülkeye ihracat yaptıklarını söyledi. Sütten sonra peynir kategorisini de geliştirmek istiyoruz 2017 yılı başında Tayvan’a başlattığı ihracat ile ürünlerini ulaştırdığı pazarlara coğrafi olarak Uzak Doğu’yu ekleyen Teksüt bugün dünya genelinde Çin’den İngiltere’ye, Japonya’dan Kanada’ya kadar geniş bir coğrafyada 43farklı ülkeye ihracat yapıyor. Türkiye’nin yüksek nitelikli üretim yapan güçlü ve deneyimli süt ürünleri endüstrisine sahip olduğunu dile getiren Teksüt Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Mert Özmen, “Teksüt olarak yurtdışında tanıtım ve pazarlama çalışmalarına önem verdiklerini belirtti. 28 Mayıs’ta SIAL China Fuarı’na katılacaklarını ve Çin’de işbirliklerini geliştirmeyi hedeflediklerini söyleyen Özmen şu açıklamayı yaptı; “Son üç yıldır ürünlerimizi Çin pazarına düzenli olarak gönderiyoruz. İhracat oranımız her geçen yıl artıyor. Mozarella ve sürülebilir peynir ürünlerinde ilerleme kaydettik. Çin büyük bir hacme sahip zengin bir pazar. Peynir tüketiminin günden güne geliştiği bu coğrafyada Anadolu lezzetlerini daha çok tercih edilir duruma getirmek, ihracat payımızı artırmak istiyoruz.Hedefimiz peynir ile başladığımız yolculuğa süt ve diğer ürünlerimizi de eklemek. Peynir kategorisinde payımızı artırmak, ihracat ettiğimiz ürünlere UHT sütü de katmak için çalışmalarımıza devam ediyoruz.” Mayıs- 2024 kısa...kısa...kısa
72 lezzetlerimiz Mayıs - 2024 Kurban Bayramı’nın yaz aylarına denk gelmesiyle birlikte hafif tatlılara olan ilgi artıyor. Lezzeti ve kolay hazırlanışıyla en sevilen tatlılar arasında yer alan elmalı tart Panpan yorumuyla bu bayramın favorisi olmaya aday… Paketli un pazarında Türkiye’nin öncü ve lider markası olmayı hedefleyen PanPan Un’un Çok Amaçlı Buğday Unu ile tam kıvamında bir hamur hazırlayarak kolayca Elmalı Ters Tart yapabilirsiniz. Ağızda kıyır kıyır dağılan tart, lezzeti ve mis kokusuyla eşsiz bir lezzet bırakıyor. Görüntüsüyle iştah kabartan Elmalı Ters Tart, yaz aylarına uygun hafif tadıyla da dikkat çekiyor. Evlerin her ihtiyacına uygun, yüksek nitelikli ve lezzetli un seçenekleri, zengin buğday karışımları ve özel harmanlama reçetesi ile PanPan Un,‘Her lezzetin unu ayrı’ sloganıylafark yaratıyor. PanPan Un’un, tam buğday, sade kek, özel amaçlı baklava-börek-mantı ve çok amaçlı buğday unu olmak üzere 4 farklı ürün grubu, kullanım amaçlarına uygun olarak üretiliyor. PanPan Un Danışman Şefi İbrahim Arslanoğlu’nun Kurban Bayramı’na özel PanPan Özel Amaçlı Buğday Unu ile hazırlanan “Elmalı Ters Tart” tarifi; Malzemeler Hamur için: • 1,5 su bardağı / 250 gr Panpan Çok Amaçlı Buğday Unu • 9 yemek kaşığı / 125 gr Tereyağı • 1 çay kaşığı / 5 gr Kabartma Tozu • 3 yemek kaşığı / 50 ml Sıcak su • 1 tutam tuz Üzeri için: • 2 adet Kırmızı elma • 3 yemek kaşığı / 50 gr Toz şeker • 4 yemek kaşığı / 60 gr Krema • 2 yemek kaşığı / 30 gr Tereyağı Hazırlanışı Karıştırma kabına PanPan Çok Amaçlı Un, kabartma tozu, tuz ve tereyağını ekleyin. Önce çatal ile sonrasında çırpma teli ile kum gibi olana kadar karıştırın. Sonrasında sıcak suyu ekleyin ve el ile hızlıca yoğurun, tart hamurunu elde edin. Buzdolabında hamuru dinlendirin. Şekeri bir tavaya alın ve orta ateşte tamamen eritin, karamelize edin. Şeker eridiğinde tereyağını ve kremayı ekleyin, pürüzsüz olana dek karıştırın. Pişirme kağıdı serili bir kek kalıbına oluşan karameli eşit şekilde yayın. Elmaları soyun ve dörde bölün, çekirdek kısımlarını çıkarın. Her bir dilimi dikine ikiye tekrar bölün. Elmaları aralarında az boşluk bırakarak karamelin üzerine dizin. Dinlenen hamuru iki pişirme kağıdı arasında merdane ile inceltin. İncelen hamuru kalıbın üzerine alın ve elmalara değecek şekilde yerleştirin. Fazla gelen hamuru kesin. 180°C önceden ısınmış fırında 35 dakika pişirin. Piştikten sonra servis tabağına ters çevirin. PanPan Çok Amaçlı Un ile yapılan Elmalı Ters Tart'ı dilimleyerek ılık şekilde servis edin. Panpan Un’dan Hafif bir tatlı önerisi “Elmalı Ters Tart
73
74 KÜLSAN THERMOSET NE KADAR DAYANIKLIDIR? Makul kullanım şartlarında % 95 kırılmaya dayanıklıdır. Örneğin, bir garsonun taşıdığı tepsiden tabakları düşürdüğünü var sayalım. Böyle bir durumda THERMOSET tabakların kırılma ihtimali çok düşüktür. Ancak, sert bir şekilde beton zemine atılırsa kırılabilir ya da yüksekten dik kenarı üzerine düşerse bazen kırık görülebilir. Ziba Yemek Üretim Tesisi 0212 503 46 59 [email protected] www.zibacatering.com [email protected] 0212 613 91 13 www.resport.com.tr Defterdar Mah. Otakçılar Cad. No:80 Eyüp Sultan - İstanbul www.pinarkaya.com.tr [email protected] 0222 236 82 62 Özeller Yemek Fabrikası Adresi: Palmiye Sitesi Altı C Blok No:59 /C Nusaybin - Mardin Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası - Catering Tel: 0542 415 50 56 e-mail: [email protected] www.ozelleryemekfabrikasi.com Kaçmaz Yemek Hizmetleri Sinan Kaçmaz 05333686998 Merkez Mah. Halit Paşa Cad. No:3 Yusufeli - Artvin [email protected] Öğün Ekmek Unlu Mamul. Gıda Yemekçilik San. ve Tic. Ltd. Şti. OSB 2. Etap 24. Cad. No:24 Döşemealtı Antalya Faaliyet alanı: Yemek Fabrikası-Catering Tel: 444 00 94 Faks: 0242 258 18 37 www.ogunyemek.com www.omegayemek.com www.cuhadaroglucatering.com KÜÇÜK İLANLAR
75 MEB Gastronomi Festivali ve Yemek Yarışması sonuçlandı Millî Eğitim Bakanlığı Meslekî ve Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü koordinesinde İl Millî Eğitim Müdürlükleri yürütücülüğünde, Jumbo işbirliğiyle ilk defa düzenlenen veTürkiye çapında 81 ilden öğrencilerin katılım gösterdiği MEB Gastronomi Festivali ve Yemek Yarışması sonuçlandı. Beşiktaş-İSOV-Dinçkök Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde düzenlenen final etkinliğinde bölge birincileri hünerlerini sergiledi. Türk mutfağının geleneksel tatlarını koruma ve tanıtma misyonuna hizmet eden MEB Gastronomi Festivali ve Yemek Yarışması Türkiye birincisi Siirt Zübeyde Hanım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Türkiye ikincisi Edirne Dr. Sadık Ahmet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi, Türkiye üçüncüsü ise Adana Nezihe Yalvaç Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi oldu. Konya Karatay Özel Eğitim Meslek Okulu Öğrencileri ise gösterdikleri üstün performans ile yarışmada Mansiyon Ödülü kazandı. Heyecan dolu yarışmada öğrenciler, kendi yörelerine özgü lezzetlerini jüri üyelerinin beğenisine sundu.Yarışmada dereceye giren öğrencilereödülleri Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ve Jumbo Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Atmaca tarafından takdim edildi. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, içinde yaşanılan dönemde gençler arasında özellikle gastronomi ve mutfak sanatlarına yönelen bir ilgi olduğunu söyleyerek, "Bunun sebepleri üzerinde konuşulabilir ama özellikle televizyonlarda popüler hâle gelen mutfak sanatlarıyla ilgili yarışmaların gençler arasında bu konuda cesareti, arzuyu, isteği artırdığını tahmin ediyorum. . Meslek liselerimizin belli temalar üzerinde yoğunlaşmasını istediğimiz, daha önce 2014 yılında başlattığımız projeyi, beş altı ay önce gastronomi üzerine odaklanmış bir tematik meslek lisesi inşa etmek üzere kurguladık" ifadelerini kullandı. Törende konuşan Jumbo Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Nuri Atmaca ise “Türk mutfağı Orta Asya’nın bereketli topraklarından Anadolu coğrafyasına kadar uzanan muhteşem bir lezzet yolculuğudur. Türk mutfağında her lezzetin ardında tarihin izlerini taşıyan hikayeler vardır. Biz de bu inançla gastronomi öğrencilerini bu hikayeleri yaşatmaya ve zenginleştirmeye davet ediyoruz. Jumbo olarak, mutfak kültürümüze verdiğimiz değeri, genç yeteneklerimizi destekleyip, onlara ilham vererek gösteriyoruz” dedi. Jumbo Genel Müdürü Bahriye Bayraklı ise “Yemeğin birleştirici gücü, farklı coğrafyalardan gelen insanları, birbirinden özgün lezzetlerde buluşturuyor. Biz marka olarak her zaman bu ortak dili kullanmaya, sofra kültürümüzün zenginliğini vurgulamaya ve tariflerimizin unutulmamasını sağlayan projeleri desteklemeye devam etmeyi hedefliyoruz. Jumbo olarak Türkiye çapında gerçekleştirilen MEB Gastronomi Festivali ve Yemek Yarışması’yla işbirliği içinde olmaktan gurur duyduk. Türkiye çapından yarışmaya katılan gastronomi öğrencileri, bu yarışma ile hayallerindeki hedeflere bir adım dahi olsa yakınlaşmış oldular. Bizim de Jumbo olarak hedefimiz geleceğin şef adaylarının bu zorlu ve keyifli yolculuklarının her adımında yanında olmak.” dedi. Mayıs- 2024 yarışma MEB Gastronomi Festivali ve Yemek Yarışması Türkiye birincisi Siirt Zübeyde Hanım Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi oldu.
76 “Okumayan insan,hayata tek pencereden bakar,bildiği ezber cümlelerle olayları yorumlar ve dar kalıplı bakış açısına sahip olur” Sokrates [email protected] Zerrin ÖZCAN k ü l t ü r - S a n a t Mayıs - 2024 Yeni Çıkan Kitaplar Bu kitap esas olarak gastronomi bölümleri ve aşçılık okulları öğrencileri için hazırlandı. Tabii kitabı yazarken halihazırda sektörde çalışan ve konu üzerinde kendini daha da geliştirmek isteyen genç yönetici adaylarının da yararlanacağını düşündüm. Dünya değişiyor, insanlarımız değişiyor, beslenme alışkanlıklarımız ve gıdalarımız değişiyor. Kitap ise anlatılan konu çerçevesinde konuyu statikleştiriyor. Değişen talep sonucunda bu gibi hizmetlerin de zaman içinde değişeceği şimdiden bilinmelidir. Ben yaşadığım dönemdeki tecrübelerimi bu kitapta anlattım. Dileğim gençlerimizin bu hizmet bayrağını bizim nesilden alıp ileriye taşımasıdır. Deniz Gürsoy
77 Kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Dillerden düşmeyen ezgilerin söz yazarı, halk şairi Dursun Ali Akınet kimdir? 1945 yılında Ordu’ya bağlı Fatsa ilçesinin Sazcılar köyünde doğdum. Ordu Büyükşehir olunca mahalle olarak geçiyor. İlkokulu Evkaf İlkokulunda okudum. O günün şartlarında ortaokula gidemedim. Bugün, şu kadarcık yolu göze alıp da Fatsa’ya ortaokula gidememişim diye hayıflanıyorum. 1956 yılında babamı kaybettim. Uzun süre köyümde yaşadım. Köyümle Fatsa arasında yolcu taşımacılığı yaptım. Bir dönem mobilya ticareti yaptım. Fatsa Güneş Gazetesi’nde köşe yazarlığı yaptım. Şimdi emekliyim. Fatsa’da yaşıyorum. Sanatçılar ziyaretime geliyor. Çeşitli etkinliklere davet ediliyorum; söyleşiler, röportajlar, televizyon çekimleri derken günler gelip geçiyor. Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Sizi şiire yönlendiren etkenler nelerdir? Yıl olarak 1960 lar diyebilirim. İlk şiirim 1962 yılında yayınlandı. İlkokul kitaplarındaki şiirleri hep yavan bulurdum. Köylerde yapılan mevlitlerde okunan Mevlit ve ilahilerden çok etkilendim. Türkülerden çok etkilendim. Gençliğimde ve askerlik yıllarımda yazmaya devam ettim. Halk şiiri tarzında, ölçülü ve kafiyeli şiirler yazıyorum. 1999 yılında ilk şiir kitabım Asarkaya’yı çıkardım. Şimal Esintileri isimli şiir kitabım 2011 yılında yayınlandı. Yüzden fazla şiirim çeşitli sanatçılar tarafından bestelendi ve çok sayıda ünlü sanatçı tarafından kasetlere, CD’lere okundu, radyo ve televizyonlarda söylendi. İki şiiriniz özellikle çok beğenildi ve dillerden düşmeyen ezgiler oldular. Biraz bu konulara girelim müsaade ederseniz. “Yolun Sonu Görünüyor” ve “Halil İbrahim” şiirlerim Ordulu sanatçı Selahattin Aygün tarafından türkü formunda bestelendi. Musa Eroğlu tarafından kaset ve CD’ye okununca çok beğenildi. Askerde yazdığım “Firari” de bestelendi. “Kızılkaya”, “Tel Vurdu”, “Turnam Başım Darda” gibi yüzden fazla şiirim türkü oldu. Çok ünlü sanatçılar sahnelerde söyledi bu türküleri. Bugün yine pek çok sanatçı şiirleri besteliyorlar. Bizi köyünüze götürdünüz. Doğduğunuz evi gördük. Sazcılar Mezarlığı’nda anneniz Zekiye Akınet’in mezarını ziyaret ettik ve mezar taşında sizin bir dörtlüğünüzü okuduk. Aslında Yolun Sonu Görünüyor şiirimin ilham kaynağı annemdir. Hastanede bana söylemişti. Şiir türkü olup çok sevilince;” Geçtim dünya üzerden…” sözleriyle başlayan dörtlüğü mezar taşına yazdırdık. Doğduğum evi amca çocukları fındık mevsiminde kullanıyorlar. Şiirlerimde geçen Kızılkaya köyümüzün yolu üzerinde. Şiirlerimde hep gerçek olayları ve yerleri yazıyorum. Bu noktada, Halil İbrahim türküsünün de öyküsünü anlatır mısınız? Köyünüze giderken olayın geçtiği yeri göstermiş ve Halil İbrahim tam da burada vuruldu demiştiniz. Halil İbrahim Fatsa’da ufak tefek tamiratlar yapan birisidir. Dükkânı yanınca köye böyle basit bir yer açar. 1980 öncesi Fatsa’da olaylar olmuş, bir öğretmen vurulmuştur. Askerler köylerde arama yaparlar. Halil İbrahim de askerlerden korkarak kaçmaya başlar. Askerlerin dur ihtarına uymayınca ateş açarak vururlar Halil İbrahim’i. Ben de bunun üzerine yazdım o şiiri. Mezarını yaptırmak istedik ama bulamadık. Bir televizyon programında şiir yazmayı; yumurtayı yumurtanın üzerine koymak gibidir diye ifade etmiştiniz. Çok üretken bir şairsiniz. Bu ilhamı nereden alıyorsunuz? Gerçek olaylardan, yaşamış kişilerden ve bilinen yer adlarından yola çıkarak şiirler yazıyorum. Doğduğum ve yaşadığım yerler; buraların kültürü, ilişkiler, sevgi, ayrılık, bazen da umutsuzluk, yöresel gerçekler, atasözleri, yerel söyleyişler bir şiire ilham olabiliyor. Rahmetli annemin; kendisi için, yolun sonu görünüyor demesi gibi… Yaşadığım yer bu anlamda çok zengin. Bu zenginlik de şiirlerimin konusu oluyor. Bize zaman ayırdığınız ve bu söyleşi için teşekkür ederiz. Ziyaretiniz için ben teşekkür ederim. Mayıs 2024 yazar söyleşisi Kıymetli şairimiz Dursun Ali AKINET, bizi Fatsa Öğretmenevinde karşıladı. Daha sonra bizi, doğduğu Sazcılar köyüne çıkardı.Fatsa,öğretmenevinde demli çay eşliğinde sıcak bir sohbet gerçekleştirdik. Geçtim dünya üzerinden, Halil İbrahim... Turnam başım darda benim... ve daha nice türkülerin söz yazarı Dursun Ali AKINET Dursun Ali AKINET Söyleşi Nihat ÖZTÜRK
78 Y Ö R E S E L Nihat ÖZTÜRK Karadeniz bölgesinin dağına taşına fındık dikilmeden önce arazilerin büyük bir bölümü mısır tarlasıydı. Köylere araba yolu olmadığı için şehirlerle bağlantı neredeyse yok gibiydi. Şehirde işi olanlar yürüyerek gider ve dönerlerdi. Şehir fırınlarında pişirilen buğday ekmeklerinin arabalarla köylere getirilmesi bir yana o gün kasabaya gidenin dönüşte eve getireceği en kıymetli hediyeydi buğday ekmeği. Karadeniz insanları tarlalarına mısır ekerler, yetişmesini ve olgunlaşmasını beklerler, biçerler kuruturlar ve su değirmenlerinde öğüterek un yaparlar ve bu undan pişirdikleri ekmekleri yerlerdi. Değirmenler un öğütmek için çok gerekliydi. Karadeniz yağmuru bol ve akarsu yönünden zengin bir bölgedir. Dağlardan çıkıp gelen ve denize ulaşmak için vadiler boyu yol alan derelere yapılır değirmenler. Değirmenin üst taşı suyun gücüyle çevrilen bir çarka bağlı olarak döner ve mısırları una çevirir. Ne kadar basit ve ilkelmiş gibi görünse de kendi içinde o kadar teknik ve hassas ayarları olan bir sistemdir. Sabit olan alt taşla dönen üst taş arasındaki milimetrik yükseklikten tutunda, taşın yalpalamadan dönmesi ve dönme hızı gibi ayrıntıların yanında öğütülecek mısır tanelerinin üst taşın deliğine dökülme yoğunluğu gibi pek çok ayarlamanın yapılması ustalık istemektedir. Bu ayarlamalar iyi yapılmazsa un kalın olur ya da hızlı dönmeye bağlı olarak unun lezzetinde değişimler meydana gelebilir. Günümüzde bile elektrikli değirmenlerin hızlı döndüğü ve unun tadını bozduğu gerekçesiyle pek tercih edilmediğini, suyla dönen değirmenlerin ısrarla arandığını biliyoruz. Değirmenin binası ve donanımının yanında dereden bir arkla alınan su ve bu suyun değirmeni çevirecek yükseklikten ve genişten dara doğru yapılmış bir oluktan akıtılması hep bir hesap işidir. Bu hesapları değirmen ustaları iyi bilirler. Bugünkü anlatımıyla bir hidroelektrik santrali sistemini düşünebiliriz. Su gücüyle dönen tribünlerden elektrik elde edildiği gibi su gücüyle döndürülen bir çarka bağlı olarak dönen yuvarlak ve 20 cm kalınlıkta bir taşla un öğütülüyor denilebilir. Genişten dara doğru yapılan oluklar geçmişte ağaçtan yapılırken şimdi betondan yapılıyor. Çark da geçmişte ağaçtan yapılırken artık saçtan ve çelikten yapılıyor. Değirmenin alt ve üst taşları da özel ocaklardan çıkartılıyor. Döndükçe aşınmayacak ve uzun ömürlü olacak. Çarka çarparak dönmesini sağlayan suyun önüne savak denilen bir sistem kurularak taşın dönmesi ve durdurulması sağlanıyor. Üstte öğütülecek mısırların konulduğu bir tekne vardır. Tekneden belli yoğunlukta mısır tanelerinin dökülmesini ayarlayan başka bir sistemle unun kalınlığı inceliği ayarlanıyor. Mısır öğüterek un elde etmek için yapılan değirmenler aynı zamanda bir kültür değeridir. Geçmişte değirmenlere rağbet oldukça fazlaydı. Değirmene öğütülmeye gidecek mısırlar ya sırtta taşınır ya da katırlarla götürülürdü. Çok erken saatlerde gidilir ve mısırları öğütünceye kadar değirmende beklenirdi. Bu bekleme sırasında sohbetler edilir, köyden ve çevreden haberler alınırdı. Uzak komşular birlerini değirmende görürlerdi. Kadınlar beklerken el işi yapar, birbirlerine örnekler verir örnekler alırlardı. Delikanlılarla genç kızlar değirmende tanışırlar, bakışırlar ya da konuşurlardı. Birbirlerini beğenirlerdi. Saatlerce süren beklemelerde yapılan sohbetlerin tadına doyulmazdı. Belirli mevsimlerde öylesine yoğunluk olurdu ki gece bile gaz lambası ışığında un öğütülürdü. Değirmen sahipleri un öğütmekten para almaz, mısıra göre belli oranda mısır alırdı. Günümüzde su değirmenleri iyice azaldı. Mısır ve mısır unundan ekmek yapımı azalınca, şehirlerden köylere ekmek servisi yapılmaya başlayınca değirmenlere pek de ihtiyaç kalmadı. Eskiyen değirmenlerin yerine yenisi yapılmadı. Tamir ve onarımı yapılmayan değirmenler kendiliğinden yıkıldı. Buna rağmen yine de ısrarla ayakta kalmayı başarmış değirmenler bugün bile hizmet vermeye devam ediyorlar. Sayıları iyice azalsa da hala değirmen ustaları bulunabiliyor. Tamiratlar ve yenisi yapılabiliyor. Ataların; arıcılığı kastederek, ya uçan kuşun ya da dönen taşın olacak sözünü hayata geçiren Karadeniz insanları var. Bunlar hem bir ihtiyacı gideriyorlar hem de değirmen kültürünü yaşatıyorlar. Karadeniz’in su değirmenleri Mayıs - 2024
793 “Toplu Yemek ve Catering Sektörüne sizi doğrudan ulaştıran TEK YAYIN” ♦ Haber ♦ Söyleşi ♦ Yorum ♦ İnceleme ♦ Bilimsel Yazılar ♦ Başarı Hikayeleri ♦ Firma Tanıtımları ♦ Araştırma ♦ Ürün Tanıtımları ♦ Köşe Yazıları ve çok daha fazlası... √ Basılı yayın √ e-dergi √ sosyal medya √ haber portalı... iletişim Dursun Arık - 0507 179 56 02 - Zerrin ÖZCAN - 0507 179 56 03 [email protected] [email protected] “sektörün gözü önünde olmak için size yeter”
80