orada gazeteciliğe başladım, ve sonrasında da       atom bombasında yanmış, çırılçıplak kız çocuğu
Roma’da çok önemli işler ortaya çıktı. Bir Türk’ün  size doğru koşar arkada atılan atom bombasının
gelip Papa’ya suikast girişiminde bulunmasıyla      mantarı… Ruanda’ da çekilen fotoğraf, nehir
beraber bu defa Roma çok önemli bir merkez          boyunca insan cesetlerinin aktığı o fotoğraf... O
oldu. Ve yıllar boyu Mehmet Ali Ağca’nın yaptığı    nedenle bir kare fotoğraf ile tarih yazabilirsiniz,
iş yazıldı çizildi. Herkesten önce İtalyan medyası  bir kare fotoğraf ile tarihe geçebilirsiniz. Altına
ile beraber eş zamanlı aldığım için haberleri,      hiç bir satır, dörtlük yazmadan. Fotoğraf çok
Yeni Asır Türkiye’de hep bir adım öndeydi. O        önemlidir, aslında haberi anlatan fotoğraftır.
dönemde orada çektiğim fotoğraflar, yazdığım        Fotoğraf, arşive, tarihe not düşmektir. Bizim
haberler burada çok ilgi görünce iş yükselmeye      bugün burada çektiğimiz zeytin ağaçlarını aslında
başladı ve daha sonrasında 1985 yılında Sabah       tarihe not düştük. 600 senedir varlar ve belki bir
gazetesinin kurulmasıyla İstanbul’da haber          600 sene daha var olacaklar, belki bu çektiğimiz
merkezinde gazeteciliğe devam ettim ve daha         fotoğraf kareleri ile. Koordinatlarını dahi yer
sonra basamak basamak yükseldik.                    verdik ki, yaşatmak için onları. Fotoğraf çok şey
                                                    söyler, sanattır, algıdır, görmektir. Yüz sayfa yazı
İlk fotoğraf makinanızı nasıl almıştınız?           yazarsınız çok değerlidir, saygı duyuyorum ama
                                                    bir kare fotoğraf ile her şeyi değiştirebilirsiniz.
İlk fotoğraf makinamın hikayesi çok enteresandır.   Fotoğraf tarihine baktığınızda da tarihte de bu
Bizim dönemimizde fotoğraf makineleri pahalı        fotoğraflar mevcuttur.
cihazlardı. Nikon, Canon çok değerli markalardı.
Ben gazeteden aldığım maaşla veya biriktirdiğim     Peki, belgeselin estetiği olur mu?
para ile açıkçası onları alabilecek bir durumda
değildim. Çünkü pahalıydı bu ekipmanlar, bugün      Tabii ki olur. Aslında her şey estetiktir. Yaptığınız
hala öyle. Çok enteresan, bir gün Roma’ya bir       iş ne olursa olsun… Vizyon da olması gerekir
iş adamı geldi. Bu adam deri tüccarıydı. Bana       bunun içinde, görmek gerekir. Çünkü herkes
dedi ki: “Bir hafta boyunca benimle gittiğim deri   bakabilir ama görmek farklı bir şeydir. Ve o
firmalarında tercümanlığımı yapar mısın?”, ben      gördüğünü vizörün içine yerleştirip deklanşöre
de “Yaparım.” dedim. “Kaç para isteyeceksin         basmak da sanattır. Estetik, güzellik, akıl olmadan
oğlum benden?” dedi, ben de dedim ki “Sizden        sanat olmuyor. Her fotoğraf da sanat değildir,
para istemeyeceğim, bana fotoğraf makinası          her fotoğrafı sanat olarak düşünmemek gerekir.
satın alacaksınız, o makina da bu makina.”          Ama fotoğrafçılık estetiğin yüzde yüz olması
diyerek vitrinde gösterdim. 7 gün sonra iş bitti    gereken bir alan.
ve adam hakikaten verdiği sözü tuttu, o zaman
benim alamayacağım fiyattaki Nikon fotoğraf         İnsan gözüyle görünen an ile fotoğraf
makinasını aldı ve emeğim karşılığında bana         makinasının objektifine yansıyan görseli nasıl
bunu hediye etti. İlk fotoğraf makinamı böyle       karşılaştırırsınız?
kazandım. Sonrasında İstanbul’da yaklaşık 30
tane senet imzalayarak, bu defa çift makinalı çift  Vizörden bakılır ve vizörden görülür. Fotoğrafçılık
flaşlı büyük bir set aldım... Onu yaklaşık 7 sene   vizör ve deklanşör ikilisiyle yürür. Diğer
boyunca ödedim. Her ay maaşımdan veriyodum          objektifler araçtır, onu yakınlaştırır, uzaklaştırır.
parayı, senedi geri alıyordum. Otuz tane senet      Mercek farklı bir şey ama fotoğrafçılıkta önemli
ödedim! O da Nikon’du. İçinde 2.8 300 açılımında    olan vizör karesi, kadrajdır. Biz bu sergideki
objektif vardı ve bugün parasıyla bile oldukça      fotoğraflarda hiç bir müdahalede bulunmadık,
pahalı bir makinaydı, 100 metreyi 10 metreye        kadrajda olduğu gibi sergiledik. İşte fotoğraf
kadar yaklaştıran bir objektifti.                   sanatının içindeki estetik budur. Hiç bir şeye
                                                    ellemeden dokunmadan sağa sola aşağı
O dönemde fotoğrafların işinizdeki önemi            indirmeden, çektikten sonra ekranda büyütüp
nasıldı? İyi bir fotoğrafın habere etkisi nedir?    küçültmeden, croplamadan eğer bunu vizörden
                                                    görüp denklanşöre basıyosanız işte o en doğal
Bir kare fotoğrafla dünyadaki en büyük savaşı       haliyle bastığınız baskı aslında fotoğraf sanatı. O
durdurabilirsiniz. Ve nitekim tarihe geçmiş         nedenle deklanşör ve vizör ikilisini iyi kullanmak
fotoğraflar vardır. Hatırlayın, Hiroşima’da atılan  çok önemldir.
                                                    51
RÖPORTAJ
52
Geçmişten günümüze fotoğrafçılığın gelişimi           ağaç sevgisini aşılayabilsek insanlarımıza, budur
sizi nasıl etkiledi?                                  organize olmak.
Fotoğrafçılıkta hiç bir zaman ben oldum               Hayatınızda en çok ses getiren fotoğraf hangisi
diyemezsiniz, her gün bir şeyler öğrenirsiniz.        olmuştur ?
Fotoğrafçılıkta ne kadar çok deklanşöre
basarsanız, ne kadar çok gün ve saat harcarsanız      Savaş sırasında Bosna’da çektiğim fotoğraflar,
o kadar yol ilerlersiniz. Ben oldum dediğiniz gün     1. ve 2. Körfez Savaşında çektiğim fotoğraflar
bitersiniz. Ara Güler son nefesine kadar fotoğraf     Türkiye’nin en büyük ulusal gazetesinin birinci
çekti. Dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biriydi.    sayfasında 9 sütuna manşete düştü. Saddam
Geçtiğimiz günlerde ölüm yıldönümüydü, onu da         Hüseyin’in heykelinin yıkılmasında oradaydım,
analım saygıyla… Hayatını fotoğrafçılık üzerine       tarihe tanıklık ediyordum. Bosna Savaşı’nda
kurdu ve son nefesine kadar kamerasıyla hasta         savaşın çocuklarını çektim, Somali’de barış
yatağında yine kendini çekti, etrafını çekti… Her     harekatındaki düşen helikopteri çektim. Bunların
gün yeni bir şey öğrenirsiniz fotoğrafçılıkta,        hepsi Türkiye’nin en büyük ulusal gazetesinde
her ışıkta farklı bir şey görürsünüz. Bitmeyen        yayımlanmış fotoğraflar. Bir çok ödüllü fotoğrafım
bir aşktır ve bitmeyen bir okuldur fotoğrafçılık;     da var gazetecilik adına. Bunlar beni çok
diploma alamazsınız hep öğrenci kalırsınız.           etkileyen ve iyi ki çekmişim dediğim fotoğraflar.
Zeytin ağaçlarını belgelemenin sizin için nasıl       Daha önceki fotoğraf sergilerinizi biraz
bir önemi var?                                        anlatabilir misiniz?
Çok önemli bir konu, çünkü her şeyden önce            Biliyorsunuz burası, İzmir’den başlayıp Çeşme’ye
organize olmalıyız. Bizim yüreğimizi yakan,           doğru uzanan mülteci yoludur, ve buradan da
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en büyük          Sakız Adasına geçerler. Geçtğimiz yıllarda bu
orman yangınlarını 10 gün önce yaşadık. Orada         büyük bir akımdı, herkes burada mültecilerin
koordinasyonsuzluk ortaya çıktı, iletişimsizlik,      fotoğraflarını çekti, ancak ben nereye gittiklerini
organize olamama ortaya çıktı. Tüm bu yaşanan         merak ediyordum ve gittikleri yeri çekmek
acıdan sonra ne yediğimiz yemekten, ne içtiğimiz      istedim. Defalarca başvurduğum halde Türk
sudan tat aldık. Hep beraber öylece bakakaldık.       gazeteci olduğum için Yunanlılar kabul etmedi.
Uçak yok denildi, envanterde yoktu, derken            Fakat o kadar temiz kalpliyim ki, ben bu işi
yandı tutuştu kül oldu, Çökertme’den geçemedik.       yapmak istiyorum muhakkak Sakız Adası’ndaki
Tüm bunları izlerken aslında bu fotoğraf              mülteci kampına girmek istiyorum derken
sergisini ne kadar iyi yapmışız ve düşünmüşüz         Amerika’dan bir telefon geldi; Huffington Post’tan
gerçekleştirmişiz dedim. Ve bu sergiyi orman          bir çok işte beraber çalıştığım bir arkadaşım “Biz
çalışanlarına ve itfaiyecilere, o kahramanlara        Huffington Post adına seni Çeşme’den Sakız
ithaf etmeye karar verdim. Organize olmaya            Adası’na göndermek istiyoruz, oradaki mülteci
dönersek, biz bu sergide organize olduk, en           kampının fotoğraflarını bizim için çekebilir
azından 20 tane ağacı fotoğrafladık, tarihe not       misin?” dedi, heyecanla kabul ettim ancak bir
düştük, koordinatlarını belirledik. Bu ağaçların      şartla dedim: “İki kamera ile gideceğim bir
yanmaması, yok olmaması, kesilmemesi için bir         kamerayı yalnız size çekeceğim diğer kamerayı
çaba harcadık. Bundan sonra burada insanlar           da kendime çekeceğim.”, onlar da “Nasıl
bu ağaçlara sahip çıkar ya da çıkmazlar, bizim        istiyorsan, bize yeter ki bizim fotoğraflarımızı
işimiz tarihe not düşmek. Umarım sahip çıkarlar,      yolla ve onları hiçbir yerde yayınlama, diğer
umarım onların torunlarının torunları da görür ve     kamerayı ne istiyorsan yapabilirsin” dediler,
dokunabilir bu ağaçlara. Doğaya saygıdır, ağaca       anlaştık. Böylece Huffington Post adına Atina
saygıdır, yeşile saygıdır, çocuğa saygıdır, kadına    için kayıt edildim. Yine Türk gazeteciyim, ama
saygıdır, insana saygıdır, ülkeye saygıdır, organize  Huffington Post Amerika adına gittiğim için
olmak. Biz Urla’da organize olabildik, keşke          kabul gördüm ve bana Sakız Adası’ndaki mülteci
Türkiye’nin dört bir yanında organize olabilsek,      kampına olmam için randevu verdiler. Gittim
keşke tüm ormanlarımızı çekebilsek ve buraları        2 gün boyunca, 48 saat, iki kamera ile kampı
korumak için daha çocuk yaşta bile bu orman ve        çektim. Döndüm Huffington Post’un hem yazısını
                                                      53
RÖPORTAJ
54
hem fotoğraflarını yolladım, yayınlandı. Aradan
zaman geçtikten sonra kendi fotoğraf makinemle
çektiğim fotoğraflara döndüm, sergiyi kapalı bir
alanda yapmak istemiyordum çünkü büyük bir
dram var fotoğraflarda. Açık havada, billboard
sergisi yapmaya karar verdim, 5 metreye
kocaman baskılar yapıldı. Çünkü insanların
kafasına kazınsın istiyordum bu fotoğraflar. Yeri
buldum, 23 tane billboard, Alaçatı’nın göbeğinde
değirmenlerin altında hepsi yan yana, önü de
meydan. Belediye ve billboardcu ile konuştum,
fotoğrafları bastırdım. Her fotoğrafın altına
da İngilizce ve Türkçesini yazdım. Yaptığım en
güzel sergilerden bir tanesiydi. Ve Türkiye’nin ilk
billboard fotoğraf sergisi oldu. Bugüne dönecek
olursam bugünkü farklı bir fotoğraf sergisi, farklı
bir konsept bir çok ulusal medyada haberi
yer aldı, onlara da teşekkür ediyorum gazeteci
arkadaşlarıma bu sergiyi sayfalarına yansıttıkları
için.
Gazetecilik sonrası çektiğiniz ve sergilediğiniz
fotoğraflarda ortak bir özellik var mıdır?
Belirli bir tarzınız yada vurgulamak istediğiniz
mesajınız var mı?
Var tabii, ben farkındalık yaratmak isteyen bir
fotoğrafçıyım. Alaçatı’da yaşamaya başladığım
son 6 yıl içinde bu 4. fotoğraf sergim. İlk
fotoğraf sergim Mehmetçik fotoğrafları oldu,
bu fotoğraflardan elde edilen gelirin tamamı
Mehmetçik Vakfı’na bağışlandı. Şehit ailelerinin
çocukları okutuldu. Daha sonrasında Efes
dijital fotoğraf sergim oldu ve oradan elde
edilen gelirle Alaçatı İlkokulu’nun peyzajı
yapıldı ve elektriklendirildi. Anıtkabir fotoğraf
sergim geçtiğimiz yıllarda İzmir’de yapıldı.
Oradaki amacım ise Atatürk’e uzatılan dillere
karşın hiç bir şey yapamıyor, yayın yapamıyor,
yazıp çizemiyorken protestomu Anıtkabir’i
fotoğraflayarak gerçekleştirmek oldu.
Atatürk’e dil uzatmayın, Atatürk’ün inkılap ve
devrimlerinden yürüyün. O nedenle bir Anıtkabir
fotoğraf sergim oldu, mültecilerle ilgili billboard
sergim oldu ve oradaki insanlık dışı yaşamının
fotoğraflanmasıyla gerçekleştirilen farkındalık
sayesinde ise Sakız Adası’nın göbeğindeki mülteci
kampı kapandı ve iç bölgede daha iyi prefabrik
bir kondisyona getirildi. Tüm sergilerin bir amacı
vardı ve son sergimizde, hayatını kaybeden
yaralanan zehirlenen orman çalışanlarına ve
itfaiyecilere ithaf ediyorum.
                                          55
URLA DOĞA’DAN
Urla Sulak Alanı
                                                 Mehmet Tuncer
                                                     Urla Doğa - Keşif Dağcılık
                                                              @urladoga
           Urla'da yaşayanların bile çok bilmedikleri, şimdilerde
              ise İYTE arazisinde kalan göçmen kuşların uğrak
                           yerlerinden Urla sulak alanı...
                         Buraya Urla Kuş Cenneti demek
                                  çokta yanlış olmaz.
            Deniz kıyısı boyunca uzanan kumsallar ve doğal su
             kaynaklarından oluşan lagünler bir çok bitkinin ve
                            canlının yaşam alanı olmuş.
               Mevsim gereği renkleri kırmızıya dönmüş deniz
                     börülceleri alana ayrı bir renk veriyor.
             Urla İçmeler ile Gülbahçe arasındaki kıyı şeridinde
                bulunan alana giriş üniversitenin iznine tabi .
                Alanın Gülbahçe yönündeki Roma Ilıcası İYTE
            yönetimi tarafından yeni restore edildi. Roma Ilıcası
           binlerce yıldır bilinen bir sıcak su kaynağı olup, taş bir
           yapı içinde yer alan sıcak su havuzuyla da ilgi çekiyor.
               Sizleri Urla Sulak Alanı fotoğrafları ile baş başa
                                      bırakıyoruz.
56
Fotoğraf: Mehmet Tuncer
                         57
URLA DOĞA’DAN
  Fotoğraf: Mehmet Tuncer
58
Fotoğraf: Mehmet Tuncer
                         59
URLA DOĞA’DAN
  Fotoğraf: Mehmet Tuncer
60
Fotoğraf: Mehmet Tuncer
                         61
URLA DOĞA’DAN
  Fotoğraf: Mehmet Tuncer
62
Fotoğraf: Mehmet Tuncer
                         63
64
Çok geç olmadan
Harekete geç!
                                                65
TARIM
  Örnek Olmak
   Zorundayız!
                                                  Bilge Keykubat
                                                 Tarım-Gıda Yazarı-Araştırmacısı
                                                           Ziraat Mühendisi
66
Her geçen gün dünya nüfusu artıyor.                         Her bölgede o bölgenin değişen iklim ve su
         Ülkelerin nüfusları arttıkça gıda talebi de,       yapısına uygun çeşitleri yetiştirmek küçük bir
         tarımsal üretim bölgeleri üzerinde ki baskı        başlangıç olabilir.
 da her geçen gün artmakta.
                                                            Biz insanlar olarak da iklim adaptasyonunu
 Gıda talebi artışı ile birlikte iklim değişikliği, toprak  gerçekleştirmek zorundayız.
 bozulması ve kuraklık gibi çok önemli sorunlar da
 karşımıza çıkıyor.                                         Yeraltı su depolama uygulamaları, iklime uyumlu
                                                            drenaj ve ekonomik sulama sistemleri giderek
 Bu etkenler ile birlikte maalesef toprakların              önem kazanıyor. Değişen dünyanın çiftlikleri hem
 verimliliği de etkileniyor.                                aşırı yağışı hem de kuraklığı daha iyi yönetmek
                                                            zorunda.
 İçme suyu kıtlığı her geçen gün artıyor. Verimli
 topraklar yok oluyor. Toprağın tuzluluğu artıyor.          Üretim alanlarımızı daha iyi korumak ve
 Bunlara kötü hava koşulları da eklenince olan              gübreleme stratejisini daha iyi yönetmek
 dünya anaya ve dolayısı ile biz insanlara oluyor.          zorundayız. Tarımsal üretimde pestisit kullanımını
                                                            minimuma indirmek zorundayız.
 Bu değişimler doğal çeşitliliğin değişmesine de
 neden oluyor.                                              Akıllı sistemleri daha çabuk ve daha aktif şekilde
                                                            hayata geçirerek su kaybını ve toprak yapısının
 Bioçeşitlilik maalesef her geçen gün azalıyor.             bozulmasını minimuma indirmek zorundayız.
 Biyoçeşitlilik dünya ana için, bizim için kısaca
 yaşam için gerekli. Doğa Ana bize yaşayacak bir            Özellikle tarımsal üretimde ve tarım-gıda
 yer, beslenecek gıda, içmemiz için su, sağlıklı            sanayinde ülkemizin en güçlü özelliklerinden biri
 kalmak için malzeme verir. Biyoçeşitlilik burada           olan güneş, rüzgar ve su ile elde edilen elektrik
 önemini ortaya koyar. Dünyanın dengesi                     gücünü kullanmamız gücümüze güç katacaktır.
 biyoçeşitlilik ile sağlanır. Biyoşeşitlilik sayesinde
 mükemmel uyum ve mükemmel döngü ortaya                     Verileri daha ciddi biriktirip istatistikleri daha
 çıkar.                                                     efektif kullanıp tarımsal yönetimde ayağı yere
                                                            basan olmak zorundayız.
 Bu aşamada yer yüzünde elimizde sağlam kalan
 toprakların, üretim alanlarının ve çiftliklerin            Tarım ve gıdada sürdürülebilirliği önemseyen,
 korunmasının ve sürdürülebilirliğinin önemi her            iklimsel koşulları el üstünde tutan, fosil enerji
 geçen gün daha da önem arz ediyor.                         kaynaklarından uzak duran, suyu ve toprağı
                                                            önemseyen ve teknolojiyi en etkili şekilde
 Elimizde kalanları mutlaka iyi şekilde                     kullanarak inovatif girişimler yapan gençlere
 değerlendirmek zorundayız. Kaybettiklerimizi               destek olmak zorundayız.
 de nasıl geri alabileceğimizi bulmak ve bu yolda
 ilerlemek zorundayız.                                      Bir konu daha belirtmek istiyorum. Özellikle
                                                            pandemi dönemi gösterdi ki küçük üreticilerimize,
 Tarihin sayfalarına baktığımızda yok olan                  yerel üreticilerimize, genç üreticilerimize, kadın
 devletlerin, insanların hep verimli topraklarını           üreticilerimize çok ihtiyacımız var.
 kaybetmeleri sonucu ortadan kaybolduklarını
 görürüz.                                                   Tüm bunları belirttikten sonra İzmir ili genel
                                                            olarak sonrasında da Urla özel olarak bu iyi bir
 Ben Tarım-Gıda-İklim-Su ile ilgili politikaların           örnek ve ilham kaynağı olabilir. Yerel üreticileri,
 devletler üstü olmak gerektiğine inanıyorum.               lokal lezzetleri, özel coğrafyası, verimli toprakları
 Bu dörtlü tüm insanoğlunu, tüm dünyayı ve                  ile Urla tarımın, tarımsal ve gastronomi turizminin
 Dünya Anayı ilgilendiren en önemli konular. Bir            önemli merkezlerinden biri. Burada yapmamız
 kişinin, bir firmanın, bir kurumun, bir devletin           gereken el ele vererek Urla için, İzmir için ve tabii
 kontrolünde olmaması gerekir. Bir ülkedeki                 ki de ülkemiz için önemli adımlar atabilmek.
 susuzluk ve iklim değişikliği tüm dünyayı etkiler.
 Bir bölgedeki değişim tüm dengeyi bozar.                   Son olarak;
 Bozulmasında en önemli faktör biz insanlar                 Sağlıklı Toprak Sağlıklı Bitki demek
 olduğumuza göre doğal ekosistemleri ve bozulan
 toprak yapısını düzeltmek de biz insanların                Sağlıklı Bitki Sağlıklı Besin demek
 görevidir.
                                                            Sağlıklı Besin Sağlıklı İnsan demek
                                                            67
GASTRONOMİ
                        Çorbaların Atası
     Tarhana
                                                   Gülhan Kara
                                             Gastronomi Yazarı ve Danışman Chef
68
Tarhanayı tanımlarken “Çorbaların kralı”              Yazın en sıcak günlerinde
      demek geliyor içimden. Tarhana bir
      zamanlar dar gelirlinin yiyeceği olduğundan     evlerde tarhana
olsa gerek isminin “dar-hane” den geldiği yazılır
ve söylenir. Tarhananın adı her yerde tarhana,        yapılıp kurutulup kışlık
ama her tahranın lezzeti farklı. Yöreden yöreye
onlarca farklı çeşidi var. Hala yazın en sıcak        çorbaların yapılıyor
günlerinde evlerde tarhana yapılıp kurutulup
kışlık çorbaların yapılıyor olması, biz Türklere      olması, biz Türklere özgü
özgü “kışlık yiyecek hazırlama kültürü”nün bir
parçası.                                              “kışlık yiyecek hazırlama
Günümüzün hazır çorbaları, tamamen Türk               kültürü”nün bir parçası.
usulü tarhana yapımı esas alınarak üretilmiş.
Son derece sağlıklı, pişmesi çok çabuk ve kolay       hissettiniz? Grip olma ihtimali mi var? Hemen
olan tarhana evlerde hayat kurtaran malzemedir        bir kase kızılcık tarhanasını sıcak sıcak mideye
bence. Evde yiyecek hiçbir şey olmasa bile bir        indiriyorsunuz. Bir gece sonra hiçbir şeyiniz
tencere suyunuz ve 4-5 kaşık kuru tarhananız          kalmıyor. En kıymetli tarhanalarımızdan biri
ya da derin dondurucu da birkaç parça yaş             bence.
tarhananız varsa yemeğiniz 10 dakika da hazır
demektir.                                             İki numarada Muğla tarhanası var. Hamurunda
                                                      haşlanmış baklagillerin kullanıldığı, ekşimsi
Tarhana bazı yörelerde un, yoğurt, çeşitli kokulu     tarhana otuyla yöreye özgü kırmızı biber ve
otlarla yoğrulup bir süre bekletilerek ekşitilir.     karagöz börülcenin buluştuğu bu enfes lezzetteki
Yazın en sıcak zamanlarında yapılır ki 1 günde        tarhana ile Fethiye köylü pazarında tanıştım. Bir
kurutulup ufalansın diye. Yoğurt, buğday,             kez tattıktan sonra pazardaki bütün tarhanaları
nohut gibi mayalandırıcı özelliğe sahip bir           aldım ve sene boyunca bıkıp usanmadan her
malzeme ile unun yoğrulması ve ekşitilmesi; yani      akşam pişirdim.
mayalandırılması esasına dayalı olan tarhana,
içine eklenen farklı malzemelerle çeşitlendiriliyor.  Üçünü sırada kırmızı biberli domatesli, soğanlı
                                                      Trakya tarhanası ve dördüncü sırada ise lezzeti
Yazın son sıcak günlerinde Ağustos ayından            kadar görünümleriyle de farklı 2 tarhana var.
başlayarak eylül ortalarına kadar yapımı sürer.       Biri Elazığ yöresine ait buğday (dövme/yarma)
                                                      ile yapılan avuç içi büyüklüğünde parçalar,
Eskişehir’de süt, soğan ve salça; Antalya’dan         topaklar halinde kurutulmuş tarhana; diğeri
un, domates ve yoğurt; Siirt’te un ve yağlı ayran;    Kahramanmaraş yöresine ait yine buğdayla
İzmir’de un, domates, tarhana otu, acı biber,         yapılan ve incecik hasırların üzerine sıvanarak
soğan ve yağlı torba yoğurdu; Isparta’da un,          kurutulan “Yaprak Tarhana”. Üstelik bu tarhanayı
süt, yoğurt, yumurta ile yapılan kimi kevgirden       çerez gibi kuru kuru atıştırabiliyorsunuz.
geçirilerek ufalanmış halde, kimi top top
kurutulmuş topaklar halinde…                          Uşak, Kütahya, Denizli, Aydın tarhanaları da
                                                      oldukça ünlü.
Hepsinin ortak adı: Tarhana
                                                      Mısır unlu tarhana, irmikli tarhana, beyaz
Trakya, Kastamonu, Muğla, Aydın, Adana,               tarhana, ekşi tarhana… uzayıp gidiyor liste.
Kahramanmaraş, Bolu, Elazığ yörelerinin               Her tarhananın yöreye özgü bir otu var içinde.
birbirinden çok farklı tarhanaları benim en           Her bölgede adı “ tarhana otu”. Bu bazen
çok ilgimi çekenler ve en sevdiğim çeşitler.          dereotu bazen yabani kekik; bazen de nane ile
Kastamonu, Bolu ve civarında bir orman meyvesi        kokulandırılıyor.
olan Kızılcık’la (yörede “kiren” deniyor) yapılan
eflatuna çalan pembe renkli tarhanayla bundan         Şifa kaynağı ve bağışıklık güçlendirici
30 sene önce tanıştığımda nutkum tutulmuştu.
Muazzam bir lezzet, insanı mest eden nefis bir        Besin değeri oldukça yüksek olan tarhana pek
koku. Ya şifasına ne demeli? Hafif bir kırgınlık mı
                                                      69
GASTRONOMİ
70
çok vitamin ve mineral içeriyor. Çok sağlıklı        hemen her yerde en sevilen çorbalarımızın
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunlara hiç girmeyip     başında Ezogelin ve Mercimek gelir. Bunları
tarhana yapmanın bir ritüel olduğu geçmiş            Yayla, Tavuk suyuna Şehriye, Tarhana ve
dönemlerden bahsetmek istiyorum biraz.               İşkembe çorbaları takip eder. Bu listeye domates
                                                     çorbasını da dahil etmek lazım. Bunlar herkes
Sıcak bir ağustos günü…Tarhana yapılacak!            tarafından lezzeti bilinen çeşitler. Çorbaların
Karar verildiyse 4-5 kilo yoğurt alınır. En az 2-3   temel malzemesi genellikle et suyu, şehriye
kilo kırmızı salçalık biber, bir o kadar domates,    çeşitleri, sebzeler ve baklagiller. Tadını getiren
1 kilo kuru soğan ve un. Biberler bir güzel          tuzu, kıvam ve lezzetini veren ise terbiyesidir. Bir
közlenir, soyulur. Tohumları temizlenir ve           çorbanın pişirilirken tuzu unutulmuşsa sonra
kıyma makinesinde çekilir. ( Şimdi robotlar var,     ne kadar tuz eklerseniz ekleyin o çorbanın tadı
daha kolay). Domatesler soyulur, rendelenir.         yerine gelmez. Un, yumurta, sirke, limonsuyu ve
Bütün malzeme genişçe bir hamur teknesinde (         sarımsak da temel terbiye malzemeleri.
ahşaptan oyma hamur yoğurma kabı) buluşur ve
bir güzel yoğrulur. Bir yanda temiz bezler, örtüler  Aslında o kadar çok çorba çeşidimiz var ki.
hazırlanır. Yoğrulan tarhana hamuru top yapılır      İstanbul, İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayanlar
ve uygun bir kabın içine konup üzeri güzelce         ve yeni nesil henüz tanışmadı o lezzetlerle.
örtülür. 6 - 7 gün boyunca günde bir kez açılıp      Büyük olasılıkla da çoğu tanışamadan o lezzetler
yoğrulmak suretiyle örtülü olarak evin güneşten      unutulup gidecek... Zaten ilk başta damak
uzak ama sıcak bir yerinde ekşitilir. 7. gün sabah   yadırgıyor öyle erişteli, yeşil mercimekli; içinde
erkeden tertemiz çarşaflar evin uygun bir yerine     adı duyulmamış otlar bulunan çorbaları…
serilir. Biraz geniş alan gerekli. Mis gibi kokan    Ama diyet çorba, zayıflatan çorba dediniz mi iş
hamurdan önce yumurta kadar parçalar koparılır       değişiyor.
ve bezin üzerine yan yana dizilir. 2 saat sonra
parçalar ikiye bölünür. Sonra tekrar bölünür         Çorbalar, Türk mutfağının neredeyse ana
ve güneş batana kadar parçalar en ufak halini        yemekleri kadar önemli ve zengin bir çeşitliliğe
alırken bir yandan da tamamen kurumuş olur.          sahip. Yanına bir parça ekmeği katık ettiniz mi
Son olarak kola kuvvet bir iş kalır; o da kevgirden  karnınız doyuverir. Kış sabahları içilen sıcacık
geçirerek ufalanması işi. Onu da yaptıktan sonra     bir kase çorbayla bomba gibi olursunuz.
artık tarhana bütün o pembemsi güzelliği ve          Anneler sütten kestiği bebeğini çorbayla besler.
mis kokusuyla pişirilmeye hazırdır. Bez torbada      Hastaların şifa yemeği, iftar sofralarının olmazsa
saklanması ve kış boyunca 2-3 günde bir sıcak        olmazı, kışın sıcak tarhana, yazın soğuk ayran aşı
sıcak içilmesi tavsiye olunur.                       ile önemsemediğimiz çorbalarımız hayatımızın o
                                                     kadar içindedir ki aslında...
Mideye cila, bedene şifa çorbalar…
                                                     Velhasıl Anadolu coğrafyasının sunduğu bu eşsiz
Tarhanayı anlattıktan sonra genel anlamda            lezzetleri keşfetmekte hiç de zorlanmadım. Bölge
“çorba” dan bahsetmemek olmaz. Çünkü bu              bölge, il il, köy köy sorup soruşturduğunuzda
yazının devamında Türkiye’nin Çorbaları ve           neler neler çıkıyor önünüze.
Pilavları kitabımdan 4 tarifi siz VourlaMag
okurlarıyla paylaştım.                               Anadolu’da pek çok yemeğin olduğu gibi
                                                     çorbaların da isim hikayeleri var. İlk aklıma gelen
Çorba, Farsça’da “tuz” anlamına gelen “şur” ve       Nevşehir yöresinin “Gendime” çorbası mesela.
ve “aş” anlamına gelen “ba”nın birleşmesiyle         Misafir bastırınca bir gün, mutfakta doğru
oluşan “Şur-ba” kelimesinden geliyor. Sadece         dürüst erzak kalmaz. Evin gelini ne bulduysa
bizim mutfağımızda değil dünya mutfaklarında         tencereye koyar ve pişirirken kaynanası gelir.
da aranılan, en sağlıklı ve aynı zamanda en          Bu da ne? Diye sorar. Gelin “gendime” der. Yani
doyurucu yemeklerden biri. Çorba her öğün            sadece kendisi için uydurduğu “bunu kendime
hatta günün ve gecenin her saati yenebilir.          yapıyorum” demek isterken çorbanın da adını
Midenin dostu ve şifa unsuru olarak yemek            verir farkında olmadan. Bolca buğday içeren (
kültüründe ayrıca yer tutan çorbalar mönülerin       dövme dediğimiz aşurelik buğday) “Gendime”
de demirbaşıdır. Türk mutfağında her yemek           çorbası böyle doğmuş rivayete göre.
çorbayla başlar. Evlerde, lokantalarda, okullarda
                                                     71
YEMEK TARİFİ
72
S, ef Gülhan Kara’dan
Isırgan Otu Çorbası
      (Terbiyeli)
Malzemeler                   Yapılışı
4 kişilik;                   Isırgan otlarını yıkayıp ve içine bir miktar tuz eklenmiş kaynar suda
1 demet taze ısırgan otu     1-2 dakika haşlayın. Soğuk suya çıkarıp soğutun. Süzgece alıp
1 kuru soğan                 10 dakika kadar bekletin. Süzülmüş olan ısırganı kesme tahtası
3-4 yemek kaşığı zeytinyağı  üzerine alıp bıçakla kıyın. Soğanı yemeklik doğrayıp zeytinyağında
4-5 bardak sıcak su          kavurun.
Tuz, karabiber, nane
Terbiye için:                Doğranmış ısırganı ilave edip karıştırın. Tuz, karabiber, nane
1 çorba kaşığı sirke         ekleyin ve üzerine suyunu ilave edip 10 dakika kadar pişmeye
1 çorba kaşığı limon suyu    bırakın.
1 diş sarımsak
1 çorba kaşığı un            Sirke, limon suyu, ezilmiş sarımsak ve unu bir kasede çırparak
                             terbiyeyi hazırlayın. çorbaya ilave edip karıştırın. Bir taşım daha
                             pişirin. Sıcak olarak servis yapın.
                             *Isırgan çorbası daha çok Karadeniz mutfağında karşımıza çıksa da
                             Trakya ve Ege bölgelerinde de yapılır. Balkan göçmenlerinin yoğurtlu
                             pişirdiği Isırgan Çorbası, Karadeniz’de sade ve mısır unlu meyane ile
                             pişirilir.
                             73
YEMEK TARİFİ
74
S, ef Gülhan Kara’dan
    Sıkıcık Çorbası
Malzemeler                   Yapılışı
6 kişilik;                   İnce bulguru küçük bir kaseye alıp üzerine 1 çay bardağı sıcak
1 su bardağı ince bulgur     su ekleyin ve üzerini kapatın. Bulgur yumuşayana kadar (10 dk)
3 yemek kaşığı kuru tarhana  bekletin. Üzerine tarhana, nane, tuz ve karabiber ilave edip iyice
1 yemek kaşığı kuru nane     karıştırın. Malzeme birbirini tutana kadar arada bir gerektikçe su
1 yemek kaşığı un            serperek yoğurun. Hazırladığınız hamurdan fındık büyüklüğünde
1 kuru soğan                 top köfteler hazırlayıp un serpilmiş tepsiye yuvarlayın.
1 çorba kaşığı domates
salçası                      Bir tencerede tereyağını eritip kıyılmış soğanı salçayla kavurun.
6 su bardağı et suyu         Üzerine et suyunu ilave edip kaynamaya bırakın. Kaynamaya
1 kaşık tereyağı             başlayınca hazırladığınız topları suya bırakın ve kısık ateşte 15
Tuz, karabiber               dakika kadar pişirin. Sarımsakları ezip yoğurtla karıştırın. Çorbayı
Servis için:                 servis kaselerine paylaştırdıktan sonra kasenin ortasına 1-2 kaşık
1 su bardağı yoğurt          dolusu sarımsaklı yoğurt ilave edip hemen servis yapın.
1-2 diş sarımsak
                             * Bu çorba Kütahya mutfağının ilk akla gelen lezzetlerindendir.
                             Kütahya’nın tarhanaları da meşhurdur.
                             75
YEMEK TARİFİ
76
S, ef Gülhan Kara’dan
Sütlü Badem
   Çorbası
Malzemeler                 Yapılışı
5-6 kişilik;               Tereyağını eritip toz bademi ekleyin. Orta ateşte bademin kokusu
2 çorba kaşığı tereyağı    çıkana kadar kavurun. Unu ilave edip kavurduktan sonra üzerine
1 çay bardağı çiğ, ince    sütü ilave edin. İrmiği ekleyin. Tuzunu ekledikten sonra karıştırıp
çekilmiş badem             çorbayı kısık ateşte pişmeye bırakın. Üzeri için tereyağını küçük bir
1 çorba kaşığı irmik       tavada eritip yağ kızınca kıyılmış maydanozu ilave edin ve hemen
1 çorba kaşığı un          ocaktan alın. çorbayı kaselere paylaştırıp üzerine maydanozlu
5 su bardağı süt           yağdan gezdirin. Soyulmuş çiğ taze bademlerle süsleyip servis
Tuz                        yapın.
Üzeri için:
2 çorba kaşığı tereyağı    * Osmanlı saray mutfağında pişen çorbalardan biri. Özellikle sünnet
1 tutam kıyılmış maydanoz  düğünlerinde ve Ramazan ayı iftar sofralarında mutlaka yapılırmış.
                           77
DOĞAL SOFRA URLA’DAN
78
Merhaba,
     Bundan sonra bu güzel derginin her
   sayısında, Doğal Sofra Urla gönüllüleri
  olarak geleneksel yemek tariflerimizle yer
                      alacağız.
Biz Doğal Sofra Urla gönüllüleri, tamamen
   sürdürülebilir bir yaşantı istiyoruz. Yani
  esnafıyla, rencberiyle, sakin yaşantısıyla,
 temiz sahilleri, mis gibi çam ormanlarıyla,
  İskele’deki balıkçısıyla, fırınıyla, terzisiyle,
     pazar yerinde muhabbet edip adını
 bildiğimiz üreticisiyle sürdürülebilir olsun...
     Kimse yerinden yurdundan olmasın.
   Tarladaki ürün para etsin. Etsin ki çiftçi
arsasını satmasın, bizi besleyen bu bereketli
   topraklar sitelere dönüşmesin… Balıkçı
  para kazansın ki kıyı balıkçılığına devam
etsin. Biz de Ege’nin bu en şanslı sularındaki
deniz ürünlerinin tadına varabilelim. Sadece
    biz değil çocuklarımız da bu lezzetlere
  ulaşabilsin, onlar da kıymet bilsin, tek tip
beslenmesin. Doğayı, çevresini, komşusunu
kollasın ki bu yaşam sürsün gitsin. Bu bilinci
 sonraki nesillere aktarmak için çalışıyoruz.
          Doğal Sofra Urla
                                                    79
DOĞAL SOFRA URLA’DAN
80
Bu sayıda gönüllümüz Fazile Günel Paksoy, Peynirli Patlıcan Kıstırma tarifi verecek.
          Fazile Hanım Urla’da doğmuş. Ailesi, 1937’de Bulgaristan’dan göç etmiş. Üç yıldır
          Doğal Sofra Urla gönüllüsü…
  Fazile’den
Peynirli Patlıcan
     Kıstırma
Bu yemeğimiz bir göçmen yemeği… Göçmen yemeklerinin birçoğunda sebze ile birlikte süt,
            kaymak, peynir, ekşimik (süt kestirilerek yapılan lor) ve yoğurt kullanılır.
Malzemeler                    Ön Hazırlık
6 adet uzun patlıcan          Patlıcanlarımızı bütün olarak kızartacağımız için alacalı soyuyoruz.
1 adet kuru soğan             Soymazsak kabuğu koyu renkli olduğu için kızartma derecesini
Sarımsak                      ayarlayamayız ve fazla kızarır.
2 adet domates
5 adet sivri biber            Soğanımızı ve domateslerimizi yemeklik doğruyoruz.
250 gram ekşimik veya keçi
peyniri                       Peynir kullanacaksak bir çatal yardımıyla eziyoruz. Biraz karabiber
Zeytinyağı                    ekleyip iyice karıştırıyoruz.
Cibrissa (yaz kekiği) ve tuz
                              Yapılışı
Düzenleyen: Zeynep Omay
                              Patlıcanlarımızı az zeytinyağında hafifçe kızartıyoruz ve bir süzgeçte
                              bekletiyoruz.
                              Patlıcanları kızarttığımız yağın içine soğanlarımızı ekleyip sararıncaya
                              kadar kavuruyoruz. Domateslerimizi, birkaç dal cibrissamızı ve
                              tuzumuzu da ilave edip tenceremizin kapağını kapatarak hafif ateşte
                              pişmeye bırakıyoruz.
                              Yemeğimizin sosu tıkırdarken soğuyan patlıcanlarımızın içlerini bir
                              kaşık yardımıyla açıp peynirlerimizi buraya kıstırıyoruz ve tıkırdamakta
                              olan sosun üzerine sıralıyoruz. Patlıcanlar yumuşayıncaya kadar hafif
                              ateşte pişiriyoruz. İsterseniz fırınlayabilirsiniz de… Peynir olarak kaşar
                              ya da tulum kullanırsanız yemek soğuduğunda pek hoş olmuyor.
                              Ekşimik ya da diğer peynir çeşitleriyle sıcak, ılık ya da soğuk her
                              şekilde leziz oluyor.
                              Biz yemeklerimizde cibrissayı çok kullanırız. Ailem tohumlarını
                              Bulgaristan’dan göç ederken getirmiş. Son bir iki yıldır pazarda da
                              görüyorum. Adına yaz kekiği diyorlar. Kokusunu sevdiğiniz başka bir
                              yeşillik de kullanabilirsiniz.
                              Ürünlerimiz bereketli, sofralarımız şen olsun.
                              81
GEZİ
“Bir Macahel Rüyası”
     ile Başlamak
                                                          Yazı ve Fotoğraflar
                                    Resmiye Dinlenmez & Ebruli Turizm
82
Vourlamag’da ilk gezi yazıma MACAHEL ile               Yavaş yavaş ölürler,
       başlamak istedim. Uzayan bir pandemi            Seyahat etmeyenler.
       dönemi ve mümkün olduğunca doğaya               Yavaş yavaş ölürler
sığınma zamanı. Bu nedenle Macahel’i seçtim.           Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
Anadolu’nun çok özel bir yeri Macahel /                Vicdanlarında hoşgörüyü
Maçahela… Kısaca; Kuzeydoğu Anadolu                    barındıramayanlar.
sınırımızın en uç noktası Gürcistan sınırının
içinden geçtiği bölgenin adıdır Macahel. Doğu          Yavaş yavaş ölürler,
Karadeniz ile Doğu Anadolu’nun kucaklaştığı            Alışkanlıklarına esir olanlar,
topraklar!                                             Her gün aynı yolları yürüyenler,
                                                       Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Adını ilk duyduğumda, (yirmi yıl kadar önce)           Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile
kimsenin bilmediği, hakkında bir kaynak                girmeyenler,
bulamadığım, hiçbir gezginin, rehberin haberdar        Bir yabancı ile konuşmayanlar.
olmadığı bir yerdi. Anadolu’nun tek yağmur
ormanı bölgesi, biyosfer alanı, endemik bitkilerin     Yavaş yavaş ölürler
yoğun olduğu, Kafkas arılarının memleketi ve           Heyecanlardan kaçınanlar,
Anadolu’nun en yaşlı ağaçlarının yaşadığı bir yer      Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki
olduğuna dair bilgiler geldikçe, hemen gitmek          pırıltıyı
istedim.                                               görmek istemekten kaçınanlar.
Biraz araştırma yapınca, Tema’nın ve                   Yavaş yavaş ölürler
Kafkas Üniversitesinin bölgede çalışmalar              Aşkta veya işte bedbaht olup yön
yaptığını öğrendim. Biraz rahatladım. Kafkas           değiştirmeyenler,
Üniversitesi’nin Biyoloji Bölümünü aradım ve           Rüyalarını gerçekleştirmek için risk
ulaşabildiğim bölümde görevli bir doçente              almayanlar,
Macahel’e gitmek istediğimizi ama hiçbir               Hayatlarında bir kez dahi mantıklı
bilgiye ulaşamadığımızı anlattım. Adını                tavsiyelerin dışına
anımsayamadığım biyoloji doçenti , bana bir            çıkmamış olanlar.
isim ve bir telefon numarası verdi. Bu büyülü
coğrafyaya sevdam, yirmi yıl önce böylece              Martha Medeiroz
başlamış oldu. İlk gezilerimiz adeta keşif turlarıydı
ve inanın, her biri ayrı bir öykü olur…
Macahel’e doğru…
Uçakla ulaşabileceğiniz Trabzon, Erzurum,
Kars veya Batum Havalimanı’ndan sonra Artvin
Borçka’ya kadar, küçük araçlarla yolculuk yapmak
gerekiyor. Halen otobüs yolculuğu yapılabilen
geniş yollar yok ve dilerim yapılmaz…
Ben en çok Kars ya da Erzurum tarafından
gitmeyi seviyorum. Kars’a eğer akşam uçağı ile
ulaştıysanız bir gece Kars’ta konaklamak, ertesi
gün Çıldır Gölü etrafından dolaşarak gitmek, yol
boyunca bir film şeridi gibi Çıldır Gölü çevresi
insanlarının öykülerini dinlemek, her defasında
hoşuma gider. Yörede Kafkasya’dan göç etmiş ve
belli ölçüde özelliklerini korumuş değişik boylara
ait insanların yaşadığı köyler vardır. Gittikçe
kaybolan, unutulan kimlikler, kültürlerdir bunlar.
                                                       83
GEZİ  Örneğin Malakanlar son yıllarda Kars gezilerinin
                           önem kazanması ile yeniden öne çıktılar ama
84                         daha keşfedilmeyi bekleyen hayatlar var burada…
                           Kars platosundan çıkınca Yalnızçam Ormanları
                           merhaba der! Upuzun, kapkara gölgeli, büyülü
                           ormanlar... Aslında kara göründüklerine
                           bakmayın, bunlar gerçekte sarıçam ağaçlarıdır.
                           Belli yüksekliklerde, oksijenin bol olduğu yerlerde
                           hayat sürerler. Sarıkamış karına o çok özel kristal
                           yapısını veren bu Sarıçam Ormanlarıdır. Sarıçam
                           ormanlarıyla beraber, yönünüz artık Karadeniz
                           Bölgesine döner. Zaman zaman karşımıza çıkan
                           Alpin çayırları, İsviçre’yi anımsatır. Laşet /Acısu’ya
                           gelmeden hafif sağa dağa saparsanız eşsiz bir
                           manzara soluğunuzu keser. Yeşilin her tonu ve
                           sonsuzluk!
                           Bu yıl Şavşat’dan yeşil yol ile ulaştık Macahel’e. Bir
                           başka yazıda belki Şavşat yaylalarını konu alırım.
                           Bu yazıda klasik yoldan, Artvin/Borçka üzerinden
                           gidelim diyorum. Artvin Barajı-Borçka Barajı
                           derken, iki taraflı muhteşem Karçal Dağları
                           arasından ilerler yolculuk. Ladin, köknar, kayın,
                           ıhlamur ve kestane ağaçlarından karışık bir
                           orman örtüsü sizi kucaklar. Uzaktan şelalelerin
                           pırıltıları göz kırpar. Sağa mı, sola mı bakayım
                           derken şaşırırsınız ve solda eskiden patika olan,
                           şimdilerde taş döşeli bir yol ayrımı dikkatinizi
                           çeker. Aman kaçırmayın bu yol ayrımını. Çünkü
                           sizi Anadolu’nun en güzel göllerinden birine
                           Borçka/Karagöl’e götürecek…
                           Borçka Karagöl Tabiat Parkı
                           Borçka/Karagöl, hiç abartısız, Anadolu’nun en
                           nadide mücevherlerinden birisidir. Uçları ifade
                           etmeyi sevmesem de, burası gerçekten “en” ler
                           diyarıdır. Karagöl 19.yüzyıl başlarında bugünkü
                           “Klaskur (Aralık) Yaylası”nın yakınlarındaki
                           bir tepenin, heyelan sonucu Klaskur (Aralık)
                           Deresi’nin önünü kapatmasıyla oluşmuş. Dört
                           mevsimin her birinde inanılmaz görüntülere
                           bürünür. Flora, fauna, üstün peyzaj özellikleri
                           nedeniyle 2002 yılında Tabiat Parkı kapsamına
                           alınmış.
                           Göl alanının büyüklüğü yaklaşık 9 hektar. Tabiat
                           parkı ise toplam 368 hektar bir alanı kaplar..
                           Karagöl ve çevresinde 89 familya ve 334 cinse ait
                           toplam 898 bitki türü tespit edilmiş. Belirlenen
türlerden 11 tanesi endemiktir.                      içerir. Bölge, Avrupa ve Orta Asya’yı içine
                                                     alan coğrafyadaki en geniş doğal yaşlı orman
Memeli yaban hayvanlarından Vaşak, Kurt,             ekosistemlerine sahiptir.
Çakal, Tilki, Ayı, Porsuk, Ağaç Sansarı, Su Samuru,
Avrupa Yaban Kedisi, Yaban Domuzu, Karaca,           Karçal Dağları’nda ülke çapında nadir rastlanan
Çengel Boynuzlu Dağ Keçisi, Yaban Keçisi             en az 61 bitki taksonunun yetiştiği bilinmektedir.
görülebilmekte…                                      Doğu kayını (Fagus orientalis) ve doğu
                                                     ladininin (Picea orientalis) hakim olduğu karışık
Karagöl ayrıca bir kuş ve kelebek cenneti. Tespit    ormanlarda kestane, doğu gürgeni, Kafkas
edilebilen 40 kuş türüne ev sahipliği yapıyor.       ıhlamuru, kızılağaç, doğu ladini, saplı meşe, fındık,
Buradaki Huş ağaçlarında nesli tükenmekte olan       huş ağacı ve sapsız meşe ile tanışırsınız…
kuş türlerinden “Huş Tavuğu”na rastlamak da
mümkün. Kurbağa türleri, endemik böcek türleri       1000-1800 m yükseltiler arasında, kayın ve ladin
ve kelebek türleri baş döndürücü. Şimdilik 25 tür    egemenliğindeki doğal yaşlı ormanlar görülür.
kelebek tespit edilebildiğini yazıyor kaynaklar…     Bunun üzerinde, orman gülleri (Rhododendron
                                                     spp.), ayı üzümü, bodur ardıçlar ve defne
Karagöl’ü sevmemek mümkün mü? Zaman                  bulunur. 2000-2400 m’ler arası, çok sayıda kolşik
zaman insan boyuna ulaşan dev eğrelti otları         endemiklere sahip Alpin çayırlıklar zonudur.
arasında gölün tam çevresini dolaşmak çok            Ayrıca, siğilli ve kızılağaç yapraklı huşlara rastlanır.
keyiflidir. Yaklaşık 3 km olduğu söylense de bu
mesafenin daha kısa olduğunu düşünüyorum.            İnsan etkisinin görece az olduğu bu yaşlı
Yürüyüş sırasında berrak sularda balık türlerini     ormanlar, yaban hayatı için de uygun yaşam
seçebilir, hatta fotoğrafını çekebilirsiniz.         ortamı oluşturur. Boz ayı, yaban keçisi, ulu geyik,
                                                     çengel boynuzlu dağ keçisi, kurt, vaşak, çakal,
Karagöl gezisi ve fotoğraf molaları sonrasında,      tilki, yaban domuzu ve su samuru çok sayıdaki
Karçal Dağları üzerinden, Macahel’e                  yaban hayvanından bazılarıdır.
yolculuğumuz devam eder. (Yaklaşık 20 km)
                                                     Macahel insanı değiştirir…
Karçal Dağları
                                                     Karçal Dağlarının nadir güzelliği içinde
WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) ve IUCN              yolculuğunuz devam ederken, 1830 metrede yer
(Dünya Doğayı Koruma Birliği) tarafından             alan Macahel Geçidi’ne (Cankurtaran Geçidi veya
belirlenen, Küresel düzeyde korunmada öncelikli      Küçük Yayla) gelirsiniz. Burada mutlaka arabadan
“200 Ekolojik Bölge” den birisidir.                  inin. Geçidin iki yanındaki muhteşem görüntüler
                                                     sizi adeta farklı bir boyuta taşır! Uçmak, dans
Uluslararası Kuşları Koruma Konseyi tarafından,
dünya üzerinde korunmada öncelikli 217
alandan biri olarak seçilmiştir.
Kuzey Doğu Anadolu’nun Gürcistan sınırında
yer alan Karçal Dağları biyolojik çeşitlilik
açısından Türkiye’nin en zengin yerlerindendir.
Doğu Karadeniz ılıman kuşak karışık yapraklı
ormanlarının en iyi örneklerine sahip olan Karçal
Dağları’nın en önemli özellikleri; ani yükseklik
değişimleriyle ortaya çıkan ekosistem çeşitliliği,
yüksek endemizm oranı ve zengin yaban
hayatıdır. Bu bağlamda bu bölge, dünyanın en
zengin ama tehlike altındaki 25 karasal “ekolojik
bölgesinden biri olarak görülmektedir.
Karçal Dağları, çoğunlukla bozulmadan kalmış
geniş ve iğne yapraklı orman, çalı, Alpin
çayır, sarp kayalık ve zirve bitki topluluklarını
                                                     85
GEZİ
86
etmek, şarkı söylemek, sevdiklerinize sarılmak         yöreye uygun pansiyonlar yapıldı.. Camili Köyü
istersiniz. Bazen bir sis denizi sarıp sarmalar sizi   bölgenin her zaman merkezi olmuş. Okulu,
ve sonsuzlukta yok olmak böyle bir şey herhalde        Kütüphanesi, Atatürk Büstü, Camisi ile hemen
dersiniz…                                              size kendini sevdiren bir köy. Macahel insanı , en
                                                       az lise mezunu, eğitimli insanlardan oluşuyor.
Bu son yıla kadar yol üzerinde erimeyen iki buzul      Köyün içinden Gürcistan sınırı geçiyor ve
kütlesi olurdu. Bizde içine girer, buz gibi kütlenin   askerimiz sınırı bekliyor…
altında coşar, kenarında fotoğraf çeker, kar
parçalarını koparmaya uğraşırdık. Maalesef iklim       Dağa doğru uzanan sınırı takip edebiliyorsunuz.
değişiklikleri bu yıl buzul kitlelerini de yok etmiş.  Hiç unutamadığım bir anısı var bu sınır boyunun.
                                                       İlk gezilerimizden birinde, sabahın seherinde
Ve Macahel…                                            kalkıp, su samurlarını göreceğim diye dere boyu
                                                       yürürken, Gürcistan’a geçmişim. Fark ettiğimde
Yörenin eski adı Macahel (veya Maçahel),               olası bir kör kurşuna denk gelmemek için nasıl
Osmanlı kayıtlarında Fatih Sultan Mehmet               bir heyecan ve telaşla koşarak döndüğümü hiç
zamanına kadar benzer isimlerle yer alıyor.            unutamam.
Gürcüce’den farklı söyleyiş, ses uyumlarıyla,
dilimizde Macahel / Maçahela olarak yaşamaya           Çok uzun yıllar boyunca, Karagöl sonrasında tüm
devam ediyor.                                          Macahel yolları topraktı. Sonraları Camili’ye kadar
                                                       yapılan yolu da kış koşullarının buz heyelanları
Tarihsel ve coğrafi olarak Macahel yöresi,             alıp gidermiş. Macahel Geçidi civarında kar
Türkiye’den komşu ülke Gürcistan’a bağlı               yüksekliği 6 metreleri bulur ve yol kapanırmış.
Acaristan Özerk Cumhuriyeti sınırları içerisine        Çocuklar mecburen Borçka’da yatılı okulda
doğru yayılan uzun bir vadinin genel adıdır. Vadi      okur, hastalar ise özel bir anlaşma yapılmış olan
boyunca akan dereler (Uğur-Maral ve Efeler)            Gürcistan tarafına götürülürmüş. Çok sayıda
pek çok yerde küçük şelaleler, çağlayanlarla yol       hasta insan ve hamile kadın maalesef at, katır
boyunca karşınıza çıkar. Bu üç dere Macahel            sırtında bu zorlu yollarda hayatını kaybetmiş.
Suyu olarak anılır ve sınırı geçtikten sonra Acara     Bugün Camili’ye kadar olan yol asfalt ve çoğu ara
suyundan önce Çoruh nehrine kavuşur. Bu                yollarda asfaltlanmış durumda.
akarsuyun yani vadinin sağında ve solunda
toplam (göçlerden önce) 26, (göçlerden sonra)          Bölgede hala hizmet veren 2 cami var; Camili
18 köy bulunur.                                        ve İremit Camileri. İkisinin de 18. yy yapıldığı
                                                       belirtilse de aslında ilk yapılış tarihleri bilinmiyor.
Macahel vadisinin Türkiye tarafında bulunan 6          Birçok tamirat, yenilenme görmüş. Canlı renkleri,
köy, Camili (Macahel) yöresini oluşturur ve Yukarı
Macahel olarak anılır. Vadinin Acaristan tarafında
kalan bölümünde (Aşağı Macahel’de) 12 köy
mevcuttur. Türkiye Cumhuriyeti sınırları çizilirken
(1921) 6 köy Türkiye’de kalmayı seçerken, 12 köy
Gürcistan tarafında kalmıştır.
Gürcü dilinde Maca (el), Hel (bilek) anlamına
geliyor. Gürcü dilindeki eski adı ile Hertvis, yeni
adı ile Camili Köyü bu köyler içinde bileği temsil
ediyor. Bugün Macahel’i oluşturan altı köyün
isimleri Camili, Efeler, Kayalar, Uğur, Düzenli ve
Maral’dır.
Camili’de Yaşam
Yolculuğumuz bizi önce Camili köyüne götürüyor.
Tema’nın burada bir misafirhanesi var. Biz
yirmi yıl önce yöre halkının evlerde kalıyorduk.
Günümüzde bu evler pansiyona dönüştü ve
                                                       87
GEZİ
88
ilginç motifleriyle, ahşaptan yapılmış ve insana      gibi düzenlenmiş bir patikadan aşağıya doğru
huzur veren camiler…                                  iniyorsunuz. İsterseniz, arada bir yerde, seyir
                                                      terasında mola verip çayınızı içebilirsiniz.
Gezilecek, görülecek daha çok şey var. Örneğin,       Maral deresinin 63 metreden düşen suyu ile
Camili köyünün arkasındaki eski değirmen, Maral       müthiş bir görsellik oluşmuş. Hava güneşli
Şelalesi, Gorgit Ormanları, vaktiniz varsa Beyaz      veya yağmur sonrası açılmış ise gökkuşakları
Su Şelalesi ve Yıldız Gölü…                           başınızı döndürür. Buz gibi suyu olan şelalenin
                                                      düştüğü yerdeki dev kazanda yüzmeyi denemek
Kafkas Arıları                                        istiyorsanız, aşağıya kadar toplamda 80 metrelik
                                                      bir iniş yapıyorsunuz. Yolu biraz hayal kırıklığı
Burası Kafkas arılarının en güzel ballarını           yaratsa da Maral şelalesini görmelisiniz…
yaptıkları yer. Dev Kayın ağaçlarının gövdesine
konulmuş kara kovanları halen görebilirsiniz.         Bir keresinde Maral Şelalesine gitmek için
Hani Bal filmini seyrettiyseniz “işte buralarda       yürüyoruz. Bir nineyle karşılaştım, incecik dal gibi,
çekilmiş olmalı” dersiniz. Kafkas arıları özel bir    vaktiyle sarışın güzel bir kadın olduğu belli. O
cins. Tema bu konuda çalışmalar yaptı. Üretip         kadar yaşlı ki cildi iyice kırışmış. Biraz konuştuk.
başka yerlere de gönderilmeye çalışıldı ama           3 ineği önünde onları evine götürüyordu. O
bildiğim kadarıyla proje başarılı olamadı. Macahel    ağaçdalından bastonuna dayandı ve biraz
balı değişik bir bal. Kestane balı koyu renkli, tadı  sohber ettik. “Gözlerim iyi görmüyor, yılan
hafif acımsı. Kestane balı deniyor ama çiçeklere      soktu ölümden döndüm ama hafif körlük kaldı”
bitkilere meraklıysanız bu balda çan çiçeklerinin     dedi. Bölgede Kafkas yılanı iyi bilinen çok zehirli
ve yayla çiçeklerinin kokusunu alıyorsunuz. Eğer      bir yılan. ”Kimsen yok mu?” dedim, ”Var” dedi.
alerjileriniz varsa günde sadece bir tatlı kaşığı     Nineden ayrıldık ama 200 metre sonrasında
yemenizi öneririm. Şifalı ve çok güçlü. Kestane,      elinde sopası ile başka bir yaşlı kadına rastladık.
ıhlamur, çiçek karışımı olan bal ise daha hafif.      Meğer önde giden annesiymiş ve annesi 107
Ben o hep acımsı tadı özlüyorum, bana hep “on         yaşındaymış. Kendisi de yaşlıydı ama annesine
binlerin yürüyüşünü” bu bölgelerden geçişini
hatırlatıyor. Bu acımsı tad belki Karadeniz’in
özgün bitkisi olan Orman Gülleri / Rodadendron’
den, yöresel adıyla, “kumar”dan geliyor. Belki de
zehirli yüksük otu ya da Belladona’nın (Güzelavrat
otu) öz suyundan geliyor. Bu bitkilerin hepsi
tıbbi bitkiler ve bugün önemli ilaçların yapımında
kullanılıyor. Arı çiçeğin özsuyundan aldığı öz
ile bal yaptığı için, bir nevi ilaç diye düşünürüm
hep. Antikçağda On binler bu dağları aşarlarken
çokça bal yerler. Sonra da halüsinasyon görmeye
başlarlar ve çoğu bu dağları aşamaz…
Kayın ağacına bir kez sarılmayı deneyin. O yaşlı
ağacın canlı bedenini ve ondan size akan enerjiyi
hissedin!
Maral Şelalesi
Maral Şelalesi ilginç bir şelaledir. Eskiden belli
bir yere kadar araçla gidilir sonra 45 dakikalık
bir yürüyüşle şelaleye ulaşılırdı. Şimdi yol çok
yakınına kadar gelmiş. Yürüdüğümüz yolda çok
yaşlı kayın ağaçları ve pınarlar vardı. Ne yazık
ki yol uğruna kesilmiş ve o pınarlar kaybolmuş.
Bir yere kadar araçla geliyor sonra merdiven
                                                      89
GEZİ
90
göz kulak olmak için arkadan onu takip ediyordu.       Gerçekten dünyanın
Bu yıl gittiğimizde artık o nine yoktu…                neredeyse yarısını gezmiş
                                                       biri olarak, hiçbir
Mantarlar, Zambaklar…                                  yerde böyle bir orman
                                                       görmedim. Guatemala’da,
İki- üç yıl öncesine kadar Gorgit Yaylasına araç       Brezilya’da cangıl gibi
yolu yoktu. Yayla evlerinde elektrik de yoktu.         ormanlarda yürüyorsunuz
Efeler köyünden Gorgit Yaylasına ormanın               ama burası farklı…
içinden bir patikadan yürüyerek gidilirdi. Çok
yaşlı ulu ağaçlarla dolu bir patikadır. Eğer hava
hafif yağmurlu ve ortam sis denizi içindeyse,
kendinizi bir film dekorunda hissedersiniz. Her
yerden mantar çeşitleri biter ve size “Şirinler”
her an bir yerden çıkacak hissini verir. Gerçekten
dünyanın neredeyse yarısını gezmiş biri olarak,
hiçbir yerde böyle bir orman görmedim.
Guatemala’da, Brezilya’da cangıl gibi ormanlarda
yürüyorsunuz ama burası farklı… Arada bir yerde
bir mola verip pınardan su içiyorsunuz ve tüm
yorgunluğunuz bitiyor ve üstelik kendinizi çok iyi
hissediyorsunuz!
Gorgit ile Beyaz Su ve Yıldız Gölü arasını
yürümenizi tavsiye ederim. 7-8 Saat süren
uzun ama rahat bir yürüyüştür. Endemik bitki
zenginliği muhteşem… Bu yolculukta Yabani
Zambaklara rastlamanız mümkün. Ben sarı
renkli Hemşin Zambağına sadece burada
rastlayabildim.
Yıldız Gölü’nde mola verdiğinizde, geceyi burada
geçirirsem yıldızlar kim bilir nasıl olur, diye merak
edeceksiniz…
Yemekler
Yemek kültürüne gelince, Gürcü mutfağının
tüm etkilerini burada görebilirsiniz. Mısır
ekmeği (Cadi) temel yiyecektir. Uzun süre
dayanıklıdır, bayatlamaz. Eh, bayatlayacak
olursa da ham çökelek ile özel bir yemeği
yapılarak yine değerlendirilir. Çerkes tavuğu
(kaloco), karalahana çorbası (sadzebeli), kara
lahana sarması, fasülye (lobyo), fasülyeli lahana
(lobyo phalay), cevizli taze fasülye (malahto),
ham çökelek kuymağı (do kuymağay), silor
sayabileceklerimden bazıları…
Macahel’de bolca meyve çeşidi, özellikle armut
bulabilirsiniz. 15 çeşit armut, 9 çeşit elma, 6
çeşit erik ve bağda değil ağaçlara sarılmış üzüm
çeşitlerinin tadına mutlaka bakmalısınız.
                                                       91
GEZİ
92
Müzik
Ah, müzik konusunu unutmamalıyım. Macahel
Vadisi’nin kendine has bir müziği var. Sanki çok
eski çağlardan gelen bir müzik. Kalan müzik
sanıyorum kayda aldı ve ölümsüzleştirdi. Yaşlılar
korosunun sadece gırtlaktan çıkardıkları sesler
ile yaptıkları koro müziği bölgesel kültürün
melodik, ritmik ve folklorik özelliklerini taşıyor.
2001’de kurulan ve yaş ortalaması 68 olan yerel
sanatçılardan oluşan “Macahel Yaşlılar Çok Sesli
Korosu” UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan
Hazinesi” olarak tescillendi.
Koro üyelerinin her birini ayrı bir dağdan
toplayarak (belli bir ücret karşılığında) bir araya
getirip dinleme şansına birkaç kez sahip olabildik.
Sonra da çok ünlendiler ve birçok TV programına
çıktılar.
Macahel ‘i anlamak için görmek, yaşamak gerek.
En az 4- 5 gününüzü ayırmalısınız buraya…
Ormanlara Yazık Etmeyin!
Avrupa’da acil korunması gereken 100 ormandan
biri ilan edilen Karçal Dağları ormanlarının sahip
olduğu biyolojik çeşitlilik ve ekolojik bütünlük
maalesef maden işletmeciliği, yol inşaatları gibi
tehlikelerle karşı karşıya. Dereler ve akarsular
üzerinde baraj yapımı, kum ve taşocağı
faaliyetleri devam ediyor.
"Gerek insan eliyle, gerek iklim değişikliği
nedeniyle, bu güzelliklerin yok olmamasını
diliyorum" diyerek, sonlandırıyorum yazımı.
                                          93
MODA
         Yepyeni Başlangıçlar için
                  En Güzel Ay
        Eylül
                                                     Beste Bragg
                                                            Moda Tasarımcısı
94
Hani kimimiz her yılbaşında liste yapar;
          “Yeni Yılda Yapılacaklar” diye, oysa ki
          benim yeni kararlar ve planlar listem
 genelde Eylül’de şekillenir. Eylül ayı bende hep
 yepyeni baslangıçların, hüznün değil aksine
 mutluluğun sembolü olmuştur. Okul yillarimda
 da böyleydi - yaz bitti falan diye üzülmezdim
 hiç, tam tersıne daha en az 2 ay daha
 soğumayacak olan havanın keyfini süreceğimizi
 bildiğimden hava değildi benim ruhani
 durumumu şekillendiren. Eylül’de merserizeler,
 yazlık ceketler, hırkalar satın alınmaya, onları
 giyecegim günler dört gözle beklenmeye
 başlanırdı. İki kez cok aşık oldum Eylül ayında,
 ve bir kez de evlendim bir sıcak Eylül günü
 sevgilimle.
 Son iki yıl hepimiz icin çok zor iki yıl oldu, bu su
 götürmez bir gerçek. Dramatik degişiklikler oldu
 hayatlarımızda, sağlık için çoğumuz inanılmaz
 özverilerde bulunduk. Sevgililer evlenemedi,
 evlenenler sevdikleri ile kutlama yapamadı. Bu
 Eylül ayında olacak nikah ve kutlamaların bu
 yüzden farklı bir tadı, anlamı olacak.
 Bu yaz düğünler cephesinde hazırlık ve
 kutlamalar tam gaz ilerliyor tabiri caizse.
 Pandemi kısıtlamalarının rahatlaması, çiftlerin
 hem yurt içinde hem de yurt dışında ertelenen
 törenlerine tekrar başlamalarına neden oldu.
 Kuşkusuz pek çok gelin, uzun bir kutlama
 döneminin tadını çıkarmak için genelde hafta
 sonlarını seçmiş olacak ve bu da katılımcılara
 uygun yaz sonu düğün kıyafetleri arama
 konusunda ilham verecek.
 Benim şahsi tavsiyem, önümüzdeki birçok
 düğüne dayanabilecek aksesuarlara ve her türlü
 hava koşuluna uygun hale getirilebilecek bir
 elbiseye yatırım yapın; güneşli yaz günlerinden
 sonbahara kadar.
 Bence herkesin gardrobunda uzun siyah bir slip
 elbise olmalı. Bu, yılın herhangi bir zamanında
 hemen hemen her etkinlik için uygun bir
 yatırımdır. Şahsen, yaz sonu düğünü için
 siyah fikrini seviyorum. Sade ve şıktır ve görgü
 kurallarına uygun olarak, dikkatleri beyazlı güzel
 gelinden başka tarafa çekmez.
                                                       95
MODA
Asos Curve                                                                                H&M
                                       Yaz düğünü için, havada uçuşan robadan bir
                                      elbiseden daha daha rahat, daha romantik ve
                                      eğlenceli bir stil olabilir mi? Nikah, resepsiyon,
                                       akşam yemeği ve dans için mükemmel, aynı
                                      zamanda mükemmel bir şekilde mevsimlik ve
                                      kış geldiğinde stomper botlarla da iyi gidecek
                                                                 bir stil.
96
Bu Eylül ayından itibaren belirginleşecek bir
unsur da sırf zevk için giyinmek olacak. Kat kat
  giyinmek, göz alıcı kıyafetler giyinmek ve ilgi
çekmekten ziyade, geçen yılın kasvetini atmak
  ve sırf zevk için giyinmeye geri dönmek en
          belirgin trendlerden biri olacak.
Parlak makyaj trendleri, bu coşkulu ruh halini
destekleyerek lanse edilecek. Moda açısından,
  bu yeni dönem belki de en açık şekilde her
         şeyin ışıltılı trendiyle özetleniyor.
                                                   97
MODA
                                      Vogue’un bu ayki kapağında Gemma Chan, her
                                       tarafı altın pullarla süslenmiş Huishan Zhang
                                         imzalı “erimiş metal” görünümlü bir elbise
                                       giyiyor. Elle Dergisi, Louis Vuitton, Balenciaga
                                       ve Balmain’deki sonbahar/kış podyumlarında
                                           görülen dünya dışı, kozmik metaliklerin
                                        yanı sıra Michael Kors, Dolce & Gabbana ve
                                         Burberry’deki tepeden tırnağa metaliklere
                                                            dikkat çekiyor.
98
Greta Thunberg - Vogue Scandinavia
                                Ünlü dergilerin Eylül sayılarından bazıları, bilinçli
                                 güzellik, onarım ve ileri dönüşüm gibi modanın
                                  çevreye daha az zararlı olmaya doğru ilerlediği
                                alanları vurgularken, Vogue Scandinavia’nın açılış
                                  sayısı endüstrinin olması gereken yerini daha
                                 yakından yansıtan sürdürülebilirliğe odaklanma
                                düzeyi için Greta Thunberg’e yer ayırıyor. Çekime
                                 eşlik eden röportajda genç iklim aktivisti şunları
                                   söylüyor: “Bir çok moda endüstrisi kendisini
                                 sorumluluk almaya başlıyormuş gibi gösteriyor.
                                      Dünya bugün şekillenirken kitlesel moda
                                  üretemez veya ‘sürdürülebilir’ tüketemezsiniz.
                                  Bu, bir sistem değişikliğine ihtiyaç duymamızın
                                                 birçok nedeninden biri.”
                                                                                       99
MODA
100
